35- RÜ'YA TÂBİRİ (YORUMLANMASI)
KİTABI
1- Müslümanın Gördüğü Veya Onun
Hakkında (Başkası Tarafından) Görülen
Sâliha (Yâni Güzel) Rü'ya Babı
2- Uyku Hâlinde Peygamber
(Sallallahü Aleyhî Ve Sellem)’i Görmek Babı
4- Hoşlanmadığı Bir Rü'yayı Gören
Kimse (Hakkında Gelen Hadîsler) Babı
Hoşlanılmayan Bir Rü'ya Gören
Müslümanın Yapacağı Şeyler
Güzel Bir Rü'ya Gören Müslümanın
Yapacağı Şeyler
6- Rü'ya Yorumlanınca Vuku Bulur. Bu
İtibarla Sahibi Onu Seveninden Başkasına Anlatmasın, Babı
7- Rüya Neye Dayanılarak Yorumlanır?
Babı
8- Görmediği Bir Rü'ya Yi Gördüğünü
İddia Ederek Yalan Söyleyen Kimse (Hakkında Gelen Hadîs) Babı
9- En Doğru Rü'ya En Doğru Sözlü
Olan İnsanındır, Babı
10- Buta Tâbiri (Yorumlamak) Babı
Rü'ya» Kişinin uyku hâlinde gördüğü şeye ve
uykuda bir §ey görmesi işine denilir.
E 1 - H â f ı z, el-Fetih'te, yâni
Fethu'I-Bâri isimü B u h â r 1 şerhinin "(Rü'ya) Tâbiri Kitabı"
başlığı altındaki bölümün baş kısmında kişinin uyku hâlinde gördüğü rü'yanın
mâhiyeti hakkında söylenen değişik sözleri ve muhtelif görüşleri beyân ve
nakleder. Bunları buraya aktarmak bir hayli yer alır. Bu itibarla buraya
nakletmekten vazgeçmekle beraber bir iki noktasını açıklamak iyi olur. Şöyle
ki:
El-Hâfız'ın beyânına göre el-Mâzirî:
Rü'yanm mâhiyeti hakkında çok şey söylenmiştir. Müslümanların dışındaki bir
takım çevreler de bu konuda tutarsız ve reddedilmeye mahkûm bir sürü şeyler
söylemişlerdir. Sağlıklı görüş ancak Ehl-i Sünnet mez~ hebine mensub İslâm
âlimlerinin şu görüşüdür: Allah Teâla, uyanık insanın kalbinde bir takım
itikadlar yarattığı gibi uyuyan insanın kalbinde de bâzı itikadlar yaratır.
Allah Teâlâ uyuyan insanın kalbinde yarattığı itikadlan başka zamanlarda
yarattığı bir takım şeylerin belirtisi ve aynası hâline sokar. Rü'yada görülen
durum, bazen aynası olduğu işe muhalif olur. Evet, uyanık kişinin kalbinde yaratılan
itikad ve kanaat, bâzı olayların aynası görünümünde olmasına rağmen bunun tersi
çıkabilir. Meselâ bulut yağmurun belirtisidir. Allah Teala bulutu yağmurun
alameti olarak yaratmıştır. Ama bazen bulut olmasına rağmen yağmur
yağmayabilir. Aynı şekilde uyku hâlindeki insanın kalbinde yarattığı itikadı,
bir olayın alâmeti olarak yaratmıştır. Fakat bazen yağmur yağmadığı gibi o
olay da olmayabilir. Uyku hâlindeki insanm kalbinde söz konusu itikad bazen
meleğin huzurunda oluşur. Bu takdirde sevindirici rü'ya görülür. Bazen de
şeytanın hazır bulunduğu bir zamanda oluşur. Bu takdirde üzüntülü ve zararlı
rü'ya görülür. Rü'yanın mâhiyeti hakkındaki en üstün ilim Allah katındadır,
der.
El-Hâfız bu arada e 1 - H a k i m' den bâzı
nakiller yapmaktadır. Bunun bir bölümünde e 1 - H a k î m özetle şöyle der:
Allah Teâlâ; insanların Levh-İ Mahfuzdaki durumlarına muttali olan bir gurup
meleği rü'ya işiyle görevlendirmiştir. Görevli melek Levh-1 Mahfuzdan aldığı
durumları bir takım olaylar ve şekiller haline sokarak ilgili insanın
rü'yasında kalbine yerleştirir ki o kimse için bir müjde veya uyarı ya da
kınama değerinde olsun. Böylece hikmetli, yararlı veya sakındınci bir faaliyet
gösterilmiş olur. ilgili melek bu gayret içinde iken şeytan da insana karşı
duyduğu kin ve husûmetten dolayı onu uyanık iken rahat bırakmak istemediği
gibi uyku âleminde de rahat bırakmak istemez. Ona bir takım hiyle ve tuzaklar
kurmaktan geri durmaz. Şeytan insanm rü'yasmı ifsâd etmek üzere ya onu gördüğü
rü'ya hususunda yanıltmak ister veya rü'yasın-dan gaf il olmasını sağlamaya
çalışır.
Rü'yalar genel olarak iki kısma ayrılır:
Birincisi: Doğru olan rü'yalar. Bu nevî
rü'yalar, uyanıklık âleminde doğru çıkan rü'yalardır. Peygamberlerin, O'nlara
uyan sâlih mü'minlerin gördükleri rü'yalar bu nevidendir. Bâzan dindar olmayan
insanlar da bu tür rü'yalan görürler.
İkincisi: Adgâs denilen karmakarışık ve bir
anlam taşımayan rü'yalar. Bu nevî rü'yalar da kısımlara ayrılır:
a) Şeytanın uyuyan kişiyle
oynaması ve onu üzmesine dâir rü'yalar. Meselâ kişi rü'yasında başının
koparıldığını ve kendisinin başını takibe koyulduğunu görür. Ya da korkunç ve
tehlikeli bir duruma düştüğünü ve hiç kimsenin kendisini kurtarmaya
gelmediğini görür.
b) Meleklerin haram bir şeyi
uyuyan kişi için helâl kıldığına veya haram bir işi teklif ettiklerine dâir
rü'ya ve aklen muhal ve imkânsız olan buna benzer işlerle ilgili rü'yalar.
c) Kişinin uyanık iken
üzerinde konuştuğu veya olmasını temenni ettiği bir şeyi, uyanık iken itiyad
hâline getirdiği bir şeyi, rü'yasında görmesi.[1]
3893) "... Enes bin
Mâlik (Radtyallâhü ank)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Selletn) şöyle buyurdu, demiştir:
Salih (yâni ibâdetine düşkün, haramdan
sakınan müslüman) kişi tarafından görülen güzel rü'ya, peygamberliğin kırk altı
parçasından bir parçadır.»"
3894) "... EbÛ
Hüreyre (Radtyallâhü ank)'den rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«MÜ'mİnin rü'yası peygamberliğin kırk altı
parçasından bir par-
3895) "... Ebû
Saîd-i Hudrî (Radtydllâhü anh)'6en rivayet edildiğine göre; Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöy\e buyurmuştur:
■Salih (yâni ibâdetine düşkün, haramlardan
sakınan) müslü-man adamın rü'yası
peygamberliğin yetmiş parçasından bir parça-
Not:
Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde bulunan Atiyye bin Sald
el-Avfi el-Beceli, zayıftır.
3896) "... Ümmü
Kürz el-Ka'biyye (Radıyallâhü anAa/dan rivayet edildiğine göre kendisi:
Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve
SellemJ'den şu buyruğu işittim, demiştir:
-Peygamberlik gitti (yâni O'ndan sonra
peygamber gönderilmeyecek) ve mübeşşirât (yâni mü'minin göreceği güzel
rü'yalar) kaldı.»"
Not:
Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedi sahih olup râvileri güvenilir
zâtlardır.
3897) "... İbn-i
Ömer (Radtyallâhü anhümâydan rivayet edildiğine göre ; Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Salih, (yâni güzel) rü'ya, peygamberliğin
yetmiş parçasından bir parçadır.»"
3898) "... Ubâde
bin es-Sâmit (Radtyallâhü nnh)'dtn; Şöyle demiştir: Ben, Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellemî'e, Allah Sübhânehu'nun; = *Düny» hayatında da
ahirette de büşrâ (müjde) onlara (Allah'ın
velilerine) dir.»[2]
buyruğunu (n Büşrâ = Müjde kelimesiyle neyin kasdedildiğini) sordum.
Buyurdular ki:
«O,
(yâni âyetteki Büşrâ), güzel rü'yadır, onu müslüman kişi görür veya
(başka müslüman tarafından) onun için görülür.***
3899) "... Ibn-i
Abbâs (Radtyallâhü anhümâydan; Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem),
(son) hastalığında si-târeyi (yâni evinin kapısının perdesini) açtı. (Mescid-i
Nebevî'deki) cemaat safları Ebû Bekir (Radıyallâhü anh) 'm arkasında (duruyor)
idi. Resul i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (onlara hitaben) :
«Ey insanlar! Peygamberliğin
belirtilerinden yalnız güzel rü'ya kaldı. O rü'yayı müslüman kişi görür veya
onun için (başkası tarafından) görülür,» buyurdu."[3]
Bu babın ilk hadîsi B u h â r i, ikinci ve
beşinci hadisleri Müslim tarafından da rivayet edilmiştir. Üçüncü ve dördüncü
hadîsler ise notlarda belirtildiği gibi Zevâkf nevindendir. Önce bu hadislerle
ilgili bilgi verelim. Daha sonra 3898 ve 3899. hadîslerin izahını yapalım.
Birinci ve ikinci hadîste sâlih, yâni
ibâdetine düşkün ve haramlardan sakınan müslümanın gördüğü rü'yanın
peygamberliğin kırk altı parçasından bir parça olduğu bildirilir. Üçüncü ve
dördüncü hadîslerde ise anılan rü'yanın peygamberliğin yetmiş parçasından biri
olduğu belirtilir.
Başka rivayetlerde bu sayılar yanında 45,
50, 44, 40, 49 ve 26 sayılan da vardır. Avnü'l-Mabûd yazarı bu değişik
rivayetlerin bulunduğunu belirttikten sonra konu hakkında özetle şu bilgiyi
verir:
T a b e r i: Bu ihtilaflar ve değişik
sayılar, rü'ya gören müslümanın hâline dönüktür: Takva sahibi olmayan ve din
Ölçülerine göre fâsık sayılan müslümanın gördüğü rü'ya nübüvvetin yetmiş
parçasından biridir. Takva sâhib olan müslümanın rü'yası ise nübüvvetin kırk
altı parçasından biridir. Şu halde rü'yanın doğruluk derecesi müslümanın
salâhat ve takva derecesine göre değişik olur, demiştir.
Müslümanın gördüğü rü'yanın peygamberliğin
şu kadar parçasından bir parça olduğunu bildirmekten maksad; peygamberlik hasletinin
parçalara bölünmesi veya takva sahibi olan bir müslümanın peygamberlik
hasletinden bir parçayı kazanabilmesi değildir. Maksad şudur: Peygamberlikte
zaman zaman gayıbtan haberdar olmak meziyeti vardır. Yüce Allah dilediği zaman
bir peygamberi gayıbtan haberdar eder. Bu itibarla gayıbtan haberdar olmak
peygamberliğin alâmetlerindendir. Peygamberlik görevi kalıcı değildir. Fakat
alâmetleri kalıcıdır. Müslüman bir kimse bazen Allah'ın takdir ve dilemesi ile
rü'ya âleminde bir gayıbtan haberdar edilebilir ve bu itibarla müslümanın
rü'yada gördüğü bir şey aynen gerçekleşebilir.
lbnü'1-Esîr, en-Nihâye'de şöyle demiştir:
Güzel rü'yanın peygamberliğin kırk altı parçasından bir parça sayılması şöyle
yorumlanır:
Sahih rivayetlerin ekserisine göre
Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), 63 yıl yaşamış ve peygamberlik süresi
23 yıl olmuştur. Çünkü O, kırk yadını doldurduğu zaman peygamber olmuştur. Başlangıçta
Peygamber (Aleyhi' s-salâtü ve's-selâm) *e rü'ya biçiminde vahiy gelirdi. O'na
uyku hâlinde vahiy şekli altı ay sürdü. Bu sürece gördüğü rü'yalar aynen
gerçekleşirdi. Sonra Cebrail (Aley-hisselâm) O'na uyanıklık hâlinde vahiy
getirmeye başladı. Peygamberlik süresi 23 yıl devam ettiğine göre rü'ya
yoluyla vahiy süresi bunun kırk altı parçasından bir parça olur. Bu itibarla
takva sahibi müslümanın gördüğü rü'ya doğruluk ve isabetli oluşu bakımından
Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'m başlangıçta gördüğü rü'ya'ya benzer
ve dolayısıyla 23 yıl devam eden peygamberliğin kırk altı parçasından bir
parça görünümünde olur.
Yukarda belirttiğim gibi hadîslerden maksad
rü'yanın peygamberlikten bir parça olduğunu ifâde etmek değildir. Çünkü peygamberlik
görevi 3896, 3899 nolu hadîsler ile benzeri hadislerde belirtildiği ve
Kur*ân-ı Kerim âyetlerinde bildirildiği gibi Hz. M u h a m -m e d (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in vefatı ile sona ermiştir. Herhangi bir müslümanın
rü'yası hiçbir zaman Şer'i bir hüküm için mesned ve kaynak sayılamaz. Bu
noktayı önemine binâen vurgulamak isterim.
3898 nolu Ubâde (Radıyallâhü anh) 'm
hadisini T i r m i z 1 de rivayet etmiştir. 3899. hadis; Müslim, Ebû Dâvûd,
Nesâİ ve Ahmed tarafından da rivayet edilmiştir. Bu hadislerde ve 3896.
hadiste geçen Mübeşşirât ve Büşrâ kelimeleri güzel ve müjdeleyici, sevindirici
rü'ya mânâsına yorumlanmıştır. Zâten B u h â r i' nin Ebû Hüreyre (Radıyallâhü
anh) 'den rivayet ettiği bir hadîste Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü
ve's-selâm)'e Mü-beşşirât'ın ne olduğu sorulmuş ve verilen cevabta Rü'ya'yı
sâliha, yâni güzel rü'ya olduğu beyân buyurulmuştur.
Bu hadislerden çıkan sonuç şudur: Peygamber
(Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'in vefatı ile vahiy sona ermiş olur. Bu itibarla
gelecekte vuku bulacak bir şeyden haberdar olabilmenin tek yolu tavkâ sahibi
müslümanın güzel rü'yasıdır.
Takva sahibi müslümanlarm gördükleri doğru
rü'yaların çoğu sevindirici olduğu için Mübeşşirât ismi verilmiştir. Bazen
uyarıcı ve sakmdırıcı rü'ya da görülebilir.
T i r m i z İ' nin "Nübüvvet gitti ve
mübeşşirât kaldı*' başlığı altındaki bir bâbta rivayet ettiği E n e s
(Radıyallâhü anh) 'in bu mealdeki bir hadisinin izahı bölümünde TuhJfe
yazarı naklen şu bilgiyi verir:
E 1 - M ü h e 1 1 e b demiştir ki: Hadîste
Mübeşşirat kelimesinin kullanılması müslümanlar tarafından görülen rü'yalann
ekserisi itibarıyladır, umûmi değildir. Çünkü rü'yalann bir kısmı uyarıcı mâhiyettedir,
doğrudur. Allah Teâlâ, mü'nün kulunu uyarmak ve sakındırmak için bazen
korkutucu rü'ya gösterir ki mü'min kulu geleceği için tedbir alsın.
İbnü't-Ti n de şöyle demiştir: Hadisten
maksad şudur: Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in vefatı ile vahiy son
bulur. Artık gelecekte vuku bulacak şeylerden haberdar olmanın tek yolu takva
sahibi müslümanların gördükleri doğru ve ekseriyetle müjde-leyici rü'yalardır.
Bu hadisin zahirine göre gelecekte vuku bulacak bir şeyin rü'yadan başka bir
yolla bilinmesi mümkün değildir. Halbuki ilham yoluyla da gelecekten haberdar
olmak mümkündür, ilham peygamberler için mümkün olduğu gibi onlann dışında
kalan veli kullar için de mümkündür. İlham, Allah tarafından feyiz yoluyla
mü'min kulun gönlüne bir şeyin konulması ve telkin edilmesidir, îlhâm da rü'ya
gibidir. Yâni Peygamber olmayan takva sahibi bâzı müslümanlara Allah tarafından
verilir. Hz. Ömer (Radıyal-lâhü anh)'ın menâkıbı bölümünde vârid olan Ebü
Hüreyre (Radıyallâhü anhJ'ın hadîsi bunun delilidir. (Söz konusu hadîs,
Sa-hih-i Buhâri'nin muhtasarı Tecrîd-i Sarih adlı eserin tercemesinin 1496.
hadistir) Bu zâtlara Muhaddesûn adı verilmiştir. Birçok velî, bâzı gayıblardan
haber vermişler ve verdikleri haberler" doğru çıkmıştır. Bu noktada
duyulan şüphe ve itiraza şöyle cevab verilir. îlhâm, pek az müslümana nasip
olur. Mübeşşirat ise bütün müslümanlara şümullüdür. Yâni her müslüman rü'ya
yoluyla gelecekten haberdar olabilir. Onun için gayıbtan haberdar olmanın tek
yolunun rü'ya olduğu beyân buyurulmuştur. Diğer taraftan ilham nadiren
olabilir. Rü'ya ise her zaman görülebilir.
3898. hadiste geçen Yûnus sûresinin 64.
âyetinin geniş açıklaması için tefsir kitablarına müracaat edilmelidir.[4]
3900) "... Abdullah
(bin Mes'ûd) (Radtyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; Peygamber
(Sallallakü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
■Kim
beni rü'yasmda görürse o kimse uyanık iken beni görür (gibidir, rü'yası
doğrudur). Çünkü şeytan bana benzer bir surete giremez. ■"
3901) "... Ebû
HüreyrefRadtyallâhü <mA)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
•Kim rü'yasındâ beni görürse o kimse
gerçekten beni görmüştür. Çünkü şeytan şüphesiz bana benzer bir şekle
giremez.-"
3902) "... Câbir
(Radtyallâhü a»*;'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
-Kim uykusunda beni görürse o kimse
şüphesiz beni görmüştür. Çünkü şüphesiz benim suretime benzer bir şekle girmek
şeytan için mümkün değildir.-'1
3903) "... Ebû Saîd
(Radtyaüâhü anh)'âen rivayet edildiğine göre; Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Kim rü'yasın d a beni görürse o kimse
gerçekten beni görmüştür. Çünkü şeytan şüphesiz bana benzer bir surete
giremez.»"
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Ravi
Atiyye bin Sa'd el-Avfl'nin Muham-med bin Abdirrahmân adlı İbn-i Ebl Leyla'nın
zayıflığı nedeniyle bu hadisin senedi zayıftır.
3904) "... Ebû
Cühayfe (Radtyallâkü a«A/den rivayet edildiğine göre; Resulullah (Sallallakü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
«Kim beni rü'yasmda görürse o kimse uyanık
iken beni görmüş gibidir (yâni rü'yası gerçektir). Çünkü şüphesiz, şeytan benim
suretime girmeye muktedir değildir (gücü buna yetmez)."
Not.
Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedi hasen'dir. Çünkü r&vi Sadaka
bin Ebl İmran hakkında ihtilâf vardır.
3905) "... İbn-i
Abbâs (Radıyattâhü anhümâyâan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Saîlallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Kim benî rü'yada görürse o kimse şüphesiz
beni görmüştür. Çünkü şeytan benim suretime giremez.»"
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun
senedinde Câbİr el-Ca'fi bulunur. Bu r&vi itham olunmuştur.[5]
Bu babın ilk hadisi T i r m i z i
tarafından da rivayet edilmiş-tir. Fakat onun rivayetinde; &ÂJI j.
-Uyanıklık hâlinde» kaydı yoktur.
İkinci hadisin benzerini Buhâri ve Müslim
de rivayet etmişlerdir. Buhâri' deki metin meâlen şöyledir: «Kim beni
rü'yasmda görürse o kimse uyanık iken de muhakkak beni görecektir. Çünkü
şeytan bana benzer bir surete giremez.»
Buhâri' nin bu rivayetinin izahı bölümünde
ilim ehli değişik yorumlar yapmışlardır. Bâzılarına göre rü'yasmda Peygamber
(Aleyhi's-salâtü ve's-selâmî'ı gören Asr-i Saâdet'teki müslümanîann ölmeden
O'nu görmek şerefine nail olacakları ve sahâbîlik mertebesine erişecekleri
mânâsı kasdedilmiştir. Çünkü Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) vefat
ettikten sonra O'nu dünya gözü ile ve uyanıklık hâlinde görmek mümkün değildir.
Bir kısım ilim ehli bunu şöyle yorumlamışlardır: Kim rü'yasmda Peygamber
(Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'i görürse o kimse âhirette de O'nu görmek
şerefine kavuşacaktır. Bu yoruma göre O'nu rü'yasmda gören kimsenin cennetlik
olduğu müjdelen mistir.
Bâzı tasavvuf ehli ise şöyle yorum
yapmışlardır: "Kim benî rü*-yasında görürse o kimse takva ve mânâ
sahasında ilerleyip murakabe hâlinde de beni görecektir." Şârih Şerkavî
de: Bâzı arkadaşlar ve tasavvufçularda bu hâlin meydana geldiğini söylemiştir.
C â b i r (Radıyallâhü anh) 'm hadîsini
Müslim de rivayet etmiştir. Kalan hadîsler ise Zevâid nevindendir. Ancak E b û
Said-i Hudrî (Radıyallâhü anh) 'in 3903. hadîsinin bir benzerini B u h â r i
rivayet etmiştir. O rivayetteki metin meâlen şöyledir : «Kim beni rü'yada
görürse o kimse muhakkak gerçeği görmüştür. Çünkü şeytan benim şekil ve
suretime giremez.
Gerek bu bâbta ve gerekse diğer hadîs
kitablannda rivayet edilen "Kim rü'yasında beni görürse gerçekten beni
görmüştür" mealindeki ifâdesinin mânâsı hususunda değişik görüşler beyân
edilmiştir. Hadis âlimleri tarafından tercih edilen en kuvvetli görüş ve yorum
şöyledir: Yâni o rü'ya hak ve gerçektir, doğrudur. Karışık rü'yalar-dan ve
şeytanın benzetmelerinden ve taklidlerinden uzaktır. Şeytan ne rü'ya âleminde
ne de uyanıklık hâlinde hiç bir kimseye Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü
ve's-selâm) suretinde görünemez, kendisini böyle tanıtamaz. Allah Teâlâ şeytanı
böyle bir şekle girmekten men etmiştir, ona böyle bir güç vermemiştir. Sebebi
ise hak ile bâtılın karışmamasıdır.
Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü
ve's-selâm)'i rü'yasinda gören müslüman, ister O'nu hadîslerde beyân edilen
yüce eşkâl ve siması suretinde görsün ister tarif edilen eşkâlden farklı
surette görsün netice aynıdır ve rü'yası gerçektir, doğrudur. Allah Teâlâ O'nu
rü'ya-mızda defalarca görmeyi, âhirette de şefaat ve cemâli ile müşerrjef
olmayı cümlemize nasip eylesin.[6]
3906) "... Ebû
Hüreyre (Radtyaüâhü anh)'âen rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallakü
Aleyhi ve Settem) şöyle buyurmuştur:
■Rü'y»
üç çeşittir: Allah tarafından (melek vasıtasıyla mü'minin kalbine rü'yasında
telkin edilen) bir müjde (yâni sevindirici güzel rü'ya), kişinin uyanık hâlinde
önemseyip kalben meşgul olduğu bir şeyle ilgili olarak gördüğü rü'ya ve şeytan
tarafından (uyku hâlinde kalbe sokulan) korkutmak. Bu itibarla biriniz
sevindirici bir rü'ya gördüğü zaman dilerse anlatsm ve hoşlanmadığı bir rü'ya
görürse onu kimseye anlatmasın ve (şeytanı defetmek için) kalkıp namaz
Not:
Zevâld'de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Hevze bin Halife bu* lunur.
îbn-i Muin, bunun zayıf olduğunu söylemiştir.
3907) "... Avf bin
Mâlik (el-Eşcaî) (Radtyallâhü û»A)'den rivayet edildiğine göre kendisi
Resûlullah (Salldttahü Aleyhi ve Seltem) :
«Şüphesiz, rü'ya üç çeşittir: Bâzı rü'yalar,
insan oğlunu üzmek İçin şeytan tarafından (kalbe sokulan) korkulardır.
Rü'yalann bir kısmı İnsanın uyanık iken arzulayıp azmettiği, sonra da uykusunda
gördüğü şeydir. Rü'yalann bâzısı da peygamberliğin kırk altı parçasından bir
parça olan rü'yadır», buyurdu, demiştir.
Havi Müslim bin Mişkem demiş ki: Ben, Avf
bin Mâlik (Radıyallâhü anh)'e t
Bu hadîsi Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'den sen (bizzat) işittin (mi) ? dedim. Avf bin Mâlik (Radıyallâhü
anh) :
Evet. Bunu Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) *den ben işittim. Bunu Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den
ben işittim, dedi."
Not: Zevâld'de şöyle denilmiştir: Bunun,
senedi sahih olup ravileri güvenilir zâtlardır.[7]
3908) "... Câbir
bin Abdillah (Radıyallâhü anhümâydan rivayet edildiğine göre; Resûlullah
(Sallallakü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Biriniz hoşlanmadığı rü'ya görünce
(uyandığında) hemen sol taraf ma üç defa (hafif nefesle) tükürsün ve üç defa
şeytandan Allah'a sığınsın (yâni Eûzu billahi mine'ş-şeytâni, desin) ve
üzerinde olduğu taraftan diğer tarafa dönsün.»"
3909) "... Ebû
Katâde (Radtyallâhü anhyden rivayet edildiğine göre; ' Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«(Güzel)
rü'ya Allah'tandır. Hulm (yâni hoşlanılmayan rü'ya) şeytandandır. Bu itibarla
biriniz rü'yasında, hoşlanmadığı bir şey görürse sol tarafına üç defa (hafif
nefesle) tükürsün, üç defa şeytan-ı recimden Allah'a sığınsın (yâni Eûzu billahi
mine'ş-şeytâni'r-recim, desin) ve üzerinde olduğu yandan diğer yana dönsün. (Bu
suretle o rü'yayı zararsız hâle getirir).»"
3910) "... Ebû
Hüreyre (Radtyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
■Biriniz
hoşlanmadığı bir rü'yayı gördüğü zaman (uyandığında) hemen diğer tarafa dönsün,
sol tarafına üç defa (hafif nefesle) tükürsün. Allah'tan o rü'yanın hayrından
istesin ve şerrinden Allah'a sığınsın.»"
Not: Zev&İd'de şöyle denilmiştir: Bunun
senedinde el-Ömerî bulunur. Bunun adı Abdullah el-Ömeri'dir, zayii bir
ravidir.[8]
Câbir (Radıyallâhü anh) 'in hadisi Müslim,
Ebû Dâ-vûd ve Nesâî tarafından da rivayet edilmiştir. Ebû K a -t â d e
(Radıyallâhü anh) 'in hadisi Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivayet olunmuştur.
İkinci hadiste Rü'ya'run Allah'tan ve
Hülm'ün şeytandan olduğu bildirilmiştir. Rü'ya kelimesi Arap dilinde kişinin
uyku hâlinde gördüğü iyi veya kötü, başka bir deyimle hoşlandığı veya
hoşlanmadığı şeye denir. 3. bâbta geçen hadislerde de bu umûmî mânâda kullanılmıştır.
Bu hadiste ise güzel ve hoşlanılan rü'ya mânâsında kullanılmıştır. Nitekim B ü
h â r i'nin rivayetinde; jillaM UjJI = "Güzel rü'ya" ifâdesi
bulunur.
Hulm ve HulÜm hoşlanılmayan korkulu rü'ya
manasınadır.
"Rü'ya Allah'tandır" denilmekle
Allah Teâlâ'ya izafe edilmesi güzel rü'yanın şereflendirilmesi içindir.
"Hulm şeytandandır" denilmekle hoşlanılmayan rü'yanın şeytana izafe
edilmesi ise bu tür rü'yanın şeytanın özelliği olan yalancılık, karışıklık ve
korkutmak sıfatlarına uygunluğudur. Veya bu tür rü'yanın şeytanın arzu ve
hevesine uygunluğudur.
El-Hâfız'ın beyânına göre İbnü'I-Bâkıllânî
şöyle demiştir:
Allah Teâlâ güzel rü'yayı mü'minin kalbine
telkin buyurduğu zaman melek orada, hazır bulunur ve yüce Allah (insanın
kalbinde) hoşlanılmayan rü'yayı yarattığı zaman şeytan orada bulunur. Bu
sebeple hoşlanılmayan rü'ya şeytana izafe edilmiştir.
Diğer bir kavle göre hoşlanılmayan korkulu
rü'ya şeytanın bir kuruntusu, fâsid ve gerçek dışı bir hayâli olduğu için ona izafe
edilmiştir.[9]
1. Uyandığında derhal üç
defa hafif nefesle sol tarafına tükürür.
2. Gördüğü rü'yanın
şerrinden ve şeytanın şerrinden üç defa Allah'a sığınır. Yâni meâlen şöyle der:
"Allahım, bu rü'yanın şerrinden ve recim (yâni rahmetinden kovulan)
şeytanın şerrinden sana sığınmm."
3. Uyandığında diğer tarafa
döner.
4. Rü'yanın hayrı için duâ
eder.
5. Bu tür rü'yayı hiç kimse
ye anlatmaz.
Başka
rivayetlerden de istifade edilerek yukarda yazdığım adâ-bâ riâyet eden bir
kimsenin gördüğü korkulu rü'yadan hiç bir zarar gelmiyeceği Buhâri'nin Ebû
Katâde (Radıyallâhü anh) 'den olan rivayetinde belirtilmiştir.[10]
El-Hâfız, Buhârî'nin "Er-Rü'ya
Minallahi = RiTya Allah'tandır" başlıklı babında Ebû Katâde (Radıyallahü
anh) 'in hadîsinin izahı bölümünde yukardaki âdabı beyân ettikten sonra güzel
rü'ya âdabı hakkında da şöyle der:
Güzel rü'ya âdabı hakkında beyân edilen
hususların özeti şudur:
1. Müslüman kişi böyle bir
rü'ya gördüğü zaman uyandığında Allah'a hamdeder.
2. Bu rü'yadan dolayı
sevinir ve bunu bir müjde olarak kabul eder.
3. Bu rü'yayı sevdiği
kimseye anlatır. Sevmediği bir kimseye kesinlikle anlatmaz.[11]
3911) "... Ebû
Hüreyre (Radtyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre bir adam Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seüemyin yanına gelerek:
Ben rü'yamda başımın vurulduğunu (kesildiğini)
ve başımın yerde yuvarlandığını gördüm, dedi. Bunun üzerine Resûlullah
(Sallallahü Aleyhi ve Seli em) şöyle buyurdu:
«Şeytan birinizi (rü'yasında üzüp korkutmak
üzere) İşler. Sonra o kimse bundan dolayı korkuya kapılır. Sonra sabahleyin
gidip (rü*-yasını) insanlara anlatır (yâni böyle rü'yadan korkup anlatmak yersizdir)»
buyurdu."
Not: Zevftld'de şöyle denilmiştir: Bunun
senedi sahih olup r&VUeri güve-nillr »Atlardır.
3912) "... Câbir
(bin Abdillah) (Radtyallâhü ankütnâydan; Şöyle demiştir :
Bir gün Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) hutbe okurken bir adam O'na geldi ve t
Ya Resulallah! Dün gece rü'yamda gördüm ki
sanki benim boynum vurulmuş ve başım yere düşmüş. Ben de başımın arkasında gidip
onu aldım ve tekrar yerine koydum, dedi. Bunun üzerine Resû-Iullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«Şeytan birinizle uykusunda oynadığı zaman
o kimse o rü*yayı sakın insanlara anlatmasın.-"
3913) '... Câbir
(Radtyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurmuştur:
«Biriniz hoşlanmadığı bir rü'ya gördüğü
zaman rü'yasında şeytanın onunla oynamasını (yâni bu tür rü'yayı) insanlara
haber verme-[12]
Bu babın ilk hadisi notta da belirtildiği
gibi Zevâid nevinden olup diğer iki hadisi
Müslim de rivayet etmiştir.
Bu hadisler hoşlanılmayan rü'yaların
şeytanın bir oyunu olup müslümanı üzmek ve korkutmak amacıyla uyku halinde
kalbine sokulduğuna ve böyle bir rü'yayı kimseye anlatmamanın gerektiğine
delâlet eder. Böyle bir rü'ya gören kimsenin bunu zararsız hâle getirmesi için
yapacağı şeylerle ilgili bilgi bundan önceki hadislerin izahı bölümünde
verilmiştir.
Hoşlanılmayan, karışık ve korkulu rü'yayı
başkasına yorumlat-mak doğru değildir. Çünkü yorumcu yapacağı yorumla rü'ya
sahibini daha da üzüntüye sokabilir. Aynca fena yorum fena sonuçlar doğurabilir.
Bu husus da bundan sonra gelen hadîsin izahı bölümünde belirtilecektir.
N e v e v i. Câbir (Radıyallâhü anh)'in ilk
hadisinin izahı bölümünde el-Mâziri'
den naklen şu bilgiyi verir:
Bu hadîste sözü edilen rü'yanın şeytan
taraf nidan gelme rü'ya çeşitlerinden olduğu vahiy yoluyla veya başka bir
belirtiyle Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'in malûmu olduğu
muhtemeldir. Rü'ya yorumcularına göre ise, rü'ya hâlinde başın kesildiğini görmek
çeşitli şekillerde yorumlanır. Yorumcular bu hususta şöyle derler:
Bu rü'yayı gören kimse, elindeki
nimetlerden veya nüfuz ve kuvvetinden olur. Makam ve mevki sahibi ise bunu
yitirir ve işleri bozulur. Fakat rü'ya sahibi hasta ise bu rü'ya hastalıktan
kurtulmasına, borçlu ise borçtan kurtulmasına, hacca gitmemiş ise hacca gideceğine,
kederli ise üzüntüsünün gideceğine, bir korku ve endişesi varsa, bu halden
kurtulacağına ve köle ise hürriyetine kavuşacağına alâmettir.[13]
3914) "... Ebû
Rezîn (Lakît bin Âmir) (Radtyallâhü ank)'den rivayet edildiğine göre kendisi şu
buyruğu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SeUem)'den igitmiştir:
«Rü'ya yorumlanmadıkça bir kuşun ayağı
üzerinde (yâni istikrarsız ve askıda) dır. Yorumlanınca vuku bulur.» Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (buyruğuna devamla) «Rü'ya (nın güzel ve
sağlıklı olanı) peygamberliğin kırk altı parçasından bir parçadır» buyurdu. Ebû
Rezîn demiştir ki i Ve sanırım şöyle buyurdu t Sahibi onu seveninden veya
(rü'ya tâbiri hususunda) bilgi, dirayet sahibi olandan başkasına
anlatmasın."[14]
Bu hadisi; Tirmizi ve Ebû Dâvûd da rivayet
etmişlerdir.
Avnül-Mabûd yazan bu hadîsin izahı
bölümünde özetle şöyle der:
H a 11 â b i: «Rü'ya yorumlanmadıkça bir
kuşun ayağı üzerindedir» ifâdesinden maksad yorumlanmadıkça rü'yanın
istikrarsız ve askıda oluşudur, demiştir. Maksad bu olunca mânâ şöyle olur:
Rü'ya yorumlanmadıkça kuşun ayağına takılı bir şey gibidir, istikrarsızdır.
Rü'ya yorumlanınca da yorumlandığı şekilde vuku bulur.
Yâni bir rü'ya birden fazla şekilde
yorumlanabildiği takdirde bu işten anlayan bir kimse onu nasıl yorumlarsa o
şekilde gerçekleşir ve artık diğer ihtimallere göre vuku bulması beklenemez.
Bu'itibarla bir kimse gördüğü rü'yayı rastgele kişilere veya kendisini, sevmeyenlere
anlatmamalıdır. Sevenlerinden birisine veya ilim ve dirayetine güvendiği ehil
ve liyakatli bir zâta yorumlatmalıdır ki, iyi biçimde yorum alabilsin.
En-Nihâye yazarı böyle açıklama yapmıştır.
Hadîste geçen "Vâdd" seven
demektir. "Zî rey sözcüğü ise akıllı veya âlim mânâsına yorumlanmıştır.
Zeccâc: Bundan mak-•sad rü'yayı yorumlama işinden anlayan ve bu sahada bilgi
sahibi olan kimse demektir. Çünkü böyle bir kimse rü'yanın hakîki yorumunu
veya buna yakın bir yorum yapar, demiştir.
Ebû Rezîo (R-A.)'ın Hâl Tercemesi:
Bu sahâblnin ismi Laklt bin Âmir bin
Sabira'dır. 24 aded hadisi vardır. Sünen sfihibleii onun Hadislerini rivayet
etmişlerdir. Ravüeri oğlu Asım ve yeğeni Vekl bin Hud» reya bin üdus'tûr.
(Hulasa, 323)[15]
3915) "... Enes bin
Mâlik (Radtyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Rü'yada gördüğünüz şeylerin isimlerini o
rü'yanın yorumlanmasına esas alınız. Rü'yada gördüğünüz şeylerin künyelerini
(veya) kinaye mânâlarını da yorumlamaya esas alınız. (Birden fazla yoruma
muhtemel) rü'ya ilk yorumcuyadır (yâni ona göre vukua gelir).»"
Not: Zevaid'de şöyle denilmiştir : Bunun
senedinde Yezid bin Eban er-Rak-kaşî bulunur. Bu râvi zayıftır.[16]
Zevâid nevinden olan bu hadîsin izahı
bölümünde Sindi şöyle der:
Yâni rü'yada görülen şeylerin isimlerini
yoruma esas alıp buna göre kıyaslama yapınız. Meselâ rü'yada Salim isimli bir
adamı gördüğünüz zaman onu selâmet manâsıyla yorumlayınız. Çünkü Salim isminin
lügat mânâsı, selâmette olan demektir. Rü'yada Ganim isimli bir şahsı
gördüğünüz zaman onu ganimet mânâsına yorumlayınız. Keza rü'yada karga
görüldüğü zaman onu fâsık ve günahkâr adam mânâsına yorumlamak uygundur. Çünkü
bir hadîste kargaya fâsık adı verilmiştir. Kaburga kemiği görüldüğü zaman onu
kadın mânâsına yorumlamak uygundur. Çünkü bir hadîste kadın kaburga kemiği ile
adlandırılmıştır: «Kadm eğri bir kaburga kemiğinden yaratılmıştır» buyuru 1
muştur. Rü'yada görülen diğer şeylerin isimleri de böylece yoruma esas
alınmalıdır.
Hadîsteki "Künâ"nın künye'nin
çoğulu olduğu söylenmiştir. Bu kelime kinaye kökünden alınmadır. Kinaye ise bir
sözün hakîki mânâsı değil de lazimi mânâsı, yani ondan ayrılmayan ve onunla
münâsebeti sevam eden başka bir mânâda kullanılmasıdır. (Meselâ falan adamın
ateş külü çoktur, denilir ve bundan maksad ise adamın misafirlerinin çokluğu,
onun misafirperverliğinin ifâde edilmek istenmesidir. Çünkü misafiri çok olan
cömert bir kimse onlara yemek pişirmek için çok ateş yakar ve dolayısıyla
ateşinin külü çok olur.) Sindi buna
misal olarak şunu gösterir:
Eü'yada hurma bahçesini görmek ikram ve
ihsanı bol olan Arap bir adam mânâsına yorumlanır. Çünkü arapların memleketinde
hurma bahçeleri boldur ve hurma arapların en değerli toprak mahsûlüdür. Rü'ya
yorumu ile ilgilenenler böyle derler. Keza ceviz ağacı rü'-yada görüldüğü zaman
î r â n ' lı £ir adam mânâsına yorumlanır. Çünkü onların memleketinde ceviz
ağaçları çoktur.
Hadisin ikinci cümlesinde geçen ve
künye'nin çoğulu olduğunu yukarda belirttiğim "Künâ" kelimesinin
bulunduğu cümle şöyle de yorumlanabilir, kanısındayım: Rü'yada gördüğünüz
şeyler künye denilen isim türü ile meşhur ve mâruf iseler, künyelerinin
mânâlarını da yoruma esas alınız.
Bilindiği gibi Arap dilinde "Ebû
falan" veya "Ümmü falan" yâni falanın babası veya falanın anası
şeklinde özel isimler bulunur ki bu tür isimlere künye denilir. Meselâ rü'yada
Ebû Fereç künyeli bir adam görüldüğü zaman, bu künyenin lügat mânâsı dikkate
alınarak sıkıntıdan kurtuluş şeklinde yorum yapılmalıdır. Keza Ü m -mü K e r b
künyeli bir kadın görüldüğü zaman, böyle bir rü'ya üzüntüye işaret sayılabilir.
Çünkü Kerb, üzüntü demektir.
Hadîsin sonunda «Rü'ya ilk yorumcuya
aittir» buyurulur. Yâni birden fazla yoruma muhtemel bir rü'ya bu işten anlayan
bir kimse tarafından nasıl yorumlanırsa ona göre gerçekleşir ve artık ikinci
bir yorumcu muhtemel olan başka bir biçimde yorumlasa bile buna göre
gerçekleşmesi düşünülemez.[17]
3916) "... İbn-i
Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)'dan rivayet edildiğine göre; ResuluHalı (Sattallakü
Aleyhi ve Seİlent) şöyle buyurdu, demiştir:
«Kim görmediği bir rü'yayi gördüğünü iddia
ederek yalan söylerse (kıyamet günü) ona iki arpa tanesini bir birine
düğümlemesi teklif edilir ve bunu yapamamasından dolayı tazîb edilir.»"[18]
Bu hadîsi; Buhâri, Tîrmizi, Ebû Dâvûd ve N
e s â i de rivayet etmişlerdir.
Görmediği bir rü'yayı gördüğünü söyleyen
bir kimse bilerek yalan söylemiş olur ve bu yalanını uydurma sözlerle
anlatmaya çalışır, tki arpa tanesini biri birine düğümlemek mümkün değildir. Bu
yalancı şahıs biri biri ile irtibatı olmayan uyduruk sözler düzenlediği için
biri biri ile irtibatı ve düğümlenmesi mümkün olmayan iki arpa tanesini
düğümleyip düzenlemesi teklif edilecek, yâni cezası işlediği suç türünden
olacak. Teklif edilen bu işi yapamadığından dolayı da tâzibine devam
edilecektir. Nitekim bâzı rivayetlerde «ve adam İki arpayı biri birine
düğümleyemeyecektir- ilâvesi bulunur.
Görmediği bir rü'yayı gördüm diye yalan
söyleyen bir kimsenin cezasının başka yalanlardan farklı olarak şiddetli
olmasının sebebi şudur: Doğru ve ekseriyetle hoşlanılan rü'yaların
peygamberlikten bir parça olduğu daha önce geçen hadîslerle sabittir.
Peygamberlik ise bilindiği gibi vahye dayalıdır. Rü'ya konusunda yalan söyleyen
bir kimse Allah'ın kendisine rü'ya hâlinde göstermediği bir şeyi gösterdiğini
ve peygamberliğin bir parçası olan doğru rü'yayı Allah kendisine vermediği
halde verdiğini ileri sürmekle, Allah'a iftira etmiş olur. Gayet tabiidir ki
Allah'a iftirada bulunmak, yaratıklara iftira etmekten daha büyük bir yalandır,
cezası da daha elimdir. El-Ce-zeri,
en-Nihâye'de böyle açıklama yapmıştır.[19]
3917) "... Ebû
Hüreyrc (Radtyallâhü ankyden rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallaltahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Zaman (bitime) yaklaşınca (yâni dünyanın
sonuna doğru), mü*-minin rü'yası yalan çıkmaz. Mü mirilerin rüya bakımından en
doğru olanı da, en doğru sözlü olanıdır ve mü'minin rü'yası peygamberliğin kırk
altı parçasından bir parçadır.»"[20]
Bu hadisi; Buhâri, Müslim, Tirmizî ve Ebû D
â v û d da rivayet etmişlerdir.
Hadîste geçen «zamanın yaklaşması»
ifâdesini kıyametin yaklaşması mânâsına yorumlamayı tercih ettim. Çünkü T i r
m i z İ' nin Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) 'den rivayet ettiği bir hadiste
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
sonunda mü'minin rü'yası yalan çıkmaz»
buyurmuştur.
Tuhfe yazarının beyânına göre el-Fâik
sahibi bu ifâdenin üç şekilde yorumlandığını şöyle nakletmiştir: Birincisi
kıyametin yaklaşmasıdır, ikincisi gece ile gündüzün eşit olduğu mevsimdir.
Üçüncüsü yılın ay gibi, ayın hafta gibi haftanın gün gibi ve günün bir saat gibi
kısıldığı zaman ki Hz. Mehdi' nin zamanıdır. Çünkü o dönemde adalet
yaygınlaşır, hayat tathlaşır ve dolayısıyla zamanın nasıl geçtiğinin farkına
varılmaz.
Hadiste; en doğru rü'yanın, sözünde en
doğru olan mü'minin gördüğü rü'ya olduğu ifâde edilmiştir. Çünkü sözünde
doğruluktan ayrılan kimsenin bu olumsuzluğu onun rü'yasına da yansır.[21]
3918) "... İbn-i Abbâs
(Radtyallâhü anhümâyda,n; Şöyle demiştir:
Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e Uhud (harbin) den döndüğü zaman bir adam
gelerek:
Yâ Resûlallah! Hü'yamda bir bulut gördüm,
ondan yağ ve bal yağıyordu. Halkın da yağan yağ ve baldan avuç avuç aldıklarını
gördüm. Kimi çok alırdı, kimi de az alırdı. Bu arada (yerden) göğe (kadar
uzanıp) ulaşan bir ip gördüm. Senin de o ipi tutup onunla (göğe doğru)
yükseldiğini gördüm. Senden sonra da bir adamın o ipi tutup onunla yükseldiğini
gördüm. O adamdan sonra da başka bir adamın o ipi tutup onunla yükseldiğini
gördüm. Bundan sonra gördüm ki başka bir adam o ipi tuttu. Fakat ip koptu.
Sonra onun için İp bağlanıp bitişti ve o da o iple yükseldi, dedi.
Bunun Üzerine Ebû Bekir (Radiyallâhü anh) :
Yâ ResûlaUahl Beni (serbest) bırak (yâni
izin ver) bu rü'yayı ben yorumlayayım, dedi. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi
ve Sel-lem) de t
Yorumla, buyurdu. Ebû Bekir (de) şöyle
yorum yaptı i Bu adamın gördüğü bulut, İslâm dinidir. Ondan yağan yağ ve bal
ise Kur'ân'dır. Tatlılığı ve yumuşaklığıdır. Halkın ondan avuç avuç aldığı şeye
gelince; Kur'ân-ı Kerîm'den (kabiliyetlerine), gayretlerine göre çok veya az
İstifâde eden, feyiz alan müslümanlardır. Göğe kadar uzanan ip de üzerinde
bulunduğun (adaletli) yönetimdir. Sen hakkı tuttun. O da senin yükselmene
vesile oldu. Senden sonra da bir adam o hak, adalet ipini tutacak ve o da
onunla yükselecek. Ondan sonra başka bir adam tutacak, o da yükselecek. Daha
sonra bir başkası tutacak. Fakat ip kopacak, sonra onun için bağlanıp bitişecek
ve böylece o da yükselecek.
Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Selle
m) (Ebû Bekir (Radı-yallâhü anh)'a hitaben) : Sen bâzısında isabet ettin,
bâzısında da hatâ ettin,» buyurdu. Bunun üzerine Ebû Bekir: And olsun, Yâ
Resû-lallah isabet ettiğim kısmı hatâ ettiğim kısımdan ayırdedip bana muhakkak
haber ver, dedi. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Yemin etme Yâ Ebâ Bekir», buyurdu.
... Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)'den;
Şöyle demiştir:
Bir adam Resûlûllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
'in yanına gelerek t
Yâ Resülallah! Ben (rü'yamda) gök ile yer
arasında bir bulut gördüm, buluttan yağ ve bal yağıyordu, dedi ve râvi bu
hadisin mislini anlattı."[22]
Bu hadisi; BuhArl, Müslim ve Tirmizl de
rivayet etmişlerdir. Müellifimiz bu
hadisi kısmen değişik İki senedle
î b n - i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) ile
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)'den rivayet etmiştir. Birinci senede göre Ibn-i
Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) hadîsi doğrudan rivayet etmiştir. İkincisine göre
ise İbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ), Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) aracılığıyla rivayet
etmiştir.
Rü'yayı yorumlayan E b ü Bekir (Radıyallâhü
anh)'in hangi hususta hatâ ettiğini Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve'sseîâm)
açıklamamıştır. Bu itibarla Ebû Bekir (Radıyallâhü anh)'in hadiste anılan
rü'yayı yorumlarken isabetli ve hatalı yönlerini araştırmak noktasmda ilim
ehli değişik görüşler beyân etmişlerdir.
İbn-i Kuteybe ve diğer bâzı ilim adamlarına
göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in «Bâzısında isabet ettin bâzısında
hatâ ettin» buyruğunun mânâsı şöyledir: "Rü'yayı yorumlamak hususunda
isabet ettin, doğru yorumladın. Ben sana emretmeden rü'yayı yorumlamaya acele
etmekte de hatâ ettin.'*
Diğer bir kısım âlimler ise: İbn-i Kuteybe
ve ona muvafakat edenlerin görüşleri geçersiz, tutarsızdır. Çünkü Peygamber
(Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), rü'yayı yorumlamak için ona izin vermiştir. Ebü
Bekir (Radıyallâhü anh) 'in hatâsı; rü'yanın bir kısmını yorumlamasını
terketmesidir. Çünkü rü'ya sahibi yağ ve bal damlatan bulut görmüştü. Ebü Bekir
(Radıyallâhü anh) bunu Kur'ân-ı Kerim ile yorumlamış. Halbuki Kur'ân-ı Kerîm,
balın yorumudur. Yağ ise sünnet, yâni hadîs ile yorumlanmalı idi. Fakat Ebû
Bekir (Radıyallâhü anh) bunu yapmamıştı. Bu itibarla Kur'ân ve Sünnet'tir, demeli
idi, demişlerdir.
Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'den
sonra ipi tutan birinci ve ikinci zâtlar Ebû Bekir (Radıyallâhü anh) ile Ömer
(Radıyallâhü anh)'dır. Üçüncü zât ise Osman (Radıyallâhü anh)'dır. İpin onun
elinde kopması hilâfeti döneminde meydana gelen karışıklıklar ve itirazlar
sebebiyle, kendisinin ilk iki halîfeye ka-vuşamaması tehlikesidir. Sonra şehid
edilmekle iki arkadaşına ulaşmış ki bu da ipin bitişmesi ile ifâde edilmiştir.
El-Hâfız, Buhar î' nin şerhinde böyle
demiştir.
Yemin ederek meşru bir talebte bulunan
kimsenin talebinin yerine getirilmesi ve yeminine muhalefet edilmemesi
hususunda sahih hadisler var. Bu hadis, o hadislerin hükmünün umûmi olmadığına
delâlet eder. Çünkü M ü s 1 i m' in rivayetine göre Ebû Bekir (Radıyallâhü
anh)., Allah'a yemin ederek rü'yayı yorumlamadaki hatâsının bildirilmesini
istemesine rağmen, Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) istenen
açıklamayı yapmamış ve müellifin rivayetinde de belirtildiği gibi: «Yemin
etme" buyurmuştur. Şu halde; isteğin yerine getirilmesinde apaçık bir
güçlük veya bir sakmca varsa yapılmayabilir. Peygamber (Aleyhi's-salâtü
ve's-selânı)'in gördüğü sakıncanın bilâhare sahâbîler arasında bir takdir-i
îlâhî olarak meydana gelen olayların olması muhtemeldir.[23]
1. Rü'yayı yorumlamak
caizdir.
2. Yorumcu bazen isabet,
bazen de hatâ yapabilir.
3. Rü'ya mutlaka ilk
yorumcunun yorumuna göre gerçekleşmeyebilir, ilk yorumcunun yorumuna göre
gerçekleşmesi; yorumcunun isabetli yorum yapması hâline mahsustur.
4. Bir isteğin yerine
getirilmesi için yemin eden kişinin isteğini yerine getirmesinde bir sakınca
veya zorluk varsa, isteğe uymak müs-tehab değildir.
N e v e v î yukardaki hükümleri beyân
ettikten sonra; Kadı demiştir ki: M â 1 i k ' e şöyle bir soru sorulmuştur:
Yorumcu kendisine anlatılan rü'yanın şer mâhiyetinde olduğu kanaatmda iken bunu
hayra yorumlayabilir mi? Mâlik: Maazallah! Rü'ya peygamberliğin bir parçası
olduğu halde peygamberlikle oynanır mı? diye cevab vermiştir.
3919) "... İbn-i
Ömer (Radtyallâhü ankütnâydan; Şöyle demiştir:
Ben,
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in hayatta olduğu dönemde bekâr bir
gençtim. Bu nedenle de gece Mescid-i Nebevî'-de kalırdım (yâni evli olmadığım
için orada uyurdum). Biz (sahâbîler) den biri, bir rü'ya gördüğü zaman onu
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e anlatırdı. Ben de bir defa:
AÜahım! Eğer senin katında benim için bir
hayır (iyi hal) var ise bana Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in
yorumlayacağı bir rü'yayı bana göster, diye duâ ettim. Sonra uyudum ve rü'yamda
gördüm ki; İki melek bana geldi ve beni alıp götürdüler. Sonra (yolda) başka
bir melek onlara rastladı ve bana: Korkulacak bir şey yok, dedi. Sonra o iki
melek beni cehennemce götürdüler. Baktım ki ce-, hennem kuyu duvarı gibi (taş
ile) örülmüş vaziyettedir ve içinde bâzısını tanıdığım insanlar vardır. Sonra
ayni melekler beni alıp sağ tarafa giden bir yola götürdüler (yâni cehennemden
uzaklaştırdılar).
Sonra sabah olunca ben bu rü'yayı (kız
kardeşim Ümmü'l-Mü'minin) Hafsa (Radıyallâhü anhâ) 'ya anlattım. O da rü'yanu
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e anlattığını ve Resûl-i Ekrem
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in şöyle buyurduğunu söyledi:
«Abdullah, şüphesiz salîh (iyi) bir
adamdır. Fakat gece namaza çok kılsaydı.»
Râvi demiştir ki: Abdullah bin Ömer bundan
sonra geceleyin çok namaz kılardı."[24]
Bu hadisi
BuhârI ve Müslim
de rivayet etmişlerdir. Hadîste geçen bâzı kelimeleri açıklayalım t Şabb
i Genç yaşta olan demektir. Azeb: Bekâr demektir. Salih de Allah'ın haklarına
ve kulların hukukuna riayetkar kimse demektir.
Kl-Hâfız,
el-Fetih'te bu hadîsin izahı bölümünde özetle şu bilgiyi verir:
îbn-i Ömer (Badıyallâhü anhümâ), rü'yada
gördüğü kişilerin kendisine cehennemi göstermelerini ve cehennemi göstermekle
bir nevi nasihatte bulunmalarını o kişilerin melek olduğuna delil saymıştır.
Bu görüş doğrudur. Çünkü şeytan uyarıcı ve öğütleyici bir durumu göstermez.
El-Hâfız bu hususu îbn-i Battal'-dan naklettikten sonra; Ben derim ki: Belki o
kişiler melek olduklarını îbn-i Ömer
(Radıyallâhü anhümâ) 'e söylemişler, der.[25]
1. Rü'yanın en sağlıklı
yorumu, Peygamberler tarafından yapılan yorumdur.
2. Mescid ve camide
gecelemek ve uyumak caizdir. Bu hususla ilgili geniş bilgi sünenimizin 4.
kitabının 6. babında geçti.
3. Rü'yanın yorumlanması
için, rü'ya sahibinin başkasını vekil tâyin etmek suretiyle rü'yayı yorumcuya
anlattırması meşrudur.
4. îbn-i Ömer
(Radıyallâhü anhümâ) teeddüben rü'yası-nı bizzat Peygamber (Aleyhi's-salâtü
ve's-selâm) 'e anlatmamış ve kız-kardeşi olup Peygamber (Aleyhi's-salâtü
ve's-selâm)'in kadınlarından olan H
z. H a f s a (Radıyallâhü anhâ) vasıtasıyla arz etmek
yolunu seçmiştir. Bu durum, îbn-i Ömer
(Radıyallâhü anhümâ) 'in Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'e
karşı nasıl bir edeb takındığına delildir.
5. Hadis gece namazının
faziletine delildir. Bu hususla ilgili geniş bilgi; sünenimizin 5. kitabının
174. babında geçti.
6. Rü'yada sağ tarafa
gitmeyi görmek kişinin âhirette defterinin sağ eline verilecek, yâni cennetlik
olanlardan olduğuna delâlet eder, böyle yorumlanır.
El-Hâfız; îbn-i Ömer (Radıyallâhü
anhümâ)'in rü'yada gördüğü meleklerin isimlerini belirttiğine dâir bir bilgi
edinemediğini, keza cehennemde görüp tanıdığını söylediği K u r e y ş
kabilesine mensup kişilerin isimlerini açıkladığına dâir bir kayda rastlamadığını
söylemiştir.
îbn-i Ömer (Radıyallâhü anhümâ) 'in bu
rü'yadan sonra geceleyin çok namaz kılmaya devam ettiğini ifâde eden hadîsin sonundaki
cümlenin râvi Sâlim'e ait olduğu, Buhar! ve M ü s 1 i m' in rivayetlerinden anlaşılır.
3920) "... Hareşe
bin el-Hürr (Radtyallâhü mkyden; Şöyle demiştir
Ben, Medine-i Münevvere'ye gittim ve
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Mescidinde bir gurup şeyh (yâni
yaşça veya ilimce büyük olan) in yanına oturdum. Sonra yaşlı bir zât bir asaya
(bastona) dayanarak geldi. Yanlarında oturduğum cemâat: Kim cennet ehlinden
bir adama bakmakla sevinmek isterse bu (gelen) zata baksın, dediler. Bu zât
bir sütunun arkasında durup iki rek'at namaz kıldı. Sonra ben kalkıp onun
yanma vardım ve ona: Cemaatın bâzısı (senin hakkında) şöyle şöyle söyledi,
dedim. Bu yaşlı zât: Hamd Allah'adır. Cennet Allah'ındır, dilediğini ona dâhil
eder. (Cemaatın benim hakkımda söylediği sözün sebebine gelince) Resûlullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hayatta iken ben bir rü'ya gördüm. Rü'yam-da
şunu gördüm: Sanki bir adam bana gelerek: Yürü, dedi. Ben de onunla beraber
gittim. Beni büyük bir yola götürdü. Sonra sol tarafımda kalan bir yol bana
gösterildi. Ben de o yola gitmek istedim. Fakat adam: Sen bu yolun halkından
değilsin, dedi. Daha sonra sağımdaki bir yol bana gösterildi. Ben de o yola
girdim. Nihayet kaygan bir dağa vardım. Adam elimi tutup beni (yukarıya doğru)
fırlattı. Ben o anda dağın zirvesinde oldum. Fakat (kaygan dağın tepesinde)
durup tutunamadım. O esnada tepesinde altından bir kulp bulunan demirden bir
direk göründü. Adam (tekrar) elimden tutup beni fırlattı. Nihayet ben o kulpu
tuttum. Adam: (Kulpa) sarıldın mı? dedi. Ben de: Evet dedim. Sonra adam ayağı
ile direğe vurup devirdi. Ben de kulpa sarih kaldım.
Yaşlı zât (sözüne devamla) dedi ki: Ben
ru'yamı Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e anlattım. Buyurdu ki i
«Sen hayırlı bir rü'ya gördün. (Karşına ilk
çıkan) büyük yol mahşerdir. (Sonra) senin sol tarafında gösterilen yol,
cehennem halkının yoludur. Sen o yolun ehlinden değilsin. (Sonra) senin sağ
tarafında gösterilen yol cennet ehlinin yoludur. Kaygan dağa gelince o,
şehîd-lerln makamıdır. (Sen şehid olmak suretiyle bu mertebeye erişmeyeceksin)
. Tuttuğun kulp ise İslâm kulpudur. Bu itibarla sen ölünceye kadar bu kulpa
sarılmaya devam et.»
(İşte) ben bundan dolayı cennet ehlinden
olmayı umanın (yâni kesin bilgi ise ancak Allah katmdadır.)
(Hareşe demiştir ki) Sonra bu yaşlı zâtın
Abdullah bin Selâm olduğunu öğrendim."
3921) "... Ebû Mûsâ
(el-Eş'arî) (RadtyaÜâkü onA/den rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyje buyurmuştur:
«Ben rü'yada Mekke'den hurma bahçeleri
bulunan bir memlekete hicret ettiğimi gördüm. O yerin Yemâme veya Hecer
olduğunu* sandım. Fakat o yerin Medine, Yesrib olduğu görüldü. O rü'yamda bir
kılıcı salladığımı ve kılıcın ağzının kesildiğini de gördüm. Sonra bunun Uhud
(savaşı) günü şehîd edilen mü'minler olduğu görüldü. (O rü'yada şunu da
gördüm:)Sonra kılıcımı (tekrar) salladım ve kılıç en güzel hâle dönüştü. Bunun
da Allanın lütfettiği fetih ve mü'min-lerin toplanması olduğu görüldü. O
rü'yamda (boğazlanmış) sığırlar ve "Allah (m ettiği işte) hayır (var)
dır" (cümlesini) de gördüm. Sonra (boğazlanmış) sığırların Uhud (savaşı)
günü (şehid edilen) mü'minler gurubu olduğu görüldü ve (rü'yada görülen)
hayrın da Allah'ın bundan sonra verdiği hayırdı zaferler) ve Allah'ın bize
Bedir (savaşı) günü lütfettiği sadakat (cihaddaki sabır, metanet) sevabı olduğu[26]
Bu iki hadis Buhârî ve Müslim tarafından da
rivayet edilmiştir.
Birinci
hadiste geçen "Şiyeha" Şeyh'in çoğuludur. Şeyh, ilim veya yaşça
büyük olan kimse demektir. Sariye de sütun demektir. Nehci Geniş ve büyük yol
demektir. Zelak i Kaygan demektir. Halka ve Ur-ye ı Kulp demektir.
Tezcîl: Fırlatmak, atmak ve itmek
mânâlarına gelir.
Hareşe; Mescid-iNebevi'debulunan zâtların
Abdullah bin Selâm (Radıyallâhü anh) hakkında söyledikleri güzel sözü ona
duyurunca Abdullah bin Selâm (Radıyallâhü anh) müslümanlann onun hakkında
beslediği iyi kanaattan memnun olduğu için Allah'a hamdetmiş ve sonra anılan
iyi kanâatin mesnedi olan rü'yayı anlatmıştır. Bu mübarek zâtm cennetlik olduğu
hususunda başka hadisler vârid olmuştur. Tecridi Sarih'in 1534. hadîsi bunlardan
biridir.
İkinci hadiste geçen Hecer, Bahreyn* de
bulunan bir şehir veya Y e m e n' de olan bir şehir ismidir. Yemame de; Mekke
ile Yemen arasında bir memlekettir.
Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in
rü'y&da gördüğü sığırların boğazlanmış olduğuna dâir kayıt; Nevevi ve
el-Hâ-f ı z' m belirttikleri gibi diğer bâzı rivayetlerden alınmadır. Bu kayıt
da göz önünde tutulunca U h u d savaşında şehid olan zâtlar ile yorumlanması
daha açık olur.
Bu hadîste bulunan; cümlesi müteaddid
biçimde yorumlanmıştır. Bu cümlenin rü'yada Peygamber (Aleyhi's-salâtü
ve's-selâm) 'e telkîn edilen bir cümle olduğunu söyleyenlerin görüşü kadı
tarafından tercih edildiğinden ve bundan sonra gelen cümlelere daha uygun
gördüğümden dolayı böyle terceme etmeye çalıştım. Çünkü bunu takip eden
cümlelerde Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), rü'yada gördüğü hayrı
yorumlamıştır.
Bir
yoruma göre bu cümle rü'yada telkin edilmemiş olup Resûl-i Ekrem
(Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) tarafından buyurulan ve Uhud savaşında şehid
edilen mü'minler hakkındadır. Bu takdirde cümlenin mânâsı şöyle olur:
"Onların şehid edilmeleri dünyada kalmalarından daha hayırlıdır."
Başka bir deyimle "Allah'ın sevabı daha hayırlıdır." E1 - K â d ı'
nın beyânına göre sarihlerin çoğu cümleyi böyle yorumlamıştır.
Hâl Tercemesl:
Hareşe bin el-Hür el-Fizârl (R.A.), Hz.
Ömer (R.A.)'m himayesinde büyütülmüştür. Ebû Davûd, onun sanabl olduğunu
söylemiştir. Fakat el-îcli, onun tabiilerin büyüklerinden TB güvenilir bir
ravi olduğunu söylemiştir. Kendisi Ömer ve Ebû Zer (R.A.)'dan rivayette
bulunmuştur. Ravileri ise Bibi bin Hiraş, el-Müsey-yeb bin Bati ve Sbfi
ZurVdır. Halife, onun hicri yetmiş dördüncü yılı vefat etti-ğf&İ
«Oyleiniştlr. KOMİM Sitte «âbJbleri onun rivayetlerini abuslardır. (Hulasa,
106)
3922) "... EbÛ
Hüreyre (Radtyallâhü anh)'âen rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Saüallahü
Aleyhi ve Selletn) şöyle buyurdu, demiştir:
«Ben bîr defa rü'yamda iKi kolumda altından
(mamul) iki bilezik gördüm. (Bunlar bana ağır geldi) Sonra bileziklere üfledim
(ikisi de hemen uçup gitti). Sonra ben bu bilezikleri şu iki kezzâb (çok yalana,
sahte peygamber) Müseyleme ve el-Ansi ile yorumladım.»"[27]
Bu hadîs; Buhâri, Müslim ve Tirmizi
tarafından da rivayet edilmiştir. Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'in
bilezikleri sahte iki peygamber ile yorumlamasının sebebi ve münâsebeti şudur:
Yalancılık bir şeyi yerinden başka bir yere koymak, yersiz konuşmaktır. Altın
bileziğin yeri ise erkeğin kolu değil, kadının koludur. Resûl-i Ekrem
(Aleyhi's-salâtü ve's-selâm), giysisi olmayan bilezikleri mübarek kollarında
görünce, iki kişinin hakkı olmayan peygamberlik iddiasında bulunacağını
anladı. Keza erkeğe haram olan altın bilezik de yalancılığın belirtisidir.
Diğer taraftan Zeheb kelimesi Zihâb kökünden alınmadır. Zihâb gitmek demek
olduğundan sahte peygamberlerin neticesinin gidici olduğunun belirtisidir.
Bileziklerin bir üfleme ile uçup gitmesi de Müseyleme ile el-Ansî'-nin perişan
edilmelerinin alâmetidir.
Hadiste sözü edilen sahte peygamber
el-Esved el-Ansi, S a n' â' da çıkıp peygamberlik iddiasında bulundu. O esnada
Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) hayatta idi. El-Ansİ o çevrede
kendisine bir hayli taraftar topladı ve müslümanlarla savaştı. Nihayet Resûl-i
Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in sağlığında bu sahte peygamber Feyrûz e d
- D e y 1 e m İ tarafından öldürüldü.
Müseyleme tü'1-Kezz âb da Yemâme'de türeyip
peygamberlik iddiasında bulundu. Bâzı rivayetlere göre ilk zamanlarda müslümanlığı
kabul etmiş. Sonra mürted olup böyle bir sahtekârlığa başvurmuştur. Bu
sahtekâr da Hz. Hamza
(Radıyalâhü anh) 'in katili olup bilâhare müslüman olan Vahşi tarafından,
Hz. Ebû Bekir (Radiyallâhü anh)'ın hilâfeti döneminde öldürüldü. Vahşi (Radıyallâhü
anh) 'in onu öldürdükten sonra : Ben câhiliyet döneminde insanların en
hayırlısını şehid ettim. Müslümanlık döneminde de insanların en kötüsünü
öldürdüm, dediği söylenmiştir.
3923) "...
Ümmü'1-Fadl (Lübâbe bint-i
el-Hâris) (RadtyvUâkü anhü-rivayet
edildiğine göre kendisi:
Ya
Resûlallah! Ben rü'yamda gördüm ki; sanki senin uzuvlarından bir uzuv (organ)
benim evimde idi, dedi. Resûl-i Ekrem (Sallal-lahü Aleyhi ve Sellem) de (ona) :
«Bir hayır gördün. (Kızım) Fâtime bir oğlan
çocuğu doğurur. Sen de onu emzirirsin», buyurdu. Sonra Fâtime, Hasan veya
Hüseyin (Radıyallâhü anhüm) ü doğurdu. Ümmü'1-Fadl da (bebeği) Kusem'İn sütü
ile onu emzirdi. Ümmü'1-Fadl (sözüne devamla) demiştir ki t
Bir gün ben onu Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'in yanına götürerek kucağına koydum. Bebek de (O'nun
kucağında iken) işedi. Bundan dolayı bebeğin om uzuna vurdum. Bunun Üzerine Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (bana) :
«Sen oğlumu incittin. Allah sana rahmet
eylesin», buyurdu."
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun
senedindeki râviler güvenilir zâtlardır. Fakat sened munkati (kesik)tir.
Et-Tehzİb ile el-Etrafta beyan edildiğine göre ravi Kabus, babası aracılığıyla
Ümmül-Fadl (R-A.)'dan rivayet etmiştir. (Halbuki burada Kabus ÜmmuTrFadl'dan
rivayet etmiştir.)[28]
Zevâid nevinden olan bu hadisin mânâsı
açıktır. Ü m m ü' 1 -Fadl Lübâbe bint-i el-Hâris (Radıyallâhü anhâ), Hz. A b b
â s (Eadıyallâhü anh)'m zevcesi idi. Aynı zamanda Peygamber (Aleyhi's-salâtü
ve's-selâm)'in zevcesi M e y m û n e bint-i e 1-H a r i s (Radıyallâhü anhâ)'in
kız kardeşi idi. Şu halde Peygamber (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in baldızı ve
yengesi durumunda idi. Hâl tercemesi 522. hadîs bölümünde geçti. Hadiste ismi
geçen Kuşem (Radıyallâhü anh), Abbâs bin Ab-dilmuttalib (Radıyallâhü anh) 'in
oğludur, sahâbîdir. S e -m e r k a n d
savaşında şehid edilmiş olup kabri oradadır.
Sindi' nin beyân ettiği gibi bu hadise göre
Ü m m ü' I -Fadl (Radıyallâhüanhâ)'nın Mekke*den Medine-i Münevvere'ye hicret etmiş olması gerekir.
3924) "... Abdullah
bin Ömer (Radtyallâkü anhümâydan rivayet ğine göre; Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Rü'yamda siyah ve başı (nın saçı) dağınık
bir kadının Medine'den çıkarak nihayet Mehyea'ya —ki, el-Cuhfe'dir —
yerleştiğini gördüm. Sonra ben rü'yamda gördüğüm kadını Medine vebası ile
yorum-ladım. Bu hastalık da oraya nakledildi.»"[29]
Bu hadisi
Buhârî ve Tirmizt
de rivayet etmişlerdir. Hadiste geçen-,
«amAI ^ cümlesi ile ilgili olarak
el-Hâfız: Sanının ki bu cümle râvi
Musa bin Ükbe'ye
aittir. Çünkü rivayetlerin çoğunda bu cümle yoktur, demiştir. Mehyea
kelimesinin lügat manâsı, düz ve geniş arazi demektir.
Cuhfe; Şam dolaylarından gelen hacıların
ihrama girdikleri yerdir. Medine-i Münevvere* ye yaklaşık 8 konak mesafededir.
 i ş e (Radıyallâhü an ha) 'den rivayet edilen bir hadîste belirtildiği gibi
Hicret edildiğinde Medîne-i Münevvere'-nin havası ve iklimi hicret edenlere bir
hayli dokundu. O dönemde Medine-i Münevvere, Hicaz'ın en vebalı ve hastalıklı
bölgesi sayılırdı. Hicretten sonra muhacirlerin çoğu zehirli humma hastalığına
yakalandı. Bunun üzerine Peygamber (Aleyhi's-salâ-tü ve's-selâm) Medine-i
Münevvere' nin hummasının müslümanlann azgın düşmanı olan yahûdilerin
oturdukları C u h -f e' ye 'aktarılması yolunda duada bulundu. Bu rü'ya da o
günlerde görülmüş olabilir. Bu rü'ya ve duâ gerçekleşti. Medine-i Münevvere'
nin iklimi gayet düzeldi, bu belde o günden günümüze kadar tüm müslümanlann
sevimli şehri hâline geldi. Cuhfe de o dönemde bir sıtma merkezi hâline
dönüştü.
3925) "... Talha
bin Ubeydillah (Radıyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir:
Beli
(kabilesin) den iki adam Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel-lem)'in yanına
geldiler. İkisinin müslümanhğı kabul etmeleri beraber olmuştu. Bunlardan
birisinin (İslâmiyet uğrundaki) çalışma ve gayreti diğerininkinden fazla ve
daha kuvvetli İdi. Bunlardan çok çalışkan olanı savaşa gidip şehid edildi.
Diğeri ondan sonra bir yıl daha yaşadı. Sonra o da vefat etti.
Talha demiştir ki: Ben uyurken rü'yarada
cennetin kapısı yanında olduğum sırada bu iki adamla karşılaştım. Sonra
cennetten bir zat çıktı ve bu iki adamdan sonradan vefat edene (cennete girmesi
için) izin verdi. Bir süre sonra (görevli olan) aynı zât (tekrar dışan) çıktı
ve şehid olan adama (cennete girmesi için) izin verdi. Daha sonra (görevli) zât
bana döndü ve t Sen geri dön. Çünkü senin cennete girmen zamanı henüz gelmedi,
dedi.
Talha sabahleyin bu rü'yasını halka
anlattı. Herkes şehîd olan adamın diğerinden sonra cennete girmesine şaştı.
Nihayet bu haber Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e ulaştı ve halk O'na
bu rü'ya olayım arzettiler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) :
«Bu olayın neyine şaşıyorsunuz?» buyurdu.
Sahâbîler:
— Yâ Resûlallah! Bu (yâni önce ölüp
sonradan cennete giren adam) arkadaşından daha gayretli, daha çalışkan idi.
Sonra şehîd edildt Halbuki şu diğeri (yâni arkadaşı) ondan önce cennete girdi,
dediler. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Cennete önce giren adam, şehid edilen
adamdan sonra bir yıl daha yaşamadı mı?» diye sordu. Sahâbîler t
—
Evet yaşadı, dediler. Resûl-İ Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Ve Ramazan ayına erişip oruç tuttu, bir
yılda şu kadar namaz, şu kadar secde etti, değil mi?» buyurdu. Sahâbîler:
— Evet doğrudur, dediler. Resülullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sel-lem) :
«Şu halde ikisinin arasında bulunan mesafe
gök ile yer arasındaki mesafeden daha uzaktır>, buyurdu."
Not: Zevâîd'de şöyle denilmiştir: Bu
hadisin senedindeki râviler güvenilir zâtlardır. Fakat sened munkati (kesikKir.
Çünkü Ali bin el-Medînl ve îbn-i Muin : EbÛ Seleme, Talha (R.A.)'den bir şey
işitmemiş, demişlerdir.
3926) "... Ebû
Hüreyre (Radıyaüâhü ö«A)'den rivayet edildiğine göre; Resülullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Ben (rü'yada) ğul (— boyuna takılan lala —
yi görmek) den lanmam ve kayd (—ayağa takılan pranga — yi görmek)! severim.
Kayd (yâni pranga) dinde sebat etmektir.»[30]
Bu hadisi Tirmizİ daha uzun bir metin
hâlinde rivayet etmiştir. Buhâri ve Müslim de bunu rivayet etmişlerdir. Ancak
uzun bir metin sonunda geçen bu cümlelerin merfû olup olmadığı kesinlik
kazanmıyor. Onun içindir ki Müslim bir rivayetinde bu cümlelerin merfû mu,
yoksa râvi îbn-i Sirîn'e âit mi olduğu hususundaki tereddüdü belirtmiştir.
Başka bir rivayette de Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) *ın sözü olarak
nak-letmiştir.
Ğull: Boyuna takılan lâle mânâsına
yorumlandığı gibi hem buna hem de ele vurulan kelepçe mânâsını içeren şümullü
bir mânâya da yorumlanmıştır. El-Hâfız, el-Fetih te bu görüşleri naklet-miştir.
Buhâri,- bunun yalnız lâle, yâni boyuna takılana mahsus olduğunu Rü'yada lâle
denilen boyun halkasını görmenin hoş karşılanmaması sebebi hakkında şöyle
denilmiştir: Çünkü Allah Teâlâ Kur'ân-ı Ke-rîm'de bunun cehennem ehlinin sıfatı
olduğunu bildirmiştir. Buna dâir âyetlerden birisi Yasin
sûresinin 8. âyetidir:
«Şüphesiz biz boyunlarına, çenelerine kadar
varan lâleler geçirdik. Bunun için başlan yukan doğru kalkıktır.»"
Ağlâl: Ğull'un çoğuludur.
Kayd: Ayağa takılan pranga ve benzeri halka
gibi şeye denir. Rü'yada kaydı görmenin iyiye yorumlanması ve dinde sebat göstermek
mânâsını taşıması sebebi hakkında şöyle denilmiştir: Çünkü pranganın yeri
ayaktır. Bu itibarla; günahlardan, serden ve bâtıl şeylerden sakınmak mânâsmı
ifâde eder. Ayağına pranga vurulan kişi yürüyemez. Bu, bâtıl şeylere yürümeye
engel olan imân ve İslâmiyet'e sadakat için örnek sayılmıştır.[31]
[1] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/89-90.
[2] Yûnus, 64
[3] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/91-94.
[4] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/94-96.
[5] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/96-99.
[6] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/99-100.
[7] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/100-102.
[8] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/102-103.
[9] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/103-104.
[10] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/104.
[11] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/104-105.
[12] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/105-106.
[13] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/106-107.
[14] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/107-108.
[15] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/108-109.
[16] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/109.
[17] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/109-110.
[18] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/110-111.
[19] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/111.
[20] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/111-112.
[21] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/112.
[22] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları:
10/112-114.
[23] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/114-116.
[24] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/116-117.
[25] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/117-118.
[26] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/118-121.
[27] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/121-123.
[28] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/123-124.
[29] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/125.
[30] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/125-128.
[31] Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman
Yayınları: 10/128-129.