9. BÖLÜM NAMAZ VAKİTLERİ 5

1. Namaz Vakitleri Ve Faziletleri 5

2.  Hepiniz Ona Yönelerek, Ona Karşı Gelmekten Sakının! Namazı Kılın! Müşriklerden Olmayın! 6

3. Namaz Kılmak Üzere Biat Etmek. 6

4. Keffâret Olarak Namaz Kılmak. 6

5. Namazların Vaktinde Kılınmasının Fazileti 7

6. Beş Vakit Namazın Keffâret Oluşu. 8

7. Namazın Vaktini Geçirmek. 9

8. Namaz Kılan Kimsenin Rabbine Yakın Olması 9

9. Aşırı Sıcaklarda Öğle Namazını Serinlikte Kılmak. 10

10. Seferde İken Öğle Namazını Serinlik Düşünce Kılmak. 11

11. Öğle Namazının Vakti Zeval Anıdır 11

12. Öğle Namazını İkindi Vaktine Kadar Ertelemek. 12

13. Ikındı Namazının Vakti 13

14. İkindi Namazını Geçirenin Günahı 14

15. İkindi Namazını Terk Eden Kimse. 15

16. İkindi Namazının Fazileti 15

17. Güneş Batmadan Önce İkindi Namazının Bir Rekatına Yetişen Kimse. 16

18. Akşam Namazının Vakti 17

19. Akşam Namazına Işâ Demeyi Mekruh Görenler 17

20. Yatsı Namazı Ve Bu Namaza Işâ Ve Ateme Denmesi 18

21. Yatsı Namazının Vakti, Er Ya Da Geç İnsanların Toplandığı Andır 19

22. Yatsı Namazının Fazileti 19

23. Yatsı Namazından Önce Uyumanın Mekruh Oluşu. 20

24. Yatsı Namazından Önce Uykuya Yenik Düşmek. 21

25. Yatsı Namazı Vaktinin Gece Yarısına Kadar Olması 21

26. Sabah Namazının Fazileti 22

27. Sabah Namazının Vakti 22

28. Sabah Namazının Bir Rekatına Yetişmek. 23

29. Namazın Bir Rekatına Yetişen Kimse. 23

30. Sabah Namazından Sonra Güneş Yükselinceye Kadar Namaz Kılmak. 24

31.Güneş Batmadan Önce Namaz Kılmaya Kalkışılmaz. 25

32. Sadece Sabah Ve İkindi Namazından Sonra Namaz Kılmayı Mekruh Görenler 25

33. İkindi Namazından Sonra Kaza Ve Benzeri Namazları Kılmak. 26

34. Bulutlu Günlerde Namazı Erken Kılmak. 27

35. Vakit Geçtikten Sonra Ezan Okumak. 27

36. Vakit Çıktıktan Sonra Kazaya Kalan Namazı Cemaate Kıldırmak. 28

37. Bir Namazı Unutan Hatırlayınca Onu Kılsın! Kazaya Namazı Kalan Sadece Kazaya Bıraktığı Namazı Kılar 29

38. Namazları Sırasına Göre Kaza Etmek. 29

39. Yatsı Namazından Sonra Mekruh Olan Sohbet 29

40. Yatsı Namazından Sonra Dinî İlimler Ve  Hayırlı Meseleler Hakkında Sohbet Etmek. 30

41. Misafir Ve Aile İle Gece Sohbeti Etme. 30

10. BÖLÜM EZAN.. 31

1. Ezanın Başlangıcı 31

2. Ezanın İkişer İkişer Okunması 32

3. "Kad Kametis-Salat (H)'Lafzı Hariç Kametin Teker Teker Okunması 32

4. Ezan Okumanın Fazileti 33

5. Yüksek Sesle Ezan Okumak. 33

6. Ezanın Canı Koruması 34

7. Ezanı İşiten Kimse Ne Söyler?. 34

8. Ezan Duası 35

9. Ezan Okumak İçin Kura Çekmek. 35

10. Ezan Okunurken Konuşmak. 36

11. Vaktin Girdiğini Kendisine Bildirecek Birinin Olması Şartıyla Âmânın (Görme Özürlünün) Ezan Okuması 36

13. Fecirden Önce Ezan Okunması 37

14. Ezan İle Kamet Arasında Ne Kadar Süre Olmalı Ve Kameti Bekleyenin Hükmü. 37

15. Kameti Beklemek. 38

16. Ezan İle Kamet Arasında Dileyen Nafile Namaz Kılabilir 38

17. Seferde Bir Müezzin Ezan Okusun Diyenlerin Görüşü. 38

18. Cemaat Halinde Yolculuk, Arafat Ve Müzdelife De Ezan Ve Kamet İle Soğuk Ve Yağmurlu Gecelerde Müezzinin Namazlar Bulunduğunuz Yerde Kılınsın Şeklinde Ezan Okuması 39

19. Müezzin Ezan Okurken Ağzını Sağa Sola Eğebilir Mi? Ezan Okurken Sağa Sola Dönebilir Mi?. 39

20. Kişinin Cemaat Namazını Kaçırdık Demesi 40

21. Namaza Koşarak Gidilmez. Vakur Biçimde Gidilir 40

22. Kamet Getirilirken İmamı Gören Cemaat Ne Zaman Ayağa Kalkar?. 41

23. Namaza Aceleci Bir Şekilde Yönelinmez, Aksine Vakur Olarak Yönelinir. 41

24. Bir Mazerete Binaen Camiden Çıkılır Mı?. 41

25. İmamın Cemaate "Yerinizden Ayrılmayın" Demesi Ve Onların Da İmamı Beklemesi 42

26. Kişinin Namaz Kılmadık Sözü. 42

27. Kamet Getirildikten Sonra İmamın Bir Meşguliyeti Olabilir 42

28. Kamet Getirilince Konuşmak. 42

29. Cemaatle Namaz Kılmanın Farz Oluşu. 43

30. Cemaatle Namazın Fazileti 44

31. Sabah Namazını Cemaatle Kılmanın Fazileti 44

32. Öğle Namazını Vaktin Başlarında Kılmanın Fazileti 45

33. Giderken Adımları Saymak. 45

34. Yatsı Namazını Cemaatle Kılmanın Fazileti 45

35. Cemaat İki Ve Daha Çok Kişiden Oluşur 46

36. Camide Oturup Namazı Beklemek Ve Camilerin Fazileti 46

37. Mescide Gidip Gelen Kimselerin Fazileti 47

38. Namaz İçin Kamet Getirildiğinde Sadece Farz Namaz Kılınır, Bunun Dışında Hiçbir Namaz Olmaz. 47

39. Cemaatle Namaz Kılmaya Engel Olan Hastalığın Ölçüsü. 48

 


9. BÖLÜM NAMAZ VAKİTLERİ

 

1. Namaz Vakitleri Ve Faziletleri

 

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki namaz, müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.[1]

521- İbn Şihâb'dan şöyle nakledilmiştir:

Bir gün Ömer İbn Abdilaziz, namazı geç vakte bıraktı. Bu esnada Urve İbn Zubeyr yanına geldi ve ona şu olayı haber verdi: Muğîre İbn Şu'be Irak'ta iken bir defasında namazı geciktirdi. Derken Ebu Mes'ûd el-Ensârî yanma geldi ve ona şöyle çıkıştı: "Ey Muğîre bu yaptığın da ne! Bilmiyor musun ki, Cebrail indi ve namaz kıldı. Peşi sıra Allah Resulü namaz kıldı. Cebrail bir kez daha namaz kıldı, peşi sıra Allah Resulü de namaz kıldı. Cebrail yine namaz kıldı, peşi sıra Allah Resulü de namaz kıldı. Cebrail bir daha namaz kıldı, peşi sıra Allah Resulü de, namaz kıldı. Cebrail bir defa daha namaz kıldı, peşi sıra Allah Resulü de, namaz kıldı. Sonra melek Hz. Peygamber'e Sana bu şekilde namaz kıldırmakla emroîundum [2] dedi.

Ömer İbn Abdilaziz Urveye, 'Anlattığının ne manaya geldiğini bil! Rasûlullah'a namaz vakitlerini bizzat Cebrail mi öğretmiş?" dedi.[3]

 

Açıklama

 

(Bir gün namazı geciktirdi) İmam Buhârî, "Bed'u'1-halk Yaratalışın Başlan­gıcı" bölümünde, rivayetin bu bölümünü "ikindi namazını biraz geciktirdi" şek­linde nakletmiştir. İbn Abdilberr şöyie demiştir: "Rivayetin akışından, Ömer İbn Abdilaziz'in ailesinin aksine, bunu Adet haline getirmediği, sadece bir gün yap­tığı anlaşılmaktadır...Ömer İbn Abdülaziz'in namazı geciktirmesinden maksat, onun müstehap vakit çıkıncaya kadar namazı kılmadığını ifade etmektir. Yok­sa, bununla Ömer İbn Abdilaziz'in güneş batmcaya kadar namazını kılmadığı kasdedilmemiştir.

(Irak'ta iken) Qa'nabî ve diğerlerinin İmam Mâlik'ten naklettiği Muvatta1 ri­vayetine göre bu ifade "Kufe'de İken" şeklinde geçmektedir. O dönemde Mu­ğîre, Muâvİye İbn Ebî Süfyân tarafından buraya vali olarak atanmıştı.

(Ebu Mes'ûd) Ukbe İbn Amr el-Bedrî'dir.

(Cebrail indi ve namaz kıldı. Peşi sıra Aliah Resulü na­maz kıldı.) Kadı lyâz şöyle demiştir: "Hadisin zahirinden, Hz. Peygamber'in 1, ve Cebrail'in namazını bitirdikten sonra namaz krldığı anlaşılır. Ancak bunun dışındaki rivayetlerde, Cebrail'in Hz. Peygam­ber'e İmamlık yaptığı belirtilmiştir. Bu durumda, hadiste ge­çen (Cebrail indi ve namaz kıldı. Peşi sıra Allah Resulü namaz kıldı) ibaresi, Cebrail namazın bir rüknünü yaptığı zaman peşi sıra Allah Resulü de yaptı şeklinde anlaşılır." İmam Nevevî de kesin bir İfadeyle bu görüşü ifade etmiştir.

O dönemde Müslümanlar denerek, namaza çağrılırdı. Çünkü o sıralar henüz ezan din tarafından öngörülmemişti. Bu hadis, başkasının arka­sında namaza duran kimseye İmam olarak uymanın caiz olduğuna delil olarak getirilmiştir. Bu çıkarıma yöneltilecek eleştirilere, Ebu Bekir'in Hz. Peygamber'in arkasında, Müslümanların da Hz. Ebu Bekir'in arkasında namaz kılması olayı savunulurken söylenen cevaplarla karşılık verilir. Bu du­rumda, imamın arkasında imamlık yapanın görevi ancak cemaate sesi yetiştir­mektir. Nitekim bu konu imamet bahsinde gelecektir.

Abdurrezzâk'm "Mussanne 'inde Ma'mer'in Zührî kanalıyla naklettiği ve şu ilave bilgiyi içeren bir rivayet vardır: "Ömer İbn Abdülaziz, ölünceye kadar na­mazı kıldırırken cemaate sadece bir işaretie yani imamın tekbirleriyle duyur­makla yetindi." İsmail İbn Hakîm kanalıyla da şu rivayet gelmiştir: "Ömer ibn Abdülaziz ikindi namazından sonra akşam güneş batımına kadar birkaç saat geçirirdi.

Ayrıca İbn İshak'ın Zührî'den naklettiği şu rivayeti de nakletmiştir: !'Ömer İbn Abdilaziz ölünceye kadar, (ikindi) namazını geciktirmedi." Bütün bu riva­yetler, Ömer İbn Abdülaziz'in, Urve'den bu hadisi duyduktan sonra vakitlere son derece riayet etmeye başladığını gösterir.

 

Hadisten Çıkan Sonuçlar

 

1- Alimler devlet erkanının yanma gidebilir.

2- Alimler, devlet adalarının sünnete aykırı davranışlannı eleştirirler.

3- İlim adamı kendisini dinleyenin garip bulduğu konuyu, delillerle iyice açıklar.

4- İhtilaf anında sünnete müracaat edilir.

5- Ömer İbn Abdülazİz'in ne kadar faziletli bir zat olduğu bu hadisten anla­şılır.

6- Faziletli vakitlerde namaza gitmek, erdemli bir davranıştır.

7- Sabit olan haber-İ vahid kabul edilir.

522- Urve'den şöyle nakledilmiştir:

"Hz. Aişe, Rasûlullah'm güneş daha onun odasında iken, daha evleri aşmadan ikindi namazını kıldığını bana anlattı.[4]

Buradaki güneşten maksat gölgedir. Hz. Âişe, Allah Resûlü'nün sallallâhu aleyhi ve sellem gölgenin uzamasından önce ikindi namazını kıldığını ifade etmek İstemiştir.

 

2.  Hepiniz Ona Yönelerek, Ona Karşı Gelmekten Sakının! Namazı Kılın! Müşriklerden Olmayın! [5]

 

523- Ebu Cemre İbn Abbâs'tan şöyle nakletmiştir:

"Abdukaysoğullannın heyeti, Allah Rasûlü'ne gelip [6] 'Biz Rabîa' kabilesinin bir koluyuz. Buraya ancak haram aylarda gelebiliriz. O halde bize öyle şeyler emret ki, onlara tutunalım ve buraya gelmeyen kabilemiz men­subu kimseleri buna davet edelim' dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Size şu dört şeyi emrediyorum:

a) Allah'a iman. (Allah Resulü bunu şöylece açtklamtşttr:) Yani, Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah'ın elçisi olduğuma şehadet etmek.

b) Namaz kılmak.

c) Zekat vermek.

d)  Ganimet olarak elde ettiklerinizin 1/5'ini bana vermek. Şu dört şeyi de size yasaklıyorum:

a) Dübâ: Su kabağı

b)  Hantem: Sırlı küp

c) Mukayyar ziftli kap.

d) Nakîr: Hurma ağacı kütüğünden oyularak yapılan kap.

 

Açıklama

 

(O'na yönelerek) dönmek anlamına gelen kökünden türetilmiş­tir. Namaz kılmayı bırakanları tekfir edenler görüşlerini, mefhumunun gerektir­diği manaya bakarak bu âyet ile delillendirmişlerdir. Ancak onlara şu şekilde itiraz edilmiştir: Bu âyet ile, namaz kılmayı terk etmenin müşrikierin bir davra­nışı olduğu kasdedilmiştir. Onlara benzemek ise yasaklanmıştır. Yoksa burada, namazı terk ettiği için şirk ehline benzeyen kimselerin müşrik olduğu söylen­memişti.

Bu âyet-i kerîme, namazın fazileti hakkında varid olan en güçlü delildir. Bu âyetin Abduikays heyetini konu edinen hadis ile olan ilişkisi ise şöyledir; "Bu âyette, şirkin nefyedilmesİ, namaz kılmakla birlikte zikredilmiştir. Hadiste İse, tevhidin kabulü, namaz kılmakla birlikte anılmıştır."

Bu hadis üzerinde ayrıntılı olarak "Kitabu'1-ilm" bölümünde durulmuştur.

 

3. Namaz Kılmak Üzere Biat Etmek

 

524- Cerîr İbn Abdullah'ın şöyle dediği nakledilmiştir:

"Hz. Peygamber'e namazı kılmak, zekatı vermek ve her müslümana nasihat etmek üzere biat ettim.[7]

 

Açıklama

 

(Namaz Kılmak Üzere Biat Etmek) Biattan maksat, İslâm dinini kabul etti­ğine dair biat etmektir. Hz. Peygamber Ahu akyte tevhidi kabul ettikten sonra insanlara ilk olarak namazı şart koşardı. Çünkü namaz, bedenî ibadetle­rin başıdır. İkinci olarak ise, zekatı şart koşardı. Çünkü zekat, mâlî ibadetlerin başıdır. Daha sonra ise, her topluma en çok neye ihtiyacı varsa onu şart ko­şardı. Burada Cerîr'e nasihat şartını getirmiştir. Çünkü o, kavminin lideri idi. Böylece Allah Resulü ona insanlara nasihati emretmek sure­tiyle, kavmine İslâm'ı öğretmesi için yol gösterdi. Abduikays heyeti ganimetlerin beşte birini vermek üzere Hz. Peygamber'e biat etti. Çünkü bu kabile, kendilerine komşu olan kafir Mudar kabilesi ile savaş halinde idi.

Bu hadisin ayrıntılı biçimde şerhi, "Kitabu'l-imân"ın sonlarında geçti.

 

4. Keffâret Olarak Namaz Kılmak

 

525- A'meş, Şakîk kanalıyla Huzeyfe'nin şöyİe dediğini nakletmiştir:

"Hz. Ömer'in yanında oturuyorduk. Bize 'Hanginiz Rasûlullah'ın fitne hakkında söylediğini hafızasında tutuyor?' diye sordu. 'Ben. Hem de nasıl buyurmuşsa öylece aklımda tutuyorum' diye atıldım. Bu konuda çok cesursun' dedi.

Fitne hakkındaki Kişinin ailesi, matı, çocuğu ve komşusu hakkında bulaşacağı fitneye (günaha) [8] kıldığı namaz, tuttuğu oruç, verdiği ze­kat ve yaptığı emri bi'l-ma'rûf nehy-i anil-münker keffâret olur.' Ha dişini söyledim. Hz. Ömer 'Bunu kasdetmemiştim. Denizin dalgalanması gibi kabaracak fitneyi kast etmiştim' dedi. Ben de 'O fitne, sana zarar vermeyecek. Seninle onun arasında kapalı bir kapı var" diye cevap verdim.

Hz. Ömer, 'O kapı açılacak mı, yoksa kırılacak mı?' diye sordu. Ben de 'Kı­rılacak' dedim. Bu defa 'O zaman bir daha asla kapanmayacak' dedi.

Biz, 'Ömer kapıyı biliyor muydu?' diye sorduk. Huzeyfe, 'Evet, tıpkı önceki gün, bu geceyi biidiği gibi biliyordu. Ona söylediklerimde hiç yalan yoktu' diye cevap verdi.

Kapının kim olduğunu Huzeyfe'ye sormaktan çekindik. Bu yüzden Mes-.rûk'a gidip sormasını emrettik. O da sordu. Huzeyfe şöyle cevap verdi: Kapı Ömer'dir.[9]

 

Açıklama

 

(Fitne) Buna göre, umumî mana ifade eden bir lafzı kullanıp özel bir mana kasdedilebilir. Çünkü burada, Hz. Ömer'in bütün fitneleri değil de, belli bir fitneyi sorduğu anlaşılmaktadır. Asıl itibariyle fitne, imtihan anlamına gelir. Daha sonraları imtihanın ortaya çıkardığı bütün kötü durumlar için kullanıl­maya başlanmıştır. Bu çerçev de inkâra, uzak ihtimalli olan tevilde aşırıya git­meye, aybm ortaya çıkmasına, belaya, azaba, savaşa, iyi halden kötü hale gidişe, bir şeye meyletmeye, bir şeyden hoşlanmaya fitne denir. Hem hayırlı hem de şerli şeylerde olur. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Biz sizi denemek için hayırla da, şerle de imtihan ederiz.[10]

(Kapı Ömer'dir) Bu ifade, Huzeyfe'nin bundan önce söylediği sözü ile çelişmez. Çünkü bu cümle, şu anlama gelir: Senin döneminle fitnenin çıkacağı zaman arasında ömrün kadar süre vardır.

Bu hadisten çıkarılan diğer sonuçlar, "Alâmâtu'n-Nübüvve" bahsinde anla­tılacaktır.

526- İbn Mes'ûd'dan şöyle nakledilmiştir:

"Adamın biri, bir kadını öpmüş. Sonra Rasûlullah'a gelip bunu haber vermişti. Bunun üzerine, 'Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir [11] âyeti nazil oldu. Adam, 'Ey Allah'ın elçisi bu benim için geçerli mi?1 diye sordu. Hz. Peygamber de Bütün ümmetim için geçerlidir' buyurarak cevap verdi.[12]

 

Açıklama

 

Bu hadisten çıkarılan sonuçlar, Hud suresi tefsirinin sonlarına doğru açık­lanacaktır. Ancak burada şunu belirtelim ki, Mürcie bu hadisin ve bundan ön­ceki hadisin zahirini esas alarak, iyi işlerin büyük küçük bütün günahlara keffâret olacağını iddia etmiştir. Ehl-i sünnetin çoğunluğu ise, iyi işlerin küçük günahlara keffâret olacağı kanaatindedir. Mutlakı mukayyede hamlederek bu sonuca ulaşmışlardır. Allah'ın izni ile Hud suresinin tefsirinin sonlarına doğru aynntılı biçimde bu konuya döneceğiz.

 

5. Namazların Vaktinde Kılınmasının Fazileti

 

527- Abdullah'tan şöyle nakledilmiştir:

Allah Resûlü'ne ve «iten, amellerin hangisinin Allah'a daha se­vimli olduğunu sordum. O da, Vaktinde kılman namaz' diye cevap verdi. 'Sonra hangisi?' diye sordum. Bu defa 'Ana-babaya iyilik etmek' diye cevap verdi. 'Bundan sonra hangisi?' diye sordum. Bu kez, Allah yolunda cihad etmek' diye cevap verdi. Bana bunları anlattı. Eğer daha fazla soru sorsaydim, elbette cevabını verirdi.[13]

 

Açıklama

 

(Amellerin hangisinin Allah'a daha sevimli olduğunu sordum) Allah'ın en fazla sevdiği amelin ne olduğu çeşitli defalar Hz. Peygamber'e sorulmuştur. Allah Resulü bu sorulara her defasında farklı farklı cevaplar vermiştir. Bu durum, alimler tarafından şu şekilde izah edilmiştir: "Amellerin en hayırlısı, soru yöneltenlerin durumuna göre farklılık arz eder. Hz. Peygamber herkese ihtiyacına, rağbetine ya da layık olduğu şeye göre cevap veriyordu. Yahut zaman faktörünü dikkate alarak bu soruyu cevaplıyordu. Çünkü ameller, belirli zamanlarda faziletli olurlar. Mesela cihad, İslâm'ın ilk yıllarında son derece faziletli bir ameldi. Çünkü diğer amellerin yapılması için zemin hazırlayan bir faktördü. Namazın sadakadan daha faziletli bir amel olduğu konusunda naslar birbirini destekler. Buna rağ­men, zor durumda kalan insanlara yardım edilmesi gereken durumlarda sa­daka, namazdan daha faziletli olur."

İbn Dakîku'l-'îyd "Bu hadisteki ameller, bedenî amellerdir" demiştir. Böy­lece imanı bu amellerin dışında tutmak istemiştir. Çünkü iman, kalbî amellerin en faziletlisidir. Böylece bu hadis ile Ebu Hureyre'den nakledilen "Amellerin en hayırlısı, Allah'a iman etmektir" hadisi arasında bir çelişki söz konusu olamaz. Bir başka âlim ise şöyle demiştir: "Bu hadisteki cihaddan maksat, farz-ı ayn olan cihad değildir. Çünkü bu cihad, ana-babanm iznine bağlıdır. Zira ana-babaya iyilik etmek, cihaddan önce gelir."

(Vaktinde kılınan namaz) Bu konuda İbn Battal şunları demiştir. "Vaktin başlarında namaz kılmaya yönelmek, vaktin sonlarına doğru namaz kılmaktan daha faziletlidir. Çünkü, namaz müstehap olan vaktinde kılındığı zaman, amel­lerin en faziletlisi olabilir. Vaktinde kılman namazın faziletli olması bu şarta bağlanmıştır." İbn Battâl'm yukarıdaki hadisin lafzından hareketle bu sonuca ulaşması, pek de isabetli değildir.

İbn Dakîku'l-'îyd şöyle demiştir: "Hadisin lafzı, vaktin başlarını ya da sonla­rını göstermez. Bu hadisten maksat, namazı kazaya bırakmaktan sakınmaktır." Bu görüş şu şekilde tenkit edilmiştir: "Namazı vaktinde kılmamak haramdır. Bir de, (daha sevimli), sevgi bakımından müşarekete işaret eder. Dolayısıyla bu hadisle namazın, vaktin sonlarına bırakılmasından kaçınmak kasdedilmiştir." Ancak bu görüş de eleştirilmiştir. Şöyle ki: "Buradaki müşareket, namaz ile diğer ameller arasındadır. Eğer namaz, vaktinde kalınırsa diğer amellerden da­ha çok Allah'a sevimli olur. Bu durumda uyuyan ya da unutan kimsenin vaktin dışında namazı kılması konumuzun dışında kalır. Çünkü onların namazı vak­tinde kılamamaları haram kabul edilmez. Sonradan namazlarını kılmaları iyi bir amel olsa da, en faziletli amel olarak nitelendirilemez. Sadece namazın vaktin de kılınması daha faziletlidir.

(ana-babaya iyilik etmek') Alimlerden biri bu hadisin, "Biz insana, bana ve ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur [14] âyetine uygun olduğunu söylemiştir. Öyle anlaşılıyor ki, bu yorumu İbn Uyeyne'nin şu tefsirine dayana­rak yapmıştır: "Kim beş vakit namazı kılarsa, Allah'a şükretmiş demektir. Kim de namazlardan sonra ana babaya dua ederse, onlara teşekkür etmiş demek­tir."

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1- Ana-babaya hürmet etmek faziletli bir davranıştır.

2- İyi ameller fazilet bakımından birbirinden farklıdır.

3- Bir anda birkaç konu hakkında soru sorulabilir.

4- Alime karşı kibar davranıhr.

5- Alimi bıktırmamak için, çok soru sorulmaz.

6-  Sahabenin Hz. Peygamber'e aleyh gösterdiği saygı ve bes­lediği sevgi bir kez daha ortaya çıkmıştır.

7-  Hz. Peygamber bazen bunalsa bile, kendisinden birşey öğrenmek isteyenlere daima yol gösterirdi.

ibn Bezîze şöyle demiştir: "Akla göre, cihadın bütün bedenî ibadetlerden üstün olması gerekir. Çünkü, cihadda canı ortaya koymak vardır. Ancak de­vamlı namazlara özen göstermek, onları vaktinde kılmak ve ana-babaya iyilik etmeyi sürdürmek, daima sabır göstermeyi gerektirir. Bu hususta Allah'ın emri­ni gözetmeye ise, ancak sıddıklar tahammül eder." Doğrusunu en iyi Allah bilir.

 

6. Beş Vakit Namazın Keffâret Oluşu

 

528- Ebu Hureyre'den şöyle nakledilmiştir:

Hz. Peygamber Sizden birinizin kapısının önünden günde beş kez yıkandığı bir nehir aksa, ne dersiniz bu yıkanma onun üzerinde bir kir bırakır mı?" diye sordu. Ashâb-ı kiram, "Kirden eser bırak­maz" diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyurdu: "Beş vakit namaz da böyledir. Onlar sayesinde Allah, gü­nahları siler."

 

Açıklama

 

(bir kir) Hadiste geçen  "kir" anlamına gelir. Bazı vücutlarda oluşan sivilceyi andıran küçük noktalara da denir. Tîbî şöyle demiştir: "Bu hadiste, günahların silinmesi konusunda mübağalalı bir anlatım söz konusudur. Çünkü, ashâb-ı kiram cevap verirken 'hayır' demekle yetinmek yerine Hz. Peygamber sözünü te'kit etmek için cümleyi tekrar etmişlerdir." Ibnu'l-'in Arabî de şöyle demiştir: "Allah Resûlü'nün getirdiği misal Şöyle izah edilir: İnsanın elbisesi ve bedeni duyu organlarıyla algılanan kirlerle, kirlenir. Bolca su dökülünce bunlar temizlenir. Bunun gibi namazlar da, günah kirlerinden insanı arındırır. Bütün günahları yok eder."

Hadisten ilk bakışta akla gelen manaya göre, namazların günahlara keffâret olmasından maksat, büyük küçük bütün günahları yok etmesidir. An­cak İbn Battal şöyle demiştir: "Bu hadiste, sadece küçük günahların silindiği kasdedilmiştir. Çünkü Hz. Peygamber günahları vücutta çı­kan ve sivilceyi andıran küçük noktalara benzetmiştir. Bu da, çıban ve sivilce ile vücuttan atılan diğer şeylere nispetle küçüktür." Bu yorum geçerliliği sözcüğünün vücutta oluşan küçük noktalar şeklinde anlaşılmasına bağlıdır. Oysa zahir olan, bu lafzın anlamına kullanılmış olmasıdır. Çünkü kir, yıkanma ve temizlenmeye uygundur. Nitekim, Ebu Saîd el-Hudrî hadisinde sarih bir şekilde bu durum belirtilmiştir. Söz konusu rivayet, Bezzâr ve Taberânî tarafından Atâ İbn Yesâr kanalıyla iyi bir senetle nakledilmiştir. Buna göre Ebu Saîd el-Hudrî şöyle demiştir: Allah Resûlü'nün şöyle buyur­duğunu İşittim: "Ne dersiniz? Sizden birinin bir çalışma yeri olsa, eviyle işi arasında beş nehir bulunsa, işine gidip dilediği kadar çalışsa, bu arada üzerine kir ve ter bulaşsa, geri dönerken her nehirde bir kez yıkansa (kirden, terden eser kalır mı?)"

Buna dayanarak Kurtubî şöyle demiştir: "Bu hadisin zahirinden, tek başına beş vakit namazın bütün günahlara keffâret olduğu anlaşılır. Ancak bu mana, problem teşkil eder. Çünkü İmam Müslim bu rivayetten önce, Aîâ'nın babası kanalıyla Ebu Hureyre'den merfû' olarak şu hadisi nakletmiştir: "Büyük günah işlemediğin sürece bes vakit namaz, her iki namaz arasında işlenen günahlara kefaret olur." Bu hadisteki ifade mukayyeddir şartlıdır. Başka rivayetlerdeki mutlak hadisler buna bağlı olarak anlaşılır.

 

7. Namazın Vaktini Geçirmek

 

529- Enes İbn Mâlik "Hz. Peygamber aleyh. döneminde yapı­lan uygulamaların hiç biri kalmadı" demiştir. Etrafındakiler "Ya namaz?" diye sorunca şöyle cevap vermiştir: "Namazla da oynanmadınız mı!"

530- Abdulaziz'in kardeşi Osman İbn Ebî Ravvâd'dan şöyle nakledilmiştir:

"Zührî'nin şöyle dediğini işittim: Şam'da bulunduğu bir sırada Enes İbn Mâlik'in yanına gittim. O esnada ağlıyordu. 'Neden ağlıyorsun?' diye sordum. O da şöyle cevap verdi: Benim yetiştiğim dönemde şu namaz dışında bir şey kalmamıştı. Şimdi bakıyorum o da yozlaştırıldı."

 

Açıklama

 

(Ya namaz?) Enes'in etrafında bulunan Müslümanlar, namazın Hz. Pey­gamber döneminde olduğu gibi kılındığını söyleyerek, onun bu genellemesinin doğru olamayacağını ifade etmişlerdir. Enes de, Müslü­manların vakitleri konusunda oynama yaparak namazı bile değiştirdiklerini söylemiştir.

(Şam'da iken) Enes'in Şam'a gelmesi, Haccâc'm Irak valisi olduğu dö­nemde gerçekleşmiştir. Buraya, onu halife Velîd İbn Abdiimelik'e şikayet için gelmişti.

(Benim yetiştiğim dönemde) Enes bu ifadesiyle, Hz, Peygamber  dönemini kasdediyor.

(şu namaz dışında) Bu ifadesiyle, namaz dışında Hz. Peygamber döneminde yapıldığı şekilde sürdürülen bir ibadetin kalmadığını ifade etmek istemiştir.

{Şimdi bakıyorum o da yozlaştırıldı) Mühelleb şöyle demiştir: "Namazın yozlaştırmasından maksat, müstehap olan vaktinden geciktirilerek kılınması­dır. Yoksa vaktini tamamen geçirmek kasdedilmemiştir." Bir çok âlim de, onun bu görüşüne katılmıştır. Bu rivayet hem konu başlığıyla uyum içinde değildir, hem de vakıaya terstir.

Sahih senetle nakledilen rivayetlere göre Haccâc ile bağlı olduğu halife Velîd ve Emevîlerden daha başka kimseler namazları vakitlerinden sonraya bırakırlardı. Bu konuda çok meşhur rivayetler vardır. Bunlardan biri Abdür-rezzâk'ın İbn Cüreyc kanalıyla Atâ'dan yaptığı şu rivayettir: "Velîd, akşam olun­caya kadar Cuma namazını geciktirdi. (Camiye) geldim ve oturmadan önce öğle namazını kıldım. Daha sonra, oturduğum yerde İma ile ikindi namazını kıldım. Bu esnada o, hutbe okuyordu." Ata öldürülmekten korktuğu için ikindi namazını oturarak kılmıştır. Bir diğer rivayet ise, Buhârî'nin hocası Ebu Nu-aym'ın "Kitâbu's-salâf'ta Ebu Bekir İbn Utbe'den naklettiği şu haberdir: "Ebu Cuhayfe'nin yanında namaz kıldım. Haccâc namazı akşama kadar geciktirdi. Bunun üzerine Ebu Cuhayfe kalkıp namaz kıldı." İbn Âmir kanalıyla nakledilen rivayete göre ise o, Haccâc ile birlikte namazı kılarmış. Haccâc namazı gecik­tirmeye başlayınca, böyle yapmaktan uzak durmuştur."

 

Önemli Açıklama

 

Enes'in bu genellemesi, sadece Şam ve Basra'daki yöneticiler hakkında geçerlidir. Nitekim bu kitapta ileriki bölülerde geleceği üzere Enes İbn Mâlik Medine'ye geldiği zaman "Şu safları düz tutmamanız dışında, hiçbir davranışı­nızı yadırgamıyorum" demiştir. Çünkü o dönemde, Ömer İbn Abdülaziz Me­dine valisi idi. Önceleri o da Emevi hanedanı mensupları gibi davranıyordu. Nihayet Urve, Beşir İbn Ebî Mes'ûd ve onun babası kanalıyla namaz vakitlerini gösteren nassı ona haber verince, namaz vakitlerine riayet eder oldu. Nitekim bu konuya bu bölümün başlarında işaret etmiştik. Ancak buna rağmen Ömer Ibn Abdülaziz de, onlar gibi öğle namazını geciktirerek kılıyordu. Enes İbn Mâ­lik buna da itiraz etmiştir. Nitekim Ebu Ümâme İbn Sehl'in ondan rivayet ettiği hadiste bu durum görülmektedir.

 

8. Namaz Kılan Kimsenin Rabbine Yakın Olması

 

531- Enes İbn Mâlik Hz. Peygamberin şöyle buyurdu­ğunu nakletmiştir:

"Sizden biri namaz kıldığı zaman, Rabbine münacatta bulunur.'O anda O'na en yakın bir durumdadır. O halde bu kişi sağ tarafına tü­kürmesin. Ancak sol ayağının altına tükürebilir." Saîd, Katâde'den şöyle nakletmiştir: "İleriye doğru ve ön tarafına tükürmesin. Ancak sol tarafına veya ayaklarının altına tükürebilir." Şu'be şöyle demiştir: "Namaz kılan ne ön tarafına ne de sağ tarafına tükürür. Sol tarafına veya ayağının altına tükürür." Humeyd Enes kanalıyla Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu naklet­miştir: "Ne önüne ne de sağına tükürür. Anca soluna veya ayağının altına tükürebilir."

 

Açıklama

 

(Namaz Kılan Rabbine Münacatta Bulunur) Bu konuda zikredilen hadisin açıklaması, camilerden bahseden konularda geçti. Bu konu başlığının kendi­sinden önceki konu başlığı ile ilişkisi şu şekilde izah edilir: Önceki konuda zik­redilen hadisler, namazı vaktinde kılanı öven, vaktinde kılmayanı ise yeren ni­telikte idi. Allah'a münacatta bulunmak ise, kulun en büyük derecesidir. İmam Buhârî, bu başlık ile, farzların vaktinde yapılmasını teşvik etmek istemiştir. Böy­lece sünnete riayetle elde edilecek olan bu derecenin elde edilmesini he­deflemiştir. Vakitlere riayet konusunda üzerine düşeni yapmayanların, bu dere­ceyi yakalamaları konusunda endişe edilir.

532- Enes İbn Mâük Hz. Peygamber'in şöyle dediğini nakletmiştir:

"Secdeye gittiğiniz zaman itidalli olunuz. Secdeye giden kişi, kö­pek gibi kollarını yaymasın. Eğer biri (camide iken) tükürmek zorun­da kalırsa, önüne ve sağ tarafına tükürmesin. Çünkü o, Rabbine mü-nacat ediyordur."

 

Açıklama

 

(münacat ediyordur) Kirmanı bu konuda şunları söylemiştir: "Daha önce sağ tarafa tükürmenin yasaklanmasının gerekçesi, bu tarafta melek olduğu şeklinde açıklanmıştı. Burada ise, gerekçe olarak münacat gösterilmiştir. Ancak her iki açıklama arasında bir çelişki söz konusu değildir. Çünkü bir hükmün iki gerekçesi/illeti olabilir. Bu iki illet, bir arada da, ayrı ayrı da bulunabilir. Münacatta bulununlan varlık kimi zaman münacatta bulunanın önünde -genellikle bu halde bulunur bazen de sağ tarafında olur."

 

9. Aşırı Sıcaklarda Öğle Namazını Serinlikte Kılmak

 

533-534- Ebu Hureyre ile Abdullah İbn Ömer'in kölesi Nâfi', İbn Ömer'e Hz. Peygamber'in şöyle dediğini nakletmişlerdir:

"Aşırı derecede sıcak olunca, (öğle namazını) serinlikte kıtın. Çünkü havanın aşın derecede sıcak olması, cehennemin kaynamasın­dan ileri gelir.[15]

 

Açıklama

 

(Aşırı derecede sıcak olunca) Eğer hava aşırı derecede sıcak olmazsa, na­mazı serinlikte kılmak da din tarafından onaylanmaz. Kışın ise namazı bu vakte kadar geciktirmek hiç caiz olmaz.

(serinlikte kılın) Buradaki emir, bu hükmün müstehap olduğuna delalet eder. Bu emrin irşad İçin, hatta vücub için olduğu da söylenmiştir. Bu görüşü Kadı Iyâz ve daha başkaları nakletmiştir. Alimlerin çoğu ise şu kanaattedir: "Aşırı sıcaklarda öğle namazını, güneşin etkisi kırılıp serinlik çökünceye kadar ertelemek müstehaptır."

(Çünkü havanın aşırı derecede sıcak olması) Hadisin bu kısmı, kendisin­den önce zikredilen namazı erteleme hükmünün dinen uygun olduğunun ge­rekçesini teşkil etmektedir.

Bu hükmün hikmeti, huşûu ortadan kaldıran bir duruma son verilmesi mi­dir? Yoksa öğlen sıcaklığının azabm yayıldığı bir zaman olması mıdır? İlk görüş daha mantıklı gibi görünüyor. Ancak ikinci görüşü, İmam Müslim'in eserinde geçen Amr İbn Abese hadisi destekler: "Güneş tam tepe noktasında iken na­mazı kısa kıldırırdı. Çünkü bu vakit cehennemin tutuşturulduğu andır." (Yani gündüzün en sıcak saatidir). Namazın rahmet olduğunu, namaz kılanın da azabdan kurtulacağının umulduğu belirtilerek bu rivayet problemli görülmüş ve namazın terk edilmesi anlaşılamamıştır. Ebu'1-Feth el-Ya'merî bu itiraza şu şe­kilde cevap vermiştir: "Bir hükmün gerekçesi, Sâri' tarafından belirtilmişse, ma­nası anlaşılmasa bile kabul edilmesi gerekir."

(cehennemin kaynamasından ileri gelir) «-İ sözcüğü, cehennemin genişle yip yayılmasını ifade eder. Bu tabir, kinaye olarak cehennem ateşinin çok tu­tuştuğunu ve belli saatlerde çok sıcak olduğunu ifade etmek için kullanılır.

535- Ebu Zerr'den şöyle nakledilmiştir:

"Hz. Peygamber'm   akyhi ve sdien: müezzini öğle ezanını okumaya başladı. Allah Resulü 'Serin vakte bırak! Serin vakte bırak!1 veya Bekle!, bekle!' diye seslendi. Sonra da şöyle buyurdu: "Havanın aşırt dere­cede sıcak olması, cehennem ateşinin kaynamasından iteri gelir. O halde, hava aşırt derecede sıcak olunca, namazı serin vakte erteleyin! Ebu Zer şöyle demiştir:] Tepelerin gölgesini görünceye kadar namazı ertelerdik.[16]

536- Ebu Hureyre Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

"Hava aşırı derecede sıcak olduğu zaman, namazı serin bir vakte tehir edin. Çünkü havanın aşırı derecede sıcak olması, cehennemin kaynamasından/sıcağının artmasından  ileri getir."

537- "Cc/ıcnnem Rabbine Ya Rabbiî Bir kısmım bir kısmımı yedi [17] diye şikayette butundu. Bunun üzerine Allah Teâlâ ona, biri kışın diğeri yazın olmak üzere iki nefes atması İçin müsaade etti. İşte bu nefesler, yazın hissettiğinizden daha sıcak ve ktşın yaşadığınız zemheriden daha soğuktur.[18]

538- Ebu Saîd Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakİetmiştir: "Öğle namazını serinlik düşünce kılın! Zira havanın aşırı sıcak olması, cehennemin kaynamasından ileri gelir.[19]

 

Açıklama

 

(şikayette bulundu) Söz konusu şikayet, söz ile mi yoksa lisan-ı hâl ile mi olmuştur? İşte bu konuda âlimler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu iki İhtima­li de benimseyen âlimler olmuştur. İbn Abdilberr şöyie demiştir: "Her iki görü­şün de hem haklı hem de eleştirilen yönleri vardır. Ancak ilki daha çok tercihe şayandır." Kadı lyâz birinci görüşün daha çok akla yatkın olduğunu belirtmiştir. Kurtubî ise şöyle demiştir: "Buradaki şikayeti hakikate hamletmede hiçbir çeliş­ki yoktur. Eğer Sâdik Peygamber gerçekleşmesi mümkün olan bir şeyi haber vermişse, onu tevil etmeye gerek kalmaz. Bu durumda ger­çek ve zahiri, yani ilk anda akla gelen anlamı ile anlaşılması daha uygundur." Nevevî de buna benzer şeyler söyledikten sonra "Şikayeti hakikati Ü2ere ham­letmek, doğrunun ta kendisidir" demiştir.

Zemherİr ise, soğuğun en şiddetli olduğu zamandır. Ateşte zemherinin bu­lunması problemli görülmüştür. Oysa bunda bir sorun yoktur. Çünkü ateşten maksat, onun yeridir. Ateşin yeri olan cehennemde de, zemherir tabakası var­dır.

Ayrıca bu hadis, cehennemin ancak kıyamet günü yaratılacağını söyleyen Mutezile ve onlar gibi düşünenlere bir cevap mahiyetindedir.

(öğle namazını) Bu ifade, Cuma namazının da serinlik düşünce kılınabile­ceğine delil getirilmiştir. Nitekim Şâfİî mezhebinden bazıları bu görüştedir. İmam Buhârî'nin tertibinden de bu anlaşılır. Nitekim yeri gelince bundan bah­sedilecektir. Ancak cumhur ileride açıklanacağı gibi bu görüşün tam aksi gö­rüşü benimsemiştir.

 

10. Seferde İken Öğle Namazını Serinlik Düşünce Kılmak

 

539- Ebu Zerr el-Ğıfârî'den şöyle nakledilmiştir:

"Hz. Peygamber ile birlikte bir seferde idik. Müezzin öğle banın okumak İstedi. Allah Resulü Serinlik düşünceye kadar yekle!' buyurdu. Bir müddet sonra müezzin, tekrar ezan okumak istedi. Allah yine 'Serinlik düşünceye kadar bekle!' buyurdu. Nilayet tepenin gölgesinin uzadığını gördüğümüz bir vakitte (müezzin ezan oku­lu)."

İbn Abbâs demiştir ki; gölge düşer kelimesi, yani güneş batıya oğru kayar manasına gelir.

 

Açıklama

 

(Seferde İken Öğle Namazını Serinlik Düşünce Kılmak) İmam Buhârî bu işlik ile, öğle namazının sıcak günlerde serinlik düşünceye kadar ertelenme­lin ikamet haline mahsus olmadığını belirtmek istemiştir. Tabi bu durum, konaklamaları durumunda geçerlidir. Eğer yolcular seyir halinde ursa, bu durumda cem-İ takdim [20] veya cem-i te'hîr [21] yaparlar. Nitekim bu )nu ileride gelecektir.

Zeval vaktinden sonra çıkan gölgeye denir.

(İbn Abbâs demiştir ki; Lk kelimesi, manasına gelir.) İbn Abbâs bu Izü, "Onun gölgeleri, küçülerek ve Allah'a secde ederek sağa sola döner [22] ketini tefsir ederken söylemiştir. Öyle anlaşılıyor ki, öğleden sonra ortaya çı-|n gölgeye denme nedeninin güneşin bir yönden diğer yöne, doğudan Itıya meyletmesi olduğunu belirtmek istemiştir.

 

11. Öğle Namazının Vakti Zeval Anıdır

 

Câbir şöyle demiştir: "Hz. Peygamber öğle sıcağının en'  kızgın olduğu anda namaz kılardı."

540- Enes İbn Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir;

"Güneş tam tepe noktasına geldikten sonra batıya doğru meyletmeye baş­ladığı bir sırada Hz. Peygamber evinden çıkıp öğle namazını kıldırdı. Sonra minbere çıkıp, kıyametten bahsetti. O gün meydana gelecek büyük olayları anlattı. Sonra 'Kim bana bir soru sormak istiyorsa, sorsun! Bu­rada bulunduğum sürece sorduğunuz bütün sorulara cevap vereceğim' dedi. insanlar pek içli içli ağlamaya başladılar. Hz. Peygamber de Bana sorun!' diye birkaç kez hitabını yeniledi. Nihayet Abdullah İbn Huzâfe es-Sehmî çıkıp 'Benim babam kim?1 diye sordu. Hz. Peygamber Huzâfe'dir' dîye cevap verdi. Sonra 'Bana sorun!' diye birkaç kez daha hitabını yeniledi. Bu esnada Hz. Ömer dizlerinin üzerinde durup 'Rab olarak

Allah'tan, din olarak İslâm'dan, Peygamber olarak da Muhammed'den razı olduk' dedi.

Allah Resulü bir müddet sustu, sonra şöyle buyurdu;

"Biraz önce cennet ite cehennem şu üzerinde bana gösterildi. Cennetten daha hayırlı, cehennemden de daha kötü bir şey görme­dim.

 

Açıklama

 

(Zeval Anıdır) Yani güneşin bulunduğu en yüksek noktadan batıya doğru meyletmeye başladığı andır.

541- Ebu Berze'den şöyle nakledilmiştir:

"Bizden biri yanı başındaki arkadaşını tanıdığı kadar aydınlık olunca Hz. sabah namazını kıldırırdı. Fatiha'dan sonra atmış le yüz âyet arasında Kur'an okurdu. Öğle namazını ise, güneş en yüksek konuma geldikten sonra batmaya doğru meylettiği zaman kıldırırdı. İkindi nama-:ını öyle bir zamanda kıldırırdı ki, namazdan sonra bizden biri 'Medine'nin en icra köşesine gidip geldiği halde güneş hâlâ batmamış olurdu.  Akşam namazı hakkında ne söylediğini unuttum de­niştir. {Ebu Berze) 'Yatsı namazını İse, gecenin 2/3'üne kadar geciktirmekte bir akınca görmezdi' demiştir. Bir başka seferinde ise 'Gece yarısına kadar tehirde sakınca görmezdi' demiştir. Muaz, Şu'be'nin şöyle dediğini nakletmiştir: 'Bir pefasında onunla karşılaştım, gecenin 1/3'üne kadar geciktirmekte sakınca görmezdi' demiştir.[23]

542- Enes İbn Mâlikten şöyle nakledilmiştir.

"Rasûluîlah'ın arkasında öğlenin en sıcak anlarında na­maz kıldığımız zaman, sıcaktan korunmak için elbiselerimizin üzerine secde ederdik."

 

Açıklama

 

kelimesinin çoğulu olup, öğlenin en sıcak anı için kullanılır. Bu vakitte kılınan namazdan maksat ise, öğle namazıdır.

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1- Bu hadiste namaz kılanla birlikte hareket etse bile elbise üzerine secde etmeyi caiz görenlerin görüşlerini destekler mahiyette bir delil vardır.

2- Hava aşırı derecede sıcak olsa bile, vakit girer girmez öğle namazı kılı-nabilir. Bu durum, öğle namazını serinlik düşünceye kadar erteleme emri ile çelişmez. Çünkü bu hadis, öğle namazının günün en sıcak vakitlerinde kılına­bileceğini gösterir. Böylesi zamanlarda öğle namazını serinlik düşünceye kadar ertelemek ise daha faziletlidir.

 

12. Öğle Namazını İkindi Vaktine Kadar Ertelemek

 

543- İbn Abbâs'tan şöyle nakledilmiştir:

"Hz. Peygamber Medine'de öğle İle ikindi namazını bir­likte sekiz rekat, akşam ile yatsı namazını da yedi rekat olarak kıldırmıştır."

Hâvilerden Eyyub kendisinden önceki râvî Câbir'e Bu olay yağmurlu bir gecede vaki olmuş olabilir mi?' diye sormuş, o da 'Muhtemelen' diye cevap vermiştir.[24]

 (Öğle Namazını İkindi Vaktine Kadar Ertelemek) Bu ifade öğle namazını ikindi vaktinin başlangıcına ertelemek anlamına gelir. Bununla öğle namazının vaktinin çıkmasıyla, ikindi namazının vaktinin girdiği ifade edilmek istenmiştir.

Alimlerin bir kısmı, hasta kimselerin hadiste belirtildiği gibi namazları bir­leştirmesini caiz görmüşlerdir. İmam Nevevî de, bunu desteklemiştir. Ancak bu görüş eleştiriye açıktır. Çünkü Hz. Peygamber olağanüstü ve geçici bir durum olan hastalıktan dolayı namazları birleştirerek kildıysa, ancak aynı mazereti taşıyanların onunla birlikte namaz kılması caiz olurdu. Öyle anla­şılıyor ki, Hz. Peygamber ashabına namazı birleştirerek kıldırmıştır. Nitekim İbn Abbâs, naklettiği rivayette açık bir şekilde bunu söyle­mektedir. Nevevî şöyle demiştir: "Bazıları hadiste geçen namazları birleştirerek kılmanın hakiki olmadığını söylemişlerdir. Onlara göre Hz. Peygamber öğle namazını, vaktin sonlarına doğru, ikindi namazını ise vaktin başlangıcında kıldırmıştır. Ancak bu, zayıf bir ihtimaldir. Hatta batıldır. Çünkü, zahir olan manaya, hiçbir şekilde tevil edilemeyecek derecede muhaliftir."

Onun zayıf gördüğü bu görüşü Kurtubî güzel bulmuştur. Ondan önce de Imamu'l-Haremeyn Cüveynî bu görüşü tercih etmiştir. Mütekaddim âlimlerden Ibnu'l-Mâcişûn ve Tahâvî de bu görüşün doğru olduğunu kesin bir dilîe ifade etmişlerdir. İbnu Seyyidi'n-nâs ise, bu hadisi İbn Abbâs'tan nakleden Ebu'ş-Şa'sâ'nın da bu görüşü dile getirdiğini belirterek bunu desteklemiştir. Söz ko­nusu rivayetin benzeri, Buharı ve Müslim'in İbn Uyeyne ve Amr İbn Yenâr kanalıyla naklettikleri hadiste geçmektedir. Ayrıca ilave olarak şu bilgiler de mevcuttur: Ravi şöyle dedi: 'Ey Ebu Şa'sâ! Kanaatimce Hz. Peygamber öğle namazını vaktin sonuna bırakmış, ikindiyi de vaktin başlangı­cında kılmıştır. Aynı şeklide akşam namazını kılmayı da, vaktin sonuna ertele­miş, yatsıyı ise vaktin başında kılmıştı.' Ebu Şa'sâ da 'Ben de o kanaatteyim.' demiştir.

İbnu Seyyidi'n-nâs şöyle demiştir: "Hadisi rivayet eden, hadisten neyin kasdedildiğini başkalarından daha iyi bilir."

Râvî kesin bir dille bu görüşü ifade etmemiştir. Hatta bu görüşe göre amel etmeyi sürdürmemiştir. Nitekim Eyyub'e söylediği söz ve yağmur dolayısıyla Hz. Peygamberin namazları birleştirmiş olabileceği kanaati yukarıda geçmişti.

Ancak bu hadiste geçen namazları birleştirme olayının hakiki olmadığını destekleyen delillerden biri de, hadisin bütün varyantlarında namazları birleş­tirmek için bir girişimin olmamasıdır. Bu durumda, namazların birleştirilmesi lafızlardan anlaşılan mutlak manaya hamledilebilir. Buna göre herhangi maze­ret yokken, namazın belirlenen vaktinin dışına çıkılmış olur. Ya da, buradaki birleştirme/cem'in belirli bir şekilde gerçekleşmiş olduğu söylenebilir. Bu du­rumda namaz vaktinin dışına çıkılması gerekmez. Böylece hadisler arasındaki çelişkiler giderilir. Namazları birleştirme olayının hakiki manada olmaması, daha tercihe yaşandır.[25]

Alimlerden bir kısmı, bu hadisin zahirini esas alarak herhangi bir ihtiyaç sebebiyle namazların birleştirilebileceği görüşünü benimsemiştir. Ancak, bunun âdet haline getirilmemesi şartını İleri sürmüşlerdir.

 

13. Ikındı Namazının Vakti

 

Ebu Üsâme, Hişâm kanalıyla Hz. Peygamber'in güneş Hz. Aişe'nin odasından çıkmadan ikindi namazını kıldığını nakletmiştir.

544- Hişam babası kanalıyla Hz. Âişe'nin şöyle dediğini nakletmiştir:

"Hz. Peygamber güneş ışınlan odama girmeye devam ettiği bir sırada, ikindi namazını kılardı."

546- Hz. Aişe şöyle demiştir:

"Güneş ışınları odama vururken, henüz gölgenin de uzamadığı bir vakitte Hz. Peygamber aleyhi ve ikindi namazını kılardı."

 

Açıklama

 

Mâlik, Yahya Ibn Saîd, Şuayb ve Ibn Ebî Hafsa şöyle demiştir: "Güneş batı tarafında yusyuvarlak ve net olarak görünmeden ikindi namazı kılınır.

İmam Nevevî şöyle demiştir: "Hz. Âişe'nin odasının (tek gözlü evinin) bina edildiği arsa dardı. Bu arsa üzerine bina edilen tek gözlü evin duvarları da kı­saydı. Bu duvarlar, arsanın uzunluğundan biraz daha kısaydı. Oda duvarının gölgesi kendi boyuna ulaşınca, güneş odanın zeminin sonlarına vururdu."

İmam Buhârî'ye göre, ikindi namazının vakti, her şeyin gölgesinin kendi boyu kadar olduğu zaman başlar. Öyle anlaşılıyor ki o, bu konuda kendi şartla­rını taşıyan bir hadis bulamamıştır. Bundan dolayı istinbat yöntemiyle bu hük­me delalet eden bir hadisi zikretmekle yetinmiştir. İmam Müslim, ikindi namazı vaktinin bu şekilde başladığını açıkça beyan eden bir çok hadis nakletmiştir. Ebu Hanîfe dışında ilim ehli kimsenin buna muhalefet ettiği görülmüş değildir. Ebu Hanîfe'den nakledilen meşhur görüşe göre o, ikindi namazı vaktinin, her şeyin gölgesinin iki katına çıktığı zaman başladığı kanaatindedir. Kurtubî bu konuda şöyle demiştir: "Bu konuda bütün ilim adamları Ebu Hanîfe'ye muhalefet etmiştir. Hatta onun öğrencileri bile onunla aynı düşünmemiştir. Ancak on­dan sonra gelen bazı Hanefiler, şu gerekçeyle Ebu Hanîfe'yi desteklemişlerdir: "Öğle namazının serinlik düşünce kılınmasını emreden hadisler sahih yolla nakledilmiştir. Serinliğin düşmesi de, ancak sıcaklığın etkisinin yok olmasıyla mümkün olur. Medine coğrafyasında, bir şeyin gölgesi iki katına çıkmadan serinlik düşmez. O halde, ikindi namazının vakti, bir şeyin gölgesi iki katma çıkınca başlar." Buna benzer görüşleri anlatmak, bu tür görüşleri reddetmek için çaba sarfetmeyi gerektirmez.

547- Seyyar İbn Selâme'den şöyle nakledilmiştir: "Babamla birlikte Ebu Berze el-Eslemî'nin yanma gittik. Babam ona 'Rasûlullah farz namazları nasıV ne zaman kılardı?' diye sordu. O da şöyle cevap verdi: 'Güneş en yüksek noktaya çıktıktan sonra batı istikametine doğru meyletmeye başla­yınca sizin ilk namaz dediğiniz öğle namazını kılardı. Asır/İkindi namazını kıldığı zaman, bizden biri Medine'nin en ücra köşesinde bulunan evine gittiği zaman hâlâ güneş parlamaya devam ederdi. (Ravi Ebu Berze'nin) Akşam namazı hakkında söylediklerini unuttum' (demiştir); Sizin 'el-ateme' dediğiniz yatsı na­mazını ise, geciktirirdi. Yatsı namazından önce uyumayı, bu namazdan sonra ise konuşmayı hoş karşılamazdı. Sabah namazını bitirdiği zaman herkes yanı başında oturanı tanırdı. Sabah namazında altmış ile yüz âyet arasında Kur'an okurdu."

548- Enes İbn Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir: "Biz İkindi namazını kılardık. Biri Amr İbn Avfoğullarının bulunduğu bölgeye gittiği zaman onların ikindi namazını kıldığını görürdü.[26]

549- Ebu Bekir İbn Osman İbn Sehl İbn Huneyf, Ebu Ümâme'nin şöyle dediğini işittiğini nakletmiştir:

"Ömer İbn Abdülaziz ile birlikte öğle namazını kıldık. Sonra çıkıp Enes İbn Mâlik'İn yanma gittik. O esnada ikindi namazını kılıyordu. Ona Amca! Hangi namazı kılıyorsun?' diye sordum. O da şöyle cevap verdi: İkindi namazını kılı­yorum. Biz, Hz. Peygamber Haflâhu aieyrj vs sdier- ile birlikte böyle namaz kılardık."

 

Açıklama

 

Burada öğle namazı anlamına kullanılmıştır, keli­meleri aynı anlama gelir ve öğlenin en sıcak anını ifade eder. Öğle namazı bu vakitte girdiği için,  olarak isimlendirilmiştir.[27]

(sizin ilk dediğiniz) Öğle namazının "ilk" olarak isimlendirilmesi, ya gündüz kılınan ilk namaz ya da Cebrail'in beş vakit namazı öğretirken Hz. Peygamber'e kıldırdığı ilk namaz olmasından ileri gelir.

(Sizin 'el-ateme' dediğiniz) Bu ifadede, yatsı namazının "el-ateme" diye ad­landırılmasının terk edildiğine bir işaret vardır.

Bu fiil, namazın bittiğini gösterebileceği gibi, Hz. Peygam­berin aleyhi cemaate dönmesini de ifade edebilir.

(Sabah namazı) Bu İfade, sabah namazına denmesinin mekruh olmadığını gösterir.

(İnsanlar yanı başında oturanı tanırdı) Bu konuda ravilerin farklı lafızlar kullanması hakkındaki görüşlere daha önce temas etmiştik. Bu ifadeyi, sabah namazının erken bir vakitte kılındığına delil getirmişlerdir. Çünkü namaz kılanın yanındakini tanıması, gece karanlığının koyu anının sonlarından itibaren müm­kündür.

(Amr İbn Avfoğulîan) Bu ifade ile Kubâ köyü kasdedilmiştir. Çünkü Amr İbn Avfoğulları bu bölgede ikamet etmekteydiler.

550- Zührî, Enes İbn Mâlik'İn kendisine şöyle naklettiğini bildirmiştir:

"Hz. Peygamber ikindi namazını güneş yüksekte ışık saçmaya devam ederken kılardı. Hatta biri namazı kıldıktan sonra Medine'nin Avâlî'sine [28] gidip gelir de, güneş hala ışık saçmaya devam ederdi. Medine'nin Avâlî'sİnin bir kısmı, yaklaşık olarak dört mil uzaklıkta idi."

551- Enes İbn Mâlik'İn şöyle dediği nakledilmiştir:

"Biz ikindi namazını kılardık. Sonra içimizden biri Küba'ya gidip dönerdi. Bu esnada güneş, hâlâ yüksekte bulunurdu."

 

Açıklama

 

(güneş, hâlâ yüksekte bulunurdu) Bu ifade, Hz. Peygamber'İn İkindi namazını erken bir vakitte kıldığına delil olur. Çünkü, dört millik bir mesafeye gidip gelecek süre geçmesine rağmen, yine de güneşin yüksekte ol­duğu belirtilmiştir. İmam Nevevî şöyle demiştir: "Bu hadis, ikindi namazının vakit girer girmez kılınmasına özen gösterilmesi gerektiğini anlatır. Çünkü, ikin­di namazından sonra İki ya da daha fazla mil yol gittikten sonra güneşin tepede olması ve henüz renginin değişmemiş olması imkansızdır. Bu hadis, Ebu Hanî-fe'nin aksine ikindi namazı vaktinin, her şeyin gölgesinin kendi boyu kadar uzadığı zaman başladığı görüşünde olan çoğunluk için bir delildir.

 

14. İkindi Namazını Geçirenin Günahı

 

552- İbn Ömer'den Hz. Peygamberin şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

"ikindi namazını kaçıran kimse, ailesi helak olmuş, serveti batmış kimse gibidir."

 

Açıklama

 

(ikindi namazını kaçıran kimsel İbn Bezîze bu konuda şöyle de­miştir; Bu hadiste, 'namazı kaçırdık/s%^\ \zs\i demeyi mekruh kabul edenlere ir red söz konusudur. Bu mesele [29] konusunda ele alınacaktır.

[ailesi helak olmuş, serveti batmış kimse gibidir) Hadisin zahiri, ikindi na-lazını geçirme günahının ağır olduğunu ve bunun da sadece ikindi namazına lahsus olduğunu gösterir.

Bu vakit de asr-ı evve! denen vakit olup güneş batınımdan yaklaşık üç-üç buçuk saat öncedir. İbn Abdilberr şöyle demiştir: "Bu hadiste dünyanın basitliğine işaret edil­miştir. Az bir amelin, çok dünyalıktan daha hayırlı olduğu belirtilmiştir." İbn Battal da şöyle demiştir: "Bu hadisin yerini tutacak başka bir hadis yoktur. Çünkü Allah Teâlâ 'Namazları koruyunuz, (yani aksatmadan kılmaya) devam edin! [30] buyurmuştur. Bu hadis dışında, namazlara nasıl devam edileceğini gösteren başka bir hadis yoktur."

 

15. İkindi Namazını Terk Eden Kimse

 

553- Ebu Melîh'ten şöyle nakledilmiştir:

"Bulutlu bir günde bir gazvede Büreyde ile beraberdik. Bize, 'İkindi nama­zını erken kılın!' diye talimat verdi. Sonra Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletti: Kim ikindi namazını terk ederse, ameli boşa gider.[31]

 

Açıklama

 

(İkindi Namazını Terk Eden Kimse) Bu başlık, ikindi namazını terk edenin hükmünü araştırmak İçin konmuştur.

(ameli boşa gider) Hanbelîler ve onlar gibi namazı terk edenin tekfir edileceği görüşünde olanlar, bu hadisin zahirini esas almışlardır. Ancak onlara ne şekilde cevap verildiği daha önce geçmişti. Eğer onların dediği gibi olsaydı, namazı terk edenin küfre girmesi, İkindi namazına özgü bir konu olmazdı.

Çoğunluk âlimler (cumhur) ise, hadisi te'vil etmiştir. Ancak te'vili nokta­sında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazıları namazı terk etme sebebini te'vil ederken, diğer bazıları amelin boşa çıkmasını te'vil etmiştir. Namazın terk edil­mesinden maksadın, onun farz olduğunu İnkâr ederek terk etme olduğunu söyleyenler olduğu gibi, farz olduğunu kabul etmekle birlikte namazı önemse­meyenler ve namaz kılanlarla alay edenler olduğunu söyleyenler de olmuştur. Buradaki anlam ilk anda, sahâbînin ilk anladığı anlam olup bir tefrit olarak kabul edilmiştir. Ancak bu da tenkit edilmiştir. Sahabenin bu hadisi anlaması, diğerlerinin anlama şeklinden daha doğrudur. Bu da yukarıda kaydedildi. Na­mazı terk edenden maksadın, namaz emri karşısında tembel davranan kimseler olduğu da İleri sürülmüştür. Onlara göre buradaki vaîd, şiddetli bir paylama içindir. Hadisin zahirî anlamı ise, "Zina eden, zina ettiği esnada mümin değildir" hadisinde olduğu gibi alınamaz.

Kimileri de, hadiste bahsi geçen ameli, namazı terk etmeye neden olan dünya menfaati elde etmeye yönelik bir çaba olarak yorumlamıştır. Bu du­rumda amelin boşa çıkması demek, namazı terk edenin yaptığı işin yararını görememesi demektir.

Bu tevillerin en güzeli, buradaki vaîdin, aşırı bir paylama sadedinde söy­lendiğini, dolayısıyla hadisin zahirinin kasdedilmediğini söyleyenlerin görüşü­dür. Doğrusunu en iyi Allah bilir.

 

16. İkindi Namazının Fazileti

 

554- Cerîr'den şöyle nakledilmiştir:

"Hz. Peygamber ile birlikte idik. Bir gece aya (dolunaya) baktı ve şöyle buyurdu: Şu ay'ı gördüğünüz gibi kuşkusuz Rabbiniz'i de âhirette göreceksiniz. Onu görme konusunda hiç haksızlığa uğrama­yacaksınız. Güneşin doğuşundan ve batışından önceki namazları ge­çirmemeyi başarabîliyorsanız, bunu yapın!"

Sonra Cerîr, "Güneşin doğmasından önce de, batmasından önce de Rab-bini hamd ile teşbih et! [32] âyetini okudu.

İsmail şöyle dedi: "Bunu yapın ve sakın bir vakit namazı geçirmeyin! [33]

555- Ebu Hureyre Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Bazı melekler gece, bazıları da gündüz nöbetleşe yanınıza gelir. Bunlar, sabah ve ikindi namazlarında bir araya gelirler. Daha sonra gece sizin yanınızda olanlar Hak Teâlâ'mn huzuruna çıkar. Al­lah Teâlâ kullarını en iyi kendisi bitmesine rağmen yine de onlara 'Kullarımı nasıl bıraktınız?' diye sorar. Onlar da Yanlarından ayrılır­ken namaz kılıyorlardı. Yanlarına vardığımızda da namaz kılıyorlardı' diye cevap verirler.[34]

 

Açıklama

 

(İkindi Namazının Fazileti) Bu başlık, ikindi namazının, sabah namazı hariç diğer bütün namazlardan üstün olduğunu göstermek için konmuştur.

[geçirmemeyi başarabiliyorsanız} Bu ifade, namazı geçirmeye neden ola­cak, uyku, meşguliyet vs. gibi durumlara son vermeye işaret etmektedir. Nama­zın geçmesine neden olabilecek şeylerle mücadele etmek İse, namaz için gerekli hazırlıkları yapmakla mümkündür. İbn Battal, İbn Mühelleb'in bu ifadeyi şu şekilde yorumladığını nakletmiştir: "Namazı geçirmemeyi başarabiliyorsanız İfadesi, cemaatle namaz kılmayı başarabiliyorsanız manasına gelir. Hz. Pey­gamber sadece bu İki vakti belirtmiştir. Çünkü melekler bu vakitte toplanıp kulların amellerini Allah'a çıkartırlar. Bu yüzden onların, bu namazları cemaatle kılmanın büyük sevabından mahrum kalmalarını isteme­miştir."

[Melekler) Bu meleklerin hafaza melekleri olduğu söylenmiştir. Kadı lyâz ve diğerleri bu görüşü çoğunluk âlimlerden (cumhurdan) nakletmiştir.

(gece sizin yanınızda olanlar) Neden bu hadiste sadece gece insanların ya­nında kalan meleklere soru sorulduğu, gündüz kulların yanında kalanlara soru sorulmadığı hakkında farklı yorumlar yapılmıştır. Bir yoruma göre, iki taraflı bir meselenin bir ayağını zikretmekle diğerinden bahsetme ihtiyacı duyulmamıştır. Tıpkı şu âyetlerde olduğu gibi; "Eğer öğüt fayda ediyorsa, öğüt uer![35] Bu aye­tin anlamı, öğüt fayda verse de vermese de, öğüt ver! demektir. "Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler yarattı.[36] Bu âyetin anlamı da sizi sıcaktan ve soğuktan koruyacak elbiseler yarattı şeklindedir.

(onlara 'Kulumu nasıl bıraktınız?' diye sorar) Allah'ın meleklere soru sor­masının hikmeti, onların insanlar lehine hayırla şehadette bulunmalarını ve onlar hakkında merhameti gerektirecek şekilde konuşmalarını istemesidir. Bu da, insanın yaratılması esnasında "Yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dö­kecek insanı mı halife kılıyorsun? Oysa bizler, hamdinle seni teşbih ve takdis ediyoruz [37] diyen meleklere insan türünün yaratılışındaki hikmeti göstermek içindir. Yani Allah Teâlâ meleklere, "İnsanlar arasında da, sizin şahitliğinizle sabit olduğu üzere, sizin gibi beni teşbih ve takdis eden kullarım var" mesajını iletmek istemiştir.

 (Kulumu nasıl bıraktınız?') İbn Ebî Cemre şöyle demiştir: "Burada yönelti­len soru, en son yapılan amel hakkında olmuştur. Çünkü ameller sonuçlarına göre değerlendirilir... Melekler kendilerine sorulan sorudan daha fazlasına ce­vap vermişlerdir. Çünkü onlar, bu sorunun insanoğluna merhameti gerektire­cek bir sual olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden merhameti gerektirecek ilave bilgi aktardılar."

İbn Huzeyme'nin "Sahf/V'inde Ebu Hureyre'den naklettiği bu hadisin so­nunda melekler şöyle demiştir: "Allah'ım! Kıyamet günü onları bağışla!"

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1- Namaz ibadetlerin en yücesidir. Çünkü burada sadece onun hakkında soru-cevap vâki olmuştur.

2- Sabah ve ikindi namazı son derece değerlidir. Çünkü gece ve gündüz melekleri bu vakitlerde bir araya gelir. Diğerlerinde ise, sadece bir grup melek bulunur.

3- Bu iki vakit çok değerlidir. Nitekim rızkın sabah namazından sonra da­ğıtıldığı, amellerin ise gün sonunda Allah'a yükseltildiği nakledilmiştir. Dolayı­sıyla bu iki vakitte her kim itaat içinde olursa, hem rızık hem de amel bakımın­dan berekete mazhar olur. Doğrusunu en iyi Allah bilir. Bu iki namaza özen gösterilmesinin hikmeti de buna dayanır.

4- Bu ümmetin diğerlerinden daha şerefli olduğuna işaret edilmiştir. Bu da, bizim Peygamberimiz'in diğer peygamberlerden daha üstün olması anla­mına gelir.

5-  Burada gaybdan haber verilmiştir. Gaybtan haber verilmesi imanın artmasına vesile olur.

6- Bütün hallerimizin kaydedildiği bildirilmiştir. Böylece emir ve yasaklar konusunda gereken titizliği gösterip hassas olmamız istenmiştir. Ayrıca bu va­kitlerde Rabbimiz'in elçisi geldiği ve Rabbimiz bizi sorduğu için sevinmemiz gerekir.

7- Meleklere karşı büyük sevgi beslememiz için onların bizi sevdikleri haber verilmiştir. Onları sevince Allah'a ibadet ederek yaklaşırız.

8- Allah melekleriyle konuşur. Kitabu't-Tevhîd'de bu konuya tekrar döneceğiz.

 

17. Güneş Batmadan Önce İkindi Namazının Bir Rekatına Yetişen Kimse

 

556- Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'İn şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

"Sizden biri, güneş batmadan önce ikindi namazının bîr secdesini yapmış ise, namazını tamamlasın. Aynı şekilde güneş doğmadan sa­bah namazının bir secdesini yapmış ise, namazını tamamlasın.[38]

557- Salim İbn Abdullah, babasının kendisine Hz. Peygamber'in Şöyle buyurduğunu naklettiğini bildirmiştir: "Önceki milletlere nispeten sizin dünyada katmanız, (tam güne göre) ikindi namazı İle güneşin batması arasında geçen süre kadardır. Tevrat ehline, Tevrat verildi. (Onun içindekilerle) amel etmeye başladılar. Gün ortasına gelince artık çalışamaz oldular. Yine de, birer kırat ite ödüllendiril­diler. Sonra incil ehline incil verildi. İkindi namazına kadar çalıştılar. Sonra onlar da çatışmaktan aciz kaldılar. Yine de birer kırat ile ödül­lendirildiler. Bize de Kuran verildi. Güneş batıncaya kadar onunlp amel ettik. Bize ikişer kırat, ikişer kırat verildi. Bunun üzerine ehl-i kitap Ey Rabbimiz, bunlara ikişer kırat ikişer kırat verdin. Bize ise birer birer verdin. Oysa biz onlardan daha çok çalıştık' dediler. Hak Teâlâ da onlara 'Ücretiniz konusunda size en ufak bir haksızlık yap­tım mı?' diye sordu. Onlar Hayır' deyince şöyle buyurdu: Bu benim lütfumdandır. Lütfumu da dilediğime veririm.[39]

558- Ebu Musa Hz. Peygamber'İn   şöyle buyurduğunu nakletti: "Müslümanlar ile Yahudi ve Hıristiyanlar'm durumu şu örneğe benzer: Adamın biri, kendisi için gece vaktine kadar çalışmak şartıyla bir grup işçi ile anlaşır, işçiler öğlene kadar çalışır, sonra adama, 'Bizim senin vereceğin ücrete ihtiyacımız yok' deyip işi bırakırlar. Bunun üzerine adam, başka bir grup ile anlaşır. Onlara İşin geri kalan kısmını tamamlayın, size ücretin tamamını vereyim' der. Onlar da, ikindi namazına kadar çalışıp adama, 'Çalıştığımız senin olsun! (ücret falan istemiyoruz)' derler. Nihayet adam, güneş batıncaya kadar günün geri kalan kısmında çalışan bir grupla anlaşır. Bu grup, öncekilerin üc­retini de tam olarak alır.[40]

 

Açıklama

 

(Güneş Batmadan Önce İkindi Namazının Bir Rekatına Yetişen Kimse) Hattâbî şöyle demiştir: "Bu konudaki ilk hadiste geçen bir secdeden maksat, rükuu ve secdesiyle birlikte tam bir rekattır. Bir rekat ancak secde ile birlikte tamam olur. Bu yüzden rekata secde denmiştir."

Ibnu'i-Müneyyİr şöyle demiştir: "Bu hadisten, amel etme zamanının güneş batmcaya kadar sürdüğü sonucu çıkarılır. Güneş batmasına en yakın ve meş­hur amel ise, İkindi namazıdır... Bu sonuca hadisteki açık bir ifadeden değil, ancak işaret yoluyla ulaşabiliriz. Zira bu hadis, bir misaldir. Burada bu vakte özel bir amelden bahsedilmemiştir. Aksine hadis, kıyamet gününe kadar diğer vakitlerde de yapılacak olan bütün itaat türü amelleri kapsar."

İmamu'l-haremeyn şöyle demiştir: "Misal olarak söylenmiş hadislerden hü­küm çıkarılmaz."

 

18. Akşam Namazının Vakti

 

Atâ Şöyle Demiştir: "Hasta Olan, Akşam İle Yatsı Namazını Birlikte Kılar.

559- Râfi1 îbn Hadîc şöyle demiştir: "Hz. Peygamberle birlikte akşam namazını kılardık. Birimiz namazdan çıktıktan sonra (attığı) okun nereye düştüğünü görecek kadar, gün aydınlık olurdu."

560- Câbir İbn Abdullah'tan şöyle nakledilmişti: "Hz. Peygamber Öğle namazını öğlenin en sıcak olduğu zamanda, İkindi namazını güneş beyaz ışık saçarken, akşam namazını güneş batınca kıldırırdi. Yatsı namazmda ise esnek davranırdı. Cemaatin toplandığını görünce hemen kıldırır, cemaatin ağırdan aldığını görünce o da, geciktirirdi. Sabah namazını ise, ka­ranlıkta kıldırırdı.[41]

561- Seleme şöyle demiştir: "Hz. Peygamberle akşam namazını, güneş batınca kılardık."

562- İbn Abbâs'tan şöyle nakledilmiştir: "Hz. Peygamber akşam ve yatsı namazını birlikte yedi rekat olarak, öğle ile İkindi namazını ise yine birlikte sekiz rekat olarak kıldı."

 

Açıklama

 

(Atâ şöyle demiştir: "Hasta olan, akşam ile yatsı namazını birlikte kılar.") İmam Buharı, bu rivayete konu başlığında yer vermek suretiyle akşam namazı vaktinin yatsı namazının başlamasına kadar sürdüğüne işaret etmiştir. Eğer akşam namazının vakti gerçekten dar olsaydı, yatsı namazından ayrılması gerekirdi. Eğer aralarında fasıla olsaydı, iki namaz birleştirilemezdi. Nitekim bun­dan dolayı sabah ile öğle namazı birleştirilemez. Bu inceliğe binaen konu, İbn Abbâs'tan nakledilen Hz. Peygamber'İn öğle ile ikindi na­mazlarını birinin vaktinde ve akşam ile yatsı namazlarını birinin vaktinde birleş­tirerek kıldığını gösteren hadisle neticelendirilmiştir. İmam Buhârî'nin bu ko­nuda naklettiği hadisler, akşam namazı vaktinin dar olmadığını gösterir. Bu hadisler olsa olsa, ancak Hz. Peygamber'İn akşam namazla­rını vaktin başlarında kılmaya özen gösterdiğine delil olur. Bu da, Allah Resûlü'nün namazlar konusundaki âdetini yansıtır. Ancak bunun bir takım istisnaları da mevcuttur. Mesela aşırı sıcaklarda öğle namazını serinlik düşünceye kadar tehir etmesi ile Câbir hadisinde de görüldüğü gibi cemaatin ağırdan aldığı zamanlarda yatsı namazını geciktirmesi buna örnek olarak veri­lebilir. Doğrusunu en İyi Allah bilir.

Alimler, hasta kimselerin namazların birleştirilmesindekİ kolaylıktan dolayı yolcular gibi namazları cem edip edemeyecekleri konusunda farklı yorumlar yapmışlardır. Ahmed İbn Hanbel ile İshak İbn Rahuveyh bunu koşulsuz olarak caiz görmüşlerdir. Şafiilerden de bir grup bu görüşü benimsemiştir. İmam Mâlik ise şartlı olarak bunu caiz görmüştür. İmam Şafiî ve ashabı bunu caiz görme­miştir. Bu konuda sahabeden nakledilen bir rivayete rastlamadım. (karanlıkta) gecenin son kısmındaki karanlığın adıdır.

 

19. Akşam Namazına Işâ Demeyi Mekruh Görenler

 

563- Abdullah el-Müzenî Hz. Peygamber'İn şöyle buyur­duğunu nakletmiştir: "Bedeviler akşam namazınızın adı hususunda size baskı yapmasınlar! Zira onlar akşam namazına ışâ derler."

 

Açıklama

 

(Akşam Namazına Işâ Demeyi Mekruh Görenler) Zeyn İbnu'l-Müneyyir şöyle demiştir: "Din, akşam namazına salâtu'l-mağrib adını vermiştir. Bu şekilde isimlendirilmesi, müsemmâya delalet eder, ya da akşam namazının vaktinin başlangıcını belirtir."

Akşam namazına ışâ adının verilmesi, bu namazın başka bir namazla ka­rışma tehlikesinden dolayı mekruh kabul edilmiştir. Buna göre, ilk ışâ örneğinde olduğu gibi, bir kayıtla akşam namazına ışâ demek mekruh olmaz. Nitekim Buhârî'nin Sahih'inde geçen son ışâ tabiri de bunu destekler.

(size baskı yapmasınlar!) Bu konuda Tîbî şöyle demiştir: "Bu hadis şu ma­naya gelir: Adetleri gereği akşam namazını ışâ, yatsı namazını da ateme olarak isimlendiren kimseler gibi olmayın. Yoksa bedeviler, Allah'ın yatsı namazı için isim olarak seçtiği ışâyı değiştirirler. Her ne kadar burada bedeviler nehyedilse de, hakikatte yerleşik hayat süren ashâb-ı kiram nehyedilmiştir. Onlara şu me­saj verilmiştir: Bedevilerin kullandığı bu ismi siz kullanmayın! Yoksa onların tabirleri sizin İçin dini olarak uygun gördüğüm bir terimin ortadan kalkmasına neden olur."

 

20. Yatsı Namazı Ve Bu Namaza Işâ Ve Ateme Denmesi

 

Ebu Hureyre Hz. Peygamber'in saiiHj&tıuateyiu ve şöyle buyurduğunu nak­letmiştir: "Münafıklara en zor gelen namaz, sabah ve yatsı namazıdır.", "Eğer yatsı ve sabah namazına gelmenin ne kadar sevap olduğunu bilirseniz....her halükarda cemaate gelirdiniz"

Ebu Abdullah İmam Buhârî şöyle demiştir: "Yatsı namazı için ışâ den­mesi tercih edilir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: ... ve yatsı namazın­dan sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler.[42]

Ebu Musa'nın şöyle dediği anlatılır: "Yatsı namazını Hz. Peygamberle kilmak İçin nöbetleşe gelirdik. Zira o, yatsı namazını gece karan­lığının çöktüğü saatlere bırakırdı."

İbn Abbâs ve Hz. Âişe şöyle demiştir: "Hz. Peygamber yatsı namazını gece karanlığı çökene kadar geciktirdi." Biri Hz. Aişe'den şöyle nakletmiştir: "Hz. Peygamber deyin yatsı namazını gece karanlığı çökünceye kadar erteledi."

Câbir şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (ışâ) kılardı..."

Ebu Berze şöyle demiştir: "Hz. Peygamber yatsı nama­zını (ışâ) geciktirirdi."

Enes şöyle demiştir: "Hz. Peygamber aleyhi vesaik son ışâyı (yatsı na­mazını) geciktirdi."

İbn Ömer, Ebu Eyyub ve İbn Abbâs şöyle demiştir: "Allah Resulü akşam ve yatsı (ışâ) namazlarını (birlikte) kıldı."

564- Abdullah İbn Ömer [43] den şöyle nakledilmiştir: "Bir gece Hz. Pey­gamber silaha flitin vs selimi, bize, halkın ateme olarak isimlendirdiği yatsı nama­zını kıldırdı. Namazı bitirdikten sonra bize yönelip şöyle dedi: Bu gecenizi gör­dünüz mü? Bu gecenizden sonraki yüz sene sonunda yeryüzünde yaşayan insanlardan hiç bir kimse hayatta kalmayacaktır!"

 

Açıklama

 

(Yatsı Namazı ve Bu Namaza Işâ ve Ateme Denmesi) Işâ (yatsı namazı) hakkındaki hadis, İmam Müslim tarafından Ebu Selem İbn Abdurrahman yo­luyla İbn Ömer'den şu şekilde nakledilmiştir: "Bedeviler, namazınızın isimleri konusunda size baskı yapmasınlar. Çünkü Allah'ın kitabında bu namazın adı ısadır. Bedeviler develeri sağacakları vakte kadar, yatsı namazını geciktirirlerdi." Selef âlimleri yatsı namazına ateme denip denmeyeceği konusunda ihtilaf et­mişlerdir. Bu hadisi nakleden İbn Ömer gibi bazı âlimlere göre yatsı namazına bu adın verilmesi mekruhtur. İbn Ebî Şeybe'nin naklettiğine göre Hz. Ebu Bekir ve daha başka sahâbîlere göre ise caizdir. Bazıları da bunu, evla olanın hilafı olarak kabul etmiştir. İleride Musannifin bu görüşte olduğu ile ilgili husus ele alınacaktır. Ayrıca İbnü'l-Münzir, İmam Mâlik ve Şafiî'nin de bu görüşte oldu­ğunu nakletmiştir. Kendisi de bu görüşü benimsemiştir.

Kurtubî başkalanndan şunu nakletmiştir: "Yatsı namazına ateme adının ve­rilmesinin yasaklanması, dinî bir ibadeti, dünyalık bir iş olan deve sağma zamanı ile isimlendirmekten kaçınmaktan ileri gelir. Çünkü bedeviler ateme adı verilen gece karanlığının çöktüğü bu vakitte develerini sağarlardı."

Bazıları da, bedevilerin kıtlık dönemlerinde züğürt ve fakir kimselerin iste­mesinden korktukları için bu vakitte develerini sağdıklarını söylemiştir. Buna göre bu vakitte deve sağmak çirkin bir dünyalık meşgaledir. Dolayısıyla bu vaktin adı, sevilen dinî bir fiilin ismi olamaz.

(tercih edilir) İbnu'l-Müneyyir şöyle demiştir: "Bu ifade, konu başlığını kar­şılamaz. Çünkü konu başlığından her iki ismin de kullanılabileceği anlaşılır. Ancak bu ifade apaçık bir tercihi ortaya koymaktadır."

Kanaatime göre bir şeyin mümkün olması ile evla olması arasında bir çe­lişki yoktur. Şöyle ki her iki husus da mümkündür. Ancak bunlardan biri diğe­rine göre evladır. İmam Buhârfye göre yatsı namazına ışâ denmesi, Kur'an'a uygun olduğu için ateme denmesinden daha uygundur. Aynı zamanda bu evleviyyet, Hz. Peygamber'İn yatsı namazına daha çok ışâ demesinden de ileri gelir. Üstelik ışâ denmesi bu namazın vaktinin ne zaman başladığını da gösterir. Oysa ateme lafzı bunu göstermez. Hatta tersine delalet eder. İmam Buhârî'nin konu başlığında tercih ettiği lafızlar, ışâ demenin evlâ olmasıyla çelişmez. İyice bakanlar için bu konu son derece açıktır.

(İnsanların ateme olarak isimlendirdiği yatsı namazını kıldırdı) Nevevî ve daha başkaları şöyle demiştir: "Yatsı namazına ateme demeyi nehyeden ha­disler ile ateme tabirinin geçtiği hadisler iki şekilde uzlaşürılır:

a) Yatsı namazı için ateme sözcüğünün kullanılması, bu namaza bu ismin verilebileceğini göstermek içindir. Verilemeyeceğine dair yasak ise, bunun ha­ram olduğu anlamına gelmez. Belki tenzihen mekruh olduğu manasına gelir.

b) Yatsı namazının isminin ışâ olduğunu bilmeyenlere ateme kelimesiyle bu namaz anlatılmıştır. Çünkü o günkü Müslümanlar atemeyi ışâya göre daha çok kullanıyorlardı. Yani burada vakti isimlendirmek değil, tanıtmak söz konu­sudur. Rivayetlerde yatsı namazı için ateme kelimesinin kullanılması, halkın işâ ismini daha ziyade akşam namazı için kullanmalarından da ileri geliyor olabilir. Mesela Hz. Peygamber sabah ve ışâ (yatsı) namazmdaki sevabı   bilseydiniz'   buyurduğu   zaman,   halk   bununla   akşam   namazının kasdedildiğini anlayabilirlerdi."

Kanaatimce bu son söylenenler pek de isabetli değildir. Çünkü bizzat bu hadiste ışâ lafzı ile yatsı namazının kasdedildiği sabittir. Hakikat şu ki, yatsı namazına bazen ışâ, bazen de ateme denmiştir. Bu durum, ravilerin tasarru­fundan kaynaklanır.

Bir görüşe göre ise, yatsı namazının ateme olarak isimlendirilmesi, caiz olan bir şeyin neshedilmesi anlamına gelir. Ancak bu görüş, ışâ lafzının geçtiği âyetin bu hadisten önce indiği söylenerek reddedilir. Ne.var ki, hem nesih gö­rüşü, hem de ona getirilen eleştiri isabetli değildir. Çünkü bu tür iddialarda târihî kriterlere ihtiyaç duyulur.

Yatsı namazına ateme denmesinin caiz olması pek uzak bir ihtimal değildir Bu namazın bu şekilde isimlendirilmesi yaygınlık kazanınca Müslümanlar bu ismi kullanmaktan alıkonulmuşlardır. Bununla İslâmî bir âdetin, câhiliye dö­nemine ait bir âdete yenik düşmemesi hedeflenmiştir. Bununla birlikte yatsı namazına ateme demek haram değildir. Çünkü ateme denmesini yasaklayan hadisleri nakleden sahâbîler bile, bu ismi kullanmıştır. Ebu Hureyre hadisinin bu gibi rivayetlerde kullanılması İse, yatsı namazının akşam namazı ile karış­masını önleme gayesine yöneliktir. Doğrusunu en İyi Allah bilir.

 

21. Yatsı Namazının Vakti, Er Ya Da Geç İnsanların Toplandığı Andır

 

565- Muhammed İbn Amr'dan [44] şöyle nakledilmiştir: "Câbir İbn Abdillah'a Hz. Peygamber'İn vnw:ârM aiayhi ve selle- hangi vakitlerde namaz kıldığını sorduk. O da şöyle cevap verdi: Öğle namazını öğlen sıcağının kızgın olduğu vakitte, ikindi namazını güneş ışık saçmaya devam ettiği bir vakitte, akşam namazını farz olunca (güneş battığında farz olur), yatsı namazını ise cemaat çoğaltrsa erken, az olursa geç bir vakitte, sabah namazını ise gece karanlığının sonunda kılardı."

 

Açıklama

 

(Yatsı Namazının Vakti, Er ya da Geç İnsanlann Toplandığı Andır) İmam Buhârî bu başlık ile, yatsı namazının adının erken kılındığı zaman ışâ, geç kılın­dığı zaman ise ateme olduğu görüşünde olanlara cevap vermiştir. Burada ışâ ve ateme İsimleri arasında daha önce bahsedilmeyen yeni bir uzlaştırma şekli ile karşı karşıyayız. Ancak İmam Buhârî, bunu reddetmiştir. Nitekim bu konuda yer verdiği hadiste yatsı namazının vakti olarak erken veya geç vaktin gösteril­mesine, bu namazın bir isimle adlandırılmasını delil olarak getirmiştir.

Câbir'den nakledilen bu hadîsin yorumu daha önce "Akşam Namazının Vakti" başlığı altında geçti.

 

22. Yatsı Namazının Fazileti

 

566- Urve Hz. Aişe'nin kendisine şöyle haber verdiğini nakletmiştir: "Bir gece Hz. Peygamber yatsı namazını geciktirdi. Bu olay İslâm­'ın henüz yayılmadığı bir dönemde vuku bulmuştu. Hz. Ömer, 'Kadınlar ve çocuklar uyuyakaldı' deyinceye kadar Allah Resulü saibiiâr.u uteym ve  namaz kılmaya gelmedi. Sonra mescide gelip cemaate, Yeryüzünde sizin dışınızda kimse bu namazı beklemiyor' dedi.[45]

567- Ebu Musa'nın şöyle dediği nakledilmiştir; "Benimle birlikte gemi İle Medine'ye gelen arkadaşlarımla birlikte Bakîu Buthân vadisine yerleştik. O esnada Hz. Peygamber Medine'de idi. Yatsı namazını arka­sında kılmak için her gece sıra kime gelmişse o grup Allah Resûlü'nün yanma giderdi. Ben ve arkadaşlarım Peygamber'in saitaiiâhu aleyhi ve s^ıiem namaza geldiği ana rastladık. O gece Hz. Peygamber'in bir işi vardı. Bu yüzden namazı gece yansına kadar geciktirmişti. Daha sonra Hz. Peygamber çıkıp cemaate namaz kıldırdı. Namazı bitir­dikten sonra orada bulunanlara, 'Gitme/c için acele etmeyin! Sizlere müj­dem var. Şu an sizin dışınızda başka hiç kimsenin namaz kılmaması, Allah'ın size bahşettiği nimetlerden biridir' veya 'Şu an sizin dışınızda hiç kimse namaz kılmadı' buyurdu.

(Bu hadisi Ebu Musa'dan nakleden râvî, onun, Allah Resûlü'nün hangi sözü söylediğini hatırlayamadığını söylemiştir).

Ebu Musa olayı anlatmaya şöyle devam etti: Sonra evimize döndük, Rasûlullah'tan duyduklarımız bizi mutlu etmişti."

 

Açıklama

 

(Bu olay İslâm'ın henüz yayılmadığı bir dönemde vuku bulmuştu) Yani İs­lâm Medine dışında yayılmamıştı. Zira İslâm'ın diğer bölgelerde yayılması an­cak Mekke'nin fethinden sonra gerçekleşmişti.

(kadınlar ve çocuklar uyuyakaldı) Bu ifade ile Hz. Ömer, camiye gelen ka­dın ve çocukları kasdetmiştir. Sadece onların uyuyakaldığından bahsetmesi, onların uykusuzluğa daha az tahammül etmelerinden dolayıdır. Ayrıca onlara daha çok merhamet ve şefkat gösterilmesi gerekir.

(Ben ve arkadaşlarım Peygamber'in namaza geldiği ana rastladık. O gece Hz. Peygamber'in kellem bir işi vardı.) Bu ifade, Allah Resûlü'nün çenen: yatsı namazını bu vakte kadar kasıtlı olarak geciktirmediğini gösterir. Nitekim, biraz sonra gelecek İbn Ömer hadisinde ge­çecek olan "Bir gece meşgul olduğu için yatsı namazını geciktirdi" İfadesi ile Hz. Âişe hadisinde geçen "Bir gece namazı geciktirdi" ifadesi aynı şekilde değerlen­dirilir. Bütün bu rivayetler, yatsı namazını geç vakte bırakmanın Hz. Peygam­ber'in âdeti olmadığını gösterir. Allah Resûlü'nün yatsı namazını ne zaman kıldırdığı konusunu en iyi Câbir hadisi aydın­latır: "Cemaat toplandığı zaman Hz. Peygamber namazı ge­ciktirmeden kılardı. Cemaatın ağırdan aldığı zamanlarda İse namazı geciktirirdi."

(Allah'ın size bahşettiği nimetlerden biridir) Bu ifade, yatsı namazını gecik­tirmenin faziletli bir davranış olduğuna delil olarak getirilmiştir. Bu çıkarım, vaktin başlangıcının faziletli olması ile çelişmez. Çünkü yatsı namazı için bek­lemek de fazilettir. Ancak İbn Battal şöyle demiştir: "Günümüzde imamların yatsı namazını geciktirmesi doğru değildir. Çünkü Hz. Peygamber işlerin kolaylaştırılmasını emretmiştir. Bu konuda 'Cemaat içinde güç­süz ve ihtiyaç sahibi kimseler vardır' buyurmuştur. Dolayısıyla yatsı nama­zını geç bir vakte tehir edip aşırı derecede beklemeye son vermek daha evla­dır."

Ahmed İbn Hanbel, Ebu Dâvûd, Nesâî, İbn Huzeyme ve diğerleri Ebu Saîd el-Hudrî'den şu hadisi nakletmistir: "Hz. Peygamberle birlikte yatsı namazını kıldık. Gece yarısı olana kadar namaz kıldırmaya gel­memişti. Geldikten sonra cemaate şöyle dedi: Kuşkusuz sizler, namazı bek­lediğiniz sürece namazdasınız. Eğer zayıf kimselerin dermansızlığı, hasta kimselerin rahatsızlıkları ve ihtiyaç sahibi kimselerin de ihtiyaçlart olmasaydı bu namazı gece yarısına tehir ederdim." Tirmizî de Ebu Hureyre'den sahih olduğunu beyan ettiği şu hadisi nakletmistir: "Eğer ümmetime zorluk çıkarmaktan korkmasaydım, onlara yatsı namazını gecenin 1/3'üne veya gecenin yarısına   tehir etmelerini emrederdim."

Buna göre yatsı namazını ertelemeye gücü yeten, uykuya yenik düşmeyen ve namaz kıldıracağı insanların hiçbirini müşkil duruma sokmayacağından emin olan kimsenin, yatsı namazını tehir etmesi daha efdaldir. Nitekim İmam Nevevî Müslim Şerhi'nde bunu belirtmiştir. Aynca bu görüş, Şafiilerden ve diğer mez­heplerden bir çok ehl-i hadisin tercihidir. Doğrusunu en iyi Allah bilir.

İbnu'î-Münzir Leys ve İshak'tan yatsı namazının gecenin 1/3'ünden önce bir vakte tehir edilmesinin müstehap olduğu görüşünü nakletmistir. Tahâvî de şöyle demiştir: "Yatsı namazının gecenin 1/3'üne tehir edilmesi müstehaptır." İmam Mâlik, Ahmed İbn Hanbel, sahabe ve tabiilerin çoğu bu kanaattedir. İmam Şafiî'nin de kavl-i cedîdi bu doğrultudadır. Kavl-i kadîm'ine göre ise, yatsı namazını ilk girdiği anda kılmak daha faziletlidir.

(bizi mutiu etmişti) Küşmihenî'nin rivayetinde ise, "sevinç ve mutlulukia ge­ri döndük" şeklinde bir ibare kaydedilir. Hz. Peygamber'in arkasında namaza durmalarının yanı sıra, çok sevap kazandıran büyük bir nimet olan bir ibadetin o gün için yeryüzünde sadece mü'minler olarak sadece kendilerine nasip edil­diğini öğrendikleri için son derece mutlu olmuşlardı.

 

23. Yatsı Namazından Önce Uyumanın Mekruh Oluşu

 

568- Ebu Berze'den şöyle nakledilmiştir: "Hz. Peygamber yatsı namazından önce uyumayı, yatsı namazından sonra konuşmayı sev­mezdi."

 

Açıklama

 

(Yatsı Namazından Önce Uyumanın Mekruh Oluşu) Tirmizî şöyle demiştir: "İlim ehlinin çoğu, yatsı namazından önce uyumayı mekruh görmüştür. Bazıları ise sadece Ramazan'da yatsı namazından önce Uyumaya ruhsat vermiştir."

Yatsı namazından önce uyumaya ruhsat verenler, bir çok rivayette geçen "Eğer kendisini uyandıracak biri varsa veya âdeti gereği uykuya ayırdığı zamanı aşmayacağını biliyorsa" şeklinde geçen kayıtlan esas almışlardır. Yasağın se­bebi olarak, namaz vaktinin çıkmasını kabul ettiğimiz zaman bu son derece yerinde bir görüş olur.

(konuşmayı) Birkaç bab sonra yatsı namazından sonra konuşmanın mek­ruh oluşunun, faydasız yere yapılan konuşmalarla tahsis edildiği ifade edile­cektir. Gece ibadetine mani olmasından veya konuşmanın uzayıp gitmesi se­bebiyle geç uyunması yüzünden sabah namazına kalkamamadan endişe edil­diği için mekruh olduğu da söylenmiştir. Bu hadis İle Hz. Peygamber'in yatsı namazından sonra konuştuğunu gösteren hadisin uzlaştırılması birkaç başlık sonra gelecektir.

 

24. Yatsı Namazından Önce Uykuya Yenik Düşmek

 

569- Urve Hz. Aişe'nîn şöyle dediğini nakletmiştir:

"Rasûlullah aleyhi ve yatsı namazını geciktirdi. Derken Hz. Ömer 'Haydi namaza! Kadınlar ve çocuklar uyumaya başladı' diye seslendi. Sonra Allah Resulü  namaz kıldırmak için çıktı ve şöyle buyurdu: Yeryüzünde sizden başka bu namazı bekleyen yoktur."

Ravi şöyle demiştir: "O dönemde sadece Medine'de cemaatle namaz kılı­nırdı. İnsanlar, şafak kaybolduktan sonra gecenin 1/3'ü dolana kadarki zaman içinde bu namazı kılardı."

 

Açıklama

 

(Yatsı Namazından Önce Uykuya Yenik Düşmek) Bu başlık, yatsı nama­zından önce uyumanın mekruh olmasının, bile bile uyuyanlara mahsus bir hitap olduğuna işaret eder. Hz. Peygamber'in yatsı namazını kıldırmak üzere kendisinin gelmesini beklerken uyuya kalan kimseleri eleş­tirmemesinden hareketle, yatsı namazından önce uykuya yenik düşmenin mek­ruh olmadığını söyleyenler de olmuştur.

(kılınmazdı) Hadisin bu kısmı, o dönemde yatsı namazının sadece Medi­ne'de cemaatle kılındığını gösterir. Nitekim Dâvûdî açık bir şekilde bunu beyan etmiştir. Çünkü o dönemde Mekke'de bulunan mustazaflar, ancak gizli gizli namaz kılabiliyorlardı. Mekke ve Medîne dışında ise henüz İslâm dini yayılma­mıştı.

570- Abdullah İbn Ömer'den şöyle nakledilmiştir:

"Hz. Peygamberin bir gece yatsı namazı esnasında meş­guliyeti çıktı. Bu yüzden namazı o kadar geciktirdi ki, biz Mescid-i Nebevi'de uyuduk, sonra uyandık, daha sonra tekrar uyuyup uyandık. Nihayet Allah Re­sulü evinden çıktı ve şöyle buyurdu: Yeryüzünde sizin dı­şınızda namazı bekleyen hiç kimse yoktur."

İbn Ömer uyuyup vaktini geçirmekten korkmadığı sürece, yatsı namazını önce ya da sonra kılmak arasında bir ayırım gözetmezdi. Yatsı namazından önce uyuduğu da olurdu. İbn Cüreyc 'Bunu Atâ'ya söyledim' demiştir.

571- Bir önceki hadisin ravisi dedi ki; "İbn Abbâs'ın şöyle dediğini işittim: Hz. Peygamber bir yatsı namazını geciktirdi. Derken cemaat uyudu, sonra uyandılar. Bir müddet sonra tekrar uyuyup uyandılar. Nihayet Hz. Ömer 'Haydi namaza!1 diye seslendi."

Atâ, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini nakletti: "Sonra Allah Resulü evinden çıkıp geldi. İşte bu an hâlâ gözlerimin önünde duruyor. Bu es­nada mübarek ellerini başına koymuştu. Yeni gusül abdesti aldığı için başindan su damlıyordu. Bu sırada "Eğer ümmetime zor gelmeseydi, bu va­kitte namaz kılmalarını emrederdim" buyurdu."

Ravi der ki: Atâ'ya Hz. Peygamber'in elini nasıl başının üzerine koyduğunu sordum. İbn Abbâs'ın bildirdiği gibi koyup koymadığından emin olmak istedim. Bunun üzerine Atâ, parmaklarını biraz ayırdı, sonra par­mak uçlarını başının yanlarına koydu. Sonra parmaklarını bitiştirip başı üze­rinde gezdirdi. Bu şekilde parmaklarını gözü istikametinden, sakallarının başla­dığı yerden kulaklarına ulaşıncaya kadar hareket ettirdi. Bunu yaparken de ne yavaş davrandı ne de acele etti. Ve Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu söyledi: "Eğer ümmetime zor gelmeseydi, bu vakitte namaz kıl­malarını emrederdim.[46]

 

25. Yatsı Namazı Vaktinin Gece Yarısına Kadar Olması

 

Ebu Berze şöyle demiştir: "Hz. Peygamber yatsı namazını geciktirmeyi severdi."

572- Enes İbn Mâlİk'ten şöyle nakledilmiştir: "Hz. Peygamber yatsı namazını gece yarısına kadar geciktirdi. Sonra namaz kıldırıp şöyle uyurdu: İnsanlar namaz uyudu. Siz ise, namazı beklediğiniz sü­rece namaz kılıyor gibisiniz."

Buna ilave olarak İbn Ebî Meryem, Yahya İbn Eyyub ve Humeyd kanalıy­la Enes'in şöyle dediğini nakletmiştir: "O gece yüzüğünün parlaması hâlâ gözlemin önündedir.[47]

 

Açıklama

 

(Yatsı Namazı Vakirinİn Gece Yarısına Kadar Olması) Nevevî şöyle demiştir: "Bu başlık, yatsı namazının tercih edilen vaktinin bu vakit olduğunu gösterir. 'atsı namazının kılınabileceği vakit ise fecrin doğuşuna kadar sürer. Çünkü bu ionuda İmam Müslim'in Ebu Katâde'den naklettiği şu hadis vardır: "Uyku lüzünden namazı geçirmekten dolayı bir kusur yoktur. Muhakkak ki kusur, yeni bir namaz vakti girinceye kadar namaz kılmayanındır.[48] stahrî ise şöyle demiştir: "Yatsı namazı gece yansından sonra kılınırsa kazalarak kılınmış demektir. Çoğunluğun delili biraz önce zikredilen Ebu Katâde iadisidir."

Ebu Katâde hadisinin umum ifade eden manası, İcmâ' yoluyla sabah nanazi ile tahsis edilmiştir. Yani sabah namazının vakti, öğle namazına kadar ürmez. İmam Şafiî'nin kavl-i cedîd'İne göre ise akşam namazı İle tahsis edüniştir İmam Şafiî'nin bu görüşüne göre akşam namazının vakti, yatsı namazı [irmeden önce çıkar. Bu durumda İstahrî'nin "Bu hadis, yukarıdaki hadis ve atsı namazı konusundaki diğer hadislerle tahsis edilmiştir" deme hakkı vardır. oğrusunu en iyi Allah bilir.

(Ebu Berze şöyle demiştir) Bu hadis, daha önce "İkindi Namazının Vakti" aşlığı altında zikredilen hadisin bir bölümüdür. Bu hadiste, yatsı namazının ;ece yarısı kılındığını takyit eden açık bir ifade yoktur. Ancak, yatsı namazının, ıir defasında gecenin 1/3'üne, diğer defasında ise gece yarısına kadar gectkti-ildiği belirtilince, en fazla gece yarısına kadar geciktirilebileceği sonucu ortaya ıkar. Yatsı namazının vaktinin, sabah fecir doğuncaya kadar sürdüğünü göste-m sahih ve sarih bir hadise rastlamadım.

 

26. Sabah Namazının Fazileti

 

573- Cerîr İbn Abdullah'tan şöyle nakledilmiştir: "Dolunay gecesi aya bak­tığı zaman Hz. Peygamber saüaüatu aleyh. ile birlikteydik. O zaman şöyle buyurmuştu: Kuşkusuz sizler, şu ayı gördüğünüz gibi Rabbiniz'İ göre­ceksiniz. Onu görme hususunda sîze haksızlık yapılmayacak. Eğer güneş doğmadan ve batmadan önceki namazları kılabiliyorsanız, bun­ları kttın!" Sonra şu âyeti okudu: "Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini övgü ile teşbih et! [49]

574- Ebu Bekir İbn Ebî Musa babası kanalıyla Ailah Resûlü'nün şöyle dediğini nakletmiştir: "iki serin vakitteki namazları kim kı­larsa cennete girer."

 

Açıklama

 

(İki serin vakitteki namazları) serin vakitten maksat, sabah ve ikindi nama­zıdır. Hz. Peygamber'in sahu aleyhi ve «ata:. Cerîr hadisinde geçen "güneşin doğ­masından ve batmasından önceki namazlar" ifadesi buna delalet eder. Bu kolnuda Hattâbî şöyle demiştir: "Bu iki namaza, günün en serin vakitlerinde kılınıkları için bu ad verilmiştir. Sabah ve ikindi namazları günün başlangıcı ile Müminde kılınır. İlkinde hava çok tatlıdır, ikincisinde ise sıcağın tesiri kalmaz."

 

27. Sabah Namazının Vakti

 

575- Enes İbn Mâlikten şöyle nakledilmiştir: "Zeyd İbn Sâbit'in Hz. Peygamber  ile birlikte sahur yaptıklarını, sonra da namaza dur­alarını bana anlattı. Ona 'Sabah namazı ile sahur arasında ne kadar zaman mişti?' diye sordum. O da 'Elli ya da altmış âyet okunacak kadar bir zaman' dinde cevap verdi.[50]

576- Enes İbn Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir: "Hz. Peygamber İle Zeyd İbn Sabit sahur yaptı. Sahurlarını tamamladıktan bir müddet son­ra Allah Resulü namaza durdu. Peşi sıra biz de namaza baş­ladık."

"(Raviler şöyle dedi:) 'Enes'e Hz. Peygamber ile Zeyd'in sahur yapıp namaza başlamaları arasında ne kadar bir zaman geçti?' diye sor­duk. Bize 'Bir adamın elli âyet okuyacağı kadar bir zaman' diye cevap verdi.[51]

577- Ebu Hazım Sehl İbn Sa'd'ın şöyle dediğini İşittiğini nakletmiştir: "Ailemle birlikte sahur yapardım. Hz. Peygamber Hâm sabah namazını kılmaya yetişmek için acele ederdim.[52]

578- Urve İbn Zübeyr Hz. Âişe'nin kendisine şöyle haber verdiğini naklet­miştir: "Müslüman kadınlar, mırt adı verilen örtüye bürünerek Hz. Peygamber ile birlikte sabah namazına iştirak ederlerdi. Namaz bitince evlerine dönerlerdi. Gecenin karanlığından ötürü kimse onları tanımazdı."

 

Açıklama

 

(Allah Resulü sajaüdhu aleyh: w sefer, namaza durdu. Peşi sıra biz de namaza başladık.) İmam Buhârî hadisin bu bölümünü, sabah namazı vaktinin fecrin doğuşu ile başladığına delil olarak getirmiştir. Çünkü bu vakit, Ramazan'da yeme ve içmenin haram olduğu 2amandır. Sahura son verip namaza başlama arasında geçen yaklaşık elli âyetlik zaman ise, dört dakikalık bir zamandır. Bu da abdest alacak kadar bir süreyi kapsar. Bu durum, sabah namazı vaktinin fecrin doğmasıyla birlikte başladığını gösterir. Ayrıca bu hadis, Hz. Peygamber-'in sabah namazına gecenin son karanlığında başladığına de­lalet eder. Doğrusunu en iyi Allah bilir.

Sünen sahipleri tarafından nakledilen ve pek çok kimse tarafından sahih kabul edilen Râfi' İbn Hadîc'ten nakledilen şöyle bir hadis vardır: "Rasûlullah buyurdu ki: Sabah namazını ortalık aydınlanınca kılın. Çünkü bu, daha çok sevaptır." İmam Şafiî ve daha başkaları bu hadiste geçen "Ortalık aydınlanınca kılın ifadesini, "fecrin doğduğundan emin oİun" şeklinde tevil etmiştir. Tahâvî ise bu ifadenin, ortalık aydınlanıncaya ka­dar sabah namazının kıraatini uzatın şeklinde anlamıştır.

Halis ipekten veya yünden ya da başka bîr maddeden yapılmış bir tür nakışlı örtünün adıdır.

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1- Vaktin başlarında sabah nama2inı kılmaya hassasiyet göstermek müste-| haptır.

2- Namaza iştirak etmek için kadınların gece vakti evlerinden çıkmaları Ga­lizdir. Dolayısıyla gündüz vakti evlerinden çıkmaları hayli hayli serbesttir. Çünkü gece, gündüzden daha çok şüpheye sebep olur. Kadınların cemaat namazına Ikatılmaları, fitneye sebebiyet vermemeleri veya kendilerinin fitneye düşmeme­leri durumunda söz konusudur.

 

28. Sabah Namazının Bir Rekatına Yetişmek

 

579- Ebu Hureyre Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Her kim güneş doğmadan önce sabah namazından bir rekata yetişirse, sabah namazına yetişmiş demektir. Her kim de, gü­neş batmadan önce ikindi namazına yetişirse, ikindi namazına yetiş­miş demektir."

 

Açıklama

 

(sabah namazına yetişmiş demektir) Yetişmek, bir şeye varmak demektir. Hadisin zahirinden, kişinin yetiştiği bir rekat ile yetineceği anlaşılır. Ancak kasdedilen mana bu değildir. Bu konuda icmâ' vardır. Bununla sabah namazı vaktine yetiştiği, bir rekat daha ilave ettiği zaman namazının tamamlanacağının kasdedîldiği söylenmiştir. Nitekim çoğunluk bu görüştedir.

Tirmizî şöyle demiştir: "İmam Şafiî, Ahmed İbn Hanbel ve İshak İbn Rahu-veyh bu görüşü benimsemiştir. Ebu Hanîfe ise, 'Namaz kılarken üzerine güneş doğan kimsenin namazı batıl olur' diyerek onlardan farklı düşünmüştür. İmam Ebu Hanîfe bu görüşünü desteklemek için güneşin doğduğu esnada namaz kılmayı yasaklayan hadisleri delil olarak getirmiştir.

Bazı âlimler de, güneşin doğuşu sırasında namaz kılmayı yasaklayan ha­dislerin bu hadisi neshettiğini iddia etmiştir. Ancak bu, delillendirîlmesi gereken bir iddiadır. Çünkü ihtimallerle neshin gerçekleştiği kanaatine varılamaz. Kaldı ki, söz konusu hadisler 'güneşin doğuşu sırasında namaz kılma ile ilgili yasak, nafile namazlar hakkında geçerlidir' şeklinde tevil edilerek uzlaştırıiabilir. Zira tahsis, nesih iddiasından daha iyidir.

Bu hadisten, sabah namazının bir rekattan daha az bir bölümüne yetişen kimsenin, vakte yetişemediği anlaşılır. Fakihler bu hususta ayrıntıları dikkate alarak hüküm vermişlerdir. Mazereti bulunan kimseler ile bulunmayanları birbirinden ayırmışlardır. Bir âlim, mazeretsiz olarak bir kimsenin, sabah namazını bir rekattan az bir bölümüne yetişecek kadar geciktirmesinin ittifakla caiz olma­dığını nakietmiştir. Doğrusunu en iyi Allah bilir.

 

29. Namazın Bir Rekatına Yetişen Kimse

 

580- Ebu Hureyre Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

Her kim namazın bir rekatına yetişirse, namaza yetişmiş demek­tir."

 

Açıklama

 

(Namazın Bir Rekatına Yetişen Kimse) Kirmanı şöyle demiştir: "Kim na­maza başlar ve bir rekatını kılarsa, bu esnada vakit çıksa bile namazın kılınabi­leceği vakte yetişmiş demektir. Namazın tamamını eda etmiş sayılır. Doğru olan da budur."

Teymî İse şöyle demiştir: "Bu hadisin anlamı şu şekildedir: Her kim, cema­atle namazın bir rekatına yetişirse, cemaat sevabı elde eder." Bu hadis İle Cu­ma namazına yetişmenin kasdedildiğini söyleyenler olduğu gibi daha başka görüşler ileri sürenler de olmuştur.

{namaza yetişmiş demektir) Daha önce bir rekata yetişmek İle namazın tümüne yetişmiş olamayacağına dair söylediklerimizden dolayı, icmâ1 ile bu hadis zahir manasına göre anlaşılmaz. Yani kişi bir rekate yetişmekle, namazın tamamını kılmış olmaz. Çünkü bu hadiste hazif söz konusudur. Buna göre ma­na şöyledir: "Namazın vaktine yetişmiş demektir." Ya da buna benzer bir şekil­de takdir yapılır. Buna göre namazın geri kalan kısmını tamamlaması gerekir. Bu konudaki diğer meseleler, bir önceki başlık altında anlatıldı. Bu hadisteki hükmün bir rekat ile takyid edilmesi, namazın bir rekattan daha az bir bö­lümüne yetişen kimsenin namaz vaktine yetişmediği şeklinde anlaşılır. Nitekim bu konuda İttifak vardır.

 

30. Sabah Namazından Sonra Güneş Yükselinceye Kadar Namaz Kılmak

 

581- Ibn Abbâs'ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Bence aralarında, Müslü­manların rızasını en fazla kazanan Hz. Ömer'in de bulunduğu, (adi, sıdk, ema­net ve diyanet bakımından) insanların kendilerinden razı olduğu birçok kimse bana, Hz. Peygamber'in sabah namazından sonra güneş ışınlarının doğmasına, ikindi namazından sonra da güneş batmcaya kadar na­maz kılmayı yasakladığını bildirdi.[53]

583- İbn Ömer Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Güneş yuvarlağının bir kısmı doğunca, namazı güneşin yükseleceği vakte kadar erteleyin. Güneş yuvarlağının bir kısmı ba­tınca, namazı güneşin tamamen batacağı vakte kadar tehir edin.[54]

584- Ebu Hureyre'den şöyle nakledilmiştir: "Allah Resulü  iki tür alışverişi, iki tür giyinmeyi ve İki namazı yasaklamıştır: Güneş doğuncaya kadar sabah namazından sonra, batmcaya kadar da ikindi namazından sonra namaz kılmayı, Samâ [55] şeklinde bürünmeyi ve bir elbise ile ihtibâ [56] şeklinde örtünmeyi, münabeze [57] ve mülameseyi yasaklamıştır."

 

Açıklama

 

(Sabah Namazından Sonra Güneş Yükselinceye Kadar Namaz Kılmak) Sabah namazından sonra güneş yükselinceye kadar namaz kılmanın hükmü nedir? İbnü'l-Müneyyir bu hususta şöyle demiştir: "Sabah namazından sonra güneş yükselinceye kadar namaz kılmanın haram olduğu hükmü sabit değildir. Çünkü, bu konuda yasaklanan namaz hakkında çok ihtilaf vardır. İmam Buhârî, hadisler sabah ve ikindi namazını içermesine rağmen, başlıkta sadece sabah namazına yer verdi. Çünkü hadislerde ilk Önce sabah namazı zikredilmiştir." Kanaatime göre İmam Buhârî'nin başlıkta sadece sabah namazına yer vermesi, Hz. Peygamber'İn aieyhs ve ikindi namazından sonra namaz kıldığına dair haberlerin nakledilmesinden dolayıdır. Sabah namazından sonra namaz kıldığına dair ise herhangi bir rivayet yoktur.

(sabah namazından sonra) Bu konuda İbn Dakîku'l-'îyd şöyle demiştir: "Bu hadisle, farklı şehirlerdeki fakihler tarafından amel edilmiştir."

(güneş ışınlarının doğmasına) Nevevî şöyle demiştir: "Âlimler nedensiz ola­rak, namazın yasaklanan vakitlere kadar geciktirilmesinin mekruh olduğu ko­nusunda icmâ' etmişlerdir. Bu vakitlerde eda edilen farz namazların sahih ol­duğu konusunda da ittifak etmişlerdir. Ancak, tahiyyetü'I-mescİd gibi bir sebebe dayanan namazlar ile tilavet secdesi, şükür secdesi, bayram namazı, ay tutul­ması namazı, cenaze namazı ve geçen namazın kazası gibi namazlar hakkında farklı görüşler vardır, İmam Şafiî ile birlikte bir grup âlim, kerahet söz konusu olmadan bunların tamamının bahsi geçen vakitte kılınmasının caiz olduğu' gö­rüşünü benimsemiştir. Ebu Hanîfe ile birlikte bir başka grup ise, bu namazların da, hadisteki yasağa dahil olduğu kanaatindedir. İmam Şafiî bu görüşüne, Hz. Peygamber'in öğle namazının sünnetini İkindi namazından sonra kaza etmesini delil getirmiştir. Gerçekten de bu olay, geçen sünnet na­mazın kazasının söz konusu vakitlerde yapılabileceğini gösterir. O halde, bu vakitlerde kılınacak sünnetler ile farz namazlar evvelîyetle kılınır. Bir sebebe binaen kılınması gereken namazlar da bu hükme dahildir." İmam Nevevî'nin belirttiği İcmâ' ile ittifak iddiaları eleştirilmiştir. Onun dışındaki âlimler, bazı selef âlimlerinin bu vakitte namaz kılmanın mutlak olarak caiz olduğu ve bunu ya­saklayan hadislerin neshedildiği görüşünde olduklarını nakletmiştir. Dâvûd ile onun Zahirî mezhebine mensup diğer âlimler bu kanaattedir. İbn Hazm ise, kesin bir dille bunu ifade etmiştir. Bazı selef âlimlerinden ise, bu vakitte namaz kılmanın mutlak olarak haram olduğu görüşünde oldukları nakledilmiştir. Ebu Bekre ile Ka'b İbn Acre'nin bu vakitlerde farz namazların bile kılınmasının ha­ram olduğu görüşünde oldukları sahih bir senetle nakledilmiştir.

Bazıları ise, mekruh vakitlerde cenaze namazının kılınabileceği konusunda icmâ' olduğunu nakletmiştir. Ancak bu görüş de, ileride belirtileceği üzere tenkit edilmiştir.

İbn Hazm ve onun gibi bu hadislerin neshedildiğini iddia edenler şu hadise dayanmışlardır: "Her kim, güneş doğmadan önce sabah namazından bir rekata yetişirse, ikinci rekatı da ona ilave etsin!" Onlara göre bu hadis,

yasaklanan vakitlerde namaz kılmanın caiz olduğuna delalet eder.

Bazıları da şöyle demiştir: "Bu konuda tahsis iddiası nesih iddiasından da­ha evladır. Bu durumda hadislerde geçen yasak, sebepsiz yere bu vakitlere kadar geciktirilen namazlara, diğer hadisler ise, bir sebebe binaen geciktirilen hadislere hamledilir. Böylece deliller biribiriyle uzfaştınlır." Doğrusunu en iyi Allah bilir.

 

31.Güneş Batmadan Önce Namaz Kılmaya Kalkışılmaz

 

585- İbn Ömer Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Sizden biri güneşin batışı veya doğuşu esnasında namaz kılmaya kalkışmasın!"

586- Ebu Saîd el-Hudrî Hz. Peygamber'in şöyle dediğini işittiğini nakletmiştir: "Güneş yükselinceye kadar sabah namazından son­ra namaz kılınmaz! Güneş batıncaya kadar da, ikindi namazından sonra namazı kılınmaz![58]

587- Muaviye'nin şöyle dediği nakledilmiştir; "Siz öyle bir namaz kılıyorsu­nuz ki, biz Hz. Peygamberle birlikte olduk. Onun sizin bu na­mazınız gibi bir namaz kıldığına şahit olmadık. Muhakkak ki o, bunları." (Bu sözleriyle ikindi namazından sonra kılınan iki rekatı kasdetmiştir.)[59]

588- Ebu Hureyre'nin şöyle dediği nakledilmiştir:   "Hz. Peygamber  şu iki namazı yasakladı: Sabah namazından sonra güneş doğun­caya kadar kılınan namaz ile ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar kılman namaz."

 

Açıklama

 

(namaz kılınmaz) İbn Dakîku'-l'îyd şöyle demiştir: "Buradaki olumsuzluk, nehiy anlamınadır nin takdiri (namaz kılmayınız!) şeklindedir." Ebu'1-Feth el-Ya'merî bir grup selefin şöyle dediğini nakletmiştir: Sabah ve ikindi namazlarından sonra namaz kılmanın yasaklanması, bu namazlardan sonra nafile namaz kılınamayacağını bildirmek içindir. Yoksa bu yasakla, güne­şin doğuşu ve batışı esnasında olduğu gibi vakit kasdedilmemiştir. Nitekim Ebu Dâvûd ve Nesâî'nin hasen bir senetle naklettikleri şu hadis de bunu destekle­mektedir: "Sabah ve ikindi namazlarından sonra namaz kılmayın! Ancak güneş ufukta parlak bir halde ise namaz kılabilirsiniz." Bir başka rivayette ise "güneş ufakta yüksek bir konumda ise" tabiri geçmektedir. Bu da göstermektedir ki, hadislerde geçen "sonra" lafzı umum ifade etmez. Bundan maksat, güneşin doğuşu ve batışı île bunlara yakın zamandır. Doğrusunu en iyi Allah bilir.

 

Hadisin Konu Başlığı ile İlişkisi

 

Yasaklanmış namazlar geçerli değildir. Bundan şu sonuç ortaya çıkmakta­dır: Mükellef, namaz için bu vakitlerde namaz kılmaya kalkışmamalıdır. Akıllı kimse faydasız İşlerle uğraşmaz.

 

32. Sadece Sabah Ve İkindi Namazından Sonra Namaz Kılmayı Mekruh Görenler

 

Hz. Ömer, İbn Ömer, Ebu Saîd ve Ebu Hureyre nakletmiştir.

589- İbn Ömer'den şöyle nakledilmiştir: "Arkadaşlarımı nasıl namaz kılar­ken gördüysem öyle namaz kılıyorum. Güneşin doğduğu veya battığı anda namaz kılmaya kalkışanlar dışında, gece veya gündüzün herhangi bir vaktinde namaz kılmak isteyen kimseye namaz kılmasını yasaklamam."

 

Açıklama

 

(Sadece Sabah ve İkindi Namazından Sonra Namaz Kılmayı Mekruh Gö­renler) Burada İmam Buhârî'nin, başlıkta hükmü zikretmek yerine, mezhepleri zikretmeyi tercih ettiği ileri sürülmüştür. Böylece o, görüş farklılıklarının çok olduğu bir konuda, bir görüşü savunup mutlak doğru olarak ortaya koymak­tan uzak durmayı hedeflemiştir.

Bu konudaki rivayetleri incelediğimiz zaman, beş vakitte namaz kılmanın mekruh olduğu sonucu ortaya çıkar:

1. Güneşin doğuşu esnasında,

2. Güneşin batışı esnasında,

3. Sabah namazından sonra,

4. İkindi namazından sonra,

5. Güneş tam tepe noktasında iken.

Yaptığımız araştırma sonucu bu vakitleri şu şekilde üçe indirmek müm­kündür:

1. Sabah namazından sonra güneş yükselinceye kadar geçen zaman. Böy­lece güneşin doğuşu esnasında kılınan namaz da bu maddenin içine girer.

2. İkindi namazından sonra güneş batmcaya kadar geçen zaman.

3. Güneş tam tepe noktasında olduğu zaman [60]Sabah namazını kılmamış birinin, güneş doğmaya başladığı esnada nafile namaz kılmasının mekrul olması, bu sıralamaya girmez. Çünkü burada, nadi­ren meydana gelen durumlar hakkında değil, normal şartlar hakkında görüş beyan edilmektedir. Kısaca namaz kılmanın mekruh olduğu vakitlerin, yuka­rıda belirtilen vakitler içinde dört olması daha güzeldir. Geriye güneşin tam tepe noktasında olduğu beşinci vakit kaldı. Öyle görünüyor ki, bu konuda İmam Buhârî'nin şartlarına uygun bir rivayet mevcut değildir. Bu yüzden bu vaktin mekruh olmadığını gösteren bir başlık kullanmıştır. Ancak bu vaktin mekruh olduğunu gösteren dört hadis vardır:

a)  Müslim'in Ukbe İbn Amir'den naklettiği hadis: Şu üç vakitte Hz. Pey­gamber namaz kılmamızı ve cenazelerimizi defnetmemizi yasakladı. Bunlar, güneş doğup yükselinceye kadar geçen vakit, (güneş tepe noktasına geldiği için) kimsenin gölgesinin kalmadığı gölgenin doğu veya batıya meyletmediği an ve güneş batmaya meylettiği andan batmcaya kadar geçen zamandır.[61]

b) Müslim'in Amr İbn Abese'den naklettiği hadis: "Mızrağın gölgesi kalma-yıncaya kadar (yani mızrağın göîgesi kuzey istikametinde olup doğu ya da ba­tıya meyletmediği zamana kadar) [62] namaz kıl. Bu vakitten itibaren namaza ara ver. Çünkü bu vakitte cehennem tutuşturulur. Gölge yeniden ortaya çıkmaya başlayınca namaz kıl.[63] Bu hadis Ebu Dâvûd'da "Mızrak, gölgesiyle aynı sevi­yeye gelince" şeklinde nakledilmiştir.

c) İbn Mâce ve Beyhakî'nin Ebu Hureyre'den naklettiği hadis: "Mızrak gibi güneş başına dikilinceye kadar (namaz kılabilirsin). Güneş batı İstikametine doğru harekete geçince {namaz kılabilirsin)."

d) Muvatta'da geçen Sanâbihî hadisi: Güneş, beraberinde şeytanın boy­nuzu olduğu halde doğar. Güneş yükselince şeytanın boynuzu ondan ayrılır. Güneş tam tepe noktasına gelince yeniden şeytanın boynuzu onun yanma gelir. Batıya doğru harekete geçince ondan ayrılır. Batmaya yaklaşınca yeniden ona bitişir. Batınca ise tekrar ondan ayrılır. İşte Allah Resulü bu vakitlerde namaz kılmayı yasaklamıştır. [64] Bu rivayet, ravileri güvenilir olmasına rağmen, mürsel bir hadistir.

 

Önemli Açıklama

 

Bazıları sabah ve İkindi namazlarından sonrası ile güneşin doğuşu ve batışı esnasında namaz kılmanın yasaklanması ayrı ayrı hikmetlere dayandırdıkları için "İlk iki durumda namaz kılmak mekruhtur, diğer iki durumda ise namaz kılmak haramdır" demişlerdir. Muhammed İbn Şîrîn ve Muhammed İbn Cerîr et-Taberî bu görüşü benimseyen âlimlerdendir. Bu âlimler, Hz. Peygamber'in ikindi namazının farzından sonra namaz kıldığını gösteren ve sahih bir şekilde nakledilen hadisi delil oîarak kullanmışlardır. Onlara göre bu hadis, ikindi namazından sonra namaz kılmanın haram olmadığına delalet eder. Belki de O'nun bu fiili, bu şekilde namaz kılmanın caiz olduğunu açıklamak için yaptığı şeklinde anlaşılabilir. Bir sonraki başlıkta bu konuya tekrar dönülecektir. İbn Ömer'den güneş doğuncaya kadar sabah na­mazından sonra namaz kılmanın haram, ikindi namazından sonra güneş sararıncaya kadar namaz kılmanın İse mubah olduğu görüşü nakledilmiştir. İbn Hazm da bu görüşü benimsemiştir. Bu görüşünü Hz. Ali'den gelen şu hadisle desteklemiştir: "Hz. Peygamber ve güneşin yüksekte olduğu durumlar hariç İkindi namazından sonra namaz kılmayı yasaklamıştır." Bu ha­disi, Ebu Dâvûd sahih ve güçlü bir senetle nakletmiştir. Ancak meşhur olan görüşe göre bu vakitlerin tamamında namaz kılmak mekruhtur. Bunun tahrimen ve tenzihen olduğunu belirten görüşler de vardır. Doğrusunu en iyi Allah bilir.

 

33. İkindi Namazından Sonra Kaza Ve Benzeri Namazları Kılmak

 

Küreyb Ümmü Seieme'den şöyle nakletmiştir: "Hz. Peygamber ikindi namazından sonra iki rekat namaz kıldı ve şöyle buyurdu: Abdulkays kabilesinden gelenler beni meşgul edip öğle namazının son iki rekat sünnetini kılmama mani oldular."

590- Hz. Aişe şöyle demiştir: "Hz. Peygamber'ı vefat ettiren Allah'a yemin olsun ki, Allah Resulü ıkındı namazından

sonra kıldığı ıkı rekat namazı Hak Teâlâ'ya kavuşuncaya kadar terk etmedi. Namaz kılacak tâkâti kalmaymcaya kadar Hak Teâlâ'ya kavuşmadı. Namazla­rının (ikindi namazından sonra kıldığı iki rekatlik namazların) pek çoğunu otu­rarak kılardı. Daima Hz. Peygamber bu iki rekatlık namazı kılardı. Ancak ümmetine ağır gelir korkusu ile bu namazları mescidde kılmazdı. Ümmetinin sorumluluklarının hafifletilmesi hoşuna giderdi.[65]

591- Hişam'dan şöyle nakledilmiştir: "Babam, Hz. Âişe'nin kendisine şöyle dediğini bana haber verdi: Yeğenim! Allah Resulü yanımda bulunduğu zaman süresince ikindi namazından sonra kıldığı İki rekat namazı asla terk etmedi."

592- Hz. Âişe şöyle demiştir: "İki namaz vardır ki, Allah Resulü onları ne gizli ne de herkesin yanında kıldığı zaman terk ederdi. Bunlar, sabah namazının farzından önce kılman iki rekat namaz İle ikindi namazının farzından sonra kılınan iki rekat namazdır."

593- Ebu İshak'tan şöyle nakledilmiştir: "Esved ile Mesruk Hz. Aişe'nin: "Hz. Peygamber her ne vakit ikindi namazından sonra bana gelse iki rekat namaz kılardı" dediğine şahit olmuşlardı.

 

Açıklama

 

(Hz. Peygamber'i saibiiahu a'ayhi ve senem vefat ettiren Allah'a yemin olsun ki, Al­lah Resulü ve ikindi namazından sonra kıldığı İki rekat namazı Hak Teâlâ'ya kavuşuncaya kadar terk etmedi.} Başka bir rivayette ise bu ifade "yanımda ikindi namazından sonra kıldığı iki secdeyi (rekatı) terk etmedi" şek­linde geçmektedir. Bir diğer rivayette ise "hem tek başına hem de cemaatin yanında bu namazı kılmayı terk etmemiştir" şeklinde geçmektedir.

(Hz. Peygamber her ne vakit İkindi namazından sonra bana gelse iki rekat namaz kılardı) İkindi namazından sonra, güneşin batış anında namaz kılmayı hedeflemeden, her ne şekilde olursa olsun nafile namaz kılmayı caiz görenler bu rivayetlere dayanmıştır. Bu konudaki farklı görüşlere daha önce temas etmiştik. İkindi namazından sonra namaz kılmayı mekruh kabul edenler ise, Hz. Peygamber'in bu fiilinin, kerahet söz konusu olmadan geçirdiği revâtib sünnetleri kaza etmesi şeklinde yorumlamış­tır. Hz. Peygamber'in sA'aiidhuîiVyh'ves^m ikindi namazından sonra düzenli olarak iki rekat namaz kılması ise, kendisine özgü bir durum olarak anlaşılmıştır. Hz. Aişe'nin kölesi Zekvân'dan nakledilen şu hadis buna delalet etmektedir: "Hz. Âişe Zekvân'a şöyle demiştir: "Allah Resulü ikindi namazından sonra namaz kılardı, ama başkalarının bu namazı kılmasını yasaklardı. Kendisi visal orucu tutardı, başkalarının ise bu orucu tutmasını yasaklardı." Bu hadisi Ebu Dâvûd nakletmiştir. Ebu Seleme de Hz. Âişe'den buna benzer-bir rivayet nakletmiştir. Söz konusu rivayetin sonunda şu ilave vardır: "Hz. Pey­gamber bir namaz kıldığı zaman onu devam ettirirdi. [66] Bu hadisi de İmam Müslim nakletmiştir. Beyhakî bu konuda şöyle demiştir': "Bu namazları sürekli olarak kılmak sadece Hz. Peygamber'e mahsus bir durumdur. Geçmiş namazların kaza ile bir ilgisi yoktur. Bu olay hakkında Zekvân'm Ummü Seleme'den naklettiği şu hadis zayıftır ve bu yüzden delil olamaz [67] "Ummü Seleme Hz. Peygamber'e  Ey Allah'ın elçisi! Bu iki rekatı geçirdiğimiz zaman kazası edelim mi?' diye sormuş, o da, 'Hayır' diye cevap vermiştir." Bu hadisi Tahâvî tahriç etmiştir. Ayrıca bunu, delil olarak da kullanmıştır. Ne var ki, bu hadis çeşitli yönlerden eleştirilir.

 

Önemli Açıklama

 

Hz. Âişe, Hz. Peygamber'in saiiaiishu aieyH ve »iikı. düzenli olarak ikindi nama­zından sonra iki rekat namaz kılmasından hareketle, onun güneş batmeaya kadar ikindi namazından sonra namaz kılmayı yasaklamasının herkes için değil de güneş batımı sırasında namaz kılmaya kalkışanlar için olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu yüzden yukarıda nakledilen sözleri sarfetmiştir. Kendisi de ikindi namazından sonra nafile namaz kılardı. İmam Buhârî "Hac Bölümünde" Abdulaziz İbn Rabî' kanalıyla şu rivayeti nakletmiştir: "Îbnu'z-Zübeyr'in ikindi namazından sonra iki rekat namaz kıldığını gördüm. Hz. Aişe'nin kendisine Allah Resûlü'nün kendi evine geldiği zaman mutlaka iki rekat namaz kıldığını söylediğini anlatırdı." Öyle anlaşılıyor ki, İbnu'z-Zübeyr de, me­seleyi teyzesi Hz. Âişe gibi anlamıştır. Doğrusunu Allah bilir.

 

34. Bulutlu Günlerde Namazı Erken Kılmak

 

594- Ebu Kilâbe, Ebu'l-Melîh'in kendisine şöyle naklettiğini rivayet etmiştir: "Bulutlu bir günde Büreyde ile birlikte idik. Bize 'Namazı erken küm! Zira Allah Resulü şöyle buyurdu: Her kim ikindi namazını terk ederse ameli boşa gider' dedi."

 

Açıklama

 

Erken kılmaktan maksat, namazı vaktin başlangıcında kılmak için acele etmektir. Asıl itibariyle (erken yapmak), günün ilk anlarında bir şey yap­maya denirdi. Daha sonraları bir şeyi, yapılması gereken vaktin başlarında yapmak için kullanılır olmuştur. Buradaki erken kılmanın, ikindi namazını öne alarak öğle namazı ile cem etmek manasına geldiği de ileri sürülmüştür. Bu görüş Hz. Ömer'den nakledilmiştir. Rivayete göre o, şöyle demiştir: "Gökyüzü bulutlu olunca, öğle namazını geciktirip ikindiyi de erken kılınız."

 

35. Vakit Geçtikten Sonra Ezan Okumak

 

595- Abdullah İbn Ebî Katâde babasından şöyle nakletmiştir: "Bir gece Hz. Peygamber sHiaiıatnı aleyhi v« seiifm ile birlikte seferdeydik. Derken topluluk içinden biri 'Ey Allah'ın elçisi bizim için bir mola versen!' dedi. Allah Resulü 'Ben uyuya namaza kalkamamanızdan endişe ediyorum' şeklinde karşılık verdi. Bunun üzerine Bilal, 'Ben sizi uyandırırım' dedi. Nihayet kafiledeki herkes uyudu. Bilâl de sırtını bineğine yasladı. Gözleri uykuya yenik düştü ve o da uyuya kaldı. Derken Hz. Peygamber uyandı. O esnada, güneşin yuvarlağı ufukta belirmişti. Bunun üzerine 'Ey Bilâl! Söylediğin söz nerde kaldı?' dedi. Bilâl, 'Hayatımda bunun gibi bir uykuyla karşılaşmadım' diye cevap verdi. Allah Resulü seller., şöyle buyurdu: Allah Teâlâ dilediği zaman sizin ruhlarınızı kabze-der, dilediği zaman de geri iade eder... Ey Bilâl! Kalk Müslümanlara namazı haber vermek için ezan oku! Daha sonra Hz. Peygamber abdest aldı. Güneş iyice yükselip ışığı beyazlaşınca kalktı ve cema­ate namaz kıldırdı.[68]

Bir gece Hz. Peygamber ile birlikte seferdeydik İkamet etmeden bir yerde konaklamaya denir. Aslında gecenin sonla­rına doğru bir yerde konaklamak manasına gelir.

Bizim için bir mola versen! Bu ifadede yer alan  (şart cümlesinin) ce­vabı mahzuftur. Takdiri ise şu şekildedir: Bizim için daha kolay olur.

Ey Bilâl! Sövmediğin söz nerde kaldı? Bu ifade, ben sizi uyarırım sözünü neden yerine getirmedin anlamına gelir.

Allah Teâlâ dilediği zaman sizin ruhlarınızı kabzeder Hz. Peygamber'in bu ifadesi şu âyetin manasıyla aynıdır: Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da, ölümüne hük­mettiğini vefat ettirir, ötekini ise muayyen bir vakte kadar bırakır.[69] Hadiste geçen ruhları kabzetme ifadesinden ölüm sonucu çıkmaz. Zira ölüm, ruhun beden ile görünen ve görünmeyen bütün ilişkilerinin kesilmesi anlamına gelir. Uyku İse, sadece görünen İlişkilerinin kesilmesinden İbarettir.

(Abdest aldı) Bu ifadeden şu anlaşılır: Hz. Peygamberin namazı güneşin doğup yükselmesi anma kadar tehir etmesi, ihtiyaçlarını gi­dermeleri yüzündendi. Yoksa kerahat vaktinin çıkmasını bekleme endişesinden dolayı değildi.

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1- Bir lidere tabî olan kimseler, dini ve diğer konulardaki maslahatlarına ilişkin istekte bulunabilirler. Ancak bunu itiraz şeklinde değil de, arz yoluyla yapabilirler.

2- Lider konumunda olan kimse, dinî maslahatları gözetmek zorundadır. İbadetlerin vaktinin geçmesine neden olacak hususlardan kaçınmalıdır.

3- Dinî ibadetlerin vakitlerinin geçmemesi İçin bir görevli kullanılabilir.

4- Önemli konularda bir kişi ile yetinilebilir.

5- Mâkul bir neden ileri sürenin mazereti kabul edilir.

6- Birinin verilen görevi yerine getirip getirmediği sorgulanabilir. Bu yüz­den Bilâl'e Hz. Peygamber soru yöneltmiştir. Böylece kendi­sine güven iddiası ile nefsine karşı hüsn-ü zan beslemesinden kaçınması İçin uyarılmıştır. Bu uyarı özellikle de, kişinin kendi iradesinin söz konusu olmadığı ve nefsine yenik düşmesinin muhtemel olduğu durumlarda geçerlidir. Bilâl ezan okumak için bu vakitte uyanmayı âdet haline getirdiğinden dolayı   "Ben sizi uyandırırım" diye ortaya atılmıştır.

7- Devlet başkanının bi2zat kendisi askerî seferlere katılabilir.

8-  Bu hadiste kaderi reddedenlere bir cevap vardır. Çünkü kainatta her şey kadere göre meydana gelir.

9- Kazaya kalan namaz için ezan okunur. İmam Şafiî kavI-İ kadîm'inde (eski içtihadında) bu görüşü benimsemiştir. Ahmed İbn Hanbel, Ebu Sevr ve İbn Münzîr de bu kanaattedir. İmam Şafiî'nin kavli cedîd'i (yeni içtihadı) ile İmam Mâlik ve Evzâî'ye göre ise kazaya kalan namaz İçin ezan okunmaz. An­cak Şafiîler'İn çoğuna göre bu hadis sahih olduğu İçin kazaya kalan namaz için ezan okunur.

10- Kazaya kalan namaz cemaatle kıhnabilir. Nitekim bir konu sonra bu mesele ele alınacaktır.

11- Kazaya kalan namaz, vaktin çıktığı andan daha sonraya bırakılabilir.

 

36. Vakit Çıktıktan Sonra Kazaya Kalan Namazı Cemaate Kıldırmak

 

596- Câbir İbn Abdullah'tan şöyle nakledilmiştir: "Hz. Ömer Hendek sa­vaşında güneş batmak üzere iken Hz. Peygamber'in yanına geldi ve Kureyşli kafirlere hakaret etmeye başladı: 'Ey Allah'ın elçisi güneş bat­madan neredeyse ikindi namazını kılamayacaktim1 dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber Allah'a and olsun ki, ben bile kılmadım' bu­yurdu. Sonra kalkıp Buthân'a gittik. Rasûlullah saküteim namaz kılmak için abdest aldı, biz de abdest aldık. Güneş battıktan sonra ikindi namazını kıldırdı. Ondan sonra da, akşam namazını kıldırdı.[70]

(Kureyş'li kafirlere hakaret etmeye başladı) Çünkü Kureyş'liler, Müslüman­ların vaktinde namaz kılamamalarına geciktirmelerine neden olmuşlardır, Müs­lümanlar, ya Hz. Ömer örneğinde olduğu gibi güneşin batmasından çok kısa bir süre önce namaz kılmış, ya da diğer sahâbîlerde olduğu gibi ancak güneş battıktan sonra namaz kılma fırsatı bulmuşlardır. (Buthân) Medine yakınlarında bir vadinin adıdır.

 

Hadisten Çıkan Sonuçlar

 

1- Kazaya bırakılan namazlar sırasına göre kılınır.

2- Çoğunluğa göre kazaya kalan namazlar, unutulunca değil hatırlanınca farz olur. İmam Şafiî kazaya bırakılan namazlarda tertibe riayetin farz olmadı­ğını söylemiştir. Alimler, kazaya kalan namazın, mükellef tarafından vakti çık­mak üzere olan bir namazın vaktinde hatırlanması durumunda ne yapılacağı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Vaktin namazının geçmesine rağmen, kazaya kalmış namazdan mı başlar, yoksa vaktin namazını mı önce kılar? Ya da ikisi arasında tercih yapmada serbest midir? İşte bu konular tartışılmıştır. İmam Mâ-lik'e göre önce kazaya kalan namaz kılınır. İmam Şafiî, ictihad ehli (Hanefiler) ve ehl-i hadise göre vakit namazı kılınır. Eşheb'e göre İse, kişi bunlardan diledi­ğini önce kılar.

3- Kendisinden yemin etmesi istenmese de kişi, karşı tarafa güven vermek ya da karşı tarafın tevehhümünü bertaraf etmek gibi bir maslahata binaen ken­diliğinden yemin edebilir.

4- Hz. Peygamber'in güzel ahlakı, ashabına karşı iyi mu­amele ettiği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu konuda ona uyulması ge­reken durumlarda belli olmuştur.

5- Kazaya kalan namazların cemaatle kılınması müstehaptır. Alimlerin ço­ğu bu kanaattedir. Leys vakti geçen Cuma namazının cemaatle kaza edilmesini benimsemesine rağmen, bu konuda âlimlerin çoğundan farklı düşünmüştür.

6- feza edilen namaz için kamet getirilir.

 

37. Bir Namazı Unutan Hatırlayınca Onu Kılsın! Kazaya Namazı Kalan Sadece Kazaya Bıraktığı Namazı Kılar

 

İbrahim şöyle demiştir: "Yirmi yıl boyunca kim bir vakit namazı terk eder­se, sadece o terk ettiği namazı kılar."

597- Enes İbn Mâlik Hz. Peygamber'in ve şefe- şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

"Kim bir namazı kılmayı unutmuşsa, onu hatırlayınca kılsın! Zira bundan başka bunun bir keffâreti yoktur. (Beni anmak için namazkıl.[71]

Musa, Hemmâm'ın şöyle dediğini bildirmiştir: "Daha sonra şu âyeti okudu: Beni onmak için namaz kıl!"

 

Açıklama

 

(Bir Namazı Unutan Hatırlayınca Onu Kılsın! Kazaya Namazı kalan Sadece Kazaya Bıraktığı Namazı Kılar) Ali İbn el-Müneyyir şöyle demiştir: "İmam Buhârî, bu konu ihtilaflı olmasına rağmen delili güçlü ve kıyası uygun olduğu için bu hükmü açıkça belirtmiştir. Çünkü farz olan namaz beş vakittir. Daha fazlası değildir. Kaza namazını kılan kimse, sorumlu olduğu rakamı tamamla­mıştır. İmam Buhârî'nin bu şekilde açıkça hükümde bulunmasının bir nedeni de Hz. Peygamber'in emridir. Zira Allah Re­sulü burada bir ilaveden bahsetmemiştir. Ayrıca şöyle bu­yurmuştur: "bundan başka bunun bir keffâreti yoktur."

 

38. Namazları Sırasına Göre Kaza Etmek

 

598- Cabir İbn Abdullah'tan şöyle nakledilmiştir: "Hendek savaşında Hz. Ömer kafirlere hakaret etmeye başladı. Bir ara 'Neredeyse güneş baüncaya kadar namazımı kılamayacaktım' dedi. Sonra Buthân vadisine indik. Allah Re­sulü güneş battıktan sonra ikindi namazını, daha sonra da akşam namazını kıldırdı."

 

39. Yatsı Namazından Sonra Mekruh Olan Sohbet

 

599- Ebu'l-Minhâl'den şöyle nakledilmiştir: "Babamla birlikte Ebu Berze el-Eslemî'nin yanına gittik. Babam ona Rasûlullah'm farz namazları nasıl kıldığını bize anlat' dedi. O da şunları söyledi: Öğle namazını gü­neş batı yönüne doğru harekete geçince sizin "ilk namaz" dediğiniz öğle nama­zını kılardı. İkindi namazını kılınca, bizden biri Medine'nin ücra köşesinde bulu­nan ailesinin yanma döndüğü vakit güneş hâlâ parlaklığını korurdu. (Ravi der ki:) Akşam namazı hakkında ne dediğini unuttum. Yatsı namazını ise geciktir­meyi severdi. Yatsı namazından önce uyumayı, ondan sonra da konuşmayı hoş karşılamazdı. Sabah namazını ise, bizim yanı başımızdakini tanıyacak ka­dar hava ağarmca bitirirdi. Sabah namazında altmış ile yüz âyet arasında Kur'an okurdu."

 

Açıklama

 

(Yatsı Namazından Sonra Mekruh Olan Sohbet) Buradaki sohbetten mak­sat, mubah konularda yapılan sohbettir. Yoksa haram olan sohbetin yatsı na­mazından sonra yapılmasının mekruh olarak kayıtlanması mümkün değildir. Çünkü o, bütün vakitlerde haramdır. Yatsı namazından sonra yapılması müste-hap olan sohbet ise, bir başlık sonra gelecektir.

 (Yatsı namazından önce uyumayı, ondan sonra da konuşmayı hoş karşılamazdı.) Çünkü yatsı namazından önce uyumak bazen vaktin tamamen çık­masına, bazen de bu namazın kılınması tercih edilen zamanın geçmesine ne­den olabilir. Yatsı namazından sonra konuşmak ise, kişinin uyuya kalıp sabah namazını geçirmesine veya onun tercih edilen zamanda kılamamasma ya da gece ibadetine kalkâmamasına neden olabilir. Nitekim Hz. Ömer 'Gecenin başında sohbete dalıp sonunda uyuyup kalacaksınız değil mi!1 diyerek bu pren­sibe riayet etmeyen kimseleri döverdi.

 

40. Yatsı Namazından Sonra Dinî İlimler Ve  Hayırlı Meseleler Hakkında Sohbet Etmek

 

600- Enes Ibn Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir:   "Bir gece Hz. Peygamber'i bekledik. Vakit gece yarısına doğru geliyordu. Derken Allah esûlü evinden çıktı ve bize namaz kıldırdı. Daha sonra bize itap ederek şöyle buyurdu: Biliniz ki! Bütün insanlar namaz kılıp uyu-ular. Siz namazı beklediğiniz sürece namaz kılıyorsunuz demektir."

Hasan-ı Basri şöyle demiştir: "Bir topluluk hayırlı bir mesele için beklediği irece hayır üzere olmaya devam eder."

Kurre de şöyle demiştir: "Bu söz, Enes'in Hz. Peygamber'den naklettiği hadisin bir parçasıdır."

601- Abdullah İbn Ömer'den şöyle nakledilmiştir: "Ömrünün sonlarına doğru Allah Resulü yatsı namazını kıldırdı. Selam verdikten sonra dönüp cemaate şöyle dedi: Bu gecenizi gördünüz mü? Yüz sene sonra bugün yasayanlardan yeryüzünde hiçbir kimse kalmayacak.

Hemen Müslümanlar Hz. Peygamber'in sözünü yanlış anladılar. Onun 'yüz sene' sözü hakkında farklı görüşler ortaya attılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: Bugün yeryüzünde yaşayanlardan kimse kalmayacak. Akıp giden zaman bu nesli yok edecek."

 

Açıklama

 

(Yatsı Namazından Sonra Dinî İlimler ve Hayırlı Meseleler Hakkında Soh­bet Etmek) Ali İbnu'l-Müneyyir şöyle demiştir: "Fıkıh da, hayır kavramının içine girer. Ancak İmam Buhârî, önemine binaen onu ayrı zikretti. Tirmizî Hz. Ömer'den hasen olduğunu belirttiği şu hadisi nakletmiştir: Hz. Peygamber , benim de yanlarında bulunduğum bir sırada Ebu Bekir ile birlikte Müslümanların hallerini görüşerek, sabaha kadar görüş alışverişinde bulunurdu."

(Bize hitap ederek şöyle buyurdu) Bu ifade, hadisin konu başlığı ile ilgisini ortaya koyar. Çünkü hitap yatsı namazından sonra gerçekleşmiştir. Hasan-ı Basrî bu olayı arkadaşlarına anlatarak onların kalplerini yatsı namazından son­ra yapılan hayırlı sohbete ısındırmaya çalışmıştır. Onların zannına göre her ne kadar yatsı namazından sonra öğrendikleri sayesinde bir sevap elde etmeseler de, mutlak manada sevapsız kalmadıklarını onlara öğretmiştir. Çünkü hayır İçin bekleyen, hayır İşliyor demektir. Bu yüzden ecre kavuşur. Burada her açıdan ecir sahibi olmak kasde dilme mistir değil, genel olarak ecir sahibi olmak kasdedilmiştir. yanlış anlamak, korkmak, unutmak gibi manalara gelir. Burada yanlış anlamak manasına gelmesi daha uygundur.

(yüz sene) Ashâb-ı kiramın bazısı, yüzsene dolunca kıyametin kopacağını ileri sürmüştü. Nitekim Taberânî ve daha başkaları Ebu Mes'ûd'dan naklettikleri hadiste bunu nakletmişlerdir. Ali İbn Ebî Tâlib ise bu görüşte olan sahâbîye karşı çıkmıştır. İbn Ömer bu hadisle Hz. Peygamber'in gelecek yüz yıl içinde o dönemde yaşayan herkesin öleceğini kasdettiğini İleri sür­müştür. Nitekim tümevarım yöntemiyle yapılan araştırmaya göre o dönemde var olanlardan en sona Ebu Tufeyl Amir İbn Vâsile'nin kaldığı tespit edilmiştir. Hadis âlimleri bu kişinin en son ölen sahâbî olduğu konusunda icmâ' etmişler­dir. Onun hicrî 110 yılında vefat ettiği söylenmiştir. Hz. Peygamber'in sözünün üzerinden yüz sene geçmesi, bu zamana tekabül etmekte­dir. Doğrusunu en İyi Allah bilir. İmam Nevevî ve diğerleri şöyle demiştir: "İmam Buharı ve onunla aynı görüşü paylaşanlar bu hadisi Hızır'ın ölümüne delil getirmiştir. Cumhur ise bunun tersini düşünmektedir.[72]

 

41. Misafir Ve Aile İle Gece Sohbeti Etme

 

602- Abdurrahman İbn Ebî Bekir'den şöyle nakledilmiştir: "Ashâb-i suffe, fakir kimselerden oluşuyordu. Hz. Peygamber aleyhi İki kişilik ye­meği olan kimse, üçüncü olarak ashâb-ı suffeden birini götürsün, dört kişilik yemeği olan beşinci veya altıncı olarak ashab-ı suffeden birini götürsün' bu­yurdu. Ebu Bekir beraberinde üç kişiyi götürdü. Hz. Peygamber ise on kişiyi aldı.

Bizim aile, ben, babam ve annemden meydana geliyordu. (Ravi Ebu Os­man, 'Abdurrahman'm eşini sayıp saymadığını hatırlamıyorum' demiştir.) Bir de Ebu Bekir'in evi ile bizim ev arasında müşterek olarak kullandığımız hizmet­çimiz vardı.

Ebu Bekir Hz. Peygamberin saibihk, evinde akşam yemeği yedi. Yatsı namazını kılmcaya kadar evinde kaldı. Sonra Hz. Peygamberin yanma dönüp O saiiâhu aleyhi akşam yemeğini yeyinceye [73] kadar orda kaldı. Gecenin bir bölümü ilerledikten sonra evine döndü. Hanımı ona, 'Neden misafirlerinle veya misafirinle ilgilenmedin?' diye sordu. O da, 'Onlara akşam yemeği verdin mi?' diye sordu. Hanımı da şöyle cevap verdi: 'Onlar sen gelinceye kadar yemek yemeyi kabul etmediler. Onlar için sofra kuruldu ama yemek İstemediler.

Abdurrahman şöyle dedi: Babamın kızmasından korktuğum İçin bir köşeye gidip saklandım. Ebu Bekir şöyle dedi: Ey korkak adam nerdesin! Kulağı kpasıca! Burnu döşesice! Dudağı büzülesice nerdesin! diyerek oğluna hakaretler yağdırdı. Ancak misafirlerin yemek yememelerinin oğlunun kusurundan değil de onların tercihinden ileri geldiğini anlayınca onlara şöyle dedi: 'Buyurun, yeyin! Afiyet olmasın!' Sonra Ebu Bekir şöyle dedi: 'Allah'a and olsun ki, ben asla yemeyeceğim! Allah'a yemin olsun ki, yemekten bir lokma aldığımız za­man yemek alttan alta çoğalıyordu.

Abdurrahman şöyle dedi: Misafirler doydu. Yemek ise sofraya konduğun­dan daha fazla idi. Ebu Bekir sofraya baktı ve yemeğin konduğu gibi hatta daha fazla olduğunu fark etti. Bunun üzerine hanımına şöyle seslendi: Benû Firâs'ın bacısı bu da nedir?

O da 'Gözümün nuruna yemin olsun ki, bu yemekler sofraya koyduğum­dan daha fazla!' diye üç kez seslendi. Sonra Ebu Bekir yemekten yedi ve şöyle dedi: Bu benim ettiğim yemin şeytanın vesvesesinden ileri geldi. 'Sonra yemekten bir lokma aldı. Daha sonra yemeği Hz. Peygamber'e götürdü, sabaha kadar orada kaldı.

O kavimle bizim aramızda barış sözleşmesi vardı. Anlaşmanın süresi dol­muştu. Bu yüzden Medine'ye gelmişlerdi. Biz de onları on iki gruba ayırmıştık. Her grupta bayağı adam vardı. Tam sayılarını ancak Allah bilir. İşte bu adam­lar hep beraber bu yemekten yemişlerdir.[74]

 

Açıklama

 

(ayırmıştık) Bu hadisten çıkarılacak sonuçlar ile bu hadisin taşıdığı hüküm­ler "Alâmâtu'n-nübüvve" bahsinde ayrıntılı biçimde ele alınacaktır.

 

10. BÖLÜM EZAN

 

Ezan, sözlükte duyurmak anlamına gelir. Dînî bir terim olarak ise, belirli la­fızlarla namaz vaktinin girdiğini ilan etmek manasına gelir. Ezan ile namaz vakti­nin girdiği duyurulur, cemaatle namaz kılmaya davet edilir ve islâm'ın inanç temellerini ifade eden kelimelerle açıktan ilan yapılır.

Ezan ile kametten hangisinin daha faziletli olduğu konusunda âlimler farklı yorumlarda bulunmuşlardır. Bu konuda ileri sürülen bir başka görüşe göre ise, kamet ile imametin gerekleri biliniyorsa kamet, yoksa ezan daha faziletlidir. Ni­tekim İmam Şafiî'nin görüşleri arasında bunu ima eden ifadeler vardır.

 

1. Ezanın Başlangıcı

 

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Namaza çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu dav­ranış, onların düşünmeyen bir toplum olmalanndan ileri gelir. [75] "Ey iman edenleri Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın.[76]

603- Enes'ten şöyle nakledilmiştir:

İnsanlara namaz vaktinin girdiğini duyurmak için ateş yakılmasını veya çan çalınmasını önerdiler. Bunların Yahudi ve Hıristiyan âdeti olduğu söylene­rek bu önerilen reddedildi. Nihayet Bilâl, ezanı çifter çifter, kameti de teker teker okumakla emrolundu.[77]

604- Nâfi'den İbn Ömer'in şöyle dediği nakledilmiştir:

"Müslümanlar Medine'ye geldikleri zaman, bir araya gelip namaz vakitlerini beklerlerdi. Namaz İçin bir çağrıda bulunulmazdı. Birgün bu konu üzerinde ko­nuşmaya başladılar. Biri 'Hıristiyanlar'ın çanı gibi bir çan edinin' diye önerdi. Diğer biri, Aslında Yahudilerin borazanı gibi bir borazan edinin' diye teklifte bulundu. Nihayet Hz. Ömer, 'Acaba halka namaz vaktini ilan etmesi için birini görevlendirmek mümkün olabilir mi? dedi. Bunun üzerine Allah Resulü Ey Bilâl! kalk ve namaz için seslen buyurdu.

 

Açıklama

 

(Ezanın Başlangıcı) Ezanın ne zaman dini bir uygulama olarakbaşladığı ko­nusunda ihtilaf edilmiştir. Tercih edilen görüşe göre, hicretin İlk senesinde baş­lamıştır.

 

Önemli Açıklama

 

Ezanın hicretten önce Mekke'de dînî bir uygulama olarak başladığını göste­ren hadisler nakledilmiştir. Gerçekte bu hadislerin hiç biri sahih değildir. Nitekim İbnu'l-Münzir kesin bir ifade ile, Hz. Peygamber'in Mekke'de namazın farz kılındığı andan Medine'ye hicret edip Abdullah İbn Ömer ve Ab­dullah Ibn Zeyd hadislerinde geçtiği üzere namaza çağrı konusunda yapılan İstişareye kadar ezansız namaz kıldığını belirtmiştir.

Ibnu'l-Müneyyir şöyle demiştir: "İmam Buhârî, ezanın hükmünü açıkça be­lirtmeye yanaşmamıştır. Çünkü, bu konudaki rivayetler belli bir hüküm içerme­mektedir. Bu yüzden ezanın dînî bir uygulama olduğunu belirtmek suretiyle kendisine yöneltilebilecek itirazlardan korunmuştur.

(Müslümanlar Medîne'ye geldikleri zaman) Mekke'den Medîne'ye hicret ede­rek geldikleri zaman. (seslen) Kadı Iyâz şöyle demiştir: "Buradaki seslenmeden maksat, ezan okumak değil sadece namaz vaktinin girdiğini duyurmaktır.

(Ey Büâ Kalk) Kadı Iyâz ve diğerleri şöyle demiştir: "Bu hadis, ezanın ayak­ta okunacağına delil teşkil eder." İbn Huzeyme ile İbnu'l-Münzir de bu çıkarımda bulunmuştur. Nevevî ise şu şekilde buna itiraz etmiştir: "Hz. Peygamber'in Kalk' demesi, 'Herkesçe görülebilecek bir yere git ve cemaate duy­ması için orada namaz vaktinin girdiğini duyur' anlamına gelir. Bu ifade ile, ezan okununca ayağa kalkmak kasdedilmemiştir." İmam Nevevî'nin bu itirazı hadisin lafzına aykırı değildir. Çünkü her ne kadar onun söylediği daha çok tercihe şayan olsa da, söz konusu İfade iki manaya da gelebilir. Kadı Iyâz, Ebu Sevr dışın­da âlimlerin tamamının oturarak ezan okumayı caiz görmediğini nakletmiştir. Ebu'l-Ferec el-Mâlikî de Ebu Sevr'le aynı görüşü paylaşmıştır. Ancak onun bu nakli, bu konuda Şafiî mezhebi içinde var olan meşhur hilaf gösterilerek tenkit edilmiştir. Bütün Hanefîler'e göre meşhur olan, ezanın ayakta okunmasının sün­net olduğudur. Onlara göre ezamn oturarak okunması da caizdir. Doğrusu, İbnu'l-Münzir'İn İfade ettiği gibi âlimler, ezanın ayakta okunmasının sünnet oldu­ğu konusunda birleşmişlerdir.

 

Önemli Açıklama

 

Bİlâl'in o dönemde cemaati namaza çağırmak için söylediği lafız "es-Salâtü câmîatün" dür. Bu bilgiyi, İbn Sa'd Tabakalında Saîd İbn Müsey-yeb'in mürselleri arasında tahriç etmiştir.

İbn Ömer hadisinde, lafızla yetinmeyip istinbat edilmiş manalardan hüküm çıkarma isteğinin dînen uygun olduğuna bir delil vardır. Bu görüşü İbnu'İ-Arabî dile getirmiştir. Yine bu hadise göre maslahatlar gözetilir ve maslahatlara göre amel edilir. Çünkü ashâb-ı kiram namaza erken geldikleri için işlerinden güçle­rinden geri kalıyorlardı. Bu durum onları zor durumda bırakıyordu. Geç kaldık­ları zaman ise, namaz vaktinin çıkmasına neden oluyorlardı. Bu mesele üzerinde düşündüler.

Ayrıca bu hadise göre önemli konularda istişare yapmak dinin öngördüğü bir meseledir. İstişare yapanların ictihadları sayesinde ulaştıkları görüşlerini be­lirtmelerinde bir sakınca yoktur. Bu hadisten anlaşıldığına göre, Hz. Ömer'in bariz bir menkıbesi ortaya çıkmıştır.

 

2. Ezanın İkişer İkişer Okunması

 

605- Ene s İbn Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir:

Bilâl ezanı ikişer ikişer kameti de kısmı hariç teker teker okumakla emrolundu."

606- Enes İbn Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir:

İnsanlar çoğalınca namaz vakitlerini bilecekleri bir alametle duyurmayı ko­nuşmaya başladılar. Bu esnada ateş yakılmasını ve çan çalınmasını önerdiler. Nihayet Bilâl, ezanı çifter çifter, kameti de teker teker okumakla emrolundu."

 

3. "Kad Kametis-Salat (H)'Lafzı Hariç Kametin Teker Teker Okunması

 

607- Enes İbn Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir:

"Bilâl, ezanı çifter çifter kameti de teker teker okumakla emrolundu.

îsmâilî şöyle demiştir: "Bu meseleyi Eyyub'a anlattım. O da 's kısmı hariç dedi.

İbn Abdilber şöyle dedi: "Ahmed İbn Hanbel, Dâvûd ve İbn Cerîr, bu konu­daki ihtilafın "mubah bîr ihtilaf olduğu kanaatini benimsemiştir. Çünkü ezanda İlk tekbirleri dörder dörder veya ikişer ikişer okumak, şehadetleri tekrarlamak veya bir defa okumak, kameti ezan gibi çifter çifter yapmak veya lafzı hariç teker teker yapmak, bunların hepsi caizdir."

 

Önemli Açıklama

 

Lafızların ezanda ikişer kez, kamette birer kez okunmasının hikmeti şu şe­kilde açıklanmıştır: Ezan uzaktaki kimselere yapılan bir duyurudur. Dolayısıyla onlara sesin iyice ulaşması için tekrarlanır. Kamet ise böyle değildir. Aksine ka­met orada hazır bulunan kimseler için yapılır. Bu yüzden kametin aksine ezanın yüksek bir yerde okunması müstehaptır. Aynı şekilde kametin aksine ezanda sesin yükseltilmesi müstehap kabul edilmiştir. Yine aynı gerekçeyle ezanın ağır ağır ve dura dura okunması müstehap olurken kametin seri okunması müstehap görülmüştür. lafzı ise tekrarlanır. Çünkü kametin gayesi bundan ibarettir. Kanaatime göre bu İzah son derece açıktır.

 

4. Ezan Okumanın Fazileti

 

608- Ebu Hureyre Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Ezan okunduğu zaman şeytan arkasını dönüp ezanı işitme­yeceği yere kadar kaçar. Bu esnada kapıldığı telaş yüzünden yellenir. Ezan bitince dönüp geri gelir. Namaz için kamet getirilince yine arka­sını dönüp kaçar. Kamet bitince tekrar gelir ve kişi ile düşüncelerinin arasına girer. Ona hiç aklında olmayan konulara ilişkin 'şunu hatırla, bunu hatırla' diye vesvese verir. Nihayet insan, kaç rekat kıldığının farkında olmaz.[78]

 

Önemli Açıklama

 

Öyle anlaşılıyor ki, burada bahsi geçen şeytandan maksat İblis'tir. Nitekim ileride belirtileceği gibi bir çok sarihin sözü de bunu gösterir. Ancak burada şey­tan türü de kasdedÜmiş olabilir. Bir başka ifade ile, insan ve cinlerden oluşan bütün âsiler kasdedilmiş olabilir. Şu kadarı var ki, burada bunlardan maksat, sadece cin olan şeytanlardır.

 

Önemli Açıklama

 

(Ezanı işitmemek için) İlk etapta akla gelen manaya göre şeytan, bile bile sesli şekilde yellenmeye yönelmiştir. Ya kendi çıkardığı sesle meşgui olup ezan sesini bastırmak, ya da sefih kimselerin yaptığı gibi ezanı küçümsemek için bu şekilde yeîlenmiştir. Ancak şeytan, bile bile yellenmemiş de olabilir. Muhtemelen ezan sesini duyunca şiddetli bir korkuya kapılıp yellenmiş olabilir. Bir başka İhtimale göre ise, şeytan bile bile yeîlenmiştir. Böylece namaza uygun olan taha­rete, hades ile karşılık vermek İstemiştir.

Bu hadise dayanılarak, yüksek sesle ezan okunmasının müstehap olduğu sonucuna varılmıştır. Çünkü "ezanı işitmeyeceği yere kadar" sözü, şeytanın, eza­nı duyamayacağı yere kadar kaçtığını gösteren açık bir ifadedir. Şeytanın ezan okununca nereye kadar kaçtığı hususu İse, İmam Müslim'in Câbir'den naklettiği şu hadiste geçen "Ravhâ'ya varıncaya kadar" ifadesiyle belirtilmiştir. A'meş, Ebu Süfyân kanalıyla Câbir'in Medine ile Ravhâ arasında 36 mil olduğunu belirttiğini nakletmiştir.

(kamet getirilince) Çoğunluğa göre bu hadiste geçen fiili kamet getirmek anlamına kullanılmıştır. Bu konuda Hattâbî şöyle demiştir: "Genel ola­rak insanlar, fiilinden sabah ezanında ifadesinin okunmasini anlar. Ancak onunla bu hadiste, kamet getirmek kasdedilmiştir." Doğrusunu en iyi Allah bilir.

(kişi ile düşüncelerinin arasına girer) Yani namaz kılan ile kalbi arasına girer. Bu konuda el-Bâcî şöyle demiştir: "Bu ifade şu manaya geür: Şeytan, kul ile namaza yönelme gayesi ve İhlası arasına girer."

(Ona hiç aklında olmayan konulara ilişkin) Yani namaza girmeden önce ak­lında olmayan şeylerle alakalı olarak vesvese verir. Nitekim İmam Müslim'in naklettiği bir rivayette "daha önce hatırında olmayan meselelere dair" şeklinde geçmektedir. Bundan dolayı Ebu Hanîfe, kendisine gelip gömdüğü bir hazineyi bulamadığı için dert yanan adama, namaz kılmasını ve namazında dünyalık bir konunun kendisine musallat olmaması için hassasiyet göstermesini telkin etmiş­tir. Adamcağız imamın söylediklerini yerine getirmiş ve bu sayede hazjneyi gömdüğü yeri hatırlamıştır.

 

Önemli Açıklama

 

İbn Battal şöyle demiştir: "Ezan okunduktan sonra camiden çıkan kimsenin azarlanmasının bu konuyla ilgisi vardır. Zira bununla camiden çıkan kimsenin ezanı işitince kaçan şeytana benzememesi hedeflenmiştir." Doğrusunu en iyi Allah bilir.

 

5. Yüksek Sesle Ezan Okumak

 

Ömer İbn Abdilaziz şöyle demiştir: "Name yapmadan doğru dürüst ezan oku! Yoksa müezzinlik makamını terk et![79]

609- Abdurrahman İbn Abdullah İbn Abdİrrahman İbn Ebî Sa'saa el-Ensârî el-Mâzinî babasından, Ebu Saîd el-Hudrî'nin ona şöyle haber verdiğini nakletmiştir:

"Senin koyunları ve çöİü sevdiğini biliyorum. Koyunlarının yanında olduğun zaman veya çölde bulunduğun an, namaz için ezan okuyup da ünlenirken , yük­sek sesle oku! Çünkü müezzinin sesini duyan bütün cinler, insanlar ve her şey kıyamet günü onun için şahitlik edecektir." Ebu Saîd "Bu sözü Rasûlullah'tan saib işittim" demiştir.[80]

 

Açıklama

 

(Ömer İbn Abdilaziz şöyle demiştir) İbn Ebî Şeybe Ömer ve Saîd İbn Ebî Huseyn kanalıyla bu rivayeti senediyle birlikte şu şekilde nakletmiştir: "Müezzinin biri ezan okudu. Ancak ezanı nameli ve şarkı söyler gibi okudu. Bunun üzerine Ömer İbn Abdilaziz 'Name yapmadan ezan oku! Yoksa müezzinlik makamını terk et! dedi." Öyle anlaşılıyor ki, Ömer İbn Abdilaziz, name yüzünden müezzinin huşû'unu yitirmesinden endişe ettiği için böyle demiştir. Yoksa onun sesini yük­seltmesini yasaklamamıştır.

(yüksek sesle oku) Bu ifade ezanın, ashâb-ı kiram arasında yerleştiğini gös­terir. Çünkü Ebu Saîd ezan okumaktan bahsetmemiş, sadece karşısındakinin sesini yükseltmesini belirtmekle yetinmiştir. Râfiî bu hadisten yola çıkarak tek başına bulunan kimsenin namaz kıİmak istediği zaman ezan okumasının müs-tehap olduğu sonucuna varmıştır. Şafiî mezhebinde de tecih edilen görüş budur. Bu hüküm, ezanın namaz vaktinin bir gereği olduğu esasına dayanmaktadır.

Ezanın cemaati namaza çağırmak için din tarafından öngörüldüğünü belirtenler ise bu esasa dayanarak tek başına namaz kılacak kimsenin ezan okumasının müstehap olmadığını söylemişlerdir. Bazı âlimler ise, cemaatle namaz kılmayı hedefleyenler ile bunu hedefiemeyenler arasında ayrıma giderek hüküm ver­mişlerdir.

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1- Müezzinin kendisine şahitlik edecek kimselerin artması için yüksek sesle ezan okuması müstehaptır.

2- Özellikle de fitne dönemlerinde hayvancılıkla uğraşma ve çöl hayatı ya­şama sevgisi selef-i sâlihîn amellerinden biridir.

3- Çöl hayatı sürmek, bedevilerle birlikte olmak, onlarla aynı şartları pay­laşmak, katılığa yol açmayacağından emin olmak ve bilgi sahibi olmak şartıyla caizdir.

4- Çölde dahi olsa, hiç kimsenin kendisiyle birlikte namaz kılmaya gelme ih­timali bulunmasa bile tek basma olan kimsenin ezan okuması menduptur. Çün­kü böylece her ne kadar namaz kılacak kimseleri çağıramasa da, diğer varlıkların kendisine şahitlik etmesini sağlamış olur.

 

6. Ezanın Canı Koruması

 

610- Enes İbn Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir:

"Hz. Peygamber bizi bir kavimle savaşa götürdüğü zaman sabah oluncaya kadar beklerdi. Sonra bakardı, eğer ezan sesi duyarsa o kimse­lere hücum etmekten geri dururdu. Ezan sesi duymazsa, onlara karşı hücuma geçerdi.

(Bir defasında) Hayber'e doğru harekete geçtik. Gece vakti buraya geldik. Sabah olunca Allah Resulü ezan sesi duymadı. Bunun üzerine atına bindi, ben de Ebu Talha'nm terkine bindim. Bu esnada ayaklarım Allah Resûlü'ün                           ayaklarına değiyordu.

Hayberliler kazma ve kürekleriyle karşımda çıktılar. Rasûlullah'ı görünce 'Muhammedi Allah'a and olsun ki, Muhammed ve ordusu geldi! dediler.

Allah Resulü Allahu Ekber, Allahu Ekber, Hayber harab oldu (veya olsun). Biz bir kavmin yurduna girdik mi, uyarılan kimselerin sabahı ne kötü olur1 buyurdu."

Hattâbî şöyle demiştir: "Bu hadis göstermektedir ki, ezan, İslâm'ın sembolü­dür. Asla terk edilemez. Eğer bir bölge halkı hep birlikte ezan okumayı terk eder­se, devlet başkanı onlarla savaşır." Daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu görüş âlimlerin bir kısmına aittir. Şafiî mezhebindeki farklı görüşlerden biri de bu doğ­rultudadır. İbn Abdilber tuhaf bir beyanda bulunarak şöyle demiştir: "Bu konuda herhangi bir ihtilaf bilmiyorum. Ashabımıza göre ezandaki şehadeti söyleyenle­rin Müslüman olduğuna karar verilir."

 

7. Ezanı İşiten Kimse Ne Söyler?

 

611- Ebu Saîd el-Hudrî Hz. Peygamber'in salahı: aleyhi ve seitır: şöyle buyurdu­ğunu nakletmiştir: "Ezam işittiğiniz zaman, müezzinin söylediklerini tek­rarlayın!"

612- îsa İbn Talha bir gün Muâviye'nin ezan okunurken kadar tekrar ettiğini işittiğini nakletmiştir.[81]

613- Yahya'dan şöyle nakledilmiştir:

"Kardeşlerimizden biri İsa'nın şöyle dediğini nakletmiştir: Müezzin dediği zaman dedi. Sonra Peygamberiniz'den bu şekilde işittik' dedi."

 

Açıklama

 

(Ezanı işittiğiniz zaman) Bu hadisin zahirinden, ezanı işitenlerin bu şekilde karşılık vermesi gerektiği anlaşılmaktadır. Mesela mükellef, bir vakitte müezzini minarede görse ve onun ezan okuduğunu anlasa ama uzakta olduğu için veya sağır olduğundan dolayı onun sesini duymasa, dinî bir vecibe olarak söyledikle­rini tekrar etmesi gerekmez. "Şerhu1l-Mühezzeb"de Nevevî böyle demiştir.

(Söylediklerini) Bu hadisin zahirinden, kişinin müezzinin söylediği bütün ke­limeleri aynen tekrar etmesi gerektiği anlaşılır. Ancak Hz. Ömer hadisi ile biraz sonra Muaviye'den nakledilen hadis, ifadelerinin bunun dışında kaldığını gösterir. Buna göre kişi, bu lafızları duyduğu zaman bunları tekrarlamak yerine der. İbn Huzeyme bu hadisten bu sonuca varmıştır. Nitekim çoğunluk nezdinde meşhur olan görüş de budur.

Bu konuda Tîbî şöyle demiştir: "Hayyaleteyn yönünü ve iç dünyanı hemen Cenab-ı Hakk'a çevir ki âhirette nimete kavuşasm anlamına gelir. Bu yüzden kişinin 'Bu büyük bir iştir. Zayıf olmam hasebiyle tek başıma bunu başaramam. Ancak gücü ve kuvvetiyle Hak Teâlâ beni muvaffak kılarsa başarabilirim1 demesi uygun hale geldi."

 

8. Ezan Duası

 

614- Câbir İbn Abdullah Hz. Peygamber'in şöyle buyur­duğunu nakletmiştir:

"Her kim  ezam işitince   Bu tam çağrının  ve kılınacak namazın Rabbi ey Ulu Allahım!  Muhammed'e vesileyi ve fazileti ver! Onu vaad ettiğin tnakam-ı mahmûda eriştir1 şeklinde dua ederse kıyamet günü ona şefaat etmem helal olur.[82]

 

Açıklama

 

(Ezan Duası) Bu ifade ezan bitince okunacak dua anlamına gelir. (Bu tam çağrının) Buradaki çağrıdan maksat tevhid davetidir.

(vesileyi) Vesile, büyük birine yaklaşma yolunu ifade eder. Yüksek merte­beler için de kullanılır. Nitekim İmam Müslim'in Abdullah İbn Amr'dan naklettiği şu hadiste bu şekilde geçmektedir: "Vesile, cennetteki bir mertebenin adıdır. Al­lah'ın kullarından sadece biri oraya erişebilir."

(fazileti) Burada fazilet, diğer kulların üzerinde bulunan bir mertebeyi ifade eder. Ancak başka bir mertebeyi de ifade edebilir veya vesilenin açıklaması ola­bilir.

(mabm-ı mahmûda) Makam-ı mahmûd, kendisinde bulunan kişinin övül­düğü makama denir. Makam-ı mahmûd, Övülmeyi gerektiren her türlü güzellik için kullanılan genel bir kavramdır. Bu konuda İbnu'l-Cevzî şöyle demiştir: "Ço­ğunluğa göre, makam-ı mahmûddan maksat, şefaattir."

 

9. Ezan Okumak İçin Kura Çekmek

 

Anlatıldığına göre, ezan okumak için orada bulunanlar aralarında tartışmış­lardır. Bunun üzerine Sa'd ezanı kimin okuyacağını belirlemek için aralarında kura çekmişti.

645- Ebu Hureyre Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "İnsanlar ezan okumanın ve ilk safta namaz kılmanın fazile­tini bilselerdi ve bu ikisinin kura çekmekten başka yolunun olmadığın anlasalardı elbette aralarında kura çekerlerdi. Namazlara erken git­menin faziletini bir bilselerdi erken gitmek için birbirleriyle yarışır­lardı. Yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılmadaki sevabı bir idrak etselerdi, emekleyerek ve sürünerek bile olsa camiye gelirlerdi.[83]

 

Açıklama

 

(Anlatıldığına göre, ezan okumak için orada bulunanlar aralarında tartış­mışlardı.) Bu rivayeti Saîd İbn Mansûr ve Beyhakî, Ebu Ubeyde kanalıyla Hişam İbn Abdullah İbn Şîbrime'den şu şekilde tahriç etmişlerdir: "Kâdisiyye'de müslü-manlar ezani kimin okuyacağı hususunda tartıştılar. Sonunda Sa'd Ibn Ebî Vakkâs'ın hükmüne müracat ettiler. O da, aralarında kura çekti." Bu rivayet munkatı'dır. Taberî ile Seyf İbn Ömer "el-Futûh" adlı eserinde bu rivayeti sene­diyle birlikte şu şekilde zikretmiştir: Hişâm "Kâdisiye'yi günün başlarında fethet­tik. Kayıplarımızı araştırırken müezzinin yaralandığını gördük" dedikten sonra yukarıdaki ifadeleri sarfedip şunları ilave etmiştir: "Kura tartışanlardan birine çıktı. O da, ezan okudu."

 

Önemli Açıklama

 

Kâdisiye Irak'ta bir yerin adıdır. Burada Müslümanlar ile İranlılar arasında bir savaş meydana gelmiştir. Söz konusu savaş, Hz. Ömer'in hilafeti döneminde hicretin 15. yılında yapılmıştı. Bu seferde İslâm ordusunun komutanı, Sa'd İbn Ebî Vakkâs idi.

{Namazlara erken gitmenin) namaza erken gitmek anlamına gelir. Bu konuda Herevî şunları demiştir: "Halil ve diğerleri bunu zahirine göre anlamıştır." Bundan dolayı bu ifadeden, öğle namazı vaktinin başlarında namaza gitme­nin kastedildiğini ileri sürmüşlerdir. Çünkü kökünden türe­tilmiştir. da, gün ortasındaki şiddetli sıcağa denir. Bu vakit de, öğle nama­zının girdiği zamandır. İleri de üzere İmam Buhârî de bu görüşe meylet­miştir.

 

10. Ezan Okunurken Konuşmak

 

Süleyman İbn Surad ezan okurken konuşmuştur.

Hasan-i Basrî ise "müezzinin ezan okurken veya kamet getirirken gülmesinin bir sakıncası yoktur" demiştir.

616- Abdullah İbn el-Hâris'ten şöyle nakledilmiştir:

"Ibn Abbâs yağmur yüzünden yolların çamur olduğu bir günde bize hutbe okudu. Müezzin ezan okurken gelince, İbn Abbâs ona (Namazı evlerinizde kılın!)" diye seslenmesini emretti. Orada bulunanlar hayretle birbirlerine baktılar. Bunun üzerine İbn Abbâs 'Benden daha hayırlı biri [84] böyle yapmıştı. Çünkü Cuma namazı azimettir' dedi.

 

Açıklama

 

(Ezan Okunurken Konuşmak) Bu ifade, ezan okunurken ezanın lafızları dı-;ında başka sözler sarfetmek manasına gelir. Ibnu'l-Münzir Urve, Atâ, Hasan-ı 3asrî ve Katâde'den bunun her hal-ü kârda caiz olduğunu nakletmiştir. Ahmed bn Hanbel de bu görüştedir. Nehâî, İbn Şîrîn ve Evzâî'den ise bunun mekruh olduğu görüşünü nakletmiştir. İmam Mâlik ile Şafiî'nin görüşü de buna delalet etmektedir. İshak İbn Rahuyen'in ise namaza dair bir mesele olması dışında îonuşmayı mekruh kabul ettiği aktarılmıştır.

 

11. Vaktin Girdiğini Kendisine Bildirecek Birinin Olması Şartıyla Âmânın (Görme Özürlünün) Ezan Okuması

 

617- Salim İbn Abdullah babası kanalıyla Hz. Peygamber'in  şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

"Genellikle Bilâl, geceleyin ezan okur, O zamana kadar yiyip için! İbn Ümmi Rektum ezan okuyunca ise yemeye içmeye son verini" İbn Ümmi Mektûm âmâ iriydi. Kendisine "sabahladın, sabahladın" denilinceye kadar ezan okumazdı.[85]

 

Açıklama

 

(Bilâl, geceleyin ezan okur) Bu ifade, Bilâl'in bu şekilde ezan okumayı âdet edindiğini gösterir.

(sabahladın, sabahladın) Bu ifade, sabaha çıktın manasına gelir. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

1- Fecir doğmadan önce ezan okunabilir. İleride bu tekrar ele alınacaktır.

2- Bir ezandan bir müddet sonra başka bir ezanın okunması müstehaptır.

3- Bir cami için iki müezzin bulundurulabilir.

4- Âmâ kimse namaz vaktinin girmesi konusunda gören kimseye tabî olabi­lir.

5- Haber-i vâhid ile amel edilir.

6- Fecirden sonraki kısım İçin gündüz denebilir.

7- Fecrin doğmasından şüphe ediliyorsa, sahurda yeme içmeye devam edi­lir. Çünkü aslolan gecenin devam etmesidir. Ancak bu konuda İmam Mâlik mu­halefet ederek, bu şekilde davranan ve sahur vaktini geçiren kimselerin oruçla­rını kaza etmesine hükmetmiştir.

8- Rivayet hususunda ravi biliniyorsa, görünmediği durumlarda onun se­sine itimad edilir. Şu'be kişinin İnsanların seslerini birbirine benzeteceğini ileri sürerek bu görüşe muhalefet etmiştir.

9- Birini tanıtırken o kişinin özellikleri arasında bulunan bunaklık vs. gibi sı­fatlarından bahsedilebilir.

10- Kişinin annesiyle tanınması meşhur olmuş ve onu tanıtmak için buna ihtiyaç duyuluyorsa kişi annesine nispet edilebilir.

 

12. Fecirden Sonra Ezan Okumak

 

618- Abdullah Ibn Ömer'den şöyle nakledilmiştir: "Hafsa'nın bana bildirdi­ğine göre gün ağarmaya başladığı sırada müezzin sabah ezanını okumak için hazırlanınca, Hz. Peygamber silâhı: sabah namazının farzından önce iki kısa rekat sünnet kılardı.[86]

619- Hz. Aişe'den şöyle nakledilmiştir: "Allah Resulü salah namazı vaktinde ezan ile kamet arasında iki kısa rekat namaz kılardı.[87]

620- Abdullah İbn Ömer Hz. Peygamber'in  şöyle buyurluğunu nakletmiştir: gece ezan okur, O vakit yiyip için. İbn Ümmi Rektum ezan okuyunca ise yemeye içmeye son verin."

 

Açıklama

 

(sabah ezanını okumak için hazırlanınca) İbn Battal ve diğerleri bu ifadeyi u şekilde izah etmiştir: ibaresi, vaktin başlangıcında ezan okumak için müezzin yukarı çıkmaya hazır oldu, yani fecrin doğuşunu gözler oldu manasına gelir. Ancak onun bu izahı eleştirilmiştir. Zira bu manadan, Hz. Pey­gamber'in ancak müezzin bu şekilde davraninca namaz kıldığı anlaşılır. Çünkü şart, bunu gerektirmektedir. Oysa hakikat böyle değildir. Hz. Peygamber her zaman sabah namazının sünnetini kılmaya de­vam etmiştir. Gerçek şu ki, fiilinin muharref halidir. Nitekim İmam Buharı, "Öğle Namazından Sonra İki Rekat Kılmak" başlığı altında Eyyub kanalıyla Nâfi'den "Ezan okunup fecir doğunca..." şeklinde nakletmiştir.

 

13. Fecirden Önce Ezan Okunması

 

621- Abdullah İbn Mes'ûd Hz. Peygamber'in saiiaiühu aleyhi ve paüem şöyle buyur­duğunu nakletmiştir:

"Birinizi (veya sizden birinizi) Bilâtin okuduğu ezan sahur yapmak­tan alt koymasın. Çünkü o, gece vakti ezan okur. Bu ezanla, geceyi ihya edenleri sahur yemeği için uyarır, uyuyanları da sahura kaldırır."

Bunları ifade ederken bu ezanın, fecrin   veya sabahın ezanı olduğunu söylemedi. Bu arada parmakları iie bir şeylere işaret etti. Parmağını yukarı kaldırıp sonra aşağı indirdi. Hadisin ravilerinden Züheyr ise: "İki şehadet parmağı (şehadet parmağı ile yanındaki orta parmak) ile işaret ederken İkisini üst üste getirip sağma ve soluna doğru uzattı. (Hadis ayrıca 1919 nolu hadiste de geç­mektedir)" demiştir.

622-623- Hz. Aişe, Nâfi1 ve İbn Ömer'den Hz. Peygamber'in bu şekilde buyurduğu nakledilmiştir. Diğer bir senedle Abdullah İbn Ömer Kasım İbn Muhammed'den o da Hz. Âişe'den Allah Resûlü'nün şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Bilâl, geceleyin ezan okur. O vakit, yiyip için. ibn Ummi Mektûm ezan okuyunce İse yeme içmeye son verin.[88]

 

Açıklama

 

(Fecirden Önce Ezan Okunması) Bu başlık fecirden önce ezan okumanın dinî bir temeli olup olmadığını tespit için konulmuştur. Eğer fecirden önce ezan okumak dinî bir temele dayanıyorsa fecirden sonra ezan okumaya gerek var mı­dır yok mudur, bu mesele tartışmalıdır. Cumhura göre her halükârda fecirden sonra ezan okumak dinin öngördüğü bir uygulamadır. Bu konuda Sevrî, Ebu Hanîfe ve Muhammed farklı düşünmüştür. İmam Mâlik, Şafiî, Ahmed ve onlara tabî olan âlimlere göre ise, mutlak olarak fecirden önce okunan ezanla iktifa edilir.

 

14. Ezan İle Kamet Arasında Ne Kadar Süre Olmalı Ve Kameti Bekleyenin Hükmü

 

624- Abdullah İbn Muğaffel el-Müzenî Hz. Peygamber'in üç defa tekrarlayarak şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Ezan ile kamet ara­sında dileyenler nafile namaz kılabilir.[89]

625- Enes İbn Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir: "Müezzin ezan okuduğu zaman ashabın ileri gelenleri mescidin sütunlarına karşı namaz kılmak üzere yarışırca­sına harekete geçerdi. Onlar bu halde, akşam namazının farzından önce iki rekat sünnet kılarlarken Allah Resulü namaz kıldırmak üzere evin­den çıkıp gelirdi. Ezan ile kamet arasında uzun zaman geçmezdi." Osman İbn Cebele ile Ebu Dâvûd, Şu'be'nin şöyle dediğini nakletmişlerdir: "Ezan ile kamet arasında az bir zaman olurdu."

 

Açıklama

 

(Ezan ile kamet arasında ne kadarlık bir zaman olur): İbn Battal bu konuda şöyle der: Sadece vaktin girmesi ve cemaatin toplanması için gerekli vaktin geçmesi için beklenir. Ezan ile kamet arasında nafile namaz kılma konusunda âlimlerin farklı görüşleri yoktur. Ancak ileride ele alacağımız gibi akşam ezanın­dan sonra ve kametten önce kılınacak nafile konusunda farklı yorumlar yapıl­mıştır.

nafile namaz) Buradaki namaz lafzı, namaz vakti anlamına  gelebileceği gibi nafile namaz anlamına da gelir. kelimesinin çoğulu olup Mescid-i Nebevî'deki sütunlar için kullanılmıştır. Ashabın yarışırcasına onlara doğru hareket etmeleri, onları önle­rinden geçecek kimseler için sütre olarak kullanma gayelerinden kaynaklanmış­tır. Çünkü herkes ilk İki rekat sünneti tek başına kılıyordu.

(Bu halde): Kurtubî ve diğerleri şöyle demiştir: "Enes hadisinin zahirinden akşam namazının vakti girdikten sonra farzdan önce iki rekat namaz kılmayı Hz. Peygamber'in senem onayladığı anlaşılmaktadır. Ashâb-ı kiram bununla amel etmiş, hatta bu konuda birbirleriyle yarışır hale gelmiştir. Bu durum, bu namazın müstehap olduğunu göstermektedir. Bunun dayandığı delil ise, Hz. Peygamber'in "Her ezan ile kamet arasında kılınacak bir nafile namaz vardır" hadisidir. Kendisinin bu namazı kılmaması bunun müstehap ol­madığı anlamına gelmez. Aksine bunun, revatıb sünnet olmadığı anlamına ge­lir." Nitekim Ahmed İbn Hanbel, İshak İbn (Râhûye) ile ashâb-ı hadis bu görüşü benimsemiştir.

İbn Ömer'den şöyle nakledilmiştir: "Hz. Peygamber dö­neminde birinin bu namazı kıldığını görmedim." Hulefa-i Raşidin ve bir grup sahabenin bu namazı kılmadığı nakledilmiştir. İmam Mâlik ile Şafiî bu görüşü benimsemiştir. Ancak İmam Mâlik bir diğer görüşünde bunun müstehap oldu­ğunu söylemiştir. Şafiîlerin başka bir açıklaması daha vardır. İmam Nevevî ve ona tabî olanlar bu görüşü tercih etmişlerdir. Bu konuda İmam Nevevî, Müslim Şerhinde şöyle demiştir: "Bazıları bu iki rekat namazı kılmanın, akşam namazını vaktin başladığı ilk anlarda kılmaya engel olacağı iddiasının asılsız bir iddia ve sünnete aykırı bir görüş olduğunu söylemiştir. Şahsen şöyle düşünmekteyim: Bu konudaki delillerin toplamı, bu namazın sabah namazının sünnetinde olduğu gibi kısa olarak kılınmasının müstehap olduğunu gösterir." Akşam namazının farzından önce bu iki rekat namazı kılmanın hikmeti olarak duanın kabul edil­mesini ummak gösterilmiştir. Çünkü ezan ile kamet arasında yapılan dua, geri çevrilmez. Vakit değerli oldukça onda ibadet etmek de daha sevap olur.

 

15. Kameti Beklemek

 

626- Hz. Aîşe'den şöyle nakledilmiştir: "Hz. Peygamber müezzin sabah ezanını bitirince fecir aydınlandıktan sonra farzdan evvel kalkar, kısa olarak iki rekat namaz kılardı. Sonra müezzin kamet okumak için gelinceye kadar sağ tarafının üstüne yatardı.[90]

Bu hadisten şu sonuç çıkarılmıştır: Camiye yarışırcasına gitmenin teşvik edildiği hadisler, evi camiden uzakta olan kimseler hakkında geçerlidir. Evinde iken kameti duyan kimseler ise namaza hazır oldukları sürece, camide namazı beklemiş gibi sevap alırlar.

 

16. Ezan İle Kamet Arasında Dileyen Nafile Namaz Kılabilir

 

627- Abdullah İbn Mugaffal Allah Resûlü'nün şöyle bu­yurduğunu nakletmiştir:

"Her ezan ite kamet arasında bir namaz vardır. Her ezan ile kamet arasında bir namaz vardır. Her ezan ile kamet arasında bir namaz var­dır." Ravi der ki: Üçüncüde 'Dileyen kimse İçin' buyurdu.

 

Açıklama

 

(Ezan ile Kamet Arasında Dileyen Nafile Namaz Kılabilir) Bu hadisten çıkan sonuçlar bir önceki başlık altında anlatıldı. Burada hadis için bu başlık tercih edildi. Çünkü hadiste konu başlığı ile uyum halinde olan bir takım bilgiler vardır.

 

17. Seferde Bir Müezzin Ezan Okusun Diyenlerin Görüşü

 

628- Mâlik İbn Huveyrs'ten şöyle nakledilmiştir:

Kabilemden bir grup insanla birlikte Hz. Peygamberin yanma geldim.Yirmi gün yanında kaldım. Çok merhametli ve yumuşak kalpli biriydi. Ailelerimize olan özlemimizi fark edince bize 'Geri dönün, onların yanında olun, onlara dinlerini öğretin ve namaz kıim. Namaz vakti gi­rince biriniz ezan okusun, en büyüğünüz de namaz kıldırsın' buyur­du.[91]

 

Açıklama

 

(Seferde Bir Müezzin Ezan Okusun Diyenlerin Görüşü) Öyle anlaşılıyor ki, İmam Buhârî bu başlık ile Abdürrezzak İbn Hemmâm'ın sahih senetle naklettiği şu hadise işaret etmektedir: "îbn Ömer, sefer sırasında sabah namazı İçin ezan okuyup kamet getirirdi." İmam Buhârî bu başlığı kullanmak suretiyle, hazar ile -seferin bir farkının olmadığını belirtmiştir. Bu konuda zikredilen hadisten ilk etapta akla gelen manaya göre, sefer sırasında okunan ezan tekrarlanmaz. Çün­kü bu rivayette sabah namazı ile diğer namazlar birbirinden ayırt edilmemiştir. Buna göre "Seferde Bir Müezzin" demenin bir anlamı kalmaz. Çünkü hazarda da ancak bir müezzin vardır. Evlerin uzak olduğu durumlarda birden fazla müezzine İhtiyaç duyulursa anlarda her müezzin bir yöne doğru ezan okur. Ancak hep birlikte ezan okumazlar.

Denildiğine göre ilk kez hep birlikte ezan okumayı Emeviler başlatmıştır. İmam Şafiî "el-Ümm" adlı eserinde şöyle demiştir: "Müezzinlerin hep beraber ezan okumalarından çok, bir müezzinin diğeri bitirdikten sonra ezan okuması daha çok hoşuma gider. Ancak cami büyükse bir vakit içinde caminin her bir köşesinde bir müezzinin kendi cihetindekilere namaz vaktini duyurmak için ezan okumasında bîr sakınca yoktur."

 

18. Cemaat Halinde Yolculuk, Arafat Ve Müzdelife De Ezan Ve Kamet İle Soğuk Ve Yağmurlu Gecelerde Müezzinin Namazlar Bulunduğunuz Yerde Kılınsın Şeklinde Ezan Okuması

 

629- Ebu Zerr'den şöyle nakledilmiştir:   "Bir seferde Hz. Peygamber  İle birlikte İdik. Müezzin ezan okumak istedi. Allah Resulü    ona 'Serinlik düşünceye kadar bekle' dedi. Bir müddet sonra müezzin tekrar ezan okumak istedi. Allah Resulü yine ona 'Serinlik düşünceye kadar bekle' dedi. Aradan biraz zaman geçtikten sonra müezzin tek­rar ezan okumak istedi. Allah Resulü yine ona 'Serinlik düşün­ceye kadar, tepelerin gölgesi kendi yükseklikleri boyuna varıncaya kadar bekle!' dedi ve şöyle buyurdu: Zira havanın sıcak olması cehennemin kaynamasından ileri gelir."

630- Mâlik İbn Huveyris'ten şöyle nakledilmiştir:

"Hz. Peygamber'e sefere çıkmak isteyen iki adam geldi. Allah Resulü onlara Yola çıkınca ezan okuyun, sonra kamet getirin ve büyüğünüz imamlık yapsın' diye tavsiyede bulundu.

631- Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir: "Hz. Peygamber'in ya­nına geldik. O esnada yaşlan birbirine yakın gençlerdik. Yanında yirmi gün yir­mi gece kaldık. Allah Resulü çok merhametli ve yumuşak kalp­li biriydi. Ailelerimizi özlediğimizi anlayınca geride bıraktıklarımız hakkında bize soru sordu. Biz de cevapladık. Sonra Ailelerinizin yanma dönün. Onlar arasında yaşayın, onlara dinlerini öğretip (Allah'ın emirlerini) emredin, (Ravi der ki: Bu emirlerin ne olduğunu söylemişti, fakat ben unuttum.) beni nasıl namaz kılarken gördüyseniz öylece namaz kılın, namaz vakti gelince sizin için biriniz ezan oku­sun ve en büyüğünüz namaz kıldırsın, buyurdu."

 

Açıklama

 

(Cemaat halinde} İmam Buhârî'nin sıraladığı hadislerden cemaat halinde iken ezan okunması gerektiği sonucu çıkıyor. Ancak bu rivayetlerde, tek başına namaz kılan kimselerin ezan okumasına mani bir durum söz konusu değildir. Abdurrezzak, sahih bir senetle İbn Ömer'in şöyle dediğini nakletmiştir: "Ezan bir ordu veya emiri bulunan bir kervan için okunur. Böylesi durumlarda namaz için toplanılması maksadıyla ezan okunur. Diğer topluluklarda ise sadece kamet gerekir." Buna benzer bir görüş de İmam Mâlik'ten nakledilmiştir. Diğer üç imamla Süfyan es-Sevrî ve daha başkaları herkesin ezan okumasının dine uygun olduğunu söylemişlerdir.

(Kamet) Her halükârda kametin din tarafından öngörüldüğü konusunda İh­tilaf yoktur.

632- Nâfi"den şöyle nakledilmiştir: "İbn Ömer Dacnân'da soğuk bir gecede ezan okudu. Sonra 'Bulunduğunuz yerde namaz kılın' diye seslendi. Sonra Hz. Peygamber'in müezzine ezan okumasını ve peşi sıra şöyle demesini emrettiğini bildirdi: Seferde iken, soğuk ve yağışlı gecelerde, bulundu­ğunuz yerde namaz kılın.[92]

633- Avn İbn Ebî Cuhayfe babasından şöyle nakletmiştîr: "Allah Resûlü'nü Abtah'ta gördüm. Bilâl yanına gelip namaz için ezan okudu. Sonra bir mızrak alıp Abtah'ta Hz. Peygamber'in önüne dikti. Sonra da kamet getirdi."

 

Açıklama

 

(soğuk ue yağişlı gecelerde) Bu rivayet, Ebu Avâne'nin "Sahfh"inde "soğuk veya yağmurlu ya da rüzgarlı" şeklinde geçmektedir. Bu rivayet göstermektedir ki, her üç durum da, cemaate gelmemek için bir mazeret olarak kabul edilmiştir, ibn Battal bu konuda icma olduğunu nakletmiştir. Ancak Şafiiler nezdinde meş­hur olan görüşe göre, rüzgar sadece geceleri bir mazeret olarak kabul edilir. Hadisin zahirine göre de, bu üç durum ancak geceleri mazeret olabilir.

(Seferde iken) Bu ifadeden öyle anlaşılıyor ki, bu durum sefere özgüdür. (Abtah) Mekke dışında bilinen bir yerin adıdır.

 

19. Müezzin Ezan Okurken Ağzını Sağa Sola Eğebilir Mi? Ezan Okurken Sağa Sola Dönebilir Mi?

 

Anlatıldığına göre Bilâl ezan okurken parmaklarını kulağına koyarmış. İbn Ömer ise kulağına koymazdı. İbrahim ise şöyle demiştir: "Abdestsİz olarak ezan okumada bir sakınca yoktur." Atâ da şunları demiştir: "Abdest haktır ve sün­nettir."

Hz. Âişe ise şöyle demiştir: "Hz. Peygamber her halinde Allah'ı anardı."

634- Avn İbn Ebî Cuhayfe babasının Bilâl'ı ezan okurken gördüğünü, ağzını sağa sola büktüğüne şahit olduğunu nakletmiştir.

 

Açıklama

 

(ağzını sağa sola büktüğünü) İmam Buharı bu şekilde muhtasar olarak ri­ayeti nakletti. İmam Müslim ise Vekî' ve Süfyân kanalıyla bu rivayeti şu şekilde nakletmiştir: Büâl'in ağzını takip etmeye başladım. Sağa sola çeviriyordu. Bu jsnada diyordu.[93] Bu hadiste, ezan okurken ağa sola dönmek takyit edilmiştir. Buna göre hayyaleteyn (haya alassalah ve ıaya ale'l-felah) okunurken sağa sola dönülür. İbn Huzeyme bu hadis için şu taşlığı uygun görmüştür: "Müezzinin Derken 'üm Bedeniyle Değil de Sadece Ağzı ile Sağa Sola Dönmesi" Daha sonra da iöyle demiştir: "Ağız İle sağa sola dönmek ancak başın sağa sola çevrilmesi ile fnümkündür."

İbn Dakîku'l-'îyd şöyle demiştir: "Bu hadisde müezzinin hayyaleteynİ okur­ken etrafındakilere ezanı işittirmek gayesiyle döneceğine bir delil vardır."

Tirmizî İse şöyle demiştir: "İlim ehli, ezan okurken müezzinin parmaklarını adaklarına koymasının müstehap olduğu kanaatindedir."

 

20. Kişinin Cemaat Namazını Kaçırdık Demesi

 

İbn Şîrîn kişinin "namaz geçti" demesinden hoşlanmazdı. O şöyle demiştir: Bunun yerine "namaza yetişemedik desin." Ancak Hz. Peygamber'in sözü daha doğrudur.

635- Abdullah İbn Ebî Katâde babasından şöyle nakletmiştir: "Hz. Peygam­berle ve namaz kılarken birilerinin patırtıları duyuldu. Allah Re­sulü namazı bitirince onlara 'Sizin neyiniz vardı?' diye çıkıştı. Onlar da 'Namaza yetişmek için acele etmiştik' diye karşılık verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: Namaza gelince vakur biçimde gelin. Yetiştiklerinizi küm, yetişemediklerinizi tamamlayın!"

 

Açıklama

 

(Kişinin cemaat namazını kaçırdık demesi) Yani bu sözün hükmü nedir? Mekruh mudur, değil midir? Bu başlık bunu araştırmak için konulmuştur.

(birilerinin patırtıları) insanların hareket ederken çıkardıkları gürültüye denir. Hadisin bu bölümü, namaz kılan kimsenin yeni meydana gelen bir olaya zihninin meyletmesinin namazını bozmayacağına delil olarak getirilmiştir.

 

21. Namaza Koşarak Gidilmez. Vakur Biçimde Gidilir

 

"Yetiştiğiniz kadarım kthmz! Yetişemediklerinizi ise, sonra tamam­layınız!" Ebu Katâde bunu Hz. Peygamberin sözü olarak nakletmiştir.

636- Ebu Hureyre Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Kameti duyduğunuz vakit namaza gidiniz! Giderken vakur biçimde yürüyünüz. Acele etmeyiniz! Yetiştiğiniz kadarını kılınız, yetişemediklerinizi ise sonra tamamlayınız! [94]

 

Açıklama

 

Hadisteki emrin hikmeti İmam Müslim'in Alâ ve babası kanalıyla naklettiği hadisteki ilave bilgide mevcuttur. İmam Müslim bu başlık altında zikredilen hadi­sin benzerini zikrettikten sonra söz konusu rivayetin sonunda şu bir ilaveye de yer verir: "Sizden biri namaza yöneldiği zaman, artık o namaz kılıyor demektir."

Yani namaz kılıyor hükmündedir. O halde, namaz kılanın riayet etmesi gereken şeylere riayet etmesi, onun sakınması gereken şeylerden de sakınması gerekir.

(vakur biçimde) Kadı Iyâz ve Kurtubî şöyle demiştir: "Hadiste geçen aynı anlama gelir. kelimesine tekit için getirilmiştir.

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1- Namazın bir bölümüne yetişen, cemaat sevabına nail olur. Çünkü Hz. Peygamber ve "Yetiştiğiniz kadarını kılın" buyurmuştur. Bu ko­nuda namazın az bir bölümü ile çok bölümü arasında ayırım gözetmemiştir. Cumhurun görüşü bu doğrultudadır. Daha önce geçen hadise binaen, bir rekata yetişmeyen kimselerin cemaat sevabı alamayacağı da söylenmiştir. Söz konusu hadis şöyledir: "Kim bir rekata yetişmişse, namaza yetişmiş demektir." Bir de, bu meseleyi Cuma namazına kıyas etmişlerdir. Ancak buna gerekli cevabı,  yerinde yani vakitler bahsinde verdik. Cuma konusunda ise bu namaza ilişkin özel bir hadîs vardır.

2- Namaza imamın bulunduğu yerden başlamak müstehaptır. Bu konuda buradaki hadisten daha açık bir rivayet vardır. Söz konusu rivayeti İbn Ebî Şeybe şu şekilde merfu olarak tahriç etmiştir: "Beni rükû ederken veya ayak­ta iken ya da secde halinde yakalayan kimse, benimle birlikte bulun­duğum hale riayet etsin."

 

22. Kamet Getirilirken İmamı Gören Cemaat Ne Zaman Ayağa Kalkar?

 

637- Abdullah İbn Ebî Katâde babası kanalıyla Allah Resûlü'nünü sa şöyle buyurduğunu nakletmiştir: 'Kamet getirildiği zaman hemen ayağa kalkmayın, benim ayağa kalktığımı görünce kalkınız.[95]

 

Açıklama

 

(beni görünce ayağa kalkınız) Bu ifade "ben çıkıp gelinceye" kadar anlamına gelir. İmam Mâlik Muuatta' adlı eserinde şöyle demiştir: "Kamet getirildiği zaman cemaatin ne zaman ayağa kalkacakları konusunda belli başlı bir hadis işitme­dim. Ancak kanaatime göre bu mesele, insanların takatine bağlıdır. Kimileri ağır, kimileri seri hareket eder." Âlimlerin çoğunluğuna göre imamın camide olduğu durumlarda cemaat, ancak kamet bittikten sonra ayağa kalkar. Rivayete göre Enes, müezzin dediği zaman ayağa kalkardı. Bu rivayeti Ibn Münzİr ve diğerleri nakletmiştir. Saîd Ibnu'l-Müseyyeb'in ise şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Müezzin dediği zaman, ayağa kalkmak farz olur. dediği zaman, saflar düzeltilir. dediği zaman ise, imam tekbir alıp namaza başlar." Eğer imam camide değilse, çoğunluğa göre cemaat, imamı görünceye kadar bekler. Konu başlığı altında zikredilen hadis bu görüşte olanla-rm delilidir. Bu hadise göre imam evinde iken ezan okunup kamet getirilebilir. Tabi imamın ezanı duyması ve daha önceden buna müsaade etmesi şartı aranır. Kurtubî bu konuda şöyle demiştir: "Hadisin zahirinden anlaşılan manaya göre, Allah Resulü evinden çıkmadan önce kamet getirilmiştir, An­cak bu durum Câbir İbn Semura'dan nakledilen şu hadis ile çelişmektedir: "Bilâl, Hz. Peygamber evinden çıkıncaya kadar kamet getirmezdi." Bu hadisi İmam Müslim nakletmiştir. Söz konusu çelişki şu şekilde giderilir: Bilâl, Hz. Peygamberin evden çıkmasını gözetirdi. Bu yüzden baş­kalarından önce onu görür ve kamete başlardı. Cemaat de Hz. Peygamber'i görünce ayağa kalkardı. Allah Resulü ce­maat saflarını düzeltmeden namaza başlamazdı."

 

23. Namaza Aceleci Bir Şekilde Yönelinmez, Aksine Vakur Olarak Yönelinir.

 

638- Abdullah İbn Ebî Katâde babası kanalıyla Allah Resûlü'nün şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Kamet getirildiği zaman beni gö­rünceye kadar ayağa kalkmayın, vakur bir şekilde hareket edin!"

 

24. Bir Mazerete Binaen Camiden Çıkılır Mı?

 

639- Ebu Hureyre'den şöyle nakledilmiştir: "Hz. Peygamber evinden çıkıp mescide geldi. O esnada kamet getirilmiş saflar düzeltilmişti.

Nihayet Allah Resulü namaz kıldırmak için mihrabtaki yerine geçti. Bizler tekbir getirmesini bekliyorduk. Derken yerinden ayrıldı ve cemaate 'Bir yere kımıldamayın!' dedi. Bir müddet bekledik. Sonunda Allah Resulü çıkıp geldi. Başından su damlıyordu. Çünkü güsül abdesti almıştı."

 

Açıklama

 

(Bir Mazerete Binaen Camiden Çıkılır mı?) Buradaki mazeretten maksat za­ruret halidir. Öyle anlaşılıyor ki, İmam Buhârî, İmam Müslim, Ebu Dâvûd ve diğerleri tarafından Ebu'ş-Şa'sâ'nm Ebu Hureyre'den naklettiği şu hadisin tahsis edildiğine işaret etmiştir: "Ebu Hureyre adamın birini müezzinin ezan okumasın­dan sonra camiden çıkarken gördü. Sonra 'Bu adam Ebu'l-Kâsım'a (Allah Re-sûlü'ne isyan etmedi mi?' dedi. Bu başlık altında zikredilen hadis, camiden çıkmanın günah olma durumun zaruret sahibi olmayanlar için söz konusu olduğunu gösterir. Cünüplük, abdestsizlik hali, burun kanaması vs. gibi durumlar da bu zaruret kapsamında değerlendirilir. Aynı şekilde başka bir caminin imamı olan ve buna benzer konumlarda o!an kimselerin de camiden çıkması zaruret hali olarak kabul edilir.

(Saflar düzeltilmişti.) Bu hadiste "Kitabu'l-Ğusl"de bahsettiğimiz sonuçlardan daha başka çıkarımlar da söz konusudur. Bunları şu şekilde sıralamak mümkün­dür:

1- Teşri' gayesiyle ibadetler konusunda peygamberlerin unutması caizdir.

2- Kullanılan su temizdir.

3- Dînî konularda utanılmaz.

4- Bir mazeret sahibi olan kimse, mazeretini gösterecek şekilde camiden çıkmalıdır. Mesela burnu kanayan kimse elini burnuna tutarak burnu kanadığı için dışarı çıktığını insanlara hissettirmelidir.

5- Cemaatin, zaruret yüzünden geciken imamı beklemesi caizdir.

6- Gusül bölümünde de ifade ettiğimiz gibi camide ihtilam olan kimsenin, dışarı çıkmak istediği zaman teyemmüm yapması gerekmez.

7-  Ezan ile kamet arasında konuşmak caizdir. Nitekim bu konu müstakil başlık altında ele alınacaktır.

8- Cünüp olan kimse cünüp olduktan daha sonra gusül abdesti alabilir.

 

Önemli Açıklama

 

Bazı nüshalarda şöyle geçmektedir: "Ebu Abdullah'a (İmam Buhârî'ye) 'Biz­den birinin başına bu hal geldiği zaman böyle mi yapmalı?1 diye sormuşlar. O da 'Evet' cevabını vermiştir. Bu defa 'İmamı oturarak mı yoksa ayakta mı beklerler?' diye sorulmuş o da şöyle cevap vermiştir: Tekbirden önce ise, oturmalarında bir sakınca yoktur. Tekbirden sonra ise ayakta beklerler."

 

25. İmamın Cemaate "Yerinizden Ayrılmayın" Demesi Ve Onların Da İmamı Beklemesi

 

640- Ebu Hureyre'den şöyle nakledilmiştir: "Kamet getirildi, cemaat saflarını düzeltti, sonra Allah Resulü Asa evinden çıkıp geldi. Namaz kıldı­racağı yere geçti. Cünüp olduğunu hatırlayınca cemaate 'Yerinizden ayrılmayın1 deyip evine döndü ve güsül abdesti aldı. Başından su damladığı halde geldi ve cemaate namaz kıldırdı."

 

26. Kişinin Namaz Kılmadık Sözü

 

641- Câbir İbn Abdullah'tan şöyle nakledilmiştir: "Ömer İbnu'l-Hattab Hen­dek Savaşı gününde Hz. Peygamber'e gelip 'Ey Allah'ın elçisi! Allah'a and olsun ki, neredeyse güneş batmaya yüz tutuncaya kadar namaz kılamayacaktim1 dedi. Bu sözü oruçlu kimselerin iftar etmesinden sonra söyle­mişti. Bunun üzerine Allah Resulü ve senem 'Allah'a and olsun ki, ben namaz kılmadım' dedi. Sonra Buthân vadisine indi. Ben de onunla bir­likte idim. Abdest alıp güneş battıktan sonra ikindi namazını kıldı. Peşi sıra da akşam namazını kıldı."

 

Açıklama

 

(neredeyse güneş batmaya yüz tutuncaya kadar namaz kıİamayacakttm) Kanaatime göre ravi, "bu sözü oruçlu kimselerin iftar etmesinden sonra söyle­mişti" demekle, Hz. Ömer'in Allah Resûlü'ne bu sözü söylediği zamana işaret etmektedir. Yoksa Ömer'in namaz kıldığı vakti değil. Çünkü o, güneş batmaya yaklaşınca namaz kılmıştı. Nitekim de bunu gösterir.

 

27. Kamet Getirildikten Sonra İmamın Bir Meşguliyeti Olabilir

 

642- Enes İbn Mâİik'ten şöyle nakledilmiştir: "Kamet getirildiği zaman Hz. Peygamber mescidin bir köşesinde adamın biriyle özel olarak konuşuyordu. Cemaat uyuyuncaya kadar namaza yönelmedi.[96]

 

Açıklama

 

(Kamet Getirdikten Sonra İmamın Bir Meşguliyeti Olabilir} Bu başlık ima­mın namaza başlamadan önce bir meşguliyeti olmasının mubah olup olmadığını araştırmak İçin konmuştur.

 

Hadisten Çıkan Sonuçlar

 

1- Cemaat içinde iki kişi özel olarak konuşabilir.

2- Eğer bir meşguliyet varsa kamet ile iftitah tekbiri arasına fasıla girebilir. Bir meşguliyet söz konusu değil ise bu, mekruhtur.

3- Bu hadiste Hanefi mezhebinin şu görüşü reddedilmiş olmaktadır. Müez­zin dediği zaman imamın tekbir alması farzdır.

 

28. Kamet Getirilince Konuşmak

 

643- Enes İbn Mâlik'ten şöyle nakledilmiştir: "Kamet getirildi. Bu esnada bir adam Allah Resûlü'nün ^ıiaiiâhu aleyhi Önünü kesti ve kamet getirildikten sonra bir müddet onu namaza durmaktan alıkoydu."

Hasan şöyle demiştir: "Birini annesi acıdığı için cemaatle yatsı namazı kıl­maya göndermese, o kişinin annesine itaat etmemesi gerekir."

 

Açıklama

 

(Kamet Getirilince Konuşmak) İmam Buhârî bu başlık ile kametten sonra her ne şekiic-1- olursa olsun konuşmayı mekruh görenlere cevap verildiğine işaret etmişir

 

29. Cemaatle Namaz Kılmanın Farz Oluşu

 

Hasan şöyle demiştir: "Birini annesi acıdığı için cemaatle yatsı namazı kıl­maya göndermese, o kişinin annesine itaat etmemesi gerekir."

644- Ebu Hureyre Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Canım elinde bulunan Allah'a yemin olsun ki, içimden odun toplanmasını emredip, daha sonra namaz kılınmasını buyurup ezan okutturup, birine de emredip cemaate imam olmasını sağlayıp daha sonra cemaate gelmeyenlerin arkasmdan yetişip evlerini yakmak geçiyor. Canım elinde bulunan Allah'a yemin olsun ki, cemaate gel­meyen bu kimseler, burada etli bir kemik parçaları veya iki adet âlâ paça olduğunu bitseydi yatsı namazına gelirdi.[97]

 

Açıklama

 

(Cemaatle Namaz Kılmanın Farz Oluşu) İmam Buhârî bu konuda, kesin hü­küm belirtmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, cemaatle namaz kılmanın delili ona göre güçlü olduğu için, bu şekilde davranmıştır. Ancak o, burada bunun sadece farz olduğunu belirtti. Bu ifade, bunun farz-ı ayn veya farz-ı kifaye oluşundan daha geneldir. Şu kadarı var ki, Hasan-ı Basrî'den naklettiği rivayetle, bunun farz-ı ayn olduğu kanaatini izhar etmiştir. Sarihlerden Hasan-ı Basrî'nin sözünü senetle zikreden kimse yoktur. Ancak bu manada ve bundan daha güçlü ve açık bir şekilde Huseyn İbn Hasan el-Mervezî'nin "Kitâbu's-sıyâm"ında sahih bir isnadla şu rivayet yer alır:

"Hasan-ı Basrî'nin nafile oruç tutan bir adam hakkında şöyle dediği nakle­dilmiştir: Annesi o kişiye orucunu bozmasını emrederse, orucunu bozsun. Boz­duğu orucu kaza etmesi de gerekmez. Hem oruç, hem de anneye itaat ve iyilik sevabını alır.

Kendisine 'Annesi onu yatsı namazını cemaatle kılmaktan alıkoyarsa ne olur?' diye sorulmuş, o da şöyle cevap vermiştir: 'Buna hakkı yoktur, çünkü ce­maatle namaz kılmak farzdır.

Bu konuda zikredilen hadis, cemaatle namaz kılmanın farz-ı ayn olduğu ko­nusunda gayet açıktır. Eğer bu sünnet olsaydı, terk edenler yakılmakla tehdit edilmezdi. Farz-ı kifâye olsaydı, Hz. Peygamber ve onunla birlikte olanların yapmasıyla yerine gelirdi. Atâ, Evzâî, Ahmed İbn Hanbel ile Ebu Sevr, İbn Huzeyme, İbn Münzir, İbn Hibban gibi Şafiî mezhebinden olan bazı muhaddisler cemaatle namaz kılmanın farz olduğu görüşündedir. Dâvûd ez-Zâhirî ile ona tabî olanlar daha da ileri giderek bunun, namazın sıhhat şartların­dan biri olduğunu iddia etmişlerdir. İmam Şafiî'nin ifadesinden, bunu farz-ı kifâ­ye kabul ettiği anlaşılır. Onun ilk dönem takipçilerinin çoğu da bu kanaattedir. Hanefî, Mâliki ve diğer mezheplere bağlı kimselerin çoğuna göre ise cemaatle namaz kılmak müekked sünnettir.

(Canım elinde bulunan Allah'a yemin olsun ki) Bu bir yemin ifadesidir. Al­lah Resulü çoğu kere bu şekilde yemin ederdi. Bu, şu anlama gelir: Kulların canlan ile ilgili takdir ve yönetim Allah'ın elindedir.[98] Buna göre, kuşkusuz meseleler üzerine, onun önemini belirtmek İçin yemin edilebilir. Ay­rıca bu hadis, herhâlükârda Allah'a yemini mekruh kabul eden kimselere cevap niteliğindedir.

(cemaate gelmeyenlerin arkasından yetişip) birinin arkasından gel­mek anlamına gelir. Bu konuda Cevheri şöyle demiştir: yanında ol­mayan birine gitmek manasına kullanılır."

(etli bir kemik parçaları) kelimesinin çoğuludur. Bu kelime de üze­rinde etin bulunduğu kemik anlamına gelir.

(iki adet âlâ paça) Halil bu konuda şöyle demiştir: küçükbaş hayvanlasrın tırnakları arasında bulunan et parçasına denir.[99]

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1- Namazdan geri kalanlar kınanmıştır. Çünkü bu kimseler basit bir yiyece­ğe veya kendisiyle oynanan bir şeye aşırı derecede istekli olmakla tavsif edil­mişlerdir. Oysa diğer yandan, derecelerini yükseltecek bir fiili yapmakta gerekeni yerine getirmemişlerdir.

2- Cezadan önce tehdit ve vaîd gelir.

3- Mâlî ceza verilebilir.

4- Cürüm işleyenler ansızın cezalandırılabilir. Çünkü Hz. Peygamber kendisinin namaz kıldırmakla meşgul olduğunun bilindiği bir sırada cemaate gelmeyenleri cezalandırmayı içinden geçirmiştir. Onları kendilerine hiç kimsenin ilişmeyeceğinden emin oldukları bir zamanda yakalamak istemiştir.

5- Eğer ortada bir maslahat varsa faziletli birinin bulunduğu mecliste fazilet bakımından ondan daha geride olan kimsenin namaz kıldırması caizdir.

6- İbnu'l-Arabî bir masiyeti helal kabul eden birinin idam edilebileceğine bu hadisi delil olarak göstermiştir. Nitekim îmam Mâlik'in de mezhebi bu doğrul­tudadır. Ancak bu görüş, bu hadisin mensuh olduğu ileri sürülerek tenkid edil­miştir.183 Mâlî ceza verileceği görüşü de aynı gerekçeyle tenkit edilmiştir.

 

30. Cemaatle Namazın Fazileti

 

Şârih, kesin bir ifadeyle neshi belirtmiştir. Ancak bu iyi bir davranış değildir. Doğrusu, neshin olmadığıdır. Masiyeti helal kabul eden kimsenin bu şekilde cezalandırılacağına dair bir çok meşhur delil vardır. Bunlardın biri bu konuda zikredilen hadistir. Sadece ateş ile cezalandırmak neshedilmiştir. Doğrusunu en iyi Allah bilir. Abdülaziz İbn Bâz Esved, cemaatle namazı kaçırınca başka bir camiye giderdi. Enes, namazın kılındığı bir camiye geldi. Sonra ezan okuyup kamet getirdi ve cemaatle namaz kıldı.

645- Abdullah Ibn Ömer'den Hz. Peygamber'İn şöyle bu­yurduğu nakledilmiştir:

"Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha üstündür.[100]

646- Ebî Saîd el-Hudrî Hz. Peygamber'İn ve şöyle söylediğini işittiğini nakletmişür:

"Cemdfltle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan yirmi beş derece daha üstündür."

647- Ebu Hureyre'den Hz. Peygamber'in şöyle buyur­duğu nakledilmiştir: "Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde ve pazarda kıldığı namazdan yirmi beş kat daha sevaptır. Şöyle ki, kişi güzelce abdest alır, camiye gider ve bu esnada namazdan başka bir gayesi ol­mazsa, attığı her adımla bir derece yükseltilir ve işlediği hatalardan biri silinir. Namaz kıldıktan sonra, namaz kıldığı yerden ayrılmadığı sürece melekler onun için bağışlanma diler: Allah'ım onu bağışta! Al­lah'ım ona merhamet et! derler. Sizden biri namazı beklediği sürece namaz kılıyor hükmündedir."

 

31. Sabah Namazını Cemaatle Kılmanın Fazileti

 

648- Ebu Hureyre Hz. Peygamber'in şöyle dediğini işitti­ğini nakletmiştir:

"Cemaatle kılınan namaz tek başına kılman namazdan yirmi beş kat daha faziletlidir. Gece ve gündüz melekleri sabah namazında bir araya gelirler." (Ravi der ki) sonra Ebu Hureyre şöyle dedi: Dilerseniz namazda şu âyeti okuyun: Çünkü sabah namazı şahitlidir.[101]

649- Abdullah İbn Ömer şöyle demiştir: "(Cemaatle kılınan namaz) yirmi yedi derece daha sevaptır."

650- el-A'meş'ten şöyle nakledilmiştir: "Salim'in şöyle dediğini işittim: Ümmü'd-Derdâ şöyle anlattı: Ebu'd-Derdâ kızgın bir halde yanıma geldi. Ona 'Niye böyle kızgınsın?' diye sordum. O da şöyle cevap verdi: Allah'a yemin ol­sun ki, onların yaptıkları arasında Muhammed ümmetinden bildiğim tek hakikat, cemaatle namaz kılmalarıdır."

651- Ebu Musa el-Eş'arî Allah Resûlü'nün şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

"Namaz konusunda en fazla sevaba nail olanlar camiye en uzaktan gelenlerdir. Cemaatle namaz kılmak için namazı bekleyenler de, he­men namazı kılıp uyuyanlardan daha çok sevap kazanır,"

 

Açıklama

 

(Muhammed ümmetinden) Ebu Zer ve Kerime rivayetlerinde bu şekilde nakledilmiştir. Ancak diğerlerinde (Muhammed ümmetinden) ifadesi muzafm hazfı ile (Muhammed) şeklinde geçmektedir. İbn Battal ve ona tabî olanların şerhi de buna göre olmuştur: "Bu ifade ile Ebu'd-Derdâ, Muham-med'in mimu selimi dinini kasdetmiştir. Yani onun dininden sadece cema­atle namaz kılmayı değiştirmediklerini haber vermiştir.

 (Cemaatle namaz kılmalarıdır.) Ebu'd-Derdâ bu sözüyle o dönemde yaşa­yan insanların cemaatle namaz kılmak dışında bütün amellerde kusur ettiklerini ve bir takım değişiklikler yaptıklarını ifade etmek istemiştir. Bu, göreceli bir du­rumdur. Çünkü Hz. Peygamber dönemindeki insanların du­rumu, daha sonraki insanlara göre daha mükemmeldi. Daha sonra Ebu Bekir ile Hz. Ömer dönemindeki insanların durumu, sonraki nesillere göre daha iyiydi. Öyle anlaşılıyor ki bu söz, Ebu'd-Derdâ'dan ömrünün sonlarına doğru sadır ol­muştur. Ebu'd-Derdâ Hz. Osman'ın hilafetinin son yıllarında vefat etmiştir. O faziletli nesil Ebu'd-Derdâ nezdinde bu şekilde tavsif ediliyorsa, kim bilir günü­müze kadar gelen nesiller ne şekilde tavsif edilir!

Bu hadise göre, dînî bir konuda meydana gelen değişiklikten dolayı öfke­lenmek ve daha fazlası elden gelmiyorsa kızgınlığı izhar ederek kötü şeyleri ya­dırgamak caizdir. Bu hadisten çıkan bir diğer sonuca göre ise, karşi tarafa söyle­nen bilginin kesin doğru olduğunu ifade etmek için yemin edilebilir.

 

32. Öğle Namazını Vaktin Başlarında Kılmanın Fazileti

 

652- Ebu Hureyre Allah Resûlü'nün buyurduğunu nakletmiştir:

Adamın biri yolda yürürken, güzergahı üzerinde bir diken dalı buldu. Onu kaldırıp kenara koydu. Hak Teâlâ onun bu amelini hüsnü kabul buyurdu ve günahlarını bağışladı.[102]

653- Allah Resulü şöyle buyurdu: "Şehitler beştir: Tâundan ölen, karnındaki bir hastalıktan dolayı ölen, suda boğulan, yıkık altında ölen ve Allah yolunda şehit düşen."

Hz. Peygamber  şöyle buyurdu; "Eğer insanlar ezan okumada ve ilk safta bulunmadaki sevabı bilseler ve buna nail olmak için aralarında kura çekmekten başka bir yol olmadığını anlasalardı elbette aralarında kura çekerlerdi.[103]

654- Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Eğer insanlar öğle namazını vaktin başlarında kılmanın faziletini buselerdi, koşar adım bu va­kitte namaz kılmaya gelirlerdi. Eğer yatsı ve sabah namazlanndaki fazileti bilse­lerdi, emekleyerek ve sürünerek de olsa yine de bu namazları kılmaya gelir­lerdi."

 

Açıklama

 

(hüsnü kabul buyurdu) Bu hadis yolda insanlara rahatsızlık veren şeylerin kaldırılmasının faziletli bir amel olduğunu gösterir. Nitekim Kitâbu'l-imân'da bu­nun, imanın en düşük derecesi olduğuna dair bilgi geçmişti. 

 

33. Giderken Adımları Saymak

 

655- Enes Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Ey Selemeoğu Uarıî Cemaatle namaza gelirken adımlarınızı he­sap etsenize!"

Mücahid de [104]ayetinde  geçen  ifadesini adımlarını" olarak tefsir etmiştir.[105]

656- Enes'ten şöyle nakledilmiştir: "Selimeoğullan oturdukları muhîti değiş­tirmek istediler. Allah Resûlü'ne            yakın bir yerde ikamet etmeyi düşündüler. Hz. Peygamber onların Medine'nin kenar semtle­rini bırakıp bu şekilde yer değişikliğine gitmelerini hoş karşılamadı. Bu yüzden onlara şöyle dedi: Mescid-i Nebevtye gelirken attığınız adımları hesaplamaz mısınız!"

 

Açıklama

 

(Giderken Adımları Saymak) Bu başlık namaza giderken adımlan hesaba katmak anlamına gelir. İmam Buhârî, bu ifadeyi her hangi bir şarta bağlamadan kullandı. Böylece itaat için aülan her adımı kapsamasını murat etmiştir.

(Ey Selimeoğulları!) Selime oğulları, Ensar'ın Hazreç kolundan bir kabiledir.

(hesaplamaz mısınız) Yani camiye gelirken attığınız adımları saymaz mısınız! Çünkü her adım için bir sevap vardır. aslında saymak anlamına gelse de, çoğu zaman, halisane niyet ile sevap kazanmak anlamına kullanılır.

(Medine'nin kenar semtlerini) Yani Allah Resulü Medine'­nin giriş kısımlarını boş bırakmalarını hoş karşılamadı. Böylece onların Mescid-İ Nebevi'ye yakın bir yere yerleşmelerine niçin rıza göstermediğini açıkladı. Çünkü Medine'nin kenar bölgelerinin meskun olmasını istiyordu.

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1- Camiye giderken ne kadar çok adım atılırsa o kadar çok sevap kazanılır.

2- Eğer iyi ameller halisane niyet ile yapılırsa onun izleri yerine iyilik yazılır.

3- Camiye yakın bir yerde oturmak müstehaptır. Ancak kendisinden başka bir menfaat elde edilen veya çok yürüyerek daha fazla sevap almak isteyenler, kendilerine güçlük çıkarmadıkları sürece bu hükmün muhatabı değildir. Çünkü Selimeoğulları camiye yakın yerde kalmanın fazletini bildikleri için Mescid-i Ne-bevî'ye yakın bir yerde ikamet etmek istemişlerdi. Allah Resulü onların bu isteklerini yadırgamadı. Ancak Medine'nin kenar semtlerine ilişkin yukarıda belirttiğimiz nedenden ötürü onların bulundukları yerde kalmaları sa­yesinde bir mefsederi def etmeyi/kötülüğü uzaklaştırmayı tercih etti. Üstelik on­lara, Mescid'e gitme konusunda Mescid-i Nebevî'nin yanında oturan kimselerle aynı, belki de daha fazla sevabın yazılacağını haber verdi.

 

34. Yatsı Namazını Cemaatle Kılmanın Fazileti

 

657- Ebu Hureyre Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Münafıklara, sabah ve yatst namazından daha zor gelen bir namaz yoktur. Eğer bu namaztardaki sevabı bir bilselerdi, kuşkusuz emekleyerek ve sürünerek gelirlerdi, içimden, müezzine ezan okuyup kamet getirmesini sonra da birine cemaate namaz kıldırmasını emre-'dip sonra etime bir meşale kapıp henüz namaz için evinden çıkma­yanların evini yakmak geçiyor"

 

Açıklama

 

(daha zor) Bu hadis, bütün namazların münafıklara zor geldiğini gösterir. Nitekim Allah Teâlâ da şöyle buyurmuştur: "Onlar namaza kalktıkları zaman, üşenerek kalkarlar.[106] Ancak sabah ve yatsı namazları diğerlerine göre onlara daha zor gelir. Çünkü bu namazları terk etmeye çağıran sebepler güçlüdür. Şöy­le ki, yatsı namazı dinlenmenin ve rahat etmenin tatlı olduğu bir zamanda, sa­bah namazı ise uykunun cazip olduğu bir vakitte kılınır. (gelirlerdi) Yani, bu iki namazın cemaatle kılındığı camiye gelirlerdi.

 

35. Cemaat İki Ve Daha Çok Kişiden Oluşur

 

658- Mâlik İbn el-Huveyris Hz. Peygamber'in iki kişiye hitaben şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

"Namaz vakti girdiği zaman ezan okuyup kamet getirin, sonra ara­nızda en yaşlı olanınız imam otsun!"

 

36. Camide Oturup Namazı Beklemek Ve Camilerin Fazileti

 

659- Ebu Hureyre Rasûlullah'm şöyle buyurduğunu nak­letmiştir: "Sizden biri abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde bulun­duğu sürece melekler onun için 'Allah'ım onu bağışla! Allah'ım ona merhamet et!' seklinde dua edip bağışlanma dilerler. Ailesine gitmek­ten sadece namazın alıkoyduğu sizden biri, namazı beklediği sürecece namaz kılıyor hükmündedir."

 

Açıklama

 

('Allah'ım onu bağışla! Allah'ım ona merhamet et!') Bu hadis şu ayet ile örtüşmektedir: "Melekler Roblerini hamd ile teşbih ederler ve yeryüzünde bulu­nanlar için bağışlanma dilerler.[107]

Meleklerin bağışlanma dilemesinin sırrı şu şekilde izah edilmiştir: Melekler insanoğlunun davranışlarına muttali olur. Yaptıklan isyanların ve itaatteki ku­surların farkında olurlar. Bu yüzden sadece onlar için bağışlanma dilemekle yetinirler. Çünkü def-i mefsedet, celb-i menfaatten önce gelir. Bir an için insanlar arasında günahtan korunan ve itaatte kusur etmeyen birilerinin olduğunu farz edelim. Bu durumda o insanlara yapılan mağfretin mukabili kadar sevap verilir.

660- Ebu Hureyre Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

Şu yedi fcişiyi Allah Teâlâ, kendi gölgesinden başka bir gölgenin olmadığı günde gölgelendirecektir:

1- Adil yönetici.

2- Rabbine ibadetle yetişen genç.

3- Kalbi camilere bağlı olan adam.

4- Allah için birbirlerini seven iki adam. Bir araya gelince de Allah için bir araya gelir, ayrılınca da Allah İçin ayrılırlar.

5- Makam ve güzellik sahibi bir kadının kendisini zinaya davet et­mesi durumunda 'Ben Allah'tan korkarım' diye cevap veren kimse.

6-  Sağ etinin infak ettiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli hayır ve hasenatta bulunan kişi.

7- Yalnız başına iken Allah'ı andığı zaman gözleri dolan kimse.[108]

 

Açıklama

 

(Adil yönetici) Buradaki yöneticiden maksat, en üst düzey yönetici yani ha­life/devlet başkanıdır. Aynı zamanda Müslümanların İşlerini yürütme görevini üstlenen ve adaletli davranan herkesi kapsar. Nitekim bu yorumumuzu, İmam Müslim'in Abdullah İbn Amr'dan merfu1 olarak naklettiği şu rivayet de destekler: "Adaletli davrananlar, Allah katında Rahmariın sağında bulunan nur­dan minberler üzerindedirler. Onlar yönetimlerinde, aile içi kararla­rında ve üstlendikleri vazifelerde adil davranırlar."

Bu kavram en güzel şu şekilde açıklanmıştır: Adil, İfrat ve tefrite kaçmadan her şeyi yerli yerine koyarak Allah'ın emrini gözeten kimsedir.

Adaletli olmanın herkese faydası dokunduğu için yöneticinin âdil olması önce zikredilmiştir.

(genç) Hadiste sadece genç zikredilmiştir. Çünkü gençlerin şehvetlerine ye­nik düşme tehlikesi daha fazladır. Zira onların nevalarına göre hareket etme dürtüleri daha güçlüdür. Bununla birlikte ibadete sıkı sıkıya devam etmek, daha zordur ve takvanın üstünlüğüne delalet eder.

(Kalbi camilere bağlı olan adam) Selman rivayetinde "onları sevdiği için" şeklinde İlave bir ibare vardır.

(Bir araya gelince de Allah için bir araya gelir, ayrılınca da Allah için ayrılır­lar.) Bu ifade şu anlama gelir: "İster hakiki olarak bîr araya gelsinler isterse be­denen ayrı yerlerde olsunlar ölünceye kadar birbirlerine karşı dinî sevgi besle­meye devam ederler. Bu sevgilerini dünyalık bir şeyle bozmazlar."

(Makam ve güzellik sahibi bir kadının kendisini zinaya davet etmesi) Hz. Peygamber hadisin bu kısmında kadını, Arap âdetlerine göre en üstün özelliklerle tavsif etmiştir. Bu özelliklerde ki kadına olan rağbet, hayli fazladır. Zira bir yanda sosyal konum ve parayı getiren makam diğer yanda güzellik söz konusudur. Çok az kadında bu iki özellik bir arada bulunur. İbnu'l-Mübarek bu hadisi naklederken "kendisine" diye bir fazlalık ile birlikte zikretmiş­tir. Beyhakî "Şuabu'l-îmân"da bu rivayeti "Kendisini ona sundu" şeklinde nak-letmiştir. Hadisten, kadının erkeği zinaya çağırdığı anlaşılıyor. Nitekim Kurtubî kesin bir şekilde bunu açıklamıştır. Başka bir görüşe yer vermemiştir.

('Ben Allah'tan korkanm') İlk akla gelen manaya göre, kişi bu sözü diliyle söyler. Bununla kadını çirkin ahlâkından çevirmeye çalışır. Nitekim Kadı Iyâz Kurtubî'nin [109] şöyle dediğini bildirmiştir: "Bu söz Allah korkusunun şiddetinden, takvanın güçlü olmasından ve hayadan ileri gelir."

Bu ifade Ahmed İbn Hanbel rivayetinde şeklinde nakledilmiştir.

(Allah'ı andığı) Bu ifade diliyle veya kalbiyle Allah'ı andığı zaman manasına gelir.

(gözleri dolar) Yani gözlerinden göz yaşları boşalır.

 

Önemli Açıklama

 

Bu hadiste sadece erkeklerin zikredilmesinin bir manası yoktur. Aksine ka­dınlar da, anlatılan hususlarda onlarla aynıdır. Ancak devlet başkanlığı meselesi bunun dışında yer alır. Yine de çoluk çocuğu bulunan ve onlara adaletle davra­nan kadınlar âdil yönetici kapsamına girer. Camilere bağlı olma hususunda da kadınlar farklıdır. Zira onların evlerinde namaz kılmaları, camide namaz kılmala­rından daha hayırlıdır. Bunun dışında hadiste geçen her konuda kadınlar ile erkekler müşterektir. Erkeği zinaya davet eden kadın konusunda bile ortaktırlar. Çünkü kadın için de, yakışıklı bir delikanlının onu çirkin fiili İşlemeye davet et­mesi düşünülebilir. O da, buna ihtiyacı olmasına rağmen Allah korkusundan dolayı yüz çevirir.

661- Humeyd şöyle nakletmiştir: "Enes'e 'Rasulullah yü­zük kullandı mı?' diye sordular. O da şöyle cevap verdi: Evet, bir defasında yatsı namazını gece yansına kadar geciktirmişti. Namaz kıldırdıktan sonra yüzünü bize çevirip şöyle buyurdu: 'insanlar namaz kıldı ve uyudu. Sizler, namazı bek­lediğiniz sürece namaz kılıyor hükmündesiniz.

Sonra Enes şöyie dedi: Sanki hâlâ yüzüğünün parlaklığını görür gibiyim."

 

37. Mescide Gidip Gelen Kimselerin Fazileti

 

662- Ebû Hüreyre'nin naklettiğine göre Resûlullah  şöyle buyurmuştur:

"Her kim mescide gidip gelirse her gidip gelmesi karşılığında Allah (c.c) ona cennetteki yerini hazırlar."

 

Açıklama

 

Hadiste geçen mescide gidip gelmek ifadesinden ilk bakışta anlaşılan gerçek

anlam ibadet maksadıyla olmasa bile mutlak anlamda mescide gitmenin fazileti­dir. Ancak hadis-i şerifte ibadet etmek amacıyla mescide gelenlerin büyük mü­kafat kazanacağına işaret buyurulmuştur. İbadetlerin başında ise namaz gelir. Her şeyin en doğrusunu Allah (c.c) bilir.

 

38. Namaz İçin Kamet Getirildiğinde Sadece Farz Namaz Kılınır, Bunun Dışında Hiçbir Namaz Olmaz

 

663- Abdullah İbn Mâlik İbn Buhayne şöyle bir rivayet nakletmiştir:

"Bir gün Resûlullah farz namaz için kamet getirilirken bir adamın iki rekat namaz kıldığını gördü. Resûlullah          namazdan çıkınca orada bulunanlar etrafını sardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber o adama (ikaz sadedinde) şöyle buyurdu: Sabah namazını da mı dört rekat kılıyorsun, sabah namazını da mı dört rekat kılıyorsun?!"

 

Açıklama

 

Kamet getirildiğinde ifadesi, kamet getirilmeye başlandığında anlamına ge­lir.

Hiçbir namaz olmaz ifadesi farz dışında kılman namazların geçerli I sahih olmayacağına veya kâmil I tam olmayacağına işaret eder. Söz konusu na­mazların geçerli olmayacağına dair açıklama daha doğru görünmektedir. Çünkü kullanılan olumsuzluk edatı gerçek anlamda bir geçersizliği anlatır. Fakat Hz. Peygamber bu şekilde namaz kılan adamın namazına doğrudan müdahale edip engel olmadığı ve sadece bunu tasvip etmediğini azarlayıcı bir ifade ile dile getirdiği için, bu başlıktan kamet getirilirken kılınan diğer namaz­ların kâmil  tam olmayacağını anlarız.

Başlıkta kullanılan olumsuzluk (nefy) edatının yasaklama anlamında (nehy) olduğu da düşünülebilir. Bu durumda anlam kamet getirilirken başka bir namaz kılmayın olur.

Sadece farz namaz kılınır ifadesi namaz için kamet getirilmeye başlandıktan onra nafile namaz kılınamayacağını gösterir. Kılman nafile namazın düzenli Marak kılman sünnet namazlarından (sünen-i râtibe) olup olmaması bu hükmü leğiştirmez. Çünkü başlıkta kullanılan kelimesi farz namazları anlatır.

Bu hadisle ilgili olarak Müslim îbn Hâlid'in, Amr İbn Dînâr'dan naklettiği ekir bilgi bulunmaktadır. Bu rivayette geçen ek bilgi şöyledir: "Ashâb-ı kiram; 'Ey Mlaftın Resulü, sabah namazının iki rekathk sünneti de mi kılınmaz?' diye so-unca, Hz. Peygamber; 'Evet, sabah namazının iki rekathk sünneti de kılınmaz', myurdu" İbn Adiyy'in Yahya İbn Nasr İbnü'l-Hâcib'in terceme-i hali/b iyografi-ini anlatırken tahric ettiği bu rivayetin senedi hasendir.

(Hadiste orada bulunanlar etrafını sardı) şeklinde tercüme ettiğimiz fiili ir şeyin etrafında toplanmak, onu sarıp kuşatmak anlamına gelir. Buradaki ımirle orada bulunan ashab Hz. Peygamber'in etrafını sardı, 'nun etrafında toplandı, anlamında kullanılmıştır.

İmam Nevevî bu hadisle ilgili olarak şu açıklamaları yapmıştır: "Kamet geti­rildiğinde sadece vaktin namazını kılmak gerektiğine dair hükmün hikmeti şu­dur: Kişi bu şekilde farz namaza en başından itibaren katılmış ve hemen İmamın ardından başlamış olacaktır. Zaten farz namazı tam olarak kılmak için gerekli tedbirleri almak ve buna özen göstermek nafile ibadetle meşgul olmaktan daha faziletli ve daha evlâdır."

İbn Abdilberr başta olmak üzere pek çok âlim şöyle demiştir; "Herhangi bir görüş ayrılığı ve tartışma meydana geldiğinde başvurulacak ana kaynak/asıl delil sünnettir. Sünnette ifade edilen hükme sarılan kurtulur. Kamet getirildiği zaman nafile ibadeti bırakıp farz olan namazı eda ettikten sonra nafilelere devam etmek sünnete daha uygun bir davranıştır; bu şekilde hareket eden bir kimse sünnete daha fazla uymuş olur."

Farz namaz için kamet getirildiğinde, başlanmış olsa bile nafile ibadeti bo­zup farz namaza başlamak gerektiğini savunanlar "sadece farz namaz kılınır" ifadesinin genel anlamını delil olarak almışlardır. Şâfiîier'den İmam Ebu Hamid el-Gazâlî de bu görüştedir.

Buna karşılık, kamet getirildiği zaman nafile namaz kılınmayacağma dair yasağın nafile İbadete başlamak üzere olan kimselerle ilgili olduğunu savunanlar ise "Amellerinizi bozmayın (İptal etmeyin)"194 âyetinin genel anlamını delil olarak göstermişlerdir.

 

39. Cemaatle Namaz Kılmaya Engel Olan Hastalığın Ölçüsü

 

664- İbrahim en-Nehaî, Esved İbn Yezîd en-Nehaî'nİn şöyle söylediğini ri-/ayet etmiştir:

"Biz Hz. Aişe'nin yanında namaza devam etmenin ve namaz ibadetinin jneminden  bahsediyorduk, Bunun  üzerine   Hz.  Aişe   bize  şunları  aktardı: îesûlullah'ın vefatına sebep olan hastalığı günlerinde bir nanaz vakti girdi ve ezan okundu. Resûluîlah Ebû Bekir'e söy-?yin cemaate namazı kıldırsın' buyurdu. Orada bulunanlardan birisi; 'Ebû Bekir •ek yufka yüreklidir, namazda kendisini tutamayıp ağlar' deyince Hz. Peygam­ber emrini tekrarladı. Orada bulunanlardan biri aynı şekilde bû Bekir'in durumunu ifade edince Hz. Peygamber üçüncü iefa emrini tekrar etti ve şöyle dedi; Yusuf un başım derde sokan siz ka­lınlar değil misiniz zaten!? Söyleyin Ebû Bekir'e cemaate namazı kıldırsın!" Sunun üzerine Ebû Bekir imamete geçip namazı kıldırmaya başladı. 5u namazlardan biri kıldırıhrken Hz. Peygamber  kendisini

iraz daha iyi hissettiği için cemaate katılmak istedi. Ashabtan iki kişinin kolları ırasında mescide girdi. Takatsizliğinden dolayı mübarek ayaklarını yere sürüye-ek zorla yürüdüğü sıradaki hali hâlâ gözlerimin önündedir. Resûlullah'm  geldiğini fark eden Hz. Ebû Bekir geri çekilmek istedi. Fakat Hz. Pey­gamber                  olduğun yerde dur anlamında eliyle işaret buyurdu. Sonra Resûlullah't Ebû Bekir'in yanına kadar gidip oraya oturdu."

Bu rivayetle ilgili olarak A'meş'e şöyle bir soru yönelttiler: "Resûlullah Hz. Ebû Bekir'in yanma oturup namaza durduğunda Ebû Bekir, Hz. Peygamber'e, cemaat ise Ebû Bekir'e uymuştu, değil mi?" A'meş bu soruyu kafa­sını evet anlamında sallayarak onaylamıştır.

Ebû Dâvûd, Şu'be - A'meş senediyle bu rivayetin bir kısmını nakletmiştir: Söz konusu rivayetle ilgili olarak Ebû Muaviye'den nakledilen ek bir bilgi de şöyledir: "Resûlullah Hz. Ebû Bekir'in sol tarafına oturdu^Bu sırada Ebû Bekir namaza ayakta devam ediyordu."

665- Hz. Aişe'den nakledilen bir rivayet şöyledir:

"Resûlullah'm hastalığı ilerleyip ıztırabi artınca eşlerinden izin alarak hastalığını benim yanımda geçirmek istedi. Onlar Resûlullah'm bu isteğini kırmayıp kabul ettiler. Bunun üzerine iki kişinin kollan arasında çıkıp odama gelen Resûl-i Ekrem yürümekte zorlandığı için ayaklarını yere sürüyordu. Resûlulîah Hz. Abbas ile ashabtan başka birisinin kolları arasında gelmişti."

Hz. Aişe'nin sözünü İbn Abbas'a anlatan Ubeydullah İbn Abdullah ile Ibn Abbas arasında şöyle bir konuşma geçmiştir:

Hz. Aişe'nin :\dmı zikretmediği kişinin kim olduğunu biliyor musun?

Hayır. O zat Ali İbn Ebu Talihtir.

664- İbrahim en-Nehaî, Esved Ibn Yezîd en-Nehaî'nin şöyle söylediğini ri­vayet etmiştir:

"Biz Hz. Aişe'nin yanında namaza devam etmenin ve namaz ibadetinin öneminden bahsediyorduk. Bunun üzerine Hz. Aişe bize şunları aktardı: Resûluilah'ın vefatına sebep olan hastalığı günlerinde bir na­maz vakti girdi ve ezan okundu. Resûlullah Ebû Bekir'e söy­leyin cemaate namazı kıldırsın' buyurdu. Orada bulunanlardan birisi; 'Ebû Bekir pek yufka yüreklidir, namazda kendisini tutamayıp ağlar' deyince Hz. Peygam­ber emrini tekrarladı. Orada bulunanlardan biri aynı şekilde Ebû Bekir'in durumunu ifade edince Hz. Peygamber üçüncü defa emrini tekrar etti ve şöyle dedi; Yusuf un başını derde sokan siz ka­dınlar değil misiniz zaten!? Söyleyin Ebû Bekir'e cemaate namazı kıldırsın!" Bunun üzerine Ebû Bekir imamete geçip namazı kıldırmaya başladı. Bu namazlardan biri kıldınlırken Hz. Peygamber kendisini biraz daha iyi hissettiği için cemaate katılmak istedi. Ashabtan iki kişinin kolları arasında mescide girdi. Takatsizliğinden dolayı mübarek ayaklarını yere sürüye­rek zorla yürüdüğü sıradaki hali hâlâ gözlerimin önündedir. Resûlulîah'ın  geldiğini fark eden Hz. Ebû Bekir geri çekilmek istedi. Fakat Hz. Pey­gamber olduğun yerde dur anlamında eliyle işaret buyurdu. Sonra Resûlullah'i Ebû Bekir'in yanına kadar gidip oraya oturdu."

Bu rivayetle ilgili olarak A'meş'e şöyle bir soru yönelttiler: "Resûlullah Hz. Ebû Bekir'in yanına oturup namaza durduğunda Ebû Bekir, Hz. Peygamber'e, cemaat ise Ebû Bekir'e uymuştu, değil mi?" A'meş bu soruyu kafa­sını evet anlamında sallayarak onaylamıştır.

Ebû Dâvûd, Şu'be - A'meş senediyle bu rivayetin bîr kısmını nakletmiştik. Söz konusu rivayetle ilgili olarak Ebû Muaviye'den nakledilen ek bir bilgi de şöyledir: "Resûlullah sanau. Hz, Ebû Bekir'in sol tarafına oturdu.--Bu sırada Ebû Bekir namaza ayakta devam ediyordu."

665- Hz. Aişe'den nakledilen bir rivayet şöyledir:

"Resûluilah'ın hastalığı ilerleyip ıztırabi artınca eşlerinden izin alarak hastalığını benim yanımda geçirmek istedi. Onlar Resûluilah'ın bu isteğini kırmayıp kabul ettiler. Bunun üzerine iki kişinin kollan arasında çıkıp odama gelen Resûl-i Ekrem yürümekte zorlan­dığı için ayaklarını yere sürüyordu. Resûlullah Hz. Abbas İle ashabtan başka birisinin kollan arasında gelmişti."

Hz. Aişe'nin sözünü İbn Abbas'a anlatan UbeyduIIah İbn Abdullah ile İbn Abbas arasında şöyle bir konuşma geçmiştir:

Hz. Aişe'nin udini zikretmediği kişinin kim olduğunu biliyor musun? Hayır. O zat Ali İbn Ebu Talib'tir.

 

Açıklama

 

Konu başlığında geçen  kelimesinin anlamıyla ilgili olarak yapılan açıkla­malar şöyledir:

İbn Battal ve İbnüt-Tîn şöyle demiştir: Bu kelime teşvik etmek anlamına ge­lir.[110]

İbn Reşîd şöyle demiştir: Burada kastedilen cemaatle namaz kılmaya engel olan veya olmayan hastalığın ölçüsü ve sınırıdır. Bir kimse Resûlullah'ın durumunda olduğu gibi, başkalarının yardımı olmadan yerinden kalkamayacak kadar hasta ise cemaatle namaz kılmak için mescide ayakların! sürterek gitmesi gerekmez. Resûlullah hastalığı dolayısıyla zayi düşmüş ve cemaate ashabın yardımıyla katılabilmiştir. İşte hastalığı bu noktaya gelen bir kimsenin cemaate katılabilmek için kendisini zorlaması ve meşakkat çekmesi doğru değildir. Ancak kendisine yardım edecek birilerini bulabiliyorsa cemaatle namaza devam edebilir.

(Hadiste geçen ve yufka yürekli şeklinde tercüme ettiğimiz) kelimesi hüzünlü, ince duygulu, duygusal gibi anlamlara gelir. İleride açıklayacağımız gibi bu ifade ile Hz. Ebû Bekir'in çok duygulu ve ince kalpli biri olduğu vurgulanmak istenmiştir. Nitekim Hz. Aişe'den nakledilen bu olayı İbn Ömer de rivayet etmiş­tir ve bu rivayette Hz. Aişe şöyle demiştir: "O, çok narin, yufka yürekli biridir. Namazda Kur'an okuduğunda ağlamaya başlar..."

Hz. Peygamber'in sözünü üçüncü kez tekrarlayarak "Yusufun başını derde sokan kadınlar da siz değil misiniz zaten!?" demesi şu an­lama gelir: Hz. Peygamber burada eşlerini Hz. Yûsuf'un mu­hatap olmak zorunda kaldığı kadınlara benzetmiştir. Benzetme yönü ise, asıl maksadı gizleyen farklı bir tutum içinde olmaktır. Nitekim Züleyha, Mısır'da önde gelen ve kendisi hakkında ileri geri konuşan kadınları davet ettiğinde bu kadınlar çok büyük bir ziyafete çağırıldıklarını düşünüyorlardı. Zaten Züleyha da onlara böyle bir izlenim vermişti. Fakat asıl amacı kadınlara İkramda bulunmak değildi; tek düşüncesi o kadınların Yûsuf'un güzelliğini görmelerini ve artık dedikoduyu kesmelerini sağlamaktı. Böylece o kadınlar da Züleyha'nm melek yüzlü Yûsuf'a olan aşkını mazur göreceklerdi. İşte Hz. Aişe de babasının imamlığa geçmesini engellemeye çalışırken "O namaz kıldırırken devamlı ağlar ve bu yüzden cemaat sesini duyamaz" diyordu ama asıl düşüncesi farklı idi; O, Resûlullah'ın yerine geçecek olan babası hakkında İnsanların kötü düşüncelere kapılmasından endişe ediyordu. Nitekim bu düşüncesini daha sonra kendisi de açıkça dile getirmiştir: "Resûlullah Ebû Bekir namazı kıldırsın, dedikten sonra O'nu bu emrinden vazgeçirmek için çok çabaladım. Böyle davrandım, çünkü Resû­lullah vefat ettikten sonra O'nun yerine geçecek olan kişiyi halkın asla sevmeyeceğine dair kalbime bir kuşku doğmuştu."

Kurtubî şöyle demiştir: "Bu rivayetten çıkarılan derslerden biri de şudur; Namaz kıldırmak üzere görevlendirilen bir kimse başka birisini bu iş için görev­lendirebilir. Bunun için ilk olarak namaz kıldırma görevini devreden kimsenin özel iznine gerek yoktur.[111]

İki kişinin kolları arasında mescide gitti şeklinde tercüme ettiğimiz ifadede geçen kelimesi aşırı derecede zayıf düştüğü ve takatten kesildiği için iki kişiye dayanarak zorla yürümek anlamına gelir.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1.Kasm, [112]Resûlullah ve waw için vaciptir. Konuyla ilgili ayrıntılı açıklama yeri geldiğinde yapılacaktır.

2. Hz. Ebû Bekir ashâb-ı kiram içinde en önde gelen ve en üstün sahâbîdir. En üstün sahâbîler sıralamasında Hz. Ebû Bekir'den sonra Hz. Ömer gelir.[113]

3. Kendisini beğenme duygusuna ve kibre kapılmayacağından emin olunan bir kimse yüzüne karşı övülebilir.

4. Hz. Peygamber başta Hz. Aişe oîmak üzere eşlerine bep nazik ve sevecen davranırdı.

5. Yaş veya makam bakımından küçük olan bir kimse kendisinden üstün olan bir kimse ile görüş alış verişinde bulunabilir, toplumun genelini İlgilendiren konularda istişare edebilir.

6. Büyüklere ve faziletli insanlara karşı saygıda kusur etmemek ve edepten tyrümamak gerekir. Nitekim Hz. Ebû Bekir, Resûlullah'ın gelliğini fark edince saftan geri çekilmiş ve O'nunla aynı safta yer ılmak istemiştir. Fakat Hz. Peygamber onun yerinden aynlnamasını işaret buyurmuştur.

7. Bir kimse namazda hıçkıra hıçkıra ağlasa bile namazı bozulmaz. Çünkü Hz. Ebû Bekir'in yufka yürekli, bağrı yanık ve gözü aslı bir insan olduğunu öğrendikten sonra bile isteğinden vazgeçmemiş ve ona ağlama şeklinde bir emir de vermemiştir.

8.  Ne kastedildiği anlaşılabilen işaretler sözlü anlatım gibi değerlendirilir.

9. Mümkün olduğu ölçüde cemaate devam etmek gerekir. Hatta bu konuda dşi olanca gücünü sarf etmeli, haklı bir mazereti ve hastalığı olsa bile cemaate çatılmak için bütün gayretini göstermelidir.

10. İmam herhangi bir zorunluluk bulunmasa bile kendi yerine imamlık /apması için birisini görevlendirebilir. Nitekim Hz. Ebû Bekir böyle yapmıştır.[114]

11. Namazı ayakta kılabilecek durumda olan bir kimse, takati olmadığı için oturarak namaz kılan bir kimseye uyabilir. Mâlikîler bu görüşü kabul etmezler. İbn Hanbel ise, bir kimse oturarak namaz kıldmyorsa cemaatin de otura-ak ona uymast gerekir, demiştir.

Bu konuyla ilgili ayrıntılı açıklamalar, Allah (c.c) İzin verirse "İmam kendi­sine uyulmak üzere başa geçmiştir" başlığı altında ele alınacaktır.



[1] en-Nîsâ 4/103.

[2] Hadisin diğer rivayeti, "Bu şekilde namaz kılman emredildi" şeklindedir. Bk. Kastalânî, İrşâd, II, 197. [H.Aldemir]

[3] Hadisin geçtiği diğer yerler: 3221, 4007.

[4] Hadisin geçtiği diğer yerler: 544, 545, 546, 3103.

[5] er-RÛm 30/31.

[6] Bu heyet, Rasûlullah'a saüallâhu aleyhi ve sellem Mekke'nin fethedildiği sene gelmiştir. Bk. Kastalânî, İrşâd, II, 199, [H.Aldemir.

[7] Hadisin geçtiği diğer yer: 57.

[8] Bu şekilde tercüme için bk. Kastaİânî, İrşâd, II, 201. [Mütercim]

[9] Hadisin geçtiği diğer yerler: 1435, 1895, 3586, 7096.

[10] el-Enbiyâ 21/35.

[11] HÛd 11/114.

[12] Hadisin geçtiği diğer yer: 4687.

[13] Hadisin geçtiği diğer yerler: 2782, 5970, 7534.

[14] Lokman 31/14.

[15] Hadisin geçtiği diğer yer: 536.

[16] Hadisin geçtiği diğer yerler: 539, 629, 3258,

[17] Beydâvî'ye göre bu ifade, cehennemin kalabalıklaştiğı manasına gelen bir mecaz ifadedir. Bu ve diğer izahlar İçin bk. Kastalânî, İrşâd, II, 215. [Mütercim]

[18] Hadisin geçtiği diğer yer: 3260.

[19] Hadisin geçtiği diğer yer: 3259.

[20] Öğle namazı vaktinde, öğle ile ikindi namazının birlikte kılınmasına cem-i takdim denir. [Mü­tercim]

[21] ikindi namazı vaktinde, öğle ve İkindi namazlarının birlikte kılınmasına cem-i tehîr denir. [Mü­tercim]

[22] en-Nahll6/4S.

[23] Hadisin geçtiği diğer yerler: 547, 568, 599, 771.

[24] Hadisin geçtiği diğer yerler: 562, 1174.

[25] Böyle bir cem'in gerçekleşmesi zayıftır. Doğrusu, yukarıda belirtilen Hz. Peygamber'in sallal-lâhu aleyhi ve sellem İki namazı birleştirme hadisesi o güne mahsus bir rahatsızlıktan veya aşı­rı soğuktan ya da buna benzer bir nedenden kaynaklanmıştır. Nitekim İbn Abbâs'ın kendisine bu cem'in nedeni sorulduğu zaman 'Ümmetine zorluk çıkarmamak İçin' şeklinde cevap verme­si de bunu destekler. Gerçekten de bu cevap, son derece yerinde ve harika bir cevaptır. Doğ­rusunu en iyi Allah bilir. Abdülaziz İbn Baz.

[26] Hadisin geçtiği diğer yerler: 550, 551, 7229.

[27] Burada mecaz söz konusudur. Şöyle ki: Bunu mecaz-i mürsel denir. Müter

[28] Avâlî, Medine'nin etrafında Necd istikametindeki köylerin bulunduğu bölgenin adıdır. Bk. Kastalânî, İrşâd, II, 226. [Mütercim]

[29] hadis no: 372 ve 335

[30] el-Bakara 2/238.

[31] Hadisin geçtiği diğer yer: 594.

[32] Tâhâ 20/130.

[33] Hadisin geçtiği diğer yerler: 573, 4851, 7434, 7435, 7436.

[34] Hadisin geçtiği diğer yerler: 3223, 7429, 7486.

[35] el-A'lâ87/9.

[36] en-Nahl 16/81.

[37] el-Bakara 2/30.

[38] Hadisin geçtiği diğer yerler: 579, 580.

[39] Hadisin geçtiği diğer yerler: 2268, 2269, 3459, 5021, 7467, 7533

[40] Hadisin geçtiği diğer yer: 2271.

[41] Hadisin geçtiği diğer yer: 565.

[42] en-Nûr 24/58.

[43] Bk. Kastalânî, îrşâd, II, 242. [Mütercim]

[44] Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasan'ın torunudur.

[45] Hadisin geçtiği diğer yerler: 569, 862, 864.

[46] Hadisin geçtiği diğer yerler: 7239.

[47] Hadisin geçtiği diğer yer: 600, 661, 847, 5869.

[48] Müslim, "Mesâcid"311. [H.Aldemİr]

[49] Tâhâ 20/130

[50] Hadisin geçtiği diğer yer: 1921.

[51] Hadisin geçtiği diğer yer: 1134.

[52] Hadisin geçtiği diğer yerler: 1920.

[53] Hadisin geçtiği diğer yerler: 585, 589, 1192, 1629, 3273.

[54] Hadisin geçtiği diğer yer: 3272.

[55] Tamamen vücudu saracak şekilde örtünmek. Ayrıntılı bilgi için bk. Tecrid-i Sarîh Tercümesi, II, 293. [Mütercim]

[56] Kişinin kalçaları üzerine oturup, bacaklannı dikerek örtünmesidir. Ayrıntılı bilgi için bk. Tecrid-İ Sarîh Tercümesi, II, 293. [Mütercim]

[57] Münabeze ve mülamese, cahiliye dönemine ait alışveriş türlerindendir.

[58] Hadisin geçtiği diğer yerler: 1188, 1197, 1864, 1993, 1995

[59] Hadisin geçtiği diğer yeri: 3766.

[60] Arasındaki ifadenin eklenilmesi tarafımızca uygun görülmüştür. [Mütercim]

[61] Müslim, "Salâtu'I-müsâfirîn" 293. [Mütercim]

[62] Bk. Şerhu'n-Nevevî, VI, 435-436. [Mütercim]

[63] Müslim, "Salâtu'l-müsâfirîn" 294. [Mütercim]

[64] Muvatta, "Kitâbu'l-mevâkît" 18. [Mütercim]

[65] Hadisin geçtiği diğer yerler: 591, 591, 593, 1631.

[66] Müslim "Salâtu'l-müsâfirîn" 297. [Mütercim]

[67] Hakikat, Beyhakî'nin dediği gibi değildir. Aksine Ümmü Seieme'nin yukarıda zikredilen hadisi, hasen bir hadistir. İyi bir isnad ile Ahmed İbn Hanbel tarafından nakledilmiştir. Tahâvî'nin de belirttiği gibi bu hadis, öğle namazının sünnetinin ikindi namazının farzından sonra kaza edile­ceğine dair bir delildir. Doğrusunu en iyi Allah bilir. Abdulaziz İbn Baz.

[68] Hadisin geçtiği diğer yer: 7471.

[69] ez-Zümer 39/42.

[70] Hadisin geçtiği diğer yerler: 598, 641, 945, 4112.

[71] Tâhâ 20/14.

[72] Tahkik ehline göre Hızır (a.s.), Hz. Muhammed'in sallallâhu aleyhi ve sellem peygamber ol­masından çok önce Ölmüştür. Bunu gösteren bir çok delil vardır. Eğer Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem döneminde yaşıyor olsaydı, bu hadisin kapsamına girerdi ve yüz sene sonra ölmesi gereken insanlar arasında yer alırdı. Doğrusunu en iyi Allah bilir. Abdülazİz İbn Baz.

[73] Hadisin Müslim'deki rivayetinde bu ifade uyuklayınca şeklinde nakledilmiştir. [Mütercim]

[74] Hadisin geçtiği diğer yerler: 3581, 6140, 6141.

[75] el-Mâide 5/58.

[76] el-Cum'a 62/9.

[77] Hadisin geçtiği diğer yerler: 605, 606, 607, 3457.

[78] Hadisin geçtiği diğer yerler: 1222, 1231, 1223, 3285.

[79] Bu ifade lafız bakımından bizden ayrıl manasına gelir. Hadisin şerhine göre bu ifadeyi yukarıdaki şekilde tercüme etmeyi uygun gördük. Konuyla ilgili olarak bk. Kastalânî, İrşâd, II, 287. [Mütercim]

[80] Hadisin geçtiği diğer yerler: 3296, 7548.

[81] Hadisin geçtiği diğer yerler: 613, 91

[82] 165 Hadisin geçtiği diğer yer: 4719.

[83] Hadisin geçtiği diğer yerler: 654, 721, 2689.

[84] İbn Abbâs benden daha hayırlı biri ifadesiyle Hz. Peygamber'İ s^i mektedir. Bk. Kastalânî, İrşâd, II, 295. [Mütercim]

[85] Hadisin geçtiği diğer yerler: 620, 623, 2656, 7248.

[86] Hadisin geçtiği diğer yerler: 1173, 1181.

[87] Hadisin geçtiği diğer yer: 1159.

[88] Hadisin geçtiği diğer yer: 1919.

[89] Hadisin geçtiği diğer yer: 627.

[90] Hadisin geçtiği diğer yerler: 994, 1123, 1160, 1170, 6310.

[91] Hadisin geçtiği diğer yerler: 630, 631, 658, 685, 819, 2848, 6008, 7246.

[92] Hadisin geçtiği diğer yer: 666.

[93] Müslim, "es-Salât" 249. [Mütercim]

[94] Hadisin geçtiği diğer yer: 908.

[95] Hadisin geçtiği diğer yerler: 638, 909.

[96] Hadisin geçtiği diğer ysrler: 643, 6292.

[97] Hadisin geçtiği diğer yerler: 657, 2420, 7224.

[98] Çünkü Allah, nefislerin sahibidir. Onlar hakkında tasarrufta bulunur. Bu hadisten başka so­nuçlar da çıkarılır: Mesela Allah'ın şanına yakışır biçimde O'na el nisbet edilmiştir. Bu yaklaşım onun diğer sıfatları konusunda da geçerlidir. Hak Teâlâ her bakımdan mahlukata benzemekten münezzehtir. Kendisine yakışır biçimde kemal sıfatlarıyla mevsuftur. Bu konuya önem verilme­lidir. Abdülazİz İbn Bâz

[99] paça, davarın tırnakları arasındaki ufak et parçaları gibi anlamlara gelir. Ayrıntılı bilgi için bk. Tecrid-i Sarîh Tercümesi, II, 606. [Mütercim

[100] Hadisin geçtiği diğer yer: 649.

[101] el-lsrâ 17/78.

[102] Hadisin geçtiği diğer yer: 2472.

[103] Hadisin geçtiği diğer yerler: 720, 2829, 5733.

[104] Yâsîn 36/12. Ayetin meali: "Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız." [Mütercim]

[105] Hadisin geçtiği diğer yerler: 656, 1887.

[106] en-Nîsâ 4/142.

[107] Ğâfir40/7.

[108] Hadisin geçtiği diğer yerler: 1432, 6479, 6806.

[109] ÖNEMLİ AÇIKLAMA: Bu Kurtubî, tefsir yazarı meşhur İmam Kurtubî (ö. 671) değildir. Çünkü Kadı Iyâz ondan önce yaşamış ve 544rde vefat etmiştir. Aynı zamanda İbn Hacer'İn Kurtubî ola­rak sürekli bahsettiği "Müfhim" adlı Müslim şerhinin sahibi de değildir. Zira o da 656'da vefat etmiştir. Muhtemelen bu Kurtubî, İbn Battal el-Kurtubî {ö. 449) olabilir. [Mütercim]

[110] Bu açıklamaya göre konu başlığının anlamı şöyle olur: "Hasta olan kimseleri cemaatle namaz kılmaya teşvik etmek." (Mütercim)

[111] Buna kaynak teşkil eden rivayetler İleride gelecektir. Ancak yukarıdaki rivayette Hz. Ömer zik-redilmediği halde bu dersin çıkarılmış olması bir çelişki gibi görünmektedir. (Mütercim)

[112] Kasm: Kocanın kudreti dahilinde olan hususlarda, sohbet ve ünsîyet için geceleme konusunda eşleri arasında ayırım yapmadan adalet ve eşitliğe riayet etmesidir, (bk. Erdoğan, Mehmet, Fı­kıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, s.233.)

[113] bk. 2 nolu dipnot. Ayrıca Hz. Aişe'nin "Ebû Bekir sesini insanlara yetiştiremez, Ömer'e söyle o kıldırsın" şeklindeki sözü için 679 nolu hadise bakınız. (Mütercim)

[114] bk. 2 nolu dipnot.