1. Allah Yolu'nda Cihad, En Üstün İştir
4. İşlerin Hangisi Daha Üstündür?
5. Allah Yolu'nda, Devenin İki Sağımı Arasındaki Süre Kadar Savaşan Kimse
6. İnsanların En Üstünü, Atının Başını Allah Yolu'nda Tutan Adamdır
7. Kişinin Allah Yolu'nda Kalmasının Fazileti Hakkında
8. Allah Yolu'ndaki Tozun Fazileti Hakkında
9. Allah Azze Ve Celle Yolu'nda Bir Sabah Yürüyüşü İle Bir Akşam Yürüyüşü
10. Allah Azze Ve Celle Yolu'nda Bir Gün Oruç Tutan Kimse
11. Bekçilik Yaparak Allah Yolunda Uykusuz Kalan Kimse Hakkında
12. Allah Azze Ve Celle Yolu'nda Harcama Yapmanın Fazileti Hakkında
13. Allah Azze Ve Celle Yolu'nda Malından Bir Çift Şey Harcayan Kimse
14. (Silah) Almanın Fazileti Ve Bununla İlgili Emir Hakkında
15. Allah Yolunda Herhangi Bir Şekilde Yaralanan Kimsenin Fazileti Hakkında
16. Allah'tan Şehidlik İsteyen Kimse Hakkında
18. Şehidin Bu Dünyaya Dönmeyi Temenni Etmesi
20. Allah Yolu'nda Öldürülenlerin Durumu
21. Allah Yolu'nda Sabrederek Ve Sadece Allah Rızasını Umarak Savaşan Kimse Hakkında
23. Hz. Peygambere Savaşlarında İsabet Eden Zorluklar
24. Kim Bir Şey Niyet Ederek Savaşırsa, Ona Niyet Ettiği Şey Verilir
26. Savaşmamışken Ölen Kimse Hakkında
27. Bir Savaşçıya İhtiyacı Olan Şeyleri Veren Kimsenin Fazileti Hakkında
28. Cihaddan Geri Kalmada Mazeret
29. Deniz Savaşının Fazileti Hakkında
30. Kadınların Erkeklerle Beraber Savaşması Hakkında
31. Hz. Peygamberin Bazı Hanımlarıyla Birlikte Savaşa Çıkması Hakkında
32. Düşman Sınırında Bir Gün Bir Gece Nöbet Bekleyen Kimsenin Fazileti Hakkında
33. Düşman Sınırında Nöbet Beklerken Ölen Kimsenin Fazileti Hakkında
34. Allah Yolu'nda (Tutulan, Kullanılan) Atların Fazileti Hakkında
35. Müstehab Ve Mekruh Olan Atlar
37. Ödüllü At Yarışları Hakkında
38. Müşriklere Karşı Dil Ve El İle Cihad Etmek Hakkında
39. Bu Ümmetten Bir Topluluk Hak Uğrunda Savaşmaya Devam Edecektir
40. Haricilerle Savaş Hakkında
2395. “Bize Muhammed b. Kesîr, el-Evzâî'den, (O) Yahya b. Ebî Kesîr'den, (O) Ebû Seleme'den, (O da) Abdullah b. Selâm’dan (naklen) haber verdi ki,” O şöyle dedi:
“Biz, Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ashabından bir topluluk (olarak) oturup aramızda konuştuk ve "işlerin hangisinin yüce Allah'a daha sevimli olduğunu bilsek onu yaparız" dedik.” Bunun üzerine yüce Allah, sonuna varıncaya kadar şu Ayetleri indirdi:
“Göklerde olan şeyler de, yerde olan şeyler de Allah'ı tesbih etmişlerdir. O Azizdir, Hakimdir. Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylersiniz? (Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında) büyük gazaba sebep olur,.."[1]
Abdullah, sözüne devamla şöyle dedi:
“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de bunları bize sonuna varıncaya kadar okudu.”
Ebû Seleme de şöyle dedi:
“İbn Selâm da bunları bize okudu.” Yahya dedi ki:
“Ebû Seleme de bunları bize okudu.” (El-Evzâî dedi ki):
“Yahya da bunları bize okudu.” (Muhammed dedi ki):
“El-Evzâi de bunları bize okudu.” (Dârimî dedi ki):
“Muhammed de bunları bize okudu.”[2]
"Cihâd", Allah'ın (Celle Celaluhu) rızasını kazanmak uğrunda her türlü araçla olanca gayretin sarf edilmesi demektir. "Cihâd" kelimesi bu geniş manasıyla kâfirlere, günahkâr müslümanlara, insanın kendi nefsine ve şeytana karşı gösterilen gayretler için kullanılabilmektedir. Ancak kelime zamanla "kâfirlerle savaşma hususunda olanca gayreti sarf etme", "kâfirlerle sıcak savaş" manasına kullanılır olmuş ve diğerlerine "mücâhede" denmiştir. Cihâd kelimesi Ayet ve Hadislerde mezkûr geniş manasıyla da geçmektedir.
"Kâfirlerle sıcak savaş = kıtal" manasına cihada, Medine'ye hicretten sonra izin verilmiştir. Bu iznin Hicri 2. yılın Safer ayında verildiği nakledilmektedir. Bu sebeple Mekki Ayetlerde geçen cihad kelimelerinde, kâfirlerle "kıtal" dışında Allah'ın (Celle Celaluhu) rızasını kazandıracak; dinin tebliği, yetimlere ve yakınlara yardım ve diğer ibadetler hususunda gösterilen gayretler kastedilmiş olmalıdır.
Dârimî (Rahmetullahi Aleyh), yukarıdaki Hadiste en üstün işin cihad olduğu hükmünü, herhalde Sahabilerin Allah'a (Celle Celaluhu) en sevgili amelin hangisi olduğu meselesini konuşmaları üzerine inen Ayetler arasındaki şu ayetten çıkarmıştır:
"Muhakkak ki Allah kendi yolunda, (parçaları birbirine) kenetlenmiş bir duvar gibi, saf bağlayarak savaşanları sever."[3]
2396. “Bize Ubeydullah b. Musa, Süfyan'dan (O) Ebu'z-Zinâd'dan, (O) el-A'rec'den, (O da) Ebu Hüreyre'den (naklen) haber verdi ki,” O şöyle dedi:
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Allah, evinden, kendisini (oradan) sadece Allah yolunda cihad etme ve O'nun sözlerini doğrulatma (gayesi) güderek çıkan kimseyi Cennet'ine sokmayı veya içinden çıkmış olduğu evine, elde edeceği sevapla yahut (sevap ve) ganimetle geri çevirmeyi üstlenmiştir "[4]
2397. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Malik b. Miğvel, el-A'meş'ten, (O) Ebû Sütyân'dan, (O da) Câbir'den (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
"Ya Rasûlullah, hangi cihad daha üstündür?" denildi de (Hz. Peygamber);
"Atı öldürülen ve kendi kanı da akıtılan, (böylece malıyla canıyla Allah yolunda cihad ederken şehid edilen kimsenin cihadı!)" buyurdu.[5]
2398. “Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki), bana İbrahim b. Sa'd, İbn Şihâb'dan, (O) İbnu'l-Museyyeb'den, (O da) Ebû Hüreyre'den (naklen) rivayet etti ki,” O öyle dedi:
Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem),
"İşlerin hangisi daha üstündür?" diye soruldu da O;
"Allah'a iman etmek!" buyurdu. (Ebû Hüreyre sözüne devamla) dedi ki;
"Sonra ne?" denildi, O da;
"Sonra Allah yolunda cihad etmek!" buyurdu.
"Sonra ne?" denildi, O da;
"Riya-günâh karışmamış makbul hac!" buyurdu.[6]
2399. “Bize Nuaym b. Hammâd haber verip (dedi ki), bize Bakıyye, Bahir'den, (O) Halid b. Ma'dan'dan, (O) Malik b. Yehamir'den, (O da) Muaz b. Cebel'den (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Kim Allah yolunda devenin iki sağımı arasındaki süre kadar (fuvâka nâkatin) savaşırsa, ona Cennet vâcib olur!"[7]
Bu (yani Hadiste geçen) "fuvâka nâkatin" sözü, (devenin) sütünü, kendisi sağan kimse için akıtması miktarı süre demektir.[8]
2400. “Bize Asım b. Ali haber verip (dedi ki), bize İbn Ebi Zi'b, Saîd b. Hâlid'den, (O) İsmail b. Abdirrahman b. Ebi ZiVden, (O) Atâ b. Yesâr'dan, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivayet etti ki,”
Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün), onlar oturuyorlarken onların yanına gelip şöyle buyurdu: "Size mertebe bakımından insanların en hayırlısını bildireyim mi?" (İbn Abbâs dedi ki), biz de:
"Evet, (Yâ Rasûlullah!)" dedik. Şöyle buyurdu:
"Atının -veya "bir atın" buyurmuştu- başını, ölünceye veya öldürülünceye kadar Allah yolunda tutan adam!" (Hz. Peygamber sonra);
"Peki, size, (mertebece) ona yaklaşanı bildireyim mi?" buyurdu. Biz de;
"Evet, Yâ Rasûlullah!" dedik. Şöyle buyurdu:
"Namazını dosdoğru kılmak, zekâtını vermek ve insanların kötülüklerinden uzaklaşmak üzere birvadiye çekilen kişi!" (Hz. Peygamber sonra);
"Peki, size mertebece insanların en kötüsünü bildireyim mi?" buyurdu. Biz de;
"Evet, Yâ Rasûlullah!" dedik. Şöyle buyurdu:
"Büyük Allah hakkı için isteyen, ama O'nun hakkı için (kendisinden bir şey istendiğinde de) sevmeyen kimse!"[9]
"Atın başını Allah yolunda tutmak"tan maksat, Allah Azze ve Celle'nin yolunda devamlı cihâd etmektir. Bu Hadis mertebece en hayırlı, yani sevapça en üstün insanın, Allah Sübhanehu ve Tealâ yolunda devamlı savaşan kimse olduğunu göstermektedir. Kadı İyâz, bu Hadisin zahirinin, bu genel hükmünün diğer Hadislerle sınırlandırıldığını ve manasının; "insanların en hayırlılarından biri" şeklinde olacağını söylemiştir. Çünkü âlimlerin ve sıddîklerin daha faziletli olduklarını belirten Hadisler vadır. Bu Hadisi, sadece "savaşan kimse" ile sınırlamayıp, onu, "insanların en hayırlısı Allah Azze ve Celle yolunda devamlı koşturan, yani Allah'ın (Celle Celaluhu) rızasını kazanmak için devamlı gayret sarf eden insandır", şeklinde anlamak da mümkündür ki, bu durumda onun hükmünü sınırlamaya gerek kalmaz. Bu Hadisin bu ilk parçasının genel savaş zamanlarındaki en hayırlı insan hakkında olması da muhtemeldir.
Bu Hadisin ikinci parçası, hayırlılık bakımından ikinci sırada olanın, bir köşeye çekilip orada tek başına yaşayan insan olduğunu göstermektir. Hadis bu zahiri manasıyla, inzivaya çekilmenin, halka karışıp onlarla birlikte yaşamaktan daha faziletli olduğu görüşünde olan bazı kimselerin lehine bir delildir. Ancak âlimlerin çoğu, fitnelerden zarar görmeme ümidi içinde olma şartıyla, halkla birlikte yaşamanın daha üstün olduğunu söylemişlerdir. Nitekim Peygamberlerin ve Sahabe, Tabiûn, âlim ve zâhidlerin cumhurunun yaşayışları da böyle olmuştur. Şu var ki, fitne zamanlarında yapabileceği bir şey olmayan, aksine din ve dünyasına zarar gelmesi muhtemel olan kimsenin inzivaya çekilmesi caiz olur ki, yukarıdaki Hadisle, inzivaya çekilmeyi üstün gösteren bazı Hadisleri bu şekilde anlamak gerekir.
Yukarıdaki Hadisin son parçası ise, en kötü insanın, Allah'a (Celle Celaluhu) hürmet etmeye özen göstermeyen kimse olduğunu göstermektedir.[10]
2401. “Bize Abdullah b. Salih haber verip (dadi ki), bana Yahya b. Eyyûb, Hişâm'dan, (O) el-Hasan'dan, (O da) İmrân b. Husayn'dan (naklen) rivayet etti ki,”
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Kişinin Allah yolunda (savaş) safında kalması (veya durması), kişinin altmış sene ibadet etmesinden daha faziletlidir!"[11]
2402. “Bize el-Kasım b. Kesir haber verdi. O dedi ki, Abdurrahman b. Şureyh'i Abdullah b. Süleyman'dan (naklen) anlatırken işittim ki,”
Malik b. Abdillah, Habib b. Mesleme'ye (veya Habib, Malik'e) bir atı yularından çekerek yaya giderken rastlamış ve
"Binsen ya, Allah sana binek vermiş" demiş de, O şöyle cevap vermiş:
Muhakkak ki Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Kimin ayakları Allah yolunda tozlanırsa, Allah onu (Cehennem) ateşine haram kılar!"[12]
2403. “Bize Muhammed b. Yusuf, Süfyan'dan, (O) Ebu Hâzim'den, (O da) Sehl b. Sad'dan (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
Rasûlullah (Sallallaku Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Andolsun ki, Allah yolunda sabahleyin bir kere yürüyüş ile Allah yolunda akşamleyin bir kere yürüyüş, dünya ve içindeki şeylerden daha hayırlıdır!"[13]
2404. “Bize Haccâc b. Minhâl haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Seleme, Sehl b. Ebi Salih'ten, (O) en-Numan b. Ebi Ayyâş'tan, (O) Ebû Saîd el-Hudrifden, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle buyurdu:
"Allah'ın rızasını gözeterek Allah yolunda bir gün oruç tutan hiçbir kul yoktur ki, Allah onun yüzü ile (Cehennem) ateşinin arasını yetmiş yıllık (mesafe kadar) uzaklaştırmış olmasın!"[14]
"Allah Yolu" tabiri, Allah'a (Celle Celaluhu) itaat, Allah'ın (Celle Celaluhu) rızasını kazanmak içip yapılan, farz-nafile, her türlü iş manasına gelebilmektedir. Şu halde bu tabir, geniş manasıyla cihad kelimesiyle eş anlamlı olmaktadır. Ancak, cihad kelimesinde olduğu gibi bu tabir de ekseriye "Allah rızası için sıcak savaş" manasında kullanılmıştır. Bu Hadiste bu tabirle bu manalardan hangisinin kastedildiği açık değildir. Şayet ikinci mana kastedilmişse, o zaman bu Hadis, oruca alışmış, oruç tutmakla güçten-kuvvetten düşmeyecek olan kimse hakkında olmalıdır. Bu kimse böylece oruç ve savaş faziletlerini birleştirmiş olmaktadır. Diğer taraftan Hadiste geçen "yetmiş" sayısının, çokluğu ifade için kullanılmış olması muhtemeldir. Hadislerde altmış, yetmiş gibi sayılar çokluğu ifade için çok kullanılmışlardır.[15]
2405. “Bize el-Kasım b. Kesir haber verip dedi ki, ben Abdurrahman b. Şureyh'i, Ebu's-Sabbah Muhammed b. Sumeyr'den, (O) Ebu Ali el-Hemdani'den, (O da) Ebu Reyhâne'den (naklen) rivayet ederken işittim ki;”
O (yani Ebu Reyhâne), Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile
beraber bir savaştaymış. Derken bir
"(Cehennem) ateşi Allah yolunda uykusuz kalan göze haram kılınmıştır. (Cehennem) ateşi Allah korkusundan yaş boşanan göze de harak kılınmıştır!" (Ebu Reyhâne) demiş ki,
“O üçüncüsünü de buyurmuştu ama, ben onu unuttum.”
Ebu Şureyh sözüne şöyle devam etti:
“Ben bir kimseden bu (üçüncüsünün) şöyle olduğunu işittim:”
"(Cehennem) ateşi, Allah'ın (bakılmasını) yasak kıldığı şeylerden sakınılan göze -veya Allah Azze ve Celle yolunda çıkarılan göze- haram kılınmıştır!"[16]
2406. “Bize el-Hakem ibnu'l-Mubarek haber verip (dedi ki), bize ed-Derâverdi, Salih b. Muhammed b. Zâide'den, O'nun şöyle dediğini haber verdi: Ben Ömer b. Abdilaziz'i, Ukbe b. Âmir el-Cuhenî'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen anlatırken) işittim ki,” O şöyle buyurmuş:
"Allah bekçilerin bekçisine (yani askerlerin nöbetçisine) merhamet etsin!"[17]
Abdullah (ed-Dârimî) dedi ki;
"Ömer b. Abdulaziz, Ukbe b. Âmirle karşılaşmamıştı!"[18]
2407. “Bize Abdullah b. Ömer rivayet edip (dedi ki), bize Cerir, el-A'meş'ten, (O) Ebû Amr eş-Şeybâni'den, (O da) Ebû Mes'ûd el-Ensâri'den (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
(Bir gün) bir adam yularlı dişi bir deve getirip;
"Bu, Allah yolunda (bağışlanmıştır)" dedi. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de;
"Sana onun karşılığında Kıyamet günü, hepsi de yularlı olan yedi yüz dişi deve verilecektir!" buyurdu.[19]
2408. “Bize Osman b. Ömer haber verip (dedi ki), bize Hişâm, el-Hasen'den, (O da) Sa'saa b. Muâviye'den (naklen) haber verdi ki,” O şöyle dedi:
Ebû Zerr'e, kedisine ait bir deveyi, boynunda bir kırba olduğu halde sürüyorken -veya yediyorken- rastladım ve "Ebû Zerr! (Ne) malın var, malın (ne)?" dedim. O da
"Amelim var!" cevabını verdi. Ben tekrar;
"(Ne) malın var, malın ne" dedim, O da yine;
"Amelim var!" karşılığını verdi. O zaman ben;
"Bana Rasûlullah'tan (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) işittiğin bir Hadis rivayet et!" dedim. O da şöyle dedi: Rasûlullah'ı, (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururken işittim:
"Allah yolunda bir çift mal harcayan hiçbir müslüman yoktur ki, Cennet'in kapıcıları ona koşup (onu Cennet'e kendi kapılarından girmeye çağırmış) olmasınlar."[20]
Ebû Muhammed (ed-Dârimî) dedi ki:
"Bu (bir çift mal) iki dirhem veya iki kadın köle yahut iki erkek köle, ya da iki hayvandır."[21]
2409. “Bize Abdullah b. Yezid el-Mukri haber verip (dedi ki), bize Saîd b. Ebi Eyyub rivayet edip (dedi ki), bana Yezid b. Ebi Habib, Ebu'1-Hayr Mersed b. Abdillah'tan, (O da) Ukbe b. Amir'den (naklen) rivayet etti ki;” O şu Ayeti, yani;
"Siz de o (düşmanlara) karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın"[22] ayetini okumuş ve "Dikkat edin! Şüphesiz bu kuvvet, (ok) atmaktır!" (demiş).[23]
2410. “Bize Vehb b. Cerir haber verip (dedi ki), bize Hişâm, Yahya'dan, (O) Ebû Sellâm'dan, (O) Abdullah b. Zeyd el-Ezrak'tan, (O da) Ukbe b. Amir'den (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Şüphe yok ki, Allah Azze ve Celle tek okla üç kişiyi; yani, yapımında hayır niyet eden ustasını, onu (ihtiyacı olana) yardım olarak vereni (veya onu, atacak olan kimseye uzatanı) ve onu atanı Cennet'e sokar!"
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle de buyurdu:
"Atmayı ve binmeyi (öğrenin). Şüphesiz atmayı (öğrenmeniz) bana, binmeyi (öğrenmenizden) daha sevimli gelir."
O şöyle de buyurdu:
"Ürkeğin kendisiyle meşgul olup oynadığı her şey boştur, sadece erkeğin yayını atması, atını eğitmesi ve hanımıyla oynaması hariç! Çünkü bunlar hak şeylerdendirler, (sevap kazandırırlar)."
O şöyle de buyurdu:
"Atmayı öğrendikten sonra onu bırakan kimse, onu kendisine öğretene nankörlük etmiş olur,"[24]
Bu Hadis sırf Allah Azze ve Celle'nin rızasını kazanmak niyetiyle harp aletleri yapmanın, onları ihtiyaç sahiplerine yardım olarak vermenin veya kullanana yardım etmenin; onları düşmana karşı bizzat kullanma gibi Cennet'e gitmeye, ebedi mutluluğa ermeye sebep olacağını göstermektedir. Harp âletleri, dünyevi geçimi sağlamak gayesiyle yapıldığında da, dünyevi geçimi helâlinden sağlamaya yönelik her türlü çalışma gibi, yapanına sevab kazandırır.
Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) atıcılığı binicilikten üstün görmesi ise, atıcılığın savaşta hem tek başına, hem de her yerde işe yaramasından dolayı olmalıdır. Binicilik böyle değildir. Ayrıca atıcılık savaşta düşmanı alt etmede diğer savaş vasıtalarından daha fazla etkilidir. Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), düşmanlar için hazırlanması emredilen "kuvvet "i "atma" olarak açıklamasının ve atıcılığı binicilikten üstün görmesinin bir sebebi de, herhalde atıcılığın savaşmadaki bu üstünlüğüdür. Bu gerçek bugünkü gelişmiş harp tekniklerinde de geçerlidir. Nitekim Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de, "atma" ve "binme" kelimelerini, "neyi atma "yi, "neye binme"yi belirtmeksizin mutlak olarak kullanmıştır.
Hadisin ikinci parçası "hakk"a yardım edecek mubah işlerin boş işler olmadığını, onları yapmanın da insana sevab kazandıracağını göstermektedir. Aliyyu'1-Kâri; koşu, yürüyüş, at ve deve yarışlarının, bedeni güçlendirmek, zihni dinlendirmek maksadıyla gezinti yapmanın ve haram çalgı aletleriyle icra edilmeyen müziğin (sema) de aynı hükümde olduğunu kaydetmiştir.
Hadisin son parçası ise, bir harb sanatını öğrenen kimsenin onu unutmasının nankörlük olacağını bildirmektedir. Bazı Hadisler bunun büyük günah olduğunu da bildirir. Çünkü bu, Allah'ın (Celh Celaluhu) sözünü yüceltmenin mühim bir vasıtası olan düşmanla savaş etmeye ehemmiyet vermenin bir göstergesidir.[25]
2411. “Bize Muhammed b. Abdillah er-Rekaşi haber verip (dedi ki), bize Yezid b. Zurey' rivayet edip (dedi ki), bize Muhammed b. İshak rivayet edip (dedi ki), bana amcam Musa b. Yesar, Ebu Hüreyre'den, O'nun şöyle dediğini rivayet etti:”
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Allah yolunda yaralanan hiçbir yaralı yoktur ki, Allah onu Kıyamet günü, yarası; kokusu misk kokusu, rengi kan rengi olduğu halde kanıyorken diriltmiş olmasın!"[26]
2412. “Bize el-Kasım b. Kesir haber verip dedi ki, ben Abdurrahman b. Şureyh'i rivayet ederken işittim ki; O, Sehl b. Ebi Umâme b. Sehl b. Huneyfi, babasından, (O da) dedesinden (naklen) rivayet ederken işitmiş ki, O şöyle demiş:”
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gerçekten şöyle buyurdu:
"Kim samimi bir kalple Allah'tan şehidlik isterse, Allah onu, döşeğinde ölse de, şehidlerin derecelerine ulaştırır!"[27]
2413. “Bize Muhammed b. Yezid er-Rifai haber verip (dedi ki), Safvan b. İsa, İbit Aclân'dan, (O) el-Ka'ka' b. Hakim'den, (O) Ebu Salih'ten, (O da) Ebu Hüreyre'den,(naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Şehid, öldürülme acısını ancak birinizin çimdikleme acısını hissetmesi gibi hisseder!"[28]
2414. “Bize Ebu Ali el-Hanefi haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Katâde'den, (O da) Enes'ten (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Ölüp de Cennet'e girdikten sonra sizin yanınıza, bu dünya ile içindeki şeyler kendisinin olarak geri dönmeyi arzu edecek hiç kimse yoktur, şehid hariç. Çünkü o, göreceği sevabdan dolayı arzu edecek ki, şu şu kadar kere (dünyaya geri dönüp tekrar) öldürülsün!"[29]
2415. “Bize Saîd b. Âmir, Şu'be'den, (O) Süleyman'dan, (O) Abdullah b. Murre'den, (O da) Mesrûk'tan (naklen) haber verdi ki,” O şöyle dedi:
Biz Abdullah'a şehidlerin ruhlarını sorduk. -Zaten Abdullah olmasaydı bize (bunu) hiç kimse haber veremezdi-. O da şöyle dedi:
“Şehidlerin ruhları, Kıyamet günü Allah katında birtakım yeşil kuşların kursaklarındadır. Onların, Arşa asılı kandilleri vardır, hangi Cennet'te, nerede isterlerse orada dolaşır, sonra kandillerine geri dönerler. Derken Rabb'leri onlara yukarıdan bakar ve
"Bir ihtiyacınız var mı? Bir şey istiyor musunuz?" buyurur. Onlar da;
"Hayır! Sadece dünyaya dönüp bir kere daha öldürülmemiz hariç!" derler.[30]
2416. “Bize Muhammed ibnu'l-Mubarek haber verip (dedi ki), bize Muaviye b. Yahya -ki (Muhammed), O'nun es-Sadefi olduğunu söylemiştir-, rivayet edip (dedi ki), bize Safvan b. Amr, Ebu'l-Musenna el-Ümlüki'den, (O da) Utbe b. Abd es-Sülemi'den (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"(Savaşta) öldürülenler üç çeşittir: Canıyla, malıyla Allah yolunda cihad eden mü’min. O düşmanla karşılaştığında savaşır, nihayet öldürülür!” Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunun hakkında sözüne şöyle devam etti:
"İşte bu denemiş şehid, Allah'ın arşının altındaki çadırındadır! Peygamberler ona sadece Peygamberlik derecesiyle üstün gelirler. (Öldürülenlerin ikinci çeşidi) iyi bir işle diğer bir kötüsünü birbirine karıştıran mü'mindir. O, canıyla malıyla Allah yolunda cihad etmiş, düşmanla karşılaştığında öldürülünceye kadar savaşmıştır." Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunun hakkında sözüne şöyle devam etti: "Günahlarını ve hatalarını silip süpüren bir yıkama ve temizleme! Muhakkak ki, kılıç hataları çok silip süpürücüdür! Bu kimse, Cennet'in kapılarının hangisinden isterse oradan Cennet'e girdirilir. (Öldürülenlerin üçüncü çeşidi) canıyla, malıyla cihad eden münafıktır. O da düşmanla karşılaştığında öldürülünceye kadar savaşmıştır. Ama bu kimse (Cehennem) ateşindedir! Zira kılıç münafıklığı silemez!"[31]
Abdullah (ed-Dârimî) dedi ki:
"Elbise için, yıkandığında "musmisa=yıkandı ve temizlendi" denilir."[32]
2417. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecid haber verip (dedi ki), bize İbn Ebi Zi'b, el-Makburi'den, (O) Abdullah b. Ebi Katâde'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki;”
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (birgün) kalkıp bir konuşma yapmış. Allah'a hamd-ü senada bulunmuş, sonra cihadı söz konusu etmiş ve farz-ı (ayn) ibadetler hariç, ondan daha faziletli hiçbir şey bırakmamış. O zaman bir adam kalkıp;
"Yâ Rasulullah, Allah yolunda öldürülen kimse hakkında ne buyurursun, bu (öldürülüşü) onun günahlarını bağışlatır mı?" demiş. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de şöyle buyurmuş:
"Evet. Sabrederek, sadece Allah'ın rızasını umarak, (düşmana) doğru giderek, (ondan) geri çekilmeyerek (savaşıp) öldürüldüğünde, (öldürülüşü onun günahlarına keffâret olur), sadece borç hariç. Çünkü o, bana Cibril'in söylediği gibi, ondan dolayı hesaba çekilecektir!"[33]
"Şehid", Allah Azze ve Celle yolunda canını veren müslümana denir. Kimin canını "Allah yolunda", sadece Allah'ın (Celle Celaluhü) rızasını kazanmak gayesiyle verdiğim yalnız Allah Sübhanehu ve Teala bilebileceği için, "hakiki şehid"in kim olduğunu da ancak Allah Teala bilir. Herhalde bu sebeple ilk zamanlar savaşlarda ölen müslümanlar, hatta Sahabeler için "şehid oldu" ifadesi kullanılmamıştır. Bununla beraber savaş esnasında öldürülen her müslüman "hükmen şehid" sayılır, ona şehid muamelesi yapılır.
"Şehid"in; "tanık olan, kendisine tanıklık edilen", "bir yerde hazır olan, yanında hazır olan, yanında hazır bulunan", "haber veren, haber verilen" kimse gibi sözlük manaları vardır. Allah Teala yolunda öldürülen müslümana '"şehid" denilmesi ise ya Cennet'e gireceğine tanıklık edildiği veya ölürken yanında rahmet melekleri
bulunduğu, yahut ölürken Allah'ın (Celle Celaluhü) kendisine hazırlamış olduğu nimetleri gördüğü... içindir. Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde şehidliğin birçok fazileti bildirilmiştir.
Yukarıdaki Hadiste de şehidliğin bir fazileti bildirilmektedir ki, bu da, zikredilen şartlarda öldürülen kimsenin, kul hakları hariç, bütün günahlarının silinmesidir. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
"Sadece borç hariç” sözüyle kul haklarını şehidliğin bile silemeyeceğine dikkat çekmiştir. Bu, kul haklarına verilen ehemmiyetin ne kadar büyük olduğunu gösterir.[34]
2418. “Bize Yezid b. Harun haber verip (dedi ki), bize Süleyman -ki O, et-Teymi'dir-, Ebu Osman'dan, (O) Âmir b. Malik'ten (O) Safvan b. Umeyye'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) haber verdi ki,” O şöyle buyurdu:
"Veba (hastalığından ölmek) şehidliktir. Suda boğulmak (suretiyle ölmek) şehidliktir. Savaşta (öldürülmek) şehidliktir. Karın (hastalıklarından ölmek) şehidliktir. Lohusa (iken ölmek) şehidliktir."[35]
2419. “Bize Ubeydullah b. Musa, İsrail'den, (O) Mansur'dan, (O) Ebu Bekr b. Hafs'dan, (O) Şurahbil ibnu's-Simften, (O da) Ubâde ibnu's-Samit'ten (naklen) haber verdi ki,” O şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Allah yolunda öldürülmek şehidliktir. Veba (hastalığından ölmek) şehidliktir. Karın (hastalıklarından ölmek) şehidliktir. Hamile iken (karnındaki) bebeği kendisini öldüren kadın şehiddir"[36]
Bu Hadislerle ilgili diğer Hadislerde bazı hastalıklar sebebiyle veya bazı hallerde ölen kimselere de şehid ismi verilmektedir. İbn-i Hacer (Rahmetullahi Alayh), konuyla ilgili makbul Hadislerde toplam olarak yirmiden fazla şehidliğin geçtiğini kaydetmiştir.[37] Bu şehidlikler; "savaşta öldürülme şeklindeki şehidlik" ve "diğer şehidlikler" olmak üzere başlıca iki kısma ayrılabilir. Savaşta ölen müslümana, yıkanılmaksızın namazı kılınıp defnedilme şeklinde muamele yapılır ki, bu şehide Hanefi âlimleri "hükmi şehid", Şafii alimleri "dünya şehidi" ismini verirler. Hadislerde belirtilen diğer şehidlere bu dünyada şehidlik muamelesi yapılmadığı için onlara "uhrevi şehid" veya "Ahiret şehidi" ismi verilmiştir. "Uhrevi şehidler"e "şehid" denmesinin bir hikmeti şudur: Bu kimseler ölürken büyük acı çekmişler veya haksızlıkla öldürülmüşlerdir. Allah da onların bu şekildeki ölümlerini günahlarının silinmesine veya sevaplarının artırılmasına sebep kılmış ve onları şehid mertebesine yükseltmiştir.[38]
2420. “Bize Ya'lâ haber verip (dedi ki), bize İsmail, Kays'tan, (O da) Sa'd b. Ebi Vakkas'tan (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
"Biz Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte savaşırdık da, o zaman bizim şu (dikenli ağacın) meyvesi ile asma yaprağından başka yiyeceğimiz olmazdı. Bu sebeple içimizden biri koyunun dışkı çıkarması gibi, birbirine bulaşmayan dışkı çıkarırdı. Şimdi Esed oğulları beni, (namazı güzel kıldıramadığımı iddia ederek) ayıplar oldu. O halde ben gerçekten zarar etmişim, amelim de boşa gitmiş!"[39]
2421. “Bize el-Haccâc b. Minhâl haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Seleme rivayet edip (dedi ki), bize Cebele b. Atıyye, Yahya ibnu'l-Velid'den, (O da) Ubade ibnu's-Samit'ten (naklen) rivayet etti ki,”
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Kim Allah yolunda, savaşında sadece bir deve ipi (elde etmeyi, yani dünyevi bir menfaat sağlamayı) niyet ederek savaşırsa, ona niyet ettiği şey verilir!"[40]
2422. “Bize Nuaym b. Hammâd haber verip (dedi ki), bize Bakıyye ibnu'l-Velid, Bakîr b. Saîd'den, (O) Halid b. Ma'dan'dan, (O) Ebu Bahriyye'den, (O da) Muaz b. Cebel'den (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Savaş iki çeşittir: Allah rızasını isteyerek savaşan, başkana itaat eden, kıymetli olan (malını veya canını Allah yolunda) sarf eden, ortağa (arkadaşa) kolaylık gösteren, bozgunculuktan ve haksızlıktan uzak duran kimseye gelince; onun uykusu ile uyanıklığının hepsi sevaptır. Övünmek, gösteriş ve şöhret için savaşan, başkana isyan eden, yeryüzünde bozgunculuk yapan kimseye gelince ise, o, (Ahirette kendisine) yetecek kadar (sevapla) geri dönmez, (savaştan eli boş döner.)"[41]
2423. “Bize el-Hakem ibnu'l-Mübarek haber verip (dedi ki), bize el-Velid b. Müslim rivayet edip (dedi ki), bize Yahya ibnu'l-Haris, el-Kasım b. Abdirrahman'dan, (O da) Ebu Umâme'den (naklen) rivayet etti ki,” Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Ne savaşmış, ne bir savaşçıya ihtiyacı olan şeyleri vermiş, ne de bir gazinin ailesinin (işlerinde) onun yerini hayırla tutmuş olmayan kimseye Allah Kıyamet gününden önce bir musibet ulaştırır!"[42]
2424. “Bize Ya'lâ haber verip (dedi ki), bize Abdulmelik, Atâ'dan, (O) Zeyd b. Halid el-Cuheni'den, (O da) Hz. Pey-gamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle buyurdu:
"Kim Allah yolunda savaşan bir kimseye ihtiyacı olan şeyleri verir ve ailesinin (işlerinde) onun yerini tutarsa, Allah ona o (savaşçının) sevabının aynısını yazar. Bununla beraber o, savaşçının sevabından da hiçbir şey eksiltmez!"[43]
2425. “Bize Ebu'l-Velid haber verip (dedi ki), bize Şu'be rivayet edip dedi ki, bize Ebu İshak rivayet edip dedi ki, ben el-Berâ'yı şöyle derken işittim:”
Şu Ayet, yani "Mü'minlerden oturup (cihada gitmeyenler) ile Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler bir olmazlar!” ayeti indiğinde, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Zeyd'i çağırdı. O da bir kürek kemiği getirip onu yazdı. İbn Ümm-i Mektum ise bir özrünü (âmâlığını) dile getirdi. Bunun üzerine Ayet; "Özür sahibi olmayan mü'minlerden oturup (cihada gitmeyenler) ile mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmazlar!"[44] (şeklinde) indi.[45]
2426. “Bize Süleyman b. Harb haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd, Yahya b. Saîd'den, (O) Muhammed b. Yahya b. Habban'dan, (O da) Enes b. Malik'ten (naklen) rivayet etti ki”, O şöyle dedi:
“Bana Ümm-ü Haram bint Milhan anlattı ki,
Hz. Peygamber (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) bir gün O'nun evinde
"Yâ Rasulullah, seni ne güldürdü?" demiştim. Şöyle buyurmuştu:
"Ümmetimden bir topluluğu şu denizin üstündeki (gemilere), tahtlar üzerindeki hükümdarlar gibi binmiş, (cihada gidiyorlarken) gördüm!" Ben;
"Yâ Rasulullah, Allah'a, beni onlardan kılması için dua edin" demiştim. O da;
"Sen onlardansın!" buyurmuştu. Sonra yine uyumuş ve derken gülerek uyanmıştı. Ben de;
"Yâ Rasulullah, seni ne güldürdü?" demiştim. Şöyle buyurmuştu:
"Ümmetimden bir topluluğu, şu denizin üstündeki (gemilere), tahtlar üzerindeki hükümdarlar gibi binmiş, (cihada gidiyorlarken)gördüm!" Ben;
"Yâ Rasulullah, Allah'a beni onlardan kılması için dua edin" demiştim. O da;
"Sen öncekilerdensin!" buyurmuştu.
(Enes, sözüne devamla) dedi ki, sonra Ubâde ibnu's-Samît O'nunla evlenmişti. Derken O deniz savaşına çıkmış, O'nu da beraberinde götürmüştü. (Sahile) geldiklerinde binmesi için O'na bir katır yaklaştırılmıştı da, (katır) O'nu yere atıp boynunu kırmış, O da ölmüştü.”[46]
Deniz savaşının faziletli, bir izaha göre, ondaki güçlüklerin kara harbine göre daha fazla oluşundandır. Çünkü deniz savaşında, karadakine ek olarak, deniz şartlarına karşı da göğüs gerilmektedir. Bundan dolayı olmalı ki, deniz şehidinin sevabının, kara şehidinin sevabından daha fazla olduğu bildirilmiştir.[47] Hz. Ömer'in(Radıyallahu Anh), müslümanlara şefkati sebebiyle, güç olan deniz savaşma müsaade etmediği, Hz. Osman'ın (Radıyallahu Anh) ise ona sadece gönüllüler için müsaade ettiği ve müslümanların ilk deniz savaşının O'nun zamanında olduğu nakledilmektedir. Müslümanların, Hicri 28. yılda vuku bulan bu ilk deniz savaşı Muaviye komutasında Kıbrıs'a yapılmış ve Ümmü Haram (Radıyallahu Anka) da kocası Ubâde'yle (Radıyallahu Anh) birlikte bu savaşa katılmıştı. Rivayetlere göre Ümmü Haram (Radıyallahu Anka) bu savaşa gidişte veya dönüşte bindiği katırdan düşerek şehid olmuştu. Alimlerin bir kimi, O'nun adaya çıkışta veya oradan dönüşte öldüğünü, kabrinin de Kıbrıs sahilinde bulunduğunu söylemişlerdir ki, meşhur olan budur. Bazı rivayetlerde ise bu ölüm hadisesinin savaş dönüşü Hıms sahilinde meydana geldiği ve Ümmü Haram'ın (Radıyallahu Anha) kabrinin de orada bulunduğu görülmektedir. İbn Hacer (Rahmetullahi Aleyh), Ümmü Haramın (Radıyallahu Anha) kardeşi Ümmü Abdillah'ın (Radıyallahu Anha) başından da benzer bir ölüm olayının geçtiğini belirten rivayetleri de değerlendirerek, bu iki şehid kadın Sahabenin kabirlerinden birinin Kıbrıs sahilinde, diğerinin Hıms sahilinde olabileceğini söylemiştir.[48] Şu halde Kıbrıs sahilinde, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) duasına mazhar olup şehid olan mübarek bir kadın Sahabenin kabrinin bulunduğu kesindir.[49]
2427. “Bize Asım b. Yusuf haber verip (dedi ki), bize Ebu İshak el-Fezari, Hişam'dan, (O) Hafsa'dan, (O da) Ümmü Atıyye'den (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
"Ben Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte bazı savaşlara katıldım. (O savaşlarda) yaralıları -veya yaralıyı- tedavi ediyor, (askerlere) yemek yapıyor ve eşyalarına göz-kulak oluyordum."[50]
Bu Hadis kadınların erkeklerle birlikte savaşa çıkabileceklerini ve yaralıları tedavi gibi hemşirelik hizmetlerinin yanında askerlere yemek yapma, eşyalarına göz-kulak olma gibi geri hizmetlerini de yapabileceklerini göstermektedir. Bu Hadisten, zaruret halinde bir kadının yabancı bir erkeği tedavi etmesinin caiz olduğu da anlaşılmaktadır. Asr-ı Saadet'te kadın Sahabelerin erkek Sahabelerle birlikte savaşa çıktıklarını belirten birçok rivayet vardır. Bunlara göre kadın Sahabeler savaş esnasında kendilerine savunmanın yanında askerlere yemek yapma, su dağıtma, yaralıları tedavi etme, ağır yaralıları ve ölüleri Medine'ye nakletme, askerlerin eşyasına göz-kulak olma gibi hemşirelik ve geri hizmetler yapmaktaydılar. Bu şekilde İslam tarihinde ilk olarak hemşirelik görevi yapan kadın Sahabiler arasında Hz. Aişe, er-Rubeyyi bint Muavviz, Ümmü Atiyye, Ümmü Süleym veÜmraü Selifin -Allah hepsinden razı olsun!- isimleri geçmektedir. İslam tarihinin bu önder hemşirelerinin, Hz. Aişe (Radıyallahu Anha) dışında hepsinin Ensar’dan olması dikkat çekicidir. Ensar kadınlarının ilim öğreniminde de, Hz. Aişe'nin (Radıyallahu Anha) övgüyle bahsettiği[51] mümtaz bir yerleri vardır.[52]
2428. “Bize Ebu Nuaym haber verip (dedi ki), bize Ab-dulvahid b. Eymen rivayet edip dedi ki, bana İbn Ebi Mu-leyke, el-Kasım b. Muhammed'den, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir yolculuğa) çıkacağı zaman hanımları arasında kura çekerdi. Bir defasında kura Aişe ile Hafsa'ya çıkmıştı da ikisi (Hz. Peygamber) ile birlikte (yolculuğa) çıkmışlardı.[53]
2429. “Bize Ebu'l-Velid haber verip (dedi ki), biez Leys b. Sa'd rivayet edip (dedi ki), bize Ebu Akil Zühre b. Ma'bed, Hz. Osman'ın azadlısı Ebu Salih'ten rivayet etti ki, O şöyle demiş: Ben Osman'ı minber üzerinde şöyle derken işittim:”
“Doğrusu ben, Rasulullah'tan (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) duymuş olduğum bir Hadisi, yanımdan ayrılıp gitmenizi istemediğim için sizden saklamıştım. Sonra bana, herkesin kendisi için uygun bulduğunu seçmesi için onu size rivayet etmem uygun göründü. Ben gerçekten Rasulullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururken işitmiştim:”
"Allah yolunda düşmana karşı bir gün nöbet beklemek, onun dışındaki yerlerde bin gün (nöbet beklemekten) daha hayırlıdır!"[54]
2430. “Bize Abdullah b. Yezid haber verip (dedi ki), bize İbn Lenia, Mişrah'tan, O'nun şöyle dediğini rivayet etti: Ukbe b. Amir'i şöyle derken işittim:”
Rasulullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle derken işittim:
"Her ölünün amel (defteri) mühürlenip (kapatılır). Sadece Allah rızası için düşman sınırında nöbet bekleyen hariç. Çünkü onun ameli, öldükten sonra diriltilinceye kadar çoğaltılır!"[55]
Bu Hadis zahiri manasıyla; öldüklerinde geriye sadaka-i cariye (devam edici olan sadaka, hayır), faydalanılacak ilim ve dua edecek hayırlı çocuk bırakanların dışında herkesin amel defterinin kapanacağını belirten Hadise[56] zıt görünmektedir. Ancak arada gerçek bir zıtlık yoktur. Çünkü düşman sınırında nöbet beklemek, İslam devleti ile ümmetinin devamına yardım eden, dolayısıyla iyiliği sürüp giden, ömürlü olan bir iştir. Bu da "sadaki-i cariye" gibidir.[57]
2431. Bize Ya'lâ haber verip (dedi ki), bize Zekeriya, Âmir'den, (O da) Urve el-Bariki'den (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"(Allah yolunda tutulan) atların perçemlerinde Kıyamet gününe kadar hayır, yani sevap ve ganimet düğümlüdür!"[58]
2432. “Bize Saîd ibnu'r-Rebi' haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Husayn ile Abdullah b. Ebi's-Sefer'den, (onlar da) Urve el-Bariki'den (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"(Allah yolunda tutulan) atların perçemlerinde Kıyamet gününe kadar hayır, yani sevap ve ganimet düğümlüdür!"[59]
Bu Hadiste övülen atlar, Allah Azze ve Celle yolunda kullanılan veya o gayeyle tutulan atlardır. Hadiste "hayır" kelimesinin "sevap ve ganimet'le açıklanmış olması bunu gösterir.
Nitekim Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) diğer bir Hadisinde atların, sahiplerinin maksadına göre, "sevap" kazandıran, sahibinin ihtiyaçlarına "perde" olan ve "günah" kazandıran şeklinde üç çeşit olduğunu beyan buyurmuştur.
"Sevap" kazandıran at, Allah (Celle Celaluhü) yolunda beslenilip tutulan; sahibinin ihtiyaçlarına "perde" olan at, kişinin ihtiyaçlarım görüp başkasına yük olmamak ve iffetini korumak için beslenilip tutulan; "günah" kazandıran at ise, öğünmek, gösteriş ve müslümanlara husumet maksadıyla beslenilip tutulan attır.[60]
Günümüzde atların yerini alan motorlu vasıtalar da, Allahu a'lem, bu taksime tabidirler.
Yukarıdaki Hadis ayrıca cihadın ve onu yapacak olan müslümanların, Kıyamete kadar var olacaklarını da göstermektedir.[61]
2433. “Bize Ahmed b. Abdirrahman ed-Dımeşki haber verip (dedi ki), bize el-Velid rivayet edip (dedi ki), bana İbn Lehia, Yezid b. Ebi Habib'den, (O) Uleyy b. Rebah'tan, (O da) Ebu Katâde el-Ensari'den (naklen) rivayet etti ki”; bir adam;
"Yâ Rasulullah, ben gerçekten bir at satın almak istiyorum; hangisini alayım?" demiş, (Hz. Peygamber de) şöyle buyurmuştu:
"Üst dudağı beyaz, (üç ayağı) sekili, sağ ön ayağı sekişiz olan siyah bir at veya, bu şekilde nişanlı olan yelesi ve kuyruğu siyah, dor bir at satın al ki, (savaşta) ganimet alasın ve kurtulasın (veya alışverişinde "kazançlı çıkasın", savaşta da "kurtulasın"!)"[62]
2434. “Bize Halid b. Mahled rivayet edip (dedi ki), bize Malik, Nafi'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yarışa hazırlanılmış atlar arasında Hafya'dan Seniyye'ye, yarışa hazırlanılmamış olanlar arasındaysa Seniyye'den Zureykoğulları Mescidi'ne kadar yarış yaptırırdı. İbn Ömer de bu (hazırlanılmamış atlarla) yarış yapanlar arasındaydı.[63]
Bu Hadis at yarışları yapmanın meşruluğunu göstermektedir. Kurtubi (Rahmetullahi Aleyh); at gibi hayvanlarla yapılan yarışlarla; insanların koşu ve silah atma yarışlarının caizliği konusunda ihtilâfın bulunmadığını bildirmektedir.
Ancak Malik ve Şafii (Rahmetullahi Aleyhim ecmain), caiz olan yarışların at, deve ve ok yarışlarına münhasır olduğunu söylemişlerdir. Bu yarışların, ödülü yarışanların dışında birinin vermesi şartıyla, ödüllü yapılmasının caiz olduğunda da ittifak vardır.
Alimlerin cumhuru ödülü yarışanlardan birinin vermesi halinde de bunun caiz olacağım söylemişlerdir. Bu yarışların hükmü ise maksada göre değişmektedir.
Yukarıdaki Hadiste geçen yerler, o zaman Medine dışında bulunmaktaydı. Hafya ile Seniyye (Veda Tepesi) arası 6-7 mil (yaklaşık 10-12 km) kadar, Seniyye ile Zureykoğulları Mescidi arası ise 1 mil veya biraz fazla (yaklaşık 2 km. kadar) idi.[64]
2435. “Bize Affân haber verip (dedi ki), bize Saîd b. Zeyd haber verip (dedi ki), bana ez-Zübeyr ibnu'l-Hırrît, Ebu Lebid'den, O'nun şöyle dediğini rivayet etti;”
El-Haccac zamanında, el-Hakem b. Eyyub Basra (emiri) iken atlar koşturulmuştu. Biz de ödüllü yarış (yerine) gelmiştik. (Ebu Lebid sözüne devamla) şöyle dedi:) Derken atlar gelince demiştik ki;
"Enes b. Malik'e doğru gitsek de O'na sorsak, acaba Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında ödüllü at yarışı yaparlar mıydı?" (Ebu Lebid) sözüne şöyle devam etti:
Bunun üzerine biz, ez-Zaviye'deki[65] köşkünde iken O'nun yanına gitmiş ve O'na sorup demiştik ki;
"Ebu Hamza! Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında ödüllü at yansı yapar mıydınız? Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ödüllü at yarışı yaptırır mıydı?" O şöyle cevap vermişti:
"Evet! Vallahi O, gerçekten Sebha isimli bir at üzerine yarış ödülü koymuştu da (bu at) halkı geçmiş, O da buna sevinmiş, bundan hoşlanmıştı."[66]
Abdullah (ed-Dârimî) şöyle dedi:
"İnheşşehu=Ona sevindi", “a’ce-behu=Ondan hoşlandı" demektir.[67]
2436. “Bize Amr b. Asım haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Seleme rivayet edip (dedi ki), bize Humeyd, Enes'ten (naklen) rivayet etti ki,”
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin!"[68]
2437. “Bize Ca'fer b. Avn haber verip (dedi ki), bize İsmail b. Ebi Halid, Kays b. Ebi Hazim'den, (O da) el-Muğire b. Şu'beden (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Ümmetimden bir topluluk (muhalif) insanlara üstün gelmeye devam edecektir. Nihayet onlar galip iken Allah'ın, (Kıyamet veya mü'minlerin ruhlarının kabz olunması) emri gelecektir!"[69]
2438. “Bize Ebu Bekir b. Beşşâr haber verip (dedi ki), biz Ebu Davud et-Tayâlisî rivayet edip (dedi ki), bize Heramâm, Katâde'den, (O) Adullah b. Bureyde'den, (O) Süleyman ibnu'r-Rebi'den, (O da) Hz. Ömer ibnu'l-Hattab'dan (naklen) rivayet etti. (Süleyman) dedi ki, ben O'nu (yani Hz. Ömer'i) şöyle derken işittim:” Rasulullah şöyle buyurdu:
"Ümmetimden bazı insanlar hak uğrunda üstün gelmeye devam edeceklerdir!"[70]
2439. “Bize Abdullah b. Mesieme b. Ka'neb haber verip (dedi ki), bize Süleyman -ki O, İbnu'I-Muğire'dir-, Humeyd b. Hilâl'den, (O) Abdullah ibnu's-Samit'ten, (O da) Ebu Zerr'den (naklen) rivayet etti ki,” O şöyle dedi: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Muhakkak ki, benden sonra ümmetimden, Kur'anı, boğazlarından öteye geçmeyerek okuyacak bir topluluk olacak. Bunlar, okun vurulan avdan çıkması gibi dinden çıkacak, sonra da ona bir daha geri dönmeyecektir! Bunlar bütün yaratıkların en kötüleridirler!"
Süleyman demiş ki; Humeyd şöyle dedi: Abdullah dedi ki; sonra ben el-Hakem b. Amr el-Gıfari'nin kardeşi Rafi'e rastladım ve bu Hadisi rivayet ettim, Rafi' de şöyle dedi:
“Ben de bunu Rasulullah'tan (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) işitmiştim.”[71]
Bu Hadiste ileride çıkacakları haber verilen ve kınanan insanlar, okudukları Kur'an sadece sözde kalan, "boğazlarından öteye geçmeyen", yani onu gönülden okumayan, içlerine sindirmeyen kimselerdir. Bu kimselerde Kur'an'ın özüne inme, onu Allah'ın (Celle Celaluhü) muradına uygun olarak anlama gayreti yoktur. Buna rağmen şahsi ve sathi yorumlarıyla, saplantılarıyla ahkâm kesmekten de çekinmezler. Böylece okun av hayvanını delip geçtiği gibi onlar da dini delip ondan çıkarlar, dine zarar verirler. Şöyle ki, onlar bu halleriyle dinin yanlış tanınmasına sebep olur, din düşmanlarına dini tenkit etme fırsatı verir ve böylece müslümanlığı kabul edebileceklerin hidayete ermelerine engel olmuş olurlar. Bu ise en büyük zulümlerden biridir. Sahabe-i Kiram neslinden sonraki bütün dönemlerde bu tip insanlar görülmüştür. Bununla beraber, bu tipin ilk örnekleri Hariciler arasında çıktığı için, yukarıdaki Hadisle benzerleri Haricilere hamledilmiştir.
Hariciler, Hz. Ali'nin (Radıyallahu Anh) Halifeliği zamanında ortaya çıkan bir topluluktur. Onlara bu isim, dinden "çıktıklarından" veya daha meşhur olan görüşe göre, Sıffîn savaşından sonra, savaşın neticesini belirleme işinin hakemlere bırakılmasına razı olduğu için, Hz. Ali'ye (Radıyallahu Anh) karşı "çıktıklarından" dolayı verilmiştir. İbn Hacer'in (Rahmetullahi Aleyh) bildirdiğine göre, bu topluluğun çekirdeğini, Hz. Osman (Radıyallahu Anh) zamanında Irak bölgesindeki bazı kimseler oluşturmuştur. Bunlar, Halifenin bazı akrabalarının gidişatını beğenmeyip bu sebeple Halifeyi tenkit eden, Kur'an'ı çok okudukları ve çok ibadet ettikleri için "kurra" diye anılan, ancak Kur'an'ı maksadının dışında yorumlayan, görüşlerinde katı ve aşırı kimselerdi.
Bu kimseler Hz. Osman'ın (Radıyallahu Anh) şehid edilmesinden sonra Hz. Ali (Radıyallahu Anh) tarafında yer almış ve Hz. Osman (Radıyallahu Anh) ile taraftarlarının kâfir oldukları kanaatine varmışlardı. Onlar Sıffîn savaşında da Hz. Ali'nin (Radıyallahu Anh) saflarında yer almışlardı. Ancak savaşın sonlarına doğru Hz. Muaviye'nin askerlerinin, mızraklarının uçlarına Kur'anlar takıp karşı taran Allah'ın Kitabı'na başvurmaya davet etmeleri üzerine, sırf '"dini" endişelerle Hz. Ali (Radıyallahu Anh) tarafında savaşmakta
olan söz konusu
kimseler savaşı bırakmış, daha sonra da, savaşın neticesini belirleme işini
hakemlere bırakmaya razı olması sebebiyle Hz. Ali'ye (Radıyallahu Anh) karşı
çıkmışlardı. Bundan dolayı da onlara "Hariciler" ismi verilmişti.
Hariciler bundan sonra, hem itikadi, hem de siyasi görüşleri farklı birçok gruba
ayrılmış, bunların bir kısmı da, Sünnet'i tamamen veya kısmen reddetme, beş
vakit namazı inkar edip,
[1] Saff: 61/1-3.
[2] Tirmizi, Tefsir, 62(5/412-413); Müsned, 5/452., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/216
[3] Saff: 61/4., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/216-217
[4] Buhari, Humus, 8(4/50); Müslim, imaret, 104(3/1496); Nesai, Cihad 14(6/15) İbn Mace, Cihad, 1(2/920); Muvatta, Cihad, 2(2/443); Müsned, 2/231, 384, 424., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/218
[5] Müsned, 3/300, 302, 346. Bu Hadisi Ebu Yala ve Taberani de rivayet etmişlerdir (Mecmâu'z-Zevâid, 5/290-291). Bu Hadisin bir şahidi için bkz. 1431. Hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/218-219
[6] Buhari, İman, 18(1/12); Müslim, İman, 135(1/188); Nesai, Cihad, 17(6/17); Tirmizi, Fedailu'l-Cihad, 22(4/185); Müsned, 2/269. Bu Hadisin bir şahidi ve kısa açıklaması için bkz 1431. Hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/219-220
[7] Ebu Davud, 41(3/21); Nesai, Cihad, 25(6/22); İbn Mace, Cihad, 15(2/933); Müstedrek 2/77; Müsned, 5/230, 235, 244.
[8] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/220
[9] Nesai, Zekat, 74(5/62); Tirmizi, Fedâilu’l-Cihad, 18(4/182); Muvatta, Cihad, 4(2/445, mürsel olarak); Müsned, 1/237, 319, 322., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/221-222
[10] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/221/222-223
[11] Müstedrek, 2/68; Beyhaki, 9/161. Bu Hadisi, Taberani ve Bezzar da rivayet etmişlerdir (Mecmâu'z-Zevâid, 5/326). Bu Hadisin bir şahidi için bkz. Tirmizi, Fedailu'l-Cihad, 17(4/181); Müsned, 2/524., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/223
[12] Mecmâu'z-Zevâid, 5/286 (Taberani'den). Bu Hadisi ayrı ayrı Malik'in ve ismi verilmeyen bir Sahabinin musnedleri olarak Ahmed, Taberani ve Ebu Ya'la da rivayet etmişlerdir. Bkz. Müsned, 5/225, 226, Mecmâu'z-Zevâid, 5/285., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/224
[13] Buhari, Cihad, 5(3/202), 73(3/224); Müslim, İmaret, 114(3/1500); Nesai, Cihad, 11(6/ 14); Tirmizi, Fedâilu'l-Cihad, 17(4/180); Müsned, 3/433), 5/335, 337, 339; İbn Mace, Cihad, 2(2/ 921). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/225
[14] Buhari, Cihad, 36(3/213); Müslim, Siyam, 167, 168(2/808); Nesai, Siyam 44-45(4/143-145); Tirmizi, Fedâilu’l-Cihad, 3(4/166); İbn Mace, Siyam, 34(1/547-548); Müsned, 3/26, 59, 83., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/225-226
[15] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/225-226
[16] Nesai, Cihad, 10(6/14); Müsned, 4/134-135; Müstedrek, 2/83., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/227
[17] İbn Mace, Cihad, 8(2/925); Müstedrek, 2/86. Bu Hadis Salih b. Muhammed'in zayıflığı ve senedinin munkatı' oluşu sebepleriyle zayıftır.
[18] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/227-228
[19] Müslim, İmaret, 132(3/1505); Nesai, Cihad, 46(6/41); Müsned, 4/121, 5/274., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/228
[20] Nesai, Cihad, 45(6/40); Müsned, 5/153, 159; Müstedrek, 2/86.
[21] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/229-230
[22] Enfal: 8/60.
[23] Burada mevkuf olarak rivayet edilen bu Hadisin merfu rivayetleri için hkz. Müslim, İmaret, 167(3/1522); Ebu Davud, Cihad, 24(3/13); Tirmizi, Tefsir, 9(5/270); İbn Mace, Cihad, 19 (2/940); Müsned, 4/157; Tayâlisî, s. 136., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/230
[24] Ebu Davud, Cihad, 24(3/13); Nesai, Hayl, 8(6/185); Tirmizi, Fedâilu'l-Cihad, 11(4/174); Müsned, 4(144, 146,148; Tayâlisî, s. 135; Müstedrek, 2/95., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/231
[25] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/230/231-232
[26] Buhari, Cihad, 10(3/204); Nesai, Cihad, 27(6/24-25); Tirmizi, Fedâilu'l-Cihad, 21(4/ 184); İbn Mace, Cihad, 15(2/934). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/232-233
[27] Müslim, İmaret, 157(3/1517); Ebu Davud, Vitr, 26(2/85-86); Nesai, Cihad 36(6/31)- Tirmizi, Fedâilu'l-Cihad, 19(4/183); İbn Mace, Cihad, 15(2/935). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/233-234
[28] Nesai, Cihad, 35(6/31); Tirmizi, Fedâilu'l-Cihad, 26(4/190); İbn Mace, Cihad, 16(2/937); Müsned, 2/297., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/234
[29] Buhari, Cihad, 21(3/208); Müslim, imaret, 108-109(3/1498); Nesai Cihad, 34(6/30 şamd mahiyetinde); Tirmizi, Fedâilu'l-Cihad, 13(4/177); Müsned, 3/103, 126,173., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/235
[30] Müslim, İmaret, 121(3/1502); Tirmizi, Tefsir, 4(5/231). Hadis, zikredilen bu iki yerde merfu olarak geçmektedir. Zaten Ehli Kitab'dan rivayet âdeti olmayan Sahabenin, bu tür akılla bilinemeyecek hususlardaki sözleri merfu' hükmündedir, yani bu bilgileri Hz. Peygamberden öğrenmiş sayılırlar. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/235-236
[31] Müsned (4/185-186) Mecmâu'z-Zevâid, 5/291 (Taberani'den).
[32] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/236/237-238
[33] Müslim, İmaret 117(3/1501); Nesai, Cihad, 32(6/29); Tirmizi, Cihad, 32(4/212); Muvatta, Cihad, 31(2/461); Müsned, 5/297, 304, 308., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/238-239
[34] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/238-239
[35] Nesai, Cenâiz, 112(4/82); Müsned, 3/400,401, 6/466., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/240
[36] Müsned, 5/315; Mecmâu'z-Zevâid, 5/299 (Bezzar ve Taberani'den). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/240-241
[37] Bkz. Fethu'1-Bâri, 11/308-309.
[38] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/240-241
[39] Buhari, Rikak, 17(7/180); Müslim, Zühd, 12(4/2278); Tirmizi, Zühd, 39(4/582); Müsned 1/174, 181, 186., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/241-242
[40] Nesai, Cihad, 23(6/21); Müsned, 5/315, 320,329; Müstedrek, 2/109., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/242-243
[41] Ebu Davud, Cihad, 25(3/13-14); Nesai, Cihad, 46(6/41); Muvatta, Cihad, 43(2/466, mevkuf olarak); Müsned, 5/234; Müstedrek, 2/85., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/243-244
[42] Ebu Davud, Cihad, 18(3/10); İbn Mace, Cihad, 5(2/923). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/244
[43] Buhari, Cihad, 38(3/214); Müslim, İmaret, 135-136(3/1506-1507); Ebu Davud, Cihad, 21(3/12); Nesai, Cihad, 44(6/38); Tirmizi, Fedâilu'l-Cihad, 6(4/169); îbn Mace, Cihad, 3(2/922), Müsned, 4/115,116, 5/192; Tayâlisî, s. 129, 189., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/245
[44] Nisa: 4/95.
[45] Buhari, Cihad, 31(3/211); Müslim, İmaret, 141(3/1508); Nesai, Cihad, 4(6/9-10)- Tirmizi, Cihad, 1(4/191); Müsned, 4/282, 284,290; Tayâlisi, s. 96., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/245-246
[46] Buhari, Cihad, 75(3/225); Müslim, İmaret, 161(3/1519); Ebu Davud, Cihad, 10(3/6); Nesai, Cihad, 40(6/35); Tirmizi, Fedâilul-Cihad, 15(4/178); İbn Mace, Cihad, 10(2/927); Muvatta, Cihad, 39(2/464); Müsned, 6/361, 423., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/247
[47] Bkz. Ebu Davud, Cihad, 10(3/7); İbn Mace, Cihad, 10(2/928).
[48] Fethu'1-Bâri, 23/90
[49] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/246-248
[50] Müslim, Cihad, 142(3/1447); İbn Mace, Cihad, 37(2/952); Müsned, 5/271., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/249
[51] Bkz. Buhari, İlm, 50(1/41).
[52] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/249-250
[53] Buhari, Nikah, 97(6/154); Müslim, Fedâilu's-Sahabe, 88(4/1894). Bk. 2208. Hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/250
[54] Nesai, Cihad, 39(6/33); Tirmizi, Fedâilu'l-Cihad, 26(4/189-190); İbn Mace, Cihad, 7(2/ 924); Müsned, 1/62, 65, 66., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/251
[55] Müsned, 4/150, 157; Mecmâu'z-Zevâid, 5/289(Taberanî'den). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/252
[56] Bkz. Müslim, Vasiyyet, 14(3/1255).
[57] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/252
[58] Buharı, Cihad, 44(3/215); Müslim, İmaret, 98(3/1493); İbn Mace, Cihad, 14(2/932); Müsned, 4/375, 376., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/253
[59] Buhari, Cihad, 43(3/215); Müslim, İmaret, 99(3/1493); Nesai, Hayl, 7(6/184-185); Tirmizi, Cihad, 19(4/202); Müsned, 4/375, 376., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/253
[60] Bkz. Buhari, Cihad, 48(3/217).
[61] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/253-254
[62] Tirmizi, Cihad, 20(4/203); İbn Mace, Cihad, 14(2/933); Müsned, 5/300; Müstedrek, 2/92., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/254-255
[63] Buhari, Salât, 41(1/108); Müslim, İmaret, 95(3/1491); Ebu Davud, Cihad, 66(3/29); Nesai, Hayl, 13(6/188); Tirmizi, Cihad, 22(4/205), İbn Mace, Cihad, 44(2/960); Muvatta, Cihad 45(2/467); Müsned, 2/5,11, 56; Dârekutnî, 4/299,300., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/255-256
[64] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/255-256
[65] Ez-Zaviye, Basra'ya iki fersah (yaklaşık 10 km.) mesafede bir yerdir.
[66] Müsned, 3/160, 256; Dârekutnî, 4/301; Mecmâu'z-Zevâid, 5/263 (Taberani'den).
[67] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/256-257
[68] Ebu Davud, Cihad, 18(3/10-11); Nesai, Cihad, 1(6/7); Müsned, 3/1245, 153,251; Müstedrek, 2/81., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/258
[69] Buhari, İ'tisam, 10(8/149); Müslim, İmaret, 171(3/1523); Müsned, 4/244, 248, 252., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/259
[70] Müstedrek, 4/449; Tayâlisî, s. 9; Mecmâu'z-Zevâid, 7/288 (Taberani'den), 312 (Ebu Ya'la'dan). Hadisin Darimi ve Tayalisi'deki senedlerînde bulunan Süleyman ibnu'r-Rebi' meçhul bir ravidir. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/258-258
[71] Müslim, Zekat, 158(2/750); İbn Mace, Mukaddime, 12(1/60); Müsned, 5/176; Tayâlisî, s. 60., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/260
[72] Bkz. Fethul-Bâri; 25/114 – 117., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Darimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Darimi Tercüme Ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 5/260-262