1- Hamr (Yâni İçki)
Her Şerr (Fenaug)In Anahtarıdır. Babı
2- Kim Dünyada İçki İçerse Âhirette İçki İçmeyecektir,
Babı
3- İçkiye Devam Eden (Hakkında Gelen Hadîsler) Babı
4- İçki İçen Kimsenin Hiç Bir Namazı Kabul Olunmaz, Babı
6- İçkiye On Yönden Lanet Edilmiştir, Babı
8- İçkiye Başka Adlar Takacaklar
9- Müskir (Yâni Sarhoşluk Veren) Her Şey Haramdır, Babı
10- Çoğu Sarhoşluk Veren Şeyin Azı Da Haramdır, Babı
11- Haütlak (Yâni Üzüm Ve Hurma Karışımının Şırasın) İn
Yaşarlığı Babı
12- Nebîz (Şıran) İn Yapılışı Ve İçilmesi Babı
13- Bâzı Kablarda Kurulan Şıranın Yasaklığı Babı
14- Anılan Kablarda Şıra Yapmaya İzin Verildiğine Dâir
Hadîsler Babı
15- Topraktan Yapılan Küp ve Testîlerdeki Şıra Babı
17- Gümüş Kablardan (Bir Şey) İçmek Babı
18- (Bir Şeyi) Üç Nefesle İçmek Bâb!
19- Tulumların Ağızlarını Dışarıya Kıvırıp Tulumun
Ağızlarından Bir Şey İçmek Babı
20- Tulumun Ağzından
(Bir Şey) İçmek Babı
21- Ayakta (Su Ve Benzerini) İçmek Babı
22- Kişi (Bîr Şey) İçtiği Zaman Sağa Verir Sıra İle Sağa
Verir. Babı
23- Kabın İçinde Nefes Alıp Verme Babı
24- İçilecek Şeye Üflemek Babı
26- Topluluğa Su Ve Benzerini Sunan Kişi Hepsinden Sonra
İçer, Babı
27- Cam Bardakta
(Su Ve Benzeri Meşrubatı) İçmek
Babı
Hamr ı Bu kelime şarab mânâsına geldiği gibi azı veya çoğu herhangi bir kimseyi sarhoş eden her nevi içki mânasına da gelir. Hadislerde geçen Hamr kelimesi cumhura göre ikinci mânâyadır. Çünkü Buhârî, Müslim, Ebü Dâvûd, Tirmizİ ve N e s â i * nin rivayet ettikleri sahih bir hadiste. Resûlullah (Sallal-lahü Aleyhi ve Sellem);
Münkir olan (yâni sarhoşluk veren) her «ey hamrdır. Müskİr olan her ş«y haramdır. Kim dünyada İçki İçip bun* devam ederken (yâni bundan tevbe etmemiş iken) ölürse o kimse âhirette içki içme-yecektir" buyurmuştur.
N e v e v i bu hadisin izahı bölümünde: Bu hadis, bütün içkilerin haramhğını ve hepsine hamr denildiğini açıkça ifâde etmektedir. Hurmanın her çeşidinden, üzümden, arpadan, darıdan, baldan ve başka maddelerden imal edilen içkilerin her çeşidi bu hükme tâbidir. Selef ve halef tüm ilim adamlarının, cumhurun, Mâlik, Ah-m e d' in ve bizim mezhebimizin görüşü budur, der.
Yukarda verilen gerekçeye istinaden hadisleri terceme ve izah ederken Hamr kelimesini İçki diye terceme edeceğim. Durum sayın okuyucularımın bilgisine sunulurken müellifimizin bu kitabının 5, 8, 9 ve îo.cu bâblannda rivayet olunan hadisler de ayni konuya ilişkin olduğu için yeri geldikçe gerekli bilgi verileceğini ifâde etmek isterim.
3371) "... Ebü'd-Derdâ (Radtyallâhü an/t)'ten; Şöyle demiştir:
Bana dostum (Hz. Muhammed) (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şu tavsiyede bulundu i «İçki içme. Çünkü içki, her şerrin anahtarıdır.»"
Not: Zev&id'de bunun senedinin hasen olduğu bildirilmiştir.
3372) "... Habbâb bin el-Eret [1] (Radtyallâhü ank)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur^
"Şarabtan sakın. Çünkü şarabın ağacı (yâni üzüm ve hurma ağacı) diğer ağaçların üstüne çıktığı gibi şarabın günahı diğer günahların üstüne çıkar.»"
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde Münir bin Zübeyr nü el-Ezdİ bulunur. Bu xâvi zayıftır.[2]
Bu babın iki hadisi de Zevâid nevindendir. B e y h a k i de birinci hadîsi rivayet etmiştir. Birinci hadiste, şarab ve onun hükmünde olan içkilerin her kötülüğün anahtarı olduğu belirtilmektedir. Çünkü içki, aklı giderir. İnsanı kötülüklerden alakoyan akü gidince, her fenalığın kapısı açılmış olur.
İkinci hadîste de içkinin günahının diğer günahlardan üstün olduğu belirtilmektedir. Çünkü içki içen kimse sarhoş olunca diğer günahları da rahatlıkla işler. Bu hadiste üzüm asmasının ve hurma ağacının diğer ağaçların üstüne çıktığı gibi bu iki nevi ağacın mahsûlünden çıkan içkinin günahının da diğer günahların üstüne çıktığı ifâde edilmekle bir benzetme yapılmıştır. Bu nedenle bu hadisi terceme ederken Hamr kelimesini şarap mânâsına terceme etme yolunu tercih ettim.
Bu hadisteki; £y* fiili "Tüferriu" şeklinde de okunabilir. Bu takdirde şöyle terceme edilebilir: "Şarabın ham maddesini veren ağaç dal budak doğurduğu gibi, şarap suçu da başka suçlan doğurur."[3]
3373) ... İbn-i Ömer (Radtyallâhü anhümâ)\\ıın rivayet edildiğine göre; Restihıİlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
-Kim dünyada içki içerse ahirette içki içmeyecektir. Meğer ki (içkiyi bırakıp) tevbe ede.»"
3374) "... Ebû Hüreyre (RadtyaUâhü anh)\\tı\ rivayet edildiğine göre; Resûlulîah (Sallallahü Aleyhi ve Srllcm) şöyle buyurmuştur:
«Kim dünyada içki içer (de tevbe etmeden ölür)se, o kimse âhi-rette içki içmeyecektir."
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedi sahih olup râvlleri sıkft, yâni güvenilir zâtlardır.[4]
İbn-i Ömer (Radıyallâhü anh) 'in hadisinin benzeri B u -hâri, Müslim, Ebü Dâvûd, Tirmizi ve Nesâi tarafından da rivayet edilmiştir.
Bu hadîslere göre dünyada içki içen bir kimse bunu bırakıp tevbe etmeden ölürse, ahirette cennet şarabını içmeyecektir. Âlimler bu hadisleri çeşitli şekillerde yorumlamışlardır.
N e v e v î: 'Bu hadîsin mânâsı şudur: Yâni böyle bir kimse cennete girse bile cennetin şarabından mahrum bırakılır. Çünkü cennetin meşrubatının en üstünü cennet şarabıdır. İçki içme günâhını işleyen kimse bu suçundan dolayı cennetin bu nimetinden mahrum kalır. Cennete giren bir kimsenin arzu ettiği her şeyin cennette bulunduğu Kur'ân-ı Kerimin âyetiyle sabittir. Durum bu olunca, böyle olan bir kimsenin cennette şarabı hatırlamayacağını söyleyenler olmuştur. Bâzı ilim adamları ise demişler ki, böyleleri, şarabı hatırla-salar bile içme arzusunu duymayacaklar. Böylece diğer müslüman-lardan farklı olarak bu nimetten mahrum kalmış olacaklar, diye bilgi vermiştir.
Sindi de bu konu ile ilgili olarak aşağıdaki bilgiyi vermiştir: "Bir kavle göre bu hadîs, dünyada içki içip tevbe etmeden ölen kimsenin cennete giremeyeceğinden kinayedir. Çünkü cennete giren kimseler orada cennet şarabını içeceklerdir."
Îbnü'l-Arabi şöyle demiştir: îçki içen kimse ya tevbe etmeden ölür veya tevbe ettikten sonra ölür. Eğer tevbe ettikten sonra, yani içkiyi bırakıp Allah'a yönelerek durumunu düzelttikten sonra ölürse, günâhlardan tevbe eden kimse günah işlememiş gibi olur (tn-Sâallah). Şayet içki içmekten dönüş ve tevbe etmeden ölürse, Ehl-İ Sünnet mezhebine göre o kimsenin işi Allah'a kalır. Allah dilerse bağışlar, dilerse tazib eder. Eğer tazib ve muahaza ederse, o kimse mü'-min olarak öldüğü için ebedi biçimde cehennemde kalmayacak, imanlı olduğundan dolayı netice itibariyle ateşten çıkıp cennete girecektir. Böyle bir kimsenin azabını ve cezasını çektikten sonra cennete Şirince, cennet şarabını içip içmeyeceği meselesi hakkındaki ilmî görüşe gelince, bâzı sahâbilerin ve Ehl-i Sünnet mezhebi men* subu ilim adamlarının görüşüne göre, cennet şarabı içmeyecektir. Çünkü o kimse, içkiyi cennette içeceğine, acele edip dünyada içmiştir. Böylece bu nimetten mahrum edilecektir. Bu nokta çözüm isteyen bir meseledir. Bence de bu görüş benimsenir, der.
Sindi bundan sonra şöyle der: tbnü'1-Arab!' nin işaret ettiği problem ve çözüm bekleyen mesele şudur: Allah Teâlâ; = "Nefislerinizin iştiha ettiği (arzuladığı)
şeyler cennette sizler için bulunur" buyurmuştur. Sözü edilen kişinin cennet şarabından mahrum bırakılması, bu âyet karşısında nasıl izah edilir?
Bu probleme şöyle cevap verilir: Sözü edilen kişinin cennette şa-rab içmeyi arzûlamaması mümkündür. Allah o kimseye şarap içme arzusunu vermeyebilir.
Bence, eğer hadîsi yorumlamaya ihtiyaç varsa en uygun yorum şudur; Dünyada içki içip bundan dönüş yapmadan, tevbe etmeden ölürse, cennete ilk girenlerle beraber giremeycektir, yâni buna liyakati olmayacaktır.
Suyûti: 'Bence başka bir yorumla da yorumlanabilir. O da âlimlerin işaret ettikleri ve anlattıkları şu durumdur: îçki içip bundan dönüş yapmadan ve tevbe etmeden ölen bir müslümanın imansız ölmesi tehlikesine işarettir. Yâni içki, imansız olarak ölmeye se-beb olabilen günahlardandır. Allah müslümanları korusun. Bu tehlikeden Allah'a sığınırız' diye bilgi vermiştir.
Sindi son olarak şöyle der: Bence en uygun yorum, böyle bir müslümanın cennette şarab içme iştiha ve arzusunu duymama-sıdır.[5]
3375) "... Ebû Hüreyre (Radtyaîîâkü arth)'âen rivayet edildiğine göre; ResûluHah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«İçki içmeye devam eden bir kimse puta tapan kimse gibidir.»'*
Not: - Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde bulunan Muhammed bin Süleyman'ı, Nesâl ve îbn-i Adi zayıf saymışlardır. îbn-i Hİbbân ise onu kuvvetli saymıştır. Ebû Hatim de : Onun hadisleri yazılır. Fakat delil olarak gösterilmez, demiştir. Senedin kalan râvileri güvenilir zâtlardır.
3376) "... Ebü'd-Derdâ (Radtyalîâhü anh)'âen rivayet edildiğine göre; Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«İçki İçmeye devam eden bir kimse cennete girmeyecektir.»"
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedi basendir. Ravi Süleyman bin UtbCnin güvenilirliği hakkında ihtilâf vardır. Senedin kalan râvileri güvenilir zftt* lardır.[6]
Bu babın iki hadisi Zevâid nevindendir. Birinci hadiste içkiye devam eden kimsenin puta tapan kimse gibi olduğu bildirilmiştir. Sindi bu hadisin açıklaması bölümünde şöyle der:
İçkiye devam eden kimsenin puta tapan kişiye benzetilmesi sebebi. Allah Teâlanui; ÇjÜoJViJ ^-lilj Jlil 12} âyetinde içki içmeyi puta tapmakla beraber anlatmasıdır. Diğer bir sebep de sudun İçki içen ile puta tapan kimseler namaz ibadetinin kabul olunmaması hususunda eşittirler. Çünkü puta tapan bir kimse namaz kılsa bile kıldığı namaz kabul olunmaz.
İkinci hadîste de, içki içmeye devam eden kimsenin cennete- girmeyeceği bildirilmektedir. Tirmizî bu hususta şöyle der: Çünkü içki içmeye devam eden kimsenin kötü âkibetinden korkulur, yâni imansız ölmesinden korkulur. Böyle bir kimse imansız öldüğü takdirde içki yüzünden bu hâle girmiş olur ve imansız öldüğü zaman ebedî olarak cehennemlik olmaya mahkûm olur. Şöyle de izah edilebilir: îçki içmeye devam eden kimse imanlı ölse bile cennete ilk girenlerle beraber giremeyecek. Ancak cezasını çekmek suretiyle günahından arındıktan sonra Allah'ın afvı ile cennet'e girebilecektir.[7]
3377) "... Abdullah bin Amr (bin el-As) (RadtyaUâhu anhümâ)'dan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (SaUattokü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Kim İçki içip sarhoş olursa, kırk sabahta kadar) onun hiç bir kabul olunmaz. Ve eğer (bu arada tevbe etmeksizin) ölür-
se ateşe girer. Eğer tevbe ederse (yâni içki içme işini kesin olarak bırakıp, ettiği günahtan pişmanlık duyarak Allah'a yönelirse) Allah onun tevbesini kabul eder. Şayet o kişi tevbesini bozup içki içer ve sarhoş olursa, kırk sabahta kadar) onun hiç bir namazı kabul olunmaz ve ölürse ateşe girer. Şayet tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder. Eğer herif tevbesini bozup (tekrar) içki içip sarhoş olursa, kırk sabah onun hiç bir namazı kabul olunmaz. Şayet ölürse ateşe girer. Eğer tevbe ederse Allah (yine) tevbesini kabul eder. Eğer (o kimse dördüncü defa) dönüş yapıp içki içerse, kıyamet günü ona redğatü'l-habâl'dan içirmek Allah üzerine bir hak olar.» Sah&bîler t
Yâ Resûlallah! Bedğatül-Habal nedir? diye sordular. Resûl-I Ekrem (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem) :
«Ateş (yani cehennem) halkının ( yanması dolayısıyla) vücÛdU-nndan akan (irin gibi) şeyidir* buyurdu.[8]
Bu hadisi N e s a 1 de kısa olarak rivayet etmiştir. Ayrıca Tİrmizt ve Hakim bunun benzerini Abdullah bin Ömer (Radıyallâhü anhümâ) 'den rivayet etmişlerdir. T i r m i -z 1, rivayet ettiği hadisin hasen olduğunu söylemiştir.
Tuhfe yazarı İbn-i Ömer (Radıyallahü anh) 'm buna benzer hadisinin izahı bölümünde özetle şu bilgiyi verir:
"Yani içki içip tevbe etmeyen bir kimsenin kırk sabah namazı kabul olunmaz. Bunun manâsı şudur: Böyle bir kimse ayıhp namazlarını usul ve âdabına, rükün ve şartlarına riâyet ederek kılsa namaz borcunu Ödemiş sayılmakla beraber kendisine hiç bir sevab yoktur. Âlimler böyle yorumlamışlardır. Nevevi: Her ibadetin iki yönü var: Birisi, o ibâdeti yapan kimsenin borcunu ödemiş olması, diğeri de bundan dolayı sevab kazanmasıdır. Bu hadîste namazın kabul olunmaması ifadesiyle sevabın" kasdedü-mistir, der.
Hadiste, içki içenin namazının kabul olunmayacağı bildirilirken bütün ibâdetlerden namazın anılması sebebine gelince Tuhfe yazarı bu hususta da özetle şöyle der:
Namazın anılmasının hikmeti şudur: Çünkü namaz, içkinin haram kılınmasına sebeb olmuştur. Ya da şu hikmettir: Namaz ibâdetlerin anası, en önemlisi olduğu gibi içki de kötülüklerin anasıdır. Bir kavle göre bunun hikmeti şudur: Namaz bedeni ibâdetlerin en fazî-letlisidir. îçki içenin namazı kabul olunmayınca diğer ibâdetlerin de kabul olunmayacağı anlaşılmış olur.
Hadisin «Kırk sabah, hiç bir namazı kabul olunmaz» ifâdesinden ilk hatıra gelen mânâ, sabah namazıdır. Bu, diğer namazlardan daha faziletlidir. Bundan maksad günlük namaz olabilir. Yâni kırk güne kadar beş vakit namazın hiç biri kabul olunmaz, sevabı elde edilemez.
Hadiste anılan tevbeden maksad da, sâdece tevbe ettim sözünü söylemek değil, içki içmeyi bırakmak, pişmanlık duymak ve bir daha içmemeye kesin söz ve karar vermektir.
îçki içenin kırk güne kadar namazının kabul olunmaması meselesinde sürenin kırk gün olarak tesbiti ile ilgili Sindi şöyle der: Îbnü'l-Kayyım demiş ki, bunun hikmeti şudur: İçilen içki, kırk güne kadar vücûdun organlarında ve damarlarında kalır.
İçki içenin dördüncü kez içkiye dönüş yapması ve tevbesini boz-ması hâlinde artık tevbesinin kabul olunmayacağı hükmü, zecri bir tedbir, kuvvetli bir tehdid mahiyetindedir. Halbuki tevbe kapısı ka-panmadıkça, edilen tevbe kabul olunabilir. Nitekim Tirmizi ve Ebû Davud'un rivayetlerine göre Ebû Bekir es-Sıd-
dik (Radıyaüâhüanh); ~»
«İstiğfar eden kimse günde yetmiş defa tevbesini bozsa bile günahta musir İsrarlı sayılmaz» buyurmuştur.
Bu hüküm şöyle de izah edilebilir: Dördüncü kez içkiye dönüş yapan bir kimse, diğer defalarda dönüş yaptığında olduğu gibi tevbe etmeye muvaffak olamaz.
Hadiste geçen «Redğ&»nra lügat mânâsı kokuşmuş cıvık çamur* dur. HabaTın asıl mânâsı da bozukluktur. Bu; akılda, durum ve dar* ranışlarda, bedende ve fiillerde olabilir. Hadiste ise Redğatü'l Habal terkibi ile, cehennem halkının vücüdlannın ateşte yanması dolayısıyla onlardan eriyip akan irin ve benzeri şeyler kasdedilmiştir.[9]
3378) "... Ebû Hureyre (Radtyallâhü anhyâen rivayet edildijh'ne gSre; Resûlullah (Sattallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demigtir:
«İçki (çoğunlukla) şu iki ağaçtan yapılır: Hurma ağacı ve üzüm asması,»"
3379) ",.. Numân bin Begîr (Radtyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Şüphesiz, içki buğdaydan olur, içki arpadan olur. içki kuru üzümden olur, içki kuru burmadan olur ve içld baldan olur."[10]
Bu babın iki hadîsi Tirmizi, Ebû Dâv û d ve Ne-s â 1 tarafından da rivayet edilmiştir. Birinci hadîsi Müslim de rivayet etmiştir. Numan bin Beşir (Radiyallâhü anh) 'in Ebû D â v û d tarafından olan rivayetinde içkinin darıdan da yapıldığı belirtildikten sonra şu ilâve yer alır: ^xL* 'JS & ç$\j\ J^} «ve ben sizi mttskir (yâni sarhoşluk veren) her şeyden menederim.»
Hattâbi: Ebû Hüreyre (Hadıyallâhü anh) 'm hadisi, Numan bin Beşir (Radıyallâhü anh) 'in hadisine muhalif değildir. Çünkü Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) 'in hadisinin manâsı ve maksadı, içkinin çoğunlukla hurma ve üzüm ağaçlan mahsullerinden yapıldığını ifâde etmektir. İçki başka maddelerden de yapılmakla beraber, anılan iki ağaçtan yapılan içki daha şiddetli ve etkili olduğu için haramlığının da buna paralel şiddetine parmak basılmıştır. Buna benzer ifâdeler başka konularda da kullanılır. Meselâ doyurucu gıda maddesi ettir. Isıtıcı giysi, yünden mamul olanıdır, denildiği zaman bunların dışında kalan maddelerin doyurucu veya ısıtıcı olmadığı kasdedilmez. Nûmân bin Beşir tRadı-yallâhü anh) 'm hadîsinde beş madde anılmıştır. Bundan maksad, anılan maddeler dışında kalan şeylerden içkinin yapılmadığını ifâde etmek değildir. O devirde genellikle içki anılan maddelerden imâl edildiği için onlar anılmıştır. İçki başka maddelerden yapılınca ayni hükme tâbidir, diye bilgi vermiştir.[11]
3380) "... îbn-i Ömer (Radtyallâhü anhümâ)'dan rivayet edildiğine göre; ResÛlullah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
İçkiye on yönden lanet edilmiştir t İçkinin kendisine, onu imâl edene, imâl etmek isteyene, satıcısına, müşterisine, taşıyanına, taşıt-tiranına (yâni sipariş edenine), bahasını yiyenine, içenine ve içirenine."
5381) "... Enea bin Mâlik (Radtyallâhü anhyden; Şöyle demiştir:
ResÛlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) içki hususunda on kimseyi lânetlemiştir: İmâl eden, imâl etmek isteyen, kendisi için imâl edilen, taşıyan, kendisi İçin taşınan, satan, satın alan, sunan, kendisine sunulan. Nihayet bu neviden on kimseyi saydı."[12]
îbn-i Ömer (Radıyallâhü anh) 'in hadîsini Ebû Dâ-v Û d da rivayet etmiştir. E n e s (Radıyallâhü anh)'ın hadisini Tirmizi de rivayet etmiştir. Ayrıca Ahmed, îbn-i Hib-bân ve Hâkim de bunun benzerini rivayet etmişlerdir.
Hadislerde geçen bazı kelimelerin açıklamasını verelim t Asır* Sıkan, demektir. Yâni meselâ, içki imâl edilmek üzere üzü-mü, veya diğer bir maddeyi sıkan kişi demektir. Bu işi ister kendi şahsı için, ister başka kimse için yapsın fark etmez. Mânânın iyi anlaşılması için bu kelimenin karşılığı olarak, "imâl eden" tâbirini kullandım.
Mutesır t Sıkmak isteyen demektir. Yâni üzümü veya benzeri bir maddeyi içki yapılmak üzere sıkmak isteyen kimse demektir. Bunu da "İmâl etmek isteyen*' biçiminde terceme ettim.
Bayi ı Satıcı demektir, Mübtâ i Satın alan demektir. Hâmil: Taşıyıcı demektir. Mahmul İleyh de kendisi için taşınan kişi demektir.
Şârib ı İçici demektir. Sâkî t İçkiyi sunan, içmek isteyenlere takdim eden demektir. MÜstekat Leh: Kendisine sunulan demektir.
Bu hadîsler, gerek içkinin imâli, yapımı ve gerekse alım satımı veya içilmesi ile ilgilenen kimselerin hepsinin Resûlullah (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) tarafından lanetlendiğim' ifâde eder. Lanetlemek, lanetlenen kimsenin Allah'ın rahmetinden uzak olmasını dilemektir.[13]
3382) ".., Âîşe (Radiyallâhü anhâ)'dan; Şöyle demiştir:
Bakara sûresinin sonundaki faiz âyetleri (275 - 279) indiği zaman Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (Mescid-i Nevebiyye'ye) çıktı (ve bu âyetleri halka okuduktan) sonra içki ticâretini haram laldı."[14]
Bu hadis, Buhâri, Müslim. Ebû Dâvûd ve Ne-s â 1 tarafından da rivayet edilmiştir.
Nevevl, Müslim'in şerhinde, bu hadisin izahı bölümünde şu bilgiyi verir:
Kadı ve başkası şöyle demiştir: İçkinin ha ram lığı, M â i d e süresindeki âyetlerle bildirilmiştir. O âyetler, faizin haramhğı hakkındaki âyetlerden uzun bir süre önce inmiştir. Çünkü faiz âyetleri, son inen âyetlerdir veya son inen âyetlerdendir. Durum böyle olunca, içki ticâretinin yasaklanmasının içki içme yasaklığından sonra olması muhtemeldir. Şöyle de olabilir: İçki içmek yasaklandığı zaman bunun ticâreti de yasaklanmış, sonra faiz yasaklandığı zaman içki ticâretinin yasaklığı tekrar bildirilmiştir. Belki de faizin yasak-lığı âyetleri tebliğ edildiği zaman, içki ticâretinin yasak kılındığını haber almamış olan bâzı kimseler o mecliste hazır bulunduğu için Re-sül-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) içki ticâreti yasaklısını da dile getirmiştir.
Kadı' nın işaret ettiği içki âyetleri M â i d e sûresinin 90 ve 91. âyetleridir. Bu âyetlerin meali şöyledir:
«Ey imân edenler! İçki, kumar, putlar ve fal oklan şüphesiz çey-tan İşi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki saadete eresiniz.» (90)
«Şeytan şüphesiz içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan, namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?» (91)
Kadı' nın işaret ettiği ve bu hadiste sözü edilen faiz âyetleri ise Bakara sûresinin 275 - 279. âyetleridir. Bu âyetlerin meali de şöyledir:
«Faiz yiyenler (kıyamet günü) ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, "Zâten alış veriş faizin mislidir" demelerindendir. Halbuki Allah alış verişi helâl, faizi haram kıldı. Kime Rabb'inden bir Öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun İşi de Allah'a aittir. Kim faizciliğe dönerse, işte onlaf cehennemliktir, onlar orada temelli kalacaklardır.» (275)
«Allah faizi eksiltir, sadakaları da bereketlendirir. Allah, pek nankör hiç bir günahkârı sevmez.» (276)
«İman edip, yararlı işler işleyenlerin, namaz kılıp, zekât verenlerin Rab'Ieri katında sevablan vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.» (277)
«Ey İmân edenler Allah'tan sakının ve mü'minler iseniz faizden artakalan hesabtan vazgeçin.» (278)
«Böyle yapmazsanız, bunun Allah'a ve Peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz.» (279)
Meallerini yukarıya aldığım âyetlerin izahı için tefsir kitablanna başvurulmalıdır.
3383) "... îbn-i Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)'dan rivayet edildiğine göre:
Semûre (Radıyallahü anh) 'm bir mikdar içki sattığı haberi Ömer (bin el-Hattab) (Radıyallahü anh) 'a ulaştı. Bunun üzerine Ömer (Ra-dıyallâhü anh) :
Yazıklar olsun Semûre'ye. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel-lem) 'in şöyle buyurduğunu Semûre bilmedi mi?
Allah yahûdîlere lanet etsin. Onlara (büyük ve küçük baş hayvanların) iç yağlandım yenmesi) haram kılındı da onlar bunu eritip sattılar."[15]
Bu hadisi Buharı, Müslim ve Bey haki de rivayet etmişlerdir.
E 1-H a f 1 z, el-Fetih'te bu hadisin izam bölümünde özetle şu bilgiyi verir:
"lbn ü'l-C evzî, Kurtubi ve başkalarının dediğine göre Semûre (Radıyallahü anh) 'in içki satması meselesi hakkında üç görüş beyân edilmiştir :
1. Semûre (Radıyallahü anh), söz konusu içkiyi E h 1 - i K i t â b olan gayri müslimlerden cizye denilen vergi yerine teslim almış ve onlara satmıştır. Semûre böyle yapmakta bir sakınca olmadığını sanmıştı. tbnü'l-Cevzi bu arada şöyle der: Eğer Semûre böyle yapmayıp da onlara: Siz içkinizi satın da bedelini vergi olarak verin, deseydi uygun olurdu, çünkü bu takdirde kendisi naram kılınan bir işleme girişmiş olmazdı, der.
2. H a 11 â b î: Muhtemelen Semûre (Radıyallahü anh) gayri müslimlerden vergi olarak aldığı üzüm şirasım, şarap yapan kimselere satmış. Çünkü üzüm şırasına da Hamr denilir. Nasıl ki üzüme, Asır denilir. Halbuki Asîr, şira demektir. îçki satmanın ha-ramlığı hükmü her tarafa yayıldıktan sonra Semûre (Radıyallahü anh)'in içki satması düşünülmez, böyle bir şey yapması sanılmaz. O. olsa olsa üzüm şirasım içki imâl edene satmış olabilir, der.
3. Şu ihtimal da vardır: Semûre (Radıyallahü anh). şarabı, sirkeye dönüştürdükten sonra sirke olarak satmıştır. Şarabı sirkeleştirmek, yâni bir müdahale neticesinde sirkeye dönüştürmek onu helâl etmez. Ömer (Radıyallahü anh) bu görüşte idi. İlim ehlinin çoğunluğu da bu görüştedir. Semûre (Radıyallahü anh) ise bunun caiz olduğu kanısında olmuş olabilir. Nitekim bâzı ilim adamları bu görüştedir. Yâni şarap kendiliğinden sirkeye dönüştüğü zaman helâl olduğu gibi bir müdahale neticesinde sirkeye dönüştürülmesi hâlinde de helâl olur.
Kurtubi ve tbnü'l-Cevzi yukardakı görüşlerden birincisine taraftar olmuşlardır.
Hadîste yahûdîlere büyük baş ve küçük baş hayvanların iç yağlarının haram kılındığı hükmüne işaret edilmektedir. Bu hüküm E n' â m sûresinin 146. âyetiyle sabittir. Yahudiler; kendilerine hay-vanın iç yağlarım yemeleri haram kılınınca bunun hilesine kaçarak yağları eritip satma yolunu tutmuşlar ve bu hileye başvurmaları nedeniyle lanetlenmişlerdir. Bir müslümanın içmesi haram olan içkiyi satması da böyledir.
Hz. Ömer (Radıyallâhü anh)'m; *^— d\ J;U sözü S e -m û r e (Radıyallâhü anh)'a bir beddua veya lanetleme anlamında değil, bir öfke ifadesidir. Araplar bu sözü öfke anlamında kullanırlar.[16]
1. Hatalı hareket eden müslümanlan yermek ve onlara kızmak meşrudur.
2. Haram olan bir şeyi hileli yollarla helâl etmeye çalışmak bâtıl ve geçersizdir, yasaktır.
3. îçki satışı kesinlikle haramdır. tbnü'l-Münzir ve başkası bu hususta icmâ bulunduğunu nakletznişlerdir.
4. Haram olan bir şeyin bedeli ve karşılığı da haramdır.
5. Mü si umanın gayrimüslim kimseye içki satması haramdır,
6. Birbirine benzeyen meseleler arasında mukayese yapmak caizdir. El-Fetih'ten yapı'un nakil burada bitti.
Bu hadisin bir benzeri müellifimizin Ticâret kitabının 11. babında 2167. numarada geçmiştir. Orada da gerekli bilgi verilmiştir.[17]
3384) "... Ebû Ümâme el-Bâhilt (Radtyattâhü anh)'âea rivayet edildiğine göre; Resul ullah (SallaUahü Aleyhi ve Sellern) şöyle buyurdu, demiştir :
«Benim ümmetimden bir zümre İçkiye adından başka ad takarak içinde içmedikçe geceler ve gündüzler gidip tükenmeyecek (yâni dünyanın sonu gelmeyecek)tir.»"
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun sened'nde Abdüsselâm bin Abdilkud-dûs bulunur. Takribü't-Tehzib'te yaz» bu râvfnin zayıf olduğunu söylemiştir.
3385) "... Ubâde bin es-Samı t (Radtyallâhü anhyâen rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sattattahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Benim ümmetimden bir grup içkiye başka bir İsim takarak onu içeceklerdir.-"[18]
Bu babın ilk hadisi Zevâid nevindendir. İkinci hadisi N e s â ! ve A h m e d de rivayet etmişlerdir. Bu hadislerden maksad, bâzı müslümanlann içkinin haramhk hükmünü değiştirmek için adını değiştirmelerini haber vermektir. Halbuki içkinin isminin değiştirilmesi hükmünü değiştirmez. Yâni ona ne isim takıhrsa takılsın mutlaka haramdır.[19]
3386) "... Âişe (Radtyallâhü anhâ)'dan rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallaltahü Aleyhi ve SeUem) şöyle buyurmuştur: •Sarhoşluk veren her içilen şey, haramdır.»"
3387) '... Abdullah bin Ömer (Radtyallâhü anhümâ)'dan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (SallaUahü Aleyhi ve Setlcrri) şöyle buyurdu, demiştir: «Sarhoşluk veren her şey haramdır.»*'
3388) "... İbn-i Mes'ûd (Radtyallâhü anhyden rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Sarhoşluk veren her şey haramdır.»'* tbn-i Mâceh demiştir ki: Bu, Mısırlıların hadîsidir."
Not: Zevftid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedi sabin, râylleri ski, yûni güvenilir «Atlanta.
3389) "... Muâviye (Radtyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir: Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyururken işittim ı «Sarhoşluk veren her şey, her mü'min'e haramdır.» Bu da, rakkililerin hadisidir."
3390) "... îbn-i Ömer (Radtyallâhü anhümâ)'dau rivayet
edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Sarhoşluk veren her şey hamr'dır (yâni dinen yasaklanan içkidir) ve hamr'ın her çeşidi haramdır.»**
3391) «... Ebû Mûsâ (el-Eş'arî) (Radtyaüâhü c»A)'den rivayet edildiğine göre; Resûlhılah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: «Sarhoşluk veren her şey haramdır.»"[20]
A i ş e (Radıyallâhü anhâ) 'nın hadisi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir. A h m e d de rivayet etmiştir.
îbn-i Ömer (Radıyallâhü anh)'ın iki senedle rivayet edilen 3387 ve 3390 nolu hadisi de Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir.
îbn-i Mes'ûd (Radıyallâhü anh)'m hadisi Zevâid nevin-dendir. M u â v i y e (Radıyallâhü anh)'in hadisinin Zevâid nevinden olduğuna dâir kayıt olmamakla beraber başkaca kim tarafından rivayet edildiğine bakılmalıdır.
E b û M û s â (Radıyallâhü anh) 'in hadîsini Buhâri, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâi ve Ahmed de rivayet etmişlerdir.
Bu bâbta rivayet olunan hadîsler, sarhoşluk veren her nevi içkinin haramlığına kesinlikle delâlet ederler. Bundan sonra gelen bâbta rivayet olunan hadîslerde belirtildiği gibi çoğu sarhoşluk verenin damlası da haramdır.
Bilindiği gibi bâzı kimseler: Kur'ân-i Kerim'de içilmesi yasaklanan içki, üzüm şarabıdır. Çünkü Hamr, üzüm şarabıdır, derler. Bu iddianın nasıl yersiz olduğu bu sahih hadislerden rahatlıkla anlaşılır. Özellikle Müslim, Tirmizi, Ebû Dâvûd ve Ne-s â î tarafından da rivayet edilen İ b n - i Ömer (Radıyallâhü anh)'m 3390 nolu hadîsi, sarhoşluk veren her şeyin din ıstılahında Hamr olduğunu açıkça ifâde etmektedir. Buna benzer başka hadîsler de vardır. Onları burada zikretmeye gerek görmüyorum.
Azı veya çoğu sarhoşluk veren bütün içkilerin bir damlasını bile içmenin haramlığı hususunda İslâm âlimleri ittifak halindedir.
Sarhoşluk, aklın karışması ve konuşmanın düzensiz olması biçiminde tarif edilebilir. Bâzılarına göre sarhoşluk alâmeti kişinin dengesiz yürümesidir. Ebû Y û s u t, Muhammed ve Ş â -f i î' ye göre ise kişinin konuşmasının anormal olması sarhoşluk demektir.
Mayi, yâni sıvı olmayan bir maddenin çoğu sarhoşluk verdiği takdirde bunun az bir mikdarını, yâni sarhoşluk vermeyecek bir mikdannı yemeye gelince, eğer keyif için alınırsa haramdır. Fakat tedavi için alınır ve sarhoşluk veya buna benzer bir durum meydana getirmezse bunda bir sakınca yoktur. Nitekim bugün tedavide kullanılan bâzı ilâçlarda az mikdarda uyuşturucu maddeler bulunur.
Bu konuda geniş bilgi almak isteyenler Ebû Davud'un süneninin şerhi Avnü'l-Mabûd şerhinin "El-Eşribe" kitabının beşinci babın» müracaat edebilirler.[21]
3392) "... Abdullah bin Ömer (Rodtyatlâkü anhümâydan rivayet edildiğine göre Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Sarhoşluk veren her şey haramdır ve çoğu sarhoşluk veren şeyin an (da) haramdır.»"
Kot: Zer&id'de şdyle denilmiştir: Bunun senedinde Zekerlyya bin Manzur bulunur. Bu rftvt zayıftır.
3393) "... Câbir bin Abdillah (Radtyallâhü ankümâ)'dan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve SeUetn) şöyle buyurmuştur : «Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı (da) haramdır.»"
3394) "... Amr bin Şuayb'ın dedesi (Abdullah bin Amr bin el-As) (Radt-yaUâkü anhüm)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullab (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: «Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı (da) haramdır.»"[22]
Abdullah bin Ömer (Radiyallâhü anhümâ)'nm hadîsi Zevâid nevinden olup Ahmed ve Dârekutnl tarafından da rivayet edilmiştir.
Câbir (Radıyallâhü anh) 'in hadisini Tirmizî ve Ebû D â v û d da rivayet etmişlerdir. Bu babın son hadîsi ise N e s â I ve Ahmed tarafından da rivayet olunmuştur.
Bu babın hadîslerinden çıkan hüküm şudur: Sıvı veya katı her hangi bir maddenin bol mikdan yendiği veya içildiği zaman sarhoşluk hâli oluyor ise, o maddenin en az mikdannı yemek veya içmek de haramdır. Yâni sarhoşluk vermeyen azıcık bir mikdannı almak da haramdır. Alimlerin Cumhuru, bu hadîsler ile benzeri hadîsleri tutarak böyle hükmetmişlerdir. S i n d î' nin dediği gibi Hane-f î âlimlerinin mûtemed, yâni kuvvetli görüşleri de böyledir. Sarhoşluk durumunun meydana gelmesine sebep olan yudumun haram olup bundan önceki yudumların haram olmadığı yolunda söylenen söylenti, konuyu tahkik eden âlimlerce reddedilmiştir.
Avnü'l-Mabûd yazan, Ebû Davud'un süneninin "Müşkir (yâni sarhoşluk veren) den nehiy" babında İbnü'l-Münzir'in şöyle söylediğini nakleder:
islâm ümmeti şu noktada ittifak etmiştir: Şarabın bir
bile içen bir kimseye had cezası tatbik edilir. Keza islâm ümmetinin Cumhuru şunda da ittifak halindedir: Üzüm şarabı dışında kalan herhangi bir içkinin çoğu sarhoşluk verirse, bunun çoğu haram olduğu gibi azı da haramdır ve had cezasının uygulanmasını gerektirir.[23]
Halîtayn ve Halitan Halît'in tesniyesidir. Halit: Arap dilinde karışım manasınadır. Burada ise üzüm ve hurmanın bir kaba konulup sulandırılması suretiyle elde edilen şıra mânâsı kasdedilmiştir. Bu karışım bu şekilde olduğu gibi, hurma ile hurma koruğu veya kuru hurma ile yaş hurma ya da bunlardan herhangi birisinin kuru üzüm ile beraber sulandırılıp elde edilen şıra şeklinde de olabilir.
En-Nihaye'de ise Halît şu şekilde tarif edilmiştir: Kuru üzüm şırası ile hurma şırası karıştırıldıktan sonra çok az kaynatılır. Bu şekilde elde edilen meşrubata Halît denilir.
Bundan sonra gelen bâbta rivayet edilen hadislerde, içilmesi helâl olan üzüm veya hurma şırasının nasıl hazırlandığı belirtilmektedir. Oraya bakılabilir.
3395) "... Câbir bin Abdillah (Radtyaüâhü anhümâydan rivayet edildi-ğine göre:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kuru hurma ile kuru üzümün karıştırılarak sulandırılması suretiyle şıra yapmayı yasaklamış ve hurma koruğu ile yaş hurmanın karıştırılarak sulandırılması suretiyle şıra yapmayı yasaklamıştır.
EI-Leys bin Sa'd da Ata bin Ebi Rabâh aracılığıyla Câbir bin Ab-dillah'dan Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu hadîsinin mislini rivayet etmiştir."
3396) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâkü û«A)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Hurma ile hurma koruğunu karıştırarak sulandırmak suretiyle şıra yapmayınız. Bunların her birini yalnızca sulandırıp şıra yapınız.*"
3397) "... Ebû Katâde (Haris) (Radtyallâhü anhyâen rivayet edildiğine göre kendisi Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den şu buyruğu işitmiş-tir:
«Hurma ile hurma koruğunu bir arada birleştirmeyim/, kuru üzüm ile kuru hurmayı da bir arada birleştirmeyiniz. (Yâni birarada sulandırmak suretiyle şıra yapmayınız.) Bunların her birini yalnızca sulandırıp şırasını yapınız.»[24]
Câbir (Radıyallâhü anh) 'in hadisini Buhâri, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâi de rivayet etmişlerdir. T i r m i z I de bunun benzerini rivayet etmiştir.
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) 'in hadisi Müslim tarafından da rivayet edilmiştir.
Ebû Katâde (Radıyallâhü anh) 'in hadisi ise Buhârl, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî tarafından da rivayet edilmiştir.
Bu hadîslerde geçen bâzı kelimeleri açıklayalım: Temr: Kuru hurmadır. Zebîb: Kuru üzümdür. Rütab: Olgunlaşan taze hurmadır. Büsr: Hurma koruğudur. Zehv i Olgunlaşmamış, fakat alacalanmış hurma koruğudur.
Bu hadîsler bunlardan ikisini bir kaba koyup sulandırmak suretiyle şıra yapmanın yasaklığına delâlet eder.
N e v e v i, bu hadisler; kuru hurma ile kuru üzümü veya kuru hurma ile yaş hurmayı, ya da kuru hurma ile hurma koruğunu veya yaş hurma ile hurma koruğunu ya da bunlardan herhangi birisini diğerine karıştırarak sulandırmak suretiyle şırasını yapıp içmenin yasak kılındığına delâlet eder. Bizim arkadaşlarımız ve diğer âlimler demişler ki, bunun mekruh kılınması sebebi; iki maddenin karışımı olması yüzünden çabuk tahammur etmesidir. Yâni sarhoşluk verecek duruma çabuk dönüşmesidir. Böyle bir şıra henüz tadı değişmemiş iken sarhoşluk verebilir. Böyle bir şırayı içen kimse bunun sarhoşluk vermediğini zanneder. Oysa sarhoşluk verecek duruma gelmiş olabilir.
Bizim mezhebimiz ve Cumhurun mezhebi; bu yasağın tenzihen mekruhluk anlamında olmasıdır. Yukarda anılan iki maddenin karışımının şırası, sarhoşluk verecek duruma geçmedikçe, içilmesi haram değildir. Âlimlerin Cumhurunun görüşü böyledir. Mâlikîler'in bâzısına göre böyle bir şırayı içmek haramdır. Ebû Hanlfe ile Ebû Yûsuf'a göre ise, anılan iki maddenin karışımından yapılan şırayı içmek caizdir, mekruhluğu da yoktur. Çünkü anılan maddelerden her birinden yapılan şırayı içmek caizdir. Bunu bir başka şıraya karıştırmak da caizdir. Fakat Cumhur, Ebû Hanlfe ile Ebû Y ûs uf'un bu görüşünü reddetmiştir. Çünkü sahih ve apaçık olan bu hadisler böyle bir şırayı içmeyi yasaklamıştır. Bu yasak haramlık mânâsını değil ise, en az mekruhluk mânâsını ifâde eder.
Hadislerde anılan maddelerden iki veya daha fazlasını karıştırıp yoğurmak suretiyle veya başka türlü işleyip tatlı veya yemek yapmak ise caizdir. Bunda bir mekruhluk yoktur, der.
Aynü'l-Mabûd yazarının beyânına göre H a t t â b î, anılan iki maddenin karıştırılarak sulandırılmak suretiyle yapılan şırayı içmenin bâzı ilim adamlarına göre haram olduğunu ifâde ederek: Böyle hükmeden ilim adamları bu konuda rivayet edilen hadîslerin zahirini tutmuşlardır. Onlara göre böyle bir şıra sarhoşluk vermese bile haramdır. Atâ ve Tâvûs böyle hükmedenlerdendir. Mâlik, Ahmed bin Hanbel, İshâk ve hadîsçilerin hepsi böyle hükmetmişlerdir. Şafii mezhebi âlimlerinin ekserisi de bu görüştedir. Anılan âlimlere göre, böyle bir şırayı içen kimse hadîslerle yasaklanmış bir şırayı içmekle günah işlemiş olur. Şayet şıra müskir hâle gelmiş ise iki yönden günah işlemiş olur. Çünkü hem karışık bir şıra içmiş olur ve hem de müskir bir içki içmiş sayılır.
Hülâsa, yukarda beyân edilen görüşlerden ve bilgiden elde edilen sonuç şudur: Anılan maddelerden şıra yapılması istendiği zaman yalnız bir maddeden yapılmalıdır. İki maddeden bir arada yapılmamalıdır. En sağlıklı ve takvaya en uygun olanı budur.[25]
Neblz kelimesi Avnü'I-Mabûd yazarı tarafından şöyle tarif edilmiştir:
Nebiz t İçine bir mikdar kuru burma atılarak tatlı hâle getirilen sudur.
lbnü'1-Eslr, en-Nihâye'de Nebîz'in: Kuru hurma, kuru üzüm, bal, buğday, arpa ve benzeri maddelerden yapılan şerbetler olduğunu söylemiştir. Hurma veya üzümden bir mikdar bir kaba konulup üzerine bir mikdar su konulur ve böylece şerbet yapılır.
3398) "... Ai§e (Radtyallâhü flfl*â>'dan; Şöyle demiştir:
Biz, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) için tulumda Nebîz (yâni şıra) yapardık (Şöyle ki): Kuru hurmadan bir avuç veya kuru üzümden bir avuç alıp bir tuluma atardık. Sonra üzerine su dökerdik. Böylece sabahleyin şıra hazırlardık, onu akşamleyin İçerdi ve akşamleyin şıra hazırlardık, bunu d» sabahleyin İçerdi.
Ebû Muâviye kendi rivayetinde: "(Şırayı) gündüz hazırlardık, gece içerdi veya gece hazırlardık, gündüz içerdi" demiştir."
3399) "... İbn-i Abbâs (Radtyallâkü anhümâydan; Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) için şıra yapılırdı. O, yapılan şırayı yapıldığı gün, ertesi gün ve üçüncü gün içerdi. Sonra şıradan bir şey kalırsa döker veya O*nun emri ile dökülürdü."
3400) "... Câbir bin Abdillah (RadtyaUâhü atıhümâ>'dan; Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) için taştan (mamul) tevr (denilen) kabta şıra yapılırdı."[26]
 i ş e (Radiyallâhü anhâ) 'nın hadîsi Müslim ve Ebû D â v û d tarafından da rivayet edilmiştir. İ b n - i Abbâs (Ra-dıyallâhü anhümâî'nın hadisini Müslim, Ebû Dâvûd ve N e s â i de rivayet etmişlerdir. Câbir (Radıyallâhü anh)'m hadisi de İbn-i Abbâs'in hadisini rivayet eden bu üç zât tarafından rivayet edilmiştir.
Sıka: Su kabı manasınadır. Ancak bâzı rivayetler burada bu kelime ile tulum mânâsının kasdedildiğine delâlet der.
Tevr i Bakır veya taştan yapılan kab manasınadır. Burada taştan mamul kab anlamında kullanıldığı hadisin metninden anlaşılır.
Ğudveı Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar olan zaman manasım ifâde eder.
Aşiyyeı öğle zamanı ile güneşin batması arasında geçen süre manasınadır. Tercemede bu kelimeleri sabahleyin ve akşamleyin biçiminde ifâde ettim.
 i ş e (Radıyallâhü anhâ) 'nın hadisini îbn-i Maceh', Osman bin Ebi Şeybe aracılığıyla Ebû Mûaviye1-den, ayrıca Muhammed bin Abdiimelik aracılığıyla Abdulvâhid bin Ziyâd' dan rivayet etmiştir. Ğudve ve Aşiyye ifâdeleri Abdülvahid'in rivayetinde bulunur. Ebû Muâviye' nin rivayetinde ise bu kelimeler yerine Nahâr (yani gündüz) ve Leyi (yâni gece) kelimeleri bulunur. İbn-i Mâceh, hadisin sonunda bu duruma işaret eder.
Bu hadiste  i ş e (Radıyallâhü anh), Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) için şıranın nasıl hazırlandığını açıklar. Ve sabahleyin hazırlanan şıranın akşamleyin içildiğini, akşam hazırlanan şıranın sabahleyin içildiğini, başka bir tâbirle, gündüz hazırlanan şıranın geceleyin içildiğini ve gece hazırlanan şıranın gündüz içildiğini ifâde eder.
îbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) *nın hadisinden Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in şırayı, hazırlandığı gün, ertesi gün ve üçüncü gün içtiği anlaşılır.
Bu iki hadis arasında ihtilâf söz konusu değildir. Çünkü şıranın, hazırlandığı gün içilmesi, daha sonra içilmediğini ifâde etmez.
Bâzıları şöyle demişlerdir. A i ş e (Radıyallâhü anhâ)'nın hadisinde belirtilen durum sıcak mevsime âit olabilir. Çünkü sıcak günlerde şıranın ikinci gün bozulmasından korkulur, tbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) 'nın hadisindeki durum ise, sıcak olmayan zamanlara âit olabilir. Yâni şıranın üç güne kadar bozulması endişesi olmayan zamanlara âit olabilir.
Bir kavle göre ' Â i ş e (Radıyallâhü anhâ) 'nın söz konusu ettiği şıra bir günde bitirilen az şıra, İbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) 'nın konu ettiği şıra ise çokça yapılan şıra hakkındadır, diye yorum yapılabilir.
Bu hadîsler, şıra yapmanın ve içilmesinin câizliğine delâlet eder. Yapılan şıra tatlı kalıp bozulmadıkça ve kabarmadıkça içilir. N e -v e v î' nin ifâde ettiği gibi bu hususta tüm müslümanlann icmâ'ı vardır.[27]
3401) "... Ebû Hüreyre (Radtyaîlâhü anh)Jden; Şöyle demiştir:
Resûlullah (SaÜallahü Aleyhi ve Sellem) nakîr, müzeffet, düb-bâ ve hanteme (denilen fcablar)da şıra yapılmasını yasakladı ve: «Sarhoşluk veren her şey haramdır* buyurdu.* *
Not: Zevâld'de şöyle denilmiştir: Bu hadisin senedi sahih olup râvileri sıka, yâni güvenilir zatlardır. Bu hadisin aslı; = «Sarhoşluk veren her şey haramdır» cümlesi hariç, Buhârİ ve Müslim'de vardır.
3402) "... îbn-i Ömer (Radtyaîlâhü ankümâ)'dan; Şöyle demiştir:
Resûlullah (SaÜallahü Aleyhi ve Sellem) müzeffet ve kar' (denilen kablar)da şıra yapılmasını yasaklamıştır.**
3403) "... Ebû Saîd-i Hudrî (Radtyaîlâhü anA^'den; Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), hantem, dubbâ ve na-kîr (denilen kablar)da bulundurulan (şıra ve diğer meşrubat) ı İçmeyi yasaklamıştır."
3404) "... Abdurrahman bin Ya'mer (Radtyallâkü a»A)'den; Şöyle demiştir :
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dubbâ ve hantem (denilen kablar) ı yasaklamıştır."[28]
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)'ın hadisi notta belirtildiği gibi Buhârİ ile Müslim tarafından rivayet edildiği gibi Ebû Dâvûd, Nesâi ve A h m e d tarafından da rivayet edilmiştir. Ancak; flr*- ^L. JS" = «Müskir, yâni sarhoşluk veren her şey haramdır* cümlesi Buhârl ve Müslim'de yoktur.
Hadîslerde geçen bâzı kelimeleri açıklayalım t Nakîr: İçi oyulmuş hurma kütüğünden yapılan kabtır. Müzeffet: Ziftlenmiş kab demektir. Kara sakızla sıvanmış testi gibi:
Dübbâ: Kuru kabaktan yapılan kabtır. Kar1 da ayni mânâyı ifâde eder.
Hanteme: Yeşil küp ve testi demektir. Bir görüşe göre her nevî küp ve testiye Hanteme denir. Diğer bir kavle göre Hanteme, içi zift ile sıvanmış bir nevî küpler ve testilerdir ki, içki bunlarla M e d i -ne-i Münevvere'ye taşıttırılıyordu.
Bu bâbtaki hadisler, bu kablarda şıra kurmanın yasakhğma delâlet eder. Yasağın hikmeti şudur: Anılan kablar İslâmiyet'in ilk zamanlarında şarap için kullanılırdı. Kabların içtiği şarabı şıraya kusması ile şıranın pislenmesi muhtemel olduğu gibi bu nevî kablara konulan şıra kısa sürede bozulup müskir hâle gelebilir. Sahibi de farkına varmadan içebilir.
Avnü'l-Mabûd yazarının beyânına göre H a 11 â b î anılan kab-ların yasak kılınması hikmetini yukarda belirttiğim gibi açıkladıktan sonra özetle şu bilgiyi verir:
Âlimler anılan kablarda şıra kurma hükmü hakkında ihtilâf etmişlerdir : îlim ehlinin büyük çoğunluğuna göre bu hadîslerle konulan yasak, islâmiyet'in ilk günlerine mahsustur. Bu hüküm daha sonra Büreyde el-Eslemî (Radıyallâhü anh) 'in (3405 nolu) hadîsi ile iptal edilmiştir. En kuvvetli ve sağlıklı görüş budur. (E b û Hanîfe, S â f i i ve âlimlerin Cumhuru bu görüştedir.)
Bâzı ilim adamları ise, bu hadîslerle konulan yasaklama hükmü devam eder ve bu nevi kablarda şıra kurmak mekruhtur, derler. Mâlik, Ahmed ve îshâk bu görüşte olanlardandır. 1 b n - i Ömer ile tbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhüm) 'den de bu görüş rivayet olunmuştur.[29]
3405) "... İbn-i Büreyde'nin babası (Büreyde el-Eslemî) (Radtyallâhü anhümâ)'dan rivayet edildiğine göre Peygamber (Saüaüahü Aleyhi ve Settem) SÖyle buyurmuştur:
«Ben sizi bâzı kablar (da şıra yapmak) dan men etmiştim. Bundan sonra o nevî kablarda şıra yapınız (yâni yapabilirsiniz) ve sarhoşluk veren her şeyden sakınınız.»"
3406) "... İbn-i Mes'ûd (Radtyallâhü onA/den rivayet edildiğine göre Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Ben sizi bâzı kabların şırasından menetmiştim. Bilmiş olunuz ki hiç bir kap, hiç bir şeyi haram etmez. Sarhoşluk veren her şey haramdır.»'*
Not: Bunun p«n«dtntn hasra olduğu, Zevftid'de belirtilmiştir.[30]
Büreyde (Radıyallâhü anh) 'in hadîsini Müslim, T i r -mizi ve Nesâî de rivayet etmişlerdir. Ebû Dâvûd da bunun benzerini rivayet etmiştir, tbn-i Mes'ûd (Radıyallâhü anh)'in hadîsi ise Zevâid nevindendir.
Bu hadisler, bundan önceki bâbta rivayet edilen hadislerdeki hükmün iptal edildiğine delâlet eder. Yâni her nevi kabta şıra kurmak ve bulundurmak caizdir. Ancak sarhoşluk veren her şey haramdır.
N e v e v î : İslâmiyet'in ilk zamanlarında Hantem, Dübbâ, Na-kir ve Müzeffet denilen kablarda şıra kurmak yasaktı. (Bu kabların açıklanması bundan önceki bâbta geçti) Çünkü şıranın bu nevi kablarda bozulup müskir hâle dönüşmesinden korkuluyordu. Çünkü bu nevi kaplar şıranın çabukça bozulup müskir hale dönüşmesine müsaitti. Sahibi icâbında bilmeden şıra zannıyla içebilirdi. Keza şıranın müskir hâle dönüşmesi; helâl olan bir malın haram hâle gelmesine ve dökülmesine yol açardı. Sarhoşluk veren içkilerin yasaklığı hükmü de yeni konulmuştu. Sonra bu hükmün üzerine uzun bir zamanın geçmesi, sarhoşluk veren içkilerin yasaklığı haberinin her tarafa yayılması ve bu hükmün müslümanların gönüllerinde iyice yerleşmesi sonucunda, şıranın bâzı kablarda yapılması yasağı kaldırıldı ve şıranın her nevi kablarda kurulmasına izin verildi. Yeter ki içilen şey sarhoşluk veren cinsten olmasın.
Bir önceki bâbta rivayet edilen hadislerle konulan yasağın bu bâbta rivayet olunan Büreyde (Radıyallâhü anh)'m hadisi ile kaldırıldığını orada beyân etmiştim. Cumhurun görüşü böyledir. Nitekim Ha t tâbi : Anılan hadislerin hükmünün bu hadisle kaldırıldığı görüşü en sağlıklı görüştür, demiştir.[31]
Cerr ve Cirar: Cerre'nin çoğuludur. Cerreı Topraktan yapılan küp, testi ve benzeri kab manasınadır. Çünkü Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste Sald bin Cübeyr, Cerr'in ne olduğunu İbn-i Abbâs'a sormuş ve İbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) : 'Balçıktan yapılan her nevi kabtır' diye cevab vermiştir. N e v e v i de: Topraktan yapılan her nevi küp ve testilerin Cerr sayıldığı, tbn-i Abbâs'ın bu sözünden açıkça an-la$ıhr, demiştir.
En-Nihâye'de de: 'Balçıktan yapılan küp ve testilerdeki şıranın yasakhğına dâir hadislerdeki hüküm, yağlanmış olan küp ve testilere mahsustur. Çünkü yağlanmış veya ziftle sıvanmış olan bu nevi kablara konulan şıra çabukça sertleşip sarhoşluk verecek hâle gelir, diye bilgi verilmiştir. Esasen, sarhoşluk verecek hâle dönüşmedikçe gerek bu nevi küp ve testilerde gerekse diğer kablarda kurulan şıranın helâl olduğu bundan önceki bâbta rivayet edilen Büreyde (Radıyallâhü anh)'in hadîsi ile sabit olmuştur. Bu itibarla ölçü şıranın tatlılığını muhafaza edip etmemesi, başka bir deyimle bozulup bozulmamasıdır.
3407) "... Âişe (Radtyattâhü flw/râ>'dan; Şöyle demiştir:
(Yâ Rümeyse!) Siz kadınlardan her hangi birisi her yıl Kurban bayramında kestirdiği kurbanının derisini tulum yapmaktan aciz mi?
Âişe sözüne devamla şöyle demiştir: Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) çerler (yâni balçıktan yapılan küp ve testiler) de, şöyle ve şöyle kablarda şıra yapmayı yasakladı. Ancak sirkenin bu nevî kablarda kurulmasını yasaklamadı."
Not: Zev&id'de şöyle denilmiştir: Bu hadisin senedindeki ravt Süreydin güvenilirliği konusunda İhtilâf bulunduğu içta sened hasen sayılmıştır.
3408) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'âen; Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve S eli em) çerlerde (yâni balçıktan yapılma küp ve testilerde) şıra kurulmasını yasaklamıştır."
3409) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü enk)'âen Şöyle demiştir:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e bir cer (yâni topraktan mamul küp - testi) şırası getirildi. Şıra kabarıp kaynıyordu. Bu* nun üzerine Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (bana) :
«Bunu bahçeye dök. Çünkü bu, Allah'a ve âhiret gününe inanmayan kimsenin içkisidir» buyurdu."[32]
Bu babın ilk hadisi Zevâid nevindendir. Â i ş e (Radıyallâhü anhâ), şıra için deriden mamul tulumun uygun olduğunu belirtmiştir. Çünkü 3398 nolu hadisinde Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selam) için tuluma bir avuç kuru hurma veya bir avuç kuru üzüm atıp üstüne su koymak suretiyle şura yaptığını ifâde etmiştir. Tulu-
mun bu iş için tercih edilmesi sebebi şudur: Tulum incedir. İçine şıra konulup ağzı güzelce bağlandıktan sonra şıra 2 - 3 güne kadar tatlılığını muhafaza eder ve bozulmaz. Sonra bozulduğu takdirde kabarıp kaynaması sonucunda tulum patlar ve böylece şıranın bozulduğu anlaşılır. Fakat içi ziftle sıvanmış küpler, içi oyulmuş ağaç kütüğünden mamul kaplar ve içi boş kuru kabaktan yapılma kaplar böyle değildir.
Ebü Hüreyre (Radıyallâhü anh)'ın ilk hadisinin benzeri N e s â i'de rivayet edilmiştir. Onun ikinci hadisinin Ebü Dâvûd ve Nesâi tarafından da rivayet edildiği e 1 - M ü n -z i r i tarafından ifâde edilmiştir. Ancak Ebû Davud'un rivayetinde Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh), hadiste sözü edilen şıranın kuru kabaktan mamul bir kabta yapıldığını ifâde etmiştir. Bununla beraber çıkan hüküm aynıdır. Yâni bozulup, şarab haline dönüşen şıra ister topraktan mamul küp ve testide olsun, ister kuru kabaktan yapılmış kabta olsun, haramdır, dökülmesi gerekir.[33]
3410) "... Câbir bin Abdillah (Radtyallâhü anhümâyâan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Kabı örtünüz, tulumun ağzım bağlayınız, lambayı söndürünüz ve kapıyı kapatınız. Çünkü şeytan (besmele ile ağzı bağlanan) hiç bir tulumun bağını çözemez, (besmele ile kapatılan) hiç bir kapıyı açamaz ve (besmele ile örtülen) hiç bir kabın örtüsünü kaldıramaz. Eğer biriniz kabının üstüne bir tahta parçasını enine koymaktan başka örtecek hiç bir şey bulamazsa, Allah'ın ismini anarak o tahta parçasını enine koymak suretiyle kabım örtsün. (Lâmbayı söndürmek de şundandır:) Çünkü fare ev halkının başına evlerini yakabilir.-*'
3411) "... Ebû Hüreyre (Radıyallâhü «»A/den; Şöyle demi|tir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bize kabı örtmeyi, tulumun ağzım bağlamayı ve (boş) kabı ağzı yere gelecek biçimde ters çevirmeyi emretti."
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedi sahih olup râvlleri sücâ, yâni güvenilir zâtlardır.
3412) "... Âişe (Radıyallâhü anhâydzn; Şöyle demiştir:
Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) için üstü Örtülü üç kabı akşamdan hazırlardım: Bir kabı abdest suyu için, bir kabı misvak i için ve bir kabı içeceği için."
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde Hariç bin Hırrit bulunur. Bu rftvl zayıftır.[34]
C a b i r (Radıyallâhü anh) 'm hadîsi Buhârî, Müslim, Tirmizi ve Ebü Dâvûd tarafından da rivayet edilmiştir. Hadîsi terceme ederken parantez içinde andığım besmele Müslim'in rivayetinden aJınmadır. Sindi, hadiste alınması emredilen tedbirler gece içindir. İlk iki tedbirin umûmi ve son iki tedbirin geceye mahsus olması da muhtemeldir, der.
Hadiste alınması emredilen tedbirlerin gerek sağlık ve gerekse güvenlik açısından ne kadar önemli olduğu malum olduğundan, bunun yararlarını izah etmeye gerek görmüyorum.
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)'m hadisi ile A İ % m (Radıyallâhü anhâ) mn hadisi ise Zevâid nevindendir.[35]
3413) "... Ümmü Seleme (Radtyallâkü anhâ)'âan rivayet edildiğine gÖ-re; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Gümüş kabtan (bir şey) içen kimse muhakkak kanuna cehennem ateşini yudumlaya yudumlaya, çurp çurp diye gönderir.»"
3414) "... Huzeyfe (bin el-Yemân) (Radtyallâhü oıAJ'den rivayet edildiğine göre:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) altın ve gümüş kablar-dan (bir şey) içmeyi yasaklayarak şöyle buyurmuştur t
•Altın ve gümüş kablar dünyada kâfirlerin, ahirette de biz müs-lümanlanndır.»"
3415) "... Aige (Radtyallâhü ankâ)'âan rivayet edildiğine göre; Resûlul-lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
-Kim gümüş bir kabtan (bir şey) içerse karnına cehennem ateşini çurp çurp diye yudumlayarak gönderir gibidir.»"
Not: Zevâid'de söyle denilmiştir: Bunun senedi sahih olup rftvllerl güvenilir zatlardır.[36]
Peygamber CAleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in zevcesi Ümmü Seleme (Radıyallâhü anhâ) 'nm hadisini Buhar! ve Mfis1 i m de rivayet etmişlerdir. Müellifimizin rivayet ettiği metinde gümüş kabtan bir şey içenin kötü durumu belirtilmektedir. Müslim'in bir rivayetinde ise altın ve gümüş kablardan bir şey yiyen ve içen kimsenin bu kötü durumu bildirilmektedir.
H u z e y f e {Radıyallâhü anh) 'in hadisi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir. Bu hadiste altın ve gümüş kablann dünyada kâfirlerin olduğu bildirilmektedir. Bundan maksad anılan kablann kâfirler için kullanılmasının helâl olması değil, maksad kâfirlerin bunları kullanmakta oldukları, fakat müslümanların bunları kullanmaktan sakınmalarının gerektiği ve bu nedenle ahirette müslümanların bu kab-lan kullanacakları, kâfirlerin ise ahirette bundan mahrum kalacaklarını belirtmektir. Müslümanlar, haramdır diye altın ve gümüş kab-ları kullanmaktan sakındıkları için buna mükâfat olarak ahirette kullanacaklardır. Kâfirler ise diğer günahları işledikleri gibi altın ve gümüş kabları kullanmak günahını işlediklerinden dolayı ahirette bu nimetten de mahrum bırakılacaklardır. Tuhfe yazarının beyânına göre e 1-t s m â i 1 i böyle yorum yapmıştır. E 1-H a î ı z da: 'Bu hadiste, dünyada bu nevi kablan kullanan müslümanların ahirette bu nevi kabları kullanma nimetinden mahrum bırakılacağına işaretin bulunması mümkündür. Nasıl ki dünyada içki İ$eh bir müslüman ahirette cennet şarabından mahrum bırakılır' demiştir.
Cercere t Su yutulurken verdiği ses mânâsına geldiği gibi suyu ard arda yudumlamak mânâsına da gelir. Bu babın ilk ve son hadisinde gümüş kabtan bir şey içen kimse, cehennem ateşini yudumla-ya yudumlaya karnına gönderen kimseye benzetilmiştir. Yani bu suçu işleyen kişi cehennem ateşini karnına göndermek azabı ile tazib edilmeye müstehak olmuş olur.
 i ş e (Radıyallâhü anhâ) 'nın hadisi ise Zevâid nevindendir.
Bu bâbta rivayet edilen hadîsler ve benzeri hadîsler, altm ve gümüş kablardan bir şey yemenin ve içmenin haramlığına delâlet eder. Bu hüküm erkek ve kadın bütün mükelleflere şümullüdür.
Tuhfe yazarının beyânma göre Ku r t u b i ve başka âlimler: Bu hadîsler altın ve gümüş kablardan bir şey yemenin ve içmenin haramlığına delâlet eder. Altın ve gümüş kabları süs eşyası olarak kullanmak da bu hükme tâbidir. Cumhurun görüşü böyledir, demişlerdir.
Bu konuda geniş bilgi isteyenler fıkıh kitablanna başvurmalıdır.[37]
3416) "... Enes (bin Mâlik) (Radtyallâhü önA)'den rivayet edildiğine göre:
Kendisi (bir şey içerken) üç defa nefes alırdı (yâni kabı ağzından uzaklaştırarak kabın dışında nefes alırdı) ve: ResuluHah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (bir şey içerken) üç defa nefes alırdı, demiştir."
3417) "... îbn-i Abbâs (Radtyallâhü ankumâ)'dan rivayet edildiğine göre:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (bir şey) içti de içerken iki defa nefes almıştır."[38]
Enes (Radıyallâhü anh) 'm hadisi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir, tbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ)'nın hadisi ise T i r m i z I tarafından da rivayet edilmiştir.
Enes (Radıyallâhü anh)'in hadisi, bir şeyi içerken üç defa nefes almanın sünnet olduğuna delalet eder. 1 b n - i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ)'nın hadisi ise bir şeyi içerken iki defa nefes almanın da sünnet olduğuna delâlet eder. Fakat Tuhfe yazarının beyânına göre el-Hâfız bu hadisi andıktan sonra: Bu hadîs Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in iki defa nefes almakla yetindiğini açıkça belirtmez. Çünkü bu hadîsten maksad O'nun içme esnasında aldığı nefes sayısını belirtmek olabilir. Maksad bu olunca O, üç nefesle içmiş olur. 1 b n - i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) ise O'nun son nefesini bildirmemiştir. Çünkü içme bitiminde alman nefes tabiîdir, der.
E I - H â f ı z' in yorumuna göre son hadis de ilk hadîs gibi bir şey içerken üç defa nefes almanın sünnet olduğuna delâlet eder.
Bir şey içerken sünnet olan nefesi almak şu şekilde olur: Bir mikdar içildikten sonra ağız kabtan uzaklaştırılır ve nefes alınır. Sonra bir miktar daha içilir. Daha sonra gene ayni şekilde nefes alınır. Tekrar bir mikdar içilir.
Ağızı kabtan uzaklaştırmadan kabın içinde nefes atmak İse pmz değildir. Buna dâir hadisler ise 23. bâbta gelecektir.[39]
3418) ,.. Ebû Saîd-i Hudrî (Radtyallâhü ankyden rivayet edildiğine göre:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tulumların ağızlarını dışarıya kıvırıp tulumların ağızlarından (bir şeyin) içilmesini yasaklamıştın'*
3419) "... İbn-i Abbâs (Radtyattâhü anhümâyâox\\ Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Seli em) tulumların ağızlarını dışarıya kıvırıp onun ağzından (bir şey) içmeyi yasaklamıştır. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu yasakladıktan sonra bir adam geceleyin kalkıp bir tulumun ağzını dışarıya kıvırıp onun ağzından içti de tulumdan adamın üstüne bir yılan çıktı.[40]
Ebü S a id (Radıyallâhü anhî 'in hadîsini Buhârİ, Müslim, Tirmizi ve Ebû Dâvûd ile Ahmed de rivayet etmişlerdir. î b n-i Abbâs (Radıyallâhü anh)'ın hadîsi başkaca kim tarafından rivayet edildiğine bakılmalıdır. B u h â r i ve başkası onun buna benzer bir hadîsini rivayet etmişlerdir. Onun meali şöyledir:
"Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tulumun ağzından (bir şey) içmeyi yasaklamıştır."
Gerek bu babın başlığında ve gerekse hadîslerin metinlerinde geçen Ihtınâs ve Eskiya kelimelerini açıklayalım:
Eşkıya: Sıka'nm çoğuludur, deriden yapılan tulumlar demektir. Bir kavle göre Sıka küçük tulum anlamında kullanılır. Kırba ise bu neviden olan küçük ve büyük tulum mânâsında kullanılır.
Ihtınasi Tulumun ağzını dışarıya kıvırıp onun ağzından içmek diye tarif edilmiştir. Suyu ti: Tulumun ağzmı bu şekilde kmnp onun ağzından içmenin yasaklanması sebebi, tulumun kokusunun bozulmasıdır. Çünkü devamlı olarak böyle yapılırsa kokusu bozulur. Bir kavle göre ise sebep, suyun adamın üstüne sıçramaması-dır. Çünkü tulumun ağzı geniştir, bu şekilde içilmek istendiği zaman su adamın üstüne fışkırabilir, demiştir.
En-Nihâye ve el-Mecma'da bu iki sebep beyân edildikten sonra: Şu da vardır. Tulumun içine haşarat veya benzeri zararlı birşey girmiş olabilir. Adam tulumun suyunu veya benzeri sıvı maddeyi bir bardak veya benzen bir kaba koyduktan sonra içerse söz konusu tehlike önlenmiş olur. Ama doğrudan doğruya tulumun ağzından içerse böyle bir tehlike de olabilir, diye bilgi verilmiştir.[41]
3420) "... Ebû Hüreyre (Radtyaîlâhü anh)'den; Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tulum (ve testi gibi kab-Iar)ın ağzından (bir şey) İçmeyi yasakladı.*'
3421) "... İbn-i Abbâs (Radtyaîlâhü anhümâ)'dan; Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tulum (ve testi gibi kablar)m ağzından (bir şey) içmeyi yasakladı."[42]
Bu babın ilk hadisini Buhârİ, ikinci hadisi yine Buhârİ ile Tirmizi, Ebû Dâvûd ve Nesâi de rivayet etmişlerdir.
Tulum, testi ve benzeri kablarm ağzından su ve benzeri bir şeyi içmenin yasaklanması sebebi haşarat gibi zararlı bir şeyin yutulmasını önlemektir. Çünkü kişi tulum ve testi gibi bir kabta bulunan su ve benzeri bir sıvı maddeyi önce bardak gibi bir kaba aktarırsa içinde yabancı bir maddenin bulunup bulunmadığını kontrol edebilir ve böylece tehlikeli bir durumu önlemiş olur. Şu halde su ve benzeri bir şeyi bardak ve tas gibi kontrol edilebilen bir kabtan içmek müste-habtır.
Kadı Şevkâni ve Nevevî bu hadislerdeki yasaklamanın mekruhluk anlamına yorumlandığını beyân etmişlerdir.[43]
3422) "... İbn-i Abbâs (RadtyaUâhü anhüttıâ)'âan: Şöyle demiştir:
Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e zemzem ikram ettim. O, ayakta içti.
Râvî demiştir ki: Sonra ben bunu İkrime'ye anlattım. İkrime O'nun öyle yapmadığına (Yâni Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel-Iem)'in ayakta Zemzem içmediğine) Allah'ın adı ile yemin etti."[44]
Bu hadisi Buharı, Müslim ve Tirmizi de rivayet etmişlerdir. Ancak î k r i m e ile ilgili bölüm bu üç kitabta rivayet edilmemiştir. Avnü'l-Mabûd yazarının beyânına göre bir rivayette î k r i m e ile ilgili bölüm şöyledir;
— "İkrime yemin etti ki Resul i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o gün (yâni İbn-i Abbâs O'na Zemzem sunduğu zaman) bir devenin üstünde idi." (Yâni ayakta değil idi).
Tuhfe yazarı Tirmi z i' nin şerhinde bu hadisin izahı bölümünde S u y û t i' den naklen şu bilgiyi verir: "Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in zemzem'i ayakta içmesi, ayakta su içmenin câizliğini açıklama anlamına yorumlanır. Şöyle de yorum yapılabilir: Halkın izdihamı dolayısıyla ResüM Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oturmaya müsâid bir yer bulamadığı veya zemzem çevresi ıslak olduğu için ayakta içmiştir."
Hanefi âlimler bu hadise istinaden zemzem'i ayakta içmenin müstehabhğına hükmetmiştir Ş â f i i 1 e r ise ayakta içmenin yasaklığma dâir hadisleri tenzihen mekruhluk mânâsına yorumlayarak bu hadisi de câizlik mânâsına yorumlamışlardır. Ne vevi. Menâsik kitabında zemzemi oturarak içmenin daha iyi olduğunu söylemiştir. Ayakta içmenin yasaklığma dâir hadislerden biri bu babın 3424 nolu son hadîsidir.
Resûl-i Ekrem (Aleyhi "s-salâtü ve's-selâm)'in zemzemi ayakta içmesine dâir hadis ve benzeri hadisler ile ayakta içmenin yasaküğı-na dâir hadisler arasında görülen zahiri çelişkinin giderilmesi hususunda çeşitli yorumlar T i r m i z İ'nin şerhi Tuhfe'de etraflıca anlatılmıştır. Geniş bilgi almak isteyenler oraya müracaat edebilirler. Bunun bir Özetini aşağıda rivayet edilen hadislerin izahı bölümünde vermeye çalışacağım.
3423) "... Kebşe el-Ensârîyye (RadtyaUâhü ankâ)'dnn rivayet edildiğine göre ı
(Bir defa) Resulul]ah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun evine gitmiş. O esnada Kebşe'nin yanında asılı bir su tulumu bulunuyordu. Resul i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ayakta tulumdan su içmiş. Kebşe de Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in mübarek ağzının dokunduğu tulumun ağzını keserek bereket (ve feyiz) hâtırası olarak saklamıştır."[45]
Bu hadisi Tirmiîi de rivayet ederek, hasen - sahih -garib olduğunu söylemiştir.
Bu hadîs, ayakta su içmenin ve tulumun ağzım kıvırarak ondan içmenin câizliğine delâlet eder.
19. bâbta rivayet edilen 3418 ve 3419. hadîsler tulumun ağzını kıvırarak ondan su içmenin yasaklığına delâlet eder. Bu hadîs ile orada rivayet edilen hadisler arasında görülen zahiri ihtilâfın giderilmesi hususunda müteaddid yorumlar yapılmıştır: Kadı Şev-k â n i : Tulumun ağzından su içmenin yasakhğına dâir hadisler tenzihen mekruhluk içindir. Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-se-lâm)'in tulumun ağzından su içmesi ise bunun câizliğini belirtmek içindir, der.
£ 1 - H â f ı z, el-Irakî de : Bir tarafa asılı tulumdan avuçla su içmenin güçlüğü, orada başka kabın bulunmayışı gibi mazeretler varsa, tulumdan içilebilir. Bu takdirde bir mekruhluk yoktur. Tulumun ağzından içmenin mübahlığına delâlet eden hadîsler mazeret hâline yorumlanır. Yasakhğa dâir hadisler de herhangi bir mazeretin bulunmadığı hallere yorumlanır, demiştir.
Ayakta su içmek hükmüne gelince bu husus bundan önceki hadisin izahı bölümünde anlatılmıştır.
3424) '... Enes (Radtyallâhü an fi )yden rivayet edildiğine güre:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ayakta (su ve benzerini) içmeyi yasaklamıştır."[46]
Bu hadisi; Müslim, Tirmizi ve Ebû Dâvûd da rivayet etmişlerdir.
Bu hadis, ayakta su ve benzerini içmenin yasakhğına delâlet eder. Bu babın diğer hadîsleri ise ayakta içmenin câizliğine delâlet eder. Bu itibarla yukarda belirttiğim gibi yasaklamaya âit hadisler tenzî-hen mekruhluk mânâsına yorumlanmıştır. Hattâbi, İbn-i Battal, el-Hâfız İbn-i Hacer gibi bâzı âlimler böyle yorum yapmışlardır.
Bir kısım ilim adamları ayakta içmenin câizliğine dâir hadîsleri daha kuvvetli görerek bunları tutmuşlardır. Yâni bir mazeret olmasa bile ayakta içmekte bir mekruhluk yoktur, demişlerdir.
Diğer bir kısım âlimler ayakta içmenin câizliğine dâir hadîslerin diğer hadislerin hükmünü iptal ettiğini söylemişler ve dört halife ile sahâbilerin ve tabiîlerin ekserisinin uygulamasını, yâni ayakta su içmiş olmalarım delil göstermişlerdir.
Fakat hadis şerhlerinde ilk görüş daha uygun görülmüştür. Yâni ayakta içmek caiz ise de tenzihen mekruhtur. Bir mazeret yok iken en uygun olanı oturarak içmektir. Oturarak içmek sağlık açısından da tercih edilmektedir. Allah daha iyi bilir.[47]
3425) "... Kııes tıîn Mâlik (Radtytillâhü dtth)'(\i>n rivayet edildiğine «ört- :
(Bir gün) Resûlullah (Sailallahü Aleyhi ve SeIIem)'e su karıştırılan bir mikdar süt getirildi. Sağında bir bedevi, solunda da Ebû Bekir bulunuyordu. O, içtikten sonra (artığını) bedeviye verdi ve:
-Sağa verilir, sıra ile sağa verilir, buyurdu.»"
3426) "... İbn-i Abbâs (Radıyatlâhü anhümâ)\\si\\\ Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sailallahü Aleyhi ve SellemJ'e bir mikdar süt ikram edildi. Sağında İbn-i Abbâs, solunda da Hâlid bin el Velîd bulunuyordu. O, (sütten içtikten sonra) İbni Abbâs "a:
«Bana (Önce) Hâlid'e içirmem için izin verir misin?» buyurdu. İbn-i Abbâs (Rachyallâhü anh) :
Resûlullah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)'in artığı hususunda hiç bir kimseyi kendi nefsime tercih etmemi arzulamam, dedi. Bunun üzerine İbn-i Abbâs (süt kabını) alıp içti. (Sonra) Hâlid de içti."[48]
E n e s (Radıyallâhü anh)'in hadîsi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet edilmiştir. İbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ)'nın hadisi ise Tirmizi ve Ahmed tarafından da rivayet edilmiştir.
Bu hadîslere göre, bir şey içen kimsenin sağ tarafında bulunanlar, diğerlerine tercih edilmek suretiyle sıra ile içirilir. Bu sıraya riâyet etmek Cumhûr'a göre müstehabtır. İbn-i Hazm'a göre vâcibtir. Bu hüküm hususunda süt ile diğer meşrubat arasında bir fark yoktur.
E n e s (Radıyallâhü anh)'in hadisinde Resûlullah (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'a ikram edilen süte su karıştırıldığı belirtilmektedir. Tuhfe yazarı bununla ilgili olarak:
Süte su karıştırmaları sebebi şudur: Süt sağıldığı zaman sıcak olur. Hicaz bölgesi de genellikle sıcaktır. Sütün serinletilmesi için su karıştırılırdı. N e v e v i demiş ki: Bu hadîs, süte su karıştırmanın câizliğine delâlet eder. Süte'su karıştırmanın yasaklığı ise satılacak süt hakkındadır. Çünkü satılık süte su karıştırmakla müşteri aldatılmış olur. Âlimler söz konusu süte su karıştırma hikmeti hakkında şöyle demişlerdir: Bunun hikmeti sütün serinletilmesi veya çoğaltılması, ya da hem serinletilmesi hem çoğaltılmasıdır.[49]
«Biriniz (su ve benzeri bir şey) içtiği zaman kabın içinde teneffüs etmesin (nefes alıp vermesin). (Bir nefeste içtikten sonra) Tekrar içmek istediği zaman kabı (ağzından) uzaklaştıran (da kabın dışında nefes aldıktan) sonra isterse tekrar içsin.»11
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Ebû Hüreyre'nin bu hadisi sahih olup râ* vileri güvenilir zâtlardır.
3428) "... îbn-i Abbâs (Radıyaîlâhü anhümâydan; Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (bir şey içilirken) kabın içinde (yâni kabı ağızdan uzaklaştırmadan) nefes alıp vermeyi yasakladı."[50]
Bu babın ilk hadisi notta belirtildiği gibi Zevâid nevindendir. İbn-i Abbâs (Radıyaîlâhü anhümâ)'nın hadisi ise Ebû Dâ-vûd ve Tirmizî tarafından da rivayet edilmiştir.
Su ve benzeri bir şey içerken kabın içinde nefes alıp vermenin yasak kılınması sebebi, içen kimsenin tükürüğünün kabtaki içilecek şeye karışması endişesidir. Bu itibarla âdaba uygun olanı birinci hadîste belirtilen usuldür. Yâni kabı ağızdan uzaklaştırdıktan sonra nefes almaktır. Zâten üç nefesle su ve benzerini içmek sünnettir. Bu konu 18. bâbta rivayet olunan 3416 ve 3417. hadîslerde ve onların izahı bölümünde geçti.[51]
3429) "... İbn-i Abbâs (Radtyallâkü anhümâ)'dan rivayet edildiğine göre:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kabın içine üflemeyi yasaklamıştır."
3430) "... îbn-i Abbâs (Radtyallâhü ankümâydan rivayet edildiğine göre: Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) içeceğe üflemezdi."[52]
îbn-i Abbâs (Radıyaîlâhü anh)'ın ilk hadisini Ebû D â v û d ve Tirmizi de rivayet etmişlerdir. îkinci hadis metninin başka kim tarafından rivayet edildiğine dâir bir kayıt bulamadım.
İçinde su ve benzeri bir içeceğin bulunduğu kabın içine üfleme-nin yasakhğı sebebi şöyle anlatılmaktadır: Çünkü üflemek şu iki nedenledir: îçilecek şeyin sıcaklığı veya görülen yabancı bir maddenin yutulmaması. Eğer içilecek şey sıcak ise üflemek suretiyle so-ğutmaktansa biraz beklemeli. Şayet saman çöpü gibi bir şeyin ağıza gelmemesi için üflenecekse, üfleme yerine o yabana maddeyi temiz bir şeyle çıkarıp atmak uygun olanıdır. Görüldüğü gibi suya ve benzeri bir içeceğe üflemenin bir anlamı yoktur.
İna kelimesi anlam bakımından su ve yemek kabını içerir. Bu itibarla yemek kabına üflemenin yasakhğı hükmü de ilk hadisten çıkar. Bu itibarla içinde içilecek veya yenilecek bir gıda maddesi bulunan kabın içine üflememek uygun olur. Çünkü üflerken tükürük zerreleri kabtaki gıda maddesine karışabilir. Başka kimselerin de ayni şeyden içmesi veya yemesi söz konusu ise tiksinmeye sebebiyet verilmiş olur.
Sünenimizin 3288 nolu hadisi de bu babın son hadîsi gibidir. Orada da konu ile ilgili bilgi verilmiştir.
Hülâsa kişi için ister yalnızca ister başkasıyla beraber bir kab-tan yemek yerken veya su ve benzeri bir şey içerken en uygun olanı kabın içine üflememesidir.[53]
3431) "... Abdullah bin Ömer (Radtyallâhü anhümâydan; Şöyle demiştir :
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bizi yüzükoyun yatarak dudaklarla (yâni bardaksız ve avuçlamaksızın) su içmekten men etti ve tek elin avucuyla suyu avuçlayıp içmemizi yasakladı ve şöyle buyurdu:
«Herhangi biriniz köpeğin su içtiği gibi (kabsız ve avuçsuz) dudakları ile su içmesin ve Allah'ın kızdığı kavmin içtiği gibi tek elin avucu ile içmesin. Geceleyin de kabı hareket ettirip kontrol etmedikçe ondan (su) içmesin. Meğer ki kabın üstü ve ağzı iyice örtülü ola. Kim bir kabtan içebildiği halde tevazu (yâni gönül alçaklığı) niyetiyle avuçlarıyla su içerse Allah ona parmakları sayısınca se-vablar yazar. Avuç, Meryem oğlu İsâ aleyhisselâm'ın kabıdır. Çünkü İsa, bardağı atarak: Öf, bu dünya ile beraberdir, (Veya dünya ile beraber buna öf) dedi.*"
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Bakîyye bulunur. Bu râvl tedlisçidir ve bu hadisi an'ane ile rivayet etmiştir.
Ed-Dümeyrl de : Bu, münker bir hadistir. Yalnız müellif tarafından rivayet edilmiştir. Senedde anılan Ziy&d bin Abdi İlah tanınacak gibi değildir. Müellif onun yalnız bu hadîsini rivayet etmiştir.
3432) "... Câbir bin Abdülah (Radtyallâhü anhümâydan; Şöyle demiştir:
Ensâr'dan bir adam (Ebü'l-Heysem) bostanında suyu bir taraftan diğer bir tarafa çevirmekte iken Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (beraberinde Ebû Bekir (Radıyallâhü anh) olduğu halde) adamın bostanına girdi ve Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) adama«
«Eğer senin yanında eski bir tulumda gecelemiş (yâni soğmuş) su varsa bize içir, yoksa biz şu sudan (bardaksız ve avuçlamaksızm) dudaklarımızla içeriz» buyurdu. Bostan sahibi i
Yanımda eski bir tulumda gecelemiş su var, diyerek çardağa doğru yürüdü. Biz de onunla beraber gittik. Bostan sahibi eski bir tulumda gecelemiş bir mikdar su (yu bir bardağa koydu ve) üzerine Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) için bir koyunun sütünden sağdı. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) da (bunu) içti. Sonra bostan sahibi aynı şeyi O'nun beraberinde bulunan dostu (Ebû Bekir) için de yaptı."
3433) "... îbn-i Ömer (Radtyallâhü anhümâ)'dzn; Şöyle demiştir
Biz (bir yolculuk esnasında) bir havuza uğradık da ondan (kab-sız ve avuçsuz) dudaklarımızla su içmeye başladık. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«(Kabsız ve avuçlamaksızm î dudaklarınızla içmeyiniz. Lakin ellerinizi (iyice) yıkayınız. Sonra avuçlarınızdan içiniz. Çünkü elden daha iyi bir kab yoktur» buyurdu."[54]
Bu babın ilk hadisi Zevâid nevilidendir. İkinci hadis B u h â r î ve Ebû Davûd tarafından da rivayet edilmiştir. Son hadisin Kütüb-i Sttte'nin hangisinde rivayet edildiğini tesbit edemedim.
Hadîslerde geçen bâzı kelimeleri açıklayayım: Ekûff: Keff'in çoğuludur, avuçlar manasınadır. Ker't Hayvanların su içmesi gibi kabsız ve avuçlamaksızm doğrudan doğruya ağızla su içmektir.
Şenn: Deriden mamul eski tulum manasınadır. Arîş*. Gölgelik, çardak ve çerkes manasınadır. Birke = Havuz, demektir.
Birinci hadisin sened durumu notta belirtildi. Tekrar anlatmaya gerek yoktur. Bu hadiste, Allah'ın gazabına uğradığı bildirilen kavimden maksad yahûdiler olabilir. Sindi bu görüştedir. Onun anlattığına göre ed- Dümeyrî, bununla maymun şekline mes-hedilen kavmin kasdedildiği görüşünü benimsemiştir.
Bu hadisin sonunda îsâ (Aleyhisselâm) 'a âit; ifâdesi, bir cümleden ibaret olabilir. Bu takdirde manâsı şöyle olur: "Dünyâ ile beraber buna Öf."
Söz konusu ifâde iki cümle olabilir. Bu takdirde manâsı şöyle olur: "Öf. Bu (yâni bardak) dünya ile beraberdir." Yâni bardak dünyayı seven kimselerin kullandığı kabtır."[55]
1. Yüzü koyun yatarak hayvanlar gibi ağızla, yâni bardaksız su içmek mekruhtur.
2. Yüzü koyun yatmadan da hayvanlar gibi doğrudan doğruya dudakla su içmek mekruhtur.
3. Tek bir avuçla su içmek mekruhtur.
4. Gece üstü ve ağzı örtülü olmayan bir kabtan su içmeden önce kontrol etmek gerekir. İyice kontrol etmeden ondan su içmek mekruhtur.
5. Tevazu ve alçak gönüllülük niyetiyle avuçlarla içmek sevab-tır. Ancak ellerin gayet temiz olması şarttır.
Şu noktayı da belirteyim; hadisin zayıflığı yukarda belirtilmiştir.
İkinci hadiste Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-selâtü ve's-selâm) 'in beraberinde olduğu bildirilen zâtın ismi verilmemiştir. Avnü'l-Mabûd yazarının beyânına göre el-Hâfız, bu zâtın Ebû Bekir (Ra-dıyallâhü anh) olduğunu söylemiştir.
Deriden mamul eski tulum, suyu daha çok soğuttuğu için böyle bir tulumda gecelemiş suyun bulunup bulunmadığı Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) tarafından sorulmuştur. Keza gecelenmiş su da ayni nedenle arzulanmıştır.
Sütün soğuk su üzerine sağılması sebebi ise sağılan sütün sıcak olması ve soğuk su ile serinletilmesidir.
Bu hadis, ker\ yâni bardaksız ve avuçlamadan doğrudan doğruya hayvanlar gibi dudakla su içmenin câizliğine delâlet eder. Bu bâ-bm son hadîsi ise bu tür içmenin yasaklığma delâlet eder.
El-Hâfız bu konu hakkında Özetle şöyle der: î b n-i Ömer (Radıyallâhü anh)'m hadisi, yâni bu babın son hadisi bu tür su içmenin yasaklığına delâlet eder. Fakat hadîsin senedi zayıftır. Şayet bu hadîs sabit ise şöyle yorum yapılır; Bu yasaklama tenzihen mekruhluk içindir. Câbir (Radıyallâhü anh) 'in anlattığı olay ise böyle içmenin câizliğini açıklamak içindir. Yâ da Câbir (Radıyallâhü anh)'m anlattığı olay yasaklama hükmünden önce cereyan etmiştir. Şöyle de söylenebilir: Yasaklama hükmü zaruret olmadığı hallere aittir. Yâni bir kab varken veya eller temiz olup avuçlarla içmek mümkün iken hayvanların içtiği gibi dudaklarla içmek caiz değildir. Böyle bir imkân bulunmayınca dudaklarla da içilebilir.
Şöyle de söylenebilir: İ b n - i Ömer (Radıyallâhü anh) 'in İlk hadîsinde yüzü koyun yatarak dudaklarla su içmek yasaklanmıştır. Eğer bu hadis sabit ise böylece yatarak içmek yasaklanmış olur. Fakat yatmadan, yüksekçe bir yerde bulunan bir suyu dudaklarla içmek ise yasak değildir.[56]
3434) "... Ebû Katâde (Radtyallâhü anhyden rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Topluluğa su ve benzeri meşrubatı sunan kişi içmek bakımından onların sonuncusudur.»"[57]
Bu hadîsi Müslim ve Tirmizi de rivayet etmişlerdir. Ebû Dâvûd da bunun bir benzerini Abdullah bin Ebl E v f â (Radıyallâhü anh) 'den rivayet etmiştir.
N e v e v î özetle şöyle der:
Bir cemaata su, süt veya başka meşrubat sunan kimse bu hizmetini bitirdikten sonra içmelidir. Sunucunun kendi nefsini sona bırakması ikramın âdâbındandir. Bir cemaata yemek, meyve, güzel koku gibi bir şeyi dağıtan kimse de böyle yapmalıdır. Şu halde dağıtıcı dâima kendi nefsini sona bırakmalıdır.[58]
3435) "... îbn-i Abbâs (Radtyallâhü ankümâ)'dan; Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bir cam bardağı vardı, onda içiyordu.*'
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde Mendel bin Ali ve Mu-hammed bin îshâk bulunur. Bu iki râvl de zayıftır.[59]
[1] Bu satın Ufll tercemesi 675,
İndis bölümünde geçti.
[2] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/125-127.
[3] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/127.
[4] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/128.
[5] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/128-130.
[6] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/130-131.
[7] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/131-132.
[8] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/132-133.
[9] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/133-135.
[10] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/135.
[11] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/136.
[12] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/136-137.
[13] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/137-138.
[14] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/138.
[15] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/138-140.
[16] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/140-142.
[17] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/142.
[18] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/142-143.
[19] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/143.
[20] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/143-145.
[21] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/146-147.
[22] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/147-148.
[23] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/148-149.
[24] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/149-151.
[25] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/151-152.
[26] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/153-154.
[27] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/154-156.
[28] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/156-157.
[29] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/157-158.
[30] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/159.
[31] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/160.
[32] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/160-162.
[33] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/162-163.
[34] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/163-165.
[35] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/165.
[36] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/165-166.
[37] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/166-167.
[38] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/168.
[39] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/168-169.
[40] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/169-170.
[41] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/170-171.
[42] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/171.
[43] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/171-172.
[44] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/172.
[45] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/172-174.
[46] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/174-175.
[47] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/175.
[48] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/175-176.
[49] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/176-177.
[50] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/177-178.
[51] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/178.
[52] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/178-179.
[53] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/179-180.
[54] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/180-182.
[55] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/182-183.
[56] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/183-184.
[57] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/185.
[58] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/185.
[59] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 9/185-186.