ـ5765 ـ1ـ عن
ابن عمرو بن
العاص رَضِيَ
اللّهُ عَنهما
قال: ]قَالَ
رَسُولُ
اللّهِ #:
أرْبَعٌ مَنْ
كُنَّ فيهِ
كَانَ
مُنَافِقاً خَالِصاً.
وَمَنْ
كَانَتْ
فِيهِ
خَصْلَةٌ
مِنْهُنَّ
كَانَتْ
فِيهِ
خَصْلَةٌ
مِنَ
النِّفَاقِ
حَتّى يَدَعَهَا:
إذَا
أُؤْتِمِنَ
خَانَ،
وَإذَا حَدّثَ
كَذَبَ،
وإذَا
عَاهَدَ
غَدَرَ، وَإذَا
خَاصَمَ
فَجَرَ[.
أخرجه
الخمسة.»الُجُورُ«
الكذب
والفسق،
والمراد به
هنا الفحش .
1. (5765)- İbnu Amr
İbni'l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:
"Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse
halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar
kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder,
konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi
aşar." [Buharî, İman 24, Mezalim 17, Cizye 17; Müslim, İman 106, (58); Ebu
Davud, Sünnet 16, (4688); Tirmizî, İman 14, (2634); Nesâî, İman 20, (8, 116).][1]
AÇIKLAMA:
Nifak, bâtının zâhire muhalefetidir. Eğer bu, imanî itikadda
olursa buna nifaku'lküfr denir, eğer inanç esaslarına müteallik olmazsa
buna nifaku'l-amel denir, buna bizzat
yapmak da girer, terk de girer. Nifakın pek çok mertebeleri, dereceleri vardır.
Esasen Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) burada nifaka giren bütün vasıfları
saymış değildir. Başlıcalarına dikkat çekmiştir. Nitekim bir başka
rivayette nifakın dört değil üç alâmeti olduğu
söylenir: "Konuşunca yalan söyler, söz verince döner, itimad
edilince ihanet eder." Hatta bu
sonuncu vechin izahında alimler: "Bu üç hasleti zikrederek diğer
hasletlere bir uyarıda bulunmuştur"
derler ve şu açıklamayı yaparlar: "Diyanetin aslı üç esasa inhisar eder: Kavl (söz),
fiil (iş), ve niyet. Aleyhissalâtu vesselâm kizb ile kavlin fesadına, hıyanetle
fiilin fesadına, verdiği sözden dönme
(hulf) ile de niyetin fesadına uyarıda bulunmuştur."
Nevevî der ki: "Ulemadan bir kısmı, zikri geçen hasletler
bazan, tekfir edilemeyeceği hususunda herkesin icma ettiği, Müslümanlarda da
bulunduğu için, bu hadisi müşkil
bulmuştur. Aslında hadis müşkil değildir, bilakis manası da sahihtir. Muhakkik
alimlerimiz derler ki: "Bu hadisin manası şudur: "Sayılan bu
hasletler nifaktırlar. Bu hasletleri taşıyanlar, bu vasıflarda münafıklara
benzerler ve onların ahlaklarıyla ahlaklanmışlardır."
İbnu Hacer, Nevevî'nin bu açıklamasını daha da açar: "Derim
ki: "Bu cevaptan çıkan netice, hadisteki münafık tesmiyesinin mecaza
hamlidir, yani "Bu hasletleri taşıyan kimse münafık gibidir" demektir. Bu yorum da
"nifak"tan kastedilen şeyin "nifaku'lküfr" olmasına binaendir. Nitekim, mezkur işkale cevap
olarak şu açıklama da getirilmiştir: "Hadiste geçen "nifak"tan
murad nifaku'l-ameldir. Bunu, daha önce
de belirttik. Bu açıklama Kurtubî'nin de hoşuna gitmiş, hatta Hz. Ömer'den
gelen şu rivayetle buna delil de getirmiştir. Hz. Ömer, Huzeyfe (radıyallahu
anhümâ)'ye "Bende nifaktan bir şey
biliyor musun?" demiştir. Hz. Ömer burada nifaku'lküfrü kastetmiş değildir,
bilakis nifaku'l-ameli kastetmiştir.
Bazı alimler, "hadiste mezkur sıfatlara nifak denmesi, o
hasletleri irtikab etmeye karşı korkutma ve sakındırma maksadını güder, zahir,
kastedilenden farklıdır" demiştir. Bu açıklamayı da Hattâbî beğenmiştir.
Hattâbî şu ihtimale de yer verir: "Bu sıfatla muttasıf olan kimse , o
haslete iyice alışmış ve kendisinde sabit bir yol, değişmez bir huy halini
almış olan kimsedir." Bu tahminini hadiste geçen إِذَا edatıyla delillendirir. "Bu edat hangi
fiilin başına getirilirse, onun tekerrürünü ifade eder" der.
Bazı alimler de: "Hadisteki nifak ıtlakı, o hasletlerin
galebe çalması sebebiyle onları mühimsemeyen, hafife alan kimseye aittir"
demiştir. "Çünkü, derler, kimin hali bu olursa umumiyetle o kimsenin
itikadı da bozuk olur.”
Bazıları bir başka nokta-i nazardan hadisi değerlendirmiştir.
Bunlara göre, münafık kelimesinin başındaki eliflam, "ahd" içindir.
Yani münafıkla kastedilen belli muayyen
bir şahıs vardır veya Resulullah
devrindeki münafıklar hakkındadır. Bu görüş sahiplerinin verdikleri
örnekler hep zayıf hadislere dayanır."
Özetleyerek aldığımız bu yorumları kaydeden İbnu Hacer yapılan bu
açıklamalar arasında Kurtubî'nin hoşuna
giden te'vilin en güzel te'vil olduğunu söyler.[2]
ـ5766 ـ2ـ
وعن حذيفة
رَضِيَ
اللّهُ عَنه
قال: ]إنَّمَا
كَانَ
النّفَاقُ
عَلى عَهْدِ
رَسُولِ
اللّهِ #،
فأمَّا
الْيَوْمَ
فإنَّمَا
هُوَ
الْكُفْرُ
بَعْدَ
ا“يمَانِ[.
أخرجه البخاري
.
2. (5766)- Hz. Huzeyfe
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Nifak Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
devrinde vardı. Şimdi ise, imandan sonra küfür vardır." [Buhârî , Fiten
21.][3]
AÇIKLAMA:
Burada Huzeyfe İbnu'l-Yeman (radıyallahu anh) ne demek istemiştir?
Bunun izahında farklı yorumlar ileri
sürülmüştür:
* İbnu't-Tin der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
devrinde münafıklar, dilleriyle inanıyorlar, kalpleriyle inanmıyorlardı. Fakat
Aleyhissalâtu vesselâm'dan sonra gelenler İslam içinde ve İslam fıtratı
üzere doğdular. Öyleyse onlardan kim
küfre düşerse mürteddir. Bu sebepledir ki, münafıkların tabi olduğu ahkâmla, mürtedlerin
tabi olduğu ahkam farklı olmuştur."
* İbnu Hacer de şu yorumu yapar: "Huzeyfe (radıyallahu
anh)'nin, nifaka düşmeyi nefyetmediği açık, her halukârda o, önceki
münafıklarla sonraki münafıkların hükümlerinin aynı olmadığını söylemektedir.
Çünkü nifak, küfrü gizleyip iman izhar etmektir. Bunun her asırda olması
mümkündür. Hüküm farklılık kazanmıştır. Çünkü Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm), onlarla iyi geçiniyor, onların İslam diye izhar ettiklerini onlardan kabul ediyordu,
hatta onlardan İslam'a muhaliflik ihtimali zuhur etse bile. Amma Aleyhissalâtu
vesselâm'dan sonra, İslam'a muhalif bir şey izhar eden kimse, izhar ettiği bu şeyden dolayı derhal muaheze edilir,
kendileriyle iyi geçinmeye ihtiyaç kalmadığı için iyi geçinme hatırına bu
hatalar gözardı edilip terkedilemez."
* Bazı alimler de şunu söylemiştir: "Hz. Huzeyfe'nin
maksadı, İmama itaati terketmenin cahiliye işi olduğunu söylemektir. İslam'da
ise cahiliye yoktur veya cemaate tefrika sokmak Cenab-ı Hakk'ın "Tefrikaya düşmeyin..." emrine aykırıdır.
Bütün bunlar artık gizlikapaklı değildir. Öyleyse bu, imandan sonra küfür
gibidir."[4]
ـ5767 ـ3ـ
وعن ا‘سود قال:
]كُنَّا في
حَلْقَةِ
عَبدِاللّهِ
رَضِيَ
اللّهُ عَنهُ
فَجَاءَ
حُذَيْفَةُ
رَضِيَ
اللّهُ عَنهُ
حَتّى قَامَ
عَلَيْنَا،
فَسَلّمَ،
ثُمَّ قَالَ:
لَقَدْ
أُنْزِلَ
النِّفَاقُ
عَلى قَوْمٍ
خَيْرٍ
مَنْكُمْ. قَالَ
ا‘سْوَدُ:
سُبْحَانَ
اللّهِ إنَّ
اللّهَ عَزَّ
وَجَلَّ
يَقُولُ: إنَّ
الْمُنَافِقِينَ
فِي
الْدَّرْكِ
ا‘سْفَلِ مِنَ
الْنَّارِ. فَتَبَسَّمَ
عَبْدُ
اللّهِ،
وَجَلَسَ حُذَيْفَةُ
فِي
نَاحِيَةِ
الْمَسْجِدِ.
فَقَامَ
عَبْدُاللّهِ
فَتَفَرَّقَ
أصْحَابُهُ فَرَمانِى
بِالْحَصْبَاءِ،
فأتَيْتُهُ. فقَالَ
حُذَيْفََةُ:
عَجِبْتُ
مِنْ
ضَحِكِهِ،
وَقَدْ
عَرَفَ مَا
قُلْتُ،
لَقَدْ
أُنْزِلَ
النِّفَاقُ
عَلى قَوْمٍ
كَانُوا
خَيْراً
مِنْكُمْ،
ثُمَّ
تَابُوا،
فَتَابَ
اللّهُ
عَلَيْهِمْ[.
أخرجه
البخاري.ومقصود
حذيفة بهذا:
أن جماعة من
المنافقين
صلحوا
واستقاموا
وكانوا خيراً
من
أولئك التابعين
الذين خاطبهم
لمكان الصحبة
والصحبة
والصح كيزيد
ومجمّع ابني
جارية بن عامر
رَضِيَ
اللّهُ
عَنهما،
فكأنه أشار
بالحديث الى تقلب
القلوب .
3. (5767)- Esved
rahimehullah anlatıyor: "Hz. Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un
ders halkasında idik. Huzeyfe (radıyallahu anh) geldi ve yanımızda durup bize
selam verdi:
"Nifak, sizden hayırlı bir kavme indirildi" dedi. Esved
de (hayretle):
"Sübhanallah, Aziz ve Celil olan Allah: "Münafıklar
cehennemin en aşağı derekesindedir" (Nisa 145) buyuruyor" dedi. Bunun
üzerine Abdullah tebessüm etti. Huzeyfe de mescidin bir kenarına oturdu. Derken Abdullah kalktı
ve arkadaşları da dağıldılar. Huzeyfe beni çağırmak için bana bir çakıl attı,
yanına geldim. Bana:
"Abdullah'ın gülmesi tuhafıma
gitti, halbuki o benim söylediğimi bilen birisi. Yemin olsun nifak, siz
(tabiiler)den daha hayırlı bir kavme indirildi. Onlar (nifaktan) sonra tevbe
ettiler. Allah da tevbelerini kabul etti" dedi." [Buharî,Tefsir, Nisa
25.][5]
AÇIKLAMA:
1- Alimler, ayete dayanarak "münafıkların azabı
kâfirlerin azabından daha şiddetlidir. Çünkü onlar, dinle istihza
etmektedirler" demişlerdir.
2- Hadiste sahabelerin tabiinden daha hayırlı olmalarına rağmen nifakın yani
münafıklığın onlardan çıkmış olmasını
söylemekle Hz. Huzeyfe muhataplarına ciddi bir uyarıda bulunmuş olmaktadır.
İbnu Hacer der ki: "Münafıklıkla iptila edilenler sahabe
tabakasından idiler. Sahabe ise tabiin tabakasından hayırlıdır. Lakin Allah
onları nifakla iptila etti. Onlar irtidad ettiler ve münafık oldular, böylece
onlardan hayırlılık gitti. Birkısmı tevbe etti ve hayırlılık onlara geri geldi.
Sanki Hz. Huzeyfe, hitap ettiği
kimseleri sakındırdı ve onlara gururlanıp aldanmamalarını hatırlattı. Çünkü
kalp dönücüdür. Bugünkü hal üzere gidemeyebilir. Bu sebeple onları imandan çıkmaya
karşı sakındırdı. Çünkü ameller sona
göre değerlendirilecektir. Onlara, imanlarından son derece güven içinde olsalar
bile, Allah'ın mekrine karşı emin olmamaları gereğini açıkladı. Nitekim
onlardan önceki ve kendilerinden daha hayırlı olan sahabe tabakasında buna
rağmen irtidad edenler ve nifaka düşenler olmuştur. Sahabeden sonra gelen
tabakanın aynı şeye düşmesi haydi haydi
imkan dahilindedir."
Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un tebessümünün , Hz. Huzeyfe'nin bu isabetli
açıklaması karşısındaki taaccübünden ileri geldiği belirtilmiştir.
Hz. Huzeyfe, Hz. Abdullah'ın tebessümünün mahiyetini anlayamamış
olmalı ki, niye tebessüm etti diye hayret etmiş ve hayretini el-Esved'e
açıklama ihtiyacını duymuş ve: "Niye
güldüğüne hayret etmekte haklıyım, çünkü o benim ne demek istediğimi tam anladı ve
sözlerimdeki doğruluk ve isabetliliği de biliyor" manasında serd-i kelam
etmiştir.
Hadisten, içine düştükleri nifak ve küfürden dönen zındıkların
tevbesinin makbuliyetine delil çıkarmışlardır.[6]
ـ5768 ـ4ـ وعن
ابن أبي مليكة
قال:
]أدْرَكْتُ
ثَثِينَ مِنْ
أصْحَابِ
رَسُولِ
اللّهِ #
مِمَّنْ
شَهِدَ بَدْراً
كُلُّهُمْ
يَخَافُ
النِّفَاقَ
عَلى
نَفْسِهِ،
وََ يَأمَنُ
الْمَكْرَ
عَلى دِيْنِهِ،
مَا مِنْهُمْ
أحَدٌ
يَقُولُ: إنَّهُ
عَلى
أيْمَانِ
جِبْرِيلَ
وَمِيكَائِيلَ
عَلَيْهِمَا
السَّمُ[.
أخرجه
البخاري في
ترجمة .
4. (5768)- İbnu Ebi
Müleyke rahimehullah anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabından olup da Bedir
Gazvesi'ne katılanlardan otuz kadarına yetiştim. Hepsi de kendi hesabına
nifaktan korkuyorlar ve dinlerinde fitneye düşmekten kendilerini emniyette
hissetmiyorlardı." [Buharî, İman 36 (Bab başlığında kaydetti).] [7]
AÇIKLAMA:
1- Hadis, mü'minin iman üzere son nefesini vereceğinden emin olmayıp,
"nifaka düşer miyim endişesiyle her an
tetikte olması gereğini te'yid ediyor. İbnu Hacer, hadisin açıklanması
sadedinde İbnu Ebi Müleyke'nin karşılaştığı ve dolayısıyla imanından endişe
içinde olan, nifaka düşmekten korku duyanları belirtme sadedinde Hz. Aişe,
kızkardeşi Esma, Ümmü Seleme, Dört Addullahlar, Ebu Hureyre, Ukbe İbnu'l-Haris,
Misver İbnu'l-Mahreme vs'nin ismini zikreder. Devamla der ki: "Bunların
amelde nifaka düşmekten korktuklarını cezmen söylüyor. Esasen, başkalarından
bunun aksine bir rivayet de mevcut değildir. Dolayısıyla sanki burada bir icma mevcuttur. Çünkü mü'mine amelinde, her an,
ihlasa muhalif birşeyler arız olabilir. Onların böyle bir durumdan korkmaları
illa da onlardan bunun vukuunu gerektirmez. Bu, onların vera ve takvadaki
mübalağalarından ileri gelen bir haldir. Allah onlardan razı olsun,
şefaatçilerimiz kılsın."
İbnu Battal der ki: "Onlar korktular, çünkü ömürleri uzadı ve
beklemedikleri değişmelere şahit
oldular, bunları bertaraf etmeye güçleri yetmedi. Sükut ile müdahene haline
düşmekten korktular."
2- Hadisin devamında İbnu Ebi Müleyke der ki: "Onlardan
hiçbiri imanda, Hz. Cebrail ve Mikail
imanı üzere olduğunu iddia etmedi. İbnu Müleyke, bu sözüyle o yüce sahabilerin
kendilerine iman meselesinde nifakın arız olmadığını cezmen söylemediklerini
belirtmektedir. Çünkü, bu husus, Cibril aleyhisselam'ın imanı mevzuunda cezmen ifade edilir.
3- Buhârî hazretleri, aynı rivayetin devamına Hasan Basri rahimehullah'ın şu sözünü ekler: "(Allah
Teala'dan) ancak mü'min korkar, ondan kendini ancak münafık emniyette
hisseder." Nitekim ayet-i kerimede "Rabbinin makamından korkana iki
cennet vardır" (Rahman 46). Bir başka ayette de "Hüsrana düşmüş bir
kavmden başka kimse Allah'ın mekrinden emin değildir" (A'raf 99)
buyurulur.Dikkat edersek Hasan Basri'nin
kelamında korkulacak şey mezkur değildir. Alimlerden bir kısmı, kastedilen
şeyin "Allah" olduğunu
söylemiştir. Diğer bir kısım
alimler de nifak olduğunu söylemiştir. Siyak nifak görüşünü destekler
ise de, her iki mefhum da muhtevaya uygundur. [8]
[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/177.
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/177-178.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/179.
[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/179.
[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/180.
[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/180-181.
[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/181.
[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte
Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/182.