KAZA (HÜKÜM VERME, DAVAYA BAKMA) BAHSİ

   

    YERİLEN VE ÖVÜLEN HÜKÜM VERME, HÜKÜM VERME ADABI VE ŞEKLİ

    DAVALAR, DELİLLER, ŞAHİTLER, HAPİS VE DİĞER MESELELER

    VAKIF, SULH VE EMANET

    TAHRİC

 

 

YERİLEN VE ÖVÜLEN HÜKÜM VERME, HÜKÜM VERME ADABI VE ŞEKLİ

4904- Ebû Hureyre radiyallahu anh «dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"İnsanlar arasında kadı tayin edilmiş kişi, bıçaksız boğazlanmış demektir."

[Ebû Dâvud ve Tirmizî.]

4905- Büreyde radiyalluhu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Hakimler üç (türlü)dür: Bunların birisi cennetlik, ikisi cehennemliktir. Cennetlik olan, doğruyu bilip doğru ile hükmedendir. Doğruyu bilip zulümle hüküm veren ve cahil­likle bilmeden insanlar arasında hükmeden­ler cehennemliktir." [Ebû Dâvud]

4906- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: Hz. Osman, ona dedi ki: "İnsanlar arasında kadılık yap!"

"Ey mü'minlerin emîri (bu vazifeden) be­ni affet!"

"Neden istemiyorsun, baban da kadılık yaptı."

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in şöyle buyurduğunu duydum: "Kim ka­dı olup da adaletle hükmederse, bu kimse ba-şabaş (sevap ve günahı eşit) ayrılmaya liya­kat kazanmıştır." Hz. Osman bir daha ona teklifte bulunmadı. [Tirmizî]

4907- Rezîn de benzerini rivayet etmiştir. Onda şöyle geçer: "Baban kadılık yapardı." Bu söz üzerine söyle dedi: "Şüphesiz ki ba­bam bir müşkülle karşılaştığı zaman, Allah

Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e sorardı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de bir problemle karşılaştığı zaman Cibril aleyhisse-lam'a sorardı. Benim soracak kimsem yoktur. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu duydum:

«Kim Allah' a sığınırsa büyük bir varlığa sığınmıştır.» Yine şöyle buyurduğunu duy­dum: «Kim Allah'a sığınırsa onun sığınması­nı kabullenir.» Ben de beni kadı yapmandan Allah'a sığınıyorum." Bunun üzerine (Os­man) onu (İbn Ömer'i) affetti ve "Bunu kim­seye söyleme!" diye tenbih etti.

4908- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim kendiliğinden kadı olmak isterse, kendi haline terkedilir; kim ise zorla kadı ya­pılırsa, Allah ona bir melek gönderir ve (ya­nılacağı zaman) onu doğrultur."

[Ebû Dâvud ve Tirmizî]

4909- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu.)

"Kim, müslümanlara kadılık yapmak iste­yip de bu makamı elde eder de, sonra adaleti zulmüne galip gelirse, cenneti kazanır; zulmü adaletine galip gelirse cehennemlik olur."

[Ebû Dâvud]

4910- İbnü'l-Müseyyeb radiyallahu anh'­dan: Bir müslümanla bir yahudi Ömer'in hu­zurunda davalaştılar. Ömer yahudiyi haklı gö­rünce, yahudi şöyle dedi:

"Vallahi hükmü doğru verdin." Ona değ­nekle vurup; şöyle dedi:

"Ne biliyorsun benim doğru hükmettiği­mi?" Yahudi cevap verdi:

"Vallahi biz Tevrat'ta şunu buluyoruz: «Bir kadı hak ve adaletle hükmettiği zaman, biri sağında ve biri de solunda olmak üzere Allah ona iki melek gönderir. Hakla beraber olduğu müddetçe onu doğrultup başarılı kılar­lar ve doğruluk ve adaletle hükmetmesine ve-

sile olurlar. Hak ve adaletten ayrıldığı zaman, onu terkedip giderler»." [Mâlik]

4911- İbn Ebî Evfâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Kadı zulmetmedikçe, Allah daima onun­la beraber olur. Zulmettiği zaman Allah on­dan ayrılır, bu defa şeytan onun yanına gelip bir daha ondan ayrılmaz." [Tirmizî]

4912- Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Hakim, hüküm vereceği zaman ictihad edip isabet ederse, iki ecir; yanılırsa bir ecir

alır." fBuhârî, Müslim ve Ebû DâvudJ

4913- Yahya bin Saîd radiyallahu anh'dan: Ebu'd-Derdâ, Selmân'a şöyle yazdı: "Mukaddes arza gel!" Selmân cevap verdi: "Kişiyi arz yüceltmez; kişiyi yücelten

amelidir. Duyduğuma göre sen tedavi eden bir tabip olmuşsun. (Eğer ilâçların) hastalar(a iyi gelip de) iyileşirlerse ne mutlu sana! Yok eğer sen (sahte) tabipsen, dikkat et, korkarım ki (yanlış ilâçlar verip) insanı öldürürsün de cehenneme girersin."

Ondan sonra Ebu'd-Derdâ iki kişi arasın­da hükmettiğinde, o iki insan ayrılıp giderler­ken arkasından bakar sonra da şöyle derdi:

"Ben (sahte) tabibim. Vallahi haydi dönün de kıssanıza (davanıza) bir kere daha baka­yım!" [Mâlik]

4914- Ebû Hureyre ve İbn Amr radiyalla­hu anhumâ'dan:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, hükümde rüşvet vereni de alanı da lânetlemiş-tir." [Tirmizî] Ebû Dâvud ise yalnız İbn Amr'dan aynısını rivayet etmiştir.

4915- Muâz radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem be­ni Yemen'e gönderip uğurladı. Yürüdüğümde arkamdan adam gönderip çağırttı; gelince bana dedi ki:

"Seni niçin çağırdım, biliyormusun? Sakın benim iznim olmadan bir şey alıp zimmetine geçirme! Çünkü bu hiyanet sayılır. Kim hıya­nette bulunursa, kıyamet gününde o hıyaneti ile gelir. İşte sana bunu tenbih etmek için ça­ğırdım, haydi işine gidebilirsin." [Tirmizî]

4916- Ali radiyallahu anh'dan:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem beni Yemen'e kadı olarak gönderdi. Dedim ki:

«Ey Allah'ın Resulü! Ben daha gencim, beni gönderiyorsun. Kadılık hakkında hiç bil­gim yoktur.» Şöyle buyurdu:

«Allah, senin kalbine hidayet verecek, di­lini sabit kılacaktır. Önüne iki hasım oturduğu zaman, birincisini dinledikten sonra, ikincisi­ni de (aynı şekilde) dinlemeden sakın hüküm verme! Güzel hüküm vermen için en doğru yöntem budur.»

Ondan sonra devamlı olarak kadılık yap­tım, veya herhangi bir meselede şüpheye düş­medim." [Tınnizî ve aynı lafızla Ebû Dâvud]

4917- İbnü'z-Zübeyr radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem,

iki davacı hasmın birlikte hakimin önünde oturmasına hükmetti." [Ebû Dâvud]

4918- Ebû Bekre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Kişi öfkeli iken iki kişi arasında hüküm vermesin."

4919-  Diğer rivayet: "(Kişi) bir davada iki ayrı hüküm vermesin. Hiç kimse öfkeli iken asla iki kişi arasında hüküm vermesin!"

[Mâlik hariç Altı hadis imamı.]

4920-   Ümmü Seleme radiyallahu an-hâ'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Biriniz müslümanlar arasında hükmet­mekle yükümlü kılındığında onların arasında sakın öfkeli iken hükmetmesin. (Davacı ve da­valıyı karşısında) oturtmakta, işaret ve bakış­larda onları eşit tutsun. Onlardan herhangi birine bağırarak konuşmasın." [Ebû Ya'lâ ve Ta-berânî Mu'cemu'I-Kebîr'de zayıf'bir senedle.]

4921- İmrân bin Husayn radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Her kim müslümanların hakimlerinden birine çağrılır da gelmezse o zalimdir." -ya da şöyle dedi-: "Onun hakkı yoktur."

[Bezzâr leyyin bir isnadla.J

4922- Avf bin Mâlik radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

iki kişi arasında hükmetti. Aleyhine hükmedi­len adam sırtını çevirip giderken:

«Hasbiyallahu ve ni'mel-Vekîl (=Allah bana yeter ne güzel vekildir O!)» dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurdu:

«Allah acizliği kınar, fakat sana akıllılık düşer. Buna rağmen başarılı olamazsan o za­man: «Hasbiyellahu ve ni'me'l-Vekîl (=Allah bana yeter ne güzel vekildir O!) de!»"

[Ebû Davûd]

4923- Ebû Hamza radiyallahu anh'dan: "İbn Abbâs ile halk arasında tercümanlık

yapardım."

4924-  Ömer, Ali ve diğerleri radiyallahu anhum'dan: (Dediler ki:)

"Kadı ile hakim mescidde dava görür. Ce­zanın uygulanmasına gelince mescidin dışın­da uygulanır." [îki rivayet de Buhârî'ye aittir.]

4925- Muâz radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

onu Yemen'e göndennek istediği zaman, şöy­le buyurdu:

"Bir dava ile karşılaştığın zaman ne ile hükmedersin?"

"Allah Teâlâ'nin Kitâb'ı ile hükmederim."

"Allah'ın Kitâb'ında bulamazsan?" 0-   "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in sünnetiyle hükmederim."

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in sünnetinde ve Allah'ın Kitabında da bulamazsan?"

"Sağa sola bükmeden (dosdoğru) kendi görüşümle ictihad ederim (ve ona göre hük­mederim)" dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun göğsüne vu­rup şöyle dedi:

"Allah Resulünün elçisini Allah Resulü­nün hoşnut olacağı bir şeye muvaffak kılan Allah'a hamdederim."

4926-  Diğer rivayet: Muaz, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e sordu:

"Ey Allah'ın Resulü, ne ile hükmedeyim?" "Allah'ın Kitâb'ı ile." "Allah'ın Kitâb'ında bulamazsam." "Allah Resulünün sünnetiyle." "Resûlullah'ın sünnetinde bulamazsam?" "Dünyanın umurunu iyi incele, Allah ka­tındaki şeyler senin gözünde büyür, ictihad et, Allah seni muhakkak doğru hükme iletir." [Ebû Dâvud ve Tirmizî]

4927- Şureyh radiyallahu anh'dan:

O, Ömer'e bir mektup yazıp (Nasıl ve ne ile hükmedeceği hakkında) sordu. Ömer ona cevabî mektubunda şunu yazdı:

"Allah'ın Kitâb'ında olanlarla hükmet. Eğer onda yoksa Allah Resulü'nün sünnetiyle hükmet. Allah Resulü'nün sünneti ve Allah'ın Kitabında da yoksa, salihlerin verdiği hüküm­lerle hüküm ver. Salihlerin verdikleri hükümler arasında da yoksa, dilersen ileri atıl hükmünü ver, dilersen geri çekil (hüküm verme). Geri durup hüküm vermemenin senin için daha ha­yırlı olduftt kanaatindeyim, vesselam." [Nesâî]

4928-   Ümmü Seleme radiyallahu an-hâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem odasının kapısının önünde bir gürültü duydu ve yanlarına çıkıp şöyle dedi:

«Ben ancak bir insanım. Bana dava akse­der; kiminizin konuşması (ve davasını sunma­sı) kiminizden daha belîğ ve etkin olur. Ben de onun doğru olduğunu zannederim ve lehine hüküm veririm. Kimin için böyle bir hükümde bulunup bir müslümanın hakkını ona geçir-mişsem, bilsin ki o bir ateş parçasıdır; isterse onu taşısın, isterse bıraksın»."

4929- Diğer rivayet: İki kişi Allah Resu­lü'ne miras davası için geldiler, ellerinde bir delilleri de yoktu. Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem onlara şöyle buyurdu: "Belki bi­riniz delilini daha güzel açıklayabilir."

Bu rivayetin sonunda şöyle geçiyor: "Adamların ikisi de ağlamaya başladı ve her biri arkadaşına: «Benim hakkım senin ol­sun!» dedi. Bunun üzerine Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Madem böyle yapıyorsunuz, öyleyse malı taksim edin, hakkı ayırın, sonra kur'a çekin, sonra da he­lâllesin!»" [Altı hadis imamı.]

 

DAVALAR, DELİLLER, ŞAHİTLER, HAPİS VE DİĞER MESELELER

4930- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'-dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Delil (beyyine) göstermek davacıya ait­tir; yemin ise davalıya aittir." [Ttrmizî]

4931- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"İnsanlara (her) iddia ettikleri (delilsiz) şeyler verilseydi, birtakım insanlar, birtakım insanların kanlarını ve mallarını talep eder­lerdi. Lâkin yemin (etmek) davalıya aittir."

4932-  Diğer rivayet: İki kadın deri diki­yorlardı, biri biz (deri iğnesi) avucunda batır­mış olarak çıktı, ötekisinin aleyhine (yani ba­tırdığına dair) şikayette bulundu. Derken dava İbn Abbâs'a aksetti. Şöyle dedi: "Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur­muştur:

«İnsanlara (her iddia ettikleri verilseydi (birçoklarının) kanları da, malları da giderdi. Ona (davalıya) yemin ettirin ve ona «Allah' in ahdini ve yeminlerini az bir pahaya değişen­ler» (Al-i İmrân 77. âyetini) okuyun.»

Bunu kadına anlattılar; bunun üzerine o suçunu itiraf etti."

(İbn Abbâs) Dedi ki:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Davalı da yemin etmeli­dir» ." tMâ\ik hariç, h\\\ hadis imam\.\

4933- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

bir yemin ve bir şahitle (dava için) hüküm vurdi." [Müslim ve Ebû Dâvud]

4934-  Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tek şahit ve yeminle hüküm verdi."

[Ebû Dâvud ve Tirmizî. Onun (Tirmizî'nin) Câ-bir'den de benzeri rivayeti vardırj

4.035 ez-Zübeyb el-Anberî radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem An-beroğullanna bir ordu gönderdi. Onları Tâif ta-

raflarında bir yer olan Rukbe'de yakaladılar ve önlerine katıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e götürdüler. Ben onlardan evvel davranıp atıma bindim, dört nala onları geçip Allah Resu­lü sallallahu aleyhi ve sellem'e vardım ve şöyle dedim:

«Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketleri üze­rine o\sun. Mkerterm ge\ip bizi yakaladılar. Oy­sa biz daha önce müslüman olmuş (bunun işareti olarak. d'i\ Vvacyvaivlaiınuzm kulaklarım işaretle­miştik.» Nihayet Anberoğulları getirildi. Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem bana şöy­le dedi:

«Yakalanmazdan önce, müslüman olduğu­nuza dair elinizde bir delil (şahit) var mıdır?»

«Evet» dedim.

«Kimdir senin şahidin?»

«Anberoğullarından bir adam olan Semure ve bir de başka bir adam» dedim. O adamın is­mini de söyledi. O adam şahit oldu, fakat Se­mure şahitlik yapmaktan kaçındı." Bunun üze­rine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ba­na şöyle dedi:

«Bak Semure şahitlik yapmıyor; öteki şa­hitle beraber sen yemin eder misin?»

«Evet» dedim. Böylece benden yemin is­tedi; falan falan gün müslüman olduğumuza ve develerimizin kulaklarını işaretlediğimize dair Allah'a yemin ettim. Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

«Haydi gidin onların mallarını yan yarı­ya bölüşün, kadın ve çocuklarına ilişmeyin. Eğer ordunun çalışmasının boşa gitmesi Al­lah'ın hoşnutsuzluğuna sebep olmasaydı siz­den tek bir ipi bile alamazdım.» Zübeyb dedi ki: Annem beni çağırdı ve «Bu adam benim şiltemi aldı» dedi. Hemen Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem'e gidip bunu bildirdim. Bana: «Onu yakala!» buyurdu. Yakasını tut­tum, yerimizde onunla beraber dikildim. Al­lah Resulü bizi ayakta dururken görünce, şöy­le dedi: «Esirine ne yapmak istiyorsun?» ■!*•

Hemen onu saldım, Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem: «Ona haydi kadının şil­tesini ver. Annesinden aldığın o şiltesini ver!» buyurdu. Adam şöyle dedi:

«O benim elimden çıktı (sattım).» Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem adamın kılıcını alıp bana verdi. Adama da:

«Haydi git ona birkaç âsu'(ölçek) yiyecek ver» dedi. Adam bana birkaç âsu' (ölçek) ar­pa verdi." [Ebû Dâvud]

4936-  Ubeydullah bin Abdillah bin Ebî Müleyke radiyallahu anh'dan:

"Ced'ânoğullannın azatlıları olan Suhey-boğulları, Mervân'ın nezdinde iki ev ve bir odayı Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in onların babalan olan Suheyb'e verdi­ğini iddia ettiler. Mervân:

«Bu hususta şahidiniz var mıdır?» diye sordu.

«İbn Ömer bizim şahidimizdir» dediler. Bunun üzerine İbn Ömer:

«Ben şahidim, gerçekten Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem o iki evle odayı Su­heyb'e vermiştir» dedi. Mervân, İbn Ömer'in şahitliğini kabul edip o iki evle, bir odanın Suheyb'e verilmesine (yani tek şahitle) hük­metti." [Buhârî]

4937- Ebû Musa radiyallahu anh'dan: "İki adam bir devenin kendilerine ait ol­duğunu iddia ettiler, her biri iki şahit gösterdi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onu aralarında yarıya böldü."

4938- Diğer rivayet: "İki adam bir deve ya da bir hayvanın kendisine ait olduğunu iddia ettiler; hiçbirinin şahidi yoktu. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem arala­rında onu taksim etmelerine hükmetti."

[Nesâî ve Ebû Dâvud.]

4939- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

(bir mal hususunda çekişen, fakat beyyineleri olmayan) bir kavme yemin etmelerini emretti; hepsi yeminde âdeta yarış yapacak oldular, bu­nun üzerine (önce kimin yemin edeceğini tes-bit için) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem aralarında kur'a çekmelerini emretti." [BuhârîJ

4940- Ebû Dâvud merfû olarak:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İki kişi yemin etmeyi hoş karşılamazlarsa ya da gönüllü olarak yemin etmek isterlerse, ki­min vpmin t>At>rt><ji hııvııvıın/ln Irıır'n rvlrvinlar"

4941- Amr bin Şuayb'dan, o da babasın­dan, o da dedesinden:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hain erkek ve kadının, zina eden kimse­nin, müslüman kardeşine karşı kini olan kim­senin şahitlikleri caiz olmaz." [Ebû Dâvudj

4942- Âişe radiyallahu anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Hain erkek, hain kadın, şer'î ceza kendi üzerinde uygulanmış kişi, müslüman kardeşi­ne karşı kini olan, (yalan) şahitliği tecrübe edilmiş olan, ev halkına mensup (kani') olup aileye hizmet eden, azatlılığı ve akrabalığı şüpheli olanların şahitliği caiz değildir."

el-Fezârî diyor ki:

"Hadisin Arapça metninde geçen «kani» kelimesi, tâbi anlamına gelir." [Tirmizî]

4943- Mâlik radiyallahu anh'dan:

Bize ulaştığına göre Hz. Ömer şöyle söy­lemiştir:

"Hasmın ve zanlının şehâdeti caiz olmaz."

4944- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Bedevinin köylü aleyhindeki şahitliği ca­iz değildir." [EbûDâvud]

4945- Hişâm (b. Urve) radiyallahu anh'dan: "İhnü'z-Zübeyr;  yaralama olaylarında,

çocukların kendi aralarında yaptıkları şahitli­ği kabul ederdi." [Mâlik]

4946- Eneş radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Kölenin şahitliği, eğer adil ise caizdir." [Buhârî bir bâb başlığında.]

4947- Rabîa bin Ebî Abdirrahman radiyal­lahu anh'dan:

Bir adam, Irak'tan Ömer'e gelip şöyle dedi: "Ben sana başı ve kuyruğu olmayan bir iş için geldim."

"Nedir o?" diye sorunca, şöyle dedi: "Ül­kemizde zuhur eden yalan şahitlik." "Bu gerçekten oldu mu?" "Evet." Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: "İslâm'da adil olmayan şahitler yüzünden kişi, sorumlu tutulup cezalandırılmaz." [Mâlik]

4948-   Eymen bin Huraym radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ey insanlar, yalan şahitlik Allah'a şirk koşmakla denk tutuldu." Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem sonra şu âyeti okudu: "Putlar (a tapmak) pisliğinden uzak durun, yalan sözden de uzak durun!" (Hacc 30)

[Ebû Dâvud ve Tirmizî. Lafız Tirmizî'ye ait olup il­letli olduğunu söylemiştir.]

4949- Abdullah bin Utbe bin Mes'ûd radi­yallahu anh'dan:

Hz. Ömer'in şöyle dediğini duydum: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in za­manında birtakım insanlar(ın sırları) vahiy yolu ile (meydana çıkardı da böylece) yakala­nırlardı. Şimdi ise vahiy kesilmiştir.

Bu nedenle kim bize bir hayrı izhar eder­se ona güvenir ve onu kendimize yakınlaştın-rız, onun iç dünyası bizi ilgilendirmez. Kim de bize kötülük belirtirse, iç âleminin iyi ol-

duğunu söylese bile, ona güvenmeyiz ve onu tasdik de etmeyiz." [Buhârî]

4950-  Zeyd bin Hâlid radiyallahu anh'-dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Size en iyi (hayırlı) şahitleri bildireyim mi? Kendisinden şahitliği istenmeden gelip şahitlik eden kimsedir."

[Mâlik, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî.J

4951-   Huzeyme bin Sabit radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir bedeviden bir at satm aldı. Parasını öde­mek için Hz. Peygamber'in evine doğru yürü­meye başladılar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hızlı gitti. Bedevi atıyla beraber ar­dından ağır yürüdü.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in satın aldığını bilmeyen birtakım adamlar Be-

devîden atını satın almak istediler ve pazarlı­ğa tutuştular. Bedevî Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e şöyle seslendi:

«Atı alacaksan gel al, yoksa (başkasına) satacağım.» Onun seslenmesini duyan Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:

«Ben senden atı satın almadım mı?»

«•Hayır, vallahi ben sana onu satmadım» dedi.

«Bilakis ben onu senden satın aldım» bu­yurdu. Bedevî:

«Öyleyse şahit göster!» deyince, Huzey­me şöyle dedi:

"Ona atını sattığına dair ben şahitlik ede­rim." Bu defa Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Huzeyme'ye dönerek:

«Ne ile şahitlik ediyorsun, sen gördün mü?» diye sorunca,

«Sana olan tasdikim ile» diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Huzeyme'nin şahitliğini iki adam şahitliğine denk tuttu." [Ebû Dâvud ve Nesâî.J

4952- Rezîn şu ilaveyi yaptı: "Bedevî dedi ki:

«Bu Allah'ın Resulü müdür?» Ebû Hureyre (Bedeviye) şöyle dedi: «Bu cehalet sana yeter. Peygamberini na­sıl bilemezsin? Allah doğru söylemiştir: «Be­devilerin küfür ve nifakları her yönden daha ileridir. Allah'ın, Peygamberine indirdiğinin sınırlarını bilmemeye daha müsaittirler. Allah bilendir, Hakim'dir». (Tevbe 97)»

Ondan sonra Bedevî, atını Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'e sattığını itiraf etti."

4953- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Her kim çağırıldığı zaman şehâdeti giz­lerse, yalan şahitlik etmiş kimse gibi olur."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr ve'l-Evsafta leyyin bir senedle.]

4954- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e

süt emme meselesinde kimlerin şahitlik yapa-hjrrrğini sordular.

<<Adam ya da kadın» buyurdu."

4955- Diğer rivayet: "Bir adam bir de kadın."

[Ahmed ve Taberânî Mıı'cemu'l-Kebîr'âs zayıf bit senedle.]

4956- Huzeyfe radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

ebenin şahitliğini (yeterli bulup) kabul etti." [Taberânî, Mıı'cemu'I-Evsat'ta zayıf bir senedle. |

4957- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ey müslümanlar topluluğu!  Allah'ın

Peygamberine indirdiği Kitabınız en son, en yeni Kitâb iken siz nasıl olur da Kitab ehline (dinî sorular) sorarsınız? Allah'a yemin olsun ki size onu tertemiz hiçbir şey bulaşmamış olarak okuyup duruyorsunuz. O (Kur'ân) size Kitab ehlinin kitaplarını değiştirdiklerini ve elleri ile yazıp kaşüığında az bir para almak için, «O, Allah katındandır» dediklerini anlat­mıştır. Size gelen ilim hakkında onlara (soru­lar) sormanızı nehyetmemiş midir?

Hayır vallahi, size indirilen Kitap hakkın­da ise onların aralarından size soran kimseyi görmedik." [Buhârî]

4958-  Ebû Nemle el-Ensârî radiyallahu anh'dan:

Bir cenaze geçti, bir Yahudi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e sordu:

"Ey Muhammed! Cenaze konuşur mu?"

"Allah bilir" buyurdu. Yahudi:

"O konuşur" dedi.

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kitab ehlinin sizlere anlattıklarını ne doğrulayın ve ne de yalanlayın. Sadece «Biz Allah'a ve peygamberlerine inandık» deyin. Anlattıkları eğer boş ve batıl şeyler ise onları doğrulamamış olursunuz, eğer doğru ise siz yalanlamamış olursunuz."

4959- Şa'bî radiyallahu anh'dan: "Müslümanlardan birisi Dakûka'da ölüm

döşeğine düştü, vasiyetine şahitlik yapacak müslümanlardan kimseyi bulamayınca, Kitab

ehlinden iki kişiyi şahit gösterdi. (Gayri müs-limler) Kûfe'ye geldiler, Ebû Musa el-Eş'arî'ye vardılar. Ona durumu bildirip ada­mın terekesini ve vasiyyetini takdim ettiler. Ebû Musa dedi ki:

«Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem'in zamanından beri böyle bir şey ile kar­şılaşmadık.» İkindiden sonra onlara; hıyanet etmediklerine, yalan söylemediklerine, değiş­tirmediklerine hiçbir şey gizlemediklerine, getirdikleri o adamın vasiyeti ve terekesi ol­duğuna dair yemin ettirdi. Ondan sonra onla­rın tanıklıklarını kabul edip yürürlüğe soktu."

|İkisi de Ebû Davud'a aittir.]

4960- Muâviye radiyallahu anh'dan: Yanında Ka'bu'l-Ahbâr zikredilmişti. O şöyle dedi:

"O, her ne kadar Kitab ehlinden İslâm'a' girip de eski kitaplardan nakledenlerin en doğ­ru söyleyeni ise de biz yine onun yalan söyle­yip" söylemediğini denemekteyiz." [Buhârî]

4961- Behz bin Hakîm'den, o da babasın­dan, o da dedesinden:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamı bir töhmet yüzünden hapsetti." [Ebû Dâvud]

4962- Tirmizî ve Nesâî şunu da ilâve etti­ler: "Sonra onu serbest bıraktı."

4963- Amr bin Şuayb'dan, o da babasın­dan, o da dedesinden:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Mehzûr vadisinin suyunu, tarlası yukarıda olana (suyun yüksekliği) iki topuğa ulaşınca­ya kadar tuttuktan sonra tarlası aşağıda olana bırakmasına hükmetti."

4964- el-Berâ bin Âzib radiyallahu anh'dan: "Zarar veren bir deve vardı. Bir bostana

girip içindekileri ifsad etti. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e du­rum bildirilince, şöyle hüküm verdi:

«Bostanı gündüz beklemek, bostan sahip-

lerine aittir. Hayvanı gece bekleyip içeri sal­mamak hayvan sahiplerine aittir. Hayvanın gece ifsad ettiklerinin ceremesini hayvan sa­hipleri Öder»." [İkisi de Ebû Davud'a aittir.]

4965- Rafı' bin Hadîc radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Kim izinsiz olarak bir kavmin arazisini ekerse, ürününden hiçbir şey alamaz, ancak masrafını alır." [Tirmizî]

4966- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "İki adam hurma bahçesinin harîmi (bah­çe sahibinin tasarrufunda olan bölümü) husu­sunda Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in huzurunda davalaştılar. Emretti, orası ölçüldü; yedi arşın olarak bulundu (görüldü)."

4967- Diğer rivayet: "Beş arşın olarak bu­lundu ve o da beş arşın olarak hükmetti."

4968- Diğer rivayet: "Emretti, dallarından bir dal ile ölçüldü." [Ebû Dâvud]

4969-  (Abdullah) İbn Muğaffel radiyalla­hu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim (sahipsiz bir arazide) bir kuyu ka­zarsa, (kuyu çevresinden) develerinin yatma kalkma yeri için kırk arşınlık yer hakkı var­dır." [İbn Mâce zayıf bir senedle.]

4970- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Kim bir davada, haklı mı haksız mı oldu­ğunu bilmeden şahitlik yaparsa, bundan vaz-geçinceye dek o, Allah'ın gazabında olur.

Kim şahit olmadığı halde şahit olduğunun görünmesi için bir kavimle birlikte giderse o, yalan şahitlik yapan gibidir."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta leyyin bir isnadla.]

4971- Evs bin Şurahbîl radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Kim zalim olduğunu bildiği halde bir za­lime yardım etmek için giderse, islâm'dan Çlkmtş olur." [Taberânî, Mıı'cemu'l-Kebîr'de. İsna-dmda Ayyaş bin Yûnus adlı ravi vardır.]

 

VAKIF, SULH VE EMANET

4972- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Ömer Hayber'de (ganimetten) bir arazi

elde etti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e gelip şöyle dedi:

«Ey Allah'ın Resulü! Hayber'de bir yer edindim; bugüne kadar onun gibi kıymetli bir yer elde etmedim. Onu ne yapmamı emreder­sin?» Şöyle buyurdu:

«İstersen kökünden (Allah için) onu hap­set ve onu(n gelirini) vakfet.»

Bunun üzerine Ömer onu şu şartlarla vak­fetti: «Onun aslı satılmayacak; bağışlanmaya­cak; kimse ona varis olamayacak; onun geliri sadece fakirlerin, yakın akrabanın olacak. Ay­rıca köle azat edilmesi için, Allah yolunda sa­vaşanlar için ve yolda kalanlar için de sarfedi-lecektir."

4973- Bir rivayette şu ek vardır: "Misafir için de. Onu (araziyi) idare edenin malı ken­disine sermaye etmeden, oftdan yemesinde ve arkadaşına yedirmesinde herhangi bir sakınca yoktur." |Altı hadis imamı, Mâlik hariç.|

4974-  Yahya bin Saîd radiyallahu anh'­dan:

Abdu'l-Hamîd bin Abdillah bin Ömer ba­na, (benim için) Ömer'in vakıfnamesini kop-ye etti:

"Bismillahirrahmanirrahim. İşte bu, Al­lah'ın kulu Ömer'in Semğ'in vakfedilmesi

İbn Ömer'in geçen hadisinin benzeri.

Ayrıca burada şöyle geçmektedir: "İçinde­ki meyvelerden (mahsûlden) elde edilenler dilenci ve yoksullar içindir. Semğ'in velisi is­terse oranın mahsulünden ödeyerek çalıştır­mak üzere köle satın alabilir.

(Bu vakıfnameyi) Muaykîb yazdı, Ab­dullah bin el-Erkam da şahit oldu. Bu Al­lah'ın kulu ve mü'minlerin Emîri Ömer'in vasiyyetidir. Ona (Ömer'e) bir şey olursa, Semğ, Sırma İbnü'1-Ekva', orada işleri yü­rüten kölesi, Hayber'deki yüz hissesi ve ora­da bulunan kölesi, Vâdi'l-Kura'da Muham-med sallallahu aleyhi ve sellem'in yiyecek olarak kendisine verdiği yüz (vasak)ın idare­si; bütün bunlara yaşadığı sürece Hafsa ba­kacak ve idare edecektir. Ondan sonra onun

akraba ve ailesinden ileri gelenler, şu şartla­rı dahilinde idare edeceklerdir: Orası satıl­mayacak; satın alınmayacak; dilenci, yok­sul, akrabadan olanlara münasip gördüğü tarzda harcayacaktır. Onu idare eden kimse­nin ondan yemesi ya da yedirmesinde, geli­riyle çalıştırılmak üzere köle satın almasında

herhangi \y\-c vebal vo sakınca yoktur."

|Ebû Davudi

4975-  Sa'd bin Ubâde radiyallahu anh dan: Dedim ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Annem vefat etti, onun için hangi sadaka efdaldir?" Şöyle bu­yurdu:

"Su." Bunun üzerine (Sa'd) bir kuyu kaz­dı ve şöyle dedi: "İşte bu (kuyu), Ümmü Sa'd İçindir." [Ebû Dâvud ve Nesâî]

4976- Eşlem radiyallahu anh'dan:

O, Hz. Ömer'in şöyle dediğini duymuş: "Nefsim kudret elinde bulunana yemin ede-

rim ki, eğer gelecek nesilleri fakir bir halde bırakmayacak olsaydım fethedilen her bir ülke arazisini, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in Hayber'i taksim ettiği gibi tak­sim ederdim; (bu amaçla) ben fethedilen ül­keleri (şimdiki gaziler arasında taksim etme­yip) onlara (ileriki nesillere) bir hazine ola­rak bırakıyorum; diledikleri gibi aralarında paylaşırlar."

[Ebû Dâvud ve aynı lafızla Buhârî]

4977- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, umre yapmak üzere (Medine'den) yola çıktı. Kureyş, onu Beyt-i Şeriften menettiler. Bu­nun üzerine Hudeybiye'de kurbanını kesti ve başını traş etti.

Onlarla gelecek sene kılıçtan başka hiç si­lah taşımayacaklarına, orada Kureyş'in istedi­ği kadar kalacaklarına ve bu şekilde umre ya­pacaklarına dair anlaştı. Ertesi sene gelince, onlarla yaptığı barış anlaşması üzerine Mek-

ke'ye girdi. Üç gün sonra ona oradan çıkma­larını emrettiler; o da çıktı." fBuhârî]

4978- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Eğer bir kadın kocasının kendisinden

yüz çevirmesinden korkarsa" mealindeki âyet, (Nisa 128) kocasının kendinden bezip kendisini boşamak ve başka bir kadınla evlen­mek istediği zaman ona şöyle diyen kadın hakkında nazil oldu:

"Beni tut, boşama! Bana harcamak zorun­da olmadığın zaman benden başka bir kadın­la evlenirsin, ama nöbetim yine nöbet olur."

"İste onlar bu şekilde anlaşılırsa, arala­rında bir uzlaşmaya varmalarında, sulh tesis etmelerinde herhangi bir sakınca yoktur." (Nisa 128) fBuhârî ve Müslim.]

4979- İbnü'z-Zübeyr radiyallahu anh'dan, o da babasından:

"Ensâr'dan bir adam Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'in huzurunda Zübeyr ile, Harre mevkiindeki hurmalıklarını suladıkları su yollan hususunda davacı oldu. Ensârî dedi ki:

«Suyu serbest bırak, aksın!» Fakat Zübeyr buna razı olmadı. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Zübeyr'e şöyle de­di:

«Evvela sen arazini sula, Sonra komşuna sal!» Ensârî olan adam buna kızdı ve şöyle dedi:

«Ey Allah'ın Resulü! Halanın oğlu olduğu için böyle söylüyorsun.»

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzünün rengi birden değişti ve şöyle dedi:

«Ey Zübeyr! Hurma ağaçlarının köklerine ulaşıncaya dek sula, sonra suyu hapset!» Bu­nun üzerine Zübeyr dedi ki:

Vallahi şu âyetin bu hâdise hakkında nazil olduğunu sanıyorum:

«Aralarındaki anlaşmazlıklarda seni ha­kem tutuncaya kadar, Rabbine and olsun ki onlar tam iman etmiş sayılamazlar.» (Nisa 65)"

4980-  Diğer rivayet: Urve dedi ki: "Hal­buki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bundan önce hem Zübeyr'e, hem de Ensâ-rî'nin hoşnut olabileceği bir sulama yapması­nı işaret buyurmuştu. Ensârî ise buna razı olup Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in görüşünü benimsemeyince, Resûlullah Zübeyr'e hakkım bol bol kullanmasını açıkça bildirmiştir." [Malik hariç, Altı hadis imamı.]

4981- İbn Şîrîn radiyallahu anh'dan: Hasan bin Ali dedi ki: "Câbir Sad ile Câb-

lak arasına baksanız benden ve kardeşimden başkasının dedesinin peygamber olduğunu göremezsiniz. Ben Muâviye'nin etrafında toplanmanızı uygun görüyorum" dedi ve "Bilmiyorum, belki de o (azabın ertelenmesi), sizi denemek ve bir zamana kadar sizi (imkân­lardan) faydalandırmak içindir" (İnbiyâ 111) âyetini okudu.

Ma'mer der ki: "Câbir Sad ile Câblak'dan murad doğu ile batıdır." |Taberânî, Mu'cemu'l-Kebtr'ıkı.]

4982- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Helâli haram; haramı helâl yapmadıkça, her türlü sulh müslümanlar arasında caizdir. Helâli haram; haramı helâl yapan şarttan mâda, müslümanlar her türlü şartlarını yeri­ne getirmelidirler." |Tirmizîve Ebû Dâvud.]

Ancak Ebû Davud'un rivayeti "Şurûtu-hum" kavlinde bitmektedir.

Derim ki; Ebu Hureyre'nin rivayeti sade­ce Ebû Dâvud'da yer almıştır. Bu hadisi daha uzun olarak Tirmizî, Amr bin Avf el-Müze-nî'den rivayet etmiştir.

4983- Sehl bin Sa'd radiyallahu anh'dan: "Kubâ ehli kavga ettiler, nihayet birbirle­rine taşlar atmaya başladılar.

. Peygamber sallallahu. aleyhi ve sellem bundan haberdar olunca, şöyle buyurdu: «Haydi gidelim onları barıştıralım»." |Buhârî|

4984- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Emaneti güvendiğin kimseye ver! Sana hainlik yapana da hainlik etme!"

ITirmizî ve Ebû Dâvud.|

4985- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Emrolunduğunu tam ve kamil, gönül hoş­luğu ile veren, kime vermekle emredildi ise ona veren, güvenilir müslüman olan hazine me'mu-ru, sadaka veren (hayır sahibi) iki kişiden biri­sidir." [Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.]

4986- Huzeyfe radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bi­ze iki (gelecekle ilgili) hadis öğretti; bunlar­dan birini gördüm, ötekini ise hâlâ bekliyo­rum: "Emanet duyguları insanların kalpleri­nin derinliklerine yerleştirildi. Sonra Kur'ân nazil, oldu. Onlar Kur'ân'dan ve sünnetten bilgi aldılar."

Sonra emanetin geri kaldırılacağından söz

etti ve buyurdu ki: "Kişi bir uykuya dalacak; emanet kalbinden kalkacak, hatta kalbinde eseri uçuk bir nokta gibi kalacak. Sonra bir daha uyuyacak kalbinden emanet biraz daha kalkacak; eseri bir kabarcık izi gibi kalacak; ayağına düşen ufak taşın (veya korun) bırak­tığı iz gibi bir kabarcık. İçinde hiçbir şey ol­madığı halde onu kabarmış görürsün."

Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sel­lem ufak bir taş alıp ayağının üstüne yuvarla­dı. Devam etti:

"İnsanlar birbirleriyle alış veriş yapacak­lar. Hemen hemen hiç kimse emaneti verme­yecek. Hatta denecek ki: «Falan oğullarından güvenilir bir adam var.» Hatta bir adam için denilecek ki «ne civanmert, ne zarif ve ne akıllı bir adamdır; oysa onun kalbinde zerre kadar iman olmayacaktır»."

(Huzeyfe dedi ki:) "Daha önce öyle gün­ler gördüm ki, hanginizle alış veriş yaptığıma aldırmazdım, çünkü karşımdaki müslüman idiyse bana karşı hile yapmasına dindarlığı engel olurdu. Şayet yahudi veya hıristiyan idiyse, onu da âmirden olan korkusu hile yap­maktan alıkordu. Ama bugün ancak (güveni­lir) falan, filan kimselerle alış veriş yapıyo­rum, onlardan başka hiç kimse ile alış veriş yapmıyorum." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî.]

4987- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Emaneti olmayanın imanı da yoktur; ah­de vefası olmayanın dini yoktur."

[Ahmed, Ebû Ya'lâ, Bezzâr ve Taberânî, Mu'ce-mu'l-Evsat'ta leyyin bir senedle.]

 

 

TAHRİC

==========================================

4904-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3571) ve Tirmizî (no. 1325), Nasr b. Alî an Fudayl b. Sül. an Amr b. e. Amr an Saîd b. e. Amr an Saîd b. e. Saîd el-Makburî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnâdı hasen garîbtir.

4905-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3573) ve Tirmizî (no. 1322m), Abdullah b. Büreyde an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4906-Bu hadisi Tirmizî (no. 1322), Muh. b. Abdila'lâ ani'l-Mu'temir b. Sül. an Abdilmelik b. e. Cemîle an Abdillah b. Mevheb an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

Zehebî'ye göre Abdülmelik'in hâli mechûldür.

4908-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3578) ve Tirmizî (no. 1323), İsrâîl an Abdila'lâ an Bilâl b. e. Mûsâ an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Ayrıca Tirmizî'de (no. 1324), Abdüla'lâ an Bilâl b. Mirdâs an Hayseme an Enes tarikiyle de gelmiştir.

Tirmizî, bu ikinci tariki sahîh bulmuş ve diğeri için "hasen garîb" hükmü vermiştir.

4909-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3575), Abbâs el-Anberî an Ömer b. Yûnus an Mülâzim b. Amr an Mûsâ b. Necde an ceddihî Yezîd b. Abdirrahman Ebî Kesîr an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

4910-Bu mevkûfu Mâlik (akdiye no. 2, s. 719), an Yahyâ b. Saîd an Saîd senedi ile tahrîc etti.

4911-Bu hadisi Tirmizî (no. 1330), Abdülkudds b. Muh. an Amr b. Âsım an İmrân el-Kattân an Ebî İshâk eş-Şeybânî an İbn ebî Evfâ senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

4912-Bu hadisi Buhârî (i'tisâm 21, VIII, 157), Müslim (akdiye 15, s. 1342), Ebû Dâvud (no. 3574), Tirmizî (no. 1326) ve Nesâî (kadâ' 3, VIII, 224), Yezîd b. Abdillah b. el-Hâd an Muh. b. İbr. an Busr b. Saîd an Ebî Kays mevlâ Amr an Amr b. el-Âs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4913-Muvattâ, vasiyyet 7, s. 769.

4914-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3580), Tirmizî (no. 1337) ve İbn Mâce (no. 2313), İbn e. Zi'b ani'l-Hâris b. Abdirrahman an İbn Amr asl-ı senedi ile;

Tirmizî (no. 1336), Kuteybe an Ebî Avâne an Amr b. e. Seleme an ebîhî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, her iki isnâda da sıhhat hükmü vermiştir.

4915-Bu hadisi Tirmizî (no. 1335), Ebû Kureyb an Ebî Usâme an Dâvud b. Yezîd el-Evdî ani'l-Muğîre b. Şübeyl an Kays b. e. Hâzım an Muâz asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

4916-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3582) ve Tirmizî (no. 1331), Simâk b. Harb an Haneş an Alî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler ve "hasen" olduğuna hükmetti.

4917-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3588), Ah. b. Menî' an İbni'l-Mübârek an Mus'ab b. Sâbit an İbni'z-Zübeyr senedi ile tahrîc etti.

4918-4919-Bu hadisi Buhârî (ahkâm 13, VIII, 108-9), Müslim (akdiye 16, s. 1342-3), Tirmizî (no. 1334), Ebû Dâvud (no. 3589), Nesâî (kudât 17, VIII, 337-338) ve İbn Mâce (no. 2316), Abdülmelik b. Umeyr an Abdirrahman b. e. Bekre an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4920-Râvilerinden Abbâd b. Kesîr es-Sekafî zayıftır (Mecma‘ IV, 197).

4921-Râvilerinden Revh b. Atâ b. e. Meymûne hakkında ihtilâf olan bir râvidir (Mecma‘ IV, 198).

4922-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3627), Bakiyye b. el-Velîd an Bahîr b. Sa'd an Hâlid b. Ma'dân an Seyfi'ş-Şâmî an Avf b. Mâlik senedi ile tahrîc etti.

4923-Bu muallak rivayeti Buhârî (ahkâm 40, VIII, 120) îrâd etmiştir.

4924-Bu muallak hadisi de Buhârî (ahkâm 19, VIII, 112) îrâd etmiştir.

4925-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3592-3) ve Tirmizî (1327-8), Şu'be an Ebî Avn ani'l-Hâris b. Amr b. ahî'l-Muğîre an unâsin min ehli Hımıs an Muâz asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Görüldüğü gibi isnâdında kopukluk mevcuttur.

4927-Bu hadisi Nesâî (kudât 11/3, VIII, 231), Muh. b. Beşşâr an Ebî Âmir an Süfyân ani'ş-Şeybânî ani'ş-Şa'bî an Şureyh an Ömer senedi ile tahrîc etti.

4928-Bu hadisi Mâlik (akdiye 1, s. 719), Buhârî (mazâlim 16, III, 101; şehâdât 27, III, 162; ahkâm 20, VIII, 112; 29/1, VIII, 116; 31; VIII, 117), Müslim (akdiye 5-6, s. 1337-8), Ebû Dâvud (no. 3583), Tirmizî (no. 1339), Nesâî (kudât 13, VIII, 233) ve İbn Mâce (no. 2317), Urve b. ez-Zübeyr an Zeyneb binti Ümmi Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4929-Bu rivayeti Ebû Dâvud (no. 3584), er-Rabî' b. Nâfi' an İbni'l-Mübârek an Usâme b. Zeyd an Abdillah b. Râfi' an Ümmi Seleme senedi ile tahrîc etti.

4930-Bu hadisi Tirmizî (no. 1341), Alî b. Hucr an Alî b. Müshir an Muh. b. Ubeydillah an Amr b. Şuayb an ebîhî an ceddihî senedi ile tahrîc etti ve isnâdını zayıf addetti.

4931-4932-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Âl-i İmrân 3/3, V, 167), Müslim (akdiye 1-2, s. 1336), Ebû Dâvud (no. 3619), Tirmizî (no. 1343) ve Nesâî (kudât 35, VIII, 248), İbn ebî Müleyke an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4933-Bu hadisi Müslim (akdiye no. 3, s. 1337), Ebû Dâvud (no. 3608) ve İbn Mâce (no. 2360), Kays b. Sa'd an Amr b. Dînâr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4934-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3610), Tirmizî (no. 1343) ve İbn Mâce (no. 2368), Abdülazîz ed-Derâverdî an Rabî'a b. e. Abdirrahman an Süheyl b. e. Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî (no. 1344), Câbir'den: Abdülvehhâb es-Sekafî an Ca'fer b. Muh. an ebîhî an Câbir senedi ile rivayet etmiştir.

4935-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3612), Ah. b. Abde an Ammâr b. Şuayb b. Abdillah b. ez-Zübeyb an ebîhî an ceddîhî'z-Zübeyb senedi ile tahrîc etti.

4936-Bu hadisi Buhârî (hibe 31, III, 143), İbr. b. Mûsâ an Hişâm b. Yûsuf an İbn Cüreyc an Abdillah b. Ubeydillah b. e. Müleyke senedi ile tahrîc etti.

4937-4938-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3613-5), Nesâî (kudât 34, VIII, 248) ve İbn Mâce (no. 2330), Katâde an Saîd b. e. Bürde an ebîhî an ceddihî Ebî Mûsâ senedi ile tahrîc ettiler.

4939-4940-Bu hadisi Buhârî (şehâdât 24, III, 161) ve Ebû Dâvud (no. 3617), Abdürrezzâk an Ma'mer an Hemmâm an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

4941-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3600-1) ve İbn Mâce (no. 2366), Sül. b. Mûsâ an Amr b. Şuayb asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. İsnâdı hasendir.

4942-Bu hadisi Tirmizî (no. 2298), Kuteybe an Mervân el-Fezârî an Yezîd b. Ziyâd ani'z-Zührî an Urve an Âişe senedi ile tahrîc etti ve isnâdının zaafına dikkat çekti.

4943-Muvattâ, akdiye no. 4, s. 720.

4944-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3602) ve İbn Mâce (no. 2367), İbnü'l-Hâd an Muh. b. Amr b Atâ an Atâ b. Yesâr an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4945-Bu hadisi Mâlik (akdiye no. 9, s. 726), doğrudan Hişam b. Urve'den ahzetmiştir.

4946-Sahîh-i Buhârî, şehâdât 13, III, 153.

4947-Mâlik (akdiye no. 4, s. 720), doğrudan Rabî'a'dan ahzetti.

4948-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3599), Tirmizî (no. 2300) ve İbn Mâce (no. 2372), Muh. b. Ubeyd an Süfyân b. Ziyâd el-Usfurî an ebîhî an Habîb b. en-Nu'mân an Hureym b. Fâtik asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, bu rivayetten başka bir tarik daha (no. 229) sevketmiş; ancak evvelkinin daha sahîh olduğunu söylemiştir.

4949-Bu hadisi Buhârî (şehâdât 5, III, 148), el-Hakem b. Nâfi' an Şuayb ani'z-Zührî an Humeyd b. Abdirrahman b. Avf an Abdillah b. Utbe senedi ile tahrîc etti.

4950-Bu hadisi Mâlik (akdiye 13, s. 720), Müslim (akdiye 19, s. 1344), Ebû Dâvud (no. 3596) ve Tirmizî (no. 2296), Mâlik an Abdillah b. e. Bekr an ebîhî an Abdillah b. Amr b. Osmân an Abdirrahman b. e. Amre an Zeyd b. Hâlid asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4951-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3607) ve Nesâî (buyû‘ 91, VII, 302), ez-Zührî an Umâre b. Huzeyme an ammihî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4953-Râvilerinden Abdullah b. Sâlih'i Abdülmelik b. Şuayb b. el-Leys tevsîk etmiş, başkaları ise onu zayıf addetmiştir (Mecma‘ IV, 200).

4954-4955-Bu hadisi Ahmed (II, 35), Abdürrezzâk an şeyhin min ehl-i Necrân an Muh. b. Abdirrahman b. el-Beylemânî an ebîhî an İbn Ömer senedi ile akabinde İbn e. Şeybe an Mu'temir an Muh. b. Useym an İbni'l-Beylemânî senedi ile tahrîc etti.

4956-Heysemî, isnâdında tanımadığı bir râvinin olduğunu söylemiştir (Mecma‘ IV, 201).

4957-Bu hadisi Buhârî, muhtelif yerlerde (i'tisâm 25/3, VIII, 160; tevhîd 42/2, VIII, 207-8; şehâdât 29, III, 163), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4958-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3664), Ah. b. Muh. b. Sâbit an Abdirrezzâk an Ma'mer ani'z-Zührî an İbn e. Nemle an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

4959-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3605), Ziyâd b. Eyyûb an Huşeym an Zekeriyyâ ani'ş-Şa'bî senedi ile tahrîc etti.

4960-Bu hadisi Buhârî (i'tisâm 25/1, VIII, 160), Ebû'l-Yemân an Şuayb ani'z-Zührî an Humeyd b. Abdirrahman an Muâviye senedi ile tahrîc etti.

4961-4962-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3630), Tirmizî (no. 1417) ve Nesâî (kat'us-sârik 2, VIII, 67), Ma'mer an Behz b. Hakîm an ebîhî an ceddihî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnâdı hasendir.

4963-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3639) ve İbn Mâce (no. 2482), Ah. b. Abde ani'l-Muğîre b. Abdirrahman an Abdirrahman b. el-Hâris an Amr b. Şuayb asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4964-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3569-70) ve İbn Mâce (no. 2332), ez-Zührî an Harâm b. Muhayyisa an ebîhî ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4965-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3403), Tirmizî (no. 1366) ve İbn Mâce (no. 2460), Şerîk an Ebî İshâk an Atâ an Râfi' asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Buhârî'ye göre isnâdının hasen olduğu görüşünü Tirmizî nakletmiştir.

4966-4968-Üç rivayet varyasyonu da tek bir isnâdla gelmiştir. Ebû Dâvud (no. 3640) bunu Mahmûd b. Hâlid an Muh. b. Osmân an Abdilazîz b. Muh. an Ebî Tuvâle ve Ömer b. Yahyâ an ebîhî an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etmiştir.

4969-Bu hadisi İbn Mâce (no. 2486), İsmaîl el-Mekkî ani'-Hasan an Abdillah b. Muğaffel asl-ı senedi ile tahrîc etti.

İsmaîl b. Müslim el-Mekkî zayıf bir râvidir.

4970-İsnâdının râvilerinden Recâ es-Sakatî, Yahyâ b. Maîn'e göre zayıf, İbn Hibbân'a göre ise güvenilir bir râvidir.

4971-Heysemî diyor ki: "Râvilerinden Ayyâş b. Mü'nis hakkında bir bilgi edinemedim, diğer râvileri güvenilir kimselerdir" (Mecma‘ IV, 205).

4972-4973-Bu hadisi Buhârî (şurt 19, III, 185; vasâyâ 28, III, 196; eymân 33, VII, 235), Müslim (vasiyyet 15, s. 1235-6), Ebû Dâvud (no. 2878), Tirmizî (no. 1375), Nesâî (ahbâs 1, VI, 230) ve İbn Mâce (no. 2396), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4974-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2879), Sül. b. Dâvud el-Mehriyy an İbn Vehb an Leys an Yahyâ b. Saîd senedi ile tahrîc etti.

4975-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 1679-81), Nesâî (vasâyâ 8/13-15, VI, 254-5) ve İbn Mâce (no. 3684), Katâde an Saîd b. el-Müseyyeb (ve'l-Hasan) an Sa'd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Râvileri güvenilir kimselerdir. Ancak Münzirî'nin de söylediği gibi Saîd, Sa'd'ı idrâk etmemiştir. Zira Sa'd, Şam'da 14. veya 15. hicrî senesinde ölmüş, Saîd ise 15'inde dünyaya gelmiştir. Kezâ Hasan da böyledir (Tergîb II, 74).

4976-Bu hadisi Buhârî (mağâzî 39/36-37, V, 81; lafız buraya aittir, müzâra'a 14, III, 70; fardu'l-humus 9, IV, 51) ve Ebû Dâvud (no. 3020), Zeyd b. Eslem an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4977-Bu hadisi Buhârî (sulh 7/2, III, 169), Muh. b. Râfi' an Süreyc b. en-Nu'mân an Fuleyh an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

4978-Bu hadisi Buhârî (sulh 4, III, 166-7) ve Müslim (tefsîr 13-14, s. 2316), Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4979-4980-Bu hadisi Buhârî (sulh 12, III, 171; şurb ve'l-müsâkât 6, III, 76), Müslim (fadâil no. 129, s. 1829-30), Ebû Dâvud (no. 3637), Tirmizî (no. 1363), Nesâî (kudât 27, VIII, 245) ve İbn Mâce (no. 2480), ez-Zührî an Urve an Abdillah b. ez-Zübeyr an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4981-Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ IV, 208).

4982-Bu hadisi Tirmizî (no. 1352) ve İbn Mâce (no. 2353), Kesîr b. Abdillah b. Amr b. Avf an ebîhî an ceddîhî asl-ı senedi ile;

Ebû Dâvud (no. 3594), Sül. b. Bilâl an Kesîr b. Zeyd ani'l-Velîd b. Rebâh an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, kendi isnâdı hakkında sıhhat hükmü vermiştir. Ancak Kesîr b. Zeyd zayıf bir râvidir.

4983-Bu hadisi Buhârî (sulh 3, III, 166), Muh. Ca'fer an Ebî Hâzım an Sehl asl-ı senedi ile tahrîc etti.

4984-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3535) ve Tirmizî (no. 1264), Talk b. Gannâm an Şerîk (ve-Kays) an Ebî Husayn an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnâdı "hasen garîb"tir.

4985-Bu hadisi Buhârî (zekât 25/2, II, 119-20; vekâlet 16, III, 66; icâre 1/1-2, III, 47-8), Müslim (zekât 79, s. 710), Ebû Dâvud (no. 1684) ve Nesâî (zekât 66, V, 79-80), Ebû Bürde an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile tahrîc etti.

4986-Bu hadisi Buhârî (rikâk 35/2, VII, 188; fiten 13, VIII, 93), Müslim (imân no. 230, s. 126-7), Tirmizî (no. 2180) ve İbn Mâce (no. 4053), el-A'meş an Zeyd b. Vehb an Huzeyfe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

4987-Bu hadisi Ahmed (III, 134, 154, 210), Bezzâr (no. 100), Ebû Ya'lâ (no. 2863) ve Taberânî (M. el-Evsat I, 145a; II, 62b), Ebû Hilâl er-Râsibî an Katâde an Enes asl-ı senedi ile;

Ahmed (III, 251), Affân an Hammâd ani'l-Muğîre b. Ziyâd es-Sekafî an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Zehebî isnâdının "kavî" olduğunu söylemiştir. Ancak Ebû Hilâl ihtilâflı bir râvidir. Buna karşılık görüldüğü gibi ikinci tarik, bunun mutâbiidir (Feyd VI, 381).