İnsanın
Salih Amelleri İle Allah Tealâ'ya Tevessül Ederek Duâ Etmesi
Duada
Elleri Kaldırmak Sonra Onları Yüze Sürmek
Huzurlu
Kalb İle Duâ Etmeye Teşvik Etmek
Müminlerin
Arkasından Duâ Etmenin Fazileti
Kendine
İyilik Edene Duâ Yapılmasının Müstahab Olduğu Ve Yapacağı Duanın Şekli
Duâ
Eden Müslümanın Yahut Başkasının Dileği Kabul Edildiğine Dair Deliller
Duanın
Kabulünü İstemede Acele Edilmemelidir
Fıkıh âlimlerinin,
hadis âlimlerinin, önceki âlimlerle sonraki âlimlerin çoğunluğunun görüşüne
göre duâ etmek müstâhabdır. Allah Telalâ şöyle buyurmuştur: (Rabbınız buyurdu
ki, bana duâ edip isteyin, kabul edip size vereyim.)[2]
Yine Allah Tealâ
(Yalvararak ve gizlice
Rabbinize duâ edin) buyurmuştur.[3]
Bu konuda ayetler
çoktur ve meşhurdur.
Sahih olan hadislere
gelince bunlar ziyadesiyle bilinen şeylerdir, anlatılmalarına da ihtiyaç
yoktur. Biz yetecek kadar duaları ileride anlataca-. ğiz. Başarı Allah'dandır.
İmam Ebu'l-Kasim
El-Kuşeyrî (Radıyallahu Anh) Risale'sinde şöyle demiştir:
Duâ mı, yoksa sükût ve
rızâ mı daha faziletlidir? konusu üzerinde insanlar farklı görüşler ileri
sürmüşlerdir.
Bir kısmı demiştir:
"Duâ ibâdettir." diye geçen hadise dayanarak duâ daha faziletlidir.
Çünkü duâ, Allah'a ihtiyacı göstermektir.
Bir kısmı da: Kaderin
hükmü altında sükût etmek ve sönük olmak daha sağlamdır ve kaderin geçmiş
hükmüne rızâ göstermek daha iyidir, demişlerdir.
Bir kısmı da şöyle
demiştir: Duâ ve rızânın her ikisini bir araya getirmek için, dil ile duaya ve
kalb ile rızâya sahib bulunmalıdır.
Kuşeyrî şöyle
demiştir: Vakıtlar değişiktir. Bazı hallerde duâ, sükûttan daha faziletlidir.
Duâ etmek edeb olur. Bazı hallerde de sükut etmek, duâ etmekten daha faziletli
olur. O zaman sükût etmek edebdir. Bu ancak içinde bulunan hal ile anlaşılır.
Eğer kalbinde duaya bir işaret buluyorsa onun duâ etmesi daha iyidir. Eğer
sükût etmeye bir işaret buluyorsa, o zaman sükût etmek daha iyidir. Şöyle demek
de doğrudur: Bir iş ki, müslüman-ların onda payı olacaktır yahut Allah Tealâ'nm
onda bir hakkı vardır (müs-lümanların selâmetini istemek yahut Allah'ın dinini
ikame etmek gibi) o zaman duâ etmek daha iyidir; çünkü duâ ibâdettir. Eğer işde
şahsi bir pay varsa, sükut etmek daha iyidir. Duanın şartlarından biri de
yemeğin helâl olmasıdır. Yahya İbni Muaz EI-Razî şöyle derdi: ben günah işler
halde sana nasıl duâ ederim? Kerim olduğun halde de sana nasıl duâ etmem?
Kalbin huzur içinde
olması da duanın edeblerindendir. İnşaallah delili gelecektir. Bazıları da
demişlerdir ki, duadan maksad ihtiyacı göstermektir. Yoksa Allah Tealâ
dilediğini yapar.
İmam Ebu Hamid
El-Gaza!î İhya'sında şöyle demiştir: Duanın edeble-ri ondur. Birincisi: Arefe
gününü, ramazan ayını ve cuma gününü, gecenin son üçte birini ve seher
vakitlerini, şerefli zamanlar oldukları için gözetleyip seçmektir.
İkincisi: Bazı halleri
fırsat bilip o hallerde duâ etmektir. Secde halinde, orduların karşılaşması
zamanında, yağmur yağarken, namaz ikametinde ve ondan sonra duâ etmek gibi...
Ben derim ki, kalbin yumuşaklığı halinde.
Üçüncüsü: Kıbleye
yönelmek, iki eli kaldırmak ve duâ sonunda elleri yüze sürmek.
Dördüncüsü: Gizli ve
aşikâr arasında sesi alçak tutmak.
Beşincisi: Taşkınlık
haline dönüşen zorlama davranışlar yapmamaktır. En iyisi, Peygamber ve
ashabından nakledilen duaları yapmaktır. Herkes güzel duâ yapamayacağı için,
taşkınlığa düşmesinden korkulur.
Âlimlerden biri şöyle
demiştir: Zillet ve ihtiyaç dili ile duâ et, fesahat ve gösteriş dili ile
değil. Denilir ki: Âlimler ve zâhidler yedi kelimeden fazla duâ yapmazlar.
Bakara sûresinin sonunda Allah Tealânm buyurduğu şu âyet buna şahidlik
etmektedir:
"Rabbimiz, bizi
muahaze etme..." Allah Tealâ hiç bir yerde bundan daha fazla kullarının
duasından haber vermemiştir.
Ben derim ki, bunun
benzeri, İbrahim Sûresinde olan Allah Tealâ'nın şu sözüdür:
"Hani İbrahim
demişti: Rabbim! Bu beldeyi emniyet ve güven yeri yap.." Derim ki,
âlimlerin çoğunluğunun görüşü, duâ konusunda kısıtlama yapmamaktır. Yedi
kelimeden ziyade duâ etmek de mekruh değildir. Doğrusu kayıdsız olarak duayı
uzatmak müstahabdır.
Altıncısı: Yalvarmak,
iç huzuru duymak ve korkmaktır. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
"Bütün
peygamberler hayırlara koşarlar, umarak ve korkarak bize duâ ederlerdi. Bize
karşı da teslimiyet içinde itaatkârdırlar."[4]
Yine Allah Tealâ şöyle
buyurmuştur: "Yalvararak ve gizlice Rabbinize duâ edin".[5]
Yedincisi: Kesinlikle
istemek ve duanın kabul edildiğine inanmak, isteğinin kabulünü doğrulamak.
Bunun delilleri çoktur ve meşhurdur. Süf-yan İbni Uyeyne (Allah ona rahmet
etsin) şöyle demiştir: Sizden hiç birinizi, kendi için bildiği günahı, duâ
etmekten asla alıkonıasın; çünkü Allah Tealâ mahlûkatın en kötüsü olan
İblis'in:
"Rabbim, insanlar
dirilecekleri güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver. Allah buyurdu: Sen mühlet
verilenlerdensin." duasını kabul etmiştir.
Sekizinci: Duada ısrar
etmek ve üç defa tekrarlamaktır. Duanın kabulünü acele istememektir.
Dokuzuncu: Allah
Tealâ'mn ismini anarak duaya başlamaktır. Ben derim ki, Allah Tealâ'ya hamd ve
senada bulunduktan sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e salât getirmek
ve yine böyle başlangıçta olduğu gibi aynen duayı tamamlamak.
Onuncusu: Bu en
önemlisidir ve duanın kabul edilmesinde esas ve asıl olandır. O da tevbe etmek,
zulmü terk etmek ve Allah Tealâ'ya yönelmektir.
Gazali şöyle demiştir;
eğer sorulursa; Allah'ın takdir ettiği hüküm geri çevrilmeyeceğine göre, duanın
faydası nedir? Bil ki, Belâyı duâ ile geri çevirmek de kader cümiesindendir.
Duâ, belânın geri çevrilmesi için ve rahmetin bulunması için bir sebebdir.
Kalkanın, silâhı geri çevirmeye, suyun, yeryüzünde nebatîn çıkmasına sebeb
olması gibi. Duâ ile belâ da böyledir. Silâhı taşımamak, kaza ve kaderi itiraf
etmenin şartından değildir. Allah Tealâ, şöyle buyurmuştur:
"(Mü'minler)
tedbirlerini alsınlar, silahlarını takınsınlar."[6]
Böylece Allah Tealâ işi takdir etti ve sebebini de takdir etmiştir. Duada
söylediğimiz faydalar vardır. Anlattığımız fayda da kalb huzuru ve ihtiyaçtır.
Bu iki haslet ibâdetin ve marifetin başıdır. Allah en iyisini bilendir.
îbni Ömer'den
(Radıyallahu Anhüma) rivayet edilen "Mağara arkadaşları" hadisinde
şöyle anlatmıştır:
"Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu dinledim: "Sizden önceki
ümmetlerden üç kişi, yola çıkıp yürüdüler. Nihayet bir mağarada barınıp
gecelemek zorunda kaldılar ve oraya girdiler. Sonra dağdan bir kaya parçası
yuvarlanıp mağarayı üzerlerine kapadı. Aralarında dediler ki, bu kayadan
kurtulup çıkmanız için tek çare, yaptığınız amellerin en iyisi ile (tevessülde
bulunarak) Allah Tealâ'ya duâ etmeniz-dir. Aralarından bir adam şöyle dedi:
Allah'ım! Benim çok yaşlı ihtiyar ana-babam vardı. Onlardan önce ne aileme ve
ne de mallarıma su vermezdim." Böylece İbni Ömer, onlar hakkındaki uzunca
hadisi anlattı. Onlardan her biri salih ameli hakkında: Ya Rabbi, eğer senin
rızam isteyerek ben bu işi yapmışsam, içinde bulunduğumuz tehlikeden bizi kurtar,
diye duâ etmişti. Onlardan her birinin duası sonunda o mağaradan bir kısım
açıldı. Nihayet üçüncünün duası sonunda mağaranın tamamı açıldı ve çıkıp
gittiler."[7]
İmamlarımızdan El-Kadi
Hüseyin ve başkası yağmur duası konusunda bu manayı taşıyan şu sözü
söylemişlerdir: Darlık içine düşen bir adamın kendi salih ameli ile duâ etmesi
müstahabdır. Bu geçen hadisi de delil göstermişlerdir. Böyle amellere
dayanarak duâ etmek üzerinde söz söylenebilir; çünkü bir nevi amele dayanarak
istemek oluyor ki, bu da mutlak surette Allah Tealâ'ya ihtiyacı terk etmek
demektir. Duadan asıl maksad ise ihtiyaçtır. Peygamber bu hadisi şerifi, o
mağara arkadaşlarını övmek için buyurmuştur. Ancak Peygamber Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'in bunu anlatışı da, salih amele tevassül ile duanın doğru olacağına
bir delildir. Başarı Allah'dandır.
Duâ konusunda selefden
nakledilen sözlerin en güzeli, Evza'i'den rivayet edilendir. Allah Tealâ ona
rahmet etsin, o şöyle demiştir:
İnsanlar yağmur
duasına çıktılar. İçlerinden Bilâl İbni Sa'd kalktı sonra Allah'a hamd edip
senada bulundu. Sonra şöyle dedi: Ey hazır olan topluluk! Siz günahları ikrar
etmiyormusunuz? Onlar evet ediyoruz, dediler. Bunun üzerine Bilâl şu duayı
yaptı: Allah'ım, senin şöyle buyurduğunu dinledik:
"İyilik edenleri
kınamaya bir yol yoktur."[8] Biz
günahları ikrar ettik. Senin mağfiretin ancak bizim gibilere olur, (bizim
gibilerden başkasına olur mu?) Allah'ım bize mağfiret et, bize buyur ve bize
yağmur ver. Böylece ellerini kaldırdı, insanlar da merhamet ellerini
kaldırdılar. Sonra yağmura kavuştular. Şairler bu mana üzerinde şiir
söylemişlerdir:
Günahkârım, çok
yanılmışım; fakat afv geniştir. Eğer günah olmasaydı, afv vaki olmazdı...
Ömer İbnü'I-Hattab'dan (Radiyallahu Anh)
yapılan rivayetde demiştir ki: "Resûlüliah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
duada ellerini kaldırdığı zaman, onları yüzüne sürmeden indirmezdi."[9]
İbni Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan
rivayete göre: "Resûlüliah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem, üç defa duâ
etmekten ve üç defa mağfiret dilemekten hoşlanırdı. "[10]
Açıklanmış olduğu
üzere duadan maksad kalbin huzurudur. Bunun delilleri anlatılamayacak kadar
çoktur. Bunu bildirmeye de gerek yoktur. Ancak bereketlenmemiz için bir hadis
anlatacağım:
Ebû Hüreyre'den
(Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüliah Sellallahu Aleyhi
ve Sellem şöyle buyurdu:
"Kabul
edileceğine inanarak Allah'a duâ edin. Biliniz ki Allah Tealâ gafil olan dalgın
bir kalbden duayı kabul etmez.[11]
Allah Tealâ şöyle
buyurmuştur:
"Onlardan
(muhacir ve ensardan) sonra gelenler, derler ki: Ey Rabbi-miz! Bizi ve bizden
önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla."[12]
Yine Allah Tealâ
"Hem kendi
günahın için, hem de mü'min erkek ve mü'min kadınlar için (Allah'dan) mağfiret
dile." buyurmuşlardır.[13]
"Rabbimiz, beni
ve ana-babamı ve mü'minleri hesaba durulacağı günde (kıyamette)
bağışla)."[14]
Yine Allah Tealâ Nuh
peygamberden haber vererek şöyle buyurmuştur:
"Rabbim! Beni,
ana-babamı, mü'min olarak evime gireni ve bütün mü'min erkeklerle mü'min
kadınları bağışla."[15]
Ebu'd-Derdâ'dan
(Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, o Resûlüliah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in şöyle dediğini dinledi: "Hangi bir müslüman kul, gıyabında
kardeşine duâ ederse, muhakkak (görevli) melek: Ettiğin duâ kadar sana da var,
der."
Yine Ebu'd-Derda'dan
diğer bir rivayet şöyledir. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
söylerdi: "Müslüman kişinin gıyabında kardeşine duası makbuldür.
Başucunda görevli bir melek bulunur. Kardeşine her ne zaman bir hayırla duâ
ederse ona görevli melek : Âmin (Allah'ım kabul etsin), sana da o kadar olsun,
der."[16]
İbni-Ömer'den
(Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurmuştur: "En çabuk kabul edilen duâ, gaibin gaibe
duâsıdır."[17]
Bu bölümle ilgili çok
şeyler vardır ki, bunlar daha sonra kendilerine mahsus yerlerde
gösterilmişlerdir. Bunların en güzeli Tirmizî'den yaptığımız rivayettir:
Üsame İbni Zeyd'den
(Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüliah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kime bir iyilik
yapılır da, o iyiliği yapana: Allah sana mükâfat olarak hayır versin, derse
teşekkürü tam yapmış olur."[18]
Dili koruma bölümünde
sahih olan Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem'in hadisinde şöyle
buyurduğunu sonra anlatacağız.
"Size kim bir
iyilik ederse ona karşılıkta bulunun. Ona karşılık olacak bir şey bulamazsanız,
ona karşılıkta bulunduğunuza inanmcaya kadar kendisine duâ edin."
Bil ki, bu bölümle ilgili
hadisler bir araya getirilemeyecek kadar çoktur. Bunda ittifak vardır. Buna en
kuvvetli bir delil olarak da Ebû Dâvud ve Tirmizî'nin kitablarmda rivayet
ettiğimiz hadisdir:
Ömer İbnü'I-Hattab'dan
(Radıyallahu Tealâ Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "Ömre
(haccı yapmak) için Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den izin istedim.
İzin verip şöyle dedi: Ey kardeşciğim, duandan bizi unutma. Peygamber (bana)
bir söz söyledi ki, onun karşılığında dünya bana verilse, beni bu kadar
sevindirmezdi." Bir rivayette de şöyle demiştir:
"Ey kardeşciğim,
bizi duana ortak yap.”[19]
Sahih bir isnadla Câbir'den (Radıyallahu Tealâ
Anh) yapılan riva-yetde demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurmuştur: "Nefisleriniz aleyhine duâ etmeyin. Çocuklarınız
aleyhine duâ etmeyin. Hizmetçilerinizin aleyhine duâ etmeyin. Mallarınızın
aleyhine duâ etmeyin. Yoksa Allah tarafından duanın kabul edilip ihsanda
bulunulan bir vakte düşürmüş olursunuz da, sizden (o beddua) kabul
edilir."[20]
Bu hadisi Müslim,
Sahih'inin sonunda rivayet etmiş ve orada şöyle demiştir: "Nefislerinizin
aleyhine duâ etmeyin, çocuklarınızın aleyhine duâ etmeyin, mallarınızın
aleyhine duâ etmeyin, yoksa Allah tarafından duanın kabul edildiği bir vakte
uygun düşürmüş olursunuz ve (o bedduayı Allah) sizden kabul eder."
Allah Tealâ şöyle
buyurmuştur:
"Kullarım sana
benden sorunca, ben rahmetimle yakınım duâ edenin duasını bana duâ yapınca
kabul ederim."[21]
Yine Allah Tealâ
"Bana duâ edin;
duanızı kabul edeyim." buyurmuştur.[22]
Ubâde İbni's-Sâmit'den
(Radıyallahu Tealâ Anh) yapılan rivayetde Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurmuştur: Allah Tealâ'-ya yeryüzünde duâ eden hiç bir müslüman
yoktur ki, onun istediğini Allah ona vermesin. Yahut ondan istediğinin
karşılığı kadar kötülüğü kal-
- dırır; günah şey
istemedikçe yahut silâ-i rahmi kesmeyi dilemedikçe, Cemaat içinden bir adam
şöyle dedi: O zaman biz çok duâ ederiz. Peygamber (s.a.v): Allah'ın ihsanı çok
daha fazladır.[23]
El-Hâkim Ebu Abdullah
bu hadisi Sahihayne dayanarak Müstedrek'-inde Ebu Said El-Hudri'den rivayet
etmiş ve ona şunu ilâve etmiştir: "Yahut ona istediğinin karşılığını
ahirette verir."
Ebû Hüreyre'den
(Radıyallahu Tealâ Anh) yapılan rivayetde peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz acele edip: Duâ ettim de, duam
kabul edilmedi, demedikçe, onun duası kabul edilir."[24]
[1] NOT: Bu bölüm el-Ezkâr'ın Arabçasmda en sonda olduğu
halde, yayıncı olarak kitabın ilk bölümüne nakledilmesini faydalı gördük.
[2] Kur'anı Kerim, mü'min sûresi: 60.
[3] Kur'anı Kerim, A'raf: 55
[4] Kuranı Kerim, Enbiyâ Sürcsi:90.
[5] Kur'anı Kerim, A'raf Süresi:55.
[6] Kur'anı Kerim, Nisa Süresi:102.
[7] Buharı, Müslim, Ebû Dâvud.
[8] Kur'anı Kerim, Tevbe Süresi: 91.
[9] Tİrmizi. Ebû Dâvud. jbn Mâce. Ebû Davud'un Sünen'inde
İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhiima) bunun benzerini hadis olarak rivayet enik.
Bunlarsn hepsinin isnadından za't'vardır. Hafi7 Abdülhak, önceki hadis için
demiştir ki, Tirmizî'ye göre sahih hadistir. Halbuki güvenilir kaynaklarda bu
hadis için Tirmizî'nin sahih hadistir sözüne raslanmamakladır. Ancak bu garib
bir hadistir ifadesi vardır.
[10] Ebû Dâvud. Nesâi, El-Yevmü velleyletü. İbni Sünni.
[11] Tirmizî. Hâkim. Tirmizİ'deki isnadı zayıftır.
[12] Kur'anı Kerim, Haşir Siiresi:10.
[13] Kur'anı Kerim, Muhammed Süresi:I9.
[14] Kur'ani Kerim, İbrahim Süresi:41.
[15] Kur'anı Kerim, Nuh Sürcsi:28
[16] Müslim, Ebû Dâvud.
[17] Tirmİzî Ebû Dâvud. Buhârî, el-Edebül-Müfred. (Tirmizi
bu hadisi zayıf kabut etmiştir.)
[18] Tirmizî. (Tirmizi, bu hasen olan sahih bir hadisdir,
demiştir.)
[19] Tirmizî, Ebû Dâvud. (Tİrmizi demiştir ki, bu hasen
olan sİhih hadisdir.)
[20] Ebû Dâvud, Müslim.
[21] Kur'ani Kerim, BaUra Süresi:186.
[22] Kur'anı Kerim, Mü'min Süresi:6O
[23] Tirmizî. (Tirmizi demiştir: Bu hasen olan sahih bir
hadisdir.)
[24] Buharî-Müslim