CİHAD BAHSİ

Allah yolunda nöbet tutmak ve savaşmanın fazileti......188

Şehitliğin ve şehitlerin fazileti......195

Cihadın gerekliliği, cihada niyette samimiyet ve âdabı......202

Cihadın sebep ve hükümleri......206

Emanet, barış, cizye, ahdi bozmak ve ihanet

Ganimetler ve (ganimete) hıyanetle ilgili konular......223

Ganimet ve humus......230

Pey'(savaş yapmadan elde edilen ganimet) ve Peygamber (s.a.v.)'in hissesi......233

Yarış, ok atma ve atlar......238

TAHRİC

 

 

 

ALLAH YOLUNDA NÖBET TUTMA VE SAVAŞMANIN FAZİLETİ

6075- Osman radiyallahu anh'dan:

"O, bir gün minberin üstünde şöyle hitap etti: 'Benden ayrılıp uzaklaşmanızdan korktu­ğum için (bugüne kadar) Peygamber sallalla-hu aleyhi ve sellem'den duyduğum bir hadisi sizden gizledim. Sonra kişi belki kendisi için münasip gördüğü bir davranışla bulunabilir umuduyla onu açıklamayı uygun buldum. Şöyle buyurduğunu duydum:

'Allah yolunda bir gün nöbet tutmak, on­dan başka yerlerde geçen bin günden daha hayırlıdır'." | Nesâî ve aynı lafızla Tirnıizî. |

6076- Selmân radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallalıu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Allah yolunda, bir gün nöbet tutmak, bir ay oruç tutmakla gece namazı kılmaktan daha hayırlıdır. Kim nöbette ölürse, kabir fitnesin­den korunur, bunun sevabı kıyamet gününe kadar defterine artırılarak yazılır,"

İMiislinı, Nesâî ve lai'/ı ile Tirmizî. |

6077- Ebû'd-Döi-4â radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallalıu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bir ay nöbet beklemek, bir yıl oruç tut­maktan hayırlıdır. Kim Allah yolunda, nöbet beklerken ölürse, feza-ı ekber (Kıyamet)in şiddetinden emin olur. Bu sebeple rızıklanır, Cennet kokusu duyar, Allah onu diriltinceye dek devamlı alarak nöbetçi sevabı amel defte­rine yazılır." jfabcrügî, Mu'cemu'i-Kebîr'âe.)

6078- Enes radiyallahu (Allah Resulü sallallalıu aleyhi veTscUçm buyurdu:)

"Kim deniz sahilinde, bir gece nöbet bek­lerse bu, ailesi içindeki bin yıllık ibadetinden daha üstündür."

[Ebû Yaİfi leyyin bir senedle.j

6079- Sehl bin Sa'd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallalıu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah yolunda bir gün nöbet tutmak, dünya ve üzer inde kilerden daha hayırlıdır. Bi­rinizin cennetteki bir kamçılık yeri, dünya ve üzerindekİlerden daha hayırlıdır. Kulun Allah yolunda yola koyulması bittim dünya ve üze-rindekilerden daha hayırlıdır."

IBuhârî, MtİNİim veTirmizî.]

6080* Sehl bin Sa'd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallalıu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah yolunda yola koyulmak, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır."

|Müslim ve Nesâî.J

6081- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'-dan:

(Allalı Resulü sallallahu aleyhi ve scllem buyurdu:)

"Allah yolunda yola koyulmak, .savaş yap­mak gibidir." [Ebû Davudi

6082- Muâz bin Enes radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve seilem insanlan harbe gönderdi, bir adam geride kal­dı. Peygamber sallallahu aleyhi ve seilem ile namaz kıldıktan sonra ona Allah'a ısmarladık demeye geldi. Peygamber sallallahu aieyhi ve seilem ona dua etti ve şöyle buyurdu:

'Arkadaşların seni. sevab bakımından ne kadar geçti biliyor musun?"

'Evet. erken çıkmaları ile bugün beni geç­tiler. '

'Nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki, onlar fazilette seni iki meşrik ve iki mağrib arası kadar geçmişlerdir'."

(Ahmed. leyyin bir senedle.j

6083- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve seilem buyurdu:)

"Birinizin Allah yolunda bir saat bekle­mesi, evindeki yetmiş yıllık namazından daha üstündür. Allah'ın sizi bağışlayıp cennete koymasını istemez misiniz?" "Evet" dediler; "Öyleyse Allah yolunda savaşın! Çünkü kim devesinin üstünde, Allah'ın dininin yücelmesi için savaşırsa, cennet ona vacip (sabit) olur."

|Tirmi/.î, bir kıssa serdederek.J

6084-  Muâz bin Cebel radiyallahu anh'­dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve seilem buyurdu:)

"Kim devenin sütü memelerine gelecek kadar sürede Allah yolunda savaşırsa ona cennet vacip olur. Kim gönülden Allah yolun­da öldürülmek isteyip savaşır da sonra ölür ya da öldürülürse şehit ecrini alır. Kim Allah yolunda yaralanırsa ya da tökezlerse, kıyamet gününde zaferan renginden daha baskın bir renk, miskten daha hoş kokan bir koku ile ge­lir. Kimin Allah yolunda üzerinde bir çıban çı­karsa ona şehitlik damgası vurulur."

|Siinen ashâbı|

6085- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sailallahu aleyhi ve seilem

buyurdu;)

"Allah, kendi yolunda cihad etmek için yola çıkana şu garantiyi verdi: 'Kim sırf be­nim yolumda, bana inanarak, peygamberleri­mi tasdik ederek çıkarsa, onu cennete sokma­yı, ya da çıktığı evine bir çok sevaplar veya ganimetler elde ederek döndürmeyi garanti ederim.'

Mııhammed'in canını elinde olan Allah'a yemin ederim ki, herhangi bir kimse Allah yo­lunda yara bere alırsa, kıyamet gününde yara bere aldığı gündeki, gibi gelir. Rengi kan ren­ginde, kokusu misk kokusu olarak gelir.

Mııhammed'in canı kudret elinde bulun­durana yemin ederim ki, müslümaıılara me­şakkat vermeyecek olsam, Allah yolunda gaz­veye çıkan hiçbir seriyyeden asla geri kal­mazdım. Ancak onları hayvana bindirecek im­kân bulamıyorum. Onlar da beni takibe im-

kân bulamıyorlar. Benden geri kalmak da on­lara zor geliyor.

Muhammed'in canı elinde olana yemin ederim ki, Allah yolunda harbe çıkıp öldürül­meyi, sonra yine çıkıp yine öldürülmeyi, son­ra yine çıkıp yine öldürülmeyi ne kadar ister­dim." [Buhârî, Müslim. Muvattâ ve Nesaî.]

6086- Ebû Hureyre radiyallalın anh'dan:

Denildi ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Allah yolunda cihad elmek neye denktir?"

"Onu ölçmeğe gücünüz yetmez."

Ona iki ya da üç kere aynı soruyu yönelt­tiler, her seferinde: "Onu takdir etmeye gücü­nüz yetmez" diye cevap verdi. Sonra şöyle buyurdu:

"Allah yolunda savaşan kişi, cihadından geri dönünceye dek namaz ve oruçtan yana fütur göstermeden devamlı oruç tutan, de­vamlı gece namazı kılan, sürekli Kur'ân âyet­lerini okuyan kimse gibidir."

6087- Diğer rivayet:

"Oruç tutan, gece namazı kılan Allah'ın emirlerine huşu ederek boyun eğen, rükû eden, secde eden kimse gibidir."

|Ebu Dâvud hariç, altı hadis imamı.|

6088- Ebû Saîd radiyallalıu anh'dan: "Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve

sellem'e gelerek şöyle dedi:

'İnsanların hangisi üstündür?'

'Allah yolunda canıyla malıyla savaşan mü'min.'

'Ondan sonra hangisidir?'

'İnsanların şerrinden korunmak için, Al­lah'tan korkarak inzivaya çekilen kişi' buyur­du. [Mâlik hariç, allı hadis imumı|

6089- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Mevki bakımından size insanların en ha­yırlısını bildireyim mi?"

"Evet ey Allah'ın Resulü!" dedik.

"Allah yolunda atının yularım tutup ölün­ceye ya da öldürülünceye dek savaşan kişi. Bu hususta onu takip eden kimseyi de bildire­yim mi? dedi.

"Evet ey Allah'ın Resulü" dedik. Şöyle buyurdu:

"Vadilerden bir vadiye, (inzivaya) çekilip namaz kılan, zekât veren, insanları şerlerin­den ötürü terk eden kişi" buyurdu.

"Size insanların en kötüsünü bildireyim mi?"

"Evet, ey Allah'ın Resulü!" dedik.

"(Kendisinden) Allah aşkına istenip de (istek sahibine imkanı olduğu halde) verme­yen kişi" buyurdu.

|Mâlik, Tirmİ/î ve aynı lafızla Nesâî.|

6090- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah korkusundan ağlayan kişi, (hay­vanın memesinden çıkan) süt memeye dönün­ceye kadar, cehenneme girmez. Allah yolunda tozlanan kulun tozlan ile cehennem dumanı kesinlikle bir araya gelmez."

ITirmizî ve Nesâî.l

6091-  Ebû Abs radiyallahu anlı'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)   "Allah yolunda  tozlanan  kulun ayaklarına cehennem ateşi asla değmez." IBuhârî, Tirmi/Î ve Nesâî|

6092- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:) "İki göze asla cehennem ateşi do­kunmaz: Biri Allah korkusundan ağlayan göz, ötekisi Allah yolunda nöbet tutan göz." [Tîrmizî]

6093- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah yolunda kâfir öldüren, sonra doğru­luktan ayrılmayan, aşırıya kaçmadan orta bir yol izleyen kimse ile kâfir cehennemde bir ara­ya gelmez. Mü'minin içinde Allah yolunda yutulan tozla cehennem soluğu bir araya gel­mez. İnanmış (mü'mİn) bir kulun kalbinde, imanla kıskançlık (haset) bir araya gelmez."

[Müslim, Ebû Dâvud ve aynı lafızla Nesâî.|

6094- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Rab olarak Allah't, din olarak İslâm'ı, peygamber olarak Muhammed'i gönülden hoş­nut olarak kabul ederse, cennet ona vacip olur," Ebû Saîd'in bu söz pek hoşuna gitli ve dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Bunu bana tekrarla!" Tek­rarladı. "Bir başka şey daha vardır ki Allah, onunla kulun cennetteki makamını yüz derece yükseltir. Her iki derecenin arası gökle yer ara­sı kadardır" buyurdu. "Nedir o ey Allah'ın Re­sulü?" diye sorduklarında göyle buyurdu:

"O, Allah yolunda savaşmak. Allah yolun­da savaşmak. Allah yolunda savaşmaktır."

| Müslim ve Nesâî.|

6095- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennet kılıçların gölgesi altındadır."

Üslü başı eski püskü bir adam kalkıp şöy­le dedi: "Sen gerçekten Allah Nebisi sallalla­hu aleyhi ve sellem'in bunu söylediğini duy­dun mu?" "Evet" dedi.

Adam hemen arkadaşlarının yanına dön­dü, selâm verdi, kılıcının kınını parçaladı, orada bıraktı ve kılıcıyla yürüyüp harbe kalıl-dı, öldürülünceye dek kılıcıyla savaştı.

[Müslim ve Tirmizî.]

6096- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Amr bin Ukayş'ın Cahiliyelten kalına bir riba (faiz) alacağı vardı; onun için onu tahsil edinceye kadar müslüman olmak istemedi. Sonra Uhud günü geldi ve dedi ki: 'Amca oğul­larım nerede'?' 'Uhud'da' dediler. "Peki Falan oğulları nerede?' 'Onlar da Uhud'da' dediler. Bunun üzerine zırhını giydi, atına bindi, onlara doğru hareket etti. Müslümanlar onu görünce, 'Ey Amr! Bizden uzak dur!' dediler. Cevabı: 'Ben iman eltim.' Sonra elindeki kılıcıyla düş­manla kıyasıya savaştı, yaralanıp evine götü­rüldü. Sa'd bin Muâz ona gelip kız kardeşine dedi ki: 'Ona bir sor bakalım, bu savaşı kavmi­ne karşı duyduğu sevgiden ve onların namına karşı tarafa öfkelendiğinden mi yaptı, yoksa öf­kesi sırf Allah ve Resulü için olduğundan mı yaptı?' Sordu, adam da şu cevabı verdi: 'Bila­kis Allah ve Resulünün namına karşı tarafa öf­kelendiğim için yaptım.' Sonra da Allah için

henüz bir rek'at namaz kılmaya vakit bulama­dan öldü ve cennete girdi." |Ebû Davud]

6097-  Ebû Necîh es-Sülemî radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü .sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim (düşmana) bir ok ulaştınrsa cennet­te karşılığında, bir derece alır." O gün ben onalü ok ulaştırdım. Ve Allah Resulü sallalla-hu aleyhi ve sellem'in şöyle dediğini duy­dum: "Kim Allah yolunda bir ok atarsa, onun için bir köle azat edenin sevabı vardır."

[Sünen ashabı|

6098- Kâ'b bin Murre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İslâm uğrunda başına ak düşen kimse için kıyamet gününde bu, ona bir nur olur." Ve şöyle buyurdu: "(Ok) atın! Kim düşmana bir ok ulaştirtrsa Allah ona mukabil onun bir derecesini yükseltir." Ibnü'n-Neccâr dedi ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Derece nedir?" Şöy­le buyurdu: "Öyle evinin eşiği kadar değildir. Her iki derece arasındaki mesafe yüz yıllık­tır." [Nesâî.l

6099- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kİm Allah yolunda bir ok atarsa isabet ettirsin ya da ettirmesin, Ismailoğıtllanndan dört köle azat etmişçesine ecir alır."

|Bezziir ve Taberânî Mu'cemıı'I-Evsal'ta leyyin bir senedle.|

6100- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Allah yolunda bir ok atarsa bu, onun için kıyamet gününde bir nur olur."

|Bezzâr|

6101- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah şu iki adam hakkında güler: Biri Allah yolunda savaşır, şehit düşüp cennete gi­rer, onu öldüren diğer kişi ise müslüman olur

bu sebeple Allah onu bağışlar. Daha sonra o da Allah yolunda savaşır, öldürülür ve cenne­te girer." [Mâlik, Buhfirî, Müslim ve NesSî.]

6102- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Kim Allah'a İnanarak ve onun vaadini tasdik ederek onun yolunda, bir at bes­lerse, ona verdiği otlar, ,su ve gübresi, idrarı kıyamet gününde birer sevap olarak mizanın­da (terazi) yer alacaktır." |Buhûrî ve Nesâî.l

6103- Ebû Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Bir adam Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e yularh bir deve gelirdi. Ve 'İşle bunu Allah yolunda vakfediyorum' dedi. Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyur­du:

'Bunun karşılığında kıyamet gününde herbiri yulaıiı olarak sana tam yediyüz deve verilecektir'." [Müslim ve Nesâî.l

6104-Adiyy bin Hatim radiyallahu anh'dan:

O, Peygamber saüallahu aleyhi ve sel-lem'e sordu: "Hangi sadaka üstündür?"

"Allah yolumla bir köle hizmete koymak, ya­hut (Allah yolunda) çadır kurmak ya da döl al­ma yaşına basan bir deve bağışlamak." |Tirmi/î|

6105- Huzeym bin Patik radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Allah yolunda bir harcama yaparsa, karşılığında yediyüz kat alır:' |Tirmizî ve Nesâî.l

6106- Muâz radiyallalıu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah yolundaki cihaddu Allah'ı çok zik­redene ne mutlu! Çünkü o, herbir kelimeye karşılık yetmiş bin hasene alır. Onun her bir hasenesi, daha önce Allah katındaki sevapla­rına on kat olarak eklenir." Denildi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Ya Nafaka?" Şöyle buyurdu:

"Nafaka da o miktardadır."

Abdurrahman dedi ki: "Muâz'a şöyle de-

dim: Nafaka (harcama)mn karşılığı yediyüz kattır." Muâz şu cevabı verdi: "Anlayışın kıt senin. Bu, Allah yolunda yapılan cihadda de­ğil de evinde otururken yapılan harcamalarda sözkonusudur. Harplerde olan harcama daha başkadır. Allah yolunda harcayarak savaş et­likleri zaman Allah kalında olan sevaplarım hiç kimse bilemez ve takdir de edemez. Çün­kü kullar onu ne bilebilir ve ne de anlatabilir­ler. Onlar Allah'ın taraftarlarıdır. Allah'ın ta­raftarları galip olanların ta kendileridir."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de zatimtn belirtilmediği bir râvinin bulunduğu senedle.|

6107- el-Hasan radiyallahu anh'dan:

O da Ali, Ebû'd-Derdâ, Ebû Hureyre, Ebü Ümâme, İbn Amr bin el-Âs. Câbir, İmrâıı bin Husayn radiyallahu anhum'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim evnide oturup (savaşa katılmayıp) da Allah yolunda savaşanlara mâlî yardımda bulunursa, her dirheme karşılık yediyüz dir­hem alır. Kim de Allah yolunda bizzat savaşır ve bu uğurda malını da harcarsa ona her dirhem karşılığında yediyüz bin dirhem seva­bı (vardır)." Sonra: "Allah dilediğine sevap­ları kat kat artırır" mealindeki âyeti (Bakara 261) okudu. |İbn Mâce. içinde ismi belli olmayan ve irsal bulunan bîr seneclle.l

6108- Zeyd bin Hâlid radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Allah yolunda bir savaşçıyı teçhiz ederse bizzat harbe iştirak etmiş gibi sevap alır Kim geride kalıp savaşçının çoluk çocu­ğuna bakarsa o da savaşmış gibi olur."

[Mâlik hariç allı hadis imamı.)

6109- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü saüallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Gazi sevabını alır. Gaziyi savaşa hazırlayan hem kendi sevabını alır, hem de gazinin sevabını alır." [Ebû Dâvud]

6110- Cebele bin Harise radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

harbe katılmadığı zaman silahını Ali'ye ya da Üsâme'ye verirdi." [Ahmed ve Taberânî, Mu'ce-mu'i-Kebîr vel-Evsat'ta]

6111- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Allah yolunda savaşanların en üstünleri, onların hizmetçileridir. Sonra onla­ra haber getirenlerdir. Allah katında en mute­na makama sahip olan ise oruç tutanlarıdır. Kim Allah yolunda arkadaşlarına bir kırba su içilirse, cennete onlardan yetmiş yıl önce gi­der, ya da yetmiş derece onlardan fazla alır."

ITaberânî, Mu'remu'I-Evsal'td -aytf bir senedle.|

6112- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Allah yolunda atının dizginini tut­muş, saçı başı dağınık ve ayakları tozlanan bir kula ne mutlu! Şayet bu gazi, ileri kara­kolda düşman beklemekte ise, o tam anlamıy­la düşman beklemekte olur. Eğer gerisinde (artçı olarak) vazifede ise, orada da hakkıyla nöbetçilik vazifesinde olur. Bu mücahid bir meclise girmek için izin isterse (küçük görü­lüp) kendisine izin verilmez. Bir konuda şefa­at etmeye katkışsa şefaati de kabul edilmez."

|Buhârî daha uzun bir metİnle.|

6113- Ebû Eyyûb radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Yakında bir çok şehirler fethedile­cektir ve (ülkenizde) büyük topluluklarda/ı oluşan ordular bulunacak sizin bu orduda as­kerlik yapmanız emredilecek. Bunun üzerine sizden biri bu orduda (ücretsiz) asker olmak istemeyerek kavminden kaçacak sonra, 'Beni kendi yerine askerlik yapmam için kiralaya­cak birisi yok mu diye (diğer) kabileleri dola­şarak kendini onlara arzedecek. Dikkatli olu­nuz bu (adam) kanını son damlasına kadar (da çarpışsa yine de) kiralık bir kimseden başka biri değildir." [Ebû Dâvud]

6114- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bize Hindistan gazvesini vâd etli. Eğer o za­mana erişirsem, canımı ve malımı ortaya ko­yup savaşacağım. Öldürülürsem şehitlerin en üstünü olurum. Dönersem ben yine serbest kalmış hür Ebû Hureyre'yim." [NesSî.]

6115- Sevbân radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Ümmetimden iki cemaati Allah ateşten kurtaracaktır; biri Hind' le savaşacak olan cemaat, ötekisi İsa bin Meryem ile bir­likte düşmana karşı savaşacak olan cemaat."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsafta]

6116-   İmrân bin el-Husayn radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Kişinin Allah yolunda (sa­vaşmak için) safta durması, altmış sene ibadet etmesinden daha üstündür."  [Taberânî, Mu'ce-mu'l-Kebîr ve'l-Evsat'ta ve Bezzâr leyyin birsenedle.|

6117- Ebû Ümâme radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Allah'a iki damla ve iki izden da­ha sevimli bir iz yoktur. İki damlaya gelince, Allah korkusundan ağlayan göz yaşı ile Allah yolunda akıtılan kan damlası, iki iz ise Allah yolunda savaşan(ın) ayak izi ile, Allah'ın farzlarından herhangi birisinİyerine getirmek için atılan adımın ayak izidir." |Tirmizî]

 

 

ŞEHİTLİĞİN VE ŞEHİTLERİN FAZİLETİ

 

6118- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu;)

"Kardeşleriniz Uhud'da öldürülünce, Allah onların ruhlarını ye§il bir kuşun içine yerleştirdi. O kuşlar cennet nehirlerine va­rıp, cennet meyvelerinden yer, sonra Arş'ın gölgesinde asılı olan altın kandillere döner­ler. En güzel yiyecek, en tatlı içecek şeylerle karşılaşıp en göz kamaştırıcı yerlerde isti­rahat ettiklerinde şöyle derler: 'Bizim cen­nette sağ olduğumuzu kardeşlerimize kim ulaştıracak ki, onlar da cennette çeşitli ni­metlere kavuşacaklarını bilsinler de cenneti hafife alıp savaşmaktan çekinmesinle):' Bu­nun üzerine Allah 'Ben ulaştırırım' dedi ve şu âyeti inzal buyurdu: 'Allah yolunda öldü­rülenleri ölüler sanmayın; bilakis onlar Rabları katında diridirler ve rızıklanmakta-dırlar.' (Âl-i imrân 169) |Ebü Davudi

6119- Mesrûk radiyallahu anh'dan: Abdullah (b. Mes'ûd)'a "Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın!" (Al-i İmrân, 169) âyeti hakkında sordum; şu cevabı verdi: "Biz de bunu Allah Resulüne sallallahu aley­hi ve sellem sorduk; şöyle buyurdu: "Onların (şehitlerin) ruhları yeşil kuşların içindedir. Bu kuşların Arş'da asılı kandilleri vardır. Cennete uçup istedikleri gibi gezip dolaşırlar, sonra geri dönüp o kandillerine konarlar. Rableri onlara bir bakış bakar ve şöyle buyu­rur: 'Bir şey arzuluyor musunuz?'

'Daha ne isteyeceğiz, cennette istediğimi­zi yiyip, gezip tozuyoruz, muazzam bir hayat sürdürüyoruz.' Allah aynı soruyu üç kere sor­duktan sonra devamlı kendilerine sorulacağı­nı anlayınca şöyle derler: 'Ya Rabbi senden dilediğimiz ruhlarımızı bedenimize tekrar döndür de yine senin yolunda savaşıp şehit düşelim.'Allah da onların bundan başka di­lekleri bulunmadığını görünce, onları o hal üzere terk eder." iMüslim ve Tirmizî.|

Ayrıca Tirmizî şunu da ilave etti: "Pey­gamberimiz'e bizden selâm ulaştır ve bizim ondan razı olduğumuzu, onun da bizden razı olduğunu ona ilet!"

6120- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez. Yeryüzünde bulunan her şey orada da vardır. Ancak şehit şehitlik mertebe­sinin yüksekliğini gördüğü için dünyaya on kere dönüp her seferinde öldürülüp şehit düş­meyi temenni edecektir."

|Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî. |

6121- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında şehitten söz edildi; şöyle buyurdu:

"Şelıitin henüz yerdeki kam kurumadan (cennetteki) iki eşi, yavrularını yitirmiş iki emziren kadın kılığında (yani büyük bir has­retle) kendisini karşılar. Her birinin elinde dünya ve içindekİlerden daha hayırlı olan bir hülle (giysi) bulunur." |İbnMik:e.|

6122- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:

"Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e dedi ki:

'Ey Allah'ın Resulü! Sabrederek, mükafa-atını bekleyerek, kaçmayarak son derece sabır ve tahammül göstererek Allah yolunda sava­şırsam ve o savaşla öl dural ürsem, acaba Allah tüm günahlarımı bağışla]- mı?'

"Evet" buyurdu. Biraz bekledikten sonra 'Soru soran nerede?' diye sordu.

'İşle benim ve buradayım.'

'Biraz (ince bana ne demiştin?*

'Kaçmadan, büyük bir sabır ve tahammül­le Allah yolunda savaşırken öldürülürsem acaba günahlarım bağışlanır mı?' dedim.

'Evel, ama borç dışında. Zira az önce bu­nu Cibril Aleyhisselam bana gizli olarak söy­ledi' buyurdu."

6123- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah yolumla öldürülmek bütün hatala­rı örter, ancak borç müstesna. Zira Cibril, borç hariç, dedi. Peygamber sallallahu aley­hi ve settem de, borç hariç, dedi." |Tirmizî]

6124- îbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu): "Allah yolunda öldürülmek bütün lu talan örter, emanet hariç: Namazdaki ema­net, oruçtaki emanet, sözdeki emanet. Bunla­rın en ağırı ise insanların emanetlerdir." ITabcrânî, Mu'cemu l'K?bîr'dc.\

6125-  el-Mikdâm bin Ma'dîkerb radiyal­lahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah katında şehidin altı hasleti vardır. İlk önce bağışlanır; cennette yerini görür; ka­bir azabından emin olur; Feza-ı ekber (Kıya­metten) emin olur; bir yakutu dünya ve içinde-kilerden daha kıymetli olan yakuttan kendisine taç giydirilir; yetmiş iki (ceylan gözlü) hurt ile evlendirilir; (kendisine) akrabalarından yet­miş kişiye şefaat etme yetkisi verilir." İTirmi/î]

6126- Ebû'd-Derdâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu) "Şehit, aile ve akrabasından yetmiş kişiye şefaat edecektir." |Ebû Dâvud]

6127- Ömer radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Dört çeşit .şehit vardır: Sağlam bir iman sahibi, düşmanla karşılaşır, Allah'ın vaadini doğrular, öldürülünceye dek savaşır. İşte bu adama kıyamet gününde (başındaki takkesi düşünceye kadar başını kaldırıp havaya baka­rak) işte insanlar şöyle bakacaklardır." — (Fadâle der ki:) Peygamberdin takkesini mi, yoksa Ömeı'inkini mi kastetti, bilmiyorum—

Yine sağlam bir imana sahip bir adam, düşmanla karşdaşır. Ancak sanki vücuduna bir diken batmış gibi korku içinde savaşır ve serseri bir oka hedef olup ölür. işte bu adam ikinci derecede şehittir.

İnanmış adam, salih amel de işlemiş, günah da işlemiş ve bu lıal üzere düşmanla karşılaşmış ve Allah'ın vadini doğrulamış ve öldürül­müştür. İşte bu, üçüncü derecede bir şehittir.

Boğazına kadar günaha batmış, düşmanla karşılaşmış, Allah'ı vaadinde doğrulayarak çarpışmış ve şehit düşmüş bir mii'min kişi. İş­te bu da dördüncü derece şehit olacaktır."

[Tinmizî]

6128- Utbe bin Abdi's-Sülemî radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sailallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Öldürülenler üç çeşittir; Canı ve malı ile Allah yolunda savaşan mü'nün, düşmanla karşılaştığı zaman kıyasıya çarpışır, işte bu Allah tarafından ciddi bir imtihandan geçiril­miş bir şehittir ki, Allah'ın cihetinde Arş'in altında olur, peygamberlerden, sadece tek bir peygamberlik mertebesi ile farklı olur.

Salih amel de işlemiş, kötü amelde de bu­lunmuş mii'min; Allah yolund canı ve malı ile müdahale eder, düşmanla karşılaşır öldüm-

lünceye dek savaşır. Günah ve hataları altın­da sıkılmış bir halde olur, sonra salladığı kı­lıç, günah ve hatalarını siler. Bu da cennete dilediği kapıdan sokulur.

Adam münafıktır; Allah yolunda mal ve canıyla savaşır, düşmanla karşılaşıp savaşır­ken öldürülür, işte bu, cehenneme girer; çün­kü kılıç nifakı silmez." [Dârimf saytfbic senedle.]

Dedi ki: "Elbise yıkandığı zaman buna masmasa denilir, yani sıkılır, demektir."

6129- el-Berâ radiyallahu anh'dan:

"Bir adam tam teçhizattı olarak Peygam­ber sailallahu aleyhi ve sellem'e gelip sordu: 'Savaşayım mı, müslüman mı olayım?'

'Önce müslüman ol?sonra savaş!' buyur­du. Adam müslüman oldu, savaştı ve öldürül­dü. Bunun üzerine Pegamber sailallahu aley­hi ve sellem onun hakkında şöyle buyurdu: 'Ameli az, fakat ecri çok oldu'."

IBuhârîve Müslim.)

6130-   Sahabeden bir adam radiyallahu anh'dan:

Bir adam dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Şehitten başka, neden diğer mü'minler kabir­lerinde imtihana çekilirler?" Şöyle buyurdu: "Şehidin Ölüm anında tepesinin üzerinde kılıç patırtısını hissetmesi imtihan olarak ona ye­ter." [Nesâi]

6131- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sailallahu aleyhi ve seilem buyurdu:)

"Şehit öldürülmekten, ancak birinizin çimdikten duyduğu acı kadar bir acı duyar."

|Tirmizî ve Nesâî.|

6132- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sailallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Arkadaşları mağlup olduktan sonra tek­rar savaş alanına dönüp kılıç sallayarak şehit düşen adamdan Allah hoşlanır da meleklerine şöyle seslenir:

'Kuluma bakın! Katımda olan mükâfata rağbet ederek (azabımdan da) çekinerek tek­rar savaş alanına döndü ve kanını akıttı'."

| Ebû D3vud|

Rezîn şu ilaveyi yaptı: "Onu bağışladığı­ma dair sizleri şahit gösteriyorum"

6133- Abdülhabîr bin Sabit bin Kays, ba­basından, o da dedesinden:

"Ümmü Hallâd adında yüzü kapalı bir ka­dın Peygamber saüallahu aleyhi ve sellem'e gelip Allah yolunda öldürülen oğlu hakkında sordu. (Orada bulunanlardan biri): 'Oğlunu sormaya yüzün kapalı olarak mı geldin?' diye sordu.

'Oğlumu kaybettiysem de utanma duy­gusunu hiçbir zaman kaybetmeyeceğim.' diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber sallal-Iahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Oğlun, iki şehit ecrine nail olmuştur.'

'Neden?'

'Çünkü onu Kitab ehli öldürmüştür' bu­yurdu. |Ebû Dâvud|

6134- Sehl bin Huneyf radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Allah'dan hulus-i kalp ile şehitlik isterse, yatağında ölse bile, Allah onu şehitlerin mertebesine ulaştırır." [Müslim ve sünen ashabı.]

6135-   Ebû Mâlik el-Eş'arî radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Allah yolunda evinden ayrılır da ölürse ya da öldürülürse, o şehittir. Atı kendi­sini yere atıp boynunu kırarsa ya da devesi yere atıp boynunu kırarsa yahut yılan ve saire tarafından sokulup öldürülürse ya da yata­ğında herhangi bir sebeple ölürse o şehittir ve ona cennet vardır." |Ebû Dâvud]

6136- Hasnâ bint Muâviye radiyallahu an-hâ'dan: Amcam bana şunu haber verdi:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e dedim ki:

"Kim cennette olacaktır?" Şöyle buyurdu: "Peygamber cennette, şehit cennette, doğan (ve buluğa ermeden Ölen) çocuk cennette ve diri diri toprağa gömülen (kız çocukları) de cennette olacaktır"

|İkisi de Ebû Davud'a ailtir.l

6137- Ebû'n-Nadr'dan, ona ulaştığına göre: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Uhud şehitleri hakkında şöyle demiş: İşte bunlar için ben şahitlik yaparım.'.Bunun üze­rine Ebû Bekr demiş ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Biz onların kardeşleri değil miyiz? Onlar gibi biz de müslüman olduk; onlar gibi biz de ci-had ettik.'

'Evet ama benden sonra ne yapacağınızı bilmiyorum' buyurdu. Bunun üzerine Ebû Beki" ağladı, sonra yine ağladı, sonra şöyle de­di: 'Demek ki biz senden sonraya kalaca­ğız!'" IMâlik.j

6138- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Şehit üç çeşittir: Birincisi canını malım ortaya koyarak savaşa çıkar, fakat ne öldür­mek ne de öldürülmek ister, sadece müslü-mantarın sayısının artmasını diler. Bu adam. Ölürse ya da öldürülürse, bütün günahları ba~

ğışlanır, kabir azabından emin olur, kıyametin dehşetinden de kurtulur, hur-i'în (ceylan göz­lü) ile evlendirilir, keramet elbisesi giydirilir, başına da vakar tacı konur.

İkincisi: Sırf Allah rızası için karşılığım da Allah'tan bekleyerek öldürmek ve öldürül­memek gayesiyle çıkar. Bu niyet ve maksatla çıkan kişi eğer Ölür ya da Öldürülürse onun dizi, Allah'ın huzurunda, Muktedir Melik'in yanındaki sadakat koltuğunda oturan, Rah­man'in dostu İbrahim'in yanında olur.

Üçüncüsü: Sırf Allah rızasını kastederek, Öldürmek ya da Öldürülmek gayesiyle çıkar. Bu kişi Ölürse ya da öldürülürse, kıyamet gü­nünde kılıcı omuzunda gelir. Diz üstü çökmüş olan halk: 'Çekilin yol açın, biz Allah yolun­da kan akıtmış kimseleriz!' der. Nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki, bu sözü Rah­man'in dostu ibrahim'e ya da herhangi bir peygambere söylerse, bunu lıak ettikleri için çekilip onlara yol verirler. Nihayet Arş' in al­tındaki Nur minberlerine gelip otururlar. İn-

sanlar arasında, Allah nasıl hüküm verecek, diyerek oradan insanları seyrederler. Ölüm

dertleri olmaz. Berzahta da durmazlar, kıya­met gürültüsünü işitmezler, ne hesap, ne Mi­zan, ne Sırat gibi dertlerfave kasavetleri de bulunmaz. İnsanlar arasında nasıl hükmedil-diğini seyrederler. Ne isterlerse kendilerine verilir. Kime şefaat etmek isterlerse bu yetki de kendilerine verilir. Cennetten istedikleri verildiği gibi cennette istedikleri yere de yer­leşebilirler."

[Bezzâr zayıf bir senedle.|

6139- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir harpteydi. Bir müslümanla bir müşrik kar­şılıklı mübâreze ettiler. Müşrik müsfümanı öl­dürdü. Bir adam daha çıktı, Müşrik onu da öl­dürdü. Sonra müslümanların tarafına doğru gidip Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in yanında durdu ve sordu: "Neden sava­şıyorsunuz?'

'Bizim yolumuz insanlar Allah'tan başka hiçbir İlah yoktur, Muhammed onun kulu ve elç'ısidir, diyerek şehadet edinceye kadar onlarla savaşmamız ve Allah'a karşı göre­vimizi tam olarak yerine getirmemizdir. Allah, hakkını vermese bile' buyurdu,

Adam bunun üzerine şöyle dedi: 'Çok gü­zel. İşte ben buna inandım' dedi. Sonra müs­lümanların yanından müşriklere gitti; onlara karşı kıyasıya savaştı ve Öldürüldü. O da son­ra oradan alınıp daha evvel öldürdüğü o iki arkadaşının yanına konuldu.

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu:

'işte bunlar, cennet ehli içinde birbirlerini en çok sevecek olanlardır'."

|Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr vel-Evsat'\&.]

6140-  Sa'd bin Cunâde radiyallahu anh'­dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kara şehitleri, deniz şehitlerinden üstün­dür.7' [Taberânî, Mıı'cemu'l-Kebîr'tie zayıf bir senedle.j

6141- Ümmü Haram radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Deniz sallantısında kusan kişi için bir şehit ecri vardır. Denizde boğularak can ve­ren İse iki şehit ecri alır." [Ebû Davudi

6142- Ebû'd-De.Kdâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü s^tellahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Denizde bir savaş, (sevap bakımından) karada on savaş gibidir. Denizde rotasını şa­şıran (gazi), Allah yolunda kana bulanmış kimse gibi ecir alır." [îbn Mâcc teyyin bir senedle.J

6143- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Beş (türlü) şehit vardır: Vebadan ölmüş kimse. Karın ağrısından Ölen, boğularak ölen, üzerine duvar yıkılarak ölen, Allah yo­lunda Ölüp şehit düşen."

İMiislim, Mâlik ve aynı lafızlarla Tirmizî.]

6144-   Safvan bin Ümeyye radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu) "Vebada ölen, karın ağrısından ölen, suda boğulan ve lohusalıkta ölen kimse­ler şehittir." INasâî.]

6145- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah yolundaki şehitlikten başka (diğer) şehitler yedidir: Vebadan öten, karın ağrısın­dan ölen, yangında ölen, zâtu'l-cenb hastalığından ölen, yıkıntı altında kalan, kar­nındaki çocuğuyla doğum yaparken ölen ka­dın." [Rezîı |

Derisi ki: Buradaki aynı aslındaki gibidir. Ölüm ilgili konunun (babın) ağlama alt başlığında ise, hadîsi uzun bîr metinle Câbir, Mâlik, Ebû Dâvud ve Nesâî şu lafızla rivayet etmişlerdir:

"Allah yolunda öldürülenlerden hariç, şe­hitler yedidir: Vebadan ölen şehittir, boğula­rak ölen şehittir, zâtü'l-cenb hastalığından ölen şehittir, karın ağrısından ölen şehittir, yanarak ölen şehittir, yıkıntı altında can veren şehittir. Karnındaki çocuğu ile doğum esna-

Yanimdaki Rezîn'in nüshasında ise şöyle geçmekledir:

Câbir bin Atîk şöyle bildirmiştir:

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Abdullah bin Sâbit'i ziyarete geldi. O baygın halde yatıyordu, seslendi, cevap vermedi. Bu­nun üzerine: "İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci-ûn. Ey Ebû'r'Rabî'! Allah'ın takdirine yenik düştük." Bunun üzerine kadınlar feryat ettiler.

İlgili hadîsi nakletti, sonu şöyledir: "Kar­nındaki çocuğu ile Ölen kadın da şehittir."

Böylece Rezîn'in yanında bulunan nüsha­da Câbir bin Abdullah değil de Câbir bin Atîk olduğu anlaşılmıştır. "Şehîde" sözünden de anlaşıldığına göre onun yanındaki hadis Mâ­lik, Ebû Dâvud ve Nesâî'nin lafzıyladir.

6146- Saîd bin Zeyd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu): "Malı uğrunda öldürülen şehittir. Canı uğrunda öldürülen şehittir. Dini uğrun­da öldürülen şehittir. Namusu uğrunda öldü­rülen de şehittir." |Sünen ashâbıl

6147-  Süveyd bin Mukarrin radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Haksız yere öldürülen de şehittir." [Nesâî.l

6148- Sahabeden bir adamdan: "Cüheyne'den  bir  kabileye   saldırdık.

Müslümanlardan bir adam karşı taraftan bir adamı (mübareze yapmak için) istedi. Ona (müşrike) hamle yaptı, fakat yanlışlıkla ken­dini Öldürdü. Bunun üzerine Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Ey Müslümanlar topluluğu kardeşiniz (öldü!)' Hemen yanma gittiler ve onu ölmüş olarak buldular. Peygamber sallatlahu aleyhi ve sel­lem hemen onu elbisesi ve kanı ile sardı, na­mazını kıldırıp defnetti. Dediler ki: 'O şehit midir ey Allah'ın Resulü?' 'Evet, o şehittir, buna ben şahidim' buyurdu." |Ebû Davudi

6149-   el-İrbâd bin Sâriye radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Şehitlerle, yataklarında Ölen kimseler, Rabbinüz katında vebadan Ölenler hakkında tartışacaklardır. Şehitler: 'Onlara da bizim öldürüldüğümüz gibi öldürüldüler' diyecek­ler. Yataklarında ölenler ise: 'Hayır, bu kar­deşlerimiz tıpkı bizim gibi yataklarında öldü­ler' diyecekler. Bunun üzerine Rabbinüz şöyle diyecek: 'Yaralarına bakın, eğer yaralan Al­lah yolunda öldürülenlerin yarasına benzi-yorsa mutlaka onlardandır.' Bakacaklar ve yaralarının onların yarasına benzediğini gö­receklerdir." [Nesâî.]

6150- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Hz. Omcr, yıkandı, kefenlendi, namazı

kılındı. O bir şehit idi. Allah ona rahmet etsin!"

 

 

CİHADIN GEREKLİLİĞİ, CİHADA NİYETTE SAMİMİYET VE ÂDABI

 

6151-  Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"iyi olsun, kötü olsun her kumandanla

birlikte savaşmanız sizin üzerinize vaciptir. İyi otsun, facir olsun her ehil olan müslüma-nın arkasında namaz kılmak da size vaciptir. Hatta (imam) büyük günahlar işlemiş olsa bi­le." |Ebû Dâvud|

6152- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Müşriklere karşı, mallarınız, canlarınız ve dillerinizle savaşın!" |Ebû Dâvud ve Nesâî.l

6153- Aişe radiyallahu anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Artık bu fetihten sonra hicret yoktur. Lâ­kin cihad ve niyet vardır. Savaşa çağırıldığınız zaman tereddüt etmeyin, koşup iştirak edin!"

IBuhârî ve Müslim.|

6154-  Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim harp yapmadan, harp etmeyi de İçinden geçirmeden ölürse (kendisinde) mü­nafıklıktan bir parça (bulunduğu halde) Öl­müş olur."

İbnü'l-Mübârek şöyle dedi: "Bİz bu husu­sun Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanına has olduğunu sanıyoruz."

[Müslim, Ebû Davud ve Nesâî.|

6155- Ebû Ümâme radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim harbe iştirak etmezse, iştirak edecek birini de teçhiz etmezse ya da iştirak eden kimsenin çoluk çocuğuna bakmazsa, kıyamet gününden önce bir felâketle karşılaşır."

[EbûDSvud]

6156- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Düşmanla karşılaşmayı temenni etme­yin! Ancak şayet karşılaşırsanız sabredip da­yanın." [Buhârî ve Müslim.]

6157- Seleme bin Nüfeyl el-Kindî radiyal­lahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanmda oturuyordum; bir adam gelip şöyle dedi:

'İnsanlar atlarını bıraktılar, silahlarını da bıraktılar ve: 'Artık cihad yoktur, her türlü harp bitmiştir' dediler.' Allah Resulü sallalla­hu aleyhi ve sellem bunun üzerine onlara dö­nüp şöyle dedi: 'Şimdi yalan söylemişlerdir. Savaş gelmiştir, ümmetimden bir kısım insan­lar, devamlı olarak hak üzere savaşacaklardır. Allah birtakım kavimlerin kalplerini onlara kaydıracak ve onları onlardan nzıklandıra-caktır. Bu, kıyamete kadar böyle devam ede­cektir." [Nesâîdaha u/.ım bir metinle. I

6158- İbn Ömer radiyallahu aiıh'dan: (Allah Resulü sallallalıu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Veresiye pahalı satıp, peşin daha ucuz geri almak suretiyle alış veriş yaptığınız, Öküzlerin kuyruğunu (utarak rençber/ikle ye­tinip cihadı terk ettiğiniz zaman, Allah size perişanlığı musallat kıkır tekrar dininize dö-nünceye kadar onu üzerinizden atamazsınız."

[Ebû Dâvud|

6159- Ebû Ümâme radiyallahu anh'dan; "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir demir para veya ekin aletlerinden birini gördü ve şöyle buyurdu:

'Bu, bir kavmin evine girdiği zaman, mut­laka Allah oraya zilleti sokar'." |Buhârî|

6160- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e, şecaat (kahramanlık) için savaşan, hamiyyel (eşi, dostu) için savaşan ve gösteriş için savaşanlardan hangisinin Allah yolunda olduğu soruldu.

Şöyle buyurdu: 'Allah'ın kelimesinin (dininin) yücelmesi için savaşan kimsenin savası Allah yolundaki savaştır'."

[Malik hariç, allı hadis imamı.i

6161- Ebû Ümâme radiyallahu anh'dan: "Bir adam, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek şöyle dedi: 'Hem şöhret, hem de ecir almak için harbe katılan ve savaş yapan adam hakkında ne buyurursun?'

'O hiçbir şey alamaz.' Adam üç kere aynı soruyu tekrarladı, her seferinde: 'Onun için bir şey yoktur' buyurdu. Sonra şunu ilave etti: 'Allah sırf kendi rızası için olmayan hiçbir ameli kabul etmez. O ancak sadece kendi rı­zası için olan ve ihlas içinde yapılan amelleri kabul eder',"

6162- Ubâde radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Allah yolunda sadece develer elde etmeyi niyet ederek savaşırsa o ancak niyet ettiği şeye kavuşur."

6163-   Şeddâd bin el-Hâd radiyallahu anh'dan:

"Bedevilerden bir adam gelip Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e iman edip, tâbi oldu. Sonra dedi ki: 'Seninle birlikte hicret edebilir miyim?' Allah Resulü sallallahu aley­hi ve sellem onu, ilgilenmesi için ashabından birine teslim etli. Harp olunca Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem, bir miktar ganimet el­de etti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ganimetleri ashabına taksim etti. Ona da ayırdı. O adam ise ashabın koyunlarını otlatı­yordu. Evine dönünce onun hissesini de ver­mek istediler. Adam: 'Bu nedir?' diye sorunca: 'Ganimetten sana düşen paydır' dediler. Onu alıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına getirdi ve: 'Bu nedir?' diye sordu.

'Bunu da sana ayırdım' buyurdu. Bunun üzerine adam şöyle dedi:

'Ben sana bunun için tâbi olmadım; —bo­ğazını göstererek— bana ok atılıp buradan isabet almam, ölmem ve dolayısıyla cennete girmem İçin sana katıldım' dedi. Bunun üzeri­ne Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu: 'Eğer bu adanı bunu İçten söy­lemiş ise mutlaka Allah onu doğrulayacaktır'

Sonra tekrar savaş başladı, adam kıyasıya çarpıştı ve dediği yerden isabet aldı ve şehil düştü. Adamı hemen alıp Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'e getirdiler.

'Bu adam o mudur?' diye sordu; 'Evet' dediler. Şöyle buyurdu:

'0, Allah'a karşı doğru söyledi ve sözünde durdu. Allah da onu doğruladı ve dileğini ye­rine getirdi.' Sonra onu cübbesine sardı, önü­ne alıp namazını kıldı ve namazında, mübarek ağzından şu sözler duyuldu: 'Allatılın! Bu kul, senin yolunda muhacir olarak çıktı. Şehit ola­rak öldürüldü. Ben buna şahidim'." [Nesâî.|

6164- Abdurrahman bin Ebî Ukbe'den, o da İran'hlardan bir azatlı olan babasından:

"Uhud'da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile bulundum. Müşriklerden bir adama vurdum; bu esnada: 'Al sana, ben Fârisî kölesi-yim' dedim. (Beni işitmiş olacak ki) Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Ben Ensârî kölesiyİm deseydi n olmaz miydi?'" [Ebû Davud]

6165- Kays bin Ubâd radiyallahu aııh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı, savaşta çarpışırken bağırmaktan hoş­lanmazlardı." (Ebû Davudi

6166- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve askerleri (sefer esnasında) yükseklere (tepele­re) çıktıkları zaman 'Allahü ekber!' derlerdi. Aşağıya indikleri zaman ise 'Sübhanallah!' derlerdi. İşte namaz da buna göre vaz'edil-mıştir." [Ebû Dâvud]

6167- Semure radiyallahu anh'dan: "Muhacirlerin parolası Abdullah;  Ensâr'ınki ise Abdurrahman idî." (Ebû Davud]

6168-   Seleme bin el-Ekva' radiyallahu anh'dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir

keresinde Ebû Bekr'i bize kumandan yaptı. Öldürmek için müşriklerden birtakım İnsanla­ra saldırı planlan hazırladık. Ben o gece sade­ce kendi başıma yedi ev halkını öldürdüm. Şi­arımız (parolamız) 'Öldür, Öldür!' —diğer ri­vayette— ey Mansûr öldür!' idi."

|Ebû Davud]

6169-  Kâ'b bin Mâlik radiyallahu anh'­dan:

"Peygamber saİlallahu aleyhi ve sellem bir bölgede savaştığı zaman başka bir yeri kendisine siper yapıp gizlenir ve şöyle derdi: 'Harp hiledir'." [Ebû Davudi

6170- Enes radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sa­vaşırken şöyle derdi:  "Alkıhtm! Sen benim dayanağınsın, yardtmcımsın. Senin yardı­mınla düşmanın oyununu bozarım. Senin yar­dımınla saldırırım ve seninle düşmana karşı savaşırım'." [Ebû Davudi

6171- el-Mühelleb radiyallahu anh'dan, o da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den duyan bilinden:

"Eğer düşman size gece baskın yaparsa şöyle deyin: 'Hamım lâ yunsarûri'." 1 İkisi de Ebû Davud'a aittir. |

6172- Mu âz radiyallalıu anh'dan: (Allah Resulü sallailahu aleyhi ve seilem buyurdu:)

"Savaş iki türlüdür: Birincisi kişinin Al­lah rızasını talep ederek yaptığı savaştır. Bu maksatla savaşan kimse imama itaat eder, en kıymetli malını harcar, arkadaşlarına kolaylık gösterir ve fesattan kaçınır. 0 kişinin uyuma­sı da uyanıklığı da ecirdir. Ancak böbürlen­mek, gösterişte bulunmak için çarpışmak, imama âsi gelmek ve yeryüzünde fesat çıkar­mak için savaşan kişi ise yeteri kadar (sevap­la) bile dönmez." (Malik, Ebû Davud ve Nesâî.|

6173- İbn Ömer radiyallahu anh'dan:

Ona bir adam dedi kî: "Allah için kendimi satmak istiyorum, öldürülünceye dek savaş­mayı arzuluyorum." İbn Ömer'in cevabı şöy­le oldu:

"Yazık sana, hani şartların nerede? Nerede Cenab-ı Hakk'm 'Tevbe edenler, ibadet eden­ler..: kavli?" (Tevbe 112) IRezînj

6174- Muhammed bin el-Haccâc bin Hü­seyin bin es-Sâîb bin Ebî Lübâbe (dedi ki:) Babam, kendi babasından bana nakletti:

"Bedir günü Peygamber sallailahu aleyhi ve sellem: 'Düşmanla karşılaştığınız zaman nasıl savaşacaksınız?' dedi.

Bunun üzerine Asım bin Sabit: 'Ey Al­lah'ın Resulü! Düşman bize ok alarak saldı­rırsa biz de ok atarak ona saldırırız, eğer bize yaklaşıp taşla savaşırsa biz de bir taş elimizde iki laş kucağımızda olarak ona saldırırız. Da­ha da yaklaşıp mızrak kullanırlarsa biz de mızraklarımızı kullanıp hücum ederiz. Mız­rak savaşı bilince, bu defa kılıçlarımızı çeker hücum ederiz' dedi. Bunun üzerine Peygam­ber sallailahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Zaten harp de böyle olur. Kim savaşırsa, AsımÇin tarif ettiği) gibi savaşsın.'

[Taberânî, Mu'cemıı'I-Kebîr'de. Ruvisi Muhammet! bin el-Haccâc'ın hâli bilinmemekledir.!

6175- Mâlik radiyallahu anh'dan:

Bana ulaşan habere göre Ömer şöyle der­di: "Mü'minin şerefi takvasıdır, dini soyudur, iyiliği ise ahlâkıdır. Cesaret ve korkaklık Al­lah'ın dilediğine verdiği birtakım tabiatlardır. Korkak olan, babasından da annesinden de kaçar. Cesaretli kişi İse bir daha evine döne-miyecekmiş gibi canla başla savaşır. Öldürül­mek de ölümlerden bir nevî ölümdür. Asıl şe­hit, kendini Allah'a adayan ve karşılığını ancak O'ndan bekleyendir."

 

 

CİHÂDIN SEBEP VE HÜKÜMLERİ

 

6176- Büreyde radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir ordunun ya da müfrezenin başına bir ku­mandan atadığı zaman, kendisine Allah'tan korkmasını, beraberindeki müslümanlara iyi davranmasını tavsiye edip sonra şöyle derdi: 'Allah'ın adıyla, Allah'ın yolunda (rızası için), Allah'ı inkar edenlere karşı .savaşın! Savaşın, ancak aşırıya kaçmayın, (ganimete) hıyanetle bulunup zulmetmeyin, düşman ölü­lerinin azalarını kesmeyin, çocukları Öldür­meyin! Müşriklerden düşmanınla karşılaştı­ğın zaman, onları şu üç hususa çağır: Hangi­si kabul ederse, onlara dokunma ve kabul et! Önce onları İslâm'a çağır, kabul ederlerse, ilişme! Sonra onlara kendi ülkelerinden mu­hacirlerin ülkesine göç etmelerini teklif et ve onlara şunu bildir: Şayet bunu yaparlarsa, muhacirlerin menfaatine olan her şey onların da menfaatine; muhacirlerin zararlarına olan her şey de onların da zararlarına olacaktır. Eğer göç etmeyi kabul etmezlerse: Onların artık müslümanlann bedevileri gibi olacak­larını bildir. Mü'minlere uygulanan Allah'ın hükmü onlara da uygulanacaktır. Müslüman­larla beraber cihad etmedikçe onlar için ne ganimet vardır ve ne defey'. Buna da razı ol­mazlarsa, onlardan cizye iste! Kabul ederler­se ne âlâ, sen de razı ol ve kabul et! Onlara ilişme! Şayet cizyeyi de kabul etmezlerse, Al­lah'tan yardım isteyerek onlarla savaş!

Bu durumdaki bir kale halkını muhasara edip de içindekiler senden, Allah'ın ve Pey­gamberin zimmetini (ahid ve emanını) İsterlerse, onlar için Allah ve Peygamberinin zim­metini verme. Kendi ve arkadaşlarının zim­metini ver! Çünkü kendi ve arkadaşlarının zimmetlerini çiğnemeniz, Allah ve Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem'in zimmetini çiğne­mekten ehvendir.

Eğer bir kaleyi muhasara edip de senden, onlara Allah'ın hükmünü tatbik etmeni ister­lerse, (bunu) uygulama, lâkin kendi hükmünü tatbik et! Çünkü onlar hakkında, Allah' in hük­münün isabet edip edemiyeceğini bilemezsin."

|Ebû Dâvucl, Nesâî ve aynı lafızla Müslim.|

6177- Enes radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir ordu gönderdiği zaman, şöyle derdi:

"Haydi Allah'ın adıyla yürüyün! Yaşlı in­sanları, çocukları, kadınları öldürmeyin! Aşı­rı hareketlerden kaçının ve ganimetleri bir araya toplayın (halinizi) düzeltiniz, iyilikle muamele ediniz. Çünkü Allah iyi davrananla­rı sever." [Eba Dâvuıl]

6178- İbn Ömer radİyaüahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Benû'I-Mustalik'e hücum etti. Onlar ise geli­şinden habersizdiler. Hayvanları suluyorlardı. Savaşanlarını öldürdü, kadın ve çocuklarını esir aldı. O gün (hanımı) Cüveyriye'yi de el­de etmişti." IBuhârî. Müslim ve Ebû Davudi

6179- Semure radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Müşriklerin yetişkinlerini öldürün! He­nüz tüyleri bitmemiş olanları bırakın!"

|Tirmzî ve Ebû Dâvud.]

6180-  Yahya bin Saîd radiyallahu anh'­dan:

"Ebû Bekr radiyallahu anlı, Şam'a bir ordu gönderdi. Onları uğurlamak üzere beraberle­rinde yürüdü. Ordunun dörtte birine kuman­danlık eden Yezid bin Ebî Süfyan'la yürüdü. Yezîd, Ebû Bekr'e dedi ki: 'Ya sen de bin, ya

da ben hayvandan ineyim.' Şu cevabı verdi: 'Ne sen ineceksin ve ne de ben bineceğim. Ben adımlarımı Allah'dan sevap beklemek için atı­yorum.' Sonra şunu ilave etti: 'Sen kendilerini Allah için inzivaya çektiğini iddia eden bir ka­vim bulacaksın, onlara ilişme, bırak! Sonra saçlarını ortalarından bağlayan bir kavimle karşılaşacaksın, onlara kılıçla saldır ve öldür! Sana şu on şeyi tavsiye edeceğim: Kadın, ço­cuk ve ayakla zor duran ihtiyarı öldürme, mey­ve veren ağaçlan kesme, mamur binaları yık­ma, koyun ve develeri sadece yemek için kes, anları yakma, kovanlarım tahrip etme! İhanet emeyin, ve korkaklık göstermeyin!"' [Mâlik.]

6181-  Nu'mân bin Mukarrin radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birçok harplerde bulundum. Tanyeri ağarınca güneş doğuncaya kadar savaş yapmazdı. Gü­neş doğduktan sonra öğleye kadar savaşırdı. Güneş batıya doğru zail oluncaya dek savaşı durdururdu. Güneş zail olduktan sonra ikindi­ye kadar savaşırdı. Sonra ikindiyi kılana ka­dar savaşı durdururdu.

Sonra (ashâb) şöyle diyerek savaşırdı: 'İş­te bu vakitlerde zafer rüzgârları eser, mü'min-ler de namazlarında askerlerine dua ederler'."

[Ebû Dâvud ve aynı lafızla Tirmizî.]

6182- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sabah olunca erkenden hücum ederdi, ezan dinlerdi, ezan duyduğu takdirde savaşı durdu­rurdu. Aksi halde hücum ederdi. Bir adamın 'Allalıü ekber, Allahü ekber!' dediğini duydu; şöyle dedi: O, fıtrat üzeredir.' Sonra Adam: 'Eşhedü en lâ ilahe illallah' deyince, 'İşte şim­di ateşten çıktın ve kurtuldun' dedi. Bîr de bak­tı ki ezan okuyan kişi, bir keçi çobanı imiş."

|Tirmizî, Ebû Dâvutl ve aynı lafızla Müslim. |

6183- İsâm el-Müzenî, babasından: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

bir ordu  yahut müfreze gönderdiği  zaman şöyle derdi:

'Mescid gördüğünüz, ya da bir müezzinin ezanını duyduğunuz zaman, orada hiç kimse­yi Öldürmeyin!'" |Ebû Dâvud ve Tîrmizî|

6184- Cübcyr bin Hayye radiyallahu anh*-dan:

"Ömer insanları müşriklerle savaşmak üzere İran'ın büyük şehirlerine gönderdi. Bu­nun üzerine Hürmüzân müslüman oldu. (Daha sonra Ömer:) 'Ben seninle bu hususta istişare edeceğim. Ne dersin?' dedi ve şunu İlave etti:

'Müslümanlarla savaşan müşrikler iki ka­natlı, iki ayaklı ve bir başlı kuşa benzer. Ka­natlarının biri knıhrsa iki ayak, bir baş ve bir kanadı ile ayakta durur. Eğer diğer kanadı da koparsa bu defa bîr baş iki ayakla yaşar durur. Başı giderse, iki ayak da, İki kanal da gider. Baş; Kisrâ'dır; kanatların biri Kayser, diğeri ise Fâris'ıir. Müslümanlara emret; önce Kis-râ'ya gitsinler!'

Cübeyr bin Hayye dedi ki: Ömer bizi ha­zırladı ve Nu'mân bin Mukarrin'in kumanda­sı altında bizi uğurladı. Düşman toprağına ayak bastığımızda, Kisrâ'nm kumandanı kırk-bin kişi ile kargımıza çıktı. Tercüman ayağa kalkıp: 'Biriniz benimle konuşun!1 dedi. el-Muğîre (b. Şif be) dedi ki:

'Haydi istediğini sor!1

'Siz necisiniz?" diye sordu. O şu cevabı verdi:

'Biz araplardan birtakım insanlarız. Çok büyük bir sıkıntıdaydık; büyük bir belâda idik; açlıktan cildimizi emiyor, çekirdekler yi­yorduk. Kıldan ve deve tüyünden yapılmış

kaba elbiseler giyer, ağaç ve taşa tapıyorduk. Biz böyle perişan bir haldeyken, göklerin ve yerlerin Rabbi bize, kendi aramızda, babasını ve annesini tanıdığımız bir Peygamber gön­derdi. O Rabbimizin elçisi olan Peygamber bize, Allah'a inanıp ibadet edinceye ya da ciz­ye verinceye kadar sizinle savaşmamızı em­retti. Rabbimızden bize getirdiği emir doğrul­tusunda, yani O'nun namına bizlere şunu bil­dirdi; Bu uğurda (savaşta) bizden kim öldürü-lürse cennete girer ve orada görülmemiş ni­metler içinde yaşar. Bizden geri kalanlar da sizi esir ederek hakim olur.' Ondan sonra Nu'mân şöyle dedi: 'Belki de Allah sana bu­nun gibi pek çok muharebeyi Peygamberle birlikte göstermiştir. Şimdi sabır ve teenni si­ze pişmanlık vermeyecektir. Ben de Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte sa­vaşta bulundum; sabahleyin savaşmadığı za­man, rüzgârın esmesini ve namaz vaktinin gelmesini beklerdi'."

|Tirmizî ve aynı lafızla Buhârî.|

6185- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Huzeyl'in Benû Lihyân'ına bir elçi gönderdi. Şöyle dedi: 'Her iki adamdan biri (harp için) çıksın!' Sonra harbe iştirak etmeyenler için şöyle dedi: 'Hanginiz harbe katılanın ardın­dan onun çoluk çocuğuna ve malına göz kulak olursa, harbe katılanın sevabının yarısı kadar sevap alır'." [Müslim ve aynı lafızla Ebû Dâvud.|

6186- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bizi bir müfreze içinde gönderdi. (Bir kısım) Askerler tamamen bozguna uğrayıp, dağıldı­lar. Sonra biz Medine'ye geri dönüp gizlen­dik. Sonra aramızda: '(Kaçtığımız için) helak olduk' dedik. Sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e geldik ve dedik ki: 'Biz sa­vaştan kaçanlarız.' Şöyle buyurdu: 'Bilakis siz tekrar savaşa dönen kimselersiniz ve ben, sizin birliğinizdeninı'."

| Ebû Dâvııd ve aynı lafızla Tirmizî,|

6187- Abdullah bin Kâ'b bin Mâlik radi­yallahu anh'dan:

"Ensâr'dan bir ordu İran topraklarında ku­mandanları ile beraberdi. Ömer her sene onla­rın arkalarından takviye kuvvetleri göndere­rek, orduyu değiştirirdi. Bir ara unuttu ve tak­viye göndermedi. Derken değişme müddeti geçince oradaki askerler geri dönüp geldiler.

Onlara çok kızdı ve cezalandıracağını söy­leyince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in ashabı olan bu askerler şöyle dediler: 'Ey Ömer! Sen bize ilgisiz kaldm ve Resûlul-lah'ın (s.a.v.) bizim hakkımızdaki (sınırda bu­lunan) gazilerin arkasından (nöbet teslim al­mak üzere) başka bir askeri birlik gönderilece­ğine dair ermini lerkettin.'dediler." |Ebû Davud]

6188- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim iki kişiden kaçarsa, firar etmiş sayı­lır, kim üç kişiden kaçarsa firar etmiş sayıl­maz." |Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

6189- Necde bin Âmir el-Harûrî radiyalla­hu anh'dan:

"O, İbn Abbâs'a 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kadınları harbe götürür müy­dü?' diye yazdı. "Ayrıca onlara hisse ayırır mıydı? (Savaşta) çocukları öldürülür müydü? Yetimin yetimliği ne zaman biterdi? Humus (beşte bir) kimin hakkıdır?' diye sordu. İbn Abbâs şu cevabı verdi: 'İlmi gizlemiş olma­yacağımı bilseydim ona cevap yazmazdım. 'Peygamber (kadınları harbe iletir miydi?' di­ye soruyorsun. Onları harbe iletirdi. Kadınla)' savaşta yaralıları tedavi ederlerdi, ganimeten de nasiptar olurlardı. Ama onlar İçin belirli bir hisse belirlememiştir. O, harbte çocukları öl­dürmezdi. Sakın sen de çocukları öldürmeye-sin! Ancak Hızır gibi ileride zararlı olacağını bilirsen, sen de onun gibi Öldürebilirsin'." Diğer rivayette şu ek yer almaktadır: "Mü'mini kâfir'den ayırırsın kâfiri öldü­rürsün, mü'mini bırakırsın. Yetime gelince; hayatım hakkı İçin, kişinin sakalı biter de hâ­lâ alıp vermesini beceremez. Ama kendi çıka­rım ve herkes gibi kârım zararını bilecek bir durumda ise işte o zaman onun yetimliği sona

erer. Humusa (beşte bire) gelince; biz: 'O, bi­ze aittir1 eliyoruz, fakal kavmimiz buna razı olmuyor."

6190- Diğer rivayet:

"Necde, (tbn Abbâs'a) mektup yazdı. Bir­çok hususta ve köle hakkında sordu; 'Kölenin ganimetten bir hakkı var mıdır?' İbn Abbâs cevap verdi:

'Ahmaklıkla suçlanırım korkusu olmasay­dı, yazmazdım: Köleye de ganimetten veri­lir'." |Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî.]

6191- Nesâî, Yezîd bin Hürmüz'den: "İbn Abbâs'm Necde'ye olan cevabî mek­tubunu ben yazdım. O mektupta şöyle diyor­du: 'Bana Zü'1-Kurbâ'mn payı kime verile­cek diye soruyorsun.

'Pay bizim ehl-i beytindir. Ömer bu payı bize vermek için çağırdı, o paradan dullarımı­zı evlendirmek, muhtaçlarımıza vermek, borçlarımızı ödemek istedi; kabul etmedik, kendi elimize teslim edilmesini istedik, o da bunu kabul etmedi. Bunun üzerine biz bunu ona bıraktık'."

6192-  er-Rubeyyi' bint Muavviz radiyal-lahu anhâ'dan:

"Biz de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte, askerlere su taşımak, onla­ra hizmet etmek, ölü ve yaralıları Medine'ye taşımak için harbe giderdik." |BuhM|

6193-   Ümmü  Atiyye  radiyallahu  an­hâ'dan:

"Ben Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem ile birlikte yedi kere harbe gittim. Binek­lerinin arkasından gider; yemeklerini pişirir, yaralılarım tedavi eder, hastalarına da bakar­dım." | Müslim]

6194- Hamza el-Eslemî radiyallahu anh'-dan:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, onu bir müfrezeye kumandan yaptı. (Hamza dedi ki): O müfreze ile yola çıktım; bana bu­yurdu ki:

'Falanı bulur, yakalarsanız ateşe atıp ya­kın!' Ayrılır ayrılmaz arkamdan seslendi, geri döndüm; şöyle buyurdu: 'Falana bulur yaka­larsanız, öldürün! Ateşte yakmayın! Çünkü ateşte yakmak ancak ateşin Rabbine mahsus­tur' ." [Ebû Davudi

6195- Üsâme radiyallahu aııh'dan: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle demiş: "Sabahleyin Übney'e bas­kın yap ve yak!"

Ebû Müshir'e denildi ki: "Übney nedir?" Cevap verdi: "Evet haklısınız, bunu biz daha iyi biliriz. O, (bildiğiniz) Filistin'deki Yüb-nâ'dır." |Ebû DSvud]

6196- İbn Ya'lâ radiyallahu anh'dan: "Abdurrahman bin Hâlid bin el-Velîd'le beraber harbe çıkak. Kendisine düşmandan dorl kişi getirildi. Onları aldı; hedef edilerek ok ile öldürülmelerini emretti."

6197- Diğer rivayet: "Oka hedef tutularak öldürüldüler." Ebû Eyyûb el-Ensârî bunu du­yunca,   şöyle  dedi;   "Peygamber  sallallahu aleyhi ve seliem'in kişinin hedefte tutularak öldürülmesini yasakladığını ve şöyle buyur­duğunu duydum: 'Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki: 'Bir tavuğu bile he­def alarak öldürmem.' Abdurrahman bin Hâ­lid bunu duyunca tam dört köle azat etti."

[Ebû Dâvud|

6198-   İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Gaziler, bir ganimet elde ederlerse, âhi-ret ecirlerinin üçte ikisi hemen kendilerine peşin olarak verilir, üçte biri kalıt: Ganimet elde edemezlerse, ecirleri tam verilir." (Müslim, Ebû Dâvud ve Nesât.|

6199- Enes radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Medine'de birtakım insanları bıraktınız, yürüdüğünüz herbir yürüyüşte, kat ettiğiniz herbir mesafede, harcadığınız herbir kuruşta onların da payı olmuştur." Dediler ki: "Onlar Medine'dedirler, bizimle beraber olmaları (ve pay almaları) nasıl mümkün olur?" "Olur, çünkü onları size iştirakten mazeretleri alı­koymuştur" buyurdu. IBuhârî ve Ebû Davudi

6200- Ebû Hureyrc radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Rabbimiz, bukağılarla bağlı olarak cen­nete sürüklenen bir toplumdan hoşnut olmuştur." (Ebû Dâvud diyor ki:) Bu sözüyle zincirlere vurulan esirlerin müslüman olup cennete götürüldüklerini kastetmiştir.

[İkisi de Buhârî ve aynı lafıla Ebû Davud'a aittir.)

6201- Enes radiyallahu anh'dan: Eslem'den bir delikanlı dedi ki: "Ey Al­lah'ın Resulü! Ben harbe katılmak istiyorum; ancak teçhizatım yok." Şöyle buyurdu: "Haydi falana git! O savaşa hazırlık yapıp teçhizat edindi; fakat hastalandığı için gidemiyor, on­dan iste de seni techizatlandırsın." Hemen o adama gitti ve dedi ki: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve seliem'in sana selâmı var, senin teçhi­zatını bana vermeni emrediyor." Hemen hanı­mına dönerek şöyle dedi: "Ey Hanım! Bu ada­ma benim teçhizatımı ver! Hiç bir şeyi verme -mezlik yapma! Çünkü bir şeyi gizleyip vermez­sen o sana kesinlikle mübarek olmaz. —Bere­ketini göremezsin—" [Müslim ve Ebû Davud.]

6202- Semure radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Sözün bundan sonrasına gelince, Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem atlarımıza 'Allah'ın atlan' admı vermiştir. Bir korkuya kapıldığımızda böyle derdi. Yine bir korkuya kapıldığımızda, bizlere birlik olmamızı, sava­şırken sabır, tahammül ve sükûnet gösterme­mizi emrederdi." |Ebû Dûvud]

6203- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"En hayırlı arkadaş (grubu) dört kişilik­tir; en hayırlı müfreze dortyüz kişilik müfreze­dir. En hayırlı ordu da dörtbin kişilik ordudur. Onikilnn kişilik ordu yenildiği zaman az ol­dukları için yenilmiş değildir."

[Tîrmizî ve Ebû Dâvud,]

6204- Ebu Ümâme radiyallahu anh'dan: "Yemin olsun ki birçok fetihleri yapanla­rın, kılıçları ne altın idi ve ne de gümüş. Kı­lıçlarının süsü sadece kınlarına ve kabzalarına bağlanan sırımla kalay ve demirden İbaret

İdi." IBuhârîl

6205- Ebû Talha radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (savaşta) bir kavmi mağlup etliği zaman, (fet­hedilen yerdeki bir) arsada üç gece konaklar­dı." [Buharı, Müslim, Ebû Dâvud veTirnıizî.l

6206- İbn Ömer radiyallahu anh'dan:

O, Allah yolunda bir şey verdiği zaman arkadaşına şöyle derdi:

"Vâdi'l-Kura'ya ulaştığın zaman onu ne yaparsan yap, (istediğin gibi hurca) sana ait­tir." (Mâlik. |

6207- îmrân bin Husayn radiyallahu anh'­dan:

"Sakîf, Ukayloğullarının müttefiki ve dostları idi. Sakîf, sahabeden iki kişiyi esir al­dı; sahabe de Ukayloğullarından bir adamı esir aldılar. Onunla beraber Adbâ adlı deveyi de elde ettiler. O adam elleri bağlı iken Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem onun yanı­na geldi. Bunun üzerine şöyle dedi: 'Ey Mu-hammed!' "Nedir ne istiyorsun, beni ve hacı­ları geçen (bu deveyi) niçin tutuyorsun?" di­ye sordu."

'Seni işbirliği yaptığın Sakîf in cinayeti yüzünden yakaladım buyurdu ve yanından ay­rıldı. Ardından yine 'Ey Muhammed, ey Mu-hammed!" diye seslendi. Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem son derece merhametli idi. Onun için dönüp yanına vardı. 'Ne istiyor­sun?' diye sordu. 'Ben müslümanım' dedi.

'Eğer sen bunu bu iş başına gelmeden ön­ce deseydin tamamiyle kurtulurdun' dedi ve ayrılıp gitti. Yine arkasından: 'Ey Muham­med, ey Muhammed!' diye seslendi.

Hemen geldi ve sordu: 'Şimdi ne istiyor­sun?'

'Ben açım, doyur beni, susuzum su ver bana!' dedi.

'İsteğin bu mudur?' dedi. Sonra o adamı, onlara fidye olarak verdi, karşılığında sahabe­den de o iki adamı aldı.

Ensâr'dan bir kadın esir düşmüş, o ünlü Adbâ adlı deve de düşman tarafından kaçırıl­mıştı. Kadın bağlı idi. Halk develerini (evleri­nin önlerinde) dinlendirirken kadın bir gece bağlarından kurtuldu. Hangi devenin yanma vardı ise deve böğürdü, ona binemedi. Niha­yet Adbâ'nm yanına vardı, o böğürmedi. O pişkin, bir rivayette uysal bîr deve İdi. Bu ne­denle ona bindi ve oradan sıvıştı. Derken in­sanlar bunun farkına vardılar, ardına düştüler. Kadın yakalanmamak için Allah'a o deveyi

adadı: 'Ya Rabbi! Medine'ye sağ salim varır­sam bu deveyi senin için kurban edeceğim' dedi. Nihayet deve üstünde Medine'ye varıp kurtulunca insanlar onu gördüler ve deveyi ta­nıdılar. Deve Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in Adbâ adındaki devesiydi. Kadın dedi ki: 'Ben bunu adadım, keseceğim.' He­men Allah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'e bunu bildirdiler. Peygamber, hayret içinde: 'Sübhanallah! Eğer kurtulursa bunu kesecekmiş, çok kötü bir adak bu! Böyle bîr adak olmaz. Çünkü masiyeti gerektiren şeyde yapılan adak ile kulun sahibi olmadığı şeyde yaptığı adak yerine getirilmez' buyurdu." IMüslim ve Ebû Dâvud.]

6208-İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Müşrikler, bir müşriğin cesedini satın al­mak istediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onlara cesedin satılmasına karşı çıktı." [Tirmizî.]

6209- Fîrûz ed~Deylemî radiyallahu anh'­dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e el-Esved el-Anasî'nin başını getirdim." ITaberânî, M. el-Kebîr'de]

6210- Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

onu bir müfrezenin başında Zâlu's-Selâsil'e gönderdiği zaman Amr, üç gün ateş yakmala­rını yasakladı. Düşmanı yendiğinde de ordu­sunu onları takip etmekten menetti. Döndük­lerinde bu durumu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e şikayet ettiler. Amr şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Az idiler. Onun için düşmanın arkasından kovalamalarını hoş karşılamadım, belki düşman onlara bir şey verip merhametlerini çekebilirdi. Bunu da dü­şündüm. Üç gün ateş yakmalarım yasaklama­mın sebebi ise, düşman görüp de az oluşumu­zun farkına varmamalarını sağlamaktı."

Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onun bu davranışını beğendi ve övdü."

| İkisini de Taberânî, Mu'cfmu'l-Kebfr'de rivayet elti.}

6211- Nâfi' radiyallahu anh'dan:

"İbn Ömer'in bir kölesi kaçtı. Bir de at kaçtı, ikisi de müşriklerin eline geçti. Sonra müslümanlar onları yenince, atla köle tekrar Abdullah bin Ömer'e geri verildi. Bu, gani­metler taksim edilmeden önce vâki oldu."

IBuhûrî, Ebû Dâvud ve aynı lafız ile Muvattâ.]

 

 

EMANET, BARIŞ, CİZYE, AHDİ BOZMAK VE HIYANET

 

6212- Osmaıı bin Ebî Hazım, babasından, o da dedesi Sahr radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Sakîf 'le savaştı. Sahr bunu duyunca (Resûlul-lah'a yardım için), atına binip gitli, orası he­nüz fethedilmem işti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i geri dönmüş olarak buldu. Öle yandan Sahr düşman o köşkten aşağıya İnip Allah Nebisi sallallahu aleyhi ve sel-lem'in hükmüne razı oluncaya kadar oradan ayrılmamak (kuşatmayı kaldırmamak) için Allah'a söz verdi. Onlar da nihayet indiler ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hükmüne razı oldular. Bunun üzerine Sahr bir mektupla Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e durumu bildirdi: 'Ey Allah'ın Resulü! Onlar senin hükmüne razı oldular, ben onları süvariler ile sana getiriyorum.' Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem 'Namaz toplayıcı­dır' diye seslenmelerini emretti. Kahramana (Sahr'a) on defa şu duayı yaptı: 'Allahtm! Şu kahramanın atlarına ve adamlarına bereket ver!' Nihayet halktan bir grup geldi. el-Muğî-re bin Şu'be söz alarak dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Sahr halamı, müslüman olduktan sonra yakalamış.' Hemen onu çağırıp şöyle buyurdu: 'Ey Sahr! Bir kavim müslüman ol­duğu zaman canları ve kanları korunmuş olur; haydi Muğîre'ye halasını geri ver!' O da onu hemen ona geri verdi.

Sahr, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'den İslâm'dan kaçan Benî Süleym'in su­yunun kendisine verilmesini istedi. 'Ben ve kavmim oraya yerleşeyim' dedi. Çünkü onlar kaçıp gitmişlerdi. Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem de orayı ona verdi. (O kavmi ile birlikle oraya yerleşti) Derken aradan çok geçmeden asıl sahipleri olan Süleymoğulları müslüman oldular ve gelip yerlerini Sahr'dan geri istediler. Sahr razı olmayınca, doğru Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gidip şi­kayetle bulundular. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de hemen Sahr'ı çağırtıp şu emri verdi:

'Ey Sahr bir kavim müslüman olduğu za­man mallan ve canlan güvende olur. Haydi sularım (ve yerlerini) geri ver!'

'Pekâlâ, ey Allah'ın Nebisi!' dedi. O anda Sahr'm elinden suyu geri almasından dolayı Peygamber sallallahu aleyhi ve selfem'in ren­ginin utancından genç kızın yüzü gibi kırmızı renge dönüştüğünü gördüm." |Ebû DâvudJ

6213- Yezîd bin Abdullah radiyallahu anh'dan:

"Basra'da idik, saçıbaşı dağınık bir adam elinde kırmızı bir deri parçası olduğu halde çıkageldi. Dedik ki: 'Sanki sen çöl ahâlisin-densİn.'

'Evet.'

'Şu elindeki deri parçasını bize ver!" dedik.

Onu bize verdi. Bir de baktık ki o deri par­çasında şu yazılı:

"Allah Resulü Muhammed' den, Benû Zü-heyr bin Akyaş'a. Eğer siz Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed' in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederseniz, na­maz kılıp zekât verirseniz, ganimetten de beş­te birini, Allah Resulünün hissesini ve Safiyy

(komutanın) payını verirseniz, Allah ve Resu­lünün güvencesi içindesiniz.'

Dedik ki: 'Bu kitabı (senedi) kim yaz­dırdı)?'

'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem1 dedİ." [Ebû Dâvud ve Nesâî.]

6214- Âmir bin Şehr radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, zuhur ettiği zaman, bana Hemdân kabilesi de­di ki; 'Haydi sen bizim için öncü olarak şu ada­ma git de hakkında bilgi edin ve bize haber ge­tir! Eğer senin hoşuna gidip onu kabul edersen biz de hoşlanır kabul ederiz. Eğer sen hoşlan­mazsan biz de hoşlanmayız. İşi sana bıraktık.' 'Evet, olur' dedim ve doğru Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanma vardım. Davasından hoşlandım (ve kabul edip müslü-man oldum.) Kavmim de müslüman oldu. Bu­nun üzerine o, bu mektubu Umeyr 71 Mer-rân'a yolladı. Ayrıca Peygamber sallallahu

aleyhi ve sellem, Mâlik bin Mirâre er-Rihâ-vî'yi Yemen'e gönderdi. Akk Zû Hayevân müslüman oldu. Akk'a şöyle denildi: 'Haydi git, Allah Resulüne de, ondan belden ve ma­lın için bir güvence al!" Hemen gitti; Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de ona şu eman mektubunu yazdı:

'(BismillahirRahmanirRahîm ~) Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Akk Zû Haye­vân'a; eğer o, arazisinde, mal ve kölelerinde sadık olursa güvence, Allah'ın zimmeti ve Re­sulünün zimmeti onun üzerindedir (ona hiç kimse ilişemez).' Bu yazıyı Hâlid bin Saîd bin el-Âs yazdı."

6215- Kâ'b bin Mâlik radiyallahu anh'dan:

"Kâ'b bin el-Eşref, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i şiirleri ile hicvederdi. Ku-reyş kâfirlerini de ona karşı kışkırtırdı.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Medine'ye geldiği zaman, orada putlara ta­pan birçok müşrik ve yahudi vardı. Durma­dan ona eziyet ediyorlardı. Allah onlara sabrı ve afvı emretti ve bunun üzerine şu âyet nazil oldu: 'Sizden önce kendilerine kitap verilen­lerle müşrik olanlardan çok eza (eziyet veren söz ve davranış) mutlaka duyacaksın.' (Âl-i İmrân, 186).

"Kâ'b bin el-Eşref, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e eziyet etmekten geri dur­madı, devamlı olarak şiirleri ile onu hicvetti. Nihayet Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem Sa'd bin Muâz'a ona birini gönderip öl-dürtnıesini emretti. O da Muhammed bin Mes-leme'yi gönderip onu öldürttü. O, Ka'bı öldü­rüşünü anlattı. Bunun üzerine yahudiler ve müşrikler paniğe kapıldılar ve Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip durumu bil­dirdiler, 'Arkadaşımızı geceleyin kapısını ça­larak öldürdüler' dediler. Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem de o adamın kendisine nasıl sataştığını, o yüzden de bunu hak ettiğini anlattı. Sonra hepsini kendisiyle onlar arasın­da yapılacak ve (sıkıntıları) sona erdirecek bir antlaşma imzalamaya çağırdı. Böylece Resû-lullah sallallahu aleyhi ve sellem onlarla ken­disi ve bütün müslümanlar arasında muteber olacak yazılı bir antlaşma yaptı." |Ebû Dâvud]

6216- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Necrân halkı ile, yarısını Safer, kalan yarısını da Recep ayında müslümanlara teslim etmek üzere ikİbîn takım elbise Ödemeleri için anlaş­ma yaptı. Şayet Yemen'de bir saldın ve gadre uğrama olursa, otuz zırh, otuz at, otuz deve ve kendisiyle savaş yapılan her türlü silahtan emanet verecekler. Müslümanlar bu silahları onlara iade edene kadar onlara borçlu görüne­cekti. Buna karşılık onların manastırları yıkıl­mayacak, dînî-ilmî reislerine dokunulmaya­cak, bir hadise çıkarmadıkları ve faiz yeme­dikleri müddetçe dinlerinde rahatsız edilme­yeceklerdir." [Ebü Dâvud|

6217- Zİyâd bin Hudeyr radiyallahu anh'­dan:

Ali şöyle dedi: "Şayet sağ kalırsam, Benû Tağlib hiristiyanlarımn eli kılıç tutanları ile savaşacağım ve çocuklarını esir alacağım. Çünkü onlarla Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in arasındaki antlaşmayı ben yazdım, onda çocuklarını hıristiyanlaştırmamalan şar­tı yazılı idi."

Ebû Dâvud der ki: "Bu, ınünker bir hadis­tir." Rezîn de bu şekilde zikretmiştir. Ancak ben onu Ebû Davud'un kitabında bulamadım. Derim ki: Az önce geçen İbn Abbâs'm hadi­sinden önce fasılasız olarak Ebû Dâvud'da yer almıştır. Sonunda şöyle geçiyor: (Ebû Dâ­vud dedi ki:) Ahmed'in bu hadisi şiddet-lereddettiğini duydum. (Sünen'in râvilerin-den) Ebû Ali dedi ki: "Ebû Dâvud bu hadisi (Sünen'inin) ikinci arzında okumadı."

Lu'luî'nin sözünden anlaşıldığına göre bu hadis, Ebû Dâvud rivayetlerinin tümünde yer almamıştır. İşte bu sebeple musannif de bunu aslında (yani Sünen-i Ebî Davud'un müleda-vil olan nüshasında) bulamamıştır.

6218-   el-İrbâd bin Sâriye radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, beraberinde olan sahâbîleıle birlikte Hay-ber'de konakladı.

Hayber'in sahibi (lideri) inkarcı ve âsi bir

adamdı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e gelip şöyle dedi: 'Ey Muhammedi Sizin eşeklerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye ve kadınlarımızı dövmeye hakkınız var mıdır?1

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, çok sinirlendi ve İbn Avf'a dedi ki: 'Alına bin ve şöyle seslen: Cennet ancak mü'mine helâl­dir. Haydi namaz için toplanın!'

Bunun üzerine cemaat toplandılar. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onlara na­maz kıldırdıktan sonra şöyle hitap etti: 'Biri­niz divanına yaslanıp da Allah'ın bu Kur'ân'dakikrin dışında hiçbir şey yasak et­mediğini mi sanır? Dikkat edin! Vallahi ben duyurdum, bir çok emirler verdim, bir çok ya­saklar koydum. Bütün bunlar Kur'ân âyetleri kadar, hatta belki de daha çoktur. Allah, Kitab ehlini dövmenize müsaade etmemiştir. Karıla­rını da dövmenize izin vermemiştir. Üzerlerin­deki vergiyi verdikleri takdirde bunları yapa­mazsınız, hatta meyvelerini de yiyemezsi­niz!'" [Ebû Dâvud]

6219- Cüheyneli bir adamdan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Olur ki. siz bir kavimle savaşırsınız. Can­larını ve çocuklarını kurtarmak için sizinle malları ile barışa kalkışırlar. Bunun üzerine onlara ilişmez ve barış yaparsınız. İşte bun­dan sonra onlara saldırmanız, şartın dışında bir şey almanız da doğru olmaz."

[İkisi de Ebû Davud'a aitlir.]

6220- Nâfi' radiyallahu aııh'dan: "Hayber ahalisi Abdullah bin Ömer'in el

veya ayağını burktuklarında Ömer kalkıp şöyle hitap etti: 'Allah Resulü sallallahu aley­hi ve sellem, Haybeıiilere Fetih'len önce ken­dilerinin olan mal ve mülkleri üzerinde ortak­lık muamelesi yapmış ve: 'Sizleri bu araziler üzerinde Allah'ın sizleri burada bıraktığı müddetçe bırakıyoruz' buyurmuştur. Abdul­lah bin Ömer, kendi malına gitti, gece birisi çıkıp ona zulmetti. Ellerini ve ayaklarını eğip

büktü. Bizim orada yahudilerden başka düş­manımız yoktur. Onun için ben Hayber halkı­nı oradan sürmeyi uygun buluyorum.' Ömer bu karan verince, HukaykoğuHarından biri gelip ona şöyle dedi:

'Ey Mü'minlerin Emîri! Bizi buradan çı-kartacakmışsın. Oysa Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize burada kalmamıza ma] karşılığında müsaade etmişti.'

'Benim Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sana söylemiş olduğu bu sözünü unuttuğumu mu sanıyorsun?: 'Hayber'den çı­karıldığın zaman uzun bacaklı, yürüyüşe sa­bırlı dişi deven seni geceden geceye aktarıp götürürken, senin halin nice olacak?' Adam dedi ki:

'Bu söz, Ebû'l-Kâsım'dan küçük bir şa­kaydı.'

'Ey Allah'ın düşmanı! Sen yalan söylüyor­sun. Onun sözü son (kesin) sözdür; şaka ve he­zeyan değildir' diye çıkıştı ve onlardan aldığı mallarını develerin, iplerin ve semerlerin kıy­metini vermek suretiyle onları sürüp çıkardı."

[Buhârîj

6221-  Buhârî ve Müslim, İbn Ömer'den: "Hz. Ömer, onları (Hayber ahalisini) Teymâ ve Erîha'ya sürdü."

6222- İbn Ömer radiyallahu aııh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Hayber ahalisine gelip onlarla savaştı. Onları hurmalıklarda ve arazide mağlup edip kalele­rine sığınmak zorunda bıraktı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile develerinin ta­şıyabildiği kadar şeyleri alıp beraberlerinde götürmeleri, geride kalan altın, gümüş ve si­lah namına ne varsa Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'c kalmak üzere serbest bıra­kılmaları şartıyla barış yaptılar.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, mallarını gizledikleri takdirde onlarla ne an­laşma yapılacağını ve ne de emniyetlerinin sağlanacağını şart koştu. Derken Benû Na-dîr'in sürüldüğü zaman Hayber'e beraberinde götürdüğü Huyey bin Ahtab'm zinetleri ve mücevherleri bulunan bir çantayı gizlediler. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Huyey'in amcası Sa'ye'ye sordu:

'Huyey'in Benû Nadir'in sürüldüğü gün­de beraberinde getirdiği çantaya ne oldu?'

'Masraf ve harcamalarda, harplerde eli­mizden gitti. Tükettik, bir şey kalmadı' deyin­ce, şöyle buyurdu: 'Aradan o kadar çok za­man geçmedi. Mal tükenıntyecek kadar çok­tu.' Huyey ise bundan önce ölmüştü. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem bunu müteaki­ben Sa'ye'yi Zübeyr'e teslim etti. Onu biraz dövünce, şöyle demek zorunda kaldı: 'Hu­yey'in şu harabeye gidip dolaştığını gördüm.' Hemen oraya gittiler, aradılar ve para kesesi­ni buldular. Sonra Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem, biri Safiyye bint Huyey'in koca­sı olan, Ebû'l-Hukayk'm iki oğlunu öldürttü. Kadınlarım ve çocuklarını esir aldı. Mallarını da taksim etti. Onları oradan sürmek isteyin­ce de şöyle dediler:

'Ne olur bize ilişmeyin, biz topraklarımız­da çalışalım elde edeceğimiz ürünlerin yansı Peygamberin ve (müslümanların) olmak üze­re anlaşalım.'

Ne Peygamber ve ne ashabının oralarda ça­lışacak adamları olmadığı için, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bu teklifi kabul etti ve ürünün yansının kendilerinin olmasına razı

oldu." [Buhârîvedaha uzun bir metinle Ebû Dâvud.|

6223- Zührî radiyallahu anh'dan: "Hayber'in bir kısmı savaşla alındı, bir kısmı da barışla alındı. Kuteybe'nin çoğu zor­la harp yapılarak alındı, barışla alman da var­dır. Malik'e:

'Kuteybe nedir?' diye sordular, şu cevabı verdi: 'O, içinde kırkbin hurma ağacı bulunan Hayber loğrağıdır'." [Ebû Davud]

6224- Süleym bin Âmir'den:

"Muâviye ile Rum (Bizans) arasında ant­laşma vardı. Antlaşma süresinin bitimine yak­laşınca, ülkelerine doğru ilerlemeye başlardı. Süre bitince de hücum ederdi. (Bir keresinde böyle hücuma geçeceği sırada) bir hayvan ya da al üzerinde bir adam çıkagelip 'Allahu ekber!' (Hayret doğrusu size) hıyanet (etmeniz) değil (ahde) vefa (etmeniz gerekir) dedi.

Bir de baktı ki gelen adam Amr bin Abe­se. Ona haber salıp sorunca, adamın cevabı şu oldu: 'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in şöyle buyurduğunu duydum:

'Bir kimsenin bir kavimle arasında bir antlaşma olursa, süre bitinceye dek ya da kar­şı taraf antlaşmayı bozuncaya kadar, andlaş-ma düğümünü ne sıksın ve ne de çözsün." Bu­nu duyan Muâviye hemen geri döndü.

| Ebû Dâvııd veTirmizîl

6225- Safvân bin Süleym'den, o da bir kı­sım sahabenin oğullarından, onlar da babala­rından:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim anlaşması bulunan (bir kavm)e zu­lüm eder ya da hakkını az verir ya da güç ye-tiremediği bir şey yükler, yahut gönül rızası olmaksızın ondan bir şey alırsa, kıyamet gü­nünde karşısında beni bulur." |Ebû Dâvud|

6226- Ebû Râfi' radiyallahu anlı'dan: "Kureyş beni Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e (elçi olarak) gönderdi; onu görün­ce kalbime İslam sevdası düştü. Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Ben bir daha onlara dön­mem.'

Şöyle buyurdu: 'Ben ahdi bozmam ve (bana gelen) elçileri alıkoymam. Lâkin şimdi sen (Kureyş'e) geri dön, içinde hissettiğini yi­ne hissedersen döner gelirsin.'

Bunun üzerine geri döndüm, gittim. Sonra tekrar gelip müslüman oldum."

[İkisi de Ebû Davud'a aillir.j

(Hasan b. Ali) Dedi ki: "Ebû Râfi' bir Kıptî idi." (Ebû Dâvud dedi ki:) "İlk zaman­lar sahâbî hakkında böyle söylenebilirdi, ama şimdi ise bu nevî sözler sarfetmek doğ­ru değildir."

6227- Seleme bin Nuaym'dan, o da baba­sından:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Müseyleme'nin elçilerle gönderdiği mektubu okunurken, elçilere şöyle dediğini duydum: "Siz ikiniz ne diyorsunuz?'

'Biz de aynen onun (Müseyleme'nin) de­diğini diyoruz' dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu: 'Vallahi elçilerin öldür ütmeme si usulü olmasaydı su anda ikinizin de boynunu vurup öldürürdüm'." |Ebû Dâvud|

6228- Ömer radiyallahu anh'dan: "Harbe göndermiş olduğu ordu kumanda­nına şunu yazdı:

'Duyduğuma göre içinizden bazı adamlar, acem ileri gelenlerini takip ediyormuş. Dağa dayanınca (köşeye sıkıştırınca) geri çekiliyor-Iarmış. Bu sırada bir adam: 'Korkma! (Farsça olarak matras)' demiş. Ona yetişirseniz onu öldürün! Ben nefsim kudret elinde olana ye­min ederim ki, onun boynunu vurmaktan baş­ka bir çare bilmiyorum'." [Mâlik.]

6229- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Şayet bir kadın müslümanlarm namına sığınma hakkı verirse bu, caizdir." |Ebû Dâvud]

6230- Mâlik radiyallahu anh'dan:

Bana ulaştığına göre: İbn Abbâs şöyle de­di: "Antlaşmayı bozan kavme, mutlaka düş­man musallat kılınır."

6231- Muâz radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onu Yemen'e gönderdiği zaman, her akıl ba­liğ olandan bir dinar ya da onun değerinde Yemen'de yapılan muâfirî adındaki bezden almasını emretti." [Ebû Dâvud]

6232- Eşlem radiyallahu anh'dan: "Ömer radiyallahu anlı, Mısır ve Şam gayr-ı mü si imlerinin cizyesini dört dinar, Irak gayr-ı müslimlerinin cizyesini kırk dirhem yaptı. Ayrıca müslümanlara yardımı ve misa­firlik hakkının üç gün olması kuralını da koy­du." [Mâlik.|

6233- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Bahreyn ehlinden olan Üsbezî'lerdeıı bir

adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e geldi. Onlar Hecer halkının mecûsileri-dir. Onun yanmda kaldı. Sonra dışarıya çıktı­ğında ona: 'Allah ve Resulü sallallahu aleyhi ve sellem sizin hakkınızda ne hükmetti?' diye sordum. 'Şer' dedi. Ben: 'Sus!' dedim. Dedi ki: 'Ya İslâm'ı kabul edeceksin ya da kellen gidecek!' Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in yanında o anda Abdurrahman bin Avf da bulunmaktaydı. Çıkınca ona da sordular. O ise şöyle dedi: 'Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, onlardan cizyeyi kabul etli.' Ondan sonra insanlar Abdurrahman'in sözünü kabul edip onu uyguladılar, benim Üsbezî'den nak­lettiğim rivayeti terk eltiler." [Ebû Dâvud]

6234- Becâle bin Abde'den: "Ahnef'in amcası Cez' bin Muâviye'nin

katibi idim. Ölümünden bir sene önce Ömer'in mektubu bize ulaştı. O mektupta şu yazılı idi: 'Her sihirbaz erkeği, her sihirbaz kadım öldürün! Mecûsilerden mahremi İle evlenmiş olan çiftleri ayırın. (Yemekten önce gizlice söyledikleri) Zemzeme adlı duayı yap­malarına engel olun!' Bunun üzerine üç sihir­bazı Öldürdük, birbirleriyle evli olan mahrem akrabaları birbirinden ayırdık. Allah'ın Ki-tâb'mda evlenmeleri yasak olan mahremleri de birbirinden ayırdık.

Cez', onlara (Mecûsîlere) çok yemek ya­pıp çağırdı. Kılıcı da dizine koydu. Daha son­ra onlar Zemzemeyi söylemeden yediler. (Ye­mekten sonra Cez'İn önüne) bir ya da iki ka­lır yüklü gümüşü bıraktılar. Ömer, Abdurrah­man bin Avf lan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in Hecer mecûsilerinden cizye aldı­ğına dair olan hadisi duyuncaya kadar onlar­dan cizye almıyordu."

[Buhârî, Tirmizî ve aynı lafızla Ebû Dâvud.]

6235- Ca'fer bin Muhammed radiyallahu anh'dan, o da babasından:

"Hz. Ömer, mecusüeri mevzubahis ede­rek: 'Onlara ben nasıl davranacağımı bilmi­yorum' dedi. Bunun üzerine Abdurrahman bin Avf şöyle dedi;

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'den şöyle duyduğuma lanıklık ederim: 'Mecûsîlere Kitab ehline karşı yapağınız mu­amele gibi muamele edin!'" [MâlikJ

6236- İbn Şihâb radiyallahu anh'dan: Bana ulaştığına göre: "Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem, Bahreyn mecûsîlerin-den cizye aldı. Ömer de İran mecûsîlerinden cizye aldı. Osman da berberîlerden cizye al­dı." |İkisi de MSlik'e aittir.)

6237- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Hâlid bin el-Velîd'i Ükcydir Dûme'nin üzeri­ne gönderdi. Onu yakalayıp getirdiler. Onun kanını bağışladı ve onunla cizye üzerine anla­şıp barış yaptı." [Ebû Dâvud]

6238- Ömer b. Abdilazîz'dcn:

Kendisine fey meselesini soranlara ceva­ben şunu yazdı: "İşle bu, Ömerb. el-Hallâb'm hükmüdür. Mü'minler onun hükmünü gayet adil ve Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in "Allah hakkı (adaleti) Ömer'in dili ve kalbine koydu' sözüne de muvafık gördüler. Müslümanlara vergiler takdir edildi. {Yahudi ve Hıristiyanlar gibi) Din sahiplerinin cizye ve haraç borçları senede bağlandı. Fey'den beşte bir ve ganimel almadı.

|Her ikisi de Ebû Dâvütf';t aillir.|

6239- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Ömerradiyallahu anh, Nabat ahalisinden buğday ve zeytinyağından öşrün yansı (yani yirmide bir) vergi alırdı. Bununla Medine'ye gelen yükü çoğaltmak islerdi. Kmtiyye (adı verilen buğday ve arpa dışında kalan nohut ve mercimek gibi tahıl)dan da öşür alırdı." |Mâlik|

6240- es-Sâib bin Yezîd radiyallahu anh'­dan:

"Ömer'in zamanında Abdullah bin Utbe bin Mes'ûd ile birlikte vergi memuııı idim. Nabat'tan (Hıristiyan tüccarlardan) onda bir vergi alırdık."

Mâlik dedi ki: "İbn Şihâb'a sordum: Ömer, Nabat'tan öşrü neye dayanarak alırdı?" Cevap verdi: "Çünkü onlardan cahiliyet dev­rinde de böyle alınırdı. O âdeti onlardan kal­dırmadı ve öylece devam ettirdi."

[İkisi de Mâlik'e aittir.J

6241- Ebû Hureyre radiyallalıu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Irak kaftzini ve dirhemini, Şam müddünii ve dinarım, Mısır da kilesini ve dinarını ver­meyecek. Sonra siz yine nereden başladınız ise o noktaya geri döneceksiniz," Sonra bunu (râvi) Züheyr üç kere tekrarlayarak: "Buna Ebû Hureyre'nin eti de kanı da şahit olmuş­tur" dedi. (Müslim ve ayın lafızla Ebû Dâvııd.J

6242- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Tek ülkede iki kıblenin bulunması doğru olmaz. Müslüman kimse üzerine cizye yok­tur." Süfyan dedi ki bu şu demektir: "Üzerine cizye vacip ve sabit olduktan sonra bir zımmî müslüman olursa, ondan cizye kalkar."

|Ebû Dâvud ve aynı lafızla Tirmizî.j

6243- Ebû'd-Derdâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim bir araziyi cizyesiyle (haracı ile bir­lik/e safın) alırsa, hicretinden dönmüş gibi olur. Kim de bir kâfirin boynundan zilleti kal­dırıp onu kendi boynuna koyarsa islâm'a sır­tını dönmüş olur."

[Ebû Dâvud bunu bir olayla birlikte nakletti.|

6244-Arafe bin el-Hâris radiyallahu anh'­dan:

"O, bir Hıristiyam İslâm'a davet etti. Hı­ristiyan da bunu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anlattı. Derken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onu alıp Amr bin el-Âs'a teslim etli. Amr bin el-Âs dedi ki: 'Biz onlara ahid verdik.' Bunun üzerine Arafe: 'Onlara bize zarar vermeleri için Allah ve Re­sulü adına ahid ve güvence vermemizden Al­lah'a sığınırım. Biz onlara kendi dinlerinde hürriyet verdik, kiliselerine giderler; istedikle­ri gibi ibadel ederler. Kimse onlara karışamaz. Sonra onlara takati arının dışında bir şey yük-lememeye, onları gelecek her tecavüze karşı da savunmaya söz ve ahid verdik. Kendi hü­küm ve âdetleriyle de onları başbaşa bıraktık. ancak anlaşamayıp bize gelirlerse, o zaman biz onlara Allah'ın İndirdiği ile hükmederiz deyince, Amr: 'Doğru söyledin1 dedi. [Mu1cemıı' t-Kebîr de leyyin bir senedle.l

6245- Avf bin Mâlik radiyallahu anh'dan: "O, bir kadım önüne almış götürmekle olan bir hırisliyanı gördü. Hıristiyan, kadına salaştı; derken kadın düşüp bayıldı. Hıristiyan ona karşı böbürlendi. (Avf bin Mâlik dedi ki:) Bunun üzerine ben ona yanımdaki odunla vu­rup başını yardım.

Hemen Muâz bin Cebel'e gidip dedim ki: 'Ömer'den beni kurtar!'

Cezasını vermekte acele etmiş olmamdan korktum. Ömer gelince Muâz ona durumu an-laltı. Bunun üzerine Ömer ikimizi çağırdı. Hı-ristiyanı sorgulamaya aldı ve hırisliyan suçu­nu İtiraf etli. Onun için bir odunun (tahtanın) getirilmesini emrelti, (getirilen) odun yontul­du. Sonra şöyle dedi: 'Bunlara verilen sözü kendileri size karşı sadık kaldıkları sürece ye­rine getirin, ama kendileri verdikleri sözde sa­dık kalmazlarsa onların artık ahdi kalmaz (an­laşma bozulur).' Sonra emrelti ve salbedüip

Öldürüldü. [TSberânî, Mtı'cemıı'l-Kebir'dc.]

6246- İbn Ömer radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallalıu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde durmadan sözünden cayan her hain için bir sancak dikilir; 'İşte bu falanın hıyanetidir' denilir."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud veTİrmizt]

6247-  Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde her verdiği sözünü tut­mayıp bozan kişi için kıçının yanında (yani dönekliğine işaret olarak) bir bayrak vardır."

6248- Diğer rivayet:

"Kıyamet gününde verdiği sözde durma­yan ve ahdini, bozan her kişinin vefasızlık ve döneklik derecesi kadar yükseltilecek olan bir bayrağı vardır. Haberiniz olsun ki umûmun Emîıinİn ahde vefasızlığından daha büyük ve­fasız hiçbir kimse yoktur."

[Müslim]

 

 

GANİMETLER VE (GANİMETE) HIYANETLER İLE İLGİLİ KONULAR

 

6249- Mucemmi' bin Câriye el-Ensârî ra-diyallahu anh'dan:

"Hudeybiye'den döndüğümüzde, haklım ki insanlar develerini (bir yöne doğru) hızlan­dırıyorlardı.

Dedik ki: 'Bu insanlara ne oldu?' Şöyle dediler: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e vahiy geldi.' Develerimizi dehleyerek yumduk. Onu Kirâ'ul-Gamîm denilen yerde devesinin üstünde durmuş olarak bulduk. İn­sanlar toplanınca bize: 'İnnâ fetelınâ lekefet-hen tnübînâ1 (sûresi)ni okudu. Bir adam dedi ki: 'Bu (sulh) bir fetih midir'?'

Şöyle buyurdu: 'Muhammed'in canı elin­de olana yemin ederim ki, bu (Hudeybiye ba­rışı) bir fetihtir' Sonra (sûreyi'Allah size ala­cağınız bir çok ganimetleri va'd etmiştir. Bu­nu da size acele (peşin) olarak vermiştir' me­alindeki âyete (Fetih 20) kadar okudu. Peşin ganimetle Hayber'i kasd etmiştir.

Hudeybiye'den ayrılınca Hayber'e harbe gittik ve orayı fethettik. Oranın ganimetlerini Hudeybiye'de bulunanlar arasında taksim et­ti. Onlar üçyüzü süvari olmak üzere binbeş-yüz kişi idiler. Piyadeye bir sehim (pay), sü­variye ise iki sehim olmak üzere ganimetleri on sekiz sehme taksim etti." |Ebû Dâvud]

6250- İbn Ömer radiyallahu anlı'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, (ganimeti) bir sehim kişi için, iki sehim de atı için olmak üzere süvariye üç sehim olarak taksim edip verdi."

[Buhârî, Müslim, Tirmizî, aynı lafızla Ebû Dâvud.]

6251- İbnü'z-Zübeyr radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Hayber yılında Zübeyr'e dört sehim verdi. Şöyle ki: (Zübeyr'in) kendisine bir sehim, bir sehim de annesi Safiyye'ye akrabalık sebe­biyle, iki sehim de atına." [Nesât]

6252- Büşeyr bin Yesâr radiyallahu anh'­dan:

"Allah, Resulüne Hayber'in fethini mü­yesser edip ganimetlerine onu sahip kılınca onun ganimetlerini oluzaltı sehme böldü. Her bir selimi de yüz sehim olarak topladı. Bunun yansını Vatına kalesi, Kuteybe mevkii ve bu iki kaleye ilave olunan kalelerin ihtiyaçlarına ayırdı. Öbür yarısını, Şakk kalesini, Natât su­yunu ve bunlara ilave olunanları müslümanla-ra ayırdı. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sehmi bu iki ilave olunanların için­de idi."

6253- Diğer rivayette: "Vatîh, Kuteybe ve Selâlîm" olarak geçmektedir.

6254- İbn Şihâb radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hayber'i beşe ayırdı. Beşte birini kendisine aldıktan sonra kalanı, Hudeybiye seferine ka­tılanlardan Hayber'e gelen ve gelmeyenler arasında taksim elti." |Ebû DâvudJ

6255- Haşrec bin Ziyâd'dan, o da babası­nın  annesi  olan  ninesinden  (Ümmü   Zi­yâd'dan):

"Hayber fethinde, ben altı kadının altıncı­sı olarak savaşa katıldım. Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem, katıldığımızı duyunca, bize haber gönderdi, yanına vardık.

Öfkelenmiş bir halde şöyle dedi: 'Kiminle çıktınız, kimin izni ile çıktınız?' 'Yün eğirmek, onunla Allah yolunda yardımcı olmak ve ok­ları toplayarak vermek için çıktık. Yaralıları tedavi edecek ilâçlarımız da vardır. Yemekte yaparız" dedik.

'öyleyse kaimi' buyurdu. Sonra Allah, Hayber'in fethini müyesser kılınca ganimet­lerini tıpkı erkeklere paylaştırdığı gibi bize de paylaştırdı. Dedim ki: 'Ey nine, ne idi o gani­mettiniz)?' 'Hurma idi' dedi." |Ebû Dâvutl!

6256- Âbî'l-Lahm'in azatlısı Umeyr radi­yallahu anh'dan:

"Efendilerimle birlikte (Hayber savaşına) katıldım. Allah Resulü İle benîm hakkımda konuşlular. Hemen kılıç kuşandırıldım. (Kü-Çük olduğum için) Kılıç yerde süründü. Son­ra köle olduğum bildirilince, bana ganimetten işe yaramaz ev eşyası verilmesini emretti. De­lilere okuduğum nıkyeyi (efsunu) ona arze-dince, bana bir kısmını bırakıp, bir kısmını okumamı emretti." |Ebû Dâvud ve krizi i!eTirmi/.î.|

6257- Zührî radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, beraberinde çarpışan yahudîlere de ganimet­ten verdi." [Tiımizîj

6258- Câbir radiyallahu anh'dan: "Bedir savaşı günü ben kuyunun dibine iner arkadaşlarıma su doldururdum."

Ebû Dâvud "Yani bu, ona bir hisse verme­di, anlamına gelmektedir" dedi.

6259- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: "Hayber'in fethinden sonra ben, Eş'arîlerden bir grup içinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldim. Ganimetten bize de pay verdi. Bizden başka (Hayber'in) fet­hinde bulunmayanlardan hiç kimseye verme­di." |Ebû Dâvuıl ve aynı lafızla Tİrmizî.]

6260- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hayber'i fethettiği zaman ben Medine'ye gel­dim. Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Bana da hisse ver!' Saîd bin el-Âs'ın çocuklarından bi­risi: 'Ey Allah'ın Resulü! Ona hisse verme!' dedi. Ben de buna karşılık: 'Şu adam (Uhud'da şehit olan) İbn Kavkal'ın katilidir' dedim. Bunun üzerine: 'Ne acayip şey! Dân dağı tarafından üzerimize gelen şu dağ kedisi­ne de bak! Allah'ın benim elimde kendisine

şehitlik mertebesi vermek suretiyle ikramda bulunduğu ayrıca onun elinde beni kâfir olarak Öldürtmediği, beni rezil etmediği bir zâtı öl­dürmekle beni itlıam ediyor'." Anbese dedi ki: "Ona bir hisse verip vermediğini bilmiyorum."

[Buhârî ve Ebû DâvudJ

6261- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Bedir günü ayağa kalkarak şöyle dedi: 'Os­man, Mekke'ye Allah ve Resulünün işi için gitti; ben onun biatim kabul ediyorum,'

Osman'dan başka, orada bulunmayanlar­dan hiç kimseye, hisse ayırmadı." |Ebû Dâvud|

6262- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hangi köye geldi iseniz, ya da orada ika­met etmişseniz size oradan hisse vardır. Allah ve Resulüne âsi gelen herhangi bir kasaba halkının ganimetinin beşte biri Allah ve Resu­lüne aittir ve o(ndan geri kalan) da sizindir." [Müslim ve Ebû Dâvud.]

6263- Sahabeden olan birisinden: "Harplerde biz develer kesip yerdik. Hat­la evlerimize döneceğimiz zaman çuvalları­mız ondan dolu olarak dönerdik." |Ebû Dâvud]

6264- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Biz yaptığımız savaşlarda bal ve üzüm elde ederdik, kaldırıp götürmeden orada yer­dik." [Buhârî]

6265- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e içinde boncuk bulunan bir kese getirildi. Onu hür kadınlarla cariye kadınlar arasında taksim elti.

Babam (Ebû Bekr) da, ganimetten hür olana da, köle olana da verirdi." [Ebû Dâvud]

6266- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Peygamberlerden bir peygamber harbe çıkacağı zaman şöyle dedi:

"Nikâhla bir kadına sahip olup da onunla gerdeğe girmeyi istediği halde henüz gerdeğe girememiş olan kişi ardımdan gelmesin! Ev ya­pıp da henüz tavanını bitirememiş kişi de ar­dımdan gelmesin! Yahut koyun veya diğer hay­vanlar satın alıp da onların doğurmalarını beklemekte olan adam da arkamdan gelmesin!'

Sonra ikindi namazına yakın bir zamanda o yere yaklaştı. Güneşe şöyle dedi: 'Sen me­mursun, ben de memurum. Allahım! Onu bi­zim üzerimizde tut!' Allah oranın fethini mü­yesser kılıncaya dek güneş tutuldu ve batma­dı. Aldığı ganimetleri topladı. Ateş geldi, an-cak toplanan ganimeti yakmadı. Peygamber şöyle dedi: 'İçinizde bir hain vardır. Her ka­bileden bir adam bana gelip biat etsin!' Böy­lece ona biat etmeye başladılar. Bir adamın eli onun eline yapıştı. Peygamber: 'içinizde bir hain var' dedi. Bu defa sığır başı kadar bir altın getirdiler. Onu orta yerde duran malın içine koydu, ateş gelip onu yedi (eritti), işte bizden önce hiç kimseye ganimetler helâl de-

ğitdi. Sonra Allah bizim güçsüzlüğümüzü ve aczimizi görünce ganimeti bize helâl kıldı.'

6267- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem aramızda durup (ganimet malına) hı­yanetten söz etti, işi pek ciddiye alıp şöyle bu­yurdu:

"Sakın sizden birinizi kıyamet günü, boy­nunda böğürmesi olan bir deve olduğu halde gelerek: "Ya Resûlâllah! Beni kurtar!' derken, kendimi de: 'Senin için bir şeye mâlik değilim; ben ancak sana tebliğ ettim' diye cevap verirken bulmayayım. Sakın sizden birinizi kıyamet günü boynunda kişneyişi olan bir at olduğu halde ge­lerek: 'Yâ Resûlâllah.' Beni kurtar!' derken, kendimi de: 'Senin için hiç bir şeye mâlik deği­lim; ben ancak sana tebliğ ettim' diye cevap ve­rirken bulmayayım. Sakın sîzden birinizi kıya­met günü boynunda çığlığı olan bir kimse oldu­ğu halde gelerek: 'Yâ Resûlâllah! Beni kurtar!' derken, kendimi de: 'Senin için hiçbir şeye mâ­lik değilim; ben ancak sana tebliğ ettim' diye cevap verirken bulmayayım. Sakın sîzden biri­nizi kıyamet günü, boynunda altın, gümüş oldu­ğu halde gelerek: 'Yâ Resûlâllah! Benî kurtar!' derken, kendimi de: 'Senin için hiç bir şeye mâ­lik değilim; ben ancak sana tebliğ ettim' diye cevap verirken bulmayayım.'

[Her ikisi de Buhârî ve Müslim'e aittir.]

6268- Semure radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim hıyanet eden (ganimet hırsızın) ı giz­lerse o da onun gibidir." [Ebû Dâvud]

6269-  İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ganimet elde ettiği zaman, Bilâl'e nida ettirip insanları toplardı. Herkes elde ettiği ganime­tini getirirdi. Önce onlardan kendine beşte bi­rini ayırırdı, sonra kalan kısmını insanlar ara­sında paylaştırırdi. Bir adam bu çağrıdan sonra elinde bir kıl yuları ile geldi. Dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! İşle ganimetten elde edebil­diğimiz ancak budur.'

'Bilâl'ın üç kere seslendiğini duymadın mı?'

'Evet.'

'Seni hemen gelmenden alıkoyan nedir?'

Bunun üzerine adam kabahatini itiraf edip özür beyan etti ise de Peygamber sallallahu aleyhi ve seîlem şöyle buyurdu: 'Kıyamet gü­nünde sen bununla geleceksin. Bu nedenle onu senden asla kabul edemem'."

|İkisi de Ebû Davud'a aittir.J

6270- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile Hayber harbine çıktık. Allah bizlere fethi mü­yesser kıldı; fakat altın ve gümüş olarak hiç­bir ganimet elde edemedik. Ancak, mal, yiyecek ve elbiseler elde etlik. Sonra vadiye gittik —Vâdi'l-Kurâ'yı kastediyor— Onun (sallal­lahu aleyhi ve sellem) beraberinde Cüzam ka-

hilesinden kendisine hediye edilen, Dubeyb oğullarından Rifâa bin Zeyd adında bir ada­mın bağışladığı bir köle vardı. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in bu kölesine kendisine atılan bir ok isabet etti ve olduğu yere yığılarak öldü. Dedik ki: 'Ne mutlu ona şehit oldu!' Bunun üzerine şöyle buyurdu: 'Muhammed'in canı elinde olan Allah'a ye­min ederim ki, hayır! Hayber günü taksimat­ta hakkı olmayarak ganimet malından aldığı o büyük elbise (şu anda) üzerinde alev alev yanmaktadır.'    -

İnsanlar bunun üzerine paniğe kapıldılar. Bir adam hemen bir ya da iki pabuç kayışı ge­tirdi ve: 'İşte Hayber günü elime geçirdikle­rim' dedi.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Bir ateş kayışı ya da iki ateş kayışı..'" [Tirmizî hariç, altı hadis imamı.|

6271 - İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh' -dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ağır yüklerini taşıyan Kerkere adında bir adam vardı. Öldü, Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem onun hakkında: 'O cehennemlik­tir' dedi. Bunun üzerine gidip ona baktılar bir de ne görsünler üslünde ganimetten çalınmış bir aba var." (Buhârî]

6272- Ebû Râfî' radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Bakî mezarlığına uğradı; 'Yazık sana! Yazık sana! Yazık sana!' dedi.

Bu söz bana ağır geldi, beni kastettiğini sandım ve biraz geri durdum. Bunun üzerine bana: 'Ne'n var, yürü!' diye sordu. Dedim ki: 'Bir şey mî oldu?'

'Hayır bir şey olmadı. Yoksa bir şey mi ol­du?'

'Bana doğru 'Yazık sana!" dedin de.'

'Hayır sana demedim. Lâkin şurada yatan adam var ya, onu bir zamanlar, falan oğulla­rına zekât toplamaya göndermiştim de, kim­senin haberi olmadan hile ile kendi zimmeti­ne bir çizgili kaftan geçirmişti, şimdi aynı o kaftan kadar ateş onu sarmış yakıyor'."

[Nesâî]

6273-  Zeyd bin Hâlid radiyallahu anh'­dan:

"Hayber günü bir adam öldü. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem durumdan haber­dar edilince, şöyle buyurdu: 'Haydi arkadaşı­nızın namazını kılın!' İnsanların yüzü hemen değişiverdi, bunun üzerine şöyle buyurdu: 'Bu adam, Hayber günü Allah yolundayken (ganimetten) hırsızlık yaptı.' Biz onun malla-nnı araştırdığımız zaman o çalıntı kolyeyi bulduk." [Ebû Dâvud ve Nesfiî.]

6274- Abdullah bin el-Muğîre radiyallahu anh'dan: Ona ulaştığına göre:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dua etmek maksadıyla kabileleri dolaşıyordu.

Ancak bu sırada kabilelerden birine dua etme­di. Araştırıldığında kabile içlerinden bir ada­mın eğeri allında ganimet mallarından çalın­mış bir gerdanlık buldular. Peygamber sallal-lahu aleyhi ve sellem onlara geldi ve Ölüye tekbir getirir gibi üzerlerine tekbir getirdi." [Mâlik]

6275- Ömer radiyallahu anh'dan: "Hayber günü, ashâbdan bir grup şöyle di­yerek geldiler: 'Falan şehittir, filan da şehit­tir.' Nihayet bir adamın yanından geçtiler onun için de 'Falan da şehittir' dediler. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle dedi:

'Hayır; ben onu gizlice eline geçirdiği bir cübbe veya aba içinde ateşte yanarken gör­düm.' Ondan sonra buyurdu ki: 'Ey Hattabın oğlu (Ömer), haydi git üç kere insanlara şöy­le seslen: 'Cennete ancak mü'minler girecek­tir!' Ömer: (insanların içine) çıkıp üç kere 'cennete ancak müminler girecektir' diye ilan ettim." [Muslim ve Tirmizî.]

6276- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'­dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Bekr ve Ömer, ganimet hırsızının malını yaktılar, kendisini de dövdüler ve ona ganimetten hisse vermediler." |Ebû Davudi

6277- Ensâr'dan bir adamdan radiyallahu anlı:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bir sefere çıktık; insanlar büyük bir ihtiyaç ve sıkıntı ile karşılaştılar. Bir koyun ele geçirdiler (kestiler ve yüzdüler) kazan­larımız kaynarken, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza çıkageldi, yayı ile kazanlarımızı devirdi. Etleri toprağa buladı. Sonra da şöyle buyurdu:

'Yağmalanmış şey, ölü hayvanın etinden daha helâl değildir." Yahut 'Ölü hayvanın eti yağmalanmış etten daha helâl değildir'."

| Ebû Davudj

6278- Ebû Lebid radiyallahu anh'dan: "Kabil'de Abdurrahman bin Semure ile beraberdik. İnsanlar ganimetler elde ettiler ve onu hemen yağma ettiler. Bunun üzerine o, hemen ayağa kalkıp şöyle hitap etti:

'Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in, yağmalamayı yasakladığını duydum.' Bunun üzerine hemen aldıklarını geri verdi­ler. O da onları aralarında taksim etti."

[Ebû DâvudJ

6279-  Ruveyfi' bin Sabit el-Ensârî radi­yallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim Allah'a ve âhireî gününe iman edi­yorsa, müslümanların (henüz dağıtılmamış) ganimet mallarından olan bir hayvana zayıf-layıncaya kadar binip de onu (bu haliyle) ge­ri vermesin.

Kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, müslümaıılann (henüz dağıtılmamış) ganimet mallarından olan bir elbiseyi eskitinceye ka­dar giyip de (bu haliyle) geri vermesin."

[Ebû Dâvud|

6280- Eşlem radiyallahu anh'dan:

"Ömer, Hüneyy adındaki azatlısını zekâl toplamak için görevlendirdi. Ona şöyle dedi: 'Ey Hüneyy! İnsanlardan yana İyi davran, mazlumun bedduasından da sakın! Çünkü onun duası kabul olunur. Az deve sahibi ile az koyun sahibinin koruluk ya da meraya girmelerine müsaade et! (Osman) İbn Affân ile İbn Avf'm hayvanlarına dikkat et! Meraya sokma! (çünkü onlar zengindirler) Şayet az devenin sahibi ile az koyunun sahibinin hay­vanları helak olursa oğullarını bana gönderip 'Ey mü'minlerin emîri! Ey müminlerin emîri! (biz fakiriz, Beytu'UmaTden harcamaya daha lâyığız)' derler. Böylesi insanları ben hiç ter-keder miyim, ey babasız kalasıca?! Su ile mera bağışlamak benim için (Beytü'l-mâl'-den) altın ve gümüş bağışlamaktan daha ko­laydır. Allah'a yemin ederim ki, onlara zulüm ettiğimizi sanırlar. Çünkü bu onların beldeleri ve sularıdır. Cahiiiyet devrinde onun için savaştılar. İslamiyet döneminde de böylece müslüman oldular. Vallahi Allah yolunda (savaşa gitmek için) binek bulamayanlara at ve deve nevinden binek hazırlama sorumlu­luğum olmasaydı, insanların ülkelerinden bir karış topraklarım bile himaye etmezdim."

İMâlik ve BuhSrî.|

6281- es-Sa'b bin Cusâme radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hudud çevirme (korumaya alma) ancak Allah ve Resulü için olur." "Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem'in Naki'i mevkiini korumak için hudud içine aldığı ve Ömer'in de Şeref ile Rabze'yi hudud içine aldığı bize ulaştı." lEbû Dâvud ve aynı lafızla Buhârî.|

 

 

GANİMET VE HUMUS

 

6282-  Habîb bin Mesleme el-Fihrî radi-yallalıu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'İn (harbe) başlarken, (ganimetten) dörtte birini, dönüşte de üçte birini verdiğini gördüm."

6283- Diğer rivayet:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, (bir seriyyeyi savaşa gönderirken) Humus (de­nilen beşte bir hisseyi ganimetten çikardık)tan sonra (kalanın) dörtte birini nefel olarak vere­ceğini va'dederdi. (Serİyye savaştan) döner­ken (bir nefel va'detmek isterse o zaman da) Humustan sonra (kalanın) üçte birini nefel olacak vereceğihİ va'dederdi." |Ebû Dâvud|

6284- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, seriyyelerden gönderdiği bazı kimselere, hu­susî olmak üzere, bütün ordu fertlerine verdi­ği paydan fazla verirdi. Ganimetin tamamın­dan humus (beşte bir) alınması ise vaciptir."

6285- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bizi bir müfreze içinde Necd'e doğru gönder­di. Genimet hissemiz onbir veya oniki deveye ulaşmıştı. Ancak (Allah Resulü) bize birer de­ve fazla verdi."

6286- Diğer rivayet:

"Çok hayvanlar elde ettik. Kumandanımız bize birer deve fazla verdi. Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldik, aramızda taksimat yaptı. Humus ayrıldıktan sonra her-birimizin payına on iki deve düştü. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem kumandanın bize daha önce verdiğini hesaba katmadı ve kumandanı da bu yüzden kınamadı.

Onun fazladan vermesiyle böylece herbi-rimizin onüç devesi oldu."

[Buhârî, Müslim, Muvattâ ve Ebû Dûvud.|

6287- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Bedir günü ganimet olarak (fazladan) Ebû Cehl'in kılıcını bana verdi. (Çünkü Ebû Cehl'i) o kılıçla öldürmüştü(m)." |Ebû Davud]

6288-  Ma'n bin Yezîd es-Sülemî radiyal­lahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ganimet, ancak humus (Allah ve Resulü­nün beşte bir hakkı) ayrıldıktan sonra dağıtı­lır." [İkisi de Ebû Davud'a aittir]

6289- Sa'd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, birtakım kimselere dünyalık (ganimetten) verdi, ben de orada oturuyordum, bir adama vermedi. Halbuki o adamı ben çok beğeniyor­dum. Peygamber salialîahu aleyhi ve sellem'e dedim ki: 'Falan adama neden vermedin? Val­lahi ben onu mü'nün olarak görüyorum.' Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem: 'öyle de­me, müstitman de!' buyurdu. Sa'd aynı soruyu üç kere tekrarladı; Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem de üç kere aynı cevabı verdi. Sonra şöyle buyurdu:

'Ben, bîr şahsa başkası bana ondan daim sevgili olduğu halde, sırf Allah yüzü üzerinde .sürüyerek ateşe atmasın diye ona bir şeyler vermekteyim''."

6290- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, elini boynum ile kürek kemiğim arasına vur­du ve sonra: 'Kavga mı edeceksin? Ey Sa'df İşte ben, adama veriyorum' buyurdu."

6291- Diğer rivayet:

Zührî dedi ki: "Biz İslâm'ı (şehadet) keli­memi), imanı ise salih amel olarak görürüz." | Buharı, Müslim. Ebû Dâvud ve Nesâî.)

6292- Râfi' bin Hadîc radiyallahu anh'dan: "Peygamber saliallahu aleyhi ve sellem, Huneyn günü, Ebû Süfyân bin Harb, Safvân bin Ümeyye, Uyeyne bin Husayn, el-Akra' bin Habis, Alkame bin UHse'ye, herbirine yüz deve verdi. Abbâs bin Mirdâs'a ise bun­dan daha az verdi. Abbâs dedi ki: 'Benim ve atım Ubeyd'in hissesini Uyeyne üe Akra'm (arasında paylaştırarak)kinden az mı kılarsın? Ne Bedr (yani Uyeyne) ve ne de Habis top­lumda Mirdâs'm üstüne çıkamazlar. Ben on­lardan aşağı mıyım? Senin bugün küçülttüğün kimse bir daha yükselemez.' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun hissesini de yüze tamamladı." |Müslim|

6293- Avf bin Mâlik ve Hâlid bin el-Velîd radiyallahu anhumâ'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Öldürülmüş düşmandan çıkan eşyanın, onu öl­dürene ait olduğuna hükmetti. Ayrıca öldürü­lenin üzerinden çıkan eşyanın beşte birini al­madı." |Ebû Dâvud]

6294- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında ordu, ganimet olarak bal ve buğ­day elde etti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlardan humus (beşte bir) almadı."

[İkisi de Ebû Davud'u aittir.)

6295- Amr bin Şuayb'dan, o da babasın­dan, o da dedesi radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ci'râne'ye gitmek üzere Huneyn'den ayrıldı­ğı zaman, İnsanlar ondan ganimetin taksimini istediler. Derken devesi bir ağacın yanından geçerken ridâsı ağaca takıldı; ağaç onu sırtın­dan çıkardı. Bunun üzerine dedi ki: 'Benim ri-dâmı verin! Allah'ın sizlere ihsan ettiğini size bölüştürmeyeceğim diye mi korkuyorsunuz? Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ede­rim ki, Allah size Tehâme (Hicaz'da deniz ke­narında bir yerin adıdır)'tün dikenli ağaçları kadar nimetleri ganimet olarak ihsan etmiş olsa, hepsini size göz yummadan dağıtırım da beni cimri, korkak ve yalancı bulamazsınız.' Bil" yerde konakladığında kalkıp, insanlara Şöyle hitap etti: 'İğneden ipliğe varıncaya ka­dar ne aldıysanız hepsini getirin ve koyun bu­raya! Çünkü ganimete ihanet, kıyamet günün­de yapan için büyük bir ayıp, ateş ve büyük bir kusurdur.' Sonra yerden bir deve tüyünü ya da o kadarcık bir şey alarak şöyle dedi: 'Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ede­rim ki, Allah'ın size ganimet olarak verdikle-

rinin beşte birinden şu kadar fazlası bile ba­na ait değildir. Bu beşte bir de yine size har­canır''."

|Mâlik, Ebû Dâvud ve Huneyn gazvesi hadîsi zım­nında [Nesâî]

6296-   Cübeyr bin Mut'im radiyallahu anlı'dan:

"Ben, Osman bin Affân'la beraber Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gittim. Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Biz onlarla aynı derecede olduğumuz (bir fark bulunma­dığı) halde, bizi bırakıp Muttaliboğullarına verdin.' Şu cevabı verdi: 'Muttaliboğulları İle Hâşimoğulları aynı şeydirler''."

6297- Diğer rivayet:

Dedik ki: "Ey Allah'ın Resulü! Bunlar Hâşim oğullarıdır. Onların üstünlüğünü inkar edemeyiz. Çünkü Allah seni onların içinden göndermekle onlara bambaşka bir şeref ihsan etmiştir. Ama kardeşlerimiz MuttaliboğuIIarı-na ne oluyor da sen onlara verip bizi terk edi­yorsun? Onlarla yakınlığımız bir değil mi­dir?' Şöyle buyurdu:

'Biz Muttaliboğulları ile ne cahiliyede ve ne de İslâm'da ayrılmayız —parmaklarını birbirine geçirerek— biz ve onlar aynı şe­yiz'."

6298- Diğer rivayet:

"Peyganber sallallahu aleyhi ve sellem, ne Abdijemsoğullarına ve ne de Nevfeloğul-Ianna. beşte birden, Hâsimoğulları ile Mutta-liboğullarma verdiği gibi hiçbir şey vermezdi. Ebû Bekr de aynı Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem gibi yapardı, ancak o, Peygam-ber'in yakınlarına vermezdi. Oysa Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem verirdi. Ömer'e gelince, Ömer de ve ondan sonra ge­lenler de Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in yakınlarına da verdiler".

[Buhârî, Ebû Dâvud ve Nesâî]

6299- Ali radiyaüahu anh'dan: "Ben, Abbâs, Fâtıma ve Zeyd bin Harise Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ya-nmda toplandık. Dedim ki: 'Ey Allah'ın Re-sûlü! Allah'ın, Kitâb'mda humustan bize ver­diği hakkı taksim etmekte beni görevlendir ki, senden sonra kimse bu hususta benimle tartış­mağa kalkmasın.' 'Olur' dedi ve beni bu işte görevlendirdi. Onun sağlığında o hakkı hep ben taksim ettim. Ebû Bekr de o görevi bana verdi. Bu, tâ Ömer'in hilâfetinin son senesine kadar devam etti. Ömer'e etraftan çok mal ge­lince bizim hakkımızı yine ayırdı ve bana gönderdi.

Dedim ki: 'Şimdilik buna İhtiyacımız yok, müslümanlardan muhtaç olana ver!' Yanından çıkarken Abbâs'a rastladım. Ona durumu an­latınca, şöyle dedi: 'Bu sabah bizi öyle şey­den mahrum ettin ki bir daha o bize verilmez. (Hakikatende dediği gibi çıktı) O, dâhi bir adamdı."

[Ebu Davud]

 

 

FEY' (SAVAŞ YAPMADAN ELDE EDİLEN GANİMET) VE PEYGAMBER (S.A.V.)'İN HİSSESİ

6300- Âmir eş-Şa'bî radiyallahu aııh'dan: "Peygamber sallallahu  aleyhi ve  sellem'in, Safiyy adı verilen bir hissesi vardı. Bu, islerse köle, isterse cariye, isterse de at olabilirdi ve bunu beşte birden Önce seçip alırdı." |Ebû Dâvud|

6301- Katâde ıadiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kendisi bizzat savaştığı zaman onun için Sa­fiyy adı verilen bir hissesi olurdu. Dilediği yerden ve dilediği şekilde alırdı. İşte Safıy-ye'yi de o hisseden almıştır. Amma bizzat harbe katılmadığı zaman, İstediğini alma yet­kisi olmadan yine kendisine bir hisse ayrılır­dı." |İkisi de Ebû Davud'a ail.[

6302- Mâlik bin Evs ıadiyallahu anh'dan: (Birgün) güneşin yükseldiği bir sırada Ömer bana haber gönderdi, gittim baktım de­ri yastığına yaslanmış oturuyordu. Şöyle dedi: "Ey Malik Senin kavminin hane halkından birkaçı peş peşe geldiler (İhtiyaç arzettiler) Ben de kendilerine biraz bağış yapılmasını söyledim: Al bunları onların arasında taksim et!" Dedim ki: "Bunu benden başkasına em-relseniz." "Onu al ey Mâlik!" dedi. Bu sırada hizmetçisi Yerfe gelerek ona: "Ey mü'mirile­rin emîri! Osman, Abduıahman bin Avf, Zü-beyr ve Sa'd geldiler; izin istiyorlar."

"Olur" dedi. İzin verdi, onlar da içeriye girdiler. Soma Yerfe tekrar geldi ve: "Abbâs ile Ali de geldi, izin var mı?" dedi. "Evet, on­lar da gelsinler" dedi. İzin verdi ve onlar da içeriye girdiler.

Abbâs dedi ki: "Ey mü'minlerin emîri! Benimle bunun arasında hükmünü ver!" Ora­dakiler de: "Evet ver, onları rahatlat!" dediler.

Mâlik bin Evs dedi ki: "Bana öyle geldi ki, onları sırf bunun için önden yollamışlar­dı."

Ömer dedi ki: "Yerin ve göklerin kendi iz­ni ile ayakta durduğu Allah aşkına doğru söy­leyin? Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in şöyle dediğini biliyor musunuz?:

"Biz miras bırakmayız, bıraktıklarımız ancak sadakadır."

"Evet" dediler.

Sonra Abbâs ile Ali'ye dönerek: "Göğün ve yerin kendi İzni ile durduğu Allah aşkına söyleyin, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in: 'Biz miras bırakmayız, bıraktıkla­rımız ancak sadakadır' dediğini biliyor musu­nuz?" diye sordu.

O ikisi de: "Evet" dediler. Ondan sonra dedi ki: "Allah, bunu Resulüne özel bir imti­yaz olarak vermiştir. Ondan başka hiç kimse­ye de bunu vermemiştir. Nitekim Allah Tealâ şöyle buyurmuştur "Allah'ın, fethedilen memleketler halkının Peygamberine verdikle­ri; Allah, peygamber, yakınları, yetimler, yok­sullar ve yolda kalanlar içindir.' (Haşr, 7)

6303- Diğer rivayet: "(Ey İnananlar!) On­ların mallarından Allak'in Peygamberine verdiği şeyler için siz ne at ve ne de deve sür­dünüz."

Bu (âyete) binaen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Benû Nadîr'in mallarını ara­nızda taksim etmiştir. Vallahi size kimseyi tercih etmedi, o malı sizden başkası da alma­dı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bu fey'den bir senelik geçimini alır. geri kalanı da beytü'1-mâlm diğer malı ile eşit kılardı.

Sonra dedi ki: "Gök ve yerin kendi izni ile ayakta kaldığı Allah aşkına söyleyin, bunu bi­liyor musunuz?" "Evet" dediler.

Sonra aynı şeyi Abbâs ile Ali'ye de söyle­di; onlar da "Evet" dediler.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettikten sonra, Ebû Beki" dedi ki: "Ben Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in valisiyim. Geldiniz, biriniz kardeşinin oğlu­nun mirasım istiyor, biriniz de hanımının ba­basından kalan mirasını istiyor. Oysa Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurmuştur: 'Biz miras bırakmayız, ne bırak-tıysak sadakadır'."

Ondan sonra Ebû Beki- öldü ve ben Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ve Ebû Bekr'in velisi oldum. Hilâfet makamına geç­tim, ikiniz aynı husus için geldiniz. Dediniz ki: "Onu bize verin!" Ben de size dedim ki: "Bu malı Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem nasıl kullandı ise sizin de Öyle kullana­cağınıza dair bize söz verin, onu size vereyim. Onu bu şartla aldınız mı? Tamam mı?" "Evet" dediler.

"Şimdi de geldiniz, aranızda hükmetmemi istiyorsunuz. Vallahi bunun dışında, kıyamete kadar aranızda bir şeyle hükmetmem. Eğer onu kullanmaktan aciz iseniz, onu tekrar bana geri verin!" dedi.

6304- Onun rivayetlerindendir:

Ömer dedi ki: "Benû Nadîr'in malları, Al­lah'ın, Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e özel olarak verdiği mallardı. Çünkü müslü-manlar o malları almak için ne at koşlurmuş-lardı ve ne de deve. Allah Resulü sallallahu

aleyhi ve sellem o maldan çoluk çocuğunun bir senelik yiyeceğini alırdı, artanı da silah ve harp âletleri temini için ayırırdı."

6305- Diğer rivayet:

(Abbâs dedi ki:) "Benimle (Ali'yi işaret ederek) şu zalimin arasında hükmet" (dedi) ve bu ikisi birbirlerine sert sözler söylediler.

6306- Diğer rivayet:

(Abbas dedi ki): "Benimle (Ali'yi işaret ederek) şu yalancı, günahkâr, zalim ve hain arasında hükmet." Ebû Beki' dedi ki: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: 'Biz miras bırakmayız, bıraktıklarımız sadakadır.' Siz onu yalancı, günahkâr, zalim ve hain mi sandınız? Allah biliyor ki, O sadık­tır, iyidir, doğru yoldadır ve Hakk'a tabiidir."

Sonra o vefat etti. Ben hem Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in, hem de Ebû Bekr'in velisi oldum. Beni yalancı, hain gü­nahkâr ve zalim sandınız. Vallahi ben doğru-

yum, Hakk'a sadık ve tâbiyim. Ben de bu işi üzerime aldım."

6307- Başka bir rivayet:

Ebû Dâvud dedi ki: "Onlar (Abbâs ile Ali) onu (Benû Nadîr ganimetini) aralarında tak­sim edilmesini ondan rica ettiler; yoksa Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in 'Biz mi­ras bırakmayız, bıraktıklarımız sadakadır" buyurduğunu pekâlâ biliyorlardı. Onlar hiçbir zaman doğru olmayan şeyi laleb etmezler. Ömer de zaten şöyle dedi: 'Ona ben 'Taksim edilmiş' adını koymam, onu Resûlullah sallal­lahu aleyhi ve sellem'den kaldığı haline bıra­kırım'." (Mâlik hariç, atlı haılis imumij

6308-  Derim ki: Nesâî'nin şöyle bir riva­yeti vardır:

Mücâhid der ki: "Allah ve Resulü için olan humusa (beşle bire) gelince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve akrabaları sada­ka yemezlerdi. Onun için, humusun humusu

vardı, akrabaları için de humusun humusu vardı. Miskinler için de, yolcular için de aynı şey vardı."

Nesâî dedi ki: Allah teâlâ şöyle buyurmuş­tur: "Şunu iyi bilin ki ganimet olarak elde et­tiklerinizden Allah için beşte bir vardır." (En-fal 41) Âyet "yolcuya" kadar devam etmekte­dir. Sonra Ömer'den şunu nakletti:

"Şunu iyi bilin ki ganimet olarak ele ge­çirdiğiniz herhangi bir şeyden Allah için hu­mus vardır." "Yolcu"ya kadar.

"Inneme's-sadakâtu lil-fukarâi (^Sadaka­lar fakirlere...yolculara aittir}. Îbni's-Sebîl'e kadar" âyetinde (Tevbe, 60) de zekât ve sada­kaların kimlere verileceğini Allah belirtmiş lir, Haşir sûresinin altıncı âyeti olan: "Ey iman edenler, onların mallarından Allah'ın Pey­gamber'ine verdiği şeyler için siz ne at ve ne de deve koşturdunuz." Âyetindeki (humus) sadece Allah Resulüne verilmiştir. Ona aittir.

Zühri dedi ki: "Allah'in fethedilen memle­ketler —Özellikle arap beldelerinden Fedek— halkının mallarından, Peygamber' ine verdik­leri, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Tâ ki içi­nizdeki zenginler arasında elden ele dolaşan bir devlet olmasın. Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden menederse ondan geri du­run. Allah'tan sakının doğrusu Allahın ceza­landırması çetindir.

'Allah' in verdiği bu ganimet malları, bil­hassa yurtlarından ve mallarından edilmiş olan, Allah'dan bîr lütuf ve rıza dileyen, Al­lah'ın dînine ve peygamberine yardım eden, Muhacir fakirlerindir, işte doğru olanlar bun­lardır.

Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler.' (Haşr, 7-9) âyetlerinde bütün insanları içine almıştır. Buna göre bu mallarda bütün insanla­rın hakkı vardır. Ancak elinizin altında bulu­nan köleler müstesna. İnşaallah yaşarsam, her müslümana hakkı gelecek ve verilecektir."

Ebû Dâvud buna bir açıklama getirdi ve dedi ki: Zühri şöyle dedi: "Ömer, bunu zikrel-tİ." el-Humeydî der ki: el-Berkânî, rivayetinde şunu ilave etti: Bu "sadaka" üzerinde nihayet Ali galip geldi. Sağlığında bu, onun elindeydi.

Öldükten sonra (oğlu) Hasan'm eline geçti. Ondan sonra bu, Hüseyin bin Ali'ye geçti. Sonra Ali bin el-Hüseyİn'e, ondan sonra da Hasan bin el-Hasan'a, sonra Zeyd bin el-Ha-san'a, sonra Abdullah bin el-Hasan'a geçti. Ondan sonra bu, Abbâsoğullarının eline geçti.

6309- el-Muğîre'den:

Ömer bin Abdüazîz halife olduğu zaman, Mervânoğullanm toplayıp şöyle dedi: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in 'Fedek' adında bir arazisi vardı. Onun geliri ile kendi harcar, Hâşimoğullarınm küçük çocuklarına bakar, bekârlarım evlendirirdi. Fâhma orasını ondan İstedi, vermedi. Onun sağlığında bu, böyle devam etti. Ebû Beki- iş başına geçince, o da aynı Peygamberimiz gibi yaptı.

Ömer iş başına geçince, o da aynen Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem ile Ebû Bekr'in yaptıkları gibi yaptı. Sonra onu Mer-vân eline geçirdi. Böylece Fedek, Ömer bin Abdüazîz'in oldu. Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'in kızı Fâtıma'ya dahi vermediği bir malda benim nasıl hakkım olur? Onun için ben bunu eski haline çevirmek istiyorum. Si­zi de buna şahit gösteriyorum." |Ebû Düvutij

6310- Ömer radiyallahu anh'dan:

"Bu harpsiz alman (ganimet) araziye ben sizden daha çok hak sahibi değilim. Kimse bu hususta başkalarından daha hak sahibi değil­dir. Bu hususta ancak biz, Allah'ın Kitab'ma ve Resulünün taksimatına başvururuz. Kişi­nin İslâm'a önce girişi, İslâm uğrunda çektik­leri ve kişinin ihtiyacı. Bütün bu durumlara göre muamele ederiz."

lîkisi de Ebû Davud'a aittir.]

6311-  Nâfı'den: Ömer, ilk muhacirlere dört bin, (oğlu) İbn Ömer'e üçbin beşyüz tak­dir etti. Ona denildi ki: "O da muhacirlerden­dir, neden ona dörtbinden noksan verdin?"

"Çünkü o, babası ile birlikte hicret etmiş­tir, yalnız başına hicret edenlerden değildir."

6312-  Kays bin Ebî Hazım radiyallahu anh'dan:

"Bedir savaşında bulunanların (herbirine) mal atiyyesi (yıllık) beşbin idi. Ömer dedi ki: 'Ben elbette onlara (Bedir'de bulunanlara) onlardan sonrakilere göre daha fazla atiyye vereceğim'."

6313- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e Bahreyn'den mal getirildi. 'Haydi onu mesci­de yayın!' buyurdu.

Gelen mal o güne kadar gelenlerin en ço­ğu idi. O mala hiç bakmadan geçip namaz kıl­dırdı. Namazdan sonra gelip başına oturdu. Kimi gördüyse ona verdi. Nihayet (amcası) Abbâs geldi. Şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Bana da ver! Çünkü ben hem kendim, hem de Akıl için fidye vermiştim.1 'Al!' buyurdu.

Avuç avuç bezinin içine doldurdu, gider­ken kaldırmak isledi, kaldıramadı. Dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Birine emret de bunu sırtıma kaldırsın!'

'Hayır? Sen kendin kaldır!' buyurdu. 'Öy­leyse sen kaldır!' dedi.

'Olmaz' dedi. Ondan biraz döküveıdi. Yine kaldırmak istedi, kaldıramadı. Dedi ki: "Ey Al­lah'ın Resulü! Birine söyle de bunu benim sır­tıma kaldırsın.' 'Olmaz' dedi. 'Öyleyse sen kal­dır!' dedi, yine: 'Olmaz' dedi. Ondan biraz da­ha döküverdi. Sonra rahatlıkla kaldırıp sırtına yükledi. Sonra çekip gitti. Peygamber onu gö­züyle takip etti. Onun hırsına biz şaşırmıştık. Peygamber oradan kalktığı zaman bir dirhem bile kalmamış, hepsini dağıtmıştı." |Buhârî]

6314- Avf bin Malik radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e ganimet geldiği zaman o gün hemen taksim ederdi. Evli olana iki, bekâra ise bir hisse ve­rirdi." |Ebû Davudi

6315- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Hayber'i, meyve veya ekinin yarısı karşılığında (eski sahipleri olan yahudilere) verdi. Hanımlarına her sene kuru hurmadan seksen. arpadan da yirmi olmak üzere yüz vaşak verirdi.

Ömer halife olunca, yahudileri oradan sürdükten sonra orasını taksim etti. Pey­gamber hanımlarını muhayyer bıraktı: 'isterseniz size oradan arazi ve su vereyim, is­terseniz eskisi gibi vesak alın.' Aişe ile Haf-sa yer ve suyu tercih ettiler, diğerleri ise ve-sağı tercih etti."

 

 

VARIŞ, OK ATMA VE ATLAR

 

6316- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Yarimiödülü) sadece deve, at ve ok yarışmasında olur." [Sünen ashabı|

6317- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, atlar arasında (yapılan yarışlar için) ödül koymuş ve (en uzun mesafeli yarışma için de) beş yaşındaki atları tercih etmiştir." |Ebû Dâvud]

6318-  Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta şu ilavede bulundu:  "Arasında geçme (ödülü) koyup onu helâl kıldı."

6319-Ahmed, Enes radiyallahu anh'dan: Ona denildi ki: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem (at yarışlarında) ödül koyar mıydı?" Şöyle dedi: "Evet, vallahi Sebha de­nilen at üzerine ödül koydu. Herkesi geçti ve hoşuna gitti ve beğendi."

6320- Enes radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, idmanlı atı, Hafyâ'dan Seniyyetu'l-Veda'a kadar; idmansız atı, Seniyye'den Benû Zu-rayk mescidine kadar yarıştırdı.

Ben de yarış yapanların arasındaydım, at beni ancak mescide kadar götürebildi."

Süfyân dedi ki: "Hafyâ İle Seniyye arası beş ya da altı mildir."

6321- Diğer rivayet:

"Altı veya yedi mil; Seniyye'den Benû Zurayk'ın mescidine kadar ise bir mil ya da yakın mesafedir." |Aln hadis imamı.]

6322- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim, yarışı kaybedeceği önceden kesin olarak belli olmayan bir atı, iki atın arasına (yarışmak üzere) koyarsa (bu ödüllü yarışma) kumar değildir. Eğer bir kimse, kaybedeceği­ni kesin olarak bildiği bir atı, (yarışmacı)iki at arasına koyarsa bu kumardır. " [Ebû Dâvud|

6323- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in

Adbâ adında bir devesi vardı ki hiç kimsenin devesi onu geçemezdi. Bir bedevî bir binek devesi üstünde gelip onu geçti. Bu, müslü-manlarm ağırına gitti. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, durumun farkına varıp şöyle buyurdu: 'Allah bir şeyi yükseltti mi, sonra mutlaka onu alcaItır'."

(Buhârî, Ebû Dâvud ve Nesâî.j

6324- Fukaym el-Lahmî radiyallahu anh'-dan:

Ukfae bin Amir'e dedim ki: "Sen yaşlı bir adamsın, bu iki hedef arasında gidip gelmek sana zor gelmiyor mu?" Şu cevabı verdi:

"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'in sözünü duymasaydım, bu zahmeti çek­mezdim?"

"Nedir o duyduğun 5Öz?"

Onun şöyle buyurduğunu duydum: "Kim atıcılığı öğrenip de sonra bırakırsa o benden değildir veya bana âsi gelmiştir." |Müslim|

6325-  Ukbe bin Amir radiyallahu anh'­dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah tek bir ok sebebiyle tam üç kişiyi cennete koyar: Hayrı umarak onu imal edeni, onu bizzat kullanıp atanı ve atana yardım edeni. Atın ve ata binin.' Bence atış yapmanız, ata binmenizden daha sevimli ve iyidir. Her

eğlence batıldır. Övgüye (ayık olan, oyunlar ise üç tanedir: 'Kişinin atım terbiye etmesi, hanımı ile oynaşması, yayını çekip okunu at­ması, sonra atılan okları toplaması. Çünkü bunlar Hakk'tandır.'

Kim öğrendikten sonra atisi bırakırsa, bir nimeti bırakmış olur -ya da şöyle dedi:- nan­körlük etmiş olur." (Sünen ashabı|

6326-   Seleme bin el-Ekvâ radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem çarşıda ok atma yarışı yapan Esi em oğulların­dan bir grubun yanına çıktı ve şöyle buyurdu: 'Ey İsmailoğulları, atın! Çünkü atalarınız gü­zel ok atıcısı idi. Atın, ben falanoğulları tara-fındanım!' İki fırkanın birinin ellerinden tutup şöyle buyurdu: 'Neden siz atmıyorsunuz?' Dediler ki: 'Sen onlarla berabersin, biz nasıl atalım?' Şöyle buyurdu: 'Atın ben hepinizle beraberim'." |Buhârî|

6327-  Ebû Vehb el-Cuşemî radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Size alnı sakar, ayakları sekili kahveren­gi atı yahut alnı sakar, ayakları sekili kızıl atı tavsiye ederim." İbn Şebîb'e sordular: "Kızıl atı tercih edişinin sebebi nedir?"

Cevap verdi: "Çünkü Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem bir müfreze göndermişti. İlk fetih haberini getiren yelesi ve kuyruğu kı­zıl, sarı at sahibi idi."

[Nesâî ve aynı lafızla Ebû Dâvud.j

6328- Diğer rivayet:

"Atlara bakın, perçemlerini ve arkalarını sıvazlayın.'" Ya da şöyle dedi: "Boyunlarına takı bağlayın, ancak kiriş bağlamayın.'"

6329- Ebû Katâde radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Atların en iyisi alnı sakar, üst dudağı be­nekli olan siyah attır. Sonra üç ayağı sekili, Ön sağ ayağı sekişiz siyah at gelir. Eğer koyu siyah at olmazsa bu vasıflan taşıyan kahve­rengi at iyidir," [Tirmizî]

6330- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Atın bereketi kızılhğmdadır."

|Tirmizîve Ebû Dâvud.j

6331- Enes radiyallahu anh'dan. dedi ki: "Eskiler (selef) genç ve erkek atlan tercih ederlerdi ve şöyle derlerdi; O daha güzel ve daha süratlidir." Râşid bin Sa'd'dan aynısı nakledilmiştir.

6332- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellern alların şikallİsinden hoşlanmazdı. Şikal ise, atın Ön sağ ve arka sol ayağında veya ön sol, arka sağ ayağında seki bulunmasıdır."

6333- Diğer rivayet: "Üç ayağı sekili, bir ayağı sekişiz; ya da üç ayağı sekişiz, bir aya­ğı sekili olan attır. Aslında seki, ayakla olur, perçemlerinde, ön ayakta olmaz. Kimine gö­re, çaprazvârî bir beya2İı alacalık söz konu­sudur." IMiislim ve sünen ashabı,|

6334-  Urve bin el-Ca'd radiyallahu anh'­dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Atların alın perçemlerinde, kıyamete ka­dar, hayır, ecir ve ganimet bağlıdır."

|Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî. |

6335- Utbe bin Abd es-Sülemî radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Atların perçemlerini, yelelerini ve kuy­ruğundaki tüylerini kesmeyin! Çünkü kuyruk­ları onları (sineklerden) korur, yeleleri onları ısıtır. Perçemlerinde ise, hayır ve bereket bağlıdır." [Ebû Dâvud]

6336- Ebû Kebşe radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem

buyurdu:)

"Atların perçemlerine kıyamete kadar ha­yır ve bereket bağlı olur. Sahipleri onlara çok

özen göstermelidirler. Onun uğruna harcama yapanlar devamlı olarak eli ile sadaka dağı­tanlar gibidir."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebir'de]

6337-  Diğer rivayetin sonunda şu ilave yer almaktadır:

"Onun idrarları ve tersleri kıyamet gü­nünde sahibine bir cennet miski olacaktır."

6338-  Yahya bin Saîd radiyallahu anh'­dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, atının yüzünü dış elbisesiyle silerken görüldü. Bunun sebebi sorulunca şöyle buyurdu: 'Bu gece atlar hakkında bana sitem edildi'."

(Mâlik. |

6339- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu  aleyhi ve  sellem'in, kadınlardan sonra en çok sevdiği şey, atlardı." |Nesaî]

6340- Ebû Zer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hiçbir arap atı yoktur ki seher vakti §u kelimelerle dua etmesi İçin kendisine izin ve­rilmesin: 'Allahını! Ademoğullarından beni dilediğinin mülkü eyledin ve beni onun malı kıldın, O halde beni ona onun en sevgili malı, en sevgili ehli kıl —yahut— Onun en sevgili malından ve ehlinden birisi eyle!'"

[İkisi de Nesâî'ye aittir. |

6341- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber saJlallahu aleyhi ve sellem, atların dişisine fere s derdi." |Ebû Dfivüd]

6342- Sehl bin Sa'd radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu  aleyhi  ve  sellem'in, bostanımızda Lahîf adında bir atı var­dı." JBohfirî]

Bazılarına göre Lahîf kelimesi, (noktalı) "hı" harfiyle telaffuz edilmiştir.

6343- Ali radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir katır hediye edildi. Ona bindi.

Ali dedi ki: 'Merkepleri atlara aşırsak ta böyle katırlar elde etsek, olmaz mı?'

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu: 'Bunu ancak (bu­nun şer' î hükmünü) bilmeyenler yapar'."

INesâî ve aynı lafızla Ebû Dâvud.l

6344-   Süveyd bin Hubeyre radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"En güzel mal veya geçerli akçe dişi tay­dır."

6345- Ebû Kebşe radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kim bir müslümana kısrak verir; o da ona yine kısrak doğurursa, Allah yolunda yet­miş kısrak seferber etmişçesine ecir alır. Eğer doğurmazsa, o zaman Allah yoluna adamış olduğu tek bir kısrağın ecrini alır."

|Ahmed veTaberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

6346- İbn Ömer radiyallahu anh'dan, dedi ki:

"İnsanların aralarında birbirlerine verdik­leri su bulunan yerlerden daha üstün bir şey olmaz. Çünkü kişi oraya atını salar, su içer de bu, onun için bir ecir vesilesi olur. Boğasını bırakır ondan su içer de bu da onun için bir sevap nedeni olur."

[Taberânî, Mu'vemu'I-Kebîr'de]

6347- Amr bin Avf el-Müzenî radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Atlar sulama gününde (diğer hayvanlar­dan) önce sulanır." [İbn Mâce.j

"Su taksim etme bölümünde" zayıf bir isnadla bunu rivayet etti.

 

 

 

TAHRİC

==========================================

6075-Lafız Tirmizî'ye aittir. Bu hadisi Tirmizî (no. 1667) ve Nesâî (cihâd 39/9-4, VI, 40), Zehre b. Ma'bed an Ebî Sâlih mevlâ Osmân an Osmân asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnâdı "hasen sahîh garîb'tir.

6076-Bu hadisi Müslim (imâret no. 163, s. 1520), Tirmizî (no. 1665) ve Nesâî (cihâd 39/1-2, VI, 39), Şurahbîl b. es-Semt an Selmân asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6077-Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ V, 290).

6078-Râvilerinden Saîd b. Hâlid b. e. Tavîl el-Kuraşî zayıftır. Onu İbn Hibbân hem güvenilir, hem de zayıf râviler arasında zikretmiştir (Mecma‘ V, 289).

6079-Bu hadisi Buhârî (cihâd 73, III, 224), Müslim (imâret no. 113-4, s. 1500) ve Tirmizî (no. 1664), Ebû Hâzım an Sehl asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6080-Bu hadisi Müslim (imâret no. 113, s. 1500) ve Nesâî (cihâd 11, VI, 15), Ebû Hâzım an Sehl asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6081-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2487), Muh. b. el-Musaffâ an Alî b. Ayyâş ani'l-Leys an Hayve an İbn Şüfey an Şüfey b. Mânî' an İbn Amr senedi ile tahrîc etti.

6082-Bu hadisi Ahmed (III, 438), Hasan an İbn Lehî'a an Zebbân an Sehl b. Muâz an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc etti. Zebbân ihtilâflı bir râvidir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ V, 284).

6083-Bu hadisi Tirmizî (no. 1650), Ubeyd b. Esbât an ebîhî an Hişâm b. Sa'd an Sa'd b. Hilâl an Ebî Zübâb an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında hasen hükmü verdi.

6084-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2541), Tirmizî (no. 1657), Nesâî (cihâd 25, VI, 25) ve İbn Mâce (no. 2792), Mâlik bin Yuhâmir an Muâz asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî "hasen sahîh" hükmü vermiştir.

6085-Lafız Müslim'e aittir. Bu hadisi Mâlik (cihâd no. 2, s. 443-4), Buhârî (fardu'l-humus 8, IV, 50; tevhîd 28, 30, VIII, 188, 190), Müslim (imâret no. 103-5, s. 1495-6) ve Nesâî (îmân 24/2, VIII, 119-20), ayrı ayrı Ebû Zür'a ve el-A'rec, Ebû Hureyre'den tahrîc ettiler.

6086-6087-Lafzı Müslim'e aittir. Bu hadisi Mâlik (cihâd no. 1, s. 443), Buhârî (cihâd 2/2, III, 201), Müslim (imâret no. 110, s. 1498), Tirmizî (no. 1619) ve Nesâî (cihâd 17, VI, 19), Ebû Sâlih ve Saîd b. el-Müseyyeb (ayrı ayrı) an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6088- Bu hadisi Buhârî (cihâd 2/1, III, 200-1), Müslim (imâret no. 122, s. 1503), Ebû Dâvud (no. 2485), Tirmizî (no. 1660), Nesâî (zekât 74, V, 83; cihâd 7, VI, 11) ve İbn Mâce (no. 3978), ez-Zührî an Atâ b. Yezîd an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6089-Bu hadisi Tirmizî (no. 1652) ve Nesâî (zekât 74, V, 83-84), Atâ b. Yesâr an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî "garîb" hükmü verdi.

Mâlik ise (cihâd no. 4, s. 445), Atâ b. Yesâr'ın mürseli olarak tahrîc etti.

6090-Bu hadisi Tirmizî (no. 1633) ve Nesâî (cihâd 8, VI, 12), Hennâd an İbni'l-Mübârek ani'l-Mes'ûdî an Muh. b. Abdirrahman an ësâ b. Talha an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

6091-Bu hadisi Buhârî (cihâd 16, III, 207), Tirmizî (no. 1632) ve Nesâî (cihâd 9, VI, 14), el-Velîd b. Müslim an Yezîd b. e. Meryem an Abâye b. Râfi' an Ebî Abs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6092-Bu hadisi Tirmizî (no. 1639), Nasr b. Alî an Bişr b. Ömer an Şuayb b. Ruzayk an Atâ el-Horâsânî an Atâ b. e. Rebâh an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6093-Bu hadisi Müslim (imâret no. 130-1, s. 1505), Ebû Dâvud (no. 2495) ve Nesâî (cihâd 8, VI, 12-14), ayrı ayrı Ebû Sâlih ve Ka'kâ' b. el-Leclâ' an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6094-Bu hadisi Müslim (imâret no. 116, s. 1501) ve Nesâî (cihâd 18, VI, 19-20), İbn Vehb an Ebî Hânî el-Havlânî an Ebî Abdirrahman el-Hubulî an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6095-Bu hadisi Müslim (imâret no. 146, s. 1511) ve Tirmizî (no. 1659), Ca'fer b. Sül. an Ebî İmrân el-Cevnî an Ebî Bekr b. e. Mûsâ an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6096-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2537), Mûsâ b. İsmaîl an Hammâd an Muh. b. Amr an Ebî Seleme an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

Hâfız İbn Hacer, İsâbe'de isnâdının hasen olduğunu söyledi.

6097-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3965), Tirmizî (no. 1638), Nesâî (cihâd 26/2, VI, 26-7) ve İbn Mâce (no. 3144), Katâde an Sâlim b. ebî'l-Ca'd an Ma'dân b. e. Talha an Ebî Necîh asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnâdı sahîhtir. Lafzı Nesâî'ye aittir.

6098-Bu hadisi Nesâî (cihâd 26/3, VI, 27), Muh. b. el-Alâ an Ebî Muâviye ani'l-A'meş an Amr b. Murre an Sâlim b. ebi'l-Ca'd an Şurahbîl b. es-Semt an Ka'b senedi ile tahrîc etti.

6099-Bu hadisi Bezzâr (no. 1706), Muh. b. Ma'mer an Ebî Âsım an Şebîb b. Bişr an Enes senedi ile tahrîc etti.

Râvi, Şebîb hakkında ihtilâf olan bir râvidir (Mecma‘ V, 270).

6100-Bu hadisi Bezzâr (no. 1707), Abdurrahman b. el-Fadl b. Muvaffık an Zeyd b. el-Hubâb an Humeyd mevlâ li-İbni Alkame an Atâ b. e. Rebâh an Ebî Hüreyre senedi ile tahrîc etti.

Heysemî, Bezzâr'ın şeyhini tanımadığını, diğer râvilerinin ise güvenilir kimseler olduğunu söylemiştir (Mecma‘ V, 270).

6101-Bu hadisi Mâlik (cihâd no. 28, s. 460), Buhârî (cihâd 28, III, 210), Müslim (imâret no. 128-9, s. 1504-5), Nesâî (cihâd 37, II, 38) ve İbn Mâce (no. 191), Mâlik an Ebî'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6102-Bu hadisi Buhârî (cihâd 45, III, 216) ve Nesâî (hayl 11, VI, 225), Talha b. e. Saîd an Saîd el-Makburî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6103-Bu hadisi Müslim (imâret no. 132, s. 1505) ve Nesâî (cihâd 46, VI, 49), el-A'meş an Ebî Amr eş-Şeybânî an Ebî Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6104-Bu hadisi Tirmizî (no. 1626), Muh. b. Râfi' an Zeyd b. Hubâb an Muâviye b. Sâlih an Kesîr b. el-Hâris ani'l-Kâsım Ebî Abdirrahman an Adî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "muhâlefet" hükmü verdi.

6105-Bu hadisi Tirmizî (no. 1625) ve Nesâî (cihâd 45, VI, 49), er-Rükeyn b. Rebî' an ebîhî an Yüseyr b. Amr (yahut Umeyle) an Hureym asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî "hasen" hükmü verdi.

6106-Bak. Mecma‘ V, 282.

6107-Bu hadisi İbn Mâce (no. 2761), Hârûn b. Abdillah el-Hammâl an İbn e. Füdeyk ani'l-Halîl b. Abdillah ani'l-Hasan an .... senedi ile tahrîc etti. Zehebî, Halîl hakkında "durumu bilinmiyor" demiştir.

İrsâl ile Hasan'ın bu sahâbilerin bazılarına ulaşamadığı kasdedilmiştir.

6108-Bu hadisi Buhârî (cihâd 38/1, III, 214), Müslim (imâret 135, s. 1506-7), Ebû Dâvud (no. 2509), Tirmizî (no. 1628) ve Nesâî (cihâd 44/1-2, VI, 46), Busr b. Saîd an Zeyd b. Hâlid asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6109-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2526), Leys b. Sa'd an Hayve an İbn Şüfeyy an ebîhî an İbn Amr asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6110-Bu hadis, Ahmed'in Müsned'ininin matb nüshasında yoktur. İbn Hacer'in, Atraf'ında isnâdı şöyledir: Esved an Şerîk an Ebî İshâk an Cebele.

Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ V, 283).

6111-Bu hadisi Taberânî, Anbese b. Mihrân ani'z-Zührî an Ebî Seleme an Ebî Hureyre tarikiyle tahrîc etti.

Anbese zayıf bir râvidir (Mecma‘, V, 290).

6112-Bu hadisi Buhârî (cihâd 70/2, III, 223), Yahyâ b. Yûsuf an Ebî Bekr an Ebî Hasîn an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

6113-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2525), Süleymân b. Süleym an Yahyâ b. Câbir an İbn ahî Ebî Eyyûb an Ebî Eyyûb asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6114-Bu hadisi Nesâî (cihâd 41/1-2, VI, 42), Seyyâr Ebû'l-Hakem an Cebr b. Abîde an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti. Râvileri güvenilir kimselerdir.

6115-Bunun isnâdından tâbiî düşmüştür, zâhir o, Râşid b. Sa'd'dır. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ V, 282).

6116-Râvilerinden Abdullah b. Sâlih ve diğerleri güvenilir kimselerdir. el-Hâkim ise "Buhârî'nin şartınca sahîh" olduğunu söylemiştir (Mecma‘ V, 327).

6117-Bu hadisi Tirmizî (no. 1669), Ziyâd b. Eyyûb an Yezîd b. Hârûn ani'l-Velîd b. Cemîl ani'l-Kâsım e. Abdirrahman an Ebî Umâme senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6118-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2520), Osmân b. e. Şeybe an Abdillah b. İdrîs an Muh. b. İshâk an İsm. b. Ümeyye an Ebî'z-Zübeyr an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6119-Bu hadisi Müslim (imâret no. 121, s. 1502) ve Tirmizî (no. 3011), el-A'meş an Abdillah b. Murre an Mesrk an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6120-Bu hadisi Buhârî (cihâd 21, III, 208), Müslim (imâret no. 108-9, s. 1498), Tirmizî (no. 1643) ve Nesâî (cihâd 30, VI, 32), Şu'be an Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6121-Bu hadisi İbn Mâce (no. 2798), İbn e. Şeybe an İbn e. Adî an İbn Avn an Hilâl b. e. Zeyneb an Şehr b. Havşeb an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

6122-Bu hadisi Nesâî (cihâd 32, VI, 33-4), Muh. b. Beşşâr an Ebî Âsım an Muh. b. Aclân an Saîd el-Makburî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

6123-Bu hadisi Tirmizî (no. 1640), Yahyâ b. Talha an Ebî Bekr b. Ayyâş an Humeyd an Enes senedi ile tahrîc etti.

6124-Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ V, 293).

6125-Bu hadisi Tirmizî (no. 1663), ed-Dârimî an Nuaym b. Hammâd an Bakiyye b. el-Velîd an Buceyr b. Sa'd an Hâlid b. Ma'dân ani'l-Mikdâm senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

6126-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2522), Ah. b. Sâlih an Yahyâ b. Hassân ani'l-Velîd b. Rebâh an Nimrân b. Utbe an ümmi'd-Derdâ an Ebî'd-Derdâ senedi ile tahrîc etti.

6127-Bu hadisi Tirmizî (no. 1644), Kuteybe an İbn Lehî'a an Atâ b. Dînâr an Ebî Yezîd el-Havlânî an Fadâle b. Ubeyd an Ömer senedi ile tahrîc etti ve "hasen garîb" hükmü verdi.

6128-Bu hadisi Dârimî (II, 206), Muh. b. el-Mübârek an Muâviye b. Yahyâ an Safvân b. Amr an Ebî'l-Müsennâ el-Emlkî an Utbe senedi ile tahrîc etti.

Ayrıca bunu Ahmed ceyyid isnâd ile, Taberânî ve İbn Hibbân da tahrîc ettiler (Tergîb II, 317).

6129-Bu hadisi Buhârî (cihâd 13, III, 206) ve Müslim (imâret no. 144, s. 1509), Ebû İshâk ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Lafız Buhârî'nindir.

6130-Bu hadisi Nesâî (cenâiz 112/1, IV, 99), İbr. b. el-Hasan an Haccâc an Leys b. Sa'd an Muâviye b. Sâlih an Safvân b. Amr an Râşid b. Sa'd an raculin senedi ile tahrîc etti.

6131-Bu hadisi Tirmizî (no. 1668) ve Nesâî (cihâd 35, VI, 36), İbn Aclân ani'l-Ka'kâ' b. Hakîm an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnâdı "hasen sahîh garîb"tir.

6132-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2536), Mûsâ b. İsm. an Hammâd an Atâ b. es-Saîb an Murre el-Hemedânî an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

6133-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2488), Abdurrahman b. Sellâm an Haccâc b. Muh. an Ferec b. Fadâle an Abdilhabîr senedi ile tahrîc etti.

6134-Bu hadisi Müslim (imâret no. 157, s. 1517), Ebû Dâvud (no. 1520), Tirmizî (no. 1653), Nesâî (cihâd 36, VI, 36) ve İbn Mâce (no. 2797), Abdurrahman b. Şurayh an Sehl b. e. Umâme b. Sehl b. Huneyf an ebîhî an ceddihî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6135-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2499), Abdülvehhâb b. Necde an Bakiyye an İbn Sevbân an ebîhî an Mekhl an Abdirrahman b. Ganm an Ebî Mâlik senedi ile tahrîc etti.

6136-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2521), Müsedded an Yezîd b. Zurey' an Avf an Hasnâ binti Muâviye senedi ile tahrîc etti.

6137-Bu hadisi Mâlik (cihâd no. 32, s. 461-2), Ebû'n-Nadr mevlâ Ömer b. Ubeydillah'tan direkt olarak ahzetmiştir.

İbn Abdilberr, bunun bütün Muvattâ rivayetlerinde bu şekilde mürsel olarak geldiğini ancak mânâsının pek çok sahîh rivayetlere dayandığını söylemiştir.

6138-Bu hadisi Bezzâr (no. 1715), Seleme b. Şebîb an Muh. b. Muâviye an Müslim b. Hâlid an Şerîk b. e. Nemir an Enes senedi ile tahrîc etti.

Heysemî, Muh. b. Muâviye'nin metrûk, Müslim b. Hâlid'in ise ihtilâflı bir râvi olduğunu söylemiştir (Mecma‘ V, 291).

6139-İbnü'l-Mübârek'in Mes'ûdî'den hadis dinlediği sâbit olmuştur. Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ V, 296).

6140-Heysemî, isnâdında tanımadığı bir râvi bulunduğunu söylemiştir (Mecma‘ V, 296).

6141-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2493), Mervân an Hilâl b. Meymûn an Ya'lâ b. Şeddâd an Ümmi Harâm asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Hilâl, hakkında ihtilâf olan bir râvidir.

6142-Bu hadisi İbn Mâce (no. 2777), Hişâm b. Ammâr an Bakiyye an Muâviye b. Yahyâ an Leys b. e. Süleym an Yahyâ b. Abbâd an Ümmi'd-Derdâ an Ebî'd-Derdâ senedi ile tahrîc etti.

Muâviye zayıf bir râvidir.

6143-Bu hadisi Mâlik (salâtu'l-cemâat no. 6, s. 131), Ahmed (II, 325, 533), Buhârî (ezân 73, I, 176; cihâd 30, III, 211), Müslim (imâret no. 164, s. 1521), Tirmizî (no. 1063) ve İbn Hibbân (no. 3178), Mâlik an Summâ an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6144-Bu hadisi Nesâî (cenâiz 112/2, IV, 99-100) ve Ahmed (III, 400; VI, 465), Süleymân et-Teymî an Ebî Osmân an Âmir b. Mâlik an Safvân senedi ile tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir.

6145-Bu hadisi Mâlik (cenâiz no. 36, s. 233), Ebû Dâvud (no. 3111) ve Nesâî (cenâiz 14/1, IV, 13-4), Mâlik an Abdillah b. Abdillah b. Câbir b. Atîk an Atîk b. el-Hâris an Câbir b. Atîk asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6146-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 4772), Tirmizî (no. 1421), Nesâî (tahrîmu'd-dem 22-4, VII, 115-6) ve İbn Mâce (no. 2580), Ebû Ubeyde b. Muh. b. Ammâr b. Yâsir an Talha b. Abdillah b. Avf an Saîd senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdının sahîh olduğuna hükmetti.

6147-Bu hadisi Nesâî (tahrîmu'd-dem 25, VII, 117), el-Kâsım b. Zekeriyyâ an Saîd b. Amr an Abser an Mutarrif an Sevâde b. ebî'l-Ca'd an Ebî Ca'fer an Süveyd senedi ile tahrîc etti.

6148-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2539), Hişâm b. Hâlid ani'l-Velîd an Muâviye b. e. Selâm an ebîhî an ceddihî Ebî Selâm an raculin senedi ile tahrîc etti.

6149-Bu hadisi Nesâî (cihâd 36/3,VI, 37-8), Amr b. Osmân an Bakiyye an Buhayr an Hâlid an İbn e. Bilâl ani'l-İrbâd senedi ile tahrîc etti.

6151-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2533), Ah. b. Sâlih an İbn Vehb an Muâviye b. Sâlih ani'l-Alâ b. el-Hâris an Mekhl an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

Mekhl, Ebû Hureyre'yi işitmemiştir. Bu nedenle isnâdı munkatıdır.

6152-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2504) ve Nesâî (cihâd 1, VI, 7), Hammâd b. Seleme an Humeyd an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6153-Bu hadisi Müslim (imâret no. 86, s. 1488), İbn Nümeyr an ebîhî an Abdillah b. e. Hüseyn an Atâ an Âişe senedi ile;

Buhârî ise (cihâd 1, III, 200; 27, III, 210; 194, IV, 4; cezâus-sayd 10, II, 214; cizye 22, IV, 72), Mücâhid an Tâvus an İbn Abbâs tarikiyle tahrîc ettiler.

6154-Bu hadisi Müslim (imâret 158, s. 1517), Ebû Dâvud (no. 2502) ve Nesâî (cihâd 2, VI, 8), İbnü'l-Mübârek an Vüheyb b. el-Vered an Ömer b. Muh. b. el-Münkedir an Summâ an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6155-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2503), el-Velîd b. Müslim an Yahyâ b. el-Hâris ani'l-Kâsım Ebî Abdirrahman asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Kâsım hakkında bazı menfî sözler sarfedilmiştir.

6156-Bu hadisi Buhârî (cihâd 156, IV, 24) ve Müslim (cihâd no. 19), Ebû Âmir el-Akadî an Muğîre b. Abdirrahman an Ebî'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6157-Bu hadisi Nesâî (hayl 1, VI, 214-5), Ah. b. Abdilvâhid an Mervân b. Muh. an Hâlid b. Yezîd b. Sâlih an İbr. e. Able ani'l-Velîd b. Abdirrahman an Cübeyr b. Abdirrahman an Seleme senediyle tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir.

6158-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3462), Hayve b. Şurayh an İshâk Ebî Abdirrahman el-Horâsânî an Atâ el-Horâsânî an Nâfi' an İbn Ömer.

6159-Bu hadisi Buhârî (hars ve'l-müzârâa 2, III, 66), Abdullah b. Yûsuf an Abdillah b. Sâlim an Muh. b. Ziyâd an Ebî Umâme senedi ile tahrîc etti.

6160-Bu hadisi Buhârî (cihâd 15, III, 206; fardu'l-humus 10, IV, 51; tevhîd 28, VIII, 189), Müslim (imâret no. 149, s. 1512), Ebû Dâvud (no. 2517), Tirmizî (no. 1646), Nesâî (cihâd 21, VI, 23) ve İbn Mâce (no. 2783), Ebû Vâil an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6161-Bu hadisi Nesâî (cihâd 24, VI, 25), ësâ b. Hilâl an Muh. b. Himyer an Muâviye b. Sellâm an İkrime b. Ammâr an Şeddâd Ebî Ammâr an Ebî Umâme senedi ile tahrîc etti.

6162-Bu hadisi Nesâî (cihâd 23/2-3, VI, 24-5), Hammâd b. Seleme an Cebele b. Atiyye an Yahyâ b. el-Velîd an Ubâde asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6163-Bu hadisi Nesâî (cenâiz 61, IV, 60-1), Süveyd b. Nasr an İbni'l-Mübârek an İbn Cüreyc an İkrime b. Ammâr an İbn ebî Ammâr an Şeddâd senedi ile tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir.

6164-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 5123), Muh. b. Abdirrahîm ani'l-Hüseyn b. Muh. an Cerîr b. Hâzım an Muh. b. İshâk an Dâvud b. Husayn an Abdirrahman b. e. Ukbe senedi ile tahrîc etti.

6165-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2556), Hişâm ed-Destevâî an Katâde ani'l-Hasan an Kays b. Ubâd asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6166-Bu hadisi kaynak olarak ele aldığımız matb nüshasında bulamadım.

6167-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2595), Saîd b. Mansûr an Yezîd b. Hârûn ani'l-Haccâc an Katâde ani'l-Hasan an Semure senedi ile tahrîc etti.

6168-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2638), el-Hasan bin Alî an Abdissamed an Ebî Âmir an İkrime b. Ammâr an İyâs b. Seleme an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

6169-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2637), Muh. b. Ubeyd an İbn Sevr an Ma'mer ani'z-Zührî an Abdirrahman b. Kâ'b b. Mâlik an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

6170-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2632) ve Tirmizî (no. 3578), el-Müsennâ b. Saîd an Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6171-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2597), Muh. b. Kesîr an Süfyân an Ebî İshâk ani'l-Mühelleb b. e. Sufre senedi ile tahrîc etti.

6172-Bu hadisi Mâlik (cihâd no. 43, s. 466-7), an Yahyâ b. Saîd an Muâz senediyle mevkûf olarak;

Ebû Dâvud (no. 2515) ve Nesâî (cihâd 46, VI, 49), Bakiyye b. el-Velîd an Büceyr an Hâlid b. Ma'dân an Ebî Bahriyye an Muâz asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6175-Bu hadisi Mâlik (cihâd no. 35, s. 463), an Yahyâ b. Saîd an Ömer senedi ile tahrîc etti.

6176-Bu hadisi Müslim (cihâd no. 3, s. 1357-8), Ebû Dâvud (no. 2613) ve Tirmizî (no. 1408), es-Sevrî an Alkame b. Mersed an Sül. b. Büreyde an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6177-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2614), Osmân b. e. Şeybe an Yahyâ b. Âdem ve Ubeydillah b. Mûsâ an Hasan b. Sâlih an Hâlid b. el-Fizr an Enes senedi ile tahrîc etti.

6178-Bu hadisi Buhârî (ıtk 13, III, 122), Müslim (cihâd no. 1, s. 1356) ve Ebû Dâvud (no. 2633), İbn Avn an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6179-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2670) ve Tirmizî (no. 1583), Katâde ani'l-Hasan an Semure asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî'ye göre isnâdı "hasen (sahîh) garîb"tir.

6180-Bu mevkûfu Mâlik (cihâd 10, s. 447-8), an Yahyâ b. Saîd an Ebî Bekr senedi ile tahrîc etti.

6181-Bu hadisi Tirmizî (no. 1612), Katâde ani'n-Nu'mân ve Ebû Dâvud (no. 2655), Alkame b. Abdillah an Ma'kil ani'n-Nu'mân tarikleriyle tahrîc ettiler.

6182-Bu hadisi Müslim (salât no. 9, s. 288), Ebû Dâvud (no. 2634) ve Tirmizî (no. 1618), Hammâd b. Seleme an Sâbit an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6183-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2635) ve Tirmizî (no. 1549), Süfyân b. Uyeyne an Abdilmelik Nevfel b. Müsâhik an İbn İsâm el-Müzenî an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

6184-Bu hadisi Buhârî (cizye 1, IV, 63-4), el-Fadl b. Ya'kb an Abdillah b. Ca'fer er-Rakkî ani'l-Mu'temir b. Sül. an Saîd b. Ubeydillah an Bekr b. Abdillah ve Ziyâd b. Cübeyr an Cübeyr b. Hayye senedi ile tahrîc etti.

6185-Bu hadisi Müslim (imâret no. 137-8, s. 1507) ve Ebû Dâvud (no. 2510), Ebû Saîd mevlâ'l-Mehrî an Ebî Saîd el-Hudrî asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6186-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2647) ve Tirmizî (no. 1716), Yezîd b. e. Ziyâd an Abdirrahman b. e. Leylâ an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında hasen hükmü verdi.

6187-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2960), Mûsâ b. İsmaîl an İbr. b. Sa'd ani'z-Zührî an Abdillah b. Ka'b senedi ile tahrîc etti.

6188-Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ V, 328).

6189-6190-Bu hadisi Müslim (cihâd 137-140, s. 1444-6), Ebû Dâvud (no. 2727) ve Tirmizî (no. 1556), Yezîd b. Hürmüz an Necde asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6191-Bu hadisi Nesâî (kasmu'l-fey' 3, VII, 129), Amr b. Alî an Yezîd b. Hârûn an Muh. b. İshâk ani'z-Zührî ve Muh. b. Alî an Yezîd b. Hürmüz senedi ile tahrîc etti.

6192-Bu hadisi Buhârî (cihâd 67, 68, III, 222), Bişr b. el-Mufaddal an Hâlid b. Zekvân ani'r-Rübeyyi' asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6193-Bu hadisi Müslim (cihâd no. 142, s. 1447), Hişâm b. Hassân an Hafsa binti Sîrîn an Ümmi Atiyye asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6194-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2673), Saîd b. Mansûr an Muğîre b. Abdirrahman an Ebî'z-Zinâd an Muh. b. Hamza an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

6195-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2616), Hennâd an İbni'l-Mübârek an Sâlih b. ebî'l-Ahdar ani'z-Zührî an Urve an Usâme senedi ile tahrîc etti.

6196-6197-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2687), Saîd b. Mansûr an İbn Vehb an Amr b. el-Hâris an Bükeyr b. el-Eşacc an İbn Ya'lâ senedi ile tahrîc etti.

6198-Bu hadisi Müslim (imâret no. 153-4, s. 1514-5), Ebû Dâvud (no. 2785), Nesâî (cihâd 15, VI, 17-8) ve İbn Mâce (no. 2785), Ebû Hânî an Ebî Abdirrahman el-Hubulî an İbn Amr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6199-Bu hadisi lafzıyla Ebû Dâvud (no. 2508), Mûsâ b. İsmaîl an Hammâd an Humeyd an Mûsâ b. Enes an ebîhî senedi ile; yakın mânâsı ile Buhârî (cihâd 35/2, III, 213), Sül. b. Harb an Hammâd b. Zeyd an Humeyd an Enes senedi ile tahrîc ettiler.

6200-Bu hadisi Buhârî (cihâd 144, IV, 20) ve Ebû Dâvud (no. 2677), Muh. b. Ziyâd an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6201-Bu hadisi Müslim (imâret no. 134, s. 1506) ve Ebû Dâvud (no. 2780), Hammâd b. Seleme an Sâbit an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6202-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2560), Muh. b. Dâvud b. Süfyân an Yahyâ b. Hassân an Süleymân b. Mûsâ an Ca'fer b. Sa'd b. Semure b. Cündeb an Habîb b. Sül. an ebîhî Sül. b. Semure an Semure senedi ile tahrîc etti.

6203-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2611), Tirmizî (no. 1555) ve İbn Mâce (no. 2827), Vehb b. Cerîr an ebîhî an Yûnus ani'z-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Ebû Dâvud ve Tirmizî'ye göre bu rivayetin sahîhi Zührî mürselidir.

6204-Bu hadisi Buhârî (cihâd 83, III, 228-9) ve İbn Mâce (no. 2807), el-Evzâî an Sül. b. Habîb an Ebî Umâme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6205-Bu hadisi Buhârî (cihâd 185, IV, 35), Müslim (cennet no. 78, s. 2204), Ebû Dâvud (no. 2695) ve Tirmizî (no. 1551), Katâde an Enes an Ebî Talha asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6206-Bu mevkûfu Mâlik (cihâd no. 13, s. 449), an Nâfi' an İbn Ömer sahîh senedi ile tahrîc etti.

6207-Bu hadisi Müslim (nüzr no. 8, s. 1262-3) ve Ebû Dâvud (no. 3316), Eyyûb an Ebî Kılâbe an Ebî'l-Mühelleb an İmrân asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6208-Bu hadisi Tirmizî (no. 1715), Mahmûd b. Gaylân an Ebî Ah. an Süfyân an İbn e. Leylâ ani'l-Hakem an Miksem an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6209-Heysemî'ye göre ricâli güvenilir kimselerdir (Mecma‘ V, 330).

6210-Taberânî, bunu iki isnâd ile tahrîc etti. İlk isnâdın râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ V, 320).

6211-Mâlik (cihâd no. 17, s. 452), bunu belâğan direkt İbn Ömer'den nakletti.

Buhârî (cihâd 187/1-3, IV, 25-6) ve Ebû Dâvud (no. 2698-9), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6212-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3067), Ömer b. el-Hattâb ani'l-Firyâbî an Ebân b. Abdillah b. e. Hâzım an Osmân senedi ile tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir.

6213-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3027), Hennâd an Ebî Usâme an Mücâlid ani'ş-Şa'bî an Âmir b. Şehr senedi ile tahrîc etti.

Mücâlid hakkında kelâm sarfedilmiştir.

6215-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3000), İbn Fâris ani'l-Hakem b. Nâfi' an Şuayb ani'z-Zührî an Abdirrahman b. Abdillah b. Ka'b b. Mâlik an ebîhi senedi ile tahrîc etti.

6216-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3041), Musarrif b. Amr an Yûnus b. Bukeyr an Esbât b. Nasr an İsm. b. Abdirrahman an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

İsmaîl es-Süddî'nin İbn Abbâs'ı dinleyip dinlemediği hussu tartışmalıdır.

6217-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 6217), el-Abbâs b. Abdilazîm an Abdirrahman b. Hâni' an Şerîk an İbrâhîm b. Muhâcir an Ziyâd senedi ile tahrîc etti.

Abdurrahman, İmâm Ahmed ve İbn Maîn'e göre zayıftır.

6218-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3050), Muh. b. ësâ an Eş'as b. Şu'be an Artât b. el-Münzir an Hakîm b. Umeyr ani'l-İrbâd senedi ile tahrîc etti.

Eş'as hakkında kelâm sarfedilmiştir.

6219-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3051), Ebû Avâne an Mansûr an Hilâl an raculin min Sakîf an raculin min Cüheyne asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Görüldüğü isnâdında mechûl bir râvi vardır.

6220-Bu hadisi Buhârî (şurt 14, III, 177), Ebû Ahmed an Muh. b. Yahyâ el-Kinânî an Mâlik an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

6221-Bu hadisi Buhârî (fardu'l-humus' 19, IV, 61) ve Müslim (müsâkât no. 6, s. 1187-8), Mûsâ b. Ukbe an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile daha uzun bir metinle tahrîc ettiler.

6222-Bu hadisi Buhârî (şurt 14, III, 177) ve Ebû Dâvud (no. 3006-7), an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Bu metin Buhârî'nin İstanbul matbu nüshasında yer almamıştır. Buhârî'deki mevcdiyetini Mizzî'nin Tuhfetu'l-İşrâf'ından öğrenmekteyiz.

6223-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3018), İbnu's-Serh an İbn Vehb an Yûnus b. Yezîd ani'z-Zührî senedi ile tahrîc etti.

6224-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2759) ve Tirmizî (no. 1580), Şu'be an Ebî'l-Feyd an Süleym b. Âmir an Amr b. Abese asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnâdı sahîhtir.

6225-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3052), Sül. b. Dâvud an İbn Vehb an Ebî Sahr el-Medînî an Safvân senedi ile tahrîc etti.

6226-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2758), Ah. b. Sâlih an İbn Vehb an Amr an Bukeyr b. el-Eşacc ani'l-Hasan b. Alî b. e. Râfi' an Ebi Râfi' senedi ile tahrîc etti.

6227-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2761), Muh. b. Amr er-Râzî an Seleme b. el-Fadl an Muh. b. İsh. an Sa'd b. Târık an Seleme senedi ile tahrîc etti.

6228-Bu hadisi Mâlik (cihâd no. 12, s. 448-9), an raculin min ehli-l-Kfe an Ömer senedi ile tahrîc etti.

6229-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2764), Osmân b. e. Şeybe an Süfyân b. Uyeyne an Mansûr an İbrâhîm ani'l-Esved an Âişe senedi ile tahrîc etti.

6230-Bunu Mâlik (cihâd 12, s. 449; 26, s. 460), belâğan irâd etti.

6231-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3038-9), Tirmizî (no. 623), Nesâî (zekât 8, III, 25-6) ve İbn Mâce (no. 1803) Ebû Vâil ve Mesrk (ayrı ayrı) an Muâz asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, hasen hükmü verdi.

6232-Bu hadisi Mâlik (zekât no. 43, s. 279), an Nâfi' an Eslem senedi ile tahrîc etti.

6233-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3044), Muh. b. Miskîn an Yahyâ b. Hassân an Hüşeym an Dâvud b. e. Hind an Kuşeyr b. Amr an Becâle bin Abde an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6234-Bu hadisi Buhârî (cizye 1, IV, 62), Ebû Dâvud (no. 3043) ve Tirmizî (no. 1586), Süfyân b. Uyeyne an Amr b. Dînâr an Becâle asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6235-Mâlik (zekât no. 42, s. 278), doğrudan Ca'fer'den ahzetmiştir.

6236-Muvattâ, zekât no. 41, s. 278).

6237-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3037), el-Abbâs b. Abdilazîm an Sehl b. Muh. an Yahyâ b. e. Zâide an Muh. b. İshâk an Âsım b. Ömer an Enes senedi ile tahrîc etti.

6238-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2961), Mahmûd b. Hâlid an Muh. b. Âiz ani'l-Velîd an ësâ b. Yûnus an ibnin li-Adî b. Adî el-Kindî an Ömer b. Abdilazîz senedi ile tahrîc etti.

6239-Bu hadisi Mâlik (zekât no. 46, s. 281), ani'z-Zührî an Sâlim b. Abdillah an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

6240-Bu hadisi Mâlik (zekât no. 47-8, s. 281), ani'z-Zührî ani's-Sâib senedi ile tahrîc etti.

6241-Bu hadisi Müslim (fiten 33, s. 2220-1) ve Ebû Dâvud (no. 3035), Züheyr an Süheyl b. e. Sâlih an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6242-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3053) ve Tirmizî (no. 633), Cerîr an Kâbûs an ebîhî an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Tirmizî, bu rivayetin mürsel olarak da geldiğini söyledikten sonra herhangi bir sıhhat tercihinde bulunmamıştır.

6243-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3082), Hayve b. Şurayh an Bakiyye an Umâre b. ebi'ş-Şa'sâ' an Sinân b. Kays an Şebîb b. Nuaym an Yezîd b. Humeyr an Ebî'd-Derdâ senedi ile tahrîc etti.

Bakiyye, burada tahdîs sigası ile rivayette bulunmuştur.

6244-Râvilerinden Leys'in kâtibi Abdullah b. Sâlih ihtilaflı bir râvidir. Diğer râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VI, 13).

6245-Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ VI, 13).

6246-Bu hadisi Buhârî (edeb 99, VII, 114-5), Müslim (cihâd no. 10-11, s. 1360), Ebû Dâvud (no. 2756), Tirmizî (no. 1581) ve İbn Mâce (no. 2872), muhtelif tariklerden olmak üzere İbn Ömer'den tahrîc ettiler.

6247-6248-Bu hadisi Müslim (cihâd no. 15-16, s. 1361), Ebû Nadre an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6249-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2736, 3015), Muh. b. ësâ an Mücemma' b. Ya'kb an ebîhî an ammihî Abdirrahman b. Yezîd an ammihî Mücemma' senedi ile tahrîc etti.

6250-Bu hadisi Ahmed (II, 62), Buhârî (cihâd 51, III, 218), Müslim (cihâd no. 57, s. 1383), Ebû Dâvud (no. 2733), Tirmizî (no. 1554) ve İbn Mâce (no. 2854), an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6251-Bu hadisi Nesâî (hayl 17, VI, 228), el-Hâris b. Miskîn an İbn Vehb an Saîd b. Abdirrahman an Hişâm b. Urve an Yahyâ b. Abbâd b. Abdillah b. ez-Zübeyr an ceddihî senedi ile tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir.

6252-6253-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3013-4), Sül. b. Bilâl an Yahyâ b. Saîd an Beşîr b. Yesâr asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6254-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3019), İbnü's-Serh an İbn Vehb an Yûnus b. Yezîd ani'z-Zührî senedi ile tahrîc etti.

6255-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2729), Zeyd b. el-Hubâb an Râfi' b. Seleme b. Ziyâd an Haşrec senedi ile tahrîc etti. Bunun isnâdı zayıftır.

6256-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2730), Tirmizî (no. 1557) ve İbn Mâce (no. 2855), Bişr b. el-Mufaddel an Muh. b. Zeyd an Umeyr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

6257-Bu hadisi Tirmizî (no. 1558-a), Kuteybe an Abdilvâris b. Saîd an Urve b. Sâbit ani'z-Zührî senedi ile tahrîc etti ve "hasen garîb" hükmü verdi.

6258-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2731), Saîd b. Mansûr an Ebî Muâviye ani'l-A'meş an Ebî Süfyân an Câbir senedi ile tahrîc etti.

6259-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2725) ve Tirmizî (no. 1559), Büreyd b. Abdillah b. e. Bürde an ceddihî Ebî Bürde an Ebî Mûsâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

6260-Bu hadisi Buhârî (mağâzî 38, V, 81) ve Ebû Dâvud (no. 2724), İbn Uyeyne ani'z-Zührî an Anbese b. Saîd an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6261-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2726), Mahbb an Mûsâ an Ebî İshâk el-Fezarî an Küleyb b. Vâil an Hânî b. Kays an Habîb b. e. Müleyke an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

6262-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3036) ve Müslim (cihâd no. 47, s. 1376), Abdürrezzâk an Ma'mer an Hemmâm an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6263-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2706), Saîd b. Mansûr an İbn Vehb an Amr b. el-Hâris an İbn Harşef el-Ezdî ani'l-Kâsım mevlâ Abdirrahman an ba'dı ashâbı-n-Nebî senedi ile tahrîc etti.

Kâsım hakkında menfi sözler sarfedilmiştir.

6264-Bu hadisi Buhârî (fardu'l-humus 20/2, IV, 61), Müsedded an Hammâd b. Zeyd an Eyyûb an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

6265-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2952), İbr. b. Mûsâ an ësâ an İbn e. Zi'b ani'l-Kâsım b. Abbâs an Abdillah b. Niyâr an Urve an Âişe senedi ile tahrîc etti.

6266-Bu hadisi Buhârî (fardu'l-humus 8, IV, 50; nikâh 58, VI, 139) ve Müslim (cihâd no. 32, s. 1366), Abdürrezzâk an Ma'mer an Hemmâm an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6267-Bu hadisi Buhârî (cihâd 189, IV, 36) ve Müslim (imâret no. 24, s. 1461-2), Ebû Hayyân an Ebî Zür'a an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6268-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2716), Muh. b. Dâvud b. Süfyân an Yahyâ b. Hassân an Sül. b. Mûsâ an Ca'fer b. Sa'd b. Semure an Habîb b. Sül. an ebîhî Sül. b. Semure an Semure senedi ile tahrîc etti.

6269-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2712), Mahbb b. Mûsâ an Ebî İshâk el-Fezârî an Abdillah b. Şevzeb an Âmir b. Abdilvâhid an İbn Büreyde an İbn Amr senedi ile tahrîc etti.

6270-Bu hadisi Mâlik (cihâd no. 25, s. 459), Buhârî (mağâzî 38, V, 81; edeb 25/2, VII, 76; eymân 33, VII, 235), Müslim (imân no. 183, s. 108), Ebû Dâvud (no. 2711), Nesâî (eymân 38, VII, 24), İbn Hibbân (no. 4831) ve Beyhakî (VI, 316; Iî, 100, 137), Sevr b. Yezîd an Sâlim mevlâ İbn Mutî' an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6271-Bu hadisi Buhârî (cihâd 190, IV, 37), Alî b. Abdillah an Süfyân an Amr an Sâlim b. ebî'l-Ca'd an İbn Amr senedi ile tahrîc etti.

6272-Bu hadisi Nesâî (imâmet 58/1-2, II, 115-6), İbn Cüreyc ani'l-Fadl b. Ubeydillah an Ebî Râfi' senedi ile tahrîc etti.

Bu hadisi, İbn Huzeyme'nin Sahîh'inde de (Tergîb II, 309) yer almıştır.

6273-Bu hadisi Mâlik (cihâd 23, s. 458), Ebû Dâvud (no. 2710), Nesâî (cenâiz 66, IV, 64) ve İbn Mâce (no. 2848), Yahyâ b. Saîd an Muh. b. Yahyâ b. Habbân an Ebî Amre an Zeyd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6274-Bu mürseli Mâlik (cihâd no. 24, s. 458-9), an Yahyâ b. Saîd an Abdillah b. el-Muğîre senedi ile tahrîc etti.

İbn Abdilberr'e göre, bu hadis başka yollarla mevsûl olarak gelmemiştir.

6275-Bu hadisi Müslim (îmân no. 182, s. 107-8) ve Tirmizî (no. 1574), İkrime b. Ammâr an Simâk Ebî Zümeyl an İbn Abbâs an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6276-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2715), el-Velîd b. Müslim an Züheyr b. Muh. an Amr b. Şuayb an ebîhî an ceddihî asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6277-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2705), Hennâd an Ebî'l-Ahvas an Âsım b. Küleyb an raculin senedi ile tahrîc etti.

6278-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2703), Sül. b. Dâvud an Cerîr b. Hâzım an Ya'lâ b. Hâkim an Ebî Lebîd senedi ile tahrîc etti.

6279-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2708), Ebû Muâviye an Muh. b. İshâk an Yezîd b. e. Habîb an Ebî Merzk mevlâ Tüceyb an Haneş es-San'ânî an Rüveyfa' senedi ile tahrîc etti.

6280-Bu hadisi Mâlik (k. da'veta'l-mazlm no. 1, s. 1003) ve Buhârî (cihâd 180/1, IV, 33), Mâlik an Zeyd b. Eslem an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6281-Bu hadisi Buhârî (şirb ve'l-müsâkât 11, III, 78; cihâd 146, IV, 21) ve Ebû Dâvud (no. 3038-4), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an İbn Abbâs ani's-Sa'b asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6282-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2750), bir kıssa ile birlikte Mervân b. Muh. an Yahyâ b. Hamza an Ebî Vehb an Mekhl an Ziyâd b. Câriye an Habîb senedi ile tahrîc etti.

6283-Bu rivayeti de Ebû Dâvud (no. 2748-9), Mekhl an Ziyâd b. Câriye asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6284-6286-Bu hadisi Mâlik (cihâd no. 15, s. 450), Buhârî (fardu'l-humus 3-4, IV, 55), Müslim (cihâd no. 35-37, s. 1368-9) ve Ebû Dâvud (no. 2741-45), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6287-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2722), Hârûn b. Abbâd an Vekî' an ebîhî an Ebî İshâk an Ebî Ubeyde an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

6288-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2753), daha uzun bir metinle Âsım b. Küleyb an Ebî'l-Cüveyriyye el-Cermî an Ma'n asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Âsım, ihtilaflı bir râvidir.

6289-6291-Bu hadisi Buhârî (îmân 19, I, 12; zekât 53, II, 131), Müslim (îmân no. 236-7, s. 132-3; zekât no. 131, s. 732-3), Ebû Dâvud (no. 4683-5) ve Nesâî (îmân 7, VIII, 103-4), ez-Zührî an Âmir b. Sa'd an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6292-Bu hadisi Müslim (zekât no. 137, s. 737), el-Adenî an Süfyân an Ömer b. Saîd b. Mesrk an ebîhî an Abâye b. Rifâ' an Râfi' senedi ile tahrîc etti.

6293-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2721), Saîd b. Mansûr an İsm. b. Ayyâş an Safvân b. Amr an Abdirrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr an ebîhî an Avf ve Hâlid senedi ile tahrîc etti.

6294-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2701), İbr. b. Hamza an Enes b. İyâd an Ubeydillah an Nâfi' an İbn Ömer senediyle tahrîc etti.

6295-Lafız Mâlik'e aittir. Bunu o (cihâd no. 22, s. 457-8), Abdurrahman b. Saîd an Amr b. Şuayb senedi ile mürsel olarak; Nesâî ( kasemu'l-fey' no. 7, VII, 131-2), Amr b. Yezîd an İbn e. Adî an Hammâd b. Seleme an Muh. b. İshâk an Amr b. Şuayb an ebîhî an ceddihî senedi ile tahrîc etti.

6296-6298-Bu hadisi Ahmed (IV, 85, 81, 83), Buhârî (menâkıb 2/3, IV, 155; mağâzî 38, V, 79), Ebû Dâvud (no. 2979, 2980), Nesâî (kasemu'l-fey 5, 6, VII, 130), Taberânî (M. el-Kebîr no. 1591-4) ve İbn Hibbân (no. 3286), ez-Zührî an Saîd b. el-Müseyyeb an Cübeyr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6299-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2684), Osmân b. e. Şeybe an İbn Nümeyr an Hâşim b. el-Berîd an Hüseyn b. Meymûn an Abdillah b. Abdillah an Abdirrahman b. e. Leylâ an Alî senedi ile tahrîc etti.

6300-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2991), Muh. b. Kesîr an Süfyân an Mutarrif ani'ş-Şa'bî senedi ile tahrîc etti.

6301-Bu mürsel hadisi de Ebû Dâvud (no. 2993), Mahmûd b. Hâlid an Ömer b. Abdilvâhid an Saîd b. Beşîr an Katâde senedi ile tahrîc etti.

6302-6307-Bu hadisi Buhârî (fardu'l-humus 1, IV, 42-4; ferâid 3, VIII, 3-4; cihâd 80/3, III, 227-8; mağâzî 14, V, 23-5; nafakât 3/2, VI, 190-3; i'tisâm 5, VIII, 146-7), Müslim (cihâd no. 48-50, s. 1376-9), Ebû Dâvud (no. 2963, 2964, 2965, 2967), Tirmizî (no. 1619) ve Nesâî (kasemu'l-fey' 1, VII, 136-7), Mâlik b. Evs an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6308-Nesâî (fey' no. 15, VII, 134-5), Amr b. Yahyâ b. el-Hâris an Mahbb an Ebî İshâk an Şerîk an Husayf an Mücâhid senedi ile tahrîc etti.

6309-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2972), Abdullah b. el-Cerrâh an Cerîr ani'l-Muğîre an Ömer senedi ile tahrîc etti.

6310-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2950), en-Nüfeylî an Muh. b. Seleme an Muh. b. İshâk an Muh. b. Amr b. Atâ an Mâlik b. Evs an Ömer senedi ile tahrîc etti.

6311-Bu hadisi Buhârî (menâkı'bu'l-Ensâr 45, IV, 261), İbrâhîm b. Mûsâ an Hişâm an İbn Cüreyc an Ubeydillah b. Ömer an Nâfi' an İbn Ömer an Ömer senedi ile tahrîc etti.

6312-Bu hadisi Buhârî (mağâzî 12/25, V, 20), İshâk b. İbr. an Muh. b. Fudayl an İsmaîl an Kays senedi ile tahrîc etti.

6313-Bu hadisi Buhârî (salât 42, I, 108; cizye 4, IV, 65), İbr. b. Tahmân an Abdilazîz b. Suheyb an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6314-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2953), Safvân b. Amr an Abdirrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr an ebîhî an Avf b. Mâlik asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6315-Bu hadisi Buhârî (hars 8, 9, 11, III, 9; şurt 5/2, III, 175; icâret 22, III, 55; mağâzî 40, V, 84), Müslim (müsâkât 1-5, s. 1186-7), Ebû Dâvud (no. 3008) ve İbn Mâce (no. 2467), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6316-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2574), Tirmizî (no. 1700) ve Nesâî (hayl 14, VI, 226-7), İbn e. Zi'b an Nâfi' b. e. Nâfi' an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

6317-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2576), Müsedded an Mu'temir an Ubeydillah an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

6318-Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimseler olup Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ V, 263).

6319-Bu hadisi Ahmed (III, 256), Affân an Saîd b. Zeyd ani'z-Zübeyr b. el-Hırrît an Ebî Lebîd an Enes senedi ile tahrîc etti.

6320-6321-Bu hadisi Mâlik (cihâd no. 45, s. 467-8), Buhârî (salât 41, I, 108; cihâd 56, 57, 58, III, 219; i'tisâm 16, VIII, 154), Müslim (imâret no. 95, s. 1491-2), Ebû Dâvud (no. 2575), Tirmizî (no. 1699), Nesâî (hayl 13, VI, 226) ve İbn Mâce (no. 2877), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6322-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2579), Süfyân b. Hüseyn ani'z-Zührî an Saîd b. el-Müseyyeb an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6323-Bu hadisi Buhârî (cihâd 59/1-2, III, 220; rikâk 38/1-2, VII, 190), Ebû Dâvud (no. 4802) ve Nesâî (hayl 14, VI, 227), Humeyd an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6324-Bu hadisi Müslim (imâret no. 169, s. 1522-3), Muh. b. Rumh an Leys ani'l-Hâris b. Ya'kb an Ar. b. Şemâse an Fukaym senedi ile tahrîc etti.

6325-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2513), Tirmizî (no. 1637) ve Nesâî (cihâd 26, VI, 28; hayl 8, VI, 222-3), muhtelif tariklerle Ukbe'den tahrîc ettiler.

Tirmizî, Sahîh hükmü vermiştir.

6326-Bu hadisi Buhârî (cihâd 78, III, 226-7), el-Ka'nebî an Hâtim b. İsm. an Yezîd b. e. Ubeyd an Seleme senedi ile tahrîc etti.

6327-6328-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2544) ve Nesâî (hayl 3, VI, 218-9), Muh. b. Muhâcir an Akîl b. Şebîb an Ebî Vehb asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6329-Bu hadisi Tirmizî (no. 1696-7) ve İbn Mâce (no. 2789), Yezîd b. e. Habîb an Ali b. Rebâh an Ebî Katâde asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında sahîh hükmü vermiştir.

6330-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2545) ve Tirmizî (no. 2454), Şeybân b. Abdirrahman an ësâ b. Alî b. Abdillah b. Abbâs an ebîhî an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre isnâdı "hasen garîb"tir.

6331-Bu hadisi Müslim (imâret no. 101-2, s. 1494-5), Ebû Dâvud (no. 2547), Tirmizî (no. 1698) ve Nesâî (hayl 4, VI, 219), Selm b. Abdirrahman an Ebî Zür'a an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6334-Bu hadisi Buhârî (cihâd 43, 44, III, 215-6; fardu'l-humus 8/1, IV, 49-50), Müslim (imâret no. 98-9, s. 1493-4), Tirmizî (no. 1694) ve Nesâî (hayl 7, VI, 222), muhtelif tarikler ile Urve el-Bârikî'den tahrîc ettiler.

6335-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2542), Sevr b. Yezîd an Nasr el-Kinânî an raculin min Benî Süleym an Utbe asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6336-Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ V, 259).

6337-Heysemî,isnâdında tanımadığı bir râvinin bulunduğunu söylemiştir (Mecma‘ V, 259).

6338-Bu mürsel hadisi Mâlik (cihâd no. 47, s. 468), an Yahyâ b. Saîd senedi ile tahrîc etti.

6339-Bu hadisi Nesâî (işretu'n-nisâ 1/2, VII, 62), Ah. b. Hafs b. Abdillah an ebîhî an İbr. b. Tahmân an Saîd b. e. Arbe an Katâde an Enes senedi ile tahrîc etti. Râvileri Sahîh ricâlindendir.

6340-Bu hadisi Nesâî (hayl 9, VI, 223), Amr b. Alî an Yahyâ b. Saîd an Abdilhamîd b. Ca'fer an Yezîd b. e. Habîb an Süveyd b. Kays an Muâviye b. Hudeyc an Ebî Zer senedi ile tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir.

6341-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2546), Mûsâ b. Mervân an Mervân b. Muâviye an Ebî Hayyân et-Teymî an Ebî Zür'a an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

6342-Bu hadisi Buhârî (cihâd 46/2, III, 216), Alî b. Abdillah b. Ca'fer an Ma'n b. ësâ an Ubeyy b. Abbâs b. Sehl an ebîhî an ceddihî senedi ile tahrîc etti.

6343-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2565) ve Nesâî (hayl 10, VI, 224), Leys b. Sa'd an Yezîd b. e. Habîb an Ebî'l-Hayr an İbn Züreyr an Alî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6344-Bu hadisi Ahmed (III, 468), Revh b. Ubâde an Ebî Nuâme el-Adevî an Müslim b. Büdeyl an İyâs b. Züheyr an Süveyd senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ V, 258).

6345-Bu hadisi Ahmed (IV, 321), Yezîd b. Abdirrabbih an Muh. b. Harb ani'z-Zebîdî an Râşid b. Sa'd an Ebî Âmir el-Hevzenî an Ebî Kebşe senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ V, 266).

6346-Bu hadisin râvileri Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma‘ V, 266).

6347-Bu hadisi İbn Mâce (no. 2484), İbr. b. el-Münzir an Ebî'l-Ca'd an Abdirrahman b. Abdillah an Kesîr b. Abdillah b. Amr b. Avf an ebîhî an ceddihî senedi ile tahrîc etti.

Bu hadis uydurmadır. Râvisi Kesîr, hadiste "kezzâb"dır.