3. Gece Namazında Secdelerde Uzun Uzun Beklemek
4.Hastaların Gece İbadetini Terk Etmesi
5. Hz. Peygamberin Farz Kılmaksızfn Gece İbadeti İle
Nafile Namaza Teşvik Etmesi
Gece Namazının Farz Kılınması Endişesi
6.Hz. Peygamber İn
Gece İbadeti
8.Seher Vakti Kalkıp Sahuru Yaptıktan Sonra Sabah
Namazını Kılana Kadar Uyumamak
9. Gece Namaz Kılarken Kıyamda Uzun Uzun Durmak
10. Resûlüllah Gece Namazını Nasıl Ve Kaç Rekat Kılardı?
11. Resûlullah'ın Gece İbadeti, Geceleri Uyuması Ve Gece
İbadetinden Neshedilen Kısım
12. Bir Kimse Gece Namaz Kılmazsa Şeytan Onun Kafasının
Arka Tarafına / Ensesinin Üstüne Düğüm Atar
13. Kişi Geceleyin Uyur Da Namaz Kılmazsa Şeytan Onun
Kulağına İşer
14. Gecenin Sonunda Dua Etmek Ve Namaz Kılmak
15. Gecenin Başında Uyuyup Sonunu İhya Etmek
16. Hz. Peygamberin Ramazanda Ve Diğer Zamanlarda
Geceleri Namaz Kılması
17. Gece Gündüz Abdest Almanın, Abdestten Sonra Gece
Gündüz Namaz Kılmanın Fazileti
18. İbadette Aşırıya Kaçmanın Çirkin Görülmesi
19. Geceleri Namaza Kalkarken Bunu Terk Etmenin Çirkin
Görülmesi
21. Geceleyin (Allah'ı Zikrederek) Uyanan Ve Namaz Kılan
Kimsenin Fazileti
22. Sabahın İki Rekat Sünnetine Devam Etmek
23. Sabah Namazının İki Rekatından Sonra Sağ Yanına
Uzanmak
24. SABAH NAMAZININ İKİ REKATINDAN SONRA YATMAYIP KONUŞAN
KİŞİ
25. Nafile Namazları İkişer İkişer Kılmak
26. Sabah Namazının İki Rekatlık Sünnetinden Sonra Konuşmak
27. Sabah Namazının İki Rekatına Devam Etmek Ve Buna
"Nafile" Adını Vermek
28. Sabah Namazının İki Rekatında Ne Okunur?
29. Farz Namazdan Sonra Nafile Namaz Kılmak
30. Farz Namazdan Sonra Nafile Kılmamak
31. Yolculukta Kuşluk Namazı Kılmak
32. Kuşluk Namazı Kılmayan Ve Terk Edilmesini Caiz
Görenler
33. Hazarda/Mukîm İken Kuşluk Namazı Kılmak
34. Öğle Namazın(In Farzın)Dan Önce İki Rekat Kılmak
35. Akşam Namazından Önce Namaz Kılmak
36. Nafile Namazları Cemaatle Kılmak
20. BÖLÜM MEKKE VE MEDİNE MESCİTLERİNDE NAMAZIN
FAZİLETLERİ
1. Mekke Ve Medine Mescitlerinde Namazın Fazileti
Üç Mescitten Başka Mescide Yolculuk Yapmak
Üç Mescide Gitmeyi Adayan Kişinin Adağının Hükmü
Üç Mescit Dışındaki Mescitlere Gitmeyi Adamak
3. Her Cumartesi Küba Mescidine Gitmek
4. Küba Mescidine Yayan Ve Binitli Olarak Gitmek
5. (Hz. Peygamberin) Kabri İle Minberi Arasının Fazileti
21. BÖLÜM NAMAZDA İKEN BAŞKA ŞEYLERLE UĞRAŞMAK
1. Namazla İlgili Olan Bir Meselede, Namazda İken Elle
Hareket Yapmak
2. Namazda Konuşulması Yasak Olan Şeyler
3. Namazda Erkeklerin Teşbih Ve Hamd Etmelerinin Caiz
Olması
4. (Hükmünü) Bilmeksizin Namaz Kılan Bir İnsana Seslenmek
Veya Onun Yüzüne Karşı Selâm Vermek
5. El Çırpmak Kadınlar İçindir
6. Namaz Esnasında Meydana Gelen Bir Durum Sebebiyle
Yavaşça Geriye Dönmek Veya İleriye Gitmek
7. Annenin Namaz Kılan Oğlunu Çağırması
8. Namazda (Secde Yerinden Eliyle) Taşları Uzaklaştırma
9. Namazda Secde Etmek İçin Elbiseyi Yaymak
10. Namazda İken Yapılması Caiz Olan Hareketler
11. Namaz Esnasında Kişinin Binek Hayvanının Kaçması
12. Namazda İken Tükürme Ve Üflemenin Caiz Olması
13. Erkeklerden Bilmeksizin Namazda İken Elini Çırpan
Kişinin Namazı Bozulmaz
14. Namaz Kılan Kişiye
İlerle Veya Bekle" Denilir
De O Da Beklerse Bunda Bir Sakınca Yoktur
15. Namazda İken Selâma Karşılık Verilmez
16. Namazda Kişinin Başına Gelen Bir Durum Sebebiyle
Ellerini Kaldırması
17. Namazda Elleri Böğre Koymak
18. Kişinin Namazda Bir Şey Düşünmesi
22. BÖLÜM NAMAZDA İKEN YANILMA (SEHİV)
1. (Dört Rekatlı
Bir) Farz Namazın İkinci Rekatından Yanılarak (Oturmaksızın) Kalkmak
2. (Dört Rekatlık Namazı) Beş Rekat Kılmak
4. Sehiv Secdelerinde Teşehhud Okumamak
5. Sehiv Secdelerinde Tekbir Getirmek
6. Kaç Rekat -Üç Mü Yoksa Dört Mü Kıldığını-Bilmeyen Kişi
Oturduğu Halde İki (Sehiv) Secde Yapar
7. Farz Ve Nafile Namazda Yanılmak
8. Namaz Kılan Kişiye Bir Şey Söylendiğinde Onun Eliyle
İşarette Bulunması Ve Söyleneni Dinlemesi
Namaz Kılınması Mekruh Olan Vakitlerde Kaza Namazı
Kılınır mı?
1. Son Sözü La
İlahe İllallah" Olan Kimsenin Durumu
2. Cenazeleri Takip Etme (Cenaze İle İlgilenme) Emri
3. Kefenine Sarılmış Olan Ölünün Yanına Girmek
Hz. Peygamber'in "Bana Ne Yapılacağını Bilmem"
Sözünün Anlamı
Gecenin bir vaktinde kalkıp sana mahsus nafile bir İbadet olmak üzere namaz kıl [1] âyeti
1120- Abdullah İbn Abbâs'ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Hz. Peygamber hu aleyhi ve sdiem gece teheccüd namazı kılmak üzere kalktığında;
Allahım, hamd sadece sanadır. Sen gökleri, yeri ve bunlarda bulunan mevcudatı gözetip ayakta tutansın bunların hepsinin varlığı sana bağlıdır. Hamd sadece sana mahsustur. Göklerin, yerin ve bunlarda bulunan bütün varlıkların mülkü sana aittir. Hamd sadece sana mahsustur. Sen göklerin ve yerin nurusun. Hamd sadece sanadır. Sen göklerin ve yerin mâliki ve sahibisin. Hamd sana mahsustur. Sen haksin, senin va'din haktır, sana kavuşmak (lika) haktır, sözün haktır, cennet haktır, cehennem haktır, peygamberler haktır, Muhammed haktır, kıyamet günü haktır.
Alİahım ben sana teslim oldum (boyun eğdim), sana tasdîk ile iman ettim, sana dayandım (tevekkül). Allahım ben sana yöneldim (inâbe), senin bana verdiğin delillerle mücadele ettim, mücadele ettiğim kişilerle ilgili son karan sana havale ettim. Alİahım benim geçmiş ve gelecek günahlarımı, açığa vurduğum ve gizlediğim kusurlarımı bağışla. Evvel (mukaddim) ve âhir (muahhir) olan sensin. Senden başka hiçbir ilah yoktur."
Abdülkerim Ebû Ümeyye bu duada şöyle bir ziyade bulunduğunu naklet-miştir: "Allah'tan başka hiçbir güç ue kuvvet yoktur.[2]
İmam Buhârî bu başlığı kullanırken teheccüd namazının ve gece ibadetinin hükmünü açıklamak değil, gece ibadetinin meşruiyetini göstermek amacında olmuştur. Çok eskilerden çok da önemsenmeyecek bir grup dışında, gece ibadetinin farz olduğunu söyleyen hiçbir âlim yoktur; hatta bu konuda âlimlerin icmâ' ettiklerini bile söyleyebiliriz. Bununla birlikte gece ibadetinin Hz. Peygamber'e sallallâhu aleyhi ve sellem has bir özellik (hasâis) olup olmadığı konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır. İleride İmam Buhârfnin bunu ümmete vacip/farz görmediğine dair açıklamaları gelecektir.
Teheccüd gece kalkıp namaz kılmak demektir. İbn Fâris, müteheccid, gece namaz kılan demektir, demiştir, Nafile kelimesinin sözlük anlamı ziyade fazlalıktır.
Abdullah İbn Abbâs'ın ifadesi (Hz. Peygamber sallallâhu aieyhi ve sdiem gece teheccüd namazı kılmak üzere kalktığında) Resûlullah'm aleyhi ve sellem gece kalktığı zaman yaptığı ilk ibadetin namaz olduğunu gösterir. İbn Huzeyme söz konusu ifadeye bakarak Resûl-i Ekrem'in satiaiiâhu aleyhi ve sellem yukarıdaki duayı tekbir getirip namaza durduktan sonra okuduğunu söylemiştir.
(Mevcudatı gözetip ayakta tutansın / bunların hepsinin varlığı sana bağlıdır, diye tercüme ettiğimiz) "Kayyİmü's-semâvâti ve'l-ard" tamlamasında geçen Kayyim kelimesini Katâde şöyle açıklamıştır: "Kayyim, mahlûkatın idaresini başka hiçbir şeye muhtaç olmadan kendi başına yürüten ve onları var edip ayakta tutan demektir."
Allah'ın göklerin ve yerin nuru olması şu anlama gelir: "Allah'ım sen bunları nurlandıransın ve her şey gideceği yolu senden alır." Bu ifadenin, sen her türlü kusurdan ve noksandan münezzehsin, uzaksın anlamına geldiği de söylenmiştir.
Sen Hak'sın İfadesi, "Varlığı gerçek olan, varlığında asla şüphe ve şek bulunmayan" anlamına gelir. Kurtubî şöyle demiştir: "Bu sıfat Cenâb-ı Hakk için hakîkî olarak kullanılır ve sırf O'na hastır. Bu bakımdan başka varlıklara izafe edilmesi doğru değildir. Zira Allah Teâlâ'nın varlığı kendindendir, başkalarına muhtaç değildir. O'nun ezelde var olmadığı bir an bile yoktur ve ebediyyen var olacaktır. Fakat diğer varlıklar böyle değildir."
Allah'ın va'dinin hak olması, bu va'din muhakkak gerçekleşeceği anlamına gelir. Allah'a kavuşmanın hak oluşu, ölümden sonra dirilişin ikrar edilmesidir. Cennet ve cehennemin hak olduğunun İfade edilmesi, bunların şu anda mevcut olduğunu gösterir. Bu konuyla ilgili açıklama daha sonra gelecektir.[3]
Allah'a tevekkül etmek sebeplerin ötesine geçip [4] bütün işlerimizi Allah'a havale etmek demektir.
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve selem, bütün günahları bağışlanmış olmasına rağmen Allah'tan bağışlanma talep etmiştir. Bu şekilde af dilemesi kendi acziyyetini ve kusurlarını itiraf ederken, Cenâb-ı Hakk'ın azametini ve yüceliğini ortaya koyma amacı taşır. Bu, O'nun mütevazılığmdan ileri gelmektedir. Bununla birlikte ümmetine bu şekilde af dilemeleri gerektiğini öğretmek istemiş de olabilir. Her iki amacı birlikte gözettiğini söylemek de mümkündür.
Mühelleb şöyle demiştir: "Resûlullah'ın sallallâhu aleyhi ve sellem bir özelliği de az söz ile çok önemli manalara işaret etmesidir (cevâmiu'l-kelim). İşte bu hadiste de O'nun söz konusu özelliği ortaya çıkmaktadır. Zira "Kayyim" kelimesi eşyaların özünü (cevher) [5] var edenin ve bu varlıkların varlıklarını sürdürmelerini sağlayanın Ailah olduğunu gösterirken, "Nûr" kelimesi de eşyanın zatından olmayan özelliklerin (a'raz) de aynı şekilde Allah tarafından var ediîdiğini ve varlıklarının devamı için Allah'a muhtaç olduklarını gösterir. Cenâb-ı Hakk'm her şeyin Mâ-iik'i olması ise dilediğini var edip dilediğini de yok etmeye kadir, mutlak Hâkim olduğuna işaret eder. Bütün bunlar Allah'ın kullarına birer nimetidir. İşte Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem de bu yüzden yukarıda anlamlarına işaret ettiğimiz özelliklerin her birinin ardından ayrı ayrı Allah Teâlâ'ya hamd etmiştir. Hz. Pey-gamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem, Allah Teâlâ'ya 'Sen haksin' demesi başlangıca (mebde), vad, söz, cennet, cehennem ve peygamberlerin hak oluşu dünya hayatına (meâş) ve kıyamet gününün hak olması da sona / asıl dönülecek yurda (meâd) işaret eder. Bu rivayette ayrıca nübüvvet / peygamberlik müessesesi, herkesin iyi veya kötü yaptığı işin karşılığını alacağı, iman, islam, tevekkül, inâ-be, Allah'a boyun eğme ve yalvarmanın vacip oluşu gibi konulara da vurgu vardır."
Bu rivayet Resûlulîah'm sallallâhu aleyhi ve sellem Cenâb-ı Hakk'ın azametini, kudretinin yüceliğini bütün mahlukattan daha fazla bildiğini, zikre, duaya ve hamde hiç ara vermeden devam ettiğini, Allah'ın, üzerindeki haklarını her an itiraf ve ikrar ettiğini göstermektedir.
Ayrıca bu rivayetten anlaşıldığı üzere Cenâb-ı Hakk'tan herhangi bir şey isterken öncelikle O'nun övülmesi daha iyi olur. Zaten Resûl-i Ekrem saitaUhu aleytu sellem de böyle hareket etmiş ve bize duanın edebini öğretmiştir.
1121- Salim babasının şöyle dediğini nakletmiştir: "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem zamanında bir kimse rüya gördüğü zaman bunu Resûl-i Ekrem'e sallallâhu aleyhi ve sellem anlatırdı. Ben de bir rüya görüp bu rüyayı Resûlullah'a sallallâhu aleyhi ve sellem anlatmayı çok arzuluyordum. O sıralarda genç bir delikanlı idim. Bir gün mescitte uyurken bir rüya gördüm; Sanki iki melek beni almış ateşe götürüyordu. Bu ateş adeta bir kuyuyu andırıyordu ve üzerine uzatılmış iki sütun vardı. Bu kuyunun içinde benim tanıdığım insanlar da bulunuyordu. Bu dehşetli manzarayı görünce: "Cehennem ateşinden Allah'a sığınırım!" demeye başladım. O sırada bizi başka bir melek karşıladı ve "Senin korkmana gerek yok!" dedi.
1122- Ben bu rüyayı Hafsa'ya anlattım. O da Resûlullah'a sallallâhu aleyh anlattığında Hz. Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlar:
"Abdullah ne hoş, ne iyi bir adam! Ah bir de geceleri namaz kusa!" Abdullah îbn Ömer bundan sonra geceleri çok az uyumuştur.[6]
İmam Buhârî, Abdullah ibn Ömer'in rüya görmeyi arzulamasıyla ilgili olarak rüyaların yorumuyla ilgili bölümde bir ayrıntıya daha değinir. Buna göre îbn Ömer şöyle demiştir: "Ben de kendi kendime sen hayırlı bîr insan olsaydın, sende bir hayır olsaydı işte bu insanlar gibi rüyalar görürdün diyordum."
Kurtubî bu rivayetle ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: "Resûİ-i Ekrem iiâhu aleyhi ve sellem Abdullah Ibn Ömer'in rüyasını çok övücü bir İfade ile yorumlamıştır. Çünkü o önce ateşe doğru götürülmüş fakat daha sonra oradan uzaklaştırılarak kendisine 'Senin korkmana gerek yok!' denilmiştir. Bu da onun çok salih bir insan olduğunu gösterir. Fakat Abdullah Ibn Ömer geceleri ibadetle ihya etmediği için uyarılmıştır. Bu uyarı adeta şöyledir: 'Gece ibadeti kişiyi ateşe karşı korur ve onun ateşe yaklaştırılmasına engel olur.' Zaten Abdullah İbn Ömer de bu yüzden hayatının geri kalan kısmında gece ibadetini hiç terk etmemiştir."
Mühelleb ise hadisle İlgili olarak şöyle bir değerlendirmede bulunur: "Abdullah İbn Ömer mescidde uyuyordu. Halbuki mescid uyunacak değil ibadet edilecek bir yerdir. İşte Abdullah Ibn Ömer bu rüya ile uyarılmış ve mescitte uyumayıp ibadetle meşgul olması istenmiştir. Korkutmak için ateşe yaklaştırıl» masının sebebi işte budur."
1. Gece ibadeti azap görmeye engeldir, cehennemden uzaklaştırır.
2. Bir kimsenin hayır ve ilim İstemesi çok güzel bir davranıştır.[7]
Bu rivayetle ilgili ayrıntılı açıklamalar ileride gelecektir.[8]
1123- Hz. Aişe'den nakledildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem geceleri on bir rekat namaz kılardı. Gece kıldığı namaz bundan ibaretti. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem başım kaldırmadan önce secdelerde sizden birisinin elli âyet okuyabileceği kadar bir süre beklerdi. Sabah namazından Önce de iki rekat namaz kılardı. Ardından sağ yanma uzanır ve müezzin namaz için çağırana kadar istirahat ederdi."
1124- Cündeb'ten nakledilmiştir: "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem hasta iken bir veya iki defa gece ibadeti için kalkamamiştı."
1125- Cündeb îbn Abdullah'ın radıyai'âhu anh şöyle dediği nakledilmiştir: "Cibril sseiâm uzun bir süre Resûl-i Ekrem'e sallallâhu aleyhi ve sellem vahiy getirmedi. Bunu [sat bilen Kureyş'li müşrik bir kadın: 'Artık şeytanı ona uğramaz oldu' diye alay ti. Bunun üzerine 'Kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye yemin ederim ki ıbbin seni bırakmadı ve sana darılmadı [9] âyetleri nazil oldu."
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Ali ile Faüma'yı bir gece namaz için Ifeî-
1126- Ümmü Seleme'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Resûlullah saiidiâhu aleyhi ve sellem bir gece uyandı ve:
"Sübhânallah (Allahım, seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim), bu gece ne fitneler indirildi, hazinelerden neler indirildi? Odalarında uyuyanları kim uyandıracak? Bu dünyada elbiseler içinde olduğu halde, âhiret gününde çırılçıplak olacak nice insanlar vardır."buyurdu.
1127- Hz. Ali anlatıyor: Bir gece Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem evimize gelip beni ve kızı Fatıma'yı kaldırıp: "Haydi namaz kılmıyor musunuz?!" buyurdu. Ben de: "Ey Allah'ın Resulü, canlarımız Allah'ın elindedir. Eğer bizim kalkmamızı dilerse kaldırır!" dedim. Ben böyle söyleyince dönüp gitti ve bana hiçbir karşılık vermedi. Sonra onun giderken dizlerini döverek: "İnsan mücadele etmeye ne kadar da düşkün böyle!" dediğini duydum.
1128- Hz. Aişe'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Resûlullah sallallâhu aleyhi işlemekten zevk aldığı ve sevdiği bazı amelleri, insanlar da kendisine uyup amel ettikleri için farz kılınabilir endişesiyle terk etmiştir. Bu yüzden Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem hiçbir zaman kuşluk namazı kılmamiştır. Fakat ben bu namazı kılarım."
1129- Müminlerin annesi Hz. Aişe anlatıyor: "Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve bir gece mescitte namaz kılmıştı. Bunu gören sahâbîler de ona uyarak namaz kılmaya başladılar. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem sonraki gece de namaz kıldığında insanlar çoğaldı. Üçüncü veya dördüncü gecede ise sayıları iyice arttı. Fakat Resûlullah saibiiâhu aleyhi ve seüem bundan sonra namaz kılmak üzere onların yanına çıkmadı. Sabah olduğunda da şöyle buyurdu: 'Ben sizin yaptıklarınızı gördüm. Beni namaz kılmak üzere yanınıza gelmek istemedim. Çünkü bu namazın size farz kılınmasından korktum.' Bu olay Ramazan ayında yaşanmıştı."
İmam Buhârî'nİn kullandığı bu başlık Hz. Peygamberin sallallâhu aleyhi ümmetini/ müminleri gece namazına teşvik etmesini anlatır.
Îbnü'l-Müneyyir
kullanılan bu başlıkla ilgili olarak şu açıklamaları yapmıştır: "İmam
Buhârî'nİn kullandığı bu başlık iki hüküm içermektedir:
1. Gece namazına
teşvik
2. Gece namazının farz olmaması. Ümmü Seleme İle Hz. Ali'den nakledilen rivayetler ilk hükme, Hz. Aişe hadisi ise ikinci hükme işaret eder."
Fakat bana göre nakledilen dört rivayet de gece ibadetinin farz olmadığı hükmünü içermektedir. Ayrıca Resûlullah'm saüaiiâhu aleyhi ve sellem sevdiği halde farz kılınır endişesiyle bazı amelleri terk etmesi de nafile ibadete teşvik anlamındadır. Çünkü Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem herhangi bîr şeyi sevmişse aynı zamanda o şeye teşvik de vardır; zira bir şeyi sevmek o şeye teşvik etmeyi gerektirir. Burada veya benzeri olaylarda Resûlullah'm sallallâhu aleyhi ve sellem farz kıhnabilir endişesiyle sevdiği amelden vazgeçmesi tamamen farklı bir durumdur.
Ibn Battal Hz. Peygamberin sallallâhu aleyhi ve sellem, "Haydi namaz kılmıyor musunuz?!" şeklindeki sözü hakkında şu açıklamaları yapmıştır: "Bu ifade gece namazının ne kadar faziletli bir amel olduğunu gösterdiği gibi kişinin ailesini ve akrabasını gece namazı için kaldırabileceğine de İşaret eder."
Taberî de gece ibadetinin faziletine vurgu yaparak şunları söylemiştir: "Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem gece ibadetinin, geceleri namazla İhya etmenin çok faziletli bir amel olduğunu bildiği için kızı ile damadını namaz kılmaları için uyandırmıştır. Eğer böyle olmasaydı Cenâb-ı Hakk'ın insanların dinlenmesi için yarattığı gece vaktinde onları asla rahatsız etmezdi. Fakat Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Ailene de namazı emret! [10] âyetine uymuş ve onların da gece ibadetinin, faziletinden istifade etmelerini sağlamak İçin evlerine kadar gidip onları namaz için uykudan kaldırmıştır."
Hz. Ali "Canlarımız Allah'ın elindedir" hükmünü "Bütün insanları, (bedenen) öldüklerinde canlarını alan ve henüz ölmemiş olanların da uyku halinde iken (ruhlarını alıp ölü gibi yapan) Allah'tır. O, böylece ölümlerine hükmettiği canlan alır, diğerlerini de kendisinin koyduğu belirli bir vakte kadar salıverir [11] âyetinden almıştır. Hakîm'in bu olayı naklettiği rivayette Hz. Ali'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Ben oturup gözlerimi ovuşturuyor ve şöyle diyordum: Vallahi sadece Allah'ın bize farz kıldığı namazları kılacağım. Bizim canlarımız Allah'ın elindedir!" Hz. Ali'nin bu sözü Allah'ın irade sıfatını ispat etmekte ve kulun yaptığı her şeyin O'nun iradesiyle olduğuna işaret etmektedir.
Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem hiç cevap vermeden geri dönmesi, aslında doğru olsa bile istenen şeye aykırı olan söz ve görüşlerden yüz çevirilebileceğini gösterir.
İbnü't-Tîn, Resûlullah'm sallallâhu aleyhi ve sellem Hz. Ali'nin cevabı karşısında dizlerini dövmesiyle İlgili olarak şunları söylemiştir: "Resûl-i Ekrem'in sallallâhu aleyhi ve sellem dizlerini dövmesi Hz. Ali'nin söz konusu âyeti bir delil gibi zikretmesinden hoşlanmadığını gösterir."
Bu rivayet kişinin herhangi bir görüşme/tartışma sırasında Kur'ân'dan delil getirebileceğini gösterir.
Hz. Ali'nin Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem karşısında bile sözünü esirgemeden konuşması ilmi yaymak ve asla gizlememek noktasında ne kadar titiz davrandığını göstermektedir.
İbn Battal, Mühelleb'in şöyle dediğini nakletmiştir: "Bu rivayetten anladığımız kadarıyla İmamın nafile ibadetler konusunda tebaasını fazla sıkıştırmaması gerekir. Zira Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Hz. Ali'nin "Canlarımız Allah'ın elindedir" diye verdiği cevap karşısında susmuş ve hiçbir karşılık vermemiştir. Çünkü Hz. Ali'nin nafile namazı niçin kılmak istemediğine dair verdiği cevap doğrul Şayet gece namazı farz olsaydı Resûl-i Ekrem saiiaüâhu aleyhi sellem böyle bîr cevabı asla kabul etmezdi. Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem dizlerini dövmesi ve giderken âyetle karşılık vermesi ise damadı ile kızını rahatsız ettiği düşüncesine kapıldığını ve onlan uyandırdığı için pişman olduğunu gösterir." İbn Battal naklettiği bu görüşe katıldığını ifade etmiştir. Fakat bize göre bu yorum çok net değildir, yukarıdaki açıklamalar daha tutarlı ve kabul edilebilir görünmektedir.
İmam Nevevî de Resûlullah'ın sallallâhu aleyhi ve sellem dizlerini dövmesiyle ilgili olarak şunları söylemiştir: "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve ssiiem, Hz. Ali'nin hazırcevaplığına ve İleri sürdüğü delili esas alarak kendisine uymamasına şaşırmış ve bu yüzden dizlerini dövmüştür."
"Çünkü bu namazın size farz kılınmasından korktum" Bu ifade Resûlullah'ın sallallâhu aleyhi ve sellem kalabalıktan ve mescitteki sıkışıklıktan dolayı değil, ümmetine farz kılınacağı endişesiyle namazı kılmaktan vazgeçtiğini açık bir şekilde göstermektedir.
Bu konuyla ilgili olarak farklı yorumlar yapılmıştır. İbn Battâl'm İşaret ettiği bu ihtimaller şunlardır:
1. Gece ibadeti ümmete değil Hz. Peygamber'e saiiaiiahu aleyhi ve sellem farz kılınmıştır. İşte Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem sahâbîlerin yanına çıkıp onlarla birlikte bu ibadete devam edecek olsaydı Cenâb-ı Hakk gece namazının farz kılınması hükmü bakımından kendisiyle ümmetini aynı kategoriye sokabilirdi. Zira şeriatta aslolan, ibadetler söz konusu olduğunda Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve ssiict. ile ümmetinin aynı hükme tabî olmasıdır. Burada Allah Teâlâ'nm Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem İle ümmetini aynı hükme tabî kılma İhtimali bulunduğu için bu sözü söylemiştir.
2. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ümmetinin gece namazına sürekli devam ettikleri için zamanla zayıf düşebileceklerini ve kendisine tabî olmayı terk etmeleri durumunda günahkâr olacaklarını düşünerek bu endişesini dile getirmiş olabilir.
3. Burada Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem gece namazının farz cağından endişe etmiş olma ihtimali de söz konusudur. Bu farz kılma ise mücerred olarak gece namazının farz kılınması anlamında değil, gece namazın! mescitte cemaatle kılmanın şart olması anlamındadır. Zeyd İbn Sabitin naklettiği şu rivayet bu ihtimali desteklemektedir: "Çünkü ben gece namazının size fan kılınmasından korktum. Farz kılınacak olsaydı bu sefer namazı ikâme edemeyecektiniz namaza gelemeyecektiniz. Ey insanlar, (gece namazlarını) evlerinizde kilini" İşte Resülullah sallallâhu aleyhi ve sellem ümmetine olan düşkünlüğü ve şefkati dolayısıyla gece namazını mescitte cemaatle kılmalarına engel olmuş ve böyle bir şart ileri sürmemiştir. Ayrıca namazı evlerinde kılmalarını tavsiye ederek hem gece ibadetine devam etmelerini sağlamış, hem de farz kılınması endişesinden kurtulmuştur.
4. Gece namazının farz-ı ayn olmasından değil farz-ı kifâye olmasından endişe etmiştir. Bu durumda beş vakit namaza ek bir farz namaz ortaya çıkmış olmayacak ve bazı âlimlerin bayram namazları hakkında verdiği hüküm gece ibadetine de veriimiş olacaktır.
5. Sadece Ramazan'daki gece ibadetinin farz kılınmasından endişe etmiş olabilir. Zaten bu konu başlığı altında zikredilen rivayet de bu olayın Ramazan1-da meydana geldiğini İfade etmektedir. Nitekim Süfyân İbn Hüseyn tarafından nakledilen rivayette Resûlullah'ın sallallâhu aleyhi ve sellem sözü şöyle geçmektedir: "Size bu aydaki gece ibadetinin farz kılınmasından korktum." Bu ihtimal ve yorum konuyla ilgili sorunu da ortadan kaldırmaktadır. Çünkü Ramazan'daki gece ibadeti senenin her gününde tekrar edilen bir ibadet değildir. Bu durumda gece namazı beş vakit namaza eklenmiş yeni bir farz olmayacaktır.
Bana göre işaret edilen bu yorumlar içerisinde en güçlü olanı üçüncü yorumdur. Allah Teâlâ doğrusunu en iyi bilendir.
1. Gece ibadeti nafile bir ibadet olup menduptur. Özellikle de Ramazan ayında cemaatle kılınması daha iyidir. Çünkü Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem vefatından sonra artık söz konusu namazın farz kılınma endişesi kalmamıştır. Zaten bu endişe kalmadığı için Hz. Ömer Ramazan ayında teravih namazının cemaatle kılınması uygulamasını başlatmış ve imam olarak da Übey İbn Ka'b'ı görevlendirmiştir.[12]
2. Allah'ın takdir ettiği bir husustan kurtulmak için başka bir takdirine sığınmak mümkündür.
3. Herkesin itibar ettiği ve sözünü dinlediği ileri gelen kimseler bazen alışkanlık haline getirdiklerinden daha farklı bir uygulamaya gidebilirler. Bu durumda tâbîlerine farklı uygulamaya niçin geçtiklerini, bunun hükmünü ve hikmetini açıklamalıdır.
4. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem dünyaya hiç değer vermez, dünyalığın az bir miktarı ile yetinirdi. Ümmetine çok düşkün merhametli ve şefkatli idi.
5. Bir mefsedete yol açacağı düşünülüyorsa bazı maslahatları terk etmek ve iki maslahattan daha önemli olanı tercih etmek gerekir.
6. İmamlığa niyet etmeyen bir kimseye uyularak arkasında namaz kılmabi-lir. Ancak bu hüküm tartışmaya açıktır. Çünkü Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem imamlığa niyet etmediğiyle ilgili bir nakil yoktur; böyle bir durumu da zan-na dayalı bir yorumla tespit etmek mümkün değildir.
7. Cemaatle nafile namaz kılınırken ezan ve kamet terk edilebilir.
aleyhi ve seli em
Hz. Aişe: "Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem ayakları şişip çatlayana kadar geceleri ibadet ederdi." demiştir.
1130- Muğire İbn Şu'be'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Resûlullah aleyhi ve sellem geceleri o kadar çok namaz kılardı ki bu yüzden ayakları/b aldırları şişerdi. Onun bu halini görüp sitemde bulunanlara ise: "Ben Allah'a çokça şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdu.
İbn Battal Resûl-i Ekrem'in sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ben Allah'a çokça şükreden bir kul olmayayım mı?" buyruğu ile İlgili olarak şu açıklamaları yapmıştır: "Bu hadis, kişinin ibadet konusunda bedenine zarar verecek olsa bile nefsinin rahatını bırakıp tutkulu olması ve sıkı davranması gerektiğini gösterir. Çünkü Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedildiğini bildîği halde ayaklan şişinceye kadar namaz kılmıştır. Bırakalım günahlarının bağışlandığını bilip bilmemesini, cehenneme gidip gitmeyeceğini bile bilmeyen bir kimsenin nasıl bir tavır içinde olması gerektiğini buna göre düşünelim."
Ancak İbn-i Battâl'm bu ifadeleri bıkkınlığa, dolayısıyla ibadetlerin terk edilmesine yol açmaması şartıyla kayıtlıdır. Çünkü Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem her konuda olduğu gibi ibadet konusundaki hali de en mükemmel haldir. O bedenine zarar verecek olsa bile Rabbi'ne ibadetten asla geri kalmaz, kesinlikle bıkkınlığa düşmezdi. Aksine Nesâî'nin Enes İbn Maîik'ten naklettiğine göre namaza olan düşkünlüğünü şu şekilde ifade etmiştir: "Benim için asıl huzur namazda var edildi." Fakat Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem dışındaki insanlar eğer bıkkınlığa düşmekten korkarlarsa kendilerini asla sıkıntıya sokmamak, meşakkatli ibadetlere kalkışmamalıdırlar. Zaten Resûl-İ Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem de bunu ifade etmek üzere şöyle buyurmuştur: "Gücünüzün yeteceği ameller İşleyinl Siz (amelinizden) bıkmadıkça Allah Teâlâ (size sevap yazmaktan) bıkmaz."
1. Şükür amaçlı namaz kıhnabilir.
2. Dil ile Allah'a şükredilebileceği gibi amelle de şükür görevi îfa edilebilir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de "Ey Dâvûd ailesi şükür için çahşın [13] buyurulmuştur.
Kurtubî şöyle demiştir: "Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem ibadette kendisini bu denli sıkıntıya soktuğunu görüp niçin bu şekilde hareket ettiğini soranlar O'nun günahlarının dolayısıyla Allah'tan korktuğunu ve bu yüzden Allah'tan bağışlanma ve rahmet dilediğini zannediyorlardı. Fakat Resûlullah'm sallallâhu aleyhi ve sellem bütün günahları bağışlandığı kesin olduğu için böyle bir yola başvurmasına gerek yoktur. İşte Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem kendisine bu soruyu yöneltenlere ibadet için başka bir yol daha olduğunu ifade etmiştir. Bu yol da Allah'ın bağışına, mağfiretine ve verdiği nimetlere karşılık şükretme yoludur. Böylece Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem çok büyük bir nimete nail olduğu için Allah'a şükrettiğini anlatmış olmaktadır. Şükür verilen nimetleri itiraf etmek ve Allah'a kulluk hizmetini hakkıyla yerine getirmektir. İşte kimde bu özellikler yoğun bir şekilde bulunursa ona "şekûr" adı verilir. Zaten Cenâb-ı Hakk bu yüzden "Kullarımdan hakkıyla şükredenler (şekûr) çok azdır" buyurmuştur.
3. Resûlullah satiaiiâhu aleyhi ve sellem ibadete pek düşkün idi ve Rabbine karşı duyduğu haşyet çok yoğundu. Alimler bu konuyla ilgili olarak şöyle bir açıklama yapmışlardır: "Peygamberler Allah'tan ziyadesiyle korkmak (havf) konusunda kendilerine bir çok sorumluluk yüklemişler ve bunlara sadık kalmışlardır. Çünkü onlar Allah Teâlâ'nın kendilerine verdiği nimetin ne kadar yüce olduğunu ve daha hak etmeden bu nimetin kendilerine lütfedildiğini çok iyi biliyorlardı. İşte Allah'a şükür görevini kısmen de oİsa yerine getirebilmek için olanca güçleri ile kulluğa/ibadete yönelmişîerdir. Bununla birlikte kulların Allah'ın haklarını tam anlamıyla yerine getiremeyeceklerini de biliyorlardı. Her şeyin en doğrusunu sadece Allah bilir."
Not: İmam Buhârî'nin bu hadisi niçin naklettiği ile ilgili olarak şöyle bir açıklama yapılmıştır: "İmam Buhârî bütün bir geceyi ibadetle geçirmenin mekruh olmadığını vurgulamak için bu rivayeti nakletmiştir. Daha sonra naklettiği ve bütün bir gecenin ibadetle geçirilmediğini anlatan hadisler ise bu hükme aykırı değildir. Çünkü İmam Buhârî birbirinden farklı olan bu iki durum arasında görülen çelişkiyi şöyİe gidermiştir: "Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem her zaman gecenin tamamını ibadetle geçirmezdi. Bazen böyle yapar, bazen de uyur ve sonra namaza kalkardı. Nitekim Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bizzat kendisi bazen uyuduktan sonra namaza kalktığını ifade ettiği gibi, Hz. Aişe de Hz. Peygamber'in saibiiâhu aleyhi ve sellem gece ibadetini bu şekilde anlatmıştır."
1131- Abdullah İbn Amr İbnü'l-As'tan nakledildiğine göre Hz. Peygamber hu aleyhi ve setiem şöyle buyurdu: "Allah'ın en çok sevdiği namaz Hz. Davud'un kıldığı namazdır. Allah'ın en fazla sevdiği oruç da Hz. Davud'un tuttuğu oruçtur. O gece yarısına kadar uyur, sonra kalkıp gecenin üçte birini ibadetle geçirir ve son altıda birlik vakitte de tekrar uyurdu. Orucu ise gün aşın tutardı.[14]
1132- Mesrûk'tan nakledilmiştir: Hz. Aişe'ye, "Resûiullah'm sallallâhu aleyhi-ve sellem en çok hoşuna giden amel hangisiydi?" diye sordum. Şu cevabı verdi: "Devamlı olanı." Ben tekrar: "Peki gece ne zaman kalkardı?" deyince: "Horozların öttüğünü duyunca kalkardı" dedi.
Eş'as'm naklettiği rivayette ise şöyle geçmektedir: "Horozların öttüğünü duyunca kalkar ve namaz kılardı.[15]
1133- Hz. Aişe şöyle demiştir: "Resûlullah sallaüâhu aleyhi ve sellem benim yanımda kaldığı gecelerde (gece ibadet ettikten sonra) seher vakitlerinde uykuda olurdu."
Hz. Davud'un namazıyla ilgili olarak Mühelleb şöyle demiştir: "Hz. Davud gecenin ilk vaktinde uyumaya özen gösterirdi ve bunu bir alışkanlık haline getirmişti. Daha sonra Cenâb-i Hakk'ın: "Yok mu isteyen, istediğini vereyim" dediği vakitte kalkardı. Ardından bir süre daha dinlenmek üzere uyurdu. İşte İmam Buhârî'nin başlıkta işaret ettiği seher vaktindeki uyku budur. İnsanı bıkkınlığa sürüklemeyen ve herkesin rahatlıkla yapabileceği bir uygulama olduğu için gece ibadeti konusunda Allah'ın en çok sevdiği metod bu olmuştur. Kul bıkmadıkça Allah bıkmaz. Cenâb-ı Hakk fazlını ve ihsanını devamlı şekilde kullarına göndermek, onlara lütuflarda bulunmak ister. Gerçekten de Hz. Davud'un gece ibadeti kullar için en uygun ve en rahat tarzdır. Zira geceyi ibadetle geçirdikten sonra bir süre uyumak dinlendirici olur, bedeni rahatlatır, uykusuzluktan kaynaklanan yorgunluğu, halsizliği ve mahmurluğu giderir. Halbuki sabaha kadar uykusuz kalmak sıkıntılı olur.
1. Sabah namazına ve gündüz yapılacak zikirlere dinç bir şekilde ve tam bir gönül huzuru içinde yönelmek için gerekli tedbirler alınır.
2. Gece ibadetinin bu şekilde yapılması riyadan daha uzak bir davranıştır. Çünkü gecenin son altıda birlik vaktinde uyuyan ve sabaha çıkan bir kimse, daha dinç bir şekilde namaza kalkacağı için gece yaptığı ibadetlerin fark edilmesi mümkün olmaz.
3. Az da olsa devamlı olan amel teşvik edilmiştir.
4. İbadette orta yolu tutmak ve aşırıya kaçmamak gerekir. Çünkü bu durum kişinin daha dinç kalmasını sağlar ve kalbinin de yaptığı İbadete daha rahat bir şekilde yönelmesine yardımcı olur.
Muhammed İbn Nâsır'm da belirttiği gibi horozlar genellikle gece yarısında öterler.
1134- Enes İbn Mâlik anlatıyor: "Hz. Peygamber saibiiâhu aleyhi ve sellem ile Zeyd ibn Sabit beraber sahur yapmışlardı. Sahur bittikten sonra Resûl-i Ekrem saiidiâhu aleyhi w sellem kalkıp namaz kılmaya başladı." Râvîler Enes'e: "Hz. Peygamber aleyhi ve sellem ve Zeyd'in sahuru bitirmeleri ile namaza başlamaları arasında ne kadar süre geçmişti?" diye sorunca "Bir kimsenin elli âyet okuyabileceği kadar bir süre geçmişti" diye cevap verdi.
1135- Abdullah İbn Mesûd anlatıyor: "Bir gece Resûl-i Ekrem safeiiâhu aleyhi ve sellem ile birlikte namaz kıldım. Kıyamda o kadar uzun süre bekledi ki artık kötü bir şey yapmaya karar vermiştim." Râvî: "Ne yapmak istemiştin?" deyince İbn Mesûd şöyle cevap vermiştir: "Oturup Hz. Peygamber'i sallallâhu aleyhi ve sellem yalnız bırakmaya karar vermiştim."
1136- Huzeyfe radıyaiiâhu anh anlatıyor: "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem gece teheccüd namazı için kalktığında dişlerini misvakla temizlerdi."
Abdullah İbn Mesûd hadisi Resûlullah'm sallallâhu aleyhi ve sellem gece namazlarını uzun uzun kılmayı tercih ettiğini gösterir. Aslında Abdullah İbn Mesûd Resûl-i Ekrem'e sallallâhu aleyhi ve sellem uymak konusunda çok titiz ve dirençli bir sahâbîdir. Fakat buna rağmen kendi alıştığı gece ibadetinden çok uzun bir namazla karşı karşıya kaldığı için oturup Hz. Peygamber'i saiiaMhu aleyhi ve sellem yalnız bırakmayı düşünmüştü. İmam Müslim'in Câbir İbn Abdullah'tan naklettiği rivayette geçen En faziletli namaz kunûtun uzun olduğu namazdır" ifadesi de Hz. Peygamber'in aleyhi ve sellem uygulamasına işaret etmektedir. Fakat bu hadiste geçen kunût kelimesinin huşu anlamına gelme ihtimali de bulunmaktadır. Sahâbîlerin birçoğuna göre ne kadar çok rükû ve secde edilirse o kadar faziletlidir. Yine İmam Müslim'in Sevbân'dan naklettiği hadise göre "Amellerin en faziletlisi çokça secde etmektir." Benim anladığım kadarıyla bu durum kişiden kişiye değiştiği gibi hale göre de değişir.
Abdullah İbn Mesûd'un kötü bir şey yapmaya karar vermiştim, demesi imamın fiillerine aykırı hareket etmenin kötü bir amel olduğunu vurgulamaktadır.
1137- Abdullah İbn Ömer'in anlattığına göre bir adam Hz. Peygamber'e hu aleyhi ve sellem gece namazının nasıl kılınacağını sormuş Resûiullah sallallâhu ve sellem da şöyle cevap vermişti: "Gece namazı ikişer rekat halinde kılınır. Fakat sabah namazını kaçıracağından korkarsan tek bir rekat daha kılarsın."
1138- Abdullah İbn Abbâs şöyle demiştir: "Resûiullah'in sallallâhu aleyhi ve gece namazı on üç rekat idi."
1139- Mesrûk Hz. Aişe'ye Resûlullah'ın sallallâhu aleyhi ve sellem gece namazını sormuş o da şu cevabı vermiştir: "Onun gece namazı sabah namazının iki rekatı dışında yedi, dokuz ve on bir rekat olurdu."
1140- Hz. Aişe şöyle demiştir: "Resûiullah sallallâhu aleyhi ve sellem vitir namazı, ile sabah namazının iki rekatı da dahil olmak üzere geceleri on bir rekat namaz kılardı."
İmam Müslim'in Sa'd
İbn Hişâm yoluyla Hz. Aişe'den naklettiğine göre Resûiullah sallallâhu aleyhi
ve sellem gece ibadetine çok hafif İki rekathk bir namaz İle başlardı. Bana
göre bu rivayet diğer rivayetlere göre daha tercihe şayandır. Çünkü Resûl-i
Ekrem'in sallallâhu aleyhi ve sellem gece ibadetinin on bir rekat olduğunu
vurgulayan Ebû Seleme hadisi, hem İmam Buhârî hem de diğer bazı hadisçiler
tarafından "Önce dört rekat, ardından dört rekat daha ve en sonunda üç
rekat kılardı" diye nakledilmiştir. Bu da söz konusu rivayetin, Hz.
Peygamberin sallallâhu aleyhi ve sellem gece ibadetine İki hafif rekatla
başladığına dair rivayete ters düşmediğini gösterir. Ancak Zührî'den nakledilen
rivayet bu rivayetle çelişkili görülebiİir. Bununla birlikte hadis rivayetinde
"Hafız" payesini alan bir muhaddisin naklettiği ek bilgi makbuldür.
Böylece söz konusu rivayetler arasındaki çelişki de giderilmiş olur. Burada
vitir namazı konusunu ele alırken nakledilen rivayetler ve görüş ayrılıkları
hatırlanmalıdır. Hatırlanması gereken hususlar şunlardır:
1. Vitir namazından
sonra kılman İki rekathk namazla ilgili rivayetler.
2. Söz konusu iki rekat namaz, vitirden sonra kılınan bağımsız bir namaz mıdır yoksa sabah namazından önce kılman ve bu namaza bağlı olan İki rekathk namaz mıdır?
Ahmed İbn Hanbel ile Ebû Davud'un Abdullah İbn Ebû Kays yoluyla Hz. Aişe'den naklettikleri şu rivayet de bu görüşümüzü desteklemektedir: "Resûîullah sallallâhu aleyhi ve sellem dört artı üç rekat, alü artı üç rekat, sekiz artı üç rekat ve on artı üç rekat şeklinde gece namazı kılardı ve vitri (namazların tek rekattı hale getirilmesi) bu şekilde sağlardı. On üç rekattan fazla, yedi rekattan da az bir şekilde namazları tek rekatlı hale getirdiği vâkî değildi." Konuyla ilgili olarak benim vâkıf olduğum en sahih rivayet budur. Bu rivayet Hz. Aişe'den nakledilen birbirinden farklı rivayetler arasındaki çelişkinin giderilmesini de sağlamaktadır. Her şeyin en doğrusunu sadece Allah bilir.
Kurtubî şöyle demiştir: "Hz. Aişe'den bu konuda nakledilen rivayetler arasmdaki çelişkiyi gideremeyen pek çok âlim bir sorunla karşı karşıya olduklarını düşünmüşler ve hatta bazıları hadislerin çelişkisi gider ile meye cek/aralan bulunamayacak kadar problemli olduğuna (muztarib) hükmetmiştir. Fakat böyle bir sorunun olabilmesi için Hz. Aişe'den nakilde bulunan râvînin tek olması veya nakledilen rivayetlerin tek bir zamanla/olayla iigiii olması gerekir. Dolayısıyla bizim doğru olduğunu düşündüğümüz görüş şudur; Hz. Aişe'den nakledilen birbirinden farklı rivayetler, farklı zamanlar ve farklı durumlarla ilgilidir. Bu farklılık ise Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem o zaman dinç olup olmamasından ve gece ibadetiyle ilgili bütün tutumlarının caiz olduğunu gösterme amacından kaynaklanır. Her şeyin en doğrusunu sadece Allah bilir."
Bana kalırsa Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem gece on bir rekattan daha fazla namaz kılmamasmdaki hikmet/sır şudur: "Teheccüd ve vitir namazları gece kılman namazlardır. Gündüz kılınması farz olan namazlar ise (öğle dört, ikindi dört ve akşam - akşam namazı gündüzün vitri olarak kabul edilir - üç rekat olmak üzere) toplam on bir rekattır. İşte böylece gece kılınan namazlar ile gündüz kılınan namazlar sayı bakımından eşitlenmiş olur. Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem gece on üç rekattan daha fazla namaz kılmadığını vurgulayan rivayeti esas aldığımızda ise bu sayısal uyum sabah namazının gündüz namazları kategorisinde değerlendirilmesi ile sağlanır."
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Ey örtünüp bürünen (Resulüm)! Gece biraz ilerleyince (namaz için) kalk. Gece yarısı - gece yarısından biraz önce ya da sonra - kalk ve ağır ağır, duyarak Kur'ân oku. Biz sana sorumluluğu ağır bir mesaj tevdî edeceğiz. Ve gerçek şu ki, gece vakti zihin daha zinde ve güçlü olur ve okuma daha da berraklaşır. Halbuki gündüzleri seni meşgui edecek yığınla iş var.[16]
"Ey Peygamber! Rabbin, senin ve beraberindekilerin gecenin üçte ikisini, yahut yarısını, yahut üçte birini (namaz için) uyanık geçirdiğini bilir. Gecenin ve gündüzün ölçüsünü koyan Allah, sizin gece ibadetini küçümsenmeyeceğin izi ve bu ibadete tam anlamıyla güç yetiremeyeceğinizi bilir ve bu sebeple O, rahmetiyle size yaklaşıp sizi bağışlar. O halde Kur'ân'dan kolayca okuyabileceğiniz kadarını okuyun. Allah, zaman zaman içinizde hastalar, Allah'ın lütfunu aramak için yola koyulanlar ve Allah yolunda savaşa çıkanlar olacağını bilir. Öyleyse ondan kolayca okuyabileceğiniz kadarını okuyun, namazınızda devamlı ve dikkatli olun (ikâme) ve zekâtı verin. Allah'a güzel bir borç verin. Çünkü kendi adınıza güzel ne iş yaparsanız, karşılığını aynen Allah katında görürsünüz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.[17]
Abdullah İbn Abbâs âyette terkibinde geçen beş dilinde gece kalkmak anlamına geldiğini söylemiştir.
Âyetteki kelimesi ise Kur'ân'a uyum demektir. Buna göre anlam şöyle olur: Gece kalkmak işitme, görme duyulan ile kalbin tam bir uyum içinde Kur'ân'a yönelmesi için çok uygun bir zaman dilimidir.
1141- Enes İbn Mâlik şöyle demiştir: "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bu ayda o kadar çok oruçsuz olurdu ki, hiç oruç tutmayacak sanırdık. Bazen de o kadar çok oruç tutardı ki bu ayı hep oruçla geçireceğini düşünürdük. Sen onu geceleri ibadet ederken de görmek istesen görürdün, uyurken de görmek İstesen görürdün."
Kur'ân'ın ağır ağır ve duyarak okunması, harflerin açık ve seçik bir şekilde taleffuz edilmesi harekelerin hakkının tam olarak verilmesi ile olur.
Sorumluluğu ağır mesaj, Kur'ân'ı Kerîm'dir. Hasan-ı Basrî bu ağır sözün Kur'ân ile amel etmek olduğunu söylemiştir.
Alimlerin çoğunluğuna göre Kur'ân'da Arapça dışında bir kelime yoktur. Onlara göre eğer böyle bir kelimenin varlığından söz ediliyorsa söz konusu kelimenin her iki dilde de ortaklaşa kullanıldığını düşünmek gerekir.
(Sen onu geceleri ibadet ederken de görmek istesen görürdün uyurken de görmek İstesen görürdün) Bu ifade Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem gece namazının ve uykusunun belli bir zamanı olmadığını, kendisine nasıl kolay geliyorsa ve rahat oluyorsa geceyi o şekilde ibadetle ihya ettiğini göstermektedir. Hz. Aişe'dcn nakledilen ve Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem horozun sesini duyduğu zaman kalktığını vurgulayan rivayet bu hadisle çelişmez. Çünkü Hz. Aişe burada kendisinin haberdar oiduğu bir durumu aktarmakla yetinmiştir; Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem farklı uygulamalarından habersiz kalması ihtimal dahilindedir. Zira Hz. Aişe kendi odasındaki gece ibadetini bilmektedir. Dolayısıyla Enes İbn Mâlik'ten nakledilen bu rivayet Hz. Peygamber'in saikiiâhu aleyhi ve sellem diğer zamanlarda kıldığı gece namazlarını anlatır.
1142- Ebû Hüreyre Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Sizden biri uyuduğu zaman şeytan onun kafasının arka tarafına üç düğüm atar ve her düğümü attıkça: 'Önünde uzun bir gece var, haydi uyu!' der. Kişi uyanıp Allah'ı zikrederse bu düğümlerden biri çözülür. Kalkıp abdest alırsa ikincisi, namaz kıldığında da üçüncüsü çözülür. Böylece o kişi dinç ve huzurlu bir şekilde sabaha kavuşur. Aksi halde uyuşuk, tembel ve huzursuz bir halde sabahlar."
1143- Semüre İbn Cündeb'in naklettiğine göre Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bir rüya ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
"Başı taşla yanlan kimse Kur'ân'ı öğrenecek, fakat onu (ezberleyip korumayı ve onunla amel etmeyi) terk edecek. Ayrıca farz namazları da uykudan kalkmadığı için bırakacak."
Hadiste geçen "sizden biri" ifadesi muhatapların veya aynı özellikleri taşıyan kişilerin tamamını kapsamına alan genel bir ifadedir. Fakat peygamberler, haklarında "Şüphesiz benim has kullarım üzerinde senin hiçbir gücün ve etkin olamaz [18] buyuruları kimseler ve uyumadan önce Âyetü'l-kürsî'yi okuyanlar şeytandan muhafaza edildiklerinden dolayı böyle bir durum onlar için söz konusu olamaz.
Şeytan "önünde uzun bir gece var" derken maksadı daha vakit var, birazdan kalkarsın gibi düşüncelerle kişiyi gece ibadetine kalkmaktan engellemek ve oyalamaktır.
Şeytanı attığı düğümle ilgili olarak farklı yorumlar yapılmıştır. Bu yorumlardan birine göre söz konusu olan gerçek anlamda bir düğümdür. Tıpkı büyücülerin büyülemek istedikleri kişi için düğüm atmalarına benzer. Böyle büyü işleriyle uğraşanların çoğu kadındır. Bunlar ellerine bir ip alırlar ve bir takım büyülü sözler söyleyerek bu ipe düğüm atarlar. Böylece büyü sonunda büyülenen kişi etkilenir. Zaten bu yüzden Felak sûresinde düğümlere üfürenlerin şerrinden Allah'a sığmılmıştır. Buna göre düğümlenen kafanın bizzat arka tarafı değildir; düğüm kafanın arka tarafında bir şey üzerine atılır.
Düğümlerin tamamının
çözülmesi hadisten anlaşıldığı kadarıyla özellikle namazın kılınmasıyla
gerçekleşir. Bir yere oturup yerleştirerek, kaba etleri yere iyice yapışmış
şekilde uyumak örneğinde olduğu gibi, abdest bozulmayacak şekilde uyumak ve
yeniden abdest almaya ihtiyaç duymamak hakkındaki hüküm de böyledir. Buna göre
bir kimse bu şekilde uyuduktan sonra uyanıp Allah'ı zikretmeden veya abdest
almadan namaz kılsa onun için atılan düğümlerin tamamı çözülür. Çünkü namaz
kılmak için abdestli olmak şart olduğu gibi, namaz zikri de kapsamına alan bir
ibadettir. Bu durumda Resûlullah'm sallallâhu aleyhi ve sellem "Namaz
kıldığında düğümlerin tamamı çözülür" şeklindeki buyruğu şu anlamlara
gelir:
1. Burada
kasdediien abdest alması gerekmeyen kişi ise, gerçekten de sadece namaz
kılmakla şeytanın attığı düğümlerin tamamı çözülür.
2. Eğer kasdediien abdest alması gereken kişi ise, bu durumda Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem söylediği şeylerin her biri yapıldıkça bir düğüm çözülür veya yapılan son ibadetle tamamı çözülmüş olur.
Bazı âlimlere göre kişinin dinç ve huzurlu bir şekilde sabaha çıkması Allah Teâlâ'nın kendisine lütfettiği ve muvaffak kıldığı itaatten, va'd ettiği mükâfatlardan ve şeytanın attığı düğümlerin çözülmesinden kaynaklanan bir sevinç halidir. Bununla birlikte bana göre gece ibadetinde bulunan kişi bunlardan hiçbirini düşünmese bile, gece namazında kişiye dinçlik ve huzur veren bir sır/bir öz bulunmaktadır. Gece namazının kılmmaması ise tam tersi bir sonuç doğurur. Nitekim "Ve gerçek şu ki, gece vakti zihin daha zinde ve güçlü olur ve okuma daha da berraklaşır [19] âyeti de buna işaret etmektedir. Bazı âlimler bu hadisten şöyle bir sonuç çıkarmışlardır: "Bir kimse gece kalkıp bir defa olsa bile hadiste zikredilen şeyleri yapsa ve sonra tekrar uyuşa şeytan ikinci defa ona düğüm atamaz." Fakat gece kalkıp zikrettiği, abdest aldığı ve namaz kıldığı halde gizli ve açık günahlardan uzak durmayan kimselere her defasında düğüm atıldığını söyleyen âlimler de bulunmaktadır. Bize göre böyle mutlak bir ifade kullanmak yerine işlediği günahlara pişman olan ve tevbe edenler ile günahlardan uzaklaşmak için herhangi bir çaba göstermeyen, bu konuda azimli davranmayan ve günahlarında ısrarlı olan kimseleri birbirinden ayırmak gerekir.
Kişi bu hayırlı amelleri yapmazsa uyuşuk, tembel ve huzursuz bir şekilde sabaha çıkar. İbn Abdilberr bu konuyla ilgili olarak şöyle demiştir: "Hz. Peygamber'in saiMâhu aleyhi ve sellem bu yergisi gece hiç kalkmayan ve namaz kılmayanlar hakkındadır. Fakat farz namazlara veya gece ibadetine hiç bırakmadan devam edenler uykusuzluğa yenik düşüp uykuya dalacak olurlarsa, hadislerde de belirtildiği gibi, Allah Teâlâ onlara namaz kılmış gibi sevap yazar ve uykuları da onlara Allah tarafından lütfedilen bir sadaka olur."
1. Şeytanın "Önünde uzun bir gece var" derken kasdettiği gece uykusudur. Fakat aynı durumun gündüz uykusu için olması da mümkündür. Zira gündüz dinlenmek için uykuya dalındığında namazın kaçırılması söz konusu olabilmektedir. Özellikle de İmam Buhârî'nin burada kılınmayan namazı, farz namazlar diye açıkladığını düşünürsek bu ihtimal de güçlenecektir.
2. Ibnü'l-Arabî'nİn iddiasına göre İmam Buhârî hadiste geçen "Şeytan düğüm atar" ifadesi dolayısıyla gece ibadetinin farz olduğuna işarette bulunmuştur. Fakat bu, tartışmaya açık bir görüştür. Zira İmam Buhârî daha önce zikrettiğimiz gibi teheccüd namazıyla ilgili 5. başlıkta " farz kılmaksızın" ifadesini açık bir şekilde kullanmıştır. Ayrıca İmam Buhârî'nin burada kasdedilenin farz namazlar olduğunu söylemesi de İbnü'l-Arabî'nin görüşünü çürütmektedir. Ben bazı tabiûn âlimlerinden başka gece ibadetinin farz olduğunu söyleyen hiç kimse bilmiyorum ve bu görüşle ilgili bir nakle de muttali değilim. İbn Abdilberr şöyle demiştir: "Tâbiûn âlimlerinden bir kısmı bir koyun sağımı kadarlık bir sürede gece ibadetinin farz olduğunu söylemişlerdir. Fakat onlar bu konuda yalnız kalmışlardır. Alimlerin çoğunluğuna göre ise gece ibadeti menduptur.
Muhammed İbn Nasr ile başka âlimlerin naklettiğine göre Hasan-ı Basrî'ye: "Kur'ân'ın tamamını ezbere bilen, fakat gece hiç kalkmayıp sadece farz namazları kılan bir adam hakkında ne buyurursunuz?" diye sorarlar. Hasan-ı Basrî de onlara: "Allah onu kahretsin, Kur'ân'ı yastık gibi mi kullanıyor!" der. Muhatapları: "Fakat Allah Teâlâ, bize Kur'ân'dan kolayımıza geleni okumamızı emretmiyor mu?" deyince de şöyle mukabelede bulunmuştur: "Evet, fakat bunun ölçüsü elli âyettir." İşte bazı bilginler bu rivayete dayanarak Hasan-ı Basrî'ye göre gece ibadetinin farz olduğunu söylemişlerdir.
Tirmizî'nin naklettiğine göre İshâk İbn Râhûye şöyle demiştir: "Gece ibadeti Kur'ân ehlinin boynunun borcudur." İşte bu ifade Hasan-ı Basrî'den nakledilen rivayeti kayıtlar/tahsîs eder; yani ona göre de gece ibadetinin Kur'ân ehli olanlar için olduğu sonucu çıkar. Bununla birlikte "farz" hükmü açık bir şekilde verilemez.
3. Bazıları bu hadis ile Vekâlet bölümünde Ebû Hüreyre'den nakledilen "Uyurken âyetü'î-kürsîyi okuyan kimselere şeytan yanaşamaz" hadisi arasında çelişki bulunduğunu düşünmüşlerdir. Fakat bu iki hadis arasında herhangi bir çelişki bulunmamaktadır. Zira düğüm atılması ve şeytanın yanaşması olaylarından biri psikolojik (manevî) bir durum, diğeri de fizikî (hissî) bir olay olarak yorumlanırsa herhangi bir sorun ve çelişki kalmaz.
4. Üstadımız Hafız Ebü'1-Fadl İbnü'l-Hüseyin "Şerhüt-TirmizT adlı eserde şöyle demektedir: "Gece ibadetine iki rekatlık hafif bir namazla başlanmasmdaki incelik ve sır, şeytanın attığı düğümleri bir an önce çözme isteğidir." Ebü'l-Fadl'm bu görüşünün dayanağı şeytanın attığı düğümlerin namaz kılınıp tamamlanmadan çözülemeyeceğidir.
5. Bu hadiste abdestin zikredilmesi genel bir durumu anlatmaktadır. Zira cünüp olan bir kimse için abdestin yeterli olmayacağı açıktır; böyle bir kimsenin düğümleri ancak boy abdesti ile çözülür. Suyun bulunmaması durumunda teyemmümün şeytan tarafından atılan düğümleri çözmek bakımından abdest ile boy abdestinin yerini tutup tutmayacağı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Fakat teyemmümün de aynı işlevi göreceği görüşü doğruya daha yakın görünmektedir. Bununla birlikte teyemmümün uykunun açılmasında abdest kadar etkili olmadığı da herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
6. Gece kalkıldığı zaman okunması gereken belirli bir zikir yoktur. Bu yüzden Allah'ı zikir anlamına gelen her ifade bu işlevi görür. Allah Teâlâ'yı zikir kapsamına Kur'ân okumak, hadis ve şer'î ilimler öğrenmek de girer.
1144- Abdullah radıydiâhu anh şöyle demiştir:
Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem yanında bir adamdan bahsedildi ve "Sabaha kadar uyudu, namaza kalkmadı" denildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem: "Şeytan onun kulağına işedi" buyurdu.[20]
Şeytanın işemesi konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Bir görüşe göre bunun hakikat anlamı kasdedilmektedir. Kurtubî ve diğerleri Şöyle derler: Burada kullanılan tabirin gerçek anlamda kullanılmış olmasına bir engel yoktur. Çünkü böyle bir olay imkansız değildir. Zira şeytanın; yediği, içtiği, nikahlandığı bilinmektedir. Bu durumda onun işemesi imkansız değildir.
Bir diğer görüşe göre bunun anlamı, şeytanın o kişinin kulağını batıl sözlerle doldurması, o kişinin kulağının zikirden uzak kalmasıdır. Bir başka görüşe göre bunun anlamı şeytanın kişiyi küçümsemesidir.
Bir görüşe göre de bunun anlamı, şeytanın kişiyi istila edip, onu üzerine deyeceği tuvalet kılacak kadar hafife almasıdır. Çünkü genellikle hafife alınan Şeylerin üzerine işenir.
Başka bir görüşe göre ise, bu uykunun ağırlığı sebebiyle geceleyin namaza Akmaktan gafil olan kişi için yapılan bir benzetmedir. Nitekim kulağına işenen ve kulağı ağırlaşan, bundan dolayı işitme duyusunu kaybeden kişi de böyle bir duruma düşer. Araplar, kulağın ifsad olması yani işitme duyusunu kaybeden kişi için kinaye olarak kulağına işenmiş, kulağa işeme tabirini kullanırlar.
et-Tîbî şöyle demiştir: Uyumaya göz daha uygun olduğu halde hadiste kulağın zikredilmesinin sebebi, uykunun ağırlığına işaret etmektir. Çünkü kulaklar kişinin uyanmasına sebep olan seslerin geldiği yerlerdir. Hadiste idrarın zikredilmesinin sebebi de bunun boşluklara kolayca girmesi, damarlarda hızlıca yol almasıdır. Bu ise bütün organlarda tembellik meydana getirir.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Gecenin az bir vakti uyurlar, seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.[21]
1145- Ebû Hüreyre'nin mdıyaiıahu anh belirttiğine göre Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Yüce Rabbimiz her gece, gecenin son üçte biri kaldığında en yakın semaya inerek şöyle der: Bana dua eden yok mu ona icabet edeyim, isteyen yok mu ona vereyim, bağışlanmayı isteyen yok mu onu bağışlayayım.[22]
Katâde, Mücâhid ve başkalarından nakledildiğine göre âyette sözü edilenler, sabah oluncaya kadar teheccüd namazı kılmadan uyumazlardı.
Allah'ın bir ciheti olduğunu kabul edenler bu hadisi delil getirerek "bu yön yukarısıdır" demişler, çoğunluk İse bunu reddetmiştir. [23] Çünkü bu görüşü kabul etmek, Allah'ın bir yeri kapladığı sonucuna götürür ki Allah bundan münezzehtir.
Bu hadisteki "inme"nin ne anlama geldiği konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür:
Bazıları bunu ilk anda anlaşıldığı anlama yormuştur.
Bazıları bu konudaki hadislerin sahih olduğunu inkar etmiştir. Haricîler ve Mutezile bu görüştedir. Onlar hakka karşı kibirle nenlerdir.
Bazıları Allah'ın keyfiyetten ve başka bir şeye benzemekten münezzeh olduğunu kabul ederek bu ifadeye hadiste yer aldığı şekliyle mücmel olarak iman etmiştir. İlk dönem âlimlerinin çoğunluğu böyledir. Beyhakî ve diğer âlimler bu görüşü dört İmam ile birlikte, Süyfan-ı Sevrî, Süfyân Ibn Uyeyne, Hammâd İbn Seleme, Hammâd Ibn ibrahim, el-Evzâî, el-Leys ve diğer âlimlerden nakletmiştir.
Bazıları yorumda aşırıya giderek neredeyse tahrife varmıştır.
Beyhakî şöyle der: Bu konuda en doğru yol, keyfiyetini araşürmaksızın buna iman etmek, bununla ne kasdedîldiği konusunda konuşmamaktır. Ancak Hz. Peygamber'den bu konu ile İlgili bir haber gelmişse bu durumda Rasulullah'tan gelen anlam esas alınır. Bu konuda geniş açıklama Tevhid bölümünde gelecektir.[24]
Ibnü'l-Arabî ise şöyle der: Bid'at mezheplerine mensup kimseler bu hadisleri reddetmişler, selef bunları yorumlamadan kabul etmiş, bazıları ise yorumlamışlardır. Ben de bu son görüşteyim.[25]
Zührî'den gelen rivayetler, Allah'ın sözünün dua, istemek ve istiğfarı içerdiği konusunda birleşmektedir. Üçü arasındaki fark şudur: İstenen şey ya zarar veren şeyin defi yani zararı uzaklaştırmak, yahut faydalı şeyin elde edilmesidir. Bu faydalı ve zararlı şeyler de ya dinî ya da dünyevîdir. İstiğfarda ilkine işaret vardır. Allah'tan istemede İkincisine işaret vardır. Duada ise üçüncüsüne İşaret vardır.
Said'İn Ebû Hüreyre'nin rivayetine "Tevbe eden yok mu tevbesini kabul edeyim" ilavesi vardır. Ebû Cafer'in Ebû Hüreyre'den gelen rivayetine "Benden nzık isteyen yok mu ona rızık vereyim, zararının giderilmesini isteyen yok mu ondan uğradığı zaran gidereyim" ifadesi eklenmektedir.
Ümmü Sabiyye'nin azatlısı Atâ Ebû Hüreyre'nin rivayetine şunları eklemiştir: "iyileşmeyi isteyen hasta yok mu ona şifa vereyim"
Bunlarda ifade edilenlerin tümü önceki hadisin kapsamına dahildir. Bu hadis itaate teşvik etmekte ve itaat için verilecek büyük sevaba işaret etmektedir.
Gecenin sonunda namaz kılmak, başında namaz kılmaktan daha faziletlidir.
Vitir namazını geciktirmek, gecenin başında kılmaktan daha faziletlidir. Ancak bu, geceleyin kalkabileceğini düşünenler içindir.
Gecenin sonu dua ve istiğfar için daha faziletlidir. Yüce Allah'ın "seher vakitlerinde istiğfar ederler" ifadesi de bunu göstermektedir. Zira bu vakitte yapılan dua makbuldür. Dua eden bazı kimselerin dualarının gerçekleşmemesi buna aykırı düşmemektedir. Çünkü duanın gerçekleşmemesinin sebebi duanın şartlarında bir eksikliğin bulunması ihtimalidir. Örneğin yiyecek, içecek ve giyecek konusunda haramdan kaçınmama yahut dua edenin aceleci davranması yahut da duada günah bir şeyin, akraba ile ilişkiyi kesmenin yer alması gibi hususlar duanın kabulüne engeldir. Ya da icabet gerçekleşmekle birlikte kulun istediği şey, kulun maslahatı veya Allah'ın dilediği bir nedenle geciktirilebilir.
Selman, Ebu'd-Derdâ'ya radıyaiiâhu anh "uyu" dedi, gecenin sonu gelince de "kalk" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber "Selman doğru söylemiş" dedi.
1146- Esved şöyle dedi: Hz. Âişe'ye "Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem gece namazı nasıldı?" diye sordum. Hz. Aişe şöyle dedi: "Gecenin başında uyurdu, sonunda kalkıp namaz kılardı. Sonra yine yatağına dönerdi. Müezzin ezan okuduğunda yerinden fırlardı. Gusletme ihtiyacı olursa gusleder, ihtiyacı olmazsa abdest alıp çıkardı."
Konu başlığında yer alan Hz. Peygamber'in "Selman doğru söylemiş" sözü, onun Ebû Derda'ya söylediği sözlerin tümünün doğru olduğu anlamına gelir. Bu, açık olarak Selman'ın bir menkıbesini anlatır
Hadisten, Hz. Peygamber'in sallallhu aleyhi ve seikm bazen yıkanmadan cünüp olarak uyuduğu anlaşılmaktadır.
1147- Ebû Seleme İbn Abdurrahman Hz. Âişe'ye: "Resûlullah'm saiiaiıshu aleyhi vesellem Ramazan'da namazı nasıldı?" diye sordu. Hz. Âişe şöyle dedi: "Resûlullah ne Ramazan'da ne de başka zaman onbir rekattan fazla gece namazı kılmamıştır. Önce dört rekat kılardı. Bu rekatların güzelliğini ve uzunluğunu sorma gitsin! Sonra dört rekat daha kılardı. Bunların da güzelliğini ve uzunluğunu sorma gitsin! Sonra üç rekat kılardı."
(Hz. Âişe dedi ki): Ben: "Ey Allah'ın resulü! Vitir kılmadan uyuyor musun?" diye sordum.
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sdiem: "Ey Âişe! Benim sözlerim uyur, ama kalbim uyumaz" dedi.[26]
1148- Hz. ÂİŞe radıyaliâhu anh şöyle demişür: Resûlullah'm sallallâhu aleyhi ve selem gece namazlarında oturarak bir şey okuduğunu hiç görmedim. Yaşlanınca oturarak okumaya başladı. O zaman da yine okuduğu sûreden otuz yahut kırk âyet kaldığında ayağa kalkıp okur, sonra rükû ederdi.
Hadis, Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sdiem namazının bütün sene aynı olduğunu ve vitirden önce uyumanın mekruh olduğunu göstermektedir. Çünkü Hz. Âişe'nin bunu Hz. Peygamber'e sorması, bunun yasak olduğu görüşünün onun zihninde bulunduğunu anlatır. Hz. Peygamber ise ona "kendisinin başkaları gibi olmadığını" söyleyerek cevap vermiştir.
Hz. Hafsa, Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem gece namazını oturarak kılmasının, ölümünden bir yıl önce olduğunu anlatmıştır.
Bu hadis, nafile namaza oturarak başlayan kişinin oturarak rüku' yapmasını, ayakta başlayan kişinin ayakta rüku' yapmasını şart koşanları reddetmektedir. Bu görüş Eşheb'den ve bazı Haneffler'den rivayet edilmiştir. Bu konuda delil, Müslim ve diğer hadis imamlarının, Abdullah İbn Şakîk aracılığıyla Hz. Âişe'den rivayet ettikleri şu hadistir: Abdullah, Hz. Âişe'ye Hz. Peygamber'in namazını sormuş, Âişe soruya verdiği cevapta şunları da söylemiştir: "Ayakta okursa rü-ku'u ayakta yapar, oturarak okursa rüku'u oturarak yapardı". Bu hadis sahihtir. Ancak bu, Urve'nin Hz. Âişe'den rivayet ettiği şeyin yasak olmasını gerektirmez. İki hadis şu şekilde uzlaştmlabilir: Hz. Peygamber sağlığının iyi olup olmaması durumuna göre ikisini de yapardı.
1149- Ebû Hüreyre radıyaiiâhu anh şöyİe dedi: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem sabah namazında Bilâl'e şöyle dedi: "Bilâl! Müslüman olduktan sonra yaptığın ve en çok umut bağladığın amelini bana söyle. Zira ben cennette senin ayakkabılarının sesini benim önümde duydum".
Bilâl: "Benim en çok umut bağladığım amelim şudur: Ben gece veya gündüzün hangi vaktinde abdest alsam mutlaka bu abdest ile benim için takdir edildiği kadar (nafile) namaz kılarım" dedi.
Buradaki Bilâl, Hz. Peygamber'in müezzini Bilâl İbn Rebâhtır (Bilâl-i Habeşî). Hz. Peygamber'in sabah namazında Bilâl'e bu soruyu sorması, onun Bilâl'ın cennette ayakkabılarının sesini duymasının rüyada gerçekleştiğini göstermektedir. Çünkü Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem gördüğü rüyayı anlatması ve ashabının gördüğü rüyaları da yorumlaması onun bir sünneti idi.
Bilâl'ın "benim için takdir edildiği kadar" ifadesi farzı da nafileyi de kapsar. İbnü't-Tîn şöyle demiştir: Bilâl'in en çok umut bağladığı şeyin bu ameli olduğuna inanmasının sebebi, Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem amellerin en faziletlisinin namaz olduğuna dair sözünü bilmesiydi. Yine o gizli yapılan amelin, açıktan yapılan amelden daha faziletli olduğunu biliyordu.
Bu hadis, ibadetin sınırları konusunda içtihadın caiz olduğunu gösterir. Çünkü Bilâl, zikrettiğimiz dereceye kendi çıkarımı ile ulaştı ve Hz. Peygamber İbnü'l-Cevzî şöyle demiştir: Bu hadis, abdestin amacından ayrı düşmemesi için abdestten sonra namaz kılmaya teşvik etmektedir.
Mühelleb şöyle der: Bu hadis, Allah'ın kulunu yapmaya müyesser kıldığı bir amele çok fazla karşılık verdiğini göstermektedir.
Salih kimselere, Allah'ın yapmalarını nasip ettiği salih ameller sorulur, ta ki bu konuda başkaları onlara uysun.
Hoca öğrencisine yaptığı ameli sorar; şayet amel iyi ise buna devam etmeye teşvik eder, amel iyi değil ise bunu yapmasını yasaklar.
Abdeste devam etmek müstehaptır. Cennete gitmek, buna uygun bir karşılıktır. Çünkü kişinin abdeste devam etmesi, geceyi abdestü geçirmesini gerektirir. Geceyi abdestli olarak geçiren kişinin ruhu ise yükselir ve arşın altında secde eder. Bunu Beyhakî Şuabu'1-îman adlı eserinde Abdullah İbn Amr İbnü'l-As'tan rivayet etmiştir. Arş cennetin tavanıdır.
Büreyde hadisinin sonuna "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem böyle söyledi" ifadesini eklemiştir.
Hadisten ilk anda anlaşıldığına göre bu sevap, Bilâl'in o ameli sebebiyle gerçekleşmiştir. Bu hadis ile Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem "Hiçbirinizi ameli cennete sokamaz" sözü arasında bir çelişki yoktur. Bu hadis ile "Yaptıklarınız sebebiyle girin cennete"107 âyetini uzlaştırma konusunda ileri sürülen görüşlerin en meşhurlarından biri şudur: Cennete girmek aslen Allah'ın rahmeti ile olur, cennetteki derecelerin taksimi ise insanların yaptığı amellere göre olur.
Bu hadis, mutezilenin inancının aksine Cennetin şu anda mevcut olduğunu gösterir.
Kirmanî'nin "kimse ölmeden önce cennete giremez" sözü ile Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem miraç gecesi en sahih görüşe göre uyanık bir halde iken cennete girmesi ilk bakışta çelişmektedir. Şayet Kirmanî'nin ifade ettiği görüş sabit İse bunu peygamberlerin dışındakilere hamletmek gerekir. Yahut da dünyada, dünya âleminden çıkıp melekût alemine girenlere özgü kabul etmek gerekir.
1150- Enes İbn Mâlik radıyaiiâhu anh şöyle dedi: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi w sellem mescide girdi. Bir de baktı ki iki direk araşma uzatılmış bir ip var! Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem: "Bu ip de neyin nesi?" diye sordu.
Oradakiler: "Bu Zeyneb'in ipidir. (Namaz kılmaktan) yorulduğunda ona asılarak (ayakta durur)" dediler. Hz. Peygamber: "Hayır öyle yapmayın, o ipi çözün. Sizden biri dinç (zinde) olduğu vakit namaz kılsın. Yorulduğunda otursun" buyurdu.
1151- Hz. Aişe radıyaiiâhu anh şöyle dedi: Yanımda Benî Esed kabilesinden bir kadm vardı. Bu sırada odama Resûlullah saibiiâhu aleyhi ve sellem girdi ve "Bu kimdir?" diye sordu. Ben "falan kadındır. O kadın geceleri uyumaz" diyerek kıldığı namazları anlattım. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem: "Bunu bırak. Amellerden gücünüzün yettiğini yapın. Çünkü siz bıkıp usanmadıkça Allah bıkıp usanmaz." buyurdu.
İbn Battal şöyle demiştir: ibadette aşırıya gitmenin yasaklanmasının tek sebebi, ibadeti terk etmeye sebep olacak derecede bıkıp usanmaya götürme korkusudur.
Hadis ibadette orta yolu tutmaya teşvik etmekte, aşırıya gitmeyi yasaklamakta ibadete dinç bir şekilde yönelmeyi emretmektedir.
Hadiste münkerin (din ve akla aykırı şeyin) el ve dil ile giderilmesi söz konusudur.
Kadınların mescitte nafile namaz kılmaları caizdir.
Bu hadis, namazda ipe tutunmanın mekruh olduğuna delil getirilmiştir.
İmam Şafiî'ye bütün geceyi ibadetle geçirmenin hükmü sorulmuş o şöyle demiştir: "Bunu mekruh görmem. Ancak sabah namazını kaçıracak olan kişi için bu mekruhtur".
Hz. Peygamberin "bırak" demesi, böyle yapan kişinin, gevşekliğe ve bıkkınlığa düşerek yapmayı üstlendiği ibadeti de terk etmesi durumu sebebiyle bunun mekruh olduğuna işaret etmektedir.
Hz. Peygamberin "amellerden gücünüzün yettiğini yapın" ifadesi hem namaz hem de diğer ameller için geçerlidir.
1152- Abdullah İbn Amr İbnü'1-Âs radıyallâhu anh Hz. Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem kendisine şöyle dediğini bildirmiştir:"Ey Abdullah! Falanca gibi olma. O geceleri namaza kalkardı. Daha sonra geceleri kalkmayı terk etti."
(Geceleri Namaza Kalkarken Bunu Terk Etmenin Çirkin Görülmesi): Konu başlığında yer alan bu ibarenin anlamı "ibadetten yüz çevirme anlamı hissedildiğinde" demektir.
İbnü'l-Arabî şöyle demiştir: Bu hadis geceleri kalkmanın farz (zorunlu) olmadığını göstermektedir. Çünkü farz olmuş olsaydı, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bunu terk eden kimse hakkında bu ifadelerle yetinmez, onu en ağır bir şekilde kmardı.
İbn Hıbbân şöyle demiştir: Hadis, bir kimseyi başkasının yaptığı fiili yapmaktan sakındırmak maksadıyla onun kusurunu söylemenin caiz olduğunu göstermektedir.
Kişinin tefrite kaçmaksızm yapmayı âdet edindiği hayırlı fiillere devam etmesi müstehabtır. Farz olmasa bile böyle bir ibadeti hepten terk etmek mekruhtur.
1153- Abdullah İbn Amr İbnü'1-As radıyaiiâhu anh, Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi vesellem kendisine şunları söylediğini anlattı:
"Geceleri namaza kalktığın ve gündüzleri oruç tuttuğun bana bildirilmedi mi zannediyorsun?" (Abdullah dedi ki) Ben: "Evet ben bunları yapıyorum" dedim.
Hz. Peygamber: "Böyle yaparsan gözlerin yorulur, nefsin aciz kalır (bıkar). Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır, ailenin de senin üzerinde hakkı vardır. Sen bir gün oruç tut, bir gün iftar et, geceleri hem namaz kıl hem gerektiğinde uyu" buyurdu.
Hz. Peygamber'in "bana bildirilmedi mi zannediyorsun?" sözü bir konuda hüküm vermenin, ancak bir şeyi kesin olarak öğrendikten sonra olacağını göstermektedir. Çünkü O, Abdullah hakkında kendisine bildirilen şey ile yetinmemiş, onunla buluşup kendisinden bunu sormuştur. Çünkü Abdullah böyle yaptığını başkalarına kasıtsız olarak söylemiş, yahut da nakledenin muttali olmadığı bir şarta bağlamış olabilir.
"Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır": Yani insan olmanın gereği olarak ihtiyaç duyduğun ve Allah'ın insanlara mubah kıldığı yeme, içme, Rabbi'ne ibadete daha çok yardımcı olmak amacıyla bedeni dinlendirme gibi şeyleri yap. Nefsin haklarından biri de, nefsi Allah'tan başka şeylerden koparmaktır. Ancak bu kalbî bağlarla ilgilidir.
"Ailenin senin üzerinde hakkı vardır": Dünya ve âhirete ilişkin kesin olarak yerine getirilmesi gereken konularda onları gözet. Burada aile ile kastedilen yalnız zevce olabileceği gibi, kişinin nafakasını vermekle yükümlü olduğu kimselerin tümü olabilir. Bunun zikredilme sebebi Oruç bölümünde gelecektir.[27]
Hz. Peygamber'in "bazen oruç tut, bazen iftar et" sözü, "yukarıdaki hususları artık öğrendiğine göre her iki maslahatı da elde etmek için bazen oruç tut, bazen iftar et" anlamına gelir. Burada Hz. Davud'un orucu ima edilmektedir.
1- Kişinin yapmaya kesin olarak karar verdiği fiilleri anlatması caizdir.
2- Devlet başkanı, halkının genel işleri ile ilgilendiği gibi ayrıntı sayılabilecek işleri ile de ilgilenir, bunları yoklar, kendilerini ıslah edecek şeyi onlara öğretir.
3- Anlama
ehliyetine sahip olan kimse için hükmün gerekçesi açıklanır.
4- İbadette evla olan, farzları mendubların önüne almaktır.
5- Kişînin tabiatının kaldırabileceğinden fazla şeyi yüklenmesi durumunda, çoğunlukla bir aksaklık meydana gelir.
Hadiste ibadette devamlı olmaya teşvik vardır. Çünkü Hz. Peygamber Abdullah'ın ibadette aşırıya gitmesini hoş karşılamamakla birlikte, onu amelde orta yolu tutmaya teşvik etmiş ve ona âdeta şöyle demiştir: "Zikredilen kimselerin hakları ile meşgul olmak seni ibadetin hakkını zâyî etmeye ve böylece mendub-ları tümüyle terk etmeye sevk etmesin. İkisini bir arada yap".
1154- Ubade İbn's-Sâmİt radıyallâhu anh, Hz. Peygamber'İn sailallahu aleyhi ve selem Şöyle dediğini söyledi:
"Kim geceleyin uyanarak; Lâ ilahe şerike leh. Lehü'l-mülkü ve ve hüve ala külli şey'in kadîr. Elhamdü lillah ve sübhanallah ve lâ ilahe illallah uallahu ekber ve lâ havle uelâ kuvvete illâ billah Yani "Allah'tan başka ilah yoktur, o tektir, ortağı yoktur. Mülk ve hamd ona aittir. O'nun gücü her şeye yeter. Hamd Allah'a aittir. O'nu tenzih ederim. Allah'tan başka İlah yoktur, Allah en büyüktür. Allah'ın güç ve kudretinden başka güç ve kudret yoktur" der ve daha sonra da: Allah'ım beni bağışla der, yahut başka bir dua ederse duası kabul edilir. Abdest alarak namaz kılarsa namazı kabul edilir.
1155- Ebû Hüreyre radıyallâhu anh arkadaşlarına verdiği vaazlarda Hz. Peygamberin saibiiâhu aleyhi ve sellem sözlerini zikrederek şöyle demiştir: "Sizin bir kardeşiniz batıl bir söz söylemez". Bununla Abdullah İbn Revâhâ'yı kasdetmiştir.
(Abdullah İbn Revâhâ bir şiirinde şöyle demiştir): Aramızda, fecir doğarken Allah'ın kitabını okuyan elçi! Körlükten sonra bize doğru yolu gösterdi. Kalbimiz, onun her söylediğinin gerçek olduğuna kesin inanır.
O, müşriklere yatakları ağır geldiğinde gecelerini yatağından uzak olarak (ibadetle) geçirir.[28]
1156- İbn Ömer mdıyaiiahu anh şöyle demiştir:
Hz. Peygamber saibiiâhu aleyhi ue sellem zamanında iken bir rüya gördüm. Elimde bir parça ipek vardı. Cennette hangi tarafa ve nereye gitmek istesem elimdeki ipek parçası oraya uçuyordu. İki kişi gelerek beni ateşe götürmek istediler. Bir melek o iki kişiyi alarak "Korku yok, onu serbest bırakın" dedi.
1157- (İbn Ömer devamla diyor ki) Hafsa, rüyalarımdan birini Hz. Pey-gamber'e sallallâhu aleyhi w sellem anlattı. Hz. Peygamber şöyle dedi: "Abdullah ne iyi adamdır. Bir de geceleri namaz kılsaydı!"
Bundan sonra Abdullah geceleri hep namaz kılardı.
1158- (İbn Ömer devamla diyor ki): Hz. Peygamber saibiiâhu aleyhi w sellem Ra-mazan'ın son on gününün yedincisinde iken ashabı ona rüyalarını o kadar anlattılar ki bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Görüyorum ki rüyalarınız Ramazandın son on gününde birleşmektedir. Sizden kadir gecesini araştıran kişi, onu son on günde araştırsın.[29]
İbn Battal şöyle demiştir: Allah, Peygamberi'nin dili ile uykusundan, Rabbi-nin birliğini dile getirmek, mülkün ona ait olduğunu kabul etmek, nimetler için hamd etmek suretiyle nimetlerini itiraf etmek, teşbih etmek suretiyle O'nu kendisine yakışmayan şeylerden tenzih etmek, tekbir getirerek O'na boyun eğmek, güç ve kudretten aciz olduğunu ancak Allah'ın yardımıyla bunlara sahip olabileceğini söyleyerek gücü O'na teslim etmek suretiyle uyanan kimsenin dua ettiği zaman duasını kabul edeceğini, namaz kıldığında namazının kabul edileceğini vaad etmiştir. Kendisine bu hadisin ulaştığı kimsenin bununla amel etmeyi bir ganimet bilmesi, Yüce Rabbi için niyetini halis kılması uygun olur.
İbnü'l-Müneyyir el-Hâşiye isimli eserinde şöyle demiştir: Hadiste namazın kabul edilmesinden bahsedildiği halde Buhârî'nin konu başlığına "namazın fazileti" ibaresini koymasının sebebi şudur: Namaz ister başkasından daha faziletli olsun ister olmasın, namazın kabul edilmesi onun sahih olmasının gereğidir. Çünkü bu durumda namazın kabul edilmesi konusundaki ümit diğer konumlardan daha fazladır. Böyle olmasaydı, Hz. Peygamber'in sözünün anlamı olmazdı. Ümidin yakınlığı sebebiyle bu vakit diğerlerinden ayrılmış ve bunun için fazilet sabit olmuştur.
Görüldüğü kadarıyla burada kabul ile "namazın sahih olması"ndan öte bir anlam kasdedilmektedir.[30] Dâvûdî de bu konuda özetle şunları söylemiştir: Allah, yaptığı iyiliğini kabul ettiği kimseye azap etmez. Çünkü O işlerin sonunu bilir, bir şeyi önce kabul edip sonra iptal etmez. Kişinin ameli iptal olunmaktan emin olunca kişi de azaptan emin olur. Bu sebeple Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: 'Allah'ın benim bir tek secdemi kabul ettiğini bilmeyi ne kadar çok isterdim".
Buhârî'nin râvîlerinden Ebû Abdullah el-Firebrî şöyle demiştir: Bu hadiste geçen zikri geceleri uyandığımda okudum sonra uyudum. Rüyamda birisi gelerek bana şu âyeti okudu: "Onlar, sözün en güzeline yöneltilmişler, övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna iletilmişlerdir.[31]
İbn Battal şöyle demiştir: Ebû Hüreyre'nin "bir kardeşiniz batıl söz söylemez" sözü, güzel sözün övüldüğü gibi güzel şiirin de övüleceğim göstermektedir.
1159- Hz. Aişe radıyallâhu anh şöyle demiştir: "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem
yatsıyı kıldı. Sonra sekiz rekat kıldı, ardından oturarak İki rekat kıldı. Sonra ezan ile kamet arasında iki rekat kıldı. Hz. Peygamber bu iki rekatı kılmayı asla bırakmazdı."
Bu konu yolculukta ve hazarda sabah namazının iki rekatlık sünnetine devam etme ile ilgilidir.
Sabah namazının iki rekatının vacip olduğunu söyleyenler, bu hadisi delil getirmişlerdin Bu görüş Hasan-ı Basrî'den rivayet edilmiş olup, İbn Ebî Şeybe tarafından şu şekilde rivayet edilmiştir: "Hasan, sabah namazından önce iki rekat namazı vacip görürdü".
1160- Hz. Âişe radıyallâhu anh şöyle demiştir: "Hz. Peygamber sabah namazının iki rekatını kılınca sağ yanı üzerine yatardı."
Bunun hikmeti hakkında şu söylenmiştir: Kalp insanın sol yanındadır. Sol yanına yatsaydı, bunda rahatlık daha fazla olduğu İçin uykuya dalabilirdi. Sağ yana yatmak böyle değildir. Bu yatışta kalp havada askıda durur, dolayısıyla kişi uykuya dalmaz.
Hadis, yatmanın sağ taraf üzerine tamamlanacağını göstermektedir. İbn Ebî Şeybe'nin rivayet ettiğine göre İbn Mes'ud'un bu uzanmayı reddetmesi ve İbrahim en-Nahaî'nin buna şeytanın yatması adını vermesine gelince, bu onlara bu konuda haberin ulaşmadığına yorulur. İbn Mesud'un sözü, onun bunu vacip görmeyi reddettiğini göstermektedir. Nitekim sözünün sonunda şöyle demiştir: "Kişi selâm verdiğinde (namazın sünneti ile farzının arasını) ayırmış olur", İbn Ömer'den bunun bid'at olduğuna dair rivayet de bu şekilde yorumianır. O bu görüşünde tek kalmış ve hatta onun yatan kimseyi uyandırmayı emrettiği rivayet edilmiştir. İbn Ebî Şeybe Hasan'm bu yatmayı sevmediğini rivayet etmiştir. Bu konudaki tercihe şâyân görüş bunun (namazın sünneti ile farzını ayırt etmek için) meşru olduğudur.
1161- HZ. Âİşe radıyallâhu anh ŞÖyİĞ demİŞÜr: "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem
sabah namazının sünnetini kılar, ben uyanık olursam benimle konuşur, uyanık olmazsam namaz için ezan okununcaya kadar uzanırdı."
Buhârî bu konu başlığı ile Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem buna devam etmediğine işaret etmiştir. İmamlar bunun vacip (farz) olmadığına da bu şekilde delil getirmişlerdir. Bu konuda Ebû Dâvud ve diğerlerinin kitaplarındaki Ebû Hüreyre hadisinde yer alan emri de müstehaplığa yormuşlardır.
Sabah namazının sünnetinden sonra uzanmanın yararı dinlenmek, sabah namazı için daha dinç olmaktır. Buna göre sabah namazının sünnetinden sonra uzanmak yalnızca teheccüd namazına kalkan için müstehabtır. İbnü'l-Arabî böyle söylemiştir.
Bir görüşe göre bunu/ı yararı sabahın iki rek'at sünneti ile farzının arasını ayırmaktır. Bu, yalnızca uzanmaya özgü değildir. Bu sebeple Şafiî "sabahın sünneti İle farzının arasını ayırmak yürüme, konuşma vb. fiillerle de yerine getirilir". demiştir. Bunu Beyhakî nakletmiştir.
Nevevî şöyle der: Ebû Hüreyre hadisinden ilk anlaşılan anlam esas alınarak bunun sünnet olduğu görüşü tercih edilir. Hadisi rivayet eden Ebû Hüreyre ise şöyle demiştir: "Mescide yürümek suretiyle sünnet ile farzın arasını ayırmak yeterli değildir."
ibn Hazm ifrata kaçarak sabah namazının sünnetinden sonra uzanmanın herkese farz olduğunu söylemiş ve bunu sabah namazının sıhhat şartlarından kabul etmiştir. Kendisinden sonra gelen âlimler onun bu görüşünü reddetmişlerdir.
Seleften bazı âlimler bunun mescit değil evde müstehap olduğu görüşünü kabul etmiştir. Bu görüş İbn Ömer'den rivayet edilmektedir. Bazı hocalarımızın "Hz. Peygamber'in bunu mescitte yaptığı rivayet edilmemiştir" İfadeleri de bunu desteklemektedir.
Bu Ammar, Ebû Zer, Enes, Câbir İbn Zeyd, İkrime ve Zührî'den nakledilmiştir.
Yahya İbn Saîd el-Ensarî şöyle demiştir: Bizim bölgemizdeki fakihlerden kime rastladıysam gündüz kılınan nafile namazların ikinci rekatında selâm veriyorlardı.
1162- Câbir İbn Abdullah şöyle demiştir:
Resûlullah bize her işte istihareyi Kur'ân'dan bir sûre öğretir gibi öğretiyordu. O şöyle derdi:
Sizden biriniz bir iş yapmak istediğinde farz dışında İki rekat namaz kılsın. Sonra da şöyle dua etsin:
Allahümme innî estehîruke bi ilmike ve estakdiruke bi kudretike ve es'eîüke min fadlike'İ-azîm. Fe inneke takdim ve lâ akdiru ve ta'Jemu ve \â dlemu ve ente Hâmu'l-guyûb.
Allahümme in künte tdlernu enne haze'l-emra hayrun lîfî dînî ve meâşî ve akıbeti emrî (âcili emri ve âcilini) fakdurhu İî ve yessirhu lî, sümme bârik lî fîhi. Ve in künte tdlemu enne hâze'l-emra şerrun lîfî dînî ve meâşî ve akıbeti emrî (fî âcili emrî ve âcilihî) fasrifhu annî vasrifnî anhu vakdir liye'l-hayra haysü kân, Sümme erdinî bih. Yani "Allah'ım! Senin ilminden hayırlısını talep ediyor, senin kudretinden güç talep ediyorum, senin yüce lütfundan istiyorum. Sen güç yeti-rirsin, ben yetiremem. Sen bilirsin ben bilemem, sen gayplan bilensin.
Allah'ım bu İşin benim dinim, dünyam ve sonum hakkında hayırlı olduğunu biliyorsan onu benim için takdir et, bana onu kolaylaşür, sonra onu benim hakkımda bereketli kıl. Eğer bu işin benim dinîm, dünyam ve sonum hakkında kötü olduğunu biliyorsan beni ondan onu da benden uzak kıl. Hayırlı olan her nerede ise onu benim için takdir et, sonra da beni ondan razı kıl.
Bu duayı edip ihtiyacını söylesin.[32]
1163- Ebû Katâde İbn Rib'î el-Ensarî radıyaiiâhu anh, Hz. Peygamber'in aleyhi ve sellem şöyle söylediğini haber vermiştir: "Sizden biri mescide girdiğinde iki rekat namaz kılmadan oturmasın".
1164- EneS İbn Mâlik radıyallâhu anh Şöyle Dedi: Resûluilah sallallâhu aleyhi ve size bize iki rekat namaz kıldırdı. Sonra namaz bittikten sonra kalkıp gitti.
1165- Abdullah İbn Ömer radıyallâhu anh şöyle demiştir: Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem ile birlikte; öğleden önce ve sonra, Cuma'dan sonra, akşam namazından sonra ve yatsıdan sonra ikişer rekat namaz kıldım.
1166- Câbir İbn Abdullah radıyaiiâhu anh, Resûlullah'ın sallallâhu aleyhi ve sellem hutbede iken şöyle dediğini bildirmiştir:
"Sizden biri imam hutbe okurken camiye girerse iki rekat namaz kılsın".
1166- Mücahid şöyle demiştir: İbn Ömer evine gitti. Kendisine "İşte Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Kabe'ye girdi" denildi. İbn Ömer şöyle dedi: "Bunun üzerine ben de Kabe'ye gittim. Resûlullah'ın oradan çıktığını gördüm. Kapıda Bilâl vardı. Ben "Bilâl! Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Kabe'de namaz kıldı mı?" diye sordum. Bilâl "evet" dedi. Ben "Nerede kıldı" dedim. Bilâl "Şu İki direğin arasında. Sonra da çıkıp Kabe'nin damında İki rekat kıldı" dedi.
Ebû Abdullah (Buhârî) şöyle dedi: Ebû Hüreyre şöyle demiştir: "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bana İki rekat kuşluk namazı kılmayı tavsiye etti".
İtbân şöyle dedi: "Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ve Ebû Bekir, kuşluk vakti benim evime geldiler. Biz Hz. Peygamber'in arkasında saf yaptık. O da bize iki rekat namaz kıldırdı".
İbn Reşîd şöyle demiştir: Buharî'nin bu konuda amacı, hadisler ve sahabe sözlerini aktarmak suretiyle konu başlığındaki "ikişer ikişer" ifadesinin, ikinci rekatta selâm vermek anlamına geldiğini açıklamaktır.
Yahya'nın "bizim bölgemizin âlimleri" sözü ile kasdettiği Medine âlimleridir. O, Medine'de tâbiîn'in büyüklerinden Said İbnü't-Müseyyeb gibi kimselerle karşılaşmıştır. Yine Enes İbn Mâlik gibi sahabenin küçüklerinden bazıları ile de karşılaşmıştır.
Buharî'nin bu hadislerden amacı, gündüz kılman nafile namazların selâm vermeksizin dört rekat olduğunu kabul edenleri reddetmektir. Çoğunluk gece kılınan nafile namazın ikişer ikişer kılınacağını kabul etmiştir.
İbnü'l-Müneyyir el-Hâşiye isimli eserinde şöyle demiştir: İki rekatta selâm vermenin geceye özgü olmasının sebebi, gecede vitir namazının olmasıdır. Diğer namazlar vitre kıyas edilerek, geceleyin nafile namaz kılan kişi tek rekatlı nafile kılamaz. Bundan anlaşılıyor ki vitir tekrar edilmez. Geceleyin kılınan diğer nafile namazlar ise ikişer rekattır. İki rekat kılmanın geceye mahsus olmasının gerekçesi anlaşılınca, vitir namazı dışındaki nafile namazın ikişer rekat olduğu ve bunun gece gündüz böyle olduğu anlaşılır.
1168- Hz. ÂiŞe radıyallâhu anh şöyle demiştir: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem
sabah namazının iki rekatını kılardı. Şayet ben uyanık olursam benimle sohbet eder, uyanık olmazsam yanı üzerine uzanırdı.
(Hadisi rivayet eden kişi diyor ki): Süfyan'a "Bazıları bunun sabah namazının iki rekatlık sünneti olduğunu söylüyor" dedim. Süfyan "Öyledir" dedi.
1169- Hz. Aişe radıyallâhu anh Şöyle demiştir: "HZ. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem
sabah namazının iki rekatına devam ettiği kadar hiçbir nafileye devam etmemiştir."
1170- Hz. Aişe radıyaiiâhu anh şöyle demiştir: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem gece-leyin on üç rekat namaz kılar. Sonra sabah ezanını işitince iki hafif rekat namaz kılardı.
1171- Hz. Aişe radıyaiiâhu anh şöyle emiştir: Hz. Peygamber sabah namazından önce kıldığı iki rekatlık sünnet namazını o kadar hafif kılardı ki ben içimden "Acaba Fatiha'yı okudu mu?" derdim.
İsmailî şöyle demiştir: Bu başlık "sabah namazının sünnetinin hafif olarak kılınması" şeklinde olmalıydı.
Ben (İbn Hacer) derim ki: Buhârî'nin bu başlığı koymasının önemli bir sebebi bulunmaktadır. Bu da sabah namazının sünnetinde bir şey okunmayacağını ileri sürenlerin muhalif görüşlerine işaret etmek ve namazda okumanın şart olduğunu belirtmektir.
Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem sabah namazının sünnetini hafif bir şekilde kılmasının hikmeti hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür: Bir görüşe göre sabah namazının farzını ilk vaktinde kılabilmek için acele ettiği söylenebilir. Kurtubî bu görüşü tercih etmiştir. Diğer bir görüşe göre gündüz namazını iki hafif rekatla açmaktır. Nitekim o gece namazında da böyle yapardı. Bunun sebebi farz namaz veya ona benzer olan namaza dinç bir şekilde girebilmek ve tam bir Şekilde hazırlanmaktır.
İbn Mâce, kuvvetli bir senetle Abdullah İbn Şakîk aracılığıyla Hz. Âişe'den şunu rivayet etmiştir: "Resûlullah sallallâhu aleyhi ve seikm sabah namazından önce iki rekat namaz kılar ve şöyle derdi: "Sabah namazının sünnetinde okunan şu iki sûre ne güzeldir: Kul yâ eyyühe'l-kâfirûn, kul huuallahu ehad".
Müslim'in Ebû Hüreyre'den rivayetinde "sabah namazının iki rekatında bunları okudu" demiştir.
Bu hadis, sabah namazının sünnetini kılarken yalnızca Fatiha okunacağına delil getirilmiştir. Bu, Mâlik'İn görüşüdür. Buveytî, Şafiî'den bu hadisle amel ederek Fatiha'dan sonra Kâfİrun ve İhlas sûrelerini okumanın sünnet olduğu görüşünü rivayet etmiştir. Alimlerin çoğunluğu da böyle söylemişlerdir.
Müslim, İbn Abbas'tan Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem sabah namazının ilk rekatında Bakara sûresinde bulunan "Kûlû âmenna billahi..." âyetlerini, ikinci rekatında da Al-i Imran suresinde bulunan benzer âyetleri okuduğunu rivayet etmiştir.[33]
1172- İbn Ömer radıyaiiâhu anh şöyle demiştir: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve ile birlikte öğleden önce iki rekat, öğleden sonra iki rekat, akşamdan sonra iki rekat, yatsıdan sonra iki rekat, Cuma'dan sonra iki rekat namaz kıldım. Akşam ve yatsıya gelince bunları evinde kıldı. Musa İbn Ukbe, Nâfİ'den şunu nakleder: "Yatsıdan sonra ailesinin yanında kıldı."
1173- Hafsa radıyallâhu anh Şöyle demiştir: "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem
fecrin doğmasından sonra hafif iki rekat kılardı." (İbn Ömer dedi ki): "Bu, benim Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem huzuruna girmediğim bir zamandı."
Bu hadis, gündüz kılınan sünnet namazların aksine gece kılınan sünnet namazların evlerde kılınmasının daha faziletli olduğunu göstermektedir. Bu görüş Mâlik ve Sevrî'den de rivayet edilmiştir. Hadisi buna delil getirmek itiraza açıktır. Öyle anlaşılıyor ki Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bunu kasden yapmamıştır. O, gündüz çoğunlukla insanlarla meşgul olduğundan geceleri de çoğunlukla evde bulunduğundan böyle yapmıştır.
Cuma konusunda Mâlik, Nafi'den şunu rivayet etmiştir: "Namaz kıldığı yerden ayrılmadıkça Cuma'dan sonra nafile namaz kılmazdı." Bunun hikmeti şudur: Hz. Peygamber Cuma konusunda acele eder sonra da öğle uykusuna yatardı. Öğle namazı ise öyle değildir. Çünkü öğle namazını hava biraz serinleyince kılar, uykuyu da namazdan önceye alırdı.
İbn Ömer, Hafsa'nm sözünden sabahın sünnetinin meşruiyetini değil bunun hangi vakitte kılındığını almıştır. Bu hadis, farz namazların revatip (düzenli) sünnetlerinin bulunduğu ve bunlara devam etmenin müstehab olduğu görüşünü kabul eden çoğunluğun delilidir.
1174- Amr şöyle demiştir: Ebû Şa'sâ Câbir'in şöyle dediğini duydum: İbn Abbas şöyle dedi:
Resûlullah'm sallallâhu aleyhi ve sellem arkasında sekiz rekatı birlikte ve yedi rekatı birlikte kıldım.
(Amr dedi ki): Ebû Şa'sâ'ya dedim ki: Ey Ebû Şa'sâ zannediyorum ki Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem öğle namazını geciktirdi, ikindiyi ise acele kıldı. Yatsı vaktini öne alıp kıldı, akşamı geciktirdi.
Ebû Şa'sâ "Ben de öyle zannediyorum" dedi.
Farz namazdan sonra nafile kılmamakla ilgili olan konu başlığında anlatılan iki namazın arasını cem etme, yani iki namazı birlikte kılma İle İlgili olarak namazın vakitleri bölümünde ibn Abbas'tan nakledilen 543 nolu hadiste açıklama getirilmişti.
1175- Müverrak şöyle demiştir: İbn Ömer'e sen kuşluk namazı kılar mısın, diye sordum.
Hayır" dedi. "Peki Ömer kılar mıydı?" diye sordum."Hayir" dedi. "Ya Ebû Bekir kılar mıydı?" diye sordum. Hayır" dedi. "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem kılar mıydı?" diye sordum. "Hayır, sanmıyorum" dedi.
1176- Abdurrahman İbn Ebî Leylâ şöyle demiştir:
Ümmü Hânî dışında hiç kimse bize Hz. Peygamber'! sallallâhu aleyhi ve seüem kuşluk namazı kılarken gördüğünü söylememiştir. Ümmü Hânî ise şöyle demiştir:
Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Mekke'nin fethedildiği gün evimize girerek yıkandı. Sonra sekiz rekat namaz kıldı. Bunlardan daha hafif bir namaz görmedim, ancak rüku ve secdeyi tam olarak yapıyordu".
Müverrak'm hadisinin bu konu başlığına girmesi konusu problemli görülmüştür.
İbn Battal şöyle demiştir: Bu hadis bu konuya değil, "kuşluk namazı kılmayan kimse" konusuna daha uygundur.
İbnü'l-Müneyyir ise şöyle der: Bana öyle geliyor ki, kuşluk namazı hakkında bunu nefyeden İbn Ömer hadisi ve bunu ispat eden Ebû Hüreyre hadisi Bu-hârî'ye çelişkili gelmiş, o da kuşluk namazının kılınmamasını yolculuk durumuna, namazın kılınmasını da hazar durumuna (yolculuk halinde olmamaya) bağlamıştır.
îbn Ömer'in Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem kuşluk namazı kılıp kılmadığı konusunda "sanmıyorum" diye cevap vermesinin sebebi şu olabilir: Kendisine başkalarından Hz. Peygamber'in kuşluk namazı kıldığı rivayet edilmiş, o ise zikredene güvenmediği için bunu kabul etmemiştir.
İbn Ebî Şeybe, sahih senetle Hakem İbnü'l-A'rec'den şunu rivayet etmiştir: İbn Ömer'e kuşluk namazını sordum o şöyle dedi: "Bu bid'attır. Ama ne güzel bir bid'attır".
Abdürrezzak sahih bir senetle Salim aracılığıyla babası İbn Ömer'den şunu rivayet etmiştir: "Hz. Osman şehit edildiği döneme kadar kimse kuşluk namazı kılmazdı. İnsanlar bundan sonra daha güzel bir şey icat etmediler".
İbn Ebî Şeybe sahih senetle Şa'bî aracılığıyla İbn Ömer'den şunu rivayet etmiştir: "Müslüman olduğumdan beri kuşluk namazı kılmadım. Ancak Kabe'yi tavaf ettiğim zaman kuşluk namazı değil, tavaf namazı niyetiyle kıldım". İbn Ömer'in ikisine birden niyet etmiş olması da muhtemeldir.
İbn Ömer'in bunu belirli bir vakitte yaptığı nakledilmiştir. Nâfi'in İbn Ömer'den naklettiğine göre İbn Ömer yalnızca Mekke'ye geldiği zaman kuşluk namazı kılardı. Mekke'ye kuşluk vaktinde gelir, Kabe'yi tavaf eder sonra da iki rekat namaz kılardı. Küba mescidine geldiğinde de kuşluk namazı kılardı.
İbn Ömer'den rivayet edilen bu hadisler, kuşluk namazının meşru olmadığını göstermez. Çünkü İbn Ömer'in kuşluk namazını reddetmesi değil, gerçekte kuşluk namazının olmadığı onun bunu görmediği anlamına gelir. Yahut da o belirli bir şekildeki kuşluk namazını reddetmiştir.
Kadı lyaz ve diğer âlimler şöyle demiştir; İbn Ömer kuşluk namazına sürekli devam etmeyi, bunu mescitlerde açıktan ve cemaatle kılmayı reddetmiştir. Kabul etmeme sebebi, bu namazın sünnete aykırı olması değildir. İbn Ebî Şey-be'nin İbn Mesud'dan yaptığı şu rivayet bunu desteklemektedir: İbn Mesud kuşluk namazı kılan bir topluluk görmüş ve onlann bu yaptığına tepki göstererek "İllâ da kılacaksanız evlerinizde küm" demiştir.
Ümmü Hânı, Ebû Tâlib'in kızı, Hz. Ali'nin öz kız kardeşidir.
Bu hadis, kuşluk namazının sünnet olduğuna delil olarak getirilmiştir. Kadı lyaz bazı âlimlerden, Ümmü Hânî hadisinde kuşluk namazının sünnet olduğunu gösteren bir durum bulunmadığı görüşünü nakletmiştir. Onlar şöyle demişlerdir: "Hz. Peygamber'in Mekke'de fetih günü kıldığı namaz, kuşluk namazı değil fethin sünnetidir. Hâlid İbnü'l-Velid de bazı fetihlerinde bu namazı kılmıştır". Ümmü Hânî hadisinde, Hz. Peygamber'in bununla kuşluk namazını kasdettiğini gösteren açık bir delil yoktur. Of yalnızca Hz. Peygamber'in namazı kıldığı vaktin kuşluk vakti olduğunu belirtmiştir.
Bir görüşe göre Hz. Peygamber'in bu namazı, geceleri kıldığı namazı o gece kılamadığından bunun kazasiydı. Nevevî bunu eleştirerek şöyle demiştir: "Doğru olan bu hadisin kuşluk namazına delil getirilmesinin sahih olduğudur. Çünkü Ebû Davud ve diğer imamlar Küreyb aracılığıyla Ümmü Hâni'den Hz. Peygamber'in 'kuşluk namazı' kıldığını rivayet etmişlerdir."
İbnü'l-Kayyim Zâd-meâd isimli eserinde kuşluk namazı ile ilgili görüşleri altı maddede bir araya getirmiştir:
1. Kuşluk namazı müstehabtır. Bunun rekat sayısında farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre en azı iki, en çoğu on iki rekattır. Bir görüşe göre en çoğu sekiz rekattır.
2. Bir sebep olmadıkça meşru değildir. Bu görüşte olanlar, Hz. Peygamber'in bu namazı ancak bir sebebe bağlı olarak kılmasını delil göstermişlerdir. Hz. Peygamber'in farklı sebeplerle kıldığı bu namazın kılınması kuşluk vaktine denk gelmiştir.
3. Aslen müstehab değildir. Abdurrahman İbn Avf ve İbn Mesud'un bu namazı kılmadıkları sahih olarak rivayet edilmiştir.
4. Ara sıra kılmak müstehabtır. Bu sürekli yapılmamalıdır. Bu görüş İmam Ahmed'den konu ile ilgiîi yapılan iki rivayetten biridir.
5. Bu namazı kılmak ve devam etmek, namazın evlerde kılınması şartıyla müstehabtır.
6. Bu namazı kılmak bidattir. Bu görüş Urve aracılığıyla sahih bir şekilde îbn Ömer'den rivayet edilmiştir.
Hâkim, Ebû'1-Hayr aracılığıyla Ukbe İbn Âmir'den şunu rivayet etmiştir: "Resûiullah saibiiâhu aleyhi ve sellem bize kuşluk namazını bazı sûreleri okuyarak kılmamızı emretti. Bu surelerden bazıları Şems ve Duha sûreleridir."
Bu hadisin konu ile uyumu açık bir şekilde görülmektedir.
1177- Hz. ÂİŞe radıyallâhu anh şöyle demiştir: "Resûlullah'in sallallâhu aleyhi ve selem kuşluk namazı kıldığını görmedim.Ben ise kılıyorum."
Ibn Abdiiberr ve bazı âlimler şöyle demişlerdir: Hz. Âişe'nin bunu görmemesi bunun gerçekleşmediğini göstermez. Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem bu namazı kıldığını rivayet eden sahabenin rivayeti tercih edilir.
Beyhakî şöyle demiştir: Bana göre Hz. Âişe'nin sözü "Resûlullah'ın aaıiaiiâhu aleyhi ve sellem kuşluk namazına devam ettiğini görmedim, ben ise devam ediyorum" anlamına gelir.
Bunu Itban Ibn Mâlik, Hz. Peygamber'den sallallâhu aleyhi ve sellem rivayet etmiştir.
1178- Ebû Hüreyre rad.yaiiâhu anh şöyle demiştir: Dostum (Resûlullah) bana üç şeyi tavsiye etti, ben ölünceye kadar bunları bırakmam: Her aydan üç gün oruç tutmak, kuşluk namazı kılmak, vitir namazını kılınca uyumak.[34]
1179- Enes İbn Mâlik şöyle demiştir: Ensardan iri yarı bir adam (mescid-i nebeviye gelip gitmekte zorlanıyordu. Bu adam) Hz. Peygamber'e sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ben seninle birlikte namaz kılamıyorum" dedi. (Adam namazları kendi evinde kılabilmesi için önce burada Hz. Peygamber'in namaz kılmasını istiyordu} Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem için evinde yemek hazırladı ve onu evine çağırdı. Onun için hasırın bir köşesine su serpti, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bunun üzerinde iki rekat namaz kıldı.
İbnü'l-Cârud Enes'e şöyle sordu: "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem kuşluk namazı kılar mıydı?
Enes: O günden başka kuşluk namazı kıldığını görmedim, dedi.
Ebû Hüreyre'nin Hz. Peygamber'den sallallâhu aleyhi ve sellem dostum diye söz etmesi Hz. Peygamber'in "Şayet dost edinecek obaydım, Ebû Bekir'i edinirdim" sözü ile çelişmez. Çünkü burada mümkün olmayan şey Hz. Peygamber'in başkasını dost edinmesidir, başkasının onu dost edinmesi değil.
Her aydan üç gün oruç tutma ifadesinden ilk anda anlaşılan her kamerî ayın dolunay günleridir (Eyyâmu'1-bîz).
Ebû Hüreyre'nin sözü, kuşluk namazının müstehab olduğunu ve bunun en az iki rekat olduğunu göstermektedir,
Yine bu, vitir namazının uyumadan önce kılınmasının müstehab olduğunu göstermektedir. Bu, gece uyanabiîeceğine kesin kanaat getiremeyenler hakkındadır. Hz. Peygamber'in bunlara devam etmesini vasiyet etmesinin hikmeti, nefsi namaz ve oruç ibadetine alıştırmak suretiyle farz olanlarını gönül rahatlığı ile yerine getirebilmek ve farzlarda meydana gelebilecek eksiklikleri telâfi etmektir.
Kuşluk namazının yararlarından biri, kişinin her gün her biri için sadaka vermesi gereken üç yüz altmış mafsalının sadakasına yeterli gelmesidir. Bu konu ile ilgili Müslim'in Ebu Zer'den rivayet ettiği hadis şöyledir: "Bunun yerine iki rekat kuşluk namazı yeterli olur".
1180- İbn Ömer radıyaiiâhu anh şöyle demiştir: Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sdiem kıldığı şu on rekat namazı aklımda tuttum: Öğleden önce iki rekat, öğleden sonra iki rekat, akşamdan sonra evinde kıldığı iki rekat, yatsıdan sonra evinde kıldığı İki rekat, sabah namazından önce iki rekat. Bu sonuncusu Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem huzuruna başkasının girmediği bir vakit idi.
1181- Hafsa rachyaiiâhu anh şöyle demiştir; Müezzin sabah ezanını okuduğunda ve fecir doğduğunda Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem iki rekat (sabahın sünnetini) kılardı.
1182- Hz. Aİşe radıyallâhuanh şöyle demiştir:
Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem öğleden önce dört, sabahtan önce İki rekat namazı bırakmazdı.
Sabah namazının iki rekatı ve İbn Ömer'in hadisi ile ilgili açıklamalar yukarıda geçmişti. Hz. Aişe'nin hadisine gelince onun "Hz. Peygamber öğleden önce dört rekat namazı bırakmazdı" ifadesi konu başlığı ile uymamaktadır. Burada şu söylenebilir: Buhârî'nin kastı, öğleden önce iki rekattan daha fazla kılınamayacağı anlamına gelmez. Dâvûdî şöyle demiştir: İbn Ömer'in hadisinde "Öğle namazından önce iki rekat vardır" ifadesi yer almaktadır. Hz. Aişe'nin hadisinde İse "dört rekat" ifadesi vardır. Her biri kendi gördüğünü anlatmış olabilir. İbn Ömer dört rekatın ikisini unutmuş da olabilir.
Ben derim kî: Bu uzak bir ihtimaldir. En doğrusu bu iki rivayeti iki farklı durumda kılınmış ayrı birer namaz olarak düşünmek gerekir. Yani Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bazen iki rekat, bazen de dört rekat kılardı.
Bir görüşe göre Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem mescitte İki rekat, evinde dört rekat kılardı.
Ebû Cafer et-Taberî şöyle demiştir; Çoğunlukla dört rekat, ara sıra da İki're-kat kılardı.
1183- Abdullah el-Müzenî, Hz. Peygamber'den sallallâhu aleyhi ve sellem şunu rivayet etmiştir:
"Akşam namazından önce namaz kılın". Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sdiem bu İfadeyi üç kere tekrarlamış, üçüncüden sonra insanların bunu sünnet edinmesinden korktuğu için "dileyen kimse" ifadesini eklemiştir.[35]
1184- Mersed İbn Abdullah el-Yezenî şöyle demiştir:
Ukbe İbn Amir el-Cühenî'nin yanına vardım ve ona şöyle dedim; "Sana Ebû Temîm hakkında şaşıracağın bir haber vereyim mi? O, akşam namazından önce İki rekat namaz kılıyor".
Ukbe şöyle dedi: "Biz cie Resûlullah saiyiâhu aleyhi ve sellem zamanında bunu kılardık".
Ben "Şu anda kılmana engel olan nedir?" dedim. O "Meşguliyet" dedi.
Muhibbu't-Taberî şöyle demiştir: Hadislerde akşamdan önce kılınan iki rekat nafile namazın müstehaplığını ortadan kaldıran bir ifade yer almamaktadır. Çünkü Hz. Peygamber'în müstehab olmayan bir şeyi emretmesi mümkün değildir. Aksine bu hadis, bu iki rekatın müstehab olduğunun en büyük delilidir. "Sünnet edinmesinden korktuğu için" İfadesi İnsanların bunu bağlayıcı bir hüküm gibi kabul etmesini İfade etmektedir. Bundan kasdedilen, bu iki rekatın mertebesinin diğer sünnet namazlardan daha düşük olduğunu belirtmektir. Bu sebeple Şâfiîler'in çoğunluğu bu iki rekatı sünnet namazlardan saymamış, bazıları ise bunları da sünnet namazlara eklemiştir. Ancak onların bu eklemesi, Hz. Peygamber'in bu iki rekat namaza devam etmediği gerekçesi ile eleştirilmiştir.
Bazıları, zikredilen iki rekatın abdest ve setr-i avret gibi namazın şartlarını yerine getirerek namaza hazırlanmış kişiler için müstehab olduğunu söylemişlerdir. Diğerleri için müstehab değildir, aksi takdirde akşam namazı kılınması gereken vakitten ertelenmiş olur. Şüphesiz ki akşam namazının ilk vaktinde kılınması daha evladır. Akşam farzından önceki bu iki rekatın müstehab olması, kamet getirilmediği sürecedir.
Bu hadiste, Kadı Ebû Bekir İbnü'1-Arabi'nin "sahabeden sonra bunu kimse yapmamıştır" sözünü reddeden deliller bulunmaktadır. Çünkü Ebû Temîm tabi-indendir ve bu iki rekat namazı kılmıştır.
Esrem, Ahmed İbn Hanbel'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ben bu hadisi duyunca yalnızca bir kere bunu yaptım."
Bu konuda Hz. Peygamber'den sallallâhu aleyhi ve sellem, sahabe ve tabiinden delil elverişli hadisler vardır. Ancak Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem "diîe-in" buyurduğuna göre bu namazı dileyen kılar.
Enes ve Hz. Âİşe radıyaiiâhu anh, Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem bunu yapnı rivayet etmişlerdir.
1185- Mahmud İbnü'r-Rebî' el-Ensarî Hz. Peygamber'i sallallâhu aleyhi ve sellem ve Onun aiiaiiâhu aleyhi ve sellem onların evinde bulunan bir kuyunun suyundan ağzına kendisinin yüzüne püskürttüğünü hatırladığını söylemiştir.
1186- Mahmud, Itban İbn Mâlik'ten -ki bu kişi Resûlullah sallallâhu aieyh birlikte Bedir savaşına katılmıştı- şunu duyduğunu söylemiştir:
Ben, Benî Salim yurdunda bizim kabileye namaz kıldmrdım. Yağmurlar yağınca benimle onların arasında bir vadi oraya gitmeme engel olurdu, bu vadiyi geçerek onların mescidine gitmem çok zor olurdu.
Bunun üzerine Resûlullah'a sallallâhu aleyhi ve sellem gelerek şöyle dedim: "Görmem gerçekten çok zayıfladı. Çok yağmur yağdığında benim ile kavmim arasındaki vadi sel oluyor ve benim geçmem çok zor oluyor. Senin bize gelerek evimde bir yerde namaz kılmanı, böylece orayı namazgah edinmeyi isterim".
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem "Bunu yapacağım" buyurdu.
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir gün kuşluk vaktinde Ebû Bekir ile birlikte geldi, eve girmek için izin istedi, ben de izin verdim. Daha oturmadan "Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?" diye sordu. Ben, Resûlullah'm namaz kılmasını istediğim yeri kendisine gösterdim. Bunun üzerine Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem tekbir getirerek burada namaza durdu, biz de arkasında saf yaptık. O iki rekat namaz kıldı, sonra selâm verdi. O selâm verince, biz de selâm verdik. Ben, Resûlullah'a kendisi için et yemeği yapıldığını söyleyerek onu beklettim. Ev halkı Resûlullah'm benim evimde olduğunu duyunca pek çok kişi bize geldi ve evdeki kişilerin sayısı çoğaldı.
Eve gelenlerden bîr adam "Mâlik nerede? Onu göremiyorum" dedi. Bir başka adam "Bırak şu münafığı. O Allah ve Resûlü'nü sevmez" dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem adama: "Öyle söyleme Görmüyor musun o Allah'ın rızasını umarak lâ ilahe illallah diyor?" dedi.
Bunun üzerine o adam: "Allah ve Resulü daha iyi bilir. Bize gelince onun sevgisi ve konuşmasında hep münafıklara yöneldiğini görüyoruz" dedi.
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Allah, kendi rızasını umarak Lâ ilahe İllallah diyen kişiyi cehennem ateşine haram kılmıştır" buyurdu. (Mahmud şöyle dedi):
Bu olayı içlerinde Resûlullah'm sahabîlerinden Ebû Eyyûb'un da bulunduğu bir toplulukta, Yezid İbn Muaviye komutasında Rum ülkesinde (İstanbul'a doğru) seferde iken -ki Ebû Eyyûb bu seferde vefat etmiştir- anlattım. Ebû Eyyûb red ederek şöyle dedi: "Resûluüah'm sallallâhu aleyhi ve sellem asla senin söylediğin şeyi söyleyeceğini sanmıyorum". Bu laf ağırıma gitti. Ben de Allah beni bu gazadan sağ salim çıkanrsa bunu, hayatta olarak bulursam kavminin mescidinde olan Itban İbn Mâlik'e sormaya ahdettim. Itban'ın yanma kadar yolculuk yaptım. Hac için (veya umre için) telbiye getirdim. Sonra Medine'ye gittim. Benî Salim yurduna geldim. Bir de baktım ki Itban gözleri âmâ bir ihtiyar olduğu halde kavmine namaz kıldırıyor. Selâm vererek namazını bitirince kendisine selâm verdim ve kendimi tanıttım. Sonra bu hadis hakkında kendisine sordum. Bana aynen daha Önce anlattığı şekilde anlattı.
Buhârî'nin bu başlıktan kastının mutlak nafile olduğu söylendiği gibi daha genel bir şeyi kasdettiği de söylenmiştir.
Ebû Eyyûb, İstanbul'a yapılan seferde öldükten sonra atların ayaklarının altına gömülmeyi ve kabrinin yerinin kaybedilmesini vasiyet etmiştir. Bunun üzerine İstanbul surları duvarının yakınma defnedilmiştir.
Bu seferi hicrî 50 yılında yapılmıştır. Diğer bîr görüşe göre daha sonra Muaviye İbn Yezid zamanında yapılmıştır. Müslümanlar bu savaşta İstanbul'u kuşatmışlardır.
Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem çocuklarla şakalaşması, Kişinin kendisinde bulunan bir hastalığı, mazeret olarak zikretmesi, Kıble yönünü araştırmak,
Büyüklerin meclislerinden geri kalan kişiyi kınamak, gibi konular işlenmiştir. Hadisten çıkan bazı sonuçlar ise şunlardır:
Ev içinde namaz kılmaya ayrılmış namazgah kişinin mülkiyetinden çıkmaz.
Kişinin namaz için belirli bir yeri namazgah edinme yasağı yalnızca genel mescitte söz konusudur.
Birinde görülen bir fiil sebebiyle onu kınamak gıybet sayılmaz. Bir insanda olan Özelliği, tarif maksadıyla zikretmek caizdir.
Kelime-İ şehâdeti telaffuz etmek, Müslümanlara ait hükmün uygulanması için yeterlidir.
Öğrenci hadisi unuttuğundan korkarsa, emin olmak için hocasına müracaat eder, hoca da hadisi tekrarlar.
İlim talebi için yolculuk yapmak güzel bir davranıştır.
1187- İbn Ömer radıyaiiâhu anh Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle söylediğini belirtmiştir: "(Nafile) Namazlarınızdan bir kısmım evde kılınız. Evlerinizi kabir edinmeyiniz".
1188- Kazaa' şöyle demiştir: Ebû Said'den radıyaiiâhu anh dört şey işittim. O şöyle dedi: "Hz. Peygamber'den işittim." Ebû Said, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte on iki gazaya katılmıştır.
1189- Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sdiem şöyle buyurmuştur:
"Ancak üç mescide (ziyaret maksadıyla) yolculuk yapılır: Mescid-i Haram, Mescid-i Resul (mescid-i nebevi) ve Mescid-i Aksa."
1190- Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber saHaMhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Benim bu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram dışındaki başka mescitlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır."
Buhârî İlk hadiste yalnızca on iki gazayı rivayet etmekle yetinmiş, metinden herhangi bîr şey zikretmemişür. Bundan sonraki Ebû Hüreyre hadisinde ise mescitlere yolculuk yapma konusunu rivayet etmiştir. Şârih Dâvûdî Buhârî'nin iki hadis senedini bu metin için zikrettiğini zannetmiştir. Oysa bu itiraza açıktır. Çünkü Buhârî'nin belirttiği gibi Ebû Said hadisi dört şeyi içermektedir. Ebû Hüreyre hadisi yalnızca yolculuk konusunu içermektedir. Ancak Buhârî hadisleri özetle vermeyi onayladığından, iki hadisin bir noktada birleştirilmesi mümkündür.
İbnü'r-Reşîd şöyle der: Ebû Said'den işitilen dört şeyden biri de, üç mescitten başkasına yolculuk yapılmayacağı konusudur. Buhârî Ebû Said'in hadisini, Ebû Hüreyre'nin hadisi ile birleştiği noktaya kadar zikretmiş, ikisinin birleştiği noktada hadisi kesmiştir. O, böyle yaparak hadisi ezbere bilmeyen kişiyi hadis ezberlemenin önemi konusunda uyarmıştır. Üstelik bunun açıklamasını İhmal etmeden, daha sonra hadisin bütününü beşinci konu başlığı altında vermiştir.
"Yolculuk yapılmaz" sözü ile kasıt başka mescitlere yolculuk yapılmasını yasaklamaktır. Tîbî şöyle demiştir: Bu ifade, açık olarak yasaklamaktan daha tesirlidir. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bu sözü ile adeta şöyle söylemiş olmaktadır: "Ziyaret amacı ile sadece bu mescidlere gidilebilir, çünkü buralarda ziyaretin bu bölgelerle sınırlandırılmasını gerektiren durumlar bulunmaktadır." Bu yolculuğun deve, at, katır, eşek ile veya yürüyerek yapılması arasında bir fark yoktur.
Mescid-i Haram'dan kasıt bütün harem bölgesidir. Diğer bir görüşe göre ise evler vb. gibi harem bölgede bulunan diğer yerlerin dışında yalnızca namaz kılınan bölümdür.
Mescid-i Aksa, Beytü'l-makdis'tir. Beytü'l-makdis'in yirmiye yakın ismi bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı; îliya, Beytül-makdis, Beytü'l-mukaddes ve Kudüs'tür.
Hadiste bu mescitlerin, peygamber mescitleri olması sebebiyle diğer mescitlere üstünlüğü ve onlara karşı ayrıcalığı yer almaktadır. Çünkü birincisi insanların (namaz kılarken yöneldikleri) kıblesi ve hac için gittikleri yerdir. İkincisi önceki ümmetlerin kıblesi idi. Üçüncüsü ise takva temeli üzerine bina edilmiştir.
Hayatta olan veya ölmüş olan salih kimseleri ziyaret etmek, teberrük kastıyla faziletli yerlere gitmek ve oralarda namaz kılmak için yolculuk yapma konusunda ilim adamları arasında farklı yorumlar yapılmıştır
Şeyh Ebû Muhammed el-Cüveynî şöyle demiştir; Bu hadisin ilk anda anlaşılan anlamı esas alınarak, başka yerlere ibadet ve ziyaret maksadıyla yolculuk yapmak haram kabul edilir. Kadı Hüseyin de bu görüşü tercih ettiğine işaret etmiştir. Kadı Iyaz ve bir grup âlim de bu görüştedir. Sünen yazarlarını [36] şu rivayeti de bunu göstermektedir: Basra el-Gıffârî Tur dağına yolculuk yapmış, Ebû Hüreyre bu hareketini yadırgayarak ona şöyle demiştir: "Sen yoİa çıkmadan önce sana yetişmiş olsaydım, sen yola çıkmazdın," Ebû Hüreyre bu hadisi delil getirerek onun hadisin genel anlamını esas aldığını göstermektedir.
Şâfiîler'den İmamü'l-Harameyn ve diğer bazı âlimlere göre sahih olan bunun haram olmamasıdır. Onlar yukarıdaki hadise birkaç şekilde cevap vermişlerdir. Bunlardan bazıları şöyledir:
Tam fazilet, yalnızca bu mescitlere yolculuk yapılması halinde söz konusudur. Diğer mescitler böyle olmamakla birlikte, onları ziyaret etmek caizdir. Ahmed İbn Hanbel'in bir rivayetinde şöyle denilmiştir: "Develerin yolculuğa çıkarılması uygun değildir..." Bu, haram kılma dışında kullanılması yaygın olan bir ifade tarzıdır.[37]
İbn Battal şöyle demiştir: Buradaki yasak, bu üç mescid dışında başka bir mescitte namaz kılmayı adayan kimseye özgüdür. Çünkü bu adağı tutmak gerekli değildir.
Bundan kasıt yalnızca mescitlerin hükmüdür. İçinde namaz kılmak için bu üç mescitten başka mescide yolculuk yapılmaz. Mescitler dışında salih bir kimseyi, bir yakını, arkadaşı ziyaret etmek, ilim öğrenmek, ticaret, gezi amacıyla yapılan yolculuklar bu hadisteki yasağın kapsamına girmez.
Bu hadis, bu mescitlerden birine gitmeyi adayan kişiye bu adağın gerekli olduğuna delil getirilmiştir. İmam Mâlik, Ahmed İbn Hanbel, Şafiî, Buveytf ve Ebû İshak el-Mervezî bu görüşü kabul etmiştir. Ebû Hanife bunun mutlak olarak gerekli olmadığını söylemiştir. İmam Şafiî el-Ümm'de şöyle der: Diğer İki mescidin aksine, hac ile ilgili İbadetler Mescid-i Harama özgü olduğu için, oraya gitmeyi adayan kişinin bunu yerine getirmesi gerekli olur. Şafiî mezhebine mensup âlimlerin destekledikleri görüş de budur,
İbnü'l-Münzir'e göre iki harem mescidine (Mescid-i Haram ve Mescid-i Ne-bevî'ye) gitme adağını yerine getirmek gereklidir. Mescid-i Aksa'ya gitmek ise gerekli değildir. O, Câbir'in rivayet ettiği şu hadisi görüşüne delil getirmiştir: Bir adam Hz. Peygamber'e sallallâhu aleyhi ve sdiem: "Allah sana Mekke'nin fethini nasip ederse Beyt-i Makdis'te namaz kılmayı adadım" dedi, Hz. Peygamber o adama "Namazını burada ki!" buyurdu.
Îbnü't-Tîn şöyle demiştir: Şafiî aleyhine delil şudur: Medine mescidine ve Mescid-i Aksa'ya yolculuk yapmak ve oralarda namaz kılmak Allah'a yaklaştırıcı bir ibadettir. Dolayısıyla Mescid-i Haram'a gitmeyi adamak gibi, buralara gitmeyi adama durumunda da adak bağlayıcı olur.
Bu hadis, bu üç mescit dışındaki yerlerde namaz kılmayı veya başka fiilleri adama durumunda bunun bağlayıcı olmadığına delil getirilmiştir. Çünkü diğer mescitlerin birbirine karşı üstünlüğü yoktur. Kişinin herhangi bir mescitte namazını kılması yeterlidir.
Nevevî şöyle demiştir: Leys'in bunu gerekli gördüğüne dair rivayet dışında bu konuda görüş ayrılığı yoktur. Hanbelîler'den bir rivayete göre yemin kefareti gerekir, adak yapılmış sayılmaz. Malikîler'den gelen rivayete göre ribat Örneğinde olduğu gibi gidilmesi adanan yere Özgü bir ibadet buiunursa adak gerekli olur, aksi takdirde gerekli olmaz. Malikîler'den Muhammed İbnü'l-Mesleme'den rivayet edildiğine göre Küba mescidine gitme adağı bağlayıcıdır. Çünkü, Hz. Peygamber saibiiâhu aleyhi ve sellem her cumartesi günü Küba mescidine giderdi.
Kirmanî şöyle demiştir: Bu konuda bizim devrimizde Şam beldelerinde pek çok tartışmalar yapılmış ve her iki görüşü savunan risaleler yazılmıştır.
Ben (İbn Hacer) derim ki: Kirmanî bu sözleri ile; Şeyh Takiyyüddin es-Sübkî ve diğer âlimlerin, İbn Teymiyye'ye yaptığı reddi ve Hafız Şemsüddin İbn Abdülhâdî ile diğer âlimlerin İbn Teymiyye'yi desteklemesine işaret etmektedir. Bu tartışma bizim bulunduğumuz bölgede de meşhurdur. Özetle söylemek gerekirse İbn Teymiyye'nin karşısında yer alanlar, İbn Teymiyye'nin, Hz. Peygamber'in saiiaiıshu aleyhi w sellem kabrini ziyaret etmek için yolculuk yapmanın haram olduğu görüşünü kabul ettiğini söyleyerek onun görüşünü çürütmek istemektedirler.[38] Biz bunu reddediyoruz. Bu meselede her bir tarafın uzun açıklamaları bulunmaktadır. Bu, İbn Teymiyye'den nakledilen en çirkin ve tepki çeken konulardan biridir. Hz. Peygamber'in kabrini ziyaret etmenin meşru olduğuna dair icma bulunduğu iddiasını reddetmek için getirilen delil, Mâlik'in "Hz. Peygamber'in kabrini ziyaret ettim" sözünü mekruh saymasıdır. Malikîler'den muhakkik âlimler, İmam Mâlik'in bu sözü söylemeyi edeben mekruh saydığını söylemişlerdir. Kabrin ziyaret edilmesi ise aslında en faziletli amellerden, Yüce Allah'a yaklaştıran en önemli fiillerden olup, bunun meşru olduğu konusunda tartışma söz konusu olmaksızın icma bulunmaktadır.
Nevevî şöyle demiştir: Kişinin, sonradan Mescid-i Nebevî'ye katılan yerde değil bizzat Hz. Peygamber'in namaz kıldığı yerde namaz kılma konusunda hırslı olması gerekir. Çünkü sevabın kat kat verilmesi onun mescidine özgüdür. Nitekim Hz. Peygamber bu sözünü "Mekke mescidi hariç" diyerek pekiştirmiştir. Çünkü o, Mekke'nin tümünü içermektedir. Hatta Nevevî bunun, bütün harem bölgesini kapsadığını söylemiştir.
Bu hadis, Mekke'nin Medine'den faziletli olduğuna delil olarak getirilmiştir. Çünkü mekanlar, oralarda yapılan ibadetin başka yerde yapılan İbadete üstün gelmesi ile başkasına üstün olur.
1191- Nâfi' şöyle demiştir: Ibn Ömer radıyaiiâhu anh iki gün dışında kuşluk namazı kılmazdı. Mekke'ye geldiği zaman, Mekke'yö kuşluk vakti girer, Kabe'yi tavaf ettikten sonra Makam-i ibrahim'in arkasında iki rekat namaz kılardı. Diğeri de Küba mescidine gittiği gündür. O her cumartesi Küba mescidine gider, mescide girince burada namaz kılmadan mescitten çıkmayı uygun görmezdi. Nâfi' şöyle demiştir: Ibn Ömer Resûlullah'm sallallâhu aleyhi ve sdiem Küba mescidini binitli ve yaya olarak ziyaret ettiğini söylemiştir.[39]
1192- Nâfi', Ibn Ömer'in şöyle dediğini belirtir:
"Ben arkadaşlarımın nasıl ziyaret ettiklerini gördüysem o şekilde ziyaret ederim. Ben, gece veya gündüz herhangi bir vakitte namaz kılmak isteyeni engellemem. Ancak onlar da güneşin doğduğu yahut battığı vakti seçmesinler."
Bu hadisler Küba mescidinin faziletini göstermektedir.
el-Metâli'âe Küba mescidinin Medine'ye üç mil mesafede bulunduğu belirtilmiştir. Buraya Küba denilmesi oradaki bir kuyu sebebiyledir. Bu mescid, Benî Amr İbn Avf'm mescidi olup, Resûlullah'm sallallâhu aleyhi ve sellem inşa ettiği ilk mescittir.
Hadis, Küba'nın, buradaki mescidin ve bu mescitte namaz kılmanın faziletini göstermektedir. Ancak üç mescitte olduğu gibi burada kılınan namaza kat kat sevap verileceğine daîr hadis bulunmamaktadır.
1193- Ibn Ömer'den mdıvaiiâhu anh şu rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem her cumartesi yürüyerek veya binitli olarak Küba mescidine giderdi. Abdullah radıyaiiâhuanh da böyle yapardı.
Ömer İbn Şebbe'nin Ahbaru'l-Medine isimli eserinde, Sa'd İbn Ebî Vak-kas'tan Küba mescidinin faziletlerini gösteren şu hadis rivayet edilmiştir: "Küba mescidinde iki rekat namaz kılmak benim için Beyt-i Makdis'e iki kere gitmekten daha sevimlidir, insanlar Küba mescidinin faziletini bilselerdi (ona ulaşmak için) develerini yola koyarlardı (yani yolculuğa çıkarlardı)."
1194- İbn Ömer radıyaiiâhu anh'den şu rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Küba'ya binitli veya yayan giderdi. İbn Nümeyr, Nâfi' aracılığıyla Hz. Peygamber'in burada iki rekat namaz kıldığını da rivayet etmiştir.
Birden çok tarîki bulunan bu hadis, bazı salih amelleri belirli günlerde yapmanın ve buna devam etmenin caiz olduğunu göstermektedir.
Üç mescitten başkasına yolculuk yapmayı yasaklayan hadisteki yasak, ha-ramhk ifade etmemektedir. Çünkü Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Küba mescidine binitli olarak giderdi. Bu görüşe itiraz olarak, Hz. Peygamber'in saiiaMhu aleyhi ve sellem oraya gitme sebebinin orada (oturan) ensarla görüşmek, onların hal ve hatırlarını sormak, Cuma'ya gelemeyenlerini görmek olduğu söylenmiştir, Küba'ya cumartesi gitmesinin sırrı da budur.
1195- Abdullah İbn Zeyd el-Mâzİnî'den radıyaiiâhu anh rivayet edildiğine göre feûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:"£uim i/e minberim arası, cen-Ktbahçeîerinden bir bahçedir."
1196- Ebû Hüreyre'den rad^aiiâhu anh rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber otaaMû ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Evim ile minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim de buzum üzerindedir.[40]
Buhârî, Medine mescidinde namaz kılmanın faziletini zikrettikten sonra, bu mescidin bazı bölümlerinin diğerlerinden daha faziletli olduğuna dikkati çekmek istemiştir. Buhârî başlığında "kabir" kelimesini zikrederek içinde "ev" ifadesi yer alaniki hadis rivayet etmiştir. Çünkü Hz. Peygamber'in evi onun kabri olmuştur. Hadisin bazı rivayetlerinde "kabir" ifadesi bulunmaktadır. Kurtubî, sahih olan rivayetin "evim" şeklindeki rivayet olduğunu ancak "kabrim" şeklinde bir rivayet ^bulunduğunu söylemiştir. Bu manası itibarıyla böyledir. Çünkü Hz. Peygam-krsfiaiiâhu aleyhi ve sellem oturduğu eve defnedilmistir.
"Minbef-m havuzum üzerindedir" : Bu hadisin senet ve metni "Medine'nin bileti" konusunda Hac bölümünün sonunda gelecektir.[41]
1197- Ziyad'ın azatlısı Kazaa' şöyle demiştir: Ebû Said el-Hudrî'nin Hz. Pey-gamber'den aktardığı dört şeyi İşittim. Bunlar hoşuma gitti ve beni mutlu etti, Bu dört şey şunlardır:
1) Kadın yanında kocası veya mahremi olmaksızın iki günlük mesafeye yolculuk yapmasın.
2) İki günde, yani Ramazan ve Kurban Bayramı günlerinde oruç tutmak yoktur.
3)İki namazdan sonra namaz kılmak yoktur: Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar, ikindi namazından sonra güneş batmcaya kadar.
4) Ancak şu üç mescide yolculuk yapılır: Mescid-i Haram, Mescid-i Afoaue benim mescidim.
Ibn Abbas radıyaüâhu anh şöyle demiştir: Kişi namazda iken bedeninden dilediği gibi yararlanır. Ebû İshak namazda iken takkesini (başına) koymuş ve bunu çıkarmıştır.
Hz. Ali, bir yerini kaşımak yahut elbisesini düzeltmek dışında sağ elini sol bileğinin üzerine koyardı.
1198- Abdullah İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: 0 (Abdullah İbn Abbas) bir gece Hz. Peygamber'in eşi -kendisinin de teyzesi-Meymûne'nin yanında kaldı.
(İbn Abbas şöyle der): Başımı yastığın enine koyarak uzandım. Resûlullah ile hanımı (Meymûne) ise başlarında yastığın boyuna koyarak uzandılar. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem uyudu. Gece yansı, yahut biraz önce veya biraz sonra uyandı. Uykuyu gidermek için eliyle yüzünü silmeye başladı. Sonra Al-i İmran sûresinin son on âyetini okudu. Sonra kalkıp asılı duran küçük kırbaya uzandı. Ondaki sudan güzelce abdest aldı. Sonra namaza durdu.
(İbn Abbas devamla diyor ki): Ben de kalktım, onun yaptığı gibi yaptım. Sonra gittim, sol yanma durdum. Sağ elini başımın üzerine koydu ve sağ kulağımı tutup büktü. Sonra iki rekat, iki rekat, iki rekat, iki rekat, iki rekat, iki rekat kıldı, sonra da tek rekat (vitir) kıldı. Sonra müezzin gelinceye kadar uzandı. Sonra yine kalktı, hafif iki rekat kıldıktan sonra çıkıp sabah namazını kıldırdı.
İbn Reşîd şöyle demiştir: Konu başlığında geçen "bir yerini kaşımak veya elbisesini düzeltmek dışında" ifadesi "namazla ilgili olan bir meselede" ifadesinden yapılan istisnadır. Böylelikle namazla ilgili olan meselelerin kapsamından, kişinin zihin karışıklığını gidermek için zaruret gereği yaptığı şeyler istisna edilmiş olmak-iadır. Bâb başlığında verilen sahabe ve tabiîne ait nakiller, konu başlığı ile ilk görünüşte çelişmektedir. Çünkü konu başlığı, namaz içinde yapılan hareketleri yalnız "namaz ile ilgili işler" ile sınırlarken, başlıktan sonraki nakillerde böyle b'ir sınırlama bulunmamaktadır. Buhârî, namaz içinde boş şeyle oyalanmak bu kapsamdan çıksın diye zikredilen nakillerin aslında sınırlı bazı durumlara özgü olduğuna işaret etmek istemiştir. Şöyle denilebilir: Konu başlığından sonra nakledilen fiiller de aslında namazla ilgilidir. Çünkü namaz kılan kişinin kendisine sıkıntı veren durumu namazda iken gidermesi, namazda iken sahip olması istenen fııışua yardım eder.
Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem namazda iken, îbn Abbas'm kulağını bükmesi konu başlığına şahitlik etmektedir. Çünkü o, İlk olarak İbn Abbas'm sol taraftan sağa geçmesi için kulağını bükmüştür. Bu da namazın maslahatla-nndandır. Sonra İse bu bir gece namazı olduğundan onu uyandırmak için kulağını bükmüştür.
İbn Battal şöyle demiştir: Buhârî Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem bu hareketinden şunu çıkarmıştır: Namaz kılan kişinin, başkası ile ilgili bir durum için elini kullanması caiz olduğuna göre, namaz kılma konusunda daha da kuvvet kazanmak ve ihtiyaç duyduğunda namazda daha dinç olabilmek için kendisine yönelik elini kullanması haydi haydi caizdir.
1199- Abdullah rad.yaiiâhu anh şöyle demiştir:
Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem namaz kılarken biz ona selâm verirdik o da selâmımızı alırdı. Necaşî'nin yanından döndükten sonra da ona selâm verdik, ancak o selâmımızı almadı ve bize şöyle dedi: "Namazda meşguliyet vardır.[42]
1200- Ebû Amr eş-Şeybânî şöyle demiştir: Zeyd İbn Erkam bana şöyle dedi: Biz Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem devrinde namazda konuşurduk. Birimiz arkadaşına ihtiyacını söylerdi. Sonra "'Namazlarınızı muhafaza ediniz [43] âyeti indirilince bize namazda susmamız emredildi.[44]
Namazda meşguliyet vardır": Yani, namazda Kur'ân okuma, zikir ve dua iîe. Ya da Allah'ı tazim ile meşgul olma vardır. Bu ne büyük meşguliyettir! Çünkü namaz Allah ile münâcâttır (söyleşmektir). Bu ise, tamamen Allah'ın emrinde derin bir huşu1 ve sükunet içinde olmayı gerektirir. Namaz başka şeyle uğraşmaya uygun değildir.
Nevevî şöyle demiştir: Bunun anlamı şudur: Namaz kılan kişinin görevi namazı ile meşgul olmak, namazda söylediği şeyleri düşünmektir. Bu sebeple selâma karşılık vermek vb. başka şeylerle uğraşması uygun değildir.
Ebû Vâil rivayetinde şöyle denilmiştir: "Allah kendi emrinde dilediği şeyi ihdas eder (dilediği şekilde yeni hüküm koyar). O, namazda konuşmamanız hükmünü koymuştur."
"Birimiz arkadaşına ihtiyacını söylerdi" ifadesi, sahabenin daha önceden de namazda iken her şeyi konuşmadıklarını yalnızca selâma karşılık vermek vb. ihtiyaç durumları ile yetindiklerini göstermektedir.
Yukarıdaki hadisten ilk bakışta anlaşılan manaya göre namazda konuşmak "Namazlannızı muhafaza ediniz" âyeti ile neshedilmiştir. Bu, namazda konuşmanın Medine'de neshedildiğini göstermektedir. Çünkü âyetin Medine'de indiği ittifakla kabul edilmektedir.
"Namazda susmamız emredildi" ifadesi mutlak anlamda susma değil, yukarıdaki şekilde konuşmamak anlamındadır. Çünkü namazda mutlak olarak susma söz konusu değildir.
Ek Bilgi: Namazda konuşmanın haram olduğunu bilen bir kimsenin, namazın maslahatlarından biri ve bir müslümanm canını kurtarma kastı da olmadığı halde namazda iken konuşmasının namazı bozduğu konusunda icma edilmiştir.
Namazda iken yanlışlıkla konuşan veya bunun haram olduğunu bilmeksizin konuşan kimse konusunda ise İhtilaf edilmiştir. Âlimlerin çoğuna göre namazda iken bu tarzdaki az konuşma namazı bozmaz. İleride Zityedeyn'in namazda sehiv konusundaki hadisinde geleceği üzere Hanefîier namazda iken konuşma durumunda, namazın mutlak olarak bozulacağın! söylemişlerdir.
Namazda iken konuşma konusunda şu meselelerde de ihtilaf edilmiştir: Kişinin namazda kasıtsız olarak konuşması,
İmamın şaşırması durumunda namazı düzeltmek için cemaatten birinin konuşması,
Bir müslümanm tehlike ile karşılaşmaması için onu söz ile kurtarmak,
Kur'ân okurken şaşıran imamın okuyuşunu düzeltmek için ona hatırlatmak,
Namazda önünden geçen kişiyi uyarmak için "sübhanallah" demek,
Selâma karşılık vermek,
Anne veya babasını kendisini çağırmasına karşılık vermek,
Namazda iken konuşmaya zorlanan kişinin konuşması,
Namazda iken "Kölemi Allah için azat ettim" gibi Allah'a yaklaştırıcı bir söz söylemek.
Bunların tümü fıkıh kitaplarında geniş olarak açıklanmıştır.
1201- Sehl radıyaiiâhu anh şöyle demiştir: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Benî Amr İbn Avf kabilesinin arasını düzeltmek için gitti. (Bu arada) namaz vakti geldi. Bilâl, Ebû Bekir'e gelerek "Hz. Peygamber saıiaiiâhuaieyhivesei!em gelemedi, seni imamlık yapar mısın?" dedi. Hz. Ebû Bekir: "Evet isterseniz yaparım" dedi. Bilâl namaz için kamet getirdi, Hz. Ebû Bekir de imamlığa geçerek namaza başladı.
(Namaz devam ederken) Hz. Peygamber sallallâhu aıeyhi w sdiem geldi ve birer birer
İsafları yararak en ön safa kadar geldi. İnsanlar bunun üzerine ellerini çırpmaya başladilar.
(Konuşmanın burasında) Sehl yanındakilere şöyle sordu: Siz "tasfih"in ne olduğunu bilir misiniz? O el çırpmaktır" dedi. (Daha sonra Sehl şöyle devam etti): Ebû Bekir namazda kıbleden başka yöne bakmıyordu. İnsanlar çokça ellerini çırpmaya devam edince Ebû Bekir döndü. Bir de baktı ki Hz. Peygamber ayiâhu aleyhi ve sellem safta duruyor. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ona "yerinde kal" anlamında işaret etti. Ancak Hz. Ebû Bekir ellerini kaldırarak Allah'a hamd etti, sonra yavaşça arkaya geçti. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Öne geçerek namazı kıldırdı.
İbn Reşîd şöyle demiştir: Buhârî namazda İken teşbih ve hamd'İ erkekler ile sınırlamıştır. Çünkü ona göre kadınların bunu yapması meşru değildir. Bundan sonraki konu başlığını "el çırpmak kadınlar içindir" şeklinde koymak suretiyle buna işaret etmiştir.
Hadisten Çıkan Sonuçlar
Hadiste yer alan hususlardan bazıları şunlardır; Namaz ilk vaktinde kılınmayıp, ertelenebilir.
Vakti girdiğinde namazı derhal kılmak, düzenli imamı beklemekten daha evlâdır.
Ancak cemaatin nzası bulunduğunda önlerine imam olarak geçilebilir. Bu, Hz. Ebû Bekir'in, cemaatin en faziletli kişisinin kendisi olduğunu bildiği halde
"isterseniz" demesinden anlaşılmaktadır.
Namazda sağa-sola dönmek namazı bozmaz.
Bir kimsenin başına gelen bir olaydan dolayı namazda "sübhanallah" veya "elhamdülillah" demesi, namazı bozmaz.
1202- Abdullah İbn Mes'ud radıyaiiâhu anh şöyle demiştir: Biz namaz kılarken "et-tahiyyat"ı okur, bu sırada selâm vereceğimiz meleklerin isimlerini söyler, birbirimize selâm verirdik. Resûlullah saiiaüâhu aleyhi ve sellem bunu işitince şöyle buyurdu: "Şöyle deyiniz:
et-Tahiyyâtü lillâhi ve's-salevâtü ue't-tayyibât. Esselâmu aleyke eyyühe'nne-biyyü ve rahmetullahi ve berakâtüh. es-selâmu aleynâ ve ala ıbadillâhi's-sâlihm. Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve rasûlüh.
(Her türlü selâm, salât ve bütün güzellikler Allah'a mahsustur. Ey sânı yüce Peygamber, selâm ve Allah'ın rahmeüyle bereketleri senin üzerine olsun ve selâm bizlere ve Allah'ın sâlih kulları üzerine olsun. Ben şehâdet ederim ve (yaki-nen bilirim) ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Ve şehâdet ederim ki Hazret-i Muhammed Allah'ın kulu ve Resulüdür) Şayet bunu söylerseniz Allah'ın gökte ve yerde bulunan bütün salih kullarına selâm vermiş olursunuz."
Buhârî'nin konu başlığından kastı, sayılardan herhangi birinin namazı bozmadığını belirtmektir. Çünkü Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem onlara namazı tekrar kılmalarını emretmemiş, yalnızca bundan sonra ne yapacaklarını öğretmiştir.
Ancak buna şu şekilde itiraz edilebilir: Hükmün mevcut olmasından önce hükmü bilmeyen kişinin durumu ile, hükmün mevcut olmasından sonra hükmü bilmeyen kişinin durumu aynı değildir. Yukarıdaki fiilleri yapan kişilerin bunu. bilmemeleri uzak bir ihtimaldir. Çünkü ilk anda anlaşıldığına göre bu onlar nez-dinde yerleşik bir dînî hükümdü. Ancak sonradan neshedilmiştir. Aralarında bu açıdan fark vardır.
Konu başlığında bunun caiz veya batıl olduğunu gösteren açık bir ifade yoktur. Bu konuda bir karışıklık olduğu için Buhârî buna dair bir şey söylememiştir.
1203- Ebû Hüreyre radıyaiiâhu anh Hz. Peygamber'den sallallâhu aleyhi ve sdiem şunu rivayet etmiştir:
"Teşbih (sübhanallah demek) erkekler, el çırpmak kadınlar içindir.
1204- Sehl İbn Sad radıyauâhu anh Hz. Peygamber'den sallallâhu aleyhi ve sellem şunu rivayet etmiştir:
Teşbih (sübhanallah demek) erkekler, el çırpmak kadınlar içindir."
Kadınların namazda "sübhanallah" diye bağırması yasaklanmıştır. Bunun sebebi, fitne korkusu sebebiyle kadınlara namazda mutlak olarak seslerinin kısılmasının emredilmesidir. Erkeklerin namazda el çırpması yasaklanmıştır. Çünkü bu, kadınların yaptığı bir harekettir. Kurtubî şöyle demiştir: Kadınların el çırpmasının meşruiyeti haberle ve akılla sahihtir.
Sehl îbn Sad bunu Hz. Peygamber'den saiiaMhu aleyhi ve sellem rivayet etmiştir.
1205- Zührî şöyle demiştir: Bana Enes İbn Mâlik şöyle bildirdi:
Pazartesi günü Ebû Bekir Müslümanlara sabah namazını kıldırırken, aniden Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Âişe'nin odasının perdesini açtı. Müslümanlar saf halinde namaz kılarken onlara baktı, tebessüm ederek güldü. Ebû Bekir, Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem namaza çıkmayı istediğini zannederek geriye çe-ıdldi. Müslümanlar Hz. Peygamber'i sallallâhu aleyhi ve sellem gördüklerinde sevinçlerinden neredeyse namazlarını bozacaklardı. Hz. Peygamber eliyle "namazınızı tamamlayın" şeklinde işaret yaptı. Sonra odaya girdi ve perdeyi kapattı. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem o gün vefat etti.
Bu hadis, namazda az bir iş yapmanın namaz içinde sürekli yapılmadıkça caiz olduğuna delil olarak getirilmiştir.
1206- EbÛ Hüreyre radıyallâhu anh Hz. Peygamberin sallallâhu aleyhi ve sellem şu sözûnü rivayet etmiştir:
"Bir kadın, 'Ey Cüreyd' diyerek ibadethanede ibadetle meşgul olan oğluna i Adam içinden; 'Allah'ım annem (bana sesleniyor oysa benim) namazım
ediyor)' dedi. Kadın tekrar, 'Ey Cüreycl' diye seslendi. Adam yine için-1; Allah'ım annem (bana sesleniyor oysa benim) namazım (devam ediyor)' i Kadın; 'Allah'ım Cüreyc fahişelerin yüzüne bakmadıkça ölmesin!' diye
etti. Cüreyc'in ibadethanesine koyun güden bir kadın sığınırdı. Bir gün kâin doğum yaptı. Ona "Bu çocuk kimden?" diye sorulunca kadın
Cüreydderi dedi. Cüreyc ibadethaneden çıkarak 'çocuğunun benden olduğunu iddia eden kadın nerede?' diye sordu. Daha sonra çocuğa 'Ey çocuk senin baban kim?' diye sordu. Çocuk "Koyun çobanı' diye cevap verdi [45]
Konu başlığı, namaz kılan kişiyi annesi çağırdığında onun çağrısına icabet etmenin gerekli olup olmadığı ile ilgilidir. Şayet ona cevap vermek gerekli ise bu namazı bozar mı bozmaz mı? Her iki konuda da görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bu sebeple Buhârî, şartın cevabını zikretmemiştir.
İbn Battal şöyle demiştir: Cüreyc'İn annesinin Cüreyc'e beddua etmesinin sebebi şudur: Onların dininde namazda iken konuşmak mubah idi. Cüreyc namaz ve münâcâta devam etmeyi, annesine cevap vermeye tercih edince annesi hakkını ertelediği için ona beddua etti.
Bu hadisle ilgili geniş açıklama İleride gelecektir.[46]
1207- Muayklb radıyallâhu antı şöyle demiştir: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem
secde ettiği yerdeki toprağı düzelten adama "Şayet böyle yapacaksan bir kere yap" demiştir.
Sünen yazarları bu hadisi Ebû Zer'den şu lafızla rivayet etmişlerdir: "Sizden biri namaza durduğunda karşısında rahmet bulunur. Bu yüzden (eli ile secde edeceği yerdeki) taşlan süpürmesin." Burada "namaza durduğunda" denildiği için namazdan önce secde yerindeki taşları eli ile süpürmek yasak değildir. Hatta namazda zihninin bununla meşgul olmaması için böyle yapması daha evladır.
Önemli Bilgi: Hadislerde secde yerindeki "taş" ve "toprağın" temizlenmesi o günkü mescitlerdeki yaygın durum göz önüne alınarak söylenmiştir. Hükmün bunlara bağlanması; kum, toz-toprak gibi üzerinde namaz kılman diğer şeyleri gidermeyi engellemez.
Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bu sözü bir erkeğe söylemiş olmakla birlikte hüküm tüm mükellefler hakkında geçerli genel bir hükümdür.
Nevevî namazda İken taş vb. şeylerin elle temizlenmesinin mekruh olduğu konusunda görüş birliği bulunduğunu söylemiştir. Öyle görünüyor ki bunun mekruh olma sebebi, huşûyu korumak veya namazda fazlaca harekette bulunmayı önlemektir. Ancak yukarıdaki Ebû Zer hadisine göre, bunun gerekçesinin kişinin namazda iken yüz yüze bulunduğu rahmet ile kendi arasına engel koy-mamasıdır.
İbn Ebî Şeybe, Ebû Salih es-Semân'dan şunu rivayet etmiştir: Secde ettiğinde taşları temizleme. Çünkü her taş, üzerinde secde edilmesini ister. Bu da diğer bir gerekçedir.
Kadı Iyaz şöyie demiştir: Selef (ilk dönem âlimleri) namazdan çıkmadan Önce alnın silinmesini mekruh görmüşlerdir.
1208- Enes İbn Mâlik radıyaiiâhu anh şöyle demiştir: "Biz sıcakların şiddetli olduğu zamanda Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ile namaz kılardık. Bizden biri (sıcağın şiddetinden) alnını yere koyamadığında elbisesini yayar ve bunun üzerine secde ederdi."
1209- Hz. Âişe radıyaiiâhu anh şöyle demiştir:
"Ben Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem namaz kılarken onun kıble yönüne doğru ayağımı uzatırdım. O secde edeceği zaman beni dürterdi, ben de ayaklarımı çekerdim. O secdeden kalktığında tekrar ayaklarımı uzatırdım."
1210- Ebû Hüreyre'nin radıyaiiâhu anh rivayet ettiğine göre bir defasında Hz. peygamber sallallâhu aleyhi w seikm bir namazdan sonra şöyle buyurdu:
"(Ben namazda iken) Şeytan namazımı kesmek için bana musallat olmaya ça-jıştı. Allah ona karşı bana fırsat verdi de onu alt ettim. Sabah olunca göresiniz diye mu bir direğe bağlamaya niyet ettim. Ancak Süleyman'ın (a.s.) 'Rabbim bana, menden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir mülk ver' sözünü hatırlayınca bun-ian vazgeçtim. Allah o şeytanı kovulmuş (perişan) bir halde geri döndürdü."
Nadr İbnü'ş-Şümeyl burada Hz. Peygamber'İn sözünün "fe ze'attühü" şeklinde noktalı dal ile okunması halinde "onu boğdum (boğazını sıktım)", "fe de'attü-hü" noktasız dal şeklinde okunması halinde ise "onu def ettim" anlamına geldiğini söylemiştir. Doğru olan ikinci şekildir. Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Allah'ın cehennem ateşine doğru şiddetle atılacakları/sürüklenecekleri gün âyetinde o kelimesi öyiJo atılır/def edilirler anlamında kullanılmıştır, Bunun için hadisteki kelime ikinci anlamıyla tercih edilmektedir.
Bu rivayetteki şeytan, şeytanların büyüğü olan İblis değildir. Bu hadisle ilgili ayrıntılı açıklama ileride gelecektir.[47]
Şöyle demiştir: "Namaz sırasında kişinin elbisesi çalmırsa namazını yanda bırakarak hırsızın peşinden gider."
1211- Ezrak İbn Kays şöyle demiştir: Ahvaz'da Hârûrîler'le (Haricîlerle) savaşıyorduk. Bir de baktım ki nehrin kenarında binitinin gemini elinde tutarak namaz kılan bir adam duruyor.[48] Hayvan adamın elinden kurtulmaya çalışıyor, adam da hayvan ile birlikte gidiyordu. Haricîler'den bir adam: 'Ya Rab! Şu ihtiyara cezasını ver" dedi. İhtiyar namazım bitirince şöyle dedi: "Söylediğinizi duydum. Ben Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile altı, yedi yahut sekiz defa gazaya katıldım. Onun ne kadar kolaylık gösterdiğini gördüm. Benim hayvanın peşine takılarak namaz kılmam, onu koyverip de otlanacağı yere kaçıp gitmesinden daha iyidir. O zaman da onu yakalayıp getirmek zor olur..[49]
1212- Âişe radıyaUâhu anh şöyle dedi: Güneş tutuldu. Hz. Peygamber de aleyhi ve sellem namaza durup uzunca bir sûre okudu. Sonra uzunca rükû etti, sonra başını kaldırdı. Sonra bir başka sûreyi okumaya başladı. Sonra rükû etti, sonra secde etti. Sonra aynısını ikinci rekatta yaptı. Sonra da şöyle buyurdu:
"O ikisi (güneş ve ay tutulması) Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunları gördüğünüzde, tutulma sona erinceye kadar namaz kılınız. Ben bu makamımda buna uaad edilen her şeyi gördüm. Hatta siz benim öne doğru hareket ettiğimi ördüğünüzde ben cennetten bir salkım üzüm almak istediğimi gördüm. Benim Suriye gittiğimi gördüğünüzde cehennem ateşinin bir bölümü diğer bölümünü yenmeye (yutmaya) çalışıyordu. Cehennemde Amr İbn Lühay'ı gördüm. Bu (ilk defa Araplar arasında putlar namına) develeri adak olarak sahuerirdi."
Ahvaz, Basra ile İran arasında Hz. Ömtr zamanında fethedilen bir yerin adıdır.
Haricîlerle o zaman savaş yapan komutan Mühelleb İbn Ebî Sufra idi.
Tayalisî'nin rivayetinde şöyle denilmektedir: "Bir de baktım ki yaşlı bir adam gemini tutmuş namaz kılıyor. Adam gemi elinde tuttu, hayvan geriye gidince adam da hayvanla birlikte geriye doğru gitti. Yanımızda Haricîler'den bir adam vardı. İhtiyar hakkında kötü sözler söyledi."
Mehdî'nin rivayetinde şöyle denilmektedir: "Şu eşeğe bakın!."
Hadiste yer alan hususlardan bazıları şunlardır: ihtiyaç halinde, övünme maksadıyla olmaksızın kişi kendi üstün özelliklerini anlatabilir.
Ebû Berze'nin "O'nun sallallâhu aleyhi ve sellem ne kadar kolaylık gösterdiğini gör-dıjrn'sözü, bineğini namaz kılarken terk etmesi ve bineği için namazını bozma 11051 gerektiğini söyleyen ve böylece işi zorlaştıranlara red için söylenmiştir.
Bu hadiste, fakihlerin "Telef olmasından korkulan eşya vb. şeyleri kurtarmak '^namazı yarıda kesmek caizdir" görüşlerine delil bulunmaktadır.
Adam, yaygın durumu göz önünde bulundurarak, hayvanını bırakması halın onun gitmeye alışkın olduğu yerlere (otlağa) gideceğini söylemiştir. Oysa hayvan yemliğine değil, bilinmeyen bir yere gidebilir. Bu ise İslam'ın yasakladığı bır husus olarak malın kaybedilmesi sonucuna yol açar.
İbn Ebî Şeybe'nin Musannef isimli eserinde yer aldığına göre, Hasan-i Bas namazda iken hayvanının kaçmasından korkan kişinin durumu hakkında ^rusorulmuş, o da "Namazını yarıda keser (hayvanının kaçmasına engel olur)" demiştir. Ona "Daha sonra namazını tamamlar mı?" diye sorulmuş, o da "Sırtını dönmüşse namazı yeniden kılar" şeklinde cevap vermiştir.
Âlimler farz namazda çokça yürümenin namazı bozduğunda icma etmişlerdir. Ebû Berze hadisindeki yürüme, az yürümeye yorulur.
Bu hadis namazda İken az yürümenin ve az amelin namazı bozmadığını gösterir.
Cennet ve cehennem yaratılmış olup şu an mevcuttur.
Abdullah İbn Amr'dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve güneş tutulması namazı kılarken secde esnasında üflemiştir.
1213- İbn Ömer radıyaiıahu anh şöyle demiştir: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve mescidin kıble yönünde sümük gördü. Bunun üzerine mescittekilere kızarak şöyle buyurdu: "Allah namaz kılan birinin ön tarafında (kıble yönündejdır. Dolayısıyla (namaz kılan kişi) önüne tükürmesin (yahut sümkürmesin)."
Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem daha sonra inerek bunu eli ile kazıdı. İbn Ömer şöyle demiştir: "Sizden birisi tüküreceği zaman soluna tükürsün."
1214- Enes radıyaiiâhu anh Hz. Peygamber'den sallallâhu aleyhi ve sellem şunu rivayet etmiştir; "Kişi namazda iken Rabbi ile münacât etmektedir, dolayısıyla (namaz kılan kişi) önüne ve sağına tükürmesin. Sol yanına sol ayağının altına tükürsün."
Namazda tükürme ile üflemenin aynı başlık altında bir araya getirilme gerekçesi şudur: Tükürme ve üflemenin her ikisinde de, bir söz teşkili için en azından gerekli olan iki harf çıkabilir. Buhârî bunların bir kısmının caiz olduğuna, bir kısmının ise caiz olmadığına işaret etmiştir. Buhârî'nin, tükürme ve üfleme sonucu kişinin ağzından çıkan harflerin tam bir sözcük oluşturması durumu ile böyle olmama durumunu birbirinden ayırmış olması muhtemeldir. Yahut da böyle bir şeyin ağızdan çıkmasının kesin olduğu durumlarda bunu yapmak zarar verir, değilse zarar vermez.
Bu hadis, bir kimsenin yaptığı bir fiilden dolayı bir topluluğu azarlamanın caiz olduğunu göstermektedir. Bunun gerekçesi de bu fiilin tekrarlanmamasıdır.
İbn Battal şöyle demiştir: Mâlik'ten namazda iken üflemenin mekruh olduğu, ancak konuşmanın namazı bozmasının aksine bunun namazı bozmadığı rivayet edilmiştir. Bu aynı zamanda Ebû Yusuf, Eşheb, Ahmed İbn Hanbel ve Ishak'ın da görüşüdür.
Müdevuene'de "Üfleme de konuşma gibi namazı bozar" demiştir.
Ebû Hanife ve İmam Muhammed şöyle derler: "Şayet üfleme işitilecek kadar ise söz hükmündedir, değilse söz hükmünde değildir."
İlk görüş en evlâ olandır. Üfleme sırasında ağızdan çıkan "ü" ve "f harfleri, tükürme sırasında ağızdan çıkan "t" ve "f" harflerinden daha öte bir şey değildir. Alimler namazda iken tükürmenin caiz olduğunda ittifak ettiklerine göre bu üflemenin de caiz olduğunu gösterir. Çünkü aralarında fark yoktur. Buhârî işte bu sebeple üfleme ile tükürmeyi aynı başlık altında zikretmiştir.
İbn Battal bu konuda Şâfiîler'in görüşlerinden bahsetmemiştir. Onlara göre sahih olan görüş şudur: Üfleme, sümkürme, ağlama, inleme, ah çekme, nefes alma, gülme, öksürme gibi durumlarda insanın ağzından iki harf çıkarsa namaz bozulur, aksi takdirde namaz bozulmaz.
İbn Dakîku'l- 'id şöyle demiştir: Üflemenin konuşmaya benzediği gerekçesi ile bunun namazı bozduğunu söylemek, zayıf bir gerekçedir. Bu reddedilir, çünkü sahih sünnette Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi w sellem güneş tutulması namazında üflediği sabittir.
Hatırlatma: İbnü'l-Münzir gülmenin namazı bozduğu konusunda icma bulunduğunu belirtmiş, bunu bir harf veya iki harf ile smırlamarmştır. Gülme ile ağlama arasındaki fark şudur; Gülme; ağlama vb fiillerin aksine namazın saygınlığını zedeler. Bu sebeple Hanefîler ve diğerleri namazda Allah korkusundan dolayı ağlamanın namazı bozmadığını söylemişlerdir.
Bu konuda Sehl İbn Sa'd'in Hz. Peygamber'den sallallâhu aleyhi ve sellem rivayet ettiği bir hadis bulunmaktadır.
1215- Sehl İbn Sa'd radıyaiiâhu anh şöyle demiştir: İnsanlar, izarlarınm küçük olması sebebiyle bunları boyunlarına bağlayarak Hz. Peygamberle sallallâhu aleyhi ve sellem namaz kılarken kadınlara da "erkekler oturuncaya kadar siz (secdeden) başlarınızı kaldırmayın" denildi.
Bu hadiste bulunan
fıkhı hükümlerden bazıları şunlardır:
1- Cemaatin fiilinin imamın fiilinden sonra gerçekleşmesi caizdir.
2- Cemaat halinde namaz kılınırken cemaatten bazıları namaz fiillerini diğerlerinden önce yapabilirler.
3- Namazda başkasının hakkı İçin ve namaz maksadı dışındaki bir sebeple beklemek caizdir.
4- İmamm rükûda iken cemaate sonradan gelen kişinin rükûa ve teşehhüd-de iken gelenin cemaate yetişmesi için beklemesi caizdir.
5- İbnü'l-Müneyyir yukarıda geçen sözün kadınlara namaz esnasında söylendiğini belirterek bundan şu sonucu çıkarmıştır: Namazdaki kişinin kendisine hafif bir şekilde bir şey söyleyen kişinin sözünü dinlemesi caizdir.[50]
1216- Abdullah şöyle demiştir: Ben daha önceden Hz. Peygamber aleyhi ve sellem namaz kılarken O'na selâm verirdim, O da selâmımı alırdı. (Hay-berden) döndükten sonra ona selâm verdim, selâmımı almadı. {Namaz bittikten sonra) şöyle buyurdu: "Namazda meşguliyet vardır."
1217- Câbir İbn Abdullah radıyaiiâhu anh şöyle demiştir: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir işi İçin beni bir yere gönderdi, ben de oraya gittim. Sonra işi görüp geri döndüm. Hz. Peygamber'in saiiaiiahu aleyhi ve sellem yanma geldim. (O namaz kılıyordu). Selâm verdim ancak selâmımı almadı. Kalbimde öyle bir hüzün meydana geldi ki bunu yalnız Allah bilir. İçimden şöyle dedim: "Herhalde Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bu işi görmekte ağır davrandığımı düşündü." Sonra tekrar selâm verdim, yine selâmımı almadı. Kalbime birincisinden daha büyük bir hüzün çöktü. Sonra yine selâm verdim, bu defa (namazını bitirip) selâmımı aldı ve bana şöyle dedi: "Namazda olduğum için selâmına karşılık veremedim.."
Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi halde yolda gidiyordu. o sıra devesi üzerinde kıbleye dönmüş bir
Selâm insana özgü konuşmalardan olduğu için namazda selama bildiğimiz şekilde karşılık verilmez. İmam Müslim, Ebu'z-Zübeyr yolu ite Câbir'den bu olayın Benu'l-Mustalık gazvesi sırasında meydana geldiğini rivayet etmiştir.
Müslim'in bu rivayetinde Câbir "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bana eliyle şöyle dedi" demiş, diğer bir rivayette de "bana işaret etti" demiştir. Dolayısıyla yukarıdaki hadiste "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem selamımı almadı" ifadesi, sözlü olarak karşılık vermedi anlamına yorulur. Câbir ilk başta Hz. Peygamber'in işaretinin selâma karşılık verme anlamına geldiğini anlamamıştı. Bu sebeple "kalbimde öyle bir hüzün meydana geldi ki bunu yalnız Allah bilir" demiştir.
Namaz kılan kişiye selâm vermek mekruhtur. Çünkü namaz kılan kişinin zihnini bununla meşgul etmiş ve ondan karşılık vermesini beklemiş olur, oysa onun karşılık vermesi yasaktır. Hadisi rivayet eden Câbir de böyle söylemiştir. Ata, Şâ'bî ve Mâlik, İbn Vehb'in rivayetine göre bunu mekruh görmüşlerdir. Mâl'ik el-Müdeuvene'de "mekruh değildir" der. Ahmed İbn Hanbel ve alimlerin çoğunluğu da bu görüştedir. Onlar "Kişi namazını bitirince veya namazda iken işaretle selâma karşılık verir" derler.
1218- Sehl İbn Sa'd mdıyaiiâhu anh şöyle demiştir: Küba'da yaşayan Benû Amr İbn Avf kabilesinin mensupları arasında bir anlaşmazlık çıktığı haberi Resûlullah'a sallallâhu aleyhi ve sellem ulaştı. O da ashabından birkaç kişi ile birlikte onların arasını düzeltmek İçin gitti. Namaz vakti geldiği halde Resûluîlah sallallâhu aleyhi ve sellem dönemedi. Bilâl, Ebû Bekir'e rad.yaMhu anh gelerek: "Ey Ebû Bekir! Resûluîlah sallallâhu aleyhi ve sellem dönemedi, namaz vakti de girdi. Sen insanlara imamlık yapar mısın?" diye sordu. Ebû Bekir "Evet, İsterseniz yaparım" dedi. Bilâl namaz için kamet getirdi, Ebû Bekir mihraba geçerek tekbir aldı. Tam o sırada Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem geldi. Safları yara yara ilk safa kadar ulaştı ve orada namaza durdu. Cemaat (Ebû Bekir'i uyarmak için) ellerini çırpmaya başladı. Ebû Bekir namaz kılarken sağa sola bakmıyordu. Cemaattekiler ellerini çokça çırpmaya devam edince onlara döndü. Bir de baktı ki Resûlullah iâhu aleyhi ve sellem orada! Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem eliyle ona namazı kıldırmaya devam etmesini işaret etti. Ancak Hz. Ebû Bekir ellerini kaldırarak Allah'a hamd etti sonra da yavaşça geriye gelerek safa girdi. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem da öne çıkarak namazı kıldırdı.
Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem namazı bitirince cemaate dönerek şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Namazda iken bir durumla karşılaştığınızda niçin ellerinizi zırpmaya başladınız? El çırpmak kadınlara özgüdür. Namazda iken bir durumla karşılaşan kişi 'SübhanaUah' desin."
Sonra Ebû Bekir'e dönerek: "Ey Ebû Bekir! Ben sana işaret ettiğimde niçin namazı kıldırmaya devam etmedin?" diye sordu.
Ebû Bekir: "Ebû Kuhafe'nİn oğlunun, Resûlullah'ın önünde namaz kılması yakışık almaz" dedi.
Bu hadisten, namazda iken ellerin kaldırılması gereken bir durumda bile dua etmek vb. sebeplerle elleri kaldırmanın namazı bozmadığı anlaşılır. Çünkü elleri kaldırmak teslim olma ve boyun bükme şeklidir. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Hz. Ebû Bekir'in radıyaiiâhu anh bu hareketini onaylamıştır.
1219- Ebû Hüreyre'den rsdıyaiiâhu anh rivayet edildiğine göre namazda elleri böğre koymak yasaklandı.[51]
1220- Ebu Hüreyre şöyle demiştir: Kişinin ellerini böğrüne koyarak namaz kılması yasaklandı.
Bu konuda, namazda elleri böğre koymanın hükmü belirtilmektedir.
Namazda elleri böğre koymanın yasaklanmasının hikmeti konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. (Bunların bir kısmı şöyledir): İbn Ebî Şeybe'nin Humeyd İbn Hilal yolu ile mevkuf olarak rivayet ettiği hadise göre İblis yeryüzüne elleri böğründe indirilmiştir. İşte bu sebeple namaz kılarken elleri böğre koymak yasaklanmıştır.
Yahudiler bunu çokça yaptıklarından onlara benzemek çirkin görüldüğü için bu yasaklanmıştır. Bunu Buhârî Hz. Âişe'den rivayet etmektedir. İbn Ebî Şeybe bunu Yahudiler'in namazda iken yaptıklarını rivayet eder. Onun diğer bir rivayetinde ise, "Yahudiler'e benzemelin" denilmektedir.
Cehennemlikler böyle yaparak rahatladıkları için bu yasaklanmıştır. Bunu İbn Ebî Şeybe, Mücâhid'den şu şekilde rivayet etmiştir: "Elleri böğre koymak cehennemliklerin istirahatidir."
Bu, şiir okuyan kişinin şiir okurken yaptığı hareket olduğundan yasaklanmıştır. Bunu Said İbn Mansur, Kays İbn Abbad aracılığıyla hasen bir senetle rivayet etmiştir.
Bu, musibete uğrayanların yaptığı bir hareket olduğundan yasaklanmıştır. Bu görüşü Hattabî nakletmektedir.
Bu görüşler arasında bir çelişki bulunmamakla birlikte, Hz. Âişe'nin sözü bu konuda ileri sürülen görüşlerin en üstünüdür.
Hz. Ömer şöyle demiştir: Ben bazen namazda iken ordumu donattığım oluyor.
1221- Ukbe İbnu'l-Hâris rad.yaiiâhu anh şöyle demiştir: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte ikindi namazını kıldım. Rasûlullah selâm verince hızlıca mihrabtan kalkarak hanımlarından birinin odasına gitti. Sonra odadan çıktı. Onun hızlıca gidişinden dolayı cemaatin yüzündeki şaşkınlığı görünce şöyle dedi: "Ben namazda iken bizde bulunan bir külçe altın aklıma geldi. Bunun geceleyin bizde kalmasını istemedim, dağıtılmasını emrettim."
1222- Ebu Hüreyre radiyaiiâhu anh Resûlullah'm sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurduğunu söyledi: "Namaz için ezan okunduğunda şeytan ezan sesini işitmemek için seslice yellenerek arkasını dönüp gider. Müezzin susunca (ezanı bitirince) geri gelir. Namaza çağrıldığı (kamet getirildiği) sırada arkasını dönüp gider. (Müezzin) susunca (kamet bitince) geri gelir, Kişi namazda iken hatırlamadığı şeyler hakkında şeytan ona "şu işini hatırla" deyip durur, öyle bir an olur ki kişi kaç rekat kıldığını bilemez olur."
Ebû Seleme İbn Abdurrahman şöyle demiştir: "Sizden biri böyle yaparsa otururken iki secde yapsın." Ebû Seleme bunu Ebû Hüreyre'den radıyaiiâhu anh işit-miştir.
1223- Said el-Makburî, Ebû Hüreyre'den şunu rivayet etmiştir: insanlar "Ebû Hüreyre için çok hadîs rivayet ediyor" diyorlar. Ben bir adama rastladım da adama "Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bu gece yatsıda ne okudu?" diye sordum, adam "bilmiyorum" dedi. Ben "Namazda yok muydun?" diye sordum. Adam "vardım" dedi. Ben "Ben onun sallallâhu aleyhi ve sellem ne okuduğunu biliyorum. Falanca sûreyi okudu" dedim.
Müheîleb şöyle demiştir: Düşünce kişiye baskın gelen bir durum olup, ne namazda ne de namaz dışında kişinin bundan kaçınması mümkün değildir. Çünkü Allah şeytanın insana musallat olması için imkan tanımıştır. Ancak bu konuda şöyle bir farklılık vardır: Şayet kişi âhiret ve djn İle İlgili bir şey düşünüyorsa bu, dünya ile ilgili bir şey düşünmesinden daha hafiftir.
İbn Ebî Şeybe, Hz. Ömer'in sözünü aynı şekilde Ebû Osman el-Hindî aracılığı ile sahih bir senetle muttasıl olarak rivayet etmiştir.
İbnü't-Tîn şöyle der: Hz. Ömer'in bu düşünmesi, az düşünmeyi gerektiren bir konudur. Örneğin o "falanı donatırım, falanı başkasına tercih ederim, şu sayıda asker çıkartırım" gibi şeyler düşünmüştür. Böylece çok az bir düşünce ile istediği şeyi yerine getirir. Ancak, namazda kaç rekat kıldığını bilemeyecek şekilde uzun süreli ve çokça bir şeyi düşünmeye gelince, bu kişi namazında başka şeyle meşgul olan bir kimsedir. Bu sebeple namazını tekrar kılması gerekir,
Ibnü't-Tîn'in bu genellemesi yerinde değildir. Hz. Ömer'in yaptığı iş bunu reddetmektedir. İbn Ebî Şeybe, Urve İbn Zübeyr aracılığıyla Hz. Ömer'den şunu rivayet etmiştir: "Ben namazda iken Bahreyn'den gelecek cizyeyi hesaplıyorum." Ahmed İbn Hanbel'in oğlu Salih Kitâbü'I-mesâi! adlı eserinde babasından, Hemmâm İbnü'l-Hâris aracılığıyla şunu rivayet etmektedir: "Hz. Ömer sûre okumaksızm akşam namazı kıldırdı. Namazını bitirince ona: 'Ey müminlerin emirî sûre okumadın; denildi. O şöyle dedi: 'Ben namazda iken Medine'den yola çıkardığım kervanın Şam'a gidişini düşündüm.' Sonra namazı sûre okuyarak tekrar kıldırdı."
Bu hadis ve hadisten çıkan bazı sonuçlar Namazın Kılınma Şekli bölümünde geçmişti.[52]
Hadisten İlk anda anlaşılan husus ile konu başlığı birbirine uymaktadır. Çünkü Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem namazda iken elinde bulunan külçe hakkında düşünmüş, sonradan namazı tekrar kıldırmamıştır.
Konu başlığını destekleyen ifade "kişi kaç rekat kıldığını bilemez" ifadesidir. Bu, namazın rükünlerinden birini terk etmedikçe kişinin namazda bir şey düşünmesinin namazın sıhhatini zedelemeyeceğini göstermektedir.
1224- Abdullah İbn Buhayne rad^ıiâhu anh şöyle demiştir; "Resûlullah **« »nem bir namazda bize iki rekat kıldırdı. Sonra oturmaksızın (üçüncü rekata) kalktı. Cemaat de onunla birlikte kalktılar. Namazın sonunda onun selâm vermesini beklerken, O selâmdan önce tekbir getirerek oturduğu yerde iki secde yaptı, sonra selâm verdi."
1225- Abdullah İbn Buhayne rad.yaiiâhu anh şöyle demiştir: "Resûlullah aleyhi ve sellem öğle namazının ikinci rekatından sonra oturmaksızın (üçüncü rekata) kalktı. Namazını bitirince iki secde yaptı, sonra selâm verdi."
Namazın ikinci rekatında oturmaksızın ayağa kalkmanın hükmünde farklı yorumlar yapılmıştır. Şâfiîler bunun tümünün sünnet olduğunu söylerken, Mâli-kîler'e göre namazda fazlalık değil, noksanlık sebebiyle sehiv secdesi gereklidir. Hanbelîler'e göre namazın rükünleri dışındaki vaciplerinin terk edilmesi halinde sehiv secdesi gerekir, kavlî sünnetlerin terki için ise sehiv secdesi gerekmez. Yine namaza kasten bîr fiil veya söz eklemek namazı bozar.
Hanefîler'e göre bunların tümü vaciptir. Onların delili İbn Mes'ud'un rivayet ettiği "Sonra iki kere secde etti" hadisidir. Bunun benzeri Müslim'in Ebû Said'den rivayet ettiği hadiste de vardır. Emir, vücup (gereklilik) bildirir. Bu, Hz. Peygamber'İn sallallâhu aleyhi ve sellem fîİİİ Üe de Sabit olmuştur. Hz. Peygamberin sallallâhu aleyhi ve sellem namazdaki fiilleri beyana hamledilir. Vacip bir şeyin beyan edilmesi de vaciptir. Nitekim Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem "Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız o şekilde namaz kılınız" buyurmuştur.
Bu hadis, selâmın namazdan olmadığını, bir kimsenin (teşehhüd miktarı) oturduktan sonra selâm vermeden önce abdestini bozmasi halinde namazının tamamlandığını iddia eden kimselerin aleyhine delil olarak getirilmiştir. Ki sahabe ve tabiinden bir kısmı bu görüşte olup, Ebû Hanife de bunu benimsemiştir. Bu görüş şu açıdan eleştirilmiştir: Selâm namazı bitirmek maksadıyla olursa, namaz kılan kişi selâm verme noktasına geldiğinde namazını bitirmiş gibi olur.
Hadiste sehiv secdesinin meşru olduğu yer almaktadır. Sehiv secdesi iki secdeden ibarettir. Kişi yanilarak bir secde yapsa bir şey gerekmez, kasten yaparsa namazı batıl olur. Çünkü o, meşru kılınmış bir secdeyi kasten terketmiştir.
Diğer secdeler için tekbir alındığı gibi sehiv secdesi için de tekbir alınır.
Bu hadis namazda olduğu gibi sehiv secdesinde de tekbirin meşru olduğuna ve bunun açıktan (sesli olarak) söyleneceğine, ikisinin arasını ayırmak için arada oturulacağına delil olarak getirilmiştir.
Bu hadis, sehiv secdesinin selâmdan önce olduğunu göstermektedir. Hadiste sehiv secdelerinin tümünün böyle olduğuna dair delil yoktur. Evet bu hadis, sehiv secdelerinin tümünün selâmdan sonra olduğunu kabul eden Hanefîler gibi kimselerin aleyhine bir delil teşkil eder.
Sehiv secdesi yalnızca yanlışlık yapma durumuna özgüdür. Bir kimse sehiv secdesi ile telafi edilebilecek bir şeyi kasten terk etse bunun için secde yapmaz. Bu, çoğunluğun görüşüdür. Gazalî ve Şâfiîler'den bazıları bunu tercih etmişlerdir.
İmam namazda hata yaptığında, imama uyan kişi hata yapmamış olsa bife imamla birlikte sehiv secdesi yapar. İbn Hazm bu konuda icma bulunduğunu nakletmektedir.
Sehiv secdesi selâmdan önce yapılırsa, ondan sonra teşehhüd yapılmaz. Buhârî az ileride bunu konu başlığı olarak da belirtmiştir.
İlk teşehhüd farz değildir. Namazda yanlışlıkla ilk oturuşu yapmayıp ayağa kalkan kişi bunu sonradan hatırlasa geriye dönmez. Nitekim sahabe Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem böyle yaptığında "sübhanallah" diye uyarmışlar, o ise geri dönmemiştir. Çoğunluğun aksine İmam Şafiî'ye göre, namaz kılan kişi diğer rükne geçtikten sonra geri dönecek olsa namazı bozulur.
Peygamberlerin, hüküm koymaya konu olan meselelerde yanılmaları ve unutmaları mümkündür.
Sehiv secdesi namazın sonunda yapılır. Kişi yanlışlıkla teşehhüdden önce sehiv secdesi yapsa, son oturuşu farz kabul eden çoğunluğa göre bu kişi tekrar sehiv secdesi yapar.
1226- Abdullah radiyallâhu anh şöyle demiştir: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Öğle namazını beş rekat kıldı. Kendisine "Namaz(ın rekatları) arttırıldı mı?" diye sorulunca, Hz. Peygamber sdbiiâhu aleyhi ve sdiem "Ne oldu ki?" diye sordu. Ona "beş rekat kıldınız ya Rasûlullah!" denilince, selâm verdikten sonra iki secde yaptı.
Buhârî'ye göre namaz kılan kişinin yanılmasının namazın rükünlerini eksik veya fazla yapmasına ait hükümlerin farklı olduğu söylenmiştir. Eksik yapma durumunda, önceki konuda olduğu gibi selâmdan önce sehiv secdesi yapar. Fazla yapma durumunda ise selâmdan sonra sehiv secdesi yapar.
İmam Mâlik ve Şâfiîler'den de el-Müzenî ve Ebû Sevr de ikisini ayırmışlardır.
Nevevî "Bu konudaki en güçlü görüş İmam Mâlik'in sonra da Ahmed'indİr" derken , başkaları ise "Aksine Ahmed'in yolu daha güçlüdür. Çünkü o, bu konu ile ilgili bütün hadisleri kullanmaktadır. Hakkında hadis bulunmayan durumda da selâmdan önce secde yapar. Bu konuda Hz. Peygamber'den sallallâhu aleyhi ve sellem hadis rivayet edilmemiş olsaydı sehiv secdelerinin tümünün selâmdan önce yapılmasını kabul ederdim. Çünkü bu namaza ait bir fiildir, bu sebeple kişi bunu selâmdan önce yapar" demektedir.
İshak'ın da görüşü buna benzemekle birlikte o şöyle demiştir: Hakkında hadîs bulunmayan konuda, namazda fazladan fiil yapma ile eksik yapmak birbirinden ayrılır. O, kendi görüşünü Ahmed İbn Hanbel ile Mâlik'in görüşlerinden yola çıkarak belirlemiştir. Görüldüğü kadarıyla da bu, en adil görüştür.
Dâvud İse zahirîliğine bu konuda da devam ederek şöyle der: "Sehiv secdesi yalnızca Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem secde ettiği durumlarda meşrudur."
Şafiî'ye göre sehiv secdelerinin tümü selâmdan önce yapılır.
Hanefîler'e göre sehiv secdelerinin tümü selâmdan sonra yapılır. Hanefîler bu konu başlığı altında rivayet edilen hadisleri esas almışlardır. Ancak bu şu yönden eleştirilmiştir: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem namazda fazladan bir fiil yaptığını ancak insanların kendisine "Namazın rekatları mı arttırıldı?" diye sormasından sonra anlamıştır. Alimler, bu durumda sehiv secdesinin selâmdan sonra yapılacağı, çünkü selâmdan önce hata yaptığını bilmediğinden bunu o zaman yapmasının imkansız olduğu görüşünde ittifak etmişlerdir.
1227- Ebû Hüreyre radıyaiiâhu anh şöyle demiştir: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bize Öğleyi -veya ikindiyi- kıldırdı. (İkinci rekatta) selâm verdi. Zülyedeyn O'na saibiiâhu aleyhi ve sellem "Ey Allah'ın Resulü namaz kısaldı mı?" diye sordu. Hz. Peygamber saibiiâhu aleyhi ve seıiem ashabına: "Söylediği doğru mu?" diye sordu. Ashab "Evet" deyince, Hz. Peygamber saUaiiâhu aleyhi ve sellem iki rekat daha kıldırdı, sonra iki sehiv secdesi yaptı.
Sa'd şöyle demiştir: Urve İbn Zübeyr'İn akşam namazını İki rekat kıldığını gördüm. Selâm verdi ve konuştu. Sonra (yanıldığını anlayınca) eksik kalan rekatı kılarak iki sehiv secdesi yaptı ve "Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem de böyle yaptı" dedi.
Enes ve Hasan selâm vermişler, teşehhüd okumamışlardır. Katâde: "Teşeh-hüd okunmaz" demiştir.
1228- EbÛ Hüreyre radıyallâhu anh ŞÖyle demİŞtİr: ResÛlullah sallallâhu aleyhi ve selem (dört rekath bir namazda) İkinci rekattan sonra namazdan çıktı. Zülyedeyn: "Ey Allah'ın Resulü! Namaz mı kısaldı yoksa sen mi unuttun?" deyince; ResÛlullah iâhu aleyhi ve sellem: "Zü/yedeyn doğru mu söyledi?" diye sordu.
Cemaat "Evet" dedi. Bunun üzerine ResÛlullah sallallâhu aleyhi ve sellem kalkarak iki rekat daha kıldı, sonra selâm verdi. Ardından tekbir getirerek daha önceki secdeleri gibi yahut daha uzun secde etti, sonra başını secdeden kaldırdı. Seleme İbn Alkame'den rivayet edildiğine göre o Muhammed'e "sehiv secdesinde teşehhüd okunur mu?" diye sormuş, Muhammed "Ebû Hüreyre'nİn hadisinde bu yok" demiştir.
Burada kasdedilen, namazı bitirme selâmından sonra sehiv secdesinin yapılması durumunda bunlardan sonra teşehhüdün olmamasıdır. Selâmdan önce sehiv secdesi yapılırsa âlimlerin çoğunluğuna göre kişi teşehhüdü tekrarlamaz.
Tirmizfnin Ahmed ve İshak'tan rivayetine göre selâmdan sonra sehiv secdesi yapan kişi teşehhüd okur. Bu Mâiikîler'in bir kısmı ile Şâfiîlerin görüşüdür. Ebû Hâmid el-Isferâyinî bunu Şafiî'nin önceki görüşleri arasında zikretmiştir. Ancak Muhtasaru'î' Müzenî'de el-Müzenî şöyle demektedir: Şafiî'nin şöyle dediğini işittim: Kişi selâmdan sonra sehiv secdesi yaparsa teşehhüd okur. Selâmdan önce sehiv secdesi yaparsa ilk teşehhüd onun için yeterlidir.
1229- Ebû Hüreyre radıyaiiâhu anh şöyle demiştir: Hz. Peygamber öğleden sonra kılınan namazlardan birini iki rekat kıldırdı.[53] Sonra selâm verdi. Ardından mescidin ön tarafındaki bir tahtanın yanında ayakta bekledi, elini onun üzerine koydu. Mescittekiler arasında Ebû Bekir ve Ömer de vardı. Onlar Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ile (namazı İki rekat kıldırması konusunda) konuşmaktan çekindiler. Cemaatten acele olarak ayrılmak isteyenler "namaz kısaldı" diyerek mescitten çıktılar.
Resûlullah'm "Zülyedeyn" diye adlandırdığı bir sahâbî Hz. Peygamber'e: "Sen mi unuttun, yoksa namaz mı kısaldı?" diye sordu. Hz. Peygamber: "Ne ben unuttum, ne de namaz kısaldı" dedi. Zülyedeyn: "O halde evet galiba sen unuttun" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber saiiaiıshu aleyhi ve sellem iki rekat daha kıldırdı, sonra selâm verdi, sonra tekbir getirdi ve namazdaki secdeleri gibi yahut daha uzun bir secde yaptı, sonra başını kaldırdı tekrar tekbir getirerek başını secdeye koydu. Diğer secdeler gibi yahut daha uzun secde yaptı sonra başını kaldırıp tekbir getirdi.
1230- Abdülmuttaîib oğullarının anlaşmalı olduğu Abdullah İbn Buhayne el-Esedî şöyle demiştir: Resûlullah saiiaMhu aleyhi w sellem öğle namazında oturması gereken yerde (ikinci rekatta) ayağa kalktı. Namazını tamamlayınca iki secde yaptı ve selâm vermeden önce otururken her bir secde için bir secde yaptı. Ona uyanlar da onunla birlikte secde ettiler. (Resûlullah) bunu oturmayı unuttuğu için yaptı.
Selâmdan sonra sehiv secdesi yapılması halinde bunun için ihram (iftitah) tekbiri gerekir mi yoksa secde tekbiri ile yeünilir mi? Çoğunluk secde tekbirinin yeterli olduğu görüşünü benimsemiştir. Hadislerin çoğunluğundan ilk anda anlaşılan da budur.
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in Hz. Peygamber'e sallallâhu aleyhi ve seüem karşı ola saygı ve hürmetleri baskın geldiği için oniar Hz. Peygamberin fiiline itiraz ed mediler. Zülyedeyn'de ise ilmi öğrenmek özelliği baskın geldiği için o Hz. Peygamber'e bunu sordu.
Zülyedeyn'İn soruyu sorma şekli sahabenin takva ve Rasûluliah'a karşı olan saygılarını ve dindeki hassasiyetlerini ortaya koymaktadır. Çünkü onlar Hz. Pey-gamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem bilgisiz olarak bir şey yaptığı kanaatinde asla olmadılar. Bundan dolayı Hz. Peygamber'e bunu sormaktan çekindiler. Zülyedeyn ise olayı anlamak için sordu. Çünkü söz konusu dönem neshin mümkün olduğu bir dönemdi.
Hz. Peygamber'in "Ne ben unuttum ne de namaz kısaldı" sözü şu görüşte olanların lehine delil olmaktadır: "Hüküm koyma ile ilgili konularda da peygamberler için unutmak mümkündür." Kadı îyaz sözlü tebliğde unutmanın söz konusu olamayacağını, görüş ayrılığının yalnızca fiillerle ilgili olduğunu söylemişse de onun bu görüşü eleştirilmiştir. Evet, unutmanın peygamberler için mümkün olduğunu kabul edenler de peygamberin bu halde bırakılmayacağını, hemen veya daha sonra unuttuğunun ortaya çıkacağım söylemişlerdir. Nitekim bu hadiste de olduğu gibi Hz. Peygamber "Ne ben unuttum ne de namaz kısaîdı" dedikten sonra, unuttuğu ortaya çıkmıştır.
Hz. Peygamber'in saiidiâhu aleyhi ve seüem "Ne ben unuttum" sözü, hakikatte değil kendi kanaatine göre unutmadığını belirtmektedir. Bundan, kesin bilginin bulunmadığı durumda inancın onun yerine geçeceği anlaşılmaktadır.
Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem unutması, aynı durumla karşılaşan bir kimsenin ne yapacağını belirtmek için şer'î hükmün açıklanması içindir.
1231- Ebû Hüreyre radıyaiiâhu anh Resûlullah'tan sallallâhu aleyhi ve sdiem şunu rivayet etmiştir: "Namaz için ezan okunduğunda şeytan ezan sesini işitmemek için sesli sesli yellenerek arkasını dönüp gider. Ezan bittiğinde geri gelir. Kamet getirildiğinde yine dönüp gider. Kamet bittiğinde gelir. Namaz kılan kişinin zihnini (aslında aklında olmayan şeyleri ona hatırlatarak) 'şunu hatırla, şunu da hatırla1 diyerek meşgul eder. Öyle ki kişi kaç rekat kıldığını bilemez olur. Sizden biri kaç rekat kıldığını -üç mü dört mü kıldığını- bilemezse oturduğu yerde iki secde yapsın."
İbn Abbas, vitir namazının sonunda iki secde yaptı.
1232- Ebû Hüreyre radiyaiiâhu anh, Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Sizden biri namaz kılmak için kalktığında şeytan ona gelerek (vesvese vermek suretiyle) onun namazını karıştırır. Öyle ki kaç rekat kıldığını bilemez olur. Sîzden biri bu durumla karşılaşırsa oturduğu zaman İki secde yapsın.
Bu bölümde farz ve nafile namazda yanılmanın hükmünün birbirinden farklı mı yoksa aynı mı olduğu incelenmektedir.
Âlimlerin çoğunluğu bu ikisinin hükmünün bir olduğunu kabul etmiştir. Bunun delili şudur: Yukarıdaki hadiste "namaz kılmak" denilmiştir. Bu da dinde bilinen namaz olup, farz ve nafileyi kapsamaktadır.
İbn Ebî Şeybe, sahih bir senetle Ebû'l-Aliye'den şunu rivayet etmiştir: "İbn Abbas'm vitir namazının sonunda İki secde yaptığını gördüm." Bunun konu başlığı ile ilgisi şudur: İbn Abbas vitir namazını farz olarak görmüyordu, bununla birlikte vitir namazında da sehiv secdesi yapıyordu.
1233- (İbn Abbas'ın kölesi Küreyb'den rivayet edilmiştir): İbn Abbas, Misver İbn Mahreme ve Abdurrahman İbn Ezher radıyaiiâhu anh (Küreyb'i) Hz. Âişe'ye radıyaiiâhu anh göndererek şöyle dediler: "Ona hepimizden selâm söyle ve ona ikindi namazından sonra kılman iki rekatı sor. Ona de ki: Bize senin bunu kıldığın anlatılıyor, oysa bize Hz. Peygamberin bunu yasakladığı haberi ulaşmıştı. (İbn Abbas dedi ki: "Ben, Ömer İbn Hattab ile birlikte halktan bu iki rekat namazı kılanları döverdim)."
Küreyb dedi ki: Hz. Âişe'nin radıyaiiâhu anh yanma gittim ve ona bana söyledikleri şeyi ilettim. Hz. Âişe "Bunları Ümmü Seleme'ye sor" dedi. Ben onun yanından çıkarak beni gönderenlerin yanına geri döndüm ve Hz. Âişe'nin sözünü onlara söyledim. Oniar da beni Hz. Âişe'ye sormamı istedikleri şeyleri Ümmü Seleme'ye radıyaiiâhu anh sormam için geri gönderdiler.
Ümmü Seleme rad.yaiiâhu anh şöyle dedi: Hz. Peygamberin sallallâhu aleyhi ve sellem bunu yasakladığını duydum. Sonra onun ikindiyi kıldıktan sonra bu iki rekatı kıldığını da gördüm. Sonra yanımda ensardan Benî Haram kabilesinden kadınlar var iken Hz. Peygamber odama girdi. Ben cariyemi onun yanına göndererek şöyle dedim:
Onun yanında durarak ona şunu söyle: "Ey Allah'ın Resulü! Ümmü Seleme sana diyor ki: Senin bu iki rekatı kılmayı yasakladığını duydum, oysa sen bunları kılıyorsun." Bunu söyledikten sonra eliyle işaret ederse onun gerisinde dur.
(Ümmü Seleme dedi ki) Câriye bunları yaptı, Hz. Peygamber de eliyle işaret etti. Câriye geride durdu. Hz. Peygamber saibiiâhu aleyhi ve sellem namazını bitirince şöyle dedi:
"Ey Ebû Ümeyye'nin kızı! İkindiden sonra kıldığım iki rekatı sordun. Bana Abdülkays kabilesinden bazı kimseler geldiler. Ben onlarla meşgul olduğumdan öğle namazından sonra kıldığım iki rekatı kılamadım. İşte (ikindiden sonra kıldığım) o iki rekat bu (öğle namazından sonra kılmam gerektiği halde kılamadığım) iki rekattır.[54]
Küreyb adlı köleyi soruyu sorması için gönderen üç zatın, Hz. Peygamber'in ikindiden sonra iki rekat namaz kılmasını bizzat ondan sallallâhu aleyhi ve sellem İşitmedikleri anlaşılmaktadır.
İbn Abbas bu konuda aracı olarak Hz. Ömer'i şu sözü ile zikretmiştir: "Kendilerinden razı olunan kimseler -ki bunlar içinde kendilerinden en çok razı olduğum Ömer'dir- şahitlik ettiler."
Misver ve İbn Ezher'in ise aracı zikrettiğine vakıf olamadım.
Âlimler bu konuda ihtilaf etmişlerdir: Bazıları bu hadis sebebiyle "namazlar mekruh olan vakitlerde kaza edilebilir" demiştir. Bazıları ise bunun Hz. Peygam-ber'e özgü olduğunu söylemiştir. Bu, Hz. Peygamber'in karşılaştığına benzer bir durumla karşılaşan kişiye özgüdür, diyenler de vardır.
1- Namaz kılan kişinin, başkasının sözünü dinlemesi ve anlaması caizdir. Bu onun namazına zarar vermez. Bu konuda edebe uygun olan, namaz kılan kişiye bir şey söyleyecek olanın onun arkasında veya önünde değil yanında durmasıdır. Aksi takdirde ona zorlukla işarette bulunacak ve bu durum onun namazını karıştıracaktır.
2- Namazda
iken başkasına işarette bulunmak caizdir.
3- Hükmün
illetini ve delilini aramak,
4- Hadisi
ilk kaynağından öğrenmeye (uluvv-i isnada) teşvik,
5- Birbiri ile çelişen iki delilin arasını bulmaya çalışmak,
6- Sahabenin, rivayet ettiği şeye aykırı harekette bulunması, rivayet ettiği şeyin neshedildiğine hükmetmek için yeterli değildir.
7- Hüküm sabit olduğunda bunu ancak kesin olan bir delil ortadan kaldırabilir.
8- Aslolan
Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem fiillerine uymaktır.
9- Büyük sahâbîler, başkasının bildiği bir bilgiyi bilmeyebilir.
10- Nassm (âyet ve hadisin) bulunması durumunda rey (kişisel görüş) ile fetva verilemez.
11- Âlime bir soru sorulduğunda o cevabını bilmediğinden soru soranı başkasına gönderirse, bu âlimin değerini eksiltmez.
12- Dinî hükümlerde erkek olsun kadın olsun tek bir kişinin verdiği haber kabul edilir ve buna itimad edilir. Çünkü Ümmü Seleme, cariyesinin verdiği haberle yetinmiştir.
13- Ümmü Seleme'nin ince soru sorması (ve bu konuda cariyesine verdiği öğütler) onun zekasını ve cariyesini güzel terbiye ettiğini, dinî konulara önem verdiğini gösterir.
14- Ümmü Seleme, yanında kadınlar bulunduğu için soruyu bizzat sormamıştır. Bundan, misafire ikram etmek ve saygılı davranmak gerektiği anlaşılır.
15- Kadınlar kadın arkadaşını, kocası onun yanında olsa bile ziyaret edebilirler.
16- Evde, ev
halkından olmayanlar bulunsa bile nafile namaz kılınabilir.
17- Bir zaruret olmadıkça namaz kılan kişiye yaklaşmak mekruhtur.
18- İlim elde etmeyi engelleyecek durumlar ortaya çıksa bile ilim talep etmeyi bırakmamak gerekir. Bu konuda başkasını vekil kılmak caizdir.
19- Vekil kılman kişinin, fazilet bakımından onu vekil kılan gibi olması şart değildir.
20- Müvekkil, tasarrufu bilmeyen bir kimseyi vekil kıldığında bunu nasıl yapacağını ona öğretir.
21- Ümmü Seleme'nin Hz. Peygamber'e "ben senin bu iki rekatı kıldığını görüyorum" sözünden anlaşıldığına göre, kesin olarak bilinen bir şey hakkında da soru sorulabilir.
22- Vesveseden kurtulmak için, problemli görünen hükmü derhal anlamaya çalışmak gerekir.
23- Peygamber'in unutması mümkündür. Çünkü Ümmü Seleme'nin meselenin iç yüzünü Hz. Peygamber'e sordurması; ya Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem bunu unutabileceğim düşünmesinden, ya neshedilme ihtimali veya bunun peygambere özgü olma ihtimalindendir. Hz, Peygamber'in verdiği cevaptan, üçüncü ihtimâlin söz konusu olduğu anlaşılmaktadır.
Küreyb, Ümmü Seleme aracılığıyla Hz. Peygamber'den (s.a.v.) rivayet et-mistir.
1234- Sehl İbn Sa'd es-Sâidî radıyaiiâhu anh şöyle rivayet etmiştir: Resûlullah'a saiiaUâhu aleyhi ve sellem Küba'da olan Benî Amr İbn Avf kabilesinin mensupları arasında bir anlaşmazlık çıktığı haberi ulaştı. O da ashabından birkaç kişi ile birlikte onların arasını düzeltmek için gitti. Namaz vakti geldiği halde Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem hâlâ dönememişti. Bunun üzerine Bilâl, Ebû Bekir'e radıyaiiâhu anh gelerek: "Ey Ebû Bekir! Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem dönemedi, namaz vakti de girdi. Sen insanlara imamlık yapar mısın?" diye sordu. Ebû Bekir "Evet, eğer isterseniz yaparım" dedi. Bilâl namaz için kamet getirdi, Ebû Bekir mihraba geçerek tekbir aldı. Bu arada Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem geldi. Safları yara yara İlk safa kadar ulaştı ve orada namaza durdu. Cemaat (Ebû Bekir'i uyarmak için) ellerini çırpmaya başladı. Ebû Bekir namaz kılarken sağa sola bakmıyordu. Ashab ellerini çokça çırpmaya devam edince onlara döndü. Bir de baktı ki Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem orada! Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem eliyle ona namazı kıldırmasını emretti. Ancak Hz. Ebû Bekir ellerini kaldırarak Allah'a hamd etti sonra da yavaşça geriye gelerek safa girdi. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem da öne çıkarak namazı kıldırdı.
Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem namazı bitirince cemaate dönerek şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Namazda iken bir durumla karşılaştığınızda niçin ellerinizi çırpmaya başladınız? El çırpmak kadınlara özgüdür. Namazda iken aykırı bir durumla karşılaşan kişi 'Sübhanallah' desin." Sonra Ebû Bekir'e dönerek:"£y Ebû Bekir! Ben sana işaret ettiğimde niçin namazı kıldırmaya devam etmedin?" diye sordu. Ebû Bekir: "Ebû Kuhafe'nin oğlunun, Resûlullah'm önünde namaz kılması yakışık almaz" dedi.
1235- Esma radtyaiiâhu anh şöyle demiştir: Aişe'nin radıyaiiâhu anh yanma girdiğimde ayakta namaz kılıyordu. İnsanlar da ayakta idi. Âişe'ye: "İnsanlara ne oluyor" dedim. Aİşe başı ile gökyüzüne işaret etti. Ben: "Bu bir alâmet mi?" dedim. O da başı ile "evet" anlamında işaret etti.
1236- Hz. Peygamberin sallallâhu aleyhi ve sellem eşi Hz. Aişe radıyaiiâhu anh şöyle demiştir:
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem hasta iken evinde oturarak namaz kıldı. Bir grup sahâbî de onun arkasında ayakta namaz kıldılar. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem eliyle onlara "oturun" anlamında işaret etti. Namaz bitince de şöyîe buyurdu: "İmam kendisine uyulsun diye imam kılınmıştır. O rükû' yaptığında siz de yapın. O başını kaldırdığında siz de kaldırın."
Konu başlığının delili "Cemaat ellerini çırpmaya başladı" ifadesidir. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem onların bu hareketlerini yadırgamakla birlikte namazlarını tekrar kılmalarını emretmedi. Eli çırpmak için hareket ettirmek, işaret etmek için hareket ettirmekle aynıdır.
Vehb İbnü'l-Münebbih'e soruldu: "Cennetin anahtarı lâ ilahe illallah değilmidir?"
O şöyle cevap verdi: "Evet ancak her anahtarın mutlaka belli dişleri vardır. Belli dişleri olan anahtarı getirirsen kapı sana açılır. Aksi taktirde her anahtarla o kapı açılmaz."
Buharı ve diğer bazı hadisçiler Cenazeler ile ilgili bölümü, namaz ile ilgili olması sebebiyle namaz ve zekat arasına yerleştirmişlerdir, Ayrıca ölü hakkında yapılması gereken yıkama, tekfin vb. işler arasından en önemlisi cenaze namazıdır. Çünkü cenaze namazında, ölünün azaptan kurtulması için dua etmek, özellikle de içine defnedileceği kabir azabından kurtulması için dua etmek vardır.
Konu başlığındaki "son sözü lâ İlahe illallah olan kimse" ifadesi ile Buhârî, Ebû Dâvud ve Hâkim'in Kesîr İbn Mürre el-Hadramî aracılığıyla Muaz İbn Cebel'den rivayet ettikleri şu hadise işaret etmiştir; Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kimin son sözü; lâ ilahe illallah olur ise o kişi cennete girer."
Önemli Bilgi : Buhârî, kendi şartlarına uygun olarak telkine dair bir hadis bulamadığı için bunu gösteren şey ile yetinmiştir. Müslim, Ebû Hürey-re'den şunu rivayet etmiştir; "Ölmekte olanlarınıza, lâ ilahe illallah sözünü telkin
Zeyn İbnü'l-Müneyyir şöyle der: Bu haber (hadis), ifadesi ile lâ ilahe illallah sözünü söyleyip derhal ölen veya hayatı devam etse bile lâ ilahe illallah'tan başka bir şey konuşmayan kimseyi kapsar. Mefhum-ı muhalifi açısından bakıldığında, lâ ilahe illallah dediği halde bunu tekrarlamadan (önceden söylemiş olmaya dayanarak) onun hükmünün devam etmesi dışarıda kalır. Bu kişi kötü işler yapmışsa hükmü Allah'ın dilemesine kalır. İyi işler yapmışsa Allah'ın rahmetinin genişliği; kişinin bunu söz olarak söylemesi yahut daha önce söylemekle yetinmesi arasında fark olmamasını gerektirir.
Tirmizî'nin rivayet ettiğine göre Abdullah İbnü'l-Mübârek'e ölümü sırasında çokça telkinde bulunuldu. Bunun üzerine Abdullah şöyle dedi: "Ben bir kere lâ ilahe illallah dediğimde, başka bir söz konuşmadıkça bunun hükmü devam eder." Bu, Abdullah'ın bu konuda bir ayırım yaptığını göstermektedir.
Bu ve benzer hadislerdeki "la ilahe illallah" sözü ile kelime-i şehâdet kasde-dilmektedir. Burada tevhidin yanında risaletten bahsedilmemesi bir problem doğurmaz. Zira Zeyn İbnü'l-Müneyyir şöyie demiştir: Lâ ilahe illallah sözcüğü dinde kelime-i şehâdet yerine geçen bir terimdir. Vehb İbn Münebbih'in "Aksi takdirde her anahtarla o kapı açılmaz" sözü, "tam olarak açılmaz" yahut "ilk anda açılmaz" anlamına gelir. Bu, yaygın durum göz önüne alınarak söylenmiştir. İşin gerçeği bu kimselerin durumu da Allah'ın takdirine kalmıştır.
İbn Mansur, hasen bir senetle Vehb İbn Münebbih'ten bu sözü "lâ ilahe İllallah" İle ilgili olarak rivayet etmiştir. Vehb İbn Münebbİh şöyle demiştir: "Amel etmeksizin dua eden kişi, yay olmaksızın ok fırlatana benzer." Dâvudî şöyle demiştir: "Vehb'in bu sözü mübalağaya yorulur. Ona Ebû Zer hadisi -yani bu konu başlığı altında rivayet edeceğimiz hadis- ulaşmamış gibidir. Gerçek şu ki ihlaslı olarak Iâ ilahe illallah diyen kişi, dişleri bulunan anahtarı bulup getirmiş demektir. Ancak bir kimse büyük günahlar işleyerek ve bunda ısrar ederek Ölürse bu anahtarının dişleri güçlü olmamış olur. Onun tedavisi de uzun sürebilir."
1237- Ebû Zer radıyaiiâhu anh Hz. Peygamber'den sallallâhu aleyhi TC sellem şunu rivayet etmiştir: "Bana Rabbimden bir elçi gelerek şunu bildirdi (veya müjdeledi): Ümmetimden Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayarak ölen kişi cennete girer.
Ebû Zer diyor ki; Zina etse ve hırsızlık yapsa da mı? Hz. Peygamber saiiaiıshu
deyhi ve sellem: "Zina etse ue hırsızlık yapsa da" buyurdu.[55]
1238- Abdullah İbn Mes'ud radıyallâhu anh, ReSÛlullah'tan sallallâhu aleyhi ve sellem
şunu rivayet etmiştir;
"Kim herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşarak ölürse ateşe (cehenneme) girer." (Abdullah dedi ki): Ben de diyorum ki: Kim Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ölürse cennete girer.[56]
Tevhid bölümünde Şu'be yoluyla Vâsıl'dan gelen bilgiye göre Hz. Pey-gamber'e gelip bu haberi veren kişinin Cebrail olduğu belirtilmiştir. Buhârî Libâs/Giyecekler bölümünde Ebu'I-Esved aracılığıyla Ebû Zer'den şunu rivayet etmektedir: Hz. Peygamber'e sallallâhu aleyhi ve sellem geldim. Üzerinde beyaz bir elbise vardı ve uyuyordu. Bir müddet sonra bir daha geldiğimde artık uyanmıştı." Bu, söz konusu kişinin rüyada geldiğini göstermektedir.
Ümmetimden" ifadesi ümmet-i icabettir. Bunun daha genel anlamda üm-met-i davet olması da mümkündür.
Kurtubî şöyle demiştir: Şirk koşmamanın anlamı, Allah'tan başkasını İlahlık konusunda ona ortak koşmamaktır. Ancak bu ifade dînî kullanımda, dince geçerli iman anlamına gelmektedir.
Zina etse ve hırsızlık yapsa da mı?" sözünü ilk bakışta Hz. Peygamber'in meleğe söylediği anlaşılsa da bu soruyu Ebû Zer, Hz. Peygamber'e saibiiâhu aleyhi ve sdiem sormuştur. Zaten müellif imam Buharı bunu giyecekler bölümünde açıkça ifade etmektedir.
Zeyn İbnü'l-Müneyyir şöyle der: Ebû Zerr'in rivayet ettiği bu hadis, insanın Allah'ın rahmetinden ümitli olması ile ilgili hadislerden olup bu hadisler bazı cahilleri helake sürükleyecek işler yapmaya sevk etmektedir. Oysa bu hadislerde kasdedilen şey, ilk anlaşılan anlam değildir. Çünkü dindeki temel kurallar, insanın imanlı olarak ölmesi halinde bile ku! haklarının düşmediğini göstermektedir. Ancak kul haklarının düşmemesi, Allah'ın cennete koymayı dilediği kişiyi buraya koymayı üstlenmeyeceği anlamına gelmez. Bu sebeple Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Ebû Zerr'in bunu garip karşılamasını reddetmiştir. "Cennete girer" sözü ile kasdedilen, doğrudan cennete girme olabileceği gibi azap gördükten sonra cennete girme de olabilir. Allah'tan (azaba uğramayı gerektirecek suçlarımızı) affetmesini ve bizlere afiyet vermesini talep ederiz. Bu konudaki bir başka hadis de şudur: "Kim lâ ilahe illallah derse, zaman içinde bir gün bunun yararını görür. Bundan önce başına ne gelmiş olursa olsun. "Bu konu Rİkak bölümünde tekrar ele alınacaktır.[57]
1- Büyük günah işleyenler sonsuza kadar cehennemde kalmaz.
2- Büyük günah işlemek, kişiden "mümin" ismini kaldırmaz (kişiyi kafir
kılmaz).
3- Allah'ın birliğine iman etmeyenler cennete giremez.
4- Hadiste yalnızca zina ve hırsızlığın zikredilmesinin sebebi, Allah hakkı ve kul hakkına işaret etmektir. Sanki Ebû Zer "Zina eden kişi zina ettiği anda mümin olarak zina etmez" hadisini aklına getirmiş gibidir. Çünkü bu hadisten ilk anlaşılan anlam, yukarıdaki hadisten anlaşılan anlam ile çelişmektedir. Ancak ehl-i sünnetin temel kurallarına göre İki hadisin bir noktada buluşturulması şu açıdan mümkündür: Zina eden kişinin mümin olmadığını söyleyen hadisteki iman, kâmil imandır. Yukarıdaki hadiste ise kişinin cehennemde sonsuza kadar kalmayacağı kasdedilmektedir.[58]
1239- Berâ radıyaiiâhu anh şöyle demiştir: "Hz. Peygamber saibiiâhu aleyhi w sellem bize yedi şeyi emretti ve bizi yedi şeyden alıkoydu:
Bize cenazeleri takip etmeyi, hastayı ziyaret etmeyi, davet edenin davetine icabet etmeyi, haksızlığa uğrayan mazluma yardım etmeyi, yemini tutmayı, selâma karşılık vermeyi, aksıran kişiye dua etmeyi emretti.
Sonra da bize gümüş kabı (kullanmayı), altın yüzüğü (takmayı), ipek, dîbâ, kalın ipek kumaşı, İstebrak denilen bîr diğer çeşit ipekli kumaşı yasakladı.[59]
1240- Ebû Hüreyre radıyaiiâhu anh, Hz. Peygamber'den sallallâhu aleyhi ve sellem sunan işittiğini söyledi." Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmına :arşt!ık vermek, hastayı ziyaret etmek, cenazeleri takip etmek, davete icabet itmek, aksırana dua etmek.
Zeyn İbnü'l-Müneyyir şöyle demiştir: Buhârî, konu başlığında cenazeleri akip etmenin hükmünü kasdetmemistir. Çünkü hadislerde yer alan "bize emre-lildi" ifadesi bunun hem vacip (gerekli) hem de mendup olduğuna dair bir hü-üm çıkarmaya elverişli bir ifadedir.
Müslim'in, Abdürrezzak aracılığıyla rivayet ettiği hadiste "Beş şey müslüma-un Müslüman üzerine gerekli olan hakkıdır" şeklinde yer almıştır. Bundan bu iadislerdeki "hak" kelimesinin gereklilik ifade ettiği anlaşılmaktadır. İbn Battal ise ıu görüşe aykırı olarak bunun "hürmet ve arkadaşlık hakkı" olduğunu söylemiş-ir. Anlaşıldığı kadarıyla burada hak ile kasdedilen, farz-ı kifaye'dir.
1241-1242- Hz. Peygamber'İn sallallâhu aleyhi ve sellem eşi Hz. Aişe radıyallâhu anh şöyle demiştir:
Ebû Bekir, Sünh'taki evinden atına binerek geldi. Atından indikten sonra mescide girdi. Hiç kimse ile konuşmaksızın Aişe'nin odasına girdi. Hz. Peygam-ber'e saiiaiiahu aleyhi ve sellem yöneldi. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem çizgili bir Yemen kumaşı ile örtülü idi. Ebû Bekir, Hz. Peygamber'İn yüzünü açtı. Sonra üzerine eğilip (alnından) öptü. Sonra ağlayarak şöyle dedi: "Anam, babam sana feda olsun Ey Allah'ın nebîsi! Allah sana iki ölümü birden vermez. Senin için takdir edilen ölümü sen şu anda tattın artık.[60]
İbn Abbas radıyaiiâhu anh şöyle demiştir: Ebû Bekir, Aişe'nin odasından dışarı çıktı. Ömer (mescitte) diğer ashabla konuşuyordu. Ebû Bekir, Ömer'e "otur" dedi, Ömer oturmadı. Ebû Bekir tekrar "otur" dedi, Ömer oturmadı. Ebû Bekir kelime-i şehâdet getirince ashab Ömer'i bırakıp Ebû Bekir'e yöneldi. Ardından Ebû Bekir onlara şöyle seslendi:
"İçinizden kim
Muhammed'e satiaiiâhu aleyhi ve sellem tapıyor idiyse (şunu bilsin ki) Muhammed
ölmüştür. Kim de Allah'a kulluk ediyor ise (bilsin ki) Allah hayy ve lâ
yemuttur/diridir, O asla ölmez. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Muhammed
ancak bir resuldür. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o
ölürse yahut öldürülürse siz gerisin geriye dininizden dönecek misiniz? Kim
İslâm'ı bırakıp geriye dönerse Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenlere mükafatını verecektir.[61]
(İbn Abbas dedi ki):
Allah'a yemin ederim ki Ebû Bekir bu âyeti okuyuncaya kadar sanki insanlar,
Allah'ın bu âyeti indirdiğini bilmiyormuş gibi idiler. Orada bulunan ashab bu
âyeti Hz. Ebû Bekir'den dinlediler. Artık o gün herkesin dilinde bu âyet vardı.[62]
1243- İbnü
Şihâb şöyle demiştir: Zeyd İbn Sâbit'in oğlu Hârice bana şöyle dedi: Ensardan
bir kadın olan Ümmü'1-Alâ Hz. Peygamber'e saibiiâhu deyhi ve seiiem bîat eden
kadınlardandı. O şöyle demiştir:
Medine'ye hicret eden
muhacirler Medine'de (ensara) kur'a ile taksim edildiler. Bizim ailenin payına
da Osman İbn Maz'un düştü. Biz onu evimizde ağırladık. Ölüm hastalığına
yakalandı. Ölünce yıkandı ve kendi elbisesi ile kefenlendi. Resûlullah
saiiaüâhu aleyhi ve seiiem içeri girdi.
Ben şöyle dedim:
"Ey Ebû Sâib (Osman İbn Maz'un)! Allah'ın rahmeti senin üzerine olsun.
Allah'ın sana ikramda bulunduğuna dair şahitlik ederim."
Hz. Peygamber
saiiaiiâhu aleyhi ve seiiem şöyle buyurdu: "Allah'ın ona ikramda bulunduğunu
nereden biliyorsun?" dedi.
Ben: "(Anam)
babam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü! Allah (Osman'a merhamet etmezse) kime
merhamet eder?" dedim.
Hz. Peygamber
sallallâhu aleyhi ve seiiem şöyle buyurdu: "Osman'a ölüm geldi. Vallahi
ben de onun için hayır umanm. (Ama şu var ki) vallahi ben Allah'ın Resulü
olduğum halde bana (Allah tarafından) ne yapılacağını bilemem."
Ben dedim ki:
"Vallahi bundan sonra hiç kimseyi tezkiye etmem.[63]
1244- Câbİr
radıyallâhu anh şöyle demiştir: Babam (Uhud savaşında) Öldürüldüğünde ben onun
yüzünü açıp ağlıyordum, Müslümanlar benim böyle yapmamı engelledikleri halde,
Hz. Peygamber saiiaiiâhu aleyhi ve seiiem beni engellemiyordu. Halam Fâtıma
ağlıyordu. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve seiiem şöyle buyurdu:
"Ağlasan da
ağlamasan da siz cenazeyi kaldmncaya kadar melekler onu kanatlanyla gölgeliyorlar.[64]
İbnüV-Reşîd şöyle
demiştir: Bu konu başlığında yer alan fıkhî hüküm şudur: Ölüm, hayatta olan
kimsenin bilinen güzel durumlarının değişmesine sebep olur. Bu yüzden ölünün
gözlerinin kapatılması ve bir şeyle örtülmesi emredilmiştir. Bu yüzden ölüm
hali, ölenin yüzünün açılmasının yasak olduğu ihtimalini akla Setirir. Nitekim
en-Nahaî şöyle demiştir: Ölünün durumuna yıkayan ve velisinin dışında birinin
muttali olması uygun değildir. Buhârî konu başlığını akla gelen bu ihtimali
ortadan kaldırmak için bunun caiz olduğunu gösterecek şekilde koymuştur.
Bu hadislerde yer alan
bazı hususlar şunlardır:
1- ölüye
saygı ve ondan bereket ummak
[65] için
onu öpmek caizdir.
2-
Anam-babam sana feda olsun" demek caizdir. Bu Arapların alışkanlık olarak
söyledikleri bir ifadedir. Bundan hakîkî anlam kastedilmez. Çünkü bir İnsan
öldükten sonra onun için başkasını feda etmek düşünülemez.
3- Ölü için
ağlamak caizdir.
Abd İbn Humeyd'in
Müsned adlı eserinde Abdürrezzak'ın rivayet ettiği hadisin lafzı şöyledir:
"Vallahi ben Allah'ın Resulü olduğum halde bana ve size ne yapılacağını
(Allah'ın nasıl muamele edeceğini) bilmem." Resûlullah saiiaiiâhu aleyhi
ve seiiem bunu, Yüce Allah'ın şu sözüne uygun olarak söylemiştir: "De ki
ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem
[66] Hz.
Peygamber'in saiiaiiâhu aleyhi ve seiiem bu sözü şu âyetin indirilmesinden
önce söylenmiştir: "Allah'ın senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmesi
için
[67]
Çünkü Ahkâf suresinin Mekke'de, Fetih sûresinin ise Medine'de indirildiği
konusunda görüş ayrılığı yoktur. Hz. Peygamber'in "Ben, cennete girenlerin
ilkiyim" dediğide sabittir. Yine bu manada açık hadisler de bulunmaktadır.
[1] el-İsra 17/79.
[2] Hadisin geçtiği diğer yerler: 6317, 7385, 7442, 7499.
[3] Kitâbü bed'il-halk, Bâb. 8.
[4] Tevekkülün bu şekilde açıklanması çok doğru değildir.
Zira tevekkül Allah'a dayanmak, O'na İman etmek, O'nun her şeyi takdir ve İdare
ettiğine inanmaktır. Bununla birlikte kul sebeplere de sarılacak, bunlarla
ilgili yapması gerekenleri yapacaktır. Tevekkülün iki boyutu vardır: 1. Allah'a
dayanmak ve güvenmek. Çünkü her şeyi bilen, takdir eden ve her şeye gücü yeten
O'dur. 2. Dînî ve dünyevî sebeplere sarılmak. En doğrusunu Allah bilir.
(Neşreden) Fakat burada göz önünde bulundurulması gereken bir nokta vardır. İbn
Hacer'in kasdettiği sebeplere hiç değer vermemek değil; sebepleri yaratanın
Allah olduğunu bilmektir. Kul hastalanınca ilaç kullanır, bu tevekküle aykırı
bir tutum değildir. Fakat ilaç şifayı veren değildir; şifa sadece
Allah'tandır. Acıkınca yemek yeriz, fakat bizi doyuran yemek değildir;
Allah'tır. Zaten bu yüzden Resûl-İ Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem yemekten
sonra "Beni doyuran ve susuzluğumu gideren Allah'a hamd olsun" diye
dua ederdi. Her şeyin en doğrusunu sadece Allah bilir. (Mütercim)
[5] Cevher: Boşlukta bizzat yer tutan ve varlığını bizzat
hissettiren şey. Asıl, madde. Cevherin mukabili araz'dır. Araz: Var oluşu,
ancak kendisini taşıyan başka bir varlıkla hissedilebta, kendi başına boşlukta
yer tutamayan şey. Ayn: Kendi başına boşlukta yer tutan ve arazlara konu teşkil
eden, arazları taşıyan şey. Cisimlerin rengi, şekli, tadı, kokusu... birer
arazdır, bunlara konu teşkil eden madde ise ayn'dir. (bk. Nûreddin es-Sâbûnî,
Mâtürîdİyye Akaidi, s. 181,183 Araştırma ve notlar ilavesiyle tercüme eden
Prof. Dr. Bekir Topaloğlu.)
[6] Hadisin geçtiği diğer yerler: 1157, 3739, 3741, 7016,
7029, 7031.
[7] Bu özelliklere sahip insanlara gıpta etmekte bir
sakınca yoktur. (Mütercim)
[8] Kitâbü't-ta'bîr, Bâb. 35.
[9] ed-Duhâ 93/1-3.
[10] Tâhâ 20/132.
[11] ez-Zümer 39/42.
[12] Konuyla ilgili ayrıntılı açıklama için bk. Kitâbü
salâti't-terâvîh, Bâb 1.
[13] Sebe 34/13.
[14] Hadisin geçtiği diğer yerler: 1152, 1153, 1974-1980,
3418-3420, 5052-5054, 5199, 6134, 6277.
[15] Hadisin geçtiği diğer yerler: 6461, 6462.
[16] el-Müzzemmil 73/1-7.
[17] el-Müzzemmil 73/20.
[18] el-Hicr 15/42; el-İsrâ 17/65.
[19] el-Müzzemmil 73/1-7.
[20] Hadisin geçtiği diğer yer: 3270.
[21] ez-Zâriyât 17-18
[22] Hadisin geçtiği diğer yerler: 6321, 7494.
[23] Burada çoğunluk ile kssdettiği kelamcılann
çoğunluğudur. Ehl-i sünnet, yani sahabe ve oniara güzel bir şekilde tabî
olanlar ise Allah için bir yön ispat etmektedirler ki bu da yukarısıdır. Yine
onlar bir benzetme ve nitelendirme söz konusu olmaksızın Allah'ın arşın
üzerinde olduğuna inanırlar, kitap ve sünnette bu konuyla İlgili sayılamayacak
kadar çok delil vardır. {Abdulaziz İbn Bâz).
[24] 7494. hadis.
[25] Bu, Allah'ın indiğini ortaya koyan açık nasslann zahiri
ile çatışan yanlış bir görüştür. Aynı şekilde ondan sonra Beyzavî'nin
söylediği görüş de batıldır. Doğru olan selef-î salihînin yaptığı gibi Allah'ın
inmesine İnanmak, bu konudaki nassları, İçinde yer alan inme ile birlikte kabul
etmek, Allah'ın diğer sıfatlarında olduğu gibi bunda da bu sıfatı nitelemeye ve
başka bir şeye benzetmeye kalkışmamaktır. Bu en salim, en güçlü, İlme en uygun
ve en sağlam yoldur. Sen de ona dört elle yapış, buna aykırı olanlardan sakın
ki selamete kavuşasın. (Abdullah İbn Bâz)
[26] Hadisin geçtiği diğer yerler: 2013, 3569.
[27] 1977. hadis
[28] Hadisin geçtiği diğer yer: 6151.
[29] Hadisin geçtiği diğer yerler: 2015, 6991.
[30] Davûdî'nin görüşü itiraza açıktır. Çünkü nassların
açık ifadeleri bununla çelişmektedir. Bazı amellerin kabul edilmesi, kişinin
yaptığı diğer kötü ameller sebebiyle azap görmesine engel değildir. (Abduîaziz
İbn Baz)
[31] el-Hacc 22/24.
[32] Hadisin geçtiği diğer yerler: 6382, 6390. Hadisteki
duada parantez içinde verilen ifadeler râvî-nin şüphesinden kaynaklanmaktadır.
[33] el-Bakara 2/136 vd. ile Âl-i İmran 3/84 vd.
[34] Hadisin geçtiği diğer yer: 1981.
[35] Hadisin geçtiği diğer yer: 7368.
[36] Ebû Dâvud, Tirmİzî, Nesaî, İbn Mâce. (Mütercim.)
[37] Bu doğru değildir. Aksine bu İfadenin haramlık ve
yasaldık için kullanılması zahirdir. Bu ifadenin din terminolojisinde önemli
bir yeri vardır. Nitekim "Rahman'ın çocuk edinmesi uygun değildir",
"Dediler ki: Seni tenzih ederiz. Bizim senden başkasını veli edinmemiz
bize uygun değildir" âyetleri de bunu göstermektedir: (Abdulaziz İbn Bâz)
[38] Burada çürütülecek bir görüş söz konusu değildir.
Şeyhülislam İbn Teymiyye bunu kabul etmiştir. Sünneti -ne İçin varid olduğunu,
ve kaynaklarını- biien kişi açısından Allah'a hamd olsun ki bunda çirkin
görülecek bir husus da yoktur. Ebu'İ-Abbas'ın Mense/c adlı kitabında ve diğer
eserlerde yer aldığı gibi Hz. Peygamber'in sallallâhu aleyhi ve sellem kabrini
ziyaretin fazileti ile ilgili rivayet edilen hadislerin tümü zayıf, hatta
mevzudur. Sahih olsa bile, Mescid-İ Nebevî'yi kasdetmeksizin yalnızca onun
kabrini ziyaret amacı ile yolculuk yapılabileceği anlamına gelmez, aksine genel
nitelikli olur. Üç mescit dışındaki mescitlere ziyaret yapmanın yasaklanması
bunu da kapsamaktadır. İbn Teymiyye sırf onun kabrini ziyaret amacıyla
olmaksızın Hz. Peygamber'in kabrinin ziyaret edilmesini değil, Mescid-i Nebevî
kast edilmeksizin yalnızca kabri ziyaret amacıyla yolculuk yapılmasmı
reddetmiştir. Doğrusunu Allah bilir. (Abdulazİz İbn Bâz)
[39] Hadisin geçtiği diğer yerler: 1193, 1194, 7326.
[40] Hadişin geçtiği diğer yerler: 1888, 6588, 7335.
[41] 38. hadis.
[42] Hadisin geçtiği diğer yerier: 1216, 3875.
[43] el-Bakara 2/238
[44] Hadisin geçtiği diğer yer: 4534.
[45] Hadisin geçtiği diğer yerler: 2482, 3436, 3466. 127
[46] 3436. hadis.
[47] 3284. hadis.
[48] Hadisi rivayet eden Şu'be, bu adamın Ebû Berze
el-Eslemî olduğunu söylemiştir.
[49] Hadisin geçtiği diğer yer: 6127.
[50] Delalet bakımından bundan daha açık olan hadis,
Küba'da namaz kılanlara kıblenin değiştirildiğini sahabeden bir zatın
bildirmesi üzerine namaz kılanların kıbleye dönmeleridir. Yine Ummü Seleme
hadisi de bu anlamdadır.
Hadis no 1233.
[51] Hadisin geçtiği diğer yer: 1220.
[52] 851. hadis.
[53] Hadisi rivayet eden Muhammed şöyle demiştir:
"Öyle zannediyorum ki bu ikindi namazıydı.'
[54] Hadisin geçtiği diğer yer: 4370.
[55] Hadisin geçtiği diğer ysrler: 1408, 2388, 3222, 5827,
6268, 6443, 6444, 7487.
[56] Hadisin geçtiği yerler: 4497, 6683.
[57] Ayrıca bkz. 6443. hadis.
[58] Veya sadece 2ina anında zina işleminin sürdüğü müddet
İçinde İman dışında kalmaktadır an-' lamı da çıkarılabilir.
[59] Hadisin geçtiği diğer yerler: 2445, 5175, 5635, 5650,
5838, 5849, 5863, 6222, 6235, 6654.
[60] Hadisin geçtiği diğer yerler: 3667, 3669, 4452, 4455,
5710.
[61] Ali İmrân 3/144.
[62] Hadisin geçtiği diğer yerler: 3668, 3670, 4452, 4454,
4457, 5711.
[63] Hadisin geçtiği diğer yerler: 2687, 3929, 7003, 7004,
7018.
[64] Hadisin geçtiği diğer yerler: 1293, 2816, 4080.
[65] Hz. Peygamber'in mübarek vücudundan bereket ummak
caizdir. Çünkü Allah onun bedenini bereketli kılmıştır. Onun dışındaki ölülere
gelince, bereket ummak için bunların öpülmesi caiz değildir. Çünkü hiç kimse
Hz. Peygamber'e saiiaiiâhu aleyhi ve seiiem kıyas edilemez. Ayrıca başkası için
bunu yapmak şirke götürebileceğinden bu yasaktır. Diğer yandan sahabeler bunu
teberrük amacıyla Hz. Peygamber'den başkası için yapmamışlardır. Onlar dinin
neyi caiz kıldığını en iyi bilen kimselerdir. ( Abdülaziz İbn Bâz).
[66] eI-Ahkaf46/9.
[67] el-Fetih 48/2.