CAMİU’S-SAĞİR
VE TERCEMESİ İZAHLI 2000 HADİS -I
Konu:
Şehidliği Gerektiren Sebepler
Konu:
Allah'ın Teklifleri Ancak İnsanların Yararlanmaları İçindir
Konu:
Din Hükümlerini Değiştirmek
Konu:
Allah'ın Rahmetini Gerektiren İyi Ameller
Konu:
Cezayı Gerektiren Veya Gerektirmeyen Ameller
Konu:
Günahların Af Olunmasına Sebeb Olan İyilikler
Konu:
Günah İşlemenin Nedenleri
Konu:
Allah'a İtaat Etmenin Feyzi, Günahların Felâketi
Konu:
Müslümanlara Yapılan Eziyetlerin Vebali
Konu: Hz. Muhammed'in Ehlinin Fazileti
Konu:
Allah'ın Hakiki Dostları
Konu:
Bazı Memleketlerin Üstünlüğü
Konu:
Hakiki Müminlerin Vasıfları
Konu:
Zayıf Bünyeli Müslümanların Faziletleri
Konu:
Kaybolan Malların Hakkında İslâmi Hükümler
Konu:
Kıyamet Gününde Allah'ın Rahmet Gölgesinde Bulunan Kimseler
Dünyanın
Dış Hayatımıza Tesirleri
Dünyanın
İş Hayatımıza Tesirleri
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şehidliği gerektiren dört sebep vardır. Bu
sebeplerden birisiyi ölen bir kimse şehid olur:
a) Allah yolunda savaşarak öldürülen bir kimse, bu hakiki
bir şehiddir.
b) Suda boğularak ölen bir kimse,
c) Karın ağrısından ölen bir kimse,
d) Veba hastalığına tutularak ölen kimselerdir. Bunlar
hakiki şehit değil, hükmi şehiddir.”[1]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dul (ve kimsesiz)
kadınlar ve günlük yiyeceklerini sağlamaktan, aciz olan fakirlere yardım
edip bakan bir kimse, Allah yolunda cihad eden veya gecelerini namazla,
gündüzlerini de oruçla geçiren bir kimse gibidir.”[2]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Böbrek hastalığıyla ölen kimseler, (hükmen) şehiddirler.”[3]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şehidlik,
Allah yolunda yapılan savaş neticesinde ölmenin dışında başlica yedi
kısma ayrılır:
a) (Cihadın dışında ilim tahsili ve camiyegitmek gibi) dinin
herhangi bir vazifesini yaparken Allah yolunda ölen,
b) Veba hastalığına yakalanarak ölen,
c) Suda boğularak ölen,
ç) Ciğer hastalığına yakalanarak ölen,
d) Karın ağrısından dolayı ölen,
e) (Allah rızası için düşman cephesinde) nöbet tutarken
ölen,
f) (Duvar gibi)
her hangi bir şeyin altında kalarak ölen,
h) Hamileyken ölen kimseler.”[4]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
a) Derecesi en yüksek olan şehiddir. (Yüreğinde) temiz bir -imanı
barındırmaktadır; düşmanla karşılaştığı vakit Allah'a olan bağlılığı uğruna
can verir. Kıyamet günü, insanlar o kimseyi görebilmek için (ayak parmakları üzerine dikilerek) boyunlarını yukarıya doğru
kaldıracaklardır.
b) Bu da (yüreğinde) temiz bir iman barındırmakta olan
bir müslümandır. Fakat düşmanla karşılaştığı vakit, içine düşen korku nedeniyle, sanki derisine muz
dikeni batırılmış gibi ürküntü duyar.
(Bu sırada) beklenmediği taraftan gelen bir düşman oku vücuduna saplanarak
ölümüne sebeb olur. Bu kimse de, ikinci dereceden bir şehiddir.
c) Bu da kötü amelleri birbirine karıştıran (sevab kadar
günahta işlemekten geri durmayan) bir müslümandır. Din uğrunda düşmanla çarpışarak
canını feda eden bir kimsedir ki, bu üçüncü dereceden bir şehiddir.
ç) Sevabtan çok kötü amel işleyen âsi, fakat düşmanla
karşılaşınca, Allah'a karşı olan bağlılığını, dine karşı da doğruluğunu ortaya
koyarak canını feda eden bir kimsedir. Bu da dördüncü dereceden bir şehiddir.[5]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şehidler,
(öldüğü andan kıyamet kopuncaya kadar geçen zaman içersinde) cennet kapısında suyu berrak gibi olan
bir nehrin kenarında yeşil bir kubbe
içinde bulunurlar. (Bunlar şehidlik hallerine uygun bir hayat sürerlerken)
sabah ile akşam yiyecekleri cennetten başuçlarına getirilecektir.”[6]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şehidler, Allah'ın nezdinde hiç bir gölgenin
bulunmadığı bir günde Allah'ın arşının gölgesi altında misk tepelerinin üzerinde
bulunan yakut taşlarından yapılmış minberler üzerindedir. Bu duruma karşı Hz.
Allah kendilerine şöyle buyururlar:
“Ben, şehidlik mükafatını size verip doğru olan
vaadimi yerine getirmedim mi?”
Şehidler:
“Evet Yarab!..
verdiniz...
Doğru olan sözünüzü de yerine getirdiniz...”[7]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ciğer hastalığından ölen bir kimse, hükmen şehiddir.”[8]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hakkını veya malını müdafaa ederken ölen bir kimse
bir şehiddir.”[9]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Taun hastalığı her müslüman için bir şehidlik
vesilesidir.” [10]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
Taun hastalığı İsrailoğullarından bir gurubun
yaptığı (zina, içki gibi Allah'ın azabını
gerektiren kötülüklerin yüzünden)
başlarına inen bir azabın kalıntısıdır.
Ey müminler!... Bulunduğunuz yere bu hastalık gelirse,
yerinizden ayrılmayınız. (Kurtulmak ümidiyle memleketinizden ayrılıp başka
yere göç etmeyiniz. Çünkü muhtemel olarak size bulaşan bu hastalığın
başkalarına da bulaşmasına sebep olursunuz.)
Taun hastalığının bulunduğu yere de girmeyiniz. (Çünkü
size bulaşabilmesi muhtemel olduğundan kendinizi ölümün eşiğine atmış
olursunuz.”[11]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Taun hastalığı öylesine bir azabdır ki, Hz. Allah o
hastalığı dilediği herhangi (dinsiz) bir milletin başına musallat eder. Şüphesiz Hz. Allah bu
hastalığı müslümanlar arasında bir rahmet olarak yaratmıştır. Çünkü taunun
olduğu şehir veya kasabada sabır ederek Allah'a karşı olan bağlılığını en
samimi bir yürekle gösterip orada kalır ve Allah'ın takdir etiğinden başka
herhangi bir ona isabet etmeyeceğini bilerek inanan bir kimse için, hakiki bir
şehidin sevabı vardır.”[12]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Taun hastalığı, (insan vücudunun çeşitli yerlerinde)
devenin ağzından çıkan yara gibi yara çıkarır. Taun hastalığı bulunduğu veya
girdiği yerde kaçmayıp sabır gösteren kimseler için, şehidlerin kazandığı
kadar sevab vardır. (Çünkü -bulaşan hastalığın diğer yerlere yayılmasına engel
olur.) Taun hastalığının bulunduğu yerden kaçan bir kimse, düşman cephesinden
kaçan kimse gibidir.”[13]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Taun hastalığı, şehidlik vesilesi, aynı zamanda kâfir
düşmanlarınız olan cinler içinde bir azabdır. Devenin ağzından çıkan yaralar
gibi, insanların koltuk altlarında ve derisi ince olan yerlerinde çıkar. Bulunduğu
yerden kaçmayan bir kimse, Allah'ın yolunda düşman cephesinde nöbet bekleyen
bir kimse gibidir. Kaçan kimse de, düşman cephesinden kaçan kimse gibidir.”[14]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah bir hadisi kutside şöyle buyuruyorlar: “Ey
kullarım”... (Ben, bütün kâinatı yaratmış olmama rağmen) kendime her türlü
zulüm etmeyi haram kıldığım gibi, aynı zamanda size de haram kıldım... Öyleyse
birbirinize zülüm etmeyiniz.
Ey kullarım!., (Şehevi arzuların azgınlığı sebebiyle)
hepiniz sapık kimselersiniz. Ancak iman ve hidayet yoluna kavuşturduklarım
müstesnadır. Öyleyse Benden hidayet isteyiniz ki, sizi hidayete kavuşturayım...
Ey kullarım!.. duyurduklarımın dışında, hepiniz aç ve
muhtaç kimselersiniz.. O halde, Benden rızık isteyiniz ki, ben de size rızrk
vereyim...
Ey kullarım!... Giydirdiklerim müstesna, hepiniz (elbiseden
ve iyi ahlâktan) çıplaksınız. Öyleyse, benden isteyiniz ki, sizi giydireyim...
Ey kullarım!... Şüphesiz hepiniz geceli gündüzlü günah
işlemektesiniz. Ben de (samimi bir yürekle yaptığınız tevbeleriniz nedeniyle)
bütün günahlarınızı af edecek büyük bir merhamet sahibiyim.. O halde, benden af
dileyiniz ki, sizi affedeyim...
Ey -kullarım!... Sizler bana zarar verecek bir durumda
değilsiniz ki, beni bir zarara sokasınız. Aynı zamanda bana menfâat verecek bir
kuvvet ve saltanata sahip değilsiniz ki, bana her menfâatiniz dokundurabilesiniz...
Ey kullarım!., Geçmiş ve gelecekleriniz, insan ve
cinleriniz, hepiniz iyi huylu, temiz kalbli tek bir insan gibi olsanız bile,
Benim mülk ve saltanatıma bir şey ilâve
ettiremezsiniz...
Ey kullarım!... Geçmiş ve gelecek insan ve
cinlerinizin -hepsi kötü bir insan gibi fena bir ahlâka sahip olsaydılar, Bana
ve saltanatıma zerre kadar bir noksanlık veremezler..
Ey kullarım!... Geçmiş ve gelecek insan ve cinlerin
hepsi bir araya gelip, her birerlerinin istedikleri çeşitli ihtiyaçlarını
versem bile, bende bulunan zengin hazinelerimi tek bir noksanlık bile getirmez.
Ancak onların aldıkları, denize batırılıp çıkarılan bir iğnenin getirdiği su
kadardır.
Ey kullarım!... İşlediğiniz amellerinizi teker teker
saydırmakta ve zapt etmekteyim. Kıyamet aleminde olduğu gibi, karşılığını
vereceğim. Yaptıklarının karşılığını 'iyi olarak bulan bir kimse, Allah'a hamd
etsin. Ceza olarak 'bulan bir kimse ise, bunun sebebini başkalarında değil,
kendisinde arasın.”[15]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, Yahudileri yok etsin. Zira Hz- Allah Yahudi
milletine, (onları denemek maksadıyla) kesinlikle her türlü iç yağını haram
kılmıştır. (Onlar ise, Allah'ın
hükümlerini hiçe sayarak) iç yağını eritip
sattıkları gibi karşılığını da alıp yediler.”[16]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yine Hz. Allah, Yahudileri yok etsin. Çünkü onlar, (gösterilen
kıbleyi terk ederek) peygamberlerinin türbelerini kıble edip, ibadetlerini ona göre kıldılar.” [17]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın rahmetini gerektiren sebeplerden birisi de
(kişinin karşılaştığı din kardeşine) bol bol selâm vermesi ve tatlı dille
konuşmasıdır.”[18]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Allah'ın hoşnutluğunu kazandıracak
sebeblerden birisi de, müslüman kardeşlerini sevindirmektir.”[19]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Büyük günahlardan kaçınmak şartıyla kılınan beş vakit
namaz, aralarındaki işlenilen küçük günahların kefareti olduğu gibi, bir Cuma
namazı da gelecek diğer bir cuma namazına ve bir ramazan orucuda, gelecek
ikinci bir ramazan orucuna kadar, aralarında işlenilen her türlü küçük
günahların kefaretidir.”[20]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Büyük günahlardan kaçınmak şartıyla kılınan beş vakit
namaz, aralarında işlenilen küçük günahların kefareti olduğu gibi, kılınan bir cuma namazıda,
diğer bir cuma namazına ve üç günde ilâve etmek suretiyle (toplam on günün)
aralarında işlenilen bütün küçük günahların kefaretidir.”[21]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey insanlar! Kıyamet günü, Hz. Allah'ın müminlere neler soracağından
ve müminlerin de nasıl cevap vereceklerinden size haber vereyim mi? Hz.
Allah:
“Ey müminler! (Benim rızamı kazandıracak) iyi amelleri yapmasını sever misiniz?
Müminler:
“Ey Rabbimiz! Elbette
severiz.” Hz. Allah:
“Niçin seversiniz?” Müminler:
“Af ve mağfiretinize
nail olmak için.” Hz Allah:
“Ey salih Kullarım! Ben, mağfiretimi sizler için vacip
kıldım.”[22]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tam mürakkaba kırk gün nefsiyle mücadele edip
mürakkabasının altında bulundurarak hakim olmaktır. O halde kim, (zaruretinin
dışında) alış veriş yapmamak ve konuşmamak üzere, nefsini mürakkabasının
altında bulundurursa, anasından doğduğu
gibi, tertemiz olarak bütün günahlarından arınmış olur.”[23]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'a yaklaşarak kötülüklerin bütün yollarını
kapatınız. Çünkü mümin, herhangi bir uzvuna bir diken batasıya kadar başına
gelen küçük, büyük her belâ, onun için bir kefaret sayılır.”[24]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Girmek istemeyenlerin dışında, ümmetimin her ferdi Cennete girecektir.” Peygamberimizin huzurunda bulunan cemaat şöyle
dediler:
Ya Resûlullah!.. Girmek
istemeyenler kim?.. Peygamberimiz:
“Bana itaat eden, girmek isteyenler, karşı gelenlerde
girmek istemeyenlerdir.”[25]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ümmetimden, üç kızını veya üç kız kardeşini
güzellikle yetiştiren bir kimse için, onlar (yetiştirdiği kızlar), kıyamet günü, Cehenneme karşı bir perde
olurlar. (Hak ettiği Cehennem ateşine girmesine engel olurlar.)”[26]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir müminin, Allah korkusunun dışında elde ettiği itaatkâr
ve salih bir zevceden daha iyi bir servetten faydalanamaz. Çünkü, kocası yüzüne
baktığı zaman onu sevindirir, emrettiği vakit itâat eder, ayrıldığı vakit
malını ve iffetini korur, yemin ile kendisine yasakladığı herhangi bir şeyi
yapmaz ve kocası da yeminini bozmaz.”[27]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Adamın birisi yürüdüğü herhangi bir yolda karşılaştığı
ağaç parçalarını “Vallahi gelip geçen müslümanların ayaklarına takılıp eziyet vermesin” diye onu yoldan attığı için, Cennete girmeyi hak ediyor.”[28]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennet kapısının anahtarı, “lâilahe illallah” cümlesidir.”[29]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennet kapısının anahtarı namaz, namazın anahtarı da
abdesttir.”[30]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın affu mağfiretini gerektiren sebeplerden olan müslümanları doyurmaktır.”[31]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, dört şeyden sakınırsa, Cennete girmeyi hak eder.”[32]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, müslümanların gelip geçtiği yoldan, ayaklarına
takılıp eziyet veren şeyleri yoldan atarsa, (Böylesine yaptığı her hareketine
karşılık) kendisine bir sevab yazılır, sevabı kabul olunan kimseler de Cennete
girer.”[33]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İlim öğrenmek için evinden ayrılmak isteyen bir kişi,
evinden ayrılırken adımını atmadan bütün küçük
günahları af olunur.”[34]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Borcunu veremeyen bir kimseye mühlet veren, alıp ertelediği
her gün için kendisine alacağı kadar sadaka sevabı verilir.”
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, din kardeşinin ırz ve namusuna atılan iftiraları,
red ederse, (onun sevabı, girmeyi hak ettiği Cehennem ateşine karşı
engel bir perde olacaktır.”[35]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, (sel gibi zarar verecek) azgın sulara veya yangın afetlere yol açacak
ateşlere engel olursa, onun için bir şehidin sevabı vardır.”[36]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, Allah'dan gelen
(belâ ve musibetler gibi) şeylere razı olursa, Hz. Allah'da, kendisinden razı olur.”[37]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, yoldan, eziyet veren taşları kaldırıp atarsa,
(attığı her taşa karşılık kendisine) bir sevab yazılır. Kendisi için sevab
yazılmış olan kimseler de Cennete girer.”[38]
23- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, bir âmânın elinden tutup kırk adımlık yere götürürse, Cennete girmek ona vacib olur.”[39]
24- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, bir amanın elinden tutup kırk adımlık bir yere
götürürse geçmiş bulunan bütün küçük günahları af olunur.”[40]
25- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennet kapıları, pazartesi ile perşembe günü ardına
kadar açılır. Dargın olanların dışında Allah'a ortak koşmadan tevbe eden her
müslümanın günahları af edilir. Birbirine dargın olan kimseler için de meleklere
şöyle emir verilir: “Bu dargın olan kimselerin günahlarını, barışıncaya kadar
silmeyiniz.”[41]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, yoldan diken ve çalı çırpılarını yoldan
atan bir kimsenin geçmiş ve gelecek her türlü küçük günahlarını af eder.”[42]
Rasulullah (s.a.v.)
buyuruyor ki:
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zamanında zina etmiş bir kadın, ayağından çıkardığı
mestini başındaki tülbenti bağlıyarak kuyudan aldığı su ile susuzluktan ölecek hale gelen
köpeği suladığından dolayı
Allah'ın affına mazhar olmuştur.”[43]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın nezdinde amellerin en sevimlisi, vaktinde
namaz kılmaktır, sonra ana babaya iyilik yapmak, ondan sonra (İslâm sancaklarının
dalgalanması, yayılması ve yerleştirilmesi için) Allah yolunda cihad etmektir.”[44]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın nezdinde amellerin en sevimlisi, Allah'ı
çokça anan, dilinde nem eseri bulunduğu halde ölmektir.”[45]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın nezdinde amellerin en sevimlisi (başkalarını
severken) Allah için sevmek ve (başkalarına buğuz ederken yine) Allah için
sevmemektir.”[46]
Bu hadisi şeriflerde
geçen iyiliklerden faydalanılmak için iman etmek şarttır. İmanı olmayan bir
kimse, yağmur damlalarının ve deniz dalgalarının sayısı kadar iyilik yapsa
bile, Allah'dan herhangi bir mükâfata nail olamaz.[47]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
Hz. Allah, bir kulun
iyi olmasını dilediği zaman, o kimseyi çalıştırır. Peygamberimiz (s.a.v.)in huzurunda
bulunan sahabilerden birisi:
“Ey Allah'ın Resûlu!... Çalıştırmak ne demektir?” Bunun üzerine sevgili peygamberimiz cevaben
şöyle dediler: “Hz. Allah ölüm döşeğine
uzanmış bir kimse için, “Lâilâhe illallah” cümlesi ile iyiliklere karşı bir
kapı açar. O kimse de
bu iyiliği yaparak çevresindekileri memnun
edip dünyadan ayrılır. (Böylelikle ölüm döşeğinin etrafında
bulunan kimseler de o kimsenin iyi olduğuna şahitlik ederler.)[48]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hakim, bir
şeyin hakkında hüküm verirken,
araştırarak hakka isabet edip hüküm verirse, o hakim için iki sevab
vardır: (Birisi araştırdığı için,
diğeri ise hakka isabet ettiği içindir)
Bütün kuvvetiyle araştırdığı halde hakka isabet etmezse, o hakim için,
tek bir sevab vardır.”[49]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey Hakimler! Bir şeyin 'hakkında hüküm verdiğiniz
zaman, adaletten ayrılmayınız. Düşmanlarınızı öldürdüğünüz vakit, ta'zip
etmeden güzellikle öldürünüz. Çünkü Hz. Allah güzel iş yapanları sever.”[50]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Evinden çıkmak istediğin zaman, iki rekât namaz kıldıktan
sonra çık ki, kıldığın o iki rekât namaz, seni tehlikeye düşmekten korusun.
Evine girme istediğin vakit, iki rekât namaz kıldıktan sonra gir ki, kıldığın o
iki rekâtlık namaz, seni ailevi kavgalar gibi fitneye düşmekten kurtarsın.”[51]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine değerli dört kimseler vardır ki, (kıyamet
günü) yaptıkları iyiliklerinin karşılığı kendilerine iki kat olarak
verilecektir.
a) (s.a.s) in (validemiz olan) hanımları,
b) Ehli
kitap, (Yahudi ve hıristiyanlar)dan
İslâm dinini kabul eden kimseler,
c) Güzel olan
cariyesini, hürriyete kavuşturduktan
sonra kendisiyle evlenen kimseler,
ç) Allah'ın
hukukunu, kendi efendisinin işlerini
hakkıyla yapan köle (ve işçi) olan kimseler.”[52]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(İslâmiyetin, bize, getirdiği yeniliklerden) 40 tane
iyilik vardır. Bunların en üstününü (başkası sağacak sütünden de kendisi ve
çoluk çocukları faydalanacak.) keçi
gibi hayvanı tasadduk etmek. (Bu kırk tane iyilikler öylesine
değerlidir ki, sevabını alacak
inancıyla bunlardan bir işini işleyecek olan mümin bir kulu, Hz. Allah
cennete koyacaktır.”[53]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Farz, vacip ve sünnetleriyle birlikte) tam bir
abdest almak, imanın yarısıdır. (Çünkü
imanı tam olmayan bir kimse, soğuk ve
sıcak günlerinde zorluklara katlanıp
abdest almazlar) Allah'ın verdiği nimetlerine
hamd ve şükür etmenin sevabı,
terazinin kefesini doldurur.
Allah tesbih etmek, (Subhanallah demekle Allah'ın her
türlü noksanlıklardan uzak olduğunu ifade etmenin ve tekbir getirmenin sevabı
sema ile yeri doldurur. Namaz, kılanlar için bir nûr'dur. (Ancak onunla Cennet
yolunu bulur.)
Zekât vermek delildir. (Kişi, kıyamet günü, Allah'ın
huzurunda müslüman olduğunu ancak onunla ispat eder..)
Sabır: (sıkıntılara
karşı sabır etmek,) selâmet ve huzur yoludur.
Kur'an: iman edip ona göre amel edersen, senin için,
bir müdafacıdır. (O'nun ahkâmıyla amel etmezsen) senin aleyhinde bir
davacıdır.. Her insan, sabahleyin evinden (çıkarak imtihan çarşısına) gider.
(Akşama kadar bütün işlerini Allah'ın kanunlarına göre uygulayıp bitirdikten
sonra evine dönerse,) 'kendisine yaptığı işleriyle birlikte Allah'a satmış ve
dolayısıyla Cehennemlik olmaktan azad ettirmiş olur. (Allah'ın kanununu uygulamadığı takdirde, öz nefsini
tehlikeye atmış olur.)”[54]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İhtiyara saygı ve iyilik yapan bir genç, ihtiyarlayıp
muhtaç olduğu zaman, Hz. Allah kendisine yardımcı olarak gençlerden bir
tanesini
gönderir.”
14 - Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir kantar: 12 bin hokka altın ve gümüştür. Bunlardan
Allah için tasadduk edilen bir hokka, dünya ve sema arasındaki her türlü varlıktan
daha hayırlıdır.”[55]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, gelip geçen müslümanlara, (eziyet veren çalı-çırpı,
taş gibi) herhangi bir şeyi yol üzerinden kaldırıp atarsa, Hz. Allah buna
karşılık o kimseye bir sevap yazdırır ve sevap yazdırdığı bir kimseyi de
muhakkak Cennetine koyar.”[56]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah bir hadisi kutside şöyle buyuruyorlar: “Mümin bir kul, samimi bir yürekle yaptığı ibadetlerle
Bana bir karış yaklaşırsa. Ben (rahmet ve mağfiretimle) ona (bir arşın
yaklaşırım. Bana bir arşın yaklaşırsa,
Ben, bir kulaç yaklaşırım. Bana
yürüyerek gelen mümin bir kuluma, Ben, rahmetimle koşarım.”[57]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ben, dünyadan ahiret alemine ayrılan bir mümini,
ancak, üzüntü ve karanlık içinde annesinin karnından dünya aydınlığına çıkan bir çocuğa benzetirim.”[58]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İki müslüman karşılaşırlarken, tokalaşıp
sevişirlerse, birbirlerinden ayrılmadan önce küçük günahları af olunur.”[59]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah,
şehevi arzularına hakim olan gençlerden hoşlanır.”[60]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Biriniz öldüğü vakit, lâyık olduğu Cennet veya Cehennemdeki
mevkisi, kıyamete kadar kendisine sabah akşam gösterilir.
Bu kişi, Cennetlikse, Cennetteki makamı,
Cehennemlikse, Cehennemdeki mevkisi gösterilirken kendisine şöyle seslenilir: “İşte,
Hz. Allah seni diriltip oraya yerleştirinceye kadar, bu anda bekleyeceği ve
kıyamete kadar kalacağın yer, burasıdır.” [61]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'a iman ettikten sonra kişinin yapacağı
iyiliklerin en üstünü, -kendisini insanlara sevdirmesidir.”[62]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İbadetlerin en üstünü, (içinde bulunduğu sıkıntılardan) huzura kavuşmayı sabırla beklemektir.”[63]
23- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İyiliklerin en üstün olanları:
1) Allah'ın varlığına ve birliğine iman etmek,
2) Allah yolunda cihad etmek,
3) Makbule geçecek şartları yerine getirerek tam bir hac
ibadeti yapmaktır.
Bu üçünün, geriye kalanlardan olan üstünlükleri, doğu
ile batının arasındaki mesafe kadardır.”[64]
24- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İyiliklerin en üstünü, Allah için, (iyi kimseleri)
sevmek ve yine Allah için, (kötü insanları, yaptıkları kötülüklerinden dolayı)
sevmemektir.”[65]
25- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İman dallarının en üstünü, zorluklara karşı sabır
etmek (ve insanlara karşı) müsamaha etmektir.”[66]
26- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cihadların en üstünü, zalim ve fasık devlet adamlarının karşısında
hakkı söylemektir.”
27- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cihadların en üstünü,
kişinin kendi nefsinin meşru olmayan arzularıyla mücadele etmesidir.”
28- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müminlerin İslâmca en üstünü, diğer müslümanların dil ve ellerinden selim
kaldıkları (eziyet görmedikleri) kimselerdir.
İman bakımından müminlerin en üstünü, ahlâkı en güzel
olanlardır.
Muhacirlerin en üstünü, (mal ve memleketini terk eden
değil,) Allah'ın haram kıldığı şeyleri terk etmektir...
Mücahitlerin en üstünü, (düşmanlarla çarpışan değil,)
Allah'ın emirlerini yerine getirmekte ve haram kıldığı şeyleri de bırakmak
hususunda kendi nefsiyle savaşan ve yenen kimselerdir.”[67]
29- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hayırlı ve faydalı şeyleri başkalarına gösteren,
dolayısıyla ona yaptıran bu kimse, onu yapanlar gibidir.”[68]
30- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müslüman bir kimsenin ömrü uzun olmakla beraber,
hayır ve faydası da o nisbette çoktur.”[69]
31- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Meyve ağaçlarının fidelerini dikip yetiştiren bir
kimse için, o ağacın meyvesinden
faydalanıldığı kadar, ona sevab yazılır.”[70]
32- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Savaşta,) bir din kardeşinin ayakkabı bağlarını vermek
yardımında bulunan bir kimse, Allah yolunda sırtında savaşılacak bir binek hayvanını
vermiş gibi olur.”[71]
33- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İyilikler, çürüyüp bitmez, günahlar da unutulup
kaybolmaz. (Çünkü bunları unutmayan ceza veya mükâfatını verecek olan) Allah
için ölüm yoktur. Nasıl yaşarsan, öyle öldüğün gibi, nasıl ölürsen o şekilde mükâfat veya cezayı bulursun.”[72]
34- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennet, size,
ayakkabınızın bağlarından daha da yakındır. (Fakat bu, imanla birlikte iyiliklere bağlıdır.)
Cehennemde, size o kadar yakındır. (Lâkin sizi oraya
sokacak olan başlıca sebebler, kötülükleriniz olacaktır.)”[73]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah ümmetim konuşmadığı ve yapmadığı
müddetçe kafalarından geçen hayali düşüncelerini af eder.”[74]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah, ümmetimin hata ile unutarak veya
başkasının zorbalığı ile yaptıkları kötülüklerini af eder.”[75]
Hata ile yapılan
kötülüklerden dolayı kişi, Allah'ın nazarında sorumlu değildir. Çünkü bunu
yaparken, isteyerek değil, istemeyerek yapmaktadır. Meselâ: Bir hakim, bir
davanın hakkında hüküm verirken bütün delillere baş vurup araştırdıktan sonra
vereceği karar, hakka isabet etmezse, bu konuda hakim, mesul tutulmaz. Fakat
hükmünü araştırmadan verirse, bu konuda Allah'ın nazarında sorumludur. Yine
oruçlu olan unutarak yemek yiyip, su içerse, bu konuda sorumlu olmamakla
beraber, orucu da bozulmaz. Yine başkasının tehdidiyle içki içmek gibi, mecbur
kalarak bir kötülük yapan bir kimse sorumlu tutulmaz.
O halde, felâkete uğrayacak olan kişi, sebebini Allah'dan değil, kendisinden
arasın.[76]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz bir kimse, Cennetliklerin yaptıkları iyilik
ve ibadetleri yaparak insanların nazarında iyi bir kimse olduğu görünür. Oysa
kendisi Cehennemliktir.
Şüphesiz adamın birisi, Cehennemliklerin yaptığı
kötülükleri yapar. İnsanların nazarında Cehennemlik olduğunu uyandırır. Halbuki
kendisi, Allah'ın nazarında Cennetliktir. Çünkü yapılan bütün işler niyet ve
sonuçlara bağlıdır.”[77]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her insanda üç türlü huy vardır:
a) (Başlamak istediği bir işte) uğursuzluğun var olduğu inancına
kapılmak,
b) Zanna kapılmak,
c) Kıskançlık.
Birinci hastalıktan kurtulmasının çaresi; yapmak
istediği işten vazgeçmektir.
İkinci hastalıktan kurtulmanın yolu; zannettiği gibi
hareket etmemektir.
Üçüncü hastalıktan kurtulmanın şifası; kıskandığını
gerektiren sebeplerden uzaklaşmaktır.”[78]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah, iyi şeyleri de, kötü şeyleri de açıklayıp tek tek
yazmaktadır. Öyleyse kim, bir iyilik yapmak istediği halde yapmaya muvaffak
olamazsa, Hz. Allah o kimseye bir, yapmaya muvaffak olursa, ondan yedi yüze kadar
katlı olarak sevab yazdırır.
Yine adamın birisi (zina gibi herhangi) bir kötülük
yapmak istediği halde, sonradan da kendi arzusuyla (Allah'dan korkup, Hz. Muhammedden
de utanıp) vazgeçerse, Yüce Allah, vazgeçtiği kötülükten dolayı o kimseye bir
sevab yazdırır. O kötülüğü yaptığı takdirde ona bir günah yazdırır... (Özet
olarak şunu belirtelim ki, Allah'ın rahmeti bol ve yaygındır...)”[79]
6 - Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Her insanın omuzunda iki melek bulunur. Sağdaki
melek iyilikleri, soldaki de kötülükleri yazar.) Şüphesiz soldaki melek,
müslüman bir kulun yaptığı herhangi bir kötülüğü yazmayarak kendisine altı saatlik
bir zaman için mühlet verir. Kişi bu
zaman itinde (pişman olup) tövbe ve istiğfar ederse, melek elindeki kalemi
atıp, kulun işlemiş olduğu günahı yazmaktan vazgeçer. Eğer müslüman kişi,
bunun tersini yaparsa, melek onun yapmış olduğu kötülüğünü amel defterine bir
günah olarak yazar.”[80]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz kötülük yaptıktan hemen sonra, (pişmanlık duyup tövbe ve istiğfar etmek
gayesiyle) iyilik yapan bir kimse, tıpkı, üzerinde bulunan daracık zırh
elbisesinin halkalarını teker teker koparıp yere atan bir kimseye 'benzer. (Yapacağı sevabla, kötülük halkalarını, koparıp günah kirlerinden arınan bir kimse
de, tıpkı, bunun gibidir...)”[81]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah (c.c.), ümmetinden yanlışlık, unutkanlık veya tehdid altında mecburi
olarak yaptıkları kötülüklerini af eder.”[82]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İlâhi kalem üç kimsenin yaptıkları kötülükleri yazmaktan
kaldırılmıştır:
a) Uyanıncaya kadar, uykuda 'bulunan bir kimse,
b) İyi oluncaya kadar deli olan bir kimse,
c) Büyüyünceye kadar, çocuk olan kimseler,”
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İlâhi kalem, ümmetimden, hata, unutkanlık veya tehdid
altında kalarak işlediği kötülükleri yazmaktan kaldırılmıştır.”[83]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(İyilik ve kötülükleri yazan ilâhi) kalem, üç kimsenin yaptıkları kötülükleri yazmaktan kaldırılmıştır:
a) İyi oluncaya kadar, kötülük yapan deli kimseler,
b) Buluğa varıncaya kadar, kötülük işleyen çocuklar,
c) Uykuda iken (kötü söz söyleyip yahut ayaklarını
oynatarak zararlara yol açan) kimseler,”[84]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Küçük günahları işlemekten kaçınınız. Çünkü,
(kadınlara bakmak gibi, devamlı olarak)
işlenilen küçük günahlar, bir kavmin fertleri tarafından azar azar
toplanıp bir araya getirilen yakacakla, ekmeklerini yakan bir ateşe benzer. (Zira küçük günahlar, büyüye büyüye sahibini sürükleyip tehlikenin
eşiğine atar. Ve yaptığı iyiliklerini de bir ateş gibi yakıp yok eder.)
Şüphesiz küçük günahlar, (Israr edildiği takdirde,
büyük günahlara inkilap ettiği gibi,) sahibi de bu yüzden hesaba çekilirken,
tehlikeden tehlikeye sürüklenir.”[85]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Küçük günahları işlemekten kaçınınız. Zira onlar, bir
araya gelerek toplandığı takdirde, yapanı da tehlikeden tehlikeye sürükler. Bu
adamın işlediği küçük günahlar, herhangi bir çölde bulunan bir kimsenin rastladığı
cemaatle birlikte yığınak haline getirip topladıkları yakacak maddeleriyle yemeklerini
yakıp yok eden, kendilerini de aç ve
perişan bırakan bir ateşe benzer.”[86]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İmam, fatiha sûresini bitirip amin dediği zaman,
sizde hemen onun akabinde amin deyiniz. Çünkü o anda meleklerde iştirak ederek
amin derler. Kimin dediği amin cümlesi, meleklerin amin cümlesine rastlarsa, o
kimsenin geçmiş ve gelecek bütün küçük günahları af olunur.”[87]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, inanarak,
sevabını da Allah'dan isteyerek kuşluk namazını iki, (dört, altı veya
sekiz) rekât olarak kılmaya devam ederse, geçmiş ve gelecek bütün günahları af
olunur.”[88]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, cuma günü, imam selâm verdikten sonra, oturduğu
yerden ayrılmadan önce fatiha, ihlâs, nas ve felâk sûrelerini yedişer kere okursa,
geçmiş ve gelecek her türlü küçük günahları af edilir.”[89]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kadın için, erkeklerden (babası, kardeşi gibi) mahremi bulunmadan
uzun bir yolculuğa tek başına çıkamaz.”[90]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kadın evinden çıkmak yetkisine sahip değildir. Ancak,
yanında hizmetçisi, (veya işini görecek çocukları) olmayan bir kadın, bazı zaruri ihtiyaçlarını
görmek için dışarıya çıkabilir. Bunun dışında 'hiç bir zaman, dışarıya çıkamaz,
ancak kurban ve ramazan gibi bayram günleri çıkabilir. Yine kadın, dışarıya
çıktığı zaman, yolun ortasından değil, yolun kenarından yürümelidir.”[91]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Genç ve güzel olan) kadınlar, ne selâm verir, ne de
erkeklerin selâmını alabilir. (Erkeğinde kendisine selâm vermesi ve selâmını
alması sakıncalıdır. Fakat kadın ihtiyar veya fitneyi uyandıracak şekilde
güzel değilse saydıklarımızdan hiç birisi sakıncalı değildir. Ancak genç olana
mekruh, ihtiyar olana da mubahtır.)”[92]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz ben, kadınlarla asla tokalaşmam.”[93]
Hadisin sebebi:
Kadınlardan birisi, diğer ensari kadınlarla birlikte Peygamberimize gelerek
şöyle dediler:
“Ey Allah'ın Resulü!..
Allah'a ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, başkasına iftira etmemek,
İslâm dinînin güzel gördüğü konularda âsi olmamak için, seninle anlaşmaya ve
söz vermeye geldik. Elinizi uzatın ki, bu hususta elinizi tutup söz verelim “
Bunun üzerine sevgili peygamber efendimiz (s.a.s):
“Ben, kadınlarla tokalaşmam. Çünkü bu, İslâm dinince
haramdır.” cevabını verdiler.[94]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah rızası için, ümmetimin erkekleri hamama
girerken, havlu ile girsin. Kadınlar ise, (kendi evlerinde yıkansınlar,) hamama
gitmesinler.”[95]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz ümmetimden en fazla korktuğum tehlike, lût
kavminin yaptıkları Lîvate (cinsi sapık olan kötülük) dür.”[96]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey müminler!.,
Benden duyunuz: “Şüphesiz Hz.
Allah, (ceza durumu belli olmayan ziya eden kadınların durumu için) ceza yolunu açıklamış
bulunmaktadır... Zina eden
bakirelerin cezası: Erkekse,
yüz sopa ile bir senelik sürgün,
kadınsa yanlız yüz sopadır.. Evlilik üzerinden geçmiş erkek ve kadınların
cezası ortalama taşlarla öldürmektir.”[97]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Recm (taşla
öldürmenin cezası), kadının yaptığı zinanın karşılığı ve kefaretidir.”[98]
Hadisin sebebi:
Sahabilerden İbnu Sevid bu konuyu şöyle naklettirmektedir. Sevgili
peygamberimiz zamanında zina eden bir kadını götürüp recm cezasını verdikten
sonra peygamberimizin huzuruna gelerek şöyle dedim:
“Ey Allah'ın Resülu!...
Zina kötülüğünü işleyen kadımı cezasını verdik.” Bunun üzerine sevgili
peygamber efendimiz (s.a.s) geçen hadisi şerifi buyurdular:
a) Gözlerin zinası: (Kişinin kendi arzusuyla yabancı bir
kadına) bakmasıdır.
b) Kulakların zinası: (kadının tatlı ve manalı sözlerini)
dinlemesidir.
c) Dilin zinası: (Kadınla tatlı, cilveli ve birleşme
hususiyetini andıran cümlelerle) konuşmasıdır.
ç) Ellerin zinası: (Kadın ile bir istek peşinde olduğunu
andıracak bir şekilde) ellerini tutup sıkmasıdır.
d) Ayakların zinası: (Fuhuş yapacak, kadının 'bulunduğa yere
kadar) yürümesi veya onunla birlikte gezip dolaşmasıdır.
e) Kalbin zinası: Zina kötülüklerini arzu etmesidir.
(Bu uzuvların yaptıkları zinalar, günah bakımından
zina sayılır, ceza bakımından ise, sayılmaz.) Fakat tenasül uzuv harekete
geçerse, hakiki zina olduğunu tasdik eder, geçmezse, yalanlar (ve mecazi
olduğunu ortaya koyar.)...[99]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zina eden,
(dünyada şer'i cezasını görmeyen)
kimseler, kıyamet günü, yüzleri ateş renginde parlayacaktır.”[100]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz kadın, (kocasını aldatma konusunda) gelirken
ve arkasını çevirip giderken şeytan şeklinde görünür. (Böylece bakanları da aldatarak
kendisiyle birlikte fitneler sürükler.) O halde, biriniz hoşunuza giden bir
kadın gördüğü zaman, (peşine takılıp gitmeyin.
Bilâkis) evinde kendi arzusunu yerine getiren hanımının yanına gitsin.”[101]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanoğlunun yapacağı zina nasibi, (ezeli ve ilâhi
bir kalemle) yazılarak zapt edilmiştir... Şüphesiz kişi, bundan kaçamaz ve nisabine yetişecektir. (Bu
itibarla vücudun uzuvlarının ayrı ayrı zina hisseleri vardır)”[102]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Karşıki yabancı cinse bakan her göz, zina edendir.
Kadın, kendisine mahsus koku sürünüp erkeklerin bulunduğu yerden geçerse, kendisi de zina etmiş sayılır.”[103]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir erkeğin, Allah'a ortak koşması kadar büyük bir
günah yoktur. Bundan sonra, nikâhsız olan bir kadının rahmine meniyi dökmesinden
daha büyük bir günah yoktur.”[104]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zina eden bir kimsenin kafasından imanı çıkar. Şayet
o kimse bir daha yapmamak üzere tövbe ederse, Hz. Allah, o kimsenin yaptığı tövbeyi
kabul eder (ve imanını da kendisine geri verir.)”[105]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah zina edip içki içen bir kimsenin imanını
başından, bir kimsenin gömleğini çıkardığı gibi çıkarır.”[106]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zina eden bir kimse, (karısıyla, kızıyla) hatta duvarıyla olsa bile, mutlaka
edilir.”[107]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, iffetli ve namuslu bir kadına, zina yaptığını
görmediği halde, zinayı isnad ederse, Hz. Allah, kıyamet günü, o kimseyi
ateşten yapılmış bir kamçı ile döver.”[108]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, (eziyet vermek maksadıyla) haksız yere bir
kimseyi zalim emirlere şikâyet ederse, şikâyet eden o kimse, doğru bir
sülâleye mensup değildir, ya da soy-sopunda bir karışıklık vardır.”[109]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, dilin şerrinden, midenin haram lokma
yutmasından, tenasül uzvun fuhuş yapmasından korunursa, Cennete girmeyi hak
etmiş olur.”[110]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah her kimi, iki çene arasındaki dil ile
boğazın ve iki ayağın arasındaki tenasül uzvun -kötülüklerinden korursa, o
kimse Cennete girmeyi hak etmiş olur.”[111]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kocasından ikide bir boşanmak talebinde bulunan veya (kocası
için değilde, başkaları için) süslenen kadınlar münafık kimselerdir.”[112]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kadının her yanı avrettir. (Erkeklere görünmesi haram
olana yasak bir bölgedir.) Dışarıya çıktığı zaman, şeytanların gözleri açılır ve onu bir fitne aleti
yapmak maksadiyle hemen harekete geçip yanına yaklaşırlar.”[113]
23- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Altın ve kokularla süslenip (masum olan kimseleri kötülük
fitnelerine uğratan) kadınların vay
hallerine!...”[114]
24- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey erkekler!., yabancı kadınların bulunduğu yerlere
girmekten
sakınınız.”[115]
25- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zinadan sakınınız.
Çünkü zinada, başlıca dört büyük tehlike vardır:
a) Zina, yapanın yüzünden iman güzelliğini giderir.
b) Rızkından Allah'ın feyz ve bereketini yok eder.
c) Allah'ın gazabını gerektirir.
ç) Cehneme; bir
daha çıkmamak üzere girmesini icab ettirir.”[116]
26- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir kadın, başkasının evinde, (fuhuş yapmak
maksadıyla) elbisesini çıkarır veya fitne uyandıracak bir şekilde bacaklarını açarsa, Hz. Allahı, o kadının manevi
perdesini üzerinden kaldırır ve (kıyamet günü), bir toplumun huzurunda rezil ettirir.”[117]
27- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kendilerine mahsusu kokular sürünüp erkeklere
koklatmak için evinden çıkıp erkeklerin yanından geçen kadınlar, (İslâm nazarında) zina etmiş sayılır.
Yabancı kadınlara isteyerek bakan gözler de, zina etmiş sayılır.”[118]
28- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir kul, zina etmeye başladığı zaman, imanı kalbinden
çıkıp, başının üzerinde bir gölge gibi bekler.. Ancak, zinadan feragat
ettikten sonra geriye döner.”[119]
29- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey erkekler! Kadınlarınızı dışarıya çıkarmamak ve
terbiye etmek konusunda elbise ve zinet eşyalarını az giydirmekle
faydalanınız... Çünkü kadının elbiseleri çok, zinet eşyaları da olduğu zaman,
evden dışarıya çıkmaktan hoşlanır.”[120]
30 - Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah'ın gazabı,
zina edenlere karşı çok şiddetli olur.”[121]
31- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah'ın gazabı, çocuklarını, gizli ve mahrem
işlerini öğrenmek maksadıyla başkalarının kapılarına ya da evlerine gönderen kadınlara karşı çok
şiddetlidir.”[122]
32- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yabancı kadınları ansızın gören gözlerini hemen geriye
çevir.”[123]
33- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah, Ademoğullarının yapacakları zina
nasiblerini yazdırarak zapt etmiştir. Bundan dolayı yetişerek yapacakları zina
kötülüğünü hiç bir şekilde (her ne kadar tenha bir köşede yapsalar bile,)
Allah'dan gizleyemezler. (Çünkü Allah her şeyi gören ve bilendir.)
Gözlerin zinası bakmak, dilin konuşmaktır. Nefis ister
ve temenni eder, tenasül uzuv ise, bunların istediklerini yerine getirerek ya
doğrular veya yerine getirmeyip yalanlar.” [124]
34- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz bir kimsenin, on kadınla yapacağı zinanın günahı,
komşusunun ailesiyle yapacağı zinanın günahından daha hafiftir.
Şüphesiz bir kimsenin on evden yapacağı hırsızlık,
kendi komşusunun evinden yapacağı hırsızlığın günahından daha azdır.”[125]
35- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gözler, eller, ayaklar ve tenasül uzuv zina ederler.
Bütün vücudun her uzvu, ayrı ayrı zina ederler.”[126]
36- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gözler, (akıl denilen kumandanının) gözleyicileri, kulaklar;
huni (telefon santrallari,) dil, tercümanı, eller; kanatları.
Karaciğer; şefkat ve merhamet aracı, dalak; sevinç ve
gülmek vasıtası, akciğer; nefes alma cihazı, böbrekler; hile ve düzenbazlık
aleti, akıl ise bunların amiridir... Amir düzelirse, (yararlı = Rabbini bilen,
iyi ile kötüyü, faydalı ile zararlıyı birbirinden ayırd eden bir kumandan
ise,) idaresinin altında bulunan vücudun uzuv askerleri faydalı olur. Kumandan
sapıtmış bozuk bir varlık ise askerleri de bozuk ve zararlı olur.”[127]
37- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın gazabı, benim yakın akrabalarıma hakaret
eden ve bana eziyet verenlere karşı çok şiddetli olur.”[128]
38- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, zina yoluyla doğurduğu, dolayısıyla kocasının
malın; varis kıldığı bir çocuğun annesine verilecek olan azab, bir ümmete
verilen azabın yarısı olacaktır.”[129]
39- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, komşusunun karısı ile zina eden bir
erkeğe, kıyamet günü, rahmet nazarıyla bakmaz. Yaptığı zinanın kirinden temizlemeyip
ona şöyle der: “Cehenneme girecek olanlarla birlikte gir.”[130]
40- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zina, fakirlik ve zillet getirir.”[131]
41- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benim ümmetim, (şeriat kanunlarını ve İslâm ahlâkını
terk ederek) zina etmeyi ve ipek elbise sayacak zaman yaklaşmıştır.”[132]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Talak: Boşama yetkisi kocanın elindedir... (Kocadan
başka yakın akrabası olan babası ve amcası olsa bile, karısını boşayacak hakka
sahip değildirler.)”[133]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cariyeleri boşama sayısı iki tanedir. Boşandıktan
sonra (başkası ile evlenebilmek için) iddet (bekleme müddeti): İki kere aybaşı görmesidir.”
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey
kocalar!., Karılarınızı
sebebsiz yere boşatmayınız. Ancak, bir kötülük işlediklerine dair delile
dayanan bir şüphe görüldüğü takdirde boşanabilinir. Çünkü Hz. Allah, sâdece zevk için evlenen, sonradan da sebebsiz
olarak boşanan erkek ve kadınlardan hoşlanmaz.”[134]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir erkeğin başkasının karısını boşamaya ve hiç bir
kimsenin efendisi olmadığı köle ve cariyeleri azad etmeye, sahibi olmadığı malı
satmaya yetkisi yoktur.”[135]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tehdid altında kalan bir kimsenin ettiği yemin,
geçerli değildir... (Bozduğu takdirde kefareti yoktur.)”[136]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şaka olarak karısını boşayan yahut köle ve cariyesini
azad eden bir kimse, ciddi olarak söyleyen bir kimse gibidir.”[137]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üç kimseler vardır ki, (geceli gündüzlü) dua etseler
bile, hiç birisinin duası kabul olunmaz:
a) Ahlâkı kötü
olan karısını boşamak istemeyen bir kocanın duası,
b) Başkasına, iki
şahit tutmadan ödünç veren bir kimsenin duası, (Çünkü Hz. Allah'ın iki şahid
tutarak veriniz emrine muhalefet etmiş olduğu gibi,
inkâr edildiği takdirde bir fitnenin çıkmasına sebep olur.)
c) Anormal bir çocuğa, ölen babasından kalan mirası
veren bir velinin duası, (Çünkü böyle bir çocuğa miras olarak kalan mallar,
teslim edildiği takdirde, zayi
olacağı muhakkaktır. Buna sebep
olan veli, Elbette Allah'ın
nazarında mesuldür.) Zira Hz. Allah,
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuşlardır: “Ey veliler!., sefillere, kalan malları
vermeyiniz.”[138]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Süt kardeşlerinize dikkat ediniz!.. Çünkü süt
akrabalığı, ancak henüz iki yaşını doldurmayan bir çocuğun emzirilmesiyle olur. (İki yaşını dolduran bir çocuğun
emzirilmesinin hiç bir tesiri yoktur. Çünkü iki senenin içinde bulunan bir
çocuğun, emdiği kadının sütünden dolayı, vücudunun kan ve etinde bir tesir
bırakır. Budan dolayı da süt akrabalığı almış olur.) [139]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah bir hadisi kutside şöyle buyuruyor: “Ademoğlunun
adadığı adaklar, onun için, takdir ederek yazmadığım herhangi bir menfaat
kazandırmaz, veyahutta ondan herhangi bir kazayı atlatamaz. Fakat adaktan
istenilen arzular, bazen kader yazısına rastlar. Şüphesiz adağı şu yönden
meşru kıldım ki, cimriyi onunla cimrilikten kurtarayım. Çünkü önceleri Benim
için harcamak istemedikleri şeyleri, adadıktan sonra gönül arzusuyla harcamaktadırlar.”[140]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişi, sahip olmadığı bir malı adayamaz. Müminlere lanet
okumak, öldürmek kadar günahtır.
İntihar eden bir kimse, kıyamet günü, intihar ettiği aletle tazib
edilecektir.
Kim, İslâmiyetin dışında başka bir din üzerine yemin
ederse, (şu işi yaparsam, Hıristiyan veya Yahudi olayım deyip sonradan da
ettiği yemini bozarsa) yemin ettiği gibi kabul edilir. Yani İslâmiyetten çıkıp
hıristiyan ya da Yahudi olur.
Bir adam, din kardeşine küfrü isnad erse, (ey kâfir
derse), onu öldürmesi kadar günahtır.”[141]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Adak, ademoğluna,
Allah'ın takdir ettiğinin dışında hiç bir şey kazandırmaz. Fakat bazen
adaktan istenilen arzular, Allah'ın
takdir ettiğine tesadüf eder.
Adadığını verir ve böylelikle cimri olmaktan kurtulur.”[142]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz adama,
ne bir şeyi ileriye aldırır ve ne de geriye götürür. Ancak, insanı
cimrilikten kurtarır.”[143]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, Allah'a itaat etmeyi adarsa, aynı konuda itaat
etsin. Kim, Allah'a karşı gelerek günah sayılan herhangi bir şeyi adarsa, onu
yerine getirmesi ve kefaretini de vermesi gerekir.”[144]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, adamada bulunduğu bir şeye isim vermezse,
(meselâ, gurbette olan babam gelirse, benim adağım olsun der, fakat iki gün
oruç tutarım veya hayvan kurban ederim demeden adakta bulunursa,) böyle bir
adamanın kefareti, yemin kefaretidir.”[145]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah, babanız veya (değer sayar)
herhangi bir şey üzerine yemin etmenizi yasak kılmıştır-.. Çünkü Allah'dan
başka bir varlık ile yemin etmek haramdır.”[146]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Allah'ın,
kulları arasında öylesine değerli kimseler vardır ki, vallahi bu iş böyle
olacak diye yemin ederse, Hz, Allah yaptığı yemin hususunda (meşru ise) onu kırmadan yeminini yerine
getirir.”[147]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, yemin-i sabır (hakimin huzurunda yalan yere
yemin) eder ve onunla bir müslümanın malını aldırıp, gerek kendisinin gerekse
başkasının zimmetine geçirmek isterse, o kimse öldükten sonra kıyamet günü,
Allah'ın kendisine karşı
buğuz ve öfkesi olduğu halde karşısına çıkacaktır.”
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, yemin ederken “İnşallah” derse, o kimse istisnai
bir yemin etmiş olur. (Meselâ: Valiahi ben bu işi inşallah yapmayacağım, dedikten
sonra, aynı işi yaparak yeminini bozarsa, kefaret vermesi lâzım gelmez. Çünkü
yemin ederken, manâsı “Allah dilerse” olan “inşallah” sözü ile başlamıştır.
Allah'ın dileyip dilemeyeceğini bilmediğinden ettiği yemin kesin bir yemin
değil, belki istisnai bir yemindir.)”[148]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, (namaz,
oruç ve hac gibi) farzlardan birisine yemin ederse, o kimse bizden değildir. (O, seçkin, değerli
bir müslüman değildir.)”[149]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, bir şey üzerine yemin eder (meselâ: filân yere
gideceğim der) de ondan başkasını daha hayırlı görürse yemininden dolayı
kefaret yapsın ve hayırlı olanı işlesin.”[150]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah, ancak
Cenneti istemek için, vasıta edilebilir.”[151]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yemin ya bozulur veya gereği yapıldıktan sonra pişman
olunur.”[152]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yemin, malın satışını kolaylaştırır, fakat kazancın
bereketini giderir.”[153]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üç gruba ayrılan dokuz kimseler arasında üç kimselerin
yaptıkları yeminin bozulması gerekli değildir. İkinci üç kimse daha vardır ki,
bunlara lanet edilir. Diğer üçüncü yemin eden üç kimse daha vardır ki, bunların
hakkında şüpheliyim.
Yemin eden birinci gurup:
a) Oğul ile babasının arasında yapılan yemin gerekli
değildir. (Meselâ: Çocuk, babasının
verdiği emrine karşı “Vallahi
yapmayacağım” diye karşı gelip yemin ederse,
bu çocuğa düşen ödev, babasının yaptığı emir, dine aykırı değilse,
babasının emrine edip yemini bozar ve kefaretini de verir.)
b) Koca ile karısının arasında yapılan yemin gerekli
değildir. (Kadın, kocasının hoşuna gitmeyen bir şey üzerine yemin ederse,
sonradan kocasına itaat ederek yeminini bozar ve kefaretini de verir.)
c) Efendi ile kölenin arasında, yemin gerekli değildir. (Bozulur ve kefareti
de verilir.)
Allah'ın lanetine uğrayan kimseler:
a) Baba ve annesine lanet ederek eziyet veren bir çocuk,
b) Allah'dan başkasının adına kurban kesen kimseler,
c) Aralarındaki sınırları değiştiren kimseler Allah'ın
lanetini hak etmiş olurlar.
Hakkında şüpheli bulunduğum kimseler:
a) Üzeyr adındaki şahsın peygamber olup olmadığı
hakkında şüpheliyim.
b) Tubba adındaki kişinin İslâm dinini kabul edip
etmediği hakkında şüpheliyim.
c) Şer'i cezasını gören bir kimsenin, dünyada gördüğü
cezanın yarın kıyamet günü, kendisini Cehennem azabından kurtarıp
kurtaramayacağı hakkında şüpheliyim.”[154]
Sonradan Hz. Cebrail
peygamber efendimizin yanına gelerek, Üzeyrin peygamber olduğunu, Tubba İslâm
dinini kabul ettiğini ve zina yapıp şer'i cezasını gören bir kimsenin de
kıyamet gününde, gördüğü cezanın kendisini ikinci bir cezadan kurtaracağını
açıklamıştır.[155]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gurur ve kibir taslamaktan kaçınınız. Çünkü iblisin,
Adem peygamberi kıble edip Allah'a secde etmemesinin sebebi, gururu ve kibiri
olmuştur.
Hırs (ve çok istekli olmak)tan kaçınınız. Çünkü, Adem
peygamberin, Allah'ın haram kıldığı ağacın meyvelerini yemesinin 'başlıca
sebebi, hırsı olmuştur.
Bunlar, (kibir, hırs ve kıskançlık,) bütün kötülüklerin
kaynağıdır.”[156]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kendilerine mahsus koku sürünen kadın, benimle
birlikte yatsı namazını kılmak için (camiye) gelmesin.”[157]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kocasının yatak odasının dışında (hamam gibi) herhangi
bir yerde elbisesini çıkarıp açılıp saçılan bir kadın, Allah ile kendisinin
arasındaki merhamet perdesini yırtmış (ve dolayısıyla Allah'ın azabına uğramayı
hak etmiş) olur.”[158]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir kavmin arasında bulunan salih bir kimsenin öldükten
sonra geriye bıraktığı çocuğuna kendi ismini takan o kavme, Hz. Allah manevi bir
mükâfat lûtf edecektir.”[159]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Her müminin iki kapısı vardır:
a) Birinci kapıdan, işlediği namaz, oruç ve hac gibi iyilikleri yükselir. (Arş-i
âlâda kayıt defterine yazılır.)
b) Diğer kapıdan ise rızkı iner.
Bu iki kapının sahibi öldüğü zaman, her iki kapı,
sahiplerini, kaybettikleri için ağlarlar.”[160]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her müslüman erkek,
ilk gördükleri kadından (Allah'dan korkup ve haya ederek) gözlerini
kapatıp geriye çevirirse, Hz. Allah, o müminin kalbinde bir ibadet zihniyetini
yaratır. Ve kişi dolayısıyla o ibadetin tadını
kalbinde hisseder.”[161]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herhangi bir müslüman, fakir bir müslümanı
giydirirse, giydirdiği o elbise fukaranın üzerinde bulunduğu müddetçe
Allah'ın himayesi
altında
bulunur.”[162]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim gösteriş (başkalarının görmesi) için, iyilik yaparsa,
Hz. Allah'da kendisine karşı gösteriş yapar.
(Gösteriş için yaptığı İyiliklerinin sevabını yakar ve kendisini de rezil
eder.)
Kim başkası işitsin diye iyilik yaparsa, Hz. Allah o
kimsenin yaptığı iyiliklerini imha eder ve kötü bir insan olduğunu etrafa
duyurtur.”[163]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, borçlu olan fakir bir kimseye kolaylık
gösterirse, Hz. Allah'da o kimsenin dünya ve ahiret işlerini kolaylaştırır.”[164]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, her iki çenenin arasındaki diline ye her iki
bacaklarının arasındaki tenasül uzvuna hakim olacağına dair kefil olursa, Bende
onun Cennete gireceğine dair kefil olurum.”[165]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yapmış olduğu kötülüğün cezasını dünyada gören bir
kimse, bu cezayı ahirette görmeyecektir.”[166]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir din kardeşinin herhangi bir ihtiyacının
(sıkıntısını) gideren bir kimsenin, Allah'da ihtiyacını görür.”[167]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Fakire verilen sadaka, sahibini (boğulmak, yanmak gibi) her türlü
tehlikelerden korur.”[168]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine 5 türlü büyük günah vardır ki, onları af
ettirecek hiç bir şey yoktur.
a) Allah'a şerik koşmak,
b) Öldürmeyi gerektiren (dinden dönmek, evli olduğu
halde zina etmek gibi) herhangi bir sebep yokken adam öldürmek,
c) Mümin
olanlara iftirada bulunmak,
ç) Düşman cephesinden kaçmak,
d) Hakkı olmadığı halde yalan yeminle başkasının malını
almak. Birinci maddenin dışında bu hadiste geçen diğer dört günahları af olunması için tecavüzde bulunduğu
kimselerle helâlleşmesi gerekir.)”[169]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine beş ağır günah vardır ki bu günahları
işleyenlerin cezasını Hz. Allah dünyada iken verir. (Ahirete ertelemez.)
a) Zulüm etmek,
b) Verdiği sözü tutmamak,
c) Ana babaya hakaret etmek,
ç) Akrabalarıyla ilgiyi kesmek,
d) İyiliklere karşı nankörlük yapıp iyilikleri hiçe
saymak.”[170]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ben, Huzaî kabilesinden olan Amirin oğlu Amr'in cehennemin
içinde peşinden barsaklarını sürüklediğini
gördüm. Çünkü devesini yavrusuyla birlikte putlara ilk adayan kimse o
olmuştur. (Bugün, -heykelleri put sayarak ta'zim gayesiyle çelenk koyan kimse
bu hadiste anlatılmak istenen manâyı teşkil etmektedir.”[171]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın fiezdinde üç kimse insanların en kötüsüdür.
a) Kâbenin civarında
(zina, içki, gibi) günah
işleyenler,
b) (Pavyon, bar, gazino gibi) kâfirlere ait bulunan
herhangi bir müesseseyi İslâm aleminde faaliyete sokanlar,
c) Öldürülen akrabasının katilinin yerine, iftira ederek
masum bir kimseyi göstermek.”
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İki kişi vardır ki,
kıldıkları namazlar, kendilerinden ayrılır. (Kayıt defterine
geçirilmez.)
a) Efendisinden kaçan köle,
b) Kocasına karşı gelen kadın,
Kadın kocasına karşı geldikçe, köle de efendisine
dönmedikçe günahları devam eder.”[172]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cahiliyet devrine ait müslümanlara yakışmayan iki
büyük günah vardır:
a) Temiz bir insanın soyuna sopuna çamur atmak. (Sen,
babanın çocuğu değilsin. Piçin tekisin gibi kötü sözler söylemek.)
b) Ölünün üzerinde iyiliklerini saymak, elbisesini
yırtmak, saçını yolmak, yüzüne vurmak gibi hareketler yaparak bağırıp çağırmak.”[173]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine ağır iki günah vardır ki, bunların cezasını
Hz. Allah ahirete bırakmayıp dünyada iken acele olarak verir,
a) Zulüm etmek,
b) Ana babaya hakaret etmek.”[174]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tehlikeli yedi büyük günahdan kaçınınız:
a) Allah'a şerik 'koşmak,
b) Başkasına büyü yapmak,
c) Öldürülmesini gerektiren sebepler yok iken Allah'ın
haram kıldığı kimseleri öldürmek.
d) Yetimin malını yemek.
e) Düşman cephesinden kaçmak.
f) Temiz bir kadına zina iftirasında bulunmak.”[175]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Ey imanlılar!) Allah'ın yasakladığı (Zina, cinsi
sapıklık gibi) kirli günahlardan sakınınız. (Buna rağmen) kim, bu günahlardan
birini yapmak isterse, -kimsenin görmediği ıssız bir yerde yapsın.
(Başkalarını alıştırmaksızın) bu yaptığı kirli günahtan sığınsın. Çünkü böyle
bir günahı, açıkça yapan kimseleri, Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerim'in
gösterdiği cezalara çarptırırız.”[176]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benden sonra ümmetimi
(doğru yoldan saptıracak) üç şeyden korkarım:
a) Hakimlerin adaletten ayrılıp zulüm etmeleri,
b) Yıldızların müessir olduklarına İman etmeleri,
c) Kader yazısına
(meydana gelmeden önce Allah'ın bilip her şeyi takdire bağladığına inanmamaları”[177]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir amirin kabul ettiği hediye rüşvettir. Hakimin
kabul ettiği rüşvet ise, küfür kadar büyük bir günahtır. Çünkü rüşvet, hakimi
adaletten ayırır, hak sahibini haksız,
haksızı da haklı çıkaracak bir niteliktedir.”[178]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Dinin haram ve zararlı saydığı) kötülükler, gizli
yapıldığı müddetçe sadece yapan kimseye zarar verir. Fakat açıkça yapıldığı
zaman, yalnız yapan kişiye değil aynı zamanda bütün topluma zarar verir.”[179]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Ey müminler!) cahiliyet devrine ve kâfirlerin adetlerine
uygun bir kıyafete girer, onların arzu ve isteklerine yaraşır hareketlerde bulunan
kişilerin yaptıklarını duyduğunuz veya gördüğünüz zaman, onları ima ile değil,
en açık bir şekilde rezili rüsva ediniz.”[180]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zina, aralarında açıkça yapıldığı bir toplumu
(dünyevi büyük bir felâkete sürükler ve) Allah'ın azabına uğratır.”[181]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Fuhuş açıkça yapıldığı zaman depremler olur, hakimler
adaletten ayrılıp zulüm ettikleri zaman yağmurlar azalır, gayri müslime zulüm edildiği takdirde
düşmanlar galip gelir.”[182]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benim ümmetim, dünya işlerini, din ve ahiret
işlerinden üstün görüp önem verdikleri zaman, İslâm sevgisini kaybederler.
Allah'ın ve İslâm dininin güzel gördüğü şeyleri
başkalarına emretmediği kötülüklerden milleti vazgeçirmediği takdirde,
Kur'an-ı Kerimin bereketinden mahrum kalırlar.
Ümmetimden bazıları küfür ederek birbirlerine
düştükleri takdirde Allah'ın rahmet nazarından düşüp yardım elinden mahrum kalırlar.”[183]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin bir kişi, din kardeşini “kâfir” diye çağırdığı takdirde o ikisinden
buna lâyık olan bu sözü hak etmiş olur. (Eğer ikisi de buna lâyık değilse, o
zaman arkadaşını kâfir diye çağıran kişi günahkâr olur.)”[184]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın kendilerine karşı gazaba geldiği (kötü
huylu) dört kimse vardır:
a) Çok yemin eden tüccar,
b) Gururlu fakir,
c) Zina yapan orta yaşlı yetki sahibi kişiler
d) Adaletten ayrılan yetki sahibi kişiler.”[185]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü Allah'ın nezdinde en şiddetli azab gören
kimseler, Allah'ın yarattıklarının benzerlerini yapanlardır. (Çünkü, bugün İslâm memleketine
getirilen batı aleminin kirli arzularının baş sebebi, kötü resimler olmuştur.)”[186]
20 - Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz dört büyük günah vardır:
a) Allah'a şerik koşmak,
b) Ana babaya hakarette bulunmak,
c) Yalan yere yemin etmek,
Çünkü, hakimin karşısında yalan yere yemin eden bir
kimse, yeminine karıştırdığı yalan sözü kalbinde öylesine kara bir leke olur
ki, o leke kıyamete kadar kalacaktır.”[187]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah'ın ilk olarak yasakladığı şey put putlara
tapmaktır. Ondan sonra içki içmeyi ve sonra da başkalarıyla boş yere mücadele
ve münakaşa etmeyi yasaklamıştır.”[188]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanların en kötüsü
(Salih peygambere mucize olarak verilen) devesini keserek öldüren kadın
ve kardeşini öldüren Adem peygamberin oğludur. Bu yüzden öldürülecek kişilerin veballarının
bir kısmı da ona yazılacaktır, Çünkü ilk olarak insan öldürmeye alıştıran o,
olmuştur.”[189]
23- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'a and olsun ki, muhakkak ki, içki içen bir
kimse, puta tapan bir kimse gibidir.”[190]
24- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
Allahu Tealâ’ya and olsun ki, Cebrail
(a.s.) bana gelerek dedi ki: “Devamlı içki içen bir kimse, puta tapan
bir kimse gibidir.”[191]
25- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Fahişe bir kadının zina yapması, bin erkeğin ziya
yapması gibidir. (Birçok erkekleri yoldan çıkarması yüzünden çok zararlıdır.)
Namuslu bir kadının güzel hareketleri, (sevap bakımından) iman ve amelde
samimi olan 70 erkeğin hareketleri gibidir.”[192]
26- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cehennem ateşi (dolayısıyla azabı) 70 kısımdır. Bu
azabdan 69 u haksız yere emir edenler, geriye kalan diğer birisi de sebepsiz
olarak insanı öldürenler içindir”[193].
27- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kendilerini görmediğim iki grup cehennemlikler
vardır:
a) Sığırların kuyruğu gibi ellerinde bulunan kamçılarla (keyif olarak) insanları döven kimseler,
b) Başları devenin ürkeçine benzeyen, haktan ayrılmış zengin
erkeklerin ahlâklarını bozan kadınlardır. Bu kadınlar, cennetin kokusunun en uzak yerlere kadar yayılmış olmasına
rağmen, ondan mahrum kalırlar.”[194]
28- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Cansız ve hareketsiz birer madde olmalarına rağmen)
bir dağ diğer bir dağa hakarette bulunursa, hemen parçalanacaklardır.”[195]
29- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zulümlerin en büyüğü, kişinin din kardeşinin hakkı olan
toprağından yarım metrelik dahi olsa yer almasıdır. Çünkü kişinin, din kardeşinden
haksız olarak aldığı taş ve toprak, kıyamet günü ateşten bir halkaya dönüşüp
boynuna geçirilecektir.”[196]
30- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Büyük günahlar yedi tanedir:
a) Allah'a ortak koşmak,
b) Anne babaya karşı hakaret etmek,
c) Allah'ın yasakladığı
(haram kıldığı) halde, insan öldürmek,
ç) İffetli, namuslu
ve mümin kadına iftirada bulunmak,
d) Düşman cephesinden kaçmak,
e) Yetim malını yemek,
f) Müslümanlarla birlikte hicret ettiği yere tekrar
dönmektir.”[197]
31- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En büyükler şunlardır:
a) Allah'a şerik koşmak,
b) İnsan öldürmek,
c) Yalancı şahitlikte bulunmaktır.”[198]
32- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, Hz. Allah, kendi kudret eliyle yarattığı cenneti
kâfirlere ve devamlı içki içen-sarhoş olan
kimselere haram kılmıştır”[199]
33- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Hz. Allah (işlenen kötülüklere karşı)
hiddete geldiği gibi, hakiki müminler de hiddete gelir. Allah'ın hiddete
gelmesi, Müminin kendisine haram kılınan şeyleri işlemesindendir.”[200]
34- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın ortaya çıkarıp rezil etmediği halde, (zina
gibi) çirkin ve kötü bir şeyi başkalarına ifşa eden kimselerin dışında,
ümmetimden herkesin affedileceğini umuyorum.”[201]
35- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benim ve diğer bedduaları kabul olunan peygamberlerin
lanet ettiği yedi kimse vardır:
a) Allah'ın kitabı olan Kuran-ı Kerime ilâve eden,
b) Kader yazısını yalanlayan,
c) Mekke'nin hareminde (yasak olan bölgede) Allah'ın
haram kıldıklarını işleyen,
ç) Benim sülâlemden olan bir kadını iğfal eden,
d) Benim yolumu bırakarak bar, gazino, randevuevi gibi dinin mubah saymadığı
her hangi bir şeyi icad eden kimse.” [202]
36- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ümmetimden öylesine kimseler vardır ki, benim şefaatimden faydalanamazlar:
a) Zalim, hilebaz devlet adamları,
b) Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerime ilâve eden
kimseler.”[203]
37- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'û Taâlâ’nın kıyamet
günü, kendilerine rahmet nazarıyla bakmadığı ve konuşmadığı üç kimse
vardır:
a) Yalan yere yemin ederek (satılık olan şu malıma senden) daha fazla verildi diyerek başkasını aldatan
kimse,
b) Bir müslümanın malını zimmetine geçirmek için, yalan
yere yemin eden kimse,
c) Kuyusunda fazla su olduğu halde, muhtaç olan
kimselere vermeyen kimseler. Hz. Allah kıyamet günü o kimseye şöyle
seslenir: Bugün seni dünyada muhtaçları
mahrum kıldığın gibi, ben de seni rahmetimden mahrum kılarım.”[204]
38- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah'ın kıyamet günü kendileriyle hiç
konuşmadığı, affetmediği ve onlara rahmet nazarıyla bakmadığı üç kimse için
şiddetli azab vardır.
a) Zina eden yaşlı kimseler,
b) Yalancı devlet adamı,
c) Gururlu olan fakir.”[205]
39- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine üç türlü iş vardır ki, onlarla birlikte işlenilen
hiç bir sevabın faydası yoktur:
a) Allah'a eş koşmak,
b) Dindar olan anne ve babaya karşı hakaret etmek,
c) Düşman cephesinden kaçmak.”[206]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gelecek olan şeyler müminin ahlâkı değildir:
a) Fazla sevgi. (Çünkü fazla sevmek ve başkasını
şımartmak kişiyi doğru yoldan çıkarır.)
b) (Başkasının malına servetine göz dikmek) kıskanmak.
Bu, İlim uğrunda mubah olmanın dışında her konuda haramdır.”[207]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bildiği halde babasını bırakarak “ben, filânca
kimsenin oğluyum diye iddia eden” kişi, büyük bir günah işlemiş olur.
Kendisinin malı olmadığı halde benimdir diyen bir
kimse cehennemdeki yerine hazırlansın.
Kim başkasını “Ey kâfir, Ey Allah'ın düşmanı veya ey Yahudi
diye çağırırsa, o kimse o söze lâyık değilse, söylediği kötü sözler kendisine
döner.
Kim, kötü bir isnatta bulunduğu kişi, iddia ettiği
gibi değilse, isnat ettiği kötü sözler kendisine döner.”[208]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Alacaklı, borçlunun yanından memnuniyetle dönerse, denizde
yaşayan tüm canlı varlıklar o borçluya dua ederler.
Borcunu ödemeye gücü yettiği halde, alacaklıya taciz
eden borçluya, borcunu vermediği her gün ve her gece için Hz. Allah günah
yazar.”[209]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Başkasının malını zorla almaya teşebbüs eden, soyan
veya soydurtan kötü ahlâklı kimseler biz müslümanlardan değildir.”[210]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Başka milletlere kendisini benzeten kimse, biz
müslümanlardan değildir. Öyleyse, ey müslümanlar, kendilerinizi Yahudi ve hıristiyanlara
benzetmeyiniz.
Yahudilerin selâmları parmak işaretiyle, Hıristiyanların
el işaretiyledir. (Müslümanların selâmları ise “esselâmualeyküm” sözüyle
birlikte elle olur.”
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'dan başka herhangi bir varlığa yemin eden,
başkasının ailesini aldatarak yoldan çıkartan veya kölesine (İşçisine, hizmetçisine) hakaret eden
kimseler bizden değildir.”[211]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kendi öz nefsinin veya başkasının yumurtalarını
çıkaran bizden değildir. (Nefsine hakim
olamıyorsan) oruç tut ve eteklerini tıraş etme.”[212]
Hadisin sebebi: Mahzun
oğlu Osman adlı bir kimse bir gün peygamberimizin yanına gelerek şöyle dedi:
“Ey Allah'ın resulü,
ben şehevi arzularıma çok düşkünüm. Yumurtalarımı çıkarma konusunda bana izin
verirmisiniz.” Bunun üzerine peygamberimiz (s.a.s.) bu hadisi buyurmuştur.[213]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Başkalarını kavimcilik ve katarcılığa çağıran bizden
değildir, Yine kavimcilikten dolayı insan öldüren veya bu yolda ölenler de
bizdin değildir.”[214]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Yakınlarından biricinin ölmesi gibi,) herhangi bir
musibetten dolayı yüksek sesle bağırıp çağıran, başını tıraş; eden veya
elbisesini yırtan bizden değildir.”[215]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herhangi bir musibetten dolayı cahiliyyet devrine ait
sözlerle bağırıp çağıran, yüzüne vuran, yakasını, yırtan bizden değildir.”[216]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Küçükleri sevmeyen, büyükleri saymayan ve bizi aldatanlar
bizden değildir. Çünkü mümin bir kimse, kendi öz nefsi için istediğini başkası
için istemedikçe gerçek bir mümin olmaz.”[217]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Başkasının mal ve servetine göz dikerek) kıskanan,
söz taşıyıcılık yaparak iki kişinin arasını bozmak, gelecekten haber veren
kahinler bizden, ben onlardan değilim.”[218]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Öylesine kötü bir zaman gelecek ki,) benim
ümmetimden bazı -kimseler, çalgıyla birlikte oynayarak şarkı söyleyen
kadınların karşısında çeşitli isimler taktıkları içkiler içeceklerdir. Hz.
Allah (yaptıkları kötülüklerine karşılık)
onları yerle bir edecek veya maymun, domuz gibi hayvanların şekline
sokarak cezalandıracaktır.”[219]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine kötü üç kimse vardır ki, onlar için Allah'dan
af dileme ve durumlarını sorma.
a) İslâm topluluğundan ayrılarak iman ve adaletten
ayrılmayan devlet adamına karış geldiği halde ölen kimseler.
b) Efendisinden haksız yere kaçarak ölen köleler,
c) Kocasından gizli olarak zina yapmak için süslenip
evinden ayrılan kadınlar.”[220]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Kötü insanlardan öylesine) gururlu üç kimse vardır ki, onların hakkında
hiç bir şey sorma:
a) Allah'ın cübbesini alıp giymek yani Allah'a mahsus
olan azamet ve büyüklüğünü kendisine yakıştırmak konusunda Allah ile münakaşa edenler,
b) Allah'ın gömleğine yani izzet ve şerefine sahip çıkma
konusunda Allah'la münakaşa edenlerdir.
c) Allah'ın emirlerinde şüpheye düşen ve rahmetinden
ümidini kesendir.”[221]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Manevi kirli öylesine) üç kimse vardır ki, rahmet melekleri
kendilerine yaklaşmazlar.
a) Kafirlerin ölüsü,
b) Kadınlara mahsus olan kokuları sürünen kadınlar,
c) Sebepsiz olarak gusül(boy) abdestini erteleyen cünuplu
kimseler.”
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cehennem azabından kurtulamayacak (kötü ahlâklı) üç grup insan vardır:
a) İki kişinin arasında söz taşıyıcılığı yapan kimseler,
b) Anne, babasına
(haksız yere) hakaret eden kimseler,
c) Devamlı olarak içki içen kimseler.”[222]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allahu Tealâ yalvarıp yakarmalarına cevap vermeyeceği
ve sıkıntılara maruz kalacak) kötü olan
üç grup insan vardır:
a) Hırsızların barındıkları yerlere giren kimseler,
b) Yolun ortasını işgal eden kimseler,
c) Hayvanını bağlamadan serbest bırakıp salıverdikten sonradan
korunmasını dileyen kimseler.”[223]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, yemek yemek ve su içmek için altın ve
gümüş kaplar kullanan kimseler, midelerine
cehennem ateşi sokmuş
gibi olurlar.”[224]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benim ümmetime geçmiş milletlerin hastalıkları bulaşacaktır
a) Allah'dan gelen her türlü nimetlerini inkâr etmek,
b) Allah'ın verdiği mal ve servetiyle gururlanıp çeşitli
günahlar işleyerek Allah'a karşı gelmek,
c) Ahiret işlerini bırakarak dünyalıklarını çoğaltmakla birbirleriyle yarış etmek,
ç) Dünya işleri konusunda birbirleriyle münakaşa etmekle
meşgul etmek.
d) Birbirlerini severek aralarında birlik ve beraberlik kurmaları
gerekirken, birbirlerine kızıp aralarında dargınlık yaratmak.
e) Birbirlerinin mallarına göz dikerek kıskanmak,
f) Birbirlerine
zulüm ve hakaret etmek.”[225]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Çocuklarının nafakasını kazanmak amacıyla evinden
çıkan kişi, Allah'ın yolunda cihad etmiş gibidir.
Gene yaşlı olan aciz anne ve babasının ihtiyaçlarım sağlamak
için evinden çıkan bir kişi, Allah'ın yolunda cihad etmiş gibidir.
Dilencilikten kurtulup namuslu bir şekilde yaşamak
içki evinden para kazanmak amacıyla çıkan kimse Allah yolundadır.
Riyakârlık ve gösteriş yapmak için evinden çıkan
kimse, şeytanın yolunda çalışmış gibidir.”[226]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Selâmet, huzur ve mutluluk on kısımda toplanır. Onda
dokuzu din ve dünya işlerini araştırıp elde etmek, biri de diğer işler içindir.”[227]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah rızık ve geçim sebebini gösterdiği biriniz,
ondan ayrılarak başka bir sebep aramasın. Ancak gösterilen
sebebin, etkisini değiştirmesi halinde terk edilebilir.”[228]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Helâl ve haramın belli olduğu ortadadır. Bu ikisinin
arasında insanların çoğunun helâlmı, haram mı diye şüpheye düştükleri şeyler
vardır. Şüpheli şeylerden kaçınan müminler, dinini, ırz ve namuslarını selâmete
çıkarmış olurlar.
Şüpheli şeyleri işleyenler, (günün birinde) haramı da
işlerler. Bu da korunun veya yasak -bölgenin kenarında sürülerini otlatan bir
çobana benzer ki, her an korunun içine girme tehlikesi var. Uyanın! Her
paşanın kendilerine mahsus bir yasak bölgesi vardır (ki, hiç bir -kimse oraya
yanaşamaz)
Allah'ın yeryüzünde yasak bölgesi vardır. O da, haram
kıldığı şeylerdir. Uyanık olun!.. İnsanların cesedinde (bir parça) et vardır.
O, doğru yol da yürüdüğü zaman, ceset de doğru yürür, yolunu sapıttığı zaman,
ceset de yolunu sapıtır. O parça et de hiç şüphesiz, kalbidir.”[229]
Helâl, şeriatın kesin
olarak haram kılmadığı, haram ise, şeriatın haram olduğuna kesinlikle
bildirdiği şeylere denir. Fakat haram ile helâl arasındaki şüpheli görülen
şeylerin de terk edilmesi gereklidir. Çünkü şüpheli şeylerden sakınmayan ve
onu alışkanlık haline getiren kimselerin günün birinde haram olan şeyleri de
alışkanlık haline getirebilir. Hiç çekinmeden koru veya yasak bölgenin
etrafında hayvan sürülerini otlatarak dolaşan bir çobanın idare ettiği hayvan
sürüsü, koru veya yasak bölgenin içine girebilir. Bu yüzden haramın olduğu
yerlere yaklaşarak şüpheli görülen şeyleri yapan bir kimsenin haramı da
işleyemeyeceği ne malûm?[230]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Helâlinde, haramında belli olduğu ortadadır, O halde
şüpheli gördüğün şeyleri bırak, olmayanları seç.”[231]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Faizden kazanılan bir dirhem para, Allah'ın nezdinde günah
bakımından otuz altı kere yapılan zinadan daha kötüdür.” [232]
Faizin zinaden daha
kötü olmasının nedeni; zina yapan bir kimse kesinlikle tövbe edip onu
bırakırsa, Allah'ın rahmetine mazhar olabilir. Oysa faiz, (karışarak
arttırılmış bulunan bir serveti) haramlıktan tasfiye etmek, onu yeniden helâl
ve meşruluğuna kavuşturmak mümkün değildir. Haramdan kurtarılmayan ve ömür
boyu onunla zevku sefa sürerek ölen bir kimsenin Allah'ın rahmetine mazhar
olması şüpheli olduğundan hadisi şerifte faizin zinadan daha kötü bir günah
olduğu açıklanmıştır.[233]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüpheli olan şeyleri bırak, olmayanları seç. Doğruluk,
huzur ve mutluluktur. Yalancılık ise, şüpheli ve kötü gaflettir.”
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüpheli olan şeyleri bırak, şüpheli olmayanları seç.
Çünkü Allah için şüpheli olan şeyleri bırakıp kaçınman, seni ondan gelecek
sıkıntılara maruz bırakmaz.”[234]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Altın, İpek gibi zinet eşyaları, benim ümmetimden
ancak kadınlara helâldir, erkeklere
ise, haramdır.”[235]
Kadınlar zinet ehli
olduğundan, altın ve gümüş gibi zinet eşyaları kendilerine helâl kılınmıştır.[236]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Altın, kâfir olan
erkeklerin, gümüş ise müslüman erkeklerin zinetidir. Demir ise, cehennem
ehlinin zinetidir.”[237]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, helâldan kazanarak fazla israfa kaçmayan
harcayan ve sevabına muhtaç olduğu kıyamet günü için, malının artan kısmını fakirlere sadaka
olarak veren kimselerden razı olsun.”[238]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Rüşvet alanda verende cehennemliktir.”[239]
Rüşvet, insanlık için
tehlikeli olan bir mikroptur. Bunun için davasında haklıyı haksız, haksızı da
haklı çıkaran ve hakimi vereceği kesin hükmünden çevirdiğinden haram
kılınmıştır.[240]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benden sonra ümmetimin çoğunluğu, yardımcıları devlet
adamları olan ve kendilerine birçok isimler verdikleri içkiler içeceklerdir.”[241]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şeytan düşünceli olan kimseler, daha çok
(kötülüklerinin karargâhı olarak) hamamları tercih ederler.”[242]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Etini
yemiyorum bu yüzden haramdır” diye kertenkele hakkında kesin bir hüküm
vermiyorum.”[243]
Sevgili peygamberimiz,
kertenkelenin “etini yemem ve bunun için başkalarına haram da kılmam” sözüyle
ortaya koyduğu kapalı ifadenin sebebi; böyle bir hayvanın Mekke ve Medine
civarında bulunmaması, aynı zamanda çeşitlerin çok olması (bazılarının da
yenilmemesi) nedenlerine dayanılmaktadır.[244]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“ İpekli elbiseyi,
ahirette bir nasibi olmayan (erkek olan) kimseler giyer.”[245]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Altın gibi
zinet eşyaları ve ipekli elbiseleri, ümmetimden kadınlara helâl, erkeklere ise
haram kılınmıştır.”[246]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Biz müslümanlara eti helâl kılınmış olan iki çeşit
ölü hayvan ve bunun yanında helâl kılınmış olan iki çeşit de kan vardır:
Eti helâl olan ölü hayvanlar, balık ile çekirge, helâl
olan kan ise, ciğer ile dalaktır.”[247]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dört yerde bile kullanılması kabul olunmayan dört
çeşit kazanç vardır: İhanetle, hırsızlıkla, ganimet ve yetim malından elde
edilen mallardır. Bunların, hacda, umrede, cihadda, savaşda kullanılması ve
sadaka olarak da olsa, verilmesi makbul değildir. (Allah'ın nezdinde sevapları
kabul olunmaz.)”[248]
Hadisi şerifte gayri
meşru yollarla elde edilen kazançların sevap olan yerlerde harcanılmasının
doğru olmaması, sevap olmayan yerlerde ise harcanılmasının hiç doğru olmadığı
kastedilmektedir.[249]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kazançların en güzeli, kişinin alın teriyle, el emeğiyle
alış verişle kazandığı meşru maldır.”[250]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, Hz. Allah, haram kıldığı şeyleri, sizlerden
bazılarının işleyeceğini bildiğinden haram kılmıştır.
Uyanık olun!.,
şüphesiz ben, kelebeklerin ne olacağını düşünmeden ateşe, sineklerin sivri
maddelerin içine atlamaları gibi,
günah işlediğinizden dolayı
ateşe atlamanızı önlemek için, arkadan eteklerinize yapışıyorum.”[251]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sarhoşluk yapan her şey içki, içki olan her şey de
haramdır. O halde dünyada iken, içki içmeye devam edip tövbe etmeden ölen bir
kimse, ahirette (cennete girse bile) cennetin tatlı meşrubatlarından içmeyecektir”.[252]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sarhoşluk yapan her madde haramdır. Çoğu sarhoşluk
yapan bir maddenin bir avuç kadarı dahi haramdır.”[253]
Hadisde geçmiş olan
“Ferâk” kelimesi 16 litre demektir,[254]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Malı istediği şekilde harcamak, ancak sahibinin
hakkıdır.”[255]
Bu hadisi şerifte
İslâmiyette mülkiyet, adalet ve hürriyetin bulunduğunu ve mülkiyeti
tanımayan komünizm rejimini de red ettiğini ifade eder.[256]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Köpek dişini taşıyan her yırtıcı hayvanın eti
haramdır.”[257]
23- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ı anma gibi ibadetlerin dışında yapılan her
türlü iş, (Allah'ın nazarında) eğlence ve boş oyalanmadır. Bunlardan yanlız
dört hüküm müstesnadır:
a) Kocanın hanımıyla oynaşması,
b) Erkeğin (savaş
için) atını terbiye etmesi,
c) İki ordunun arasında kişinin gururla dolaşması,
d) Kişinin yüzme gibi faydalı şeyleri öğrenmesi."[258]
Bu hadisde Allah'a
yapılan kulluk ve ibadetlerin dışında bulunan her türlü dünyevi işlerin basit,
önemsiz, eğlencelerden ibaret olduğu anlatılıyor.
Ancak, dinimizin haram
saymadığı şeylerin yapılması helâldir. Bunlarda, helâl yoldan ticaret yapmak,
kazanç sağlamak ve hayatımızı düşmanlara karşı korumak için yapılan işlerdir.[259]
24- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Topukların aşağı kısmına kadar elbise giymek (kişinin
gururlanmasına neden olduğundan) giyeni
cehenneme sokar.”[260]
25- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Şimdiye kadar ben) sizleri tulumun dışında her türlü
kablarda (hurma, üzüm gibi) maddelerin
şıralarını tutmaktan men ediyordum.
Şimdi ise, sorhoşluk durumuna sokmayacak
şartıyla tutup içebilirsiniz.”
26- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Bu ana kadar)
ben, sizleri bütün kablarda (hurma, üzüm gibi)
maddelerin şıralarını tutmaktan men ediyordum. Şimdi ise, sarhoşluk
durumundan kaçınmak şartıyla tutup içebilirsiniz.”[261]
25-26 - Her
iki hadisin ifade ettiği gerçek şudur: Hurma, üzüm, elma, armut, bal gibi
maddelerin şıraları içkiye dönüşmeden evvel içilmesi helâldir. Fakat rakı,
şarap, bira gibi sarhoşluk yapan maddelere dönüştükten sonra içilmesi
kesinlikle haramdır,[262]
27- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Bu ana kadar) ben, sizleri -zenginler fakirlere
yardım etsinler diye- üç günden fazla kurbanların etini yemekten ve
saklamaktan men ederdim. Şimdi ise, dilediğiniz şekilde yiyip yedirebildiğiniz
gibi saklayabilirsiniz de.”[263]
28- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Şimdiye kadar) ben, sizlerin kabirleri ziyaret
etmenizi yasakladım. Dikkatli olun!
Kabri ziyaret edebilirsiniz. Çünkü kabri ziyaret etmek, kalbi
yumuşatır, gözleri yaşartır, ahireti hatırlatır. (Yanlız yüksek sesle
ağlamak, bağırıp çağırmak, elbisesini yırtmak gibi hareketler yaparak kötü
sözler söylemeyin)”[264]
29- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Helâl mi, haram mı diye) kalbini kurcalanan her şeyi
terk et.”[265]
30- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanların göreceklerini istemediğin şeyleri tenha yerlerde
yapma.”[266]
Kişinin Allah'ın
rızasına ve dinin hükümlerine aykırı olduğu için başkalarının huzurunda
yapmaktan çekindiği gibi, tenha yerlerde de yapmaması gerekir. Çünkü Allah'ın
görmesi, başkalarının görmesinden daha önemlidir.[267]
31- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Mal sahibinin rızası olmadan) kaçırmak ve zorla
almak gibi vesilelerle elde edilen her türlü mal, (senin için) helâl değildir.”[268]
n)
32- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zorla elde edilen mal, (haramlık bakımından ölü bir hayvanın etini
yemekten farklı değildir.”[269]
Başkasının malı, senin
için ancak alış-veriş gibi rızasını tahsil eden sebeplerle helâl olabilir.
Bunun dışında hiç bir
şekilde başkasının malı senin için, helâl olmaz. Çünkü İslâm dininde mülkiyet
hakkı vardır.[270]
33- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, Allah'ın nezdinde günahların en büyüğü
kişinin nafakasını vermekle mükellef bulunduğu (oğlu, kızı gibi) kimseleri yok etmektir.”[271]
34- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki,
dünyada karnı en tok olan
(dolayısıyla gaflet, içinde ömrünü tüketen kimseler) kıyamet günü en aç
kimseler olacaktır.”[272]
35- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, fizik kapısı arş-ı âlâdan yere kadar
açıktır. Hz. Allah her kulun azmine çalışma gayretine göre rızkını verecektir."[273]
36- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, (araştırıp sormadan, helâl-haram demeden, denize dalar gibi)
ellerine geçirdikleri her türlü malı yiyenler için, cehennem ateşi vardır.”[274]
37- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hiç bir kimse, alnının teri ve ellerinin emeğiyle kazandığından
daha iyisini yememiştir.
Şüphesiz Davud peygamber, el emeğinden kazandığını yerdi.”[275]
38- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Elma ve hurmadan yapılan alkollü her madde içkidir.”[276]
39- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Buğday, hurma,
arpa, üzüm ve baldan imal edilen alkollü şeyler içkidir.”[277]
40- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Helâli araştırmak için peşinden koşan sonra da geceyi
yorgunluk içinde geçiren kimsenin günahları af olunur.”[278]
41- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yalancı şahitlikte bulunarak bir müslümanın malının elinden
alınmasına veya kanının dökülmesine sebep olan
kimse, cehennem ateşini hak etmiş olur.”[279]
42- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Çoğu sarhoşluk yapan bir maddenin azı da haramdır.”[280]
43- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kedinin eti satılarak elde edilen paranın yenilmesi
yasaklanmıştır. (Çünkü yırtıcı olan hayvanların eti yenilmediğinden, kedi de
yırtıcı bir hayvan olduğu için, eti haramdır.)”[281]
44- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kertenkelenin etinin yenilmesi yasaklanmıştır.”[282]
Peygamber efendimiz
12. hadisinde “ben kertenkelenin etini
yemem ve başkalarına da haramdır demem” sözüyle kapalı olarak buyurduğu ifadenin
sebebi; kertenkelenin haram olması hakkında henüz Allah'ın vahyi inmemesinden
dolayıdır. Peygamberimizin bu hadiste kertenkelenin etinin yenilmesini
yasaklamasının sebebi, vahiyden sonra gelen Allah'ın kesin emrindendir. Bu
yüzden iki hadisin arasında herhangi bir çelişki yoktur.[283]
45- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz, köpek dişini taşıyan ve pençeli
olan her kuşun
etinin yenilmesini yasaklamıştır.”[284]
46- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz ehli olan eşeklerin etlerinin
yenilmesini, yasaklamıştır.”[285]
Ehli olan merkeplerin eti
haramdır. Fakat yabani merkeplerin
eti helâldir.[286]
47- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Peygamber efendimiz at, katır, merkep ve köpek dişli olan
yırtıcı hayvanların etlerinin yenilmesini yasaklamıştır.”[287]
Peygamber efendimiz
atların etinin yenilmesini haram olduğundan değil, belki savaş için araç
olduğu için, yasaklamıştır.
Katır anasına bağlı
olduğundan dolayı anasına göre hüküm verilir. Anası kısrak ise, eti yenir,
merkep ise eti yenmez.[288]
48- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz, herhangi bir yerde
beklettirilerek okla öldürülen hayvanın etinin yenilmesini yasaklamıştır.”[289]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dinin gösterdiği istikametten ayrılmayınız. Sizin
istikametiniz ne kadar güzel bir şey. Amellerinizin (işleyeceğiniz iyiliklerin)
en iyisi, namazdır. Vaktinde abdest alıp muhafaza eden ancak mümindir.”[290]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Haksız yere
mücadele ederek mümine eziyet
vermek, küfür kadar bir vebal (günah) dır. Ona küfür etmek fasıklık (büyük
terbiyesizlik) tir.”[291]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir mümini öldürmek, Allah'ın nezdinde dünyayı
yerinden oynatıp yok etmekten daha büyük günahıdır.”[292]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Vaiz olarak zamanın olayları, dostları birbirinden ayırmak,
mazlumu zalimin zulmünden kurtarmak için ölüm yeterlidir.”[293]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müminin yalan söyleyebilmesi için, bütün işittiklerini
(sağa sola) söylemesi yeterli bir delildir. Kişinin borçluya “senden bütün hakkımı
tek bir kuruş bile bırakmadan alacağım.” demesi, cimriliği için yeterli bir delildir.”[294]
Sağdan soldan duyulan
söylentiler tamamıyla doğru değildir. Bunu işitip etrafa yayan bir kimse, yalan
söylediği gibi, fitneliklere de yol açtığından, büyük bir vebalin altına girmiş
olur.[295]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Devamlı olarak herkesle dava açman, senin için
yeterli bir günahtır”[296]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Başkalarına eziyet eden kimseler, cehenneme girmeyi
hak etmiş olur.”[297]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müminin din kardeşine, eziyet verecek bir bakışla
bakması haramdır.”[298]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümine zarar veren bir kimse, lanet olunmayı hak etmiş olur.”[299]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müslüman bir kimseye eziyet veren bir kimse bana
eziyet etmiş, bana eziyet eden de Allah'a eziyet etmiş olur.”[300]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müslümanları yolundan alıkoyarak eziyet eden
kimseler, lânetlenmeyi hak etmiş olurlar.”[301]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, bir
mümini (silâh gibi şeylerle) korkutursa, Hz. Allah o kimseyi kıyamet
gününün korkunç afetlerinden emin bırakmaması Onun hakkıdır.”[302]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, helâl lokmayı yiyip, (peygamberimizin gösterdiği)
yolda yürüyüp insanlara eziyet vermeden güvenliğini sağlarsa, o kimse cennete
girmeyi hak etmiş olur.” [303]
Hadiste geçen
kelimeler:
Tayyib: Helâl lokma
Sünnet: Peygamberin
yolu
Bavaik: Tehlikeli yok
edici şeyler.
Peygamberin yolunda
yürüyerek helal lokmayı araştırıp yiyen ve müminlere eziyet vermeden güvenlik
içinde yaşayan kimse cennete girecektir.[304]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Biz müslümanlara
silâh çeken kimse bizden değildir.”[305]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'a
ve kıyamet gününe iman edenler, müslümanları
korkutmasınlar.”[306]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kölesine bir tokat atan veya döven bir kimsenin
yaptığı kötülüklerine karşılık o köleyi azat etmesi gerekir.”[307]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Fazla olan suyunu muhtaçlara ve gene fazla olduğu
halde hayvan yemini, hayvanları aç olan kimselere veremeyenleri Hz. Allah, kıyamet
günü faziletinden mahrum bırakır.”[308]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müslümanları tehdit etmeyiniz. Çünkü müslümanları tehdit etmek, büyük bir
zulümdür.”[309]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müminin sırtı
(hatta bütün cesedi) Allah'ın himayesi
altındadır. Yalnız kısas ve irtidad (dinden dönmek gibi) haklar bu hükmün
dışındadır.”[310]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“ Zulüm üç kısma ayrılır:
a) Allah'ın affetmeyeceği zulüm,
b) Allah'ın affedeceği zulüm,
c) Allah'ın cezasız bırakmayacağı zulümlerdir.
Allah'ın affetmeyeceği zulüm; Ona şirk koşmak, ortak
yapmaktır. Nitekim bu konuda Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Şüphesiz şirk,
Allah'a ortak yapmak, (affın dışında kalan) büyük bir zulümdür. Allah'ın
affedeceği zulüm; İnsanlarla Allah'ın arasında bulunan hak ve hukuklara karşı
yapılan zulümlerdir.
Allah'ın cezasız bırakmayacağı zulüm; insanların
aralarında birbirlerine karşı yaptıkları zulümdür.”[311]
Hadisde geçen
kelimeler: Zulüm. Haksızlıklar.
Şirk: Allah'a ortak
koşmak
Allah (c.c.)
ile kulun arasındaki çiğnenilen hukuklar; namaz, oruç, hac gibi Allah'ın emrettiği şeylerdir.
Kulların aralarında
birbirlerine karşı yaptıkları haksızlıklar; hırsızlık, dargınlık, dövmek,
öldürmek, sülâlesine hakaret etmek, hile yapmak, gıybet, söz taşıyıcılık, iki
yüzlülük gibi şeylerdir.[312]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dine karşı silâh çeken bir kimse, çektiği silâhını
kılıfına sokmadığı müddetçe, melekler
ona lanet ederler.”[313]
Hadisde geçen
kelimeler:
Eşhere: Silâh çekmek.
Yeşimehû: Silâhını kınına koymak.[314]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Hasan ve Hüseyin cennet ehli olan gençlerin
önderleridir.”[315]
Seyyid: Efendi, önder, lider.
Şebab: Delikanlı.[316]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Hasan ve Hüseyin cennet ehli olan gençlerin
önderleri, babaları Hz. Ali ise, onlardan daha üstündür.”[317]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin cennet ehli olan gençlerin
önderidir. Ancak Halem oğlu, Hz. İsa İbni Meryem ve Yahya İfani Zekeriya bundan
müstesnadır. (Bu iki peygamber, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den daha üstündür.) Hz.
Fatma, cennet ehli olan tüm kadınların, efendisidir. Ancak Hz. Meryem bu hükmün
dışındadır.”[318]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Hasan, benden,
Hz. Hüseyin ise Ali'dendir. (Hz. Hasan bana benzediğinden benden, Hz. Hüseyin ise, Hz. Aliye benzediğinden Ali’dendir.)”[319]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ümmetimden evlendiğim bir kadının ve ehlimden birisiyle
evlenecek olan ümmetimden bir erkeğin benimle cennete girmesi için Allah'a
yalvarıp yakardım. Allah (c.c.) da bu dileğimi kabul etti.”[320]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ailemizle birlikte bizlere zekât sadakası helâl
değildir.”[321]
Hz, Muhammed'e ve aile
efradına, zekât sadakası, malın kiri olduğundan
verilmesi yasak edilmiştir.[322]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey müminler, muhakkak ki, siz benden sonra ehli
beytimle imtihan olunacaksınız.”[323]
Hz. Muhammed bu hadisi
şerifin ifadesiyle O'nun vefatından bir kaç yıl sonra müslümanların arasında
vuku bulacak Cemel savaşına ve Kerbela vakasına işaret etmek suretiyle gaybden
verdiği bir haberdir.[324]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz oğlum Hasan, gerçek bir efendidir. Hz.
Allah, Onun yapacağı arabuluculuk vasıtasıyla karşı karşıya gelecek iki İslâm
ordusunun arasını İslah eder. (Fitneliğe son verdirerek binlerce müslümanın kanının
dökülmesine engel olur.)”[325]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Hüseyin, ben ondan, o da benden bir parçadır. Hz.
Allah onu seveni
sever.
Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin iki torunumdur.”[326]
Sıbd: Torun[327]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Hamza İbni Abdulmüttalib benim sütkardeşimdir.”[328]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Hamza, kıyamet günü şehitlerin efendisidir.”[329]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanların arasında bulunan her türlü münasebet ve
akrabalık, kıyamet gününün gelmesiyle kesilecektir. Fakat İslâm münasebeti ve
benim akrabalığım asla kesilmez.”[330]
Hadisi şerifden
alacağımız hisse:
Kıyamet gününün
gelmesiyle dünyada iken insanların arasında bulunan İslâm dini dışında, diğer
tüm dini münasebetler ve akrabalık bağları tamamiyle kesilir. Fakat islâm
kardeşliği ve peygamberimizin akrabalarıyla olan münasebeti bağlı kalacaktır.
Asla kopmaz. Çünkü din kardeşliği her türlü yakınlık ve münasebetten daha
üstündür. Bu bütün müslümanlar için büyük bir şeref ve müjdedir. Hz. Allah
cümlemizi İslâm kardeşliğinden mahrum bırakmasın. Amin...[331]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Oğlum Hüseyin zekât sadakası olan hurmadan vazgeç.
Biz zekât sadakasını yemediğimizi bilmez misin?”[332]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her insanoğlu, babasına isnad edilir. Fakat Hz. Fatma'nın oğullan bunun dışındadır.
Çünkü onların velisi ve en yakın akrabası benim.”[333]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benim ceddim olan Abdülmüttalibin çocuklarına (dünyada) iyilikte bulunan kimseler, kıyamet gününde
bana kavuştuğu (öldüğü) zaman, onun mükâfatı bana aittir.”[334]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Fatma benim bir parçamdır. Onu kızdıran beni kızdırmış olur.”[335]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Fatma benim bir parçamdır. Onu kızdıran beni
kızdırmış onu sevindiren beni sevindirmiş olur. Kıyamet gününde her türlü
bağlantı kesilir. Yalnız İslâm ve benim akrabalık bağlarım kalır.”[336]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benim bir tüyüme
(aile efradımdan herhangi birisine)
eziyet veren, bana, bana eziyet veren de Allah'a eziyet vermiş
olur.”[337]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Semada yaşayanlar için, yıldızlar bir güven
alâmetidir. (O yıldızlar, nizamlarını kaybedip birbirlerine düşmedikçe, orada
yaşayan melekler vesaire güven içinde bulunurlar.)”
Ehli beytim, ümmetimin güvenleridir.”[338]
Hz, Muhammedin aile
efradları yeryüzünde kesilmediği müddetçe, ümmetine zarar gelmez. Bu kesilme
iki türlüdür:
a) Ölmekle
kökün,
b) İslâm
dinînden ayrılarak küfür karanlığına düşmekle.[339]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Ali'nin yüzüne bakmak bir ibadettir.”[340]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz ben, sizler için yerime geçecek iki halife
(vekil) bıraktım.
a) Yerle semanın arasında uzatılmış sağlam bir ip olan Allah'ın
kitabı (Kur'an-ı kerim).
b) Ehli beytimdir.
Bu iki vekil,
(kıyamet günü) havuzun yanına gelinceye
kadar, birbirlerinden ayrılmayacaklar.”[341]
Allah'ın kitabı olan
Kur'an-ı kerim, semadan yere kadar uzanan bir ipe benzer. O ipe sarılan
kimseler, çeşitli ahlâksızlık, kötü düşünce ve fikir içine düşseler bile, yine
sahip oldukları temiz imanları sayesinde kurtulurlar, O ipe sarılmayan,
bedbaht, şuursuz, midesine düşkün, fani hayatına bağlanmış kimseler ise, bozuk
fikir ve düşüncenin yılan ve akreplerine yem olmaktan kurtulamayacaklardır.
Hz. Muhammed
(s.a.s.)'ın aile efradından (Hz. Ali, İbni Abbas gibi) alimler, Kur'an-ı kerime
bağlı kalmak ve hizmet etmekten aldıkları iman nuru ile kendi zamanındaki ve
gelecek zamandaki inşalar için, Allah'ın birer halife ve vekilleridir.[342]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, Allah'ın öylesine dostları vardır ki, Yüce Allah onları öldürülmekten korur,
iyilik yapmaları için uzun ömürlü kılar, iyi rızıklandırır günahtan arındırır ve
afiyet içinde yaşatır, ruhlarını kendi yatakları üzerinde iman bütünlüğü içinde
alarak şehitlerin makamına yükseltir.”[343]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Allah'ın öylesine temiz ruhlu dostları
vardır ki Yüce Allah, onların rızıklarını
rahmetiyle birlikte verir. Afiyet içinde yaşatıp, iman bütünlüğü içinde
canlarını alır ve cennetine koyar. Onlar, öylesine temiz kimselerdir ki, gecelerin dehşet ve korku veren karanlıkları
gibi, fitne ve dinsizlik fırtınalarıyla karşılaştıkları halde, iman bütünlüğü
içinde kalırlar.”[344]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki insanlar arasında Allah’ın hakiki
dostları vardır.
a) Kur'an-ı okuyan ve emirlerine uyan, Allah'ın has kulları.”[345]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, Allah (c.c.)'ın yeryüzünde yaşayan,
insanların cesedlerinde tertemiz kapları vardır. O kaplar ise, salih müminlerin
kalbleridir. O kalblerin en sevimlisi, yumuşak ve ince olanlarıdır.”[346]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah (c.c.)'ın nezdinde tekbir (Allahuekber), tahmit
(Elhamdülillah), tesbih (Subhanallah), tehlil (Lailâheillallah) cümleleriyle
Allah'ı zikrederek İslâm duyguları içinde yaşayandan daha faziletli, üstün bir
kimse yoktur.”[347]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hiç bir varlık kendi cinsinden olanbir varlıktan daha
üstün değildir. Yalnız insanlar bu hükmün dışındadır.”[348]
Hiç bir varlık, kendi
cinsinden diğer bir varlığa karşı üstün değildir. Fakat insanlar bu hükmün
dışındadır.
İmanlı, şuurlu ve
zengin bilgilere sahip olan bir alim, bu sıfatlardan yoksun 1000 (bin) kişiden
daha üstündür. Çünkü Allah'ın rahmet yağmurunu kabul eden tertemiz bir toprak;
bitireceği çeşitli bitkileriyle, akıtacağı sularıyla binlerce canlı varlıklara
yarayacağı ve yepyeni hayatlar bağışlayacağı gibi Allah'a yaklaştıran, iman
ışığında dünyevî ve uhrevi ilimlerle bezenmiş bir alim, binlerce insanları
öldürücü cehalet sisinden kurtarır, yepyeni şuurlu ve yararlı bir hayata
kavuşturur. Böylesine bir alim, 1000 kişiden elbette daha üstündür.
“Bence kulumu bana yaklaştıran (namaz, oruç gibi) farz
olan emirlerden daha sevimli bir şey yoktur. Ben sevinceye kadar kulum,
sünnetleri yerine getirmekle bana yaklaşmaya devam eder.”
“Ben, kulumu sevdiğim zaman, (kulakları hakikati
işittiğinden, gözleri gerçekleri gördüğünden, elleri helâl lokmaya ve hayırlı
şeylere uzandığından, ayaklan meşru yerlere yürüdüğünden) kulakları, gözleri,
elleri ve ayakları ben olurum. Benden dilediği her şeyi verir bana sığındığı
tehlikelere karşı onu korurum.”
“Ölümü istemeyen mümin kulumun ruhunu almakta tereddüt
ettiğim kadar hiç bir şeyde tereddüt etmem. Fakat ben, mümin kulumun ölüme
karşı olan isteksizliğinden hoşlanmadığım için, onun isteksizliğini sevgi
ve muhabbete çevirerek onu kendi rahmetime kavuştururum.”[349]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah (c.c.)'ın nezdinde imanlı kişiden daha üstün
bir kimse yoktur.”[350]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Hz. Allah şöyle buyurmuştur: “Benim
dostlarıma karşı düşmanlık eden kimseleri (yok edeceğimi) savaşacağımı ilân ederim.”[351]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Geçmiş ümmetlerden İlham yoluyla doğruluğu, Allah'dan alan ve başkalarına faydalı olan
kimseler vardır. Eğer ümmetimin arasında onlardan biri varsa, o da Hattaboğlu
Ömer olsa gerek. (Çünkü Kur'an’ın bir çok
yerlerinde onun görüşü ayetlerle birleşmiştir.)”[352]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Samimi olarak kalbini imana bağlayan, küfür kirlerinden
arınan, doğru sözlü olan, iman istikametinde huzur içinde bulunan, kulakları
hakikati işiten ve gözlen gerçeklere bakan bir mümin, muhakkak saadete kavuşacaktır.”[353]
Eflehe: Saadete ermiş.
Ehlese: Samimî Bir
Yürekle iman etmek,
Sadık: Doğru sözlü
Üzün: Kulak.
Ayn: Göz.
Nazire: Bakıcı.[354]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz.Allah şöyle buyuruyor:
“Benim için sevişenler, (yine benim için birbirlerine nasihat eden, birbirlerini kötülük etmekten kurtarmaya
çalışan ve faydalı olmaya uğraşan kimseler) için, öylesine nurdan minberler
vardır ki, peygamberler, şehitler bile gıpta ederler.”[355]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benim için, birbirlerini seven, birbirleriyle oturan,
birbirlerine yardım eden kimseler, sevgimi hak etmiş olurlar.”[356]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, öylesine (temiz, yürekli, imanlı) kullar
vardır ki, yeminle üzerinde durup dilediklerini Allah yerine getirir.”[357]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şamlılar, Allah'ın kamçısıdır. Allah, o kamçıyla dilediği
kişilerden intikamını alır.”
“Şamlı münafıklarının müminlerine karşı galip
gelmeleri ve üstün olmaları haramdır. Şamlı münafıklar, üzüntü, düşünce ve öfke
sebebiyle öleceklerdir.”[358]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yemenlilerin kalbleri, daha ince,
yumuşak ve itaatkârlardır.”[359]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İslâm ülkelerinin en çetini ve verimsizi Şam
ülkesidir.”[360]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Medine toprağı, sokuşturulan (ahlâksızlık ve dinsizlik
gibi) pasları yok edip temizleyen ve kokusunu güzelleştiren bir körük gibidir.”[361]
Medine, İslâm güneşi,
alemlere rahmet olarak gönderilen, şanı merhameti bol, müminleri cennetle
müjdeleyen, Hz, Muhammed (s.a.s,)'ın içinde medfun bulunduğu bir şehirdir.
Hz. Muhammed (s.a.s)'e
hürmeten Medine’ye küfür ve dinsizliğe ait hiç bir düşünce ve fikir sistemi
giremez. Girse bile yaşayamaz. oranın toprağı ve havası, ateşin demirleri
eritip paslarını temizlemesi gibi, içine giren tüm düşünce ve fikir sistemleri
yakıp yok eder.[362]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim, yedi çeşit kıraat üzerine indirilmiştir.
O halde Kur'an-ı Kerimi size en kolay gelen kıraat usulüyle okuyunuz.”[363]
Hadisde yedi kıraat
manâsını taşıyan “sebgeti ehrufin” kelimesine hadisciler tarafından iki türlü
manâ verilmiştir:
a) Kur'an-ı
Kerim yedi kıraat üzerine indirilmiştir.
b) Kur'an-ı
Kerîm, Arapların büyük kabilelerin
konuştukları yedi dil üzerine indirilmiştir. Yani Kur'an-ın bazı kelimesi
filânca kabilenin konuştuğu dile, diğer bazı kelimelerde öbür kabilelerin
konuştukları dil üzerine inmiştir.[364]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz,
Kur'an-ı Kerim, Allah'ın ziyafetidir. O ziyafetten gücünüz yettiği
kadar kabul edip faydalanmaya çalışınız.”[365]
Hadisde geçen
kelimeler; Me'dubet: Ziyafet sofrası.[366]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Peygamber efendimiz
(s.a.s.)'in ahlâkı, tamamiyle
Kur'an ahlâkına uygundur.”[367]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bakara sûresinin sonunda öylesine değerli iki ayet vardır
ki (akşamleyin) o iki ayeti okuyan kimse, geceyi tamamiyle ibadetle geçirmiş gibi
olur.”
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı okumaya devam ediniz. Çünkü öz nefsim kudret
elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, Kur'an-ı Kerim, bir devenin ayaklarına
bağlı olan ipini koparıp kaçmasından daha çok, insanın (unutkanlık sebebiyle)
kalbinden kaçıp gider.”[368]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü, misk tepeleri üzerinde oturacak olan
değerli üç grup insan vardır ki, onları hiç bir şey korkutmadığı gibi, onlar da
hiç bir şeyden korkmazlar.”
a) (Dünya malı için değil). Allah'ın rızasını ve ilâhi
mükâfatını dilemek maksadıyla Kur'an-ı öğrenip bütün işlerini
içindeki ilâhi hükümlere göre
yapanlar.
b) Allah'ın rızasını ve ilâhi mükâfatını dilemek
maksadıyla günde beş vakit namaz için ezan okuyarak milleti namaz kılmaya davet
eden müezzinler.
c) Allah'ın ibadetlerine engel olmayacak kölelik yükünü
taşıyacak
köleler.”[369]
Küsban: Tepeler.
Fezeg: Korkunç Şeyler.
Yefzegu: Korkmak[370]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üzerime benzeri görülmeyen saygı değer ayetler indi.
Onlarda Felâk ve nâs sûrelerinin ayetleridir.”[371]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üzerime inen saygıdeğer on ayeti kim anlamlarını düşünüp
(İfade ettikleri gibi hareket ederek) okumaya devam ederse, mutlaka cennete
girecektir. O ayetler de müminûn sûresinin başındaki ayetlerdir.”[372]
Bu sûrenin başında
bulunan on ayetten bazıları insanları iyiliğe, teşvik etmeğe, bazıları
kötülüklerden vazgeçirmeğe teşvik eder. Bazıları ise, dinin ana temelini
teşkil eden maddelerden bahseder. En son ayetleri de imanın ana esaslarını
ifade eder ki, bu yüzden Kur'anda bu ayetlerin benzerleri az bulunur.[373]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İbrahim peygamberin mektupları Ramazan'ın ilk gecesinde,
Tevrat kitabı altıncı, İncil on üçüncü, Zebur on sekizinci, Kur'an-ı kerim ise
yirmi yedinci gecesinde indirilmiştir.”[374]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ın en değerli sûresinden sizleri haberdar
edeyim mi? O da “Fatiha-ı Şerif” süresidir.”[375]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Musibetlere karşı) insanların sığınakları en faydalı
surelerden size haber vereyim mi? Onlar “Felâk ve Nâs” sûreleridir.”[376]
Yaratılmış maddi
varlıklara karşı manevi varlıklarda vardır. Maddi ilâçlara karşı manevi
ilâçlar, sığınılacak kalelere karşı manevi kaleler de vardır.
Başı belâda olan
kişiler kalelere sığındığı gibi gerektiğinde Kur'an-ın sığınaklarından olan
Felâk ve Nâs sûrelerine de sığınmalı ve bu iki sûrelerine de sığınmalı ve bu
iki sureyi bolca okuyup Allah'dan yardım dilemelidir. [377]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sizden evvel diğer peygamberlerin ümmetleri, kendi kitapları hakkında düştükleri
ihtilâfları yüzünden helak olmuşlardır.”[378]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim yedi kıraat üzerine indirilmiştir. Her
kelimenin zahiri (açık) ve batını (gizli) olmak üzere iki manâsı ve bir hükmü
vardır. Her hükmün içinde bir kurtuluş yolu vardır.”[379]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim, üç dil üzerine, inmiştir. Kur'an-ı
kerim'in hakkında ihtilâfa düşüp mücadele etmeyiniz. Zira Kur'an-ın tümü kutsaldır. Sizlere okunduğu gibi
okuyunuz.”[380]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennetin dereceleri (makamları)nın sayısı Kur'an ayetlerinin
sayısı kadardır. Kur'an-ı öğrenip içinde hükümleri işlerinde uygulayan kimseler,
en yüksek makama geleceklerdir.”[381]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim-i öğrenip, kendinize önder ve mürşit
edininiz. Çünkü o, alemlerin sahibi olan Allah'ın kelâmıdır. Ondan geldiği
gibi, orta dönecektir.”[382]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki,
siz en çok Kur'an-ı Kerim-i okumakla Allah'a yaklaşırsınız.”[383]
Hadisde geçen
kelimeler: Terciûne: Yaklaşmak.[384]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim-i ezberleyen bir kimsenin durumu,
ipini muhafaza ederse duran, etmezse kaçıp giden ayakları bağlı bulunan bir
devenin sahibine benzer.”[385]
İbîl: Deve.
Muekkele: Bağlı.[386]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zilzal sûresi,
sevap bakımından Kur'an-ın yarısına, Kâfirun sûresi dörtte birine, ihlâs
sûresi ise üçte birine eşittir.”[387]
Zilsal sûresi,
kur'an-ın yarısına eşittir. Haolsin ifade ettiği mananın sebebi: Kur'an-ı Kerim,
dünya ve uhrevî işlerinden bahseder. Zîİzal sûresi, yalnız ahiret eşlerinden
bahsettiğinden Kur’an-ın yarısına eşit olur. Kafirûn sûresi ise dörtte birine
eşittir. Hadisin ifade ettiği manânın hikmeti: Kur'an-ı Karim, tevhidden,
peygamberlikten, dünya ve ahiret meselelerinden bahseder. Kafirûn sûresi ise,
yalnız Allah'ın tevhidinden bahsettiğinden
Kur'an-ın “İhlâs sûresi, Kur'an-ın üçte bîrine eşittir”
şeklindeki hadisin sebebi: Kur'an-ı
Kerim, geçmiş milletlerin ibretle dolu kıssalarından, şer'î hükümlerinden ve
Allah'ın sıfatlarından bahseder. İhlâs sûresi ise, yalnız Allah'ın
sıfatlarından bahsettiğinden Kur'an-ın üçte birine eşit olur.[388]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Biriniz, geceleyin kalkıp namaza başladığı zaman,
ağzını misvakla (diş fırçasıyla) temizlesin.
Çünkü namazda. Kur'an okumaya başlayınca, oraya gelen melek, ağzını,
okuyan kimsenin ağzına yaklaştırır ve onun ağzından çıkan kelimeleri ağzına
alır.”[389]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı ezberleyen kimse, gece ve gündüz okumaya
devanı ederse, unutmaz, fakat ihmalkârlık yapıp devam etmezse unutur.”[390]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerimde arş-ı alanın altındaki ilâhi
hazineden indirilmiş dört kısım ayet vardır:”
a) Fatiha sûresi,
b) Ayet-ül Kürsî.
c) Bakara sûresinin son ayetleri.
d) Kevser süresi.”[391]
23- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim-i çokça müzakere ediniz. Çünkü O, bir devenin bağlı ipinden kurtulup
kaçmasından daha çok, insanların kalbinden
unutkanlık sebebiyle kaçar.”[392]
24- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim-i güzel sesle okuyunuz. Çünkü güzel
ses (ve makam) Kur’an-ın güzelliğini
arttırır.”[393]
25- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Maddi ve manevi) hastalıklarınızın şifası, Allah (c.c.)'ın
insanlardan evvel öz nefsini övdüğü fatiha ve İhlâs sûreleridir. Çünkü Kur'an-ı
Kerimde şifasını bulamayan bu kimsenin şifası yoktur.”[394]
26- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim'in manâlarını öğrenmeğe ve anlaşılması
zor olan kelimelerin anlamlarını çıkarmağa çalışınız.”[395]
27- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tevrat'ın yerine uzun, Zebur'un yerine ayetleri yüzden
fazla, İncilin yerine de ayetleri yüzden az olan sûrelerin bana verilmesiyle, diğer
tüm peygamberlere verilen kitaplardan (mufassal sûrelerle) farla olmak
şerefiyle faziletlendirildim.”[396]
Hadisde geçen
kelimeler:
Seb-i tival: Bakara sûresinden Tevrat sûresine kadar olan
sürelerin ismi.
Elmeîn: Ayetleri
yüzden fazla olan süreler.
Elmesani: Ayetleri
yüzden aşağı olan sûreler.
Mufassal: Hucurat
sûresinden nâs sûresine kadar olan sûrelerin isimleri.[397]
28- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sefa-i mesani adlı
bir sûre olan Fatiha-i
Şerif, Kur'an-ın ve bütün semavi kitapların anasıdır.”[398]
29- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hamim sûreleri,
Kur'an-ın ipekli elbisesidir.”[399]
30- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hamim sûreleri, cennet bahçelerinden bir bahçedir.”[400]
Hadisde geçen
kelimeler:
Râvze: Bahçe.
Hamim sûrelerine
“bahçe” denilmesinin sebebi:
Bu sûrelerde bulunan
kelimelerin inceliği, helavet ve güzelliğinin yanında ifade ettiği manâlarda o
denli güzeldir. Bu yüzden çeşitli çiçeklerle bezenmiş bahçelere benzetilmiştir.[401]
31- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hamim sûreleri, cehennem kapıları gibi yedi tanedir.
Bu sûrelerden her biri, cehennem kapılarının önünde bekleyerek şöyle seslenecektir: “Allah'ım!. Bize iman ederek bizi okuyan
kimseleri bu kapılardan cehenneme sokma: (Cehenneme girmekten kurtulmuş
kimselerden eyle.)”[402]
32- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz, Kur'an-ı öğrenip öğretenlerinizde.”[403]
33- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ın dolaştığı yerde dolaşın."[404]
“Siz, nerede olursanız olun, Allah'ın azametini
hatırlayıp, O'nun desturu olan Kur'an-ı Kerim'i gözünüzün önünde bulundurup
yapmakta olduğunuz bütün işlerinizi onun hükümlerine göre ayarlayınız.”[405]
34- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı güzel seslerinizle güzelleştiriniz.”[406]
35- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-da çok değerli otuz ayetli bir sûre vardır ki,
cennete sokuncaya kadar kendisini okuyanın müdafaasını yapar. O da tebareke
süresidir.”[407]
36- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kehf sûresi, okuyan kimse
ile cehennem arasına bir perde olarak gireceğinden tevratta haile (perde) ile
anılmaktadır.”[408]
Kef sûresi, kıyamet
günü, işlediği bir takım kötülük sebebiyle cehenneme girmeyi hak eden ve ismi
geçen kehf sûresini okumaya devam eden kişi ile cehennem arasına sağlam bir
perde gibi inerek onun ateşe düşmesine engel olur. Çünkü kehf, sûresinde,
Allah'ın varlığım birliğini ispat eden bir takım deliller olduğu gibi çekici
nasihat ve hikmetlerle dolu kıssalarda vardır. Bunun için, kehf sûresine büyük
yetkiler verilmiştir.[409]
37- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanların önderi Hz. Adem, Arapların Hz.
Muhammed, Rumların Süheyp, İranlıların Selman, Habeşilerin Hz. Bilâl,
dağların Turisina; ağaçların sidre, ayların muharrem, günlerin cuma,
sözierin Kur'an, Kur'an-ın bakara sûresi, bakara sûresinin önderi ise ayet-ül
Kürsî'dir. Çünkü ayet-ül Kürsî de öylesine beş kelime vardır ki, her
kelimede elli tane feyzu bereket-i ilâhiye vardır.”[410]
38- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hüd sûresi ve onun arkadaşları olan vakıa, Karia,
Hakka, Şems
ve
Seâle Sailün sûreleri beni ihtiyarlattı.”[411]
Hud sûresinde, Hz.
Muhammed (s.a.s.)'e öylesine bir ayeti celile takdim edilmiştir ki, bu ayetin
üzerinde düşünüp, manâsını anlamak insanı gerçekten ihtiyarlatır.
“Festekim kema ûmirte”
“Emir olunduğun gibi doğru ol- Yani olduğun gibi görün
ve Allah'ın emirlerinden ayrılma.”[412]
39- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hûd sûresi ve onun eşleri olan, kıyamet bahsi ile
ümmetlerin kıssaları beni ihtiyarlattı.”[413]
40- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ağzınızı misvakla güzelleştiriniz. Çünkü ağız, Kur'an-ın yoludur.”[414]
41- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir gecede 100 ayet okuyan bir kimse için ibadetle ihya
edilmiş tam bin gecenin sevabı yazılır.”[415]
42- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Geceleyin kişinin okuduğu Bakara sûresinin son iki
ayet-i celilesi o gecenin belâ ve musibetlerine kâfi gelir.”[416]
43- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cuma gününde Kehf sûresini okuyan kimse, o cuma ile
gelecek ikinci cuma arasında ilâhi bir nura kavuşmuş olur.”[417]
44- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, kehf sûresinin son on ayeti celilesini (Her gün
bir defa) okursa, Deccal'ın fitnesinden kurtulmuş olur.”[418]
Hadisde geçen
kelimeler: Usime: Kurtulmak. [419]
45- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kehf sûresinin (başındaki üç ayeti (her gün bir kere)
okuyan bir kimse, Deccal'in fitnesinden kurtulmuş olur.”[420]
46- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yasin-i Şerifi
(uyanık ve huzur içinde) bir kere okuyan bir kimse, Kur'an-ı Kerim-i on
defa okumuş gibi olur.”[421]
47- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yalnız Allah rızası için, Yasin-i Şerifi okuyan
kimsenin geçmiş tüm küçük günahları affolunur. Öyleyse, ölen yakınlarınızın
başucunda yasin-i şerifi okuyunuz.”[422]
İbtiade: İstemek,
Vechillâhi: Allah
rızası.
Zenb: Günah.[423]
48- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dûhan sûresini her gece (bir kere) okuyan kimsenin
geçmiş tüm küçük günahları affolunur.”[424]
49- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Vakıa sûresini her gece (beş kere) okuyan kimse ebediyyen
fakirlik sıkıntısı çekmez.”[425]
50- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İhlâs sûresini okuyan bir kimse, Kur'an-ın üçte
birini okumuş olur.”[426]
51- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İhlâs sûresini on defa okuyan bir kimse için, Hz.
Allah cennette bir köşk inşa eder.”[427]
52- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İhlâs sûresini elli defa okuyan kimsenin elli senelik
tüm (küçük) günahları af olunur.”[428]
53- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı güzel bir şekilde ezberleyen bir hafız,
Kur'an-ı Kerim'i levhû mahfuzda nakil etmeye görevli bulunan melekelerle
beraberdir. (Allah'ın nezdinde meleklerle eşittir.)
Tereddüd içinde zorluk çekerek Kur'an-ı okuyan bir
kimse için de iki sevap vardır.” [429]
54- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Arş-ı Âlâ'nm altındaki ilâhi hazineden bana verilmiş
olan bakara sûresinin son ayetleri, benden önce hiç bir peygambere verilmemiştir.”[430]
55- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ın en faziletli sûresi Fatiha-i Şerifedir.”[431]
56- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benim ümmetimin en faziletli ibadeti, yüzünden Kur'an-ı okumaktır.”[432]
57- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerimi her ayda bir defa hatmediniz. (Her
gün için bir cüz okuyunuz.)
Ben, bazen on, bazen yirmi, bazen de yedi günde
hatmediyorum. Fakat yedi günden daha kısa bir sürede okumayınız, (Çünkü yedi
günden aşağı bir süre içinde hatmedilen Kur'an-ı Kerimde kıraat hukuklarını gerektiği
gibi riayet etmek mümkün değildir.)”[433]
58- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gücün yetiyorsa, Kur'an-ı Kerinvi
üç günde de hatmedebilirsin.”[434]
Üç günde okunan hatmin
sevabı eksiktir. Kıraat, kelime ve harflerin gereken şekilde okunması,
hukukları yerine getirilmediği için, daha doğrusu getirilmesi mümkün olmadığından
okunan hatmin sevabı da eksik olacaktır.[435]
59- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Felâk ve Nâs sûrelerini her namazdan sonra oku.”[436]
60- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kalblerimiz huzur ve arzu içinde bulunduğu müddetçe Kur'an-ı
Kerim'i okumaya devam ediniz. 'Fakat isteksizlik ve yorgunluk baş gösterdiği
zaman okumaya ara veriniz."[437]
61- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim'i
(bolca) okuyunuz. Çünkü kıyamet günü, okuyanlar için, Kur'an
şefaatçi olarak gelecektir.”
Kur'an-ın güzel ve değerli iki sûresi olan Bakara ve Âl-i
imran sûrelerini okuyunuz. Zira, bu iki sûre, kıyamet günü (yakıcı hararetlerine
karşı) iki bulut halinde gelip kendilerini okuyanları gölgesi altında
barındırır, ya da iki, saf
duşlar halinde gelip müdafaasını yapar.
“Bakara sûresini çokça okuyunuz. Zira, onu okumak
bereket getirir. Terk etmek ise, üzüntü ve nedamet getirir ki, tembel
insanların gücü de buna yetmez.”[438]
62- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-i Kerim-i çokça okuyup içindeki ilâhi amirlere
göre işlerinizi ayarlayınız. Kur'andan uzak durup ilâve etmeyiniz, okuduklarınıza
karşılık ücret almayınız ve hatmi indirtenin pazarlık yapmadan verdiğine razı olup
daha fazlasını istemeye kalkışmayınız.”[439]
Kur'an-ın hatmini
indiren ve indirten arasında pazarlık yapılmadan verilen hediye şeklindeki
ücretler helâldir. Fakat pazarlık yapılarak, Kur'an-ın adi bir malmış gibi
ücrete tabi tutulması haramdır. Öğretmek için alınan para ise, öğretenin emek
vermesi, eziyet çekmesi nedeniyle helâldir.[440]
63- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öğrettikleriniz arasında en fazla hak ettiğiniz ücret,
Kur'an-ı Kerim'in ücretidir.”[441]
64- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim'i Arapların şive ve makamlarıyla okuyunuz.
Yahudi ve hıristiyanların aynı zamanda fasıkların (dinle ilgisi olmayanların) şive ve
makamlarından kaçınınız. Çünkü benden sonra öylesine bir millet türeyip
yeryüzüne gelecek ki, Kur'an-ı kendi boğazlarında çevirerek şarkı, türkü gibi ve ruhbanlık ruhbanların okuduğu
şekilde bağırarak söyleyeceklerdir. Kur'an-ın anlamı boğazlarından kalblerine
giremez. Onların ve onları severek dinleyenlerin kalbleri fitneyle doludur.”[442]
65- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Önem verilmeden okun yaydan atılması gibi, Kur'an-ı
düşünmeden acele edip okuyacak bir millet henüz gelmeden, Allah'ın rızasını dileyerek Kur'an-ı Kerim'i
okuyunuz.”[443]
66- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Cebrail Kur'an-ı. Kerim'i bana Arapların
konuştukları dillerden bir dil üzerinde okutturdu. Bende bunu az bularak
arttırılmasını istedim. Bunun üzerine okuturdu. Bende bunu az bularak
arttırılmasını istedim. Bunun
üzerine Hz. Cebrail
Kur'an-ın Arapların dillerinden
olan yedi dile varıncaya kadar arttırdı.”[444]
Kur'an-ı Kerîm Arapların
konuştukları yedi dil üzerine inmiştir. Yani Kur'an'ın bazı kelimesi filânca
kabilenin konuştuğu dil, bazı kelimeleri de diğer kabilelerin konuştukları dil
üzerine inmiştir.[445]
67- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ümmetimden olan münafıkların çoğu kurra’lardır- (Kur'an-i ezberleyen hafızlardır.)”[446]
Kur'an-ı
ezberleyenlerin çoğu, Kur'an-ı
geçimlerine alet ettikleri gibi, içindeki ilâhi emirlere de uymazlar.
68- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benim ümmetim denizde boğulma tehlikesinden “Bismillahi
mecrâha ve mursâha inne rabbi le gafurun rahim” ayeti veya “makaderullahe hakke
kadrini innetlahe lekeviyyûn aziz.” ayeti celilesini okumakla emin olabilir. (Güvenliği sağlayabilir.)”[447]
Birinci ayetin anlamı:
“Geminin yürümesi de, durması da ancak Allah'ın
izniyle olur. Çünkü Allah, esirgeyici ve merhameti bol olandır.” [448]
İkinci ayetin anlamı:
Onlar, Allah'ın azametini gereği gibi takdir edip
bilemediler. Şüphe yok ki, Allah yegâne
kuvvet sahibidir, her şeye karşı üstündür.[449]
69- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim'in anası olan Fatiha sûresine “Sabgul
mesani” (Kur'an-ın içinde en çok tekrarlanan sûre) ismi verildiği gibi, Büyük Kur'an ismi de
verilmiştir.”[450]
70- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim'i öğreniniz ve bolca okuyunuz. Çünkü
müminin öğrenerek okuduğu ve içindeki ilâhi hükümleri yerine getirdiği Kur'an-i
Kerim'in durumu, temiz kokusunun her tarafa yayıldığı miskle dolu olan ağzı
açık bir kabın durumuna benzer.”[451]
71-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim'i öğrendiği halde okumayan bir kimse,
ağzı kapalı (kimsenin
faydalanmadığı) miskle dolu bir kaba
benzer.”[452]
72- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, Allah nimetlerin arasında en iyisi olan
Fatiha süresini bana ihsan ettiği zaman şöyle buyurmuştu: “Ey habibim! Cennetin
hazinelerinden sana verdiğim Fatiha-i şerifeye benimle senin aranda ikiye
taksim etti. (Yani başından malikiyevmiddine kadar olan ki kısım, benim, gerisi
ise senindir.)”[453]
73-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, Hz. Allah sema ile yeri yaratmadan iki
bin sene evvel yarattığı Kur'an-ı Kerim arş-ı âlâ'nın yanında bulunuyordu- Hz.
Allah o Kur'an’dan indirdiği iki ayet-i celile ile Bakara sûresini tamamladı Bu
iki ayet-i celileden ard arda üç gece okunduğu eve şeytan yaklaşamaz.[454]”
74- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim'in kalbinde bulunmadığı bir
insan, harabe bir eve benzer.”[455]
Sadece Kur'an-ı ücret
almak için öğretmek caiz değildir. 1 kat, Allah'ın rızasını tahsil etmenin
yanında ücret almak için, öğretmek caizdir[456].
75-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öğrettikleriniz arasında en fazla hak kazandığınız
Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerimdir. Şüphesiz Kur'an-ı Kerimde otuz ayetli
öylesine değerli bir ayet vardır ki, o sûre affoluncaya kadar kendisini okuyan
kimseye şefaat eder. O sûrede Tebâreke süresidir.”[457]
76- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki,
cennetin derecelerinin sayıları,
Kur'an-ı Kerim'in derecelerinin sayısı kadardır. Kur'an-ı Kerim'i
okuyanlardan cennete girecek olanların girdikleri makamdan daha üstün makama
hiç kimse giremez.”[458]
Derece: Basamak
basamak yükselen basamaklardır.[459]
77-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim-i okuyan bir kimsenin indirdiği her
hatmin sonunda kabul olunacak bir dua yetkisi vardır. O kişinin gireceği cennette
öylesine yüksek bir ağaç vardır ki, o ağacın tepesine karga ihtiyarlasa bile
varamaz.”[460]
78-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Birinizin şu veya bu ayeti unuttum demesi, kendisi
için kötü bir şeydir. “Belki münasip görülmediğinden bana unutturuldu” demesi
gerekir.”[461]
İndirilen hatmi
şerifin iki sevabı vardır:
a) Kabul
olunacak bir dua.
b) Çok
yüksek bir ağacın meyvesi ve gölgesi.[462]
79- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her şeyin yüksek bir tarafı vardır. Kur'an-ı Kerim-in
de en yüksek ve değerli tarafı Bakara süresidir. Onu geceleyin
okuyan bir kimsenin evine üç gece, gündüz okuyan kimsenin evine ise üç gün şeytan
giremez.”[463]
80-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her varlığın bir kalbi vardır. Kur'an-ın kalbi ise, -Yasin süresidir.
Yasin'i şerifi (huzur ve şevk içinde) okuyan bir kimseye Hz. Allah on defa okunan
Kur'an-ı Kerim'in sevabını, verir.”[464]
Yasin'i şerifin,
Kur'an-ı Kerim'in kalbi olmasının sebebi: Yasin'i şerif de, Allah'ın varlığını
ispat eden bir çok delillerin ve başkaları kötülüklerden engelleyecek, küfür
çamuruna düşmekten kurtaracak ibretli ders ve kıssaların mevcut olması, kâinatı
yaratan Hz. Allah'ın ahiret alemini, cehennem ve cenneti yaratmaya, insanları
diriltip amellerine göre yüksek makamlara çıkarmaya kadir olduğunu ortaya
çıkaran bir çok delillerin bulunmasıdır.[465]
81-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah'ın büyüklüğüne yakışan, şüphesiz Kur'an-ı
Kerim'i ezberleyip içindeki ilâhi hükümleri yerine getiren ve ücretle satmayan
yaşlı müslümanlarla, adaletten ayrılmayan devlet adamlarına ihsanda bulunmaktır.”[466]
82- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Kur'an-ı Kerim, Arap dillerinden yedi dil
üzerine inmiştir. Size en kolay gelen dil üzerine okuyunuz.”[467]
83-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim, Allah'ın ziyafetidir. O halde, gücünüzün yettiği kadar bu ziyafeti kabul
ediniz.”[468]
84-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Fatiha sûresi, zehire karşı bir ilâçtır."[469]
85-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Fatiha sûresi her türlü hastalıklara karşı ilâhi bir
nurdur.[470]”
86-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Fatiha sûresi
(sevap bakımından) Kur'an-ı Kerim'in
üçte ikisine eşittir.”[471]
87-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Fatiha sûresi ile ayet-ül Kürsî'yi
okuyan kimseye okuduğu yerde insan ve cinlerin nazarı değmez.”[472]
88-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Fatiha sûresinin kazandırdığı sevap ve mükâfatı,
Kur'an-ın hiç bir sûresi kazandırmaz."
Fatiha sûresinin sevabı terazinin bir kefesine,
Kur'an'ın sûrelerinin sevabı da terazinin diğer kefesine konulsa, muhakkak ki,
Fatiha sûresinin sevabı yedi kat daha fazla ağır gelir.”[473]
89-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim'in bütün kitaplardan üstünlüğü, Hz. Allah'ın tüm varlıklardan olan üstünlüğü kadardır.”[474]
90- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim'i ezberleyen hafızların, hafız
olmayanlara karşı üstünlüğü, Hz. Allah'ın yarattıklarına karşı olan üstünlüğü kadardır.”[475]
91-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-i Kerim'in yüzüne bakılarak okunmasının,
ezberden okunmasına karşı olan üstünlüğü, farz namazlarının sünnet namazlarına
karşı olan üstünlüğü kadardır.”[476]
92-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kendisinde iki secde ayeti 'bulunması nedeniyle Hac sûresi,
diğer sûrelerden üstün kılınmıştır. O halde Hac sûresini okuyan bir kimse, bu
iki secdeyi yerine getirmezse, o sûreyi okumamış sayılır.”[477]
93-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın kitabı olan ıKur'an-ı Kerim'e göz
değilmemesi için, içinde sekiz ayet vardır. Fatiha ile ayet-ül Kürsî bu sekiz
ayetten ikisidir. Bir kimse, evde (veya herhangi bir yerde) bu ikisini okuyup
kaldığı müddetçe insan ve cinlerin nazarları kendisine deymez.”[478]
94-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak (öyle kötü bir zaman gelecek) ki ümmetimden
Kur'an okuyan bazı kimseler, okun yaydan çıkması gibi, İslâm dininden
çıkıyorlar.”[479]
Hadisi şerif
zamanımızda yaşayan bazı hafızlara işaret ediyor. Dünyalıktan için ücret
karşılığında Kur'an-ı okudukları halde, kalben inanmadıklarından okun yaydan
çıkması gibi dinden çıkmış olurlar.[480]
95- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim'i yüzünden okuyan bir kimse, (sevap
bakımından) sadakayı açık olarak veren bir kimse gibidir. Kur'an-ı gizli
olarak okuyan bir kimse ise, sadakayı gizli olarak veren bir kimse gibidir.”[481]
Riyakârlıktan emin olmayan
bir kimsenin yüzünden Kur'an-ı okuması veya açık olarak sadaka vermesi, sevap
bakımından ezbere olarak Kur'an-ı okuyan veya gizli olarak sadaka veren
kimsenin kazandığı sevaba nazaran daha aşağıdır.
Eğer riyakârlıktan
korkusu yoksa açık olarak sadaka vermesi ye yüzünden Kur'an-ı okuması,
başkalarını teşvik etmek yönünden daha üstündür.[482]
96-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kehf sûresini devamlı olarak okuyan bir kimse,
cehennem yüzünü görmeyecektir. Kehf
süresi, okuyan ile cehennem arasına girdiğinden tevratta perde adı ile anılır.”[483]
97-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Enbiya sûresini devamlı okuyan bir kimse, cehennem
yüzünü görmeyecektir. Çünkü bütün yüzlerin kara olduğu gün, kendisini okuyan
kimsenin yüzünü ak yaptığından tevratta “ak yapıcı” adı ile anılır.”[484]
98- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hadit, vakıa, Rahman sûrelerini okumaya devam eden
bir kimse, yerde ve gökte “cennet ehli” ismi ile anılır.”[485]
99- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tekasur sûresini okumaya devam eden bir kimse, yerde gökte
“şükran borcunu ödeyen kimse” adıyla anılır.”[486]
100- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Namaz içinde Kur'an-ın okunması, namaz dışında okunmasından
daha üstündür. Namazın dışında Kur'an-ın okunması “Subhanallah, elhamdülillah”
cümlelerinin okunmasından daha üstündür. “Subhanallah” cümlesi sadakadan,
sadaka ise sünnet (nafile) orucundan daha üstündür. Oruç ise cehennem ateşine karşı
ilâhi bir kalkandır.”[487]
101- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişinin Kur'an-ı Kerim'i ezberden okumasına karşılık
kendisine bin sevab yazılır. Kur'an-ı yüzünden okuyan kimseye ise iki bin
sevab yazılır.”[488]
Kur’an-ı Kerim-i
ezberden okuyan bir kimse, her an için yanlış okuma tehlikesiyle baş başa
olduğundan sevabı, Kur'an-ı yüzünden okuyanlardan daha düşüktür. Aynı zamanda
Kur'an-ı yüzünden okuyan bir kimse, kalben ve ruhen Kur'an'dan hissesini
aldığı gibi, satıhlar üzerinde dolaşan gözlerde hissesini alır. Bunun içindir
ki, Kur'an-ı yüzünden okumak, ezber okumaktan daha üstündür.[489]
102- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İhlâs sûresi, (sevap bakımından) Kur'an-ı Kerim'in
üçte ikisine eşittir.”[490]
103- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Allah'ın büyük mahkemesinin kurulduğu kıyamet
gününde) şefaati kabul olunacak olan Kur'an-ı Kerim, kendisini okuyana karşı
şefaatçi ve müdafaacısı olacaktır.
Kur'an-ı Kerim, kendisini önder
olarak kabul eden ve peşinden yürüyen kimseleri, cennete, kendisini arkasına
atan ve peşinden yürümeyen kimseleri ise cehenneme sokacaktır.”[491]
104- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerim, semadan yere inen sağlam bir iptir.”[492]
Yeryüzü, üzerinde esen küfür, dinsizlik rüzgârlarıyla,
akrep ve zehirli yılanlarla dolu bir kuyuya benzer.
Allah'ın kitabı olan
Kur'an-ı Kerim ise, içinde bulunan Allah'ın emirleriyle birlikte semadan
dünyaya indirilen kopmaz sağlam bir ipe benzer. Bu ipe sarılan kimseler, dünya kuyusuna
düşmekten ve küfür rüzgârlarına kapılıp sürüklenmekten kurtulurlar. Bu ipe
sarılmayan zavallı bedbaht kimseler ise, her an için kuyunun içine düşmeye, küfür
rüzgârlarına kendilerini kaptırmaya mahkûmdurlar.[493]
105- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerimde zikredilen kunut kelimesi, itaat
anlamındadır.”[494]
Kur'an-i Kerim’d'e zikredilen kunut
kelimelerinin “itaat” anlamına
gelmesinin sebebi:
Kunut bir kaç manâya
geliyorsa da, en güzel manâsı itaattir. Çünkü itaat, Allah'ın emirlerine sarılmak
ve yasakladığı şeylerden de sakınmaktır.[495]
106- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ziyafet veren (değerli) her kişi,
davet ettiği kimselerin ziyafetine gelmesini elbette ister. Allah'ın
ziyafeti ise, Kur'an-ı Kerim ('in okunup
dinlenmesi) dir. O halde Onu terk etmeyiniz.”[496]
108- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Muhammed (s.a.s) Kur'an-ı Kerim'ı medlere varıncaya
kadar kıraatin bütün hukuklarını yerine getirerek okurdu. Kıraatında herhangi
bir eksiklik yoktu.”[497]
109- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Muhammed (s.a.s.), Kur'an-ı Kerim'i üç günden
daha az bir zamanda hatim etmezdi.”[498]
110- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Muhammed, benî îsrail ile zumer sûrelerini okumadan
uyumazdı.”[499]
111- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Muhammed bazı geceleri tenzil ile mülk sûrelerini
okumadan yatmazdı.”[500]
112- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, Hz. Allah, bir erkeğin cariyesinin
güzel sesini dinlemeyi arzu etmesinden ziyade yüksek olarak Kur'an-ı güzel
sesle okuyan kimseyi dinlemesini ister.”[501]
Hadisde geçen
kelimeler:
Ezenen: Dinlemek-
Yecherû: Yüksek sesle
okumak.
Kayne: Cariye.
Hadisin anlamı: Bir
erkek, çok sevdiği hanımının veya cariyesinin güzel sesle söylediği türkü ve
şarkıları bütün arzuyla dinlemeyi istediği gib Hz. Allah da Kur'an-ı Kerim'in
güzel sesle okunmasını ister.
Hadisin özü:
Erkeklerin hanımlarının güzel seslerini dinlemeleri helâldir. Fakat başka
kadınların seslerini dinlemeleri haramdır. Çünkü Allah'ın, haram olan şeylere
benzetilmesi yasaktır.[502]
113- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bana inen on ayeti celileyi okuyup onunla amel eden
kimseler mutlaka cennete girecelctir.
Bunlar da müminin sûresinin başındaki
ayetlerdir.”[503]
114- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her şeyin bir zineti vardır. Kur'an-ın zineti ise “Errâhman”süresidir.”[504]
115- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim'in içinde bulunduğu kılıfa bile ateş
dokunmaz.”[505]
Hadisde geçen
kelimeler:
İhar: Kılıf anlamına
gelir. Fakat bundan gaye, Kur'an-ı Kerim'in içinde mahfuz bulunan müminin kalbidir.
Ekalet: Yemek. Asıl
maksat ise dokunmaktır;[506]
116- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir gecede Kur'an-i Kerim'den yüz ayet okuyan bir kimse,
gafillerden yazılmaz.”[507]
Hadisde geçen
kelimeler:
Leyle: Bir gece; Fakat
bundan maksat “her gece” dir.
Hadisin özü: Her gece
Kur'an'dan yüz ayet kadar okuyan bir mümin, Allah'ı unutarak gaflet çamuruna
düşmüş ikmeseler olamaz. Mümin her an için, Allah'ı hatırlar. Emirlerine riayet
ederek yerine getirmeye çalışır. Yasaklarından da yılandan kaçar gibi kaçar.[508]
117- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, bakara sûresini (devamlı olarak) okursa,
cennette şeref tacını kazanmış olur.”[509]
118- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Fatiha’dan Enam sûresine kadar olan) yedi sûreyi ezberleyen bir kimse, büyük bir
sevap kazanır.”[510]
119- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın kitabı olan Kur'an-i Kerim'den okunan bir
ayeti dinleyen kimse için, bir sevap yazılır. Üç ayeti okuyan kimse, kıyamet
günü ilâhi bir
nura kavuşacaktır.”
120- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah'ı ve Hz. Muhammedi sevmeyi arzu eden kimse,
Kur'an-ı Kerim'i (ezberden değil) yüzünden
okusun.”[511]
121- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim'i
(dine uygun olmayan) ilime dayanmayan,
kendi akıl ve mantığına göre tefsir eden bir kimse, cehennemdeki yerine
hazırlansın.”[512]
122- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ayet-ül Kürsî'yi her namazdan sonra okuyan kimsenin
cennete girmesine, ölünceye kadar olan yaşamından başka hiç bir şey engel
olamaz.”[513]
123- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İhlâs suresini elli kere okuyan kimsenin Hz. Allah elli senelik günahlarını affeder.”[514]
124- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İhlâs (Kulhuvallahu ahed) sûresini bin kere okuyan ise öz nefsini
cehennem azabından satın alarak azad etmiş olur.”[515]
125- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-i Kerim'i okuyan bir kimse, onunla Hz. Allah’dan dilediğini istesin. Çünkü öylesine gelecek olan kötü bir millet Kur’an-ı Kerim'i okuyacak onunla
Allah'dan değil, insanlardan dileyecek.”[516]
126- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kur'an-ı Kerim, on kısım üzerine indirilmiştir:
a) Beşir: Müminleri imanın mükâfatıyla müjdeleyen
ayetler
b) Nezir: Kâfirlerin acı akibetseri olan
cehenneme gireceklerini haber veren ayetler,
c) Nasıh: Daha önce gelen ayetlerin hüküm veya
kıraatini bozan ayetler,
d) Mensuh: Sonradan gelen ayetlere kendisi
nedeniie kur'andan hükmen çıkarılan veya kıraati bozulan ayetler.
e) İze: Vaaz ve nasihatlere dair ayetler,
f) Mesele:
Geçmiş milletlerin kıssalarını ve maceralarını dile getiren ayetler.
g) Muhkem: Manâsı açık ve sağlam hükmü ifade eden
ayetler,
n) Mütaşebe: Manâsı kapalı, kesin hüküm ifade
etmeyen ayetler,
ı) Helâl:
Meşru şeyleri ifade eden ayetler,
i) Haram: Haram olan meseleleri dile getiren ayetlerdir.[517]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin, müminin aynasıdır.”[518]
Bir insan aynaya
baktığı zaman, kendisinin güzel ve kusurlu yönlerini gördüğü gibi, mümin bir
kimse de, diğer bir mümine baktığı zaman, kendi kusur, ayıp ve güzel
taraflarını görür.
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin, müminin aynası ve kardeşidir. Din kardeşinin
namus, şeref ve bütün işlerini korur, mümkün olan işlerini ise görür. Olmadığı
zamanlarda (onu aratmadan) işlerini
yapar”[519]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müminler birbirlerine karşı, taşları birbirini
tamamlayıp kilitleyen bir duvara benzer.”[520]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçek mümin, gerek eli, gerekse dili ile müminlerin can
ve mallarına zarar dokundurmayan kimsedir. Muhacir ise, (Yurdunu terkeden değil)
Allah'ın haram kıldığı şeyleri terkeden kimsedir.”[521]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçek mümin, tek bir barsağıyla,
kâfir ise yedi barsağını doyuruyor.”[522]
Açıklama:
Mümin, bir barsağmı doyuruyor sözünden maksat az
yemesi, yani tokgözlü olması, kâfirin ise çok yemesi yani açgözlü olmasıdır.[523]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçek mümin, (ölüm anında)
şakaklarının teriyle tanınır.[524]
Açıklama:
Hakiki bir mümin, ölüm
anında çok eziyet çekmesinden dolayı, şakaklarından ter döker ve böylece
ahiret aleminde hak ettiği azabının tümünü ölüm anında vererek fani hayattan
ayrılır. Oysa kâfirin durumu çok daha değişiktir. Kâfir bir kimseyi, ölüm
anında çektiği azabtan çok ahîrette çekeceği azab bekler.[525]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hakiki bir mümin, başkalarını seven mümindir.
Sevmeyen ve sevilmeyen kimseler faydalı değildirler. İnsanların en iyisi, başkalarına faydalı
olandır.[526]”
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hakiki bir mümin, (dinine aykırı olan kötülüklere
karşı) hiddetle gelendir. Allah ise, daha fazla hiddete gelir.”[527]
Hakiki bir mümin,
dinine aykırı bir hareket gördüğü zaman, anında harekete geçip onu oiduğu
yerde yek etmeğe çalışmalıdır. Çünkü kötülükler olduğu yerde imha edilmediği
takdirde, geçici bir hastalık gibi olduğu yerde kalmayıp etrafa yayılır.
Böylece dinsizlik, ahlâksızlık bugün önü alınmayıp her tarafa baş gösteren
salgın hastalık halini almıştır. Böyle hastalıklardan Allah cümlemizi korusun.
Amin...[528]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçek mümin,
(herkesi kendisi gibi bildiğinden)
aklanan, fakat ahlâkı güzel olandır. Kâfir aldatıcı olduğu gibi, ahlâkı
da kötü olandır.”[529]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçekten mümin her durumda iyidir. (Allah'dan gelen
iyilik ve musibetlere karşı rıza gösterir.) Allah'a hamdû senada bulunarak ruhu
iki kanadının arasında uçup gider.”[530]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçek mümin, (işlediği kötülükleri iyilik yapmakla karşılayan)
kefaret sahibidir.”[531]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanlar (ve cemiyetler) arasına karışarak eziyetlere
tahammül eden müminler, insanların arasına karışmayan ve eziyetlerine sebat
göstermeyen müminlerden daha üstündür.”[532]
İmanını ve dini
ahlâkını bozmadan toplum arasında yaşayan kimseler elbette ddaha üstündür.
Çünkü o, kuvvetli bir imanın sahibi olduğunu ortaya koyup, binlerce cahile
doğruluk yolunu göstererek İslahına çalışan kimseler, toplumdan kaçıp tenha
yerlerde tek başına yaşayan müminlerden daha üstündür.[533]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin, müminin kardeşidir. (Kendisinden gelen iyilik veya
kötülük gibi) her halinde nasihatini terketmez.”[534]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçek mümin, öylesine kolay ve yumuşak bir ahlâka
sabipdir ki, onu ahmak zannedersin.”[535]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçek mümin, (devamlı olarak şeytanın hücumuna maruz
kaldığından kötülüklere karşı zayıf bünyeli, fakat açtığı günah yaralarını
tövbe ile) yamalayandır. Said (şuurlu, mutluluğu bilen ıkimse), tövbe yamasının
üzerinde ölendir.”[536]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hakiki bir mümin, her yönüyle faydalıdır. Onunla
yürür, tanışır ve ortaklık yaparsan, sana menfaati dokunur. Çünkü müminin
yaptığı her iş yararlıdır.”[537]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçek mümin öylesine kolay ve yumuşak huyludur ki,
o, götürülmek istendiğinde kayanın üzerinde olsa bile, (sahibine) itaat ederek
çöken bir deveye benzer.”[538]
Hakiki, şuurlu ve
imanı tam bir mümin, devenin sahibine itaat etmesi gibi, Allah'ına,
peygamberine ve dininin emirlerine itaat eder. Çünkü mümin, deveden daha aşağı
bir varlık değildir. Deve görevini nasıl arzu ile yapıyorsa, müminde; Allah'a,
peygambere ve dine karşı olan görevlerini içten gelen bir aşk ile yapmalı ve
böylece hakiki bir mümin olduğunu ortaya koymalıdır.[539]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçek müminin verdiği sözü yerine getirmesi
vacibtir.”[540]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cimrilikten daha kötü bir hastalık varmıdır?” [541]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hakiki bir mümin, hurma ağacına benzer. Hurma ağacından
ne koparırsan sana faydası dokunur.”[542]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçek ve gerçek olmayan dört kısım mümin vardır:”
a) Kur'an-ı Kerim-i okuyarak (içindeki Allah'ın emirlerine
göre hareket eden) bir mümin, kokusu hoş ve tadı güzel olan bir turunca benzer.
b) Kur'an-ı okumayan bir mümin, tadı güzel, kokusu
olmayan hurmaya benzer.
c) Kur'an-ı okuduğu halde O içindekilerine inanmayıp,
buna rağmen imanlı olduğunu iddia eden) bir münafık, tadı acı, kokusu güzel
olan reyhan çiçeğine benzer.
d) Kur'an-ı okumayan (fakat imanlı olduğunu iddia eden)
bir münafık; tadı acı, kokusu olmayan hind kavnununa benzer.”[543]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçek mümin, içi mamur, dışı harabe olan bir eve
benzer. İçine girdiğinde her yanı güzel
bulursun. Kâfir bir kimse ise, dışı beyaz ve güzel olan bir kabre benzer. Dışı görende hayranlık
uyandırır. Fakat içi aslında pis kokularla doludur.”[544]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benim rızam için, zayıf (yaşlı olan) kimseleri
araştırıp getiriniz (ki, onlarla birlikte dua edelim). Çünkü siz, zayıf olan
yaşlılarınızın yüzü suyu hürmetine (Allah tarafından) rızıklanıyor ve yardım
görüyorsunuz.”[545]
Hz. Muhammed zayıf
bünyeli yaşlı müminleri, büyük bir önem vererek sevmiştir. Peygamberimiz bir
hadislerinde: “İhtiyarlarınız, sibyanlarınız,
hayvanlarınız olmasaydı yaptığınız kötülüklere karşı Hz. Allah, rızkını kesip,
sizlere musibetler yağdırırdı.” buyurmuştur. Bu hadislerde alacağımız ders;
kıtlık gibi umumi belâ ve musibetlerle karşılaştığımız zaman, ihtiyarlarınız ve
çocuklarınızla birlikte bir araya gelip, o belânın
defi için dua etmemizdir.[546]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zenginlerin yanına (elinizden geldiği kadar) az
gitmeye çalışınız. Çünkü bu, sizlerin Allah'ın size verdiği nimetleri, az
görmenizi ve hiçe saymanıza engel olmaya daha elverişlidir.”[547]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Allah'ın nezdinde” ümmetimin en iyi olanları,
kendilerini azdıracak kadar çok mal ve dilenciliğe sevkettirecek kadar da az
mal verilmeyen orta halli kimselerdir.”[548]
Hadîsde geçen
kelimeler:
Feyebteru: Azmak.
Yukatter: Az
verilmesi.
Hadisin özü:
Müslümanların yolunu
sapıtmaması için, genellikle orta halli olmaları faydalıdır. Çünkü çok mal,
sahibini azdırır, çeşitli günahlar yaptırır ve Allah'a karşı düşman diktirir.
Az mal ise, Allah'a karşı isyana sevkeder.[549]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, Hz.
Allah namuslu fakir aile reislerini sever.”[550]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Hz. Allah şefkatli, merhametli (ve Allah'ın azabından) korkan kalbleri
sever.”[551]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah, yetmiş yasında olan müminleri
sever ve seksen yaşındaki müminleri de azablandırmaktoan haya eder.”[552]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçekten, dünya ehlinin şerefi, mal ve servettir.”[553]
Dünya ehlinin şeref ve
faziletleri, dünya malına bağlıdır. Fakat ahiret ehli olan kimselerin şerefi,
din ve takvalığına bağlıdır. Bunun içindir ki, Hz. Allah (c.c.) bir ayeti
celilesinde şöyle buyurmuşlardır:
“Allah'ın nezdinde en şereflileriniz, Allah'ın
emirlerine itaat ederek en takva olanlarınızdır.”[554]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benim nezdimde en fazla gıpta edilen insan, kendisini
azdıracak kadar malı, doğru yoldan saptıracak olan çocuğu ve Allah'ın taatinden
meşgul ettirecek hanımları olmayan, namazdan hissesi olup ibadetlerini güzel
yapan, gizli yerlerde Allah'a itaat eden, çok iyi kimsedir. Diye halk arasında
parmakla gösterilmeyecek kadar basit, normal olan rızkına karşı sabırlı ve genç
olarak olduğu halde ağlayanı ve geride bıraktığı mirası az olan müminlerdir.”[555]
Hadisde geçen
kelimeler:
Ağbete: İmrenmek,
Gıpta Etmek
Hafifülhaz: Yükü Az
Olan.
Zu Hazzın: Hisse
Sahibi
Ga'mit: Basit Kimse.
Kefafen: Normal, Orta.
Meniyye: Ölüm.
Türasühü: Miras.[556]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Küfür diyarından göç edenlerin fakirleri, zenginlerden
500 yıl evvel cennete girecektir."[557]
9. hadis ile 10. hadis
arasında herhangi bir çelişki yoktur Çünkü 9. hadisde anlatılan fakirler dinîne
bağlı ve Allah'ın emirlerine ita at etmek bakımından 10. hadisdeki fakirlerden
daha üstündür.[558]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Küfür memleketinden kaçan muhacirlerin (bazı)
fakirleri, zenginlerinden 40 yıl kadar önce cennete girecektir.”[559]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Az olan rızkına ve sıkıntı, belâ ile dolu olan
hayatına karşı büyük (bir sabır gösteren kimseyi, Hz. Allah Firdevs adlı
cennetinden dilediği yere yerleştirir.”[560]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey müminler, siz Allah'dan, kâfirlere karşı ancak
fakir kimselerin sayesinde yardım ve rızık görüyorsunuz.”[561]
1-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı
olanlardır.”[562]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ümmetimin en hayırlıları, kötülük yaptıkları Aman
tövbe eden, iyilik yaptıkları zaman da sevinen kimselerdir.”[563]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Evlerin en hayırlısı, kendisine iyilik yapılan bir
yetimin bulunduğu bir evdir.”[564]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Arkadaşlarınızın en hayırlısı, size nûrani yüzüyle Allah'ı hatırlatan,
faydalı konuşmasıyla iyi amelinizi
arttıran ve yaptığı işlerle size
ahireti andıran kimselerdir.”[565]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennete girerken, insanların çoğunluğunu saf
kimselerin teşkil ettiğini gördüm.”[566]
Hadisde geçen
kelimeler: El Bülhü: Saf, temiz[567]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın şehirlerinden en iyisi Şam'dır. Şam'dan
başka bir yere gitmek için göç eden kimse, Allah'ın öfkesini, başka bir yerden
de Şam'a gitmek isteyen kimse ise rahmetini kazanır.”[568]
Şam'ın diğer
şehirlerden üstün olmasının sebebi; peygamberlerin meskeni ve gönderildikleri
yer olmasındandır.
Sâfvet: En iyi.
Yectebi: Seçmek.
Sahde: Buğuz, öfke.[569]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şam, (kıyamet günü)
insanların toplandıkları mahşer meydanıdır.”[570]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz, borcunu en güzel ödeyenlerinizdir.”[571]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz, eşlerine karşı, en güzel hareket edenlerinizdir.”[572]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz, ömrü uzun ve ameli güzel olanlarınızdır.”[573]
Şüphe yok ki, Allah'ın
nezdinde en iyi olan kimseler, uzun
ömürlü ve yaptıkları her işi güzel olanlardır. Çünkü böyle kimseler, çok
çalışıp altın ve gümüş tesfiye eden veya ipekli kumaşları imal eden fabrikaya
benzer. Fabrikaların en iyisi de muhakkak ki, uzun ömürlü imal ettikleri malın
en güzel ve en faydalısı olandır. İnsanların en kötüsü, içki, rakı gibi zehirli
ve kötü maddeler imal eden bir fabrikaya benzer. İmal ettiği mallarla insanları
akıldan yoksun bırakıp sahoşluk deliliği kaptıran fabrikalar, fabrikaların en
kötüsü olduğu gibi, uzun ömürlü, yaptığı müstehcen davranış ve hareketlerle iyileri
doğru yoldan saptıran kimseler de insanların en kötüsüdür.[574]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz, nûrani yüzüyle size Allah'ı hatırlatan,
faydalı konuşmasıyla iyi amelinizi arttıran ve yaptığı güzel işleriyle size ahireti teşvik edenlerinizdir.”[575]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın nezdinde arkadaşların en iyisi, arkadaşlarına,
komşuların en iyisi ise komşularına en iyi davrananlardır.”[576]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Erkeklerin en iyisi, peygambere yardım eden ensar
Medineliler, yemeklerin en iyisi ise etli yemeklerdir.”[577]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Evvelinde Hz. Muhammed'in, sonunda ise semadan yere
inicek olan İsa peygamberin bulunmasından dolayı, bu ümmetin en iyisi evveli ve
sonudur. Şu iki devrin arasında öylesine eğri ve sapık bir yol vardır ki, o yol
üzerinde yaşayan kimseler bu ümmetten değildir.”[578]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz, ailesine karşı iyi olanlarınızdır. Fakat
ben, aileme karşı hepinizden en iyi
olanımdır.”[579]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz,
eşlerine karşı en iyi olanlarınızdır.”[580]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz, ailesine karşı iyi davrananlardır. (Muhakkak
ki,) ben aileme karşı hepinizden en iyi olanımdır. Kendilerine karşı iyi davrananlar
iyi insan, ihanet edenler ise, kötü
insanlardır.”[581]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz,
(muhtaç olanlara) yemek yediren ve (din kardeşlerinin) selâmını alandır.”
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz, borcunu güzel bir şekilde ödeyendir.”[582]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyi olanlarınız,
çağdaşlarımdır (zamanımdakilerdir.) (İkinci derecede) iyi olanlarınız, çağdaşlarımdan sonra gelecek olanlardır.
(Üçüncü derecede) iyileriniz ise,
bunlardan sonra gelecek olanlardır. Bundan sonra öylesine -bir millet gelecek
ki, onlar emanete karşıihanet eder ve kendilerine güven duyulmaz, şahitliğe
çağrılmadan, şahitlik yapar, adakta bulunduklarını yerine getirmez, (sadece midelerine hizmet ettiklerinden)
şişmanlık -hastalığı kendilerinde baş gösterir.”[583]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz, eşlerine ve kız çocuklarına en iyi
olanlarınızdır.”[584]
Allah'ın nezdinde en
iyi olanlarınız eşi ve kız çocuklarıyla iyi geçinip onları İslâm dînînin
emrettiği şekilde yaşatarak onlara Allah'ın emirlerini öğretip, dine karşı
gelerek şeytanın hizmetinde askerlik yapan sokak kızlarından kurtaranlarınızdır.[585]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz kölelerine (işçi ve hizmetçilerine)
karşı en iyi olanlarınızdır.”[586]
23- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz, aşiret ve kabilelerine karşı günah sayılmayı konularda müdafaa edenlerinizdir.”[587]
24- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz, kendisinden iyilik beklenilen ve kötülüklerinden
de emin olunanlardır. En kötüleriniz
ise, kendisinden ancak iyilik beklenilmeyen ve şerrinden emin olunmayanlardır.”[588]
25- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz,
dünyaya az, ahiret işlerine çok önem verenlerinizdir.”[589]
26- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İslâmca en iyileriniz, dinini bilen ahlâkı en güzel
olanlarınızdır.”[590]
27- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her insan, Allah'a karşı ibir aile gibidir. Bunların arasında Allah'ın
nezdinde en sevilen, diğer, aile ferdlerine
karşı faydalı olanlarınızdır.”[591]
Her insan Allah'a
karşı bir aile ferdidir. Bir ailenin kendi reisîne karşı gelmesi, terbiyesizlik
sayıldığı gibi, Allah'a karşı gelmek de o kadar büyük bir terbiyesizlik ve
nankörlüktür.[592]
28- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Demirden balıklara varıncaya kadar bütün canlı ve cansız
varlıklar, insanlara faydalı bilgiler öğreten kimselere selavat gettrir. (Ona dua ve istiğfar ederler.)”[593]
Tüm varlıklar, faydalı
şeyleri öğreten kimselere dua ve istiğfar ettikleri gibi, kötüyü zararlı
bilgiyi öğreten kimselere de lanet ederler.[594]
29- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tüm faydalı şeyler, yaşça büyük olanlarınızla birliktedir.
(Öyleyse, dünyevi ve uhrevi birçok işlerinizde onlara başvurup danışınız.”[595]
30- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Baş ve yüzde görülen) beyaz kıl, müminin nurudur. Öyleyse islâm dinini kabul eden
bir kişinin baş ve yüzünde görülen her beyaz kıla karşı bir sevap yazılıp bir
derecesi yükselir.”[596]
Hadisde geçen
kelimeler: Eşşeybu: Kişinin baş ve yüzünde görülen
beyaz kıllar.[597]
31- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah’ın yeryüzünden seçtiklerinden birisi de Şah
şehridir. Zira Allah’ın yarattığı seçkin kimselerin birçoğu burada yaşar.
Muhakkak ümmetimden üç grup insan hesap ve azapsız olarak cennete
gireceklerdir.”[598]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üstün ahlâk on kısımdır: Bunlar bazen kişide
bulunduğu halde çocuğunda bulunmaz. Bazen de çocuğunda bulunduğu halde
babasında bulunmaz. Kölede bulunur, efendisinde bulunmaz veya efendisinde
bulunur, kölesinde bulunmaz. Bu
ahlâkları Hz. Allah, dilediği kimselere verir. Bu on üstün ahlâk:”
a) Doğru konuşmak.
b) Düşman cephesinden kaçmamak.
c) İhtiyaç sahibi kimselere yardım eliniuzatmak.
d) Gördüğü iyiliklere karşı iyilik yapmak.
e) Emanete ihanet etmemeık.
f) Akrabalarla ilgisini kesmemek,
g) Komşulara eziyet vermemek
h) Arkadaştan gelen kötülüklere karşı töhammül etmek,
ı) Misafirleri iyi karşılamak.
i) Bunların en büyüğü ise haya etmektir.”[599]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ancak iki kimseden kıskanmak (gıpta etmtek) doğru
sayılabilir:
a) Helâlı helâl, haramı da haram kabul eden ve Allah'ın
kendisine Kur'an-ı Kerim'i nasip ettiği kimseyi kıskanmak.
b) Allah'ın kendisine vermiş olduğu dünya malı ile
akraba ve yakınlarına yardım elini uzatan ve Allah'ın emirlerini
yerine getiren kimseyi kıskanmak.
Ey müslüman!.. sen bunlar gibi olmayı temenni
edebilirsin.[600]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Haya ettiğin her şeyde hayır vardır.”[601]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Haya, iman ağacının bir dalıdır.”[602]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Haya etmek, ancak hayır getirir.”[603]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Haya imandandır. İman ise sahibini cennete koyar.
Terbiyesizce söz söylemek (başkasına yapılan) kötülük ağacının bir dalıdır.
Kötülük ise sahibini cehenneme götürür.”[604]
Haya, karşılaştığı kötülükleri
yapmaktan utanmaktır. Bu ise, sahibini cennete götürür. Kötü söz söylemeye
alışan bir insan, her an içi diliyle günah işlemeye ve çeşitli kötülükleri
işlemeye daha yakındır. Kötü söz söylemek ise, sahibini cehenneme götürür.
Çünkü her aletin açtı yaralar iyileşebilir.
Fakat dilin açtığı yaralar hiç bir zaman iyileşemez.
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Haya etmek ve
fazla söz söylemekten aciz kalmak, imanın dallarındandır. Terbiyesizce söz
söylemek ve hitabette boşboğazlık yapma
ise, münafıklığın iki şubesidir.”[605]
Hadisde geçen
kelimeler:
Eliyyu: Söz
söylemekten utanıp aciz kalmak.
Elbezau: Gevezelik
yapmak, terbiyesizce konuşmak.
Elbeyanu: Söz
söylemekte fazla ileri gitmek.
Açıklama:
Haya iman ağacının
dallarından biri, olmasının sebebi:
Elinde hayayı kalkan
gibi tutan, yerli yersiz fazla konuşmaktan aciz kalan kişi elbette Allah'ın haram kıldıklarına karşı yanaşamaz.
Bunun için, elindeki haya kalkanı onu cennete götürür. Terbiyesizce söz
söylemek, doğru ve yanlış olduğunu düşünmeden fazla konuşmak, sahibine çeşitli
kötülükleri işletip, onu münafıkların arasına cehenneme sürükler.[606]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın sevdiği ve nefret ettiği iki şer huy vardır:
a) Allah'ın
sevdiği huylar:
I. Cömertlik.
II. İşlerinde
kolaylık göstermek.
b) Allah'ın sevmediği huylar:
I. Kötü âhlâk.
II. Cimriliktir.
Hz. Allah bir kimsenin hayırlı olmasını dilediği zaman,
onu milletin ihtiyaçlarını yapmaya memur kılar.”[607]
Hadîsde geçen
kelimeler:
Essehau: Cömertlik,
malını helâl yerlerde harcamak.
Essemahâ:
Muamelelerinde kolaylık yapmak,
Süulhülk: Kötü ahlâk.
Bühür: Cimrilik.[608]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz.
Allah, Adn cennetini yarattı ve fidanları kendi kudret eliyle dikti. Bundan, sonra diktikleri ağaçlara “Konuşunuz!” buyurdu. Ağaçlar “Müminler
elbette kurtuluş ve saadete ermişler ve erecekler” diye konuştular.”[609]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz, ahlâkça en güzel olanlarınızdır.”[610]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyileriniz, ahlâkça en güzel olanlarınız ve
müminlerin ihtiyaçlarına karşı kanatlarını gerdiren yumuşak huylu
olanlannızdır. En kötüleriniz ise, serseri çok konuşan, dudaklarını ardına
kadar açarak boşboğazlık yapanlarınızdır.”[611]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanlara verilen servetlerin en iyisi iyi ahlâktır.”[612]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişiye verilenlerin en hayırlısı güzel ahlâk, eh
fenası ise güzel şekil, kötü kalbdir”[613]
İyi ahlâk verilen bir
insana sanki her şey verilmiş gibidir. Çünkü iyi ahlâk sayesinde, insanoğlu
elde edemediği en büyük zenginlikleri elde edebilir. Gene sureti, şekli güzel,
fakat ahlâki kötü olan bir kimsenin serveti bol olsa bile, her an için, yok
olmaya mahkûmdur. Böyle bir kimse, içi öldürücü zehirle dolu yaldızlı, parlak
bir şişeye benzer. Şişenin güzelliğine aldanıp içindekini içmeye kalkışan bir
kimse, kendisini ölümün kucağına attığı gibi, şekil ve sureti güzel, fakat
kalbi vesveseyle dolu kötü bir insana aldanan kimse de kendisini ölümün
kucağına atmış gibi olur.[614]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ben sizlere insanların iş ve ahlâkından bahsedeyim:
a) Erken kızıp öfkelenen, fakat pişman olup öfkesinin gerektirdiğini
yapmadan vazgeçen kimseler. Bu tür insanlar bu konuda sevap veya günah
kazanmadıkları için normal sayılırlar. (Çünkü baştan yaptığı öfkesinin günahı,
hemen akabinde duyduğu pişmanlıkla sildirmiştir.)
b) Geç kızıp öfkelenen, fakat erken pişman olup vazgeçen
kimselerdir. Bu tür kimseler içinde günah veya sevap yoktur. (Çünkü tez duyduğu
pişmanlıkla, geç olarak duyduğu öfkesinin günahını imha eder.)
c) Alacağını iyilikle alan ve borcunu da iyilikle veren
kimseler. Böyle kimseler için günah veya sevap yoktur.
d) Alacağını iyilikle alan, fakat borcunu kötülükle
ödeyen kimseler. Bu giıbL insanların sevapları yok, ama günahları vardır.[615]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ziyafetlerin en kötüsü düğün ziyafetidir. Çünkü gelmek
isteyen, aç fakirler red edilir, istemeyen zenginler ise davet edilir.
Kendisini Allah için çağıranın davetini kabul etmeyen
kimse, Allah'a ve peygamberine karşı gelerek
günah işlemiş olur.”[616]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ben henüz küçük bir çocuk iken, amcalarımla birlikte
temiz kokulu bir çok kabilelerin
(mazlumun hakkını zalimden alma
konusunda) ittifak ettiklerini gördüm (ve buna çok sevindim) ki, bu
anlaşmayı bozmama karşılık Arapların sevdikleri
tüm kırmızı develeri bana
verseler bile, gene beni memnun edemezler.”[617]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İyi ahlâk,
sıcak suyun buzu eritmesi gibi, kötülükleri eritip yok eder. Kötü ahlâk,
sirkenin balı bozması gibi, insanın iyi amellerini bozar.”[618]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İmandan sonra gelen en üstün akıllılık, insanlara kendisini
sevdirmektir.”[619]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Derece bakımından)
imandan sonra gelen en üstün akıllılık, haya ve iyi ahlâktır.”[620]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İşlerde yumuşak huylu olmak, serveti arttırıp
bereketlendirir: Yumuşak huylu olmaktan mahrum olan bir kimse, hayırh her
şeyden mahrum kalmış demektir.”[621]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İşlerinde
yumuşak ve güzel huylu olmak, bazı ticari işleri yapmaktan daha hayırlıdır.”[622]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yumuşak ve geniş huylu olmak, kişiye uğur getirir.
Sert ve dar huylu olmak ise, uğursuzluk getirir.”[623]
23- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kötü ahlâk uğursuzluktur.”[624]
24-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kötü ahlâk uğursuzluk, kadınlara itaat etmek ise
pişmanlık getirir. Maliki olduğu mala
karşı iyi hareketlerde
bulunmak, bereket doğurur.”[625]
Kötü ahlâkın
dallarından bazıları:
a) Her şeye
karşı öfkelenmek.
b) Çok cimri
olmak ve elde ettiği servetin üzerine, tavuğun civcivin üstüne oturması gibi
oturup, o serveti cemiyete, millete karşı faydalı olmaktan çıkarıp zararlı hale
getirmek. Faiz ile şuna buna para vermek, bol faiz almakla birçok kimsenin
saadetini yıkarak ölümün kendisini ölümün kucağına itmek.
c) Kötü
şakalar yapmak. Şakayı kavgalara dönüştürerek fitnelere sebeb olmak ve birçok
kimseleri birbirine düşman kılmak.
d) Yalan
söylemek, millete karşı itibarını zedelemek ve başkalarını da aldatıp zararlara
sokmak.
Özet olarak şunu
söyleyebiliriz ki; Allah'ın peygamberin, İslâm dininin haram kıldığı her şeyi
yapmak ahlâksızlıktır. Genellikle kadınların sözünü dinlemek de nedamettir.
Çünkü onlar Allah'ın emirlerine göre değil, kendi şehevi isteklerine göre
ettiklerinden, hem kendilerini, hem de başkalarını Allah'ın emirlerine karşı
getirmek ahlâksızlığa ve küfür pençesine kaptırırlar.[626]
25- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cimrilik kötü söz söylemek, kötü ahlâk kötü celsedir."[627]
26-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, eteklerini basacak kadar uzatıp gururlanırsa, cehenneme
o uzun etelerine bastığı halde girer.”[628]
27- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cömertlik, dalları dünyaya sarkmış cennet
ağaçlarından birisidir. O cömertlik ağacının dallarından birini yakalayıp
üzerine konan kimseyi, konduğu dal cennete götürür.
Cimrilik, dalları dünyaya sarkmış cehennem
ağaçlarından birisidir. O ağacın dallarından birine tutunan kimseyi, tutunduğu
dal, cehenneme götürür.”[629]
Cömertlik, iman
ağacının bir dalıdır. Çünkü tam anlamıyla Allah'a inanarak malının bir kısmını
fakirlik ızdırabı içinde kıvranan yoksullara dağıtan ve onları kurtarıp rahat
bir hayata kavuşturan kişiyi, sarıldığı
cömertlik dalı, elbette cennete götürür.
Hadisde geçen
kelimeler:
Eğsan: Dallar.
Mütadelüyat: Sarılmak.
Kadehu: Sokmak,
koymak, götürmek.
Bûhl: Cimrilik.[630]
28- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cömertlik, büyük olan Allah'ın ahlakıdır,”[631]
29-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cömert bir kimse, Allah'a, insanlara ve cennete yakındır.
Cimri ise, Allah'dan insanlardan uzak, fakat cehenneme yakındır. Hz. Allah,
cahilde olsa cömert olan kullarını a'bidler (gece gündüz ibadet eden) den daha
çok sever.”[632]
30-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Din ve dünyevi işlerinde kişiye güvenilmesi saadet
ehline delil olması bakımından yeterlidir.”[633]
31-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişinin işittiklerini
(yalan ve doğru olduğunu düşünmeden) etrafa yayması, kendisine yeterli
bir günahtır.”[634]
32- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişinin bakmak zorunda olduğu kimseler bakmayıp zayi
etmesi (perişan duruma düşürerek ölüme sürüklemesi), kendisine yeterli bir günahtır.”[635]
33- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişinin önüne sunulan yemekleri hakir görüp yememesi,
kendisi için yeterli bir günahtır.”[636]
34- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın emrettiği her ahlâk güzeldir. Hayırlı şeyleri
yaptıran bir kimse, (sevap bakımından) yapan kimse gibidir."[637]
35-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah (hastalık
gibi belâlar altında) ezilen kimselerin figan ve feryatlarla yardım
istemelerini sever.”[638]
36- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz, akraba (ve tanıdık) kimselerin birbirlerine karşı,
merhamet vesilesi olan hediyenin verilmesini emrederdi.”[639]
37-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey mümin! Zaruretin dışında olan her şeyi bırak ki,
insanların en abidi olasın. Allah'ın sana verdiğine kanaatkar ol ki,
insanların en çok şükür edeni olasın. Kendin için dilediğini başkası için de
iste ki, kâmil bir mümin olasın.
Komşularına karşı iyi komşuluk yap ki,
gerçek bir müslüman olasın. (Mümkün olduğu kadar) az gülmeye çalış. Çünkü çok gülmek kalbinin iman nurunu
çıkararak ölüme sevkeder.”[640]
Hadisde geçen
kelimeler:
Elvereu: Zaruretin
dışmds: her şeyi bırakıp ibadete sarılmak.
Kani: Allah'ın
verdiğine razı olup başkalarının malına ve dünya servetine göz koymamak
Hadisin özü: İhtiyacın
dışında bulunan her şeyden ilgisini keserek yalnız ibadete sarılan bir kimse,
insanların en abidi ve ibadet konusunda en iyisi olmayı elbette hak etmiştir.
Allah'ın verdiğine
rıza gösteren ve başkalarının malına, servetine, ırz ve namusuna göz dikmeyen
bir kimse, şükran borcunu yerine getiren en iyi bir kimse olur.
Kendisi için
dilediklerini başkaları için de isteyen bir kimse; her kişinin hukuklarına
riayet eder ve kâmil müminlerin arasına girmeyi hak etmiş olıer.
Az gülmek, insanın
ağırlık değeridir. Çok gülmek insanın itibarını zedeler.[641]
38- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişinin
(herhangi bir iş için) yerine getirmek niyetiyle verdiği sözü sonradan
yerine getirememesi halinde muhalefet etmiş sayılmaz. Fakat yerine getirmemek
niyetiyle kişi, verdiği sözüne uymazsa, muhalefet etmiş olur.”[642]
Bir kimse, ikinci bir
şahsın dilediği şeyi yerine getirmek maksadıyla verdiği sözü yerine
getirmezse, sözünden dönmüş, fakat günah işlemiş sayılmaz- Çünkü bu kişi, söz
verirken yerine getirmek niyetiyle söz vermiştir. Sonradan bir olayın bu sözü
yerine getirmesine neden olması, onun için bir suç teşkil etmez. Oysa yerine
getirmemek niyetiyle söz veren kimsenin, bu sözü sonradan yerine getirmemesi,
hem söz vermesi ve hem de yerine getirmemesi nedeniyle, onun için bir günah
eder.[643]
39- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanoğlunda ilim ile müsamakârlığın birleşmesinden
daha iyi iki şey
birleşmemiştir.”[644]
40- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İlâhi terazide iyi ahlâkdân daha ağır bir sevap bulunamaz.”[645]
41- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müslüman bir kimsenin dünyada mutluluğunu sağlayan üç
şey vardır:
a) Dinine bağlı, her işinde yararlı olan komşu,
b) Geniş bir ev.
c) Uysal bir merkep.”[646]
42- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
"Faydalı olan üç çeşit huyun bulunduğu
kimseyi, Hz. Allah himaye perdesini üzerine örtüp cennetine koyar.
a) Çaresiz kimselere acımak.
b) Ana-babaya şefkatli olmak
c) Köle ve
işçilere iyilik yapmak.”[647]
43- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Nasihatte bulunduğu din kardeşinin sükût edip dinlemesi,
onun anlayışlı olmasındandır.”[648]
44- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ayakkabı bağının kopması gibi herhangi engelleyici
bir sebepten dolayı kişinin, geride kalan arkadaşını beklemesi, onun sahip
olduğu iyi bir yolculuk anlayışlığındandır.”[649]
45- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herhangi bir kimseye iyi ve yumuşak bir huydan pay
verilmesi, ona sanki çok hayırlı bir şey verilmiş demektir. Bundan yoksun olan
kimseler ise, hayırlı ve faydalı güzel olan şeylerden mahrum kalmış demektir.”[650]
46- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, din kardeşinin yaptığı kötülüğü gördüğü
halde etrafa yaymayıp gizli tutan kimsenin dünyada iken yaptığı kötülüğünü
kıyamet günü yaymadan rahmet örtüsü ile gizler.”[651]
Din kardeşinin yaptığı
kötülüğü gizlemek, yayıp da onu ezil etmekten daha iyidir. Çünkü ona bir ders
olsun demekten ziyade kendisine karşı fitnelerin kapısını açmış olur. Fakat bu
kötülüğü gizlemekle fitnelerin kapısını kapatan kimseyi Hz. Allah kıyamet
gününde mükâfat landırır.[652]
47- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, (ticari işlerinde) kolaylık gösterir, (din
kardeşlerine karşı) yumuşak huylu, kırık kanatlı olursa, Hz. Allah o
kimsenin vücudunu cehenneme karşı, haram kılar.”[653]
48- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Arkasından aleyhinde bulundukları din kardeşini
müdafaa eden kimseye, Hz. Allah dünya ve ahirette işlerinde yardımcı olur.”[654]
49- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müddetini uzatmak veya bir kısmını almamak gibi
borçlusuna karış kolaylık gösteren veya borcunun bir kısmını affeden kimse,
kıya' met günü arş-ı âlâda (Allah'ın rahmet) gölgesi altına alınır.”[655]
50- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Hasta iken) ziyaretine gelmiyenin ziyaretine git. (Muhtaç
iken) sana yardım elini uzatmayanın yardımına koş.”[656]
51- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müminin verdiği söz boynunun borcudur. Diliyle söz
vermek elinden tutup kendisine bir senet imzalamak gibidir.”[657]
52- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İyi ahlâktan ayrılma. (Mecbur olmadıkça) uzun bir
zaman için de olsa sükût et. Varlığımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim
ki, bu iki haslet ve bunların benzerlerine hiç bir kimse kolay kolay tahammül
edemez.”[658]
53- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yumuşak huyluluktan ayrılma. Çünkü ancak yumuşak huyluluğun
girdiği yeri süsler. Çıktığı yeri de çirkinleştirir.”[659]
54- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İyi ahlâk, Allah'dandır. Hz. Allah, iyi olmasını
dilediği kimse ye iyi ahlâk, kötü olmasını dilediği kimseye de kötü ahlâk
verir.”[660]
55- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey mümin!.. Hz. Allah, senin yaradılışını güzel
kıldığı gibi, sen de ahlâkını güzel kıl”[661]
56- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey Seleme, sen ilk olarak bu duayı eden kimse
gibisin. “Allah'ım! bana öz nefsimden daha iyi bir dost
ihsan eyle.”[662]
Hadisin sebebi: Seleme
Binu Ekver ile Hûdeybiye kasabasına gelen sevgili peygamberimiz
onun silâhsız olduğunu anlayınca kendisine kalkan ile kılıç vermiştir.
Aradan bir kaç gün geçtikten sonra, peygamberimiz Selemeye verdiği kılıç ve
kalkanı göremeyince sorarlar:
“Sana verdiğim kılıç
ve kalkanı ne yaptın?” Seleme:
“Savaşa katılmak
isteyen amcamın silâhı olmadığından, bana verdiğiniz silâhları ona verdim.”
Bunun üzerine peygamberimiz
bu hadisi şerifi buyurmuştur.[663]
57- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz ben,
ne verdiğim sözü bozar, ne de düşman elçilerini esir ederim.”[664]
Hadisin sebebi.
İslâmîyetî kabul etmeyen Kureyş kabilesi tarafından elçi olarak Hz. Muhammedîn
yanma gönderilen Ebu Rafiî'den rivayet ediliyor:
“Ben, Hz. Muhammedin
yanına gidip onu görünce, Hz. Allah birden kalbime islâm nurunu akıttı ve “Ya
Resulullâhi ben bir daha düşmanların yanına dönmeyeceğim.” dedim. Bunun üzerine Hz.Muhammed şöyle dedi:
“Ben ne verdiğim sözü bozar ne de düşman elçisini esir
ederim. İslâmiyeti kabul ediyorsan oraya döndükten sonra gelebilirsin.”[665]
58- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz siz, malınızla başkalarından daha üstün
olamazsınız. Fakat güleryüzlülük ve iyi ahlâkla üstün olabilirsiniz.”[666]
59- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”[667]
60- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Eğer siz, Allah'ın ve peygamberin sizleri gerçekten
sevmesini istiyorsanız, sizlere teslim
edilen emaneti geriye verdiğiniz zamanaldığınız gibi verin. Doğruluğunuza
güvenilerek çağrıldığınızda doğru olarak konuşunuz. Komşularınıza karşı komşuluk vazifenizi
gerektiği şekilde yapınız.”[668]
61- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, İbrahim peygambere şöyle buyurdu: “Ey
gerçek dostum İbrahim, kâfirlere karşı olsa bile, iyi ahlâkla muamele et
ki, seçkin kulların makamına
yükselesin. Çünkü iyi ahlâklı kimseler hakkında benden şöyle bir söz sadır
olmuştur: “Ben, iyi ahlâk sahibi kimseleri “hiç bir himaye gölgesinin
bulunmadığı kıyametgünü) arş-ı âlâda merhametimin gölgesi altına alıp kutsal
olan cennetin ortasına yerleştirerek rahmetin bulunduğu yere yaklaştırırım.”[669]
Arkadaşınız, kâfir
olsa bile en iyi davranmak ve iyi ahlâkla karşılamak, Hz. Allah'ın emridir.
Çünkü müslümanlardan iyi muamele gören bir kâfir dine gelebilir. Fakat
kâfirlerle iş yapan bir müslüman, dinîne zarar
gelmemesine de dikkat etmelidir.[670]
62- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Ey müminler,
dininize aykırı olmadığı müddetçe) cahiliyyet devrine ait
düşmanlarınızla yaptığınız her
türlü anlaşmaya riayet ediniz. Çünkü,
yapılan anlaşmaları ancak islâmiyet sağlamlaştırmıştır. Dininize aykırı
aniaşmalar icad etmeyiniz.”[671]
63- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Amel bakımından kâmil olan müminler, ahlâkça en iyi
olanlardır.”[672]
64- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, yeryüzü tatlı, cazibeli, fakat aldatıcı bir yeşilliğe benzer. Hz.
Allah sizleri dünyaya ne tür hareket edeceğinizi saptamak için salıvermiştir. O
halde, dünya işlerinde ve kadınlardan sakınınız. Çünkü, Benî İsrail,
milletinin ilk olarak fitnelere düşmesine sebep kadınlar olmuştur.”[673]
Dikkatli olun! insanoğlu
bir çok şekiller üzerinde yaratılmıştır:
a) Mümin olarak
doğar, yaşar, ölür.
b) Kâfir
oîarak doğar, yaşar, ölür.
c) Mümin
oîarak doğar, yaşar, fakat kâfir olarak ölür.
d) Kâfir
olarak doğar, yaşar, fakat mümin olarak ölür.
Dikkat edin öfke
insanoğlunun göğsünde kıvılcım saçan bir ateş parçasıdır. Gözlerin kızarmasını,
şah damarının şişmesini görmez misiniz? Biriniz öfkelendiği zaman (bunun
gerektirdiği belâdan kurtulması için), derhal yere otursun. (Yine insanların
çeşitli huyları vardır:)
a)
İnsanların en iyisi, geç öfkelenip, erken barışanlardır.
b)
İnsanların en kötüsü, erken öfkelenip, geç barışanlardır.
c) Geç öfkelenip,
geç barışan veya tez öfkelenip, tez barışan bir kimse için, günah veya sevap
yoktur. Çünkü yaptığı kötülüğü iyilikle karşılamıştır.
d) Dikkat
edin, tüccarların en iyisi, borcunu iyilikle ödeyen ve alacağını iyilikle
isteyendir.
e) Tüccarların
en kötüsü, borcunu kötülükle ödeyen ve alacağını da kötülükle isteyendir.
f) Borcunu
iyilikle ödeyen, alacağını da kötülükle alan veya borcunu kötülükle ödeyen,
alacağını ise, iyilikle alan kimseler için, bu konuda günah veya sevap yoktur.
Çünkü işlenilen kötülükler iyilikle karşılanmıştır.
Dikkatli olun!..
Muhakkak ki, kıyamet günü, zalimin zulmünü belirten bir sancağı vardır.
Uyanık olun!., zulmün
en büyüğü, adil, imanlı devlet adamlarına karşı gelmektir.
Dikkat edin!., insan
korkusu, kişiyi bildiği gerçeği söylemekten men etmesin.
Cihadın en üstünü,
zalim devlet adamlarına hakkı söylemektir.
Uyanık olun!.,
dünyanızın geriye kalan zamanı geçmişe nazaran, bugünden kalan zaman gibidir.[674]
65- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Hırsızlık gibi haram olan şeylere karşı) eline hakim
ol.”[675]
66- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Yalan söylemek, gıybet etmek gibi helâl olmayan, şeylere karşı) diline hakim ol.”[676]
67- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Diline hakim ol.
Evin geniş olsun. İşlediğin günahların (affı için) ağla.”[677]
68- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah'ın İslâm dinini (bütün dinlerin arasndan kendisi için
seçmiştir. Dininize ancak cömertlik ve
iyi ahlâk yaraşır. Uyanın, dininizi bunlarla süslendiriniz.”[678]
69- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak Hz. Allah terbiyesizleri, çirkin söz ve hareketler sokakta bağıranları
sevmez.”[679]
İnsan ağzı, temiz bir
kubbeye benzer. “Lâ ilahe illallah” gibi cümleler, o kubbenin süsüdür. Böyle
süslü ve temiz bir kubbeye kötü s söylemekle pislikler atmak, kişinin ne dinine
ve ne de temiz ağzına ya sır. İnsanın ağzı içinde dolaşan çirkin sözler,
insanın ağzı içinde dolaş ve sonradan çeşitli yerlerini sokarak yaralayan bir
yılana benzer.
İnsanın yay gibi
ağzından atılan kötü sözler, insanların vücuduna saplanan zehirli oklara
benzer. Atılan oklar, yaydan ayrılmadan geri teper sahibini öldürdüğü gibi,
çirkin sözler söyleyen kimsenin de bazen soy dikleri kötü sözler, hayatlarına
mal olabilir.[680]
70- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki,
terbiyesizlik, kötü söz ve hareketler, islâmdt değildir. İslâmca, insanların en
iyisi, ahlâkı en güzel olandır.”[681]
71- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Doğru ve
yararlı yollarda yürümek, har bakımından güzel bir kıyafet giymek, iktisadi hareketlerde bulunmak, peygamberliğin 25 sıfatlarından biridi.”[682]
72- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak çocuk, cimrilik, cahillik ve üzüntü
aletidir. (Çünk ana babasını cimriliğe, korkaklığa, mantığın kabul etmediği din
dışı şeyleri yapmaya ve üzüntü yaratan şeylere davet eder.)”[683]
Hadisde geçen
kelimeler:
Mezbele: Cimrilik.
Mecbene: Korkaklık.
Mechele: Cehalet.
Mahzene: Üzüntü.[684]
73- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak, Allah'ın nezdinde insanların en üstünü ilk
olarak selâm verendir.”[685]
74-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak, bu ümmetin en iyisi evveli, en kötüsü ise
sonudur. Çünkü bunlar ihtilâfa düşen ve tefrikeciliği yaratanlardır. O halde
Allah'a ve kıyamet gününe iman eden bir kimse, ölünceye kadar kendisi için (dilediğini
başkaları için de istesin.”[686]
75- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, Allah'ın nezdinde kıyamet günü makamca en
kötü kişi, terbiyesizliğinden dolayı insanların kendisinden kaçındıkları kişidir.”[687]
76- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Eyüp peygamber, insanların en müsamahakârı, en
sabırlısı ve öfkesini en çabuk yenen bir kimsedir.”[688]
77- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cehennemde öylesine kötü ve şiddetli bir kapı vardır ki,
bu kapıdan ancak, Allah'ın sevmediği (öldürmek,
vurmak, sövmek gibi) hareketlerle öfkesini
tedavi eden (gideren) kimseler girecektir.”[689]
78- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ademoğlu, namaz, arabuluculuk ve iyi ahlâkı elde etmekten
daha güzel bir kazanç elde edemez.”[690]
79-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kötü söz ve boşboğazlık neyin hakkında yapılırsa, onu
kötü-ieştirerek değerini düşürür. Haya
da neyin hakkında gösterilişe, onu
güzelleştirerek yüceltir.”[691]
80- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her ademoğlunun bir değeri vardır. Mütevazilik yaptığında
onun omuzundaki meleğe “Bu adamın değerini biraz daha arttır” diye emredilir.
Gurur ve kibirliğe başladığında ise,
meleğe “bu adamın değerini düşür”
diye emredilir.”[692]
Hakeme: Atın burnunun
üstündeki demir. Hadisde ise asıl teşkil ettiği manâ “değer, şeref” dir.[693]
81- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah bir kimseyi, ırz, namus ve şerefine tecavuz
ederek rezil eden kimseyi, yardımına muhtaç olduğu bir yerde rezil eder.”
Bir kimse, ırz, namus ve şerefine tecavüz edilerek
rezil etmek istenilen bir kimsenin müdafaasını yaparsa, muhtaç olduğu bir
yerde Hz. Allah da yardım ederek onu selâmete çıkarır.[694]
82- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanlarla anlaşmak bir sadakadır.”[695]
Mudare: Dünya ve
dînini kurtarmak için, maiımn bir kısmın fede etmek, harcamak. Fakat dünyasını
veya malını kurtarmak için, dinin den fedakârlık etmek haramdır.[696]
83- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine anlayışsız kimseler vardır ki, din kardeşinin
gözlerinde gördüğü küçük bir lekeyi dahi görüp ayıplar. Oysa kendi gözündeki
büyük bir ağaç gibi bulunan kusurlarını unutarak görmemezlikten gelir.”[697]
84-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kötü söz söylemek ve boşboğazlık yapmak, uğursuzluktur.
Köle ve işçilere kötü muamele etmek, sahibinin namına kötü sonuçlar doğurur.”[698]
85- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dış kıyafetine önem vermemek (fakat içini temizlemek)
imandandır.”[699]
86- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Uyanık olun! Bedene
en kolay gelen ibadetten haber vereyim mi?
(İhtiyacın olmadığı zamanda) sükût etmek ve iyi ahlâktır.”
87- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tüm hayırlı şeyler güzel ahlâkdır. Günah, kalbini kurcalayan ve başkasının görmesini
istemediğin şeylerdir.”[700]
88- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tüm hayırlı şeyler,
(müminin) kalbinin razı olup
tereddüd etmediği ve tatminkâr olduğu şeylerdir. Müftü sana fetva verse bile,
günah, olan her şey, kalbinin tereddüt
edip tatminkâr olmadığı şeylerdir.”[701]
Helâl olan şeyler,
müminin kalbinin helâl olduğuna kanaat getirdiği, haram olan şeyler de, müminin
kalbinin haram olduğuna kanaat ge-irdiği şeylerdir. Çünkü selim bir akla sahip
olan bir kimse, mahiyetini bilmediği şeyler hakkında helâl mi? Yoksa haram mı? diye tereddüde düşer.
Helâl olduğuna dair
kalbin kesinlikle hüküm verdiği şeyler helâl, ha-am olduğuna dair kesinlikle
hüküm verdiği şeyler ise haramdır. Fakat hiç irisine kesin olarak hüküm
vermeyip tereddüde düştüğü şeyler ise, şüpheli olduğundan haram yakındır. Bunun
için de kişinin haram veya harama yakın olan şeylerden mümkün olduğu kadar
kaçınması gerekir.[702]
89- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hased
(kıskançlık), yapraklarını (kalbinizden) çıkarıp düşürünüz.”[703]
90- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yumuşak huyluluk ve mütevazilik davranmak, her işinde
iktisadiyi elden bırakmamak, doğru yolu seçmek, peygamberliğin 24 sıfatının bir
parçasıdır.”[704]
91- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Güvendir,
doğru bir tüccar, mahşere peygamber,
sıddıkîn ve şehitlerle birlikte gelecektir.”[705]
92- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Alla'h'ın nezdinde iyi ahlâkın kapsamına giren üç şey
vardır:"
a) Sana zulüm edeni affetmek. (Dolayısıyla aradaki
düşmanlığı iyiye çevirmek)
b) Sana muhtaç olduğun şeyi vermeyene senin vermen. (Cömertliğe
alıştırıp dostların arasına sokmak)
c) Seninle
akrabalık ilgisini kesenlere karşı, senin akrabalığı devam ittirip yardım elini
uzatmandır.”[706]
93- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Din kardeşinle ilgiyi kesip onunla) konuşmamak
anlayışı (İslâmiyetin gelmesiyle ortadan)
kaldırılıp atılmıştır. (Çünkü İslâm bunu haram kılmıştır.)”[707]
94- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Samimiyet içinde tokalaşınız ki, kalbinizdeki kıskançlık
ve kin (mikrobu) ortadan kalksın.”[708]
95- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, Hz. Allah çok cömerttir. Cömertliği ve iyi ahlâkı
sever, kötü ahlâktan ise nefret eder.”[709]
96- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz cennette öylesine temiz ve güzel bir saray
vardır ki, bu saraya cömertler sarayı denir.”[710]
97- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak, sende mümkün olan iki huyu Hz. Allah sever.
a) Müsamahakârlık. (Her işde her yerde herkese karşı
'mümkün olan kolaylığı göstermek.
b) Yumuşak huyluluk.”[711]
98-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanların yetişip peygamberlerin sözlerinden
aldıkları son cümle şu olmuştur: “Hayayı yitirdiğin anda her kötülüğü
yapabilirsin.”[712]
Hadisin arifemi:
Bütün dinlerin
ittifakla kabul ettikleri ve peygamberlerin birbirlerinden aldıkları bu cümle
olmuştur. İnsanlar haya etlikleri müddetçe iyiyi seçer, kötü ve zararlı olan
tüm şeyleri bırakır, başkalarına da iyi olan şeyleri emredip, kötü oian
şeyleri nehy eder.
Fskat insanoğlu
utanmaz bir duruma geldiğinde artık insanlıktan ayrılıp haysdan yoksun
hayvanlar arasına katılır, onlarla birlikte hayvanca yaşayıp belli bir otlakta
barınmaz. Vahşî bir hayvan gibi etrafa saldırıp işi olan şeyleri bırakıp tüm
kötülükleri yapmaya koyulur.[713]
99- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ben (değerli ve güzel yemekleri aramadan) bir
kölenin, yeyip oturduğu gibi yeyip otururum.”[714]
100- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(İslâm dininin güzel gördüğünü yap, çirkin saydığını ise bırak.
Yanından kalkıp ayrıldığın kavmin, hakkında
konuştuklarından hoşuna gidenleri dikkatle yap, hoşuna gitmeyenleri ise
bırakıp başkalarına da tavsiye etme.”[715]
101- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Dine uygun) bir davete çağrıldığınızda kabul edip
gidiniz.”[716]
102-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Nerede olursan ol, Allah'ın azametinden kork.
(Cehaletinden dolayı) işlediğin günahı yok edecek bir sevap işle. İnsanlara
güzel ahlâkla yaklaş.”[717]
İslâm dininin güzel
gördüğü her şeyi güzel görmek, kötü gördüğünü ise kötü görmek, muhakkak iman
ağacının dallarındandır. Bunun tersini iddia etmek ise, küfrün ta kendisidir.
Çünkü Allah'a acizlik ve cehaleti isnad etmek sonuçlarını doğurur. Hatta dinin
ortaya koyduğu herhangi bir hükmün başka kanunlar ile karşılaştırıldığında,
dinden yana olmak ve onun hükmünü daha üstün görmek, yine iman ağacının bir
parçasıdır.
Medeniyet kanunu gibi,
başka bir devletin ortaya koyduğu kanunları din kanunlarından daha üstün görmek
ise, küfürdür.
Allah cümlemizi böyle
kötü sonuçlar doğuracak düşünce ve fikirler den korusun. Amin...
103- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Su ile dolu kovayı su çekenin kovasına boşaltmak, din
kardeşini güler yüzle karşılamak gibi islâm dininin güzel gördüğü hiç bir şeyi
hakir görme.
Elbisenizi yerde sürünecek kadar uzatmaktan çekinin. Çünkü
bu, kibrin ta kendisidir ki, Hz. Allah bunu hiç sevmez.
Sana küfreden veya sende olmayan bir kusurla seni
ayıplayan kimseyi, kendisinde kusur dahi olsa ayıplama. Onu kendi haline
bırak. Çünkü işlediği günahlar onun,
sevapları ise senindir. Hiç bir
kimseye küfür etme.”[718]
104- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Haram olan her şeyden kaçın ki, insanların en abîdi
olasın. Allah'ın senin için verdiği kısmetine razı ol ki, insanların ne zengini olasın. Komşularına her
zaman iyilik yap ki, gerçek bir mümin olasın. Kendin için dilediğini başkaları için de isteki, hakiki bir müslüman olasın. Çok gülme. Çünkü
çok gülmek, kalbi öldürür.”[719]
105- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sadaka olarak vereceğin hurma tanesi bile olsa (işi
sevapla) kendini cehennem ateşinden
koru.”[720]
106- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Öldürmek,
küfür etmek gibi) öfkenin
doğurduğu sonuçlardan kaçınınız.”[721]
107- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın yanında kulların en sevgilisi, ahlâkı en
güzel olandır.”[722]
108- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Bir adam diline hakim olmayarak) “insanlar helak olduğu
zaman helak olan aslında kendisidir.”[723]
109- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kendin için dilediğini başkaları için de dile.”[724]
110- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Fakir olan müslümanları sevip onlarla birlikte
oturunuz. Arap milletine karşı samimi ol. Kendi nefsinde bildiğin ayıp ve
kusurları gör ki, dilinle başkalarının ayıp ve kusurlarını araştırmaktan
kendini alıkoyasın.”[725]
Bu hadis üç faziletten
bahseder:
a) Fakirleri
sevip onlara karşı gurur ve kibir göstermeden yardım etmek. Çünkü gurur ve
kibir, şey tam n boynuna lanet halkasının geçirilmesine sebeb olmuştur.
b) Arap
müslümanlari sevmek bir fazilettir. Çünkü Hz. Muhammedin anne ve babası Araplardan
olduğundan, Arap milletini sevmemiz gerekir.
c) Başkalarının
ayıplarını araştırmamak, buna karşın kendi kusurlarını araştırıp tedavi
etmelidir.[726]
111-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey mümin! İki çenenin arasındaki dilini (haram olan sözleri) söylemekten ve iki
bacağın arasındaki tenasül uzvunu fuhuş
yapmaktan
koru.”[727]
112- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Babanın ahbablarına karşı sevgi ve dostluğu koparıp
atma ki, Hz. Allah da senin nurunu söndürmesin.”[728]
113- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Köleleriniz, kardeşlerinizdir. Çünkü Hz. Allah, onları öz malınız gibi
vermiştir. O halde müslüman bir köleye sahip olan bir kimse, giydiğini ve
yediğini ona da giydirip yedirsin. Gücünün yetmediği bir işi teklif etmesin.”[729]
114- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bekri kardeşiniz
“zameri kabilesine güvenmeyin”
demiştir:[730]
Açıklama:
Abdullah bin Gafra
şöyle anlatıyor:
Sevgili peygamberimiz,
bana biraz malverip Mekke’deki Kureyş kabilesine dağıtmam, için beni Ebu Süfyan'a göndermek
istiyordu. Kendine bir arkadaş
bul diye bana emretti. Bunun üzerine ben de kendime bir arkadaş bulmak
için aramaya çtktım. Zameri kabilesine mensup Amru ile
karşılaştım.
Amru:
“Bir arkadaş mı
soruyorsun?”
“Evet.” Amru:
“Beni arkadaş olarak
kabul edersen seninle gelirim.”
Bundan sonra
Peygamberimize gidip Amruyla konuştuklarımızı aynen
naklettim.
Peygamberimiz;
“Amru'yu yanına alabilirsin. Yalnız Mekke'ye giderken
yolun kenarında Zameri kabilesinin bulunduğu semte varınca çok dikkatli
ol. Çünkü değerli kardeşimiz Bekri, bu
kabileden sakınmamızı söylemişti.”[731]
115-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sana güvenerek bıraktığı emaneti sahibine aldığın
gibi ver. Sana ihanet edene sen, ihanet etme.”[732]
116-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın sana
farz kıldıklarını yap ki, insanların en abidi olasın. Haramdan uzak dur ki,
kötülüklerden sakınan insanların en seçkini olansın. Allah'ın kullar arasında
taksim ederek sana verdiği nasibine razı
ol ki, insanların en zengini
olasın.”[733]
117- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir kimse, başka bir kimseyle ahbablık kurmak
istediğinde kendisinin, babasının ve mensup olduğu kabilenin isimlerini sorup
öğrensin. Çünkü bu, aradaki sevgiyi birleştirip kökleştirmeye daha
elverişlidir.”[734]
118- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yanlarına misafir olarak gelen bir yabancıyı merhaba,
hoşgeldin diye sevgi ve saygı ile karşılayan bir kavim, kıyamet günü, Hz. Allah'dan
gösterdikleri misafirperverliğin mükâfatını göreceklerdir. Fakat yanlarına
misafir olarak gelen bir yabancıyı kıtlıkla (kötü karşılayan) bir kavim ise,
kıyamet günü, misafirleer karşı gösterdikleri hoşnutsuzluklardan dolayı Hz.
Allah'dan mükâfat olarak kıtlık göreceklerdir.”[735]
Yanlarına misafir
olarak gelen bir yabancı merhaba, hoşgeldin gibilerle sevgi içersinde
karşılayan bir kavim, kıyamet günü, Hz- Allah'dan, gösterdikleri
misafirperverliklerinin mükâfatını göreceklerdir. Fakat yanlarına misafir
olarak gelen bir yabancıyı kıtlıkla (kötü karşılayan) bir kavim ise, kıyamet
günü misafirlere gösterdikleri hoşnutsuzlardan veya kısmetimi teper korkusuyla
rızkından mahrum bırakmaları yüzünden, Hz Allah'dan mükâfat olarak sadece
kıtlık göreceklerdir. Müslüman evine gelen misafire karşı cömert ellerini,
misafirperver gönlünü açarsa, müslümandır. Yoksa bunun tersini yapmak
müslümanlık değil, şeytanın yaptığını yapmaktır. Allah'ın verdiğini
başkalarından esirgemektir. Misafir misafiı olarak geldiği eve kısmetiyle
geldiği bilinmelidir. Yoksa kısmetim azalır veya kısmetimi teper diye bir şey
düşünmek, mantık dışı, din dışı saçma bir fikirden başka bir şey olmasa gerek.[736]
119- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yanınıza uğrayan kabile reislerini iyi karşılayınız.”[737]
120- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah bir ev halkının iyi olmasını dilediği
zaman, aralarına, birleşme ve yumuşak davranma anlayışını bahşeder.”[738]
121- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir işte başarı yolu elde edinceye kadar acele
etmeyiniz.”[739]
122- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Devlet adamı (millete karşı) veya hakim (davalıya
karşı) öfkelendiği zaman, şeytan musallat olup onu adaletsizliğe sürükler.”[740]
123- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Karşılaştıklarında (güleryüzle) tokalaşıp Allah'a
hamdu sena ettikten sonra, birbirleri için Allah'dan mağfiret dileyen iki
müslümanın daha önce işledikleri küçük günahları affolunur.”[741]
124- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Karşılaştıklarında selâm veren müslümandan Allah'ın
nezdinde en sevgili olan, arkadaşına güleryüzle daha fazla yakınlık gösterendir.
Bu sevgi içinde toka'laşırlarsa, Hz. Allah kendilerine 100 rahmetini indirir
ki, bu yüz rahmetden doksanı ilk selâm verip sevgi gösteren için, onu ise karşılığını
veren içindir.”[742]
125-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Su-i zanda bulunduğunuz zaman, o zanın gerektirdiğini
yapmayınız. (Bir kimsenin elindeki malını) kıskandığınız zaman, kıskançlığın
gereği olan zuimü yapmayınız. (Başlamak istediğiniz hayırlı bir işin hakkında)
bu iş uğursuzluk getirir diye kalbinizde bir düşünce doğarsa, ona kapılmayıp
işin sonunu getirmeye çalışıp Allah'a tevekkül ediniz. Müşteriye) malmızı ölçüp
tarttığınızda, ağır olarak ölçüp tartınız.”[743]
126- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sende dört huy
olduğu zaman, elde edemediğin dünya serveti için üzülme.
a) Doğru konuşmak.
b) Emanete ihanet etmemek.
c) İyi ahlâklı olmak.
d) Namus ve iffet sahibi olmak.”[744]
127- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dört çeşit huyun bulunduğu bir kimse öz münafık sayılır.
Bu dört ahlâktan birisi kendisinde bulunduğu müddetçe, ktşi o nisbette münafık
sayılır.”
a) Konuştuğu zaman yalan söylemek.
b) Verdiği söze muhalefet etmek (sözünü yerme
getirmemek),
c) Anlaştığı kimselere hile yapmak.
d) Açtığı
davasında yalan konuşmak.”[745]
Münafıkların
müsiümanları tuzağa düşürmek için, münafık olduklarını gizleyen dört çeşit
karakterleri vardır:
a) Hiç bir
zaman doğru konuşmamak. Bu, bütün işledikleri kötülük ve münafıkların ana
temelidir.
b)
Verdikleri sözleri yerine getirmemek. Münafıklar bununla, müsiümanları n
arasına lâyık oldukları sevgi ve saygıyı ortadan kaldırıp yerine gizli gizli
düşmanlıkları gerçekleştirip yerleştirmek.
c)
Yaptıkları anlaşmaları bozup müminleri tuzağa düşürmek için, her türlü hileye
başvurmak.
d) Açtıkları
her davada yalan söylemek, haklıyı haksız, haksızı da haklı çıkarıp din, kanun
ve namusu bir yana atarak bilmemezlikten gelmek[746]
128- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişinin yükselişi ve şerefi dinine, insanlığı olgun
aklına fazilet ve üstünlüğü ise iyi ahlâkına bağlıdır.”[747]
129-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın sevmesi, kızdırıldığı halde öfkesine hakimi kişiler
için vacibdir. (Yani, kızdırılmasına rağmen öfkesini yenip sabır gösterenler,
Allah'ın sevgisini kazanmayı hak etmişlerdir.)”[748]
130-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey Ayşe! Mahremin olan misafirinle beraber ye. Çünkü
o yalnız olarak sofrada yemek yemekten utanır.”[749]
131-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“En üstün olanınızdan haber vereyim mi işte o, kızdığı
zaman, öfkesini en çabuk yenenizdir.”[750]
132- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sonradan özür dilenecek her çeşit kötü hareket ve
davranışlardan sakınınız.”[751]
133-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kulağa hoş gelmeyen sözlerden sakınınız.”[752]
134- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Aşırı
cimrilikten kaçınınız. Çünkü sizden evvelki milletin yok olmasına sebeb aşırı cimrilikleri
olmuştur. Aşırı cimrilik, cimrilik
hareketlerini, akrabalık bağlarını koparmayı ve yalan söylemeyi emir
ettiğinden, millet de cimriliğe, akrabalık
bağlarını koparmaya ve yalan
söylemeye başlarlar. (Ki, buda onların sonu olur.)[753]
135- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Milletin servetine karşı olan) kıskançlıktan
kaçınınız. Çünkü ateşin odunu yakıp kül
ettiği gibi, kıskançlık da iyilikleri yok eder.”[754]
136- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Açılıp saçılmaktan kaçınınız. Çünkü sizinle birlikte öylesine rahmet
melekleri vardır ki, sizden hiç bir zaman ayrılmazlar. Ancak, abdest bozulduğu
veya erkeğin hanımıyla cinsi temasta bulunduğu vakitte sizden ayrılırlar.
Öyleyse onları sayıp haya ediniz.”[755]
Erkeğin veya kadının
yalnızken bile açılıp saçılmaları dinen yasak edilmiştir. Çünkü hem Allah'a
karşı saygısızlık, hem de kendileriyle birlikte bulunan meleklere karşı
saygısızlıktır. Zira melekler, açılıp saçılmış olan bir kimseyi gördükleri
vakit lanet ederler. Açılıp saçılmaya alışan bir kadının kocasının da bu duruma
rıza göstermesi, dinsizliktir. Hele yabancı erkeklerin karşısında yarı soyunuk
bir halde oturan bir kadının mahrem yerleri göründüğü halde kocasının buna ses
çıkarmaması, hem kadın, hem de erkek için ahlâksızlık ve dinsizlikten başka bir
şey değildir. Çünkü eşini kıskanmayan tek canlı domuzdur. Domuzdan başka tüm
canlılar eşlerini kıskanıp müdafaasını yaparlar.[756]
137- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şehevi isteklerinize' boyun eğmekten kaçınınız. Çünkü
şehevi arzular, sahibini sağır ve kör eder.”[757]
138-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kötü arabuluculuktan kaçınınız. Çünkü kötü arabuluculuk
bu konuda (elde edeceğiniz sevabı kökten)
kazdırıp yok eder."[758]
139- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Emanete sadakat göstermek bol rızık, ihanet ise
fakirlik getirir.”[759]
140-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Siz, insanları çeşitli madenler gibi görürsünüz.
İslâmiyeti kabul etmeden evvel insanların en iyisi olan, islâmiyeti kabul
ettikten sonradan da insanların en iyisidir. İslâmiyeti kabul etmeden önce,
islâmiyetten en çok nefret eden kimseleri, islâmiyeti kabul ettikten sonra
insanların en iyisi olduğunu göreceksiniz. Kıyamet günü insanların en kötüsü, birine
başka diğerine başka bir yüzle gelen ikiyüzlü kimselerdir.”[760]
İnsanlar değer
bakımından altın, gümüş, demir, tunç ve bakır igibi farkıdırlar. Fakat
cahiliyet devrindeki iyi kimseler, islâmiyetle şereflendikten sonra da îslâmca
en iyi kimseler olmuştur. İslâmiyete karşı in-.sanların en faydalısı, kabul
etmeden evvel İslama en çok düşmanlık besleyenlerdir. Örneğin: Hz. Ömer, Halit
bin Velid gibi.
İki yüzlü bir kimse,
en kötü bir madene benzer ki, birine bir yüzle, diğerine başka bîr yüzle
giderek iki kişinin arasını bozar.[761]
141- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişinin şerefi mal ile keremliği ise takva ile olur.”[762]
142- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müslümanların (başkalarıyla) anlaşması bir sayılır.
Öyleyse, müslümanlardan birisi kâfirlere anlaşma ve emin olunacak bir imza verdiği
takdirde onu bozmayınız. Kıyamet günü, her zalim için, eline kendisini
tanıtacak bir bayrak verilir.”[763]
143- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Temiz, faydalı İyi bir arkadaş, misk satan kimseye,
kötü arkadaş da körük sallayan bir demirciye benzer. Misk satan kimseden sana zarar
gelmez, bilâkis ondan misk satın almak veya koklamak gibilerle yararlanabilirsin.
Demirciye gelince, elbiseni yakmak veya kötü bir koku alılmak gibi ancak zarar
alırsın.”[764]
144- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ruhlar toplu halde bulunurlar. Sıfat ve ahlâkları birbirine
uyan ruhlar, bir araya gelip tanışabilirler. Tanışıp anlaşamayan ruhlar ise,
her zaman ihtilâfa düşüp bir araya gelemezler.”[765]
Ruhlar kendi
alemlerinde bir arada yaşarlar. Sıfat, ahlâk ve anlayış karakterleri birbirine
benzeyen ruhların bir araya gelerek tanışıp anlaşmaları mümkündür. Fakat sıfat,
ahlâk ve anlayış karakterleri birbirine uymayan ruhlar, birbirleriyle asla
anlaşamazlar. Kendi aleminde böyle olan ruhlar, dünya alemine gelip insan
kalıbına girdikten sonra aym davranış ve hareketleri gösterirler. Yani Ervah
aleminde anlaşanlar, insanlar aleminde de anlaşırlar. Ervah aleminde
anlaşamayanlar, insanlar aleminde de anlaşamazlar.[766]
145- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kötü zandan kaçınınız. Çünkü kötü zanlar, söz taşıyan
olayların en yalanıdır. Din kardeşlerinizin gizli işlerini araştırmayınız ve
kulaklarınızla da takip etmeyiniz. Birbirinizle dalaşmayınız, kıskançlık
göstermeyiniz, kin yapmayınız ve birbirlerinize karşı sırt çevirmeymiz- Birbirinizle
kardeş olup Allah'ın temiz, doğru kullan olunuz. Bir din kardeşinin istemekte
olduğu kızı nikahlayıp almadıkça, başka bir erkek onu istemeye kalkışmasın.”[767]
146- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine üç şey vardır ki, buniafm yapılması her müslüman
için, yapılması nakdin”
a) Hastayı ziyaret etmek.
b) Cenaze işlerinde bulunmak.
c) Hapşıran bir kimsenin hemen akabinde “ehamdülillah”
demesine karşıhk “Yerhamukellah” (Allah sana rahmet eylesm” diyerek karşılık
vermek.”[768]
147- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kölelerine (hizmetçilerine, işçilerine ve çoluk çocuklarına) karşı iyidavranmak,
uğur getirir. Kötü ahlâklı, olmak uğursuzluk, kadına itaat etmek ise
nedamettir. Sadaka ise, kaza ve belâları def eder.”[769]
148- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine üç çeşit huy vardır ki, bu huylara sahip olmayan
kimseden köpek bile daha faydalıdır:
a) Ver'a: Allah korkusu ki, kişiyi Allah'ın haram kıldığı
şeylerden korur.
b) Hilîm: Sabırlı ve yumuşak huylu olmak. Bu, sahibini
cahilin hakaretinden kurtarır.
c) Hüsnü Hûlk: Güzel ahlâk. Buna sahip olan kişi,
insanlar arasında ancak bununla yaşayabilir.”[770]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Faiz yiyen, yediren, yazacılığını yapan -saydığımız kimseler,
eğer faiz olduğunu biliyorlarsa- döven, dövdüren, zekâtını vermeyen ve
hicretten sonra dininden dönenler, Hz. Muhammed'in dilinden lanet olunmuşlardır”[771]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın nezdinde en sevimsiz insan, açtığı davada giden (anlaşmaya
yanaşmayan) dır.”[772]
a) Murtet: Hak
dinini kabul ettikten sonra dönen,
E'rabi: Bedevi.
b) Eleddu:
Şiddetli.”[773]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herhangi bir şeyi başkasına bağışlayan bir kimse, bunun
karşılığını almadıkça bağışından dönebilir.”[774]
Hadisde geçen
kelimeler:
1) Akilû: Faiz yiyen.
Mukilû: Yediren.
Vasime: Döven.
Mevşume: Dövdüren.
Lavî: Sadaka vermeyen.[775]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yiyecek maddelerinde
(Mekke ve Mekke'nin dışında)
karaborsacılık yapmak, doğru yoldan çıkmaktır (ki, bu da haramdır.)”[776]
5-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah,
satarken, borcunu verirken, alacağını
alırken kolaylık gösteren kimseleri, cennete koyacağına dair hüküm vermiştir.”[777]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Biriniz, veresiye olarak para verdiğmiz bir din
kardeşinizin, hediye sermek ve bineğine binmek gibi tekliflerini kabul
etmesin. (Çünkü bunu kabul etmek, manevi bir faizdir.) Fakat hediye daha evvel
adet halinde ise, alabilir.”[778]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Siz, iğnet
usulüyle alış-veriş yaptığınız, Allah
yolunda cihadı bırakıp yalnız ziraat (ve
benzeri şeylerle) uğraştığınız zaman,
Hz. Allah size (düşmanlarınız tarafından) zilleti musallat eder. Siz, bu kötü
durumunuzdan dinin emirlerine dönüp sarılmadıkça, Hz. Allah bu zilleti üzerinizden
kaldırıp atmaz.”[779]
İğnet: Örneğin; 80 bin
liraya ihtiyacı olan Ali, Veli'nin yanına giderek bu parayı kendisinden ödünç
olarak ister. Veli ise, vereceği 80 bin lira para için 20 bin lira faiz ister.
Fakat Veli haram olan bu paranın vebalinden kurtulmak için, seksen bin lira
değerindeki evini veresiye olarak yüz bin liraya Ali'ye satar. Aradan bir
müddet geçtikten sonra evi Ali'den seksen bin liraya tekrar alır ve bu parayı
Ali'ye verir. Aralarında tayin ettikleri beş aylık bir bir zamandan sonra
seksen bin lirayı yirmi bin lira ile alır. İşte buna, faizi helâllaştırmak
için, iğnet hilesi denir. Bu da doğru değildir.[780]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, yaratan, rızık daraltıp yaydıran, tüm canlıların
rızkını veren, her mala belirli bir fiat koyduran Hz- Allah'dır.”
Ben ise, kan veya mal için, hiçbirinize zulüm yapmadan
Allah'ın rahmetine kavuşmak isterim.”[781]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah, satarken, alırken, borcunu öderken kolaylık göstererek
iyi muamele yapanı sever.”[782]
Açıklama:
Sevgili
peygamberimizin zamanında birçok malların fiyatlarının durmadan yükselişi
karşısında çaresiz kalan halk, peygamberimiz (s.a.s.)'e gelerek şöyle dediler:
“Ya Resulûllah fiyatı durmadan
yükselen bu mallara belirli bir fiyat koyunuz.” Bunun üzerine peygamberimiz “bunu yaparsam mal sahiplerine zulüm etmiş
olurum” şeklindeki düşüncelerini hadisde buyurdular. Bu hadisden ilham alan
Hanefi, Şafiî, Hanbeli mezheplerinin imamları hiç bir kimse tarafından malların
fiyatlarını tayin etmek caiz değiidir düşüncesini ortaya koydular. Fakat Maliki
mezhebinin imamı, ihtiyaç anında devlet tarafmdan belit bir fiyatın konulması
caizdir görüşünü savunmuşlardır.[783]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe
yok ki, Hz. Allah (ortaklık konusunda) şöyle buyuruyorlar:
“Ortaklık yapan iki kimseden biri diğerine ihanet
etmediği müddetçe, üçüncü ortaklan ben olurum. (Yani fayzu bereketim o iki
kimsenin açtığı şirketten eksik olmaz.) Fakat birbirlerine ihanet ettikleri
zaman, aralarından çıkarım.”[784]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Borcunu ödeyinceye kadar, alacaklı borçluya karşı her
zamanhak sahibidir”[785]
Açıklama:
Adamın biri, Hz.
Muhammed (s.a.s)'in yanına gelerek alacağını isterken hakaret ima eden bazı
cümleler sarfetmiştir. Bu durumu gören sahabiler o kimseyi hırpalamak
istemişlerse de, Hz. Muhammed:
“Ey sahabilerim durun. Çünkü alacaklı her zaman hak
sahibidir” diyerek müdahale etmiştir.”[786]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Pazarcılardan vergi alan zorbaların gidecekleri yer,
cehennemdir."[787]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mallarınızın
(kıtlığından) fiyatların
yükselmesi veya (bollaşmasından) fiyatların düşmesi Allah'a aittir.
Muhakkak ben, mal ve kan konusunda hiç birinize zulüm
yapıp hakkınızı benden istemeden Allah'ın rahmetine kavuşmak isterim.”[788]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Alıcı ve satıcının satış yerinde hazır,
bulundurdukları hayvanları bikirlerine tesikn etmek şartıyla bir hayvanı iki hayvanla değiştirip satmalarmda bir sakınca
yoktur.”[789]
Elkamhu: Buğday.
Eşşairu: Arpa.
Meksin: Vergi.
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Alıcı ile satıcının) satış yerinde birbirlerine
teslim etmeleri şartıyla az olan buğdayı daha fazla olan arpa ile
değiştirmelerinde bir sakınca yoktur.”[790]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yanına bir emanet bırakılan kişinin (bir kusur
işlemeden emaneti çaldırması) kendisi içki
tazminat ödeme zorunluğu yoktur.”[791]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Karaborsacılık kötü insanlara mahsustur.”[792]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Pazarcılardan vergi alan zorbalar cennete giremeyecektir.”[793]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Borcunu ödemeyen borçlunun daha evvel alacaklıyla
bıraktığı rehinesi alacaklının malı olamaz.”[794]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her müslümanın
(Yapmak istediği işlerde koştuğu meşru olan) şartları yerine getirmesi
gereklidir.”[795]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Ödemeye gücü yettiği halde) borcunu ödeme zamanı ertelemek,
zulmün bir çeşididir.”[796]
Elma'ku: Uzatmak.
Hûkre: Karaborsacılık.[797]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müminin (ölümünden sonra) ruhu borcunu ödeyinceyekadar
semada muallâk (cennete girmeyi hak etse
bile, ödeyemediği borcu için, ruhu
semada bağlı) kalır.”[798]
23-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz
(s.a.s) karaborsacılığı, satıcı şehre girmeden müşterinin (ucuz almak
gayesiyle satıcının önüne çıkıp) karşılaşmasını, güneş çıkmadan alış-veriş
yapmasını, damızlık hayvanların kesilmesini yasaklamıştır.”[799]
Essevmu: Satmak.
Kınen: Damızlık.
Ganen: Koyun.[800]
24- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herhangi bir şeyi başkasına bağışlayan bir kimsenin,
bunun karşılığını almadıkça, bağışından dönüp onu almak konusunda daha haklıdır.”[801]
25- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İhtilâm çağına gelen çocuk, yetim değildir. Sabahtan
akşama kadar konuşmaksızın sükût etmek ibadet değildir.”[802]
26- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Alış-verişde çok yemin etmekten kaçınınız. Çünkü o,
malın satışını çoğaltır, fakat bereketini kökten kazdırtır.”[803]
27- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü davacı olacağım üç kısım insan vardır.
Oysa ben, davacı bulunduğum bir kimseyi haksız çıkarabilirim.
a) Benim adıma söz verip sonradan anlaşmayı bozarak
ihanet edenler.
b) Özgür insanları köle olarak satıp karşılığında aldığı
parayı yiyenler.
c) Tutup çalıştırdığı işçinin hakkını vermeyen kimselerdir.”[804]
28- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Çalınmış mal olduğunu bildiği halde alan bir kimse, çalan
kimsenin hırsızlık vebalinde ortaktır.”[805]
29-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhabere alış verişini terk etmeyen bir kimse, Allah
ve Resûlüne karşı muhabereye hazırlansın.”[806]
“Muhabere; tohumu
çalışana ait olmak şartıyla gelecek mahsulün bir kısmı karşılığında tarlayı i
çareye vermek anlamına gelir. Böyle bir icare alış verişi dinimizce haramdır.[807]
30-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, köle olan
(anne, baba ve kardeşlerinden) birisini satın olarak alırsa, aldığı o
kimse hürdür.”[808]
31- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Efendisinden gebe kalarak doğum yapan bir cariye, efendisinin
ölümüyle birlikte hür olur. (Efendisinin sağlığında veya ölümünde asla
satılamaz.)”[809]
32- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Müşteriyi aldatmak maksadıyla müşteri şeklinde
görünüp) fiat artışı yapan bir kimse, faiz yiyen kimse gibi, Allah'ın lanetini
hak etmiş olur.”[810]
33- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Muhammed gelecek şu alış-veriş şekillerini
yasaklamıştır:
a) Muhakele: Başaklarda bulunan buğdayı,
başaklarından arındırılmış buğdayla değiştirip satmak. Yasaklanmasının sebebi,
aldanma ihtimalinin olmasındandır.
b) Muhazere: Tarla vebahçelerde ağaçların tepesindeki
oigunlaş-marmş meyveleri satmak. Yasaklanmasının sebebi ise, hasad zamanı gelinceye
kadar herhangi bir tehlikeyle karşılanması ve müşterinin zarara uğraması.
c) Mûlamese:
Sonradan pişman olmamak şartryla eşyalardan ilk gördüğünü veya ellediğini
20 lira ile sana satmış olayım yasaklanmasının sebebi, müşterinin aldanma ihtimalinin olmasıdır.
ç) Münabeze: Eşyalara atılan halkaların isabet
ettiği şeyin satılmış olarak kabullenmesi. Yasaklanmasına neden, pazarlık
halinde satılacak malın meçhul olmasıdır.
d) Müzabene: Hurma veya üzüm gibi kuru olan
meyveleri aynı meyvelerin yaşı ile değiştirmek. Yasaklanmasının nedeni,
aralarında şart olan eşitliğin bulunmamasındandır.”[811]
34-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz macriyi; hayvanın karnındaki
yavruyu veya annesi ile birlikte yavruyu ayrı ayrı fiat ölçerek satılmasını yasaklamıştır.
Yasaklanmasının nedeni, birinci maddede satılanın, ikinci maddede ise
ikisinden birinin meçhul olmasıdır.”[812]
35- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz muhabereyi; tohumu çalışana ait
olmak şartıyla meydana gelecek mahsulün bir kısmı karşılığında tarlanın icare edilmesini yasaklamıştır.”[813]
36- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz ücretini belirtmeden işçiyi çalıştırmayı
yasaklamıştır.”[814]
37- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz, olgunlaşmamış meyvenin ve
hurma ağacının tepesindeki belirginleşmemiş hurmaların satılmasını yasaklamıştır.”[815]
38- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgilipeygamberimiz, erkek hayvan tohumlarının satılmasın
ve gelecek mahsulün bir kısmı karşılığında kenarındaki su ile birlikte tarlanın
icare edilmesini yasaklamıştır.”[816]
39- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz sonradan getirip teslim etmek şartıyla,
hayvanların birbirleriyle değiştirilip satılmasını yasaklamıştır.”[817]
40- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Çocuğun (ortak
olduğu tarlada diğer ortağın hissesini başkasına satmasından mütevellid olan)
şüf'e de bulûğa erinceye kadar hakkı vardır.
Çocuk bulûğa erdiğinde, isterse
hakkını ister, isterse hakkından
vazgeçer.”[818]
41- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herhangi bir malını başkasına hibe ettikten sonra
ondan vazgeçerek tekrar malına sahip çıkan bir kimsenin meselesi, karnı doyduktan
sonra kusan ve bu kustuğunu yiyen bir köpeğin durumuna benzer.”[819]
42- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz
Musa peygamber, namus ve şerefini korumak, helâl lokma yemek için nefsini
icareye (başkalarına on sene işçilik yaparak çalışmaya) vermiştir.”[820]
43- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Alış-veriş ancak
alıcı i!e satıcının rizisı halinde olabilir.”[821]
Hadisin sebebi:
Kıtlık zamanında
yahudilerden bir tüccar buğday ile i arpayı Medine-i Münevverede satmak için
getirir. Fakat, yüksek fiat istemesi karşısında çaresiz kalan halk,
peygamberimize gelerek belli bir fiatin konulmasını rica etmişlerdir. Bunun
üzerine peygamberimiz:
“Ben böyle bir şey yapmam. Çünkü alış-veriş, ancak
satıcı ile alıcının rızaları ile olabilir” karşılığını hadisde buyurmuşlardır.[822]
44- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Faiz, ancak veresiyeden dolayı olabilir."[823]
45- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah sizden evvel kimselerden bazılarını,
satarken, alırken, borcunu verirken,
alırken kolaylık ve iyilik
göstergelerine karşılık affetmistir.”[824]
46- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Geçmiş ümmetlerden veresiye olarak mal satımı yapan
bir kimse vardı. Vadesi gelen kimselere
muhasebecisini gönderirken ona:
“Fakir olan borçlulara gittiğin zaman veremeyen durumda
olanlar için mühlet verip onları sıkıştırmaya
kalkışma. Hiç veremeyenlerden ise vazgeç ki, Hz. Allah da
günahlarımızdan dolayı bizi tazip etmekten vazgeçsin” dedi.[825]
Borcunu veremeyen bir
fakire bir, bağışlamak ise iki sadakadır.
a) Fakire
yardımda bulunmak,
b) Fakiri sıkıntısından kurtarmak.[826]
47- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın kitabına (emirlerine) uymayan alış-verişlerde koşulan şartlar batıldır.
Bu şartlar istenildiği kadar çok olsa daha aynı hükmü taşır”[827]
48- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“And olsun ki, ben ancak Kureyş, Ensari-Sâkafi ve Devsî gibi temiz soylu
kimselerden hediye kabul etmeye niyet eyledim.”[828]
“Kötü soylu
insanlardan hediye kabul etmek doğru değildir. Çünkü hediye kabul ettikten sonra
kişi, bir sürü dedikodu ve başa kakmak
gibi durumlarla karşılaşır ki, bu da insan için çok zordur. Fakat kişi hediye
kabul etmek isterse, o vakit hediyeyi temiz soylu, iyi ahlâk sahibi kimselerden
kabul etsin.[829]
49- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Akrabalara iyilik yapmak fazilet, fakat akrabalardan aldıklarının
karşılığını vermek fazilet değildir.
Akrabalara iyilik etmek, onlara ancak karşılıksız yardım etmekle olur.”[830]
“Akrabaların
arasındaki akrabalık Allah'ın bir nimetidir. O nimeti ayaklar altına almak
yanında akrabalarla ilişkiyi kesmek, Allah'ın bahşettiği nimete karşı en büyük nankörlüktür. İslâmda din kardeşliği
ne kadar değerli ilâhi bir faziletse, akrabalık da öylesine ilâhi bir
fazilettir. Ancak dinine zarar veren akrabalarla ilgi kesilebilir. Çünkü dinin
himayesi, akrabalığın hamiyesinden daha üstündür. Bunun içindir ki, dine zarar
veren akrabalardan kaçınmak en doğru bir hareket olacaktır.[831]
51- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Malını faizden çoğaltan bir kimsenin çoğalttığı
malının akibeti azalmaktır. (Böyle bir mal, maddi bakımdan azalmaya mahkûm
olduğu gibi, sahibini de Allah'a karşı
getirip, Allah'ın rahmetinden uzaklaştırmanın yanında cehennemi boylamasına da
sebeb olur.)[832]
52- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir müslüman, malı hakkında vasiyet etmek istediği
takdirde, iki gecede bir yatağına uzandığı vakit, vasiyetnamesini başucunda
bulundurması gerekir.”[833]
53- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir zenginin, borcunu vermeyerek ertelemesi zulümdür.
Biriniz, (fakir olan) borçlusu tarafından zengin bir kimseye havale edildiği
zaman, bunu kabul edip alacağını zenginden taleb etmeye başlasın."[834]
“Böyle bir alış-verişe
havale denilir. Havale konusunda düşünülmesi gereken şu dört husus vardır;
a. Muhil:
Kendisinden alacaklı olan kişiyi, alacaklı bulunduğu bir başka kimseye havale
eden.
b. Muhal:
Havale edilen ikinci kişi.
c. Muhai-u Aleyhi: Borçlu tarafından, kendisinden alacaklı olan bir kimsenin alacaklısına
havale edildiği üçüncü kişi.
d. Muhai-u bihi: Havale edilen para.[835]
54- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Satılmış bir köleyi kabul veya red etme müddeti üç
gündür.”[836]
55- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Alış-veriş'in geçerli olabilmesi için alıcı ve
satıcının) ancak rızaları ile olabilir”[837]
56- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hainliğin en büyüğü, vali (gibi devlet adamları)'nın
halk arasında alış-veriş yapmasıdır. (Çünkü devlet adamı, idaresi altında
bulunan devlet malını satar. Ya da yetkisini kullanarak aiış-veriş konusunda
başkalarını aldatır. Oysa bunların her ikisi de haramdır.)”[838]
57-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yığın halinde bulunan hububattan buğday, arpa gibi
bir malı satın alan kimsenin onu ölçüp başka bir yere nakletmeden satmaması gerekir.”[839]
58- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sahipsiz bir yerin etrafını duvarla çeviren bir
kimse, onu kendisine mal etmiş olur.”[840]
59-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müslümanlara karşı yiyecek ve içeceklerde karaborsacılık
yapan bir kimseyi, Hz. Allah, cüzzam hastalığı veya iflâsa sürüklemekle
cezalandırsın.”[841]
60- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, sahipsiz ve elverişsiz bir yeri, bitek
(elverişli) bir hale getirirse, o yer kendisinin olur. Ancak, başkasına ait
olan yeri, ağaç dikmekle elde etmeye çalışarak zulüm eden bir kimse, o yer
hususunda hiç bir hak taleb edemez.”[842]
61-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, sahipsiz ve ölü bir yeri (ekin ekerek, ağaçlar
dikerek bitek bir hale getirip ihya ederse, büyük bir sevap kazanır. Aynı zamanda,
o yerin ekin ve meyvelerinden canlı varlıkların yediklerine karşılık da kendisine
sadaka olarak sevap verilir.”[843]
62-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Milletin malını sahibine vermek niyetiyle (zalim
yangından ve sel gibi felâketlerden) kurtaran kimseye, Hz. Allah yardım etsin.”
(O malı, bu niyetle değilde, bilâkis) kendisine mal ya
da niyetiyle kurtarırsa, Allah da o kimseyi yok etsin.”[844]
63-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müslümanların (amme menfaatine tahsis edilmiş) yolu (gibi herhangi bir
malıj'na tecavüz eden kimse, kıyamet günü, o yerin yedinci tabakasına varıncaya
kadar topraklarını omuzlayarak mahşere gelecektir.”[845]
64- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sonradan almak amacıyla parasını veren (selef akdini yapmak
isteyen) kimse, ölçekle veya tartıca malûm, müddeti belli bir şey için versin.”[846]
Selef: Selemin aynasıdır.
Bu iki kelimede, meselâ; alıcının iki ay sonra gibi belli bir zaman parasını
peşin vererek kararlaştırdığı bir akdin isimleridir.[847]
65- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim
(fasulye gibi) bir mal üzerine kararlaştırdığı sedef akdini malı alma zamanı
gelince (nohut gibi) başka bir malın akdine çeviremez.”[848]
66- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Ey şehir
sakinleri! Dışardan mal getiren) satıcıları
rahat bırakın. (Satıcılar şehre inip
mallarının değerini öğrenmeden onları
aldatmaya kalkışmayınız) ki, alıcı ile satıcı birbirinden faydalansınlar. Fakat içinizden biri
(dışardan getirilen malın değerini öğrenmek gayesiyle) din kardeşinden bilgi talebinde bulunabilir.”[849]
67- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Satıcıyı kendi haline bırakın. (Satmak istediği malına fiyat koymayın.) Çünkü hak sahibi söz
sahibidir.”[850]
68- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Aynı cinsten) olan altınlar birbirleriyle
değiştirilebilir. Fakat biri diğerinden (tartı bakımından) fazla olmaması
gerekir. Gümüş (ve diğer) pereler birbiriyle değiştirilebilir. Fakat birbirlerine
eşit olmaları gerekir.”[851]
69- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa
arpayla, tuz tuzla değiştirilip satılabilir. Fakat birinin diğerinden (ne sayı,
ne de ölçek bakımından) fazla olmaması gerekir.”[852]
Hadisde geçen
kelimeler:
Dinar: Altın
Dirhem: Gümüş
Sa': Miktar, belli bir ölçek
Hintâ: Buğday.[853]
70- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Vermeğe kadir olduğu halde)borcunu vermeyen bir kimse,
(öldükten sonra) kabrinde hapis edilerek yalnızlıktan Allah'a şikâyette bulunur.”[854]
71-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Gücü yettiği halde) borcunu ödemeyen bir kimse,
kabrinde bağlı kalır. (Hak ettiği saadete kavuşamaz ve yalnızlıktan da
kurtulamaz). Ancak borcunun ödenmesi onu kurtarır.”[855]
Mağlulun: Bağlı kalmak[856]
72- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişi (emanetle, zorla veya hırsızlıkla) el koyduğu
bir malı sahibine iade etmek zorundadır. (Vermeyip yanında telef olduğu takdirde tazminatını
ödemesi yani değerini vermesi gerekir.)”[857]
73-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Tartı ile) aralarında bir fazlalık oknamak şartıyla
altın altınla, gümüş gümüşle değiştirilebilir. Altına muhtaç olan
kişi gümüşünü altınla,
gümüşe muhtaç olan kişi de altınını gümüşle değiştirebilir veya bozabilir. (Çünkü
cinsleri bir olmadığından aralarında bir fazlalık olabilir. Bunun için her
ikisinin de açıkta olması ve aynı anda birbirlerine teslim etmeleri gerekir.”[858]
74- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Eşit
ve hazır bulundurup teslim etmek şartıyla altın altınla, gümüş gümüşle, arpa arpayla, hurma hurmayla, tuz tuzla değiştirilebilir. Bu saydığımız
çeşitleri kendi cinsinden başka ayrı cinslerle değiştirmek istediğinizde, hazır bulundurup teslim etmek şartıyla satabilirsiniz.”[859]
Hadislerde geçen bazı
kelimeler:
Fızze: Gümüş
Birre: Buğday
Şe'ır: Arpa
Temir: Hurma
Mılh: Tuz[860]
75- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, kolaylık
göstererek malını satan, alan, borcunu ödeyen veya alacağını alan kişiden razı
olsun.”[861]
Semhen: Kolaylık gösteren
Keza: Borcunu ödemek
İkteza: Alacağını
almak[862]
76- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Bana sattığın
malın bedelini) ağırca tart ve al.”[863]
Hadisin sebebi:
Sevgili peygamberimiz pazarda satın aldığı bir gömleğin bedelini tartıyla
verirken kendisine satan kişiye hadisdeki gibi buyurmuştur.[864]
77- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili
peygamberimiz ihtiyaçtan fazla kalan suyun para ile satılmasını yasak
kılmıştır.”[865]
78- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili
peygamberimiz veresiye olarak altınla gümüşün birbiriyle değiştirilmesini yasak
kılmıştır.”[866]
79- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili
peygamberimiz bir kaç sene ardarda ağaçtaki hurmaları bir akidde satrlmasmı
yasak kılmıştır, (Çünkü tou senelerden birinde meyve vermemiş olabilir.)”[867]
80- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz ölçüsü bilinmeyen yığınak
halindeki hurmanın satılmasını yasak kılmıştır.”[868]
Subret: Ölçüsü belli
olmayan, yığmak
Keyil: Ölçek.[869]
81- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz (deve gibi) gebe olan bir hayvanın
yavrusunun yavrusu (ve aynı zamanda yavrusu) nunda satılmasını haram kılmıştır.”[870]
Hadisde geçen bazı
kelimeler:
Habelilhabeleti: Yavrunun
yavrusu veya gebe olan hayvanın yavrusu.
Kali'i: Alacak.[871]
82- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz bir kişinin alacağı başka bir
kişinin alacağı ile satılmasını haram kırmıştır. (Çünkü herhangi birisinin
almaması mümkündür.)[872]
83- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz yaş hurmanın kuru hurma ile
satılmasını haram kılmıştır. (Çünkü yaş olan hurma kuruduktan sonra
azalabilir.)”[873]
84- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz azat edilmesi içki antlaşması
yapılmış bir kölenin satilmasmı veya hibe edilmesini yasak etmiştir.”[874]
85- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz belli bir yerden atılan taşın
vardığı yere kadar olan arsanın ve elde edilmesi mümkün olmayan (kayıp mal
gibi) bir şeyin satılmasını yasak etmiştir. (Çünkü alıcı veya satıcıdan biri
aklanabilir.)”[875]
Hadiste geçen
kelimeler:
Beyül Hasat-ı: Bu
şeriat elinde bir kaç mana ifade eden bir cümledir:
a) Atılan taşın
ulaştığı yere kadar olan kısmı sana sattım.
b) Atılan taşın
düştüğü yere kadar olan bu arsayı veya tarlayı sana satım. Bunlar haramdır.
Çünkü ya satıcı veya alıcı almış olur.[876]
86- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz olgunlaşmamış hurmanın,
başakları cılız (kuvvetlenmemiş) ekinin satılmasını yasak kılmıştır. Çünkü ham
hurma ile başaktaki yetişmemiş buğday herhangi semavi bir afetle yok olabilir.
Bundan dolayı müşteri aldanabilir.”[877]
87- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz yaş hurmanın kuru hurmayla, yaş
üzümün kuru üzümle, başaklardan arındırılmamış buğdayın buğday tanesi ili değiştirilip
satılmasını yasak kılmıştır.”[878]
88- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz mecbur kalmış bir kimsenin malının
değerinden aşağı olarak alınmasını ve de meçhul bir şeyin satılmasını yasak kılmıştır.
(Çünkü birinci şıkta satıcının, ikinci şıkta ise alıcının aldanması vardır.)”[879]
Mecbur kalmış bir
kimsenin malını değerinden daha aşağı bir fiatla almak haram olduğu gibi
kimsesiz kalmış bir kimsenin elindeki malını zor kullanarak elde etmek de
haramdır.[880]
89- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki
“Satılan köpeklerden ve zinadan kazanılan para
haramdır. Kan almayı meslek edinmek ise kötü bir şeydir.”[881]
90- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İşte (borçlu olarak ölen) bu kişi (borcunun ödenmesiyle)
şimdi rahat ve azabtan kurtuldu.”[882]
Hadisin sebebi:
Sevgili peygamberimiz borçlu olarak ölen bir kişinin cenaze namazını ancak Ebu
Kutada adındaki bir sahabenin ölen adamın borcunu ödemesi halinde kılmış ve
bunun üzerine:
“İşte borçlu olarak ölen bu adam şimdi rahat ve
azabtan kurtulmuştur” hadisi şerifi
buyurmuştur.[883]
91- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yerin
hakiki sahibi ve ysratıcısı Allah'dır. İnsanlar da Allah'ın kuludur. O halde kim
sahipsiz bir toprağı (sürmekle) ihye
ederse, o toprak onun olur.”[884]
92- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Alış verişin bereketi, pazarlık eden (alıcı ile satıcının) birbirlerinin
tutup sıktıkları ellerindedir.”[885]
93- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Alıcı ile
satıcı pazarlık yaptıkları yerden ayrılmadan önce muhayyerdir. Alıcı ile
satıcı isterlerse kabul, isterlerse red ederler. Bu ikisi satıp aldıkları malın hakkında doğru
konuşup ayıplarını gizlemezlerse, alış verişe ilâhi bir bereket girer.
Ayıplarını gizleyip yalan söyleyerek birbirlerini aldatırlarsa, yaptıkları alış verişte hayır ve bereket
kalkar.”[886]
94- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Alıcı ile satıcınının arasında ihtilâf olduğu zaman alıcı
aldıklarını satıcıya, satıcı da aldığını alıcıya iade edebilir.”[887]
95- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Açılan her davada şahit göstermek davacıya ait, yemin
etmek ise davalıya düşer. Fakat öldürülen bir kişinin kan bedeli
hakkında acıtan dava bunun tam
tersidir. (Yani, yemin etmek davacıya, şahit göstermek ise
davalıya düşer.)”[888]
96- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Pazarlık edilen yerde, eşit ve birbirlerine teslim
etmek şartıyla hurma hurma ile buğday buğday ile arpa arpa ile tuz tuz ile
değiştirilerek satılabilir. (Bunların her biri kendi cinsi ile satılması
kararlaştırıldıktan sonra) kim arttırır
veya arttırma talebinde bulunursa, faiz almış olur. Ancak cinsleri bir
olmayanlarda faiz olmaz. Çünkü biri diğerinden fazla olabilir.”[889]
97- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İçkiden,
zinadan ve satılan köpeğin bedeli olan her türlü para ve davul çalmak
haramdır.”
“Köpeğini sana satan ve sonra gelipte parasını
isteyenin eline toprak koy. İçki içmek, kumar oynamak ve insanı sarhoş yapan her
madde haramdır.”[890]
98- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz şehirde bulunan tacirlerin dışardan
mal satmaya getirenlerin şehre inmeden karşılanıp kendilerinden mal alınmalarını
yasaklamıştır.”[891]
99- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz satılan köpeğin, domuzun,
zinanın ve erkek atın tohum mayasının parasını haram kılmıştır”[892]
100- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz alıcının satıcıdan borç almak şartıyla
ancak istediğini ona (satıcıya) satabileceğine dair yapılan alış-verişi, iki
şartlı alışverişin yapılmasını, senin olmayan ve satın alınmış fakat henüz
teslim edilmemiş bir malın başkasına satılmasını haram kılmıştır.”
Hadiste iki şartlı
alış verişten kastedilen manâ şudur: Malını satmak isteyen satıcının alıcıya “Bu
malımı peşin yüz lira, veresiye 150 lira ile sana sattım sattım” şeklinde
yaptığı alış-veriş haramdır. Çünkü alıcı peşin verecek param yok, ancak
veresiye alabilirim dediğinde faiz olmuş olur.[893]
101- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz zarar verecek küçük bir maim
bölünmesini haram kılmıştır.”[894]
102-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz başkasından kan alınmasının
meslek edinilmesini yasaklamıştır.”[895]
103- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz hacının -melekede kayıp ettiği
malı bulan kimsenin bir yıl içinde sahibini bulmamasına rağmen gene de kendisine
mülk edinmesini yasaklamıştır.”[896]
104- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Çocuk babasının kazancıdır. (Öyle ise zarar vermemek
şartıyla çocuğun her türlü malından babasının yeyip içmesi helâldir.)”[897]
105- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İslâm dininde, sahipsiz topraktan istediği kadar himayesine
geçirmek yetkisi hiç kimseye verilmemiştir. (Ancak amme menfaati için devlet
amirlerine verilebilir). (Almak maksadıyla değilde) başkasını aldatmak
gayesiyle pazarlığı yapılan bir malı arttırmak haramdır.”[898]
106- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz urban satışını yasak kılmıştır.”[899]
Urban: Alıcının
pazarlık edip anlaştığı bir mal için verdiği cüzi bir parayı, malı görüp
beğendiği takdirde fiyatından sayması, beğenmediği takdirde ise satıcıya bırakması.
Sevgili peygamberimizin böyle bir satışı haram kılmasının sebebi; aldanma
ihtimali ve satışında kesinlik kazanmamasındandır.[900]
107- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili
peygamberimiz diri bir koyunun bir kaç kilo et ile satılmasını haram kılmıştır. (Çünkü diri hayvanın etinin keyfiyeti meçhuldür.)”[901]
108- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili
peygamberimiz erkek hayvanın tohumunun, hayvanın karnındaki yavrusunun ve yavrusunun
yavrusunun satılmasını yasak kılmıştır.”[902]
109- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ancak ölçerek teslim alınan bir mal ikinci bir şahsa
satılırken meydana gelen noksanlık veya fazlalık alıcınındır. (Sattığı kişiye
ait değildir.)”[903]
110- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz, sağılması terkedtldivinden
memeleri şişmiş olan bir hayvanın satılmasını yasak kılmıştır.”[904]
111- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz bir antlaşmayla iki alışveriş
yapılmasını yasak kılmıştır.”[905]
Bu hadis yasak olunan
iki konuyu kapsar:
a) Meselâ,
satıcının şu malını 150 lira ile bana satarsan ben de sana bu malımı şu kadarla
satarım gibi yapılan ikili antlaşmalar.
b) Örneğin,
bir malın peşin olarak yüz, veresiye olarak da yüz elli lirayla satış anlaşması
yapılması. Bu faiz olduğundan haramdır.[906]
112- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Aldanma ihtimali olacağından sudaki balıklarını
birbirinize
satmayınız”[907]
113- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sevgili peygamberimiz diyor ki: Sizden öncekilerden
birisi hesaba çekildi, fakat iyi bir sevabına rastlanmadı, Ancak zengin olari
bu adam mal sattıktan sonra gönderdiği tahsil memurlarına şöyle emrederdi. “Borcunu
vermeyen fakir kimseleri af ediniz.” Bunun üzerine Hz. Allah hesaba çekilen bu
kulu hakkında meleklerine şöyle buyurdu: “Biz o zengin tacirden daha büyük bir
af etme yetkisine sahibiz. Ondan vazgeçip benim rahmetime bırakınız.”[908]
1-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Kişinin telef ettiği) yemek yemekle, kab ise benzeri
olan başka bir kabla ödenir.”[909]
2-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kadına ait (kişinin telef ettiği) yemek başka bir
yemekle, kap ise başka bir kapla ödenir.”[910]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir hayvanı vurup yaraladıkları için maksatsız olarak
açılan kuyuya ve deri maddeleri çıkarmak maksadıyla açılan çukurlara düşüp
ölen kimseler için tazminat ödenmesi gerekmez. Cahiliyet devrine ait definelerin
çıkarılması için açılan çukurlara düşüp ölenler için ise, tazminat olarak
ordan elde edilen definenin beşte biri ödenir.”[911]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Ey Sait, sen vasiyet etmek istiyorsan) malının üçte
biri yeterli, hatta çok bile. Çünkü mirasçılarını zengin olarak bırakıp
gitmen, fakir ve dilenci olarak bırakıp gitmenden daha hayırlıdır. Hatta
hanımının ağzına koyduğun lokmaya varıncaya kadar Allah için harcadığın her
harcaman için sana mükâfat verilecektir.”[912]
Hadisin sebebi:
Sahabilerden Sait ibni Ebi Vakkas ölüm: anımla peygamberimize dedi ki:
“Ye Rasulullah! Ben
malımın üçte ikisini sadaka olarak vermek istiyorum. Ne buyurursunuz?”
Bunun üzerine
peygamberimiz bunun çok olduğunu söylediklerinde Sait “malımın üçte birini
vermek istiyorum. Ne dersiniz?” dedi. Peygamberimiz de bunun yeterli hatta
fazla bile olduğunu cevaben verdiler.[913]
2-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ben yapılan zulüm ve hakaretler için şahit olamam.”[914]
Hadisin sebebi: Ümmül Numan ölüm döşeğinde yatan babasından
malının bir kısmının kendisine verilmesini istedi.
Babası, “Ben bu
istediklerin hakkında Peygamberimize sorup onu şahit olarak tutmadıkça bir şey
diyemem” dedi. Bu konuyu peygamberimize danıştığında peygamberimiz “başka
çocuğun varmı” diye sordu. Peygamberimiz bu çocuğundan başka bir kız çocuğu
olduğunu öğrenince, “Ben böyle haksız olan şeylere şahit olamam.” diye cevap
verdiler. Bu hadisten dolayı hukukçular mirasda evlâtlar arasında ayrıcalık
yapmanın ve malın yalnız bir evlâda tahsis edilmenin haram olduğu konusunda
fikir birliğine varmışlardır.[915]
1-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Borçlu olan bir kimse, rehine olarak gösterdiği at,
deve gibi binilecek hayvanın) sırtına ancak kendisi bindiği gibi o hayvana
yapılan masrafı da kendisi karşılar. Yine rehinenin sütünü kendisi içtiği gibi
onun masrafını da
kendisi görür. Çünkü rehine olan hayvan m sırtına binmek ve sütünü içmek,
hayvanı rehine bırakan borçlunun hakkı olduğu gibi masrafın karşılanması da
borçlunun hakkıdır.”[916]
2-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Rehine olarak bırakılan hayvanın sırtına binildiği
gibi sütü de içilir”[917]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Rehin edilmiş hayvana, nafakasına karşılık binilir. Rehin edilen sütlü
hayvanın sütü de içilir.”[918]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şibh-i amd'ın diyeti, amd'ın diyeti gibi mugallaza'dır.
Şibh-i amd'ın faaili öldürülmez.”[919] Ebû Davut bu hadisi İbn-i Amrbin El-As’ da rivayet
etmiştir.
Şibh-i Amd: Katli meşru olmayan bir insanı âlât-i
câriha'dan sayılmayan bir şeyle kasden öldürmek ki, bunun adına İslâm hukukunda
şibh-î amd, yani yarı kasıt denilmektedir.
Amd; Kasten ve âlât-i
câriha'dan biriyle öldürmek. Musallaza: Diyet-i mugaliaza: Hıkka ve cezalardan
otuzar ve yüklülerden kırk olmak üzere yüz devedir.[920]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kadının diyeti, erkeğin diyetinin üçte birine varıncaya
dek onun diyeti kadardır.”[921] En-Nesrî bu hadisi İbn-i Amr bin El-Âss'dan rivayet
etmiştir.
Kadının diyeti,
erkeğin diyetinin üçte birine kadar eşittir. Ancak üçte birden sonra kadının
diyeti, erkeğin diyetinin yarısı kadardır.[922]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir aşiret'e (mensup
kişiler) in diyetleri bütün aşiret hatkının üzerine düşer.”[923] Ahmet ve Müslim bu hadisi bir'den rivayet etmişlerdir.
Bir aşiret içinde
yanlışlıkla işlenen cinayetlerin kan bedeli, yanlış cinayeti işleyen
tarafından değil, bütün aşiret halkı
tarafından ödenmesi gerekir.[924]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zimmîlerin diyeti Müslümanların diyetinin yarısı
kadardır.”[925] En-Nesâî bu hadisi İbn-i Ömer'den rivayet etmiştir.
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kasıtlı işlenen cinayette kısas ve yanlışlıkla işlenen
cinayette diyet vardır”[926] Et-Taberânî bu hadisi Amr bin Hizâm'dan rivayet
etmiştir.
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muâhed'in (zimmî veya müttefikin) diyeti, hürrün
diyetinin yarısı kadardır.”[927] Ebû Davut bu hadisi İbni Ömer'den rivayet etmiştir.
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kâfirin diyetinin tutarı, Müslümanın diyetinin yarısı kadardır.”[928] Tirmizî bu hadisi İbn-i Amr bin El-Âss'dan rivayet
etmiştir.
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zimmînin diyeti,
Müslüman diyeti kadardır.”[929]
9-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“El ve ayak parmaklarının diyeti eşittir. Her biri
için ödenen bedel on devedir.”[930]
Hadisi şerifin özeti:
Bir kimsenin başka birisinin kopardığı bir parmağın kan bedeli 10 devedir. İki
parmağın kan bedeli ise 20 devedir. Ayak ve el parmakları bu konuda eşittir.[931]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ev, harem (kutsal yer) dir. Her kim sana saldırarak
haremine girerse onu öldür.”[932] Ahmet ve Et-Taberânî bu hadisi Ubâde bin Es-Sâmit'ten
rivayet etmişlerdir.
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Meryem'in oğlu İsa,
bir adamı hırsızlık ederken gördü ve ona:
“Çaldın mı?” diye sordu.
Adam:
“Kendisinden başka gerçek tanrı bulunmayan zat'a yemin
ederim ki, hayır!..” diye karşılık verdi. Bunun üzerine İsa şöyle dedi:
“Allah'a inandım ve
gözümü yalanladım.”[933] Buharî
ve daha başkaları bu hadisi Ebû Hüreyre'den rivayet etmişlerdir.
İsa peygamber, bir
adamın hırsızlık yaptığını görünce kendisine şöyie sordu:
“Hırsızlık mı
yaptınız?”
Adam:
“Hayır, Allah'ın
birliğine yemin ederim ki, herhangi bir şey çalmadım.”
İsa peygamber, adamın
böyle demesi karşısında;
“Ben, Allah'a iman
ettim. Gözlerimin gördüğünü yalanlıyorum,”
İşte... Böyle bir
şüphe, hırsızlık konusuna girince, hırsızlık yaptığı iddia edilen adamın eli
kesilmek cezasından kurtuldu.[934]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kulakta yüz deve ve akılda yüz de (diyet) vardır.”[935] El- Beyhakî bu
hadisi Muâz'dan rivayet etmiştir.
13-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dilde, konuşmayı önlediği takdirde (tam) diyet vardır. Erkeklik uzvunda, haşefe
kesildiği takdirde (tam) diyet vardır.
İki dudakta da tam diyet vardır.”[936] İbn-i Adiyy ve daha başkaları bu hadisi İbn-i
Ömer'den rivayet etmişlerdir.
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yanlışlıkla işlenen cinayetin diyetinde hıkka, cezea,
bint-i mehaz, lebûn ve ibn-i mehaz'dan yirmişer olmak üzere yüz deve vardır”[937] Ebû Davut bu
hadisi İbn-i Mes'ûd'dan rivayet etmiştir.
15-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şahit olarak kılıç yeter.”[938] İbn-i Mâce bu hadisi
Seleme bin El-Muhabbak'tan rivayet etmiştir.
Hadisin sebebi:
Şer'î cezalara dair
ayetler inmişti. Çok kıskanç kişi olan Ebû Sâbit'e
“Karın Ümm-î Sâbit'in
yanında bir adam bulsaydın ne yapardın?” diye soruldu.
“İkisini de kılıçtan
geçirirdim.” karşılığını verdi ve şöyle devam etti.
“Dört şahit
getirinceye kadar bekleyecek miydim? Adam da işini görür ve giderdi. Veya
şöyle, böyle mi oldu, diyecektim! O zaman da bana kar zif (zina iftirası)
cezası verilir ve ömür boyu şahitliğim de kabul edilmezdi.” Ebû Sâbit'in bu
sözleri Peygamber Efendimize iletilince bu hadîsi şerifi buyurdular. Hadis,
meseleye kılıç tarafından bir had koyulduğu anlamını taşımaktadır: Bazıları bu
hadise dayanarak koca hakkında kısas lâzım gelmeyeceğine kail olurken kimi de
kısas gerektiği hükmüne varmıştır.[939]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Doktorluğu bilinmediği (halk arasında doktor olarak tanınmadığı) halde tedavi eden kişi, (sebebiyet
verdiği zararı) tazmine mecburdur.”[940] Ebû Davut ve
birçokları bu hadisi İbn-i Amr bin El-Âss'dan rivayet etmişlerdir.
17-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kesici âletten başkasıyle (öldürücü olmadığı genel olarak
kabul edilen bir aletle) işlenen suç yanlışlık suçudur ve her yanlışlık suçu
için diyet vardır.”[941] Et-Taberânî bu
hadisi En-Nu'mân bin Beşîr'den rivayet etmiştir.
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kan bedelini aldıktan sonra öldüren kişiyi affetmem.”[942] Et-Tayâlisî bu
hadisi Câbir'den rivayet etmiştir.
Bu hadisin şerhinde
ilim adamları şöyle demektedirler: Adam öldüren kişi kısas olarak öldürülür.
Ancak ölüm, kılıç gibi keskin ve yaralayıcı olmayan bir aletle vuku bulmuş ise
bu durumda kısas değil, diyet lâzım gelir. [943]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kasten suç işlediğini kabul eden katilin akrabalarına
kan bedelinden hiç bir şey yüklemeyiniz. (Zira böyle bir cinayetten mütevellit
olan kan bedeli katile aittir.)”[944]
Diyetin, katilin
asabesi tarafından ödenmesi için yalnız katilini itirafı yeterli
bulunmamaktadır. Suç, hukukî yönden ispatlanmış veya asa-be tarafından da kabul
edilmiş olması şarttır. Asabe, katilin baba tarafından akrabası olup diyeti
ödemekle yükümlü olan kişilerdir.[945]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yanlışlıkla işlenen bir cinayetin kan bedeli katilin akrabalarına
yüklenir. Düşürülen bir ceninin kan bedeli bir köle veya cariye vermektir. (Veya bunların karşılığı verilecektir.)”[946]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şer'î cezaları şüphelerle önleyiniz ve soylu
kişilerin sürçmelerini bağışlayınız; ancak Allah'ın tayin ettiği şer'î
cezaların hiç birinde, bağışlama olmaz.”[947] Abdurrazzak bu hadisi İbn-i Abbâs'dan rivayet
etmiştir)!
Şer'î cezayı
gerektiren bir suç olmadıkça soylu kişilerin ufak tefek hataları ve
sürçmelerinin bağışlanması emrediliyor. Aynı zamanda suçun isnat edilen kişi
tarafından işlenip işlenmemiş olmasında meydana çıkacak olan herhangi bir
şüphe ile ceza önlenebilir. Ancak bu şüphenin şer'î yönden geçerli olması
şarttır.[948]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İspatsız olarak bir kimseyi taşlayacak olsam şu
kadını taşlardım."[949] Ebû Ya'lâ bu hadisi İbn-i Abbâs'dan rivayet etmiştir.
Fahişelik yaptığı
yayılan ve ancak şahit veya itirafla sabit olmayan bir kadın hakkında Resûl-î
Ekrem Efendimiz bu hadisi buyurmuşlardır.[950]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yağmacının,
aşırtıcının ve emanete hiyanet edenin eli kesilmez.”[951] Ahmet ve birçokları bu hadisi Câbir'den rivayet
etmişlerdir.
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sihirbazın cezası,
boynunun kılıçla vurulmasıdır.”[952] Tirmizî bu
hadisi Cündüb'den rivayet etmiştir.
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir ülkede tatbik mevkiinde bir ceza, o ülke halkı
için kırk sabah yağan yağmurdan daha yararlıdır.”[953] En-Nesâî bu
hadisi Ebu Hüreyre'den rivayet etmiştir.
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir anne, çocuğunun suçundan sorumlu olmaz.”[954] En-Nesâî bu
hadisi Tarık El-Muharibî'den rivayet etmiştir.
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“On kırbaçtan daha fazla tekdir (azarlama) cezası
vermeyiniz.”[955] İbn-i Mes'ûd bu hadisi Ebû Hüreyre'den rivayet
etmiştir.
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hırsızın eli ancak çeyrek Dinar (değerinde olan bir
mal) veya daha fazlasında kesilir.”[956] Müslim ve daha başkaları bu hadisi Aişe'den rivayet
etmişlerdir.
9-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Meyve ve hurma
çiçeğinde el kesme cezası yoktur.”[957]
Ahmet ve birçokları bu hadisi Râfi' bin Hadîc'den rivayet etmişlerdir.
10-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Genel açlık zamanlarında el kesme cezası yoktur.” [958]
El-Hatîb bu hadisi Ebû Ümâme'den rivayet etmiştir.
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Beyin zarına ulaşan yarık veya içe nüfuz eden
yaralama veya kemiği ufalayan yarıkta kısas yoktur.”[959] İbn-i Mâce bu
hadisi El-Abbâs'dan rivayet etmiştir.
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kendi aranızda bağışlama yolu ile şer'î cezaları
hallediniz! Bana iletilen ceza mutlaka vacip (yerine getirtmesi gerekli) olur.”[960] Ebu Davut ve
daha başkaları bu hadisi İbn-i Amr bin El-Âss'dan rivayet etmişlerdir.
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sizden önceki
milletlerin helak olmalarının gerçek sebebi, içlerinden soylu kişi çaldığı zaman
onu bırakırlar ve güçsüz kişi hırsızlık ettiği zaman onu cezalandırırlardı.”[961] Ahmet, Buharı
ve daha başkaları bu hadisi Aişe'den rivayet etmişlerdir.
1-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ödünç alınan şey geri'verilmeli, ekininden yararlanılmak üzere alınan toprak
sahibine iade edilmelidir."[962] İbn-i Mâce bu
hadisi Enes'den sahih bir senedle rivayet etmiştir.
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ödünç alınan şey geri verilecek, ekininden
yararlanılan tarla sahibine iade edilecek, borç ödenecek, kefil ve tazminat ödiyecektir.” [963]
Ahmet ve birçokları bu hadisi Ebû Ümâme'den rivayet etmişlerdir.
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kaybolan (deve, sığır, manda gibi) canlı hayvanlar ve
düşürülen (altın, gümüş gibi) malları bulduğun yerde tarifini yap. Sahibini
bulduğun zaman onu sahibine ver. Eğer sahibini bulamazsan o mal sana kalır. Çünkü
malın hakiki sahibi Hz. Allah'dır. Allah dilediği kişiye verir.”[964]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yahudilerden Beni Nezir kabilesinin Medine’de bırakıp
terkettikleri hurma ağaçlarını satan sevgili
peygamberimiz elde ettiği paradan
ancak ailelerine bir senelik yetecek nafakalarını ayırırdı.”[965]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Harcamada iktisadi hareket, yaşamanın yansıdır. İnsanlarla
iyi geçinmek aklın, bilmediklerini sormak ise ilmin yarısıdır.”[966]
1. “Hz. Allah, hiç bir gölgenin bulunmadığı
kıyamet günü kendi rahmet gölgesi altına alacağı yedi kimseler vardır:”
a) Adaletten ayrılmayan imanlı devlet adamları.
b) Alla'h'a karşı
tam olarak kulluk vazifesini ihmal etmeyen gençler.
c) Bir dahaki vakte dönünceye kadar camilere kalbleri bağlı
olarak kalan kişiler.
ç) Allah için sevip aynı sevgiyle toplandıkları gibi
aynı sevgi üzerinden ayrılan kişiler.
d) Yalnız olduğu zaman Allah'ı anarak sevinçten gözyaşı
döken kimseler.
e) Soylu ve güzel bir kadının “Ben bütün alemin sahibi
olan Allah'dan korkarım diyerek teklifini red eden kimseler.
f) Sağ eliyle
verdiğini sol elinin bile farkına varamayacak kadar gizli sadaka veren kimseler.”[967]
Şüphe yok ki, kıyamet
günü geiip de dayandığı zaman, güneş mahşer meydanında toplanmış olan tüm
insanların başlan üzerine yaklaşıp her yeri şiddetle yakıp kavururken, Yüce
Allah orada bulunan tüm insanların arasından kendisine kulluk eden yetmiş
gurubu ayırır ve rahmetinin gölgesi altında barındırır. İşte bu hadisde ismi
geçen yedi gurub, yetmiş gurubun içinde olanlardandır.[968]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hiç bir peygamberin söz konusu etmediği deccalden
bahseden ve onu size tanıtacak bir hadisden bahsedeyim mi? “Deccal bir gözü kör
olarak ve cennet misali bir bolluk, cehennem misali bir yetkiyle gelecektir.
Onu gören milletin zannettikleri gibi o rezaletlerle dolu cennet ve cehennemin
ta kendisidir.”
Nuh peygamberin, milletine akıbeti acı Allah'ın
azabından haber verdiği gibi, şüphesiz ben de deccalin tehlikeli ve dinsiz bir
mahlûk olduğunu sizlere haber veriyorum.[969]
Kıyamete yakın
geleceğinden haber verilen insanhğın başına büyük felâketler doğuracak
tehlikeli kâfir deccaldan bahseden bu hadisi şerifdeki sözü geçen cennet ve
cehennem maddi değil, aslında manevi olan cennet ve cehennemdir. Ne yazıkki,
deccalin getireceği cennetin benzeri günümüzde tüm çirkinliğiyle gözlerimizin
önünde gün geçtikçe yayılıp çoğalmakta. Gazinolar, pavyonlar, barlar ve
fuhuşun, zinanın açıkça yapıldığı genelevler. Söyleyin, insanların zahiren
cennet gibi saydıkları bu çirkin ve günah kiriyle dolu yerlerin, yakın
gelecekte insanlığın başına felâket getirecek olan deccalin cennetinden ne
farkı varki. Rezaletlerle dolu olan zamanımızdaki bu çirkin yerler aslında
cennet değil, cehennemin ta kendisidir. Bugünkü müslümanın içinde bulunduğu
hayat ve gerçekleştirdiği dini hükümler belki cehennem azabı gibi zor, ama
cennet gibi güzeldir. İşleyenleri cehennemden kurtarıp cennete götüren bu
kadar güzel bir şey olabilir mi ki, bunlar, gerçek müminler için gerçekten de
azap değil, Allah'a karış duyulan sevginin bir timsalidir.[970]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanlardan ilk olarak kalkacak olan huzurdur.
(Huzurun: kalkacağı o zamanda zenginlik ve bolluğun ne yararı var ki.)”[971]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bu ümmetten ilk olarak kalkacak olan şey, haya ve güvenirlik
olacaktır. (Hayanın kakmasından daha büyük bir tehlike düşünülemez. Bütün kötülüklerin
kapısı olan hayanın kalkmasıyla tüm kötülüklerin kapısı da insanlara açılmış
olur. Böylelikle insanların birbirlerine karşı1 olan güvenleri ortadan kalkar.
Güven duygusunun kalktığı yerde ise mutluluk ve huzur kalmaz)”[972]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanlardan ilk kalkacak olan güvenlik, son kalkacak
olan da namaz olacaktır. Çünkü namaz kılan çok, fakat Allah'ın nezdinde kılınan
namazın karşılığı olmayacaktır.”[973]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Kıyamete yakın bir zamanda) yerden Dabbe adında
canlı (herkesin iş durumunu bilen) bir varlık çıkacaktır. Yanında Süleyman
peygamberin mührü (hatemi), Musa peygamberin de asası bulunacaktır. Asa ile
müminin iki kaşı arasına dokunduğunda o
imanlı kişinin yüzü nûrani ve bembeyaz, mühür ile kâfirin burnu üzerine damga
vurduğunda, kâfirin yüzü simsiyah kesilecektir. Öyleki orada bulunan insanlar,
müminin yüzüne baktıklarında bu mümindir, kâfirin yüzüne baktıklarında ise bu
kâfirdir diyebilecekler. (Çünkü mühürdeki mümin, asadaki kâfir kelimesi aynen
görünüp okunur.)”[974]
Hadîsde geçen Hatim,
Süleyman peygamberin mührü değil, sadece onun bir benzeri, asa da Musa
peygamberin asası değil, onun bir benzeridir. Buna mukabil aynı yetkiye
sahiptir.[975]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine üç şey vardır ki, bunlar göründüğü zaman, o
ana kadar iman etmemiş kimselerin edecekleri
iman kendilerine fayda vermeyecektir:”
a) Güneşin batıdan doğması,
b) Deccalin ortaya çıkması,
c) Dabbenin
meydana çıkması.”[976]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki,
Hz. Allah kullarından ilmi alıp yok etmez. Ancak ulemaların canını almakla ilim
yok olur. Hiç bir alim kalmayınca, o zamaninsanlar, alimlerin yerine cahri emirlere
sorar, onlar da ilimsiz, bilgiye dayanmayan yanlış fetva verir. Sonuç, hem kendileri
dinden sapar hem de başkalarının dinden sapmalarına sebep olurlar.”[977]
Sevgili peygamberimiz
(s.a.s.) veda haccında bulunduğu sırada “ilim
ortadan kalkmadan öğrenmeye çalışınız” buyurdu. Bunun üzerine sahabelerden
Ebu Ûmame dedi ki:
“Ya Rasulûllah o
bahsettiğiniz din ilmi ortadan kalkabilir mi?” Bunun üzerine Peygamberimiz
(s.a.s.) yukarıdaki hadisi şerifi buyurdular.[978]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, kıyametin alâmetlerinden bazıları
şunlardır:
a) Dine dair ilimlerin kalkması.
b) Cehaletin ortaya çıkması.
c) Zinanın açıkça yapılması.
e) Elli kadını bir erkeğin idare edecek kadar,
erkeklerin azalıp kadınların çoğalması.”[979]
Bu hadisin son şıkkı,
kıyamete yakın bütün dünyayı kapsayan bir savaşın çıkması ve bu savaşta
erkeklerin her ellide kırkdokuzunun ölüp yok olmasına işaret eder.[980]
9-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyametin işaretlerinden birisi de insanların camilere
gitmelerini iftihar meselesi yapmaları.”[981]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyametin alâmetlerinden bazıları, şunlardır:
a) Fuhuşun yaygınlaşması.
b) Ahlâk dışı, terbiyesiz sözlerin söylenmesi.
c) Akrabalar arasındaki akrabalık bağlarının kopması.
d) Güvenilir kişilere ihanet etmek.
e) Hainlere güvenmek.”[982]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyametin alâmetlerinden bazıları şunlardır:
a) Kişinin iki rekâtlık namaz kılmadan caminin
ortasından geçmesi.
b) Kişilerin ancak tanıdıklarına selâm vermesi.
c) Gençlerin ihtiyarları işçi olarak çalıştırmaları.”[983]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyametin yakın olduğuna işaret eden delillerin
bazıları:
a) Yağmurun çok yağmasına rağmen bitkilerde bereketin
azalması.
b) Hafızların çoğalıp, âlimlerin azalması.
c) Amirlerin çoğalıp bunların arasından güvenilir
kişilerin azalması.”[984]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tesbih tanelerinin birbirini takip etmesi gibi,
kıyametin alâmetleri de birbirini takip edecektir.”[985]
Kıyametin alâmetleri,
tesbih tanelerinin ardı sıra gelmesi gibi gelecektir buyuruyor sevgili
peygamberimiz. Kıyametin alâmetlerine örnek verecek olursak şunları
sıralayabiliriz. İsa peygamberin gökyüzünden yeryüzüne inmesi, Deccalin ortaya
çıkması Dabbe adındaki yerden çıkacak olan mahlûk, yeryüzünü fitneye boğacak
olan Yecüc-Mecüc adındaki iki milletin çıkması, güneşin batıdan doğması. Bütün
bunlar birbirlerini takip edeceklerdir. O ana kadar iman etmemiş olan
kâfirlerin iman etmeleri bile fayda vermeyecektir. Mümin olanlar, Allah'a
inananlar kurtulacak, münafıklar, kâfirler ve içlerinde şüphe taşıyanlar ise
felâketin doğurucusu olacak olan Deccalla ve Ahirette ise şeytanla birlikte
ebedi bir azaba çarptırılacaklar. Allah hepimizi şeytanın şerrinden, Deccalin
fitnesinden kurtarsın. Amin...[986]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyametin alâmetlerinden altısı şunlardır;
a) Fani alemden baki aleme göç etmemesi.
b) Beyt-ül mukaddesin fethedilip müslümaniarın eline
geçmesi.
c) Kişinin eline bin dinar geçmesine rağmen az görüp
öfkelenmesi.
ç) (Batının kötü ahlâk) fitnelerinin müslümanların evine
girmesi,
d) Koyunların arasında ölümlerine sebep olan Kısas hastalığının
çıkması gibi, insanların arasında da ansızın ölümlerine yol açacak bir felâketin
doğması.
e) Her sancağın altında oniki bin askerin bulunacağı seksen
sancak altında toplanan rum ordularının savaşa başlaması.
f) Mısır’da burun kemikleri eğri, Ümmiye kabilesine mensup
bir hükümdarın bir sultana karşı gelerek savaşta yenildikten sonra rum diyarına
kaçıp rumlardan teşkil edeceği bir orduyla İskenderiye'ye gelip İslâm ordusuyla
savaşması.”[987]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kudüsde büyük bir tamirin olması; Medine’nin harab
olması, büyük bir savaşın çıkması, İstanbul'un fethedilmesi de (İslâmiyete karşı)
deccalların çıkması demektir.”[988]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, Hz. Allah ipekten daha da yumuşak (bir
hastalık getiren) Yemen'den bir rüzgâr estirir (tüm İslâm ülkelerine
yaydırır). Bu rüzgâr, kalbinde zerre'kadar dahi iman bulunan kimselerin ölümüne
sebep olur. (Böylece iyi insanlar yok olur, kıyamet de kötü insanların başına
kopar."[989]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz on alâmet vuku bulmadıkça kıyamet
kopmayacaktır.”
a) (Doğu ile batıyı kapsayan) ve kırk gün bekleyip
insanları çeşitli hastalıklara sürükleyecek) bir duman.
b) (İslâmiyete
karşı çeşitli inkılâplar yaratacak ve fitne tohumlarını saçacak olan) deccalin
çıkması.
c) (Kendisine büyük bir yetki verilecek olan) Dabbe adındaki bir mahlûkun ortaya çıkması.
ç) Güneşin batıdan doğması.
d) (Büyük bir çapta zarar verecek) üç depremin çıkması.
e) Doğudan bir depremin olması.
f) Batıdan bir depremin olması.
g) Arap yarımadasında bir depremin çıkması. (Bu üç
deprem sırasıyla vuku bulacaktır.)
h) Yecûc-Mecûc adlı tehlikeli iki (Rus ile Çin olabilir)
milletin fitnelerinden (İslâm ülkelerine karşı) iki kapının açılması.”[990]
Hadisçe geçen bazı
kelimeler:
Duhan: Duman demektir.
Bunun ne demek olduğunu sevgili peygam berimize soran sahabelere peygamber
efendimiz (s.a.s) şöyle cevap vermişlerdir:
“Bu öylesine büyük bir belâdır ki, doğu ile batının
arasını dolduruı kırk gün bekler ve bu zaman içinde insanlar arasında çeşitli
hastalıkların doğmasına sebeb olur. Ancak müminler için bu hastalık nezle veya
gırip gibi hastalıklardan öteye gitmeyecektir. Oysa kâfirler için sarhoşluk,
çılgınlık ve delilik gibi tehlikeler doğuracak olan bu duman, böylece birçok
kâfiri ölüme sürükleyecektir.” Bu
konuda Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuşlardır: “Ey
habibim! Üzülme. Semadan çıkacak ve bütün insanları kapsıyacak bir dumanın
geleceği günü bekle. Bu ne kederli bir azabdır.” (Ki tafsir etmek
kelimelerle imkânsızdır.)
I) (Kıyametin en son
alâmeti) Adn isminde yerin derinliğinden çıkacak olan bir ateşin insanları
haşır meydanına varıncaya kadar toplayıp götürmesi. Bu ateş İnsanları
beraberinde haşır meydanına götürürken, insanların geceleri durduğu yerde
durur, gündüzleri ise geçtiği yerde yürür.[991]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe
yok ki, mutlu olan kişi, küfür fitnelerinden korunmuş olan, bu fitnelere
tutulup da sabreden ve kabul etmeyen kişidir.”[992]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Vuku bulacak kıyametin ilk alâmetleri şunlardır:”
a) Güneşin batıdan doğması.
b) Kuşluk
zamanında Dabbe adlı bir mahlûkun çıkması.
Bu ikisinden hangisi ilk önce ortaya çıkarsa, diğeri
de hemen onun akabinde ortaya çıkacaktır.”[993]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, kıyamete yakın bir zamanda milleti yoldan
çıkarıp dinsizliklere sevkedecek bir grup insan bulunacaktır. Onları dinsizliğin
acı abbetinden uyarınız.”[994]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz kıyamete yakın bir zamanda öylesine acı
günler gelecek ki, o günlerde dini bilgiler ortadan kalkacak, yerine cehalet
yerleşecek, insanların arasında çatışmalar,
döğüşmeler, birbirini öldürmeler adeta bir salgın halini alacaktır.”
23- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ben sizin için, bir koyunun kurttan korkmasından daha
da çok (küfre kaymanızdan) korkuyorum. Dikkat
edin! İyi olmayan koyun, sebepsiz olarak ölen koyundur.”[995]
Sebebsiz ölen koyun,
sürüsünden ayrılıp kurtlara yem olan koyundur, Sebebsiz ölen insan ise, din
camiasından ayrılıp canavar gibi kominizme yem olan kişidir.[996]
24- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, ben sizin için fakirlik fitnesinden
ziyade zenginlik içinde olan hayat fitnesinden korkuyorum. Çünkü siz,
fakirlikle imtihan olundunuz ve buna sabır göstererek selâmete kavuştunuz.
Oysa dünya tatlı, cazibeli olan yeşil bir bahçedir.”[997]
Sevgili peygamberimiz
bizim fakirlik, darlık içinde geçen hayatımızdan ziyade, servet ve bolluk
içinde geçen hayatımızdan korkmakta. Zenginlik insanı yoldan saptırıp azdırır.
Bu konuda Hz. Allah şöyle buyurmakta: “Eğer
kullarımıza bol servet verirsek, yeryüzüne fitne tohumu saçıp azarlar.” Hz.
Allah diğer bir ayette ise şöyle buyurmaktadır: “İnsanlara bol rızık ve servet verirsek bizden yüz çevirip unutkanlık
köşesine otururlar.” Evet sayın okuyucular, görüldüğü gibi zenginlik
insanları nasıl yoldan çıkarıp azdırmakta. Oysa fakirlik her an müslümanlara
Allah'ı hatırlatmakta ve mütevaziliği diğer insanlara telkin etmekte. Fakir
bir kul, dinden ayrıldığı zaman demiyelim de yoldan çıktığı zaman bile, kötü
yoldan Allah'a dönüş yapar. Bunun için peygamberimiz hâdisde olduğu gibi. Ben
sizin başınıza belâ olan fakirlikten ziyade daha büyük bir belâ olan zenginlik
içinde geçen hayatınızdan korkarım buyurmakta.[998]
25- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Bütün dünyayı yakıp kavuracak) büyük bir savaşın
çıkması, İstanbul'un fethi, (küçük) deccalların ortaya çıkması. (Bunların
zamanları o kadar birbirlerine yakındır ki, hepsi) yedi ay gibi kısa bir
zamanda olacak gibidir.”[999]
26- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Mehdi benim neslimden olup alnı geniş, tüysüz ve
burnu uzuncadır. Ahlâksızlık ve zulümle dolu olan bu dünyayı yeniden adaletle
doldurup iyiye dönüştürecektir.”[1000]
27- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dünya, mal ve serveti ile makam ve rütbeler kötü kişilerin
eline, geçmedikçe kıyamet kopmayacaktır.”[1001]
Lûka': Kötü insanlar.
Hadisin işareti: Bu
hadis, kıyamete yakın bir zamanda dünyanın ma ve servetinin kötü kişilerin eline
geçeceğine ve devletin önemli mevkilerine soy-sopatı belirsiz kişilerin geçip
işgal edeceklerine işaret etmektedir.
Bunun nedeni kötü
kişilerin serveti gayri meşru yollardan veya meşru clmad/ğını araştırmadan
çeşitli hilelerle ele geçirip üzerine konmasıdır. Bu da karga düşünceli,
kadınh-içkili hayata alışmış maneviyatını kaybetmiş sapık kişilerin çiçekler
misâli islâmiyeti, Avrupa'nın küfür hukukundan aşağı görerek kendilerine göre
değiştirip tamamiyle islâm ilkelerinden çıkarıp atmalarından ileri gelir.
Böylece Allah'ın meşru kıldığı yolları araştırmadan haram yollardan elde
ettikleri servete kargaların leşe konması gibi konarlar.[1002]
28- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ümmetimden bir gurup, kıyamet kopuncaya kadar galip
gelip hak dinden ayrılmayacaktır.”[1003]
29- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yeryüzünde tam imanla “Allah Allah” denildikçe
kıyamet kopmayacaktır”[1004]
30- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanlar, camilerin inşaat ve tezinininde iftihar
edip yarışmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”[1005]
31- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kötü İnsanlar dünyada (kondukları servetten ötürü)
mutlu sayamadıkça kıyamet kopmayacaktır.”[1006]
32- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İyi ve şuurlu kimseler bir mezarın yanından geçerken “burada
yatan kimsenin yerinde keşke ben olsaydım" demedikçe kıyamet kopmayacaktır.”[1007]
33- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kâbeye ziyaret edildikçe kıyamet konmayacaktır.”[1008]
34- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kâbeden Hacer-ül Esvet (kara taş) kalkmadıkça, Hafızların
kalbinden de Kur'an unutturulmadıkça kıyamet vuku bulmayacaktır.”[1009]
35- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yeryüzüne yetmiş yalancı (bir peygamberin küfre karşı
yaptığı devrimler kadar, islâmiyete karşı devrimler yapan) kişiler gelmedikçe
kıyamet vuku bulmayacaktır.”[1010]
36- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yeryüzünden yavaş yavaş göçüp giden iyi insanlara karşılık, kötü
insanlar, yaramayan çürük buğday veya hurma taneleri gibi kalır. Fakat Hz.
Allah bunların yüzüne rahmet nazarıyla bakmaz.”[1011]
Sevgili peygamberimiz
diğer bir hadisde de “kıyamet kötü insanların
başına kopacaktır” şeklinde buyurmuştur. Yukarıda geçen hadis bunun gerçek
bir tercümesidir. Çünkü iyi insanların dünyadan göçüp gitmesiyle azalan imanlı
kişilerin yerine, çoğalan Allah'ı inkâr etmiş sapık düşünceli kötü insanlar
yerleşecektir. Ceza anlamına gelen acı, izdırap ve felâketlerin birleşeceği o
kıyamet gününün kötü insanların başına yıkılması Allah'ın dünya nizamına
koyduğu adaletin bir gereğidir.[1012]
37- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Meryem oğlu İsa
peygamber (müslümanlara rahmet olarak son zamanda gökyüzünden) Dümüşk'in
doğusunda bulunan beyaz bir minarenin üzerine iner.”[1013]
38- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Deccal, gözleri (cam gibi) yeşil olan kâfirdir.”[1014]
39- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Deccal dediğimiz kâfirin sol gözü kör, sağ gözü ise
kusurlu, iki gözü arasında “bu adam kâfirdir” yazılı yazıyı gören her müslüman
okuyabilecektir.”[1015]
40- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sol
gözü kör, saçları gür olan deccalın aynı zamanda yanında cennet ve cehennem
gibi iki yeri olacaktır. (Müminlerin girecekleri cehennem aslında cennet,
münafıkların girecekleri cennet de aslında cehennem gibidir.)”[1016]
41- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Çocuğu olmayacak olan Deccal Mekke ve Medine'ye
giremeyecektir.”[1017]
42-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Deccal, doğudan Horasan denilen bir yerden
çıkacaktır. Çıktığı anda peşinden kendisini yüzleri kalkan gibi büyük ve geniş
bir topluluk takip edecektir.”[1018]
Hadisin işareti:
Deccalın, doğuda Allah'a inanmayan, komünizm fitnesini tüm düityaya saçarak
insanları felâketlere sürükleyecek olan Rusya milletinden gelmesi mümkündür.
Çünkü deccal gibi en kötü düşünceler taşıyacak bir dinsiz ve devrimcinin, en
kötü bir milletten gelmesi gerek.[1019]
43- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamete yakın bir zamanda çok karışık günler ve (tüm
dünyayı kapsayacak) savaşlar olacaktır.”[1020]
44- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamete yakın bir zamanda şu olaylar olacaktır:”
a) Mesh: İnsanların kıyafet veya ahlâk bakımından
hayvanlaşır.
b) Hasif: Dünyanın bazı yerlerinde büyük depremlerin
olması ve bu depremler sonucu birçok canlının toprağın altına gömülmesi.
c) Kazf: Semadan yağmur yerine taşların yağması.”[1021]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İslâm
beldeleri arasında en son yıkılacak olan yer, Medine olacaktır.”[1022]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Peygamberimiz bu hadisi parmaklarını birbirine
giriştirerek dile getirdi ve şöyle anlattı: “İnsanların verdikleri sözlerine
sadık kalmadığını ve emanete ihanet ettiklerini gördüğün zaman; evinde otur,
diline hakim ol, Allah'ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçın, sana
ait olan işlerine sarılıp amme işleriyle uğraşmayı bir yana bırak.”[1023]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yaşayan bir kavmin, yerin yarılmasıyla gömülüp
kaybolduğunu işitiğiniz zaman, biliniz ki, kıyametin kopması yaklaşmıştır.”[1024]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Din ve devlet işleri, ehli olmayan (soy, sopatı belirsiz);
teslim edildiği zaman, kıyametin kopmasını bekleyiniz.”[1025]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Sahabiler,
hanefi ve şafii mezheplerinin imamları gibi) geçmiş büyüklere küfür edecek olan
bu ümmetimiz sonrakilere karşı, o büyükler hakkında gelen hadisleri gizleyen
(böylece onları müdafaa etmeyen) kimseler, Allah'ın bana indirdiklerini gizlemiş
(inkâr etmiş) olur.”[1026]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üç yerde hiç kimse, bir başka kimseyi düşünemeyecektir:”
a) “İlâhi terazide iyilik ve kötülükler tartılırken,
kişinin iyiliklerinin konulduğu terazinin kefesinin ağır mı yoksa hafif mi
geleceğini bilinceye kadar,
b)“Allah'ın emri olan kitabınızı alıp okuyun” denilerek
herkesin eline amel defteri verildiğinde, kişinin kitabının sağından mı,
solundan mı yoksa arkasından mı verileceğini anlayıncaya kadar,”
c) Allah'ın dilediği kimseyi düşüreceği engelleyici
çengellerle donatılmış, cehennem üzerine kurulu sırat köprüsünden geçekken,
kişinin geçecek miyim, yoksa bu engellerden birine takılıp düşecekmiyim diye
düştüğü kaygıdan kurtuluncaya kadar, hiç kimse, bir başka kimseyi düşünemeyecektir.”[1027]
Hadisin sebebi:
Validemiz Hz. Ayşe'nin günün birinde cehenne mi hatırlayarak ağladığını gören
peygamberimiz bunun sebebini sorunes Hz. Ayşe:
“Cehennemin içindeki azabın, ateşin
çeşitlerini hatırladım, bunun için ağladım” sonra tekrar devam etti:
“Ya Resulûllah!
Kıyamet gününün bu kadar zor ve dehşetli olmasına rağmen, herkes ailesini
düşünecek mi? Bunun üzerine sevgili peygamberimiz,
“Ya Aişe! Kişi, kıyamet gün karşılaşacağı olaylar
karşısında bir başkasını düşünemez” diyerek
hadis de olduğu gibi buyurmuşlardır.”
Çocuğun anne veya
babasına benzemesinin hikmeti; erkeğin mayası kadının mayasından önce ana
rahmine dökülürse, çocuk babasına, kadının mayası daha önce dökülürse, çocuk
annesine benzer.[1028]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyametin kopması için gereken şartlardan birisi,
İnsanları batıya kaydıracak Doğudan bir ateşin çıkması. (Bu ateş büyük ve
manevi felâket fitnesi de olabilir)”
Cennet ehlilerinin yiyeceği ilk yemek, balık ciğeri
olacaktır.”[1029]
Muhakkak ki, sevgili
peygamberimizin Medine'ye gelerek peygamber olduğunu, milleti cehaletten
kurtarıp iman nuruna kavuşturmaya ve islâm dinini yaymaya çalıştığını işiten
yahudilerden Abdullah binu Selâm, peygamberimizi imtihan etmek gayesiyle
bulunduğu yere gelip şöyle der:
“Ben, size ancak
peygamberlerin bileceği üç şey soracağım”
a) İnsanları
mahşere sevkedecek, kıyametin ilk alâmeti nedir?
b)
Cennetliklerin ilk olarak yiyecekleri nedir?
c) Doğacak
olan çocuğun anne veya babasına benzemesinin hikmeti nedir?
Bunun üzerine sevgili
peygamberimiz cevap olarak yukarıda geçen hadisi buyurdular.[1030]
8-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz,
kıyamet günü yakıcı terin içinde kalacak olan kişi şöyle yalvaracaktır:
“Ey Rabbim!. Cehennemin
içine koymakla olsa bile beni rahata kavuştur.”[1031]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Bugün Hicri tarihinin sekizinci yılında) Yecüc ve
Mecüc (Çin ile Rusya'nın olması muhtemel) iki milletin karşısında
manevi engeller olan sedden bir
kapı açılmış oluyor.”
Sevgili peygamberimiz kapının büyüklüğünü, birleştirdiği başparmağıyla işaret parmağı
arasında kalan boşluğa benzeterek gösterdi.[1032]
10-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kabrin fitne ve imtihanı bana ettiğiniz samimi iman
nisbetinde kolaylaşır. O halde benim size peygamberliğimden sorulduğu zaman,
hiç bir şüpheye düşmeden gerçeği söyleyiniz.”[1033]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Düşman) kılıçlarının bir şehidin başında parlaması,
fitne ve felâket için yeterlidir.”[1034]
Adamın birisi sevgili
peygamberimizin huzuruna gelerek dedi ki;
“Ya Reşûlullah!. Ölen
her mümin kabirde birçok zorlu ve tehlikeli şeylerle karşılaştığı halde,
düşman kılıçlarıyla can veren şehitler herhangi bir zor olayla karşılaşmamakta-
Nedenini söyler misiniz?” sorusuna cevap olarak peygamberimiz yukarıda geçen
hadisi şerifi buyurdular.[1035]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyametin alâmetleri ipliğe dizilmiş teşbih tanelerine
ıbenzer. İpliği koptuğu an, tesbih taneleri düşerken birbirlerini izledikleri
gibi, kıyametin alâmetleri de başladığı zaman birbirlerini izleyerek
gelecektir."[1036]
13-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, insanların, üzerine öyle kötü günler gelecek
ki, o günlerde tam (imanlı) kimseler
yalancı kabul edilirken, yalancı kişiler de doğru ve iyi olarak ıkabul edilir.
Gene emin kişiler hain olarak gösterilirken hain kişler de doğru olarak
gösterilirler. Ve yemin etmekle beraber şahitliğe çağrılmadığı halde, şahitlik
yaparlar. O günlerde
en mutlu insan, Allah ve Resulüne
inanmayan (refah ve servet içinde olan) kötü kişiler olacaktır.”[1037]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, yakın bir zamanda öylesine kötü günler
olacak ki, insanlar mal ve servet kazanırken, kazandıkları mal ve serveti helâl
veya haram olduğunu düşünmeden elde etmeye çalışacaklardır.”[1038]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine
kirli bir zaman gelecek ki, yaşayan her insan (dolaylı yollardan olsa bile)
mu'hakkak faiz yiyecektir. Yemeyenlere dahi bu faizin tozu bulaşacaktır.”[1039]
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz iki ayakkabının birbirlerine denk ve
aralarında bir
fark
olmaması gibi, israiloğullannın başlarına gelen felâketlerin aynısı benim
ümmetimin elebaşına gelecektir. Öyle ki, yanudiierden birisi açıkça anasıyla
rina ederse, ümmetimden de anasıyla zina edenler olacaktır.”
Beni İsrailoğulları aralarında (inanç bakımından) 72
fırkaya ayrılmış, benim ümmetim ise 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan biri
hariç, diğerlerinin tümü cehenneme girecektir. O tek fırkada, ancak ben ve
sahabelerim gibi iman yolunda yürüyen imanlı kişiler olacaktır.”[1040]
Bu hadisi şerif,
kıyamete yakın bir zamanda islâm ülkelerinden iman nuru sönecek milletlerin
islâm dan ayrılıp küfür karanlığına gömüleceğine, cehalet devrinde olduğu
gibi, yahudiler ve benzeri olan ehli küfrün kötü ahlâklarını benimseyeceklerine,
hatta mahremi olan anne ve kız-kardeşleriyle cinsi münasebette bulunacaklarına
işaret etmektedir.[1041]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ben, Sura üfürüldüğünde yer ve semada bulunan her
canlı ölecek, ancak bunların arasında Allah'ın dilediği kimseler sağ kalacaktır”
ayetindeki sağ kalan kişilerin kimler olduğunu Cebraile sorduğumda Hz.
Cebrail, “Bunlar Allah'ın ölenlerden ayırdığı
şehit kimselerdir ki, bunların kılıçları arş-ı alâ denilen semanın tavanında
asılıdır” diye cevap verdi.[1042]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz
meryemoğlu İsa peygamber, deccalı (ordusuyla yapacağı mücadele ve
müsademelerden sonra) Lüdde denilen şehrin kapısında öldürecektir.[1043]”
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet kopmadan evvel, Hazri mevt denilen yerden
öylesine bir ateş çıkacak ki, bu ateş insanları (Doğudan toplayıp) haşır
meydanına kadar sürükleyecektir.”[1044]
20-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müminler, kıyamet günü cehennem
üzerine kurulu sırat köprüsünden geçerken, söyleyecekleri dua cümlesi
şu olacaktır: “Ey Rabbim!. Beni selâmete ulaştır.”[1045]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sırat
köprüsünden geçerken benim ümmetimin şiarı şu olacaktır:
“Ya men la ilahe illa ente” Ey senden başka ilâh
olmayan Allah'ım! Beni bu felâketten kurtar. [1046]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kabirlerinden dirilip
mahşere doğru giden müminlerin sembolü “la ilahe illallahu ve alallahi fel
yetevekkeül mü'minun.”
Anlamı:
“Allah'dan başka ilâh yoktur. Öyleyse müminler ancak
Allah’a güvenip tevekkül ederler.”[1047]
23- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyametin karanlıklarında müminlerin şiari (sembolü),
“La ilahe illa ente” cümlesi olacaktır.
Anlamı:
“Allah'ım!
Senden başka hiç bir ilâh yoktur.”[1048]
24-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü üfürülecek olan sur (boru) boynuz şeklinde
bir alettir. O alete (üç kere) üfürülecektir:”
a) Kıyamete yakm bir zamanda insanların korkması,
b) Yeryüzünde yaşayan canlıların yok olması ve kıyametin
kopması.
c) Kıyametin kopmasından kırk yıl sonra tekrar
insanların dirilmesi.”[1049]
25- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanları doğudan
batıya kadar sürükleyip haşır meydanında toplayacak ilk vasıta, büyük bir ateş
olacaktır.”[1050]
Ahiret günü, ölen her
insanın dirildikten sonra haşır meydanına gelebilmesi için bir vasıtanın
olması gerekir. Bu durumda dünyada ettikleri imandan ötürü imanlılara
sağlarında ve önlerinde olmak üzere iki kandil verilir. Mümin kişide bu ışıktan
yararlanarak haşır meydanına kadar gelir. Fakat iman etmeyen kimseler
karanlıkta kalacağından, kâinatın etrafından çıkan bir ateş, o insanları
doğudan batıya kadar sürükleyip haşır meydanına getirir. Böylece Allah'ın
kurulacak mahkemesinde, müminler cennet makamına varırken, kâfirler de hak
ettikleri cehenneme atılacaklardır.[1051]
26- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ademoğlunun her uzvunu toprak yiyip, çürütecektir.
Ancak kuyruk sokumunda olan bir kemik çürümeyecektir. Çünkü insan bu kemikten
yaratıldığından, gene ondan meydana gelip dirilecektir.”[1052]
27- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Hz. Allah, bu ümmetin (kıyamet günü bütün
hesaplarını) yarım gün içinde görmekten aciz kalmaz.”[1053]
28- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Başkasının evini (tecavüz ederek) darlaştırman,
yolunu kesen veya eziyet eden kimselere (katıldıkları) savaştaki sevap gelmez.
(Çünkü kazandıkları sevap, ancak yaptıkları kötülüklerini örter.)[1054]
29- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benimle (karada) yapılan savaşa katılmayan kimse,
denizde yapılan savaşa katılsın.”[1055]
Sevgili peygamberimiz,
hadisde buyurdukları gibi, deniz savaşma, karada yapılan savaştan daha çok
önem vermiştir.[1056]
30-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İmanlı bir esiri düşman elinden kurtaran kimse, beni
kurtarmış gibi olur.”[1057]
31-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İslâm dini, yeryüzüne garip olarak geldiği gibi, gene
geldiği yere garip olarak dönecektir. (İslâm dininin garip sayıldığı o zamanda)
garip sayılan o müminlere ne mutlu![1058]
Hadisin işareti:
Kıyamete yakın bir zamanda islâmiyeîi, Öylesine bir dinsizlik ve ahlâksızlık
kaplayacak ki, insanlar yılandan kaçar gibi, islâmiyetten kaçıp
uzaklaşacaktır. Biliyoruz ki, islâm dininin ortaya çıkışında da insanlar kaçıp
uzaklaşmış, İslama ve islâmca yaşayanlara karşı cephe almışlardı. Tıpkı o
zamanlarda olduğu gibi gene, kıyamete yakın bir zamanda islâm dini garip
sayılacak ve yayıldığı yer oian Medine'ye de garip olarak dönecektir. Bu
sıralarda islâmiyete göre yaşayan kimseler de gene o zamanlarda olduğu gibi,
garip sayılıp hor görülecek ve sanki yabancı bir misafirmişcesine itibar
görmeyeceklerdir. Fakat Allah'ın nezdînde evliya derecesinde itibar
göreceklerdir. Ne mutlu o müminlere.[1059]
32-Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz,
kıyamet günü, (mahşerde toplanan insanlardan),
yetmiş arşın yere geçecek ve sonra yükselip
insanların ağız ve kulakları
hizasına kadar gelecek terler dökülecektir.”[1060]
33- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyametin kopması anında bile olsa, biriniz
elinizdeki hurma fidanını, dikmeye gücü yetiyorsa, dikmeden ordan ayrılmayınız.”[1061]
Sevgili peygamberimiz,
insanlar için ziraatın her şeyden ço önemli olduğunu, insanların her şey
haricinde ancak ziraatle yaşamların sürdürebileceklerini, bunun için de ziraate
çok önem vermeleri gerektiği ni hadisde olduğu gibi belirtmişlerdir.[1062]
34- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah'dan, kıyamet günü, ümmetimi (haşır meydanında durdurup) hesaplarını yarım
gün erteleyerek taciz etmemesini diliyorum.”[1063]
35- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü ümmetimin fakir müminleri,
zenginlerinden 500 yıl önce -kurtuluşa ereceklerine sevinsinler- Bu arada (beş
yüz yıllık zaman içinde) fakir müminler cennette mutluluğa ermiş iken,
zengin müminler (haşır meydanında)
hesap vermekle uğraşırlar.”[1064]
36- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, Kabe her an günvenlik içinde olacaktır.
Hatta onu yıkmaya gelecek bir düşman ordusu, çöle vardığında, ordunun orta kısmı
ansızın yerin yarılmasıyla yok olacak, ön kısmında bulunanlar, arkada bulunanları
çağırıp dehşet dolu olayı gösterirken kendileri de tekrar yarılar toprağın
altına gömüleceklerdir. Ardlarında, onların acı akıbetlerini haber verecek
yalnız bir kişi kalacaktır.”[1065]
37- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ahireti hatırlamak için, mezarları ziyaret ediniz.
Ölüyü yıkayınız. Çünkü ruhdan boş hareketsiz bir cesed yıkamakta çok ibret
veric dersler vardır.
Cenaze namazını kılınız. (Çünkü cenaze namazını
kılmanız) sizi üzgün kılar. Üzgün olarak ölen bir kimse, kıyamet günü, Allah'ın
rahmet gölgesi altına girer ve kendisi için hayırlı şeylerle karşılaşır.”[1066]
Sevgili peygamberimiz,
bu hadisi şerîfde insanların muhakkak yapmalarını gereken faydalı üç şeyi
emretmiştir:
a) Mezarlığa ziyaret etmek: Mezarlığı
ziyaret eden kimseler, “benim en son diyarım burasıdır” diye düşünerek Allah'a
daha çok yaklaşırlar.
b) Ölüyü yıkamak: Ölüyü yıkayan bir kimse, ölünün yıkanacağı yerin bir teneşir, yatacağı
yerin ise bir mezar olduğu inancıyla, kötü hareketlerinden vazgeçer, bütün
benliğiyle Allah'ına bağlanır.
c) Cenaze namazını kılmak: Cenaze namazını kılan bir insan, muhakkak bir gün
ölüp bu tabuta konulacağını düşünüp üzülür, kötülüklerden vazgeçer.
Allah bizi, hakikati
gören, Hak'ka inanan kullardan eylesin. Amin.[1067]
38- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ölülerinizi, kabre koyduğunuz zaman, (çıkardığınız
toprağı) kabrin üstünde toplayınız. (Bir karış kadar yükseltiniz.)”[1068]
39-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Meclisinizi, zevk-u sefayı yok edecek ölümden bahsetmekle
değerlendiriniz.”[1069]
40-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Çoğunlukla kabir azablarına neden idrar
sızıntılarıdır.”[1070]
41- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kabir azabı haktır.” [1071]
42- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kabir azabına çoğunlukla idrar sızıntıları neden
olur. O halde elbisesine idrar sızıntıları bulaşan kimseler, o idrarı
temizlesin. Su bulamayan kişi de toprakla ovalayarak kurutsun.”[1072]
43- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kabir azabı haktır. O halde ona iman etmeyen kimse,
onun yüzünden azab görecektir.”[1073]
44- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin kişinin terazisinin sevap kefesine konacak ilk
sevabı ailesine karşı yaptığı harcamalar olacaktır.”[1074]
Sevgili peygamberimiz,
başka bir hadisde de, “en iyi olanlarınız, ailesine karşı en iyi
davrananlarınızda” buyurmakta. Çünkü mümin kişinin kıyamet günü sevap kefesine
konulacak ilk sevabı, çocuklarına, zevcelerine, yakın akrabalarına
harcadıklarının sevabı olacaktır. Ailelerine karşı harcama hususunda kusur yapan
kimseler Allah'ın nezdinde sorumlu tutulacaktır. Muhakkak ki, ailesine haram
maldan yediren, Allah'ın lanetlediği içkiden içiren ve terbiyelerinde kusur
işleyen kimseler, kıyamet günü, ancak Allah'ın yarattığı azabdan başka hiç bir
hisse alamayacaklardır.[1075]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennet, (tabaka halinde olan) yüz dereceden
(makamdan) oluşmuştur. Her birinin arasındaki mesafe, yerle gök arası kadardır.
Cennetin dört büyük ırmağı, en üst tabakadaki firdevs denilen cennet makamından
akar. O halde, Allah'dan dilerseniz, arş'ın altında bulunan firdevs cennetini
dileyiniz.”[1076]
2-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennete girecek olan kişiler, büyük servete kavuşur,
yokluk yüzü görmez, bir güçlükle karşılaşmaz, giydikleri elbise ve gençlikleri
asla yıpranıp tükenmez.”[1077]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benim ümmetimin cennete girecekleri rahmet kapısının
genişliği, cinsi güzel bir ata binmiş kimsenin gideceği üç gün-üç gecelik mesafe
kadardır. Buna rağmen, o kapıdan girecek olan müminler, öylesine bir izdiham
içersinde girecekler ki, nerdeyse omuzları kopar.”[1078]
İslâm ümmeti için,
müminlerden başka hiç bir kimsenin gireme yeceği özel bîr kapı vardır. Oradan
girecek olan müminler öylesine kala balık olacaklar ki, kapının çok geniş
olmasına rağmen gene de, yol bula mayıp birbirlerinin omuzları üstüne
çıkacaklar.[1079]
4-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kevser, etrafındaki duvarları
altından, suyunun aktığı yer yakuttan,
toprağı miskten daha güzel kokulu, suyu baldan tatlı, kardan beyaz olan
cennette bir nehirdir.”[1080]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennet köşklerinin duvarlarındaki taştan altın ve gümüşten,
harçları kokulu sarı renkli miskten, içindeki çakıl taşlan billûr yakuttan,
toprağı zaferandan, olan bir cennete girecek olan kimseler, büyük bir nimete
konup asla fakirlik yüzü görmez, orada ebediyyen kalıp ölmez, elbiseleri
yıpranmaz, gençlikleri ise tükenmez.”[1081]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Altmış mil yüksekliğinde ve her köşesinde müminin,
arkadakilere öndekileri göremiyeceği kadar kalabalık olan sevdiklerinin oturduğu
cennet çadırları inciden yapılmıştır.”
[1082]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tuba, cennette öylesine büyük bir ağaçdır ki,
gölgesinin kapladığı alan, süratli bir atın yüz senede varacağı bir mesafe
uzunluğundadır. Cennet ehlinin elbiseleri onun goncalarından çıkar.”[1083]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tuba, cennette, yüksekliği ancak Allah tarafından
bilinen öylesine bir ağaçdır ki, gölgesinde bir atlının yetmiş sene
yürüyebileceği kadar uzun dalları, herbirinin üzerine deve büyüklüğünde
kuşların konabileceği kadar kuvvetli mücevherden yaprakları vardır.”[1084]
Tahte: Alt
Gusnin: Dal
Harif: Yaz. (Fakat
hadisde yıl anlamında kullanılmıştır.)
Verak: Yaprak
Hulel: Zinetler
Dayr: Kuş
Buht: Deve[1085]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennete ilk girecek olan zümre, ayın ondordü, ikinci
girecek olan zümre ise semadaki en parlak yıldızın güzelliğinde olacaktır. Her
birinin, bacaklarının ilikleri dıştan görünen ve üzerlerinde yetmiş zinet bulunan
ikişer hanımları olacaktır.”[1086]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“En aşağısının bile seksen bin hizmetçisi, yetmiş iki
zevcesi olacak olan cennet ehlilerine yakut, zübercan ve billur
mücevherlerinden yapılmış Gabiye ve Sena ülkeleri genişliğinde köşkler
verilecektir.”[1087]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe
yok ki, İlliyin (cennetin en yüksek makam)'ı hak etmiş, yüzü en parlak bir
yıldız gibi parlayan cennet ehlilerinden birisi, makam bakımından daha aşağı
cennet ehlilerine göründüğü zaman, onları bambaşka bir aydınlığa gark eder.”[1088]
Dünyadaki nurların
tümü, sevgili peygamberimizin nurudur. Allah'a inanmış, ömür ve hayatını O'nun
yoluna adamış, İslâmın yükselmes için, geceli gündüzlü çalışarak kuvvetli iman
nuruna sahip olmuş, öldükten sonra da imanı sayesinde yüksek makamlara çıkmış
olan bir müminin aşağı makamlardaki müminlere iman nurunu göstermesiyle, o
müminle bambaşka bir aydınlığa kavuşurlar. Semada bulunan yıldız ve gezegenle
(ışıklı veya ışıksız olsunlar) güneşten aldıkları ışık sayesinde aydınlığa
kavuştukları gibi, muhakkak ki, o müminlerde öylesine bir aydınlığa kavuşurlar.[1089]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, cennet ehlilerinden bir erkeğe, (dünyada,
yüz erkeğe verilmiş yemek, içmek, sehvi ve cinsiyetteki kuvvetin tümü verilir.
Küçük ve büyük abdestlerinin yerine misk kokusundan bir ter dökerler.
Yedikleri yemeklerden dolayı şişmiş olan karınları da küçülüp tekrar eski
halini alır.”[1090]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz cennete giren mümin kişi, makamının
yükseldiğini görünce “bu bana nereden verildi.” diye sorar. Ona “dünyada bıraktığın
çocuğunun duası sayesinde verildi” diye cevap sunulur.[1091]
Müminler öldükten
sonra, dünyada bıraktıkları arasında ancak iki şeyden fayda bulurlar:
a) Cari
sadakalar. (Hayatta iken yaptırdığı cami köprü ve çeşme gibi kalıcı eserler.)
b) Ardında
bıraktığı salih evlâtlar.
Bunlar ölmüş olan arta
ve babalarının ruhlarına dua ve istiğfarda bulunmakla onlara sevap işlerler.
Bunun içindir ki, anne ve babalar hayatta iken hak etmedikleri yüksek makamlara
ulaşırlar.[1092]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, şehidlerin ruhları, meyvelerinden
faydalanmak için yeşil bir kuş gibi cennet ağaçlarının dallarına konarlar.”[1093]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, cennet erkeklerinin hanımları hiç bir
kimsenin işitemeyeceği şekilde en güzel bir sesle kocalarına cennet türküleri
söylerler.”
16- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennet ehlilerinin ilk olarak yiyecekleri şey, cennet
balıklarının akciğeri olacaktır.”[1094]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, yiyip içecek, fakat asla yellenmeyecek, küçük ve büyük
abdest bozmayacak, sümkürmeyecek olan cennete girecek müminler, aynı zamanda
yedikleri yemeklerden dolayı ağızları geğirmez, abdest bozmaları halinde de
misk kokusunda terler dökerler. Onlar, nefeslerini, sizin nefes alıp
verdiğiniz grbi değil, “subhanallah
velhamdulillah” cümleleriyle alıp verirler.”[1095]
Cennete girecek olan
müminler, sayılmayacak kadar çok olan cennetin yiyecek ve meşrubatlarından
yiyip içerler, fakat asla tükürüp sümkürmez, abdest bozmaz, yediklerini de
miskten daha güzel bir koku olacak olan terleriyle dışarıya çıkaracaklar.
Nefeslerini ise la ilahe illallah, subhanallah velhamdulillah” cümeleriyle
alıp verirler.[1096]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennete
girdiğimde, kenarları inci ve billurdan yapılmış bir nehirle karşılaştım. Elimi
suyun aktığı yere koyduğumda sarı
renkli misk gibi koktuğunu gördüm. Hz. Cebraile “Bu nedir?"
diye sordum. Cebrail ise bana:
“Bu Allah'ın sana
cennette bağışladığı kevser nehridir” diye cevap verdi.”[1097]
19- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennetliklerin yüz ve bedenleri tüysüz, gözleri
sürmeli, gençlikleri tükenmez, giydikleri ise yıpranmaz olacaktır.”[1098]
Hadisde geçen bazı
kelimeler:
Cürud: Tüysüz beden.
Mürd; Sakalsız yüz.
Kühul: Sürmeli gözler.
La Yefna: Bitip
tükenmez.
Şebabühum: Gençlik
Vela tebla:
Yıpranmaz.
Siyabühum: Elbiseler.[1099]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cennet ehlileri, (dünyada iken) başkalarının haklarında
iyi sözler söylediği,
Cehennem
ehlileri ise, aleyhlerinde konuştuğu, kötü sözler söyledikleri kimselerdir.”[1100]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, aşağı makamdaki cennetliler, üst
makamdaki köşklerde oturan cennet ehlilerini, dünyada iken semadaki yıldızları
gördüğünüz gibi görürler.”
Cennete girecek olan
imanlıların mertebeleri birbirinden farklıdır. Ahiretteki makam ve rütbeler,
imanlılara, dünyada yaptıkları iyilik ve islâma ettikleri hizmetlere göre
verilir.
Günlerden bir gün
peygamberimize galip “cennette içi dıştan, dışı dışı içten görünen cennet
köşkleri kimindir” diye soran bir arabiye sevgil peygamberimiz “bu yüksek mükâfat ve makamlar, şüphesiz,
tatlı, güleryüzlü ve terbiyeli konuşan, geceleyin herkesin uyuduğu zamanlar
bile namaz kılıp oruç tutan kimseler içindir” cevabını verdi.[1101]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, deve ve kuşlardan başka hiç bir hayvanın bulunmayacağı
cennette, cennet ehlileri birbirlerini yakut taşı gibi bembeyaz develerle
ziyaret edecekler.”[1102]
23- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, cennet ehli olan erkeklerin cinsi
temasta bulundukları cennet kızları tekrar eski bekârlıklarına dönerler.”[1103]
Cennet kızlarının
değerlerini arttıran bakirelikleri, izale edildikten az bir zaman sonra tekrar
eski haline döner.[1104]
24- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, (cennetin her köşesinde dolaşıp gezen)
cennet nehirlerinin tümü, cennete su, bal, süt ve (sarhoşluk yapmayan) içki
denizlerinden akarlar.”[1105]
25- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak iki, dünyada hayvanlarınızın olduğu gibi,
cennette her yanı misk kokacak olan istirahatgâhlar olacaktır.”[1106]
26- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, cennette öylesine büyük ağaçlar vardır iki,
o ağaçların gölgesinde cinsi güzel süratli atlar, yüz sene koşsalar bile gene
sonuna varamazlar.”[1107]
27- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, cennette (müminler için) kimsenin
görmediği, işitmediği, hatta kalbinden bile geçirmediği değerli ve bol
nimetler hazırlanmıştır.”[1108]
28- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak iki, cennette alışverişin olmadığı, buna
karşılık çok sayıda kadın ve erkek resimlerinin bulunduğu ve oraya girecek olan
erkeğin veya kadının istediği, beğendiği bir resmin şekline girebileceği bir
sokak vardır."[1109]
Hadiste olduğu gibi,
cennete girecek olan bir mümin hanımına karşı, hanımı da kendisine karşı
dünyada olduğu gibi tek bir şekil ve güzellikte kalmayıp beğendikleri en güzel
şekle girebilecekler.[1110]
29- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, cennette sevinç, evleri diye anılan
öylesine evler vardır iki, o evlere ancak çocukları sevindirip şenlendirecek
müminle girebilecektir.”[1111]
30- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz cennette bir mümin için inciden yapılmış
altmış mil uzunluğunda bir çadır vardır ki, o çadırda yalnız o mümini seven aile
toplumu olacaktır. Mümin kişi (dilediğinde) oraya girip dolaşır. Fakat oradaki
insanlar öylesine kalabalık olacak ki, birbirlerini dahi görmezler.”[1112]
Cennete girecek olan
bir mümin, hiç bir zaman yabancılık görmeyecektir. Kendisi için hazırlanmış
çadır ve köşke binlerce ahbabları yerleştirilmiştir. Mümin kişi oraya
girdiğinde kendisine sevgi ve saygı gösterilerinde bulunurlar.[1113]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, cehennemin içine kenarından bir taş
atılsa, yetmiş sene düşer de, gene dibine ulaşamaz.”[1114]
Sehrete: Taş, Kaya
Sefiri: Cehennem
Kenarı
Fetehvi: Düşmek
Karârıha: Dib, Sonu[1115]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Yakıcı cehennem ateşine dayanılmaları için) kâfirlerin
vücutları öylesine büyütülür ki, dişleri bile Uhud dağından daha büyüktür. Muhakkak
ki, onların vücutlarının dişlerine oranı, vücudlarınızın dişlerinize olan
büyüklük oranındadır.”[1116]
Hadislerde geçen bazı
kelimeler:
Dirsehu: Azı dişi.[1117]
3-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, cehennem ehlisi, öylesine ağlayıp gözyaşı
dökerler ki, döktükleri gözyaşlarında gemiler yüzdürülseydi, yüzerlerdi. Şüphesiz
onlar kanlı gözyaşları dökerler.”[1118]
Leyeküne: Büyütülmek
Leceret: Yüzmek
Dem: Kan.[1119]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cehenneme girecek olan kâfirlerin derilerinin
kalınlığı, Cebbar meleğinin kırk zira’
(bir zira’ beşyüz cm., toplam yirmi metre) kalınlığındadır. Onların dişlerinin
büyüklüğü Uhud dağı büyüklüğünde, cehennemde oturdukları yer ise Mekke ile
Medine arası kadardır.”[1120]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, imanlılardan dünyadaki tüm (cehennemi
hak etmiş) hür, köle ve cariyeler ard arda cehenneme atılırken, (cennete girmeyi
hak etmiş salih kimselerin şefaati sayesinde) kurtulup ardı sıra cennete
gireceklerdir.”[1121]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, dünyadaki ateşiniz, cehennem ateşinde
parçalanarak etkisini kaybetmiş yetmiş parçadan bir parçadır. Eğer bu ateş,
iki kere su ile yıkanmamış olsaydı, (şiddetli hararetinden dolayı) ondan faydalanamayacaktınız.
Öyle ki, o kendisini tekrar cehennem ateşine yollamaması için Allah'a dua eder.”[1122]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cehennem ateşinin korlarından biri, doğuda olsaydı,
onun ısısı batıda bulunurdu.”[1123]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cehennem ateşinin balyozlarından birisi yeryüzüne
getirilseydi, tüm insan ve cinler onu ordan kaldırmak isteseler, muhakkak
kaldırmaya güçleri yetmeyecektir. Cehennemliklere vurulan balyoz, bir dağa
vurulsaydı; dağ parçalanıp toz haline gelirdi.”[1124]
Hadisde geçen bazı
kelimeler:
Mukmâ: Balyoz.
Hadid: Demir
Ğubar: Toz.[1125]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir damlası bile dünya ehlinin hayatını bozmaya
yetecek zakkum ağacını yiyecek ve içecek olan cehennemlik kişinin hali ne olur
acaba.”[1126]
Zakkum: Cehennemde pis
kokulu, tadı zehirli bir ağacın ismidir.
Cehennemliklerin yiyeceği andan olacaktır.[1127]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü cehennem ehlilerinden azabı en hafif
olan, ayaklarının topukları altına cehennem ateşinin konulan iki koruyla beyinleri
kaynayan kişiler olacaktır”[1128]
Ehven: En hafif
Âhmes: Topuk.
Kadem: Ayak.
Cemere: Ateş koru.
Yağli: Kaynar. [1129]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü cehennem ehlilerinden azabı en hafif
olanı Ebu Talip’tir. O da ateşten yapılmış giyeceği bir çift ayakkabıdan beyni
kaynayacaktır.”[1130]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cehennem ateşi kıpkırmızı oluncaya kadar bin senelik,
sonra beyaz oluncaya kadar bir bin senelik daha yakılmıştır. Bu sefer simsiyah
oluncaya kadar bin senelik daha yakılan cehennem ateşi, karanlık gecenin
karanlığı gibi simsiyahdir.”[1131]
13- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kâfirin dişlerinin (cehennem ateşine karşı dayanıklı
olması için) kıyamet günü, uhud dağı büyüklüğünde olacaktır. Derilerinin kalınlığı
ise üç günlük mesafe kadar olur.”[1132]
14-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü kâfirin dişleri Uhud dağı, baldırları
Beyza dağı büyüklüğünde, cehennemde kaplayacağı yerin genişliği ise otuzaltı
mil kadar olacaktır.”[1133]
Cennet, Allah
nimetlerinin en seçkinlerini barındıran bir mükâfat, bir huzur ve safa
diyarıdır. Oraya girenler gözlerinin görmediği, kulaklarının işitmediği ve
hayallerinin canlandıramadığı zenginlik ve bollukta Allah nimetleri ile
karşılaşacaklar ve hallerinden sonsuz derecede memnun kalarak Allah'a ölçüsüz
derecede şükredeceklerdir. Fakat Cennetliklerin kazanacakları en büyük derece bizzat
Ulu Allah'ın cemâlini görmek şerefine kavuşmak olacaktır. Bu kelimelere sığmaz
derecede ulu mazhariyet her türlü nimeti gölgede (bırakacak ve Cennetlik kullara
dünyada iken Allah'a bağlı kalmış olmanın en şerefli rütbesi olarak
bağışlanacaktır.
Cehennem ise kâfirlerin
ve kötülük işleyenlerin atılacağı bir âzab ve ıstırap çekme âlemidir. Oraya
atılanlar, dünyada iken derece derece Allah'a karşı çıkmanın, dünyalık 'mal ve
servet biriktirmenin peşinde koşarak boşu boşuna ömür tüketmenin cezasını
çekecekler, O'nun azgın alevleri arasında boy vereceklerdir. Yüreğinde iman
nuru taşıyan hiçbir mü'min ebediyyen Cehennemde kalmıyacaktır. Cezasını çeken,
cezası bitince Cennete yerleştirilecektir.
Ey Allah yolunun
durmaz yolcusu!.. Cennetlikler ile Cehennemlikler hakkında inen şu iki âyetin
manâlarını düşün. Bak ulu Allah Cennetlikler hakkında ne buyurmaktadır:
1. “Cennetliklerin üzerlerinde ince ve kalın
yeşil ipekten yapılmış elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takarlar. Rableri
onlara tertemiz bir şarap içirmiştir. Ve onlara “Şüphesiz ki işte bu, sizin mükâfatınızdır. Ameliniz makbul olmuştur.”
denir. [1134]
Cenabı Hak
Cehennemlikler 'hakkında da şöyle buyurmaktadır:
2. “(Cehennemlikler Allah'a yalvaracaklar) Ey rabbimiz,
bizi bu Cehennem ateşinden çıkar (tekrar dünyaya gönder). Yine küfre dönersek
gerçekten kendimize yazık etmişlerden oluruz. Ulu Allah da onları şu cevabı verir:
Susun, sizin orada! Bana bir şey söylemeyin.” [1135]
Ulu Allah
Cehennemliklere yukarki hitapta bulunurken onlar da köpek suretine girerek
Cehennemde ulumağa başlıyacaklardır. Allah'ın böylesine acı azabından O'nun
yaygın merhametine sığınırız.- Çünkü Meâz Oğlu Yahya'nın da dediği gibi bu iki
hâl, yani Cennet'e girmekten mahrurr kalmakla Cehennemi boylamak birbirinden
baskın çıkan iki felâkettir. Ne Cennetten ayrı ve uzak kalmağa sabredilir, ne
de Cehennem ateşinde yanmağa tahammül edilir. Açıkçası her ikisine de
dayanılamaz.
Bununla birlikte rengârenk
Cennet nimetlerifvden uzak kalmağa katlanmak, Cehennemin o tüyler ürpertici
korkunç azabına çarpmaktan dans kolaydır. En büyük felâket, küfür ve inkâra
saplanarak İmanından olup ebe dî Cehennemde kalmaktır. Bir süre azab çektikten
sonra kurtulma ümidi olursa iş kolay demektir. Bütün düğüm noktası, imanı
kurtarabilmekte Yoksa temelli bir azaba hangi yürek, hangi insan dayanabilir?
Bu yüzder İsâ Peygamber demiştir ki:
“Cennet veya
Cehennemde temelli kalma fikri, yüreğinde korku duygusu taşıyan insanların
yüreklerini parçalar.”
Bir gün Hasan
Basrî'nin yanında bir hikâye anlatırlar. Cehennemde “Ey Hannân (çok veren), ey
Mennân (minnet eden)” diye ağlayıp sızlaya rak bin yıl azab çektikten sonra en
son çıkanın “Hinâd” adında birisi olduğunu söylerler. Sözün burasında oluk oluk
gözyaşı akıtarak ağlamaya başlıyan Hasan Basrî:
“Keşke” der “Ben Hinâd olsaydım.”
Bu sözleri üzerine
yanında bulunanların hayretten dona kaldıkların gören Hasan Basrî şu ibretli
konuşmayı yapar:
“Neden dona kaldınız?
Hinâd denilen adam nasıl olsa bir gün Cehennemden çıkmayacak mı? Çıkacak. Benim
ise çıkacağım da belli değil.”
Bütün iş; bellerimizi
büken, benizlerimizi solduran, ciğerlerimizi dağ layan, yüreklerimizi
parçalayan, gözlerimizden kanlı yaşlar akıtan bir tel noktada düğümlenmektedir.
Bu nokta da, “son nefeste imansız gitme korkusu” dur.
Yüreklerinde Allah
korkusu taşıyanların yüreklerini parçalayan korku nun asıl gayesi budur. Yine
gece gündüz oluk oluk gözyaşı akıtanların ası ağlayıp sızlamaları bu yüzdendir.
Bütün gaye, “son nefeste imanı kurtarmak”tır.
Din ulularımızdan
bazıları derler ki, gam ve keder şu üç şey yüzün den doğar:
1. Yapılan
ibadetin kabul edilmeme ihtimalinden;
2. İşlenen
günahın bağışlanmama ihtimalinden;
3. Son
nefeste imansız gitme ihtimalinden.
Büyük ihlâs sahibi
'kimseler, tek ve gerçek gam ve kederin “Son nefeste imansız gitme korkusu”
nun olması gerektiğini söylemişlerdir. Çünkü bunun dışında kalan gam ve
kederler örtülebilir, giderilebilir. Sebebi de onların bir sonu, bir 'bitiş
noktası olmalarındadır. Ama imansız gitmenin gam ve ıkederi Cehennemi
boylayarak temelli azâb çekmektir.
Es'bât Oğlu Yusuf
anlatıyor:
Bir gün Süfyan
Sevrî'ye uğramıştım. Onu öylesine ağlamış, öylesine gam ve kedere kapılmış
gördüm ki, ikendimi tutamayarak:
“Nedir bu haliniz?”
dedim.
“Bu derece ağlamanızın
sebebi günahlarınızın çokluğu mu?”
“Hayır” diye cevap
verdi ve ardından şu sözleri ekledi:
“Allah'a karşı işlediğimiz
günahlar benim korktuğumun yanında çok hafif kalır. Benim korktuğum son nefeste
imansız gitme ihtimalidir!”
Ulu Allah'tan tek
dileğimiz, bizi böyle bir felâkete uğratmaması, bizden rengârenk nimetlerini
esirgememesi ve hepsinden önemlisi de son nefesimizde cümlemize tam imanla
gitmek nasip etmesidir, âmin...
Soru: Korku
Yolu'na mı, yoksa Umut Yolu'na mı gireyim?
Cevap: Her
ikisine birden... Sadece birisi yeterli değildir. Esas olarak gerçek umut,
kofku ile birlikte beslenilir. Yine aynı şekilde gerçek korku da, umut ile
birlikte duyulur. Açıkçası umutsuz korku olmadığı gibi, korkusuz da umut olmaz.
Gerçek mü'min hem Allah'ın ululuğu karşısında kork duyar, hem de bol ve yaygın
rahmetinden umudunu kesmez. Bu yüzden denilir ki:
“Umut bağlayanlar,
aynı zamanda korku duyarlar. Korku duyanlar da aynı zamanda umut beslerler.”
Soru: Bu iki
yoldan birinin, az da olsa diğeri üzerine üstünlüğü olabilir mi?
Cevap: Esas
itibariyle olamaz. Yani korku ile umut birlikte duyulmalıdır. Fakat bazı
durumlarda birinin diğeri üzerine ağır bastığı olabilir. Meselâ, kişioğlu
sağlam, güçlü ve varlıklı olduğu zamanlar, korku başta gelmelidir. Hasta ve
güçsüz olduğu zamanlar ise umut önde gelmelidir. Âlimlerimiz bu ıkonuyu böyle
açıklamakta ve çözümlemektedirler.
Hastalık ve güçsüzlük
zamanlarında Allah'ın bol ve yaygın rahmetine karşı daha çok umut bağlamak şu
kudsî hadise dayanmaktadır. Ulu Allah diyor
ki:
“Ben, benim korkumdan gönülleri kırık olanların
yanındayım.”
Sağlıklı, güçlü ve
geniş imkânlara sahip olduğu zamanlarda gönlün de Allah korkusu taşıyan
kimsenin, hastalık ve zayıflık anlarında Allah'ı yaygın merhametine sığınması
daha çok yerinde olur. Nitekim bu konuda Kur'ani Kerim'de şöyle
buyurulmaktadır:
“Gerçekten (Rabbimiz Allah'tır) deyip, sonra da
dosdoğru yolda sebs edenler yok mu? Onların üzerine ölüm veya dehşet anında
(korkmayın üzülmeyin, size va'dedilen Cennet'le sevinin) diye Melekler
inecektir.”[1136]
Soru: Ulu
Allah'ın daima iyilik etme yolunu benimsediği hususund iyi niyet sahibi
olmamızı gerektiren ve bizi buna teşvik eden birçok deliller vardır. Buna göre
Umut Yolu'nun ağır basması gerekmez mi, ne dersiniz?
Cevap: Evet,
doğrudur. Ulu Allah'ın daima iyilik-etme yolunu benin sedîği iyi niyetini gütmek
gerekir. Fakat Yüce Allah'a karşı gelmekten sakınmak, azabından korkmak ve
O'nun hizmetine kendimizi adamak da iyi niyet sahibi olmak demektir.
Bu konuda, yani iyi
zan, iyi niyet sahibi olmak hususunda birçok kin seferin yanılgıya düştükleri
önemli bir nokta vardır. Hemen belirterek söyleyelim ki bu önemli nokta, umut
ile temenniyi birbirine karıştırmaktır.
Yine hemen söyliyelim
ki bunlar farklı şeylerdir. Umut, bir ana teme le dayanır. Temenni'de ise böyle
bir şey yoktur. Şimdi bunu bir örnek ve rerek açıklamıya çalışalım.
Meselâ, iki çiftçi
düşününüz. Bunlardan biri, zamanında tarlasını iyice sürmekte, tohumunu ekmekte
ve gayet normal olarak da mahsûller alınırken; “Şu kadar mahsul alabilirim.”
diye beklemektedir. Bu, çalışkan çiftçinin hakkıdır. İşte buna umut adı
verilir. Burada umut, bir ana temele dayanmaktadır ki o da çiftçinin daha
önceden tarlasını iyice sürüp, zamanıt da tohumunu ekmiş olmasıdır.
Bir de diğer öbür
çiftçiyi göz önüne getirelim. Zamanında tarlası; sürmemiş, tohumunu ekmemiştir;
hiç bir gün çalışmamış, bütün bir yıhr derin ibir uyku ve gaflet içinde
tüketmiştir. Veya yapsa da hiç bir işini vaktinde yapmamıştır. Ondan sonra da
mahsûl zamanı gelince, “Şu kade mahsul alabilirim” diye beklemektedir. İşte bu
hiç bir temele dayanmıya bir umuttur ki, bunun adına temenni diyoruz. Kaldı ki
buna da ancak boş bir temenni diyebiliriz.
İşte Allah'a kulluk ve
ibadet ıkonusunda kisioğlunun durumu da tipi bu verdiğimiz örneğe benzer.
Allah'a ibadete kendini adayarak tüm kötülüklere paydos diyen bir kimse,
İbadetinin kabul edilmesini, ufak tefek kusurlarının
bağışlanmasını, üstün sevap ve derecelere yükseltilmesini Allah'tan
bekliyebilir. Onun bu hareketi iyi niyet sahîbi oluşu manâsını taşır. Ana
dayanağı olan bir umuttur. Birinci çalışkan çiftçi misâli o, tarlasını
zamanında ve tavında sürmüş, tohumunu atmıştır. Mahsûl alma zamanında da, “Şu
kadar mahsûl alabilirim.” diye bir umut beslemek artık hakkıdır.
Yok eğer kişi bu ana
dayanak noktasından gafil kalır, ibadete sırt çevirerek alabildiğine günah
işler. Allah'ın gazabına çarpmaya 'boş verir, hoş-nudluğu kazanmaya aldırış
etmez, azabına uğramaktan, korku duymaz, üstelik de Cennete girmeyi umar,
Cehennemden kurtulmayı beklerse O'nun bu hareketi safdilliktir; hiç bif dayanak
noktası bulunmayan boş ve kuru bir temenniden ibarettir. Böylesine bir harekete
iyi niyet güden bir hareket gözüyle ıbakamayız; buna iyi zan da diyemeyiz. Bu
doğrudan doğruya katıksız bir sapıklık ve eşsiz bir hatadır. Haylaz çiftçi
misâli tarlasını zamanında sürüp ekmiyen ıbu kişinin mahsûl zamanı, “şu kadar
mahsûl alabilirim” demeye hakkı yoktur. Bu konuyu şaif şu veciz ifadesiyle ne
güzel dile getirmiştir;
“Kurtuluş istersin,
fakat kurtuluşa götüren yollara da girmezsin. Hiç karada gemi yürür mü?”
Peygamberimiz (s.a.s.)
şu sözleriyle bu gerçeği daha güzel açıklığa kavuşturmaktadır:
“Akıllı insan, kendini bilen ve ölümden sonrası için
hazırlık yapan kimsedir. Âciz insan ise nefsinin sonu gelmez arzu ve istekleri
peşinde koşan; her kötülüğü işleyen; sonra da Allah'tan Cennet'e girmeyi, Cehennem'den
kurtulmayı temenni eden kimsedir.”
Hasan Basrî, diyor ki:
“Bazı insanlar vardır
ki, hiç bir dayanakları olmadan Ulu Allah'ın kendilerini yarlıgamasım temenni
ederler. Hatta o dereec umutlu görünürler ki, hiç bir iyilikleri olmadığı halde
bu hareketlerinde ayak diretirler. Ve bu yüzden de iflâs etmiş, sevapsız
insanlar olarak dünyadan ayrılırlar. İçlerinden birine “nenize güveniyorsunuz?”
diye bir soru sorsanız şu cevabı verirler:
“Rabbimiz hakkında iyi
zan, iyi niyet sahibiyiz; bize iyi muamele edecektir.”
Bunlar düpedüz yalan
söylemektedirler. Eğer Ulu Allah hakkında iyi niyet sahibi olsalardı, şüphesiz
nefislerinin sonu gelmez arzu ve istekleri peşinde koşmıyacaklar, tersine
kâinatın ortaksiz yaratıcısına ibadet ve taât edecekler, en güzel amelleri
işlemekten geri kalmıyacaklardı.
Bunları belirttikten sonra
Hasan Basrî şu âyetleri okur:
“Rabbine kavuşmayı arzu ve umut eden kimse, iyi
ameller işlesin. O'na ibadet ve tâatte hiç kimseyi ortak tutmasın. [1137]
“Rabbine karşı beslediğiniz şu iyi zannınız yok mu?
İşte sizi o helak etti; bu yüzden hüsrana düşenlerden oldunuz.”[1138]
Cafer Dab'î anlatıyor:
Bir gün Ebu Meysere'yi
gördüm. Fazla ibadet ve tâate düşmekten öylesine zayıflamıştı ki, hiç sormayın.
Nerede ise Kaburga kemikleri sayılıyordu. Kendisine dayanamayıp su soruyu
yönelttim:
“Ey Meysere -Allah'ın
yaygın rahmeti üzerinize olsun- Kendini niçin bu kadar sıkıntıya sokuyorsunuz?
Rabbinizin rahmeti bol değil mi?
Benim bu sözlerim
karşısında kızan Meysere şu ibret dolu cevabı verdi.
“Bende, Allah'ın bol
ve yaygın rahmetinden umut kestiğime dair bir alâmet, bir belirti görebiliyor
masunuz? Unutma ki -Allah'ın bol rahımeti, O'nun yolundan gidenlere yatkındır-
Cafer diyor ki, sözlerinin burasında ırmak ırmak gözyaşları akıtmaya başlayarak
Meysere şöyle anlatmağa devam etti:
“Bütün Peygamberler,
bütün ermişler Allah'ın rahmetinin bolluğun herkesten daha iyi bildikleri halde
gece gündüz O'nun yolundan çıkmamışlar; ibadet etmişler, günah işlemekten
şiddetle kaçınmışlardır. Onları bu yola sevk eden nedir? Bunlara ne dersin, ey Cafer?
Onlar böyle hareke etmekle Allah'ın rahmeti hakkında iyi zan beslememiş mi
oluyorlar? Hayır, tam tersine! Onların Allah'ın cömertliğine, yaygın rahmetine
karşı iyi niyet ve iyi zanları tamdır. Fakat onlar esas önemli olan şu noktayı
bilmektedirler ki, Allah'a karşı ibadet ve tâat borcunu yerine getirmeden, bu
yo da çile çekmeden sadece iyi zan, iyi niyet sahibi olmak, derin bir aldanıştan,
boş bir temenniden başka bir şey değildir.
Ey saadet yolunun
yılmaz yolcusu!.. İşte bu ince noktayı göz önündeı kaçırma. Peygamberin,
ermişlerin ve daha nice Allah yolunda çile çekmiş insanların bu durumlarını
düşün. Artık derin gaflet uykusundan uyan, silkin, bir diriliş yap.
Muvaffakiyet,
çalışanın hakikini dalma gözeten Ulu Allah'tandır, âmin.[1139]
Ey saadet yolcusu!..
Allah rahmetinin yaygınlığını; O'nun merhametinin gazabına baskın çıktığını ve
her zerreyi kuşattığını; Allah'ın seni merhametine mazhar olmuş olan islâm
ümmetinden eylediğini ve sayısız nimetlere gark ettiğini; kitabı Kur'an'a
(Rahman ve rahim, yani dünyada bütün kullarını, âhirette ise sadece mü'min
kullarını esirgeyen ve bağışlayan) manâsını taşımakta olan adlarının bulunduğu
besmele’yi' başlık attığını; hiç bir aracı olmadan sana gizili-açık sayısız
derecede nimetler bahşettiğini düşün.
Diğer yandan rabbimin
heybet ve ululuğunun olgunluğunu, gazabına göklerin ve yerin bile
dayanamıyacağını; buna karşılık “kendinin gaflet içinde yüzdüğünü ve
günahlarının çokluğunu; O'nun ise bütün bu kusur ve eksikliklerine vâkıf
olduğunu; akılların idrâk edemeyeceği derecede sevap ve mükâfatlar vereceğini;
buna karşılık hatırlanması bile yürekleri durduracak ve parçalayacak derecede
azâb vermeğe güçlü olduğunu düşün.
İşte bütün bunları
hatırlayarak düşündüğün zaman bir kere rabbinin yaygın lütfuna, bir'kere yakıcı
azabına, bir kere eşsiz merhametine, bir kere de günahtan günaha dalan nefsine
bakacaksın. Bütün bu düşünüş ve bakışlar seni korku ve umut yoluna sokacaktır.
Artık sen dinin şaşmaz ana yoluna girerek gayene ulaşmış durumdasın; lekesiz
kurtuluş yolunu tutmuş bir insansın.
Ne nefsinin her
isteğine boyun büktüğü halde boş ve saçma bir temenni ile kendilerini
avutanlardan; ne de Allah rahmetinin yaygınlığını unutarak büsbütün
karamsarlığa tutulanlardansın. Sen başına felâket açacak olan ileri gitmek
(ifrat) geri kalmak (tefrit) gibi hareketlerden uzaksın. Sen bunların arasında
kalan saadet yolunun şarabını içtin. Bu yolun tadını damaklarında duydun.
Yalnız umut yolu
dondurucu soğuğu ile yalnız korku yolu ise kavurucu sıcağı ile üstünde yürüyenleri
helake sürükler. Ama sen bu tehlikeli yollara düşmekten kurtuldun. Öyle
sanıyorum ki sen, varlıklı, zengin bir kimse olarak lekesiz gayene eriştin.
Sağ-salim iki tedavi olmaz hastalığı atlattın. Böylece de maddi - manevî bir
şifaya kavuştun.
Ve sen azgın nefsini
itaat altına aldın. Kendini gece - gündüz demeden devamlı olarak Allah'ın
hizmetine adadın. Bu vadide yol alırken cahilliği, gafilliği bütün varlığiyle
ardına attın. Bütün günahlara, tüm kötülüklere sırt çevirdin. Sen, Nevf-ül
Bükâli'nin “Cenneti hatirlasan şevkin artar, Cehennemi hatırlarsan uykuların
kaçar.” dediği cinsten katıksız bir mü'min oldun.
Sen artık, Allah'ın:
“Gerçekten Peygamberler hayır işlerinde birbirleriyle
yarışırlar, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı
duyanlardandır.”[1140] Diye nitelendirdiği/hâlis kullarındansın.
Ey saadet yolunun
yılmaz yolcusu!..
Ulu Allah'ın yardımı
ile Allah korkusunu gönülde yerleştirmek ve Allah'ın yaygın rahmetinden umut
kesmemek geçidini de aştın. Şimdi sfeni bu dünyada da, öte dünyada da nice nice
nimetler beklemektedir.
Ulu Allah'tan
dileğimiz cümlemizi ve cümle mü'minleri bu pürüzsüz yolda daim eylesin. Çünkü
O, esirgeyenlerin en esirgeyicisi, bağışlayanların en bağışlayıcısı,
cömertlerin de en cömertidir. O'nun kuvvet ve kudretine son yoktur.[1141]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Ey iman edenler!) şaşırtıcı karanlık bir gecenin
gelmesi gibi fitneler gelmeden iyi işler (kuluk ve ibadetler) yapmaya
çalışınız. (Kötü fikirlerle dolu öylesine kötü günler gelecek ki,) Kişi,
sabahleyin mümin olarak kalkarken, akşamleyin kâfir, akşamleyin kâfir ise, sabahleyin mümin olarak
kalkar. Çünkü dinini zamanı az dünya menfaatleriyle satarlar.”[1142]
2-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Ey iman edenler)
hayatı bulandıran ihtiyarlık, ansızın gelen ölüm, hapseden hastalık,
ümitsizlik veren zaruri ertelemeler gelmeden iyilikler yapmaya çalışınız.”[1143]
Hadisde Geçen Bazı
Kelimeler:
Harem: İhtiyarlık,
Yaşlılık
Nağız: Hayatı Yok
Eden, Usandıran.
Mevt: Ölüm.
Merad: Hastalık.
Habız: Hapis Eden.
Tevsif: Ertelemek.
Muyis: Umud Kestiren[1144]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Ey iman edenler) şu altı tehlike gelmeden önce iyi
ameller işleyiniz:”
a) Güneşin (nizamı bozulup) infilâka uğrayarak batıdan
doğması.
b) (Bütün dünyayı ikapsayan ve etrafını zehirle boğacak
olan) bir
dumanın
çıkması.
c) (Elindeki asasıyla müminleri işaret edip) “bu adam mümindir”
cümlesini yazan Dabbe adlı (canlı bir varlığın) ortaya çıkması.
d) Kadınlı-içkili günah dolu kirli bir hayat cenneti ve
cehennemini ortaya koyan Deccalin ortaya çıkması.
e) Hayatınıza son veren ani ölümün gelmesi,
f) Kıyametin kopması.”[1145]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey imanlılar! Altı olay gelmeden iyi işler yapmakta
acele ediniz.
a) Akli dengesi bozuk, kötü düşünceli kişilerin başınıza
amir kesilmesi,
b) Tahsildar gibi memurların çoğalması,
c) Hakimlerin para mukabilinde haksızlara karar satması.
(Hakimi rüşvet mukabilinde mahkeme kararı ile haksızı suçsuz gösterirken, haklıyı
da suçlu göstermesi.)
d) Önem verilmeden insan kanının dökülmesi,
e) Akrabalık bağlarının kopması.
f) Bazı gençlerin çalgıyla şarkı söyler gibi, Kur'an-i
Kerim'i teğenni ile okuması. Bunlar, içlerinden birini bilgisi az olsa bile
(kürsüye çıkartıp türkü söyler gibi Kur'an okuturlar.”[1146]
5- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yedi hadise vuku bulmadan iyilik yapmakta acele
ediniz:”
a) İnsanlara öz
nefislerini unutturacak fakirliğin gelmesi,
b) (Veya) azdırıcı zenginliğin gelmesi,
c) Kişinin
vücudunu bozup kuvvetini düşürecek bir hastalığın ortaya çıkması,
ç) Yıpratıcı ihtiyarlığın baş göstermesi,
d) Ani ölümlerin gelip çatması,
e) (Dinsizlik metoduyla birlikte) deccalın yeryüzüne çıkması.
Çünkü bu, beklenilen felâketlerden biridir.
f) Kıyametin kopması. Bu ise, acı ve dehşet
dolu büyük bir hadisdir.”[1147]
6- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İki çeşit sarhoşluk sizi kaplamak üzere
a) Dünyayı haddinden fazla sevmek gafletine düşmek,
b) Zararını düşünmeden cehaleti sevmek gafletine
saplanmak? Bu iki belânın karşısında artık siz Allah'ın emirlerini öğretip
yaptırmaktan, yasaklarını ise terk ettirmekten vazgeçersiniz. (Bu tehlikeli zamanda)
Allah'ın kitabını ve peygamberin hadislerini kendisine rehber yaparak bütün
işlerinde uygulayan kimseler, Allah'ın nezdinde muhacir Mekkeli, ensari
Medineli sahabiyeler kadar değerlidir.”[1148]
7- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tehlikelerle dolu karanlık geceler gibi, fitne ve
belâlar etrafınızı çevirmek üzere. (Bu dinsizlik ve ahlâksızlık) fitnelerinden
kurtulacak olan kişiler, yüksek dağlarda koyunlarının sütünü içen veya atının
gemine yapışıp dağlarda kâfirlerle savaşan kimselerdir.”[1149]
8- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Eğer, sizin için, gizlenmiş olan hazineler (cennet
nimetlerin)'in ne kadar çok olduğunu (bilseydiniz, muhakkak iki, peşine düşüp
nail olamadığınız dünya nimetleri için üzülmezdiniz.”[1150]
9- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Eğer, siz ölümden sonra ne gibi tehlikelerle karşılaşacağınızı
bilseydiniz, tam istekle yeyip içmez, huzur içinde eve girip oturmaz, bilâkis
yollara düşüp göğsünüze vurarak ağlardınız.”[1151]
10- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cüfeyc adlı rahip, alim olup dini bilgilere sahip
olsaydı, anasının çağırmasına icabet etmenin ibadetten daha üstün olduğunu
anlardı.”[1152]
Takriben bundan 2000
sene önce, iman edip hak dinine kavuşmuş, gecesini gündüzünü ibadetle geçiren
Cüreyc adlı bir rahip, günün birinde anasının kendisini namazdayken çağırışına
icabet etmemesi yüzünden, annesinin bedduasına neden olmuştu.
“Ey Allah'ım! oğlum
sesimi duyduğu halde çağırışıma cevap vermedi. Onun canını bu dünyadan, zina
damgasıyla rezil ettirmeden alma.”
Aradan bir müddet
geçtikten sonra vadinin eteğinde bir kadının çobanla kurduğu ilişkiden ötürü
gebe kaldığı görüldü. Ailesinin baskısı sonunda doğurduğum çocuk rahibtendir”
demek zorunda kalan kadına, yakınları:
“Bu çocuk bir zina
mahsulüdür. Bunun temizlenmesi gerek” diyerek rahibin üzerine saldırdılar.
Bunun üzerine geçmişte annesinin kendisine yaptığı bedduayı hatırlayan rahip
güldü ve onlara çocuğu getirmelerini söyledi. “Baban kimdir!” Bu soru üzerine
konuşan bebek:
“babam (falanca) çobandır.” dedi. Belki
rahip, zina felâketinden kurtuldu, ama rezil olmak damgasında
kurtulamadı.
Din hukukçularımız, bu
hadisten dolayı, namaz içinde olan kişinin, annesinin çağrısı üzerine icabet
edip etmemesi konusunda ihtilâfa düşmüşlerdir. En doğrusu, İslâm dinine göre,
namaz kılan bir kimse, annesinin kendisini çağırmasına icabet ederek namazını bozmaması
gerekir. Fakat rahibin mensub olduğu dine göre, böyle bir ruhsat olabilir,
Bizim dinim de ise böyle bir şey olamaz.[1153]
11- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benden sonra tehlikelerle dolu karanlık geceler gibi,
fltneler etrafınızı sarıp kuşatacaktır: (O zaman da) kişi, sabahleyin mümin
iken akşamleyin kâfir olur. Gene ( o zamanda) birçok kimseler, dünya menfaatleri
uğruna dinini satarlar.”[1154]
12- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benden sonra, kâfirler gibi birbirinizin boynunu
vurarak küfre dönmeyiniz.”[1155]
13-Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her ümmetin bir fitne sebebi vardır. Benim ümmetimin
fitne si (ahlâksızlık, dinsizlik çamuruna sürükleyecek sebeb) dünya malıdır.”[1156]
14- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ademoğlunun
yeyip içtikleri her ne kadar güzel ve çeşitli ise de, dönüştüğü madelere bak.”
İşte Ademoğlunun yeyip içtiklerinin (pisliklere
dönüştükten sonra aldığı hali) dünya malının bir örneği değil midir? (Nitekim
dünya malı da böyle yok olup gidecektir.)[1157]
15- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ben, ümmetim için en çok korktuğum fitne, kadın ve içkidir. (ki olacaktır).”[1158]
Sevgili peygamberimiz,
kendisine peygamberlik verildiği andan kıyamete kadar ilâhi ve manevî bir
aletle, müsiümanların karşılaşacağı birçok fitneleri görmüştür. Fakat islâmiyeti
yıpratacak ve müslümanları dinden uzaklaştıracak, batının kirli ahlâk ve
adetlerine sokacak en zararlı fitne olarak kadın ve içkiyi görmüştür.
Sayın okuyucu! Bugün İslâm
aleminde fitne ve belâ kurşunlarını yağdırarak, İslâm dininin çökmesine,
müslümanların da ahlâksızlık kuyusu düşmelerine neden en zararlı fitne kadın ve
içkiden doğmakta.[1159]
16-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dünya mal ve şerefine karşı kişinin içinde beslediği
hırsının dinini, koyun sürüsüne saldıran iki kurttan daha zararlıdır.”[1160]
17- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Geleceği benim gördüğüm kadar göremezsiniz. Şüphe yok
ki, ben fitnelerin, yağmur tanelerinin düşmesi gibi, evlerinizin arasına düştüğünü
görüyorum.”[1161]
18- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kadınlar erkeklere karşı galiptirler.”[1162]
19-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zararlı fitnelerin
olacağı bir zamanda, o fitneye katılmayıp evinde oturanlar, katılmaya hazırlananlardan; katılmaya hazırlananlar, fitnenin bulunduğu
yere yürüyenlerden; o tarafa doğru yürüyüp te henüz karışmamış kimseler de, karışanlardan
daha selâmette olurlar.
Kim, fitnelere yaklaşmak istiyorsa, fitneler de ona
yaklaşır. O fitnelerden kurtulmak için sığınak arayan kimseler de, buldukları
sığınaklara bir an önce sığınmaya baksınlar.”[1163]
20- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ademoğlunun hoşlanmadığı iki şey vardır:
a) Ölüm: Oysa ölüm, ademoğlu için, (küfür) fitnelerine
girmesinden daha hayırlıdır.
b) Az mal: Halbuki az maldan hesap vermek daha kolaydır.”[1164]
21- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Adamın biri doğumu yaklaşmış bir köpeğin bulunduğu
evin sahibine misafir olarak gider. Bunu gören köpek “bundan sonra sahibinin
misafirini havlayarak karşılamam” diye kendi kendine yemin eder. Bunun üzerine karnındaki
yavrusunun havladığını gören adam:
“Bu ne acaib şey” diye kendi kendine söylenir. Hz.
Allah, o zamanın peygamberine vahiy yoluyla şöyle buyurur: “Bu olay, sizden sonra gelecek bir ümmetin (Hz.
Muhammed'in ümmetinin) durumuna benzer ki, iyi olmayanları iyi olanlara hakaret
eder (havlar.)”[1165]
22- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(İslâm ülkelerinde öylesine kötü) fitneler baş gösterecek ki, sabahleyin mümin
olarak kalkan kişi, akşamleyin kâfir olur. (O zaman da) ancak, Allah'ın, dini ilim sayesinde
iman hayatı verdiği kimseler kurtulacaktır.”[1166]
23- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine sağır ve dilsiz edici fitneler baş gösterecek
ki, kendisine yaklaşanları bile içine alacaktır. Diliyle ona yaklaşan kimseler,
kılıç darbelerinin altına girmiş gibi olur.”[1167]
24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bundan sonra (müslümanlarm arasında) olaylar,
fitneler, ayrılıklar ve kargaşalıklar baş gösterecektir. Bu fitneler vuku
olduğu zaman gücün katil (bir kâfir) değil, mümin bir maktul olmaya yetiyorsa,
hemen yapıver.”[1168]
25- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gelecek (zararlı) fitnelerden kişinin kurtulması,
evinden dışarı çıkmamasına bağlıdır.”[1169]
26- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine felâketlerle dolu bir zaman gelecek ki, o zamanda
üç şeyden daha az hiç bir şey olmayacaktır:”
a) Helâl para,
b) Temiz, samimi bir arkadaş,
c) Amel edilen peygamberimizin sünneti,”[1170]
27- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Öylesine kötü
bir zaman gelecek ki, bu zamanda hafızlar çoğalırken, alimler azalacak, ilim
alınıp itibarını kaybedecek, kargaşalık çoğalacaktır. Bundan sonraki zamanda
hafızlar Kur'an-ı, kalben, ruhen okumayacaklardır. Bundan sonra gelecek zaman
ise, kâfirler müminlerle mucadelelerinde müminin haklı bulunduğu konularda
galip gelirler.”[1171]
Ardı sıra gelecek olan
üç zamanın her biri, kendinden önceki zamandan daha kötü olacaktır.
a) Bu
zamanda ilmin itibarı yok olur, İlimleriyle amel eden alimler azalır. Buna
karşılık katillerin çoğalması gibi hafızlar çoğalır.
b) Bu
zamanda ilim ortadan kalkarken, hafızların Kur'an-ı kalben değil de ağızdan
okumaları,
c) Bu
zamanda ise, Allah'ın kitabı ve peygamberin hadisleri ile amel etmeyen
müminler, müşrikler karşısında mağlûp olurlar. Kalbindeki imanı zayıf, dini
bilgisi yetersiz olan müminler kâfirlerle mücadele ederken her
an yenilmeye mahkûmdur.[1172]
28- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanlar, öylesine kötü bir zamanla karşılaşacak ki,
o zaman da kişi, aciz ve beceriksiz olmakla, işini gayri meşru yollarda
kazanmanın arasında kalır. Bu durumda, mümin olan kişi birinciyi ikinci
unsurdan üstün tutsun (tercih etsin.)”[1173]
29- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Benden sonra kâfirler gibi birbirinizin boynunu
vurarak küfre dönmeyiniz.”[1174]
30- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Eğer Ademoğlu için, bir vadi dünya malı ile dolu
olsa, bir ikincisini ister. İki vadi dolu olsa üçüncüsünü de ister. Kısacası,
insanoğlunu topraktan başka hiç bir şey doyurmaz. Fakat Hz.Allah (dünyamalına
karşı beslediği) kötü hırsından dolayı tövbe eden Ademoğlunun tövbesini kabul
eder.”[1175]
31- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Uhut dağı kadar altının olsa, aradan üç gün geçmeden
yanımda bir kuruşun dahi kalmaması beni sevindirir. Yalnız ödenmesi gereken
borcum için, ayırdığım müstesnadır.”[1176]
32- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Eğer Allah'ın
nezdinde Dünya (içindekilerle birlikte)
bir sivrisineğin kanadı kadar değerli olsaydı, kâfirler ondan bir damla su
dahi içemezdi.”[1177]
33- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Su içinde yürüyen bir kimse, ayaklarını ıslanmaktan
kurtaramadığı gibi, dünya işlerini (ahîret işlerinden daha) üstün tutan bir
kimse de kendini günah işlemekten kurtaramaz.”[1178]
Ayağı ıslanmaksızın su
içinde yürüyüp te çıkan bir kimse olabilir mi? İşte bunun gibi, dünyayı
ahirete tercih eden bir kimse de dünyadan günahsız olarak ayrılamaz. Hele
derin bir suda bir kimsenin vücudunun tümünün ıslanması gibi, dünya malına
karşı hırs batağına düşmüş olan bir kimsenin de ruhuyla, kalbiyle ıslanmadan
kirlenip kurtulması düşünülemez.[1179]
34- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, kişinin malında, ailesinde ve çocuklarında bir fitne vardır.”[1180]
Mal, kişi için bir
fitnedir. Dünya malı, insanın el ve ayakları gibidir. El ve ayakları olmayan
bir kimsenin kötü yerlere gitmesi muhtemel dışıdır. Malı olmayan bir kimsenin
de, kötü yerlere gidip günah işlemesi mümkün değildir. El ve ayakları
kötülüklere uzanmaya, meyhaneye gitmeye alışmış bir insan, her an için
fitnelere düştüğü gibi, mal; olan bir kimse de, hele malıyla günah işlemeye
ahşmışsa her an için fitne içindedir.
Kişinin ailesi de bir
fitnedir. Muhakkak ki, kocasına gayri meşru şeyleri yapmaya zorlayan bir
zevcenin ne kadar büyük fitne olduğu malûmdur Çocukların fitnesinin de bundan
bir farkı yok.[1181]
35- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zamanı yaklaşmış belâdan ötürü araplara ne yazık. (Bu
belâdan) el ve diline hakim olan kişiler kurtulacaktır.”[1182]
Peygamberimiz bu
hadisiyle, takriben yirmi sene sonra arap lar arasında başgösterecek fitneleri
haber vermektedir.
a) Hz.
Osman'ın öldürülmesi,
b) Cemel ve
safin denilen iki savaşın baş göstermesi, dolayısıyla iki İslâm ordusunun
birbirlerini imha etmesi,
c) Emevilerin
müslümanların başına buyruk ve halife olarak muşallat olmaları,
d) Bundan
sonra Abbasîlerîn Arapların başına halife seçilerek Emevilerin bir çoklarını
katletmesi,
e) Türklerin
hakimiyeti altına girdikten sonra ikinci dünya harbinin patlak vermesi sonucu, Türklerin
yardım ellerini çekip korumamaları yüzünden her bir Arap devletinin kâfir devletlerin
boyunduruğu altına girmeleri.[1183]
Dünya insanoğlunu
Allah'a ulaştıran yolun çetin ve güç yol veren başlıca engellerinden biridir.
Türlü türlü geçici nimetleri, renk renk güzellikleriyle dünya âdeta
hayatımızın tabii akışını asıl yolundan saptırmak istemektedir.
Ulu Allah buyuruyor
ki:
“Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın
ve gümüşe, salma gezen güzel atlara, (deve, sığır, koyun, keçi gibi) hayvanlara
tarlalara tutkun bir sevgi ile bağlanmak insanlar için süslenip bezenmiştir.
Halbuki bunların hepsi geçici, dünyalık servetlerdir. Varılacak yerlerin en
güzeli ise Allah'ın nezdindedir.”[1184]
“İyi biliniz ki dünya hayatı bir oyun, eğlence,
aldatıcı bir süs, karşılıklı boş bir öğünme, servet biriktirme ve evlât sahibi
olma yolunda bir yarıştır. (Âhiret için bir kazanç sağlamayan) bu dünya hayatı
çiftçinin yüzünü güldürecek gelişkinlikte mahsûller yetiştiren bir yağmura
benzer. Fakat çok geçmeden bu gelişkin eskinin sararıp kuruduğunu ve sonunda
çer-çöp halini aldığını görürsün. Ayrıca dünya hayatının aldanmişlarını âhirette
ağır bir azap beklemektedir.”[1185]
Bu âyetlerde Ulu
Allah'ın açık açık gözlerimizin önüne serdiği dünya manzarası ne tüyler
ürpertici bir gerçeği dile getirmektedir!.. İnsanlar arasında doğru yoldan
ayrılarak Allah'ın emirlerine ters bir yol tutturanların hepsine, teker teker
dikkat buyurunuz. Hepsi kendini var gücü ile bir dünya işine vermiş, o yoldan
kazandığı servet, şöhret ve rütbelere aldanarak şımardıkça şımarmış ve artık
varlıkların bir yaratıcısı olduğunu; kendisinin de O'na karşı yerine getirmek
zorunda bulunduğunu tamamen unutmuştur.
Böyle kimseleri,
varlığına varlık katmak, rütbesine yeni rütbeler eklemek, şöhret ve itibarını
daha da artırmak 'için rakipleri ile gözleri dönmüşçesine kıyasıya bir
yarışmaya girişmiş görürsünüz. Yollarının üzerinde dikilip onlara âhiret hayatları
için ve Allah için ne gibi hazırlıklar yapmakta olduklarını sorsanız konuşmaya
bile ayıracak vakitleri olmadığını, önür de yığın yığın işlerin kendilerini
beklediğini ileri süreceklerdir. İşte bı meşguliyetler içinde oyalanırken günün
birinde ölüm meleği canlarını almağa gelince aldanmtş ve boş ellerle Ulu
Allah'ın huzuruna doğru yol çıkmak zorunda kalırlar. (*)[1186]
Evet, mü'minin ibadet
yolunda ilerilerken yüzyüze geleceği baş enge terden biri dünyalık
meşgalelerdir. Bu engeli aşarak esas hedefe ulaşabi mök için dünyadan el-etek
çekerek gerçek manasiyle Allah'a yönelmek ge rekir. Mü'min iki sebebe dayanarak
dünyadan el-etek çekmek zorundadır.
1. Mü'min,
ibadet yolunda hedefe doğru ilerlemek üzere dünyay onun geçici, aldatıcı ve
yolayıcı nimet ve güzelliklerine, öbür dünyaya v; sıta olabilmelerinin dışında
bir değer tanımamalıdır. Çünkü dünyaya gönül verenler, ona sımsıkı sarılanlar
tüm maddi kuvvetlerini dünyalık kazanma uğruna seferber ederler. Daha başka bir
deyişle dünyaya bel bağlıyanlar bir yandan da maddî güçlerini dünyalık mal ve
servetler peşinde seferber ederler. İnsan artık dünya ile öylesine bir dostluk
havasına girmiştir dünyalık nimetler gece-gündüz hayali önünde resmigeçit yapmaktadırlar.
İşte bir insanın bu derece dünya ile içli-dışlı olması ibadet yolunda as hedefe
ulaşmak üzere yol almasına engel çıkar. Çünkü insanoğlu birbir ne zıt olan
dünya ile âhiretin her ikisine de aynı zamanda bel bağhyama Bir kere birbirine
zıt iki şeyle aynı zamanda uğraşamaz, bir. Uğraşmaya kalkışsa bile ne buna, ne
o tam manası ile bağlılık gösteremez, iki.
Dünya ile âhiret; bir
erkeğin iki kıskanç karısına benzerler. Birini ho nut etsen, diğeri
darılacaktır. Yine dünya ile âhiret birbirine zıt iki yön doğu ile batı
gibidir. Birine ne derece yüzünü dönersen, diğerinden de derece yüz çevirmiş
olacaksın.
Dünya insanoğlunu hem
dış varlığı, hem de iç varlığı ile tesir alai içine çekerek boyuna oyalar
durur. Bir yandan vücut azaları ile dünya) kapılan insan, diğer yandan da gönlü
ile ona tutkun tutkun sarılmağa çalışır.[1187]
Dünya İnsanı çepçevre
kuşatmıştır. Bütün renk renk nimetleri tür türlü aldatıcı güzellikleriyle onu
kıskacı altına almak istemektedir,
Sahabilerden Ebudderdâ
diyor ki:
“Ticaretle ibadeti,
dünya ile ahreti at başı götürmek istedim. Ama yan yana yaklaştıramadım. Bu yüzden de ibadet ve
âhirete sarılarak dünya ve ticareti başladım.” Hz. Ömer diyor iki:
“Eğer dünya ile
âhireti bir arada yan yana yürüten bir kişi olsaydı, bu işi aynı şekilde ben de
berecebilirdim.”
Bütün bu anlatılanlardan
açıkça anlaşılıyor ki, birinci plânda âhiret hayatını düşünmek, söz ve
hareketlerimizi bu düşünce etrafında yoğunlaştırmak zorundayız. Gönlünü
dünyaya kaptırıp da sonsuz âhiret hayatını zindan denler büyük bir aldanışa
düştüklerini Allah'ın huzuruna varır varmaz anlıyacaklardır. Ama yazık!...
Dünya insanoğlunun
gönlünü de çalmaya uğraşır. Çoğu gönüllerin çalındığı da ayrı bir gerçektir.
Daima dünyalık işlerinin nasıl bir yol alacağını düşünen kimsenin kafası
dünyayı düşünür, kalbi dünya için çarpar, duygu ve düşünceleri o yönde gelişir.
Böylece de insan ibadetini sekteye vurur, âhiretini yıkar. Peygamberimiz (s.a.s)
diyor iki:
“Dünyasına karşı sevgi duyup da ona gönül kaptıranlar,
âhiretleri hesabına zarar ve ziyana girmektedirler. Âhireti ne karşı sevgi
duyup da gönül yaptıranlar da dünyası hesabına zarar ve ziyana girmektedirler.
Ey ümmetim!.. Bu geçici dünya hayatına, ebedi olan öbür dünya hayatını tercih
ediniz.”
Ey ibadet yolu
yolcusu!. Bu açıklamalarımızdan da açık seçik anlaşılıyor ki içinle de dışınla
da, daima dünya ile meşgul olursan, ibadet yolunda korkusuzca yol alamazsın;
gereği gibi ibadete sarılamazsın. Fakat hem içinle, hem de dışınla, dünyadan
el-etek çekerek tam bir bağlılıkla Al'lah'a yönelirsen, ibadet yolunda yol aman
ve ibadet etmen kolaydır. Hatta bu hususta sana tüm azaların bile yardımcı olabilmek
için can atarlar. Selman-ı Fârisî diyor ki:
“Kul dünyadan el-etek
çekerek Allah'a yöneldi mi kalbi aydınlanır ve ibadet ederken de tüm azaları
kendisine yardımcı olur.”
“İbadet yolunda
ilerliyebilmek için önümüzü kesen dünya engelini ortadan kaldırmak gerekir.
Bunun için de dünyadan el-etek çekerek Allah'a yönelmek zorunda olduğumuz
meydandadır. Dünyadan el-etek çekmeyi gerektiren ikinci sebep de şudur: Dünyadan
elini eteğini çekerek tam manasıyle Allah'a yönelen bir mü'minin ibadetinin
değeri artar, şerefi yücelir. Sevgili Peygamberimiz diyor ki:
“Yüreği yalnız Ulu Allah sevgisiyle atan bir âlimin kıldığı iki rek'âtlık
namaz, gönüllerinde Allah sevgisinden başka herhangi fani varlıkların sevgisini
taşıyanların bir ömür boyunca edecekleri ibadetten daha hayırlıdır.”
Açıkça görülüyor ki,
arkasını Allah'a dayandıranların ibadeti değer ve şeref bakımından daha büyük
bir üstünlük taşımaktadır. Durum böyle olunca da mü'min tüm kalbiyle Allah'a
bağlanacak, ayrıca bu geçici ve aldatıcı dünyadan da elini eteğini çekecektir.
Büyük kurtuluşa varmanın tek yolu budur.
Soru: Dünyadan
el-etek çekmek ne demektir ve bu nasıl gerçekleştirilir, anlatır mısınız?
Cevap:
Dünyadan el-etek çekmek, ilim adamlarımıza göre, iki yoldan
gerçekleştirilebilir:
1. Mü'minîn
dünyada erişemediği nimetleri ille de ele geçireceğim sevdasından vazgeçmesi;
kendisini dünyaya bağlıyan mai ve servetini Hak yolunda düşkün ve yoksullara
dağıtması ve bir daha tekrar mal ve servet biriktirme fikrini taşımaması
yoluyla olur ki, bu tamamen kulun kendi eli ile lfadesi altındadır. Gerçekten,
Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak ve lekesiz kurtuluşa kavuşmak isteyen her kul bu
yola başvurabilir.
2. Dünya
nimetlerinden, dünyalık meşgalelerden nefret etmek ve soğukluk duymak yolu ile.
Dünyadan her şeyi ile nefret duymak insanoğlunun eli ve iradesi altında
değildir. İsteyen istediği zaman dünyadan ve de dünyalık nimetlerden nefret
duyamaz.
Fakat insanoğlu
birinci şıkta söylediğimiz esaslar içinde hareket ederse, zamanla yüreğinde
dünyaya karşı bir soğukluk belirmeğe yüz tutar; bu soğukluk öyle bir noktaya
varır ki, artık gönlünden dünyalıik her türlü duyguyu atmış ve bütün varlığı ile
biricik Allah'a bağlanmıştır. Zaten Allah'a gerçek bağlamış gönülde O'ndan
başka herhangi, bir fani varlığın sevgisini taşımamaktır.
Burada kulun önünü
kesen en güçlü engel, dünya sevgisini yürekten söküp atmaktır. İşte bu husus,
pek sanıldığı kadar kolay değildir. Nice kimseler vardır ki söz ve
davranişlarıyle dünyayı sevmez görünürler; fakat için için dünyaya tutkun
oldukları inkâr edilmez bir gerçektir. Onlar derin bir kasvet ve yakıcı bir
ıstırabın pençesi altında yanıp tutuşmaktadırlar. Aslında önemli olan nokta da
dünyayı yürekten sevmemek ve ona karşı derin bir nefret duygusu beslemektir.
Ulu Allah buyuruyor ki:
“İşte âhiret yurdu! Biz orayı yeryüzünde büyüklük
taslamayanlar ve kargaşalık çıkarmak istemeyenlere veririz.”[1188] Bu âyette Ulu Allah öbür dünyada sonsuz mutluluğa
kavuşmanın, bu dünyada büyüklük taslamamak ve fesad çıkarmamak gibi iyi
hareketlere bağlı bulunduğunu açık açık dile getirmektedir.
Konuyla ilgüli şu âyetleri
de buraya aktaralım. Ulu Allah buyuruyor ki:
“Âhiret kazancını isteyenin kazancını arttırırız.
Dünya kazancını isteyene de dünyalık kazanç veririz. Ama dünyalık kazanç
isteyenin âhirette hiç bir nasibi yoktur.” [1189]
“Kim bu hemencecik gelip geçen dünyayı isterse biz de
dilediğimize, dilediğimiz şeyi çarçabuk veririz. Sonra da onu cehenneme
sokarız. O oraya kınanmış ve rahmetten kovulmuş olarak girer,
Kim iman ederek âhireti diler ve bu hususta gayretli
çalışma yaparsa, işte1 onlar mutlaka bu çalışmalarının mükâfatının görürler.” [1190]
Ey mü'min!-. Görmüyor
musun foak, bu âyetlerde hep istemekten söz edilmektedir. Öyleyse en önemli
nokta, herhangi bir şeye erişmeyi kalbin isteyip istememesidir. Bir kimse
fiilen dünyaya bağlı görünmese de, kalben bağlı ise, tam manası ile Allah'a
bağlılık duygusu besliyemez. Ne var ki ıkul, kendisini dünyaya karşı sevgi
aşılayan mal ve servetini düşkün ve yoksullara dağıtır, erişemediği arzularına
ille de kavuşacağım sevdasından vazgeçerse, umulur iki Ulu Allah onu,
gönlünden dünya sevgisini kazıyıp atmaya muvaffak eder. Çünkü varlıkların
ortaksız yaratıcısı olan Allah bol bol ikram edicidir.
Dünyanın bir sürü
musibet ve belâlarıyle insanın başına her an felâket yağdırdığı, şöyle bir göz
atılınca sayısız derecede kusur ve eksikliklerle mallû bulunduğu düşünülecek
olursa mü'min, kendiliğinden birikmiş mal ve servetini dağıtmaya, gönlünde
taşıdığı arzu ve ihtirasları söküp atmaya başhyacaktir. Bazıları diyor ki:
“Dünyanın zenginliği
geçici ve değersiz, gam ve tasası çok, insanları hasis ve cimridir. Üstelik
dünya da hızla yokluğa doğru yol almaktadır. İşte bu sebeplerden biz dünyadan
el-etek çekmiş bulunuyoruz.
Hemen belirtelim ki bu
sözlerde dünyaya bağlılık kakmaktadır. Çünkü birisinin ayrılığından şikâyet
eden kimse, onun hasretini çeker, onun gelişine sevinir. Rakipleri arasında bir
İşi terk eden kimse, yalnız kalınca hemen o işe koyulur, hiç değilse bile ona
karşı içinden bir hoşnutluk duyar.
Bu konuda en gerçek
şudur:
“Dünya, Allah'ın
amansız düşmanıdır. Sen ise ondan hoşlanmakta, ona karşı sevgi duymaktasın.
Halbuki insan sevdiğinin düşmanına en az öz düşmanı kadar kin duymak
zorundadır.
Gerçekte dünya bir
pislik kuyusudur. Dünya hayatının sonu murdarlıktır; ıstırap ve yok olmaktır.
Ama o güzel ve süslü püslü bir gelin gibi görünür.
Gafiller de onun bu dış gösterişine kapılırlar. Akıllılar ise gerçeği görerek
Allah'a yönelip bağlanmağa bakarlar.
Soru:
Dünyadan el-etek çekmek, zevk ve safasına yüz çevirmek farz mıdır?
Cevap:
Dünyadan el-etek çekmek ve zevk safına yan çizmek iki hususda olabilir.
1. Haramlarda,
2. Helâllerde,
Dünyada haramlardan
el-etek çekmek, her mü'mlnln boynuna farz derecesinde borçtur; yalnız
helâllerde ıborç değildir; kul isterse helâl olan bir nimetten el-eteik çekerek
uzaklaşabilir-
Hak yolda ilerlemek
üzere dosdoğru yol alan Allah bağlısı mü'minlerin gözünde haram, kokuşmuş
pislikli bir ölüye benzer. Ona yaklaşmak asla doğru değildir. Zaruret olup da
ille yaklaşmak gerekiyorsa, zararı baştan savacak ölçüde yaklaşmak gerekir.
Helâl ise sadece ölüye benzer. Ona da ihtiyaç duyulduğu ölçüde yaklaşmak gerekir.
Yine aynı kimselerin gözünde haram yakıcı ateşten farksızdır. Ona sokulmak bir
mü'minin aklından bile geçmez. Tersine ona karşı tiksinti duyar, nefret besler.
Gönlünde dünyaya karşı en ufak bir sevgi taşımaz.
İşte mü'min bu
anlattığımız manada dünya ve dünyalık nimetlere karşı soğukluk duymakta, o
yüzden de bu dünyaya öbür dünyasına basamak yapmaktan öte bir değer
tanımamaktadır.
Soru: İnsanın
gözünde bunca zevk ve safa imkânları bahşeden dünya, nasıl olur da pis ve
kokuşmuş bir ölü veya yakıcı bir ateşe benzer? Üstelik de mizaç ve tabiatımız
zevk ve safâya öyle düşkün ki!..
Cevap: Ulu
Allah'ın geniş ve yaygın lütfuna erişenlerin gözünde dünya gerçekten insanı
kötülükten kötülüğe iten bir pislik veya yakmak, tutuşturmak İsteyen bir ateş
deryasıdır. Hemen belirtelim ki bu, renk renk geçici nimetleri aldatıcı türlü
türlü güzellikleri ile bütün oldu bittisi ne vakıf olan gerçek ve uyanık
mü'minlerîn gözünde böyledir, fakat dünyanır iç yüzünü kavramayıp da görünüşündeki
çekici mal ve servetlerine, kadir ve eğlencelerine kendilerini kaptıran basiretsiz
kimselerin gözünde dünya bir zevk ve safa yurdu, mal ve servet yığma yeridir.
Şimdi bu noktay küçük örnekle açıklığa kavuşturmaya çalışalım:
“İşinin ehli bir
adamın güzel ve nefis bir tatlı hazırladığını tasav vur edelim. Yanında da iki
kişi var. Adam tatlıyı yaparken içine birazcık öldürücü zehir akıtmıştır.
Yanındaki iki kişiden biri bunun farkında, diğer de farkında olmasın. Sonra tatlıcı tatlıyı
hazırlayınca güzel ve yaldızlı tabaklara koyarak iki kişinin önüne sunuyor, ne
olacaktır?
İçine zehir
akıtıldığını bilen adam o tatlıdan asla yemiyecektir. Tabakların güzelliğine
ve yaldızına kanmıyacaktır. Çünkü o tatlı onun gözünde yakıcı bir ateşten
farksızdır; kendisini ölümün soğuk kollan arasına doğru çekmek istemektedir-
Nasıl yesin, yer mi? Birazcık tatlı yiyip mideye ziyafet çekmek uğruna canını
feda eder mi?
Ama gelelim tatlının
içine zehir damlatıldığının farkında olmayan ikinci kahramanımıza. O güzel ve
yaldızlı tabaklarda “beni yiyin” diye kurulan nefis tatlıyı bir an önce yemeye
can atacaktır; hırsla saldıracak ve oburca yiyecektir. Hatta yanındakini de
neden yemiyor diye azarlıyacak, enayilikle suçlayacaktır.
İşte dünyada Allah'ın
yasak ve haramlarından sakınan uyanık müminlerle, hiç bir şeyin farkına
varamayan gâfil kişilerin durum ve tutumları!.. İcabında öz canlarına bile mal
olabilecek açık görüş farkı, duyuş, biliş ve seziş farkı!.. Aydınlık Allah
yoluna baş koyanlarla, geçici dünyalık nimetler peşinde koşanlar arasındaki
fark!..
Aynı örneği bir daha
ele alalım. Ama bu defa tatlıcı tatlının içine zehir koymasın da tükürsün veya
sümkürsün. Sonra da güzelce karıştırarak yine aynı göz alıcı tabaklarla sunsun.
Ne olacaktır? Yine bunun farkında olan adam tiksinti duyacak, nefret edecek ve
mecbur kalmadıkça yemeyecektir. Ama öteki?.. O iştahla yemeye ve tıkabasa
midesini şişirmeye bakacaktır.
İşte bu da dünyanın
helâl ve mubah olan nimetleri karşısında şuurlu ve uyamk müVninlere; ilimsiz,
fikirsiz, basiretsiz kişilerin durumları ve tutumlarıdır!.. Gönlünü Allah'a
açanla, dünyaya açanlar arasındaki fark!
Örneğimizin iki
kahramanı tabiat ve mizaç bakımından aynıdır. Daha açıkçası her ikisi de
Allah'ın bahşettiği aynı bünye ve oluşa sahiptir. Ama söz ve hareketleri apayrı
bir durum arzediyor. Neden? Çünkü birisi bilgili, görgülü ve düşüncelidir; o
yüzden de zehirli tatlıyı yemeye yanaşmamıştır- Diğeri ise ilimsiz, fikirsiz
ve basiretsiz bir kimsedir; zehirli tatlıya oburcasına saldırmıştır. Eğer o da
diğeri gibi zehirli veya tükürüktü olduğunu görse, iblise veya sezse idi,
elbette ki yemiyecektir. Tıpkı bunun gibi diğeri de zehir katıldığını
bilmeseydi, yiyecekti.
Bu örnekten açıkça
gözler önüne serilen gerçek odur ki üç buçuk günlük geçici dünya hayatında
helâl - haram demeden zevk ve safa peşinde koşanlar bunu tabiatları icabı
yapıyor değillerdir; sadece koyu bir bilgisizlik ve derin bir gaflet onları
peşinden sürüklemekte ve diz iboyu felâketler içinde bocalatıp durmaktadır.
Soru:
Varlığımızı devam ettirebilmek için bize bir mikdar dünyalı lâzım. Gıdasız olamayacağına
göre dünyadan el-etek nasıl çekebiliriz?
Cevap: Gıda
almaktan maksat, Allah'a gereği gibi ibadet edebilmel için vücudumuzu ayakta
tutabilmektir. Zevk için yemek, içmek değildir Zaten burada önemli olan keyif
için yapılan şeylerden sakınmaktır. Yoks; Ulu Allah dilerse herhangi bir
sebeple, dilerse de meleklerde olduğu gib sebepsiz olarak kullarını ayakta
tutabilir. Kullarına hiç akıllarına bile esmeyen yerlerden, rızk kapılarını
açabilir. Ulu Allah buyuruyor ki:
“Kim Allah'tan korkarsa Allah ona bir kurtuluş yolu yaratır. Onu aklına
hayaline gelmiyecek bir yerden rızıklandınr. Kim Allah'a güvenir ve dayanırsa
Allah ona yeter.” [1191]
Âyete göre rızık,
istenmeden ve çalışılmadan da elde edilebiliyor. Zevk ve safâya dalmak için
değil, fakat Allah'a tam manasiyle ibadet ede bilmek için rızık iste. O vakit
yorulmaların, çalışıp çabalamaların düny uğruna değil de, Allah adına olmuş
olur. Böylece de hem dünyadan el-ete çekmiş, hem de rızkını temin etmiş
olursun. Bunu böyle bilesin.[1192]
1-
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Hz. Allah,(müminlerin işlediği)
iyiliklerinin mükâfatını, kötülüklerinin ise cezasını yazdıktan sonra,
(meleklerin zamanında yazmaları için) açıklar. Öyleyse kim bir iyilik işlemek
istediği halde işleyemezse, Hz. Allah sanki işlemiş derecesinde ona tam bir,
işlemesi halinde ise bunun 700 derece veya daha fazlasını sevap olarak yazar.
Gene Hz. Allah, Mümin bir kişi, işlemek istediği bir kötülüğü sonradan (Allah’ın
haram kılması nedeniyle) işlemekten vazgeçerse, ona tam bir sevap onu kendi
isteğiyle işlemesi halinde ise, tek bir kötülük olarak yazar.”
Kısaca, (Allah'ın müminlere karşı olan merhameti
öylesine çoktur k kendisini helak etmek isteyen bir kimse, Allah nezdinde ancak
helak olur.”[1193]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir müminin vücudunun herhangi bir azası bir belâ ile
karşılştığında, Hz. Allah o müminin omuzundaki koruyucu meleklerine şöyle emir
buyurur: “Kulumun sağlığında olduğu
gibi, hastalığından ötürü işlemediği iyiliklerinin sevabını işlemiş gibi yazın.”[1194]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, (dünyada tüm yaptıklarından) hesaba çekilecek olan kimse azabdan kurtulamaz. Ancak Allah'ın
kolaylık göstermesi ve affetmesi ile az bir hesapla kurtulabilir.)”[1195]
4- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Müminlerin) iyilikleri pazartesi, perşembe günleri
Allah (c.c.)’a, Cuma günü de peygamberler ve ölmüş olan anne babalara arz
edilir. Çocuklarının iyilikleri kendilerine arz edildiğinde anne ve babalar
bundan ötürü sevinirler. Yüzlerindeki nur ve beyazlık artar. Öyleyse Allah'dan
korkunuz ve kötülüklerinizle ölülerinize eziyet vermeyiniz.”[1196]
1- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her insan hata işleyebilir. Fakat en iyileri,
işlediği hatalarından dolayı (Allah'a) tövbe edenlerdir.”[1197]
Yüce M evlamız Hz.
Allah, iman şerefine nail olmuş müminlere karşı rahmeti, denizlerden daha bol,
fakat buna karşın müminin işlediği günahlar denizden bir damla bile değildir.
Yine Hz. Allah'ın tövbe kapış her mümin için ardına kadar açıktır. Yeter ki,
mümin Allah'ın rahmetinden faydalanmasını bilsin ve tövbe kapısının zilini
çalıp içli bir sesle yalvarıp günahı için Allah'dan af dilesin. Böylesine bol
olan rahmet denizinden her yaratık faydalanabilir. Yalnız Allah'ın var olduğunu
lisan-î haliyle hav kıran yer ve gökdeki milyonlarca canlı ve cansız
yaratıklarını görmeyeı kâfir ve münafıklar faydalanamaz, o rahmet denizinden
bir damla su dahi içemezler.[1198]
2- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her günahın Allah'dan af edilmesi umulur. Yalnız
kâfir olarak ölen ve kasten mümin bir kimseyi öldürenin günahları bu affın
dışındadır.”[1199]
3- Rasulullah
(s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ademoğlunun (işlediği
veya) konuştuğu tüm kötü sözler (melekler
tarafından) onun aleyhine yazılır. O halde ademoğlu günah işledikten sonra
tövbe etmeyi seviyorsa (istiyorsa), yüksek bir yere çi'kıp ellerini ileriye
doğru uzatarak şöyle dua etsin: “Allah'ım!
İşlediğim günahlardan tövbe eder, teıkrar emirlerinize döner ve bir daha da
günah işlemeyeceğime söz veriyorum.” Yüce mevlâmız böyle tevbe eden bir kimseyi,
işlediği günaha dönmedikçe af eder.”[1200]
[1] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3
[2] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3
[3] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3
[4] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3-4
[5] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/4
[6] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/4
[7] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/4
[8] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5
[9] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5
[10] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5
[11] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5
[12] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5
[13] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5
[14] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3-6
[15] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/6-7
[16] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7
[17] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7
[18] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7
[19] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7
[20] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7-8
[21] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/8
[22] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/8
[23] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/8
[24] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/
[25] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9
[26] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9
[27] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9
[28] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9
[29] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9
[30] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9
[31] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9
[32] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9
[33] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10
[34] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10
[35] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10
[36] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10
[37] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10
[38] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10
[39] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10
[40] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10
[41] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7-11
[42] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11
[43] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11
[44] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11
[45] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11
[46] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11
[47] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11
[48] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12
[49] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12
[50] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12
[51] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12
[52] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12
[53] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/13
[54] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/13
[55] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/13
[56] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/114
[57] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14
[58] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14
[59] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14
[60] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14
[61] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14
[62] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14
[63] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14
[64] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15
[65] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15
[66] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15
[67] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15
[68] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15
[69] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16
[70] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16
[71] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16
[72] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16
[73] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11-16
[74] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16
[75] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16
[76] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/17-18
[77] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16-17
[78] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/17
[79] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/17
[80] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18
[81] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18
[82] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18
[83] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18
[84] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18-19
[85] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/19
[86] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16-19
[87] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/19
[88] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/19
[89] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/19
[90] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20
[91] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20
[92] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20
[93] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20
[94] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20
[95] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20
[96] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21
[97] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21
[98] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21
[99] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21-22
[100] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21
[101] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21
[102] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21
[103] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22
[104] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22
[105] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22
[106] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22
[107] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22
[108] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23
[109] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23
[110] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23
[111] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23
[112] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23
[113] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23
[114] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23
[115] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23
[116] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23-24
[117] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24
[118] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24
[119] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24
[120] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24
[121] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24
[122] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24
[123] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24
[124] Bunun daha tafsilâtlısı II. nolu hadiste yazılıdır.
İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25
[125] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25
[126] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25
[127] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25
[128] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25
[129] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25
[130] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26
[131] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26
[132] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20-26
[133] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26
[134] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26
[135] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26
[136] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26
[137] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/27
[138] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26-27
[139] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis,
Aydın Yayınevi: 2/27
[140] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/27
[141] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28
[142] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28
[143] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28
[144] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28
[145] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/27-28
[146] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28
[147] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29
[148] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29
[149] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29
[150] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29
[151] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29
[152] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29
[153] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29
[154] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/30
[155] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/30
[156] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31
[157] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31
[158] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/30-31
[159] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31
[160] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31
[161] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32
[162] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32
[163] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32
[164] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32
[165] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32
[166] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32
[167] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis,
Aydın Yayınevi: 2/32
[168] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31-32
[169] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/33
[170] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/33
[171] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/33
[172] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34
[173] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34
[174] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34
[175] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34
[176] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34
[177] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35
[178] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35
[179] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35
[180] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35
[181] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35
[182] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35
[183] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35-36
[184] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36
[185] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36
[186] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36
[187] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36
[188] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36
[189] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36
[190] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37
[191] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37
[192] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37
[193] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37
[194] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37
[195] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37
[196] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37
[197] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38
[198] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38
[199] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38
[200] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38
[201] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38
[202] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38-39
[203] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/39
[204] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/39
[205] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/39
[206] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/33-39
[207] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40
[208] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40
[209] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40
[210] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40
[211] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41
[212] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41
[213] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41
[214] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41
[215] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41
[216] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41
[217] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41
[218] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41
[219] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/42
[220] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/42
[221] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/42
[222] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/42-43
[223] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis,
Aydın Yayınevi: 2/43
[224] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/43
[225] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40-43
[226] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/43-44
[227] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/44
[228] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/43-44
[229] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/44-45
[230] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/44
[231] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45
[232] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45
[233] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45
[234] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45
[235] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45
[236] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45
[237] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45
[238] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45
[239] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46
[240] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46
[241] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46
[242] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46
[243] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46
[244] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46
[245] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46
[246] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46
[247] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47
[248] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47
[249] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47
[250] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47
[251] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47
[252] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47
[253] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48
[254] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48
[255] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48
[256] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48
[257] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48
[258] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48
[259] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48
[260] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48
[261] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49
[262] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49
[263] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49
[264] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49
[265] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49
[266] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49
[267] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49
[268] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49
[269] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50
[270] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50
[271] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50
[272] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50
[273] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50
[274] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50
[275] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50
[276] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50
[277] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50
[278] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51
[279] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51
[280] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51
[281] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51
[282] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51
[283] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51
[284] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51
[285] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51
[286] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51
[287] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52
[288] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52
[289] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/44-52
[290] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52
[291] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52
[292] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52
[293] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52
[294] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53
[295] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53
[296] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53
[297] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53
[298] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53
[299] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53
[300] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53
[301] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53
[302] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53
[303] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54
[304] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis,
Aydın Yayınevi: 2/54
[305] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54
[306] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54
[307] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54
[308] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54
[309] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54
[310] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54
[311] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55
[312] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55
[313] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55
[314] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55
[315] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55
[316] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55
[317] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55
[318] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56
[319] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56
[320] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56
[321] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56
[322] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56
[323] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56
[324] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56
[325] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56
[326] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57
[327] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57
[328] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57
[329] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57
[330] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57
[331] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57
[332] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57
[333] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57
[334] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57-58
[335] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/58
[336] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/58
[337] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/58
[338] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/58
[339] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/58
[340] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/58
[341] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/59
[342] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/59
[343] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/59
[344] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/59
[345] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60
[346] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60
[347] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60
[348] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60
[349] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60
[350] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60
[351] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60-61
[352] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/61
[353] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/61
[354] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/61
[355] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/61
[356] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62
[357] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis,
Aydın Yayınevi: 2/62
[358] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62
[359] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62
[360] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62
[361] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62
[362] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62
[363] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63
[364] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63
[365] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63
[366] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63
[367] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63
[368] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63
[369] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/64
[370] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63
[371] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/64
[372] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/64
[373] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/64
[374] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/64
[375] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/64
[376] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65
[377] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65
[378] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65
[379] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65
[380] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65
[381] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65
[382] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65
[383] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66
[384] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66
[385] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66
[386] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66
[387] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66
[388] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66
[389] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66
[390] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66
[391] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67
[392] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67
[393] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67
[394] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67
[395] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67
[396] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67
[397] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67
[398] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68
[399] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68
[400] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68
[401] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68
[402] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68
[403] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68
[404] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68
[405] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68
[406] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68
[407] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68
[408] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69
[409] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69
[410] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69
[411] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69
[412] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69
[413] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69
[414] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69
[415] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70
[416] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70
[417] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70
[418] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70
[419] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70
[420] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70
[421] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70
[422] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70
[423] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70
[424] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70
[425] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71
[426] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71
[427] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71
[428] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71
[429] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71
[430] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71
[431] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71
[432] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71
[433] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/72
[434] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/72
[435] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/72
[436] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/72
[437] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/72
[438] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/72
[439] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73
[440] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73
[441] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73
[442] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73
[443] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73
[444] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73
[445] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73
[446] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/74
[447] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/74
[448] Hûd: 11/41
[449] Hac: 22/74. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi
İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75
[450] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/74
[451] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/74
[452] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/74
[453] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75
[454] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75
[455] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75
[456] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75
[457] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75
[458] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75
[459] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75
[460] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75
[461] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/76
[462] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/76
[463] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/76
[464] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/76
[465] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/76
[466] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/76
[467] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77
[468] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77
[469] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77
[470] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77
[471] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77
[472] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77
[473] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77
[474] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77
[475] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77
[476] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78
[477] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78
[478] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78
[479] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78
[480] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78
[481] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78
[482] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78
[483] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79
[484] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79
[485] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79
[486] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79
[487] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79
[488] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79
[489] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79
[490] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80
[491] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80
[492] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80
[493] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80
[494] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80
[495] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80
[496] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80
[497] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81
[498] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81
[499] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81
[500] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81
[501] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81
[502] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81
[503] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81
[504] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82
[505] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82
[506] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82
[507] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82
[508] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82
[509] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82
[510] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82
[511] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/83
[512] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/83
[513] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/83
[514] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/83
[515] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/83
[516] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/83
[517] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62-84
[518] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84
[519] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84
[520] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84
[521] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84
[522] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84
[523] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84
[524] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85
[525] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85
[526] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85
[527] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85
[528] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85
[529] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85
[530] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85
[531] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85
[532] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86
[533] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86
[534] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86
[535] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86
[536] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86
[537] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86
[538] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86
[539] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86
[540] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87
[541] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87
[542] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87
[543] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87
[544] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84-87
[545] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87
[546] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87
[547] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88
[548] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis,
Aydın Yayınevi: 2/88
[549] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88
[550] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88
[551] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88
[552] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88
[553] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88
[554] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88
[555] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/89
[556] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/89
[557] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/89
[558] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/89
[559] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/89
[560] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/89
[561] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87-89
[562] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90
[563] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90
[564] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90
[565] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90
[566] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90
[567] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90
[568] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90
[569] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90
[570] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90
[571] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91
[572] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91
[573] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91
[574] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91
[575] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91
[576] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91
[577] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91
[578] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91
[579] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92
[580] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92
[581] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92
[582] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92
[583] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92
[584] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92
[585] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92
[586] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92
[587] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93
[588] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93
[589] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93
[590] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93
[591] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93
[592] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93
[593] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93
[594] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93
[595] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93
[596] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/94
[597] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/94
[598] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90-94
[599] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/94
[600] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/94-95
[601] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/95
[602] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/95
[603] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/95
[604] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/95
[605] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/95
[606] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/95-96
[607] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/96
[608] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/96
[609] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/96
[610] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/96
[611] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/96
[612] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/96
[613] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/97
[614] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/97
[615] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/97
[616] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/97
[617] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/97-98
[618] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98
[619] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98
[620] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98
[621] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98
[622] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98
[623] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98
[624] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98
[625] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98
[626] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98-99
[627] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/99
[628] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/99
[629] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/99
[630] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/99
[631] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100
[632] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100
[633] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100
[634] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100
[635] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100
[636] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100
[637] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100
[638] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100
[639] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100
[640] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/101
[641] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/101
[642] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/101
[643] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/101
[644] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/101
[645] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102
[646] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102
[647] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102
[648] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102
[649] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102
[650] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102
[651] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102
[652] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102
[653] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103
[654] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103
[655] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103
[656] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103
[657] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103
[658] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103
[659] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103
[660] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103
[661] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104
[662] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104
[663] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104
[664] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104
[665] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104
[666] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104
[667] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104
[668] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/105
[669] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/105
[670] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/105
[671] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/105
[672] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/105
[673] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/105
[674] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/106
[675] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/106
[676] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/106
[677] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107
[678] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107
[679] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107
[680] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107
[681] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107
[682] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107
[683] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107
[684] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107
[685] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108
[686] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108
[687] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108
[688] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108
[689] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108
[690] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108
[691] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108
[692] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108
[693] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108
[694] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109
[695] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109
[696] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109
[697] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109
[698] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109
[699] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109
[700] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109
[701] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/110
[702] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/110
[703] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/110
[704] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/110
[705] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/110
[706] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/110
[707] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111
[708] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111
[709] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111
[710] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111
[711] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111
[712] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111
[713] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111
[714] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/112
[715] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/112
[716] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/112
[717] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/112
[718] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/112
[719] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113
[720] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113
[721] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113
[722] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113
[723] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113
[724] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113
[725] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113
[726] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113
[727] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/114
[728] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/114
[729] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/114
[730] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/114
[731] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/114
[732] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/115
[733] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/115
[734] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/115
[735] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/115
[736] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/115
[737] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/115
[738] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/116
[739] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/116
[740] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis,
Aydın Yayınevi: 2/116
[741] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/116
[742] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/116
[743] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/116
[744] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/116
[745] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/117
[746] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/117
[747] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/117
[748] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/117
[749] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/117
[750] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/117
[751] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118
[752] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118
[753] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118
[754] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118
[755] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118
[756] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118
[757] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118
[758] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119
[759] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119
[760] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119
[761] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119
[762] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119
[763] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119
[764] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119
[765] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/120
[766] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/120
[767] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/120
[768] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/120
[769] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/120
[770] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/94-121
[771] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/121
[772] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/121
[773] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/121
[774] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/121
[775] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/121
[776] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/122
[777] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/122
[778] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/122
[779] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/122
[780] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/122
[781] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/122
[782] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/123
[783] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/123
[784] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/123
[785] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/123
[786] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/123
[787] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/123
[788] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/124
[789] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/124
[790] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/124
[791] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/124
[792] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/124
[793] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/124
[794] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125
[795] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125
[796] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125
[797] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125
[798] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125
[799] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125
[800] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125
[801] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125
[802] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125
[803] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125
[804] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125-126
[805] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126
[806] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126
[807] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126
[808] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126
[809] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126
[810] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126
[811] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126-127
[812] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/127
[813] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/127
[814] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/127
[815] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/127
[816] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/127
[817] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/128
[818] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/128
[819] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/128
[820] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/128
[821] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/128
[822] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/128
[823] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129
[824] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129
[825] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129
[826] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129
[827] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129
[828] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129
[829] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129
[830] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129
[831] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129
[832] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130
[833] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130
[834] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130
[835] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130
[836] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130
[837] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130
[838] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130
[839] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131
[840] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131
[841] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131
[842] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131
[843] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131
[844] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131
[845] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131
[846] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132
[847] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132
[848] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132
[849] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132
[850] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132
[851] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132
[852] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132
[853] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132
[854] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133
[855] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133
[856] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133
[857] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133
[858] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133
[859] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133
[860] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133
[861] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134
[862] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134
[863] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134
[864] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134
[865] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134
[866] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134
[867] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134
[868] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134
[869] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134
[870] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134
[871] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134
[872] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135
[873] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135
[874] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135
[875] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135
[876] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135
[877] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135
[878] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135
[879] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136
[880] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136
[881] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136
[882] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136
[883] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136
[884] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136
[885] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136
[886] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136
[887] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137
[888] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137
[889] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137
[890] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137
[891] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137
[892] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137
[893] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137-138
[894] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis,
Aydın Yayınevi: 2/138
[895] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138
[896] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138
[897] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138
[898] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138
[899] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138
[900] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138
[901] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138
[902] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/139
[903] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/139
[904] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/139
[905] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/139
[906] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/139
[907] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/139
[908] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/121-139
[909] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/140
[910] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/140
[911] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/140
[912] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/140
[913] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/141
[914] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/140
[915] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/141
[916] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/140141
[917] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/141
[918] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/141
[919] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/141
[920] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142
[921] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142
[922] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142
[923] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142
[924] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142
[925] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142
[926] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142
[927] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142
[928] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142
[929] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/143
[930] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/143
[931] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/143
[932] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/143
[933] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/143
[934] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis,
Aydın Yayınevi: 2/143
[935] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/143
[936] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/144
[937] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/144
[938] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/144
[939] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/144
[940] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/144
[941] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/144
[942] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145
[943] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145
[944] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145
[945] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145
[946] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145
[947] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145
[948] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145
[949] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146
[950] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146
[951] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146
[952] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146
[953] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146
[954] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146
[955] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146
[956] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146
[957] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146
[958] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146
[959] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/147
[960] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/147
[961] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145-147
[962] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/147
[963] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/147
[964] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/147
[965] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/148
[966] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/148
[967] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/148
[968] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/148
[969] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/149
[970] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/149
[971] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/149
[972] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/149-150
[973] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/150
[974] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis,
Aydın Yayınevi: 2/150
[975] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/150
[976] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/150
[977] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/150-151
[978] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/150
[979] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/151
[980] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/151
[981] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/151
[982] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/151
[983] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/151
[984] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15152
[985] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/152
[986] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/152
[987] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/152
[988] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/152
[989] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/153
[990] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/153
[991] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/153-154
[992] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/154
[993] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/154
[994] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/154
[995] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/154
[996] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/154
[997] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/155
[998] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/155
[999] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/155
[1000] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/155
[1001] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/155
[1002] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/155
[1003] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156
[1004] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156
[1005] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156
[1006] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156
[1007] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156
[1008] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156
[1009] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156
[1010] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157
[1011] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157
[1012] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157
[1013] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157
[1014] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis,
Aydın Yayınevi: 2/157
[1015] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157
[1016] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157
[1017] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157
[1018] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158
[1019] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158
[1020] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158
[1021] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/149-158
[1022] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158
[1023] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158
[1024] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158
[1025] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/159
[1026] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/159
[1027] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/159
[1028] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/159
[1029] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/159
[1030] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/160
[1031] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/160
[1032] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/160
[1033] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/160
[1034] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161
[1035] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161
[1036] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161
[1037] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161
[1038] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161
[1039] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161
[1040] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161-162
[1041] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/162
[1042] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/162
[1043] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/162
[1044] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/162
[1045] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/162
[1046] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/162
[1047] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/163
[1048] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/163
[1049] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/163
[1050] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/163
[1051] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/163
[1052] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/163
[1053] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164
[1054] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164
[1055] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164
[1056] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164
[1057] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164
[1058] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164
[1059] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164
[1060] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165
[1061] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165
[1062] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165
[1063] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165
[1064] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165
[1065] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165
[1066] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165-166
[1067] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166
[1068] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166
[1069] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166
[1070] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166
[1071] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166
[1072] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166
[1073] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166
[1074] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/167
[1075] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158-167
[1076] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/167
[1077] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/167
[1078] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/167
[1079] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/167
[1080] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/168
[1081] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/168
[1082] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/168
[1083] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/168
[1084] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/168
[1085] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/168
[1086] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/169
[1087] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/169
[1088] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/169
[1089] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/169
[1090] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/169
[1091] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/169
[1092] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/170
[1093] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/170
[1094] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/170
[1095] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/170
[1096] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/170
[1097] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/170-171
[1098] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/171
[1099] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/171
[1100] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/171
[1101] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/171
[1102] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/171
[1103] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172
[1104] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172
[1105] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172
[1106] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172
[1107] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172
[1108] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172
[1109] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172
[1110] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172
[1111] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/173
[1112] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/173
[1113] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/167-173
[1114] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/173
[1115] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/173
[1116] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/173
[1117] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/173
[1118] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174
[1119] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174
[1120] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174
[1121] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174
[1122] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174
[1123] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174
[1124] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174-175
[1125] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174
[1126] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175
[1127] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175
[1128] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175
[1129] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175
[1130] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175
[1131] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175
[1132] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175
[1133] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/176
[1134] İnsan: 76/21-22
[1135] Mü'min: 40/107-108
[1136] Fussilet: 41/30
[1137] Kehf: 18/110
[1138] Fussilet: 41/23
[1139] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/176-181
[1140] Enbiya: 21/90
[1141] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18183
[1142] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/184
[1143] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/184
[1144] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/184
[1145] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/184-185
[1146] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/185
[1147] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/185
[1148] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/185-186
[1149] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/186
[1150] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/186
[1151] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/186
[1152] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/186
[1153] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/186-187
[1154] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/187
[1155] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/187
[1156] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/187
[1157] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/187
[1158] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/187
[1159] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/187
[1160] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188
[1161] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188
[1162] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188
[1163] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188
[1164] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188
[1165] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188
[1166] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188-189
[1167] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/189
[1168] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/189
[1169] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/189
[1170] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/189
[1171] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/189
[1172] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/189
[1173] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190
[1174] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190
[1175] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190
[1176] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190
[1177] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190
[1178] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190
[1179] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190
[1180] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/191
[1181] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/191
[1182] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/191
[1183] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/184-191
[1184] Alî İmran: 3/14
[1185] Hadîd: 57/14
[1187] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/192-193
[1188] Kasas: 28/83
[1189] Şûra: 26/20
[1190] İsra: 17/19-20
[1191] Talâk: 65/2-3
[1192] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/193-199
[1193] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/199
[1194] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/199
[1195] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/199-200
[1196] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/199-200
[1197] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/201
[1198] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/201
[1199] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/201
[1200] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000
Hadis, Aydın Yayınevi: 2/201