CAMİU’S-SAĞİR VE TERCEMESİ İZAHLI 2000 HADİS -I. 3

Konu: Şehidliği Gerektiren Sebepler 3

Konu: Allah'ın Teklifleri Ancak İnsanların Yararlanmaları İçindir 4

Konu: Din Hükümlerini Değiştirmek. 5

Konu: Allah'ın Rahmetini Gerektiren İyi Ameller 5

Konu: Yararlı Ameller 7

Konu: Cezayı Gerektiren Veya Gerektirmeyen Ameller 9

Konu: Günahların Af Olunmasına Sebeb Olan İyilikler 11

Konu: Zina. 11

Konu: Kadın Boşamak. 14

Konu: Süt Akrabalığı 15

Konu: Adaklar 15

Konu: Yeminler 16

Konu: Günah İşlemenin Nedenleri 17

Konu: Allah'a İtaat Etmenin Feyzi, Günahların Felâketi 17

Konu: Büyük Günahlar 18

Konu: Bazı Haramlar 21

Konu: Rızkı Aramak. 23

Konu: Helâl Ve Haram.. 24

Konu: İstikamet (Doğrultu) 28

Konu: Müslümanlara Yapılan Eziyetlerin Vebali 28

Konu:  Hz. Muhammed'in Ehlinin Fazileti 30

Konu: Allah'ın Hakiki Dostları 32

Konu: Bazı Memleketlerin Üstünlüğü. 34

Konu: Hakiki Müminlerin Vasıfları 45

Konu: Zayıf Bünyeli Müslümanların Faziletleri 48

Konu: İyi Ahlâk. 49

Konu: Üstün Ahlâk. 51

Konu: Alış-Veriş (Ticaret) 66

Konu: Tazminat Ödemek. 76

Konu: Vasiyet Etmek. 77

Konu: Rehine Vermek. 77

Diyetler 77

Şer'î Cezalar 80

Ödünç. 81

Konu: Kaybolan Malların Hakkında İslâmi Hükümler 81

Konu:  Normal (İktisadî) Yaşam.. 81

Konu: Kıyamet Gününde Allah'ın Rahmet Gölgesinde Bulunan Kimseler 81

Konu: Kıyametin Alametleri 82

Konu: Kıyamet Ve Fitneleri 87

Konu: Cennetin Güzellikleri 91

Konu: Cehennemin Sıfatları 95

Cennet Ve Cehennem.. 96

Özet II. 99

Konu: Dünya Fitneleri 100

DÜNYA VE ALDATMALARI. 104

Dünyanın Dış Hayatımıza Tesirleri 105

Dünyanın İş Hayatımıza Tesirleri 105

Konu: İyilik Ve Faziletleri 107

Konu: Tövbe. 108


CAMİU’S-SAĞİR VE TERCÜMESİ İZAHLI 2000 HADİS -I

 

 

Konu: Şehidliği Gerektiren Sebepler

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şehidliği gerektiren dört sebep vardır. Bu sebeplerden birisiyi ölen bir kimse şehid olur:

a) Allah yolunda savaşarak öldürülen bir kimse, bu hakiki bir şehiddir.

b) Suda boğularak ölen bir kimse,

c) Karın ağrısından ölen bir kimse,

d) Veba hastalığına tutularak ölen kimselerdir. Bunlar hakiki şehit değil, hükmi şehiddir.”[1]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dul (ve kimsesiz)  kadınlar ve günlük yiyeceklerini sağlamaktan, aciz olan fakirlere yardım edip bakan bir kimse, Allah yolunda cihad eden veya gecelerini namazla, gündüzlerini de oruçla geçiren bir kimse gibidir.”[2]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Böbrek hastalığıyla ölen kimseler, (hükmen) şehiddirler.”[3]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şehidlik,  Allah yolunda yapılan savaş neticesinde ölmenin dı­şında başlica yedi kısma ayrılır:

a) (Cihadın dışında ilim tahsili ve camiyegitmek gibi) dinin her­hangi bir vazifesini yaparken Allah yolunda ölen,

b) Veba hastalığına yakalanarak ölen,

c) Suda boğularak ölen,

ç) Ciğer hastalığına yakalanarak ölen,

d) Karın ağrısından dolayı ölen,

e) (Allah rızası için düşman cephesinde) nöbet tutarken ölen,

f) (Duvar gibi)  her hangi bir şeyin altında kalarak ölen,         

h) Hamileyken ölen kimseler.”[4]                                                       

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

a) Derecesi en yüksek olan şehiddir.  (Yüreğinde) temiz bir -imanı barındırmaktadır; düşmanla karşılaştığı vakit Allah'a olan bağlılığı uğru­na can verir. Kıyamet günü, insanlar o kimseyi görebilmek için (ayak parmakları  üzerine dikilerek) boyunlarını yukarıya doğru kaldıracaklardır.

b) Bu da (yüreğinde) temiz bir iman barındırmakta olan bir müslümandır. Fakat düşmanla karşılaştığı vakit,  içine düşen korku nedeniyle, sanki derisine muz dikeni batırılmış gibi ürküntü duyar.  (Bu sırada)  bek­lenmediği  taraftan gelen bir düşman oku vücuduna saplanarak ölümüne sebeb olur. Bu kimse de, ikinci dereceden bir şehiddir.

c) Bu da kötü amelleri birbirine karıştıran (sevab kadar günahta iş­lemekten geri durmayan) bir müslümandır. Din uğrunda düşmanla çarpı­şarak canını feda eden bir kimsedir ki, bu üçüncü dereceden bir şehid­dir.

ç) Sevabtan çok kötü amel işleyen âsi, fakat düşmanla karşılaşın­ca, Allah'a karşı olan bağlılığını, dine karşı da doğruluğunu ortaya koya­rak canını feda eden bir kimsedir. Bu da dördüncü dereceden bir şehid­dir.[5]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şehidler,  (öldüğü andan kıyamet kopuncaya kadar geçen zaman içersinde)  cennet kapısında suyu berrak gibi  olan  bir nehrin  kenarında yeşil bir kubbe içinde bulunurlar. (Bunlar şehidlik hallerine uygun bir ha­yat sürerlerken) sabah ile akşam yiyecekleri cennetten başuçlarına ge­tirilecektir.”[6]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şehidler, Allah'ın nezdinde hiç bir gölgenin bulunmadığı bir günde Allah'ın arşının gölgesi altında misk tepelerinin üzerinde bulunan yakut taşlarından yapılmış minberler üzerindedir. Bu duruma karşı Hz. Allah kendilerine şöyle buyururlar:

“Ben, şehidlik mükafatını size verip doğru olan vaadimi yerine getirmedim mi?” Şehidler:

“Evet Yarab!.. verdiniz...

Doğru olan sözünüzü de yerine getirdiniz...”[7]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ciğer hastalığından ölen bir kimse, hükmen şehiddir.”[8]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hakkını veya malını müdafaa ederken ölen bir kimse bir şehiddir.”[9]                                                                                            

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Taun hastalığı her müslüman için bir şehidlik vesilesidir.” [10]                                                                

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Taun hastalığı İsrailoğullarından bir gurubun yaptığı  (zina,  iç­ki gibi Allah'ın  azabını  gerektiren   kötülüklerin  yüzünden)  başlarına inen bir azabın kalıntısıdır.

Ey müminler!... Bulunduğunuz yere bu hastalık gelirse, yerinizden ay­rılmayınız. (Kurtulmak ümidiyle memleketinizden ayrılıp başka yere göç etmeyiniz. Çünkü muhtemel olarak size bulaşan bu hastalığın başkalarına da bulaşmasına sebep olursunuz.)

Taun hastalığının bulunduğu yere de girmeyiniz. (Çünkü size bulaşa­bilmesi muhtemel olduğundan kendinizi ölümün eşiğine atmış olursunuz.”[11]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Taun hastalığı öylesine bir azabdır ki, Hz. Allah o hastalığı dilediği herhangi (dinsiz) bir milletin başına    musallat eder. Şüphesiz Hz. Allah bu hastalığı müslümanlar arasında bir rahmet olarak yaratmıştır. Çünkü taunun olduğu şehir veya kasabada sabır ederek Allah'a karşı olan bağlılığını en samimi bir yürekle gösterip orada kalır ve Allah'ın takdir etiğinden başka herhangi bir ona isabet etmeyeceğini bilerek inanan bir kimse için, hakiki bir şehidin sevabı vardır.”[12]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Taun hastalığı, (insan vücudunun çeşitli yerlerinde) devenin ağzından çıkan yara gibi yara çıkarır. Taun hastalığı bulunduğu veya gir­diği yerde kaçmayıp sabır gösteren kimseler için, şehidlerin kazandığı kadar sevab vardır. (Çünkü -bulaşan hastalığın diğer yerlere yayılmasına engel olur.) Taun hastalığının bulunduğu yerden kaçan bir kimse, düşman cephesinden kaçan kimse gibidir.”[13]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Taun hastalığı, şehidlik vesilesi, aynı zamanda kâfir düşman­larınız olan cinler içinde bir azabdır. Devenin ağzından çıkan yaralar gi­bi, insanların koltuk altlarında ve derisi ince olan yerlerinde çıkar. Bulun­duğu yerden kaçmayan bir kimse, Allah'ın yolunda düşman cephesinde nöbet bekleyen bir kimse gibidir. Kaçan kimse de, düşman cephesinden kaçan kimse gibidir.”[14]

 

Konu: Allah'ın Teklifleri Ancak İnsanların Yararlanmaları İçindir

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah bir hadisi kutside şöyle buyuruyorlar: “Ey kullarım”... (Ben, bütün kâinatı yaratmış olmama rağmen) kendime her türlü zulüm etmeyi haram kıldığım gibi, aynı zamanda size de haram kıldım... Öyley­se birbirinize zülüm etmeyiniz.

Ey kullarım!., (Şehevi arzuların azgınlığı sebebiyle) hepiniz sapık kim­selersiniz. Ancak iman ve hidayet yoluna kavuşturduklarım müstesnadır. Öyleyse Benden hidayet isteyiniz ki, sizi hidayete kavuşturayım...

Ey kullarım!.. duyurduklarımın dışında, hepiniz aç ve muhtaç kimse­lersiniz.. O halde, Benden rızık isteyiniz ki, ben de size rızrk vereyim...

Ey kullarım!... Giydirdiklerim müstesna, hepiniz (elbiseden ve iyi ah­lâktan) çıplaksınız.  Öyleyse,  benden isteyiniz ki,  sizi giydireyim...

Ey kullarım!... Şüphesiz hepiniz geceli gündüzlü günah işlemektesi­niz. Ben de (samimi bir yürekle yaptığınız tevbeleriniz nedeniyle) bütün günahlarınızı af edecek büyük bir merhamet sahibiyim.. O halde, benden af dileyiniz ki, sizi affedeyim...

Ey -kullarım!... Sizler bana zarar verecek bir durumda değilsiniz ki, beni bir zarara sokasınız. Aynı zamanda bana menfâat verecek bir kuvvet ve saltanata sahip değilsiniz ki, bana her menfâatiniz dokundurabilesiniz...

Ey kullarım!., Geçmiş ve gelecekleriniz, insan ve cinleriniz, hepiniz iyi huylu, temiz kalbli tek bir insan gibi olsanız bile, Benim mülk ve sal­tanatıma  bir şey ilâve ettiremezsiniz...

Ey kullarım!... Geçmiş ve gelecek insan ve cinlerinizin -hepsi kötü bir insan gibi fena bir ahlâka sahip olsaydılar, Bana ve saltanatıma zerre kadar bir noksanlık veremezler..

Ey kullarım!... Geçmiş ve gelecek insan ve cinlerin hepsi bir araya gelip, her birerlerinin istedikleri çeşitli ihtiyaçlarını versem bile, bende bulunan zengin hazinelerimi tek bir noksanlık bile getirmez. Ancak onla­rın aldıkları, denize batırılıp çıkarılan bir iğnenin getirdiği su kadardır.

Ey kullarım!... İşlediğiniz amellerinizi teker teker saydırmakta ve zap­t etmekteyim. Kıyamet aleminde olduğu gibi, karşılığını vereceğim. Yap­tıklarının karşılığını 'iyi olarak bulan bir kimse, Allah'a hamd etsin. Ceza olarak 'bulan bir kimse ise, bunun sebebini başkalarında değil, kendisinde arasın.”[15]

 

Konu: Din Hükümlerini Değiştirmek

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah, Yahudileri yok etsin. Zira Hz- Allah Yahudi milletine, (onları denemek maksadıyla) kesinlikle her türlü iç yağını haram kılmış­tır.  (Onlar ise, Allah'ın hükümlerini hiçe sayarak)  iç yağını eritip sattık­ları gibi karşılığını da alıp yediler.”[16]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yine Hz. Allah, Yahudileri yok etsin. Çünkü onlar, (gösterilen kıbleyi terk ederek) peygamberlerinin türbelerini  kıble edip, ibadetlerini ona göre kıldılar.” [17]                                                                                             

 

Konu: Allah'ın Rahmetini Gerektiren İyi Ameller              

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın rahmetini gerektiren sebeplerden birisi de (kişinin kar­şılaştığı din kardeşine) bol bol selâm vermesi ve tatlı dille konuşmasıdır.”[18]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Allah'ın hoşnutluğunu kazandıracak sebeblerden biri­si de, müslüman kardeşlerini sevindirmektir.”[19]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Büyük günahlardan kaçınmak şartıyla kılınan beş vakit namaz, aralarındaki işlenilen küçük günahların kefareti olduğu gibi, bir Cuma namazı da gelecek diğer bir cuma namazına ve bir ramazan orucuda, gele­cek ikinci bir ramazan orucuna kadar, aralarında işlenilen her türlü küçük günahların kefaretidir.”[20]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Büyük günahlardan kaçınmak şartıyla kılınan beş vakit namaz, aralarında işlenilen küçük günahların kefareti  olduğu gibi, kılınan bir cu­ma namazıda, diğer bir cuma namazına ve üç günde ilâve etmek suretiy­le (toplam on günün) aralarında işlenilen bütün küçük günahların kefare­tidir.”[21]                                                                                                    

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Ey insanlar! Kıyamet günü, Hz. Allah'ın müminlere neler so­racağından ve müminlerin de nasıl cevap vereceklerinden size haber ve­reyim mi? Hz. Allah:

“Ey müminler! (Benim rızamı kazandıracak)  iyi amelleri yapması­nı sever misiniz?

Müminler:

“Ey Rabbimiz! Elbette severiz.” Hz. Allah:

“Niçin seversiniz?” Müminler:

“Af ve mağfiretinize nail olmak için.” Hz Allah:

“Ey salih Kullarım! Ben, mağfiretimi sizler için vacip kıldım.”[22]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tam mürakkaba kırk gün nefsiyle mücadele edip mürakkabasının altında bulundurarak hakim olmaktır. O halde kim, (zaruretinin dışın­da) alış veriş yapmamak ve konuşmamak üzere, nefsini mürakkabasının altında bulundurursa,  anasından doğduğu gibi, tertemiz olarak bütün gü­nahlarından arınmış olur.”[23]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'a yaklaşarak kötülüklerin bütün yollarını kapatınız. Çünkü mümin, herhangi bir uzvuna bir diken batasıya kadar başına gelen küçük, büyük her belâ, onun için bir kefaret sayılır.”[24]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Girmek istemeyenlerin dışında,  ümmetimin her ferdi Cennete girecektir.” Peygamberimizin huzurunda bulunan cemaat şöyle dediler:

Ya Resûlullah!.. Girmek istemeyenler kim?.. Peygamberimiz:

“Bana itaat eden, girmek isteyenler, karşı gelenlerde girmek isteme­yenlerdir.”[25]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ümmetimden, üç kızını veya üç kız kardeşini güzellikle yetiştiren bir kimse için, onlar (yetiştirdiği kızlar),  kıyamet günü, Cehenneme karşı bir perde olurlar. (Hak ettiği Cehennem ateşine girmesine engel olurlar.)”[26]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir müminin, Allah korkusunun dışında elde ettiği itaatkâr ve salih bir zevceden daha iyi bir servetten faydalanamaz. Çünkü, kocası yü­züne baktığı zaman onu sevindirir, emrettiği vakit itâat eder, ayrıldığı va­kit malını ve iffetini korur, yemin ile kendisine yasakladığı herhangi bir şeyi yapmaz ve kocası da yeminini bozmaz.”[27]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Adamın birisi yürüdüğü herhangi bir yolda karşılaştığı ağaç parçalarını “Vallahi gelip geçen müslümanların    ayaklarına takılıp eziyet vermesin”  diye onu yoldan attığı  için, Cennete girmeyi hak ediyor.”[28]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennet kapısının anahtarı,  “lâilahe illallah”  cümlesidir.”[29]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennet kapısının anahtarı namaz, namazın anahtarı da abdesttir.”[30]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın affu mağfiretini gerektiren sebeplerden olan müslümanları doyurmaktır.”[31]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, dört şeyden sakınırsa, Cennete girmeyi hak eder.”[32]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, müslümanların gelip geçtiği yoldan, ayaklarına takılıp eziyet veren şeyleri yoldan atarsa, (Böylesine yaptığı her hareketine kar­şılık) kendisine bir sevab yazılır, sevabı kabul olunan kimseler de Cennete girer.”[33]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İlim öğrenmek için evinden ayrılmak isteyen bir kişi, evinden ayrılırken adımını atmadan bütün küçük  günahları af olunur.”[34]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Borcunu veremeyen bir kimseye mühlet veren, alıp ertelediği her gün için kendisine alacağı kadar sadaka sevabı verilir.”

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, din kardeşinin ırz ve namusuna atılan iftiraları, red eder­se, (onun sevabı, girmeyi hak ettiği Cehennem  ateşine karşı  engel  bir perde olacaktır.”[35]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, (sel gibi zarar verecek)  azgın sulara veya yangın afetle­re yol açacak ateşlere engel olursa, onun için bir şehidin sevabı vardır.”[36]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, Allah'dan gelen  (belâ ve musibetler gibi) şeylere razı olursa, Hz. Allah'da,  kendisinden razı olur.”[37]

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, yoldan, eziyet veren taşları kaldırıp atarsa, (attığı her taşa karşılık kendisine) bir sevab yazılır. Kendisi için sevab yazılmış olan kimseler de Cennete girer.”[38]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, bir âmânın elinden tutup kırk adımlık yere götürürse,  Cennete girmek ona vacib olur.”[39]

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, bir amanın elinden tutup kırk adımlık bir yere götürürse geçmiş bulunan bütün küçük günahları af olunur.”[40]

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennet kapıları, pazartesi ile perşembe günü ardına kadar açı­lır. Dargın olanların dışında Allah'a ortak koşmadan tevbe eden her müslümanın günahları af edilir. Birbirine dargın olan kimseler için de melek­lere şöyle emir verilir: “Bu dargın olan kimselerin günahlarını, barışıncaya kadar silmeyiniz.”[41]

 

Konu: Yararlı Ameller

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah, yoldan diken ve çalı çırpılarını yoldan atan bir kim­senin geçmiş ve gelecek her türlü küçük günahlarını af eder.”[42]

Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zamanında zina etmiş bir kadın, ayağından çıkardığı mestini ba­şındaki tülbenti bağlıyarak kuyudan aldığı su  ile susuzluktan ölecek ha­le  gelen  köpeği  suladığından dolayı Allah'ın  affına  mazhar olmuştur.”[43]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın nezdinde amellerin en sevimlisi, vaktinde namaz kıl­maktır, sonra ana babaya iyilik yapmak, ondan sonra (İslâm sancaklarının dalgalanması, yayılması ve yerleştirilmesi için)  Allah yolunda cihad et­mektir.”[44]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın nezdinde amellerin en sevimlisi, Allah'ı çokça anan, dilinde nem eseri bulunduğu halde ölmektir.”[45]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın nezdinde amellerin en sevimlisi (başkalarını severken) Allah için sevmek ve (başkalarına buğuz ederken yine) Allah için sevmemektir.”[46]

 

Bu hadisi şeriflerde geçen iyiliklerden faydalanılmak için iman etmek şarttır. İmanı olmayan bir kimse, yağmur damlalarının ve deniz dalgala­rının sayısı kadar iyilik yapsa bile, Allah'dan herhangi bir mükâfata nail olamaz.[47]

 

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Hz. Allah, bir kulun iyi olmasını dilediği zaman, o kimseyi ça­lıştırır. Peygamberimiz (s.a.v.)in huzurunda bulunan  sahabilerden birisi:

“Ey  Allah'ın Resûlu!... Çalıştırmak ne demektir?”  Bunun üzerine sevgili peygamberimiz cevaben şöyle dediler: “Hz. Allah ölüm döşeğine uzanmış bir kimse için, “Lâilâhe illallah” cümlesi ile iyiliklere karşı bir kapı açar. O   kimse  de  bu  iyiliği   yaparak çevresindekileri   memnun  edip  dünyadan ayrılır.  (Böylelikle ölüm döşeğinin  etrafında  bulunan kimseler de o kim­senin iyi olduğuna şahitlik ederler.)[48]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hakim,  bir şeyin hakkında hüküm verirken,  araştırarak hakka isabet edip hüküm verirse, o hakim için iki sevab vardır:  (Birisi araştır­dığı için, diğeri ise hakka isabet ettiği içindir)  Bütün kuvvetiyle araştır­dığı halde hakka isabet etmezse, o hakim için, tek bir sevab vardır.”[49]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey Hakimler! Bir şeyin 'hakkında hüküm verdiğiniz zaman, ada­letten ayrılmayınız. Düşmanlarınızı     öldürdüğünüz  vakit, ta'zip  etmeden güzellikle öldürünüz. Çünkü Hz. Allah güzel iş yapanları sever.”[50]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Evinden çıkmak istediğin zaman, iki rekât namaz kıldıktan son­ra çık ki, kıldığın o iki rekât namaz, seni tehlikeye düşmekten korusun. Evine girme istediğin vakit, iki rekât namaz kıldıktan sonra gir ki, kıldığın o iki rekâtlık namaz, seni ailevi kavgalar gibi fitneye düşmekten kurtarsın.”[51]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine değerli dört kimseler vardır ki, (kıyamet günü) yap­tıkları iyiliklerinin karşılığı kendilerine iki kat olarak verilecektir.

a)  (s.a.s) in  (validemiz olan)  hanımları,

b)  Ehli kitap,  (Yahudi  ve  hıristiyanlar)dan İslâm  dinini  kabul eden kimseler,

c)  Güzel olan cariyesini,  hürriyete kavuşturduktan sonra kendisiyle evlenen kimseler,

ç)  Allah'ın hukukunu,  kendi efendisinin işlerini hakkıyla yapan kö­le (ve işçi) olan kimseler.”[52]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(İslâmiyetin, bize, getirdiği yeniliklerden) 40 tane iyilik vardır. Bunların en üstününü (başkası sağacak sütünden de kendisi ve çoluk ço­cukları faydalanacak.)  keçi gibi hayvanı tasadduk etmek. (Bu kırk tane iyilikler  öylesine  değerlidir ki,  sevabını  alacak   inancıyla  bunlardan bir işini  işleyecek olan mümin bir kulu, Hz. Allah cennete koyacaktır.”[53]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Farz, vacip ve sünnetleriyle birlikte) tam bir abdest almak, imanın yarısıdır.  (Çünkü imanı tam olmayan  bir kimse, soğuk ve sıcak günlerinde  zorluklara katlanıp abdest almazlar) Allah'ın  verdiği  nimetleri­ne  hamd  ve şükür etmenin sevabı, terazinin  kefesini  doldurur.

Allah tesbih etmek, (Subhanallah demekle Allah'ın her türlü noksan­lıklardan uzak olduğunu ifade etmenin ve tekbir getirmenin sevabı sema ile yeri doldurur. Namaz, kılanlar için bir nûr'dur. (Ancak onunla Cennet yolunu bulur.)

Zekât vermek delildir. (Kişi, kıyamet günü, Allah'ın huzurunda müslüman olduğunu ancak onunla ispat eder..)

Sabır:  (sıkıntılara karşı sabır etmek,) selâmet ve huzur yoludur.

Kur'an: iman edip ona göre amel edersen, senin için, bir müdafacıdır. (O'nun ahkâmıyla amel etmezsen) senin aleyhinde bir davacıdır.. Her insan, sabahleyin evinden (çıkarak imtihan çarşısına) gider. (Akşama ka­dar bütün işlerini Allah'ın kanunlarına göre uygulayıp bitirdikten sonra evine dönerse,) 'kendisine yaptığı işleriyle birlikte Allah'a satmış ve dola­yısıyla Cehennemlik olmaktan azad ettirmiş olur. (Allah'ın kanununu uy­gulamadığı  takdirde,  öz nefsini  tehlikeye atmış  olur.)”[54]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İhtiyara saygı ve iyilik yapan bir genç, ihtiyarlayıp muhtaç ol­duğu zaman, Hz. Allah kendisine yardımcı olarak gençlerden bir tanesini gönderir.”

14 - Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir kantar: 12 bin hokka altın ve gümüştür. Bunlardan Allah için tasadduk edilen bir hokka, dünya ve sema arasındaki her türlü var­lıktan daha hayırlıdır.”[55]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, gelip geçen müslümanlara, (eziyet veren çalı-çırpı, taş gibi) her­hangi bir şeyi yol üzerinden kaldırıp atarsa, Hz. Allah buna karşılık o kimseye bir sevap yazdırır ve sevap yazdırdığı bir kimseyi de muhakkak Cennetine koyar.”[56]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah bir hadisi kutside şöyle buyuruyorlar:  “Mümin bir kul, samimi bir yürekle yaptığı ibadetlerle Bana bir karış yaklaşırsa. Ben (rahmet ve mağfiretimle) ona (bir arşın yaklaşırım. Bana bir arşın yakla­şırsa,  Ben,  bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelen mümin bir kulu­ma, Ben, rahmetimle koşarım.”[57]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben, dünyadan ahiret alemine ayrılan bir mümini, ancak, üzün­tü ve karanlık içinde annesinin karnından dünya    aydınlığına çıkan bir çocuğa benzetirim.”[58]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İki müslüman karşılaşırlarken, tokalaşıp sevişirlerse, birbirle­rinden ayrılmadan önce küçük günahları af olunur.”[59]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Hz. Allah,  şehevi arzularına hakim olan gençlerden hoşlanır.”[60]                                                                                          

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Biriniz öldüğü vakit, lâyık olduğu Cennet veya Cehennemde­ki mevkisi, kıyamete kadar kendisine sabah akşam gösterilir.

Bu kişi, Cennetlikse, Cennetteki makamı, Cehennemlikse, Cehennem­deki mevkisi gösterilirken kendisine şöyle seslenilir: “İşte, Hz. Allah se­ni diriltip oraya yerleştirinceye kadar, bu anda bekleyeceği ve kıyamete kadar kalacağın yer, burasıdır.” [61]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'a iman ettikten sonra kişinin yapacağı iyiliklerin en üs­tünü, -kendisini insanlara sevdirmesidir.”[62]                                  

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İbadetlerin en üstünü, (içinde bulunduğu sıkıntılardan)  huzu­ra kavuşmayı sabırla beklemektir.”[63]                                           

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İyiliklerin en üstün olanları:

1) Allah'ın varlığına ve birliğine iman etmek,

2) Allah yolunda cihad etmek,

3) Makbule geçecek şartları yerine getirerek tam bir hac ibadeti yapmaktır.

Bu üçünün, geriye kalanlardan olan üstünlükleri, doğu ile batının ara­sındaki mesafe kadardır.”[64]

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İyiliklerin en üstünü, Allah için, (iyi kimseleri) sevmek ve yi­ne Allah için, (kötü insanları, yaptıkları kötülüklerinden dolayı) sevme­mektir.”[65]

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İman dallarının en üstünü, zorluklara karşı sabır etmek (ve in­sanlara karşı) müsamaha etmektir.”[66]

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cihadların en üstünü,   zalim ve fasık devlet adamlarının kar­şısında hakkı söylemektir.”

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cihadların en üstünü,  kişinin kendi nefsinin meşru olmayan arzularıyla mücadele etmesidir.”

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müminlerin İslâmca en üstünü,  diğer müslümanların dil ve el­lerinden selim kaldıkları (eziyet görmedikleri) kimselerdir.

İman bakımından müminlerin en üstünü, ahlâkı en güzel olanlardır.

Muhacirlerin en üstünü, (mal ve memleketini terk eden değil,) Allah'­ın haram kıldığı şeyleri terk etmektir...

Mücahitlerin en üstünü, (düşmanlarla çarpışan değil,) Allah'ın emir­lerini yerine getirmekte ve haram kıldığı şeyleri de bırakmak hususunda kendi nefsiyle savaşan ve yenen kimselerdir.”[67]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hayırlı ve faydalı şeyleri başkalarına gösteren, dolayısıyla ona yaptıran bu kimse, onu yapanlar gibidir.”[68]

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müslüman bir kimsenin ömrü uzun olmakla beraber, hayır ve faydası da o nisbette çoktur.”[69]

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Meyve ağaçlarının fidelerini dikip yetiştiren bir kimse için,  o ağacın meyvesinden faydalanıldığı kadar, ona sevab yazılır.”[70]

32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Savaşta,) bir din kardeşinin ayakkabı bağlarını vermek yardı­mında bulunan bir kimse, Allah yolunda sırtında savaşılacak bir binek hay­vanını vermiş gibi olur.”[71]

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İyilikler, çürüyüp bitmez, günahlar da unutulup kaybolmaz. (Çünkü bunları unutmayan ceza veya mükâfatını verecek olan) Allah için ölüm yoktur. Nasıl yaşarsan, öyle öldüğün gibi, nasıl ölürsen o şekilde mükâfat veya cezayı bulursun.”[72]

34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennet, size,  ayakkabınızın bağlarından daha da yakındır. (Fa­kat bu,  imanla birlikte iyiliklere bağlıdır.)

Cehennemde, size o kadar yakındır. (Lâkin sizi oraya sokacak olan başlıca sebebler, kötülükleriniz olacaktır.)”[73]

 

 

Konu: Cezayı Gerektiren Veya Gerektirmeyen Ameller

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Hz. Allah ümmetim konuşmadığı ve yapmadığı müd­detçe kafalarından geçen hayali düşüncelerini af eder.”[74]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Hz. Allah, ümmetimin hata ile unutarak veya başkası­nın zorbalığı ile yaptıkları kötülüklerini af eder.”[75]

 

Hata ile yapılan kötülüklerden dolayı kişi, Allah'ın nazarında sorumlu değildir. Çünkü bunu yaparken, isteyerek değil, istemeyerek yap­maktadır. Meselâ: Bir hakim, bir davanın hakkında hüküm verirken bütün delillere baş vurup araştırdıktan sonra vereceği karar, hakka isabet etmez­se, bu konuda hakim, mesul tutulmaz. Fakat hükmünü araştırmadan verir­se, bu konuda Allah'ın nazarında sorumludur. Yine oruçlu olan unutarak yemek yiyip, su içerse, bu konuda sorumlu olmamakla beraber, orucu da bozulmaz. Yine başkasının tehdidiyle içki içmek gibi, mecbur kalarak bir kötülük yapan bir kimse sorumlu tutulmaz.

O halde,  felâkete uğrayacak olan kişi,  sebebini Allah'dan değil, ken­disinden arasın.[76]

 

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz bir kimse, Cennetliklerin yaptıkları iyilik ve ibadetleri yaparak insanların nazarında iyi bir kimse olduğu görünür. Oysa kendisi Cehennemliktir.

Şüphesiz adamın birisi, Cehennemliklerin yaptığı kötülükleri yapar. İnsanların nazarında Cehennemlik olduğunu uyandırır. Halbuki kendisi, Allah'ın nazarında Cennetliktir. Çünkü yapılan bütün işler niyet ve sonuç­lara bağlıdır.”[77]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her insanda üç türlü huy vardır:

a) (Başlamak istediği bir işte) uğursuzluğun var olduğu inancına ka­pılmak,

b) Zanna kapılmak,

c) Kıskançlık.

Birinci hastalıktan kurtulmasının çaresi; yapmak istediği işten vaz­geçmektir.   

İkinci hastalıktan kurtulmanın yolu; zannettiği gibi hareket etmemek­tir.

Üçüncü hastalıktan kurtulmanın şifası; kıskandığını gerektiren sebep­lerden uzaklaşmaktır.”[78]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Hz. Allah, iyi şeyleri de,  kötü şeyleri de açıklayıp tek tek yazmaktadır. Öyleyse kim, bir iyilik yapmak istediği halde yapmaya muvaffak olamazsa, Hz. Allah o kimseye bir, yapmaya muvaffak olursa, ondan yedi yüze kadar katlı olarak sevab yazdırır.

Yine adamın birisi (zina gibi herhangi) bir kötülük yapmak istediği halde, sonradan da kendi arzusuyla (Allah'dan korkup, Hz. Muhammedden de utanıp) vazgeçerse, Yüce Allah, vazgeçtiği kötülükten dolayı o kimse­ye bir sevab yazdırır. O kötülüğü yaptığı takdirde ona bir günah yazdırır... (Özet olarak şunu belirtelim ki, Allah'ın rahmeti bol ve yaygındır...)”[79]

6 - Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Her insanın omuzunda iki melek bulunur. Sağdaki melek iyilik­leri, soldaki de kötülükleri yazar.) Şüphesiz soldaki melek, müslüman bir kulun yaptığı herhangi bir kötülüğü yazmayarak kendisine altı saatlik bir zaman  için mühlet verir. Kişi bu zaman itinde (pişman olup) tövbe ve is­tiğfar ederse, melek elindeki kalemi atıp, kulun işlemiş olduğu günahı yaz­maktan vazgeçer. Eğer müslüman kişi, bunun tersini yaparsa, melek onun yapmış olduğu kötülüğünü amel defterine bir günah olarak yazar.”[80]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz kötülük yaptıktan hemen sonra,  (pişmanlık duyup töv­be ve istiğfar etmek gayesiyle) iyilik yapan bir kimse, tıpkı, üzerinde bu­lunan daracık zırh elbisesinin halkalarını teker teker koparıp yere atan bir kimseye  'benzer. (Yapacağı sevabla, kötülük halkalarını,  koparıp günah kirlerinden arınan bir kimse de, tıpkı, bunun gibidir...)”[81]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Hz. Allah (c.c.), ümmetinden yanlışlık,  unutkanlık ve­ya tehdid altında mecburi olarak yaptıkları kötülüklerini af eder.”[82]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İlâhi kalem üç kimsenin yaptıkları kötülükleri yazmaktan kal­dırılmıştır:

a) Uyanıncaya kadar, uykuda 'bulunan bir kimse,    

b) İyi oluncaya kadar deli olan bir kimse,              

c) Büyüyünceye kadar, çocuk olan kimseler,”            

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İlâhi kalem, ümmetimden, hata, unutkanlık veya tehdid altın­da kalarak işlediği kötülükleri yazmaktan kaldırılmıştır.”[83]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(İyilik ve kötülükleri yazan ilâhi)  kalem,  üç kimsenin yaptık­ları kötülükleri yazmaktan kaldırılmıştır:

a) İyi oluncaya kadar, kötülük yapan deli kimseler,

b) Buluğa varıncaya kadar, kötülük işleyen çocuklar,

c) Uykuda iken (kötü söz söyleyip yahut ayaklarını oynatarak zarar­lara yol açan) kimseler,”[84]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Küçük günahları işlemekten kaçınınız. Çünkü, (kadınlara bak­mak gibi, devamlı olarak)  işlenilen küçük günahlar, bir kavmin fertleri ta­rafından azar azar toplanıp bir araya getirilen yakacakla, ekmeklerini ya­kan bir  ateşe benzer. (Zira küçük günahlar,  büyüye büyüye sahibini sü­rükleyip tehlikenin eşiğine atar. Ve yaptığı iyiliklerini de bir ateş gibi yakıp yok eder.)

Şüphesiz küçük günahlar, (Israr edildiği takdirde, büyük günahlara inkilap ettiği gibi,) sahibi de bu yüzden hesaba çekilirken, tehlikeden teh­likeye sürüklenir.”[85]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Küçük günahları işlemekten kaçınınız. Zira onlar, bir araya ge­lerek toplandığı takdirde, yapanı da tehlikeden tehlikeye sürükler. Bu ada­mın işlediği küçük günahlar, herhangi bir çölde bulunan bir kimsenin rast­ladığı cemaatle birlikte yığınak haline getirip topladıkları yakacak madde­leriyle yemeklerini yakıp yok eden,  kendilerini de aç ve perişan bırakan bir ateşe benzer.”[86]

 

Konu: Günahların Af Olunmasına Sebeb Olan İyilikler

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İmam, fatiha sûresini bitirip amin dediği zaman, sizde hemen onun akabinde amin deyiniz. Çünkü o anda meleklerde iştirak ederek amin derler. Kimin dediği amin cümlesi, meleklerin amin cümlesine rastlarsa, o kimsenin geçmiş ve gelecek bütün küçük günahları af olunur.”[87]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, inanarak,  sevabını da Allah'dan isteyerek kuşluk namazını iki, (dört, altı veya sekiz) rekât olarak kılmaya devam ederse, geçmiş ve gelecek bütün günahları af olunur.”[88]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, cuma günü, imam selâm verdikten sonra, oturduğu yerden ayrılmadan önce fatiha, ihlâs, nas ve felâk sûrelerini yedişer kere okur­sa, geçmiş ve gelecek her türlü küçük günahları af edilir.”[89]

 

Konu: Zina

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kadın için, erkeklerden  (babası, kardeşi gibi) mahremi bulun­madan uzun bir yolculuğa tek başına çıkamaz.”[90]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kadın evinden çıkmak yetkisine sahip değildir. Ancak, yanında hizmetçisi, (veya işini görecek çocukları)  olmayan bir kadın, bazı zaruri ihtiyaçlarını görmek için dışarıya çıkabilir. Bunun dışında 'hiç bir zaman, dışarıya çıkamaz, ancak kurban ve ramazan gibi bayram günleri çıkabilir. Yine kadın, dışarıya çıktığı zaman, yolun ortasından değil, yolun kenarın­dan yürümelidir.”[91]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Genç ve güzel olan) kadınlar, ne selâm verir, ne de erkeklerin selâmını alabilir. (Erkeğinde kendisine selâm vermesi ve selâmını alma­sı sakıncalıdır. Fakat kadın ihtiyar veya fitneyi uyandıracak şekilde güzel değilse saydıklarımızdan hiç birisi sakıncalı değildir. Ancak genç olana mekruh, ihtiyar olana da mubahtır.)”[92]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz ben, kadınlarla asla tokalaşmam.”[93]

 

Hadisin sebebi: Kadınlardan birisi, diğer ensari kadınlarla bir­likte Peygamberimize gelerek şöyle dediler:

“Ey Allah'ın Resulü!.. Allah'a ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, başkasına iftira et­memek, İslâm dinînin güzel gördüğü konularda âsi olmamak için, seninle anlaşmaya ve söz vermeye geldik. Elinizi uzatın ki, bu hususta elinizi tu­tup söz verelim “ Bunun üzerine sevgili peygamber efendimiz (s.a.s):

“Ben, kadınlarla tokalaşmam. Çünkü bu, İslâm dinince haramdır.” ceva­bını verdiler.[94]

 

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah rızası için, ümmetimin erkekleri hamama girerken, havlu ile girsin. Kadınlar ise, (kendi evlerinde yıkansınlar,) hamama gitmesin­ler.”[95]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz ümmetimden en fazla korktuğum tehlike, lût kavminin yaptıkları Lîvate (cinsi sapık olan kötülük) dür.”[96]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey müminler!.,  Benden duyunuz:  “Şüphesiz Hz. Allah,  (ceza du­rumu belli  olmayan ziya eden kadınların durumu  için) ceza yolunu açıkla­mış bulunmaktadır...  Zina  eden  bakirelerin  cezası:  Erkekse,  yüz sopa  ile bir senelik sürgün, kadınsa yanlız yüz sopadır.. Evlilik üzerinden geçmiş erkek ve kadınların cezası ortalama taşlarla öldürmektir.”[97]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Recm  (taşla öldürmenin cezası), kadının yaptığı zinanın karşılı­ğı ve kefaretidir.”[98]

 

Hadisin sebebi: Sahabilerden İbnu Sevid bu konuyu şöyle naklettirmektedir. Sevgili peygamberimiz zamanında zina eden bir kadını gö­türüp recm cezasını verdikten sonra peygamberimizin huzuruna gelerek şöyle dedim:

“Ey Allah'ın Resülu!... Zina kötülüğünü işleyen kadımı cezasını verdik.” Bunun üzerine sevgili peygamber efendimiz (s.a.s) geçen hadisi şerifi buyurdular:

a) Gözlerin zinası: (Kişinin kendi arzusuyla yabancı bir kadına) bak­masıdır.

b) Kulakların zinası: (kadının tatlı ve manalı sözlerini) dinlemesidir.

c) Dilin zinası: (Kadınla tatlı, cilveli ve birleşme hususiyetini andı­ran cümlelerle) konuşmasıdır.

ç) Ellerin zinası: (Kadın ile bir istek peşinde olduğunu andıracak bir şekilde) ellerini tutup sıkmasıdır.

d) Ayakların zinası: (Fuhuş yapacak, kadının 'bulunduğa yere kadar) yürümesi veya onunla birlikte gezip dolaşmasıdır.

e) Kalbin zinası:  Zina kötülüklerini arzu etmesidir.

(Bu uzuvların yaptıkları zinalar, günah bakımından zina sayılır, ceza bakımından ise, sayılmaz.) Fakat tenasül uzuv harekete geçerse, hakiki zina olduğunu tasdik eder, geçmezse, yalanlar (ve mecazi olduğunu orta­ya koyar.)...[99]

 

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zina eden,  (dünyada şer'i cezasını görmeyen)  kimseler, kıya­met günü, yüzleri ateş renginde parlayacaktır.”[100]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz kadın, (kocasını aldatma konusunda) gelirken ve ar­kasını çevirip giderken şeytan şeklinde görünür. (Böylece bakanları da al­datarak kendisiyle birlikte fitneler sürükler.) O halde, biriniz hoşunuza gi­den bir kadın  gördüğü zaman, (peşine takılıp gitmeyin. Bilâkis) evinde kendi arzusunu yerine getiren hanımının yanına gitsin.”[101]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanoğlunun yapacağı zina nasibi, (ezeli ve ilâhi bir kalemle) yazılarak zapt edilmiştir... Şüphesiz kişi,  bundan kaçamaz ve nisabine ye­tişecektir. (Bu itibarla vücudun uzuvlarının ayrı ayrı zina hisseleri vardır)”[102]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Karşıki yabancı cinse bakan her göz, zina edendir. Kadın, ken­disine mahsus koku sürünüp erkeklerin bulunduğu yerden geçerse,  ken­disi de zina etmiş sayılır.”[103]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir erkeğin, Allah'a ortak koşması kadar büyük bir günah yok­tur. Bundan sonra, nikâhsız olan bir kadının rahmine meniyi dökmesinden daha büyük bir günah yoktur.”[104]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zina eden bir kimsenin kafasından imanı çıkar. Şayet o kimse bir daha yapmamak üzere tövbe ederse, Hz. Allah, o kimsenin yaptığı töv­beyi kabul eder (ve imanını da kendisine geri verir.)”[105]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah zina edip içki içen bir kimsenin imanını başından, bir kimsenin gömleğini çıkardığı gibi çıkarır.”[106]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zina eden bir kimse, (karısıyla,  kızıyla) hatta duvarıyla olsa bile, mutlaka edilir.”[107]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, iffetli ve namuslu bir kadına, zina yaptığını görmediği halde, zinayı isnad ederse, Hz. Allah, kıyamet günü, o kimseyi ateşten ya­pılmış bir kamçı ile döver.”[108]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, (eziyet vermek maksadıyla) haksız yere bir kimseyi za­lim emirlere şikâyet ederse, şikâyet eden o kimse, doğru bir sülâleye mensup değildir, ya da soy-sopunda bir karışıklık vardır.”[109]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, dilin şerrinden, midenin haram lokma yutmasından, tena­sül uzvun fuhuş yapmasından korunursa, Cennete girmeyi hak etmiş olur.”[110]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah her kimi, iki çene arasındaki dil ile boğazın ve iki ayağın arasındaki tenasül uzvun -kötülüklerinden korursa, o kimse Cennete girmeyi hak etmiş olur.”[111]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kocasından ikide bir boşanmak talebinde bulunan veya (ko­cası için değilde,  başkaları için)  süslenen kadınlar münafık kimselerdir.”[112]

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kadının her yanı avrettir. (Erkeklere görünmesi haram olana yasak bir bölgedir.) Dışarıya çıktığı zaman,  şeytanların gözleri açılır ve onu bir fitne aleti yapmak maksadiyle hemen harekete geçip yanına yaklaşırlar.”[113]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Altın ve kokularla süslenip (masum olan kimseleri kötülük fitnelerine uğratan) kadınların vay  hallerine!...”[114]

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey erkekler!., yabancı kadınların bulunduğu yerlere girmekten sakınınız.”[115]

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zinadan sakınınız.  Çünkü zinada, başlıca dört büyük tehlike vardır:

a) Zina, yapanın yüzünden iman güzelliğini giderir.

b) Rızkından Allah'ın feyz ve bereketini yok eder.

c) Allah'ın gazabını gerektirir.

ç) Cehneme;  bir daha çıkmamak üzere girmesini icab ettirir.”[116]

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir kadın, başkasının evinde, (fuhuş yapmak maksadıyla) elbi­sesini çıkarır veya fitne uyandıracak bir şekilde    bacaklarını açarsa, Hz. Allahı, o kadının manevi perdesini  üzerinden  kaldırır ve (kıyamet günü), bir toplumun  huzurunda rezil ettirir.”[117]             

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kendilerine mahsusu kokular sürünüp erkeklere koklatmak için evinden çıkıp erkeklerin yanından geçen kadınlar,  (İslâm nazarında) zina etmiş sayılır.

Yabancı kadınlara isteyerek bakan gözler de,  zina etmiş sayılır.”[118]

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir kul, zina etmeye başladığı zaman, imanı kalbinden çıkıp, ba­şının üzerinde bir gölge gibi bekler.. Ancak, zinadan feragat ettikten son­ra geriye döner.”[119]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey erkekler! Kadınlarınızı dışarıya çıkarmamak ve terbiye et­mek konusunda elbise ve zinet eşyalarını az giydirmekle faydalanınız... Çünkü kadının elbiseleri çok, zinet eşyaları da olduğu zaman, evden dı­şarıya çıkmaktan hoşlanır.”[120]

30 - Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah'ın gazabı,  zina edenlere karşı çok şiddetli olur.”[121]

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah'ın gazabı, çocuklarını, gizli ve mahrem işlerini öğren­mek maksadıyla başkalarının kapılarına ya da  evlerine gönderen kadınla­ra karşı çok şiddetlidir.”[122]                                                                

32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yabancı kadınları ansızın gören gözlerini hemen geriye çevir.”[123]

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Hz. Allah, Ademoğullarının yapacakları zina nasiblerini yazdırarak zapt etmiştir. Bundan dolayı yetişerek yapacakları zina kö­tülüğünü hiç bir şekilde (her ne kadar tenha bir köşede yapsalar bile,) Allah'dan gizleyemezler. (Çünkü Allah her şeyi gören ve bilendir.)

Gözlerin zinası bakmak, dilin konuşmaktır. Nefis ister ve temenni eder, tenasül uzuv ise, bunların istediklerini yerine getirerek ya doğrular veya yerine getirmeyip yalanlar.” [124]

34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz bir kimsenin, on kadınla yapacağı zinanın günahı, komşusunun ailesiyle yapacağı zinanın günahından daha hafiftir.

Şüphesiz bir kimsenin on evden yapacağı hırsızlık, kendi komşusu­nun evinden yapacağı hırsızlığın günahından daha azdır.”[125]

35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gözler, eller, ayaklar ve tenasül uzuv zina ederler. Bütün vü­cudun her uzvu, ayrı ayrı zina ederler.”[126]

36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gözler, (akıl denilen kumandanının) gözleyicileri, kulaklar; hu­ni (telefon santrallari,) dil, tercümanı, eller; kanatları.        

Karaciğer; şefkat ve merhamet aracı, dalak; sevinç ve gülmek vası­tası, akciğer; nefes alma cihazı, böbrekler; hile ve düzenbazlık aleti, akıl ise bunların amiridir... Amir düzelirse, (yararlı = Rabbini bilen, iyi ile kö­tüyü, faydalı ile zararlıyı birbirinden ayırd eden bir kumandan ise,) idare­sinin altında bulunan vücudun uzuv askerleri faydalı olur. Kumandan sa­pıtmış bozuk bir varlık ise askerleri de bozuk ve zararlı olur.”[127]

37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın gazabı, benim yakın akrabalarıma hakaret eden ve bana eziyet verenlere karşı çok şiddetli olur.”[128]

38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, zina yoluyla doğurduğu, dolayısıyla kocasının malın; varis kıldığı bir çocuğun annesine verilecek olan azab, bir ümmete verilen azabın yarısı olacaktır.”[129]

39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah, komşusunun karısı ile zina eden bir erkeğe, kıyamet günü, rahmet nazarıyla bakmaz. Yaptığı zinanın kirinden temizlemeyip ona şöyle der: “Cehenneme girecek olanlarla birlikte gir.”[130]

40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zina, fakirlik ve zillet getirir.”[131]

41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benim ümmetim, (şeriat kanunlarını ve İslâm ahlâkını terk ederek) zina etmeyi ve ipek elbise sayacak zaman yaklaşmıştır.”[132]

 

Konu: Kadın Boşamak

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Talak: Boşama yetkisi kocanın elindedir... (Kocadan başka yakın akrabası olan babası ve amcası olsa bile, karısını boşayacak hakka sahip değildirler.)”[133]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cariyeleri boşama sayısı iki tanedir. Boşandıktan sonra (başka­sı ile evlenebilmek için) iddet (bekleme müddeti):  İki kere aybaşı görme­sidir.”

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey  kocalar!.,  Karılarınızı sebebsiz  yere boşatmayınız. Ancak,   bir kötülük işlediklerine dair delile dayanan bir şüphe görüldüğü takdirde boşanabilinir.  Çünkü Hz. Allah,  sâdece zevk için evlenen, sonradan da se­bebsiz olarak boşanan erkek ve kadınlardan hoşlanmaz.”[134]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir erkeğin başkasının karısını boşamaya ve hiç bir kimsenin efendisi olmadığı köle ve cariyeleri azad etmeye, sahibi olmadığı malı satmaya yetkisi yoktur.”[135]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tehdid altında kalan bir kimsenin ettiği yemin, geçerli değildir... (Bozduğu takdirde kefareti yoktur.)”[136]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şaka olarak karısını boşayan yahut köle ve cariyesini azad eden bir kimse, ciddi olarak söyleyen bir kimse gibidir.”[137]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Üç kimseler vardır ki, (geceli gündüzlü) dua etseler bile, hiç bi­risinin duası kabul olunmaz:

a)  Ahlâkı kötü olan karısını boşamak istemeyen bir kocanın duası,

b) Başkasına,  iki şahit tutmadan ödünç veren bir kimsenin duası, (Çünkü Hz. Allah'ın iki şahid tutarak veriniz emrine muhalefet etmiş olduğu gibi,  inkâr edildiği takdirde bir fitnenin çıkmasına sebep olur.)

c) Anormal bir çocuğa, ölen babasından kalan mirası veren bir ve­linin duası, (Çünkü böyle bir çocuğa miras olarak kalan mallar, teslim edildiği takdirde, zayi  olacağı  muhakkaktır. Buna sebep olan veli, Elbette Allah'ın   nazarında  mesuldür.) Zira  Hz. Allah,   Kur'an-ı Kerim'de  şöyle  bu­yurmuşlardır:  “Ey veliler!., sefillere, kalan malları vermeyiniz.”[138]

 

Konu: Süt Akrabalığı

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Süt kardeşlerinize dikkat ediniz!.. Çünkü süt akrabalığı, ancak henüz iki yaşını doldurmayan bir çocuğun emzirilmesiyle olur. (İki yaşını dolduran bir çocuğun emzirilmesinin hiç bir tesiri yoktur. Çünkü iki senenin içinde bulunan bir çocuğun, emdiği kadının sütünden dolayı, vücudu­nun kan ve etinde bir tesir bırakır. Budan dolayı da süt akrabalığı almış olur.) [139]              

 

Konu: Adaklar

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah bir hadisi kutside şöyle buyuruyor: “Ademoğlunun adadığı adaklar, onun için, takdir ederek yazmadığım herhangi bir menfaat kazandırmaz, veyahutta ondan herhangi bir kazayı atlatamaz. Fakat adak­tan istenilen arzular, bazen kader yazısına rastlar. Şüphesiz adağı şu yön­den meşru kıldım ki, cimriyi onunla cimrilikten kurtarayım. Çünkü önce­leri Benim için harcamak istemedikleri şeyleri, adadıktan sonra gönül arzusuyla harcamaktadırlar.”[140]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişi, sahip olmadığı bir malı adayamaz. Müminlere lanet oku­mak, öldürmek kadar günahtır.  İntihar eden bir kimse, kıyamet günü, in­tihar ettiği aletle tazib edilecektir.

Kim, İslâmiyetin dışında başka bir din üzerine yemin ederse, (şu işi yaparsam, Hıristiyan veya Yahudi olayım deyip sonradan da ettiği yemini bozarsa) yemin ettiği gibi kabul edilir. Yani İslâmiyetten çıkıp hıristiyan ya da Yahudi olur.

Bir adam, din kardeşine küfrü isnad erse, (ey kâfir derse), onu öldür­mesi kadar günahtır.”[141]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Adak, ademoğluna,  Allah'ın takdir ettiğinin dışında hiç bir şey kazandırmaz. Fakat bazen adaktan istenilen  arzular,  Allah'ın  takdir etti­ğine tesadüf eder.  Adadığını verir ve böylelikle cimri olmaktan kurtulur.”[142]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz adama,  ne bir şeyi ileriye aldırır ve ne de geriye gö­türür. Ancak, insanı cimrilikten kurtarır.”[143]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, Allah'a itaat etmeyi adarsa, aynı konuda itaat etsin. Kim, Allah'a karşı gelerek günah sayılan herhangi bir şeyi adarsa, onu yerine getirmesi ve kefaretini de vermesi gerekir.”[144]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, adamada bulunduğu bir şeye isim vermezse, (meselâ, gur­bette olan babam gelirse, benim adağım olsun der, fakat iki gün oruç tuta­rım veya hayvan kurban ederim demeden adakta bulunursa,) böyle bir ada­manın  kefareti, yemin kefaretidir.”[145]

 

Konu: Yeminler

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Hz. Allah, babanız veya (değer sayar) herhangi bir şey üzerine yemin etmenizi yasak kılmıştır-.. Çünkü Allah'dan başka bir var­lık ile yemin etmek haramdır.”[146]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Allah'ın,  kulları arasında öylesine değerli kimseler vardır ki, vallahi bu iş böyle olacak diye yemin ederse, Hz, Allah yaptığı yemin hususunda  (meşru ise) onu kırmadan yeminini yerine getirir.”[147]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, yemin-i sabır (hakimin huzurunda yalan yere yemin) eder ve onunla bir müslümanın malını aldırıp, gerek kendisinin gerekse başka­sının zimmetine geçirmek isterse, o kimse öldükten sonra kıyamet günü, Allah'ın  kendisine  karşı  buğuz ve  öfkesi  olduğu halde karşısına çıkacak­tır.”

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, yemin ederken “İnşallah” derse, o kimse istisnai bir ye­min etmiş olur. (Meselâ: Valiahi ben bu işi inşallah yapmayacağım, dedik­ten sonra, aynı işi yaparak yeminini bozarsa, kefaret vermesi lâzım gel­mez. Çünkü yemin ederken, manâsı “Allah dilerse” olan “inşallah” sözü ile başlamıştır. Allah'ın dileyip dilemeyeceğini bilmediğinden ettiği yemin kesin bir yemin değil, belki istisnai bir yemindir.)”[148]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, (namaz,  oruç ve hac gibi) farzlardan birisine yemin eder­se,  o kimse bizden değildir. (O, seçkin, değerli bir müslüman değildir.)”[149]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, bir şey üzerine yemin eder (meselâ: filân yere gideceğim der) de ondan başkasını daha hayırlı görürse yemininden dolayı kefaret yapsın ve hayırlı olanı işlesin.”[150]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah,  ancak Cenneti istemek için, vasıta edilebilir.”[151]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yemin ya bozulur veya gereği yapıldıktan sonra pişman olunur.”[152]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yemin, malın satışını kolaylaştırır, fakat kazancın bereketini giderir.”[153]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Üç gruba ayrılan dokuz kimseler arasında üç kimselerin yap­tıkları yeminin bozulması gerekli değildir. İkinci üç kimse daha vardır ki, bunlara lanet edilir. Diğer üçüncü yemin eden üç kimse daha vardır ki, bunların hakkında şüpheliyim.

Yemin eden birinci gurup:

a) Oğul ile babasının arasında yapılan yemin gerekli değildir. (Me­selâ:  Çocuk, babasının verdiği emrine karşı  “Vallahi yapmayacağım” di­ye karşı gelip yemin ederse,  bu çocuğa düşen ödev, babasının yaptığı emir, dine aykırı değilse, babasının emrine edip yemini bozar ve kefare­tini de verir.)

b) Koca ile karısının arasında yapılan yemin gerekli değildir. (Kadın, kocasının hoşuna gitmeyen bir şey üzerine yemin ederse, sonradan kocasına itaat ederek yeminini bozar ve kefaretini de verir.)

c) Efendi ile kölenin arasında,  yemin gerekli değildir. (Bozulur ve kefareti de verilir.)

Allah'ın lanetine uğrayan kimseler:

a) Baba ve annesine lanet ederek eziyet veren bir çocuk,

b) Allah'dan başkasının adına kurban kesen kimseler,

c) Aralarındaki sınırları değiştiren kimseler Allah'ın lanetini hak etmiş olurlar.

Hakkında şüpheli bulunduğum kimseler:

a) Üzeyr adındaki şahsın peygamber olup olmadığı hakkında şüphe­liyim.

b) Tubba adındaki kişinin İslâm dinini kabul edip etmediği hakkın­da şüpheliyim.

c) Şer'i cezasını gören bir kimsenin, dünyada gördüğü cezanın ya­rın kıyamet günü, kendisini Cehennem azabından kurtarıp kurtaramayaca­ğı hakkında şüpheliyim.”[154]

 

Sonradan Hz. Cebrail peygamber efendimizin yanına gelerek, Üzeyrin peygamber olduğunu, Tubba İslâm dinini kabul ettiğini ve zina yapıp şer'i cezasını gören bir kimsenin de kıyamet gününde, gördüğü ce­zanın kendisini ikinci bir cezadan kurtaracağını açıklamıştır.[155]

 

Konu: Günah İşlemenin Nedenleri

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gurur ve kibir taslamaktan kaçınınız. Çünkü iblisin, Adem pey­gamberi kıble edip Allah'a secde etmemesinin sebebi, gururu ve kibiri olmuştur.

Hırs (ve çok istekli olmak)tan kaçınınız. Çünkü, Adem peygamberin, Allah'ın haram kıldığı ağacın meyvelerini yemesinin 'başlıca sebebi, hırsı olmuştur.

Bunlar, (kibir, hırs ve kıskançlık,) bütün kötülüklerin kaynağıdır.”[156]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kendilerine mahsus koku sürünen kadın, benimle birlikte yatsı namazını kılmak için (camiye) gelmesin.”[157]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kocasının yatak odasının dışında (hamam gibi) herhangi bir yer­de elbisesini çıkarıp açılıp saçılan bir kadın, Allah ile kendisinin arasın­daki merhamet perdesini yırtmış (ve dolayısıyla Allah'ın azabına uğra­mayı hak etmiş) olur.”[158]

 

Konu: Allah'a İtaat Etmenin Feyzi, Günahların Felâketi

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir kavmin arasında bulunan salih bir kimsenin öldükten son­ra geriye bıraktığı çocuğuna kendi ismini takan o kavme, Hz. Allah mane­vi bir mükâfat lûtf edecektir.”[159]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Her müminin iki kapısı vardır:

a) Birinci kapıdan, işlediği namaz,  oruç ve hac gibi iyilikleri yük­selir. (Arş-i âlâda kayıt defterine yazılır.)

b) Diğer kapıdan ise rızkı iner.

Bu iki kapının sahibi öldüğü zaman, her iki kapı, sahiplerini, kaybet­tikleri için ağlarlar.”[160]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her müslüman erkek,  ilk gördükleri kadından (Allah'dan korkup ve haya ederek) gözlerini kapatıp geriye çevirirse, Hz. Allah, o müminin kalbinde bir ibadet zihniyetini yaratır. Ve kişi dolayısıyla o ibadetin tadı­nı  kalbinde hisseder.”[161]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Herhangi bir müslüman, fakir bir müslümanı giydirirse, giydir­diği o elbise fukaranın üzerinde bulunduğu    müddetçe  Allah'ın himayesi altında bulunur.”[162]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim gösteriş (başkalarının görmesi) için, iyilik yaparsa, Hz. Allah'da kendisine karşı gösteriş yapar.  (Gösteriş için yaptığı İyiliklerinin sevabını yakar ve kendisini de rezil eder.)

Kim başkası işitsin diye iyilik yaparsa, Hz. Allah o kimsenin yaptığı iyiliklerini imha eder ve kötü bir insan olduğunu etrafa duyurtur.”[163]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, borçlu olan fakir bir kimseye kolaylık gösterirse, Hz. Allah'da o kimsenin dünya ve ahiret işlerini kolaylaştırır.”[164]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, her iki çenenin arasındaki diline ye her iki bacaklarının arasındaki tenasül uzvuna hakim olacağına dair kefil olursa, Bende onun Cennete gireceğine dair kefil olurum.”[165]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yapmış olduğu kötülüğün cezasını dünyada gören bir kimse, bu cezayı ahirette görmeyecektir.”[166]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir din kardeşinin herhangi bir ihtiyacının (sıkıntısını) gideren bir kimsenin, Allah'da ihtiyacını görür.”[167]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Fakire verilen sadaka, sahibini  (boğulmak, yanmak gibi) her türlü tehlikelerden korur.”[168]

 

Konu: Büyük Günahlar

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine 5 türlü büyük günah vardır ki, onları af ettirecek hiç bir şey yoktur.

a) Allah'a şerik koşmak,

b) Öldürmeyi gerektiren (dinden dönmek, evli olduğu halde zina et­mek gibi) herhangi bir sebep yokken adam öldürmek,

c) Mümin olanlara iftirada bulunmak,

ç) Düşman cephesinden kaçmak,

d) Hakkı olmadığı halde yalan yeminle başkasının malını almak. Birinci maddenin dışında bu hadiste geçen diğer dört günahları af olunması için tecavüzde bulunduğu kimselerle helâlleşmesi gerekir.)”[169]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine beş ağır günah vardır ki bu günahları işleyenlerin ce­zasını Hz. Allah dünyada iken verir. (Ahirete ertelemez.)

a) Zulüm etmek,

b) Verdiği sözü tutmamak,

c) Ana babaya hakaret etmek,

ç) Akrabalarıyla ilgiyi kesmek,

d) İyiliklere karşı nankörlük yapıp iyilikleri hiçe saymak.”[170]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben, Huzaî kabilesinden olan Amirin oğlu Amr'in cehennemin içinde peşinden barsaklarını sürüklediğini   gördüm. Çünkü devesini yav­rusuyla birlikte putlara ilk adayan kimse o olmuştur. (Bugün, -heykelleri put sayarak ta'zim gayesiyle çelenk koyan kimse bu hadiste anlatılmak istenen manâyı teşkil etmektedir.”[171]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın fiezdinde üç kimse insanların en kötüsüdür.

a) Kâbenin civarında  (zina,  içki, gibi) günah işleyenler,

b) (Pavyon, bar, gazino gibi) kâfirlere ait bulunan herhangi bir mü­esseseyi İslâm aleminde faaliyete sokanlar,

c) Öldürülen akrabasının katilinin yerine, iftira ederek masum bir kimseyi göstermek.”

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İki kişi vardır ki,  kıldıkları namazlar, kendilerinden ayrılır. (Kayıt defterine geçirilmez.)

a) Efendisinden kaçan köle,

b) Kocasına karşı gelen kadın,

Kadın kocasına karşı geldikçe, köle de efendisine dönmedikçe gü­nahları devam eder.”[172]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cahiliyet devrine ait müslümanlara yakışmayan iki büyük günah vardır:

a) Temiz bir insanın soyuna sopuna çamur atmak. (Sen, babanın ço­cuğu değilsin. Piçin tekisin gibi kötü sözler söylemek.)

b) Ölünün üzerinde iyiliklerini saymak, elbisesini yırtmak, saçını yolmak, yüzüne vurmak gibi hareketler yaparak bağırıp çağırmak.”[173]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine ağır iki günah vardır ki, bunların cezasını Hz. Allah ahirete bırakmayıp dünyada iken acele olarak verir,

a) Zulüm etmek,

b) Ana babaya hakaret etmek.”[174]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tehlikeli yedi büyük günahdan kaçınınız:

a) Allah'a şerik 'koşmak,

b) Başkasına büyü yapmak,

c) Öldürülmesini gerektiren sebepler yok iken Allah'ın haram kıldı­ğı kimseleri öldürmek.

d) Yetimin malını yemek.

e) Düşman cephesinden kaçmak.

f) Temiz bir kadına zina iftirasında bulunmak.”[175]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ey imanlılar!) Allah'ın yasakladığı (Zina, cinsi sapıklık gibi) kirli günahlardan sakınınız. (Buna rağmen) kim, bu günahlardan birini yap­mak isterse, -kimsenin görmediği ıssız bir yerde yapsın. (Başkalarını alıştırmaksızın) bu yaptığı kirli günahtan sığınsın. Çünkü böyle bir günahı, açıkça yapan kimseleri, Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerim'in gösterdiği cezalara çarptırırız.”[176]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benden sonra ümmetimi  (doğru yoldan saptıracak) üç şeyden korkarım:

a) Hakimlerin adaletten ayrılıp zulüm etmeleri,

b) Yıldızların müessir olduklarına İman etmeleri,

c) Kader yazısına  (meydana gelmeden önce Allah'ın bilip her şeyi takdire bağladığına inanmamaları”[177]    

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir amirin kabul ettiği hediye rüşvettir. Hakimin kabul ettiği rüşvet ise, küfür kadar büyük bir günahtır. Çünkü rüşvet, hakimi adalet­ten ayırır, hak sahibini haksız,  haksızı da haklı çıkaracak bir niteliktedir.”[178]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Dinin haram ve zararlı saydığı) kötülükler, gizli yapıldığı müd­detçe sadece yapan kimseye zarar verir. Fakat açıkça yapıldığı zaman, yalnız yapan kişiye değil aynı zamanda bütün topluma zarar verir.”[179]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ey müminler!) cahiliyet devrine ve kâfirlerin adetlerine uygun bir kıyafete girer, onların arzu ve isteklerine yaraşır hareketlerde bu­lunan kişilerin yaptıklarını duyduğunuz veya gördüğünüz zaman, onları ima ile değil, en açık bir şekilde rezili rüsva ediniz.”[180]                                   

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zina, aralarında açıkça yapıldığı bir toplumu (dünyevi büyük bir felâkete sürükler ve) Allah'ın azabına uğratır.”[181]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Fuhuş açıkça yapıldığı zaman depremler olur, hakimler adalet­ten ayrılıp zulüm ettikleri zaman yağmurlar azalır,  gayri müslime zulüm edildiği takdirde düşmanlar galip gelir.”[182]                                                           

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benim ümmetim, dünya işlerini, din ve ahiret işlerinden üs­tün görüp önem verdikleri zaman, İslâm sevgisini kaybederler.                  

Allah'ın ve İslâm dininin güzel gördüğü şeyleri başkalarına emretme­diği kötülüklerden milleti vazgeçirmediği takdirde, Kur'an-ı Kerimin bere­ketinden mahrum kalırlar.                                                                                  

Ümmetimden bazıları küfür ederek birbirlerine düştükleri takdirde Allah'ın rahmet nazarından düşüp yardım elinden mahrum kalırlar.”[183]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mümin bir kişi, din kardeşini  “kâfir” diye çağırdığı takdirde o ikisinden buna lâyık olan bu sözü hak etmiş olur. (Eğer ikisi de buna lâ­yık değilse, o zaman arkadaşını kâfir diye çağıran kişi günahkâr olur.)”[184]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın kendilerine karşı gazaba geldiği (kötü huylu) dört kim­se vardır:

a) Çok yemin eden tüccar,

b) Gururlu fakir,                                                                        

c) Zina yapan orta yaşlı yetki sahibi kişiler

d) Adaletten ayrılan yetki sahibi kişiler.”[185]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü Allah'ın nezdinde en şiddetli azab gören kimse­ler, Allah'ın yarattıklarının benzerlerini  yapanlardır. (Çünkü, bugün İslâm memleketine getirilen batı aleminin kirli arzularının baş sebebi, kötü re­simler olmuştur.)”[186]

20 - Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz dört büyük günah vardır:

a) Allah'a şerik koşmak,

b) Ana babaya hakarette bulunmak,

c) Yalan yere yemin etmek,

Çünkü, hakimin karşısında yalan yere yemin eden bir kimse, yemi­nine karıştırdığı yalan sözü kalbinde öylesine kara bir leke olur ki, o leke kıyamete kadar kalacaktır.”[187]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah'ın ilk olarak yasakladığı şey put putlara tapmaktır. Ondan sonra içki içmeyi ve sonra da başkalarıyla boş yere mücadele ve münakaşa etmeyi yasaklamıştır.”[188]

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanların en kötüsü  (Salih peygambere mucize olarak verilen) devesini keserek öldüren kadın ve kardeşini öldüren Adem peygamberin oğludur. Bu yüzden öldürülecek kişilerin veballarının bir kısmı da ona ya­zılacaktır, Çünkü ilk olarak insan öldürmeye alıştıran o, olmuştur.”[189]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'a and olsun ki, muhakkak ki, içki içen bir kimse,  puta tapan bir kimse gibidir.”[190]                                                                                   

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Allahu Tealâ’ya and olsun ki,  Cebrail  (a.s.) bana gelerek de­di ki: “Devamlı içki içen bir kimse, puta tapan bir kimse gibidir.”[191]         

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Fahişe bir kadının zina yapması, bin erkeğin ziya yapması gi­bidir. (Birçok erkekleri yoldan çıkarması yüzünden çok zararlıdır.) Na­muslu bir kadının güzel hareketleri, (sevap bakımından) iman ve amelde samimi olan 70 erkeğin hareketleri gibidir.”[192]

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cehennem ateşi (dolayısıyla azabı) 70 kısımdır. Bu azabdan 69 u haksız yere emir edenler, geriye kalan diğer birisi de sebepsiz olarak insanı öldürenler içindir”[193].

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kendilerini görmediğim iki grup cehennemlikler vardır:

a) Sığırların kuyruğu gibi ellerinde bulunan kamçılarla   (keyif ola­rak)  insanları döven kimseler,

b) Başları devenin ürkeçine benzeyen, haktan ayrılmış zengin er­keklerin ahlâklarını bozan kadınlardır. Bu kadınlar, cennetin kokusunun en uzak yerlere kadar yayılmış olmasına rağmen, ondan mahrum kalırlar.”[194]

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Cansız ve hareketsiz birer madde olmalarına rağmen) bir dağ diğer bir dağa hakarette bulunursa, hemen  parçalanacaklardır.”[195]            

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zulümlerin en büyüğü, kişinin din kardeşinin hakkı olan top­rağından yarım metrelik dahi olsa yer almasıdır. Çünkü kişinin, din kar­deşinden haksız olarak aldığı taş ve toprak, kıyamet günü ateşten bir hal­kaya dönüşüp boynuna geçirilecektir.”[196]

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Büyük günahlar yedi tanedir:

a) Allah'a ortak koşmak,

b) Anne babaya karşı hakaret etmek,                  

c) Allah'ın yasakladığı  (haram kıldığı) halde, insan öldürmek,

ç) İffetli,  namuslu ve mümin kadına iftirada bulunmak,

d) Düşman cephesinden kaçmak,

e) Yetim malını yemek,

f) Müslümanlarla birlikte hicret ettiği yere tekrar dönmektir.”[197]

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En büyükler şunlardır:

a) Allah'a şerik koşmak,

b) İnsan öldürmek,

c) Yalancı şahitlikte bulunmaktır.”[198]

32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, Hz. Allah,  kendi kudret eliyle yarattığı cenneti kâfirlere ve devamlı içki içen-sarhoş olan  kimselere  haram kılmıştır”[199]

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, Hz. Allah (işlenen kötülüklere karşı) hiddete gel­diği gibi, hakiki müminler de hiddete gelir. Allah'ın hiddete gelmesi, Mü­minin kendisine haram kılınan şeyleri işlemesindendir.”[200]

34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın ortaya çıkarıp rezil etmediği halde, (zina gibi) çirkin ve kötü bir şeyi başkalarına ifşa eden kimselerin dışında, ümmetimden herkesin affedileceğini umuyorum.”[201]

35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benim ve diğer bedduaları kabul olunan peygamberlerin lanet ettiği yedi kimse vardır:

a) Allah'ın kitabı olan Kuran-ı Kerime ilâve eden,

b) Kader yazısını yalanlayan,

c) Mekke'nin hareminde (yasak olan bölgede) Allah'ın haram kıl­dıklarını işleyen,

ç) Benim sülâlemden olan bir kadını iğfal eden,                                

d) Benim yolumu bırakarak bar,  gazino, randevuevi gibi dinin mubah saymadığı her hangi bir şeyi icad eden kimse.[202] 

36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:             

“Ümmetimden öylesine kimseler vardır ki, benim şefaatimden faydalanamazlar:                                                                                      

a) Zalim, hilebaz devlet adamları,                

b) Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerime ilâve eden kimseler.”[203]           

37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'û  Taâlâ’nın  kıyamet  günü, kendilerine rahmet nazarıyla bakmadığı ve konuşmadığı üç kimse vardır:

a) Yalan yere yemin ederek (satılık olan şu malıma senden)  daha fazla verildi diyerek başkasını aldatan kimse,

b) Bir müslümanın malını zimmetine geçirmek için, yalan yere ye­min eden kimse,

c) Kuyusunda fazla su olduğu halde, muhtaç olan kimselere verme­yen kimseler. Hz. Allah kıyamet günü o kimseye şöyle seslenir:  Bugün seni dünyada muhtaçları mahrum kıldığın gibi, ben de seni rahmetimden mahrum kılarım.”[204]                                                                                                   

38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah'ın kıyamet günü kendileriyle hiç konuşmadığı, affet­mediği ve onlara rahmet nazarıyla bakmadığı üç kimse için şiddetli azab vardır.                                                                                                                     

a) Zina eden yaşlı kimseler,

b) Yalancı devlet adamı,

c) Gururlu olan fakir.”[205]                                                                               

39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine üç türlü iş vardır ki, onlarla birlikte işlenilen hiç bir sevabın faydası yoktur:                                                                                     

a) Allah'a eş koşmak,                                                                               

b) Dindar olan anne ve babaya karşı hakaret etmek,                        

c) Düşman cephesinden kaçmak.”[206]                                             

 

Konu: Bazı Haramlar

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gelecek olan şeyler müminin ahlâkı değildir:

a) Fazla sevgi. (Çünkü fazla sevmek ve başkasını şımartmak kişiyi doğru yoldan çıkarır.)

b) (Başkasının malına servetine göz dikmek) kıskanmak. Bu, İlim uğrunda mubah olmanın dışında her konuda haramdır.”[207]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bildiği halde babasını bırakarak “ben, filânca kimsenin oğluyum diye iddia eden” kişi, büyük bir günah işlemiş olur.

Kendisinin malı olmadığı halde benimdir diyen bir kimse cehennem­deki yerine hazırlansın.

Kim başkasını “Ey kâfir, Ey Allah'ın düşmanı veya ey Yahudi diye çağırırsa, o kimse o söze lâyık değilse, söylediği kötü sözler kendisine döner.

Kim, kötü bir isnatta bulunduğu kişi, iddia ettiği gibi değilse, isnat ettiği kötü sözler kendisine döner.”[208]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alacaklı, borçlunun yanından memnuniyetle dönerse, denizde yaşayan tüm canlı varlıklar o borçluya dua ederler.

Borcunu ödemeye gücü yettiği halde, alacaklıya taciz eden borçluya, borcunu vermediği her gün ve her gece için Hz. Allah günah yazar.”[209]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Başkasının malını zorla almaya teşebbüs eden, soyan veya soydurtan kötü ahlâklı kimseler biz müslümanlardan  değildir.”[210]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                           

“Başka milletlere kendisini benzeten kimse, biz müslümanlar­dan değildir. Öyleyse, ey müslümanlar, kendilerinizi Yahudi ve hıristiyanlara benzetmeyiniz.

Yahudilerin selâmları parmak işaretiyle, Hıristiyanların el işaretiyledir. (Müslümanların selâmları ise “esselâmualeyküm” sözüyle birlikte el­le olur.”

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'dan başka herhangi bir varlığa yemin eden, başkasının ailesini aldatarak yoldan çıkartan veya kölesine   (İşçisine, hizmetçisine) hakaret eden kimseler bizden değildir.”[211]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kendi öz nefsinin veya başkasının yumurtalarını çıkaran bizden değildir.  (Nefsine hakim olamıyorsan) oruç tut ve eteklerini tıraş etme.”[212]

 

Hadisin sebebi: Mahzun oğlu Osman adlı bir kimse bir gün peygamberimizin yanına gelerek şöyle dedi:

“Ey Allah'ın resulü, ben şehevi arzularıma çok düşkünüm. Yumurtalarımı çıkarma konusunda bana izin verirmisiniz.” Bunun üzerine peygamberimiz (s.a.s.) bu hadisi buyurmuştur.[213]

 

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                                

“Başkalarını kavimcilik ve katarcılığa çağıran bizden değildir, Yine kavimcilikten dolayı insan öldüren veya bu yolda ölenler de bizdin değildir.”[214]                                                                                                         

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                              

“(Yakınlarından biricinin ölmesi gibi,) herhangi bir musibetten dolayı yüksek sesle bağırıp çağıran, başını tıraş; eden veya elbisesini yır­tan bizden değildir.”[215]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Herhangi bir musibetten dolayı cahiliyyet devrine ait sözlerle bağırıp çağıran, yüzüne vuran, yakasını, yırtan bizden değildir.”[216]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Küçükleri sevmeyen, büyükleri saymayan ve bizi aldatanlar bizden değildir. Çünkü mümin bir kimse, kendi öz nefsi için istediğini başkası için istemedikçe gerçek bir mümin olmaz.”[217]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Başkasının mal ve servetine göz dikerek) kıskanan, söz taşıyıcılık yaparak iki kişinin arasını bozmak, gelecekten haber veren kahinler bizden, ben onlardan değilim.”[218]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Öylesine kötü bir zaman gelecek ki,) benim ümmetimden ba­zı -kimseler, çalgıyla birlikte oynayarak şarkı söyleyen kadınların karşısın­da çeşitli isimler taktıkları içkiler içeceklerdir. Hz. Allah (yaptıkları kötü­lüklerine karşılık)  onları yerle bir edecek veya maymun, domuz gibi hay­vanların şekline sokarak cezalandıracaktır.”[219]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                    

“Öylesine kötü üç kimse vardır ki, onlar için Allah'dan af dile­me ve durumlarını sorma.

a) İslâm topluluğundan ayrılarak iman ve adaletten ayrılmayan dev­let adamına karış geldiği halde ölen kimseler.

b) Efendisinden haksız yere kaçarak ölen köleler,

c) Kocasından gizli olarak zina yapmak için süslenip evinden ay­rılan kadınlar.”[220]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Kötü insanlardan öylesine)  gururlu üç kimse vardır ki, onla­rın hakkında hiç bir şey sorma:

a) Allah'ın cübbesini alıp giymek yani Allah'a mahsus olan azamet ve büyüklüğünü kendisine yakıştırmak    konusunda Allah ile  münakaşa edenler,

b) Allah'ın gömleğine yani izzet ve şerefine sahip çıkma konusun­da Allah'la münakaşa edenlerdir.

c) Allah'ın emirlerinde şüpheye düşen ve rahmetinden ümidini ke­sendir.”[221]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Manevi kirli öylesine)  üç kimse vardır ki, rahmet melekleri kendilerine yaklaşmazlar.

a) Kafirlerin ölüsü,                                                                   

b) Kadınlara mahsus olan kokuları sürünen kadınlar,        

c) Sebepsiz olarak gusül(boy) abdestini erteleyen cünuplu kimse­ler.”                                                                                                    

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cehennem azabından kurtulamayacak (kötü ahlâklı)  üç grup insan vardır:

a) İki kişinin arasında söz taşıyıcılığı yapan kimseler,

b) Anne, babasına  (haksız yere)  hakaret eden kimseler,

c) Devamlı olarak içki içen kimseler.”[222]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allahu Tealâ yalvarıp yakarmalarına cevap vermeyeceği ve sıkıntılara maruz kalacak)  kötü olan üç grup insan vardır:

a) Hırsızların barındıkları yerlere giren kimseler,

b) Yolun ortasını işgal eden kimseler,

c) Hayvanını bağlamadan serbest bırakıp salıverdikten sonradan korunmasını dileyen kimseler.”[223]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, yemek yemek ve su içmek için altın ve gümüş kaplar kullanan kimseler, midelerine  cehennem  ateşi   sokmuş  gibi olurlar.”[224]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benim ümmetime geçmiş milletlerin hastalıkları bulaşacaktır

a) Allah'dan gelen her türlü nimetlerini inkâr etmek,

b) Allah'ın verdiği mal ve servetiyle gururlanıp çeşitli günahlar iş­leyerek Allah'a karşı gelmek,

c) Ahiret işlerini bırakarak dünyalıklarını çoğaltmakla birbirleriyle yarış etmek,

ç) Dünya işleri konusunda birbirleriyle münakaşa etmekle meşgul etmek.

d) Birbirlerini severek aralarında birlik ve beraberlik kurmaları gerekirken, birbirlerine kızıp aralarında dargınlık yaratmak.

e) Birbirlerinin mallarına göz dikerek kıskanmak,

f) Birbirlerine zulüm ve hakaret etmek.”[225]

 

Konu: Rızkı Aramak

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Çocuklarının nafakasını kazanmak amacıyla evinden çıkan kişi, Allah'ın yolunda cihad etmiş gibidir.

Gene yaşlı olan aciz anne ve babasının ihtiyaçlarım sağlamak için evinden çıkan bir kişi, Allah'ın yolunda cihad etmiş gibidir.

Dilencilikten kurtulup namuslu bir şekilde yaşamak içki evinden pa­ra kazanmak amacıyla çıkan kimse Allah yolundadır.

Riyakârlık ve gösteriş yapmak için evinden çıkan kimse, şeytanın yolunda çalışmış gibidir.”[226]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Selâmet, huzur ve mutluluk on kısımda toplanır. Onda dokuzu din ve dünya işlerini araştırıp elde etmek, biri de diğer işler içindir.”[227]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah rızık ve geçim sebebini gösterdiği biriniz, ondan ay­rılarak başka bir sebep aramasın. Ancak gösterilen sebebin, etkisini de­ğiştirmesi halinde terk edilebilir.”[228]

 

Konu: Helâl Ve Haram

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Helâl ve haramın belli olduğu ortadadır. Bu ikisinin arasında in­sanların çoğunun helâlmı, haram mı diye şüpheye düştükleri şeyler var­dır. Şüpheli şeylerden kaçınan müminler, dinini, ırz ve namuslarını se­lâmete çıkarmış olurlar.

Şüpheli şeyleri işleyenler, (günün birinde) haramı da işlerler. Bu da korunun veya yasak -bölgenin kenarında sürülerini otlatan bir çobana ben­zer ki, her an korunun içine girme tehlikesi var. Uyanın! Her paşanın ken­dilerine mahsus bir yasak bölgesi vardır (ki, hiç bir -kimse oraya yanaşamaz)

Allah'ın yeryüzünde yasak bölgesi vardır. O da, haram kıldığı şeyler­dir. Uyanık olun!.. İnsanların cesedinde (bir parça) et vardır. O, doğru yol da yürüdüğü zaman, ceset de doğru yürür, yolunu sapıttığı zaman, ceset de yolunu sapıtır. O parça et de hiç şüphesiz, kalbidir.”[229]

 

Helâl, şeriatın kesin olarak haram kılmadığı, haram ise, şeriatın haram olduğuna kesinlikle bildirdiği şeylere denir. Fakat haram ile helâl arasındaki şüpheli görülen şeylerin de terk edilmesi gereklidir. Çünkü şüp­heli şeylerden sakınmayan ve onu alışkanlık haline getiren kimselerin gü­nün birinde haram olan şeyleri de alışkanlık haline getirebilir. Hiç çekin­meden koru veya yasak bölgenin etrafında hayvan sürülerini otlatarak do­laşan bir çobanın idare ettiği hayvan sürüsü, koru veya yasak bölgenin içine girebilir. Bu yüzden haramın olduğu yerlere yaklaşarak şüpheli görülen şeyleri yapan bir kimsenin haramı da işleyemeyeceği ne malûm?[230]

 

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Helâlinde, haramında belli olduğu ortadadır, O halde şüpheli gördüğün şeyleri bırak, olmayanları seç.”[231]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Faizden kazanılan bir dirhem para, Allah'ın nezdinde günah ba­kımından otuz altı kere yapılan zinadan daha kötüdür.” [232]  

 

Faizin zinaden daha kötü olmasının nedeni; zina yapan bir kim­se kesinlikle tövbe edip onu bırakırsa, Allah'ın rahmetine mazhar olabi­lir. Oysa faiz, (karışarak arttırılmış bulunan bir serveti) haramlıktan tas­fiye etmek, onu yeniden helâl ve meşruluğuna kavuşturmak mümkün de­ğildir. Haramdan kurtarılmayan ve ömür boyu onunla zevku sefa sürerek ölen bir kimsenin Allah'ın rahmetine mazhar olması şüpheli olduğundan hadisi şerifte faizin zinadan daha kötü bir günah olduğu açıklanmıştır.[233]

 

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüpheli olan şeyleri bırak, olmayanları seç. Doğruluk, huzur ve mutluluktur. Yalancılık ise, şüpheli ve kötü gaflettir.”

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüpheli olan şeyleri bırak, şüpheli olmayanları seç. Çünkü Al­lah için şüpheli olan şeyleri bırakıp kaçınman, seni ondan gelecek sıkın­tılara maruz bırakmaz.”[234]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Altın, İpek gibi zinet eşyaları, benim ümmetimden ancak kadın­lara helâldir,  erkeklere ise, haramdır.”[235]

 

Kadınlar zinet ehli olduğundan, altın ve gümüş gibi zinet eşya­ları kendilerine helâl kılınmıştır.[236]

 

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Altın,  kâfir olan erkeklerin, gümüş ise müslüman erkeklerin zinetidir. Demir ise, cehennem ehlinin zinetidir.”[237]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah, helâldan kazanarak fazla israfa kaçmayan harcayan ve sevabına muhtaç olduğu kıyamet günü için,  malının artan kısmını fa­kirlere sadaka olarak veren kimselerden razı olsun.”[238]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Rüşvet alanda verende cehennemliktir.”[239]

 

Rüşvet, insanlık için tehlikeli olan bir mikroptur. Bunun için davasında haklıyı haksız, haksızı da haklı çıkaran ve hakimi vereceği ke­sin hükmünden çevirdiğinden haram kılınmıştır.[240]

 

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benden sonra ümmetimin çoğunluğu, yardımcıları devlet adamları olan ve kendilerine birçok isimler verdikleri içkiler içeceklerdir.”[241]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şeytan düşünceli olan kimseler, daha çok (kötülüklerinin ka­rargâhı olarak) hamamları tercih ederler.”[242]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Etini yemiyorum bu yüzden haramdır” diye kertenkele hak­kında kesin bir hüküm vermiyorum.”[243]

 

Sevgili peygamberimiz, kertenkelenin “etini yemem ve bunun için başkalarına haram da kılmam” sözüyle ortaya koyduğu kapalı ifade­nin sebebi; böyle bir hayvanın Mekke ve Medine civarında bulunmaması, aynı zamanda çeşitlerin çok olması (bazılarının da yenilmemesi) nedenle­rine dayanılmaktadır.[244]

 

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“ İpekli elbiseyi,  ahirette bir nasibi olmayan (erkek olan) kim­seler giyer.”[245]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Altın gibi zinet eşyaları ve ipekli elbiseleri, ümmetimden ka­dınlara helâl, erkeklere ise haram kılınmıştır.”[246]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Biz müslümanlara eti helâl kılınmış olan iki çeşit ölü hayvan ve bunun yanında helâl kılınmış olan iki çeşit de kan vardır:

Eti helâl olan ölü hayvanlar, balık ile çekirge, helâl olan kan ise, ci­ğer ile dalaktır.”[247]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dört yerde bile kullanılması kabul olunmayan dört çeşit ka­zanç vardır: İhanetle, hırsızlıkla, ganimet ve yetim malından elde edilen mallardır. Bunların, hacda, umrede, cihadda, savaşda kullanılması ve sada­ka olarak da olsa, verilmesi makbul değildir. (Allah'ın nezdinde sevapları kabul olunmaz.)”[248]

 

Hadisi şerifte gayri meşru yollarla elde edilen kazançların se­vap olan yerlerde harcanılmasının doğru olmaması, sevap olmayan yerlerde ise harcanılmasının hiç doğru olmadığı kastedilmektedir.[249]

 

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kazançların en güzeli, kişinin alın teriyle, el emeğiyle alış verişle kazandığı meşru maldır.”[250]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, Hz. Allah, haram kıldığı şeyleri, sizlerden bazıları­nın işleyeceğini bildiğinden haram kılmıştır.

Uyanık olun!.,   şüphesiz  ben,  kelebeklerin ne olacağını  düşünmeden ateşe, sineklerin  sivri   maddelerin içine  atlamaları gibi, günah  işlediğinizden  dolayı  ateşe atlamanızı önlemek için, arkadan eteklerinize yapışı­yorum.”[251]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sarhoşluk yapan her şey içki, içki olan her şey de haramdır. O halde dünyada iken, içki içmeye devam edip tövbe etmeden ölen bir kimse, ahirette (cennete girse bile) cennetin tatlı meşrubatlarından içmeyecektir”.[252]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sarhoşluk yapan her madde haramdır. Çoğu sarhoşluk yapan bir maddenin bir avuç kadarı dahi haramdır.”[253]

 

Hadisde geçmiş olan “Ferâk” kelimesi 16 litre demektir,[254]

 

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Malı istediği şekilde harcamak, ancak sahibinin hakkıdır.”[255]

 

Bu hadisi şerifte İslâmiyette mülkiyet, adalet ve hürriyetin bulunduğunu ve mülkiyeti tanımayan  komünizm  rejimini de red ettiğini ifade eder.[256]

 

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Köpek dişini taşıyan her yırtıcı hayvanın eti haramdır.”[257]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ı anma gibi ibadetlerin dışında yapılan her türlü iş, (Al­lah'ın nazarında) eğlence ve boş oyalanmadır. Bunlardan yanlız dört hü­küm müstesnadır:

a) Kocanın hanımıyla oynaşması,

b)  Erkeğin (savaş için)  atını terbiye etmesi,

c) İki ordunun arasında kişinin gururla dolaşması,

d) Kişinin yüzme gibi faydalı şeyleri öğrenmesi."[258]

 

Bu hadisde Allah'a yapılan kulluk ve ibadetlerin dışında bulu­nan her türlü dünyevi işlerin basit, önemsiz, eğlencelerden ibaret olduğu anlatılıyor.

Ancak, dinimizin haram saymadığı şeylerin yapılması helâldir. Bun­larda, helâl yoldan ticaret yapmak, kazanç sağlamak ve hayatımızı düşmanlara karşı korumak için yapılan işlerdir.[259]

 

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Topukların aşağı kısmına kadar elbise giymek (kişinin gurur­lanmasına neden olduğundan)  giyeni cehenneme sokar.”[260]

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Şimdiye kadar ben) sizleri tulumun dışında her türlü kablarda (hurma, üzüm gibi)  maddelerin şıralarını    tutmaktan men ediyordum. Şimdi ise,  sorhoşluk durumuna sokmayacak şartıyla tutup içebilirsiniz.”

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “(Bu ana kadar) ben, sizleri bütün kablarda (hurma, üzüm gi­bi)  maddelerin şıralarını tutmaktan men ediyordum. Şimdi ise, sarhoşluk durumundan kaçınmak şartıyla tutup içebilirsiniz.”[261]

 

25-26 - Her iki hadisin ifade ettiği gerçek şudur: Hurma, üzüm, elma, armut, bal gibi maddelerin şıraları içkiye dönüş­meden evvel içilmesi helâldir. Fakat rakı, şarap, bira gibi sarhoşluk yapan maddelere dönüştükten sonra içilmesi kesinlikle haramdır,[262]

 

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Bu ana kadar) ben, sizleri -zenginler fakirlere yardım etsin­ler diye- üç günden fazla kurbanların etini yemekten ve saklamaktan men ederdim. Şimdi ise, dilediğiniz şekilde yiyip yedirebildiğiniz gibi saklayabilirsiniz de.”[263]

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Şimdiye kadar) ben, sizlerin kabirleri ziyaret etmenizi yasak­ladım. Dikkatli olun!  Kabri ziyaret edebilirsiniz. Çünkü kabri ziyaret et­mek, kalbi yumuşatır,  gözleri yaşartır,  ahireti hatırlatır. (Yanlız yüksek sesle ağlamak, bağırıp çağırmak, elbisesini yırtmak gibi hareketler yapa­rak kötü sözler söylemeyin)”[264]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Helâl mi, haram mı diye) kalbini kurcalanan her şeyi terk et.”[265]

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanların göreceklerini istemediğin şeyleri tenha yerlerde yapma.”[266]

 

Kişinin Allah'ın rızasına ve dinin hükümlerine aykırı olduğu için başkalarının huzurunda yapmaktan çekindiği gibi, tenha yerlerde de yapmaması gerekir. Çünkü Allah'ın görmesi, başkalarının görmesinden da­ha önemlidir.[267]

 

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Mal sahibinin rızası olmadan) kaçırmak ve zorla almak gibi vesilelerle elde edilen her türlü mal, (senin için) helâl değildir.”[268]

n) 

32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zorla elde edilen mal,  (haramlık bakımından ölü bir hayvanın etini yemekten farklı değildir.”[269]

 

Başkasının malı, senin için ancak alış-veriş gibi rızasını tahsil eden sebeplerle helâl olabilir.

Bunun dışında hiç bir şekilde başkasının malı senin için, helâl olmaz. Çünkü İslâm dininde mülkiyet hakkı vardır.[270]

 

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, Allah'ın nezdinde günahların en büyüğü kişinin nafakasını vermekle mükellef bulunduğu (oğlu, kızı gibi)  kimseleri yok etmektir.”[271]

34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki,  dünyada karnı en tok olan  (dolayısıyla gaflet, içinde ömrünü tüketen kimseler) kıyamet günü en aç kimseler olacaktır.”[272]

35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, fizik kapısı arş-ı âlâdan yere kadar açıktır. Hz. Allah her kulun azmine çalışma gayretine göre  rızkını verecektir."[273]

36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, (araştırıp sormadan,  helâl-haram demeden, de­nize dalar gibi) ellerine geçirdikleri her türlü malı yiyenler için, cehennem ateşi vardır.”[274]

37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hiç bir kimse, alnının teri ve ellerinin emeğiyle kazandığın­dan daha iyisini yememiştir.

Şüphesiz Davud peygamber, el emeğinden kazandığını yerdi.”[275]

38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Elma ve hurmadan yapılan alkollü her madde içkidir.”[276]

39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Buğday,  hurma, arpa, üzüm ve baldan imal edilen alkollü şey­ler içkidir.”[277]

40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Helâli araştırmak için peşinden koşan sonra da geceyi yor­gunluk içinde geçiren kimsenin günahları af olunur.”[278]

41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yalancı şahitlikte bulunarak bir müslümanın malının elinden alınmasına veya kanının dökülmesine sebep olan  kimse, cehennem ateşi­ni hak etmiş olur.”[279]

42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Çoğu sarhoşluk yapan bir maddenin azı da haramdır.”[280]

43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kedinin eti satılarak elde edilen paranın yenilmesi yasak­lanmıştır. (Çünkü yırtıcı olan hayvanların eti yenilmediğinden, kedi de yır­tıcı bir hayvan olduğu için, eti haramdır.)”[281]

44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kertenkelenin etinin yenilmesi yasaklanmıştır.”[282]

 

Peygamber efendimiz 12. hadisinde “ben kertenkelenin etini yemem ve başkalarına da haramdır demem” sözüyle kapalı olarak buyur­duğu ifadenin sebebi; kertenkelenin haram olması hakkında henüz Allah'­ın vahyi inmemesinden dolayıdır. Peygamberimizin bu hadiste kertenkele­nin etinin yenilmesini yasaklamasının sebebi, vahiyden sonra gelen Allah'ın kesin emrindendir. Bu yüzden iki hadisin arasında herhangi bir çe­lişki yoktur.[283]

 

45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz, köpek dişini taşıyan ve pençeli olan her kuşun etinin yenilmesini yasaklamıştır.”[284]

46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz ehli olan eşeklerin etlerinin yenilme­sini, yasaklamıştır.”[285]

 

Ehli olan merkeplerin eti haramdır.  Fakat yabani merkeplerin eti helâldir.[286]

 

47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Peygamber efendimiz at, katır, merkep ve köpek dişli olan yırtıcı hayvanların etlerinin yenilmesini yasaklamıştır.”[287]

 

Peygamber efendimiz atların etinin yenilmesini haram oldu­ğundan değil, belki savaş için araç olduğu için, yasaklamıştır.

Katır anasına bağlı olduğundan dolayı anasına göre hüküm verilir. Anası kısrak ise, eti yenir, merkep ise eti yenmez.[288]

 

48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz, herhangi bir yerde beklettirilerek okla öldürülen hayvanın etinin yenilmesini yasaklamıştır.”[289]

 

Konu: İstikamet (Doğrultu)

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dinin gösterdiği istikametten ayrılmayınız. Sizin istikametiniz ne kadar güzel bir şey. Amellerinizin (işleyeceğiniz iyiliklerin) en iyisi, namazdır. Vaktinde abdest alıp muhafaza eden ancak mümindir.”[290]

 

Konu: Müslümanlara Yapılan Eziyetlerin Vebali

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Haksız yere  mücadele  ederek mümine eziyet vermek, küfür kadar bir vebal (günah) dır. Ona küfür etmek fasıklık (büyük terbiyesizlik) tir.”[291]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir mümini öldürmek, Allah'ın nezdinde dünyayı yerinden oyna­tıp yok etmekten daha büyük günahıdır.”[292]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Vaiz olarak zamanın olayları, dostları birbirinden ayırmak, mazlumu zalimin zulmünden kurtarmak için ölüm yeterlidir.”[293]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müminin yalan söyleyebilmesi için, bütün işittiklerini (sağa sola) söylemesi yeterli bir delildir. Kişinin borçluya “senden bütün hakkımı tek bir kuruş bile bırakmadan alacağım.” demesi, cimriliği için yeterli bir delildir.”[294]

 

Sağdan soldan duyulan söylentiler tamamıyla doğru değildir. Bunu işitip etrafa yayan bir kimse, yalan söylediği gibi, fitneliklere de yol açtığından, büyük bir vebalin altına girmiş olur.[295]

 

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Devamlı olarak herkesle dava açman, senin için yeterli bir gü­nahtır”[296]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Başkalarına eziyet eden kimseler, cehenneme girmeyi hak etmiş olur.”[297]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müminin din kardeşine, eziyet verecek bir bakışla bakması haramdır.”[298]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Mümine zarar veren bir kimse, lanet olunmayı hak etmiş olur.”[299]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müslüman bir kimseye eziyet veren bir kimse bana eziyet etmiş, bana eziyet eden de Allah'a eziyet etmiş olur.”[300]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müslümanları yolundan alıkoyarak eziyet eden kimseler, lânetlenmeyi hak etmiş olurlar.”[301]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Kim, bir mümini  (silâh gibi şeylerle)  korkutursa, Hz. Allah o kimseyi kıyamet gününün korkunç afetlerinden emin bırakmaması Onun hakkıdır.”[302]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, helâl lokmayı yiyip, (peygamberimizin gösterdiği) yolda yürüyüp insanlara eziyet vermeden güvenliğini sağlarsa, o kimse cennete girmeyi hak etmiş olur.” [303]                                             

 

Hadiste geçen kelimeler:

Tayyib: Helâl lokma

Sünnet: Peygamberin yolu

Bavaik: Tehlikeli yok edici şeyler.

Peygamberin yolunda yürüyerek helal lokmayı araştırıp yiyen ve müminlere eziyet vermeden güvenlik içinde yaşayan kimse cennete girecektir.[304]

 

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Biz müslümanlara silâh çeken kimse bizden değildir.”[305]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Allah'a ve kıyamet gününe iman edenler,  müslümanları kor­kutmasınlar.”[306]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kölesine bir tokat atan veya döven bir kimsenin yaptığı kö­tülüklerine karşılık o köleyi azat etmesi gerekir.”[307]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Fazla olan suyunu muhtaçlara ve gene fazla olduğu halde hayvan yemini, hayvanları aç olan kimselere veremeyenleri Hz. Allah, kı­yamet günü faziletinden mahrum bırakır.”[308]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müslümanları tehdit etmeyiniz.  Çünkü müslümanları tehdit etmek, büyük bir zulümdür.”[309]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müminin sırtı  (hatta bütün cesedi)  Allah'ın himayesi altında­dır. Yalnız kısas ve irtidad (dinden dönmek gibi) haklar bu hükmün dışın­dadır.”[310]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“ Zulüm üç kısma ayrılır:

a) Allah'ın affetmeyeceği zulüm,

b) Allah'ın affedeceği zulüm,

c) Allah'ın cezasız bırakmayacağı zulümlerdir.

Allah'ın affetmeyeceği zulüm; Ona şirk koşmak, ortak yapmaktır. Ni­tekim bu konuda Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Şüphesiz şirk, Allah'a ortak yapmak, (affın dışında kalan) büyük bir zulümdür. Allah'ın affedece­ği zulüm; İnsanlarla Allah'ın arasında bulunan hak ve hukuklara karşı ya­pılan zulümlerdir.

Allah'ın cezasız bırakmayacağı zulüm; insanların aralarında birbirleri­ne karşı yaptıkları zulümdür.”[311]

 

Hadisde geçen kelimeler: Zulüm. Haksızlıklar.

Şirk: Allah'a ortak koşmak

Allah  (c.c.)  ile kulun arasındaki çiğnenilen hukuklar;  namaz, oruç, hac gibi Allah'ın emrettiği şeylerdir.

Kulların aralarında birbirlerine karşı yaptıkları haksızlıklar; hırsızlık, dargınlık, dövmek, öldürmek, sülâlesine hakaret etmek, hile yapmak, gıy­bet, söz taşıyıcılık, iki yüzlülük gibi şeylerdir.[312]

 

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dine karşı silâh çeken bir kimse, çektiği silâhını kılıfına sokmadığı müddetçe,  melekler ona lanet ederler.”[313]

 

Hadisde geçen kelimeler:

Eşhere:  Silâh çekmek.

Yeşimehû:  Silâhını kınına koymak.[314]

 

Konu:  Hz. Muhammed'in Ehlinin Fazileti

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Hasan ve Hüseyin cennet ehli olan gençlerin önderleridir.”[315]

 

Seyyid:  Efendi, önder, lider.

Şebab: Delikanlı.[316]                                             

 

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Hasan ve Hüseyin cennet ehli olan gençlerin önderleri, babaları Hz. Ali ise, onlardan daha üstündür.”[317]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin cennet ehli olan gençlerin önderidir. Ancak Halem oğlu, Hz. İsa İbni Meryem ve Yahya İfani Zekeriya bundan müstesnadır. (Bu iki peygamber, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den daha üs­tündür.) Hz. Fatma, cennet ehli olan tüm kadınların, efendisidir. Ancak Hz. Meryem bu hükmün dışındadır.”[318]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Hasan, benden,  Hz. Hüseyin ise Ali'dendir. (Hz. Hasan ba­na benzediğinden benden,  Hz. Hüseyin ise, Hz. Aliye benzediğinden Ali’dendir.)”[319]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ümmetimden evlendiğim bir kadının ve ehlimden birisiyle ev­lenecek olan ümmetimden bir erkeğin benimle cennete girmesi için Al­lah'a yalvarıp yakardım. Allah (c.c.) da bu dileğimi kabul etti.”[320]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ailemizle birlikte bizlere zekât sadakası helâl değildir.”[321]

 

Hz, Muhammed'e ve aile efradına, zekât sadakası, malın kiri olduğundan verilmesi yasak edilmiştir.[322]

 

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey müminler, muhakkak ki, siz benden sonra ehli beytimle im­tihan olunacaksınız.”[323]                                                    

 

Hz. Muhammed bu hadisi şerifin ifadesiyle O'nun vefatından bir kaç yıl sonra müslümanların arasında vuku bulacak Cemel savaşına ve Kerbela vakasına işaret etmek suretiyle gaybden verdiği bir haber­dir.[324]

 

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz oğlum Hasan, gerçek bir efendidir. Hz. Allah, Onun yapacağı arabuluculuk vasıtasıyla karşı karşıya gelecek iki İslâm ordusu­nun arasını İslah eder. (Fitneliğe son verdirerek binlerce müslümanın ka­nının dökülmesine engel olur.)”[325]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Hüseyin, ben ondan, o da benden bir parçadır. Hz. Allah onu seveni sever.

Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin iki torunumdur.”[326]

 

Sıbd: Torun[327]

 

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Hamza İbni Abdulmüttalib benim sütkardeşimdir.”[328]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Hamza, kıyamet günü şehitlerin efendisidir.”[329]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanların arasında bulunan her türlü münasebet ve akrabalık, kıyamet gününün gelmesiyle kesilecektir. Fakat İslâm münasebeti ve benim akrabalığım asla kesilmez.”[330]

 

Hadisi şerifden alacağımız hisse:             

Kıyamet gününün gelmesiyle dünyada iken insanların arasında bulu­nan İslâm dini dışında, diğer tüm dini münasebetler ve akrabalık bağları tamamiyle kesilir. Fakat islâm kardeşliği ve peygamberimizin akrabala­rıyla olan münasebeti bağlı kalacaktır. Asla kopmaz. Çünkü din kardeşliği her türlü yakınlık ve münasebetten daha üstündür. Bu bütün müslümanlar için büyük bir şeref ve müjdedir. Hz. Allah cümlemizi İslâm kardeşli­ğinden mahrum bırakmasın. Amin...[331]

 

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Oğlum Hüseyin zekât sadakası olan hurmadan vazgeç. Biz ze­kât sadakasını yemediğimizi bilmez misin?”[332]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her insanoğlu, babasına isnad edilir.  Fakat Hz. Fatma'nın oğullan bunun dışındadır. Çünkü onların velisi ve en yakın akrabası be­nim.”[333]                                                                           

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Benim ceddim olan Abdülmüttalibin çocuklarına (dünyada) iyilikte bulunan kimseler, kıyamet gününde bana kavuştuğu (öldüğü) za­man, onun mükâfatı bana aittir.”[334]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Fatma benim bir parçamdır.  Onu kızdıran beni kızdırmış olur.”[335]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Fatma benim bir parçamdır. Onu kızdıran beni kızdırmış onu sevindiren beni sevindirmiş olur. Kıyamet gününde her türlü bağlan­tı kesilir. Yalnız İslâm ve benim akrabalık bağlarım kalır.”[336]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benim bir tüyüme  (aile efradımdan herhangi birisine)  eziyet veren,  bana,  bana eziyet veren de Allah'a eziyet vermiş olur.”[337]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Semada yaşayanlar için, yıldızlar bir güven alâmetidir. (O yıl­dızlar, nizamlarını kaybedip birbirlerine düşmedikçe, orada yaşayan me­lekler vesaire güven içinde bulunurlar.)”

Ehli beytim, ümmetimin güvenleridir.”[338]

 

Hz, Muhammedin aile efradları yeryüzünde kesilmediği müd­detçe, ümmetine zarar gelmez. Bu kesilme iki türlüdür:

a) Ölmekle kökün,

b) İslâm dinînden ayrılarak küfür karanlığına düşmekle.[339]

 

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Ali'nin yüzüne bakmak bir ibadettir.”[340]  

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz ben, sizler için yerime geçecek iki halife (vekil) bı­raktım.

a) Yerle semanın arasında uzatılmış sağlam bir ip olan Allah'ın ki­tabı (Kur'an-ı kerim).

b) Ehli beytimdir.

Bu iki vekil,  (kıyamet günü)  havuzun yanına gelinceye kadar, birbir­lerinden ayrılmayacaklar.”[341]

 

Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı kerim, semadan yere kadar uza­nan bir ipe benzer. O ipe sarılan kimseler, çeşitli ahlâksızlık, kötü düşün­ce ve fikir içine düşseler bile, yine sahip oldukları temiz imanları sayesin­de kurtulurlar, O ipe sarılmayan, bedbaht, şuursuz, midesine düşkün, fa­ni hayatına bağlanmış kimseler ise, bozuk fikir ve düşüncenin yılan ve akreplerine yem olmaktan kurtulamayacaklardır.

Hz. Muhammed (s.a.s.)'ın aile efradından (Hz. Ali, İbni Abbas gibi) alimler, Kur'an-ı kerime bağlı kalmak ve hizmet etmekten aldıkları iman nuru ile kendi zamanındaki ve gelecek zamandaki inşalar için, Allah'ın bi­rer halife ve vekilleridir.[342]

 

Konu: Allah'ın Hakiki Dostları

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, Allah'ın öylesine dostları vardır ki,  Yüce Allah on­ları öldürülmekten korur, iyilik yapmaları için uzun ömürlü kılar, iyi rızıklandırır günahtan arındırır ve afiyet içinde yaşatır, ruhlarını kendi yatakları üzerinde iman bütünlüğü içinde alarak şehitlerin makamına yükseltir.”[343]  

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Allah'ın öylesine temiz ruhlu dostları vardır ki Yüce Allah,  onların rızıklarını rahmetiyle birlikte verir. Afiyet içinde yaşatıp, iman bütünlüğü içinde canlarını alır ve cennetine koyar. Onlar, öylesine temiz kimselerdir ki,  gecelerin dehşet ve korku veren karanlıkları gibi, fitne ve dinsizlik fırtınalarıyla karşılaştıkları halde, iman bütünlüğü içinde kalırlar.”[344]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki insanlar arasında Allah’ın hakiki dostları vardır.

a) Kur'an-ı okuyan ve emirlerine uyan, Allah'ın has kulları.”[345]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, Allah (c.c.)'ın yeryüzünde yaşayan, insanların cesedlerinde tertemiz kapları vardır. O kaplar ise, salih müminlerin kalbleridir. O kalblerin en sevimlisi, yumuşak ve ince olanlarıdır.”[346]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah (c.c.)'ın nezdinde tekbir (Allahuekber), tahmit (Elhamdü­lillah), tesbih (Subhanallah), tehlil (Lailâheillallah) cümleleriyle Allah'ı zik­rederek İslâm duyguları içinde yaşayandan daha faziletli, üstün bir kimse yoktur.”[347]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hiç bir varlık kendi cinsinden olanbir varlıktan daha üstün değildir. Yalnız insanlar bu hükmün dışındadır.”[348]

 

Hiç bir varlık, kendi cinsinden diğer bir varlığa karşı üstün de­ğildir. Fakat insanlar bu hükmün dışındadır.

İmanlı, şuurlu ve zengin bilgilere sahip olan bir alim, bu sıfatlardan yoksun 1000 (bin) kişiden daha üstündür. Çünkü Allah'ın rahmet yağmu­runu kabul eden tertemiz bir toprak; bitireceği çeşitli bitkileriyle, akıtaca­ğı sularıyla binlerce canlı varlıklara yarayacağı ve yepyeni hayatlar bağış­layacağı gibi Allah'a yaklaştıran, iman ışığında dünyevî ve uhrevi ilimler­le bezenmiş bir alim, binlerce insanları öldürücü cehalet sisinden kurta­rır, yepyeni şuurlu ve yararlı bir hayata kavuşturur. Böylesine bir alim, 1000 kişiden elbette daha üstündür.

“Bence kulumu bana yaklaştıran (namaz, oruç gibi) farz olan emirler­den daha sevimli bir şey yoktur. Ben sevinceye kadar kulum, sünnetleri yerine getirmekle bana yaklaşmaya devam eder.”

“Ben, kulumu sevdiğim zaman, (kulakları hakikati işittiğinden, gözleri gerçekleri gördüğünden, elleri helâl lokmaya ve hayırlı şeylere uzandığın­dan, ayaklan meşru yerlere yürüdüğünden) kulakları, gözleri, elleri ve ayakları ben olurum. Benden dilediği her şeyi verir bana sığındığı tehli­kelere karşı onu korurum.”

“Ölümü istemeyen mümin kulumun ruhunu almakta tereddüt ettiğim kadar hiç bir şeyde tereddüt etmem. Fakat ben, mümin kulumun ölüme karşı olan isteksizliğinden hoşlanmadığım için, onun isteksizliğini sevgi ve  muhabbete çevirerek onu  kendi rahmetime kavuştururum.”[349]

 

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah (c.c.)'ın nezdinde imanlı kişiden daha üstün bir kimse yoktur.”[350]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, Hz. Allah şöyle buyurmuştur: “Benim dostlarıma karşı düşmanlık eden kimseleri (yok edeceğimi) savaşacağımı ilân ede­rim.”[351]

 9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Geçmiş ümmetlerden İlham yoluyla doğruluğu,  Allah'dan alan ve başkalarına faydalı olan kimseler vardır. Eğer ümmetimin arasında on­lardan biri varsa, o da Hattaboğlu Ömer olsa gerek. (Çünkü Kur'an’ın bir çok  yerlerinde  onun görüşü  ayetlerle birleşmiştir.)”[352]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Samimi olarak kalbini imana bağlayan, küfür kirlerinden arı­nan, doğru sözlü olan, iman istikametinde huzur içinde bulunan, kulakları hakikati işiten ve gözlen gerçeklere bakan bir mümin, muhakkak saadete kavuşacaktır.”[353]

 

Eflehe: Saadete ermiş.

Ehlese: Samimî Bir Yürekle iman etmek,

Sadık: Doğru sözlü

Üzün: Kulak.

Ayn: Göz.

Nazire: Bakıcı.[354]

 

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                                     

“Hz.Allah şöyle buyuruyor:                                                          

“Benim için sevişenler,  (yine benim için birbirlerine nasihat eden, birbirlerini kötülük etmekten kurtarmaya çalışan ve faydalı olmaya uğra­şan kimseler) için, öylesine nurdan minberler vardır ki, peygamberler, şe­hitler bile gıpta ederler.”[355]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benim için, birbirlerini seven, birbirleriyle oturan, birbirlerine yardım eden kimseler, sevgimi hak etmiş olurlar.”[356]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, öylesine (temiz, yürekli, imanlı) kullar vardır ki, ye­minle üzerinde durup dilediklerini Allah yerine getirir.”[357]

 

Konu: Bazı Memleketlerin Üstünlüğü

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şamlılar, Allah'ın kamçısıdır. Allah, o kamçıyla dilediği kişiler­den intikamını alır.”

“Şamlı münafıklarının müminlerine karşı galip gelmeleri ve üstün ol­maları haramdır. Şamlı münafıklar, üzüntü, düşünce ve öfke sebebiyle öle­ceklerdir.”[358]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yemenlilerin kalbleri,  daha ince,  yumuşak ve itaatkârlardır.”[359]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İslâm ülkelerinin en çetini ve verimsizi Şam ülkesidir.”[360]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Medine toprağı, sokuşturulan (ahlâksızlık ve dinsizlik gibi) pasları yok edip temizleyen ve kokusunu güzelleştiren bir körük gibidir.”[361]

 

Medine, İslâm güneşi, alemlere rahmet olarak gönderilen, şanı merhameti bol, müminleri cennetle müjdeleyen, Hz, Muhammed (s.a.s,)'ın içinde medfun bulunduğu bir şehirdir.

Hz. Muhammed (s.a.s)'e hürmeten Medine’ye küfür ve dinsizliğe ait hiç bir düşünce ve fikir sistemi giremez. Girse bile yaşayamaz. oranın toprağı ve havası, ateşin demirleri eritip paslarını temizlemesi gibi, içine giren tüm düşünce ve fikir sistemleri yakıp yok eder.[362]

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim, yedi çeşit kıraat üzerine indirilmiştir. O halde Kur'an-ı Kerimi size en kolay gelen kıraat usulüyle okuyunuz.”[363]

 

Hadisde yedi kıraat manâsını taşıyan “sebgeti ehrufin” kelime­sine hadisciler tarafından iki türlü manâ verilmiştir:

a) Kur'an-ı Kerim yedi kıraat üzerine indirilmiştir.

b) Kur'an-ı Kerîm,  Arapların büyük kabilelerin konuştukları yedi dil üzerine indirilmiştir. Yani Kur'an-ın bazı kelimesi filânca kabilenin konuş­tuğu dile, diğer bazı kelimelerde öbür kabilelerin konuştukları dil üzerine inmiştir.[364]

 

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz,  Kur'an-ı Kerim, Allah'ın ziyafetidir. O ziyafetten gü­cünüz yettiği kadar kabul edip faydalanmaya çalışınız.”[365]

 

Hadisde geçen kelimeler; Me'dubet:  Ziyafet sofrası.[366]

 

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Peygamber efendimiz   (s.a.s.)'in ahlâkı,  tamamiyle Kur'an ah­lâkına uygundur.”[367]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bakara sûresinin sonunda öylesine değerli iki ayet vardır ki (akşamleyin) o iki ayeti okuyan kimse, geceyi tamamiyle ibadetle geçir­miş gibi olur.”

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı okumaya devam ediniz. Çünkü öz nefsim kudret elin­de bulunan Allah'a yemin ederim ki, Kur'an-ı Kerim, bir devenin ayakları­na bağlı olan ipini koparıp kaçmasından daha çok, insanın (unutkanlık se­bebiyle) kalbinden kaçıp gider.”[368]

 

 

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü, misk tepeleri üzerinde oturacak olan değerli üç grup insan vardır ki, onları hiç bir şey korkutmadığı gibi, onlar da hiç bir şeyden korkmazlar.”

a) (Dünya malı için değil). Allah'ın rızasını ve ilâhi mükâfatını dile­mek maksadıyla Kur'an-ı öğrenip bütün   işlerini  içindeki  ilâhi hükümlere göre yapanlar.

b) Allah'ın rızasını ve ilâhi mükâfatını dilemek maksadıyla günde beş vakit namaz için ezan okuyarak milleti namaz kılmaya davet eden mü­ezzinler.

c) Allah'ın ibadetlerine engel olmayacak kölelik yükünü taşıyacak köleler.”[369]

 

Küsban: Tepeler.

Fezeg: Korkunç Şeyler.

Yefzegu: Korkmak[370]

 

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Üzerime benzeri görülmeyen saygı değer ayetler indi. Onlarda Felâk ve nâs sûrelerinin ayetleridir.”[371]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Üzerime inen saygıdeğer on ayeti kim anlamlarını düşünüp (İfade ettikleri gibi hareket ederek) okumaya devam ederse, mutlaka cen­nete girecektir. O ayetler de müminûn sûresinin başındaki ayetlerdir.”[372]

 

Bu sûrenin başında bulunan on ayetten bazıları insanları iyili­ğe, teşvik etmeğe, bazıları kötülüklerden vazgeçirmeğe teşvik eder. Bazı­ları ise, dinin ana temelini teşkil eden maddelerden bahseder. En son ayetleri de imanın ana esaslarını ifade eder ki, bu yüzden Kur'anda bu ayetlerin benzerleri az bulunur.[373]

 

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İbrahim peygamberin mektupları Ramazan'ın ilk gecesinde, Tevrat kitabı altıncı, İncil on üçüncü, Zebur on sekizinci, Kur'an-ı kerim ise yirmi yedinci gecesinde indirilmiştir.”[374]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ın en değerli sûresinden sizleri haberdar edeyim mi? O da “Fatiha-ı Şerif” süresidir.”[375]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Musibetlere karşı) insanların sığınakları en faydalı surelerden size haber vereyim mi? Onlar “Felâk ve Nâs” sûreleridir.”[376]

 

Yaratılmış maddi varlıklara karşı manevi varlıklarda vardır. Maddi ilâçlara karşı manevi ilâçlar, sığınılacak kalelere karşı manevi ka­leler de vardır.                                                                                                    

Başı belâda olan kişiler kalelere sığındığı gibi gerektiğinde Kur'an-ın sığınaklarından olan Felâk ve Nâs sûrelerine de sığınmalı ve bu iki sûre­lerine de sığınmalı ve bu iki sureyi bolca okuyup Allah'dan yardım dilemelidir. [377]                                                                                                 

 

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sizden evvel diğer peygamberlerin ümmetleri,  kendi kitapları hakkında düştükleri ihtilâfları yüzünden helak olmuşlardır.”[378]       

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim yedi kıraat üzerine indirilmiştir. Her kelimenin zahiri (açık) ve batını (gizli) olmak üzere iki manâsı ve bir hükmü vardır. Her hükmün içinde bir kurtuluş yolu vardır.”[379]                                  

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                      

“Kur'an-ı Kerim, üç dil üzerine, inmiştir. Kur'an-ı kerim'in hak­kında ihtilâfa düşüp mücadele etmeyiniz. Zira  Kur'an-ın tümü kutsaldır. Sizlere okunduğu gibi okuyunuz.”[380]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennetin dereceleri (makamları)nın sayısı Kur'an ayetlerinin sayısı kadardır. Kur'an-ı öğrenip içinde hükümleri işlerinde uygulayan kim­seler, en yüksek makama geleceklerdir.”[381]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                                    

“Kur'an-ı Kerim-i öğrenip, kendinize önder ve mürşit edininiz. Çünkü o, alemlerin sahibi olan Allah'ın kelâmıdır. Ondan geldiği gibi, orta dönecektir.”[382]                                                                                                           

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki,  siz en çok Kur'an-ı Kerim-i okumakla Allah'a yaklaşırsınız.”[383]                                                                     

 

Hadisde geçen kelimeler: Terciûne: Yaklaşmak.[384]

 

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim-i ezberleyen bir kimsenin durumu, ipini muha­faza ederse duran, etmezse kaçıp giden ayakları bağlı bulunan bir deve­nin sahibine benzer.”[385]

 

İbîl: Deve.

Muekkele: Bağlı.[386]                                                    

 

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zilzal sûresi,  sevap bakımından Kur'an-ın yarısına, Kâfirun sûresi dörtte birine, ihlâs sûresi ise üçte birine eşittir.”[387]

 

Zilsal sûresi, kur'an-ın yarısına eşittir. Haolsin ifade ettiği ma­nanın sebebi: Kur'an-ı Kerim, dünya ve uhrevî işlerinden bahseder. Zîİzal sûresi, yalnız ahiret eşlerinden bahsettiğinden Kur’an-ın yarısına eşit olur. Kafirûn sûresi ise dörtte birine eşittir. Hadisin ifade ettiği manânın hik­meti: Kur'an-ı Karim, tevhidden, peygamberlikten, dünya ve ahiret mese­lelerinden bahseder. Kafirûn sûresi ise, yalnız Allah'ın tevhidinden bahset­tiğinden  Kur'an-ın  “İhlâs  sûresi, Kur'an-ın üçte bîrine eşittir” şeklindeki hadisin sebebi:  Kur'an-ı Kerim, geçmiş milletlerin ibretle dolu kıssaların­dan, şer'î hükümlerinden ve Allah'ın sıfatlarından bahseder. İhlâs sûresi ise, yalnız Allah'ın sıfatlarından bahsettiğinden Kur'an-ın üçte birine eşit olur.[388]

 

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Biriniz, geceleyin kalkıp namaza başladığı zaman, ağzını mis­vakla (diş fırçasıyla) temizlesin.  Çünkü namazda. Kur'an okumaya başla­yınca, oraya gelen melek, ağzını, okuyan kimsenin ağzına yaklaştırır ve onun ağzından çıkan kelimeleri ağzına alır.”[389]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı ezberleyen kimse, gece ve gündüz okumaya devanı ederse, unutmaz, fakat ihmalkârlık yapıp devam etmezse unutur.”[390]

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerimde arş-ı alanın altındaki ilâhi hazineden indirilmiş dört kısım ayet vardır:”

a) Fatiha sûresi,

b) Ayet-ül Kürsî.

c) Bakara sûresinin son ayetleri.

d) Kevser süresi.”[391]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim-i çokça müzakere ediniz. Çünkü O,  bir deve­nin bağlı ipinden kurtulup kaçmasından daha çok,   insanların kalbinden unutkanlık sebebiyle kaçar.”[392]

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim-i güzel sesle okuyunuz. Çünkü güzel ses (ve makam)  Kur’an-ın güzelliğini arttırır.”[393]                                             

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Maddi ve manevi) hastalıklarınızın şifası, Allah (c.c.)'ın insanlardan evvel öz nefsini övdüğü fatiha ve İhlâs sûreleridir. Çünkü Kur'­an-ı Kerimde şifasını bulamayan bu kimsenin şifası yoktur.”[394]

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim'in manâlarını öğrenmeğe ve anlaşılması zor olan kelimelerin anlamlarını çıkarmağa çalışınız.”[395]

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tevrat'ın yerine uzun, Zebur'un yerine ayetleri yüzden fazla, İncilin yerine de ayetleri yüzden az olan sûrelerin bana verilmesiyle, di­ğer tüm peygamberlere verilen kitaplardan (mufassal sûrelerle) farla ol­mak şerefiyle faziletlendirildim.”[396]

 

Hadisde geçen kelimeler:

Seb-i tival:   Bakara sûresinden Tevrat sûresine kadar olan sürelerin ismi.

Elmeîn: Ayetleri yüzden fazla olan süreler.

Elmesani: Ayetleri yüzden aşağı olan sûreler.

Mufassal: Hucurat sûresinden nâs sûresine kadar olan sûrelerin isimleri.[397]

 

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sefa-i  mesani  adlı  bir  sûre  olan Fatiha-i  Şerif,  Kur'an-ın  ve bütün semavi kitapların anasıdır.”[398]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hamim sûreleri,  Kur'an-ın ipekli elbisesidir.”[399]

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hamim sûreleri, cennet bahçelerinden bir bahçedir.”[400]

 

Hadisde geçen kelimeler:

Râvze: Bahçe.

Hamim sûrelerine “bahçe”  denilmesinin sebebi:

Bu sûrelerde bulunan kelimelerin inceliği, helavet ve güzelliğinin yanında ifade ettiği manâlarda o denli güzeldir. Bu yüzden çeşitli çiçeklerle bezenmiş bahçelere benzetilmiştir.[401]

 

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hamim sûreleri, cehennem kapıları gibi yedi tanedir. Bu sûrelerden her biri, cehennem kapılarının önünde bekleyerek şöyle seslene­cektir:  “Allah'ım!. Bize iman ederek bizi okuyan kimseleri bu kapılardan cehenneme sokma: (Cehenneme girmekten kurtulmuş kimselerden eyle.)”[402]

32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz, Kur'an-ı öğrenip öğretenlerinizde.”[403]

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ın dolaştığı yerde dolaşın."[404]

 

“Siz, nerede olursanız olun, Allah'ın azametini hatırlayıp, O'nun desturu olan Kur'an-ı Kerim'i gözünüzün önünde bulundurup yapmakta ol­duğunuz bütün işlerinizi onun hükümlerine göre ayarlayınız.”[405]

 

34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı güzel seslerinizle güzelleştiriniz.”[406]

35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-da çok değerli otuz ayetli bir sûre vardır ki, cennete sokuncaya kadar kendisini okuyanın müdafaasını yapar. O da tebareke süresidir.”[407]

36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kehf sûresi, okuyan kimse ile cehennem arasına bir perde olarak gireceğinden tevratta haile (perde) ile anılmaktadır.”[408]                     

 

Kef sûresi, kıyamet günü, işlediği bir takım kötülük sebebiyle cehenneme girmeyi hak eden ve ismi geçen kehf sûresini okumaya de­vam eden kişi ile cehennem arasına sağlam bir perde gibi inerek onun ateşe düşmesine engel olur. Çünkü kehf, sûresinde, Allah'ın varlığım bir­liğini ispat eden bir takım deliller olduğu gibi çekici nasihat ve hikmetler­le dolu kıssalarda vardır. Bunun için, kehf sûresine büyük yetkiler veril­miştir.[409]

 

37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanların önderi Hz. Adem, Arapların Hz. Muhammed,  Rum­ların Süheyp,  İranlıların Selman, Habeşilerin  Hz. Bilâl,  dağların Turisina; ağaçların sidre, ayların muharrem, günlerin cuma, sözierin Kur'an, Kur'an-ın bakara sûresi, bakara  sûresinin önderi  ise ayet-ül   Kürsî'dir. Çünkü ayet-ül Kürsî de öylesine beş kelime vardır ki, her kelimede elli tane feyzu bereket-i ilâhiye vardır.”[410]

38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                                    

“Hüd sûresi ve onun arkadaşları olan vakıa, Karia, Hakka, Şems ve Seâle Sailün sûreleri beni ihtiyarlattı.”[411]                                                    

 

Hud sûresinde, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e öylesine bir ayeti celile takdim edilmiştir ki, bu ayetin üzerinde düşünüp, manâsını anlamak insanı gerçekten ihtiyarlatır.

“Festekim kema ûmirte”

“Emir olunduğun gibi doğru ol- Yani olduğun gibi görün ve Allah'­ın emirlerinden ayrılma.”[412]

 

39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                                     

“Hûd sûresi ve onun eşleri olan, kıyamet bahsi ile ümmetlerin kıssaları beni ihtiyarlattı.”[413]

40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                  

“Ağzınızı misvakla güzelleştiriniz.  Çünkü ağız, Kur'an-ın yoludur.”[414]

41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir gecede 100 ayet okuyan bir kimse için ibadetle ihya edilmiş tam bin gecenin sevabı yazılır.”[415]

42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Geceleyin kişinin okuduğu Bakara sûresinin son iki ayet-i celilesi o gecenin belâ ve musibetlerine kâfi gelir.”[416]

43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cuma gününde Kehf sûresini okuyan kimse, o cuma ile ge­lecek ikinci cuma arasında ilâhi bir nura kavuşmuş olur.”[417]

44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, kehf sûresinin son on ayeti celilesini (Her gün bir de­fa) okursa, Deccal'ın fitnesinden kurtulmuş olur.”[418]

 

Hadisde geçen kelimeler: Usime: Kurtulmak. [419]

 

45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kehf sûresinin (başındaki üç ayeti (her gün bir kere) okuyan bir kimse, Deccal'in fitnesinden kurtulmuş olur.”[420]

46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yasin-i Şerifi  (uyanık ve huzur içinde) bir kere okuyan bir kimse, Kur'an-ı Kerim-i on defa okumuş gibi olur.”[421]

47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yalnız Allah rızası için, Yasin-i Şerifi okuyan kimsenin geç­miş tüm küçük günahları affolunur. Öyleyse, ölen yakınlarınızın başucunda yasin-i şerifi okuyunuz.”[422]

 

İbtiade: İstemek,

Vechillâhi: Allah rızası.

Zenb: Günah.[423]

 

48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dûhan sûresini her gece (bir kere) okuyan kimsenin geçmiş tüm küçük günahları affolunur.”[424]

49- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:  

“Vakıa sûresini her gece (beş kere) okuyan kimse ebediyyen fakirlik sıkıntısı çekmez.”[425]                                                                                 

50- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İhlâs sûresini okuyan bir kimse, Kur'an-ın üçte birini okumuş olur.”[426]                                                                                       

51- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İhlâs sûresini on defa okuyan bir kimse için, Hz. Allah cennette bir köşk inşa eder.”[427]                                                                              

52- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İhlâs sûresini elli defa okuyan kimsenin elli senelik tüm (küçük) günahları af olunur.”[428]                                                                

53- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı güzel bir şekilde ezberleyen bir hafız, Kur'an-ı Kerim'i levhû mahfuzda nakil etmeye görevli bulunan melekelerle beraberdir. (Allah'ın nezdinde meleklerle eşittir.)

Tereddüd içinde zorluk çekerek Kur'an-ı okuyan bir kimse için de iki sevap vardır.” [429]                                                                                                 

54- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Arş-ı Âlâ'nm altındaki ilâhi hazineden bana verilmiş olan ba­kara sûresinin son ayetleri, benden önce hiç bir peygambere verilmemiş­tir.”[430]                                                                                                         

55- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ın en faziletli sûresi Fatiha-i Şerifedir.”[431]

56- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benim ümmetimin en faziletli ibadeti, yüzünden Kur'an-ı okumaktır.”[432]

57- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                          

“Kur'an-ı Kerimi her ayda bir defa hatmediniz. (Her gün için bir cüz okuyunuz.)                                                                

Ben, bazen on, bazen yirmi, bazen de yedi günde hatmediyorum. Fa­kat yedi günden daha kısa bir sürede okumayınız, (Çünkü yedi günden aşağı bir süre içinde hatmedilen Kur'an-ı Kerimde kıraat hukuklarını ge­rektiği gibi riayet etmek mümkün değildir.)”[433]

58- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gücün yetiyorsa, Kur'an-ı   Kerinvi  üç günde de  hatmedebilir­sin.”[434]                                                                                          

 

Üç günde okunan hatmin sevabı eksiktir. Kıraat, kelime ve harflerin gereken şekilde okunması, hukukları yerine getirilmediği için, daha doğrusu getirilmesi mümkün olmadığından okunan hatmin sevabı da eksik olacaktır.[435]

 

59- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Felâk ve Nâs sûrelerini her namazdan sonra oku.”[436]

60- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kalblerimiz huzur ve arzu içinde bulunduğu müddetçe Kur'an-ı Kerim'i okumaya devam ediniz. 'Fakat isteksizlik ve yorgunluk baş gös­terdiği zaman okumaya ara veriniz."[437]

61- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim'i  (bolca)  okuyunuz.  Çünkü kıyamet günü, oku­yanlar için, Kur'an şefaatçi olarak gelecektir.”

Kur'an-ın güzel ve değerli iki sûresi olan Bakara ve Âl-i imran sûre­lerini okuyunuz. Zira, bu iki sûre, kıyamet günü (yakıcı hararetlerine kar­şı) iki bulut halinde gelip kendilerini okuyanları gölgesi altında barındırır, ya da  iki, saf duşlar halinde gelip müdafaasını yapar.

“Bakara sûresini çokça okuyunuz. Zira, onu okumak bereket getirir. Terk etmek ise, üzüntü ve nedamet getirir ki, tembel insanların gücü de buna yetmez.”[438]

62- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                              

“Kur'an-i Kerim-i çokça okuyup içindeki ilâhi amirlere göre işlerinizi ayarlayınız. Kur'andan uzak durup ilâve etmeyiniz, okuduklarınıza karşılık ücret almayınız ve hatmi indirtenin pazarlık yapmadan verdiğine razı olup daha fazlasını istemeye kalkışmayınız.”[439]

 

Kur'an-ın hatmini indiren ve indirten arasında pazarlık yapılma­dan verilen hediye şeklindeki ücretler helâldir. Fakat pazarlık yapılarak, Kur'an-ın adi bir malmış gibi ücrete tabi tutulması haramdır. Öğretmek için alınan para ise, öğretenin emek vermesi, eziyet çekmesi nedeniyle helâldir.[440]

 

63- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öğrettikleriniz arasında en fazla hak ettiğiniz ücret, Kur'an-ı Kerim'in ücretidir.”[441]

64- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim'i Arapların şive ve makamlarıyla okuyunuz. Yahudi ve hıristiyanların aynı zamanda fasıkların  (dinle ilgisi olmayanların) şive ve makamlarından kaçınınız. Çünkü benden sonra öylesine bir millet türeyip yeryüzüne gelecek ki, Kur'an-ı kendi boğazlarında çevirerek şarkı,  türkü gibi ve ruhbanlık ruhbanların okuduğu şekilde bağırarak söy­leyeceklerdir. Kur'an-ın anlamı boğazlarından kalblerine giremez. Onların ve onları severek dinleyenlerin kalbleri fitneyle doludur.”[442]

65- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Önem verilmeden okun yaydan atılması gibi, Kur'an-ı düşünmeden acele edip okuyacak bir millet henüz gelmeden,  Allah'ın rızasını dileyerek Kur'an-ı Kerim'i okuyunuz.”[443]

66- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Cebrail Kur'an-ı. Kerim'i bana Arapların konuştukları dillerden bir dil üzerinde okutturdu. Bende bunu az bularak arttırılmasını is­tedim. Bunun üzerine okuturdu. Bende bunu az bularak arttırılmasını iste­dim. Bunun   üzerine  Hz.  Cebrail  Kur'an-ın  Arapların dillerinden olan yedi dile varıncaya kadar arttırdı.”[444]

 

Kur'an-ı Kerîm Arapların konuştukları yedi dil üzerine inmiştir. Yani Kur'an'ın bazı kelimesi filânca kabilenin konuştuğu dil, bazı kelime­leri de diğer kabilelerin konuştukları dil üzerine inmiştir.[445]

 

67- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ümmetimden olan münafıkların çoğu kurra’lardır-  (Kur'an-i ezberleyen hafızlardır.)”[446]

 

Kur'an-ı ezberleyenlerin çoğu, Kur'an-ı    geçimlerine alet ettik­leri gibi, içindeki ilâhi emirlere de uymazlar.

 

68- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benim ümmetim denizde boğulma tehlikesinden “Bismillahi mecrâha ve mursâha inne rabbi le gafurun rahim” ayeti veya “makaderullahe hakke kadrini innetlahe lekeviyyûn aziz.” ayeti celilesini okumakla emin olabilir.  (Güvenliği sağlayabilir.)”[447]

 

Birinci ayetin anlamı:

“Geminin yürümesi de, durması da ancak Allah'ın izniyle olur. Çün­kü Allah, esirgeyici ve merhameti bol olandır.” [448]

İkinci ayetin anlamı:

Onlar,  Allah'ın azametini gereği gibi takdir edip bilemediler.  Şüphe yok ki, Allah yegâne kuvvet sahibidir, her şeye karşı üstündür.[449]

 

69- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim'in anası olan Fatiha sûresine “Sabgul mesani” (Kur'an-ın içinde en çok tekrarlanan sûre)  ismi verildiği gibi, Büyük Kur'an ismi de verilmiştir.”[450]

70- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim'i öğreniniz ve bolca okuyunuz. Çünkü mümi­nin öğrenerek okuduğu ve içindeki ilâhi hükümleri yerine getirdiği Kur'an-i Kerim'in durumu, temiz kokusunun her tarafa yayıldığı miskle dolu olan ağzı açık bir kabın durumuna benzer.”[451]

71- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim'i öğrendiği halde okumayan bir kimse, ağzı ka­palı  (kimsenin faydalanmadığı)  miskle dolu bir kaba benzer.”[452]

72- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, Allah nimetlerin arasında en iyisi olan Fa­tiha süresini bana ihsan ettiği zaman şöyle buyurmuştu: “Ey habibim! Cennetin hazinelerinden sana verdiğim Fatiha-i şerifeye benimle senin aranda ikiye taksim etti. (Yani başından malikiyevmiddine kadar olan ki kısım, benim, gerisi ise senindir.)”[453]

73- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, Hz. Allah sema ile yeri yaratmadan iki bin sene evvel yarattığı Kur'an-ı Kerim arş-ı âlâ'nın yanında bulunuyordu- Hz. Allah o Kur'an’dan indirdiği iki ayet-i celile ile Bakara sûresini tamamladı Bu iki ayet-i celileden ard arda üç gece okunduğu eve şeytan yaklaşamaz.[454]

74- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim'in kalbinde bulunmadığı bir insan,  harabe bir eve benzer.”[455]

 

Sadece Kur'an-ı ücret almak için öğretmek caiz değildir. 1 kat, Allah'ın rızasını tahsil etmenin yanında ücret almak için, öğretmek caizdir[456].

 

75- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öğrettikleriniz arasında en fazla hak kazandığınız Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerimdir. Şüphesiz Kur'an-ı Kerimde otuz ayetli öylesine değerli bir ayet vardır ki, o sûre affoluncaya kadar kendisini okuyan kimseye şefaat eder. O sûrede Tebâreke süresidir.”[457]

76- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki,  cennetin derecelerinin sayıları,  Kur'an-ı Kerim'in derecelerinin sayısı kadardır. Kur'an-ı Kerim'i okuyanlardan cennete girecek olanların girdikleri makamdan daha üstün makama hiç kimse giremez.”[458]

 

Derece: Basamak basamak yükselen basamaklardır.[459]

 

77- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim-i okuyan bir kimsenin indirdiği her hatmin sonunda kabul olunacak bir dua yetkisi vardır. O kişinin gireceği cennette öylesine yüksek bir ağaç vardır ki, o ağacın tepesine karga ihtiyarlasa bile varamaz.”[460]

78- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Birinizin şu veya bu ayeti unuttum demesi, kendisi için kötü bir şeydir. “Belki münasip görülmediğinden bana unutturuldu” demesi ge­rekir.”[461]                                                                                 

 

İndirilen hatmi şerifin iki sevabı vardır:           

a) Kabul olunacak bir dua.

b) Çok yüksek bir ağacın meyvesi ve gölgesi.[462]

 

79- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her şeyin yüksek bir tarafı vardır. Kur'an-ı Kerim-in de en yüksek ve değerli tarafı Bakara süresidir. Onu geceleyin okuyan bir kim­senin evine üç gece, gündüz okuyan kimsenin evine ise üç gün şeytan giremez.”[463]

80- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her varlığın bir kalbi vardır.  Kur'an-ın kalbi ise, -Yasin süre­sidir. Yasin'i şerifi  (huzur ve şevk içinde)  okuyan bir kimseye Hz. Allah on defa okunan Kur'an-ı Kerim'in sevabını, verir.”[464]

 

Yasin'i şerifin, Kur'an-ı Kerim'in kalbi olmasının sebebi: Ya­sin'i şerif de, Allah'ın varlığını ispat eden bir çok delillerin ve başkaları kötülüklerden engelleyecek, küfür çamuruna düşmekten kurtaracak ibretli ders ve kıssaların mevcut olması, kâinatı yaratan Hz. Allah'ın ahiret ale­mini, cehennem ve cenneti yaratmaya, insanları diriltip amellerine göre yüksek makamlara çıkarmaya kadir olduğunu ortaya çıkaran bir çok delil­lerin bulunmasıdır.[465]

 

81- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah'ın büyüklüğüne yakışan, şüphesiz Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip içindeki ilâhi hükümleri yerine getiren ve ücretle satmayan yaşlı müslümanlarla, adaletten ayrılmayan devlet adamlarına ihsanda bu­lunmaktır.”[466]

82- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Kur'an-ı Kerim, Arap dillerinden yedi dil üzerine in­miştir. Size en kolay gelen dil üzerine okuyunuz.”[467]

83- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim, Allah'ın ziyafetidir. O halde,  gücünüzün yet­tiği kadar bu ziyafeti kabul ediniz.”[468]

84- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Fatiha sûresi, zehire karşı bir ilâçtır."[469]

85- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Fatiha sûresi her türlü hastalıklara karşı ilâhi bir nurdur.[470]

86- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Fatiha sûresi   (sevap bakımından)  Kur'an-ı Kerim'in üçte iki­sine eşittir.”[471]

87- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                             

“Fatiha sûresi ile ayet-ül  Kürsî'yi  okuyan kimseye okuduğu yerde insan ve cinlerin nazarı değmez.”[472]

88- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Fatiha sûresinin kazandırdığı sevap ve mükâfatı, Kur'an-ın hiç bir sûresi kazandırmaz."

Fatiha sûresinin sevabı terazinin bir kefesine, Kur'an'ın sûrelerinin sevabı da terazinin diğer kefesine konulsa, muhakkak ki, Fatiha sûresinin sevabı yedi kat daha fazla ağır gelir.”[473]

89- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim'in bütün kitaplardan üstünlüğü,  Hz. Allah'ın tüm varlıklardan olan üstünlüğü kadardır.”[474]

90- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim'i ezberleyen hafızların, hafız olmayanlara karşı üstünlüğü, Hz. Allah'ın yarattıklarına karşı olan üstünlüğü kadardır.”[475]

91- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-i Kerim'in yüzüne bakılarak okunmasının, ezberden okunmasına karşı olan üstünlüğü, farz namazlarının sünnet namazlarına karşı olan üstünlüğü kadardır.”[476]

92- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kendisinde iki secde ayeti 'bulunması nedeniyle Hac sûresi, diğer sûrelerden üstün kılınmıştır. O halde Hac sûresini okuyan bir kim­se, bu iki secdeyi yerine getirmezse, o sûreyi okumamış sayılır.”[477]

93- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın kitabı olan ıKur'an-ı Kerim'e göz değilmemesi için, içinde sekiz ayet vardır. Fatiha ile ayet-ül Kürsî bu sekiz ayetten ikisidir. Bir kimse, evde (veya herhangi bir yerde) bu ikisini okuyup kaldığı müd­detçe insan ve cinlerin nazarları kendisine deymez.”[478]

94- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak (öyle kötü bir zaman gelecek) ki ümmetimden Kur'an okuyan bazı kimseler, okun yaydan çıkması gibi, İslâm dininden çıkıyorlar.”[479]

 

Hadisi şerif zamanımızda yaşayan bazı hafızlara işaret ediyor. Dünyalıktan için ücret karşılığında Kur'an-ı okudukları halde, kalben inan­madıklarından okun yaydan çıkması gibi dinden çıkmış olurlar.[480]

 

95- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim'i yüzünden okuyan bir kimse, (sevap bakımın­dan) sadakayı açık olarak veren bir kimse gibidir. Kur'an-ı gizli olarak oku­yan bir kimse ise, sadakayı gizli olarak veren bir kimse gibidir.”[481]

 

Riyakârlıktan emin olmayan bir kimsenin yüzünden Kur'an-ı okuması veya açık olarak sadaka vermesi, sevap bakımından ezbere olarak Kur'an-ı okuyan veya gizli olarak sadaka veren kimsenin kazandığı se­vaba nazaran daha aşağıdır.

Eğer riyakârlıktan korkusu yoksa açık olarak sadaka vermesi ye yü­zünden Kur'an-ı okuması, başkalarını teşvik etmek yönünden daha üstün­dür.[482]

 

96- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kehf sûresini devamlı olarak okuyan bir kimse, cehennem yü­zünü görmeyecektir.  Kehf süresi, okuyan ile cehennem arasına girdiğin­den tevratta perde adı ile anılır.”[483]                                                  

97- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                     

“Enbiya sûresini devamlı okuyan bir kimse, cehennem yüzünü görmeyecektir. Çünkü bütün yüzlerin kara olduğu gün, kendisini okuyan kimsenin yüzünü ak yaptığından tevratta “ak yapıcı”  adı ile anılır.”[484]

98- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hadit, vakıa, Rahman sûrelerini okumaya devam eden bir kim­se, yerde ve gökte “cennet ehli” ismi ile anılır.”[485]

99- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tekasur sûresini okumaya devam eden bir kimse, yerde gökte “şükran borcunu ödeyen kimse” adıyla anılır.”[486]

100- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Namaz içinde Kur'an-ın okunması, namaz dışında okunma­sından daha üstündür. Namazın dışında Kur'an-ın okunması “Subhanallah, elhamdülillah” cümlelerinin okunmasından daha üstündür. “Subhanallah” cümlesi sadakadan, sadaka ise sünnet (nafile) orucundan daha üstündür. Oruç ise cehennem ateşine karşı ilâhi bir kalkandır.”[487]

101- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişinin Kur'an-ı Kerim'i ezberden okumasına karşılık kendisi­ne bin sevab yazılır. Kur'an-ı yüzünden okuyan kimseye ise iki bin sevab yazılır.”[488]

 

Kur’an-ı Kerim-i ezberden okuyan bir kimse, her an için yan­lış okuma tehlikesiyle baş başa olduğundan sevabı, Kur'an-ı yüzünden oku­yanlardan daha düşüktür. Aynı zamanda Kur'an-ı yüzünden okuyan bir kim­se, kalben ve ruhen Kur'an'dan hissesini aldığı gibi, satıhlar üzerinde do­laşan gözlerde hissesini alır. Bunun içindir ki, Kur'an-ı yüzünden okumak, ezber okumaktan daha üstündür.[489]

 

102- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İhlâs sûresi, (sevap bakımından) Kur'an-ı Kerim'in üçte iki­sine eşittir.”[490]                                                                    

103- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                

“(Allah'ın büyük mahkemesinin kurulduğu kıyamet gününde) şefaati kabul olunacak olan Kur'an-ı Kerim, kendisini okuyana karşı şefa­atçi ve müdafaacısı olacaktır.  Kur'an-ı Kerim,  kendisini önder olarak ka­bul eden ve peşinden yürüyen kimseleri, cennete, kendisini arkasına atan ve peşinden yürümeyen kimseleri ise cehenneme sokacaktır.”[491]

104- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerim,  semadan yere inen sağ­lam bir iptir.”[492]

 

Yeryüzü,  üzerinde esen küfür, dinsizlik rüzgârlarıyla, akrep ve zehirli yılanlarla dolu bir kuyuya benzer.

Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerim ise, içinde bulunan Allah'ın emir­leriyle birlikte semadan dünyaya indirilen kopmaz sağlam bir ipe benzer. Bu ipe sarılan kimseler, dünya kuyusuna düşmekten ve küfür rüzgârları­na kapılıp sürüklenmekten kurtulurlar. Bu ipe sarılmayan zavallı bedbaht kimseler ise, her an için kuyunun içine düşmeye, küfür rüzgârlarına ken­dilerini kaptırmaya mahkûmdurlar.[493]

 

105- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerimde zikredilen kunut kelimesi, itaat anlamında­dır.”[494]                                                                                   

 

Kur'an-i  Kerim’d'e zikredilen  kunut  kelimelerinin  “itaat” anla­mına gelmesinin sebebi:

Kunut bir kaç manâya geliyorsa da, en güzel manâsı itaattir. Çünkü itaat, Allah'ın emirlerine sarılmak ve yasakladığı şeylerden de sakınmaktır.[495]

 

106- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                  

“Ziyafet veren (değerli)   her kişi,  davet ettiği kimselerin zi­yafetine gelmesini elbette ister. Allah'ın ziyafeti ise,  Kur'an-ı Kerim ('in okunup dinlenmesi) dir. O halde Onu terk etmeyiniz.”[496]

108- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Muhammed (s.a.s) Kur'an-ı Kerim'ı medlere varıncaya kadar kıraatin bütün hukuklarını yerine getirerek okurdu. Kıraatında her­hangi bir eksiklik yoktu.”[497]

109- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Muhammed (s.a.s.), Kur'an-ı Kerim'i üç günden daha az bir zamanda hatim etmezdi.”[498]

110- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Muhammed, benî îsrail ile zumer sûrelerini okumadan uyumazdı.”[499]

111- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Muhammed bazı geceleri tenzil ile mülk sûrelerini okumadan yatmazdı.”[500]

112- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, Hz. Allah, bir erkeğin cariyesinin güzel sesini dinlemeyi arzu etmesinden ziyade yüksek olarak Kur'an-ı güzel sesle oku­yan kimseyi dinlemesini ister.”[501]

 

Hadisde geçen kelimeler:

Ezenen: Dinlemek-

Yecherû: Yüksek sesle okumak.

Kayne: Cariye.

Hadisin anlamı: Bir erkek, çok sevdiği hanımının veya cariyesinin güzel sesle söylediği türkü ve şarkıları bütün arzuyla dinlemeyi istediği gib Hz. Allah da Kur'an-ı Kerim'in güzel sesle okunmasını ister.

Hadisin özü: Erkeklerin hanımlarının güzel seslerini dinlemeleri helâldir. Fakat başka kadınların seslerini dinlemeleri haramdır. Çünkü Allah'ın, haram olan şeylere benzetilmesi yasaktır.[502]

 

113- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bana inen on ayeti celileyi okuyup onunla amel eden kimse­ler mutlaka cennete girecelctir.  Bunlar da müminin   sûresinin başındaki ayetlerdir.”[503]

114- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her şeyin bir zineti vardır.  Kur'an-ın zineti ise “Errâhman”süresidir.”[504]                                                                          

115- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                

“Kur'an-ı Kerim'in içinde bulunduğu kılıfa bile ateş dokun­maz.”[505]

 

Hadisde geçen kelimeler:                           

İhar: Kılıf anlamına gelir. Fakat bundan gaye, Kur'an-ı Kerim'in içinde mahfuz bulunan müminin kalbidir.                      

Ekalet: Yemek. Asıl maksat ise dokunmaktır;[506]

 

116- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir gecede Kur'an-i Kerim'den yüz ayet okuyan bir kimse, gafillerden yazılmaz.”[507]

 

Hadisde geçen kelimeler:                          

Leyle: Bir gece; Fakat bundan maksat “her gece” dir.

Hadisin özü: Her gece Kur'an'dan yüz ayet kadar okuyan bir mümin, Allah'ı unutarak gaflet çamuruna düşmüş ikmeseler olamaz. Mümin her an için, Allah'ı hatırlar. Emirlerine riayet ederek yerine getirmeye çalışır. Yasaklarından da yılandan kaçar gibi kaçar.[508]

 

117- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, bakara sûresini (devamlı olarak) okursa, cennette şeref tacını kazanmış olur.”[509]

118- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Fatiha’dan Enam sûresine kadar olan)  yedi sûreyi ezberle­yen bir kimse, büyük bir sevap kazanır.”[510]

119- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın kitabı olan Kur'an-i Kerim'den okunan bir ayeti din­leyen kimse için, bir sevap yazılır. Üç ayeti okuyan kimse, kıyamet günü ilâhi bir nura kavuşacaktır.”                                          

120- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah'ı ve Hz. Muhammedi sevmeyi arzu eden kimse, Kur'an-ı Kerim'i  (ezberden değil)  yüzünden  okusun.”[511]

121- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim'i  (dine uygun olmayan)  ilime dayanmayan, kendi akıl ve mantığına göre tefsir eden bir kimse, cehennemdeki yerine hazırlansın.”[512]

122- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ayet-ül Kürsî'yi her namazdan sonra okuyan kimsenin cen­nete girmesine, ölünceye kadar olan yaşamından başka hiç bir şey engel olamaz.”[513]

123- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İhlâs suresini elli kere okuyan kimsenin Hz. Allah elli senelik günahlarını affeder.”[514]

124- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İhlâs (Kulhuvallahu ahed)  sûresini bin kere okuyan ise öz nefsini cehennem azabından satın alarak azad etmiş olur.”[515]

125- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                        

“Kur'an-i Kerim'i okuyan bir kimse,  onunla Hz. Allah’dan dilediğini istesin.  Çünkü öylesine gelecek olan kötü  bir millet Kur’an-ı Kerim'i okuyacak onunla Allah'dan değil, insanlardan dileyecek.”[516]

126- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kur'an-ı Kerim, on kısım üzerine indirilmiştir:

a) Beşir: Müminleri imanın mükâfatıyla müjdeleyen ayetler

b) Nezir: Kâfirlerin acı akibetseri olan cehenneme gireceklerini ha­ber veren ayetler,

c) Nasıh: Daha önce gelen ayetlerin hüküm veya kıraatini bozan ayetler,

d) Mensuh: Sonradan gelen ayetlere kendisi nedeniie kur'andan hükmen çıkarılan veya kıraati bozulan ayetler.

e) İze: Vaaz ve nasihatlere dair ayetler,                     

f) Mesele:  Geçmiş milletlerin kıssalarını ve maceralarını dile getiren ayetler.

g) Muhkem: Manâsı açık ve sağlam hükmü ifade eden ayetler,

n) Mütaşebe: Manâsı kapalı, kesin hüküm ifade etmeyen ayetler,

ı) Helâl:  Meşru şeyleri ifade eden ayetler,

i) Haram: Haram olan meseleleri dile getiren ayetlerdir.[517]

 

Konu: Hakiki Müminlerin Vasıfları

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mümin, müminin aynasıdır.”[518]

 

Bir insan aynaya baktığı zaman, kendisinin güzel ve kusurlu yönlerini gördüğü gibi, mümin bir kimse de, diğer bir mümine baktığı za­man, kendi kusur, ayıp ve güzel taraflarını görür.

 

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mümin, müminin aynası ve kardeşidir. Din kardeşinin namus, şeref ve bütün işlerini korur, mümkün olan işlerini ise görür. Olmadığı zamanlarda  (onu aratmadan) işlerini yapar”[519]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müminler birbirlerine karşı, taşları birbirini tamamlayıp kilitleyen bir duvara benzer.”[520]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gerçek mümin, gerek eli, gerekse dili ile müminlerin can ve mallarına zarar dokundurmayan kimsedir. Muhacir ise, (Yurdunu terkeden değil) Allah'ın haram kıldığı şeyleri terkeden kimsedir.”[521]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Gerçek mümin, tek bir barsağıyla,  kâfir ise yedi barsağını do­yuruyor.”[522]

 

Açıklama:

Mümin,  bir barsağmı doyuruyor sözünden maksat az yemesi, yani tokgözlü olması, kâfirin ise çok yemesi yani açgözlü olmasıdır.[523]

 

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gerçek mümin, (ölüm anında) şakaklarının teriyle tanınır.[524]

 

Açıklama:

Hakiki bir mümin, ölüm anında çok eziyet çekmesinden dolayı, şakak­larından ter döker ve böylece ahiret aleminde hak ettiği azabının tümünü ölüm anında vererek fani hayattan ayrılır. Oysa kâfirin durumu çok daha değişiktir. Kâfir bir kimseyi, ölüm anında çektiği azabtan çok ahîrette çe­keceği azab bekler.[525]

 

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hakiki bir mümin, başkalarını seven mümindir. Sevmeyen ve sevilmeyen kimseler faydalı değildirler.   İnsanların en iyisi, başkalarına faydalı olandır.[526]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hakiki bir mümin, (dinine aykırı olan kötülüklere karşı) hiddetle gelendir. Allah ise, daha fazla hiddete gelir.”[527]

 

Hakiki bir mümin, dinine aykırı bir hareket gördüğü zaman, anın­da harekete geçip onu oiduğu yerde yek etmeğe çalışmalıdır. Çünkü kö­tülükler olduğu yerde imha edilmediği takdirde, geçici bir hastalık gibi olduğu yerde kalmayıp etrafa yayılır. Böylece dinsizlik, ahlâksızlık bugün önü alınmayıp her tarafa baş gösteren salgın hastalık halini almıştır. Böyle hastalıklardan Allah cümlemizi korusun. Amin...[528]

 

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gerçek mümin, (herkesi kendisi gibi bildiğinden)  aklanan, fa­kat ahlâkı güzel olandır. Kâfir aldatıcı olduğu gibi, ahlâkı da kötü olandır.”[529]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gerçekten mümin her durumda iyidir. (Allah'dan gelen iyilik ve musibetlere karşı rıza gösterir.) Allah'a hamdû senada bulunarak ruhu iki kanadının arasında uçup gider.”[530]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gerçek mümin, (işlediği kötülükleri iyilik yapmakla karşıla­yan) kefaret sahibidir.”[531]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanlar (ve cemiyetler) arasına karışarak eziyetlere taham­mül eden müminler, insanların arasına karışmayan ve eziyetlerine sebat göstermeyen müminlerden daha üstündür.”[532]

 

İmanını ve dini ahlâkını bozmadan toplum arasında yaşayan kimseler elbette ddaha üstündür. Çünkü o, kuvvetli bir imanın sahibi ol­duğunu ortaya koyup, binlerce cahile doğruluk yolunu göstererek İslahına çalışan kimseler, toplumdan kaçıp tenha yerlerde tek başına yaşayan mü­minlerden daha üstündür.[533]

 

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mümin, müminin kardeşidir. (Kendisinden gelen iyilik veya kötülük gibi) her halinde nasihatini terketmez.”[534]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gerçek mümin, öylesine kolay ve yumuşak bir ahlâka sabipdir ki, onu ahmak zannedersin.”[535]                                   

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                 

“Gerçek mümin, (devamlı olarak şeytanın hücumuna maruz kaldığından kötülüklere karşı zayıf bünyeli, fakat açtığı günah yaralarını tövbe ile) yamalayandır. Said (şuurlu, mutluluğu bilen ıkimse), tövbe ya­masının üzerinde ölendir.”[536]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hakiki bir mümin, her yönüyle faydalıdır. Onunla yürür, tanı­şır ve ortaklık yaparsan, sana menfaati dokunur. Çünkü müminin yaptığı her iş yararlıdır.”[537]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gerçek mümin öylesine kolay ve yumuşak huyludur ki, o, gö­türülmek istendiğinde kayanın üzerinde olsa bile, (sahibine) itaat ederek çöken bir deveye benzer.”[538]

 

Hakiki, şuurlu ve imanı tam bir mümin, devenin sahibine itaat etmesi gibi, Allah'ına, peygamberine ve dininin emirlerine itaat eder. Çün­kü mümin, deveden daha aşağı bir varlık değildir. Deve görevini nasıl ar­zu ile yapıyorsa, müminde; Allah'a, peygambere ve dine karşı olan görev­lerini içten gelen bir aşk ile yapmalı ve böylece hakiki bir mümin oldu­ğunu ortaya koymalıdır.[539]

 

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gerçek müminin verdiği sözü yerine getirmesi vacibtir.”[540]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Cimrilikten daha kötü bir hastalık varmıdır?” [541]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hakiki bir mümin, hurma ağacına benzer. Hurma ağacından ne koparırsan sana faydası dokunur.”[542]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gerçek ve gerçek olmayan dört kısım mümin vardır:”

a) Kur'an-ı Kerim-i okuyarak (içindeki Allah'ın emirlerine göre ha­reket eden) bir mümin, kokusu hoş ve tadı    güzel olan bir turunca ben­zer.

b) Kur'an-ı okumayan bir mümin, tadı güzel, kokusu olmayan hurma­ya benzer.

c) Kur'an-ı okuduğu halde O içindekilerine inanmayıp, buna rağmen imanlı olduğunu iddia eden) bir münafık, tadı acı, kokusu güzel olan reyhan çiçeğine benzer.

d) Kur'an-ı okumayan (fakat imanlı olduğunu iddia eden) bir müna­fık; tadı acı, kokusu olmayan hind kavnununa benzer.”[543]

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gerçek mümin, içi mamur, dışı harabe olan bir eve benzer.  İçine girdiğinde her yanı güzel bulursun. Kâfir bir kimse ise, dışı beyaz ve güzel olan bir kabre benzer. Dışı görende hayranlık uyandırır. Fakat içi aslında pis kokularla doludur.”[544]

 

Konu: Zayıf Bünyeli Müslümanların Faziletleri       

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benim rızam için, zayıf (yaşlı olan) kimseleri araştırıp getiriniz (ki, onlarla birlikte dua edelim). Çünkü siz, zayıf olan yaşlılarınızın yüzü suyu hürmetine (Allah tarafından) rızıklanıyor ve yardım görüyorsunuz.”[545]

 

Hz. Muhammed zayıf bünyeli yaşlı müminleri, büyük bir önem vererek sevmiştir. Peygamberimiz bir hadislerinde: “İhtiyarlarınız, sibyanlarınız, hayvanlarınız olmasaydı yaptığınız kötülüklere karşı Hz. Allah, rızkını kesip, sizlere musibetler yağdırırdı.” buyurmuştur. Bu hadislerde alacağımız ders; kıtlık gibi umumi belâ ve musibetlerle karşılaştığımız zaman, ihtiyarlarınız ve çocuklarınızla birlikte bir araya gelip, o belânın defi için dua etmemizdir.[546]

 

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zenginlerin yanına (elinizden geldiği kadar) az gitmeye çalışı­nız. Çünkü bu, sizlerin Allah'ın size verdiği nimetleri, az görmenizi ve hiçe saymanıza engel olmaya daha elverişlidir.”[547]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Allah'ın nezdinde” ümmetimin en iyi olanları, kendilerini az­dıracak kadar çok mal ve dilenciliğe sevkettirecek kadar da az mal veril­meyen orta halli kimselerdir.”[548]

 

Hadîsde geçen kelimeler:

Feyebteru:  Azmak.

Yukatter: Az verilmesi.

Hadisin özü:

Müslümanların yolunu sapıtmaması için, genellikle orta halli olma­ları faydalıdır. Çünkü çok mal, sahibini azdırır, çeşitli günahlar yaptırır ve Allah'a karşı düşman diktirir. Az mal ise, Allah'a karşı isyana sevkeder.[549]

 

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz,  Hz. Allah namuslu fakir aile reislerini sever.”[550]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, Hz. Allah şefkatli, merhametli  (ve Allah'ın aza­bından) korkan kalbleri sever.”[551]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Hz. Allah, yetmiş yasında olan müminleri sever ve seksen yaşındaki müminleri de azablandırmaktoan haya eder.”[552]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gerçekten, dünya ehlinin şerefi, mal ve servettir.”[553]

 

Dünya ehlinin şeref ve faziletleri, dünya malına bağlıdır. Fakat ahiret ehli olan kimselerin şerefi, din ve takvalığına bağlıdır. Bunun için­dir ki, Hz. Allah (c.c.) bir ayeti celilesinde şöyle buyurmuşlardır:

“Allah'ın nezdinde en şereflileriniz, Allah'ın emirlerine itaat ederek en takva olanlarınızdır.”[554]

 

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benim nezdimde en fazla gıpta edilen insan, kendisini azdı­racak kadar malı, doğru yoldan saptıracak olan çocuğu ve Allah'ın taatinden meşgul ettirecek hanımları olmayan, namazdan hissesi olup ibadetle­rini güzel yapan, gizli yerlerde Allah'a itaat eden, çok iyi kimsedir. Diye halk arasında parmakla gösterilmeyecek kadar basit, normal olan rızkına karşı sabırlı ve genç olarak olduğu halde ağlayanı ve geride bıraktığı mi­rası az olan müminlerdir.”[555]

 

Hadisde geçen kelimeler:

Ağbete: İmrenmek, Gıpta Etmek

Hafifülhaz: Yükü Az Olan.

Zu Hazzın: Hisse Sahibi

Ga'mit: Basit Kimse.

Kefafen:  Normal, Orta.

Meniyye: Ölüm.

Türasühü: Miras.[556]

 

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Küfür diyarından göç edenlerin fakirleri, zenginlerden 500 yıl evvel cennete girecektir."[557]

 

9. hadis ile 10. hadis arasında herhangi bir çelişki yoktur Çünkü 9. hadisde anlatılan fakirler dinîne bağlı ve Allah'ın emirlerine ita at etmek bakımından 10. hadisdeki fakirlerden daha üstündür.[558]            

 

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Küfür memleketinden kaçan muhacirlerin (bazı) fakirleri, zen­ginlerinden 40 yıl kadar önce cennete girecektir.”[559]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Az olan rızkına ve sıkıntı, belâ ile dolu olan hayatına karşı büyük (bir sabır gösteren kimseyi, Hz. Allah Firdevs adlı cennetinden dilediği yere yerleştirir.”[560]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey müminler, siz Allah'dan, kâfirlere karşı ancak fakir kimselerin sayesinde yardım ve rızık görüyorsunuz.”[561]

 

Konu: İyi Ahlâk

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olanlardır.”[562]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                       

“Ümmetimin en hayırlıları, kötülük yaptıkları Aman tövbe eden, iyilik yaptıkları zaman da sevinen kimselerdir.”[563]              

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Evlerin en hayırlısı, kendisine iyilik yapılan bir yetimin bulun­duğu bir evdir.”[564]                                                              

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Arkadaşlarınızın en hayırlısı,  size nûrani yüzüyle Allah'ı hatır­latan, faydalı konuşmasıyla iyi amelinizi     arttıran ve yaptığı  işlerle size ahireti andıran kimselerdir.”[565]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennete girerken, insanların çoğunluğunu saf kimselerin teş­kil ettiğini gördüm.”[566]

 

Hadisde geçen kelimeler: El Bülhü: Saf, temiz[567]

 

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın şehirlerinden en iyisi Şam'dır. Şam'dan başka bir yere gitmek için göç eden kimse, Allah'ın öfkesini, başka bir yerden de Şam'a gitmek isteyen kimse ise rahmetini kazanır.”[568]

 

Şam'ın diğer şehirlerden üstün olmasının sebebi; peygamberle­rin meskeni ve gönderildikleri yer olmasındandır.

Sâfvet: En iyi.   

Yectebi: Seçmek.

Sahde: Buğuz, öfke.[569]

 

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şam, (kıyamet günü)  insanların toplandıkları mahşer meydanı­dır.”[570]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz, borcunu en güzel ödeyenlerinizdir.”[571]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz, eşlerine karşı, en güzel hareket edenlerinizdir.”[572]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz, ömrü uzun ve ameli güzel olanlarınızdır.”[573]

Şüphe yok ki, Allah'ın nezdinde en iyi olan kimseler,  uzun ömürlü ve yaptıkları her işi güzel olanlardır. Çünkü böyle kimseler, çok çalışıp altın ve gümüş tesfiye eden veya ipekli kumaşları imal eden fabrikaya benzer. Fabrikaların en iyisi de muhakkak ki, uzun ömürlü imal ettikleri malın en güzel ve en faydalısı olandır. İnsanların en kötüsü, içki, rakı gibi zehirli ve kötü maddeler imal eden bir fabrikaya benzer. İmal ettiği mallarla insanları akıldan yoksun bırakıp sahoşluk deliliği kaptıran fabrikalar, fabrikaların en kötüsü olduğu gibi, uzun ömürlü, yaptığı müstehcen davranış ve hareketlerle iyileri doğru yoldan saptıran kimseler de insanların en kötüsüdür.[574]

 

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz, nûrani yüzüyle size Allah'ı hatırlatan, faydalı ko­nuşmasıyla iyi amelinizi arttıran ve yaptığı güzel     işleriyle size  ahireti teşvik edenlerinizdir.”[575]                                                                       

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın nezdinde arkadaşların en iyisi, arkadaşlarına, komşuların en iyisi ise komşularına en iyi davrananlardır.”[576]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Erkeklerin en iyisi, peygambere yardım eden ensar Medineliler, yemeklerin en iyisi ise etli yemeklerdir.”[577]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Evvelinde Hz. Muhammed'in, sonunda ise semadan yere inicek olan İsa peygamberin bulunmasından dolayı, bu ümmetin en iyisi evveli ve sonudur. Şu iki devrin arasında öylesine eğri ve sapık bir yol vardır ki, o yol üzerinde yaşayan kimseler bu ümmetten değildir.”[578]            

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz, ailesine karşı iyi olanlarınızdır. Fakat ben,  aileme karşı hepinizden en iyi olanımdır.”[579]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz,  eşlerine karşı en iyi olanlarınızdır.”[580]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz, ailesine karşı iyi davrananlardır. (Muhakkak ki,) ben aileme karşı hepinizden en iyi olanımdır. Kendilerine karşı iyi davra­nanlar iyi insan,  ihanet edenler ise, kötü insanlardır.”[581]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “En iyileriniz, (muhtaç olanlara) yemek yediren ve (din kardeş­lerinin) selâmını alandır.”

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz, borcunu güzel bir şekilde ödeyendir.”[582]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyi olanlarınız,  çağdaşlarımdır (zamanımdakilerdir.) (İkinci derecede)  iyi olanlarınız,  çağdaşlarımdan sonra gelecek olanlardır. (Üçün­cü derecede)  iyileriniz ise, bunlardan sonra gelecek olanlardır. Bun­dan sonra öylesine -bir millet gelecek ki, onlar emanete karşıihanet eder ve kendilerine güven duyulmaz, şahitliğe çağrılmadan, şahitlik yapar, adak­ta bulunduklarını yerine getirmez,  (sadece midelerine hizmet ettiklerin­den) şişmanlık -hastalığı kendilerinde baş gösterir.”[583]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz, eşlerine ve kız çocuklarına en iyi olanlarınızdır.”[584]

 

Allah'ın nezdinde en iyi olanlarınız eşi ve kız çocuklarıyla iyi geçinip onları İslâm dînînin emrettiği şekilde yaşatarak onlara Allah'ın emirlerini öğretip, dine karşı gelerek şeytanın hizmetinde askerlik yapan sokak  kızlarından kurtaranlarınızdır.[585]

 

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz kölelerine (işçi ve hizmetçilerine) karşı en iyi olanlarınızdır.”[586]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz, aşiret ve kabilelerine karşı günah sayılmayı konularda müdafaa edenlerinizdir.”[587]

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz, kendisinden iyilik beklenilen ve kötülüklerinden de emin olunanlardır.  En kötüleriniz ise, kendisinden ancak iyilik beklenilmeyen ve şerrinden emin olunmayanlardır.”[588]                            

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz,  dünyaya az, ahiret işlerine çok önem verenlerinizdir.”[589]

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İslâmca en iyileriniz, dinini bilen ahlâkı en güzel olanlarınızdır.”[590]

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Her insan, Allah'a karşı ibir aile gibidir. Bunların arasında Al­lah'ın nezdinde en sevilen, diğer, aile ferdlerine  karşı faydalı  olanlarınızdır.”[591]

 

Her insan Allah'a karşı bir aile ferdidir. Bir ailenin kendi reisîne karşı gelmesi, terbiyesizlik sayıldığı gibi, Allah'a karşı gelmek de o kadar büyük bir terbiyesizlik ve nankörlüktür.[592]

 

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Demirden balıklara varıncaya kadar bütün canlı ve cansız var­lıklar, insanlara faydalı bilgiler öğreten kimselere selavat gettrir.  (Ona dua ve istiğfar ederler.)”[593]

 

Tüm varlıklar, faydalı şeyleri öğreten kimselere dua ve istiğ­far ettikleri gibi, kötüyü zararlı bilgiyi öğreten kimselere de lanet eder­ler.[594]

 

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tüm faydalı şeyler, yaşça büyük olanlarınızla birliktedir. (Öy­leyse, dünyevi ve uhrevi birçok işlerinizde onlara başvurup danışınız.”[595]

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Baş ve yüzde görülen) beyaz kıl,  müminin nurudur. Öyleyse islâm dinini kabul eden bir kişinin baş ve yüzünde görülen her beyaz kı­la karşı bir sevap yazılıp bir derecesi yükselir.”[596]

 

Hadisde geçen kelimeler: Eşşeybu: Kişinin baş ve yüzünde görülen beyaz kıllar.[597]

 

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah’ın yeryüzünden seçtiklerinden birisi de Şah şehridir. Zira Allah’ın yarattığı seçkin kimselerin birçoğu burada yaşar. Muhakkak ümmetimden üç grup insan hesap ve azapsız olarak cennete gireceklerdir.”[598]

 

Konu: Üstün Ahlâk

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Üstün ahlâk on kısımdır: Bunlar bazen kişide bulunduğu halde çocuğunda bulunmaz. Bazen de çocuğunda bulunduğu halde babasında bu­lunmaz. Kölede bulunur, efendisinde bulunmaz veya efendisinde bulunur, kölesinde bulunmaz.  Bu ahlâkları Hz. Allah, dilediği kimselere verir. Bu on üstün ahlâk:”

a) Doğru konuşmak.

b) Düşman cephesinden kaçmamak.

c) İhtiyaç sahibi kimselere yardım eliniuzatmak.

d) Gördüğü iyiliklere karşı iyilik yapmak.

e) Emanete ihanet etmemeık.

f) Akrabalarla ilgisini kesmemek,

g) Komşulara eziyet vermemek

h) Arkadaştan gelen kötülüklere karşı töhammül etmek,

ı) Misafirleri iyi karşılamak.                               

i) Bunların en büyüğü ise haya etmektir.”[599]       

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                            

“Ancak iki kimseden kıskanmak (gıpta etmtek) doğru sayılabilir:

a) Helâlı helâl, haramı da haram kabul eden ve Allah'ın kendisine Kur'an-ı Kerim'i nasip ettiği kimseyi kıskanmak.

b) Allah'ın kendisine vermiş olduğu dünya malı ile akraba ve yakın­larına yardım elini uzatan ve Allah'ın     emirlerini  yerine  getiren  kimseyi kıskanmak.

Ey müslüman!.. sen bunlar gibi olmayı temenni edebilirsin.[600]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Haya ettiğin her şeyde hayır vardır.”[601]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Haya, iman ağacının bir dalıdır.”[602]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Haya etmek, ancak hayır getirir.”[603]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Haya imandandır. İman ise sahibini cennete koyar. Terbiyesizce söz söylemek (başkasına yapılan) kötülük ağacının bir dalıdır. Kötülük ise sahibini cehenneme götürür.”[604]

 

Haya, karşılaştığı kötülükleri yapmaktan utanmaktır. Bu ise, sahibini cennete götürür. Kötü söz söylemeye alışan bir insan, her an içi diliyle günah işlemeye ve çeşitli kötülükleri işlemeye daha yakındır. Kötü söz söylemek ise, sahibini cehenneme götürür. Çünkü her aletin açtı yaralar iyileşebilir.  Fakat dilin açtığı yaralar hiç bir zaman iyileşemez.

 

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Haya etmek ve fazla söz söylemekten aciz kalmak, imanın dallarındandır. Terbiyesizce söz söylemek ve   hitabette boşboğazlık yapma ise, münafıklığın iki  şubesidir.”[605]

 

Hadisde geçen kelimeler:

Eliyyu: Söz söylemekten utanıp aciz kalmak.

Elbezau: Gevezelik yapmak, terbiyesizce konuşmak.

Elbeyanu: Söz söylemekte fazla ileri gitmek.

Açıklama:

Haya iman ağacının dallarından biri, olmasının sebebi:

Elinde hayayı kalkan gibi tutan, yerli yersiz fazla konuşmaktan aciz kalan kişi elbette Allah'ın haram kıldıklarına karşı yanaşamaz. Bunun için, elindeki haya kalkanı onu cennete götürür. Terbiyesizce söz söylemek, doğru ve yanlış olduğunu düşünmeden fazla konuşmak, sahibine çeşitli kötülükleri işletip, onu münafıkların arasına cehenneme sürükler.[606]

 

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın sevdiği ve nefret ettiği iki şer huy vardır:

a)  Allah'ın sevdiği huylar:

I. Cömertlik.

II. İşlerinde kolaylık göstermek.

b) Allah'ın sevmediği huylar:      

I. Kötü âhlâk.

II. Cimriliktir.

Hz. Allah bir kimsenin hayırlı olmasını dilediği zaman, onu milletin ihtiyaçlarını yapmaya memur kılar.”[607]

 

Hadîsde geçen kelimeler:

Essehau: Cömertlik, malını helâl yerlerde harcamak.

Essemahâ: Muamelelerinde kolaylık yapmak,

Süulhülk:  Kötü ahlâk.

Bühür: Cimrilik.[608]

 

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Hz. Allah, Adn cennetini yarattı ve fidanları kendi kudret eliyle dikti.   Bundan, sonra diktikleri ağaçlara     “Konuşunuz!” buyurdu. Ağaçlar “Müminler elbette kurtuluş ve saadete ermişler ve erecekler” diye konuştular.”[609]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz, ahlâkça en güzel olanlarınızdır.”[610]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En iyileriniz, ahlâkça en güzel olanlarınız ve müminlerin ihti­yaçlarına karşı kanatlarını gerdiren yumuşak huylu olanlannızdır. En kötü­leriniz ise, serseri çok konuşan, dudaklarını ardına kadar açarak boşbo­ğazlık yapanlarınızdır.”[611]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanlara verilen servetlerin en iyisi iyi ahlâktır.”[612]    

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişiye verilenlerin en hayırlısı güzel ahlâk, eh fenası ise gü­zel şekil, kötü kalbdir”[613]

 

İyi ahlâk verilen bir insana sanki her şey verilmiş gibidir. Çün­kü iyi ahlâk sayesinde, insanoğlu elde edemediği en büyük zenginlikleri elde edebilir. Gene sureti, şekli güzel, fakat ahlâki kötü olan bir kimsenin serveti bol olsa bile, her an için, yok olmaya mahkûmdur. Böyle bir kim­se, içi öldürücü zehirle dolu yaldızlı, parlak bir şişeye benzer. Şişenin gü­zelliğine aldanıp içindekini içmeye kalkışan bir kimse, kendisini ölümün kucağına attığı gibi, şekil ve sureti güzel, fakat kalbi vesveseyle dolu kö­tü bir insana aldanan kimse de kendisini ölümün kucağına atmış gibi olur.[614]

 

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben sizlere insanların iş ve ahlâkından bahsedeyim:

a) Erken kızıp öfkelenen, fakat pişman olup öfkesinin gerektirdiğini yapmadan vazgeçen kimseler. Bu tür insanlar bu konuda sevap veya gü­nah kazanmadıkları için normal sayılırlar. (Çünkü baştan yaptığı öfkesinin günahı, hemen akabinde duyduğu pişmanlıkla sildirmiştir.)

b) Geç kızıp öfkelenen, fakat erken pişman olup vazgeçen kimseler­dir. Bu tür kimseler içinde günah veya sevap yoktur. (Çünkü tez duydu­ğu pişmanlıkla, geç olarak duyduğu öfkesinin günahını imha eder.)

c) Alacağını iyilikle alan ve borcunu da iyilikle veren kimseler. Böy­le kimseler için günah veya sevap yoktur.

d) Alacağını iyilikle alan, fakat borcunu kötülükle ödeyen kimseler. Bu giıbL insanların sevapları yok, ama günahları vardır.[615]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ziyafetlerin en kötüsü düğün ziyafetidir. Çünkü gelmek iste­yen, aç fakirler red edilir, istemeyen zenginler ise davet edilir.

Kendisini Allah için çağıranın davetini kabul etmeyen kimse,  Allah'a ve peygamberine karşı gelerek günah  işlemiş  olur.”[616]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben henüz küçük bir çocuk iken, amcalarımla birlikte temiz kokulu bir çok kabilelerin  (mazlumun hakkını  zalimden  alma  konusunda) ittifak ettiklerini gördüm (ve buna çok sevindim) ki, bu anlaşmayı bozmama  karşılık Arapların  sevdikleri  tüm  kırmızı develeri bana verseler bile, gene beni memnun edemezler.”[617]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İyi ahlâk,  sıcak suyun buzu eritmesi gibi, kötülükleri eritip yok eder. Kötü ahlâk, sirkenin balı bozması gibi, insanın iyi amellerini bo­zar.”[618]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İmandan sonra gelen en üstün akıllılık, insanlara kendisini sevdirmektir.”[619]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Derece bakımından)  imandan sonra gelen en üstün akıllılık, haya ve iyi ahlâktır.”[620]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İşlerde yumuşak huylu olmak, serveti arttırıp bereketlendirir: Yumuşak huylu olmaktan mahrum olan bir kimse, hayırh her şeyden mah­rum kalmış demektir.”[621]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “İşlerinde yumuşak ve güzel huylu olmak, bazı ticari işleri yap­maktan daha hayırlıdır.”[622]

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yumuşak ve geniş huylu olmak, kişiye uğur getirir. Sert ve dar huylu olmak ise, uğursuzluk getirir.”[623]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kötü ahlâk uğursuzluktur.”[624]

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kötü ahlâk uğursuzluk, kadınlara itaat etmek ise pişmanlık ge­tirir. Maliki olduğu mala  karşı   iyi  hareketlerde  bulunmak, bereket  doğu­rur.”[625]   

 

Kötü ahlâkın dallarından bazıları:

a) Her şeye karşı öfkelenmek.

b) Çok cimri olmak ve elde ettiği servetin üzerine, tavuğun civci­vin üstüne oturması gibi oturup, o serveti cemiyete, millete karşı faydalı olmaktan çıkarıp zararlı hale getirmek. Faiz ile şuna buna para vermek, bol faiz almakla birçok kimsenin saadetini yıkarak ölümün kendisini ölü­mün kucağına itmek.

c) Kötü şakalar yapmak. Şakayı kavgalara dönüştürerek fitnelere sebeb olmak ve birçok kimseleri birbirine düşman kılmak.

d) Yalan söylemek, millete karşı itibarını zedelemek ve başkalarını da aldatıp zararlara sokmak.

Özet olarak şunu söyleyebiliriz ki; Allah'ın peygamberin, İslâm dini­nin haram kıldığı her şeyi yapmak ahlâksızlıktır. Genellikle kadınların sö­zünü dinlemek de nedamettir. Çünkü onlar Allah'ın emirlerine göre değil, kendi şehevi isteklerine göre ettiklerinden, hem kendilerini, hem de baş­kalarını Allah'ın emirlerine karşı getirmek ahlâksızlığa ve küfür pençesi­ne kaptırırlar.[626]

 

 

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cimrilik kötü söz söylemek, kötü ahlâk kötü celsedir."[627]

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, eteklerini basacak kadar uzatıp gururlanırsa, cehenneme o uzun etelerine bastığı halde girer.”[628]

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cömertlik, dalları dünyaya sarkmış cennet ağaçlarından birisi­dir. O cömertlik ağacının dallarından birini yakalayıp üzerine konan kim­seyi, konduğu dal cennete götürür.

Cimrilik, dalları dünyaya sarkmış cehennem ağaçlarından birisidir. O ağacın dallarından birine tutunan kimseyi, tutunduğu dal, cehenneme gö­türür.”[629]

 

Cömertlik, iman ağacının bir dalıdır. Çünkü tam anlamıyla Allah'a inanarak malının bir kısmını fakirlik ızdırabı içinde kıvranan yoksul­lara dağıtan ve onları kurtarıp rahat bir hayata kavuşturan kişiyi, sarıldı­ğı  cömertlik  dalı,  elbette cennete götürür.

Hadisde geçen kelimeler:

Eğsan: Dallar.

Mütadelüyat: Sarılmak.

Kadehu: Sokmak, koymak, götürmek.

Bûhl: Cimrilik.[630]

 

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cömertlik, büyük olan Allah'ın ahlakıdır,”[631]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cömert bir kimse, Allah'a, insanlara ve cennete yakındır. Cim­ri ise, Allah'dan insanlardan uzak, fakat cehenneme yakındır. Hz. Allah, cahilde olsa cömert olan kullarını a'bidler (gece gündüz ibadet eden) den daha çok sever.”[632]                                                            

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                               

“Din ve dünyevi işlerinde kişiye güvenilmesi saadet ehline delil olması bakımından yeterlidir.”[633]

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişinin işittiklerini  (yalan ve doğru olduğunu düşünmeden) etrafa yayması, kendisine yeterli bir günahtır.”[634]       

32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişinin bakmak zorunda olduğu kimseler bakmayıp zayi etme­si (perişan duruma düşürerek ölüme sürüklemesi),  kendisine yeterli bir günahtır.”[635]                                                                        

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                   

“Kişinin önüne sunulan yemekleri hakir görüp yememesi, ken­disi için yeterli bir günahtır.”[636]

34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın emrettiği her ahlâk güzeldir. Hayırlı şeyleri yaptıran bir kimse, (sevap bakımından) yapan kimse gibidir."[637]

35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah  (hastalık gibi belâlar altında) ezilen kimselerin fi­gan ve feryatlarla yardım istemelerini sever.”[638]       

36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                              

“Sevgili peygamberimiz, akraba  (ve tanıdık) kimselerin birbir­lerine karşı, merhamet vesilesi olan hediyenin verilmesini emrederdi.”[639]

37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey mümin! Zaruretin dışında olan her şeyi bırak ki, insanla­rın en abidi olasın. Allah'ın sana verdiğine kanaatkar ol ki, insanların en çok şükür edeni olasın. Kendin için dilediğini başkası için de iste ki, kâ­mil bir mümin olasın.  Komşularına karşı iyi komşuluk yap ki,  gerçek bir müslüman olasın. (Mümkün olduğu kadar) az gülmeye çalış.  Çünkü çok gülmek kalbinin iman nurunu çıkararak ölüme sevkeder.”[640]

 

Hadisde geçen kelimeler:

Elvereu: Zaruretin dışmds: her şeyi bırakıp ibadete sarılmak.

Kani: Allah'ın verdiğine razı olup başkalarının malına ve dünya ser­vetine göz koymamak

Hadisin özü: İhtiyacın dışında bulunan her şeyden ilgisini keserek yalnız ibadete sarılan bir kimse, insanların en abidi ve ibadet konusunda en iyisi olmayı elbette hak etmiştir.

Allah'ın verdiğine rıza gösteren ve başkalarının malına, servetine, ırz ve namusuna göz dikmeyen bir kimse, şükran borcunu yerine getiren en iyi bir kimse olur.

Kendisi için dilediklerini başkaları için de isteyen bir kimse; her ki­şinin hukuklarına riayet eder ve kâmil müminlerin arasına girmeyi hak etmiş olıer.

Az gülmek, insanın ağırlık değeridir. Çok gülmek insanın itibarını zedeler.[641]

 

38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişinin  (herhangi bir iş için) yerine getirmek niyetiyle verdi­ği sözü sonradan yerine getirememesi halinde muhalefet etmiş sayılmaz. Fakat yerine getirmemek niyetiyle kişi, verdiği sözüne uymazsa, muhale­fet etmiş olur.”[642]

 

Bir kimse, ikinci bir şahsın dilediği şeyi yerine getirmek mak­sadıyla verdiği sözü yerine getirmezse, sözünden dönmüş, fakat günah iş­lemiş sayılmaz- Çünkü bu kişi, söz verirken yerine getirmek niyetiyle söz vermiştir. Sonradan bir olayın bu sözü yerine getirmesine neden olması, onun için bir suç teşkil etmez. Oysa yerine getirmemek niyetiyle söz ve­ren kimsenin, bu sözü sonradan yerine getirmemesi, hem söz vermesi ve hem de yerine getirmemesi nedeniyle, onun için bir günah eder.[643]

 

39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanoğlunda ilim ile müsamakârlığın birleşmesinden daha iyi iki şey birleşmemiştir.”[644]

40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İlâhi terazide iyi ahlâkdân daha ağır bir sevap bulunamaz.”[645]

41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müslüman bir kimsenin dünyada mutluluğunu sağlayan üç şey vardır:

a) Dinine bağlı, her işinde yararlı olan komşu,

b) Geniş bir ev.

c) Uysal bir merkep.”[646]

42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

"Faydalı olan üç çeşit huyun bulunduğu kimseyi, Hz. Allah himaye perdesini üzerine örtüp cennetine koyar.

a) Çaresiz kimselere acımak.

b) Ana-babaya şefkatli olmak

c)  Köle ve işçilere iyilik yapmak.”[647]

43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Nasihatte bulunduğu din kardeşinin sükût edip dinlemesi, onun anlayışlı olmasındandır.”[648]

44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ayakkabı bağının kopması gibi herhangi engelleyici bir se­bepten dolayı kişinin, geride kalan arkadaşını beklemesi, onun sahip oldu­ğu iyi bir yolculuk anlayışlığındandır.”[649]

45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Herhangi bir kimseye iyi ve yumuşak bir huydan pay verilme­si, ona sanki çok hayırlı bir şey verilmiş demektir. Bundan yoksun olan kimseler ise, hayırlı ve faydalı güzel olan şeylerden mahrum kalmış de­mektir.”[650]                                                                                                 

46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah, din kardeşinin yaptığı kötülüğü gördüğü halde et­rafa yaymayıp gizli tutan kimsenin dünyada iken yaptığı kötülüğünü kıya­met günü yaymadan rahmet örtüsü ile gizler.”[651]

 

Din kardeşinin yaptığı kötülüğü gizlemek, yayıp da onu ezil etmekten daha iyidir. Çünkü ona bir ders olsun demekten ziyade kendi­sine karşı fitnelerin kapısını açmış olur. Fakat bu kötülüğü gizlemekle fitnelerin kapısını kapatan kimseyi Hz. Allah kıyamet gününde mükâfat landırır.[652]

 

47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, (ticari işlerinde) kolaylık gösterir, (din kardeşlerine kar­şı)  yumuşak huylu,  kırık kanatlı olursa, Hz. Allah  o  kimsenin vücudunu cehenneme karşı, haram kılar.”[653]

48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Arkasından aleyhinde bulundukları din kardeşini müdafaa eden kimseye, Hz. Allah dünya ve ahirette işlerinde yardımcı olur.”[654]

49- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müddetini uzatmak veya bir kısmını almamak gibi borçlusu­na karış kolaylık gösteren veya borcunun bir kısmını affeden kimse, kıya' met günü arş-ı âlâda (Allah'ın rahmet) gölgesi altına alınır.”[655]

50- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Hasta iken) ziyaretine gelmiyenin ziyaretine git. (Muhtaç iken) sana yardım elini uzatmayanın yardımına koş.[656]

51- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müminin verdiği söz boynunun borcudur. Diliyle söz vermek elinden tutup kendisine bir senet imzalamak gibidir.”[657]

52- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İyi ahlâktan ayrılma. (Mecbur olmadıkça) uzun bir zaman için de olsa sükût et. Varlığımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, bu iki haslet ve bunların benzerlerine hiç bir kimse kolay kolay taham­mül edemez.”[658]

53- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yumuşak huyluluktan ayrılma. Çünkü ancak yumuşak huyluluğun girdiği yeri süsler. Çıktığı yeri de çirkinleştirir.”[659]

54- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İyi ahlâk, Allah'dandır. Hz. Allah, iyi olmasını dilediği kimse ye iyi ahlâk, kötü olmasını dilediği kimseye de kötü ahlâk verir.”[660]

55- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey mümin!.. Hz. Allah, senin yaradılışını güzel kıldığı gibi, sen de ahlâkını güzel kıl”[661]                                                                            

56- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey Seleme, sen ilk olarak bu duayı eden kimse gibisin.  “Al­lah'ım!  bana öz nefsimden daha iyi bir dost ihsan  eyle.”[662]

 

Hadisin sebebi: Seleme Binu Ekver ile Hûdeybiye kasabasına gelen sevgili  peygamberimiz  onun silâhsız olduğunu anlayınca kendisine kalkan ile kılıç vermiştir. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra, peygambe­rimiz Selemeye verdiği kılıç ve kalkanı göremeyince sorarlar:

“Sana verdiğim kılıç ve kalkanı ne yaptın?” Seleme:

“Savaşa katılmak isteyen amcamın silâhı olmadığından, bana ver­diğiniz silâhları ona verdim.”

Bunun üzerine peygamberimiz bu hadisi şerifi buyurmuştur.[663]

 

57- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz ben,  ne verdiğim sözü bozar, ne de düşman elçile­rini esir ederim.”[664]

 

Hadisin sebebi. İslâmîyetî kabul etmeyen Kureyş kabilesi tara­fından elçi olarak Hz. Muhammedîn yanma gönderilen Ebu Rafiî'den riva­yet ediliyor: 

“Ben, Hz. Muhammedin yanına gidip onu görünce, Hz. Allah birden kalbime islâm nurunu akıttı ve “Ya Resulullâhi ben bir daha düş­manların yanına dönmeyeceğim.” dedim.  Bunun üzerine Hz.Muhammed şöyle dedi:

“Ben ne verdiğim sözü bozar ne de düşman elçisini esir ede­rim. İslâmiyeti kabul ediyorsan oraya döndükten sonra gelebilirsin.”[665]

 

58- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz siz, malınızla başkalarından daha üstün olamazsı­nız. Fakat güleryüzlülük ve iyi ahlâkla üstün olabilirsiniz.”[666]

59- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”[667]

60- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Eğer siz, Allah'ın ve peygamberin sizleri gerçekten sevmesini istiyorsanız,  sizlere teslim edilen emaneti geriye verdiğiniz zamanaldığı­nız gibi verin. Doğruluğunuza güvenilerek çağrıldığınızda doğru olarak ko­nuşunuz.  Komşularınıza karşı komşuluk vazifenizi gerektiği şekilde yapı­nız.”[668]                                                                                                                            

61- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah, İbrahim peygambere şöyle buyurdu: “Ey gerçek dostum İbrahim, kâfirlere karşı olsa bile, iyi ahlâkla muamele et ki,  seç­kin kulların makamına yükselesin. Çünkü iyi ahlâklı kimseler hakkında benden şöyle bir söz sadır olmuştur: “Ben, iyi ahlâk sahibi kimseleri “hiç bir himaye gölgesinin bulunmadığı kıyametgünü) arş-ı âlâda merhameti­min gölgesi altına alıp kutsal olan cennetin ortasına yerleştirerek rahme­tin bulunduğu yere yaklaştırırım.”[669]

 

Arkadaşınız, kâfir olsa bile en iyi davranmak ve iyi ahlâkla kar­şılamak, Hz. Allah'ın emridir. Çünkü müslümanlardan iyi muamele gören bir kâfir dine gelebilir. Fakat kâfirlerle iş yapan bir müslüman, dinîne za­rar  gelmemesine de dikkat  etmelidir.[670]

 

62- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ey müminler,  dininize aykırı olmadığı müddetçe) cahiliyyet devrine ait düşmanlarınızla yaptığınız  her türlü  anlaşmaya riayet ediniz. Çünkü, yapılan anlaşmaları ancak islâmiyet sağlamlaştırmıştır. Dininize aykırı aniaşmalar icad etmeyiniz.”[671]

63- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Amel bakımından kâmil olan müminler, ahlâkça en iyi olan­lardır.”[672]

64- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, yeryüzü tatlı, cazibeli,  fakat aldatıcı bir yeşil­liğe benzer. Hz. Allah sizleri dünyaya ne tür hareket edeceğinizi saptamak için salıvermiştir. O halde, dünya işlerinde ve kadınlardan sakınınız. Çün­kü, Benî İsrail, milletinin ilk olarak fitnelere düşmesine sebep kadınlar ol­muştur.”[673]                                 

 

Dikkatli olun!  insanoğlu  bir çok  şekiller üzerinde  yaratılmıştır:

a) Mümin olarak doğar, yaşar, ölür.

b) Kâfir oîarak doğar,  yaşar, ölür.

c) Mümin oîarak doğar, yaşar, fakat kâfir olarak ölür.

d) Kâfir olarak doğar, yaşar, fakat mümin olarak ölür.

Dikkat edin öfke insanoğlunun göğsünde kıvılcım saçan bir ateş par­çasıdır. Gözlerin kızarmasını, şah damarının şişmesini görmez misiniz? Bi­riniz öfkelendiği zaman (bunun gerektirdiği belâdan kurtulması için), der­hal yere otursun. (Yine insanların çeşitli huyları vardır:)

a) İnsanların en iyisi, geç öfkelenip, erken barışanlardır.

b) İnsanların en kötüsü, erken öfkelenip, geç barışanlardır.

c) Geç öfkelenip, geç barışan veya tez öfkelenip, tez barışan bir kimse için, günah veya sevap yoktur. Çünkü yaptığı kötülüğü iyilikle kar­şılamıştır.

d) Dikkat edin, tüccarların en iyisi, borcunu iyilikle ödeyen ve ala­cağını iyilikle isteyendir.

e) Tüccarların en kötüsü, borcunu kötülükle ödeyen ve alacağını da kötülükle isteyendir.

f) Borcunu iyilikle ödeyen, alacağını da kötülükle alan veya borcunu kötülükle ödeyen, alacağını ise, iyilikle alan kimseler için, bu konuda gü­nah veya sevap yoktur. Çünkü işlenilen kötülükler iyilikle karşılanmıştır.

Dikkatli olun!.. Muhakkak ki, kıyamet günü, zalimin zulmünü be­lirten bir sancağı vardır.

Uyanık olun!., zulmün en büyüğü, adil, imanlı devlet adamlarına kar­şı gelmektir.

Dikkat edin!., insan korkusu, kişiyi bildiği gerçeği söylemekten men etmesin.

Cihadın en üstünü, zalim devlet adamlarına hakkı söylemektir.

Uyanık olun!., dünyanızın geriye kalan zamanı geçmişe nazaran, bu­günden kalan zaman gibidir.[674]

 

65- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Hırsızlık gibi haram olan şeylere karşı) eline hakim ol.”[675]

66- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Yalan söylemek, gıybet etmek gibi helâl olmayan,  şeylere karşı) diline hakim ol.”[676]

67- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Diline hakim ol.  Evin geniş olsun. İşlediğin günahların (affı için) ağla.”[677]

68- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Hz. Allah'ın İslâm dinini  (bütün dinlerin arasndan kendisi için seçmiştir. Dininize ancak cömertlik ve  iyi ahlâk yaraşır. Uyanın, dininizi bunlarla süslendiriniz.”[678]

69- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak Hz. Allah terbiyesizleri,  çirkin söz ve hareketler sokakta bağıranları sevmez.”[679]

 

İnsan ağzı, temiz bir kubbeye benzer. “Lâ ilahe illallah” gibi cümleler, o kubbenin süsüdür. Böyle süslü ve temiz bir kubbeye kötü s söylemekle pislikler atmak, kişinin ne dinine ve ne de temiz ağzına ya sır. İnsanın ağzı içinde dolaşan çirkin sözler, insanın ağzı içinde dolaş ve sonradan çeşitli yerlerini sokarak yaralayan bir yılana benzer.

İnsanın yay gibi ağzından atılan kötü sözler, insanların vücuduna saplanan zehirli oklara benzer. Atılan oklar, yaydan ayrılmadan geri teper sahibini öldürdüğü gibi, çirkin sözler söyleyen kimsenin de bazen soy dikleri kötü sözler, hayatlarına mal olabilir.[680]

 

70- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Şüphe yok ki, terbiyesizlik, kötü söz ve hareketler, islâmdt değildir. İslâmca, insanların en iyisi, ahlâkı en güzel olandır.”[681]

71- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Doğru ve yararlı yollarda yürümek, har bakımından güzel bir kıyafet giymek,  iktisadi hareketlerde bulunmak,  peygamberliğin 25 sıfatlarından biridi.”[682]

72- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak çocuk, cimrilik, cahillik ve üzüntü aletidir. (Çünk ana babasını cimriliğe, korkaklığa, mantığın kabul etmediği din dışı şeyleri yapmaya ve üzüntü yaratan şeylere davet eder.)”[683]

 

Hadisde geçen kelimeler:

Mezbele: Cimrilik.

Mecbene: Korkaklık.

Mechele: Cehalet.

Mahzene: Üzüntü.[684]

 

73- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak, Allah'ın nezdinde insanların en üstünü ilk olarak selâm verendir.”[685]                                                                  

74- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak, bu ümmetin en iyisi evveli, en kötüsü ise sonu­dur. Çünkü bunlar ihtilâfa düşen ve tefrikeciliği yaratanlardır. O halde Al­lah'a ve kıyamet gününe iman eden bir kimse, ölünceye kadar kendisi için (dilediğini başkaları için de istesin.”[686]

75- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, Allah'ın nezdinde kıyamet günü makamca en kötü kişi, terbiyesizliğinden dolayı insanların kendisinden kaçındıkları kişidir.”[687]

76- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Eyüp peygamber, insanların en müsamahakârı, en sabırlısı ve öfkesini en çabuk yenen bir kimsedir.”[688]

77- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cehennemde öylesine kötü ve şiddetli bir kapı vardır ki,  bu kapıdan ancak, Allah'ın sevmediği (öldürmek, vurmak, sövmek gibi)  hare­ketlerle öfkesini tedavi eden (gideren) kimseler girecektir.”[689]

78- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ademoğlu, namaz, arabuluculuk ve iyi ahlâkı elde etmekten daha güzel bir kazanç elde edemez.”[690]

79- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                            

“Kötü söz ve boşboğazlık neyin hakkında yapılırsa, onu kötü-ieştirerek değerini düşürür.  Haya da neyin  hakkında gösterilişe, onu güzelleştirerek yüceltir.”[691]                                                                    

80- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her ademoğlunun bir değeri vardır. Mütevazilik yaptığında onun omuzundaki meleğe “Bu adamın değerini biraz daha arttır” diye em­redilir. Gurur ve kibirliğe başladığında ise,  meleğe  “bu adamın değerini düşür” diye emredilir.”[692]

 

Hakeme: Atın burnunun üstündeki demir. Hadisde ise asıl teşkil ettiği manâ “değer, şeref” dir.[693]                             

 

81- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah bir kimseyi, ırz, namus ve şerefine tecavuz ederek rezil eden kimseyi, yardımına muhtaç olduğu bir yerde rezil eder.”

Bir kimse, ırz, namus ve şerefine tecavüz edilerek rezil etmek iste­nilen bir kimsenin müdafaasını yaparsa, muhtaç olduğu bir yerde Hz. Al­lah da yardım ederek onu selâmete çıkarır.[694]

82- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanlarla anlaşmak bir sadakadır.”[695]

 

Mudare: Dünya ve dînini kurtarmak için, maiımn bir kısmın fede etmek, harcamak. Fakat dünyasını veya malını kurtarmak için, dinin den fedakârlık etmek haramdır.[696]

 

83- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine anlayışsız kimseler vardır ki, din kardeşinin gözle­rinde gördüğü küçük bir lekeyi dahi görüp ayıplar. Oysa kendi gözündeki büyük bir ağaç gibi bulunan kusurlarını unutarak görmemezlikten gelir.”[697]

84- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kötü söz söylemek ve boşboğazlık yapmak, uğursuzluktur. Köle ve işçilere kötü muamele etmek, sahibinin namına kötü sonuçlar doğurur.”[698]

85- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dış kıyafetine önem vermemek (fakat içini temizlemek) iman­dandır.”[699]

86- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Uyanık olun!  Bedene en kolay gelen ibadetten haber vereyim mi?  (İhtiyacın olmadığı zamanda) sükût etmek ve iyi ahlâktır.”

87- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tüm hayırlı şeyler güzel ahlâkdır. Günah,  kalbini kurcalayan ve başkasının görmesini istemediğin şeylerdir.”[700]                                      

88- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tüm hayırlı şeyler,  (müminin)  kalbinin razı olup tereddüd et­mediği ve tatminkâr olduğu şeylerdir. Müftü sana fetva verse bile, günah, olan her şey,  kalbinin tereddüt edip tatminkâr olmadığı şeylerdir.”[701]

 

Helâl olan şeyler, müminin kalbinin helâl olduğuna kanaat getirdiği, haram olan şeyler de, müminin kalbinin haram olduğuna kanaat ge-irdiği şeylerdir. Çünkü selim bir akla sahip olan bir kimse, mahiyetini bilmediği şeyler hakkında helâl mi?  Yoksa haram mı? diye tereddüde düşer.

Helâl olduğuna dair kalbin kesinlikle hüküm verdiği şeyler helâl, ha-am olduğuna dair kesinlikle hüküm verdiği şeyler ise haramdır. Fakat hiç irisine kesin olarak hüküm vermeyip tereddüde düştüğü şeyler ise, şüpheli olduğundan haram yakındır. Bunun için de kişinin haram veya harama yakın olan şeylerden mümkün olduğu kadar kaçınması gerekir.[702]

 

89- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hased  (kıskançlık),  yapraklarını   (kalbinizden)  çıkarıp düşürünüz.”[703]

90- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yumuşak huyluluk ve mütevazilik davranmak, her işinde iktisadiyi elden bırakmamak, doğru yolu seçmek, peygamberliğin 24 sıfatının bir parçasıdır.”[704]

91- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Güvendir,  doğru bir tüccar,  mahşere peygamber, sıddıkîn ve şehitlerle birlikte gelecektir.”[705]

92- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alla'h'ın nezdinde iyi ahlâkın kapsamına giren üç şey vardır:"

a) Sana zulüm edeni affetmek. (Dolayısıyla aradaki düşmanlığı iyiye çevirmek)

b) Sana muhtaç olduğun şeyi vermeyene senin vermen. (Cömertliğe alıştırıp dostların arasına sokmak)

c)  Seninle akrabalık ilgisini kesenlere karşı, senin akrabalığı devam ittirip yardım elini uzatmandır.”[706]

93- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Din kardeşinle ilgiyi kesip onunla) konuşmamak anlayışı (İs­lâmiyetin gelmesiyle ortadan)  kaldırılıp atılmıştır. (Çünkü İslâm bunu ha­ram kılmıştır.)”[707]

94- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Samimiyet içinde tokalaşınız ki, kalbinizdeki kıskançlık ve kin (mikrobu) ortadan kalksın.”[708]

95- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, Hz. Allah çok cömerttir. Cömertliği ve iyi ahlâkı sever, kötü ahlâktan ise nefret eder.”[709]

96- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz cennette öylesine temiz ve güzel bir saray vardır ki, bu saraya cömertler sarayı denir.”[710]

97- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak, sende mümkün olan iki huyu Hz. Allah sever.

a) Müsamahakârlık. (Her işde her yerde herkese karşı 'mümkün olan kolaylığı göstermek.                                                     

b) Yumuşak huyluluk.”[711]

98- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanların yetişip peygamberlerin sözlerinden aldıkları son cümle şu olmuştur: “Hayayı yitirdiğin anda her kötülüğü yapabilirsin.”[712]

 

Hadisin arifemi:

Bütün dinlerin ittifakla kabul ettikleri ve peygamberlerin birbirlerin­den aldıkları bu cümle olmuştur. İnsanlar haya etlikleri müddetçe iyiyi se­çer, kötü ve zararlı olan tüm şeyleri bırakır, başkalarına da iyi olan şey­leri emredip, kötü oian şeyleri nehy eder.

Fskat insanoğlu utanmaz bir duruma geldiğinde artık insanlıktan ayrı­lıp haysdan yoksun hayvanlar arasına katılır, onlarla birlikte hayvanca ya­şayıp belli bir otlakta barınmaz. Vahşî bir hayvan gibi etrafa saldırıp işi olan şeyleri bırakıp tüm kötülükleri yapmaya koyulur.[713]

 

99- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben (değerli ve güzel yemekleri aramadan) bir kölenin, yeyip oturduğu gibi yeyip otururum.”[714]

100- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(İslâm dininin güzel gördüğünü yap, çirkin saydığını ise bı­rak. Yanından kalkıp ayrıldığın kavmin, hakkında  konuştuklarından hoşuna gidenleri dikkatle yap, hoşuna gitmeyenleri ise bırakıp başkalarına da tav­siye etme.”[715]

101- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Dine uygun) bir davete çağrıldığınızda kabul edip gidiniz.”[716]

102- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Nerede olursan ol, Allah'ın azametinden kork. (Cehaletinden dolayı) işlediğin günahı yok edecek bir sevap işle. İnsanlara güzel ahlâkla yaklaş.”[717]

 

İslâm dininin güzel gördüğü her şeyi güzel görmek, kötü gör­düğünü ise kötü görmek, muhakkak iman ağacının dallarındandır. Bunun tersini iddia etmek ise, küfrün ta kendisidir. Çünkü Allah'a acizlik ve ce­haleti isnad etmek sonuçlarını doğurur. Hatta dinin ortaya koyduğu her­hangi bir hükmün başka kanunlar ile karşılaştırıldığında, dinden yana ol­mak ve onun hükmünü daha üstün görmek, yine iman ağacının bir parça­sıdır.

Medeniyet kanunu gibi, başka bir devletin ortaya koyduğu kanunları din kanunlarından daha üstün görmek ise, küfürdür.

Allah cümlemizi böyle kötü sonuçlar doğuracak düşünce ve fikirler den korusun. Amin...

 

103- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Su ile dolu kovayı su çekenin kovasına boşaltmak, din karde­şini güler yüzle karşılamak gibi islâm dininin güzel gördüğü hiç bir şeyi hakir görme.

Elbisenizi yerde sürünecek kadar uzatmaktan çekinin. Çünkü bu, kib­rin ta kendisidir ki, Hz. Allah bunu hiç sevmez.

Sana küfreden veya sende olmayan bir kusurla seni ayıplayan kimse­yi, kendisinde kusur dahi olsa ayıplama. Onu kendi haline bırak. Çünkü iş­lediği günahlar onun,  sevapları ise senindir.  Hiç bir kimseye küfür etme.”[718]

104- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Haram olan her şeyden kaçın ki, insanların en abîdi olasın. Allah'ın senin için verdiği kısmetine razı ol ki,  insanların ne zengini olasın. Komşularına her zaman iyilik yap ki, gerçek bir mümin olasın. Kendin için  dilediğini başkaları için de isteki,  hakiki bir müslüman olasın. Çok gülme. Çünkü çok gülmek, kalbi öldürür.”[719]

105- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sadaka olarak vereceğin hurma tanesi bile olsa (işi sevapla)  kendini cehennem ateşinden koru.”[720]

106- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Öldürmek,  küfür etmek gibi)  öfkenin doğurduğu sonuçlardan kaçınınız.”[721]

107- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın yanında kulların en sevgilisi, ahlâkı en güzel olandır.”[722]

108- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Bir adam diline hakim olmayarak) “insanlar helak olduğu zaman helak olan aslında kendisidir.”[723]

109- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kendin için dilediğini başkaları için de dile.”[724]

110- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Fakir olan müslümanları sevip onlarla birlikte oturunuz. Arap milletine karşı samimi ol. Kendi nefsinde bildiğin ayıp ve kusurları gör ki, dilinle başkalarının ayıp ve kusurlarını araştırmaktan kendini alıkoyasın.”[725]

 

Bu hadis üç faziletten bahseder:

a) Fakirleri sevip onlara karşı gurur ve kibir göstermeden yardım etmek. Çünkü gurur ve kibir, şey tam n boynuna lanet halkasının geçirilme­sine sebeb olmuştur.

b) Arap müslümanlari sevmek bir fazilettir. Çünkü Hz. Muhammedin anne ve babası Araplardan olduğundan, Arap milletini sevmemiz gerekir.

c) Başkalarının ayıplarını araştırmamak, buna karşın kendi kusurla­rını araştırıp tedavi etmelidir.[726]

 

111- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey mümin! İki çenenin arasındaki dilini  (haram olan sözleri) söylemekten ve iki bacağın arasındaki tenasül   uzvunu fuhuş yapmaktan koru.”[727]

112- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Babanın ahbablarına karşı sevgi ve dostluğu koparıp atma ki, Hz. Allah da senin nurunu söndürmesin.”[728]

113- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Köleleriniz, kardeşlerinizdir.  Çünkü Hz. Allah, onları öz ma­lınız gibi vermiştir. O halde müslüman bir köleye sahip olan bir kimse, giydiğini ve yediğini ona da giydirip yedirsin. Gücünün yetmediği bir işi teklif etmesin.”[729]

114- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bekri kardeşiniz  “zameri kabilesine güvenmeyin”  demiştir:[730]

 

Açıklama:

Abdullah bin Gafra şöyle anlatıyor:

Sevgili peygamberimiz, bana biraz malverip Mekke’deki Kureyş ka­bilesine dağıtmam, için beni Ebu Süfyan'a  göndermek  istiyordu.  Kendine bir arkadaş bul diye bana emretti. Bunun üzerine ben de kendime bir ar­kadaş   bulmak  için  aramaya   çtktım. Zameri kabilesine mensup Amru ile karşılaştım.

Amru:  

“Bir arkadaş mı soruyorsun?”

“Evet.” Amru:

“Beni arkadaş olarak kabul edersen seninle gelirim.”

Bundan sonra Peygamberimize gidip Amruyla konuştuklarımızı aynen naklettim.

Peygamberimiz;

“Amru'yu yanına alabilirsin. Yalnız Mekke'ye giderken yolun kena­rında Zameri kabilesinin bulunduğu semte varınca çok dikkatli ol.  Çünkü değerli kardeşimiz Bekri, bu kabileden sakınmamızı söylemişti.”[731]

 

115- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sana güvenerek bıraktığı emaneti sahibine aldığın gibi ver. Sana ihanet edene sen, ihanet etme.”[732]

116- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Allah'ın sana farz kıldıklarını yap ki, insanların en abidi ola­sın. Haramdan uzak dur ki, kötülüklerden sakınan insanların en seçkini ola­nsın. Allah'ın kullar arasında taksim ederek sana verdiği nasibine razı  ol ki,  insanların en zengini olasın.”[733]

117- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir kimse, başka bir kimseyle ahbablık kurmak istediğinde kendisinin, babasının ve mensup olduğu kabilenin isimlerini sorup öğrensin. Çünkü bu, aradaki sevgiyi birleştirip kökleştirmeye daha elverişlidir.”[734]

118- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yanlarına misafir olarak gelen bir yabancıyı merhaba, hoşgeldin diye sevgi ve saygı ile karşılayan bir kavim, kıyamet günü, Hz. Al­lah'dan gösterdikleri misafirperverliğin mükâfatını göreceklerdir. Fakat yanlarına misafir olarak gelen bir yabancıyı kıtlıkla (kötü karşılayan) bir kavim ise, kıyamet günü, misafirleer karşı gösterdikleri hoşnutsuzluklar­dan dolayı Hz. Allah'dan mükâfat olarak kıtlık göreceklerdir.”[735]

 

Yanlarına misafir olarak gelen bir yabancı merhaba, hoşgeldin gibilerle sevgi içersinde karşılayan bir kavim, kıyamet günü, Hz- Allah'dan, gösterdikleri misafirperverliklerinin mükâfatını göreceklerdir. Fakat yanlarına misafir olarak gelen bir yabancıyı kıtlıkla (kötü karşılayan) bir kavim ise, kıyamet günü misafirlere gösterdikleri hoşnutsuzlardan veya kısmetimi teper korkusuyla rızkından mahrum bırakmaları yüzünden, Hz Allah'dan mükâfat olarak sadece kıtlık göreceklerdir. Müslüman evine ge­len misafire karşı cömert ellerini, misafirperver gönlünü açarsa, müslümandır. Yoksa bunun tersini yapmak müslümanlık değil, şeytanın yaptığını yapmaktır. Allah'ın verdiğini başkalarından esirgemektir. Misafir misafiı olarak geldiği eve kısmetiyle geldiği bilinmelidir. Yoksa kısmetim azalır veya kısmetimi teper diye bir şey düşünmek, mantık dışı, din dışı saçma bir fikirden başka bir şey olmasa gerek.[736]

 

119- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yanınıza uğrayan kabile reislerini iyi karşılayınız.”[737]

120- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah bir ev halkının iyi olmasını dilediği zaman,  arala­rına,  birleşme ve yumuşak davranma anlayışını  bahşeder.”[738]

121- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir işte başarı yolu elde edinceye kadar acele etmeyiniz.”[739]

122- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Devlet adamı (millete karşı) veya hakim (davalıya karşı) öf­kelendiği zaman, şeytan musallat olup onu  adaletsizliğe sürükler.”[740]

123- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Karşılaştıklarında (güleryüzle) tokalaşıp Allah'a hamdu sena ettikten sonra, birbirleri için Allah'dan mağfiret dileyen iki müslümanın daha önce işledikleri küçük günahları affolunur.”[741]

124- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Karşılaştıklarında selâm veren müslümandan Allah'ın nezdinde en sevgili olan, arkadaşına güleryüzle daha fazla yakınlık gösteren­dir. Bu sevgi içinde toka'laşırlarsa, Hz. Allah kendilerine 100 rahmetini in­dirir ki, bu yüz rahmetden doksanı ilk selâm verip sevgi gösteren için, onu ise karşılığını veren içindir.”[742]

125- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Su-i zanda bulunduğunuz zaman, o zanın gerektirdiğini yapma­yınız. (Bir kimsenin elindeki malını) kıskandığınız zaman, kıskançlığın ge­reği olan zuimü yapmayınız. (Başlamak istediğiniz hayırlı bir işin hakkın­da) bu iş uğursuzluk getirir diye kalbinizde bir düşünce doğarsa, ona ka­pılmayıp işin sonunu getirmeye çalışıp Allah'a tevekkül ediniz. Müşteriye) malmızı ölçüp tarttığınızda, ağır olarak ölçüp tartınız.”[743]

126- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Sende dört huy olduğu zaman, elde edemediğin dünya ser­veti için üzülme.

a) Doğru konuşmak.

b) Emanete ihanet etmemek.

c) İyi ahlâklı olmak.

d) Namus ve iffet sahibi olmak.”[744]

127- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dört çeşit huyun bulunduğu bir kimse öz münafık sayılır. Bu dört ahlâktan birisi kendisinde bulunduğu müddetçe, ktşi o nisbette mü­nafık sayılır.”

a) Konuştuğu zaman yalan söylemek.                                                 

b) Verdiği söze muhalefet etmek (sözünü yerme getirmemek),   

c) Anlaştığı kimselere hile yapmak.

d)  Açtığı davasında yalan konuşmak.”[745]

 

Münafıkların müsiümanları tuzağa düşürmek için, münafık ol­duklarını gizleyen dört çeşit karakterleri vardır:

a) Hiç bir zaman doğru konuşmamak. Bu, bütün işledikleri kötülük ve münafıkların ana temelidir.

b) Verdikleri sözleri yerine getirmemek. Münafıklar bununla, müsiü­manları n arasına lâyık oldukları sevgi ve saygıyı ortadan kaldırıp yerine gizli gizli düşmanlıkları gerçekleştirip yerleştirmek.

c) Yaptıkları anlaşmaları bozup müminleri tuzağa düşürmek için, her türlü hileye başvurmak.

d) Açtıkları her davada yalan söylemek, haklıyı haksız, haksızı da haklı çıkarıp din, kanun ve namusu bir yana atarak bilmemezlikten gelmek[746]

 

128- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişinin yükselişi ve şerefi dinine, insanlığı olgun aklına fazilet ve üstünlüğü ise iyi ahlâkına bağlıdır.”[747]

129- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın sevmesi, kızdırıldığı halde öfkesine hakimi kişiler için vacibdir. (Yani, kızdırılmasına rağmen öfkesini yenip sabır gösterenler, Allah'ın sevgisini kazanmayı hak etmişlerdir.)”[748]

130- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey Ayşe! Mahremin olan misafirinle beraber ye. Çünkü o yalnız olarak sofrada yemek yemekten utanır.”[749]

131- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En üstün olanınızdan haber vereyim mi işte o, kızdığı zaman, öfkesini en çabuk yenenizdir.”[750]

132- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sonradan özür dilenecek her çeşit kötü hareket ve davranış­lardan sakınınız.”[751]

133- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kulağa hoş gelmeyen sözlerden sakınınız.”[752]

134- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Aşırı cimrilikten kaçınınız. Çünkü sizden evvelki milletin yok olmasına sebeb aşırı cimrilikleri olmuştur. Aşırı  cimrilik, cimrilik hareket­lerini, akrabalık bağlarını koparmayı ve yalan söylemeyi emir ettiğinden, millet de   cimriliğe,  akrabalık  bağlarını koparmaya ve yalan  söylemeye başlarlar. (Ki, buda onların sonu olur.)[753]

135- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Milletin servetine karşı olan) kıskançlıktan kaçınınız.  Çün­kü ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi, kıskançlık da iyilikleri yok eder.”[754]

136- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Açılıp saçılmaktan kaçınınız.  Çünkü sizinle birlikte öylesine rahmet melekleri vardır ki, sizden hiç bir zaman ayrılmazlar. Ancak, abdest bozulduğu veya erkeğin hanımıyla cinsi temasta bulunduğu vakitte sizden ayrılırlar. Öyleyse onları sayıp haya ediniz.”[755]

 

Erkeğin veya kadının yalnızken bile açılıp saçılmaları dinen yasak edilmiştir. Çünkü hem Allah'a karşı saygısızlık, hem de kendileriy­le birlikte bulunan meleklere karşı saygısızlıktır. Zira melekler, açılıp sa­çılmış olan bir kimseyi gördükleri vakit lanet ederler. Açılıp saçılmaya alışan bir kadının kocasının da bu duruma rıza göstermesi, dinsizliktir. Hele yabancı erkeklerin karşısında yarı soyunuk bir halde oturan bir ka­dının mahrem yerleri göründüğü halde kocasının buna ses çıkarmaması, hem kadın, hem de erkek için ahlâksızlık ve dinsizlikten başka bir şey de­ğildir. Çünkü eşini kıskanmayan tek canlı domuzdur. Domuzdan başka tüm canlılar eşlerini kıskanıp müdafaasını yaparlar.[756]

 

137- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şehevi isteklerinize' boyun eğmekten kaçınınız. Çünkü şehe­vi arzular, sahibini sağır ve kör eder.”[757]

138- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kötü arabuluculuktan kaçınınız. Çünkü kötü arabuluculuk bu konuda (elde edeceğiniz sevabı kökten)  kazdırıp yok eder."[758]

139- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Emanete sadakat göstermek bol rızık, ihanet ise fakirlik getirir.”[759]

140- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Siz, insanları çeşitli madenler gibi görürsünüz. İslâmiyeti kabul etmeden evvel insanların en iyisi olan, islâmiyeti kabul ettikten son­radan da insanların en iyisidir. İslâmiyeti kabul etmeden önce, islâmiyetten en çok nefret eden kimseleri, islâmiyeti kabul ettikten sonra insan­ların en iyisi olduğunu göreceksiniz. Kıyamet günü insanların en kötüsü, birine başka diğerine başka bir yüzle gelen ikiyüzlü kimselerdir.”[760]

 

İnsanlar değer bakımından altın, gümüş, demir, tunç ve bakır igibi farkıdırlar. Fakat cahiliyet devrindeki iyi kimseler, islâmiyetle şeref­lendikten sonra da îslâmca en iyi kimseler olmuştur. İslâmiyete karşı in-.sanların en faydalısı, kabul etmeden evvel İslama en çok düşmanlık bes­leyenlerdir. Örneğin: Hz. Ömer, Halit bin Velid gibi.

İki yüzlü bir kimse, en kötü bir madene benzer ki, birine bir yüzle, diğerine başka bîr yüzle giderek iki kişinin arasını bozar.[761]

 

141- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişinin şerefi mal ile keremliği ise takva ile olur.”[762]

142- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müslümanların (başkalarıyla) anlaşması bir sayılır. Öyleyse, müslümanlardan birisi kâfirlere anlaşma ve emin olunacak bir imza verdiği takdirde onu bozmayınız. Kıyamet günü, her zalim için, eline kendisini tanıtacak bir bayrak verilir.”[763]

143- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:           

“Temiz, faydalı İyi bir arkadaş, misk satan kimseye, kötü arkadaş da körük sallayan bir demirciye benzer. Misk satan kimseden sana zarar gelmez, bilâkis ondan misk satın almak veya koklamak gibilerle ya­rarlanabilirsin. Demirciye gelince, elbiseni yakmak veya kötü bir koku al­ılmak gibi ancak zarar alırsın.”[764]

144- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ruhlar toplu halde bulunurlar. Sıfat ve ahlâkları birbirine uyan ruhlar, bir araya gelip tanışabilirler. Tanışıp anlaşamayan ruhlar ise, her zaman ihtilâfa düşüp bir araya gelemezler.”[765]       

 

Ruhlar kendi alemlerinde bir arada yaşarlar. Sıfat, ahlâk ve anlayış karakterleri birbirine benzeyen ruhların bir araya gelerek tanışıp anlaşmaları mümkündür. Fakat sıfat, ahlâk ve anlayış karakterleri birbiri­ne uymayan ruhlar, birbirleriyle asla anlaşamazlar. Kendi aleminde böyle olan ruhlar, dünya alemine gelip insan kalıbına girdikten sonra aym dav­ranış ve hareketleri gösterirler. Yani Ervah aleminde anlaşanlar, insanlar aleminde de anlaşırlar. Ervah aleminde anlaşamayanlar, insanlar aleminde de anlaşamazlar.[766]

 

145- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                 

“Kötü zandan kaçınınız. Çünkü kötü zanlar, söz taşıyan olay­ların en yalanıdır. Din kardeşlerinizin gizli işlerini araştırmayınız ve kulak­larınızla da takip etmeyiniz. Birbirinizle dalaşmayınız, kıskançlık göstermeyiniz, kin yapmayınız ve birbirlerinize karşı sırt çevirmeymiz- Birbirinizle kardeş olup Allah'ın temiz, doğru kullan olunuz. Bir din kardeşinin iste­mekte olduğu kızı nikahlayıp almadıkça, başka bir erkek onu istemeye kalkışmasın.”[767]

146- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine üç şey vardır ki, buniafm yapılması her müslüman için, yapılması nakdin”

a) Hastayı ziyaret etmek.

b) Cenaze işlerinde bulunmak.

c) Hapşıran bir kimsenin hemen akabinde “ehamdülillah” demesine karşıhk “Yerhamukellah” (Allah sana rahmet eylesm” diyerek karşılık ver­mek.”[768]

147- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                

“Kölelerine (hizmetçilerine,  işçilerine ve çoluk çocuklarına) karşı iyidavranmak, uğur getirir. Kötü ahlâklı, olmak uğursuzluk, kadına itaat etmek ise nedamettir. Sadaka ise, kaza ve belâları def eder.”[769]

148- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine üç çeşit huy vardır ki, bu huylara sahip olmayan kimseden köpek bile daha faydalıdır:

a) Ver'a: Allah korkusu ki, kişiyi Allah'ın haram kıldığı şeylerden ko­rur.

b) Hilîm: Sabırlı ve yumuşak huylu olmak. Bu, sahibini cahilin haka­retinden kurtarır.

c) Hüsnü Hûlk: Güzel ahlâk. Buna sahip olan kişi, insanlar arasın­da ancak bununla yaşayabilir.”[770]

 

Konu: Alış-Veriş (Ticaret)

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Faiz yiyen, yediren, yazacılığını yapan -saydığımız kimseler, eğer faiz olduğunu biliyorlarsa- döven, dövdüren, zekâtını vermeyen ve hicretten sonra dininden dönenler, Hz. Muhammed'in dilinden lanet olun­muşlardır”[771]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Allah'ın  nezdinde  en sevimsiz insan, açtığı davada giden (anlaşmaya yanaşmayan) dır.”[772]

 

a) Murtet:  Hak dinini kabul ettikten sonra dönen,

E'rabi: Bedevi.

b) Eleddu:  Şiddetli.”[773]

 

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Herhangi bir şeyi başkasına bağışlayan bir kimse, bunun karşılığını almadıkça bağışından dönebilir.”[774]

 

Hadisde geçen kelimeler:

1) Akilû: Faiz yiyen.

Mukilû: Yediren.

Vasime: Döven.

Mevşume: Dövdüren.

Lavî: Sadaka vermeyen.[775]

 

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yiyecek maddelerinde  (Mekke ve Mekke'nin dışında)  karabor­sacılık yapmak, doğru yoldan çıkmaktır (ki, bu da haramdır.)”[776]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah,  satarken,  borcunu verirken, alacağını alırken kolaylık gösteren kimseleri, cennete koyacağına dair hüküm vermiştir.”[777]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Biriniz, veresiye olarak para verdiğmiz bir din kardeşinizin, he­diye sermek ve bineğine binmek gibi tekliflerini kabul etmesin. (Çünkü bunu kabul etmek, manevi bir faizdir.) Fakat hediye daha evvel adet halin­de ise, alabilir.”[778]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Siz,  iğnet usulüyle alış-veriş yaptığınız,  Allah yolunda cihadı bırakıp yalnız ziraat  (ve benzeri şeylerle)     uğraştığınız zaman, Hz. Allah size (düşmanlarınız tarafından) zilleti musallat eder. Siz, bu kötü durumu­nuzdan dinin emirlerine dönüp sarılmadıkça, Hz. Allah bu zilleti üzeriniz­den kaldırıp atmaz.”[779]

 

İğnet: Örneğin; 80 bin liraya ihtiyacı olan Ali, Veli'nin yanına giderek bu parayı kendisinden ödünç olarak ister. Veli ise, vereceği 80 bin lira para için 20 bin lira faiz ister. Fakat Veli haram olan bu paranın vebalinden kurtulmak için, seksen bin lira değerindeki evini veresiye ola­rak yüz bin liraya Ali'ye satar. Aradan bir müddet geçtikten sonra evi Ali'­den seksen bin liraya tekrar alır ve bu parayı Ali'ye verir. Aralarında ta­yin ettikleri beş aylık bir bir zamandan sonra seksen bin lirayı yirmi bin lira ile alır. İşte buna, faizi helâllaştırmak için, iğnet hilesi denir. Bu da doğru değildir.[780]

 

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, yaratan, rızık daraltıp yaydıran, tüm canlıların rızkı­nı veren, her mala belirli bir fiat koyduran Hz- Allah'dır.”

Ben ise, kan veya mal için, hiçbirinize zulüm yapmadan Allah'ın rah­metine kavuşmak isterim.”[781]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz Hz. Allah, satarken,  alırken, borcunu öderken kolay­lık göstererek iyi muamele yapanı sever.”[782]

 

Açıklama:

Sevgili peygamberimizin zamanında birçok malların fiyatlarının dur­madan yükselişi karşısında çaresiz kalan halk, peygamberimiz (s.a.s.)'e gelerek şöyle dediler:

“Ya Resulûllah fiyatı durmadan yükselen bu mal­lara belirli bir fiyat koyunuz.” Bunun üzerine peygamberimiz “bunu yapar­sam mal sahiplerine zulüm etmiş olurum” şeklindeki düşüncelerini hadisde buyurdular. Bu hadisden ilham alan Hanefi, Şafiî, Hanbeli mezhepleri­nin imamları hiç bir kimse tarafından malların fiyatlarını tayin etmek caiz değiidir düşüncesini ortaya koydular. Fakat Maliki mezhebinin imamı, ih­tiyaç anında devlet tarafmdan belit bir fiyatın konulması caizdir görüşünü savunmuşlardır.[783]                                                                                  

 

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Şüphe yok ki, Hz. Allah (ortaklık konusunda) şöyle buyuruyor­lar:

“Ortaklık yapan iki kimseden biri diğerine ihanet etmediği müddetçe, üçüncü ortaklan ben olurum. (Yani fayzu bereketim o iki kimsenin açtığı şirketten eksik olmaz.) Fakat birbirlerine ihanet ettikleri zaman, araların­dan çıkarım.”[784]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Borcunu ödeyinceye kadar, alacaklı borçluya karşı her zamanhak sahibidir”[785]                                                                       

 

Açıklama:

Adamın biri, Hz. Muhammed (s.a.s)'in yanına gelerek alacağını isterken hakaret ima eden bazı cümleler sarfetmiştir. Bu durumu gören sahabiler o kimseyi hırpalamak istemişlerse de, Hz. Muhammed:

“Ey sahabilerim durun. Çünkü alacaklı her zaman hak sahibidir” diyerek müdahale etmiştir.”[786]

 

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Pazarcılardan vergi alan zorbaların gidecekleri yer, cehennemdir."[787]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mallarınızın  (kıtlığından)  fiyatların yükselmesi veya (bollaş­masından) fiyatların düşmesi Allah'a aittir.

Muhakkak ben, mal ve kan konusunda hiç birinize zulüm yapıp hakkı­nızı benden istemeden Allah'ın rahmetine kavuşmak isterim.”[788]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alıcı ve satıcının satış yerinde hazır, bulundurdukları hayvan­ları bikirlerine tesikn etmek şartıyla bir hayvanı  iki hayvanla değiştirip satmalarmda bir sakınca yoktur.”[789]

 

Elkamhu: Buğday.

Eşşairu: Arpa.

Meksin: Vergi.

 

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Alıcı ile satıcının) satış yerinde birbirlerine teslim etmeleri şartıyla az olan buğdayı daha fazla olan arpa ile değiştirmelerinde bir sa­kınca yoktur.”[790]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yanına bir emanet bırakılan kişinin (bir kusur işlemeden ema­neti çaldırması)  kendisi içki tazminat ödeme zorunluğu yoktur.”[791]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Karaborsacılık kötü insanlara mahsustur.”[792]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Pazarcılardan vergi alan zorbalar cennete giremeyecektir.”[793]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                    

“Borcunu ödemeyen borçlunun daha evvel alacaklıyla bıraktığı rehinesi alacaklının malı olamaz.”[794]                                                   

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                    

“Her müslümanın  (Yapmak istediği işlerde koştuğu meşru olan) şartları yerine getirmesi gereklidir.”[795]                                    

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                                 

“(Ödemeye gücü yettiği halde) borcunu ödeme zamanı erte­lemek, zulmün bir çeşididir.”[796]

 

Elma'ku:  Uzatmak.

Hûkre:  Karaborsacılık.[797]

 

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müminin (ölümünden sonra) ruhu borcunu ödeyinceyekadar semada muallâk  (cennete girmeyi hak etse bile,  ödeyemediği borcu için, ruhu semada bağlı) kalır.”[798]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz  (s.a.s) karaborsacılığı, satıcı şehre girmeden müşterinin (ucuz almak gayesiyle satıcının önüne çıkıp) karşı­laşmasını, güneş çıkmadan alış-veriş yapmasını, damızlık hayvanların ke­silmesini yasaklamıştır.”[799]

 

Essevmu:  Satmak.

Kınen:  Damızlık.

Ganen: Koyun.[800]

 

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Herhangi bir şeyi başkasına bağışlayan bir kimsenin, bunun karşılığını almadıkça, bağışından dönüp onu almak konusunda daha hak­lıdır.”[801]                                                                                     

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İhtilâm çağına gelen çocuk, yetim değildir. Sabahtan akşama kadar konuşmaksızın sükût etmek ibadet değildir.”[802]                                   

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                                   

“Alış-verişde çok yemin etmekten kaçınınız. Çünkü o, malın sa­tışını çoğaltır, fakat bereketini kökten kazdırtır.”[803]                                        

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü davacı olacağım üç kısım insan vardır. Oysa ben, davacı bulunduğum bir kimseyi haksız çıkarabilirim.

a) Benim adıma söz verip sonradan anlaşmayı bozarak ihanet eden­ler.

b) Özgür insanları köle olarak satıp karşılığında aldığı parayı yiyen­ler.

c) Tutup çalıştırdığı işçinin hakkını vermeyen kimselerdir.”[804]

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Çalınmış mal olduğunu bildiği halde alan bir kimse, çalan kimsenin hırsızlık vebalinde ortaktır.”[805]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhabere alış verişini terk etmeyen bir kimse, Allah ve Resûlüne karşı muhabereye hazırlansın.”[806]

 

“Muhabere; tohumu çalışana ait olmak şartıyla gelecek mah­sulün bir kısmı karşılığında tarlayı i çareye vermek anlamına gelir. Böyle bir icare alış verişi dinimizce haramdır.[807]

 

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, köle olan  (anne, baba ve kardeşlerinden) birisini satın olarak alırsa, aldığı o kimse hürdür.”[808]

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Efendisinden gebe kalarak doğum yapan bir cariye, efendisi­nin ölümüyle birlikte hür olur. (Efendisinin sağlığında veya ölümünde as­la satılamaz.)”[809]

32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Müşteriyi aldatmak maksadıyla müşteri şeklinde görünüp) fiat artışı yapan bir kimse, faiz yiyen kimse gibi, Allah'ın lanetini hak et­miş olur.”[810]

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Muhammed gelecek şu alış-veriş şekillerini yasaklamıştır:

a) Muhakele: Başaklarda bulunan buğdayı, başaklarından arındırıl­mış buğdayla değiştirip satmak. Yasaklanmasının sebebi, aldanma ihtima­linin olmasındandır.

b) Muhazere: Tarla vebahçelerde ağaçların tepesindeki oigunlaş-marmş meyveleri satmak. Yasaklanmasının sebebi ise, hasad zamanı ge­linceye kadar herhangi bir tehlikeyle karşılanması ve müşterinin zarara uğraması.

c) Mûlamese:   Sonradan pişman olmamak şartryla eşyalardan ilk gördüğünü veya ellediğini 20 lira ile sana satmış olayım yasaklanmasının sebebi,   müşterinin aldanma ihtimalinin olmasıdır.

ç) Münabeze: Eşyalara atılan halkaların isabet ettiği şeyin satılmış olarak kabullenmesi. Yasaklanmasına neden, pazarlık halinde satılacak malın meçhul olmasıdır.

d) Müzabene: Hurma veya üzüm gibi kuru olan meyveleri aynı mey­velerin yaşı ile değiştirmek. Yasaklanmasının nedeni, aralarında şart olan eşitliğin bulunmamasındandır.”[811]

34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz macriyi; hayvanın karnındaki yavruyu veya annesi ile birlikte yavruyu ayrı ayrı fiat ölçerek satılmasını yasakla­mıştır. Yasaklanmasının nedeni, birinci maddede satılanın, ikinci madde­de ise ikisinden birinin meçhul olmasıdır.”[812]

35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz muhabereyi; tohumu çalışana ait ol­mak şartıyla meydana gelecek mahsulün bir kısmı   karşılığında tarlanın icare  edilmesini yasaklamıştır.”[813]

36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz ücretini belirtmeden işçiyi çalıştırma­yı yasaklamıştır.”[814]

37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz, olgunlaşmamış meyvenin ve hurma ağacının tepesindeki belirginleşmemiş hurmaların  satılmasını yasaklamış­tır.”[815]

38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgilipeygamberimiz, erkek hayvan tohumlarının satılmasın ve gelecek mahsulün bir kısmı karşılığında kenarındaki su ile birlikte tarlanın icare edilmesini yasaklamıştır.”[816]

39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz sonradan getirip teslim etmek şartıy­la, hayvanların birbirleriyle değiştirilip satılmasını yasaklamıştır.”[817]

40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Çocuğun  (ortak olduğu tarlada diğer ortağın hissesini başkasına satmasından mütevellid olan) şüf'e de bulûğa erinceye kadar hakkı vardır.  Çocuk bulûğa erdiğinde,  isterse hakkını ister,  isterse hakkından vazgeçer.”[818]

41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Herhangi bir malını başkasına hibe ettikten sonra ondan vaz­geçerek tekrar malına sahip çıkan bir kimsenin  meselesi, karnı  doyduk­tan  sonra kusan ve bu kustuğunu yiyen bir köpeğin durumuna benzer.”[819]

42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Şüphesiz Musa peygamber, namus ve şerefini korumak, helâl lokma yemek için nefsini icareye (başkalarına on sene işçilik yaparak ça­lışmaya) vermiştir.”[820]

43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alış-veriş ancak alıcı i!e satıcının rizisı halinde olabilir.”[821]

 

Hadisin sebebi:

Kıtlık zamanında yahudilerden bir tüccar buğday ile i arpayı Medine-i Münevverede satmak için getirir. Fakat, yüksek fiat istemesi karşısında çaresiz kalan halk, peygamberimize gelerek belli bir fiatin konulmasını ri­ca etmişlerdir. Bunun üzerine peygamberimiz:

“Ben böyle bir şey yapmam. Çünkü alış-veriş, ancak satıcı ile alıcının rızaları ile olabilir” karşılığını hadisde buyurmuşlardır.[822]

 

44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Faiz, ancak veresiyeden dolayı olabilir."[823]

45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah sizden evvel kimselerden bazılarını, satarken,  alır­ken, borcunu verirken, alırken kolaylık ve iyilik    göstergelerine karşılık affetmistir.”[824]

46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Geçmiş ümmetlerden veresiye olarak mal satımı yapan bir kimse vardı. Vadesi gelen kimselere     muhasebecisini gönderirken  ona:

“Fakir olan borçlulara gittiğin zaman veremeyen durumda olanlar için mühlet verip onları sıkıştırmaya  kalkışma. Hiç veremeyenlerden ise vazgeç ki, Hz. Allah da günahlarımızdan dolayı bizi tazip etmekten vazgeçsin” dedi.[825]

 

Borcunu veremeyen bir fakire bir, bağışlamak ise iki sadakadır.

a) Fakire yardımda bulunmak,

b)  Fakiri sıkıntısından kurtarmak.[826]

 

47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Allah'ın kitabına (emirlerine)  uymayan alış-verişlerde koşu­lan şartlar batıldır. Bu şartlar istenildiği kadar çok olsa daha aynı hükmü taşır”[827]

48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“And olsun ki, ben ancak Kureyş,  Ensari-Sâkafi ve Devsî gibi temiz soylu kimselerden hediye kabul etmeye niyet eyledim.”[828]

 

“Kötü soylu insanlardan hediye kabul etmek doğru değildir. Çünkü hediye kabul ettikten sonra kişi,  bir sürü dedikodu ve başa kak­mak gibi durumlarla karşılaşır ki, bu da insan için çok zordur. Fakat kişi hediye kabul etmek isterse, o vakit hediyeyi temiz soylu, iyi ahlâk sahibi kimselerden kabul etsin.[829]

 

49- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Akrabalara iyilik yapmak fazilet, fakat akrabalardan aldıkla­rının karşılığını vermek fazilet değildir.     Akrabalara iyilik etmek, onlara ancak karşılıksız yardım etmekle olur.”[830]

 

“Akrabaların arasındaki akrabalık Allah'ın bir nimetidir. O ni­meti ayaklar altına almak yanında akrabalarla  ilişkiyi kesmek,  Allah'ın bahşettiği nimete karşı  en büyük nankörlüktür. İslâmda din kardeşliği ne kadar değerli ilâhi bir faziletse, akrabalık da öylesine ilâhi bir fazilettir. Ancak dinine zarar veren akrabalarla ilgi kesilebilir. Çünkü dinin himaye­si, akrabalığın hamiyesinden daha üstündür. Bunun içindir ki, dine zarar veren akrabalardan kaçınmak en doğru bir hareket olacaktır.[831]

 

51- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                   

“Malını faizden çoğaltan bir kimsenin çoğalttığı malının akibeti azalmaktır. (Böyle bir mal, maddi bakımdan azalmaya mahkûm olduğu gibi,  sahibini de Allah'a karşı getirip, Allah'ın rahmetinden uzaklaştırma­nın yanında cehennemi boylamasına da sebeb olur.)[832]

52- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir müslüman, malı hakkında vasiyet etmek istediği takdirde, iki gecede bir yatağına uzandığı vakit, vasiyetnamesini başucunda bulun­durması gerekir.”[833]

53- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir zenginin, borcunu vermeyerek ertelemesi zulümdür. Biri­niz, (fakir olan) borçlusu tarafından zengin bir kimseye havale edildiği za­man, bunu kabul edip alacağını zenginden taleb etmeye başlasın."[834]

 

“Böyle bir alış-verişe havale denilir. Havale konusunda düşü­nülmesi gereken şu dört husus vardır;

a. Muhil: Kendisinden alacaklı olan kişiyi, alacaklı bulunduğu bir başka kimseye havale eden.

b. Muhal: Havale edilen ikinci kişi.

c. Muhai-u Aleyhi: Borçlu tarafından, kendisinden alacaklı olan bir kimsenin alacaklısına havale edildiği üçüncü kişi.

d. Muhai-u bihi:  Havale edilen para.[835]

 

54- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Satılmış bir köleyi kabul veya red etme müddeti üç gündür.”[836]

55- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alış-veriş'in geçerli olabilmesi için alıcı ve satıcının) ancak rızaları ile olabilir”[837]

56- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hainliğin en büyüğü, vali (gibi devlet adamları)'nın halk ara­sında alış-veriş yapmasıdır. (Çünkü devlet adamı, idaresi altında bulunan devlet malını satar. Ya da yetkisini kullanarak aiış-veriş konusunda baş­kalarını aldatır. Oysa bunların her ikisi de haramdır.)”[838]

57- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yığın halinde bulunan hububattan buğday, arpa gibi bir malı satın alan kimsenin onu ölçüp başka bir yere nakletmeden satmaması gerekir.”[839]

58- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sahipsiz bir yerin etrafını duvarla çeviren bir kimse, onu ken­disine mal etmiş olur.”[840]

59- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müslümanlara karşı yiyecek ve içeceklerde karaborsacılık yapan bir kimseyi, Hz. Allah, cüzzam hastalığı veya iflâsa sürüklemekle cezalandırsın.”[841]

60- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, sahipsiz ve elverişsiz bir yeri, bitek (elverişli) bir hale getirirse, o yer kendisinin olur. Ancak, başkasına ait olan yeri, ağaç dik­mekle elde etmeye çalışarak zulüm eden bir kimse, o yer hususunda hiç bir hak taleb edemez.”[842]

61- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kim, sahipsiz ve ölü bir yeri (ekin ekerek, ağaçlar dikerek bitek bir hale getirip ihya ederse, büyük bir sevap kazanır. Aynı zaman­da, o yerin ekin ve meyvelerinden canlı varlıkların yediklerine karşılık da kendisine sadaka olarak sevap verilir.”[843]

62- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Milletin malını sahibine vermek niyetiyle (zalim yangından ve sel gibi felâketlerden) kurtaran kimseye, Hz. Allah yardım etsin.”

(O malı, bu niyetle değilde, bilâkis) kendisine mal ya da niyetiyle kurtarırsa, Allah da o kimseyi yok etsin.”[844]

63- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Müslümanların (amme menfaatine tahsis edilmiş) yolu (gibi herhangi bir malıj'na tecavüz eden kimse, kıyamet günü, o yerin yedinci tabakasına varıncaya kadar topraklarını omuzlayarak mahşere gelecektir.”[845]

64- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sonradan almak amacıyla parasını veren (selef akdini yap­mak isteyen) kimse, ölçekle veya tartıca malûm, müddeti belli bir şey için versin.”[846]

 

Selef: Selemin aynasıdır. Bu iki kelimede, meselâ; alıcının iki ay sonra gibi belli bir zaman parasını peşin vererek kararlaştırdığı bir akdin isimleridir.[847]

 

65- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Kim (fasulye gibi) bir mal üzerine kararlaştırdığı sedef akdini malı alma zamanı gelince (nohut gibi) başka bir malın akdine çeviremez.”[848]

66- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “(Ey şehir sakinleri! Dışardan mal getiren)  satıcıları rahat bı­rakın.  (Satıcılar şehre inip mallarının değerini   öğrenmeden onları aldat­maya   kalkışmayınız)  ki, alıcı ile satıcı  birbirinden faydalansınlar.  Fakat içinizden  biri  (dışardan getirilen  malın değerini  öğrenmek gayesiyle)  din kardeşinden bilgi  talebinde bulunabilir.”[849]

67- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Satıcıyı kendi haline bırakın.  (Satmak istediği malına fiyat koymayın.) Çünkü hak sahibi söz sahibidir.[850]

68- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Aynı cinsten) olan altınlar birbirleriyle değiştirilebilir. Fakat biri diğerinden (tartı bakımından) fazla olmaması gerekir. Gümüş (ve di­ğer) pereler birbiriyle değiştirilebilir. Fakat birbirlerine eşit olmaları gere­kir.”[851]

69- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, tuz tuzla değiştirilip satılabilir. Fakat birinin diğerinden (ne sayı, ne de ölçek bakımından) fazla olmaması gerekir.”[852]

 

Hadisde geçen kelimeler:

Dinar: Altın

Dirhem: Gümüş

Sa':  Miktar, belli bir ölçek

Hintâ: Buğday.[853]

 

70- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Vermeğe kadir olduğu halde)borcunu vermeyen bir kimse, (öldükten sonra) kabrinde hapis edilerek yalnızlıktan Allah'a şikâyette bu­lunur.”[854]

71- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Gücü yettiği halde) borcunu ödemeyen bir kimse, kabrinde bağlı kalır. (Hak ettiği saadete kavuşamaz ve yalnızlıktan da kurtulamaz). Ancak borcunun ödenmesi onu kurtarır.”[855]

 

Mağlulun:  Bağlı kalmak[856]

 

72- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kişi (emanetle, zorla veya hırsızlıkla) el koyduğu bir malı sa­hibine iade etmek zorundadır. (Vermeyip     yanında telef olduğu takdirde tazminatını ödemesi yani değerini vermesi gerekir.)”[857]

73- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“(Tartı ile) aralarında bir fazlalık oknamak şartıyla altın altınla, gümüş gümüşle değiştirilebilir. Altına muhtaç  olan  kişi   gümüşünü  altın­la,  gümüşe muhtaç olan kişi de altınını gümüşle değiştirebilir veya boza­bilir.  (Çünkü  cinsleri  bir olmadığından  aralarında  bir fazlalık olabilir. Bu­nun için her ikisinin de açıkta olması ve aynı anda birbirlerine teslim et­meleri gerekir.”[858]

74- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “(Eşit ve hazır bulundurup teslim etmek şartıyla altın altınla, gümüş gümüşle,  arpa arpayla, hurma hurmayla,  tuz tuzla değiştirilebilir. Bu saydığımız çeşitleri kendi cinsinden başka ayrı cinslerle değiştirmek istediğinizde,  hazır bulundurup teslim etmek şartıyla satabilirsiniz.”[859]

 

Hadislerde geçen bazı kelimeler:

Fızze: Gümüş

Birre: Buğday

Şe'ır: Arpa

Temir: Hurma

Mılh: Tuz[860]

 

75- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Hz. Allah, kolaylık göstererek malını satan, alan, borcunu öde­yen veya alacağını alan kişiden razı olsun.”[861]

 

Semhen:  Kolaylık gösteren

Keza: Borcunu ödemek

İkteza: Alacağını almak[862]

 

76- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “(Bana sattığın malın bedelini) ağırca tart ve al.”[863]   

 

Hadisin sebebi: Sevgili peygamberimiz pazarda satın aldığı bir gömleğin bedelini tartıyla verirken kendisine satan kişiye hadisdeki gibi buyurmuştur.[864]

 

77- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Sevgili peygamberimiz ihtiyaçtan fazla kalan suyun para ile satılmasını yasak kılmıştır.”[865]

78- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Sevgili peygamberimiz veresiye olarak altınla gümüşün birbiriyle değiştirilmesini yasak kılmıştır.”[866]

79- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Sevgili peygamberimiz bir kaç sene ardarda ağaçtaki hurma­ları bir akidde satrlmasmı yasak kılmıştır, (Çünkü tou senelerden birinde meyve vermemiş olabilir.)”[867]

80- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz ölçüsü bilinmeyen yığınak halindeki hurmanın satılmasını yasak kılmıştır.”[868]

 

Subret: Ölçüsü belli olmayan, yığmak

Keyil: Ölçek.[869]

 

81- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz (deve gibi) gebe olan bir hayvanın yavrusunun yavrusu (ve aynı zamanda yavrusu) nunda satılmasını haram kılmıştır.”[870]

 

Hadisde geçen bazı kelimeler:

Habelilhabeleti: Yavrunun yavrusu veya gebe olan hayvanın yavrusu.

Kali'i: Alacak.[871]

 

82- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz bir kişinin alacağı başka bir kişinin alacağı ile satılmasını haram kırmıştır. (Çünkü herhangi birisinin almama­sı mümkündür.)[872]

83- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz yaş hurmanın kuru hurma ile satılmasını haram kılmıştır. (Çünkü yaş olan hurma kuruduktan sonra azalabilir.)”[873]

84- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Sevgili peygamberimiz azat edilmesi içki antlaşması yapılmış bir kölenin satilmasmı veya hibe edilmesini yasak etmiştir.”[874]

85- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz belli bir yerden atılan taşın vardığı ye­re kadar olan arsanın ve elde edilmesi mümkün olmayan (kayıp mal gibi) bir şeyin satılmasını yasak etmiştir. (Çünkü alıcı veya satıcıdan biri akla­nabilir.)”[875]

 

Hadiste geçen kelimeler:

Beyül Hasat-ı: Bu şeriat elinde bir kaç mana ifade eden bir cümledir:

a) Atılan taşın ulaştığı yere kadar olan kısmı sana sattım.

b) Atılan taşın düştüğü yere kadar olan bu arsayı veya tarlayı sana satım. Bunlar haramdır. Çünkü ya satıcı veya alıcı almış olur.[876]

 

86- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz olgunlaşmamış hurmanın, başakları cılız (kuvvetlenmemiş) ekinin satılmasını yasak kılmıştır. Çünkü ham hurma ile başaktaki yetişmemiş buğday herhangi semavi bir afetle yok olabilir. Bundan dolayı müşteri aldanabilir.”[877]

87- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz yaş hurmanın kuru hurmayla, yaş üzümün kuru üzümle, başaklardan arındırılmamış buğdayın buğday tanesi ili değiştirilip satılmasını yasak kılmıştır.”[878]

88- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz mecbur kalmış bir kimsenin malının değerinden aşağı olarak alınmasını ve de meçhul bir şeyin satılmasını ya­sak kılmıştır. (Çünkü birinci şıkta satıcının, ikinci şıkta ise alıcının aldan­ması vardır.)”[879]

 

Mecbur kalmış bir kimsenin malını değerinden daha aşağı bir fiatla almak haram olduğu gibi kimsesiz kalmış bir kimsenin elindeki ma­lını zor kullanarak elde etmek de haramdır.[880]

 

89- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki

“Satılan köpeklerden ve zinadan kazanılan para haramdır. Kan almayı meslek edinmek ise kötü bir şeydir.”[881]

90- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İşte (borçlu olarak ölen) bu kişi (borcunun ödenmesiyle) şimdi rahat ve azabtan kurtuldu.”[882]

 

Hadisin sebebi: Sevgili peygamberimiz borçlu olarak ölen bir kişinin cenaze namazını ancak Ebu Kutada adındaki bir sahabenin ölen adamın borcunu ödemesi halinde kılmış ve bunun üzerine:

“İşte borçlu olarak ölen bu adam şimdi rahat ve azabtan kurtulmuştur” hadisi şerifi buyurmuştur.[883]

 

91- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Yerin hakiki sahibi ve ysratıcısı Allah'dır. İnsanlar da Allah'ın kuludur. O halde kim sahipsiz bir toprağı (sürmekle)  ihye ederse, o top­rak onun olur.”[884]

92- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alış verişin bereketi,  pazarlık eden (alıcı ile satıcının) birbir­lerinin tutup sıktıkları ellerindedir.”[885]

93- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Alıcı ile satıcı pazarlık yaptıkları yerden ayrılmadan önce mu­hayyerdir. Alıcı ile satıcı isterlerse kabul, isterlerse red ederler.  Bu ikisi satıp aldıkları malın hakkında doğru konuşup ayıplarını gizlemezlerse, alış verişe ilâhi bir bereket girer. Ayıplarını gizleyip yalan söyleyerek birbirle­rini aldatırlarsa,  yaptıkları alış verişte hayır ve bereket kalkar.”[886]

94- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Alıcı ile satıcınının arasında ihtilâf olduğu zaman alıcı aldıklarını satıcıya, satıcı da aldığını alıcıya iade edebilir.”[887]

95- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Açılan her davada şahit göstermek davacıya ait, yemin etmek ise davalıya düşer. Fakat öldürülen bir kişinin  kan bedeli  hakkında acıtan dava  bunun  tam  tersidir.  (Yani,  yemin etmek davacıya, şahit göstermek ise davalıya düşer.)”[888]

96- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Pazarlık edilen yerde, eşit ve birbirlerine teslim etmek şartıy­la hurma hurma ile buğday buğday ile arpa arpa ile tuz tuz ile değiştiri­lerek satılabilir. (Bunların her biri kendi cinsi ile satılması kararlaştırıldık­tan sonra)  kim arttırır veya arttırma talebinde bulunursa, faiz almış olur. Ancak cinsleri bir olmayanlarda faiz olmaz. Çünkü biri diğerinden fazla olabilir.”[889]

97- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İçkiden,  zinadan ve satılan köpeğin bedeli olan her türlü pa­ra ve davul çalmak haramdır.”

“Köpeğini sana satan ve sonra gelipte parasını isteyenin eline top­rak koy. İçki içmek, kumar oynamak ve insanı sarhoş yapan her madde ha­ramdır.”[890]

98- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz şehirde bulunan tacirlerin dışardan mal satmaya getirenlerin şehre inmeden karşılanıp     kendilerinden mal alınmalarını yasaklamıştır.”[891]

99- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz satılan köpeğin, domuzun, zinanın ve erkek atın tohum mayasının parasını haram kılmıştır”[892]

100- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz alıcının satıcıdan borç almak şartıy­la ancak istediğini ona (satıcıya) satabileceğine dair yapılan alış-verişi, iki şartlı alışverişin yapılmasını, senin olmayan ve satın alınmış fakat henüz teslim edilmemiş bir malın başkasına satılmasını haram kılmıştır.”

 

Hadiste iki şartlı alış verişten kastedilen manâ şudur: Malını satmak isteyen satıcının alıcıya “Bu malımı peşin yüz lira, veresiye 150 lira ile sana sattım sattım” şeklinde yaptığı alış-veriş haramdır. Çünkü alıcı peşin verecek param yok, ancak veresiye alabilirim dediğinde faiz olmuş olur.[893]

 

 

101- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz zarar verecek küçük bir maim bölün­mesini haram kılmıştır.”[894]

102- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz başkasından kan alınmasının meslek edinilmesini yasaklamıştır.”[895]                           

103- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz hacının -melekede kayıp ettiği malı bu­lan kimsenin bir yıl içinde sahibini bulmamasına rağmen gene de kendi­sine mülk edinmesini yasaklamıştır.”[896]

104- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Çocuk babasının kazancıdır. (Öyle ise zarar vermemek şar­tıyla çocuğun her türlü malından babasının yeyip içmesi helâldir.)”[897]

105- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İslâm dininde, sahipsiz topraktan istediği kadar himayesine geçirmek yetkisi hiç kimseye verilmemiştir. (Ancak amme menfaati için devlet amirlerine verilebilir). (Almak maksadıyla değilde) başkasını aldat­mak gayesiyle pazarlığı yapılan bir malı arttırmak haramdır.”[898]

106- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz urban satışını yasak kılmıştır.”[899]

 

Urban: Alıcının pazarlık edip anlaştığı bir mal için verdiği cüzi bir parayı, malı görüp beğendiği takdirde fiyatından sayması, beğen­mediği takdirde ise satıcıya bırakması. Sevgili peygamberimizin böyle bir satışı haram kılmasının sebebi; aldanma ihtimali ve satışında kesinlik kazanmamasındandır.[900]

 

107- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Sevgili peygamberimiz diri bir koyunun bir kaç kilo et ile sa­tılmasını haram kılmıştır.  (Çünkü diri hayvanın    etinin keyfiyeti meçhul­dür.)”[901]

108- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Sevgili peygamberimiz erkek hayvanın tohumunun, hayvanın karnındaki yavrusunun ve yavrusunun yavrusunun satılmasını yasak kılmıştır.”[902]

109- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ancak ölçerek teslim alınan bir mal ikinci bir şahsa satılır­ken meydana gelen noksanlık veya fazlalık alıcınındır. (Sattığı kişiye ait değildir.)”[903]

110- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz, sağılması terkedtldivinden memeleri şişmiş olan bir hayvanın satılmasını yasak kılmıştır.”[904]

111- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz bir antlaşmayla iki alışveriş yapılmasını yasak kılmıştır.”[905]

 

Bu hadis yasak olunan iki konuyu kapsar:

a) Meselâ, satıcının şu malını 150 lira ile bana satarsan ben de sana bu malımı şu kadarla satarım gibi yapılan ikili antlaşmalar.

b) Örneğin, bir malın peşin olarak yüz, veresiye olarak da yüz elli lirayla satış anlaşması yapılması. Bu faiz olduğundan haramdır.[906]

 

112- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Aldanma ihtimali olacağından sudaki balıklarını birbirinize satmayınız”[907]

113- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sevgili peygamberimiz diyor ki: Sizden öncekilerden birisi hesaba çekildi, fakat iyi bir sevabına rastlanmadı, Ancak zengin olari bu adam mal sattıktan sonra gönderdiği tahsil memurlarına şöyle emreder­di. “Borcunu vermeyen fakir kimseleri af ediniz.” Bunun üzerine Hz. Al­lah hesaba çekilen bu kulu hakkında meleklerine şöyle buyurdu: “Biz o zengin tacirden daha büyük bir af etme yetkisine sahibiz. Ondan vazgeçip benim rahmetime bırakınız.”[908]

 

Konu: Tazminat Ödemek

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Kişinin telef ettiği) yemek yemekle, kab ise benzeri olan baş­ka bir kabla ödenir.”[909]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kadına ait (kişinin telef ettiği) yemek başka bir yemekle, kap ise başka bir kapla ödenir.”[910]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir hayvanı vurup yaraladıkları için maksatsız olarak açılan ku­yuya ve deri maddeleri çıkarmak maksadıyla açılan çukurlara düşüp ölen kimseler için tazminat ödenmesi gerekmez. Cahiliyet devrine ait define­lerin çıkarılması için açılan çukurlara düşüp ölenler için ise, tazminat ola­rak ordan elde edilen definenin beşte biri ödenir.”[911]

 

Konu: Vasiyet Etmek

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ey Sait, sen vasiyet etmek istiyorsan) malının üçte biri yeter­li,  hatta çok bile.  Çünkü mirasçılarını zengin olarak bırakıp gitmen, fakir ve dilenci olarak bırakıp gitmenden daha hayırlıdır. Hatta hanımının ağzı­na koyduğun lokmaya varıncaya kadar Allah için harcadığın her harcaman için sana mükâfat verilecektir.”[912]

 

Hadisin sebebi: Sahabilerden Sait ibni Ebi Vakkas ölüm: anımla peygamberimize dedi ki:

“Ye Rasulullah! Ben malımın üçte ikisini sadaka olarak vermek isti­yorum. Ne buyurursunuz?”

Bunun üzerine peygamberimiz bunun çok olduğunu söylediklerinde Sait “malımın üçte birini vermek istiyorum. Ne dersiniz?” dedi. Peygam­berimiz de bunun yeterli hatta fazla bile olduğunu cevaben verdiler.[913]

 

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben yapılan zulüm ve hakaretler için şahit olamam.”[914]

 

Hadisin sebebi:  Ümmül Numan ölüm döşeğinde yatan babasın­dan malının bir kısmının kendisine verilmesini istedi.

Babası, “Ben bu istediklerin hakkında Peygamberimize sorup onu şa­hit olarak tutmadıkça bir şey diyemem” dedi. Bu konuyu peygamberimize danıştığında peygamberimiz “başka çocuğun varmı” diye sordu. Peygam­berimiz bu çocuğundan başka bir kız çocuğu olduğunu öğrenince, “Ben böyle haksız olan şeylere şahit olamam.” diye cevap verdiler. Bu hadis­ten dolayı hukukçular mirasda evlâtlar arasında ayrıcalık yapmanın ve ma­lın yalnız bir evlâda tahsis edilmenin haram olduğu konusunda fikir birli­ğine varmışlardır.[915]

 

 

Konu: Rehine Vermek

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Borçlu olan bir kimse, rehine olarak gösterdiği at, deve gibi binilecek hayvanın) sırtına ancak kendisi bindiği gibi o hayvana yapılan masrafı da kendisi karşılar. Yine rehinenin sütünü kendisi içtiği gibi onun masrafını da kendisi görür. Çünkü rehine olan hayvan m sırtına binmek ve sütünü içmek, hayvanı rehine bırakan borçlunun hakkı olduğu gibi masra­fın karşılanması da borçlunun hakkıdır.”[916]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Rehine olarak bırakılan hayvanın sırtına binildiği gibi sütü de içilir”[917]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Rehin edilmiş hayvana,  nafakasına karşılık binilir. Rehin edilen sütlü hayvanın sütü de içilir.”[918]

 

Diyetler

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şibh-i amd'ın diyeti, amd'ın diyeti gibi mugallaza'dır. Şibh-i amd'ın faaili öldürülmez.”[919] Ebû Davut bu hadisi İbn-i Amrbin El-As’ da rivayet etmiştir.

 

Şibh-i Amd:  Katli meşru olmayan bir insanı âlât-i câriha'dan sayılmayan bir şeyle kasden öldürmek ki, bunun adına İslâm hukukunda şibh-î amd, yani yarı kasıt denilmektedir.

Amd; Kasten ve âlât-i câriha'dan biriyle öldürmek. Musallaza: Diyet-i mugaliaza: Hıkka ve cezalardan otuzar ve yüklüler­den kırk olmak üzere yüz devedir.[920]

 

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                    

“Kadının diyeti, erkeğin diyetinin üçte birine varıncaya dek onun diyeti kadardır.”[921] En-Nesrî bu hadisi İbn-i Amr bin El-Âss'dan riva­yet etmiştir.                                                     

 

Kadının diyeti, erkeğin diyetinin üçte birine kadar eşittir. Ancak üçte birden sonra kadının diyeti, erkeğin diyetinin yarısı kadardır.[922]

 

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir aşiret'e  (mensup kişiler) in diyetleri bütün aşiret hatkının üzerine düşer.”[923] Ahmet ve Müslim bu hadisi bir'den rivayet etmişlerdir.                                                                                     

 

Bir aşiret içinde yanlışlıkla işlenen cinayetlerin kan bedeli, yan­lış cinayeti işleyen tarafından değil,  bütün aşiret halkı tarafından öden­mesi gerekir.[924]                                                                      

 

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zimmîlerin diyeti Müslümanların diyetinin yarısı kadardır.”[925] En-Nesâî bu hadisi İbn-i Ömer'den rivayet etmiştir.

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kasıtlı işlenen cinayette kısas ve yanlışlıkla işlenen cinayette diyet vardır”[926] Et-Taberânî bu hadisi Amr bin Hizâm'dan rivayet etmiştir.

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muâhed'in (zimmî veya müttefikin) diyeti, hürrün diyetinin ya­rısı kadardır.”[927] Ebû Davut bu hadisi İbni Ömer'den rivayet etmiştir.

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kâfirin diyetinin tutarı,  Müslümanın diyetinin yarısı kadardır.”[928] Tirmizî bu hadisi İbn-i Amr bin El-Âss'dan rivayet etmiştir.

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zimmînin diyeti,  Müslüman diyeti kadardır.”[929]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“El ve ayak parmaklarının diyeti eşittir. Her biri için ödenen bedel on devedir.”[930]

 

Hadisi şerifin özeti: Bir kimsenin başka birisinin kopardığı bir parmağın kan bedeli 10 devedir. İki parmağın kan bedeli ise 20 devedir. Ayak ve el parmakları bu konuda eşittir.[931]

 

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ev, harem (kutsal yer) dir. Her kim sana saldırarak haremine girerse onu öldür.”[932] Ahmet ve Et-Taberânî bu hadisi Ubâde bin Es-Sâmit'ten rivayet etmişlerdir.

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Meryem'in oğlu İsa, bir adamı hırsızlık ederken gördü ve ona:

“Çaldın mı?” diye sordu. Adam: 

“Kendisinden  başka gerçek tanrı bulun­mayan zat'a yemin ederim ki, hayır!..” diye karşılık verdi. Bunun üzerine İsa şöyle dedi: 

“Allah'a inandım ve gözümü yalanladım.”[933] Buharî ve daha başkaları bu hadisi Ebû Hüreyre'den rivayet etmişlerdir.

 

İsa peygamber, bir adamın hırsızlık yaptığını görünce kendisi­ne şöyie sordu:

“Hırsızlık mı yaptınız?”

Adam:

“Hayır, Allah'ın birliğine yemin ederim ki, herhangi bir şey çalmadım.”

İsa peygamber, adamın böyle demesi karşısında;

“Ben, Allah'a iman ettim. Gözlerimin gördüğünü yalanlıyorum,”

İşte... Böyle bir şüphe, hırsızlık konusuna girince, hırsızlık yaptığı id­dia edilen adamın eli kesilmek cezasından kurtuldu.[934]

 

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kulakta yüz deve ve akılda yüz de (diyet) vardır.”[935]  El- Beyhakî bu hadisi Muâz'dan rivayet etmiştir.                                         

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dilde, konuşmayı önlediği takdirde  (tam) diyet vardır. Erkek­lik uzvunda, haşefe kesildiği takdirde  (tam) diyet vardır. İki dudakta da tam diyet vardır.”[936] İbn-i Adiyy ve daha başkaları bu hadisi İbn-i Ömer'den rivayet etmişlerdir.

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yanlışlıkla işlenen cinayetin diyetinde hıkka, cezea, bint-i me­haz, lebûn ve ibn-i mehaz'dan yirmişer olmak üzere yüz deve vardır”[937]  Ebû Davut bu hadisi İbn-i Mes'ûd'dan rivayet etmiştir.

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şahit olarak kılıç yeter.”[938]  İbn-i Mâce bu hadisi Seleme bin El-Muhabbak'tan rivayet etmiştir.

 

Hadisin sebebi:

Şer'î cezalara dair ayetler inmişti. Çok kıskanç kişi olan Ebû Sâbit'e

“Karın Ümm-î Sâbit'in yanında bir adam bulsaydın ne yapardın?” diye so­ruldu.

“İkisini de kılıçtan geçirirdim.” karşılığını verdi ve şöyle devam et­ti.

“Dört şahit getirinceye kadar bekleyecek miydim? Adam da işini görür ve giderdi. Veya şöyle, böyle mi oldu, diyecektim! O zaman da bana kar zif (zina iftirası) cezası verilir ve ömür boyu şahitliğim de kabul edilmez­di.” Ebû Sâbit'in bu sözleri Peygamber Efendimize iletilince bu hadîsi şe­rifi buyurdular. Hadis, meseleye kılıç tarafından bir had koyulduğu anla­mını taşımaktadır: Bazıları bu hadise dayanarak koca hakkında kısas lâzım gelmeyeceğine kail olurken kimi de kısas gerektiği hükmüne varmıştır.[939]

 

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Doktorluğu bilinmediği  (halk arasında doktor olarak tanınma­dığı)  halde tedavi eden kişi, (sebebiyet verdiği    zararı) tazmine  mecbur­dur.”[940]  Ebû Davut ve birçokları bu hadisi İbn-i Amr bin El-Âss'dan rivayet etmişlerdir.

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kesici âletten başkasıyle (öldürücü olmadığı genel olarak ka­bul edilen bir aletle) işlenen suç yanlışlık suçudur ve her yanlışlık suçu için diyet vardır.”[941]  Et-Taberânî bu hadisi En-Nu'mân bin Beşîr'den rivayet etmiştir.

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kan bedelini aldıktan sonra öldüren kişiyi affetmem.”[942]  Et-Tayâlisî bu hadisi Câbir'den rivayet etmiştir.

 

Bu hadisin şerhinde ilim adamları şöyle demektedirler: Adam öldüren kişi kısas olarak öldürülür. Ancak ölüm, kılıç gibi keskin ve yara­layıcı olmayan bir aletle vuku bulmuş ise bu durumda kısas değil, diyet lâzım gelir. [943]                                                                                                             

 

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kasten suç işlediğini kabul eden katilin akrabalarına kan bedelinden hiç bir şey yüklemeyiniz. (Zira böyle bir cinayetten mütevellit olan kan bedeli katile aittir.)”[944]                                                                            

 

Diyetin, katilin asabesi tarafından ödenmesi için yalnız katilini itirafı yeterli bulunmamaktadır. Suç, hukukî yönden ispatlanmış veya asa-be tarafından da kabul edilmiş olması şarttır. Asabe, katilin baba tarafın­dan akrabası olup diyeti ödemekle yükümlü olan kişilerdir.[945]

 

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                                     

“Yanlışlıkla işlenen bir cinayetin kan bedeli katilin akrabalarına yüklenir. Düşürülen bir ceninin kan bedeli bir köle veya cariye vermektir.  (Veya bunların karşılığı verilecektir.)”[946]

 

Şer'î Cezalar

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şer'î cezaları şüphelerle önleyiniz ve soylu kişilerin sürçme­lerini bağışlayınız; ancak Allah'ın tayin ettiği şer'î cezaların hiç birinde, bağışlama olmaz.”[947] Abdurrazzak bu hadisi İbn-i Abbâs'dan rivayet etmiştir)!

 

Şer'î cezayı gerektiren bir suç olmadıkça soylu kişilerin ufak te­fek hataları ve sürçmelerinin bağışlanması emrediliyor. Aynı zamanda su­çun isnat edilen kişi tarafından işlenip işlenmemiş olmasında meydana çı­kacak olan herhangi bir şüphe ile ceza önlenebilir. Ancak bu şüphenin şer'î yönden geçerli olması şarttır.[948]

 

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İspatsız olarak bir kimseyi taşlayacak olsam şu kadını taşlar­dım."[949] Ebû Ya'lâ bu hadisi İbn-i Abbâs'dan rivayet etmiştir.

 

Fahişelik yaptığı yayılan ve ancak şahit veya itirafla sabit olma­yan bir kadın hakkında Resûl-î Ekrem Efendimiz bu hadisi buyurmuşlardır.[950]

 

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yağmacının,  aşırtıcının ve emanete hiyanet edenin eli kesil­mez.”[951] Ahmet ve birçokları bu hadisi Câbir'den rivayet etmişlerdir.

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Sihirbazın cezası,  boynunun kılıçla vurulmasıdır.”[952]  Tirmizî bu hadisi Cündüb'den rivayet etmiştir.

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir ülkede tatbik mevkiinde bir ceza, o ülke halkı için kırk sa­bah yağan yağmurdan daha yararlıdır.”[953]  En-Nesâî bu hadisi Ebu Hüreyre'den rivayet etmiştir.

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir anne, çocuğunun suçundan sorumlu olmaz.”[954]  En-Nesâî bu hadisi Tarık El-Muharibî'den rivayet etmiştir.

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“On kırbaçtan daha fazla tekdir (azarlama) cezası vermeyiniz.”[955] İbn-i Mes'ûd bu hadisi Ebû Hüreyre'den rivayet etmiştir.

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hırsızın eli ancak çeyrek Dinar (değerinde olan bir mal) veya daha fazlasında kesilir.”[956] Müslim ve daha başkaları bu hadisi Aişe'den ri­vayet etmişlerdir.

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Meyve ve hurma çiçeğinde el kesme cezası yoktur.”[957] Ahmet ve birçokları bu hadisi Râfi' bin Hadîc'den rivayet etmişlerdir.

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Genel açlık zamanlarında el kesme cezası yoktur.” [958] El-Hatîb bu hadisi Ebû Ümâme'den rivayet etmiştir.

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Beyin zarına ulaşan yarık veya içe nüfuz eden yaralama ve­ya kemiği ufalayan yarıkta kısas yoktur.”[959]  İbn-i Mâce bu hadisi El-Abbâs'dan rivayet etmiştir.

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kendi aranızda bağışlama yolu ile şer'î cezaları hallediniz! Bana iletilen ceza mutlaka vacip (yerine getirtmesi gerekli) olur.”[960]  Ebu Davut ve daha başkaları bu hadisi İbn-i Amr bin El-Âss'dan rivayet etmiş­lerdir.

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Sizden önceki milletlerin helak olmalarının gerçek sebebi, içlerinden soylu kişi çaldığı zaman onu bırakırlar ve güçsüz kişi hırsızlık ettiği zaman onu cezalandırırlardı.”[961]  Ahmet, Buharı ve daha başkaları bu hadisi Aişe'den rivayet etmişlerdir.

 

Ödünç                                      

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ödünç alınan şey geri'verilmeli,  ekininden yararlanılmak üze­re alınan toprak sahibine iade edilmelidir."[962]  İbn-i Mâce bu hadisi Enes'den sahih bir senedle rivayet etmiştir.                                                 

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                       

“Ödünç alınan şey geri verilecek, ekininden yararlanılan tarla sahibine iade edilecek, borç ödenecek,  kefil ve tazminat ödiyecektir.” [963] Ahmet ve birçokları bu hadisi Ebû Ümâme'den rivayet etmişlerdir.

 

Konu: Kaybolan Malların Hakkında İslâmi Hükümler 

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kaybolan (deve, sığır, manda gibi) canlı hayvanlar ve düşürülen (altın, gümüş gibi) malları bulduğun yerde tarifini yap. Sahibini bulduğun zaman onu sahibine ver. Eğer sahibini bulamazsan o mal sana kalır. Çünkü malın hakiki sahibi Hz. Allah'dır. Allah dilediği kişiye verir.”[964]

 

Konu:  Normal (İktisadî) Yaşam

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yahudilerden Beni Nezir kabilesinin Medine’de bırakıp terkettikleri hurma ağaçlarını satan sevgili  peygamberimiz elde ettiği  paradan ancak ailelerine bir senelik yetecek nafakalarını ayırırdı.”[965]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Harcamada iktisadi hareket, yaşamanın yansıdır. İnsanlarla iyi geçinmek aklın, bilmediklerini sormak ise ilmin yarısıdır.”[966]

 

Konu: Kıyamet Gününde Allah'ın Rahmet Gölgesinde Bulunan Kimseler

 

1. “Hz. Allah, hiç bir gölgenin bulunmadığı kıyamet günü kendi rahmet gölgesi altına alacağı yedi kimseler vardır:”

a) Adaletten ayrılmayan imanlı devlet adamları.

b)  Alla'h'a karşı tam olarak kulluk vazifesini ihmal etmeyen gençler.

c) Bir dahaki vakte dönünceye kadar camilere kalbleri bağlı olarak kalan kişiler.

ç) Allah için sevip aynı sevgiyle toplandıkları gibi aynı sevgi üzerin­den ayrılan kişiler.

d) Yalnız olduğu zaman Allah'ı anarak sevinçten gözyaşı döken kim­seler.

e) Soylu ve güzel bir kadının “Ben bütün alemin sahibi olan Allah'dan korkarım diyerek teklifini red eden kimseler.

f)  Sağ eliyle verdiğini sol elinin bile farkına varamayacak kadar giz­li sadaka veren kimseler.”[967]

 

Şüphe yok ki, kıyamet günü geiip de dayandığı zaman, güneş mahşer meydanında toplanmış olan tüm insanların başlan üzerine yakla­şıp her yeri şiddetle yakıp kavururken, Yüce Allah orada bulunan tüm in­sanların arasından kendisine kulluk eden yetmiş gurubu ayırır ve rahme­tinin gölgesi altında barındırır. İşte bu hadisde ismi geçen yedi gurub, yetmiş gurubun içinde olanlardandır.[968]

 

Konu: Kıyametin Alametleri

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hiç bir peygamberin söz konusu etmediği deccalden bahseden ve onu size tanıtacak bir hadisden bahsedeyim mi? “Deccal bir gözü kör olarak ve cennet misali bir bolluk, cehennem misali bir yetkiyle gelecek­tir. Onu gören milletin zannettikleri gibi o rezaletlerle dolu cennet ve ce­hennemin ta kendisidir.”

Nuh peygamberin, milletine akıbeti acı Allah'ın azabından haber ver­diği gibi, şüphesiz ben de deccalin tehlikeli ve dinsiz bir mahlûk olduğu­nu sizlere haber veriyorum.[969]

 

Kıyamete yakın geleceğinden haber verilen insanhğın başına büyük felâketler doğuracak tehlikeli kâfir deccaldan bahseden bu hadisi şerifdeki sözü geçen cennet ve cehennem maddi değil, aslında manevi olan cennet ve cehennemdir. Ne yazıkki, deccalin getireceği cennetin ben­zeri günümüzde tüm çirkinliğiyle gözlerimizin önünde gün geçtikçe yayı­lıp çoğalmakta. Gazinolar, pavyonlar, barlar ve fuhuşun, zinanın açıkça ya­pıldığı genelevler. Söyleyin, insanların zahiren cennet gibi saydıkları bu çirkin ve günah kiriyle dolu yerlerin, yakın gelecekte insanlığın başına fe­lâket getirecek olan deccalin cennetinden ne farkı varki. Rezaletlerle dolu olan zamanımızdaki bu çirkin yerler aslında cennet değil, cehennemin ta kendisidir. Bugünkü müslümanın içinde bulunduğu hayat ve gerçekleştir­diği dini hükümler belki cehennem azabı gibi zor, ama cennet gibi güzel­dir. İşleyenleri cehennemden kurtarıp cennete götüren bu kadar güzel bir şey olabilir mi ki, bunlar, gerçek müminler için gerçekten de azap değil, Allah'a karış duyulan sevginin bir timsalidir.[970]

 

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanlardan ilk olarak kalkacak olan huzurdur. (Huzurun: kalka­cağı o zamanda zenginlik ve bolluğun ne yararı var ki.)”[971]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bu ümmetten ilk olarak kalkacak olan şey, haya ve güvenirlik olacaktır. (Hayanın kakmasından daha büyük bir tehlike düşünülemez. Bü­tün kötülüklerin kapısı olan hayanın kalkmasıyla tüm kötülüklerin kapısı da insanlara açılmış olur. Böylelikle insanların birbirlerine karşı1 olan güvenleri ortadan kalkar. Güven duygusunun kalktığı yerde ise mutluluk ve huzur kalmaz)”[972]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanlardan ilk kalkacak olan güvenlik, son kalkacak olan da namaz olacaktır. Çünkü namaz kılan çok, fakat Allah'ın nezdinde kılınan namazın karşılığı olmayacaktır.”[973]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Kıyamete yakın bir zamanda) yerden Dabbe adında canlı (her­kesin iş durumunu bilen) bir varlık çıkacaktır. Yanında Süleyman peygam­berin mührü (hatemi), Musa peygamberin de asası bulunacaktır. Asa ile müminin  iki kaşı arasına dokunduğunda o imanlı kişinin yüzü nûrani ve bembeyaz, mühür ile kâfirin burnu üzerine damga vurduğunda, kâfirin yüzü simsiyah kesilecektir. Öyleki orada bulunan insanlar, müminin yüzüne baktıklarında bu mümindir, kâfirin yüzüne baktıklarında ise bu kâfirdir di­yebilecekler. (Çünkü mühürdeki mümin, asadaki kâfir kelimesi aynen gö­rünüp okunur.)”[974]

 

Hadîsde geçen Hatim, Süleyman peygamberin mührü değil, sa­dece onun bir benzeri, asa da Musa peygamberin asası değil, onun bir benzeridir. Buna mukabil aynı yetkiye sahiptir.[975]

 

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Öylesine üç şey vardır ki, bunlar göründüğü zaman, o ana ka­dar iman etmemiş kimselerin edecekleri  iman kendilerine fayda verme­yecektir:”

a) Güneşin batıdan doğması,

b) Deccalin ortaya çıkması,

c)  Dabbenin meydana çıkması.”[976]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Şüphe yok ki, Hz. Allah kullarından ilmi alıp yok etmez. Ancak ulemaların canını almakla ilim yok olur. Hiç bir alim kalmayınca, o zamaninsanlar, alimlerin yerine cahri emirlere sorar, onlar da ilimsiz, bilgiye da­yanmayan yanlış fetva verir. Sonuç, hem kendileri dinden sapar hem de başkalarının dinden sapmalarına sebep olurlar.”[977]

 

Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) veda haccında bulunduğu sırada “ilim ortadan kalkmadan öğrenmeye çalışınız” buyurdu. Bunun üzerine sa­habelerden Ebu Ûmame dedi ki:

“Ya Rasulûllah o bahsettiğiniz din ilmi ortadan kalkabilir mi?” Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) yukarıdaki hadisi şerifi buyurdular.[978]

 

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, kıyametin alâmetlerinden bazıları şunlardır:

a) Dine dair ilimlerin kalkması.

b) Cehaletin ortaya çıkması.

c) Zinanın açıkça yapılması.

e) Elli kadını bir erkeğin idare edecek kadar, erkeklerin azalıp kadınların çoğalması.”[979]

 

Bu hadisin son şıkkı, kıyamete yakın bütün dünyayı kapsayan bir savaşın çıkması ve bu savaşta erkeklerin her ellide kırkdokuzunun ölüp yok olmasına işaret eder.[980]

 

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin işaretlerinden birisi de insanların camilere gitme­lerini iftihar meselesi yapmaları.”[981]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin alâmetlerinden bazıları, şunlardır:

a) Fuhuşun yaygınlaşması.

b) Ahlâk dışı, terbiyesiz sözlerin söylenmesi.

c) Akrabalar arasındaki akrabalık bağlarının kopması.

d) Güvenilir kişilere ihanet etmek.

e) Hainlere güvenmek.”[982]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin alâmetlerinden bazıları şunlardır:

a) Kişinin iki rekâtlık namaz kılmadan caminin ortasından geçmesi.

b) Kişilerin ancak tanıdıklarına selâm vermesi.

c) Gençlerin ihtiyarları işçi olarak çalıştırmaları.”[983]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin yakın olduğuna işaret eden delillerin bazıları:

a) Yağmurun çok yağmasına rağmen bitkilerde bereketin azalması.

b) Hafızların çoğalıp, âlimlerin azalması.

c) Amirlerin çoğalıp bunların arasından güvenilir kişilerin azalması.”[984]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tesbih tanelerinin birbirini takip etmesi gibi, kıyametin alâ­metleri de birbirini takip edecektir.”[985]

 

Kıyametin alâmetleri, tesbih tanelerinin ardı sıra gelmesi gi­bi gelecektir buyuruyor sevgili peygamberimiz. Kıyametin alâmetlerine örnek verecek olursak şunları sıralayabiliriz. İsa peygamberin gökyüzün­den yeryüzüne inmesi, Deccalin ortaya çıkması Dabbe adındaki yerden çı­kacak olan mahlûk, yeryüzünü fitneye boğacak olan Yecüc-Mecüc adında­ki iki milletin çıkması, güneşin batıdan doğması. Bütün bunlar birbirlerini takip edeceklerdir. O ana kadar iman etmemiş olan kâfirlerin iman etme­leri bile fayda vermeyecektir. Mümin olanlar, Allah'a inananlar kurtulacak, münafıklar, kâfirler ve içlerinde şüphe taşıyanlar ise felâketin doğurucusu olacak olan Deccalla ve Ahirette ise şeytanla birlikte ebedi bir azaba çarp­tırılacaklar. Allah hepimizi şeytanın şerrinden, Deccalin fitnesinden kur­tarsın. Amin...[986]

 

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin alâmetlerinden altısı şunlardır;

a) Fani alemden baki aleme göç etmemesi.

b) Beyt-ül mukaddesin fethedilip müslümaniarın eline geçmesi.

c) Kişinin eline bin dinar geçmesine rağmen az görüp öfkelenmesi.

ç) (Batının kötü ahlâk) fitnelerinin müslümanların evine girmesi,

d) Koyunların arasında ölümlerine sebep olan Kısas hastalığının çıkması gibi, insanların arasında da ansızın ölümlerine yol açacak bir fe­lâketin doğması.

e) Her sancağın altında oniki bin askerin bulunacağı seksen sancak altında toplanan rum ordularının savaşa başlaması.

f) Mısır’da burun kemikleri eğri, Ümmiye kabilesine mensup bir hü­kümdarın bir sultana karşı gelerek savaşta yenildikten sonra rum diyarı­na kaçıp rumlardan teşkil edeceği bir orduyla İskenderiye'ye gelip İslâm ordusuyla savaşması.”[987]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kudüsde büyük bir tamirin olması; Medine’nin harab olması, büyük bir savaşın çıkması, İstanbul'un fethedilmesi de (İslâmiyete karşı) deccalların çıkması demektir.”[988]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, Hz. Allah ipekten daha da yumuşak (bir hasta­lık getiren) Yemen'den bir rüzgâr estirir (tüm İslâm ülkelerine yaydırır). Bu rüzgâr, kalbinde zerre'kadar dahi iman bulunan kimselerin ölümüne se­bep olur. (Böylece iyi insanlar yok olur, kıyamet de kötü insanların başı­na kopar."[989]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz on alâmet vuku bulmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”

a) (Doğu ile batıyı kapsayan) ve kırk gün bekleyip insanları çeşitli hastalıklara sürükleyecek) bir duman.

b)  (İslâmiyete karşı çeşitli inkılâplar yaratacak ve fitne tohumlarını saçacak olan) deccalin çıkması.

c) (Kendisine büyük bir yetki verilecek olan)  Dabbe adındaki bir mahlûkun ortaya çıkması.

ç) Güneşin batıdan doğması.

d) (Büyük bir çapta zarar verecek) üç depremin çıkması.

e) Doğudan bir depremin olması.

f) Batıdan bir depremin olması.

g) Arap yarımadasında bir depremin çıkması. (Bu üç deprem sırasıyla vuku bulacaktır.)

h) Yecûc-Mecûc adlı tehlikeli iki (Rus ile Çin olabilir) milletin fitnelerinden (İslâm ülkelerine karşı) iki kapının açılması.”[990]

 

Hadisçe geçen bazı kelimeler:

Duhan: Duman demektir. Bunun ne demek olduğunu sevgili peygam berimize soran sahabelere peygamber efendimiz (s.a.s) şöyle cevap vermişlerdir:

“Bu öylesine büyük bir belâdır ki, doğu ile batının arasını dolduruı kırk gün bekler ve bu zaman içinde insanlar arasında çeşitli hastalıkların doğmasına sebeb olur. Ancak müminler için bu hastalık nezle veya gırip gibi hastalıklardan öteye gitmeyecektir. Oysa kâfirler için sarhoşluk, çılgınlık ve delilik gibi tehlikeler doğuracak olan bu duman, böylece birçok kâfiri ölüme sürükleyecektir.” Bu konuda Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuşlardır: “Ey habibim! Üzülme. Semadan çıkacak ve bütün insanları kapsıyacak bir dumanın geleceği günü bekle. Bu ne kederli bir azabdır.” (Ki tafsir etmek kelimelerle imkânsızdır.)

I) (Kıyametin en son alâmeti) Adn isminde yerin derinliğinden çıka­cak olan bir ateşin insanları haşır meydanına varıncaya kadar toplayıp gö­türmesi. Bu ateş İnsanları beraberinde haşır meydanına götürürken, in­sanların geceleri durduğu yerde durur, gündüzleri ise geçtiği yerde yü­rür.[991]

 

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Şüphe yok ki, mutlu olan kişi, küfür fitnelerinden korunmuş olan, bu fitnelere tutulup da sabreden ve kabul etmeyen kişidir.”[992]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Vuku bulacak kıyametin ilk alâmetleri şunlardır:”

a) Güneşin batıdan doğması.

b)  Kuşluk zamanında Dabbe adlı bir mahlûkun çıkması.

Bu ikisinden hangisi ilk önce ortaya çıkarsa, diğeri de hemen onun akabinde ortaya çıkacaktır.”[993]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, kıyamete yakın bir zamanda milleti yoldan çıkarıp dinsizliklere sevkedecek bir grup insan bulunacaktır. Onları dinsizliğin acı abbetinden uyarınız.”[994]

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz kıyamete yakın bir zamanda öylesine acı günler ge­lecek ki, o günlerde dini bilgiler ortadan kalkacak, yerine cehalet yerleşe­cek,  insanların arasında çatışmalar, döğüşmeler, birbirini öldürmeler ade­ta bir salgın halini alacaktır.”

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben sizin için, bir koyunun kurttan korkmasından daha da çok (küfre kaymanızdan)  korkuyorum. Dikkat edin! İyi olmayan koyun, sebepsiz olarak ölen koyundur.”[995]

 

Sebebsiz ölen koyun, sürüsünden ayrılıp kurtlara yem olan ko­yundur, Sebebsiz ölen insan ise, din camiasından ayrılıp canavar gibi kominizme yem olan kişidir.[996]

 

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, ben sizin için fakirlik fitnesinden ziyade zen­ginlik içinde olan hayat fitnesinden korkuyorum. Çünkü siz, fakirlikle im­tihan olundunuz ve buna sabır göstererek selâmete kavuştunuz. Oysa dünya tatlı, cazibeli olan yeşil bir bahçedir.”[997]

 

Sevgili peygamberimiz bizim fakirlik, darlık içinde geçen ha­yatımızdan ziyade, servet ve bolluk içinde geçen hayatımızdan korkmak­ta. Zenginlik insanı yoldan saptırıp azdırır. Bu konuda Hz. Allah şöyle bu­yurmakta: “Eğer kullarımıza bol servet verirsek, yeryüzüne fitne tohumu saçıp azarlar.” Hz. Allah diğer bir ayette ise şöyle buyurmaktadır: “İnsan­lara bol rızık ve servet verirsek bizden yüz çevirip unutkanlık köşesine otururlar.” Evet sayın okuyucular, görüldüğü gibi zenginlik insanları nasıl yoldan çıkarıp azdırmakta. Oysa fakirlik her an müslümanlara Allah'ı ha­tırlatmakta ve mütevaziliği diğer insanlara telkin etmekte. Fakir bir kul, dinden ayrıldığı zaman demiyelim de yoldan çıktığı zaman bile, kötü yol­dan Allah'a dönüş yapar. Bunun için peygamberimiz hâdisde olduğu gibi. Ben sizin başınıza belâ olan fakirlikten ziyade daha büyük bir belâ olan zenginlik içinde geçen hayatınızdan korkarım buyurmakta.[998]

 

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Bütün dünyayı yakıp kavuracak) büyük bir savaşın çıkması, İstanbul'un fethi, (küçük) deccalların ortaya çıkması. (Bunların zamanları o kadar birbirlerine yakındır ki, hepsi) yedi ay gibi kısa bir zamanda ola­cak gibidir.”[999]

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Mehdi benim neslimden olup alnı geniş, tüysüz ve burnu uzuncadır. Ahlâksızlık ve zulümle dolu olan bu dünyayı yeniden adaletle doldurup iyiye dönüştürecektir.”[1000]

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dünya, mal ve serveti ile makam ve rütbeler kötü kişilerin eline, geçmedikçe kıyamet kopmayacaktır.”[1001]

 

Lûka': Kötü insanlar.

Hadisin işareti: Bu hadis, kıyamete yakın bir zamanda dünyanın ma ve servetinin kötü kişilerin eline geçeceğine ve devletin önemli mevkilerine soy-sopatı belirsiz kişilerin geçip işgal edeceklerine işaret etmekte­dir.

Bunun nedeni kötü kişilerin serveti gayri meşru yollardan veya meş­ru clmad/ğını araştırmadan çeşitli hilelerle ele geçirip üzerine konması­dır. Bu da karga düşünceli, kadınh-içkili hayata alışmış maneviyatını kay­betmiş sapık kişilerin çiçekler misâli islâmiyeti, Avrupa'nın küfür huku­kundan aşağı görerek kendilerine göre değiştirip tamamiyle islâm ilkele­rinden çıkarıp atmalarından ileri gelir. Böylece Allah'ın meşru kıldığı yol­ları araştırmadan haram yollardan elde ettikleri servete kargaların leşe konması gibi konarlar.[1002]

 

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ümmetimden bir gurup, kıyamet kopuncaya kadar galip gelip hak dinden ayrılmayacaktır.”[1003]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yeryüzünde tam imanla “Allah Allah” denildikçe kıyamet kopmayacaktır”[1004]

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanlar, camilerin inşaat ve tezinininde iftihar edip yarışmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”[1005]

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kötü İnsanlar dünyada (kondukları servetten ötürü) mutlu sa­yamadıkça kıyamet kopmayacaktır.”[1006]

32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İyi ve şuurlu kimseler bir mezarın yanından geçerken “bura­da yatan kimsenin yerinde keşke ben olsaydım" demedikçe kıyamet kopmayacaktır.”[1007]

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kâbeye ziyaret edildikçe kıyamet konmayacaktır.”[1008]

34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kâbeden Hacer-ül Esvet (kara taş) kalkmadıkça, Hafızların kalbinden de Kur'an unutturulmadıkça kıyamet vuku bulmayacaktır.”[1009]

35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yeryüzüne yetmiş yalancı (bir peygamberin küfre karşı yap­tığı devrimler kadar, islâmiyete karşı devrimler yapan) kişiler gelmedikçe kıyamet vuku bulmayacaktır.”[1010]

36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Yeryüzünden yavaş yavaş göçüp giden iyi insanlara karşılık, kötü insanlar, yaramayan çürük buğday veya hurma taneleri gibi kalır. Fakat Hz. Allah bunların yüzüne rahmet nazarıyla bakmaz.”[1011]

 

Sevgili peygamberimiz diğer bir hadisde de “kıyamet kötü in­sanların başına kopacaktır” şeklinde buyurmuştur. Yukarıda geçen hadis bunun gerçek bir tercümesidir. Çünkü iyi insanların dünyadan göçüp git­mesiyle azalan imanlı kişilerin yerine, çoğalan Allah'ı inkâr etmiş sapık düşünceli kötü insanlar yerleşecektir. Ceza anlamına gelen acı, izdırap ve felâketlerin birleşeceği o kıyamet gününün kötü insanların başına yıkıl­ması Allah'ın dünya nizamına koyduğu adaletin bir gereğidir.[1012]

 

37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Meryem oğlu İsa peygamber (müslümanlara rahmet olarak son zamanda gökyüzünden) Dümüşk'in doğusunda bulunan beyaz bir mi­narenin üzerine iner.”[1013]

38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Deccal, gözleri (cam gibi) yeşil olan kâfirdir.”[1014]

39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Deccal dediğimiz kâfirin sol gözü kör, sağ gözü ise kusurlu, iki gözü arasında “bu adam kâfirdir” yazılı yazıyı gören her müslüman oku­yabilecektir.”[1015]

40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Sol gözü kör, saçları gür olan deccalın aynı zamanda yanında cennet ve cehennem gibi iki yeri olacaktır. (Müminlerin girecekleri cehen­nem aslında cennet, münafıkların girecekleri cennet de aslında cehennem gibidir.)”[1016]

41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Çocuğu olmayacak olan Deccal Mekke ve Medine'ye gireme­yecektir.”[1017]

42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Deccal, doğudan Horasan denilen bir yerden çıkacaktır. Çık­tığı anda peşinden kendisini yüzleri kalkan gibi büyük ve geniş bir toplu­luk takip edecektir.”[1018]

 

Hadisin işareti: Deccalın, doğuda Allah'a inanmayan, komünizm fitnesini tüm düityaya saçarak insanları felâketlere sürükleyecek olan Rus­ya milletinden gelmesi mümkündür. Çünkü deccal gibi en kötü düşünceler taşıyacak bir dinsiz ve devrimcinin, en kötü bir milletten gelmesi gerek.[1019]

 

43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamete yakın bir zamanda çok karışık günler ve (tüm dün­yayı kapsayacak) savaşlar olacaktır.”[1020]

44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamete yakın bir zamanda şu olaylar olacaktır:”

a) Mesh: İnsanların kıyafet veya ahlâk bakımından hayvanlaşır.

b) Hasif: Dünyanın bazı yerlerinde büyük depremlerin olması ve bu depremler sonucu birçok canlının toprağın altına gömülmesi.

c) Kazf: Semadan yağmur yerine taşların yağması.”[1021]

 

Konu: Kıyamet Ve Fitneleri

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “İslâm beldeleri arasında en son yıkılacak olan yer, Medine ola­caktır.”[1022]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Peygamberimiz bu hadisi parmaklarını birbirine giriştirerek di­le getirdi ve şöyle anlattı: “İnsanların verdikleri sözlerine sadık kalmadı­ğını ve emanete ihanet ettiklerini gördüğün zaman; evinde otur, diline ha­kim ol, Allah'ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçın, sana ait olan işlerine sarılıp amme işleriyle uğraşmayı bir yana bırak.”[1023]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yaşayan bir kavmin, yerin yarılmasıyla gömülüp kaybolduğunu işitiğiniz zaman, biliniz ki, kıyametin kopması yaklaşmıştır.”[1024]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Din ve devlet işleri, ehli olmayan (soy, sopatı belirsiz); teslim edildiği zaman, kıyametin kopmasını bekleyiniz.”[1025]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “(Sahabiler, hanefi ve şafii mezheplerinin imamları gibi) geçmiş büyüklere küfür edecek olan bu ümmetimiz sonrakilere karşı, o büyükler hakkında gelen hadisleri gizleyen (böylece onları müdafaa etmeyen) kim­seler, Allah'ın bana indirdiklerini gizlemiş (inkâr etmiş) olur.”[1026]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Üç yerde hiç kimse, bir başka kimseyi düşünemeyecektir:”

a) “İlâhi terazide iyilik ve kötülükler tartılırken, kişinin iyiliklerinin konulduğu terazinin kefesinin ağır mı yoksa hafif mi geleceğini bilinceye kadar,

b)“Allah'ın emri olan kitabınızı alıp okuyun” denilerek herkesin eli­ne amel defteri verildiğinde, kişinin kitabının sağından mı, solundan mı yoksa arkasından mı verileceğini anlayıncaya kadar,”

c) Allah'ın dilediği kimseyi düşüreceği engelleyici çengellerle dona­tılmış, cehennem üzerine kurulu sırat köprüsünden geçekken, kişinin geçe­cek miyim, yoksa bu engellerden birine takılıp düşecekmiyim diye düştü­ğü kaygıdan kurtuluncaya kadar, hiç kimse, bir başka kimseyi düşüneme­yecektir.”[1027]

 

Hadisin sebebi: Validemiz Hz. Ayşe'nin günün birinde cehenne mi hatırlayarak ağladığını gören peygamberimiz bunun sebebini sorunes Hz. Ayşe:

 “Cehennemin içindeki azabın, ateşin çeşitlerini hatırladım, bunun için ağladım” sonra tekrar devam etti:

“Ya Resulûllah! Kıyamet gününün bu kadar zor ve dehşetli olmasına rağmen, herkes ailesini düşünecek mi? Bunun üzerine sevgili peygamberimiz,

“Ya Aişe! Kişi, kıyamet gün karşılaşacağı olaylar karşısında bir başkasını düşünemez” diyerek hadis de olduğu gibi buyurmuşlardır.”

Çocuğun anne veya babasına benzemesinin hikmeti; erkeğin mayası kadının mayasından önce ana rahmine dökülürse, çocuk babasına, kadının mayası daha önce dökülürse, çocuk annesine benzer.[1028]

 

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin kopması için gereken şartlardan birisi, İnsanları batıya kaydıracak Doğudan bir ateşin çıkması. (Bu ateş büyük ve manevi felâket fitnesi de olabilir)”

Cennet ehlilerinin yiyeceği ilk yemek, balık ciğeri olacaktır.”[1029]

 

Muhakkak ki, sevgili peygamberimizin Medine'ye gelerek pey­gamber olduğunu, milleti cehaletten kurtarıp iman nuruna kavuşturmaya ve islâm dinini yaymaya çalıştığını işiten yahudilerden Abdullah binu Se­lâm, peygamberimizi imtihan etmek gayesiyle bulunduğu yere gelip şöyle der:

“Ben, size ancak peygamberlerin bileceği üç şey soracağım”

a) İnsanları mahşere sevkedecek, kıyametin ilk alâmeti nedir?

b) Cennetliklerin ilk olarak yiyecekleri nedir?

c) Doğacak olan çocuğun anne veya babasına benzemesinin hikme­ti nedir?

Bunun üzerine sevgili peygamberimiz cevap olarak yukarıda geçen hadisi buyurdular.[1030]

 

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Şüphesiz, kıyamet günü yakıcı terin içinde kalacak olan kişi şöyle yalvaracaktır:  

“Ey Rabbim!.  Cehennemin içine koymakla olsa bile beni rahata kavuştur.”[1031]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Bugün Hicri tarihinin sekizinci yılında) Yecüc ve Mecüc (Çin ile Rusya'nın olması muhtemel) iki milletin     karşısında  manevi  engeller olan sedden bir kapı açılmış oluyor.”

Sevgili peygamberimiz kapının büyüklüğünü,  birleştirdiği başparmağıyla işaret parmağı arasında kalan boşluğa benzeterek gösterdi.[1032]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kabrin fitne ve imtihanı bana ettiğiniz samimi iman nisbetinde kolaylaşır. O halde benim size peygamberliğimden sorulduğu zaman, hiç bir şüpheye düşmeden gerçeği söyleyiniz.”[1033]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Düşman) kılıçlarının bir şehidin başında parlaması, fitne ve felâket için yeterlidir.”[1034]

 

Adamın birisi sevgili peygamberimizin huzuruna gelerek dedi ki;

“Ya Reşûlullah!. Ölen her mümin kabirde birçok zorlu ve tehlikeli şey­lerle karşılaştığı halde, düşman kılıçlarıyla can veren şehitler herhangi bir zor olayla karşılaşmamakta- Nedenini söyler misiniz?” sorusuna cevap ola­rak peygamberimiz yukarıda geçen hadisi şerifi buyurdular.[1035]

 

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin alâmetleri ipliğe dizilmiş teşbih tanelerine ıbenzer. İpliği koptuğu an, tesbih taneleri düşerken birbirlerini izledikleri gibi, kı­yametin alâmetleri de başladığı zaman birbirlerini izleyerek gelecektir."[1036]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphe yok ki, insanların, üzerine öyle kötü günler gelecek ki, o günlerde tam  (imanlı) kimseler yalancı kabul edilirken, yalancı kişiler de doğru ve iyi olarak ıkabul edilir. Gene emin kişiler hain olarak göste­rilirken hain kişler de doğru olarak gösterilirler. Ve yemin etmekle bera­ber şahitliğe çağrılmadığı halde, şahitlik yaparlar.  O  günlerde  en  mutlu insan, Allah ve Resulüne inanmayan (refah ve servet içinde olan) kötü ki­şiler olacaktır.”[1037]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, yakın bir zamanda öylesine kötü günler olacak ki, insanlar mal ve servet kazanırken, kazandıkları mal ve serveti helâl ve­ya haram olduğunu düşünmeden elde etmeye çalışacaklardır.”[1038]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Öylesine kirli bir zaman gelecek ki, yaşayan her insan (dolay­lı yollardan olsa bile) mu'hakkak faiz yiyecektir. Yemeyenlere dahi bu fai­zin tozu bulaşacaktır.”[1039]

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz iki ayakkabının birbirlerine denk ve aralarında bir fark olmaması gibi, israiloğullannın başlarına gelen felâketlerin aynısı be­nim ümmetimin elebaşına gelecektir. Öyle ki, yanudiierden birisi açıkça anasıyla rina ederse, ümmetimden de anasıyla zina edenler olacaktır.”

Beni İsrailoğulları aralarında (inanç bakımından) 72 fırkaya ayrılmış, benim ümmetim ise 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan biri hariç, diğerleri­nin tümü cehenneme girecektir. O tek fırkada, ancak ben ve sahabelerim gibi iman yolunda yürüyen imanlı kişiler olacaktır.”[1040]

 

Bu hadisi şerif, kıyamete yakın bir zamanda islâm ülkelerinden iman nuru sönecek milletlerin islâm dan ayrılıp küfür karanlığına gömüle­ceğine, cehalet devrinde olduğu gibi, yahudiler ve benzeri olan ehli küf­rün kötü ahlâklarını benimseyeceklerine, hatta mahremi olan anne ve kız-kardeşleriyle cinsi münasebette bulunacaklarına işaret etmektedir.[1041]

 

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben, Sura üfürüldüğünde yer ve semada bulunan her canlı ölecek, ancak bunların arasında Allah'ın dilediği kimseler sağ kalacaktır” ayetindeki sağ kalan kişilerin kimler olduğunu Cebraile sorduğumda Hz. Cebrail,   “Bunlar Allah'ın ölenlerden ayırdığı şehit kimselerdir ki, bunla­rın kılıçları arş-ı alâ denilen semanın tavanında asılıdır” diye cevap verdi.[1042]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Şüphesiz meryemoğlu İsa peygamber, deccalı (ordusuyla ya­pacağı mücadele ve müsademelerden sonra) Lüdde denilen şehrin kapı­sında öldürecektir.[1043]                                                        

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                            

“Kıyamet kopmadan evvel, Hazri mevt denilen yerden öylesine bir ateş çıkacak ki, bu ateş insanları (Doğudan toplayıp) haşır meydanı­na kadar sürükleyecektir.”[1044]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Müminler, kıyamet günü  cehennem  üzerine kurulu sırat köp­rüsünden geçerken, söyleyecekleri dua cümlesi şu olacaktır: “Ey Rabbim!. Beni selâmete ulaştır.”[1045]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Sırat köprüsünden geçerken benim ümmetimin şiarı şu ola­caktır:

 “Ya men la ilahe illa ente” Ey senden başka ilâh olmayan Allah'­ım! Beni bu felâketten kurtar. [1046]                                 

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Kabirlerinden dirilip mahşere doğru giden müminlerin sembolü “la ilahe illallahu ve alallahi fel yetevekkeül mü'minun.”

Anlamı:

“Allah'dan başka ilâh yoktur. Öyleyse müminler ancak Allah’a güvenip tevekkül ederler.”[1047]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin karanlıklarında müminlerin şiari (sembolü), “La ila­he illa ente” cümlesi olacaktır.

Anlamı:

“Allah'ım!  Senden başka hiç bir ilâh yoktur.”[1048]

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü üfürülecek olan sur (boru) boynuz şeklinde bir alettir. O alete (üç kere) üfürülecektir:”

a) Kıyamete yakm bir zamanda insanların korkması,

b) Yeryüzünde yaşayan canlıların yok olması ve kıyametin kopma­sı.

c) Kıyametin kopmasından kırk yıl sonra tekrar insanların dirilmesi.”[1049]

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanları  doğudan batıya kadar sürükleyip haşır meydanında toplayacak ilk vasıta, büyük bir ateş olacaktır.”[1050]

 

Ahiret günü, ölen her insanın dirildikten sonra haşır meyda­nına gelebilmesi için bir vasıtanın olması gerekir. Bu durumda dünyada ettikleri imandan ötürü imanlılara sağlarında ve önlerinde olmak üzere iki kandil verilir. Mümin kişide bu ışıktan yararlanarak haşır meydanına ka­dar gelir. Fakat iman etmeyen kimseler karanlıkta kalacağından, kâinatın etrafından çıkan bir ateş, o insanları doğudan batıya kadar sürükleyip ha­şır meydanına getirir. Böylece Allah'ın kurulacak mahkemesinde, mümin­ler cennet makamına varırken, kâfirler de hak ettikleri cehenneme atıla­caklardır.[1051]

 

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ademoğlunun her uzvunu toprak yiyip, çürütecektir. Ancak kuyruk sokumunda olan bir kemik çürümeyecektir. Çünkü insan bu kemik­ten yaratıldığından, gene ondan meydana gelip dirilecektir.”[1052]

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, Hz. Allah, bu ümmetin (kıyamet günü bütün he­saplarını) yarım gün içinde görmekten aciz kalmaz.”[1053]

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Başkasının evini (tecavüz ederek) darlaştırman, yolunu kesen ve­ya eziyet eden kimselere (katıldıkları) savaştaki sevap gelmez. (Çünkü ka­zandıkları sevap, ancak yaptıkları kötülüklerini örter.)[1054]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benimle (karada) yapılan savaşa katılmayan kimse, denizde yapılan savaşa katılsın.”[1055]

 

Sevgili peygamberimiz, hadisde buyurdukları gibi, deniz sava­şma, karada yapılan savaştan daha çok önem vermiştir.[1056]

 

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İmanlı bir esiri düşman elinden kurtaran kimse, beni kurtar­mış gibi olur.”[1057]

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İslâm dini, yeryüzüne garip olarak geldiği gibi, gene geldiği yere garip olarak dönecektir. (İslâm dininin garip sayıldığı o zamanda) ga­rip sayılan o müminlere ne mutlu![1058]

 

Hadisin işareti: Kıyamete yakın bir zamanda islâmiyeîi, Öyle­sine bir dinsizlik ve ahlâksızlık kaplayacak ki, insanlar yılandan kaçar gi­bi, islâmiyetten kaçıp uzaklaşacaktır. Biliyoruz ki, islâm dininin ortaya çı­kışında da insanlar kaçıp uzaklaşmış, İslama ve islâmca yaşayanlara karşı cephe almışlardı. Tıpkı o zamanlarda olduğu gibi gene, kıyamete yakın bir zamanda islâm dini garip sayılacak ve yayıldığı yer oian Medine'ye de ga­rip olarak dönecektir. Bu sıralarda islâmiyete göre yaşayan kimseler de gene o zamanlarda olduğu gibi, garip sayılıp hor görülecek ve sanki ya­bancı bir misafirmişcesine itibar görmeyeceklerdir. Fakat Allah'ın nezdînde evliya derecesinde itibar göreceklerdir. Ne mutlu o müminlere.[1059]

 

32-Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Şüphesiz, kıyamet günü,  (mahşerde toplanan insanlardan), yetmiş arşın yere geçecek ve sonra yükselip  insanların  ağız ve kulakları hizasına kadar gelecek terler dökülecektir.”[1060]

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyametin kopması anında bile olsa, biriniz elinizdeki hurma fidanını, dikmeye gücü yetiyorsa, dikmeden ordan ayrılmayınız.”[1061]

 

Sevgili peygamberimiz, insanlar için ziraatın her şeyden ço önemli olduğunu, insanların her şey haricinde ancak ziraatle yaşamların sürdürebileceklerini, bunun için de ziraate çok önem vermeleri gerektiği ni hadisde olduğu gibi belirtmişlerdir.[1062]

 

34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Hz. Allah'dan, kıyamet günü, ümmetimi  (haşır meydanında durdurup) hesaplarını yarım gün erteleyerek taciz etmemesini diliyorum.”[1063]

35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü ümmetimin fakir müminleri, zenginlerinden 500 yıl önce -kurtuluşa ereceklerine sevinsinler- Bu arada (beş yüz yıllık zaman içinde) fakir müminler cennette mutluluğa ermiş iken, zengin   müminler (haşır meydanında) hesap vermekle uğraşırlar.”[1064]

36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, Kabe her an günvenlik içinde olacaktır. Hatta onu yıkmaya gelecek bir düşman ordusu, çöle vardığında, ordunun orta kısmı ansızın yerin yarılmasıyla yok olacak, ön kısmında bulunanlar, arkada bulunanları çağırıp dehşet dolu olayı gösterirken kendileri de tekrar yarılar toprağın altına gömüleceklerdir. Ardlarında, onların acı akıbetlerini haber verecek yalnız bir kişi kalacaktır.”[1065]

37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ahireti hatırlamak için, mezarları ziyaret ediniz. Ölüyü yıkayınız. Çünkü ruhdan boş hareketsiz bir cesed yıkamakta çok ibret veric dersler vardır.

Cenaze namazını kılınız. (Çünkü cenaze namazını kılmanız) sizi üzgün kılar. Üzgün olarak ölen bir kimse, kıyamet günü, Allah'ın rahmet gölgesi altına girer ve kendisi için hayırlı şeylerle karşılaşır.”[1066]

 

Sevgili peygamberimiz, bu hadisi şerîfde insanların muhakkak yapmalarını gereken faydalı üç şeyi emretmiştir:

a) Mezarlığa ziyaret etmek:  Mezarlığı ziyaret eden kimseler, “benim en son diyarım burasıdır” diye düşünerek Allah'a daha çok yaklaşırlar.

b) Ölüyü yıkamak: Ölüyü yıkayan bir kimse, ölünün yıkanacağı yerin bir teneşir, yatacağı yerin ise bir mezar olduğu inancıyla, kötü hareketle­rinden vazgeçer, bütün benliğiyle Allah'ına bağlanır.

c) Cenaze namazını kılmak: Cenaze namazını kılan bir insan, mu­hakkak bir gün ölüp bu tabuta konulacağını düşünüp üzülür, kötülüklerden vazgeçer.

Allah bizi, hakikati gören, Hak'ka inanan kullardan eylesin. Amin.[1067]

 

38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ölülerinizi, kabre koyduğunuz zaman, (çıkardığınız toprağı) kabrin üstünde toplayınız. (Bir karış kadar yükseltiniz.)”[1068]

39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Meclisinizi, zevk-u sefayı yok edecek ölümden bahsetmekle değerlendiriniz.”[1069]

40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Çoğunlukla kabir azablarına neden idrar sızıntılarıdır.”[1070]

41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kabir azabı haktır.” [1071]   

42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                     

“Kabir azabına çoğunlukla idrar sızıntıları neden olur. O halde elbisesine idrar sızıntıları bulaşan kimseler, o idrarı temizlesin. Su bula­mayan kişi de toprakla ovalayarak kurutsun.”[1072]

43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kabir azabı haktır. O halde ona iman etmeyen kimse, onun yüzünden azab görecektir.”[1073]

44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Mümin kişinin terazisinin sevap kefesine konacak ilk sevabı ailesine karşı yaptığı harcamalar olacaktır.”[1074]

 

Sevgili peygamberimiz, başka bir hadisde de, “en iyi olanla­rınız, ailesine karşı en iyi davrananlarınızda” buyurmakta. Çünkü mümin kişinin kıyamet günü sevap kefesine konulacak ilk sevabı, çocuklarına, zevcelerine, yakın akrabalarına harcadıklarının sevabı olacaktır. Ailelerine karşı harcama hususunda kusur yapan kimseler Allah'ın nezdinde sorumlu tutulacaktır. Muhakkak ki, ailesine haram maldan yediren, Allah'ın lanet­lediği içkiden içiren ve terbiyelerinde kusur işleyen kimseler, kıyamet gü­nü, ancak Allah'ın yarattığı azabdan başka hiç bir hisse alamayacaklardır.[1075]

 

Konu: Cennetin Güzellikleri

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennet, (tabaka halinde olan) yüz dereceden (makamdan) oluşmuştur. Her birinin arasındaki mesafe, yerle gök arası kadardır. Cennetin dört büyük ırmağı, en üst tabakadaki firdevs denilen cennet makamından akar. O halde, Allah'dan dilerseniz, arş'ın altında bulunan firdevs cenne­tini dileyiniz.”[1076]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennete girecek olan kişiler, büyük servete kavuşur, yokluk yüzü görmez, bir güçlükle karşılaşmaz, giydikleri elbise ve gençlikleri as­la yıpranıp tükenmez.”[1077]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benim ümmetimin cennete girecekleri rahmet kapısının geniş­liği, cinsi güzel bir ata binmiş kimsenin gideceği üç gün-üç gecelik me­safe kadardır. Buna rağmen, o kapıdan girecek olan müminler, öylesine bir izdiham içersinde girecekler ki, nerdeyse omuzları kopar.”[1078]

 

İslâm ümmeti için, müminlerden başka hiç bir kimsenin gireme yeceği özel bîr kapı vardır. Oradan girecek olan müminler öylesine kala balık olacaklar ki, kapının çok geniş olmasına rağmen gene de, yol bula mayıp birbirlerinin omuzları üstüne çıkacaklar.[1079]

 

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

Kevser,  etrafındaki duvarları altından,  suyunun aktığı yer ya­kuttan, toprağı miskten daha güzel kokulu, suyu baldan tatlı, kardan be­yaz olan cennette bir nehirdir.”[1080]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennet köşklerinin duvarlarındaki taştan altın ve gümüşten, harçları kokulu sarı renkli miskten, içindeki çakıl taşlan billûr yakuttan, toprağı zaferandan, olan bir cennete girecek olan kimseler, büyük bir ni­mete konup asla fakirlik yüzü görmez, orada ebediyyen kalıp ölmez, elbi­seleri yıpranmaz, gençlikleri ise tükenmez.”[1081]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Altmış mil yüksekliğinde ve her köşesinde müminin, arkada­kilere öndekileri göremiyeceği kadar kalabalık olan sevdiklerinin oturdu­ğu cennet çadırları inciden yapılmıştır.” [1082]          

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tuba, cennette öylesine büyük bir ağaçdır ki, gölgesinin kap­ladığı alan, süratli bir atın yüz senede varacağı bir mesafe uzunluğundadır. Cennet ehlinin elbiseleri onun goncalarından çıkar.”[1083]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tuba, cennette, yüksekliği ancak Allah tarafından bilinen öyle­sine bir ağaçdır ki, gölgesinde bir atlının yetmiş sene yürüyebileceği ka­dar uzun dalları, herbirinin üzerine deve büyüklüğünde kuşların konabile­ceği kadar kuvvetli mücevherden yaprakları vardır.”[1084]

 

Tahte: Alt

Gusnin: Dal

Harif: Yaz. (Fakat hadisde yıl anlamında kullanılmıştır.)

Verak: Yaprak

Hulel: Zinetler

Dayr: Kuş

Buht: Deve[1085]

 

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennete ilk girecek olan zümre, ayın ondordü, ikinci girecek olan zümre ise semadaki en parlak yıldızın güzelliğinde olacaktır. Her bi­rinin, bacaklarının ilikleri dıştan görünen ve üzerlerinde yetmiş zinet bu­lunan ikişer hanımları olacaktır.”[1086]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“En aşağısının bile seksen bin hizmetçisi, yetmiş iki zevcesi olacak olan cennet ehlilerine yakut, zübercan ve billur mücevherlerinden yapılmış Gabiye ve Sena ülkeleri genişliğinde köşkler verilecektir.”[1087]

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Şüphe yok ki, İlliyin (cennetin en yüksek makam)'ı hak etmiş, yüzü en parlak bir yıldız gibi parlayan cennet ehlilerinden birisi, makam bakımından daha aşağı cennet ehlilerine göründüğü zaman, onları bambaş­ka bir aydınlığa gark eder.”[1088]

 

Dünyadaki nurların tümü, sevgili peygamberimizin nurudur. Allah'a inanmış, ömür ve hayatını O'nun yoluna adamış, İslâmın yükselmes için, geceli gündüzlü çalışarak kuvvetli iman nuruna sahip olmuş, öldükten sonra da imanı sayesinde yüksek makamlara çıkmış olan bir müminin aşağı makamlardaki müminlere iman nurunu göstermesiyle, o müminle bambaşka bir aydınlığa kavuşurlar. Semada bulunan yıldız ve gezegenle (ışıklı veya ışıksız olsunlar) güneşten aldıkları ışık sayesinde aydınlığa kavuştukları gibi, muhakkak ki, o müminlerde öylesine bir aydınlığa kavuşurlar.[1089]

 

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, cennet ehlilerinden bir erkeğe, (dünyada, yüz erkeğe verilmiş yemek, içmek, sehvi ve cinsiyetteki kuvvetin tümü veri­lir. Küçük ve büyük abdestlerinin yerine misk kokusundan bir ter döker­ler. Yedikleri yemeklerden dolayı şişmiş olan karınları da küçülüp tekrar eski halini alır.”[1090]

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz cennete giren mümin kişi, makamının yükseldiğini görünce “bu bana nereden verildi.” diye sorar. Ona “dünyada bıraktığın çocuğunun duası sayesinde verildi” diye cevap sunulur.[1091]

 

Müminler öldükten sonra, dünyada bıraktıkları arasında ancak iki şeyden fayda bulurlar:                 

a) Cari sadakalar. (Hayatta iken yaptırdığı cami köprü ve çeşme gi­bi kalıcı eserler.)

b) Ardında bıraktığı salih evlâtlar.

Bunlar ölmüş olan arta ve babalarının ruhlarına dua ve istiğfarda bu­lunmakla onlara sevap işlerler. Bunun içindir ki, anne ve babalar hayatta iken hak etmedikleri yüksek makamlara ulaşırlar.[1092]

 

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, şehidlerin ruhları, meyvelerinden faydalanmak için yeşil bir kuş gibi cennet ağaçlarının dallarına konarlar.”[1093]

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, cennet erkeklerinin hanımları hiç bir kimsenin işitemeyeceği şekilde en güzel bir sesle kocalarına cennet türküleri söyler­ler.”

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennet ehlilerinin ilk olarak yiyecekleri şey, cennet balıkları­nın akciğeri olacaktır.”[1094]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, yiyip içecek,  fakat asla yellenmeyecek, küçük ve büyük abdest bozmayacak, sümkürmeyecek olan cennete girecek mü­minler, aynı zamanda yedikleri yemeklerden dolayı ağızları geğirmez, ab­dest bozmaları halinde de misk kokusunda terler dökerler. Onlar, nefesle­rini, sizin nefes alıp verdiğiniz grbi değil,  “subhanallah velhamdulillah” cümleleriyle alıp verirler.”[1095]

 

Cennete girecek olan müminler, sayılmayacak kadar çok olan cennetin yiyecek ve meşrubatlarından yiyip içerler, fakat asla tükürüp sümkürmez, abdest bozmaz, yediklerini de miskten daha güzel bir koku olacak olan terleriyle dışarıya çıkaracaklar. Nefeslerini ise la ilahe illal­lah, subhanallah velhamdulillah” cümeleriyle alıp verirler.[1096]

 

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Cennete girdiğimde, kenarları inci ve billurdan yapılmış bir nehirle karşılaştım. Elimi suyun aktığı yere koyduğumda sarı renkli misk gibi koktuğunu gördüm. Hz. Cebraile “Bu nedir?" diye sordum. Cebrail ise bana:

“Bu Allah'ın sana cennette bağışladığı kevser nehridir” diye cevap verdi.”[1097]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennetliklerin yüz ve bedenleri tüysüz, gözleri sürmeli, genç­likleri tükenmez, giydikleri ise yıpranmaz olacaktır.”[1098]

 

Hadisde geçen bazı kelimeler:

Cürud:  Tüysüz beden.

Mürd; Sakalsız yüz.

Kühul: Sürmeli gözler.

La Yefna: Bitip tükenmez.

Şebabühum:  Gençlik                                        

Vela tebla: Yıpranmaz. 

Siyabühum: Elbiseler.[1099]

 

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cennet ehlileri, (dünyada iken) başkalarının haklarında iyi sözler söylediği, Cehennem ehlileri ise, aleyhlerinde konuştuğu, kötü sözler söyledik­leri kimselerdir.”[1100]                                                                         

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                               

“Şüphe yok ki, aşağı makamdaki cennetliler, üst makamdaki köşklerde oturan cennet ehlilerini, dünyada iken semadaki yıldızları gör­düğünüz gibi görürler.”                                            

 

Cennete girecek olan imanlıların mertebeleri birbirinden farklıdır. Ahiretteki makam ve rütbeler, imanlılara, dünyada yaptıkları iyilik ve islâma ettikleri hizmetlere göre verilir.

Günlerden bir gün peygamberimize galip “cennette içi dıştan, dışı dışı içten görünen cennet köşkleri kimindir” diye soran bir arabiye sevgil peygamberimiz “bu yüksek mükâfat ve makamlar, şüphesiz, tatlı, güleryüzlü ve terbiyeli konuşan, geceleyin herkesin uyuduğu zamanlar bile namaz kılıp oruç tutan kimseler içindir” cevabını verdi.[1101]

 

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, deve ve kuşlardan başka hiç bir hayvanın bulunma­yacağı cennette, cennet ehlileri birbirlerini yakut taşı gibi bembeyaz de­velerle ziyaret edecekler.”[1102]

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, cennet ehli olan erkeklerin cinsi temasta bulun­dukları cennet kızları tekrar eski bekârlıklarına dönerler.”[1103]

 

Cennet kızlarının değerlerini arttıran bakirelikleri, izale edil­dikten az bir zaman sonra tekrar eski haline döner.[1104]

 

24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, (cennetin her köşesinde dolaşıp gezen) cennet ne­hirlerinin tümü, cennete su, bal, süt ve (sarhoşluk yapmayan) içki deniz­lerinden akarlar.”[1105]

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak iki, dünyada hayvanlarınızın olduğu gibi, cennette her yanı misk kokacak olan istirahatgâhlar olacaktır.”[1106]                         

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, cennette öylesine büyük ağaçlar vardır iki, o ağaç­ların gölgesinde cinsi güzel süratli atlar, yüz sene koşsalar bile gene so­nuna varamazlar.”[1107]

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz, cennette (müminler için) kimsenin görmediği, işit­mediği, hatta kalbinden bile geçirmediği değerli ve bol nimetler hazırlan­mıştır.”[1108]

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak iki, cennette alışverişin olmadığı, buna karşılık çok sayıda kadın ve erkek resimlerinin bulunduğu ve oraya girecek olan erke­ğin veya kadının istediği, beğendiği bir resmin şekline girebileceği bir so­kak vardır."[1109]

 

Hadiste olduğu gibi, cennete girecek olan bir mümin hanımı­na karşı, hanımı da kendisine karşı dünyada olduğu gibi tek bir şekil ve güzellikte kalmayıp beğendikleri en güzel şekle girebilecekler.[1110]

 

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, cennette sevinç, evleri diye anılan öylesine evler vardır iki, o evlere ancak çocukları sevindirip şenlendirecek müminle girebilecektir.”[1111]                                                                                                     

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Şüphesiz cennette bir mümin için inciden yapılmış altmış mil uzunluğunda bir çadır vardır ki, o çadırda yalnız o mümini seven aile top­lumu olacaktır. Mümin kişi (dilediğinde) oraya girip dolaşır. Fakat orada­ki insanlar öylesine kalabalık olacak ki, birbirlerini dahi görmezler.”[1112]

 

Cennete girecek olan bir mümin, hiç bir zaman yabancılık gör­meyecektir. Kendisi için hazırlanmış çadır ve köşke binlerce ahbabları yerleştirilmiştir. Mümin kişi oraya girdiğinde kendisine sevgi ve saygı gösterilerinde bulunurlar.[1113]

 

Konu: Cehennemin Sıfatları

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, cehennemin içine kenarından bir taş atılsa, yet­miş sene düşer de, gene dibine ulaşamaz.”[1114]

 

Sehrete: Taş, Kaya

Sefiri: Cehennem Kenarı

Fetehvi: Düşmek

Karârıha: Dib, Sonu[1115]

 

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Yakıcı cehennem ateşine dayanılmaları için) kâfirlerin vücut­ları öylesine büyütülür ki, dişleri bile Uhud dağından daha büyüktür. Mu­hakkak ki, onların vücutlarının dişlerine oranı, vücudlarınızın dişlerinize olan büyüklük oranındadır.”[1116]

 

Hadislerde geçen bazı kelimeler:

Dirsehu: Azı dişi.[1117]

 

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, cehennem ehlisi, öylesine ağlayıp gözyaşı döker­ler ki, döktükleri gözyaşlarında gemiler yüzdürülseydi, yüzerlerdi. Şüphe­siz onlar kanlı gözyaşları dökerler.”[1118]                                 

 

Leyeküne: Büyütülmek

Leceret: Yüzmek

Dem: Kan.[1119]

 

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                      

“Cehenneme girecek olan kâfirlerin derilerinin kalınlığı, Cebbar meleğinin  kırk zira’ (bir zira’ beşyüz cm., toplam yirmi metre) kalınlığındadır. Onların dişlerinin büyüklüğü Uhud dağı büyüklüğünde, cehennemde oturdukları yer ise Mekke ile Medine arası kadardır.”[1120]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, imanlılardan dünyadaki tüm (cehennemi hak et­miş) hür, köle ve cariyeler ard arda cehenneme atılırken, (cennete girme­yi hak etmiş salih kimselerin şefaati sayesinde) kurtulup ardı sıra cenne­te gireceklerdir.”[1121]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, dünyadaki ateşiniz, cehennem ateşinde parçala­narak etkisini kaybetmiş yetmiş parçadan bir parçadır. Eğer bu ateş, iki kere su ile yıkanmamış olsaydı, (şiddetli hararetinden dolayı) ondan faydalanamayacaktınız. Öyle ki, o kendisini tekrar cehennem ateşine yollamaması için Allah'a dua eder.”[1122]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cehennem ateşinin korlarından biri, doğuda olsaydı, onun ısı­sı batıda bulunurdu.”[1123]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cehennem ateşinin balyozlarından birisi yeryüzüne getirilseydi, tüm insan ve cinler onu ordan kaldırmak isteseler, muhakkak kaldırmaya güçleri yetmeyecektir. Cehennemliklere vurulan balyoz, bir dağa vurulsaydı; dağ parçalanıp toz haline gelirdi.”[1124]

 

Hadisde geçen bazı kelimeler:

Mukmâ: Balyoz.

Hadid: Demir

Ğubar: Toz.[1125]

 

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir damlası bile dünya ehlinin hayatını bozmaya yetecek zak­kum ağacını yiyecek ve içecek olan cehennemlik kişinin hali ne olur aca­ba.”[1126]

 

Zakkum: Cehennemde pis kokulu, tadı zehirli bir ağacın ismidir.  Cehennemliklerin yiyeceği andan olacaktır.[1127]

 

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü cehennem ehlilerinden azabı en hafif olan, ayaklarının topukları altına cehennem ateşinin konulan iki koruyla beyin­leri kaynayan kişiler olacaktır”[1128]

 

Ehven: En hafif

Âhmes: Topuk.

Kadem: Ayak.                                           

Cemere: Ateş koru.

Yağli: Kaynar. [1129]              

 

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü cehennem ehlilerinden azabı en hafif olanı Ebu Talip’tir. O da ateşten yapılmış giyeceği bir çift ayakkabıdan beyni kaynayacaktır.”[1130]                                                                                                

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                           

“Cehennem ateşi kıpkırmızı oluncaya kadar bin senelik, sonra beyaz oluncaya kadar bir bin senelik daha yakılmıştır. Bu sefer simsiyah oluncaya kadar bin senelik daha yakılan cehennem ateşi, karanlık gecenin karanlığı gibi simsiyahdir.”[1131]                                                                 

13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                               

“Kâfirin dişlerinin (cehennem ateşine karşı dayanıklı olması için) kıyamet günü, uhud dağı büyüklüğünde olacaktır. Derilerinin kalınlığı ise üç günlük mesafe kadar olur.”[1132]                                                   

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kıyamet günü kâfirin dişleri Uhud dağı, baldırları Beyza da­ğı büyüklüğünde, cehennemde kaplayacağı yerin genişliği ise otuzaltı mil kadar olacaktır.”[1133]

 

Cennet Ve Cehennem

 

Cennet, Allah nimetlerinin en seçkinlerini barındıran bir mükâfat, bir huzur ve safa diyarıdır. Oraya girenler gözlerinin görmediği, kulaklarının işitmediği ve hayallerinin canlandıramadığı zenginlik ve bollukta Allah nimetleri ile karşılaşacaklar ve hallerinden sonsuz derecede memnun kala­rak Allah'a ölçüsüz derecede şükredeceklerdir. Fakat Cennetliklerin kaza­nacakları en büyük derece bizzat Ulu Allah'ın cemâlini görmek şerefine kavuşmak olacaktır. Bu kelimelere sığmaz derecede ulu mazhariyet her türlü nimeti gölgede (bırakacak ve Cennetlik kullara dünyada iken Allah'a bağlı kalmış olmanın en şerefli rütbesi olarak bağışlanacaktır.

Cehennem ise kâfirlerin ve kötülük işleyenlerin atılacağı bir âzab ve ıstırap çekme âlemidir. Oraya atılanlar, dünyada iken derece derece Al­lah'a karşı çıkmanın, dünyalık 'mal ve servet biriktirmenin peşinde koşa­rak boşu boşuna ömür tüketmenin cezasını çekecekler, O'nun azgın alev­leri arasında boy vereceklerdir. Yüreğinde iman nuru taşıyan hiçbir mü'min ebediyyen Cehennemde kalmıyacaktır. Cezasını çeken, cezası bitince Cennete yerleştirilecektir.

Ey Allah yolunun durmaz yolcusu!.. Cennetlikler ile Cehennemlikler hakkında inen şu iki âyetin manâlarını düşün. Bak ulu Allah Cennetlikler hakkında ne buyurmaktadır:

1. “Cennetliklerin üzerlerinde ince ve kalın yeşil ipekten yapılmış elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takarlar. Rableri onlara tertemiz bir şa­rap içirmiştir. Ve onlara “Şüphesiz ki işte bu, sizin mükâfatınızdır. Ameli­niz makbul olmuştur.” denir. [1134]

Cenabı Hak Cehennemlikler 'hakkında da şöyle buyurmaktadır:

2. “(Cehennemlikler Allah'a yalvaracaklar) Ey rabbimiz, bizi bu Cehennem ateşinden çıkar (tekrar dünyaya gönder). Yine küfre dönersek gerçekten kendimize yazık etmişlerden oluruz. Ulu Allah da onları şu ce­vabı verir: Susun, sizin orada! Bana bir şey söylemeyin.” [1135]

Ulu Allah Cehennemliklere yukarki hitapta bulunurken onlar da köpek suretine girerek Cehennemde ulumağa başlıyacaklardır. Allah'ın böy­lesine acı azabından O'nun yaygın merhametine sığınırız.- Çünkü Meâz Oğlu Yahya'nın da dediği gibi bu iki hâl, yani Cennet'e girmekten mahrurr kalmakla Cehennemi boylamak birbirinden baskın çıkan iki felâkettir. Ne Cennetten ayrı ve uzak kalmağa sabredilir, ne de Cehennem ateşinde yanmağa tahammül edilir. Açıkçası her ikisine de dayanılamaz.

Bununla birlikte rengârenk Cennet nimetlerifvden uzak kalmağa kat­lanmak, Cehennemin o tüyler ürpertici korkunç azabına çarpmaktan dans kolaydır. En büyük felâket, küfür ve inkâra saplanarak İmanından olup ebe dî Cehennemde kalmaktır. Bir süre azab çektikten sonra kurtulma ümidi olursa iş kolay demektir. Bütün düğüm noktası, imanı kurtarabilmekte Yoksa temelli bir azaba hangi yürek, hangi insan dayanabilir? Bu yüzder İsâ Peygamber demiştir ki:

“Cennet veya Cehennemde temelli kalma fikri, yüreğinde korku duygusu taşıyan insanların yüreklerini parçalar.”

Bir gün Hasan Basrî'nin yanında bir hikâye anlatırlar. Cehennemde “Ey Hannân (çok veren), ey Mennân (minnet eden)” diye ağlayıp sızlaya rak bin yıl azab çektikten sonra en son çıkanın “Hinâd” adında birisi olduğunu söylerler. Sözün burasında oluk oluk gözyaşı akıtarak ağlamaya başlıyan Hasan Basrî:

 “Keşke” der “Ben Hinâd olsaydım.”

Bu sözleri üzerine yanında bulunanların hayretten dona kaldıkların gören Hasan Basrî şu ibretli konuşmayı yapar:

“Neden dona kaldınız? Hinâd denilen adam nasıl olsa bir gün Cehennemden çıkmayacak mı? Çıkacak. Benim ise çıkacağım da belli değil.”

Bütün iş; bellerimizi büken, benizlerimizi solduran, ciğerlerimizi dağ layan, yüreklerimizi parçalayan, gözlerimizden kanlı yaşlar akıtan bir tel noktada düğümlenmektedir. Bu nokta da, “son nefeste imansız gitme korkusu” dur.

Yüreklerinde Allah korkusu taşıyanların yüreklerini parçalayan korku nun asıl gayesi budur. Yine gece gündüz oluk oluk gözyaşı akıtanların ası ağlayıp sızlamaları bu yüzdendir. Bütün gaye, “son nefeste imanı kurtarmak”tır.

Din ulularımızdan bazıları derler ki, gam ve keder şu üç şey yüzün den doğar:

1. Yapılan ibadetin kabul edilmeme ihtimalinden;

2. İşlenen günahın bağışlanmama ihtimalinden;

3. Son nefeste imansız gitme ihtimalinden.

Büyük ihlâs sahibi 'kimseler, tek ve gerçek gam ve kederin “Son ne­feste imansız gitme korkusu” nun olması gerektiğini söylemişlerdir. Çün­kü bunun dışında kalan gam ve kederler örtülebilir, giderilebilir. Sebebi de onların bir sonu, bir 'bitiş noktası olmalarındadır. Ama imansız gitmenin gam ve ıkederi Cehennemi boylayarak temelli azâb çekmektir.

Es'bât Oğlu Yusuf anlatıyor:

Bir gün Süfyan Sevrî'ye uğramıştım. Onu öylesine ağlamış, öylesine gam ve kedere kapılmış gördüm ki, ikendimi tutamayarak:

“Nedir bu hali­niz?” dedim.

“Bu derece ağlamanızın sebebi günahlarınızın çokluğu mu?”

“Hayır” diye cevap verdi ve ardından şu sözleri ekledi:

“Allah'a karşı iş­lediğimiz günahlar benim korktuğumun yanında çok hafif kalır. Benim korktuğum son nefeste imansız gitme ihtimalidir!”

Ulu Allah'tan tek dileğimiz, bizi böyle bir felâkete uğratmaması, biz­den rengârenk nimetlerini esirgememesi ve hepsinden önemlisi de son nefesimizde cümlemize tam imanla gitmek nasip etmesidir, âmin...

Soru: Korku Yolu'na mı, yoksa Umut Yolu'na mı gireyim?

Cevap: Her ikisine birden... Sadece birisi yeterli değildir. Esas ola­rak gerçek umut, kofku ile birlikte beslenilir. Yine aynı şekilde gerçek kor­ku da, umut ile birlikte duyulur. Açıkçası umutsuz korku olmadığı gibi, korkusuz da umut olmaz. Gerçek mü'min hem Allah'ın ululuğu karşısında kork duyar, hem de bol ve yaygın rahmetinden umudunu kesmez. Bu yüz­den denilir ki:

“Umut bağlayanlar, aynı zamanda korku duyarlar. Korku duyanlar da aynı zamanda umut beslerler.”

Soru: Bu iki yoldan birinin, az da olsa diğeri üzerine üstünlüğü ola­bilir mi?

Cevap: Esas itibariyle olamaz. Yani korku ile umut birlikte duyulma­lıdır. Fakat bazı durumlarda birinin diğeri üzerine ağır bastığı olabilir. Me­selâ, kişioğlu sağlam, güçlü ve varlıklı olduğu zamanlar, korku başta gel­melidir. Hasta ve güçsüz olduğu zamanlar ise umut önde gelmelidir. Âlim­lerimiz bu ıkonuyu böyle açıklamakta ve çözümlemektedirler.

Hastalık ve güçsüzlük zamanlarında Allah'ın bol ve yaygın rahmetine karşı daha çok umut bağlamak şu kudsî hadise dayanmaktadır. Ulu Allah diyor ki:

“Ben, benim korkumdan gönülleri kırık olanların yanındayım.”

Sağlıklı, güçlü ve geniş imkânlara sahip olduğu zamanlarda gönlün de Allah korkusu taşıyan kimsenin, hastalık ve zayıflık anlarında Allah'ı yaygın merhametine sığınması daha çok yerinde olur. Nitekim bu konuda Kur'ani Kerim'de şöyle buyurulmaktadır:

“Gerçekten (Rabbimiz Allah'tır) deyip, sonra da dosdoğru yolda sebs edenler yok mu? Onların üzerine ölüm veya dehşet anında (korkmayın üzülmeyin, size va'dedilen Cennet'le sevinin) diye Melekler inecektir.”[1136]

Soru: Ulu Allah'ın daima iyilik etme yolunu benimsediği hususund iyi niyet sahibi olmamızı gerektiren ve bizi buna teşvik eden birçok deliller vardır. Buna göre Umut Yolu'nun ağır basması gerekmez mi, ne dersiniz?

Cevap: Evet, doğrudur. Ulu Allah'ın daima iyilik-etme yolunu benin sedîği iyi niyetini gütmek gerekir. Fakat Yüce Allah'a karşı gelmekten sakınmak, azabından korkmak ve O'nun hizmetine kendimizi adamak da iyi niyet sahibi olmak demektir.

Bu konuda, yani iyi zan, iyi niyet sahibi olmak hususunda birçok kin seferin yanılgıya düştükleri önemli bir nokta vardır. Hemen belirterek söyleyelim ki bu önemli nokta, umut ile temenniyi birbirine karıştırmaktır.

Yine hemen söyliyelim ki bunlar farklı şeylerdir. Umut, bir ana teme le dayanır. Temenni'de ise böyle bir şey yoktur. Şimdi bunu bir örnek ve rerek açıklamıya çalışalım.

Meselâ, iki çiftçi düşününüz. Bunlardan biri, zamanında tarlasını iyice sürmekte, tohumunu ekmekte ve gayet normal olarak da mahsûller alınırken; “Şu kadar mahsul alabilirim.” diye beklemektedir. Bu, çalışkan çiftçinin hakkıdır. İşte buna umut adı verilir. Burada umut, bir ana temele dayanmaktadır ki o da çiftçinin daha önceden tarlasını iyice sürüp, zamanıt da tohumunu ekmiş olmasıdır.

Bir de diğer öbür çiftçiyi göz önüne getirelim. Zamanında tarlası; sürmemiş, tohumunu ekmemiştir; hiç bir gün çalışmamış, bütün bir yıhr derin ibir uyku ve gaflet içinde tüketmiştir. Veya yapsa da hiç bir işini vaktinde yapmamıştır. Ondan sonra da mahsûl zamanı gelince, “Şu kade mahsul alabilirim” diye beklemektedir. İşte bu hiç bir temele dayanmıya bir umuttur ki, bunun adına temenni diyoruz. Kaldı ki buna da ancak boş bir temenni diyebiliriz.

İşte Allah'a kulluk ve ibadet ıkonusunda kisioğlunun durumu da tipi bu verdiğimiz örneğe benzer. Allah'a ibadete kendini adayarak tüm kötülüklere paydos diyen bir kimse, İbadetinin kabul edilmesini, ufak tefek kusurlarının bağışlanmasını, üstün sevap ve derecelere yükseltilmesini Allah'tan bekliyebilir. Onun bu hareketi iyi niyet sahîbi oluşu manâsını ta­şır. Ana dayanağı olan bir umuttur. Birinci çalışkan çiftçi misâli o, tarla­sını zamanında ve tavında sürmüş, tohumunu atmıştır. Mahsûl alma zama­nında da, “Şu kadar mahsûl alabilirim.” diye bir umut beslemek artık hak­kıdır.

Yok eğer kişi bu ana dayanak noktasından gafil kalır, ibadete sırt çe­virerek alabildiğine günah işler. Allah'ın gazabına çarpmaya 'boş verir, hoş-nudluğu kazanmaya aldırış etmez, azabına uğramaktan, korku duymaz, üs­telik de Cennete girmeyi umar, Cehennemden kurtulmayı beklerse O'nun bu hareketi safdilliktir; hiç bif dayanak noktası bulunmayan boş ve kuru bir temenniden ibarettir. Böylesine bir harekete iyi niyet güden bir hare­ket gözüyle ıbakamayız; buna iyi zan da diyemeyiz. Bu doğrudan doğruya katıksız bir sapıklık ve eşsiz bir hatadır. Haylaz çiftçi misâli tarlasını za­manında sürüp ekmiyen ıbu kişinin mahsûl zamanı, “şu kadar mahsûl ala­bilirim” demeye hakkı yoktur. Bu konuyu şaif şu veciz ifadesiyle ne güzel dile getirmiştir;

“Kurtuluş istersin, fakat kurtuluşa götüren yollara da girmezsin. Hiç karada gemi yürür mü?”

Peygamberimiz (s.a.s.) şu sözleriyle bu gerçeği daha güzel açıklığa kavuşturmaktadır:

“Akıllı insan, kendini bilen ve ölümden sonrası için hazırlık yapan kimsedir. Âciz insan ise nefsinin sonu gelmez arzu ve istekleri peşinde koşan; her kötülüğü işleyen; sonra da Allah'tan Cennet'e girmeyi, Cehennem'den kurtulmayı temenni eden kimsedir.”

Hasan Basrî, diyor ki:

“Bazı insanlar vardır ki, hiç bir dayanakları olmadan Ulu Allah'ın ken­dilerini yarlıgamasım temenni ederler. Hatta o dereec umutlu görünürler ki, hiç bir iyilikleri olmadığı halde bu hareketlerinde ayak diretirler. Ve bu yüzden de iflâs etmiş, sevapsız insanlar olarak dünyadan ayrılırlar. İçlerin­den birine “nenize güveniyorsunuz?” diye bir soru sorsanız şu cevabı ve­rirler:

“Rabbimiz hakkında iyi zan, iyi niyet sahibiyiz; bize iyi muamele ede­cektir.”

Bunlar düpedüz yalan söylemektedirler. Eğer Ulu Allah hakkında iyi niyet sahibi olsalardı, şüphesiz nefislerinin sonu gelmez arzu ve istekleri peşinde koşmıyacaklar, tersine kâinatın ortaksiz yaratıcısına ibadet ve taât edecekler, en güzel amelleri işlemekten geri kalmıyacaklardı.

Bunları belirttikten sonra Hasan Basrî şu âyetleri okur:

“Rabbine kavuşmayı arzu ve umut eden kimse, iyi ameller işlesin. O'na ibadet ve tâatte hiç kimseyi ortak tutmasın. [1137]

“Rabbine karşı beslediğiniz şu iyi zannınız yok mu? İşte sizi o helak etti; bu yüzden hüsrana düşenlerden oldunuz.”[1138]

Cafer Dab'î anlatıyor:

Bir gün Ebu Meysere'yi gördüm. Fazla ibadet ve tâate düşmekten öylesine zayıflamıştı ki, hiç sormayın. Nerede ise Kaburga kemikleri sayılıyordu. Kendisine dayanamayıp su soruyu yönelttim:

“Ey Meysere -Allah'ın yaygın rahmeti üzerinize olsun- Kendini niçin bu kadar sıkıntıya sokuyorsunuz? Rabbinizin rahmeti bol değil mi?

Benim bu sözlerim karşısında kızan Meysere şu ibret dolu cevabı verdi.

“Bende, Allah'ın bol ve yaygın rahmetinden umut kestiğime dair bir alâmet, bir belirti görebiliyor masunuz? Unutma ki -Allah'ın bol rahımeti, O'nun yolundan gidenlere yatkındır- Cafer diyor ki, sözlerinin burasında ırmak ırmak gözyaşları akıtmaya başlayarak Meysere şöyle anlatmağa devam etti:

“Bütün Peygamberler, bütün ermişler Allah'ın rahmetinin bolluğun herkesten daha iyi bildikleri halde gece gündüz O'nun yolundan çıkmamışlar; ibadet etmişler, günah işlemekten şiddetle kaçınmışlardır. Onları bu yola sevk eden nedir? Bunlara ne dersin, ey Cafer? Onlar böyle hareke etmekle Allah'ın rahmeti hakkında iyi zan beslememiş mi oluyorlar? Hayır, tam tersine! Onların Allah'ın cömertliğine, yaygın rahmetine karşı iyi niyet ve iyi zanları tamdır. Fakat onlar esas önemli olan şu noktayı bilmektedirler ki, Allah'a karşı ibadet ve tâat borcunu yerine getirmeden, bu yo da çile çekmeden sadece iyi zan, iyi niyet sahibi olmak, derin bir aldanıştan, boş bir temenniden başka bir şey değildir.

Ey saadet yolunun yılmaz yolcusu!.. İşte bu ince noktayı göz önündeı kaçırma. Peygamberin, ermişlerin ve daha nice Allah yolunda çile çekmiş insanların bu durumlarını düşün. Artık derin gaflet uykusundan uyan, silkin, bir diriliş yap.

Muvaffakiyet, çalışanın hakikini dalma gözeten Ulu Allah'tandır, âmin.[1139]

 

Özet II

 

Ey saadet yolcusu!.. Allah rahmetinin yaygınlığını; O'nun merhameti­nin gazabına baskın çıktığını ve her zerreyi kuşattığını; Allah'ın seni mer­hametine mazhar olmuş olan islâm ümmetinden eylediğini ve sayısız ni­metlere gark ettiğini; kitabı Kur'an'a (Rahman ve rahim, yani dünyada bü­tün kullarını, âhirette ise sadece mü'min kullarını esirgeyen ve bağışla­yan) manâsını taşımakta olan adlarının bulunduğu besmele’yi' başlık attığı­nı; hiç bir aracı olmadan sana gizili-açık sayısız derecede nimetler bahşet­tiğini düşün.

Diğer yandan rabbimin heybet ve ululuğunun olgunluğunu, gazabına göklerin ve yerin bile dayanamıyacağını; buna karşılık “kendinin gaflet için­de yüzdüğünü ve günahlarının çokluğunu; O'nun ise bütün bu kusur ve eksikliklerine vâkıf olduğunu; akılların idrâk edemeyeceği derecede sevap ve mükâfatlar vereceğini; buna karşılık hatırlanması bile yürekleri durduracak ve parçalayacak derecede azâb vermeğe güçlü olduğunu düşün.

İşte bütün bunları hatırlayarak düşündüğün zaman bir kere rabbinin yaygın lütfuna, bir'kere yakıcı azabına, bir kere eşsiz merhametine, bir ke­re de günahtan günaha dalan nefsine bakacaksın. Bütün bu düşünüş ve ba­kışlar seni korku ve umut yoluna sokacaktır. Artık sen dinin şaşmaz ana yoluna girerek gayene ulaşmış durumdasın; lekesiz kurtuluş yolunu tut­muş bir insansın.

Ne nefsinin her isteğine boyun büktüğü halde boş ve saçma bir te­menni ile kendilerini avutanlardan; ne de Allah rahmetinin yaygınlığını unutarak büsbütün karamsarlığa tutulanlardansın. Sen başına felâket aça­cak olan ileri gitmek (ifrat) geri kalmak (tefrit) gibi hareketlerden uzak­sın. Sen bunların arasında kalan saadet yolunun şarabını içtin. Bu yolun tadını damaklarında duydun.

Yalnız umut yolu dondurucu soğuğu ile yalnız korku yolu ise kavuru­cu sıcağı ile üstünde yürüyenleri helake sürükler. Ama sen bu tehlikeli yollara düşmekten kurtuldun. Öyle sanıyorum ki sen, varlıklı, zengin bir kimse olarak lekesiz gayene eriştin. Sağ-salim iki tedavi olmaz hastalığı atlattın. Böylece de maddi - manevî bir şifaya kavuştun.

Ve sen azgın nefsini itaat altına aldın. Kendini gece - gündüz deme­den devamlı olarak Allah'ın hizmetine adadın. Bu vadide yol alırken cahilliği, gafilliği bütün varlığiyle ardına attın. Bütün günahlara, tüm kötülüklere sırt çevirdin. Sen, Nevf-ül Bükâli'nin “Cenneti hatirlasan şevkin artar, Ce­hennemi hatırlarsan uykuların kaçar.” dediği cinsten katıksız bir mü'min oldun.

Sen artık, Allah'ın:

“Gerçekten Peygamberler hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar, uma­rak ve korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyanlardandır.”[1140] Diye nitelendirdiği/hâlis kullarındansın.

Ey saadet yolunun yılmaz yolcusu!..

Ulu Allah'ın yardımı ile Allah korkusunu gönülde yerleştirmek ve Allah'ın yaygın rahmetinden umut kesmemek geçidini de aştın. Şimdi sfeni bu dünyada da, öte dünyada da nice nice nimetler beklemektedir.

Ulu Allah'tan dileğimiz cümlemizi ve cümle mü'minleri bu pürüzsüz yolda daim eylesin. Çünkü O, esirgeyenlerin en esirgeyicisi, bağışlayanların en bağışlayıcısı, cömertlerin de en cömertidir. O'nun kuvvet ve kud­retine son yoktur.[1141]

 

Konu: Dünya Fitneleri

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ey iman edenler!) şaşırtıcı karanlık bir gecenin gelmesi gibi fitneler gelmeden iyi işler (kuluk ve ibadetler) yapmaya çalışınız. (Kötü fikirlerle dolu öylesine kötü günler gelecek ki,) Kişi, sabahleyin mümin olarak kalkarken, akşamleyin kâfir,  akşamleyin kâfir ise, sabahleyin mü­min olarak kalkar. Çünkü dinini zamanı az dünya menfaatleriyle satarlar.”[1142]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ey iman edenler)   hayatı bulandıran ihtiyarlık, ansızın gelen ölüm, hapseden hastalık, ümitsizlik veren zaruri ertelemeler gelmeden iyi­likler yapmaya çalışınız.”[1143]

 

Hadisde Geçen Bazı Kelimeler:

Harem: İhtiyarlık, Yaşlılık

Nağız: Hayatı Yok Eden, Usandıran.

Mevt: Ölüm.

Merad: Hastalık.

Habız: Hapis Eden.

Tevsif: Ertelemek.

Muyis: Umud Kestiren[1144]

 

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(Ey iman edenler) şu altı tehlike gelmeden önce iyi ameller iş­leyiniz:”

a) Güneşin (nizamı bozulup) infilâka uğrayarak batıdan doğması.

b) (Bütün dünyayı ikapsayan ve etrafını zehirle boğacak olan) bir dumanın çıkması.

c) (Elindeki asasıyla müminleri işaret edip) “bu adam mümindir” cümlesini yazan Dabbe adlı (canlı bir varlığın) ortaya çıkması.

d) Kadınlı-içkili günah dolu kirli bir hayat cenneti ve cehennemini ortaya koyan Deccalin ortaya çıkması.

e) Hayatınıza son veren ani ölümün gelmesi,

f) Kıyametin kopması.”[1145]

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ey imanlılar! Altı olay gelmeden iyi işler yapmakta acele ediniz.

a) Akli dengesi bozuk, kötü düşünceli kişilerin başınıza amir kesilmesi,

b) Tahsildar gibi memurların çoğalması,

c) Hakimlerin para mukabilinde haksızlara karar satması. (Hakimi rüşvet mukabilinde mahkeme kararı ile haksızı suçsuz gösterirken, haklıyı da suçlu göstermesi.)                                                                                 

d) Önem verilmeden insan kanının dökülmesi,

e) Akrabalık bağlarının kopması.

f) Bazı gençlerin çalgıyla şarkı söyler gibi, Kur'an-i Kerim'i teğenni ile okuması. Bunlar, içlerinden birini bilgisi az olsa bile (kürsüye çıkartıp türkü söyler gibi Kur'an okuturlar.”[1146]

5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Yedi hadise vuku bulmadan iyilik yapmakta acele ediniz:”

a)  İnsanlara öz nefislerini unutturacak fakirliğin gelmesi,

b) (Veya) azdırıcı zenginliğin gelmesi,

c)  Kişinin vücudunu bozup kuvvetini düşürecek bir hastalığın ortaya çıkması,

ç) Yıpratıcı ihtiyarlığın baş göstermesi,                                        

d) Ani ölümlerin gelip çatması,

e) (Dinsizlik metoduyla birlikte) deccalın yeryüzüne çıkması. Çünkü bu, beklenilen felâketlerden biridir.

f) Kıyametin kopması. Bu ise, acı ve dehşet dolu büyük bir hadisdir.”[1147]

6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İki çeşit sarhoşluk sizi kaplamak üzere

a) Dünyayı haddinden fazla sevmek gafletine düşmek,

b) Zararını düşünmeden cehaleti sevmek gafletine saplanmak? Bu iki belânın karşısında artık siz Allah'ın emirlerini öğretip yaptırmaktan, yasaklarını ise terk ettirmekten vazgeçersiniz. (Bu tehlikeli zamanda) Allah'ın kitabını ve peygamberin hadislerini kendisine rehber ya­parak bütün işlerinde uygulayan kimseler, Allah'ın nezdinde muhacir Mekkeli, ensari Medineli sahabiyeler kadar değerlidir.”[1148]

7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Tehlikelerle dolu karanlık geceler gibi, fitne ve belâlar etrafı­nızı çevirmek üzere. (Bu dinsizlik ve ahlâksızlık) fitnelerinden kurtulacak olan kişiler, yüksek dağlarda koyunlarının sütünü içen veya atının gemine yapışıp dağlarda kâfirlerle savaşan kimselerdir.”[1149]

8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Eğer, sizin için, gizlenmiş olan hazineler (cennet nimetlerin)'in ne kadar çok olduğunu (bilseydiniz, muhakkak iki, peşine düşüp nail olama­dığınız dünya nimetleri için üzülmezdiniz.”[1150]

9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Eğer, siz ölümden sonra ne gibi tehlikelerle karşılaşacağınızı bilseydiniz, tam istekle yeyip içmez, huzur içinde eve girip oturmaz, bilâ­kis yollara düşüp göğsünüze vurarak ağlardınız.”[1151]

10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Cüfeyc adlı rahip, alim olup dini bilgilere sahip olsaydı, ana­sının çağırmasına icabet etmenin ibadetten daha üstün olduğunu anlardı.”[1152]

 

Takriben bundan 2000 sene önce, iman edip hak dinine kavuş­muş, gecesini gündüzünü ibadetle geçiren Cüreyc adlı bir rahip, günün bi­rinde anasının kendisini namazdayken çağırışına icabet etmemesi yüzün­den, annesinin bedduasına neden olmuştu.

“Ey Allah'ım! oğlum sesimi duyduğu halde çağırışıma cevap verme­di. Onun canını bu dünyadan, zina damgasıyla rezil ettirmeden alma.”

Aradan bir müddet geçtikten sonra vadinin eteğinde bir kadının ço­banla kurduğu ilişkiden ötürü gebe kaldığı görüldü. Ailesinin baskısı so­nunda doğurduğum çocuk rahibtendir” demek zorunda kalan kadına, yakın­ları:

“Bu çocuk bir zina mahsulüdür. Bunun temizlenmesi gerek” diyerek ra­hibin üzerine saldırdılar. Bunun üzerine geçmişte annesinin kendisine yap­tığı bedduayı hatırlayan rahip güldü ve onlara çocuğu getirmelerini söy­ledi. “Baban kimdir!” Bu soru üzerine konuşan bebek:

 “babam (falanca) ço­bandır.” dedi. Belki rahip, zina felâketinden kurtuldu, ama rezil olmak damgasında kurtulamadı.

Din hukukçularımız, bu hadisten dolayı, namaz içinde olan kişinin, annesinin çağrısı üzerine icabet edip etmemesi konusunda ihtilâfa düşmüşlerdir. En doğrusu, İslâm dinine göre, namaz kılan bir kimse, annesinin kendisini çağırmasına icabet ederek namazını bozmaması gerekir. Fakat rahibin mensub olduğu dine göre, böyle bir ruhsat olabilir, Bizim dinim de ise böyle bir şey olamaz.[1153]

 

 

11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benden sonra tehlikelerle dolu karanlık geceler gibi, fltneler etrafınızı sarıp kuşatacaktır: (O zaman da) kişi, sabahleyin mümin iken akşamleyin kâfir olur. Gene ( o zamanda) birçok kimseler, dünya menfa­atleri uğruna dinini satarlar.”[1154]

12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benden sonra, kâfirler gibi birbirinizin boynunu vurarak küfre dönmeyiniz.”[1155]

13-Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her ümmetin bir fitne sebebi vardır. Benim ümmetimin fitne si (ahlâksızlık, dinsizlik çamuruna sürükleyecek sebeb) dünya malıdır.”[1156]

14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Ademoğlunun yeyip içtikleri her ne kadar güzel ve çeşitli ise de, dönüştüğü madelere bak.”

İşte Ademoğlunun yeyip içtiklerinin (pisliklere dönüştükten sonra aldığı hali) dünya malının bir örneği değil midir? (Nitekim dünya malı da böyle yok olup gidecektir.)[1157]                           

15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ben, ümmetim için en çok korktuğum fitne,  kadın ve içkidir.  (ki olacaktır).”[1158]

 

Sevgili peygamberimiz, kendisine peygamberlik verildiği andan kıyamete kadar ilâhi ve manevî bir aletle, müsiümanların karşılaşacağı birçok fitneleri görmüştür. Fakat islâmiyeti yıpratacak ve müslümanları dinden uzaklaştıracak, batının kirli ahlâk ve adetlerine sokacak en zararlı fitne olarak kadın ve içkiyi görmüştür.

Sayın okuyucu! Bugün İslâm aleminde fitne ve belâ kurşunlarını yağdırarak, İslâm dininin çökmesine, müslümanların da ahlâksızlık kuyusu düşmelerine neden en zararlı fitne kadın ve içkiden doğmakta.[1159]

 

16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Dünya mal ve şerefine karşı kişinin içinde beslediği hırsının dinini, koyun sürüsüne saldıran iki kurttan daha zararlıdır.”[1160]

17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Geleceği benim gördüğüm kadar göremezsiniz. Şüphe yok ki, ben fitnelerin, yağmur tanelerinin düşmesi gibi, evlerinizin arasına düş­tüğünü görüyorum.”[1161]

18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Kadınlar erkeklere karşı galiptirler.”[1162]

19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Zararlı fitnelerin olacağı bir zamanda, o fitneye katılmayıp evinde oturanlar, katılmaya hazırlananlardan;  katılmaya hazırlananlar, fit­nenin bulunduğu yere yürüyenlerden; o tarafa doğru yürüyüp te henüz ka­rışmamış kimseler de, karışanlardan daha selâmette olurlar.

Kim, fitnelere yaklaşmak istiyorsa, fitneler de ona yaklaşır. O fitne­lerden kurtulmak için sığınak arayan kimseler de, buldukları sığınaklara bir an önce sığınmaya baksınlar.”[1163]

20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ademoğlunun hoşlanmadığı iki şey vardır:

a) Ölüm: Oysa ölüm, ademoğlu için, (küfür) fitnelerine girmesinden daha hayırlıdır.

b) Az mal: Halbuki az maldan hesap vermek daha kolaydır.”[1164]

21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Adamın biri doğumu yaklaşmış bir köpeğin bulunduğu evin sahibine misafir olarak gider. Bunu gören köpek “bundan sonra sahibinin misafirini havlayarak karşılamam” diye kendi kendine yemin eder. Bunun üzerine karnındaki yavrusunun havladığını gören adam:

“Bu ne acaib şey” diye kendi kendine söylenir. Hz. Allah, o zamanın peygamberine vahiy yoluyla şöyle buyurur:  “Bu olay, sizden sonra gelecek bir ümmetin (Hz. Muhammed'in ümmetinin) durumuna benzer ki, iyi olmayanları iyi olanla­ra hakaret eder (havlar.)”[1165]

22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“(İslâm ülkelerinde öylesine kötü)  fitneler baş gösterecek ki, sabahleyin mümin olarak kalkan kişi, akşamleyin kâfir olur. (O zaman da) ancak, Allah'ın, dini ilim sayesinde iman hayatı verdiği kimseler kurtulacaktır.”[1166]                                                                                                                    

23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                                       

“Öylesine sağır ve dilsiz edici fitneler baş gösterecek ki, kendisine yaklaşanları bile içine alacaktır. Diliyle ona yaklaşan kimseler, kılıç darbelerinin altına girmiş gibi olur.”[1167]                                                          

24-  Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                                       

“Bundan sonra (müslümanlarm arasında) olaylar, fitneler, ayrılıklar ve kargaşalıklar baş gösterecektir. Bu fitneler vuku olduğu zaman gücün katil (bir kâfir) değil, mümin bir maktul olmaya yetiyorsa, hemen yapıver.”[1168]

25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Gelecek (zararlı) fitnelerden kişinin kurtulması, evinden dışarı çıkmamasına bağlıdır.”[1169]                                                                             

26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                                    

“Öylesine felâketlerle dolu bir zaman gelecek ki, o zamanda üç şeyden daha az hiç bir şey olmayacaktır:”                                                 

a) Helâl para,                                                                                              

b) Temiz, samimi bir arkadaş,                                                                 

c) Amel edilen peygamberimizin sünneti,”[1170]                                              

27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                                     

 “Öylesine kötü bir zaman gelecek ki, bu zamanda hafızlar ço­ğalırken, alimler azalacak, ilim alınıp itibarını kaybedecek, kargaşalık çoğalacaktır. Bundan sonraki zamanda hafızlar Kur'an-ı, kalben, ruhen okumayacaklardır. Bundan sonra gelecek zaman ise, kâfirler müminlerle mucadelelerinde müminin haklı bulunduğu konularda galip gelirler.”[1171]

 

Ardı sıra gelecek olan üç zamanın her biri, kendinden önceki zamandan daha kötü olacaktır.

a) Bu zamanda ilmin itibarı yok olur, İlimleriyle amel eden alimler azalır. Buna karşılık katillerin çoğalması gibi hafızlar çoğalır.

b) Bu zamanda ilim ortadan kalkarken, hafızların Kur'an-ı kalben de­ğil de ağızdan okumaları,

c) Bu zamanda ise, Allah'ın kitabı ve peygamberin hadisleri ile amel etmeyen müminler, müşrikler karşısında mağlûp olurlar. Kalbindeki imanı zayıf, dini bilgisi yetersiz olan müminler kâfirlerle mücadele ederken her an yenilmeye mahkûmdur.[1172]

 

28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“İnsanlar, öylesine kötü bir zamanla karşılaşacak ki, o zaman da kişi, aciz ve beceriksiz olmakla, işini gayri meşru yollarda kazanmanın arasında kalır. Bu durumda, mümin olan kişi birinciyi ikinci unsurdan üs­tün tutsun (tercih etsin.)”[1173]

29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Benden sonra kâfirler gibi birbirinizin boynunu vurarak küfre dönmeyiniz.”[1174]

30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Eğer Ademoğlu için, bir vadi dünya malı ile dolu olsa, bir ikin­cisini ister. İki vadi dolu olsa üçüncüsünü de ister. Kısacası, insanoğlu­nu topraktan başka hiç bir şey doyurmaz. Fakat Hz.Allah (dünyamalına karşı beslediği) kötü hırsından dolayı tövbe eden Ademoğlunun tövbesini kabul eder.”[1175]

31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Uhut dağı kadar altının olsa, aradan üç gün geçmeden yanım­da bir kuruşun dahi kalmaması beni sevindirir. Yalnız ödenmesi gereken borcum için, ayırdığım müstesnadır.”[1176]

32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

 “Eğer Allah'ın nezdinde Dünya  (içindekilerle birlikte) bir siv­risineğin kanadı kadar değerli olsaydı, kâfirler ondan bir damla su dahi içemezdi.”[1177]

33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Su içinde yürüyen bir kimse, ayaklarını ıslanmaktan kurtara­madığı gibi, dünya işlerini (ahîret işlerinden daha) üstün tutan bir kimse de kendini günah işlemekten kurtaramaz.”[1178]

 

Ayağı ıslanmaksızın su içinde yürüyüp te çıkan bir kimse ola­bilir mi? İşte bunun gibi, dünyayı ahirete tercih eden bir kimse de dün­yadan günahsız olarak ayrılamaz. Hele derin bir suda bir kimsenin vücu­dunun tümünün ıslanması gibi, dünya malına karşı hırs batağına düşmüş olan bir kimsenin de ruhuyla, kalbiyle ıslanmadan kirlenip kurtulması dü­şünülemez.[1179]

 

34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, kişinin malında,  ailesinde ve çocuklarında bir fitne vardır.”[1180]

 

Mal, kişi için bir fitnedir. Dünya malı, insanın el ve ayakları gibidir. El ve ayakları olmayan bir kimsenin kötü yerlere gitmesi muhte­mel dışıdır. Malı olmayan bir kimsenin de, kötü yerlere gidip günah işle­mesi mümkün değildir. El ve ayakları kötülüklere uzanmaya, meyhaneye gitmeye alışmış bir insan, her an için fitnelere düştüğü gibi, mal; olan bir kimse de, hele malıyla günah işlemeye ahşmışsa her an için fitne için­dedir.

Kişinin ailesi de bir fitnedir. Muhakkak ki, kocasına gayri meşru şey­leri yapmaya zorlayan bir zevcenin ne kadar büyük fitne olduğu malûmdur Çocukların fitnesinin de bundan bir farkı yok.[1181]

 

35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Zamanı yaklaşmış belâdan ötürü araplara ne yazık. (Bu belâ­dan) el ve diline hakim olan kişiler kurtulacaktır.”[1182]      

 

Peygamberimiz bu hadisiyle, takriben yirmi sene sonra arap lar arasında başgösterecek fitneleri haber vermektedir.

a) Hz. Osman'ın öldürülmesi,

b) Cemel ve safin denilen iki savaşın baş göstermesi, dolayısıyla iki İslâm ordusunun birbirlerini imha etmesi,

c) Emevilerin müslümanların başına buyruk ve halife olarak muşallat olmaları,

d) Bundan sonra Abbasîlerîn Arapların başına halife seçilerek Emevilerin bir çoklarını katletmesi,

e) Türklerin hakimiyeti altına girdikten sonra ikinci dünya harbinin patlak vermesi sonucu, Türklerin yardım ellerini çekip korumamaları yüzünden her bir Arap devletinin kâfir devletlerin boyunduruğu altına girmeleri.[1183]

 

DÜNYA VE ALDATMALARI

 

Dünya insanoğlunu Allah'a ulaştıran yolun çetin ve güç yol veren baş­lıca engellerinden biridir. Türlü türlü geçici nimetleri, renk renk güzellik­leriyle dünya âdeta hayatımızın tabii akışını asıl yolundan saptırmak iste­mektedir.

Ulu Allah buyuruyor ki:

“Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma gezen güzel atlara, (deve, sığır, koyun, keçi gibi) hayvanlara tarlalara tutkun bir sevgi ile bağlanmak insanlar için süslenip bezenmiştir. Halbuki bunların hepsi geçici, dünyalık servetlerdir. Varılacak yerlerin en güzeli ise Allah'ın nezdindedir.”[1184]

“İyi biliniz ki dünya hayatı bir oyun, eğlence, aldatıcı bir süs, kar­şılıklı boş bir öğünme, servet biriktirme ve evlât sahibi olma yolunda bir yarıştır. (Âhiret için bir kazanç sağlamayan) bu dünya hayatı çiftçinin yü­zünü güldürecek gelişkinlikte mahsûller yetiştiren bir yağmura benzer. Fa­kat çok geçmeden bu gelişkin eskinin sararıp kuruduğunu ve sonunda çer-çöp halini aldığını görürsün. Ayrıca dünya hayatının aldanmişlarını âhirette ağır bir azap beklemektedir.”[1185]

Bu âyetlerde Ulu Allah'ın açık açık gözlerimizin önüne serdiği dünya manzarası ne tüyler ürpertici bir gerçeği dile getirmektedir!.. İnsanlar ara­sında doğru yoldan ayrılarak Allah'ın emirlerine ters bir yol tutturanların hepsine, teker teker dikkat buyurunuz. Hepsi kendini var gücü ile bir dün­ya işine vermiş, o yoldan kazandığı servet, şöhret ve rütbelere aldanarak şımardıkça şımarmış ve artık varlıkların bir yaratıcısı olduğunu; kendisi­nin de O'na karşı yerine getirmek zorunda bulunduğunu tamamen unut­muştur.

Böyle kimseleri, varlığına varlık katmak, rütbesine yeni rütbeler ek­lemek, şöhret ve itibarını daha da artırmak 'için rakipleri ile gözleri dönmüşçesine kıyasıya bir yarışmaya girişmiş görürsünüz. Yollarının üzerinde dikilip onlara âhiret hayatları için ve Allah için ne gibi hazırlıklar yapmakta olduklarını sorsanız konuşmaya bile ayıracak vakitleri olmadığını, önür de yığın yığın işlerin kendilerini beklediğini ileri süreceklerdir. İşte bı meşguliyetler içinde oyalanırken günün birinde ölüm meleği canlarını almağa gelince aldanmtş ve boş ellerle Ulu Allah'ın huzuruna doğru yol çıkmak zorunda kalırlar. (*)[1186]

Evet, mü'minin ibadet yolunda ilerilerken yüzyüze geleceği baş enge terden biri dünyalık meşgalelerdir. Bu engeli aşarak esas hedefe ulaşabi mök için dünyadan el-etek çekerek gerçek manasiyle Allah'a yönelmek ge rekir. Mü'min iki sebebe dayanarak dünyadan el-etek çekmek zorundadır.

1. Mü'min, ibadet yolunda hedefe doğru ilerlemek üzere dünyay onun geçici, aldatıcı ve yolayıcı nimet ve güzelliklerine, öbür dünyaya v; sıta olabilmelerinin dışında bir değer tanımamalıdır. Çünkü dünyaya gönül verenler, ona sımsıkı sarılanlar tüm maddi kuvvetlerini dünyalık kazanma uğruna seferber ederler. Daha başka bir deyişle dünyaya bel bağlıyanlar bir yandan da maddî güçlerini dünyalık mal ve servetler peşinde seferber ederler. İnsan artık dünya ile öylesine bir dostluk havasına girmiştir dünyalık nimetler gece-gündüz hayali önünde resmigeçit yapmaktadırlar. İşte bir insanın bu derece dünya ile içli-dışlı olması ibadet yolunda as hedefe ulaşmak üzere yol almasına engel çıkar. Çünkü insanoğlu birbir ne zıt olan dünya ile âhiretin her ikisine de aynı zamanda bel bağhyama Bir kere birbirine zıt iki şeyle aynı zamanda uğraşamaz, bir. Uğraşmaya kalkışsa bile ne buna, ne o tam manası ile bağlılık gösteremez, iki.

Dünya ile âhiret; bir erkeğin iki kıskanç karısına benzerler. Birini ho nut etsen, diğeri darılacaktır. Yine dünya ile âhiret birbirine zıt iki yön doğu ile batı gibidir. Birine ne derece yüzünü dönersen, diğerinden de derece yüz çevirmiş olacaksın.

Dünya insanoğlunu hem dış varlığı, hem de iç varlığı ile tesir alai içine çekerek boyuna oyalar durur. Bir yandan vücut azaları ile dünya) kapılan insan, diğer yandan da gönlü ile ona tutkun tutkun sarılmağa çalışır.[1187]

 

Dünyanın Dış Hayatımıza Tesirleri

 

Dünya İnsanı çepçevre kuşatmıştır. Bütün renk renk nimetleri tür türlü aldatıcı güzellikleriyle onu kıskacı altına almak istemektedir,

Sahabilerden Ebudderdâ diyor ki:

“Ticaretle ibadeti, dünya ile ahreti at başı götürmek istedim. Ama yan yana yaklaştıramadım. Bu yüzden de ibadet ve âhirete sarılarak dün­ya ve ticareti başladım.” Hz. Ömer diyor iki:

“Eğer dünya ile âhireti bir arada yan yana yürüten bir kişi olsaydı, bu işi aynı şekilde ben de berecebilirdim.”

Bütün bu anlatılanlardan açıkça anlaşılıyor ki, birinci plânda âhiret ha­yatını düşünmek, söz ve hareketlerimizi bu düşünce etrafında yoğunlaştır­mak zorundayız. Gönlünü dünyaya kaptırıp da sonsuz âhiret hayatını zin­dan denler büyük bir aldanışa düştüklerini Allah'ın huzuruna varır varmaz anlıyacaklardır. Ama yazık!...

 

Dünyanın İş Hayatımıza Tesirleri

 

Dünya insanoğlunun gönlünü de çalmaya uğraşır. Çoğu gönüllerin ça­lındığı da ayrı bir gerçektir. Daima dünyalık işlerinin nasıl bir yol alacağı­nı düşünen kimsenin kafası dünyayı düşünür, kalbi dünya için çarpar, duygu ve düşünceleri o yönde gelişir. Böylece de insan ibadetini sekteye vu­rur, âhiretini yıkar. Peygamberimiz (s.a.s) diyor iki:

“Dünyasına karşı sevgi duyup da ona gönül kaptıranlar, âhiretleri hesabına zarar ve ziyana girmektedirler. Âhireti ne karşı sevgi duyup da gönül yaptıranlar da dünyası hesabına zarar ve ziyana girmektedirler. Ey ümmetim!.. Bu geçici dünya hayatına, ebedi olan öbür dünya hayatını tercih ediniz.”

Ey ibadet yolu yolcusu!. Bu açıklamalarımızdan da açık seçik anlaşı­lıyor ki içinle de dışınla da, daima dünya ile meşgul olursan, ibadet yolun­da korkusuzca yol alamazsın; gereği gibi ibadete sarılamazsın. Fakat hem içinle, hem de dışınla, dünyadan el-etek çekerek tam bir bağlılıkla Al'lah'a yönelirsen, ibadet yolunda yol aman ve ibadet etmen kolaydır. Hatta bu hususta sana tüm azaların bile yardımcı olabilmek için can atarlar. Selman-ı Fârisî diyor ki:

“Kul dünyadan el-etek çekerek Allah'a yöneldi mi kalbi aydınlanır ve ibadet ederken de tüm azaları kendisine yardımcı olur.”

“İbadet yolunda ilerliyebilmek için önümüzü kesen dünya engelini ortadan kaldırmak gerekir. Bunun için de dünyadan el-etek çekerek Al­lah'a yönelmek zorunda olduğumuz meydandadır. Dünyadan el-etek çek­meyi gerektiren ikinci sebep de şudur: Dünyadan elini eteğini çekerek tam manasıyle Allah'a yönelen bir mü'minin ibadetinin değeri artar, şere­fi yücelir. Sevgili Peygamberimiz diyor ki:

Yüreği yalnız Ulu Allah sevgisiyle atan bir âlimin kıldığı iki rek'âtlık namaz, gönüllerinde Allah sevgisinden başka herhangi fani varlıkların sevgisini taşıyanların bir ömür boyunca edecekleri ibadetten daha ha­yırlıdır.”

Açıkça görülüyor ki, arkasını Allah'a dayandıranların ibadeti değer ve şeref bakımından daha büyük bir üstünlük taşımaktadır. Durum böyle olun­ca da mü'min tüm kalbiyle Allah'a bağlanacak, ayrıca bu geçici ve alda­tıcı dünyadan da elini eteğini çekecektir. Büyük kurtuluşa varmanın tek yolu budur.

Soru: Dünyadan el-etek çekmek ne demektir ve bu nasıl gerçekleş­tirilir, anlatır mısınız?

Cevap: Dünyadan el-etek çekmek, ilim adamlarımıza göre, iki yoldan gerçekleştirilebilir:

1. Mü'minîn dünyada erişemediği nimetleri ille de ele geçireceğim sevdasından vazgeçmesi; kendisini dünyaya bağlıyan mai ve servetini Hak yolunda düşkün ve yoksullara dağıtması ve bir daha tekrar mal ve servet biriktirme fikrini taşımaması yoluyla olur ki, bu tamamen kulun kendi eli ile lfadesi altındadır. Gerçekten, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak ve leke­siz kurtuluşa kavuşmak isteyen her kul bu yola başvurabilir.

2. Dünya nimetlerinden, dünyalık meşgalelerden nefret etmek ve soğukluk duymak yolu ile. Dünyadan her şeyi ile nefret duymak insanoğ­lunun eli ve iradesi altında değildir. İsteyen istediği zaman dünyadan ve de dünyalık nimetlerden nefret duyamaz.

Fakat insanoğlu birinci şıkta söylediğimiz esaslar içinde hareket eder­se, zamanla yüreğinde dünyaya karşı bir soğukluk belirmeğe yüz tutar; bu soğukluk öyle bir noktaya varır ki, artık gönlünden dünyalıik her türlü duy­guyu atmış ve bütün varlığı ile biricik Allah'a bağlanmıştır. Zaten Allah'a gerçek bağlamış gönülde O'ndan başka herhangi, bir fani varlığın sevgisi­ni taşımamaktır.

Burada kulun önünü kesen en güçlü engel, dünya sevgisini yürekten söküp atmaktır. İşte bu husus, pek sanıldığı kadar kolay değildir. Nice kim­seler vardır ki söz ve davranişlarıyle dünyayı sevmez görünürler; fakat için için dünyaya tutkun oldukları inkâr edilmez bir gerçektir. Onlar derin bir kasvet ve yakıcı bir ıstırabın pençesi altında yanıp tutuşmaktadırlar. Aslında önemli olan nokta da dünyayı yürekten sevmemek ve ona karşı derin bir nefret duygusu beslemektir. Ulu Allah buyuruyor ki:

“İşte âhiret yurdu! Biz orayı yeryüzünde büyüklük taslamayanlar ve kargaşalık çıkarmak istemeyenlere veririz.”[1188] Bu âyette Ulu Allah öbür dünyada sonsuz mutluluğa kavuşmanın, bu dünyada büyüklük taslamamak ve fesad çıkarmamak gibi iyi hareketlere bağlı bulunduğunu açık açık dile getirmektedir.                       

Konuyla ilgüli şu âyetleri de buraya aktaralım. Ulu Allah buyuruyor ki:

“Âhiret kazancını isteyenin kazancını arttırırız. Dünya kazancını is­teyene de dünyalık kazanç veririz. Ama dünyalık kazanç isteyenin âhirette hiç bir nasibi yoktur.” [1189]

“Kim bu hemencecik gelip geçen dünyayı isterse biz de dilediğimi­ze, dilediğimiz şeyi çarçabuk veririz. Sonra da onu cehenneme sokarız. O oraya kınanmış ve rahmetten kovulmuş olarak girer,

Kim iman ederek âhireti diler ve bu hususta gayretli çalışma yapar­sa, işte1 onlar mutlaka bu çalışmalarının mükâfatının görürler.” [1190]

Ey mü'min!-. Görmüyor musun foak, bu âyetlerde hep istemekten söz edilmektedir. Öyleyse en önemli nokta, herhangi bir şeye erişmeyi kalbin isteyip istememesidir. Bir kimse fiilen dünyaya bağlı görünmese de, kal­ben bağlı ise, tam manası ile Allah'a bağlılık duygusu besliyemez. Ne var ki ıkul, kendisini dünyaya karşı sevgi aşılayan mal ve servetini düşkün ve yoksullara dağıtır, erişemediği arzularına ille de kavuşacağım sevdasın­dan vazgeçerse, umulur iki Ulu Allah onu, gönlünden dünya sevgisini ka­zıyıp atmaya muvaffak eder. Çünkü varlıkların ortaksız yaratıcısı olan Al­lah bol bol ikram edicidir.

Dünyanın bir sürü musibet ve belâlarıyle insanın başına her an felâ­ket yağdırdığı, şöyle bir göz atılınca sayısız derecede kusur ve eksiklikler­le mallû bulunduğu düşünülecek olursa mü'min, kendiliğinden birikmiş mal ve servetini dağıtmaya, gönlünde taşıdığı arzu ve ihtirasları söküp at­maya başhyacaktir. Bazıları diyor ki:

“Dünyanın zenginliği geçici ve değersiz, gam ve tasası çok, insan­ları hasis ve cimridir. Üstelik dünya da hızla yokluğa doğru yol almakta­dır. İşte bu sebeplerden biz dünyadan el-etek çekmiş bulunuyoruz.

Hemen belirtelim ki bu sözlerde dünyaya bağlılık kakmaktadır. Çün­kü birisinin ayrılığından şikâyet eden kimse, onun hasretini çeker, onun gelişine sevinir. Rakipleri arasında bir İşi terk eden kimse, yalnız kalınca hemen o işe koyulur, hiç değilse bile ona karşı içinden bir hoşnutluk du­yar.

Bu konuda en gerçek şudur:

“Dünya, Allah'ın amansız düşmanıdır. Sen ise ondan hoşlanmakta, ona karşı sevgi duymaktasın. Halbuki insan sevdiğinin düşmanına en az öz düşmanı kadar kin duymak zorundadır.

Gerçekte dünya bir pislik kuyusudur. Dünya hayatının sonu murdar­lıktır; ıstırap ve yok olmaktır. Ama o güzel ve süslü püslü bir gelin gibi görünür. Gafiller de onun bu dış gösterişine kapılırlar. Akıllılar ise gerçe­ği görerek Allah'a yönelip bağlanmağa bakarlar.

Soru: Dünyadan el-etek çekmek, zevk ve safasına yüz çevirmek farz mıdır?

Cevap: Dünyadan el-etek çekmek ve zevk safına yan çizmek iki hususda olabilir.

1. Haramlarda,

2. Helâllerde,

Dünyada haramlardan el-etek çekmek, her mü'mlnln boynuna farz de­recesinde borçtur; yalnız helâllerde ıborç değildir; kul isterse helâl olan bir nimetten el-eteik çekerek uzaklaşabilir-

Hak yolda ilerlemek üzere dosdoğru yol alan Allah bağlısı mü'minlerin gözünde haram, kokuşmuş pislikli bir ölüye benzer. Ona yaklaşmak asla doğru değildir. Zaruret olup da ille yaklaşmak gerekiyorsa, zararı baştan savacak ölçüde yaklaşmak gerekir. Helâl ise sadece ölüye ben­zer. Ona da ihtiyaç duyulduğu ölçüde yaklaşmak gerekir. Yine aynı kim­selerin gözünde haram yakıcı ateşten farksızdır. Ona sokulmak bir mü'­minin aklından bile geçmez. Tersine ona karşı tiksinti duyar, nefret bes­ler. Gönlünde dünyaya karşı en ufak bir sevgi taşımaz.

İşte mü'min bu anlattığımız manada dünya ve dünyalık nimetlere karşı soğukluk duymakta, o yüzden de bu dünyaya öbür dünyasına basamak yapmaktan öte bir değer tanımamaktadır.

Soru: İnsanın gözünde bunca zevk ve safa imkânları bahşeden dün­ya, nasıl olur da pis ve kokuşmuş bir ölü veya yakıcı bir ateşe benzer? Üstelik de mizaç ve tabiatımız zevk ve safâya öyle düşkün ki!..

Cevap: Ulu Allah'ın geniş ve yaygın lütfuna erişenlerin gözünde dün­ya gerçekten insanı kötülükten kötülüğe iten bir pislik veya yakmak, tutuşturmak İsteyen bir ateş deryasıdır. Hemen belirtelim ki bu, renk renk geçici nimetleri aldatıcı türlü türlü güzellikleri ile bütün oldu bittisi ne vakıf olan gerçek ve uyanık mü'minlerîn gözünde böyledir, fakat dünyanır iç yüzünü kavramayıp da görünüşündeki çekici mal ve servetlerine, kadir ve eğlencelerine kendilerini kaptıran basiretsiz kimselerin gözünde dünya bir zevk ve safa yurdu, mal ve servet yığma yeridir. Şimdi bu noktay küçük örnekle açıklığa kavuşturmaya çalışalım:

“İşinin ehli bir adamın güzel ve nefis bir tatlı hazırladığını tasav vur edelim. Yanında da iki kişi var. Adam tatlıyı yaparken içine birazcık öldürücü zehir akıtmıştır. Yanındaki iki kişiden biri bunun farkında, diğer de farkında olmasın. Sonra tatlıcı tatlıyı hazırlayınca güzel ve yaldızlı ta­baklara koyarak iki kişinin önüne sunuyor, ne olacaktır?

İçine zehir akıtıldığını bilen adam o tatlıdan asla yemiyecektir. Ta­bakların güzelliğine ve yaldızına kanmıyacaktır. Çünkü o tatlı onun gözün­de yakıcı bir ateşten farksızdır; kendisini ölümün soğuk kollan arasına doğru çekmek istemektedir- Nasıl yesin, yer mi? Birazcık tatlı yiyip mide­ye ziyafet çekmek uğruna canını feda eder mi?

Ama gelelim tatlının içine zehir damlatıldığının farkında olmayan ikin­ci kahramanımıza. O güzel ve yaldızlı tabaklarda “beni yiyin” diye kuru­lan nefis tatlıyı bir an önce yemeye can atacaktır; hırsla saldıracak ve oburca yiyecektir. Hatta yanındakini de neden yemiyor diye azarlıyacak, enayilikle suçlayacaktır.

İşte dünyada Allah'ın yasak ve haramlarından sakınan uyanık mümin­lerle, hiç bir şeyin farkına varamayan gâfil kişilerin durum ve tutumları!.. İcabında öz canlarına bile mal olabilecek açık görüş farkı, duyuş, biliş ve seziş farkı!.. Aydınlık Allah yoluna baş koyanlarla, geçici dünyalık nimet­ler peşinde koşanlar arasındaki fark!..

Aynı örneği bir daha ele alalım. Ama bu defa tatlıcı tatlının içine ze­hir koymasın da tükürsün veya sümkürsün. Sonra da güzelce karıştırarak yine aynı göz alıcı tabaklarla sunsun. Ne olacaktır? Yine bunun farkında olan adam tiksinti duyacak, nefret edecek ve mecbur kalmadıkça yemeye­cektir. Ama öteki?.. O iştahla yemeye ve tıkabasa midesini şişirmeye ba­kacaktır.

İşte bu da dünyanın helâl ve mubah olan nimetleri karşısında şuurlu ve uyamk müVninlere; ilimsiz, fikirsiz, basiretsiz kişilerin durumları ve tu­tumlarıdır!.. Gönlünü Allah'a açanla, dünyaya açanlar arasındaki fark!

Örneğimizin iki kahramanı tabiat ve mizaç bakımından aynıdır. Daha açıkçası her ikisi de Allah'ın bahşettiği aynı bünye ve oluşa sahiptir. Ama söz ve hareketleri apayrı bir durum arzediyor. Neden? Çünkü birisi bilgili, görgülü ve düşüncelidir; o yüzden de zehirli tatlıyı yemeye yanaşmamış­tır- Diğeri ise ilimsiz, fikirsiz ve basiretsiz bir kimsedir; zehirli tatlıya oburcasına saldırmıştır. Eğer o da diğeri gibi zehirli veya tükürüktü olduğunu görse, iblise veya sezse idi, elbette ki yemiyecektir. Tıpkı bunun gibi diğeri de zehir katıldığını bilmeseydi, yiyecekti.

Bu örnekten açıkça gözler önüne serilen gerçek odur ki üç buçuk gün­lük geçici dünya hayatında helâl - haram demeden zevk ve safa peşinde koşanlar bunu tabiatları icabı yapıyor değillerdir; sadece koyu bir bilgi­sizlik ve derin bir gaflet onları peşinden sürüklemekte ve diz iboyu felâket­ler içinde bocalatıp durmaktadır.

Soru: Varlığımızı devam ettirebilmek için bize bir mikdar dünyalı lâzım. Gıdasız olamayacağına göre dünyadan el-etek nasıl çekebiliriz?

Cevap: Gıda almaktan maksat, Allah'a gereği gibi ibadet edebilmel için vücudumuzu ayakta tutabilmektir. Zevk için yemek, içmek değildir Zaten burada önemli olan keyif için yapılan şeylerden sakınmaktır. Yoks; Ulu Allah dilerse herhangi bir sebeple, dilerse de meleklerde olduğu gib sebepsiz olarak kullarını ayakta tutabilir. Kullarına hiç akıllarına bile esmeyen yerlerden, rızk kapılarını açabilir. Ulu Allah buyuruyor ki:

Kim Allah'tan korkarsa Allah ona bir kurtuluş yolu yaratır. Onu aklına hayaline gelmiyecek bir yerden rızıklandınr. Kim Allah'a güvenir ve dayanırsa Allah ona yeter.” [1191]

Âyete göre rızık, istenmeden ve çalışılmadan da elde edilebiliyor. Zevk ve safâya dalmak için değil, fakat Allah'a tam manasiyle ibadet ede bilmek için rızık iste. O vakit yorulmaların, çalışıp çabalamaların düny uğruna değil de, Allah adına olmuş olur. Böylece de hem dünyadan el-ete çekmiş, hem de rızkını temin etmiş olursun. Bunu böyle bilesin.[1192]

 

Konu: İyilik Ve Faziletleri

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Muhakkak ki, Hz. Allah,(müminlerin işlediği) iyiliklerinin mükâfatını, kötülüklerinin ise cezasını yazdıktan sonra, (meleklerin zamanında yazmaları için) açıklar. Öyleyse kim bir iyilik işlemek istediği halde işleyemezse, Hz. Allah sanki işlemiş derecesinde ona tam bir, işlemesi halinde ise bunun 700 derece veya daha fazlasını sevap olarak yazar. Gene Hz. Allah, Mümin bir kişi, işlemek istediği bir kötülüğü sonradan (Allah’ın haram kılması nedeniyle) işlemekten vazgeçerse, ona tam bir sevap onu kendi isteğiyle işlemesi halinde ise, tek bir kötülük olarak yazar.”

Kısaca, (Allah'ın müminlere karşı olan merhameti öylesine çoktur k kendisini helak etmek isteyen bir kimse, Allah nezdinde ancak helak olur.”[1193]

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Bir müminin vücudunun herhangi bir azası bir belâ ile karşılştığında, Hz. Allah o müminin omuzundaki koruyucu meleklerine şöyle emir buyurur:  “Kulumun sağlığında olduğu gibi, hastalığından ötürü işlemediği iyiliklerinin sevabını işlemiş gibi yazın.”[1194]                                            

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                         

“Kim, (dünyada tüm yaptıklarından) hesaba çekilecek olan kimse azabdan kurtulamaz. Ancak Allah'ın kolaylık göstermesi ve affet­mesi ile az bir hesapla kurtulabilir.)”[1195]                          

4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                               

“(Müminlerin) iyilikleri pazartesi, perşembe günleri Allah (c.c.)’a, Cuma günü de peygamberler ve ölmüş olan anne babalara arz edilir. Çocuklarının iyilikleri kendilerine arz edildiğinde anne ve babalar bundan ötürü sevinirler. Yüzlerindeki nur ve beyazlık artar. Öyleyse Allah'dan korkunuz ve kötülüklerinizle ölülerinize eziyet vermeyiniz.”[1196]

 

Konu: Tövbe

 

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Her insan hata işleyebilir. Fakat en iyileri, işlediği hataların­dan dolayı (Allah'a) tövbe edenlerdir.”[1197]                                                     

 

Yüce M evlamız Hz. Allah, iman şerefine nail olmuş müminlere karşı rahmeti, denizlerden daha bol, fakat buna karşın müminin işlediği günahlar denizden bir damla bile değildir. Yine Hz. Allah'ın tövbe kapış her mümin için ardına kadar açıktır. Yeter ki, mümin Allah'ın rahmetinden faydalanmasını bilsin ve tövbe kapısının zilini çalıp içli bir sesle yalvarıp günahı için Allah'dan af dilesin. Böylesine bol olan rahmet denizinden her yaratık faydalanabilir. Yalnız Allah'ın var olduğunu lisan-î haliyle hav kıran yer ve gökdeki milyonlarca canlı ve cansız yaratıklarını görmeyeı kâfir ve münafıklar faydalanamaz, o rahmet denizinden bir damla su dahi içemezler.[1198]

 

2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:                                                              

“Her günahın Allah'dan af edilmesi umulur. Yalnız kâfir olarak ölen ve kasten mümin bir kimseyi öldürenin günahları bu affın dışındadır.”[1199]

3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

“Ademoğlunun  (işlediği veya)  konuştuğu tüm kötü sözler (me­lekler tarafından) onun aleyhine yazılır. O halde ademoğlu günah işledik­ten sonra tövbe etmeyi seviyorsa (istiyorsa), yüksek bir yere çi'kıp elleri­ni ileriye doğru uzatarak şöyle dua etsin:  “Allah'ım! İşlediğim günahlar­dan tövbe eder, teıkrar emirlerinize döner ve bir daha da günah işlemeyece­ğime söz veriyorum.” Yüce mevlâmız böyle tevbe eden bir kimseyi, işle­diği günaha dönmedikçe af eder.”[1200]

 



[1] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3

[2] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3

[3] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3

[4] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3-4

[5] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/4

[6] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/4

[7] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/4

[8] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5

[9] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5

[10] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5

[11] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5

[12] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5

[13] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/5

[14] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/3-6

[15] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/6-7

[16] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7

[17] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7

[18] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7

[19] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7

[20] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7-8

[21] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/8

[22] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/8

[23] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/8

[24] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/

[25] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[26] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[27] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[28] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[29] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[30] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[31] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[32] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/9

[33] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[34] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[35] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[36] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[37] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[38] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[39] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[40] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/10

[41] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/7-11

[42] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11

[43] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11

[44] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11

[45] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11

[46] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11

[47] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11

[48] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12

[49] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12

[50] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12

[51] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12

[52] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/12

[53] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/13

[54] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/13

[55] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/13

[56] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/114

[57] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[58] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[59] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[60] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[61] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[62] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[63] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/14

[64] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15

[65] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15

[66] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15

[67] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15

[68] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15

[69] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16

[70] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16

[71] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16

[72] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16

[73] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/11-16

[74] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16

[75] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16

[76] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/17-18

[77] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16-17

[78] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/17

[79] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/17

[80] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18

[81] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18

[82] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18

[83] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18

[84] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18-19

[85] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/19

[86] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/16-19

[87] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/19

[88] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/19

[89] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/19

[90] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20

[91] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20

[92] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20

[93] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20

[94] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20

[95] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20

[96] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21

[97] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21

[98] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21

[99] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21-22

[100] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21

[101] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21

[102] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/21

[103] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22

[104] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22

[105] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22

[106] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22

[107] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/22

[108] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[109] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[110] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[111] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[112] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[113] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[114] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[115] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23

[116] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/23-24

[117] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[118] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[119] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[120] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[121] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[122] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[123] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/24

[124] Bunun daha tafsilâtlısı II. nolu hadiste yazılıdır. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25

[125] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25

[126] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25

[127] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25

[128] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25

[129] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/25

[130] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26

[131] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26

[132] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/20-26

[133] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26

[134] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26

[135] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26

[136] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26

[137] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/27

[138] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/26-27

[139] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/27

[140] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/27

[141] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28

[142] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28

[143] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28

[144] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28

[145] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/27-28

[146] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/28

[147] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[148] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[149] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[150] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[151] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[152] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[153] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/29

[154] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/30

[155] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/30

[156] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31

[157] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31

[158] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/30-31

[159] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31

[160] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31

[161] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[162] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[163] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[164] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[165] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[166] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[167] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/32

[168] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/31-32

[169] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/33

[170] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/33

[171] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/33

[172] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34

[173] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34

[174] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34

[175] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34

[176] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/34

[177] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35

[178] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35

[179] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35

[180] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35

[181] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35

[182] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35

[183] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/35-36

[184] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36

[185] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36

[186] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36

[187] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36

 

[188] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36

[189] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/36

[190] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[191] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[192] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[193] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[194] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[195] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[196] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/37

[197] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38

[198] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38

[199] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38

[200] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38

[201] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38

[202] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/38-39

[203] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/39

[204] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/39

[205] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/39

[206] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/33-39

[207] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40

[208] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40

[209] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40

[210] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40

[211] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[212] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[213] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[214] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[215] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[216] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[217] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[218] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/41

[219] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/42

[220] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/42

[221] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/42

[222] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/42-43

[223] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/43

[224] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/43

[225] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/40-43

[226] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/43-44

[227] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/44

[228] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/43-44

[229] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/44-45

[230] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/44

[231] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[232] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[233] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[234] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[235] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[236] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[237] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[238] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/45

[239] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[240] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[241] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[242] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[243] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[244] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[245] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[246] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/46

[247] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47

[248] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47

[249] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47

[250] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47

[251] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47

[252] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/47

[253] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[254] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[255] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[256] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[257] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[258] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[259] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[260] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/48

[261] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[262] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[263] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[264] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[265] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[266] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[267] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[268] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/49

[269] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[270] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[271] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[272] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[273] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[274] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[275] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[276] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[277] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/50

[278] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[279] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[280] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[281] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[282] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[283] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[284] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[285] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[286] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/51

[287] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52

[288] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52

[289] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/44-52

[290] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52

[291] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52

[292] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52

[293] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/52

[294] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[295] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[296] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[297] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[298] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[299] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[300] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[301] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[302] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/53

[303] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[304] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[305] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[306] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[307] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[308] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[309] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[310] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/54

[311] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[312] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[313] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[314] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[315] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[316] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[317] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/55

[318] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56

[319] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56

[320] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56

[321] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56

[322] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56

[323] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56

[324] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56

[325] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/56

[326] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57

[327] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57

[328] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57

[329] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57

[330] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57

[331] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57

[332] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57

[333] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57

[334] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/57-58

[335] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/58

[336] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/58

[337] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/58

[338] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/58

[339] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/58

[340] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/58

[341] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/59

[342] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/59

[343] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/59

[344] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/59

[345] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60

[346] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60

[347] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60

[348] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60

[349] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60

[350] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60

[351] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/60-61

[352] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/61

[353] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/61

[354] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/61

[355] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/61

[356] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62

 

[357] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62

[358] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62

[359] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62

[360] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62

[361] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62

[362] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62

[363] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63

[364] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63

[365] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63

[366] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63

[367] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63

[368] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63

[369] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/64

[370] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/63

[371] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/64

[372] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/64

[373] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/64

[374] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/64

[375] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/64

[376] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65

[377] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65

[378] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65

[379] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65

[380] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65

[381] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65

[382] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/65

[383] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66

[384] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66

[385] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66

[386] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66

[387] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66

[388] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66

[389] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66

[390] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/66

[391] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67

[392] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67

[393] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67

[394] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67

[395] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67

[396] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67

[397] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/67

[398] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68

[399] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68

[400] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68

[401] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68

[402] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68

[403] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68

[404] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68

[405] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68

[406] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68

[407] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/68

[408] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69

[409] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69

[410] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69

[411] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69

[412] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69

[413] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69

[414] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/69

[415] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70

[416] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70

[417] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70

[418] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70

[419] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70

[420] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70

[421] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70

[422] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70

[423] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70

[424] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/70

[425] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71

[426] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71

[427] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71

[428] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71

[429] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71

[430] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71

[431] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71

[432] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/71

[433] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/72

[434] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/72

[435] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/72

[436] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/72

[437] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/72

[438] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/72

[439] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73

[440] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73

[441] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73

[442] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73

[443] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73

[444] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73

[445] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/73

[446] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/74

[447] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/74

[448] Hûd: 11/41

[449] Hac: 22/74. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75

[450] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/74

[451] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/74

[452] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/74

[453] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75

[454] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75

[455] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75

[456] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75

[457] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75

[458] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75

[459] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75

[460] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/75

[461] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/76

[462] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/76

[463] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/76

[464] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/76

[465] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/76

[466] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/76

[467] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77

[468] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77

[469] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77

[470] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77

[471] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77

[472] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77

[473] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77

[474] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77

[475] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/77

[476] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78

[477] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78

[478] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78

[479] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78

[480] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78

[481] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78

[482] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/78

[483] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79

[484] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79

[485] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79

[486] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79

[487] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79

[488] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79

[489] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/79

[490] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80

[491] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80

[492] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80

[493] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80

[494] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80

[495] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80

[496] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/80

[497] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81

[498] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81

[499] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81

[500] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81

[501] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81

[502] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81

[503] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/81

[504] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82

[505] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82

[506] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82

[507] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82

[508] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82

[509] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82

[510] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/82

[511] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/83

[512] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/83

[513] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/83

[514] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/83

[515] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/83

[516] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/83

[517] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/62-84

[518] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84

[519] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84

[520] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84

[521] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84

[522] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84

[523] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84

[524] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85

[525] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85

[526] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85

[527] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85

[528] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85

[529] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85

[530] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85

[531] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/85

[532] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86

[533] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86

[534] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86

[535] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86

[536] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86

[537] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86

[538] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86

[539] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/86

[540] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87

[541] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87

[542] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87

[543] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87

[544] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/84-87

[545] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87

[546] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87

[547] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88

[548] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88

[549] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88

[550] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88

[551] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88

[552] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88

[553] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88

[554] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/88

[555] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/89

[556] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/89

[557] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/89

[558] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/89

[559] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/89

[560] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/89

[561] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/87-89

[562] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90

[563] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90

[564] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90

[565] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90

[566] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90

[567] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90

[568] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90

[569] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90

[570] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90

[571] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91

[572] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91

[573] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91

[574] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91

[575] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91

[576] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91

[577] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91

[578] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/91

[579] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92

[580] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92

[581] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92

[582] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92

[583] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92

[584] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92

[585] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92

[586] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/92

[587] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93

[588] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93

[589] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93

[590] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93

[591] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93

[592] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93

[593] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93

[594] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93

[595] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/93

[596] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/94

[597] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/94

[598] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/90-94

[599] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/94

[600] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/94-95

[601] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/95

[602] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/95

[603] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/95

[604] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/95

[605] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/95

[606] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/95-96

 

[607] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/96

[608] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/96

[609] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/96

[610] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/96

[611] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/96

[612] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/96

[613] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/97

[614] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/97

[615] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/97

[616] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/97

[617] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/97-98

[618] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98

[619] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98

[620] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98

[621] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98

[622] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98

[623] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98

[624] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98

[625] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98

[626] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/98-99

[627] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/99

[628] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/99

[629] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/99

[630] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/99

[631] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100

[632] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100

[633] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100

[634] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100

[635] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100

[636] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100

[637] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100

[638] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100

[639] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/100

[640] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/101

[641] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/101

[642] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/101

[643] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/101

[644] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/101

[645] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102

[646] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102

[647] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102

[648] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102

[649] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102

[650] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102

[651] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102

[652] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/102

[653] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103

[654] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103

[655] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103

[656] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103

[657] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103

[658] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103

[659] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103

[660] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/103

[661] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104

[662] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104

[663] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104

[664] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104

[665] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104

[666] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104

[667] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/104

[668] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/105

[669] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/105

[670] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/105

[671] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/105

[672] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/105

[673] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/105

[674] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/106

[675] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/106

[676] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/106

[677] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107

[678] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107

[679] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107

[680] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107

[681] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107

[682] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107

[683] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107

[684] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/107

[685] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108

[686] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108

[687] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108

[688] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108

[689] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108

[690] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108

[691] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108

[692] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108

[693] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/108

[694] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109

[695] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109

[696] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109

[697] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109

[698] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109

[699] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109

[700] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/109

[701] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/110

[702] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/110

[703] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/110

[704] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/110

[705] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/110

[706] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/110

[707] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111

[708] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111

[709] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111

[710] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111

[711] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111

[712] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111

[713] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/111

[714] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/112

[715] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/112

[716] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/112

[717] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/112

[718] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/112

[719] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113

[720] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113

[721] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113

[722] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113

[723] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113

[724] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113

[725] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113

[726] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/113

[727] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/114

[728] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/114

[729] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/114

[730] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/114

[731] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/114

[732] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/115

[733] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/115

[734] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/115

[735] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/115

[736] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/115

[737] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/115

[738] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/116

[739] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/116

[740] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/116

[741] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/116

[742] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/116

[743] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/116

[744] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/116

[745] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/117

[746] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/117

[747] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/117

[748] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/117

[749] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/117

[750] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/117

[751] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118

[752] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118

[753] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118

[754] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118

[755] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118

[756] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118

[757] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/118

[758] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119

[759] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119

[760] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119

[761] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119

[762] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119

[763] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119

[764] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/119

[765] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/120

[766] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/120

[767] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/120

[768] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/120

[769] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/120

[770] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/94-121

[771] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/121

[772] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/121

[773] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/121

[774] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/121

[775] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/121

[776] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/122

[777] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/122

[778] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/122

[779] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/122

[780] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/122

[781] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/122

[782] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/123

[783] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/123

[784] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/123

[785] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/123

[786] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/123

[787] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/123

[788] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/124

[789] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/124

[790] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/124

[791] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/124

[792] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/124

[793] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/124

[794] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125

[795] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125

[796] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125

[797] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125

[798] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125

[799] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125

[800] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125

[801] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125

[802] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125

[803] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125

[804] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/125-126

[805] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126

[806] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126

[807] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126

[808] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126

[809] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126

[810] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126

[811] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/126-127

[812] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/127

[813] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/127

[814] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/127

[815] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/127

[816] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/127

[817] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/128

[818] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/128

[819] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/128

[820] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/128

[821] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/128

[822] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/128

[823] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129

[824] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129

[825] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129

[826] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129

[827] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129

[828] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129

[829] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129

[830] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129

[831] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/129

[832] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130

[833] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130

[834] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130

[835] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130

[836] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130

[837] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130

[838] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/130

[839] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131

[840] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131

[841] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131

[842] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131

[843] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131

[844] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131

[845] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/131

[846] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132

[847] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132

[848] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132

[849] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132

[850] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132

[851] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132

[852] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132

[853] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/132

[854] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133

[855] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133

[856] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133

[857] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133

[858] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133

[859] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133

[860] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/133

[861] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134

[862] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134

[863] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134

[864] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134

[865] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134

[866] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134

[867] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134

[868] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134

[869] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134

[870] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134

[871] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/134

[872] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135

[873] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135

[874] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135

[875] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135

[876] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135

[877] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135

[878] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/135

[879] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136

[880] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136

[881] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136

[882] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136

[883] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136

[884] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136

[885] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136

[886] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/136

[887] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137

[888] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137

[889] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137

[890] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137

[891] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137

[892] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137

[893] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/137-138

[894] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138

[895] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138

[896] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138

[897] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138

[898] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138

[899] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138

[900] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138

[901] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/138

[902] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/139

[903] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/139

[904] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/139

[905] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/139

[906] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/139

[907] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/139

[908] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/121-139

[909] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/140

[910] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/140

[911] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/140

[912] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/140

[913] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/141

[914] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/140

[915] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/141

[916] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/140141

[917] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/141

[918] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/141

[919] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/141

[920] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142

[921] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142

[922] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142

[923] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142

[924] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142

[925] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142

[926] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142

[927] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142

[928] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/142

[929] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/143

[930] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/143

[931] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/143

[932] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/143

[933] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/143

[934] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/143

[935] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/143

[936] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/144

[937] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/144

[938] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/144

[939] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/144

[940] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/144

[941] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/144

[942] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145

[943] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145

[944] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145

[945] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145

[946] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145

[947] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145

[948] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145

[949] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146

[950] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146

[951] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146

[952] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146

[953] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146

[954] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146

[955] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146

[956] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146

[957] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146

[958] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/146

[959] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/147

[960] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/147

[961] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/145-147

[962] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/147

[963] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/147

[964] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/147

[965] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/148

[966] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/148

[967] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/148

[968] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/148

[969] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/149

[970] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/149

[971] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/149

[972] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/149-150

[973] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/150

[974] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/150

[975] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/150

[976] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/150

[977] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/150-151

[978] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/150

[979] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/151

[980] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/151

[981] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/151

[982] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/151

[983] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/151

[984] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/15152

[985] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/152

[986] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/152

[987] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/152

[988] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/152

[989] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/153

[990] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/153

[991] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/153-154

[992] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/154

[993] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/154

[994] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/154

[995] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/154

[996] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/154

[997] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/155

[998] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/155

[999] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/155

[1000] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/155

[1001] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/155

[1002] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/155

[1003] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156

[1004] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156

[1005] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156

[1006] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156

[1007] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156

[1008] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156

[1009] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/156

[1010] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157

[1011] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157

[1012] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157

[1013] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157

[1014] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157

[1015] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157

[1016] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157

[1017] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/157

[1018] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158

[1019] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158

[1020] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158

[1021] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/149-158

[1022] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158

[1023] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158

[1024] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158

[1025] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/159

[1026] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/159

[1027] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/159

[1028] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/159

[1029] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/159

[1030] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/160

[1031] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/160

[1032] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/160

[1033] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/160

[1034] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161

[1035] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161

[1036] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161

[1037] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161

[1038] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161

[1039] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161

[1040] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/161-162

[1041] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/162

[1042] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/162

[1043] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/162

[1044] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/162

[1045] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/162

[1046] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/162

[1047] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/163

[1048] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/163

[1049] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/163

[1050] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/163

[1051] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/163

[1052] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/163

[1053] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164

[1054] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164

[1055] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164

[1056] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164

[1057] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164

[1058] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164

[1059] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/164

[1060] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165

[1061] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165

[1062] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165

[1063] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165

[1064] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165

[1065] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165

[1066] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/165-166

[1067] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166

[1068] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166

[1069] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166

[1070] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166

[1071] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166

[1072] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166

[1073] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/166

[1074] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/167

[1075] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/158-167

[1076] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/167

[1077] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/167

[1078] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/167

[1079] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/167

[1080] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/168

[1081] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/168

[1082] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/168

[1083] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/168

[1084] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/168

[1085] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/168

[1086] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/169

[1087] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/169

[1088] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/169

[1089] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/169

[1090] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/169

[1091] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/169

[1092] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/170

[1093] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/170

[1094] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/170

[1095] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/170

[1096] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/170

[1097] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/170-171

[1098] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/171

[1099] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/171

[1100] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/171

[1101] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/171

[1102] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/171

[1103] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172

[1104] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172

[1105] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172

[1106] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172

[1107] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172

[1108] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172

[1109] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172

[1110] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/172

[1111] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/173

[1112] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/173

[1113] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/167-173

[1114] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/173

[1115] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/173

[1116] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/173

[1117] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/173

[1118] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174

[1119] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174

[1120] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174

[1121] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174

[1122] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174

[1123] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174

 

[1124] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174-175

[1125] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/174

[1126] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175

[1127] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175

[1128] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175

[1129] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175

[1130] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175

[1131] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175

[1132] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/175

[1133] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/176

[1134] İnsan: 76/21-22

[1135] Mü'min: 40/107-108

[1136] Fussilet: 41/30

 

[1137] Kehf: 18/110

[1138] Fussilet: 41/23

[1139] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/176-181

[1140] Enbiya: 21/90 

[1141] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/18183

[1142] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/184

[1143] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/184

[1144] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/184

[1145] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/184-185

[1146] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/185

[1147] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/185

[1148] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/185-186

[1149] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/186

[1150] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/186

[1151] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/186

[1152] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/186

[1153] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/186-187

[1154] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/187

[1155] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/187

[1156] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/187

[1157] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/187

[1158] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/187

[1159] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/187

[1160] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188

[1161] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188

[1162] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188

[1163] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188

[1164] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188

[1165] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188

[1166] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/188-189

[1167] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/189

[1168] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/189

[1169] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/189

[1170] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/189

[1171] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/189

[1172] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/189

[1173] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190

[1174] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190

[1175] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190

[1176] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190

[1177] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190

[1178] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190

[1179] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/190

[1180] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/191

[1181] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/191

[1182] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/191

[1183] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/184-191

[1184] Alî İmran: 3/14

[1185] Hadîd: 57/14

 

[1187] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/192-193

[1188] Kasas: 28/83

[1189] Şûra: 26/20

[1190] İsra: 17/19-20

[1191] Talâk: 65/2-3

[1192] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/193-199

[1193] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/199

[1194] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/199

[1195] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/199-200

[1196] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/199-200

[1197] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/201

[1198] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/201

[1199] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/201

[1200] İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi İzahlı 2000 Hadis, Aydın Yayınevi: 2/201