Kuveyt Evkaf Bakanlığının Önsözü
MÜELLİF HAFIZ İBN HACER'İN HAYATI
EL-METÂLİBU'L-ÂLİYE VE TAHKİKİ
Müsnede" Senetli (Ravi Zincirli) Nüsha:
Mücerrede" Senetlerinden Arındırılmış Nüsha:
Rahman Ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla Başlarım....
Abdest ve Gusül İçin Yeterli Su Miktarı
İçine Leş Düşen Gölet ve Durağan Suyun Hükmü
Kedi Ve Diğer Temiz Hayvanların Artığı
Gece Kapların Ağzının Örtülmesine Dair Emir
Abdest Bozmak/İhtiyaç Gidermek
Fıtrattan Kaynaklanan Özellikler
Abdest Almanın ve Abdesti Tam Almanın Fazileti
Abdestsiz Olarak Allah'ı Zikretmenin Mekruh Oluşu
Abdestsiz Kimsenin Mushaf'a Dokunmasının Yasak Oluşu
Parmak Aralan Ve Sakalı Hilallemek
Abdest Alırken Başkasından Yardım Almamanın Müstehap
Oluşu
(Mestler Üzerine Mestte) Vakte Riayet Etmemek
Mestler Üzerine Meshin Başlangıcı
Abdestten Sonra (Avret Mahalline) Su Serpmek
Abdestten Sonra Mendille Silinmek
Abdest Aldıktan Sonra Okunacak Dua
Bir Kere Namaz Kıldıktan Sonra Abdesti Yenilemek
Ateşin Değiştirdiği Yiyecekleri Yemekten Dolayı Abdest
Almak Ve Bunun Neshi
Süt İçtikten Sonra Ağzı Çalkalamak
Cinsel Organa Dokunmak Sebebiyle Abdest Almak
Deve Sütü İçmekten Dolayı Abdest Almak
Kadının Artık Suyuyla Abdest Almak
Kişinin Gusülden Sonra Hanımının Vücut Sıcaklığıyla
Isınması
Hamam ve Orada Tamamen Soyunmanın/Çıplak Olmanın Mekruh
Oluşu
Tekrar Cinsel İlişkiye Girmek İsteyen Cünüp Kimse için
Cinsel Organını Yıkama Emri
Cünüp Kimsenin Mescide Girmesinin Yasak Oluşuna Dair
Yıkanma İmkânı Bulamayan Cünüp Kimsenin Abdest Almasına
Dair Emir
Meninin/Spermin Temiz Olup Olmadığına Dair İhtilaf
İki Sünnet Yerinin Birleşmesiyle Guslün Farz Oluşu Ve
"Su, Ancak Suyun Gelmesiyle Farz Olur" Hadisi
Suyun/Yıkanmanın Ancak Suyun/Meninin Gelmesiyle Farz
Olacağına Dair
Farz Ve Sünnet Olan Yıkanmalar
Hayızlı Kadının Bedeninin Temiz Oluşu
Gece Adet Kanma Bakmanın Mekruh Oluşu
Adetli Kadınla İlişkiye Girmenin Yasak Oluşu, Bunun
Kefareti Ve Bu Durumdaki Helal
Davranışlar
Allah Resûlü'nün (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Müezzinleri
Ramazan'da Fecirden Önce Ezan Okunması
İmamın Müezzin Olamayacağına Dair
Ezan İşitildiğinde Söylenecek Sözler
Sevabını Allah'tan Bekleyerek Ezan Okumanın Fazileti
Ezan Okuyanın Kameti de Getireceğine Dair
Kamet Getirilirken Yalnız Kamet Getirilen Namazın Geçerli
Olacağına Dair
Namaz Kılınması Yasaklanan Yerler
Öğle Namazını Havanın Serinlemesine Kadar Geciktirmek
İkindi Namazının Geciktirilmesi ve Acele Edilmesi
Gerektiğinde Öğle ile İkindi Namazlarını Cem Etmek
Yatsı Namazının Geciktirilmesi
Yatsı Namazının Ateme (Gecenin Birinci Üçte Biri) Diye
İsimlendirilmesinin Hoş Karşılanmayışı
Yatsı Namazını Kılmadan Uyumanın Mekruh Oluşu
Yatsıdan Sonra Oturup Sohbet Etmenin Mekruh Oluşu
Sabah Namazından Sonra Güneş Doğuncaya Kadar Zikretmenin
Fazileti
Namaz Kılınması Yasaklanan Vakitler
Beş Vakit Namaz Dışında Farz Namaz Olmadığına Dair
Kıbleye Dönme ve Namaz Kılanın Sütre Kullanması
Tek Elbiseyle Namaz Kılmanın Caiz Oluşu
Üzerinde Namaz Kılınan Şeylere Dair
Kendisine Dönük Olarak Namaz Kılınması Caiz Olan ve
Olmayan Şeyler
Namaz Kılma Amacı Dışında Bîr Amaçla Mescit Yapmanın
Mekruh Oluşu
Mescitlerde Bulunmanın Fazileti
Mescide Girerken ve Oradan Çıkarken Okunacak Dua
Namaz Esnasında Sakınılması Gereken ve Gerekmeyen Şeyler
Cemaat Oluşması İçin Gerekli Olan En Az Sayı
İmamın Hareketlerine Uyulmasına Dair Emir
İmamlık Görevini Mutedil Bir Tarzda İcra Etmeyenin Günahı
İmamın Namazı Kısa Kıldırmasına Dair Emir
İmama Yanıldığı Yeri Hatırlatmak
Âlemlerin Rabbı Cenâb-ı Hak Zülcelâl'e sayısız ve nihayetsiz hamdlar; sultanımız Habîb-i Kibriya ve Şefî-i Rûzi Ceza olan Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi veseilem) ve onun günahlardan arındırılmış olan yüce ehl-i beytine nihayetsiz salâtü selâmlar olsun...
Hadise olan ilgini ve Hadis Koleksiyonu çalışmalarınım ilk dönemlerinde MetâUJj'm bir yazma nüshasını Süleymaniye Kütüphanesinde [1] görmüştüm. 70 küsur satırda çok ince ve küçük hatla yazılmış olan el yazma nüshası ve içinde ihtiva ettiği çok sayıda başka kaynaklarda az bulunan nadir hadisleri ile yıllardır zihnimde yer eder dururdu. 15 hadis kitabının makbul olanlarını bir arada sunan Cem'ul-Fevâid'm neşrini yaparken Türkçe'ye olabildiğince fazla hadis çevirisi arzetme isteği ile En Eski Sekiz hadis müsnedini ihtiva eden el-Metâlibu'I-âliydyı tercüme işlerini başlatmıştım. Cem'ul-Fevâid'dtn sonra onun devamı mahiyetinde olmak üzere yine konularına göre hazırlanmış bulunan bu müstesna çeviriyi de Türkçe olarak yayınlama imkânına kavuştuk.
Metâüb, Habîburrahman el-A'zamî'nin Hindistan'da yayınlanmış tahkikli neşri ile dört ciltlik bir çalışma halinde elimizde mevcut tek baskısı idi. Muhakkik, bu tahkikini daha sonra gelecek olan önsözde de belirtileceği üzere "isnâdları" kaldırılmak suretiyle kısaltılmış (muhtasar^mücerred) nüshayı esas alarak hazırlamıştır. Biz ise bu boşluğu doldurmak üzere orjinal halindeki gibi ravi zincirleri ile hadislerin Arapçalarını koymayı murad ettik. Aynı maksada hizmet amacıyla kitabın Ganîm b. Abbâs ile Yâsir b, İbrahim'in tahkikleri ile Riyad'da Dâr el-Vatan tarafından 1997 yılında yapılmış "Müsnede"neşrini gördük.
Mısır'da faaliyet gösteren ve karşılıklı olarak yardımlaştığımız; Cevamiu'l-kelim adlı CD ürünü ile büyük bir boşluğu doldurduğuna inandığımız OFFOK isimle bilgisayar şirketinden Metalimin DOC belgesini temin ettik ve resim formatı yerine yazı formatmda Arapça metinleri sunma imkanına kavuştuk. Hadis çevirileri ise el-A'zamî'nin tahkikinden yapıldı.
A'zamî, çalışmasına
iki el yazması nüshayı esas almıştır ki ikisi de Türkiye'de mevcut nüshalardır:
1.
Mücerrede,
2. Müsnede. "Mücerrede" nüshasında hadislerin ravi zincirleri atılmıştır; Müsnede'de ise kitabın müellifinin kaleme almış olduğu orjinal formu olup hadislerin ravi zincirleri mevcuttur. A'zamî, Mücerrede nüshasını esas almıştır; buna nispetle var olan fazlalıkları ise dipnotlarda belirtmiştir. Mısır'daki söz konusu şirket tarafından isnâdlı nüshaları göz önüne alınarak hazırlandığı için kitabımızın Arapça metinleri Müsned&ye; Türkçe çevirileri ise Mücerrede'yi tekabül etmektedir.
Tercümeye esas alınan kitapta Arapça metinler içinden tecrid olunan râvi zincirlerini, rivayet bilgilerini ve hükümlerini -ki bunların tümü İbn Hacer'in orjinal nüshasında mevcuttur font hacmini küçültmek suretiyle bir nevi "tecritte" bulunmuş olduk.
Sözünü ettiğimiz Arapça metin belgesinde A'zamî'nin tahkikinde bulunmayan hadisler, hatta bölümler {örneğin Kuşluk Namazı bölümü) olduğunu gördük. Bunları da kitabımıza çevirileri ile birlikte ilave ettik. Fakat ek numara vermedik. Muhakkik A'zamî'nin dipnotlardaki tahkikini aynen dipnotlarımızda çeviri olarak aktardık.
Hadislerin rivayet yollarına hükümler verilirken bazı hadis terimleri kullanılmıştır. Bunları genellikle İtalik stili ile belirttik:
Merfû: Hz. Peygamber'e ait olan söz, hareket ve takrirdir.
Mevkuf: Sahabeden her hangi birinin söz, hareket ve takriridir.
Mürsel: Râvi zincirinde sahabi olmaksızın tâbiûndan bir zât tarafrndan rivayet olunan Allah Resûlü'ne ait söz ve fiillerdir.
Munkatı veya "Senedinde kopukluk vardır" ifadesi: Râvi zincirinde tek bir ravininin düşmüş olduğu hadis.
Sahîh: Râvileri hem "adalet", hem de "zapt" sıfatlarını haiz, kopukluk söz konusu olmayan ve "illetten" güvende olan hadistir.
Hasen: Sahîh ile zayıf arasında bir mertebe olup kabule yakın hadislerdir.
Muallak: Ravi zincirinin (müellife göre) baş tarafından bir ya da daha fazla râvinin düştüğü/zikredilmediği hadis.
Tahrîc: Kitabın yazarının hadisleri kendine ulaşan râvi zinciri ile birlikte vermesidir.
Muhtasar: Birden fazla hadis metni karşılaştırıldığında daha az detay içeren, başka bir deyişle metni daha küçük olan.
Münker: Zayıf ravilerin, başka bilisinin rivayet etmediği hadisleri nakilde tek kaldıkları hadistir.
Ayrıca dipnotlarda "İsnadında falanca râvi vardır" şeklindeki ifadelerden o şahsın zayıf ya da tenkide uğramış olduğu belirtilmek istenilmiştir.
Hadis metinlerinden sonra "Ben derim ki" ibaresiyle başlayan sözler, İbn Hacer'e ait olup; genellikle hadisin râvileri ve rivayet değerlendirmeleri hakkında bilgiler vermektedir.
"Asıl"da şeklinde gönderme yapılan şey, kitabın Arapça neşrine kaynaklık eden Mücerrede nüshasıdır.
"ez-Zevâid", Mecmau'z-zevâid olup; el-Bûsîrî ile onun İthâfu's-sâdeti'l-mehera adlı eseri kastedilmiştir.
Lütfettiği bütün dinî ve dünyevî nimetlerinden dolayı Allah'a hamdolsun. Yaratılanların en şereflisi efendimiz Muhammed'e, onun âline ve ashabına, Allah'ın yeryüzü ve yeryüzündekilerini yok edeceği vakte (kıyamete) kadar her devirde O'nun (saUallahu aleyhi vtsellem) hadislerinin hamili olan adalet sahibi hadis taşıyıcılarına salâtü selam olsun.
İmdi, bu eser, bu bakanlığa (Kuveyt Evkaf Bakanlığına) bağlı İslam İşleri Dairesi'nin halkın kullanımına sunduğu «İslâm Mirası» serisinin dördüncü kitabını teşkil etmektedir. Böyle yapmakla Bakanlık, devletlerin ekserisinde ismi vergi toplama işiyle irtibatlandırılan Vakıflar Bakanlığı üzerine önderlik/hidayet damgasını vurmayı hedeflemektedir. Zira Allah, adil halife Ömer b. Abdülaziz'in dediği gibi peygamberi Muhammed'i (sallaMıu aleyhi veseüem) vergi toplayıcrsi olarak değil, hidayet rehberi olarak göndermiştir.
Yüce Kur'ân'm nurundan beslenen ilk iki kitaptan sonra bu kitap da (bir önceki üçüncü kitap Muhtcısaru Sahih-i Müslim gibi), pâk Sünnet bahçesinden seçildi. Bu noktada seçkin insanların, yani hadise özel ilgi duyanların, şer'î ilimlere aşina olanların ve dinî kültürünü artırmak isteyenlerin ihtiyacı dikkate alındı. Eser, bu özelliklere sahip kimselere hadislerin tahriç ve tenkidini yapmada yardımcı olacak, onları, bütün hadisleri ihata etme ve büyük hadis koleksiyonlarını bir yerde toplama yolunda umulan hedefe bir adım daha yaklaştıracak önemli bir kaynak niteliğindedir. Aynı zamanda konunun uzmanı olmayanlar için de değerli bir kaynak olma özelliği taşıyan kitaptan herkes kendi kapasitesine, bilgi edinme ve öğrenme konusundaki birikimine göre istifade eder. Buna göre eser, ihtiva ettiği yönlendirici/hidayet kaynağı sahîh hadislerle ve selef-i salihten/ilk salih nesillerden kaydettiği ve şeriatın anlaşılıp uygulamasında belli bir değer taşıyan örnek olaylarla umumî fayda ve yarar sağlayan bir toprağı temsil etmektedir.
Muhakkikin mukaddimesinden de bilineceği gibi, el-Metûlib ul-âliyye'y\e, meşhur Altı Hadis Kitabı (Kütüb-i sitle) ile Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde bulunmayan hadislerin bir araya getirilmesi kastedilmiştir. Bu da toplam sekiz Müsned'in muhtevasından seçilerek yapılmıştır (Müsned: Sahabe neslinden olan ravinin ismine göre tasnif edilen hadisi kitabı demektir). Müellifin döneminde en Önemlileri bulunan bu müsnedlerin çoğu imanımıza dek elyazması olarak ulaşamamıştır. Dolayısıyla bu eseri gün
yüzüne çıkarmak, aynı zamanda söz konusu Müsned'leri de yeniden canlandırmak ve ihtiva ettikleri hadisleri muhafaza etmek demektir.
Ayrıca el-Meîâiibü'l-âliye, Nebevi sünneti toplamada geçmişte Mecdüddin İbnü'l-Esîr'in el-Câmiu'l-usûl'ü ve Hafız Nureddin el-Heysemî'nin Mecmau'i-zevâid'i gibi... (bu uğurda yerleştirilen/oluşturulan) tuğlalar yanında (dikkate alınması gereken önemli) bir tuğlayı da temsil etmektedir. Dolayısıyla bu eserleri basıp gün yüzüne çıkarmak, Sünnet ansiklopedisine hazırlık niteliği taşıyan en mühim çalışmalardandır. Tek eksiği, daha fazla baskı araçlarına ihtiyaç duyulması ve yöntem bütünlüğünün sağlanmasıdır. Hakikaten şeriatın asıllarından ikinci asılı (sünneti) tespit edip fıkhı meselelerin tahkiki ve çeşitli mezheplere ait içtihatların tasdiki için ona ulaşılmasını kolaylaştırmak bakımından o ansiklopedik esere ne kadar muhtacız!
Müellife gelince, bu büyük hafız (Sahîh-i Buharı şârihi) İbn Hacer el-Askalânî olup 852 H. yılında vefat etmiştir. Şöhretiyle Sünnet bilimi çevrelerini kaplamış, hayatı boyunca ve geride bıraktığı hadis ilminin çeşitli kısımlarına dair pek kıymetli ilmî mirasıyla vefatından sonra da asırlarca âlimlerin gönlünde üstün bir yer edinmiştir. Bundan da öte, rical tarihi ilmi (ravi biyografileri), Hafız ez-Zehebî'nin eserlerinden sonra onun eserleri etrafında döner olmuştur.
Eseri, el-Humeydî'nİn Müsnedi, Ibnü'l-Mübârek'in ez-Zühdil, Saîd b. Mansûr'un Süneni vs. gibi eserleri tahkikli neşirlerinden de anlaşılacağı üzere Hindistan İslam âlimlerinin ileri gelenlerinden, hadis ve fıkıh ilminin mütehassıslarından, muhaddis aliâme Şeyh Habibürrahman el-A'zamî tahkik edip üzerine talik yazmıştır (notlar düşmüştür). Muhaddis Şeyh Ahmed Muhammed Şâkir'in Ahmed b. Hanbel'in Müsnedini tahkikine yönelik yazdığı tenkit ve önerileri onun nasıl bir üstün kabiliyete sahip olduğunu ve tahkikindeki titizliğini ortaya koymaktadır. Nitekim Müsnedin muhakkiki (Ahmed M. Şâkir) onun bu tenkitlerini büyük bir takdir, saygı ve övgü ile karşılayarak eserin son cüzünde yayınlamıştır.
Biz İslam ümmetine, Allah Resûlü'nün (salkllahu aleyhi veseDem) kendilerine sarıldığımız sürece sapıtmayacağımız güvencesi verdiği iki esastan birini teşkil eden Nebevi Sünnet kütüphanesine katılmak üzere mirasımıza ait yeni bir eseri sunarken bu mirasın neşrinin ümmeti, memnuniyet verici bir tarzda yeniden dinine döndürmede müessir bir etken olmasını umuyoruz ki, bu sayede kendisini şaha kaldıracak yolu görüp, onda ilerler, kendisini ondan saptıracak yollara girmez. îşte o zaman insanlığı, tabiî bilimler ve maddi medeniyet alanlarında ulaşmış olduğu yüksek mertebeye, kaydettiği üstün başarılar ve keşiflere rağmen, içine düştüğü ve her geçen gün tehlikesi büyüyen dinî ve ahlakî bakımdan geri kalmışlık uçurumundan kurtarma yolunda layık olduğu konuma gelir ve kendine ait rolü üslenir.
Son söz olarak, Bakanlığımız İslam İşleri Dairesi'nin kendi bünyesinde bulunmasından şeref duymakta ve bu dairenin çeşitli alanlarda yürüttüğü faaliyetlerini takdirle karşılamaktadır. Ki bu faaliyetlerden biri de Tarihî-fCültürel Mirası ihya etmektir. Bu erdemli alanda hizmetlerin devamını ve daha fazlasını umuyor, aziz ve celil olan Mevla'mıza, bundan umumi fayda sağlaması için dua ediyoruz. Zira O, en hayırlı dilek dilenen ve (dileklere) en cömertçe karşıhk verendir.
Abdullah el-Meşârî er-Ravdân Vakıflar ve İslâmî İşler Bakanı (Kuveyt)
Adı Ahmed b. Ali b. Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Ahmed, künyesi Ebu'1-Fazl, lakabı da Şihâbüddin'dir. Hacer ailesine nispetle İbn Hacer olarak tanınırdı. Hacer ailesi Cerid ülkesinin güney sınırında -İbnü'l-İmâd'm belirttiğine göre- Kabis yöresinde yaşayan bir kavimdir. Müellifin öğrencisi Sehâvî ise, Hacer kelimesinin atalarından birinin lakabı olduğunu söylemiştir.
Mensup olduğu kabileye nispetle el-Kinânî, atalarının aslının geldiği Filistin'in sahil tarafında bir köy olan Askalân'a nispetle de el-Askalânî nisbesiyle anılır. Bunlara daha sonra sırasıyla el-Mısrî ve el-Kâhirî nisbeleri de eklenmiştir. Çünkü eski Mısır'da doğmuş, sonra Kahire'ye göçmüştür.
773 yık Şaban ayının 22'sinde doğdu ve yaklaşık 80 yıl yaşadı. [2] Buna göre İbn Hacer, Askalân asıllı olup doğma, büyüme Mısırlıdır. Mısır'da yaşamış, orada vefat etmiştir.
Ahlakî özellikleri arasında onun parlak yüzlü, beyaz sakallı, kısaya yakın gür saçlı, zayıf tenli, lisanı fasih/düzgün, mahzun sesli, üstün zekalı ve derin anlayışlı olduğu zikredilir.
1. İbn Hacer yetim olarak büyüdü. Babası, dört yaşındayken, annesi de daha önce bebek iken vefat etti, Hamilerinden/Vasilerinden (o dönemde Mısır'ın büyük tüccarlarından) Zekiyyüddin el-Harrûbî'nin gözetiminde büyüdü. Beş yaşını tamamlayıncaya kadar Küttâb'a (Sıbyan mektebi) gitmedi. Dokuz yaşında Şeyh Sadreddin es-Seftî'nin yanında Kur'ân'ı ezberledi. On iki yaşında hamisinin refakatinde Mekke'yi ziyareti sırasında kendisine teravih kıldırtıldı!
Aynı zamanda o dönemde yaygın olan temel ilmi eserlerden (mütân) de önemli bir kısmını ezberledi. el-Umde, hocası Hafız el-Irâkî'nin el-Elfiye fi ıdûmi'l-hculîs'i, el-Havî es-Sağîr, Muhtasarı İbnü'l-Hacib ft'l-usûl, Mülhatii'l-İ'râb,,. bunlardandır.
Mekke'de İbn Zahîre'den Umdeyi {Umde!it'I-ahkâm) okudu. Sonra Kahire'de el-Ebşîtî'den biraz ilim okudu. Ergenlik çağına ulaştıktan sonra da, isimleri hocaları bahsinde gelecek olan, dönemin bir gurup âlimiyle birlikte
Hacerln Biyografisi
bulundu ve onların her birinden kabiliyetine göre ilim tahsil etti. İbnü'l-Imâd, onun yetişkin olduktan sonra ticaretle uğraştığını zikreder.
2. önce kendisine tarih ilmi sevdirildi. Zihnine ravilerin halleriyle ilgili pek çok husus takıldı. 792 H. yılından itibaren edebî ilimlerle meşgul oldu. Nazıma kapıldı, -İbnü'l-İmâd'm ifadesine göre- son derece hoş pek çok şiir söyledi, maktu (kısa şiir) ve nât-ı şerifler (Peygamber hakkında methiyeler) yazdı.
3. Sonra Allah ona hadis ilmini sevdirdi. Hadis araştırmasına 793 H. yılında başladı. Fakat ancak 796 yılında bu işe yoğunlaşabildi. Bu yılda kendini tamamen hadise ve hadis ilimlerine verdi. Dönemin hafızı Zeynüddin el-îrâkî'ye bağlandı ve on yıl derslerine devam etti. Ondan icazet alarak Elfıyesmi, Elfiye şerhini ve İbnü's-Salah'ın Mukaddimesi üzerine yazdığı Nüket'ini (Notlarını) anlayarak ve inceleyerek kendisine okudu. Bunlardan başka hacimli eserlerden ve kısa cüzlerden de pek çoğunu kendisine okudu. Irakî'nin senet, metin, illel (hadis illetleri) ve ıstılah olarak hadis ilmine dair imlalarından (emâlî) faydalı bir miktarını öğrendi, bir kısmını da kendisi imlâ ettirtti.
4. Sonra Kahire'ye göç edip, 800 H. yılından önce oraya yerleşti. Şam, Mısır, Hicaz, Yemen'e ve bu bölgeler arasında kalan merkezlere ilmî seyahatler gerçekleştirdi. Erken yaşta ilmi derinlik kazandı, öyle ki -Bulkînî ve Irâkî gibi- devrin büyük âlimleri kendisine iftâ/fetva verme ve tedris/öğretim icazeti verdi. Hadisi yaymaya yönelip kendini müzakere/inceleme, tedris, telif ve ifta bakımından hadis ilmine adadı.
5. Pek çok ilim merkezinde öğretim/tedris faaliyetinde bulundu. Hüseyniyye ve Mansüriyye medreselerinde tefsir, Baybarsiyye, Zeyniyye, Şeyhûniyye vs. medreselerinde hadis okutması, aynı şekilde Mahmudiye medresesinde hadis ve Müeyyidİyye vs. medreselerinde fıkıh okutması bu tür faaliyetlerindendir. Bini aşkın mecliste ezberden (ilim) imla ettirdi.
îaybars Hankâhı'nda yirmi sene boyunca imlâ yaptırdıktan sonra Kâmiliyye Dârülhadis'ine geçti.
Ayrıca Baybars medresesi meşihatına getirildi. Bu ve Sehâvî'nin ed-Dctv'da saydığı daha başka medreselerin teorisini yazdı.
6. Kadılık işlerine bulaşmamaya karar vermiş, hatta kendisine Sadreddin el-Münâvî 800 H. yılından önce onun vekilliğini yapmasını önerdiğinde, bu önerisini kabul etmemişti. Aynı şekilde kendisine el-Melikü'1-Müeyyed ve sonraki melikler tarafından bağımsız kadılık görevi teklif edildiğinde reddetmişti. Daha sonra dostları onu bu görevi kabule zorladılar ve (kadılık görevini) kabul ederek el-Melikü'1-Eşref Barsbay döneminde 827 H. yılı Muharrem ayından itibaren Şafiî kadılkudâtı (Başkadı) olarak göreve başladı. Ama bu görevi kabul ettiğinden dolayı pişmanlığı hepten arttı. Zira Sehâvî'nin anlattığına göre "Devlet erkanı, âlimlerle sıradan insanlar arasında fark gözetmiyorlardı. Gerçeğe aykırı işaretlerinin/ yönlendirmelerinin reddedilmesi halinde kınamada/eleştiride aşırı gidiyorlardı. Büyük küçük herkese dalkavukluk yapmak gerekiyordu ki, bu şartlarda onların her istediklerini adalet ölçüsüne göre yerine getirmesi mümkün değildi."
Bir çok kez kadılık görevinden uzaklaştırıldı -zaman zaman da kendini bu görevden azletti. 21 yılı aşkın süredir devam eden kadılık görevinden sonra nihayet 852 H. yılı Cemâziyessânî'de bu görevini bıraktığında ondan tamamen ayrılmaya karar vermişti. Çünkü davalara bakışı, hakikat uğrundaki sertliği ve Allah'ın dini konusunda kimseye dalkavukluk etmeyişi sebebiyle kendisine gelen davaların sayısında artış olmuştu.
7. Kadılık görevinden ayrıldığı vefat yılında evine kapanıp ilim ve telif işleriyle meşgul olmaya devam etti. Bu meşgalesini daha evvel de bırakmamıştı. Aksine -tedris ve kadılık görevlerinden başka- Darü'l-Adl'de (Adalet Sarayı) fetva işlerine de baktı. Önce Ezher Camii'nde, sonra Amr Camii'nde hatiplik yaptı. Mahmudiye kütüphanesi yöneticisi oldu ve kütüphane için fihrist hazırladı. Bundan başka değişik dönemlerde daha başka makamlarda da bulunduğu oldu.
Daha evvel Hafız İbn Hacer'in genelde bütün ilimlerde, özelde ise hadis ilminde yetkin bir şahsiyet olduğuna ve bu alanda temayüz ettiğine işaret etmiştik. Hadis ve hadis ilimleri alanındaki tahassusundan maada, fıkıh ve Arap dili alanında da kayda değer bir derinliğe sahipti. İlk meşguliyet alanı ise edebiyat ve tarihti. İbnü'1-İmâd onun hakkında bir zatın: "Fıtraten şair, sanat bakımından muhaddis ve özel çabayla da fakihti" dediğini nakleder. Bütün bu çalışmaları sonucu kendi döneminde (ilmi çevrelerde) büyük bir mevki kazandı. Dönemin âlimlerinin büyük çoğunluğu ondan ders aldı, uzak beldelerden insanlar ona geldi.
Dönemin önde gelen âlimleri hıfzına, ricali (hadis ravilerini) tanıma ve hatırlamadaki eşsizliğine, âli ve nazil isnatlar ve hadis illetleri alanındaki bilgisine tanıklık etmişlerdir. Bu alanda ası! tek merci oldu. Hocaları, akranları ve sonraki nesillerden pek çok kimse onun teliflerini elde etmek için özel gayret gösterdi. Önde gelen âlimler onun kitaplarını istinsah ettiler. Haha havatta iken vavılfh. Eşraf onunla görüşmek ve tabaka tabaka ondan ilim öğrenmekten iftiharla bahsetti. Şevkânî ve başkalarının dedikleri gibi, bu konuda küçükler büyüklere katıldı.
Hocası Irâkî onu "Hadisi en iyi bilen öğrencisi" olarak değerlendirirken, Takî el-Fâsî ve Burhan el-Halebî'den her biri "Onun gibisini görmedik!" der. Öğrencisi Sehâvî, biyografisini geniş biçimde ele almış, kendi dönemindeki mevkiini ve ilmi yayma ve tahkik etmedeki katkısını ayrıntısıyla dile getirmiştir. İbnü'1-İmâd biyografisinde onu: "Şeyhü'l-İslam (İslam'ın üstadı), Alemü'l-A'lâm (Seçkinlerin seçkini), hadiste müminlerin emiri, asrının hafızı" diye tanıtırken Şevkânî de: "Büyük meşhur hafız, hadis ilmi ve illetleri alanında sonraki devirlerde de eşsiz imam/üstad... öyle ki onun Hafız lakabı herkesin ortak görüşü haline geldi" diye niteler.
İbn Hacer, daha evvel isimleri zikredilenlerden başka, Şemsüddin b. Kattan (ki bu zât, hamilerinden/vasilerinden biridir), Nureddin el-Edmî gibi şahıslardan da ilim tahsil etti, el-Ebnâsî'den fıkıh okudu ve uzun müddet onunla birlikte oldu. Sonra bir müddet Bulkînî'nin yanında kaldı. Onun Şafiî fıkhına dair el-Minhâc, er-Ravda ve Muhtasara 'l-Müzenî üzerine yaptığı fıkıh derslerine katıldı. Aynı şekilde İbnü'l-Mülakkın ve İzzeddin b. CemâYnın yetkili olduğu ilimlerin büyük çoğunluğuna dair derslerine devam etti. Dilbilgisini el-Kamûsii'l-muhîf'm yazarı Mecdüddin el-Feyrûzâbâdî'den okudu.
Sehâvî der ki; "Dönemin insanlarından hiç kimsenin olmadığı kadar çok hocası oldu. Çünkü onların her biri kendi alanında derin bilgi sahibi, meşhur olduğu dalda seviyesine yetişilemeyecek derecede uzman kişi idi. Meselâ, et-lenûhî kıraat ilmi ve bu alandaki âli isnat konusunda, el-Irâkî hadis ilimleri ve meselelerinde, Heysemî metinlerin ezberi ve ezberden okunmasında, el-"Ulkînî hafızasının genişliği ve derin vukûfıyetiyle, İbnü'l-Mulakkm eliflerinin çokluğuyla, Mecdüddin el-Feyrûzâbâdî dili ezberlemesi ve dile "^kûfiyetiyle, el-Ğumârî Arapça bilgisi ve ilgili meselelerde, İzzeddin İbn errıâ'a pek çok alandaki tahassüsü ile birer üstattılar..."
İbn Hacer'in ilim okuduğu hocalardan yine Ebu'l-Abbâs el-Lü'lüî, Ebû Ureyre b. Hafız ez-Zehebî, Ebu's-Sa'd es-Sem'ânî ve daha pek çok kimse saVUabilir.
Hacer'in ders okuduğu hocalarının sayısı o kadar çoktur ki, onları '2at kendisi el-Mecınau'l-müesses bi'l-mu'cemi'l-müfehres adını verdiği bir toplamıştır. Alfabetik sıraya göre isimlerini zikrettiği hocalarının arnını beş tabakaya ayırmıştır... Hocalarının sayısındaki bu çokluğun kaynağı, kuşkusuz onun tahsil hayatındaki hareketliliği, ilim öğrenmek ve hadis dinlemek için gerçekleştirdiği geniş çaplı seyahatlerdir.
Bu konuda Sehâvî şunları kaydeder: "Talebelerinin sayısı o kadar arttı ki, hemen her mezhebin önde gelen bilginleri onun öğrencisi oldu. İnsanlar grup grup ondan ders okumaya başladı. Oğullar babaların, torunlar, oğullar dedelerin ders halkalarına katılır oldular. Onun ders halkasmdaki kalabalık hiç kimsede olmadı..."
En meşhur öğrencileri şunlardır: ed-Davü'l-lâmCnin müellifi Hafız Şemsüddin es-Sehâvî, Şeyhü'l-İslâm Kadı Zekeriyâ el-Ensârî, Cemaleddin İbrâhîm el-Kalkaşendî, Şerefüddin Abdülhak es-Sinbâtî, İzzü'd-dîn b. Fehd, İbn Ekmâş, Burhaneddîn el-Bukâ'î ve uzun uzadıya isimleri zikredilebilecek daha pek çok kimse.
Yine el-Metâlibu'l'âüyyeye benzer bir kitap olan Muhtasara ithafı'l-mehera bi z.evâidi' l-mesânîdi' l-aşere isimli eserin müellifi Şİhâbuddin Ahmed b. Ebû Bekir el-Bûsirî de onun öğrencilerindendir.
Sehâvî, hafız İbn Hacer'in teliflerinin çokluğuna işaret ederek şöyle der: "Başta hadis olmak üzere, edebiyat, fıkıh, usûlüddin (akâid), usûl-u fıkıh vs. alanında kaleme aldığı teliflerinin sayısı 150'yi aşmıştır..."
En meşhur veya en büyük eserleri şunlardır:
1. Fethu'l-Bârî bi şerhi Sahîhi'l-Buhârî.[3] Fethu'l-Bârî İbn Hacer'in en değerli telifidir. Bu esere (iki cüz halinde basılan) bir de müstakil bir mukaddime yazmıştır.
2. Ta'lîku't-ta'lîk (İlk telifidir). Bu eserinde Buhârî'nin muallak olarak naklettiği (yani senedinin başından bir kısmını hazfettiği) hadislere muttasıl asıllar bulmuştur.
3. îthâfu'l-mehera bi etrâfi'l-aşere. Bu eserinde on müsnedde yer alan hadislerinin tümünün metinlerinden baş kısmını zikretmek kaydıyla sahabe müsnedi tarzında tahric etmiştir. Daha sonra ise Ahmed b. Hanbel'in indeki hadislerin metinlerinin ilk bölümlerini (atrâfmı) Etrâfu'l-Müsned' i-l-mu'telî adını verdiği eserinde müstakil olarak tahric etmiştir.
4. Tehzîbu tehzîbi'l-kemâl fi rİcâli'l-kutübi's-sitte (Hindistan'da basılmıştır).
5. Takrîbut-telmb (bir önceki kitabın muhtasarıdır) Önce Hindistan'da, sonra Mısır'da basılmıştır.
6. Lisânü'l-mîzân (Hindistan'da basıldı). Zehebî'nin Mîzânü'l-i'ridâl adlı eserinde geçen ravilerden Kütüb-i sitte'e yer almayanlarını zikretmiştir. Böylece eser et-Tehzîb'in tamamlayıcısı niteliğini taşımaktadır.
7. el-îsâbefı temyizi 's-sahâbe. Dört cilt halinde defalarca basılmıştır.
8. ed-Düreru l-kâmine fîa'yâni'l-mietVs-sâmine. Önce Hindistan'da sonra Mısır'da basılmıştır.
9. Tebsîru'l-müntebih bi tahrîri'I-müştebİh (Mısır'da basılmıştır).
10. Nıthbetü'l-fikerfî ımıstalahi ehlİ'l-eser ve şerhi. (Defalarca basılmıştır).
11. Bulûğu'l-merâm bi edilletVl-ahkâm (Defalarca basılmıştır).
12. Safi fıkhına dair Tashîhıı'r-Ravda (yalnız üç cilt yazmıştır).
13. el-Metâlibü'l-âliye. Elinizdeki bu eseridir.
İbn Hacer'in daha pek çok telifi bulunmaktadır ki, bunların adları riediyyelü'l-ârifîn ile Keşfü'z-zünûn ve zeylinde öğrenilebilir.
Kendisinden şöyle dediği nakletmİştir: "Ben eserlerimin hiç birinden memnun değilim. Çünkü onları daha işin başında yazdım. Sonra benimle birlikte onları tashih edecek kimse bulamadım. Fakat Buhârî şerhi ve mukaddimesi, ei-Müştebih, et-Tehztb, Lisânü'l-mîzân bunun dışındadır." Ayrıca Buhârî şerhi olan Fethu'l-Bârî"yi, et-Ta'Uk ve en-Nuhbe'yi övdüğü nakledilmiştir. Kuşku yoktur ki onun bu sözleri kalite ve tashihteki derin araştırmasını yansıtmaktadır. O bu şekilde üstün tevazusunu göstermektedir. Onun bütün eserleri elbette ki geniş bilgi ve ender araştırmanın mahsulü olup hepsi konularında temel kaynak niteliği taşımaktadır.
1. Hızlı okurdu. Hatta Buhârî'nin es-Sahîti'mm tamamını, her biri öğle namazından ikindi namazına kadar devam eden toplam on mecliste okumuştur. Müslim'in Sahîti'mi iki buçuk günde okumuştur. Şam ülkesine seyahati sırasında Taberânî'nin el-Mu 'cetnü's-sağîr'ini (ki 250 sayfadan fazladır) öğle namazı ile ikindi namazı arasında yapılan bir mecliste okumuştur. Dımaşk'ta kaldığı -yaklaşık iki ay on günlük- süre zarfında aşağı yukarı yüz cilt eser okumuştur. Bir taraftan da okuduğu eserlerden Seçtiklerini yazmakla meşgul olmuştur.
Hızlı yazardı. Yazısı ise güzel değildi. Tek tarz hat kullanmazdı. Yazı sitilini sık sık değiştirirdi. Öyleki temize çektiği müsvedde haline gelirdi. Bu yüzden eserlerinin nüshaları çeşitlilik arz etmiştir.
2. Fethu'i-Bârî bi-şerhi Sahihi'l-Buhârî isimli eserini yazmaya karar verince, imlâya 817 H. yılında başladı. Sonra kendi hattıyla yazdığım öğrencileri arasında parça parça dolaştırmaya başladı. Karşılaştırma yapmak ve müzakere etmek için haftada bir gün bir araya gelirlerdi. 842 H. yılında telif işini bitirinceye kadar bu usûlü devam ettirdi. Hatta Şark kralı Şâh Rah b. Teymûr'dan bir mektup gelmişti. Sultan el-Eşref Barsbay'dan, Fethul-Bârfnin de adının geçtiği bir takım hediyeler istiyordu. Henüz tamamlanmadığından müellif onun için baş kısmından üç cilt hazırladı. Sonra ikinci bir talep geldi. Bu sefer diğer kısmını gönderdi. Sonra Zahir Çakmak, zamanında onun için bütün bir nüsha hazırlandı. Aynı şey Mağrib sultanı Abdülazîz el-Hafsî için de yapıldı.
İbn Hacer eseri bitirince Kahire dışında büyük bir ziyafet verdi. Bunun için 500 dinar harcadı. O gün, ulemâ (alimler) ve vücehâ (önemli şahsiyetler)den davete iştirak edenlerin çokluğu, yaşanan ilmî tartışmalar ve edebî atışmalarla görülmeye değer bir gün oldu. Eserin 300 dinara satıldığı zikredilmiştir.!
3. İbn Hacer'in bir de şiir divanı bulunduğu zikredilmiştir. Sehâvî ondan bir parça nakletmiştir. Şevkânî der ki: "Şiirde üstün bir payeye sahipti. Şerhu'l-Bedî'iyye'de İbn Hücce'nin yaptığı gibi, bir grup müellif onun bu alandaki üstün mertebesini itiraf ederek ondan pek hoş parçalar nakletmişlerdir.
Şiirlerinden bazısı şöyledir:
"Dostum ömrü bizden aldı, hâlâ tövbe etmedik,
iyi işler yapmaya niyet ediyoruz, fakat!
Ömürlerimiz tükendiği halde halâ evler kurulmadı!
Yine şu şiir de ona nispet edilmektedir:
Dünyada üç şey vardır ki, bunlar bir §ahısta varsa, O artık zarar ve ziyandan korkmaya: Oğullarına muhtaç olmamak, onlardan emin olmak Sağlıklı beden ve bir de hayırlı son. [4]
Camiler, musannefler, sünenler ve müsnedlerin yazılmasıyla birlikte rivayet ve temel tedvin devirlerinin sona ermesinden sonra bütün sünneti ansiklopedik eserlerde bir yerde toplama çabalarının ardı arkası kesilmedi. Geçmişte bu işe yeltenen Humeydî'nin el-Cem' beyne's-Sahthayn isimli eserini telif ettiği andan, İbnü'I-Esîr'in, selefi Razın el-Abderî'nin sünnet eserlerini senetlerinden arındırarak ve rivayetleri karşılaştırarak bir yerde toplama tarzının ilk halkasını temsil eden eseri {Tecrîd) tarzında kaleme aldığı Câmiu 'l-usût'ü yazdığı asra kadar pek çok kimse buna teşebbüs etti. Bu işe Kütüb-i Sitte eserlerinden başlamaktan daha iyi bir yol olamazdı. Kütüb-i SItte'den maksat, Buhârî ve Müslim'in Sahîh'teri ile Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin Sünen'leridir. (Fakat Câmiu'l-usûl'e altıncı kitap el-Muvaftadıv),
Sonra Hafız Nureddin el-Heysemî çıktı ve buna, başka altı kitabı daha içine alacak şekilde daha geniş bir halka eklemek amacıyla Mecınau'z-zevâid isimli eserini telif etti. Bu altı kitap ise şunlardır: Taberânî'nin üç Mu'ceıni, Ahmed b. Hanbel'in Müsned'i, Ebû Ya'lâ'nm Mümed'i, Bezzâr'm Müsned'i. Şunu da belirtmekte yarar vardır ki bunlar -Taberânî'nin el-Mu'cemu's-sağîri hariç- en önemli müsnedleri temsil etmektedir.
Daha sonra gözler, mümkün olan en büyük sayıyı kapsamak üzere müsnedler halkasını genişletmeye çevrildi. Hiç şüphe yoktur ki, hadisleri toplama ve kuşatma çabalarında müsnedlerin tercih edilmesi, makul bir hareketti. Çünkü Müsned türüyle, müellifine göre her sahabînin rivayet ettiği hadislerin bir araya getirilmesi amaçlanmıştır. Müsnedler bir araya getirilince, arzu edilen ihata/kuşatma da gerçekleşecektir.
İşte Hafız îbn Hacer eserini, mukaddimesinden de anlaşılacağı gibi bu amaçla yazmıştır. Orada der ki: "Başta vakıf olduğum bütün hadisleri, ilgilenenlerin ulaşması kolay olsun diye tek bir kitapta toplamayı düşündüm. Sonra bu düşüncemden vazgeçip meşhur hadis müsnedlerinde bulunmayan (zâid) hadisleri (zevâidi) toplamaya karar verdim." Kitabın amacı şudur: İbn Hacer bu eserinde, et-Tayâlîsî, İbn Ebî Ömer, Müsedded, İbn Menî', İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, el-Humeydî ve İbn Ebî Usâme'nin rmıçnprllprtnrlpn oludan çpki7 ım'ignpdn'p bulunan hadislerin nakletmiştir. Bunlara Ebû Ya'lâ'mn daha hacimli olan Müsned nüshası ile İshak b. Râheveyh'in Müsned'ini de elde edebildiği yarısından itibaren eklemiştir. Kütüb-i Sitte ve Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde yer almayıp bu eserlerde bulunan hadisleri bir araya getirerek onları, yararlanılan müsnedlerin telif tarzından farklı olarak fıkıh konularına göre tertip etmiştir.
Amaç ve yöntem bakımından e$-MetâHb'e benzeyen bir kitap daha vardır. Bu kitap, Hafız Şihâbeddin el-Bûsîrî'nin [5] el-Bürde müellifi şair el-Bûsirî değildir- hhâfu'l-mehera bi zevâidi'l-mesânldV Uaşere ismini verdiği eseridir. Önce hadislerini senetleriyle zikrettiği eserine, daha sonra senetlerden arındırarak "Muhtasara İthaf..." adını vermiştir. 823 H. yılı sonlarına doğru İthaf m telifini bitirdi. Sonra 832 H. yılı Receb ayında Muhtasarım tamamladı. Eserinde İbn Hacer'in esas aldığı kitaplarda bulunan zevâidi [6] topladı. Eser, isimlerinde farklılık olmasına rağmen kaynak bakımından el-Metâlib'le aynıdır. İthaf da sık sık hadislerin derecesinin açıklandığı dikkat çekmektedir. İbn Hacer ise bunu pek az yapmaktadır. Netice olarak iki kitap da, hemen hemen aynı kandilden beslenmekte olup aynı asırda kaleme alınmıştır. Çünkü el-Bûsîrî, İbn Hacer'e öğrenci olmuştur. Yine her ikisi de aynı hocadan, Hafız el-Irâkî'den ilim tahsil etmişlerdir. Hatta el-Bûsirî'nin, dipnotlardan da anlaşılacağı gibi, el-Metâlib'e muttali olduğu ve kaynak göstermeksizin ondan nakilde bulunduğu sanılmaktadır.
el-Metâlib sünen konusunda telif edilen eserlerin muhteva bakımından en zengini ve yararlısıdır. Çünkü söz konusu sekiz müsnedde yer alan zevâidin tamamı yanı sıra diğer iki müsnedde (İshak ile Ebû Ya'lâ'mnkiler) geçenlerin pek çoğunu kapsamakta, daha evvel sekiz, hatta on ayrı yerde dağınık vaziyette bulunan hadisleri fıkıh konuları tertibinde bir yerde toplamakta ve pek çok yerde sahîhlik ve zayıflık, muttasıllık ve munkatılık bakımından hadisin derecesini beyan eden açıklamalar içermektedir.
Eserin ilmî kıymeti asrımızda daha da artmıştır. Çünkü onda, zevâidi çıkarılan temel kaynakların çoğu yer almaktadır. Onlara yeni yetmelerin elleri de bulaşmış olabilir. Mevcudiyetleri kalmadığından onlardan istifade imkânsızlaştığma göre, şartlar bu dev eserin muhafazası konusunda hırs göstermeyi zorunlu kılmıştır. Çünkü bu, söz konusu temel kaynakların tek başlarına naklettikleri rivayetler alanında doğan boşluğu doldurmaktadır.
Uzun süre Hindistan ve Hicaz kütüphanelerinde el-Metâlib'in nüshalarını araştırdım... Onu 1958 yılında yalnız Saîdiyye kütüphanesinde (Haydârâbâd-Hindistan) bulabildim. O da eserin sadece ilk yarısından ibaret bir nüsha idi.
Büyük araştırmacı Seyyit Süleyman en-Nedvfnin Kanunievvel 1926 tarihli bir makalesinde eserin bir nüshasının Medine-i Münevvere'de Mahmudiye kütüphanesinde bulunduğunu okumuştum. 1961, 1965 yıllarında Medine'ye yaptığım ziyaretlerimde kütüphanede onu araştırdım, fakat bulamadım. Eser katalogunda eserin ismi üzerinde nüshanın mefkûd/kayıp olduğuna işaret eden (f) remzini gördüm.!
Sonra Yüce Allah bana lütfetti, eserin iki nüshasını buldurdu. Bu konuda asıl teşekkür edilmesi gereken Medine Münevvere'de el-Mektebetü'l-İlmİyye yayınevinin sahibi Şeyh Muhammed Sultan en-Nemnekânî'dir. Bu zât lütfedip bana eserin biri senetli (müsnede), diğeri senetlerden/ ravi zincirlerinden arındırılmış {mücerrede) iki nüshasını gönderdi. Nüshaların fotokopilerini Türkiye'den getirtmiş. Bu iki yazma nüshayı yakından tanımak gerekir:
Bu, Türkiye kütüphanelerinden birinden fotokopi edilmiş bir nüsha olup Mağribî hattı ile yazılmış, her birinde iki sayfa bulunan 84 varaktan ibarettir. Sayfaların her birinde satır sayısı 65'tir. Satırlar birbirine yakın olup oldukça ince bir hat kullanılmıştır. Fotokopi net değildi. Çünkü orijinal nüshanın kağıt ebadından daha küçük kağıtlar seçilmişti. Bu yüzden fotokopilerde yazı, orijinal nüshanın hattından daha ince çıkmıştı. Öyle ki onları ender şahıslardan başkasının okuması mümkün değildi. (Yeniden fotokopi etmek de kolay değildi), Bütün bunlara ilave olarak nüsha hatalarla, tashif ve tahriflerle doluydu.!
Nüsha, Molla Muhammed b. Molla Muhammed Ferîd b. Molla Muhammed Osman es-Süleymânî el-Afgânî tarafından 1110 yılı Cemâdiyeluhrâ ayında istinsah edilip bitirilmiş.
Müsnede nüshanın bu anlattığım haline rağmen, ısrarla ve sabırla onu okumak ve eserin tahkikinde ondan yararlanmak için gayret gösterdim.
Bu da, yine Türkiye kütüphanelerinden fotokopi edilmiş bir nüshadır. Aslı Mağribî hattı ile olup her biri iki sayfadan oluşan 257 yapraktan ibarettir. Her sayfada ise ince hatla 29 satır bulunmaktadır.
Nüsha 1112 H. yılında kopya edilmiş. Müstensihin ismi Ahmed b. Abdülkadir er-Rifâî el-Mekkî'dir. Eseri Edleb'de çoğaltmıştır -Daha evvel Haleb vilayetine bağlı bulunan Edleb bugün Suriye'de bir vilayetin merkez/başkentidir.- Yazma nüshanın sonuna şu kayıt düşülmüştür:
el-Metâlibü 'l-âliye bi zevaldi 's-semâniye adlı şerefli kitabın yazımı meskûn/mamure Edleb şehrinde hicretin bin yüz on ikinci yılının Rebiulâhir ayında Pazar günü kuşluk vaktinde... günahkâr kul Ahmed b. Seyyid Abdülkadir er-Rifâ'î el-Mekkî'nin eliyle tamamlanmıştır..."
Eseri senetlerinden arındıran zatın kim olduğuna gelince, yazma nüshada bunu kesin biçimde belirleyebilmeye yardımcı olacak bir bilgi yoktur. Büyük ihtimalle bunu yapan, müstensihin (kitabın kopyasını yapanın) kendisidir.
Mücerrede nüsha ile Müsnede nüsha arasında; yalnız sahabî ismini bırakarak "(im" vb. gibi rivayet sıygaları hariç, senetlerin hazfedilmesi dışında bir farklılık yoktur, "an" vb. gibi rivayet sıygalarının zikredilmesi de muhtemelen, "semi'tü, fmdddcsenl, racıjtü..." gibi diğer sıygaların varlığına dikkat çekmek içindir.
Eseri senetlerinden arındıran zat [8] şu noktalardan eleştirilmeyi hak etmiştir:
1. Müellif Hafız İbn Hacer'in yaptığı zaruri açıklamalardan pek çoğunu hazfetmiştir. (Ben bunları eserin haşiyesine/dipnotuna ekledim).
2. kelimesini
eklemiştir. Oysa ki hemen sonra "Resûlullah (sallalhhu aleyhivesellem)
buyurdu ki" ibaresi gelmektedir. Halbuki ibaresinin bu sözün yerine geçsin
diye konulduğu malumdur.... Kaldı ki, çok defa kelimesini uygun
olmayan bir bağlamda
zikretmektedir. Çünkü haber, sahabîye ait mevkuf hadistir. (Ben
böyle olan yerlere işaret ettim).
Benim tahkik ve baskı için esas aldığım nüsha, senetlerden arındırılmış nüshadır. İslam Kültür Mirası bölümünün tavsiyesiyle bu yolu seçtim. Zira -günümüzde- eserin bu şekildeki neşrinin, senetleri ihtiva eden nüshanın neşrine nazaran daha yararlı olacağı düşünüldü. Özellikle de Müsnede'nin ayrıcalıklarına işaretle olursa. Kaldı ki Müsnede'nin neşri, ondaki kitapların her birinin müstakil olarak neşri anlamına da gelmez... Mücerrede nüsha tekti ve onda da müstensihten kaynaklanan pek çok hatalar, eksiklikler ve mücerridden kaynaklanan azımsanmayacak miktarda yanılgılar vardı. Ben, istifade etmek güç olsa da büyük çaba gösterip Müsnede nüsha ile karşılaştırma yaparak bozuk ibareleri düzeltmeye, silik sözcükleri bulmaya ve hataları doğrularıyla değiştirmeye çalıştım, diğer kaynakları mütalaa imkânına göre yanılgılara işaret ettim.
Haydarâbâd nüshasından istifade edemedim. Çünkü mesafe uzak ve nüshanın fotokopisini temin imkânsızdı. Eksik olmasına rağmen bu nüsha, hat bakımından Türkiye nüshasından daha iyi, sağlamlık açısından daha güvenilir ve tarihi daha eskiydi. Çünkü 875 H. yılında, yani müellifin vefatından sadece 23 sene sonra yazılmıştı.
1. İlk iş Mücerrede nüshayı temize çekmek oldu. Bu yapılırken yazı şekli düzeltildi, bilinen İmla kurallarına riayet edildi, durak ve geçişleri bilmeyi kolaylaştıracak rakamlar konuldu, Peygamber lafzı her nerede geçerse iki hilal içine alındı, hadisin kaynağı parantez içinde gösterildi ve benim tarafımdan yapılan ilaveler köşeli parantez içinde ayrı olarak zikredildi.
2. Kitabın başından sonuna kadar hadislere sıra numaraları verildi. Yalnız hadisin asıl zikredildiği bölüme gönderme yapılmışsa, hadise numara verilmedi. Bunun için hadis satır başında müstakil olarak zikredildi. Sıra numaraları ise gerek şimdi, gerekse eserin mükerrer baskılarında yararlı olacaktır.
3. Müsnede nüsha Mücerrede nüsha ile karşılaştırıldı, farklılıklara işaret edildi, Müsnede'de yer alıp da mücerridin hazfettiği, hadislerle ilgili açıklamalar eklendi veya manayı bozacak şekilde özetlediği ve ihtisar ettiği kısımlar izah edildi. (Müsnede de bulduğum Hafız İbn Hacer'e ait hiçbir sözü ihmal etmemeye özen gösterdim)
4. Aralarında konu ve yöntem birliği bulunduğundan kitaptaki hadisleri Hafız Şihâbeddin el-Bûsîrî'nin benzer kitabı Muhtasaru ithafı 's-sâdeti tnehere zevûidi'l-mesânidi'l-aşere sindekilerle karşılaştırarak önemli farklılıklara işaret ettim. Bu eserden yararlanarak kitapta meydana gelen tahrif ve tashifleri tashih etmeye çalıştım (Aynı şekilde el-Bûsîrî'nin hadislerin ardından zikrettiği açıklamalarından da hiçbirini ihmal etmemeye özen gösterdim). Bu kesintisiz karşılaştırma sonucu belli oldu ki, Hafız el-Büsîrî, kaynak göstermeksizin İbn Hacer'in hadislerin sonunda zikrettiği sözlerinden pek çok alıntı yapmıştır. Çok kere el-Busîrî hadisin derecesini açıklamamıştır. Ben bu duruma "Bûsîrî, yorum yapmamıştır" diyerek işaret ettim. Bununla onun, hadisin senedi hakkında yorum yapmadığını/sustuğunu kastetmekteyim. Yoksa sükûtu/yorum yapmayışı, ona ait özel bir terim değildir. Eseri için el-İîhâf diye kısaltma kullandım.
5. Aşağıdaki yollar kullanılarak hadislerin dereceleri beyan edildi:
a. Müsnede'de geçen, müellif Hafız İbn Hacer tarafından verilen hükümler, eğer mücerrid hazfetmişse, eklendi.
b. el-Bûsirî'nin, aynı zamanda el-İthâfda zikredilen hadis hakkında verdiği hüküm belirtildi.
c. Heysemî'nin Mecınau'z-zevâid'âe zikredilen hadis hakkında onun sahîh, zayıf ya da kusurlu olduğuna dair söylediği sözleri nakledildi. Onun eseri için de ez-Zevâid kısaltmasını kullandım.
d. Hakkında bunlara ya da başka âlimlere ait bir değerlendirme bulunmayan hadisler konusunda da hadisin senedinin mevkuf, merfû, mürsel ya da mevsul olduğuna dikkat çektim, rical kitaplarında verilen hükümleri esas alarak raviler hakkında hüküm verdim. Bazen bunu yapamadığım da olmuştur.
Baskı sırasında ilk bakışta ravileri güvenilir kabul edilen veya senedi sahîh görülen hadisin bilinmesi için özel bir sembol edinilmesinin doğru olacağı düşünüldü. Bu, güvenirliği konusunda emin olunan hadisin tercümesine ait rakamın önüne konulan küçük yıldızdan ibarettir. Bu konuda rivayet sonlarına düşülen notlardan elde edilen sonuçlar esas alındı. Bununla birlikte bunun, hakkında ihtilaf edilen hadislere sahîh ya da hasen hükmü verilmesine yol açmasına da meydan verilmedi. Söz konusu işaretin bulunmayışı, hadisin merdûd olduğunu göstermez, aksine durumunu tespit için daha fazla araştırma yapılmasına ihtiyaç duyulduğunu göstermekten başka bir anlam taşımaz.
Her hadis veya eser/haber için, özellikle de Mecmau'z-z.evâid'de geçmişse, eserde işaret edilen kaynaktan başka bir kaynak daha göstermeye özen gösterdim. Göndermeleri mümkün mertebe doğrudan (orijinal kaynaktan) yaptım. Bu mümkün olmadığında ise KenziV i-ummcd vb. gibi geniş hadis koleksiyonları vasıtasıyla yaptım.
Bundan başka, müellif, {eserini telif ederken esas aldığı) şartına uymayan bir hadis naklettiğinde, buna işaret ettim. Yani, hadisin, Kütüb-i Sine eserleri veya Ahmed b. Hanbel'in Mü s ned'inden herhangi birinde geçmesi halinde buna dikkat çektim.
Eser üzerine kısa talikler/notlar düşerek garip ve kapalı kelimelerini açıkladım, senetlerde geçen ravilerden, tanıtılmasının zorunlu olduğunu düşündüklerimi tanıttım.
Sonuç olarak, bu büyük eseri neşrederek umumun hizmetine sunmasından dolayı genç Kuveyt devletine en yüce temennilerimi sunmak istiyorum. -Allah onun elinden tutup onu, onun ve bütün Müslümanların hayrına olan işlere muvaffak eylesin- Allah adına yemin ediyorum ki, Kuveyt devleti bu hizmetiyle pak sünnet kaynaklarında görülen önemli bir boşluğu doldurmuştur. Allah, eseri anlama ve hakkıyla yaşama konusunda yardımcımız olsun.
Habibürrahman el-A'zamî
Dağılmış dirileri ve ölüleri birleştiren, değişik dillerdeki sesleri işiten Allah'a hamdolsun. Ben şahitlik ederim ki, Allah'tan başka tanrı yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Göklerin ve yerin rabbidir. En güzel isimler ve sıfatlar O'na aittir. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Apaçık mucizeler ve apaydın olağanüstü hallerle gönderilmiştir. Asırlar birbirini kovaladıkça O'na, âline, parlak bilgi sahibi ashabına ve temiz ve pâk eşlerine salâtü selam olsun.
İmdi, şüphe yoktur ki, ilimle meşgul olmak, bilhassa hadis ilmiyle meşgul olmak en üstün ibadetlerdendir. Dağınık halde bulunan hadisleri hadis bilginlerimiz (imamlarımız) müsned ve konu esasına göre tertip ederek bir araya getirmişlerdir. Başta vakıf olduğum bütün hadisleri, ilgilenenlerin ulaşması kolay olsun diye tek bir kitapta toplamayı düşündüm. Sonra bu düşüncemden dönüp meşhur hadis müsnedlerinde bulunmayan hadisleri (zevâidi) toplamaya karar verdim.
Meşhur hadis müsnedlerinden kasdım, Altı Asıl {Kütüb-i sitte) [9] ile Ahmed b. Hanbel'in Müsnediâir. Müsned'den de kasdım sahabe müsnedi esasına göre tertip edilen eserlerdir. [10]
Bunlardan şu sekiz eser tamdır: Ebû Dâvud et-Tayâlisî, el-Humeydî, İbn Ebî Ömer (el-Adenî), Müsedded, Ahmed b. Menî', Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve el-Hâris b. (Muhammed b.) Ebî Usâme'nin müsnedleri.
Bezzâr, Ebû Ya'lâ ve Taberânî'nin müsnedleri gibi, bu tür eserlerden tamamlanmış daha başkalarına da vakıf oldum. Fakat üstadımız Ebu'l-Hasan el-Heysemî'nin [11] sözkonusu bu eserlerde ve Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inâe geçen rivayetleri müstakil bir eserde [12] senetlerinden arındırılmış olarak topladığını gördüm. Bu konuda onun üzerine bir şey yapmayı uygun bulmadım. Bununla beraber muhtasar nüshayı esas aldığından Ebû Ya'lâ'nın (asıl büyük) Müsned'mde [13] olup da onun (Heysemî'nin Mecma'da) zikretmediklerini araştırdım. Bunlardan başka elime İshak b. Râheveyh'in Müsned'ı gibi tamamlanmamış bir kaç müsned daha geçti. Söz konusu eserin yaklaşık yansına muttali oldum ve içindekileri inceledim. Ondan incelediğim kısım, on divan kadar oldu. [14]
Ayrıca bir kaç başka müsnedin de parçalarına rastladım. Hasan b. Süfyan, Muhammed b. Hişam es-Sedûsî, Muhammed b. Harun er-Rûyânî, Heysem b. Küleyb ve daha başkalarının müsnedleri gibi. Ama bunlardan hiçbir şey yazmadım. Belki eseri temize çekerken dönüp bu parçalarda yer alan zâid hadisleri araştırır ilave yaparım diye düşündüm.
Eseri fıkıh konularına göre tertip ettim. Sonra "Yaratılışın Başlangıcı", "İman" "İlim", "Sünnet", "Tefsir", "Peygamber Kıssaları", "Menâkıb", "Siyer", "Meğâzî", "Halifeler", "Edep Kuralları", Dualar", "Zühd", "Ahlâk" "Fitneler", "Rüya Tabiri", "Yeniden Dirilme" ve "Haşir" başlıklarını koydum. Esere el-Metâlibü 'l-âliye bi-zevâidi 'l-mesânîdi 's-semâniye ("Sekiz Müsnedin İlaveleriyle Arzulanan Yüce Hedefler") ismini verdim.
Esere hadisi alma şartım şudur: Herhangi bir sahabîden gelen ve Yedi Asıl (Kütüb-ü Siîte ve Ahmed'in Müsned'ı) tarafından tahric edilmemiş olan tüm rivayetler. Aynı hadis başka bir sahabinin rivayetiyle bu Yedi Asıl'da geçse de bu duruma işaret ederek kitabımda yer verdim. Bütün işlerimde Allah'tan yardım dilerim. Zira O'ndan başka ilah yoktur.
1. Hz. Âişe'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseliem): "Hiçbir şey suyu pisleîmez/necis kdmaz " buyurmuştur.
Bezzâr: Bunu merfü olarak sadece Şerîk tarikinden biliyoruz" kaydını düşmüştür. Ben derim ki: Senedi hasenâir.[15] (Ebû Ya'lâ)
2. İbn Abbâs deniz suyuyla abdest almak hakkında: "Onlar iki denizdir. Hangisinden başlarsan başla, sakıncası yoktur" diye görüş bildirmiştir.
(Müsedded) Hadis mevkuf olup ravileri ise güvenilir kimselerdir.
3. Yezîd er-Rakkâşî'den, o da kendi kavminden, Hac ziyareti sırasında Ümmü Seleme'nin yanma uğrayan bir kadın ona şöyle anlatmış: Ümmü Seleme'ye: "Bana, Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesdlem) abdest alırken kullandığı kabı göster!" dedim. Kabı çıkardı. "Ah, bu mekkûk [16] kadarmış" dedim. Sonra "Bana, guslederken kullandığı kabı göster" dedim. Onu da çıkardı. "Ah, bu kafîz [17] kadarmış" dedim. (Ebû Bekir b. Ebı Şeybe) [18]
4. Yezîd er-Rakkâşî kendi kavminden bir kadından şöyle dediğini nakletmiştir: Ümmü Seleme'nin yanına girdim ve: "Bana .... göster dedim...." Bu rivayette kadın gusül kabı hakkında: "Ah bu, mahtûm (yani sâ') [19] kadarmış", abdest kabı hakkında ise "Bu, çeyrek/rubu' kadarmış" demiştir.
İsnadında leyyin bir râvi vardır. (el-Hârİs)
5. Hz. Âişe'nin bildirdiğine göre Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem) tennûr [20] ile abdest almıştır. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) İsnadı hasendü.
6. Ebû Umâme'nin naklettiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi veseüem) yarım müd [21] ile abdest almıştır. (Ebû Ya'lâ}
7. Avf, İbnü'l-Eş'âs olayından önce Eşyalı/Şeyhler mescidinde bize hikayeler anlatan bir şeyhten, onun şöyle dediğini bildirmiştir: Bana ulaşan bir habere göre Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) ashabı bir seferde imişler. Derken bir kenarında leş bulunan bir gölete varmışlar. Ashap, Allah Resulü (sallailahu aleyhi vesellem) yanlarına gelinceye kadar ondan uzak durmuşlar. (Resûlullah gelince) "Ey Allah'ın Resulü! Bu göletin bir kenarında leş var" demişler. O da: "Ondan hem için, hem de içirin. Zira su helaldir, haram olmaz" buyurmuş. (Müsedded) Hadiste zayıflık vardır.
8. Câbir demiştir ki: "Bizler göl suyundan bir miktar alıp bir kenarda yıkanmayı severdik. Çünkü durağan suya bevletmek yasaklanmıştı."
(Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
9. Menbûz annesinden şöyle dediğini nakletmiştir: "Biz Meymûne ile yolculuk yapardık da göl başlarında durup, içinde sığırlar ve hayvan tezekleri bulunduğu halde ondan su içerdik. (Meymûne) Bunda bir sakınca görmezdi." Hshâk)
10. Âiz b. Amr'ın bildirdiğine göre Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesdlem) bir miktar su getirildi. -Su sıkıntısı vardı Kabın içine abdest aldı. Sonra emir verdi, abdest suyu halkın üzerine serpildi. İçimizden kendisine su isabet edenler sevindi. Zannımca su, bütün halka değmişti. Sonra (Allah Resulü) kalkıp onlara sabah namazını kıldırdı. (Müsedded).
11. Hârice [22] b. el-Hâris'in ninesi olan Havle binti Kays der ki; "Benim ve Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) eli aynı kaba gidip geldi." (yani guslederken) [23] (Ebû Yala)
Konuyla ilgili Huzeyfe hadisi Gusül Sırasında Örtünme'ye dair bölümde gelecektir.
12. Zeyneb binti Cahş'tan şöyle nakledilmiştir: Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) benim evimdeyken henüz çocuk yaşta olan Hüseyin çıkageldi ve Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) kucağına oturdu. Sonra pipisini onun göbeği üzerine koydu.[24] Ben yanma varınca: "Bana su getir!" buyurdu. Su getirdim. Suyu sidik bulaşan bölgeye döktü. Sonra "Kız çocuğunun sidiği yıkanır, erkek çocuğunun sidiğine ise su dökülür' buyurdu.[25] (Ebû Bekir b. EbîŞeybe)
13. Zeyneb demiştir ki: (Bir gün) Allah Resulü (saDallahualeyhi vesellem) benim evimdeydi. Hüseyin henüz yürümeye başlamıştı. Bir an dalgınlık gösterdim. Yürüyüp Resûlullah'm (sallallahu aleyhi veseüem) yanına girdi ve gidip kucağına oturdu. Onu tutmak için hemen seğirttim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) uyandı ve: "Onu rahat bırak!" dedi. Ben de bıraktım. İşini bitirdi (işedi). Sonra Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) su istedi ve sonra: "Erkek çocuğufnun sidiği) için su dökülür, kız. çocuğununki be yıkanır. Oraya biraz, su dökün" buyurdu. Sonra abdest alarak kalkıp namaz kıldı. Ayağa kalktığı zaman Hüseyin'i kucağına aldı. Rükû veya secde ettiğinde yere bıraktı. Sonra oturup dua edip ağladı. Sonra elini uzattı. Namazını bitirdiğinde: "Ya Resûlallah! Bugün seni daha evvel yapmadığın bir şeyi yaparken gördüm (nedendir)?" diye sordum. "Cebrail bana geldi ve bu oğlumu ümmetimin öldüreceğini bildirdi" buyurdu. Ben de: "Bana onun kabir toprağını göster!" dedim. Bana kırmızı bir toprak gösterdi. (Ebû Ya'lâ)
14. Hasan b. Ali veya Hüseyin b. Ali demiştir ki: Bize ailemden bir kadın şöyle bildirdi: Allah Resulü (sallallahualeyhivesdlem) sırt üstü yatmış, göğsünde bir sabi/çocukla oynuyordu. Derken çocuk üzerine işedi. Kadın hemen kalkıp onu tutup dövmek istedi. Fakat Resûlullah (sallallahu aleyhivesellenı): "Olduğu gibi bırak! Bana bir kap su getir!" buyurdu. Suyu, idrarın üzerinde akacak şekilde idrar bölgesine serpti. Sonra "İdrara bu şekilde yapdır. Erkek çocuğu olursa, su serpilir. Kız çocuğu olursa, yıkanır" buyurdu. (Ahımed b. Meni)
15. Ümmü Seleme'nin naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Erkek çocuğunun idrarı üzerine su dökülür, kız. çocuğunun idrarı ise yıkanır' buyurmuştur.
15b. Hasan (el-Basrî), annesinden, o da Ümmü Seleme'den naklen aynı hadisi nakletmiş olup "(erkek çocuğu için) henüz yemek yemeye başlamadıkça" "(kız çocuğu için). yemek yesin veya yemesin" ilavesini yapmış, ama ref etmemiştir, (sözü Peygamber'e nispet etmemiştir) (Ebû Ya'lâ)
16. Abdullah (b. Mes'ûd) demiştir ki: Bir bedevî gelerek Mescid'e işedi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) de emir verdi ve işediği yer eşelenip üzerine bir kova su döküldü......(Ebû Ya'lâ)
17. Câbir şöyle nakletmiştir: Resûlulah'la (sallallahu aleyhi vesellem) beraber bir yolculukta idik. Derken, içindekilere azap edilen iki kabre rastladı. "Bunlar büyük günah sebebiyle azap görmüyorlar' buyurdu. Sonra: "Aksine birisi insanların gıybetini yapıyordu. Diğeri de idrarından sakınmıyordu" buyurdu. Sonra bir veya iki yaş hurma dalı alıp kırdı. Sonra her birini kabirlerden birinin üzerine dikti. Sonra da: "Bu dallar yaş kaldıkları -veya kurumadıklar ı-siirece onların azapları hafifletilir" buyurdu. Hadis, sahihtir. (İshâk)
18. Safvan b. Süîeym demiştir ki: Resûlullah'a (sallallahu aleyhi veseliem) bir kimsenin kuru dışkının üzerine basmasının hükmü soruldu. O da; "Temiz yer/toprak, onu temizler" buyurdu. (İshâk). Hadis, mürsel veya mu'daldır.
19. Abdurrahman b. Harmele'nin annesi demiştir ki: Hz. Peygamber'in eşi Ümmü Seleme'nin yanındaydım. Kendisine bir kap etli ekmek yemeği ikram edildi. Sonra namaza durdu. Biz de kalkıp namaza durduk. O sırada bir kedi yemeğe tıkılıp biz selam verene kadar ondan yedi. Sonra Ümmü Seleme kabı tutup çevirdi ve tam kedinin yediği yerden yedi.[26] (Müsedded)
20. Rukeyn b. er-Rabî'nin halasından [27] naklettiğine göre Hasan b. Ali1 "Kedinin artığında bir sakınca yoktur" demiştir.[28] (Müsedded)
21. Ebû Saîd el-Câbirî'nin [29] bildirdiğine göre Hz. Ali'ye kedinin içtiği kaptaki suyun hükmü sorulmuş, o da: "Kedinin artığında bir sakınca yoktur" buyurmuştur.[30] (Müsedded) İsnadı sahihtir.
22. Seleme [31] demiştir ki: Resûlullah fsaUallahu aleyhi vseliem) miski alır başına/saçma ve sakalına sürerdi. (Ebû Ya'lâ)
23. Ammâr demiştir ki: Ben önümde devemi sularken Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) yanıma uğradı. O esnada ben balgam attım. Balgam elbiseme bulaştı. Elbisemi önümdeki küçük su kabından yıkamaya yeltenince Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Ammâr! Senin balgamın da göz yaşların da şu küçük kaptaki su gibidir. Yalnız sidik, dışkı, meni, kan ve kusmuk bol suyla yıkanır" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [32]
24. Muhammed b. İsmail demiştir ki: Enes b. Mâlik'in yanma girdim. Yanında bir ağaç kâse gördüm. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bundan su içip abdest alırdı" dedi. (Ebû Ya'lâ)
25. Enes anlatmaktadır: Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ile birlikte yürüyordum. Bana: "Evladım, bana şu evden abdest suyu iste!" buyurdu. Ben de gidip: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) abdest suyu istiyor" dedim. Hane sahibi dedi ki: "Ona bizim kovamızın ölü hayvan derisinden olduğunu söyle!" {Allah Resulü): "Sor bakalım, onu tabaklamışlar mı?" diye seslendi. Onlar da: "Evet" deyince, "Tabaklanması, onu temizler" buyurdu.[33] (Ebû Ya'lâ)
26. Ümmü Seleme anlatmaktadır: Bizim sütünü sağdığımız bir koyunumuz öldü. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onu sordu. "Ümmü Seleme, sizin koyunu ne yaptınız?" dedi. "Öldü, biz de kaldırıp attık" dedim. "Derisinden yararlansaydınız ya" buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü! O ölmüş bir hayvandır" denildi. O zaman: "Sirkeye dönüşmesi, içkiyi helal hale getirdiği gibi derinin tabaklanması da, onu helal hale getirir [34] buyurdu. Ferac demiştir ki: Yani, içki değişip sirkeye dönüşünce helal olur. (Ebû Ya'lâ)
27. Atâ, Câbir'den nakletmiştir: "Bizler, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veeliem) ile birlikte müşriklerden deri kaplar ve tutumlar ganimet alır, bölüşürdük. Hepsi de ölü derisindendi.[35] (el-Hâris)
28. Ebû Ca'fer'in bildirdiğine göre Hz. Peygamber (s Üzeri kapalı kaptan hoşlanırdı. (Müsedded)
29. Ümmü Müslim [36] el-Eşca'î demiştir ki: Çadır içinde bulunduğum bir sırada Resûlulîah (sallallahu aleyhi vesellem) yanıma girdi ve: "Ne güzel çadır bu... Bir de içinde ölü hayvan bulunmasa" buyurdu.[37] {Müsedded)
30. Rabâh b. el-Hâris'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd mescitte bazı kimselere Kur'ân okutuyordu.[38] Sonra içecek bir şey istedi ve: "Dikkat et! İçecek bizim ölen koyunun derisinden yapılmış bir tulumdaydı." (Müsedded)
31. İbn Abbâs'm naklettiğine göre Resûlulîah (sallallahu aleyhi vesellem): "Altın ve gümüş kaplardan içen kimse, esasen karnında cehennem ateşini şakırdatmaktadır" buyurmuştur. (Ebû Ya'lâ).
Müşriklerin kaplan hakkındaki Ebû Osman hadisi Menkıbeler bölümünde, onun biyografisinde gelecektir.
32. Ebû Hureyre'nin [39] bildirdiğine göre Ebû Humeyd adında bir adam gündüz Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) Nakî'den [40] içi süt dolu bir kap getirdi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) de: "Üzerine bir dal koyarak da olsa onu örtseydin ya!" buyurdu. (Ebû Ya'lâ).
Hadis sahihtir. Ama mahfuz olan Câbir hadisidir. [41]
33. İkrime b. Hâlid, Ebû Vedâ'a ailesinden bir adamdan şöyle dediğini nakletmiştir: Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) Beyt(ullah)ı tavaf ederken su istedi. Onlardan bir zat: "Sana kendimizin yaptığı bir içecek getireyim mi?" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de: "Olur, getir!" buyurdu. Bunun üzerine adam içinde şıra bulunan bir kap getirdi. Allah Resulü {sallallahu aleyhi vesellem): "Üzerini başka bir kapla örîseydin ya!" veya: "Üzerine bir çubuk yaysaydın ya!" buyurdu. Sonra onu içti, ama yüzünü ekşitti. Hemen biraz su istedi ve üzerine biraz su kattı. Sonra ondan hem içti, hem de içirdi. (el-Hâris)
34. İbn Ömer demiştir ki: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ihtiyaç gidermek için Muğammes'e giderdi." Nâfi, bu yerin Mekke'nin iki mil kadar uzağında olduğunu söylemiştir.[42] (Ebû Ya'lâ)
35. Enes'den nakledildiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ihtiyaç gidermek için dışarı çıktığında,' kimsenin onu göremeyeceği bir yere kadar uzaklaşırdı. (Ebû Ya'lâ) [43]
36. Yahya b. Ubeyd'in babasından naklettiğine göre Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseUem) konak yeri için uygun mekan araştırdığı gibi küçük abdest bozmak için de uygun yer araştırırdı.[44] (el-Hâris)
37. Talha b. Ebû Kanân'ın [45] bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesdlem) bevletmek istediğinde sert toprakla karşılaşırsa, (eline) bir çubuk alır, yeri eşeleyip toprağı dağıtır, sonra bevlederdi.[46] (el-Hâris)
38. Ebû Saîd el-Hudrî'nin naklettiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi veseüem): "Kişi elbisesini çıkardığında cinlerin bakışlarını, insanoğlunun ayıp yerlerinden engelleyen perde, onun Bismillah demesidir" buyurmuştur.[47] (Ahmed b. Menî) [48]
39. Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) ashabından olan el-Hadramî'nin [49] bildirdiğine göre bir bedevi, Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) ile karşılaşıp ona büyük abdest bozmakla ilgili görüşünü sordu. O da: "İstinca yaparken önünü ya da arkanı kıbleye dönme!" buyurdu. "Ya Resûlallah! Ya nasıl yapayım?" diye sorunca da: "Enine iki taşla bundan sakın. Sonra üçüncüsünü ekle!" buyurdu. Senedinde metruk bir ravi vardır.
(Ebû Ya'lâ)
40. Aynı senetle nakledildiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) kişinin sağ eliyle taharetlenmesini/istinca yapmasını yasaklamıştır.
İbn Kani', Hadramî b. Âmir [50] el-Esedî'nin biyografisinde sadece ikinci rivayeti "ve rüzgâra dönmesini... yasaklamıştır" ilavesiyle nakletmiştir. (Ebû Ya'lâ) [51]
41. Mücâhid demiştir ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir çok kez sevdiği bir tepecikte ayakta küçük abdest bozmuştur.[52] (Müsedded)
42. Usâme b. Zeyd'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) büyük veya küçük abdest bozarken kıbleye dönülmesini yasaklamıştır. (Ebû Ya'lâ) [53]
43. İmrân b. Hudeyr'in, Muharrar b. Ebû Hureyre'nin dayılarından bir adamdan rivayet ettiğine göre o, Ebû Hureyre'yi üzerinde iki çiçekli elbiseyle [54] ayakta küçük abdest bozarken görmüş. Sonra su isteyerek oradaki necaseti yıkamıştır. (Müsedded) [55]
44. Ebû Zıbyân demiştir ki: Ben, Hz. Ali'yi Rahba'da [56] ayakta bevlederken gördüm. Sonra abdest alıp nalınları üzerine mesnetti. Sonra mescide girdi.[57] (Müsedded)
45. Enes, tuvalet taşma (mihrâs) [58] giderek ayakta bevletmiş, sonra abdest alıp mestleri üzerine meshetmiş ve mescide yönelmiştir. (Ondan rivayette bulunan ravi der ki:) Ben kendisine: "Sen hoş görülmeyen bir şey yaptın!" dedim. O da; "Ben dokuz yıl Allah Resülü'ne (sallallahu aleyhi vesellem) hizmet ettim. O böyle yapardı" diye karşılık verdi. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
46. Ebû Hâzım'ın bildirdiğine göre o, Sehl b. Sa'd'm yaşlı adamlar gibi ayakta bevlettiğini, sonra abdest alıp mestler üzerine meshettiğini görmüş. (Ebû Hazım demiştir ki) Ona: "Mestleri çıkarmayacak mısın?" diye sordum. "Hayır- Ben, benden de, senden de daha Hayırlı Olan'ın onlar üzerine meshettiğini gördüm" dedi. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) Hadis sahihtir.
47. Muhammed b. Şîrîn demiştir ki: Sa'd b. Ubâde ayakta bevlederken öldü. Ardından cinler şu sözlerle ağladılar: Hazrec'in efendisi Sa a b. Ubâae'yi öldürdük. İki ok atıp, onu tam kalbinden vurduk. (el-Hâhs) [59]
48. Mutarrif demiştir ki: Bir bedevi bana şöyle dedi: "Ben, Ebû Zer'in sohbetinde bulundum. Onun bütün ahlâkından hoşlandım. Yalnız helaya girip çıktıktan sonra suyla istinca yapması (ya da avret mahalline su serpmesi) hoşuma gitmedi." (Müsedded)
49. Muhammed b. Abdurrahman, Müdlic oğullarından bir adamdan, o da babasından şöyle dediğini nakletmiştir: Surâka b. Mâlik gelerek: "Resûlullah (sallallahu akyhi vesellem) bize şunları şunları öğretti" demeye başladı. Topluluk içinden biri: "Peki tuvalet ihtiyacınızı nasıl gidermenizi öğretti?" diye sordu.
O da: "Evet. Bize (çömelirken) sağ ayağımız üzerine yüklenip sol ayağımızı dikmemizi öğretti" şeklinde cevap verdi. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [60]
50. İbn Abbâs'm naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleylıi vesellem): "Kabir azabının çoğu İdrardandır. Öyleyse idrardan sakının" buyurmuştur. (Ahmed b. Menî) [61]
51. Urve'nin naklettiğine göre Resûlullah {sallallahu aleyhi veseliem): "İsti/icada üç taş yeterlidir" buyurmuştur. (Müsedded) [62]
52. Abdullah b. Arnr şöyle nakletmiştir: Cin gecesi (Allah Resûlü'nün cinlerle görüştüğü gece) Resûlullah {sallallahu aleyhi vesellem) ile beraberdim. Onları işittim. Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) istinca hakkında soru soruyorlardı. Bu soruya Allah Resûlü'nün: "Üç taş" diyerek cevap verdiğini duydum. "Ya suya ne dersin?" dediler. "O temizlik bakımından daha iyi, daha İyi!" buyurdu. (İbn Ebî Ömer) [63]
53. Abdullah (b. Ömer)'in bildirdiğine göre Hz. Peygamber'e (sallallahualeyhi vesellem) Cezîre'den cinlerinin temsilcileri geldi. Bir müddet Hz. Peygamberin (saallahu aleyhi vesellem) yanında kaldılar. Sonra ülkelerine dönmek İstediler ve Allah Resûlü'nden (salkllahu aleyhi vesellem) kendilerine azık vermesini talep ettiler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Yanımda size verecek bir azık yoktur! Fakat yaklaşın. Sizin İçin rastladığınız her kemik taze et, rastladığınız her tezek de hurma mesabesindedir" buyurdu. Bu yüzden hayvan pisliği ve eskimiş kemikler ile silinmek yasaklanmıştır.[64] (Ebû Ya'lâ)
54. Abdullah (b. Mes'ûd)'un naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Muhakkak ki Allah tektir, teki sever. İstinca yaparken taşları tekleyin" buyurmuştur.[65] (Ebû Ya'lâ)
55. îbn Ömer'in naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseliem): "(İhtiyaç giderdikten sonra) Kıçınızı (Arka mahallinizi) iyi temizleyin. Çünkü bu, basuru önler" buyurmuştur.[66] (Ebû Ya'lâ)
56. Ebû Umâme'nin bildirdiğine göre Resûlullah (salkDahu aleyhi veseliem) ellerini üç kere yıkar, üç kere ağzına su alıp çalkalar (mazmazd), üç kere burnuna su çekip temizler (istinşâk), üç kere yüzünü yıkar ve üçer kere de kollarım yıkardı. (îbn Ebî Ömer ve Ebû Ya'lâ)
57. Hammad b. Seleme ise hadisi şu ifadelerle nakletmiştir: "Abdest alarak ellerini üç kere yıkadı. Üç kere ağzına su alıp çalkaladı. Üç ke,re burnuna su çekip temizledi." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe).
Yezîd [67] benzerini nakletmiş ve: "(Azalarını ) Üçer üçer (yıkayarak) abdest aldı" ifadesini eklemiştir. (Ah'med b. Menî) [68]
58. Osman b. Affan'a tanık olan birinden Ebu'n-Nadr şunu nakletmiştir: Hz. Osman abdest suyu istedi. Yanında Hz. Ali ve Talha da vardı. Üçer üçer abdest aldı. Sonra: "Allah için söyleyin, Allah Resûlü'nün (sallallahualeyhivesellem) de şu anda benim abdest aldığım gibi abdest aldığını biliyor musunuz?" dedi. Onlar da: "Evet. Biliyoruz" dediler. (Ebû Ya'lâ)
59. Ebu'n-Nadr'ın bildirdiğine göre Hz. Osman bir abdest kabı istedi. Yanında Talha, Zübeyr, Sa'd ve Ali de vardı. Sonra onların gözleri önünde abdest aldı. Abdestin, (azalar) üçer üçer (yıkanarak) alındığını anlattı. Sonra yanındakilere: "Allah aşkına söyleyiniz, Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) de şu anda benim abdest aldığım gibi abdest aldığım biliyor musunuz?" dedi. Onlar da: "Evet. Biliyoruz" şeklinde karşılık verdiler. O bunu, bazı kimselerin abdest alışlarına ilişkin kendisine ulaşan bir haber üzerine yapmıştı.[69] (el-Hâris)
60. Ebû Matar demiştir ki: Bizler Hz. Ali'nin yanında otururken bir adam ona: "Bana Allah Resûlü'nün (sallaüahu aleyhi vesellem) abdest alış şeklini göster" dedi. O da Kanber'i çağırdı ve ona: "Git bana bir kap su getir!" dedi. Sonra üçer kez ellerini ve yüzünü yıkadı. Parmaklarından birini ağzına soktu.....
Hadisin devamında şu ifadeler geçmiştir: "Kulakların dış kısmı başa, iç kısmı ise yüze aittir." Sonra abdestin ardından bir yudum su içti. Sonra da: "İşte Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) abdesti böyle idi" dedi. (Abd b. Humeyu)
61. Damdam, babasından: "Ben, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi veseüem) abdest alışma tanık oldum. Başını bir kez mesnetti [70] dediğini nakletmiştir. (Müsedded)
62. Talha [71] babası yoluyla dedesinden nakletmiştir: "Ben, Resûlullah'm {sallallahu aleyhi vesellem) abdest alışına tanık oldum. Başını şu şekilde mesnetti." (Hafs elini başı üzerinde sürterek ensesine kadar götürdü.) [72]
{Ebû Bekir b. EbîŞeybe)
63. Hafs b. Gıyâs ise aynı hadisi şu ifadelerle nakletmiştir: "Ben, Resûlullah'm (saüaOahu aleyhi vesellem) abdest alışına tanık oldum. Elini başının üzerine koydu. Sonra onu ensesine kadar sürdü. Sonra {ıslak elini) çene/şakak altından çıkardı." (Abd b, Humeyd)
63b. Ebû Kılâbe'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Allah ne abdestsiz namazı, ne de çalıntı maldan verilen sadakayı kabul eder" buyurmuştur. [73] (el-Hâris)
64. Ebû Eyyûb demiştir ki: Resûlullah {sallahu aleyhi vesellem) aynı gecede bir çok kere (ağzını) misvaklardı. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
65. Bureyde'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallaliahu aleyhi vesellem) gece uyandığında Berîre adındaki cariyeye misvak getirtirdi. {İbn Ebî Ömer) [74]
66. îbn Câbir'in -ki adı, Abdurrahman; künyesi Ebû Atîk'tir- bildirdiğine göre (Câbir) yatağına vardığında, gece kalktığında ve namaza gittiğinde (ağzını) misvaklardı. (İbn Câbir demiştir ki) Kendisine: "Bu misvakla sen kendine sıkıntı yaratıyorsun" dedim. O da: "Usâme'nin bana bildirdiğine göre Resûlullah (saüaliahu aleyhi vesellem) bu şekilde misvak kullanırmış" diye cevap verdi. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
67. Haram b. Osman aynı hadisi, şu ilaveyle nakletmiştir: Dedi ki: Hz. Peygamber'i (saMahu aleyhi vesellem): "Eğer ümmetime güçlük çıkaracağımdan endişe etmeseydim, mutlaka onlara misvak kullanmalarını farz kılardım" buyururken işittim. [75] (Ahmed b. Menî)
68. Abdullah b. ez-Zübeyr'in bildirdiğine göre Resûlullah "Eğer ümmetime güçlük çıkarmaktan endişe etmeseydim, mutlaka onlara her zamanda misvak kullanmayı emrederdim" buyurmuştur. (Müsedded) [76]
69. Vasile b. el-Eska' demiştir ki: Resûlullah'm (sallalbhu aleyhi vesellem) ashabı misvaklarını kılıçlarının bağlarına, kadınlar da başörtülerine iliştirirlerdi. (Ahmed b. Menî) [77]
70. Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre Peygamber (saMahu aleyhi veseüem) abdest suyunun artığıyla (ağzını) misvaklardı.[78] (Ebû Ya'lâ)
71. Ebû Bekir demiştir ki: Resûlullah'ı (sallaliahu aleyhi vesellem): "Misvak ağzı temizler ve Rabbin rızasını kazandırır" diye buyururken işittim. [79] (Ebû Ya'lâ)
72. Ebû Vâsıl demiştir ki: Ebû Eyyûb el-Ezdî'nin [80] yanma gidip onunla tokalaştım. Tırnaklarınım uzun olduğunu görünce şöyle dedi: Bir adam Resûlullah'a (sallaliahu aleyhi veseüem) gelerek soru sordu. Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) de: "Sizden biri gökten gelen haberi soruyor da Tırnaklarını kuş tırnaklan gibi uzatıyor. Sonra orada maddî ve manevî (ci'müplük) kirleri topluyor" buyurdu. (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) Beyhakî der ki: Ebû Eyyûb, abulidendir. Bu durumda hadis mürselâir. Yûnus b. Habîb, Ebû Dâvûd (et-Tayâlisî)'den naklediyor: Bunu Ebû Mes'ûd er-Râzî.... Ebû Eyyûb'a rastladım...
73. Âsim b. Behdele demiştir ki: "Şakîk'in saçını kestiğini, sonra elini suya değmeden (abdest almadan) mescide girip namaz kıldığını gördüm.[81] (Müsedded)
74. İbrahim (en-Nehaî): "Suyla onu (saçını) mesheder" demiştir. (Müsedded) [82]
75. îbrâhîm (en-Nehaî): "Demirin değdiği tırnak ya da saça mutlaka su değdir" demiştir. (Müsedded)
76. Ömer b. Kays'ın bildirdiğine göre Hz. Ali: "Bu, ancak onun temizliğini ırtınr" demiştir. Yani, saç ve tırnakların kısaltılması. (Müsedded} [83]
77. Ali el-Ezdî demiştir ki: İbn Ömer'i, halkın bakışları arasında berbere: "Evladım, iki kemiğe kadar tıraş et" derken işittim. Saçını tıraş edince, (İbn Ömer) kollan ve göğsünü de açtı, üzerindeki kılları tıraş etti. Ben: "Babacığım, halk bunun sünnet olduğunu sanıyor. Onlara bunun sünnet olmadığını; fakat İbn Ömer'in saçından rahatsız olduğunu ve bu rahatsızlığını hafifletmek istediğini söyle!" diye rica ettim. {Müsedded)
78. Mûsâ b. Ali babasından şöyle nakletmiştir: Hz. İbrahim'e (akybisselâm) emir geldi, keserle sünnet oldu. Bu kendisine büyük acı verince Allah ona: "Biz sünnet âletini bildirmeden sen acele ettin" diye vahyetti. O da: "Ya Rabbi, senin emrini geciktirmek istemedim" diye karşılık verdi. (Ebû Yala)
79. İbn Şîrîn demiştir ki: "Keserle sünnet olmasından Ötürü Hz İbrahim'e (aleyhisselâm) "marangoz" denildi.[84] (Ebû Ya'lâ)
80. Ebu'd-Derdâ'mn bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Dört şey temizlik vesilesidir: Bıyıklan kesmek, avret mahallini tıraş etmek, tırnakları kesmek ve misvak kullanmak" buyurmuştur.[85] (Ebû Ya'lâ).
81. Hz. Ali'nin bildirdiğine göre Resûlullah (saMahu aleyhiveseüem) ona şöyle buyurmuş: "Ey Ali! Abdest aldığında Bismillah. Allahım! Senden abdestin eksiksiz, namazın eksiksiz, rızanın eksiksiz, affının eksiksiz olmasını diliyorum diye dua eti Zira bu, abdestin zekatıdır.... " (el-Hârİs).
Hadis son derece zayıfta.
82. Âişe'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) abdeste kalktığı zaman, abdest kabını eğip Besmele çeker, sonra abdestini eksiksiz olarak alırdı. (Ebû Ya'lâ) [86]
83. Ali b. Ebî Talib'in bildirdiğine göre Peygamber (saMahu aleyhi vesellem): "Zor anlarda abdesti tam almak, mescitlere yürüyerek gitmek ve bir namazın ardından diğerini beklemek, hataları (günahları) yıkar/siler" buyurmuştur.[87] (İshâk)
84. Enes b. Mâlik demiştir ki: Hayf mescidinde Resûlullah'la (salMahu aleyhi vesdlem) birlikte oturuyordum. Biri Ensarlı, diğeri Sakifli iki adam geldi... Sakifli: "Ya Resûlallah! Bana (namazı) anlat!" dedi. Allah Resulü (sallaliahualeyhi vKdlem) de şöyle buyurdu: "Sen gelmiş bana namazı soruyorsun. (Bil ki) Yüzünü yıkadığında, göz kapaklarından günahların saçılıp dağdır. Ellerim yıkadığında, el tırnaklarından günahların saçılıp dağılır. Başını meshettiğinde, başından günahların saçılıp dağılır. Ayaklarını yıkadığında, ayak tırnaklarından günahların saçılıp dağılır.... " (Müsedded).
Zorluklar ile maruz kaldığında eksiksiz abdest almakla ilgili Sevbân ve Ebû Umâme hadisleri Sâd sûresinin tefsirinde gelecektir.
Abdest konusunda Ebû Hureyre hadisi Kuşluk namazı bahsinde gelecektir.
Kişinin ilk hesaba çekileceği şey temizliğidir" hadisi, Namaz bölümünün başında gelecektir.
85. Ebû Saîd demiştir ki: "Ya Resûlallah! Kıyamet günü ümmetini ne ile tanırsın?" diye sorulduğunda Allah Resulü (sallaliahu aleyhi veseliem): "Abdest izinden, alınları ve ayakları.parlak olarak gelirler" buyurdu. (el-Hâris) [88]
86. Enes'in bildirdiğine göre Peygamber (sallallahuaieyhiveseUem): "Kişide iyi bir haslet/özellik bulunur da Allah bu sayede onun bütün amelini düzeltir. İşte kişinin namaz için abdest alması böyledir. Allah abdesti sayesinde onun günahlarını bağışlar. Sonra namazı nafile/azık olarak kalır. [89] (Ebû Yala)
87. Enes'in bildirdiğine göre Hz. Peygamber (sallaliahu aleyhi veseliem) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin durumu nehre benzer. Onda beş defa yıkanan kimsede hiç kirden eser kalabilir mi? Kişi abdest kabının yanına varıp, ellerini yıkadığında, elleriyle işlediği bütün hataları dağılıp gider. Ağzına su alıp çalkaladığında dili ile konuştuğu bütün hatalı sözler dağılır, gider. Sonra yüzünü yıkadığında, gözleriyle baktığı bütün günah bakışlar yok olup gider. Sonra başını meshettiğinde, kulak verdiği bütün günah sözler dağılıp yok olur. Sonra ayaklarını yıkadığında, ayaklarıyla attığı bütün günah adımlarla dağılır, gitfer. [90] (Ebû Yala)
88. Enes şöyle nakletmiştir: Bana Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki; "Oğlum! Abdesîi tam al ki, yanındaki koruyucu/hafaza melekleri seni sevsinler ve ömrün uzatılsın. Enes! Cünüplük sebebiyle yıkanırken burna bol su çekip iyice temizle! Böyle yaparsan banyodan çıktığında sende ne bir günah, ne de hata kalır." (Enes demiştir ki:) "Ya Resûlallah! İyice temizlemek nasıl olur?" diye sordum. "Saç diplerini ıslatıp, tenini/vücudunu iyice temizlersin. Oğlum! Her zaman abdestli kalmaya güç yetirebilirsen, (bunu yap). Zira abdestli iken kendisine Ölüm vaki olan kimseye şehitlik sevabı verilir. buyurdu. (Ebû Ya'lâ ve Ahmed b. Menî)
88. Hanzala b. er-Râhİb'in bildirdiğine göre bir adam Hz. Peygamber'e (sallaUahu aleyhi vesellem) selam vermiş, ama Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) silinene kadar onun selamını almamış ve sonra: "Selamını almama engel, sadece abdestsiz oluşumdu" buyurmuştur. Veya ravi "Silinene kadar selamını almadı, sonra aldı" demiştir. (Ebû Dâvud et-Tayâlisî)
89. Abdurrahman el-Beylamânî [91] demiştir ki: Osman b. Affan'ı şadırvana oturmuş abdest alırken gördüm. Derken yanından selam vererek bir adam geçti. Abdestini bitirinceye kadar adamın selamını almadı. Sonra mescide girip adamın yanına vardı ve: "Senin selamını almadım. Çünkü Resûluîlah'm (sallallahu aleyhi vesellem): Kim abdest alırken hiç konuşmaz, sonunda 'Şahadet ederim ki Allah'tan başka tanrı yoktur ve Muhammed onun kulu ve resulüdür' derse, iki abdest arasında İşlediği günahları bağışlanıra buyurduğunu işittim" dedi. (Ebû Ya'lâ)
90. Ebû Selam demiştir ki: Bana, Hz. Peygamberin (sallallahu aleyhi vesellem) küçük abdest bozduktan sonra suya dokunmadan Kur'ân'dan bazı âyetler okuduğunu gören biri anlattı. (Ahmed b. Menî) [92]
91. Ebû Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm demiştir ki: Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem), Necrân'a gönderdiği Amr b. Hazm'a yazdığı mektupta şunlar vardı: "Kur'ân'a sadece abdesîli dokunsun. Erkek saçım topuz, yaparak namaz kılmasın ve gök ile avret mahalli arasında hiçbir şey olmaksızın bir örtüye sarılmasın.... " (Ishâk) [93]
92. Ebû Sevre'nin, amcası Ebû Eyyûb (el-Ensârı)'den naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Hilalleme yapanlar ne hoştur!" buyurmuştur. "Ya Resûlallah! Hilalleme yapanlar da ne demektir?" diye sorduklarında da Abdestte hilalleme yapmak, parmaklarının aralarını ve tırnaklarını hilallemendir/temizlemendir. Yine yemekten sonra da hilalleme yapılmalıdır (diş araları temizlenmelidir). Çünkü kulun yanındaki meleğe. sizden birinizin ağzından yemek kokusu duyması kadar hiçbir şey ağır gelmez" buyurmuştur.[94] (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe). Senedinde zayıflık vardır. [95]
93. Abdullah b. Şeddad'ın bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) abdest alıp parmaklarıyla sakalını hilallemiş, sonra da: "Aziz ve celil olan Rabbim bana bu şekilde hilallememi emretti" buyurmuştur.[96] (Müsedded)
94. Mus'ab b. [Sa'd]m bildirdiğine göre, îbn Ömer bir topluluğu abdest alırken görmüş ve "parmak aralarını hillalleyiniz" demiştir. (Müsedded)
95. Âmir b. Şakîk, Şakîk'ten şöyle dediğini nakletmiştir: Hz. Osman abdest alıp ayak parmaklarının aralarını hilalledi, sonra: "Ben, Resûlullah'ın (sallallahualeyhivesdlem) böyle yaptığını gördüm" dedi. (Ebû Ya'lâ) [97]
96. Âişe demiştir ki: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) kendi sadakasını başkasına havale ettiğini hiç görmedim. Aksine onu, dilencinin eline bizzat kendisi verirdi. Yine abdestte başkasından yardım aldığını görmedim. Aksine gece ibadetine kalkmak için abdest suyunu bizzat kendisi hazırlardı. (Ahmeci b. Meni) [98]
97. Ebu'l-Cenûb demiştir ki: Hz, Ali'nin abdest almak için su aradığını gördüm ve hemen koşup ona su vermek istedim. Bana: "Yavaş ol Ebu'l-Cenûb! Ben de Ömer'in abdest almak için su aradığını gördüm ve hemen koşup ona su vermeye kalkıştım. Bana dedi ki: Yavaş ol Eba'l-Hasan! Ben de Resûîullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) abdest almak için su aradığını gördüm ve hemen koşup kendisine su vermek istedim. Bana Yavaş ol Ömer! Abdest alırken kimsenin bana eşlik etmesini istemem buyurdu. (Ebü Ya'lâ) [99]
98. Câbir b. Abdullah der ki: Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem), abdest alırken mestlerini yıkamakta olan bir adama rastladı. Bunun üzerine Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) elinin parmak aralarım açarak mestler üzerine götürüp: "Ben, meshetmekle emrolundum" buyurdu. (Ishâk)
99. Katâde demiştir ki: Mûsâ b. Seleme'nin şöyle dediğini işittim: İbn Abbâs'a mestler üzerine meshi(n geçerlilik süresini) sordum. "Yolcu için üç gün üç gece, mukim için bir gün bir gecedir" dedi. (el-Hâris) [100]
100. Ebû Eyyûb'un azatlısı Eflah'm bildirdiğine göre o (muhtemelen Ebû Eyyûb) (mestler üzerine) meshi emrederdi; ama kendisi ayaklarını yıkardı. Kendisine: "Ama sen meshedilmesini söylerdin!" denildiğinde [101] şöyle karşılık verdi: "Eğer işin nimeti/kolaylığı size, külfeti/günahı bana ise, bu benim için ne kötü bir durumdur. Ben, Allah Resulü'nü (sallallahu aleyhi vesellem) bunu hem kendi yaparken, hem de başkalarına emrederken gördüm. Fakat abdest (yıkamak) bana sevdirildi." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe). Hadis sahihtir. [102]
101. Sehl b. Ebî Umâme b. Sehl b. Huneyf el-Ensârî'nin bildirdiğine göre Şamlı bir zat, babası Ebû Umâme'ye mestler üzerine meshetme meselesini sormuş, o da: "Evet, mestler üzerine meshedebilirsin" diye cevap vermiştir. Devamını Sehl şöyle anlatmıştır: Şamlı: "Peki Hz. Ali'nin sözü ne olacak?" diye itiraz edince, babam bana: "Oğlum Saîd b. el-Müseyyeb'e git ve ona benim söylediklerimi anlat!" dedi. Ben de gidip "Babamın selamı var. Sana mestler üzerine meshetme meselesini soruyor" dedim. Saîd: "Mestleri giydikten sonra, onları ayağından çıkarıncaya kadar üzerlerine meshet" dedi. (el-Hâris) [103]
Sehl b. Sa'd'm hadisi İstitâbe/Abdest Bozmak bahsinde geçmişti. [104]
102. Yerîm b. Es'ad el-Hârikî demiştir ki: Allah Resûlü'ne (salkahu aleyhi vesellem) on yıl hizmet etmiş bulunan Kays b. Sa'd b. Ubâde'ye yetiştim.
Dicle'ye geldi. Mest giyinmişti. Sonra abdest aldı ve mestleri üzerine meshetti.[105] (Müsedded)
103. Yerim Ebu'1-Alâ demiştir ki: Kays b. Sa'd b. Ubâde'yi gördüm küçük abdestini bozdu. Sonra Dicle'ye geldi. Abdest alıp mestleri üzerine bir kere meshetti, avuç içi tarafından parmaklarını mestlerinin sırtında sürerek: "Bu şekilde" dedi.[106] (Müsedded)
104. Amr b. el-Hâris demiştir ki: Abdullah (b. Mes'ûd) ile birlikte Medine'ye doğru yola çıktık. Abdullah mest üzerine üç kere meshederdi.[107] (Müsedded)
105. îyâz b. Nadle demiştir ki: Ebû Mûsâ ile birlikte bahçelerden birine çıkmıştık. Derken sıkıştım ve ihtiyaç gidermek için uzaklaştım. Sonra dönüp kanalın başına oturdum. Biraz sonra yanıma Ebû Mûsâ geldi. Mestlerimi çıkarmak istiyordum. Bana "Olduğu gibi bırak ve akşam uyuyacağın zaman (ayağından) çıkarmcaya kadar üzerlerine meshet" dedi.[108] (Müsedded)
106. Enes b. Mâlik: "Biz mestler üzerine meshediyorduk ve bize böyle yapmamız söylendi" dedi. Bir adam: "Sen bunu Allah Resûlü'nden (sallallahu aleyhiveseUem) duydun mu?" diye sordu. Enes: "Hayır" deyince kızdı. (Müsedded)
107. Yahya b. Ebî İshâk demiştir ki: Enes'i: "Biz mestlerimiz üzerine meshederdik" derken işittim. Bir adam: "Sen, bunu Resûlullah'tan (sallallahu aîeyhi veseUem) duydun mu?" diye sordu. O da: "Hayır. Fakat biz bunu bizce güvenilir olan arkadaşlarımızdan işittik. Onlar Mestler üzerine meshet ve şöyle şöyle yap derlerdi" diye yanıt verdi. (Ahmed b. Menî)
108. Enes b. Mâlik demiştir ki: Bir yolculukta Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile birlikte idim. Alaca karanlıkta kalktı ve: "Enes! İbriğinde su var mı?'.' diye sordu. "Evet, var" dedim. Bir kenara çekilip küçük abdest bozdu. Sonra ben su döktüm, abdest aldı, Meshetmek istediğinde, eğildim ki, nasıl yaptığına bakayım. Sonra: "İşte gördüğün gibi" buyurarak mestleri üzerine meshetti. (Ahmed b. Menî) [109]
109. Usâme b. Şerik demiştir ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile beraber bir iş sebebiyle yolculuğa çıkardık da üç gün üç gece mestlerimizi çıkarmazdık. Yine onun zamanında memlekette olduğumuzda (ikamet halinde) ise bir gün bir gece mestlerimize meshederdik. (Ebû Yala)
110. Muğîre b. Şu'be demiştir ki: Resûlullah'm (saüaMıu aleyhi vesellem) küçük abdest bozduğunu gördüm. Sonra gelip abdest aldı. Abdestte mestleri üzerine meshetti. Meshederken sağ elini sağ mestinin üzerine, sol elinin de sol mestinin üzerine koydu. Sonra üst taraflarını bir kere meshetti. Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) parmak izlerini hâla mestleri üzerinde görür gibiyim. (İbn Ebî Şeybe) [110]
Ben derim ki: Meshetme ile ilgili Muğîre b. Şu'be hadisi Külüb-i Sitte'âe farklı sözlerle geçmiştir. [111]
Câbir hadisi, daha önce bölümün başında geçmişti.
111. el-Hasan (el-Basrî): "Mestler üzerine parmaklarla hat çizilerek meshedilir" demiştir. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
112. Abdullah b. et-Tufeyl demiştir ki: Amr b. Hazm'ı mestler üzerine meshederken gördüm. Dedi ki: "Ben de Resûîullah'ı (sallaUahu aleyhi vesellem) mestleri üzerine meshederken görmüştüm." (el-Hârİs) [112]
113. Ömer b. İshâk b. Yesâr demiştir ki: Atâ'ya, yanında bulunan bir kitabı okudum. Baktım kitapta şöyle yazıyordu: Bana Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) eşi Meymûne'nin bildirdiğine göre o: "Ey Allah'ın Resulü! Kişi her saat mestlerini çıkarmalı mıdır?" diye sormuş. O da: "Hayır. Ama (abdest almak) istedikçe mesheder" buyurmuş.[113] (Ebû Ya'lâ)
114. Abdullah b. Muğaffel el-Müzenî demiştir ki: İslam'da ilk olarak Muğîre b. Şu'be'nin mest giydiğini gördüm. Biz, Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) İle birlikteyken o, (ayaklarında) siyah mestlerle yanımıza geldi. Merak ve şaşkınlıkla mestlerine baka kaldık. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): ''Bundan (yani mestlerden) sizin de olacaktır [114] buyurdu. Ashap: "Ya Resûlallah! Nasıl yapacağız" diye sordu. "Üzerlerine meshedip namaz kılacaksınız" buyurdu. (Ebû Dâvud et-Tayalisî)
115. Ebû Umâme demiştir ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Tebuk gazvesinde üç gün boyunca mûkları/mestleri [115] ayaklarından çıkarmadı. [116]
(Ebû Dâvud et-Tayalisî)
116. Ebû Hureyre bildiriyor: Bir adam Peygamber'e fsallallahu aleyhi vesellem) gelerek "Mükemmel abdest nasıl olur?" diye sordu. Allah Resulü (salküahu aleyhi vöellem) namaz vaktine kadar ona cevap vermedi. Sonra su istedi. ... (abdest alış şeklini anlattı). Sonra elbisesinin altına su serpti ve sonra "İşte mükemmel abdest böyle olur" buyurdu.[117] (Ebû Ya'lâ)
117. Ibn Abbâs demiştir ki: Sizden biriniz abdest aldıktan sonra bir avuç su alıp fercine serpsin. Ondan sonra bir şey hissederse., "Bu, sudan kaynaklanan bir şeydir" diye düşünsün. (Müsedded).
Hadis sahîh olup mevkuftur.[118]
117b. Câbir'den nakledildiğine göre o, (abdestten sonra) yüzü mendille silmeyi hoş görmezdi. (Müsedded) Sahih ve mevkuftur.
118. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Hangi Müslüman fert abdest alıp abdesüni eksiksiz/mükemmel yapar da sonra üç kere Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. O tekdir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve elçisldİr sözlerini söylerse, mutlaka ona cennetin sekiz kapısı açılır ve istediği kapıdan içeri girer." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [119]
Osman hadisi daha evvel Abdestsiz Allah'ı Anmanın Mekruh Oluşuna dair bölümde geçmişti. [120]
119. Ebu'l-Âliye demiştir ki: Bana, Hz. Peygamberin (sallallahu aleyhi vesellem) hizmetinde bulunmuş biri anlattı. Dedi ki: "Ben senin için Allah'ın Resûlü'nden (sallallahu aleyhi vesellem) şunu belledim: Bazen öyle olurdu ]d, namaz kılar, sonra Mescid'den ayrılmadan diğer namaz vakti gelirdi de mescidin ortasında (yeniden) hafifçe bir abdest alırdı. (Ebû Ya'lâ)
120. Ebû Salih'in bildirdiğine göre Âişe: "Sizden biriniz yemek yemekten dolayı abdest alır da çirkin söz söylemekten dolayı abdest almaz!" demiştir.[121] (Müsedded)
121. Gerîr'in bildirdiğine göre Hz. Ömer insanlara namaz kıldırırken bir kişiden bir şey sadır oldu ve Ömer: "Yemin ederim ki, bu yellenen kişi mutlaka abdest alıp namazını iade etmelidir" dedi. Cerîr: "Ya da onu duyan herkes abdest alıp namazını iade etmeli midir?" deyince: "Ne güzel söyledin. Allah mükâfatını versin!" deyip bunu emretti.[122] (Müsedded)
122. Meymûn b. Mihrân'ın kendisinden naklettiği (kimliği belirsiz) ravi der ki: Ebû Hureyre'nin parmağını burnuna sokup kan bulaşmış olarak çıkardığını ve Öylece namaz kıldığını görmüş.[123] (Müsedded)
123. Tarık'ın bildirdiğine göre Abdullah (b. Mes'ûd): "(Nisa sûresinin 43. âyetinde sözü edilen) Cinsel ilişki noktasına varmayan dokunma (abdesti bozar)" demiştir. (Müsedded)
124. Ebu'l-Aliye'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) arkasında ashabı olduğu halde namaz kılıyordu. Derken âmâ bir zat geldi, bir kuyunun başındaki sepete basarak kuyuya düştü. Bunu gören cemaat güldü. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseBem) de gülenlere, abdestlerini iade etmelerini emretti.[124] (el-Hârİs)
125. Câbir: "Namazda gülenin abdest yenilemesi gerekmez" demiştir.[125] (el-Hâris)
126. Yine Câbir, kendisine namazda gülen adamın durumu sorulduğunda 'Namazı iade eder, fakat abdesti yenilemez" demiştir.[126] (Ebû Ya'lâ)
127. Katâde'nin bildirdiğine göre Enes b. Mâlik ateşin (şeklini ve mahiyetini) değiştirdiği yiyecekleri yemekten Ötürü abdest alır ve (babası) Ebû Talha'nın da ateşin değiştirdiği yiyecekleri yemekten dolayı abdest aldığını söylerdi. (Müsedded) [127]
128. Ebû Kılâbe demiştir ki: Enes'e gittim. Yerinde bulamayınca, oturup gelinceye kadar bekledim. Derken öfkeli bir şekilde geldi. Niçin kızdığını sorduğumda şöyle dedi: "Şu adamın -yani Haccac'ın- yarımdaydık. Derken yemek getirildi ve yediler. Sonra kalkıp abdest almadan namaz kıldılar" dedi. Ben: "Peki siz böyle yapar mıydınız?" diye sorduğumda, "Hayır. Böyle yapmazdık" dedi.[128] (Ahmed b. Menf)
129. Yine Ebû Kılâbe'den .... Bu rivayette şu cümleler de yer almıştır: Enes b. Mâlik'i morali bozuk gördüm ve: "Niçin moralin bozuk?" diye sorduğumda şöyle yanıtladı: "Niçin moralim bozulmasın ki! Az evvel şunlarm yanından çıktım. Ekmek ve et yediler. Sonra abdest almadan kalkıp namaz kıldılar.[129] (Ahmed b. Menî')
130. Ebû Osman, Resûlullah'ın (saMahu aleyhi vesellem) ashabından olan bir zattan: "Ateşin (keyfiyetini) değiştirdiği yemekler ile (hayvanların) bağırsakları ile kan arasından çıkan (süt vs.) ürünleri tatmaktan ötürü abdest alınız" dediğini nakletmiştir.[130] (Müsedded)
131. Mahmûd b. Amr, Zeyd b. Sâbit'in hanımı olan teyzesinden -veya halası (Yahya tereddüt etmiştir)- şöyle dediğini nakletmiştir: "Zeyd b. Sabit ateşin keyfiyetini değiştirdiği yemekleri yemekten dolayı abdest alırdı.[131]
(Müsedded)
132. Hint binti Saîd b. Ebî Saîd el-Hudrî'nin amcasından naklettiğine göre Resûlullah (saDallahu aleyhi veseilem) bir koyun budundan et yemiş, sonra abdest almadan namaz kılmıştır. (İshâk).
Hadiste zayıflık vardır. Zannedersem mürselir.
133. İbn Abbâs demiştir ki: "Et yiyip deve sütü içsem, sonra da abdest almadan namaz kilsam, hiç umursamam. Yalnız yemek artıklarından ötürü ağzımı çalkalar, ellerimi yıkarım." (Müsedded).
Sahih ve mevkuftur.[132]
Avret Yerine Dokunmak Andesti Bozar mı.
134. Ebû Bekir es-Sıddîk'ın bildirdiğine göre Hz. Peygamber (saMahu aley lem) bir buddan ısırmış, sonra abdest almadan namaz kılmıştır. (EbÛ Ya'lâ)
135. Yahya b. Ebî Kesîr'in bildirdiğine göre Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) kızı Fatıma'nm yanma girdi. Kızı önüne et koydu ve ondan yedi. Sonra kızı kalktığını görünce, entarisinden tutarak: "Abdest almıyor musun?" dedi. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) de: "Neden dolayı kızım?" buyurdu. "Ateşin (keyfiyetini) değiştirdiği yemeklerden dolayı" deyince, "En teiniz yemeklerimiz, ateşin (şeklini ve tadını) değiştirdikleri değil midir?" buyurdu.[133] (Ebû Ya'lâ)
136. Safiye demiştir ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) yanıma girdi. Önüne soğuk bir but uzattım. Ben ondan et koparıp ona veriyorum, o da yiyordu. Sonra kalkıp namaz kıldı. (Ebû Ya'lâ)
137. Ebû Hureyre demiştir kİ: Allah Resûlü'ne {sallallahu aleyhi vesellem) Abbâs'ın tenceresinden bir but çıkardım, yedi. Sonra kalkıp namaz kıldı. Bu yüzden abdest almadı.[134] (Ebû Ya'lâ ve Bezzâl)
138. Enes'den nakledildiğine göre o, süt içtikten sonra üç kere ağzını çalkalarmış... Bu, mevkuf ve sahîh bir hadistir. (Ahmed b. Menî'}
139. Büsra binti Safvân ve Zeyd b. Hâlid el-Cühenî nin bildirdiklerine göre Resûlullah (sallallahualeyhivesellem): "Sizden biriniz zekerine (cinsel organına) dokunursa, abdest alsın " buyurmuştur. (İshâk)
140. Yahya b. Ebî Kesîr'in Ensarlı bir adamdan naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) namaz kılmış. Sonra yerine dönerek abdest alıp namazı iade etmiş ve: "Ben zekerime dokunmuştum; ama unuttum" buyurmuştur. (İshâk)
141. Âişe'nin bildirdiğine göre Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "Sizden biriniz zekerine dokunursa abdest alsın" buyurmuştur.[135] (ishâk)
142. Amr b. Şu'ayb demiştir ki: Ben, Saîd b. el-Müseyyeb'in yanındaydım. Yanında cinsel organa dokunma meselesini müzakere ettik. Saîd dedi ki: Büsra binti Safvan, ki bu halalarımdan biridir, şöyle anlattı: Ben, Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) yanındaydım. Yanında ayrıca falan, falan ve Abdullah b. Amr da vardı. Beş altı kişi saydı. Orada Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Kim zekerine dokunursa abdest alsın " buyurdu.[136] (İshâk)
Hadisin ilk ravi zinciri, sahîh muttasıldır. Büsra hadisi Sünen-i Erbedda geçmiştir, İmam Ahmed, bunu Zeyd b. Hâlid hadisinden; ancak İbn İshâk ani'z-Zührî an Urve an Zeyd b. Hâlid tarikiyle tahrîc etti. Bizim sevkettiğimiz ravi zincirinde Zührî'nin bunu Urve'den işitmediği ortaya çıktığına göre İbn İshâk, tedlîs yapmış olmaktadır ki, onun bu yaptığı Tesviye Tedltsi türündedir. Çünkü İbn İshâk, rivayette bulunurken Zührî'den olan semâmı sarahaten söylemiştir; yani hadisi işittiğini ifade etmiştir. (Sünen'de yer almış olan bu hadisi) sırf bu noktaya dikkat çekmek maksadıyla burada tahrîc etmiş bulunuyorum.
143. Büsra binti Safvan demiştir ki: Resûlullah'a (sallallahu aleyhi veseliem) cinsel organına (fercine) dokunan kadının hükmünü sordum. "Abdest alır" buyurdu.[137] (el-Hârİs)
144. Saîd b. el-Müseyyeb: "Zekerine dokunan kimsenin abdest alması gerekir" demiştir.[138] (Müsedded)
145. Katâde demiştir ki: Saîd'e (yani İbnü'l-Müseyyeb'e) zekere dokunmanın hükmünü sordum. "O, bedeninin bir parçası hükmündedir" diye yanıtladı.[139] (Müsedded)
145b. Huzeyfe zekere dokunma konusunda demiştir ki: "Ona mı dokundum yoksa burnuma mı veya kulaklarıma mı (Yahya bunlardan birini söylemiştir) dokundum, hiç aldırmam (farketmez, yani abdesti bozmaz)." (Müsedded)
146. Seyf b. Abdullah el-Himyerî demiştir ki: Ben ve benimle birlikte bazı erkekler Hz. Âişe'nin yanma girip ona cinsel organına dokunan erkeğin ve kadının durumunu sorduk. Dedi ki: Ben, Resûlullah'ı (salkllahu aleyhi vesellem): Ona mı dokundum yoksa burnuma mı, hiç aldırmam (hiç önemli değil) buyururken işittim.[140] (Ebû Ya'lâ)
147. Abdullah (b. Mes'ûd) demiştir ki: "Sizden biriniz yanı üzere yatarak uyursa, (kalktığında) abdest alsın." Kendisine: "Ama Peygamber (saMahu aleyhi vesellem) yanı üzere yatarak uyur, sonra da abdest almazdı" denince de: "Sizler Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) gibi değilsiniz. Çünkü, Resûlullah'tan (saiMahu aleyhi vesellem) bir şey sadır olursa, ona bildirilirdi" diye karşılık verdi. (İshâk)
148. Hz. Ömer: "Kişi yanını yere koyar(ak uyur)sa, abdest alsın" demiştir.[141] (el-Hârİs)
149. Zeyd'iıı azatlısı Harmele demiştir ki: Zeyd b. Sâbit'e oturarak uyumanın hükmünü sordum. Bunda bir sakınca görmedi. "Peki yanımı yere koyarsam, hüküm nedir?" diye sordum. "O zaman abdest al!" yanıtını verdi. (el-Hâris)
150. Âişe ile Amr b. Şuayb, babasından, o da dedesinden naklen şöyle demişlerdir: "Her ne şekilde olursa olsun şuurunu kaybedecek şekilde uyuyan kimsenin, abdest alması gerekir." (el-Hâris)
151. A'rec demiştir ki: Ebû Hureyre'yi oturduğu yerde uyurken gördüm. Öyle ki horuldamasını işitebiliyordum. Sonra kalkıp abdest almadan namaz kıldı. (el-Hâris) [142]
152. Haccac demiştir ki: Atâ'ya Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi veseüem) horlama sesi çıkaracak kadar uyuduktan sonra, kalkıp namaz kıldığını söyledim. "Peygamber (saUallahualeyhivesellem) başkası gibi değildi" dedi. (Ebû Yala)
153. Enes veya Resûlullah'ın (salbllahu aleyhi vesellem) ashabından bazı kimselerden nakledildiğine göre onlar, yanları üzerine yatıp uyurlar, sonra da kimisi abdest alır, kimisi almazmış. (Ebû Ya'lâ)
154. Enes demiştir ki. Biz, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) mescidine gider, namaz kılardık. Kimimiz şekerleme yapar veya uyurdu. Ama abdesti yeniîemezdi. Hüşeym: "Bu hadis delil olarak alınmaz" açıklamasını yapmıştır. (Ahmed b. Menî')
155. Mûsâ b. Talha'nın azatlısı veya Mûsâ b. Talha'nın oğlu, dedesinden naklen Hz. Peygamber'in (sallaOahu aleyhi vesellem) deve sütü içip etinden yedikten sonra abdest aldığını ve deve ağıllarında namaz kılmadığını bildirmiştir. (İshâk)
156. Mu'temir'in ifadesi ise şöyledir: ResûluUah (salMlahu aleyhi vesellem): "Bizler deve sütü içmekten dolayı ahdest alır, deve ağıllarında namaz kumayız " buyurmuştur. (el-Humeydî)
157. Yine Mu'temir demiştir ki: Leys'ten duydum. Musa'nın azatlısından veya Musa'nın oğlundan, onun da babasından, onun da dedesi Talha'dan naklettiğine göre ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem): "BİZ deve ağıllarında namaz kılmayız" buyurmuştur. (el-Humeydî)
158. Mûsâ b. Talha'nın azatlısı veya Musa'nın oğlu, babasından, o da dedesinden naklen bildirdiğine göre ResûluUah {sallallahu aleyhi vesellem) deve sütü içip etinden yemekten dolayı abdest alır, deve ağıllarında namaz kılmazdı. Diğer yandan koyun sütü içip etinden yemekten dolayı abdest almaz ve ağıllarında namaz kılardı. (Ebû Ya'lâ) [143]
159. Enes'in bildirdiğine göre ResûluUah (sallahu aleyhi vesellem) süt içer, bundan dolayı abdest almazdı. Yine elbisesine süt damlatır, yıkamazdı. (İbn Ebî Ömer)
160. Zü'1-Gurre demiştir ki: Bir bedevi Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yoluna çıkıp ona: "Ey Allah'ın Resulü! Bizler, daha deve ağılarından çıkmadan namaz vakti gelmektedir. Orada namaz kılabilir miyiz?" diye sordu. "Hayır" buyurdu. "Peki etlerinden yediğimizde abdest almalı mıyız?" diye sordu. "Evet" buyurdu. "Ya davar ağıllarında namaz kılabilir miyiz?" diye sordu. "Evet" buyurdu. "Peki etlerini yediğimizde abdest almalı mıyız?" diye sordu. "Hayır" buyurdu.[144] (Ebû Ya'lâ)
161. İbn Mes'ûd demiştir ki: "Resûlullah'ı (saMahu aleyhi vesellem) et yerken gördüm. Sonra bir damla suya dokunmadan (abdest almadan) namaza kalktı." (Ebû Ya'iâ)
162. Muaviye'nin bildirdiğine göre o, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesdlem) süt içtikten sonra abdest almadan namaz kıldığını görmüş. (Ebû Ya'lâ)
163. Hz. Ali demiştir ki: "Resûlullah (saDallahu aleyhi vesdlem) tirit yemeği (etli ekmek yemeği) yiyip, süt içer, sonra abdest almadan namaz kılardı." (Ebû Ya'lâ)
164. Hz. Âişe'nin bildirdiğine göre Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) tencerenin başına geçer, bir kemik alır ve ondan biraz yerdi. Sonra abdest almadan (tazelemeden) namaz kılardı. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [145]
165. İkrime'nin bildirdiğine göre Hz. Meymûne cünüplük sebebiyle yıkanmış, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de onun su artığıyla abdest almıştır. (İshâk)
166. Ebû Hureyre demiştir ki. Teyemmüm âyeti nazil olunca, onu nasıl yapacağımı bilemedim ve bunu sormak İçin Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) gittim. Ama kendisini bulamadım ve onu aramaya koyuldum. Derken karşıma çıktı. Beni görünce niçin geldiğimi anladı ve iki eliyle toprağa vurarak yüzünü mesnetti. (Ebû Bekir b, Ebî Şeybe)
Senedinde kopukluk vardır. [146]
167. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre bazı kişiler Resûlullah'a (saMahu aleyhi vesellem) gelerek: "Bizler çölde yaşayan insanlarız. Cünüp olduğumuz ve aramızda adetli ve loğusa kadınlar bulunduğunda dört ay su bulamadığımız ,oluyor" dediler. Peygamber (saMlahu aleyhi vesellem) de: "Toprakla (teyemmüm) alın " buyurdu.[147] Metni zayıftır. {Ebû Ya'lâ)
168. İbn Ömer demiştir ki: Nebî (saUallahu aleyhi vesellem) bir yolculukta idi. Namaz vakti girince topluluk konakladı. Onları bir çoban gördü ve elini toprak üzerine vurarak teyemmüm aldı. Sonra ezan okudu.....(Ebû Yala)
Hadiste zayıflık vardır.
169. İbn Abbâs demiştir ki: Hz. Peygamber'i (saMahu aleyhi vesellem) gördüm. Suyu döküp toprakla silindi. Kendisine: "Yakınında su var" dediğimde, "Bilemiyorum, belki de oraya yetişemem" buyurdu.[148] (el-Hâris)
Hadiste zayıflık vardır.
170. Hz. Ali: "Teyemmüm her namaz için gereklidir" demiştir. (Müsedded). Hadiste zayıflık vardır. [149]
171. İbn Abbâs: "En temiz toprak, ekin tarlalarıdır" demiştir. (Ebû Ya'lâ) Haber mevfeû/olup Zıasen derecesindedir. [150]
172. Huzeyfe demiştir ki: Ramazan'm bir gecesinde Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) ile birlikte kalktım. (Resûlullah) Kalkıp yıkandı. (O yıkanırken) Ben de onu perdeledim. Kapta onun kullandığı sudan bir miktar arttı ve: "Dilersen onu dök, dilersen üzerine ilave et" buyurdu. Ben de: "Ya Resûlallah! Bu artık, benim için üzerine ilave edeceğim sudan daha hoştur" dedim. Sonra onunla yıkandım. Resûlullah (saUallahu aleyhi vesellem) beni perdeledi. Ben: "Beni perdeliyor musun!?" dediğimde, "Elbette. Senin beni perdelediğin gibi ben de seni perdeleyeceğim" buyurdu.
(Ebü Bekir b. Ebî Şeybe) Hadiste zayıflık vardır. [151]
173. Safvan b. Ya'lâ, babasından şöyle dediğini nakletmiştir: Hz. Ömer bir deveye doğru yıkanıyor -yani ihramlı iken- ben de bir elbiseyle onu perdeliyor/örtüyordum. Derken bana: "Ya'lâ! Başıma da su dökeyim mi?" diye sordu. Ben de: "Müminlerin emiri daha iyi bilir?" deyince, "Vallahi, suyun saçı daha da dağıtacağını düşünüyorum" dedi ve sonra "Bismillah" deyip başına su döktü. (Müsedded) [152]
174. îkrime'den nakledildiğine göre o, erkeğin cünüplük halinden çıkmak için yıkanıp, sonra henüz yıkanmamış olan hanımının koynuna girerek (onun vücut sıcaklığıyla) ısınmasında veya aynı şekilde kadının yıkandıktan sonra erkeğin koynuna girerek onun (vücut ısısıy)la ısınmasında bir sakınca görmezdi. {Müsedded}
175. A'meş demiştir ki: Âmir, İbrahim'e: "Cünüplükten dolayı yıkandıktan sonra hanımının koynuna girip ısınan erkeğin durumu hakkında ne dersin?" diye sordu. îbrâhîm: "Bilmiyorum" diye cevap verince, "Sana bu konuyla ilgili dostun Alkame'nin görüşünü aktarayım mı? [153] O bunda bir sakınca görmezdi" dedi.[154] (Müsedded)
176. İbrâhîm (en-Nehaî)'den nakledildiğine göre o, bunda bir sakınca görmezdi. (Müsedded)
177. İbn Ömer'den nakledildiğine göre o, guslederken gözlerinin içine su serper ve parmaklarını göbek deliğine sokarak temizlermiş. (Müsedded) [155]
178. Şu'be demiştir ki: İbn Abbâs cünüpiükten dolayı yıkanırken sağ eliyle soluna yedi kere su dökerdi. (Ebû Dâvud et-Tayalisî)
179. Ma'rûr demiştir ki: Hz. Ömer "Ben ise başımın üstünden üç avuç su dökerim" demiştir. (Müsedded) [156]
180. Atıyye'nin, Ebû Saîd'den naklettiğine göre bir adam ona cünüplük sebebiyle yıkanmanın şeklini sormuş, o da: "üçer defa (su dökerek)" diye cevap vermiştir. Adam: "Ama ben gür saçlıyım" deyince de "Allah Resulü (salMahu aleyhi vesellem) senden daha gür ve daha güzel saçlı idi" diye yanıtlamıştır.[157] (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
181. Enes'in bildirdiğine göre Sakîf heyeti: "Ya Resûlallah! Bizim ülkemiz soğuk bir ülkedir. Cünüpiükten yıkanırken ne yapmamız bizim için yeterlidir?" diye sordular. O da: "Ben, başımın üstünden üç defa su dökerim1' buyurdu.[158] (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ)
182. İbn Mes'ûd'un bildirdiğine göre bir adam Resûlullah'a fsallallahu aleyhi veseUem) cünüplük sebebiyle yıkanıp da vücudunun bazı yerlerine su gitmeyen kişinin durumunu sordu. Resûlullah (sallaUahu aleyhi vesellem) de: "Önce o yerini yıkar, sonra namaz kılar" buyurdu.[159] (Ebû Ya'lâ)
183. Ümmü Seleme'nin azatlısı Nâim demiştir ki: Ümmü Seleme'ye erkeğin guslünü sordum. "Saçlarını iyice temizler ve tene suyu ulaştırır" dedi. Kadının guslünü sordum. "Saç örgülerini temizler, örgülerini çözmez" dedi. (İshâk)
184. Ebû Hureyre: "Hamam ne güzel yurttur; kiri götürü, cehennemi hatırlatır" demiştir. (MÜsedded). Haber sahih mevkuftur.
185. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallahu aleyhi veselfem) şöyle buyurmuştur: "Hamam Müslüman kişinin gireceği ne güzel yurttur. Çünkü oraya girince Allah'tan cenneti ister, cehennemden O'na sığınır. Düğün evi (gerdek evi) ise Müslüman kişinin girdiği ne kötü bir yurttur. Çünkü oraya girdiğinde orası onu dünyaya rağbet ettirip, âhİreti unutturur. " (Ahmed b, Menî1) [160]
186. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseifem) şöyle buyurmuştur: "[Ümmetimin erkeklerinden] Kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, sakın hamama peştamalsız girmesin. Ümmetimin kadınlarından kim Allah 'a ve âhiret gününe inanıyorsa, sakın hamama girmesin. " (İbn Ebî Ömer) [161]
187. Abdurrahman demiştir ki: Muhammed b. Sîrîn'e hamama gitmenin hükmünü sordum. "Ömer b. el-Hattâb bunu mekruh görürdü" dedi. (MÜsedded) [162]
188. Muhammed b. Sîrîn'in bildirdiğine göre fîbn) Ömer hamama girmez ve derdi ki: "Bu, (insanların) sonradan icat ettikleri nimetlerdendir/imkanlardandır." (MÜsedded) [163]
189. İbn Ömer'den nakledildiğine göre o, hamama gider ve hamamcı, hamam otuyla onu temizlerdi. Kuşak bağlama bölgesine ulaştığında hamamcıya: "Haydi sen dışarı çık!" derdi. [164] (Müsedded)
190. Câbir'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) hamama İzarsız/peştamalsız girilmesini yasaklamıştır.[165] (Ebû Ya'lâ)
191. Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin bildirdiğine göre Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Allah'a ve âhiret gününe inanan, komşusuna ikramda bulunsun. Allah'a ve âhiret gününe inanan misafirine İkramda bulunsun. Allah'a ve âhiret gününe inanan, ya hayır konuşsun ya da sussun. Sizin hanımlarınızdan Allah'a ve âhiret gününe inananlar, sakın hamama girmesin."
Hadisi Muhammed b. Sâbit'ten nakleden ravi Yakub b. İbrahim demiştir ki: Bunu, halifeliği döneminde Ömer b. Abdülazîz'e söyledim. Hemen Ebû Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm'a "Muhammed b. Sâbit'e, naklettiği falan hadisi soruver. Çünkü o, sevilen biridir" diye yazdı. 0 da (sorup cevabını) Ömer'e yazdı. Bunun üzerine kadınlara hamama gitmeyi yasakladı. (Ebû Ya'lâ)
İbn Hibbân ve Hâkim, hadise sahih hükmünü vermişlerdir.
192. Hz. Ömer'in bildirdiğine göre Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): Sizden biriniz ailesiyle ilişkiye girdikten sonra Tekrar ilişki kurmak isterse, cinsel organını yıkasın " buyurmuştur. (İshak ve Müsedded)
193. Ümmü Seleme anlatmaktadır: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Mescid'in avlusuna çıkarak en yüksek sesiyle şöyle seslendi: "Dikkat ediniz! Bu Mescid'e, Peygamber, Peygamberin eşleri, Ali ve Fatıma [166] dışında hiç kimsenin cünüp olarak girmesi helal değildir. Dikkat ediniz. Size isimleri açıkladım ki, sapıtmayasmız."
İbn Mâce ise hadisi Ebû Bekir'den, "Peygamber... dışında hiç kimse..." istisnası olmaksızın nakletmiştir. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
194. Mus'ab b. Sa'd demiştir ki: Sa'd cünüp olur, sonra abdest alıp dışarı çıkardı.[167] (Müsedded)
195. Mus'ab b. Sa'd'm Sa'd'dan naklettiğine göre o, elbisesindeki meniyi/spermi çitileyerektemizlermiş.[168] (Müsedded)
196. Şu'be demiştir ki: Bana İbn Ömer'den duyan bir ihtiyar anlattı. İbn Ömer, ihtilam olup elbisesine boşalan, sonra (spermin) değdiği yeri bulamayan adama: "Elbisenin her yerini yıka" demiş.[169] (Müsedded)
197. Rifâ'a b. Rafi'nin bildirdiğine göre Hz. Ömer, Rİfa'a'ya giderek: "Siz şöyle yapar mıydınız? Sizden biri eşiyle ilişkiye girdikten sonra soğukluk gelir de boşalmazsa, yıkanmaz mıydı?" diye sordu. O da şöyle cevap verdi: "Biz Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem) zamanında bunu yapardık. Bu konuda bize ne Allah'tan bir haram hükmü, ne de Allah Resûlü'nden (salkiiahu aleyhi vesellem) bir yasaklama geldi." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
198. Ubeyd b, Rifâ'a b. Râfi', babasından (ki Züheyr hadisinde, "Rifâ'a b, Rafı', Akabe biati ve Bedir savaşma katılanlardandır" kaydı geçmiştir) şöyle dediğini nakletmiştir: Hz. Ömer'in yanındaydım. Denildi ki: Zeyd b. Sabit Mescid'de cinsel ilişkiye girip orgazm olmayan kişi hakkında halka fetva veriyor. (Züheyr, rivayetinde "halka kendi kişisel görüşüne göre fetva veriyor" demiştir) "Hemen onu bana getir!" diye emir verdi. Getirildi. Ona: "Ey kendinin düşmanı! Sen Resûlullah'ın (sallalbhu aleyhi vesellem) Mescid'inde halka kendi kişisel görüşüne göre fetva verecek çağa ulaştın mı?" diye çıkıştı.
Zeyci: "Ben böyle bir şey yapmadım. Ama amcalarım bana bunu Resûîullah'tan (saüallahu aleyhi veseilem) naklettiler" dedi. "Hangi amcaların?" diye sorunca, "Ubey b. Ka'b (Züheyr rivayetinde "Ubey b. Ka'b, Ebû Eyyûb ve Rifâ'a b. Râfi" demiştir)" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer bana dönerek: "Bu delikanlı ne diyor?" diye sorduğunda ben de: "Biz, Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) zamanında böyle yapardık" diye cevap verdim. Ömer: "Peki onu Resûlullah'a (sallallahu aleyhi veseilem) sordunuz mu?" deyince o yine: "Biz, onun zamanında böyle yapardık" diye cevap verdi. Bunun üzerine Ömer, bütün halkı topladı. Ali b. Ebî Tâlib ve Mu'âz b. Cebel dışında hepsi suyun/yıkanmanın, ancak suyun/meninin gelmesiyle farz olacağını söylediler. Hz. Ali ile Mu'âz ise: "(Erkeğin) Sünnet yeri (kadının) sünnet yerini aşarsa, gusül farz olur" dediler. Hz. Ali: "Ey müminlerin emiri! Bu konuyu en iyi bilenler Peygamber'in (sallallahu aleyhi veseilem) eşleridir" deyince. O da (kızı) Hafsa'ya birini gönderip meseleyi sordurdu. Hafsa: "Bu konuda bilgim yoktur" deyince Âişe'ye birini gönderip meseleyi sordurdu. O da: "Sünnet yeri, sünnet yerini aşarsa, gusül farz olur" diye cevap verdi. Bunu duyan Hz. Ömer fena halde öfkelendi ve: "Sakın kulağıma bir kimsenin böyle yapıp da yıkanmadığı haberi gelmesin. Yoksa ağır ceza veririm" dedi.
(Ahmed b. Hanbel ve Oğlu Abdullah) Ravilerinden Ma'mer, Yahya b. Maîn'e göre güvenilir olup, hadisin aslı, bu anlatımdan biraz farklı olarak Sahîh-i Buhâri'de yer almıştır.
199. Ubeyd b. Rifâ'a anlatıyor: Zeyd b. Sabit vaa2eder, vaazında "Erkek hanımıyla cinsel ilişkiye girer de orgazm olmazsa, gusletmesi gerekmez" derdi. Bunu duyan biri hemen kalkıp Hz. Ömer'e gitti ve bunu ona haber verdi- Ömer de: "Git onu bana getir ki, dediğine şahit olasın" dedi. Yanma gelince Hz. Ömer, Zeyd'e: "Ey kendinin düşmanı herif! Sen bilgisizce halkı sapıtıyorsun!" diye çıkıştı. Zeyd: "Ey müminlerin emiri! Ben bunu kendimden uydurmadım. Bunu bana amcalarım haber verdi" deyince, "Hangi amcaların?" diye sordu. "Ubey, Ebû Eyyûb ve Rifâ'a -ki o anda Rifâ'a, Ömer'in yanında idi-" deyince, Rifâ'a kendisine: "Ey müminlerin emiri! Biz, Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) zamanında böyle yapardık" dedi. "Resûlullah (sallallahu aleyhi veseüem) bunu biliyor muydu?" diye sorunca da "Bilgim yok" diye cevap verdi. Hz. Aİİ: "Ey müminlerin emiri! Bu, doğru bir şey değildir" dedi. Sonra Muâz da: "Ey müminlerin emiri! Bu uygun olmaz" dedi. (Ahmed b. Menî')
200. Hz. Ali'nin bildirdiğine göre bir adam ona: "Erkek hanımıyla cinsel ilişkiye girse ve orgazm olmasa (bir şey gerekir mi)?" diye sordu. O da: "Onu saliasa, hatta küpeleri sallansa bile (orgazm olmadıkça) gusletmesi gerekmez" diye cevap verdi.[170] (Müsedded)
201. Abdullah (b. Mes'ûd): "Ben hanımımla bu derece cinsel temas kursam, yıkanırım" demiştir.[171] (Müsedded)
202. İbrâhîm et-Teymî, babasından nakletmiştir: Abdullah (b. Mes'ûd)'u: "Su/Yıkanma, sudan/meninin gelmesiyle farz olur. Bir iki dirhem (ilişkiy)le bir şey olmaz" diye konuşurken işittim.[172] (Müsedded)
203. İbn Abbâs derdi ki: "Su/Yıkanma, suyun/meninin gelmesiyle farz olur [173] (Müsedded)
Hadis, sahih mevkuftur?[174]
204. İbn Abbâs demiştir ki: Resûlullah (sailallahu aleyhi vesellem) Ensar'dan bir adama birini göndererek yanına gelmesini emretti. Adam geç gelince: "Neden geç kaldın?" diye sordu. O da: "Senin elçin geldiğinde tam karımla ilişki halindeydim. Hemen kalkıp yıkandım" dedi. Resûlullah (salMahu aleyhi vesellem): "Madem orgazm olmadın, yıkanmasaydın da bir şey gerekmezdi" buyurdu. Nitekim Ensar halkı böyle yapardı. (Ebû Ya'lâ)
Hadis, zayıftır.
205. Abdurrahman (b. Avf) anlatmaktadır: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Ensar'dan bir adamı aramaya çıktı. Sonra onu çağırdı. Ensarlı dışarı çıktığında saçlarından su damlıyordu. Resûlullah (sallalkhu aleyhi vesellem): "Bu ne Haldir?" diye sordu. O da: "Beni çağırdığında eşimle ilişki halindeydim. jecikmekten korktum. Hemen kalkıp aceleyle başımdan aşağı su döküp çıktım" dedi. "Peki orgazm olmuş muydun?" diye sordu. "Hayır" deyince
Tekrar böyle bir şey yaparsan yıkanına! Sadece hanımının değdiği yerlerini vıka ve namaz abdesti gibi abdest al! Zira su/yıkanma, ancak suyun/meninin gelmesiyle farz olur" buyurdu. (Ebû Ya'lâ)
206. Amr b. Şuayb, babasından, o da dedesinden nakletmiştir: " -Büsra adında- Bir kadın Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) gelerek: "Ya Resûlallah! Bizden biri rüyada eşi ile ilişkiye girdiğini görürse (ne gerekir)?" diye sordu. Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) de: "Büsra! Eğer yaşlık görürsen, yıkan!" buyurdu. Âişe kadına: "Kadınları rezil ettin!" diye çıkışınca Resûlullah (sallallahual hivesellem): "Bırak da istediğini sorsun, alnı toprak olasıca -ya da eli toprak olasıca-!" buyurdu. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [175]
207. Enes b. Mâlik'in annesi- Ümmü Süleym anlatmaktadır: Hz, Peygamber'e (salbllahu aleyhi vesellem) gidip: Ya Resûlallah! Bizden biri rüyada erkeğin gördüğünü görse (ne lazım gelir)?" diye sordum. "O esnada haz alır im?" diye sordu. (Ümmü Süleym): "Alabilir" dedi. "Islaklık görür mil?" diye sordu. "Görebilir" dedi. "Öyleyse yıkansın" buyurdu.
Hadisin senedi sahihtir. Ama illetlidir.! (İshâk)
208. Ebû Seleme b. Abdurrahman, Ata ve Mücahid'in bildirdiklerine göre "Ümmü Süleym ResûluUah'a (saMahu aleyhi vesellem) ... sormuş..." Mürsel olarak nakledilen bu rivayetin son kısmı şöyledir: ''Eğer bunu görürse, yıkansın" buyurdu. Sonra kadınlar o kadını yakalayıp: "Sen bizi Resûlullah'm (salMahu aleyhi vesellem) yanında rezil ettin!" diye kızdılar. O da: "Helal mi, haram işlediğimi bilene kadar hiçbir şeyden sakınmam" diye karşılık verdi. (İshâk)
909. İbn Huseym'in bildirdiğine göre Süleyman b. Atîk ona şöyle nlatmış: Bir kadın Ümmü Seleme'ye giderek: "Ben rüyada sanki falan vimsenin benimle ilişkiye girdiğini gördüm (ne yapayım?)" diye sordu. Ümmü Seleme bunu Resûlullah'a sordu ve Resûlulİah aleyhi vesellem): "Islaklık gördüyse, yıkansın" buyurdu. (İshâk)
209a. Abdullah b. Amr der ki: "Gusül, şu beş şey için yapılır: "Hacamat (kan aldırmak), banyo yapmak, cenabet, ölü (yıkamak) ve Cuma günü." Ravi (el-A'meş) der ki: Bunu İbrahim (en-Naha'î)'ye bahsettim. Şöyle dedi: "Farz olan gusül olarak cenabeti; müstehap gusül olarak ta Cuma günü yıkanmayı sayarlardı." (Müsedded)
209b. Hz. Âişe dedi ki: "Sizden biriniz cünup olduğu halde sakın uyumasın; çünkü uykuda iken başına ne geleceğini anlayamaz." (Müsedded)
210. İbn Abbâs demiştir ki: Allah Teâlâ: "Ey Âdem, seni, sana yasak ettiğim ağacın meyvesinden yemeye iten sebep nedir?" diye sordu. Âdem bir bahane bulup: "Ya Rabbi, bunu bana Havva güzel gösterdi" dedi. Bunun üzerine Allah; "Öyleyse ben onu ancak sıkıntıyla hamile kalmak, güçlükle doğurmak ve her ay iki kere kanama görmekle cezalandırdım" buyurdu. Havva bunu duyar duymaz feryadü figan etti. Kendisine: "Sen de, senin kızların da feryat edeceksiniz" denildi. (Ahmed b. Meni')
Bu, senedi sahîh mevkuf hir hadistir.
211. Ebû Yezîd el-Medenî rivayet ediyor: Ümmü Eymen dedi ki: Bana bir hasır ver! dedi." "Kim dedi?" diye sorulduğunda, "Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) dedi" denildi. O da: "Ben âdetliyim/hayızlıyım" deyince, Âdet/hayız senin ellerinde değildir" buyurdu, (ishâk)
212. Amre binti Abdurrahman demiştir ki: Hz. Âişe kadınları gece kendi adet kanlarına (kontrol için) bakmaktan men eder ve: "Gördüğünüz sanlık ya da bulanıklık olabilir" derdi. (Müsedded) [176]
213. Fâtıma binti'l-Münzir demiştir ki: Esma ve kardeşinin kızları bize şöyle anlatırdı. "Bizden biri temizlenip hayız halinden kurtulmak için yıkanır, sonra (cinsel organında) sarı ve bulanık su aktığını görürdü. [177] (Esma) Bize tamamen arı suyu görünceye kadar namazdan uzak durmamızı söylerdi. (İshâk)
214. Ümmü Seleme: "Bizden biri yıkanırdı da hâlâ (cinsel organında) anlık kalırdı" demiştir. (İshâk)
215. Câbir anlatmaktadır: Fâtıma binti Kays, Resülullah'a (sallallahu aleyhi vesdlem) istihâza kanı gören kadının durumunu sordu. Allah Resulü (sallallahu aleyhivesellem) de: "Adet günlerini say!" buyurup sargı sararak namaz kılmasını ve her temizlikte yıkanmasını emretti. (Ebû Ya'lâ) [178]
216. Enes b. Mâlik demiştir ki: "Beş, yedi, sekiz, dokuz ve on gün bekler. On gün geçerse, istihâza kanı görüyor demektir. [179] (Ebû Ya'lâ)
217. Muhammed b. Şihâb'm bildirdiğine göre Hz. Peygamber (sallallahualeyhi vesellem) istihâza kanı gören Ümmü Habîbe'ye her namaz için yıkanmasını emretmiştir. (Ishâk)
218. Umâre b. Ğurâb'ın, bir halasının naklettiğine göre o, Hz. Âişe'ye: "Bizden biri âdet oluyor. Onun ve kocasının bir yatakları ve bir yorganlarından başka bir şeyleri olmuyor. Bu durumda kadın nasıl yapacak?" dîye sormuş. O da: "İzarım/peştamalını sıkıca bağlayıp kocasıyla birlikte uvıır. Kocası bunun üzerinden dilediğini yapabilir" demiş. (İbn Ebî Ömer) Hadiste zayıflık vardır. [180]
219. Huzeyfe'nin nikahında bulunan Cumâne'nİn bildirdiğine göre Huzeyfe, Ramazan'da sabah namazından çıktıktan sonra" onunla aynı yorganın altına girer ve ona sırtını döner, yüzünü dönmezdi. (Yani hanımı adetli iken, böyle yapardı) (MÜsedded) Hadis, hasen mevkûjim.
220. Ömer b. el-Hattâb'm naklettiğine göre onun erkeklerden hoşlanmayan bir hanımı vardı. Ne zaman onunla beraber olmak istese, adetli olduğunu bahane ederek reddederdi. Bir gün yalan söylediğini düşünerek onunla cinsel ilişkiye girdi. Sonra doğru söylediğini görünce hemen Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) gitti ve (Allah'ın Resulü kefaret olarak) bir dinarın beşte biri kadar sadaka vermesini emretti.[181] (İshâk)
221. Isa b. Yunus'tan... benzen rivayet olunmuştur. Ancak onun ifadesi şöyledir: Hz. Ömer bir cariyesine gitti. Cariye: "adetliyim" dediği halde onunla ilişkiye girdi. Sonra gerçekten adetli olduğunu görünce, hemen Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) gidip bu durumu ona anlattı. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): ''Allah seni bağışlasın Eba Hafs! Yanın dinar sadaka ver!" buyurdu. (el-Hârİs)
Ebû Kılâbe anlatıyor: Hz. Ömer, arkadaşlarından bir grup içinde oturmakta olan Muâz'm yanma geldi. Şöyle dedi: "Ey Muaz! Bu işi yükselten nedir?" Şu cevabı verdi: "Zaten bu, (müminin) karakteri olan ihlas ile din ve itaatten ibaret olan namazdır." (Müsedded)
Avf b. Mâlik anlatıyor: Ebû Zer, Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) yanma oturdu... (Hadis devam ediyor; orada ayrıca şöyle geçmektedir:) (Ebû Zer) der ki: "Namaz nedir?" dedim.
Şöyle buyurdu: "Vaz olunmuş (hükmedilmiş) en hayırlı (emirdir). İsteyen en azını (farzları) kılar. İsTeyen fazlasını (nafileleri de) kılar. (İshâk)
Muhacir Ebû Mahled'in bildirdiğine göre Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) Şöyle buyurdu: "Kulun hesaba çekileceği ilk şey temizliğidir. Temizliğim güzelce yapmışsa, namazına (güzelce) yönelmiş olur. Sonra namazında hesaba Çekilir. Namazını güzelce kılmışsa, diğer amellerine güzelce yönelmiş olur. (Müsedded)
Câbir bildiriyor: Adamın birisi Allah Resûlü'ne (sallallahu aleyhi vesellem) gelerek: "Gecenin başlangıcında Kur'an okuyan, sonra da gecenin geç vaktinde hırsızlık yapan bir adamı gördün mü!?" dedi.
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Gecenin başlangıcında okusaydı (bu kıraati onun gecenin), sonunda hırsızlık yapmasına engel olurdu. " (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
İbn Âiz bildiriyor: "Hz. Peygamber (saMahu aleyhi vesellem) Ensar'dan bir adamın cenazesinden çıktı...." Hadisin devamını anlattı. Ayrıca şu ibareler geçmektedir: Bunun üzerine Allah Resulü (saMlahu aleyhi vesellem): "Ey Ömer! Sana İnsanların yaptıklarından sorulmaz, sorumlu tutulmazsın. Ama insanlar namazdan sorulur. Sorumlu tutulur" buyurdu. (Ahmed b. Meni')
Ebû Atiyye bildiriyor: Bir adam Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem) zamanında vefat etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (saMahu aleyhi vesellem): "Şüphesiz insanların yaptıkları sana sorulmaz, sen sorumlu tutulmazsın..." buyurdu. Hadisin bütünü zikretti. Tamamı Cenaze kitabında gelecektir (no. 757). (Ebû Ya'lâ)
Enes b. Mâlik bildiriyor: Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kulun ilk hesaba çekileceği namazdır.
Yüce Allah şöyle buyuracak: Kulumun namazına bakanın. Eğer tam bulursam "Tamam" yazın (Hesabını kapatın.) Eğer (eksik) bir şey bulursanız kulumun nafilesi var mı? Ona bakın.
Böylece namazları nafileler ile- tamamlanır. Sonra bu minval üzere amellerinin (hesabı) alınır." (el-Hâris)
Başka bir rivayette hadisin metni şöyledir: "Allah'ın dinî emirler içinde insanlara farz kıldığı ilk emir namazdır. Diğerleri namaz sabit olduktan sonra (emredilmiştir.) İlk hesaba çekilecek (emir)âe namazdır. Buyuracak ki: Kulumun namazına bakın...
Eğer nafile bulunursa farz namazlar nafileler ile tamamlanır.
Bundan sonra: Bakın! Zekatı tamam mı? buyuracak. Zekatı tamam bulunursa "tamam" yazdır. Eğer eksik bulunursa: Bakın! Sadakası var mı? Var ise zekatını sadaka ile tamamlayımz buyuracak." (Ebû Ya'lâ)
İbn Ebî Mervan el-Eslemî, babasından, o da dedesinden bildiriyor: Altıncısı Cüheyne'ye mensub bir adamın olduğu 6 kişilik bir grupla Ebû Zer'e geldik. Biz Eşlem kabilesindendik. (6. kişiye de) Medine'ye gidiyor iken yolda rastlamıştık.
(Ebû Zer): "Hoş geldiniz? Sizi buraya getiren nedir?" dedi.
Sana selâm vermek ve senden istifade için geldik" dediler.
(Ebû Zer): "Hz. Ebûl-Kâsım'ı (sallallahualeyhivesellem) şöyle derken işittim:
Beş vakit namaz. Kim eksik namazı olmadan Allah'a kavuşursa, isterse dünyayı dolduracak kadar olsun, Allah günahlarım affeder. "
Cahiliye dönemine ait olanlar ne olacak?" dedik.
Takva onu mahveder. Hem de iki defa" dedi.
Cüheynî dedi ki: "Bunu (gerçekten) Resûlullah'tan mı (sallallahu aleyhi vesellem) duydun?"
(Ebû Zer): "Sübhanallah! Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) hakkında yalan söz helal olur mu?" dedi. (Ebû Ya'lâ)
Enes bildiriyor: Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bana hitaben şöyle buyurdu: "Ey Enes! Ebedî olarak namaz kılmaya güç yetiremezsin. Namaza devam ettikçe melekler ebedi (hayatın için) sana duada bulunurlar (selâmet dilerler)." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
İbn Ömer rivayet ediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi veselîem) şöyle buyurdu: "İstikâmet üzere olun. Bilin ki en hayırlı ameliniz namazdır. Abdestini muhafaza eden (devamlı abdestli olan) sadece mümin olandır. "
Ben derim ki: Bu rivayet maklûb'dur. Mahfuz olan Salim b. e. el-Ca'd'm Sevbân'dan rivayet ettiği Meymûne hadisidir: "Kulum bana, farzlarım ile yaklaştığı gibi bir şeyi yerine getirerek yaklaşmamıştır"
İnşaallah ileride Nafile Namazlar bölümünde gelecektir. (el-Hâris)
İbn Abbâs bildiriyor: Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Cibril Aleyhİsselâm bana: Sana namaz sevdirildi. Ondan istediğin kadarım al (dilediğin kadar namaz kıl) dedi " (Ahmed b. Menî')
Hasan el-Basrî'nin rivayetine göre Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Namazlar beş vakittir. Cuma namazı bir dahaki cumaya kadar bir haftalık günahlara kefarettir. Büyük günahlardan kaçımldığı müddetçe. (el-Hâris)
Enes bildiriyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "J?e^ vakit namaz hergün beş kere girip yıkandığınız akan tatlı su nehrine veya kapınızın önünde kaynayan bir suya benzer. Hiç pislik kalır mı ? (Ebû Ya'lâ)
Enes bildiriyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Her kim sabah namazını kılar da zimmeti/ahdi/ anlaşması bozulursa, yüce Allah'ın himayesi/koruması mubah olduğu gibi zimmeti de bozulur. Onun zimmetinin talibi benim. (Ebû Ya'lâ)
Ümmü Enes naklediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhivesellem)'i gördüm ve dedirn ki; "Ya Resûlallah! Allah seni cennette en yüce dostluğa eriştirsin. Beni de seninle beraber eylesin."
Âmin!" buyurdu. "Ya Resûlallah! Bunun için yapacağım hayırlı bir amel öğret!" dedim. Şöyle buyurdu:
Namazım kılmaya devam et. Çünkü bu, en faziletli cihattır. Günahlarından göç/ hicret eti Çünkü bu, en faziletli hicrettir. Allah'ı çokça zikret! Allah'a en sevimli gelen amel, sayesinde O'nunla buluştuğundur. " (Ebû Ya'Iâ)
222. Şa'bî anlatmaktadır: Resûlullah (sallallahu akyhi veseüem) namaza çağrı konusu üzerinde durdu. Mekkelilerin yaptığı gibi çan çalmayı hoş karşılamadı. Namaz vakti geldiğinde, bazı kimseleri gönderip, halka
namazı duruyordu. Abdullah b. Zeyd el-Ensârî, Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ileni) bu sıkıntısını dert edinerek gitti. Sonra rüyasında yanma bir adam lip "Neye üzülüyorsun?" diye sormuş. O da: "Allah Resûlü'nün (sallallahu ) üzüntüsüne" deyince, ona şöyle söylemiş: "Peygamber'e (sallallahu hivesellem) git ve halkı namaza şu şekilde çağırmasını söyle:
Allahu ekber (Allah en yücedir), Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber.
Eşhedü en lâ ilahe illlallah (şehadet ederim ki Allah'tan başka tanrı yoktur iki kere).
Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah (Yine şehadet ederim ki, Muhammed onun elçisidir iki kere-).
Hayye alaVsalât (Haydin namaza- iki kere-).
Hayye ala'l-felâh (Haydin kurtuluşa- iki kere-)
Allahu ekber, Allahu ekber (Allah en yücedir)
Lâilâhe illallah (Allah'tan başka tanrı yoktur)"
Sonra o zat "Ezanı da, kameti de bu şekilde oku!" demiş.
Abdullah b. Zeyd hemen Resûlulîah (sallallahu aleyhi vesellem)'e gelerek bunu ona haber verdi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):
Kalk onu Bilâl'e öğret!" buyurdu. Sonra Hz. Ömer b. el-Hattâb geldi ve: "Abdullah b. Zeyd'in gördüğünü ben de gördüm. Ama Abdullah benden erken davrandı" dedi. (İshâk)
Hadis mürsel sahihtir.
223. Ömer b. el-Hattâb'dan nakledilmektedir: Hz. Ömer, Mekke'de iken Ebû Mahzûre öğle namazı için ezan okudu. Güneş tepe noktasından (Batıya doğru) kaydığı vakitte sesini yükseltti. Ömer: "Ey Ebû Mahzûre! Göbeğin kopar diye korkmadm mı?" deyince "Sana duyurmak istedim" diye karşılık verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ben Allah Resûlü'nü (sallallahu aleylıi vesellem) şöyle buyururken işittim, dedi: "Sıcaklık arttığında namazı serin vakitte lalınız. Zira şiddetli sıcaklık, cehennemin kızgınlığındandır. Cehennem kendi kendini yemeye başlayınca, bundan yakındı ve Allah'tan iki nefes için izin istedi. Allah da ona izin verdi. İşte şiddetli sıcaklık, Cehennem'in kızgınlığından, şiddetli- soğuk da onun soğuğundandır. "
(Ebû Ya'lâ ve Bezzâr) Münker hadistir. [182]
224. Kesîr b. Murre el-Hadramfden nakledildiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Gökte ilk ezan okuyan Cebrail'dir." Ömer ve Bilâl bunu (ezanı) duydular. Hemen Ömer gelip Hz. Peygamber'e (saüaüahu aleyhi vesellem) duyduğunu haber verdi. Ardından Bilâl de gelip duyduğunu haber verdi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ömer seni geçti, Bilâl. Ama sen duyduğun gibi ezan oku" buyurdu. Sonra Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem), sesinin daha gür çıkmasını temin için iki parmağını kulaklarına sokmasını söyledi. (el-Hâris) [183]
İbn Ömer der ki: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in iki müezzini vardı: Biri Bilâl. Diğeri ise Abdülazîz b. el-A'sam.
Mûsâ b. Ubeyde'nin rivayetinde şu ilave yer almıştır: "Bilâl gece ezan okur ve uyuyanları kaldırırdı. İbn Ürnmi Mektûm tan yerini gözler, fecr vaktini (tayinde) hata etmezdi. Abdülazîz b. el-A'sam da İbn Ümmi Mektûm gibi idi." (el-Hâris)
225. Urve'den nakledildiğine göre o ezan sözlerini ikişer ikişer okur, kameti de birer kere söylermiş. (el-Hâris) [184]
226. Eyyûb bildiriyor: İbn Ebî Müleyke -veya Mekke halkından bir başkası- bana dedi ki: Peygamber (sallallahu aleyhi vesdkm) Bilâl'e, Kabe'nin üstünde ezan okumasını emretti.[185] (Müsedded)
227. Ebû Nasr bildiriyor: Bilâl dedi ki: Gece ezan okudum. Bunun üzerine Peygamber (salkllalıu aleyhi vesellem): "İnsanların yeme içmelerine engel oldun. Gİt, yüksek bir yere çık ve Bilin ki, köle/kul uyudıı/yanıldı> diye seslen!" buyurdu. Ben de: "Keşke Bilâl'ı annesi doğurmasaydı. Alnından boşalan kanlara bulansın!" diyerek gidip (üç kere) "Bilin ki, kul/köle uyumuştur/yanılmıştır!" diye ilan ettim.2[186](ishâk)
Senedinde zayıflık ve kopukluk vardır.
228. Urve'den nakledildiğine göre Resûlullah (sallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "İbn Ummü Mektûm'un ezanına aldanmayın. Fakat Bilâl'ın ezanım gözetin.[187] İbn Ümmü Mektûm âmâ idi. (el-Hârİs)
Rivayet, mürseldir. [188]
229. Kays (İbn Ebî Hâzım)'dan nakledildiğine göre Hz. Ömer: "Halifelik isleri yanında ezan da okuyabilseydim, mutlaka ezan okurdum" demiştir. [189] (Müsedded)
230. Şubey [190] b. Avfdan nakledildiğine göre Hz. Ömer yanındakilere "Hangileriniz müezzinlerinizdir?" diye sordu. "Kölelerimiz ve azatlılarımız!" dediler. O da: "Demek, azatlılarımız ve kölelerimiz, ha! Bu gerçekten sizin için büyük bir eksikliktir" dedi. (Müsedded) [191]
23l. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) : "Allah'ın kullarından Allah'a en sevgili olanları, Güneş ve Ay'ı gözetenlerdir" buyurdu. (Abd b. Humeyd) [192]
232. Bilâl'in naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona: "Cihat hariç senin şu yaptığın amelden daha üstün bir şey yoktur" buyurmuştur.
Bu hadis, ayrıca Cihadın fazileti kısmında gelecektir.
233. Ebû Hureyre'nin naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem): "Okuduğu ezan sebebiyle müezzinin, namaza gelenlere göre yüz yirmi hasene/iyilik üstünlüğü vardır. Eğer kamet de getirirse, iki yüz kırk [193] hasene üstünlüğü olur. Ancak onun söylediklerini tekrarlayan bunun dışındadır" buyururdu. (İbn Ebî Ömer).[194]
234. Ebu'l-Hayr'm [195] naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Kıyamet günü müezzinlerin boyunları herkesinkinden uzun olacak ve ilk önce onlara konuşma izni verilecektir" buyurmuştur. (el-Hârİs)
Bvfâ'dan merfû olarak naklettiği hadis ile yine İbnü'l-Mubârek ve Beyhakî'nin Ebu'd-Derdâ'dan mevkuf olarak naklettikleri rivayet vardır. Hâkim, İbn Ebî Evfâ'nın rivayetini sahih kabul etmiştir.
235. İbn Ömer'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Gök cılkı yeryüzü halkından sadece ezanı işitirler" buyurmuştur. (Ebû Ya'lâ) [196]
236. Ubey b. Ka'b'm naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: Cennete girdim ve orada inciden çadırlar gördüm. Bunlar kimindir, Cebrail? diye sordum. Ümmetinin müezzinleri ile imamlarına aittir dedi."
Muhammed b. İbrahim eş-Şâmî oldukça zayıftır. {Ebü Yala)
237. Hasan (el-Basrî) demiştir ki: "Bize ulaştığına göre Kıyamet günü insanlardan ilk önce cennet giysileri giydirilecekler, müezzinlerdir." (Ebû Ya'lâ) [197] Senedinde geçen İshak, İbn Ebî İsrail'dir. [198]
238. Abdullah b. Ukeym demiştir ki: Hz. Osman ezanı işittiği zaman: "Merhaba, doğru sözlüler. Merhaba namaz, hoş geldin" derdi.[199] (Ahmed b. Menî')
239. Numân b. Sa'd demiştir ki: Hz. Ali ezanı duyduğu zaman şöyle derdi: "Her şahitle birlikte buna ben de şahitlik ederim. Bütün inkarcılara karşı onu omuzlarım [200] (Ahmed b. Menî)
240. Ebû Umâme Hz. Peygamber'den (sallaUahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Müezzin namaza davet ettiği zaman semânın kapılan açılır ve dua kabul edilir. Öyleyse sıkıntısı veya derdi olan müezzinini kollasın. Müezzin tekbir getirince, o da tekbir getirir. Şahadet kelimelerini ojcıtyunca şahadet getirir. Hayye ale's-salâh deyince, hayye ala's-salâh der. Havye ala'l-felah deyince, hayye ale'l-felah der. Sonra şöyle dua eder: Ey bu eksiksiz davetin, kabul buyrulan hak davetin, icabet edilen hak davetin, takva sözünün sahibi Allahım! Bizi bu sözler üzere yaşat, bu sözler üzere öldür, bu
sÖ'ler u'~ere dirilt ve bizi hayatımızda da, ölümümüzde de onun en hayırlı taraftarlarından eyle. Sonra Allah'tan dileğini diler" (Ebû Ya'lâ) [201]
241. Hâşim oğullarından bir zatın naklettiğine göre Peygamber (sallaUahu aleyhi vesellem) bir önceki hadisindeki gibi buyurmuş ve Allah'ın Resulü (sallaUahu aleyhi vesellem) müezzini işittiği zaman, "Allahü ekber Allahü ekber" dediğinde, onun dediklerini tekrarlardı, "Eşhedü en lâ ilahe illallah" dediğinde onun dediği gibi derdi. "Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah" dediğinde onun dediğini tekrarlardı. Hayye ala's-salah" ve "Hayye ala'l-felâh" dediği zaman ise "Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah (Güç ve kuvvet ancak Allah'a aittir)" derdi. (el-Hâris) [202]
242. Enes'in naklettiğine göre Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem) bir gece (bir /erde) konakladı. Derken Bilâl ezan okudu. Resûlullah (salMlahu aleyhi vesellem) da: "Onun söylediklerini tekrar edip şahadetleri gibi şahadet getiren kimse için cennet vardır" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [203]
243. İbn Abbâs'm naklettiğine göre Resûlullah (sallaUahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan benim için vesile dileyiniz. Hangi Müslüman dünyada benim için vesile dilerse, kıyamet günü mutlaka ona şahit -veya şefaatçi-olurum." {Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [204]
244. Ebû Hureyre ve İbn Abbâs şöyle demişlerdir: Bize Allah Resulü {sallallahu aleyhi vesellem) hutbe irat ederek şöyle buyurdu1: "Kim sadece Allah'ın rrasını arayarak Allah'ın mescitlerinden bir mescidin ezan işini üslenirse, Allah ona 40 000 000 peygamber, 40 000 000 sıddîk ve 40 000 000 şehit sevabı verir. O kimse, her birinde 40 000 000 ferdin bulunduğu 40 000 000 ümmete şefaatçi olur. Ona cennetlerden her bir cennette 40 000 000 yurt verilir. Her yurtta 40 000 000 ev, her evde 40 000 000 divan ve her divanda hurilerden bir eş bulunur. Her bir evin genişliği dünyanın genişliğinin 40 000 000 katıdır. Her bir eşin elinde 40 000 000 hizmetçi kadın vardır. Her bir evde 40 000 000 sofra, her sofrada 40 000 000 kap ve her kapta 40 000 000 çeşit yemek vardır. Bütün insanlar ve cinler onun yanında konaklasa, evlerinin en küçüğü onların hepsini almaya yeter ve diledikleri kadar da orada onlara yiyecek, içecek, elbise, koku, meyve, çeşit çeşit hediyelikler, zarif mücevherler, ziynetler ve takılar vardır. Her bir ev içindeki bu eşyalar da diğerinden bağımsızdır. Müezzin "Eşhedu en la ilahe illallah " dediği zurnan, I 000 000 melek etrafını sarar. Her biri onun için dua edip istiğfarda bulunur. Ezanı bitirinceye kadar Allah'ın rahmetinin gölgesinde bulunur. Onun sevabını 40 000 000 melek yazar. Sonra onu Allah çatına çıkarırlar." (el-Hârİs).
Bu, Meysere b. Abdirabbih tarafından uydurulmuş mevzu bir rivayettir. Bu iftirası sebebiyle Allah onun yüzünü kara çıkartsın!
245. İbn Ömer şöyle nakletmiştir: Bir gün Bilâl ezanı geciktirdi. Başka biri ezan okudu. Sonra Bilâl gelip kamet almak isteyince Allah Resulü (saUallahu aleyhivesellem): "Ezanı okuyan kameti de getirir" buyurdu. (Abd b. Humeyd) [205]
246. Ebû Seleme der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi veseîlem) namaz için kamet getirildiği halde iki rekat namaz kılan bir adam gördü ve: "Aynı anda iki namaz olur mu hiç?" buyurdu. (Müsedded)
Sahih olmakla birlikte miirsel bir rivayettir.
247. Enes demiştir ki: Kabre doğru namaz kılıyordum. Beni Hz. Ömer gördü ve: "Kabir, kabir!" demeye başladı. Ne demek istediğini anlamadım. Sonra başımı yukarı/semaya kaldırdım. "Önünde kabir var" dedi. [206]
(Ahmed b. Menî ve Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
248. Hz. Ömer: "Onların bu asılı evlerinde namaz kılmak istemem istir." (Yani geniş korumalı köşklerinde) (Müsedded)
249. Zeyd b. Harise bildiriyor: Bir zat Allah Resûlü'ne (saMahu aleyhi vesellem) sabah namazının vaktini sordu. O da: uBu gün ve yarın benimle birlikte namaz kıl!" buyurdu. Cuhfe'deki Nemire [207] alanına gelince sabah namazını fecir doğduğu anda kıldı. Zû Tuvâ'ya geldiğinde sabah namazını o kadar geciktirdi ki, insanlar "Yoksa Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) ruhu mu kabzolundu? Biz kıîsak mı acaba?" demeye başladılar. Derken Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) çıktı ve Güneş doğmak Üzere iken namazı kıldı. Sonra insanlara dönerek: ''Siz ne dediniz?" diye sordu. Onlar da "Biz kılsak mı acaba? dedik" deyince "Eğer bunu yapsaydınız, azaba duçar olurdunuz" buyurdu. Sonra soru soran zatı çağırdı ve: "Sabah namazı bu iki vakit arasında kılınır" buyurdu. {Ebû Ya'lâ)
250. el-Hâris b. Amr el-Hüzelî'den nakledildiğine göre Ömer b. el-Hattâb, Ebû Musa'ya şöyle yazdı: "Namaz hakkında sana yazdım. Din işlerinde uyulmaya en layık olanı Müslümanların öteden beri yasaya geldikleri şeylerdir. Ben Allah Resûlü'nü (sallallahualeyhi vesellem) namaz kılarken gördüm. Bundan aklımda tutabildiğimi tuttum. Unuttuğumu unuttum. Sen öğle namazını hecîre anında (Güneşin kızgın olduğu gün ortasında), ikindiyi güneş henüz canlı iken, akşamı oruçlunun iftarını açtığı vakitte, yatsıyı insanların yatmasından endişe etmediğin bir vakitte ve sabah namazını da alaca karanlıkta kılıver. Sabah namazında kıraati uzun oku." (İshâk) [208]
251. Ebû'l-Muhâcir [209] demiştir ki: Ömer b. elHattâb. Ebû Mûsâ el-Eş'arî'ye bir mektup yazarak şöyle dedi: "Öğleyi Güneş doğudan batı yönüne kaydığı vakitte, ikindi/i Güneşin henüz canlı, parlak ve berrak olduğu bir vakitte, akşamı Güneş kaybolduğu -veya Güneş battığı- zaman kıl. Yatsıyı ise şafak kaybolduğu vakit birinci gecenin yarısına kadar olan vakitte kıl. Zira bu sünnettir.[210] Sabah namazını da karanlıkta veya alaca karanlıkta kıl. Kıraati uzun tut." (el-Hâris)
252 Ebû Mes'ûd el-Ensârî bildiriyor: Cebrail, Hz. Peygamberin (sallallahu aieyhiv^dlem) yanma geldi ve: "Kalk, namaz kıl!" buyurdu. Vakit, güneşin doğu yönünden batı yönüne döndüğü vakitti. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) kalkıp öğle namazını dört rekat olarak kıldı.... (Hadis uzun bir metinle devam ediyor) {İshâk} [211]
253. Abdullah b. Ebî Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm, babasından, o da dedesinden (Amr b. Hazm'dan) bildiriyor: Cebrail gelerek Hz. Peygamber'e {sallallahu aleyhivesellem) namaz kıldırdı. Hz. Peygamber de insanlara Güneş doğu yönünden batı yönüne yöneldiği vakit namaz kıldırdı. Sonra ikindi namazını her şeyin gölgesi bir katı olunca kıldırdı. Sonra akşam namazını Güneş battığı zaman kıldırdı. Ondan sonra da yatsı namazını kıldırdı. (Şafağın kaybolmasını kastediyor gibi). Sonra sabah namazını tan yeri ağardıktan sonra alaca karanlıkta kıldırdı. Cebrail ertesi gün yine geldi ve Hz. Peygamber'e öğleyi kıldırdı. Resûlullah da (sallallahu aleyhi vesellem) insanlara Öğleyi her şeyin gölgesinin kendisi kadar olduğu vakitte kıldırdı. Sonra ikindiyi her şeyin gölgesinin iki katı olduğu vakitte kıldırdı. Sonra akşam namazını Güneş battığı zaman aynı vakitte kıldırdı. Sonra yatsı namazını gecenin bir bölümü geçtikten sonra kıldırdı. Sonra sabah namazım etraf iyice aydınlanınca kıldırdı. (Ishâk) [212]
Bunun isnadı kasen olmakla birlikte Muhammed b. Amr b. Hazm, Hz. Peygamber'den küçük olması hasebiyle hadis işitmemiştir. Dedesi zamiri ile Ebû Bekir kasdediliyorsa bu durumda da Ebû Bekr'in Amr'dan hadis dinlediği tam kesinlik kazanmamıştır.
254 Matîr demiştir ki: Enes b. Mâlik'e: "Bana Allah Resûlü'nün (sallallahu hi vesellem) her zaman kıldığı namaz şeklini anlat. Zira bana onun bazen { amazı) geciktirdiği, bazen erkene aldığı haberi ulaştı. Fakat ben, onun her zamanki namazını görür gibiyim" dedim. Şöyle anlattı: "Öğleyi Güneş doğu vönünden batı yönüne yöneldiği vakitte kılardı. Mevsim yaz ise havanın serinlemesini beklerdi. İkindiyi Güneşin parlak ve berrak olduğu bir vakitte kılardı- Akşamı Güneş yuvarlağı kaybolunca kılardı. Namazdan çıkınca henüz yıldızların parıltısı görülmemiş olurdu. Son yatsıyı ise geciktirirdi. Öyle ki insanların uyumasından endişe edince: "Bilâl! Kalk, ezan oku!" buyururdu. Hatta şöyle buyurduğunu işittim: "Ümmetimin uyuyacağından endişe etmeseydim, bunu gecenin üçte birine kadar veya yarısına kadar geciktirmeyi yeğlerdim." Sabah namazından ayrılırken ise yıldızların parıltısını hala görebilirdik. (Ebû Ya'lâ) [213]
255. İbn Mes'ûd demiştir ki: Namaz konusunda Resûlullah'ı (saüallahu aleyhi vesellem): "Namazı boş saatinizde erkene almayın, iş dolayısıyla da ertelemeyin" buyururken işittim. (İshâk) [214] Bakiyye b. el-Velîd sebebiyle isnadı zayıfta.
256. Câbir bildiriyor: Allah Resûlü'ne (sallallahu aleyhi vesellem) aşırı sıcaklardan akındık. Ama yakınmamızı (şikayetimizi) kabul etmedi ve: Lâ havle velâ kuvvete illâ billah (Güç ve kuvvet ancak Allah 'indir) sözüyl
yardım dileyin. Zira bu söz, en hafifi, gam/keder olan 99 çeşit zararı kaldırır" buyurdu. (İbn EbîÖmer) [215]
257. Râfi' b. Hadîc'in naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ey Bilâl! Sabah namazı için, insanlar oklarının düştüğü yeri görecek kadar etrafın aydınlanmasını bekle!" buyurmuştur. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [216]
258. Sahabeden bir zatın [217] naklettiğine göre Peygamber (salMlahu aleyhi vesellem): "Sabah namazında etrafın aydınlanmasını bekleyiniz. Zira sabah namazında ne kadar etrafın aydınlanmasını beklerseniz, o kadar sevabı büyük olur buyurmuştur. (İbn Ebî Ömer)
259. Ka'b b. Mâlik'in naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) namazını kıldıktan sonra insanlar ailelerinin yanma döndüklerinde VsaiTi namazını kıldıktan sonra insanlar ailelerinin yanına döndüklerind hâlâ attıkları okların düştüğü yerleri görebiliyorlardı. {Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [218]
260. Câbir der ki: Resûlullah (sallaUahu aleyhi vesellem) Güneş batınımda (Mekke'den yola çıktı. Mekke'den dokuz mil uzakta bulunan Şerife varıncaya kadar namazı kılmadı. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe). Bu, akşam namazının vaktinin uzatılabileceğine delildir.
261. Kayle binti Mahram e şöyle nakletmiştir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bize sabah namazını kıldırdığı vakit şafak (henüz) atmış olurdu. Gökte yıldızlar hâlâ birbirine yakın dururlardı. Gecenin karanlığından Neredeyse birbirimizi tanıyamazdık. Adamlar neredeyse birbirlerini tanıyamazlardı. (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [219]
262. îbn Abbâs: "Bir namaz vakti girmeden diğerinin vakti çıkmaz" demiştir. (Müsedded) [220]
263. Amr b. Dînâr demiştir ki: Biz İbnü'z-Zübeyr ile beraber (Mekke'de) sabah namazını kılar, sonra (Ciyad'a) varıp işimizi görür, dönerdik. İbnü'z-Zübeyr de derdi ki: "Biz Hz. Ömer ile beraber (sabah) namazı(nı) alaca karanlıkta kılardık. Sonra ayrıldığımızda hiçbirimiz (karanlıktan) arkadaşını ya da başkasını tanıyamazdı." (Müsedded} [221]
264. Urve bildiriyor: el-Muğîre b. Şu'be, kendisine ikindi namazının vaktini hatırlatan Ensarlı [222] zata şöyle demiştir: "Evet. Siz de şahit olun ki, bizler Resûlullah (saMahu aleyhi veselkm) ile beraber ikindi namazını kılarken güneş hâlâ parlak ve berrak idi. Sonra Medine'den iki mil uzaktaki Amr b. Avf oğullarına giderdik de Güneş hâlâ batmamış olurdu. (el-Hâris) [223]
265. Berâ der ki: Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesdlem) bir adam gelerek namaz vakitlerini sordu. Resûlullah da (namazları) erken ve geç vakitlerinde kıldı [224] Sonra: "Namaz vakti, bu iki vakit arasıdır" buyurdu. (Ebû Ya'lâ)
266. Abdullah b. Ömer'in naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi : "Gölge bir buçuk arşın olunca, iki arşın oluncaya kadar öğle namazını kılınız" buyurmuştur. (Ebû Ya'lâ)
267. Ebû Miclez şöyle nakletmiştir: Bir zât Resûlullah'a (sallallahu aleyhi 'esellem) gelerek namaz vakitlerini sordu. Bunun üzerine Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) sabah namazını alaca karanlıkta kıldı. Sonra ikindi namazını gündüz kıldı. Ertesi gün sabah namazında (kendisi) beklendi. Öyle ki: Acaba O'nu engelleyen nedir?" dendi. Sonra gelip namazı kıldı. Sonra ikindi namazında beklendi (yani kılınma vakti geciktirildi). Öyle ki: "Acaba O'nu engelleyen nedir?" dendi. Sonra gelip namazı kıldı. Sonra: "Soruyu soran zat nerede?" diye sordu. "Benim, işte buradayım" dedi. Ona: "Dün bize katıldı/ı mı?" diye sordu. Adam: "Evet" dedi. "Bugün bize katıldın mı?" diye sordu. Yine: "Evet" dedi. Bunun üzerine: "Bu vakitlerden hangisini istersen, a (senin için) vakittir. İki vakit arası da vakittir" buyurdu. (el-Hâris} [225]
268. Ebû Bekir es-Sıddîk der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), sabah namazını etraf iyice aydmlanmcaya kadar geciktirirdi. (el-Hâris)
269. Bilâl'ın naklettiğine göre Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "Sabah namazını etraf aydınlanınca kılınız. Zira bunun sevabı daha büyüktür" buyurmuştur. (Ebû Ya'lâ) [226]
270. Hz. Âişe'nin naklettiğine göre Resûlullah (saUallahu aleyhi vesellem): Şiddetli sıcaklarda Öğle namazını (hava) serinleyince kılınız" buyurmuştur. (Müsedded) [227]
271. Bezzâr demiştir ki: Bize Kasım b. Muhammed nakletti. Dedi ki: Bize Abdullah b. Dâvud senediyle nakletti, şüphe etmedi. İbaresi şöyledir: peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "Şiddetli sıcaklık cehennemin azgınlığındandır. Bu yüzden namazı (hava) serinleyince kılınız" buyurdu.
(Bezzâr) demiştir ki: Bu hadis garib'âir. Bunun Âişe'den bu tarikin dışında bir tarikten nakledildiğini bilmiyoruz.
272. Umâre b. Âsim demiştir ki: Enes b. Mâlik'in yanma girdim.....Sonra bir cariye geldi ve: "Namaz vakti geldi! Allah iyiliğini versin!" dedi. Enes: 'Hangi namaz?" diye sordu. "İkindi namazı" dedi. Bana: "Sen ikindiyi kıldın diye sordu. "Ben ikindiyi senin yanma girmeden önce kıldım" dedim. '(Cariyeye hitaben) Şimdi sen git. Henüz ikindi vakti olmadı" dedi. Cariye (namazı) tekrar hatırlattı. O yine ilk dediğinin aynısını dedi. Sonra tekrar hatırlattığında şöyle dedi: "Ne dediğini duydum. Bana abdest kabını ver. insanlar bu namazı vaktinden önce kılıyorlar." Sonra kalkıp namazı kıldı. (Ebû Bekir b.EbîŞeybe)
273. Temime adında bir kadın dedi ki: Aişe'nin yanma girdim. Hz. Âişe ikindi namazını sizin (iki namaz arasında) dua ettiğiniz vakitte kıldı. Sonra: "Biz Muhammed ailesi Güneşin sarardığı vakitte namaz kılmayız" dedi. (İbn Ebî Ömer) [228]
274. Abdülmelik b. Alkame es-Sekafî'nin bildirdiğine göre Sakîf heyeti Allah Resûlü'nün (salkliahu aleyhivöellem) yanma geldi. Ona hediye takdim ettiler. Soru sordular. Soru sormaya devam ettiler, tâ ki öğleyi ikindi ile birlikte ancak kılabildiler. (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [229]
275. Câbir bildiriyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir gece yatsı namazını bekleyen ashabının yanma çıktı ve: "İnsanlar namazlarını kılıp yattılar. Siz İse yatsıyı bekliyorsunuz. Bilin ki, onu beklediğiniz sürece namazda sayılırsınız" buyurdu. Sonra da: "Eğer güçsüzün zayıflığı ve yaşlının ihtiyarlığı olmasaydı, mutlaka bu namazı gecenin yarısına kadar ertelerdim'1 buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [230]
Bunu İbn Hibbân Sahîh'inde Ebû Ya'lâ'dan nakletmiştir.[231] Sa'dân b. Nasr da Ebû Muâviye Muhammed b. Hâzım'dan mutâbi olarak nakletmiştir.
276. Abdurrahman b. Avf in naklettiğine göre Peygamber (salbllahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Araplar/Bedeviler namazınıza isim verme konusunda sakın size baskın gelmesinler. Zira bu namaz (yatsı) Allah'ın kitabında (işâ/yatsı diye) geçmiştir. Yüce Allah buyurmuştur ki: Ve işâ yatsı namazından sonra yanınıza gireceklerinde Uç defa izin istesinler. Bunlar, sizin için üç mahrem vakittir [232] Bedeviler onu sadece develeri ve onların sağımları için ateme diye isimlendirirler.[233] (Müsedded) [234]
277. Enes der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) yatsı namazından Önce uyumayı ve ondan sonra (yani yatsıdan sonra) oturup sohbet etmeyi yasaklamıştır. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [235]
278. Kebşe binti Ka'b demiştir ki: Ben yatsıdan önce yatardım. Kamet sesini duyunca kalkıp namazı kılardım. Sonra bana bunun mekruh olduğu haberi ulaştı. Meseleyi Enes b. Mâlik'e sordum. O da mekruh görerek Yatsıdan önce uyuma!" dedi. (Müsedded) [236]
Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesdlem) şöyle buyurdu: "Namazını vaktinde kılmaya (devamlı dikkat etmek) ailesine ve malına (dikkat etmekten) daha zordur. " (Ahmed b. Men?)
Talk bildiriyor: Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: ''Namazlarını vaktinde kılmaya (özen göstermek); kişiye, ailesine ve malına (Özen göstermekten) daha faziletlidir." (Ebû Ya'lâ)
Mus'ab b. Sa'd der ki: Babama dedim ki: "Babacığım! 0nlar ki namazlarından gafildir âyetini [237] gördün mü? Hangimiz gafil değiliz ki? Hangimiz neisine yan çıkmıyor ki? (Aklımıza bir şeyler geliyor)" Şu cevabı verdi: "0 öy.e değil. Eğlence ile boş vakit geçirip vaktini boşa harcanması (ifade ediliyor)."
Diğer bir rivayette şöyle geçmektedir: Babama sordum: "Namazlarından gafildirler/ sehvederler [238](buyuruluyor) Bizden birimiz (namazda) kendi kendine konuşmak suretiyle şehvet miyor/ gâfıl olmuyor mu?" Sa'd: "Hepimiz bunu yapmryor muyuz?! Asıl sahi/ gâfıl olan şöyle şöyledir... dedi. (Ebû Ya'lâ)
Sa'd b. e. Vakkâs, Fesûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'e (Mâûn 5'te geçen) "Namazlarından gafillerdin (anlamını) sordu. Şu cevabı verdi: "Namazlarını vaktinde kılmayanlar." (Ebû Ya'lâ)
Enes'in naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Benden sonra namazlcrı vaktinde kd(dır)mayan fâsık imamlar olacak. Eğer böyle yaparlarsa, siz nanazınızı vaktinde eda edin. Onlarla beraber ise nafile olarak namaz kılın." (Ebı Ya'lâ)
Ubeyde el-Yezenî der ki: ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem) beyaz horozu severdi. Beslemeyi de emrederdi. Buyurdu ki: "O, namazı haber verir. Uyuyanları uyandırır. Ötüşü ile cinleri kovar. " (Müsedded)
Zeyneb der ki: Hz. Âişe, namaz vaktinde ve sahur için uyandırsın diye bir horoz edindi. (Müsedded)
279. Urve der ki: Müminlerin annesi Âişe bedevilerin dteme diye isimlendirdikleri yatsıdan sonra benim konuştuğumu duymuş. Biz, onunla aramızda hurma dalları bulunan bir odadaydık. "Ey Urvecik (Ureyya) -veya Urve- nedir bu gece sohbeti? Ben, Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) ne yatsı namazından önce uyuduğunu, ne de yatsı namazından sonra oturup sohbet ettiğini gördüm: Ya uyur,, dinlenirdi.[239] Ya da namaz kılar, sevap kazanırdı" dedi.[240] (ibn Ebî Ömer) [241]
280. Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi veseUem) eşi Âişe der ki: "Ben, Allah Resûlü'nü (sallahu aleyhi vesellem) ne yatsıdan önce yatarken, ne de yatsıdan sonra eğlenirken gördüm. Ya zikreder, sevap kazanırdı. Ya da uyur, dinlenirdi." (Ebû Ya'lâ)
281. Yine Hz. Peygamber'in eşi Âişe şöyle demiştir: "Üç sınıf kimse müsâmere (gece sohbeti) yapabilir; damat, yolcu ve bir de gece ibadet eden (teheccüd namazı kılan)." (Ebû Ya'lâ)
282. Hz. Âişe'nin naklettiğine göre ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem): Yatsıdan önce uyuyanı, uyku tutmasın!" diye beddua etmiştir. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [242]
283. Ebû Râfı'nin naklettiğine göre ResûluUah (saMiahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Allah'a olan dileklerinizi sabah namazında dileyiniz/' Bu rivayetin ravileri güvenilir olmakla birlikte, eğer Ebû Rafı sahabî değilse hadis mürsel veya mu 'daldır.[243] (Ebû Ya'lâ)
Konuyla ilgili bir hadis kuşluk namazına dair bölümde gelecektir.
284. Dârim oğullarından bir adam şöyle demiştir: Hasan b. Ali bizden bir kadınla evlendi. Bizim aramızda yaşadı. (Sonra bir gün) Kabileden bir adam bir yemek yaptı ve bütün kabileyi çağırdı, Hasan'ı da çağırdı. Ama Hasan'm davete icabet ettiğini görmedim. Sonra Hasan'm bir azatlısına işaret ettiğini gördüm. Hasan kalkınca o da gitti. Azatlısına Hasan'ı davetten geciktirenin ne olduğunu ve onun neye işaret ettiğini sormaya gittim. Derken Hasan'la karşılaştım. Selâm verdim. Selâmımı aldı ve beni aynıyla selâmladı. Sonra "Ey falan kimse niçin geldin? Bir ihtiyacın mı var?" diye sordu. Ben de: "Ey Allah Resulü'nün oğlu! Azatlına seni davette geciktirenin ne olduğunu ve senin neye işaret ettiğini sormaya geldim" dedim. Hasan şöyle konuştu: "Ben bunları sana açıklarım. Beni davete geciktirene gelince ben oruçlu idim. işaret ettiğime gelince, ona Güneş doğdu mu, doğmadı mı? diye soruyordum." Sonra Hasan sözlerine devam ederek Resûlullah'm (sailallahualeyhi veseilem): "Kim sabah namazını kıldıktan sonra oturup güneş doğuncaya kadar Allah'ı zikrederse, bu onun için cehenneme karşı bir örtü ve perde olur" buyurduğunu söyledi. (Müsedded) [244]
285. Ebû Hâzım'm anlattığına göre o, mescitlerinde Benî Sâide'den İyâs b. Sehl el-Ensârî'nin [245] yanma oturmuş. (Sonrasını kendisi şöyle anlatmıştır) İyâs: "Yanıma gel!" dedi. Ben de gittim. Bana: "Ey Ebû Hazım! Sana babam vasıtasıyla Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) hadis nakledeyim mi? "Sabah namazını kıldıktan sonra oturup Güneş doğuncaya kadar Allah'ı zikretmeyi, sabah namazının kılınmasından Güneşin doğduğu ana kadarkl vakitte en değerli/kaliteli atlar üzerinde Allah yolunda cihat etmeğe yeğlenin " (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
286. Ebû Saîd el-Hudrî'nin naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) namazda selâm verdiği zaman Sübhâne Rabbike Rabbi'l-îzzeti amma yasifûne... ("Senin güç ve kuvvet sahibi Rabbin, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir") âyetini [246] sonuna kadar okurdu.[247] (Abd b. Humeyd)
287. Ebû Saîd el-Hudrî nakletmiştir; Resûlullah'ı (sallaliahu aleyhi vesellem) çok kere namazını bitirince sonunda şu âyetleri okurken işittim..... (Söz konusu âyetleri zikretmiştir) (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe). [248]
288. Yine Ebû Saîd şöyle nakletmiştir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) her namazın sonunda, selâm vermeden mi yoksa selâm verdikten sonra mı olduğunu bilmiyorum, şöyle derdi.... (Söz konusu âyetleri zikretmiştir) (Abd b. Humeyd)
289. Berâ'nm naklettiğine göre Resûlullah ( (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kim her namazın sonunda mağfiret (istiğfar) diler de üç kere Kendisinden başka tanrı bulunmayan Hay ve Kayyım olan Allah 'tan mağfiret diler, ona tövbe ederim derse, savaştan kaçmış olsa bile günahları bağışlanır." (Ebû Ya'lâ) [249]
290. Ümmü Mâlik el-Ensâriyye'nin naklettiğine göre o, Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) bir kap tereyağı getirmiş.... Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona her namazın sonunda şöyle demesini öğretmiş: "Sübhânallah (on kere), Elhamdülillah (on kere), Allahü ekber (on kere)."
(Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
291. İbn Mes'ûd anlatıyor: Biz, Allah Resûlü'nün (sallaüahu aleyhi vesellem) yanında bulunurken Amr b. Abese geldi -ki bu şahıs Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) İslam hususunda biat etmiştir ve : "Ey Muhammed! Bana, senin bildiğin, fakat benim bilmediğim şeyleri anlat!" dedi. Sonra namaz vakitlerini sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseliem) de ona şöyle yanıt verdi: "Akşam namazını kıldıktan sonra sabah namazını kılıncaya kadar, (her türlü) namaz makbul ve meşhuttur (melekler de katılır). Sonra Güneş yükselip iyice parlayıncaya kadar namaz kılmaktan sakın. Zira Güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğur. Güneş dimdik olup yükselince gün ortasında Güneş tepe noktasına varıncaya ve her şey kendi gölgesinde kalıncaya kadar (kılınacak her türlü) namaz makbul ve meşhuttur. Bu vakit cehennemin tutuşturulduğu andır. Güneş (doğu yönünden batı yönüne doğru) kaydığında, iyice sararıncaya kadar kılınacak namaz, makbul ve meşhuttur. Zira güneş şeytanın iki boynuzu arasından batar."
Leys demiştir ki: Bana kardeşlerimden birinin, el-Makberî'den [250] naklen bildirdiğine göre o bu hadisle ilgili olarak şu ibareyi ilave etmiştir: "Cuma günü müstesna. O gün, gün ortasında namaz kılmakta bir beis yoktur. Çünkü o gün cehennem tutuşturulmaz" (İshâk) [251]
292. Muhammed b.Umr b. Atâ demiştir ki: Sabah namazını kıldıktan sonra Râfi' b. Hadîc'in cenaze namazı için ayrıldık. İnsanların başında el-Velîd b. Utbe vardı. Namazı (hemen) kıldırmak isteyince İbn Ömer kalkıp avazı çıktığmca: "Güneş iyice yükselinceye kadar ölülerinize cenaze namazı kılmayınız!" diye bağırdı. Bunun üzerine emir de, insanlar da oturdular. (İshâk) [252]
293. Seleme b. el-Ekva' der ki: "Ben, Allah Resulü (sallallahu aleyhiveseüem) ile birlikte yolculuk yapardım. Onun sabah namazından sonra ya da ikindi namazından sonra namaz Jaldığını görmedim." (İshâk) [253]
294. Ebu'z-Zübeyr'in bildirdiğine göre bir adam Ebu'd-Derdâ'nın Güneşin iyice sarardığı bir vakitte namaz kıldığını görmüş ve: "Ey Muhammed'in ashabı! Sizler sabah namazı ile ikindi namazından sonra namaz kılmaktan men ediyorsunuz, değil mi! Evet, öyle yapıyorsunuz, ama (bu konuda) şu ev diğerlerine benzemiyor" demiş. (Müsedded) [254]
295. Anbese el-Vezzân [255] demiştir ki: Büdeyl'in de hazır bulunduğu bir cenaze töreninde idik. -Güneş duvarların uçlarında ve iyice sararmıştı dedi ki: "Bu vakitte namaz kılmayınız." Ebû Umâme de: "Ben, bu vakitte Ebû Hureyre ile birlikte cenaze namazı kıldım" diye karşılık verdi. (Müsedded)
296. Abdullah b. Amr'm naklettiğine göre Resûlullah Mahu aleyhiveseüem): "Sabah namazından sonra iki rekattan başka namaz kılınmaz" buyurmuştur. (Ebû Bekir b. EbîŞeybe) [256]
297. Tâvus'un bildirdiğine göre o, ikindi namazından sonra namaz kılarmış ve İbn Abbâs onu bundan menetmiş. Tavus demiştir ki: Bu vakitte namaz kılınması sadece onu bir vesile/merdiven edinmeyelim diye yasaklanmıştır. [257] İbn Abbâs dedi ki: Allah ve Peygamber’i bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçrnek yaraşmaz [258] Bundan dolayı azap mı görürsün, yoksa sevap mı kazanırsın, bilmiyorum [259] (İbn Ebî Ömer) [260]
298. Semure b. Cündüb'ün naklettiğine göre Resûlullah (eallallahu aleyhi vesellem) Güneşin Şeytanın boynuzu -veya boynuzları- üzerinden doğduğu gerekçesiyle sabah namazından sonra Güneş doğuncaya kadar namaz kılınmasını yasaklamıştır. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [261]
299. Esved'in bildirdiğine göre Hz. Ömer, ikindi namazından sonraki iki rekatı kılana dayak atarmış. (Müsedded) [262]
300. Ma'bed el-Cühenî demiştir ki: Bize Muâviye hutbe irat ederek şöyle dedi: "Şu topluluğa ne oluyor da onca yıl Allah Resulü (saMlahu aleyhi vesellem) ile birlikte bulunduğu halde, onun kıldığını görmediğim bir namazı kılıp duruyorlar! Oysa ki biz Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) o namazı yasakladığını işitmiştik (Yani ikindiden sonra kılman iki rekatlık namazı). (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [263]
301. Hz. Ömer, Temîm ed-Dârî'nin ikindiden sonra namaz kıldığını gördü ve kırbaçla onu dövdü. Temîm: "Ey Ömer! Sen beni, Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) ile beraber kıldığım bir namazı kılmam yüzünden niçin dövüyorsun?" deyince de: "Ey Temîm! Herkes senin bildiğini bilmiyor ki" diye yanıt verdi. (el-Hâris) [264]
302. Ebû Üseyd bir adamın ikindiden sonra namaz kıldığını gördü ve onu bundan men ederek şöyle dedi: "İkindiden sonra namaz kılma! Zira ben Allah Resûlü'nü (sallallahu aleyhi vesellem) İkindİden sonra namaz olmaz buyururken işittim. (Ebû Ya'lâ) [265]
303. Abdurrahman b. Abdülkârî demiştir ki : Sabah namazından sonra Hz, Ömer ile beraber tavaf yaptım. Sonra bineğine binerek etraf aydınlanmadan Zû Tuva'ya vardı. Orada iki rekat namaz kıldı. (el-Hâris) [266]
304. Saîd b. Nâfi demiştir ki: Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) arkadaşı/sahabisi Ebû Hübeyre el-Ensârî [267] beni Güneş doğduktan sonra kuşluk namazı kılarken gördü, bundan dolayı beni kınadı ve beni bundan menetti. Sonra dedi ki, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Güneş iyice yükselene kadar namaz kılmayın. Çünkü o şeytanın boynuzlan arasından doğar buyurdu." (Ebû Ya'lâ).
305. Enes'in naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Güneş doğarken de batarken de namaz kılmayın. Zira Güneş, Şeytanın boynuzu üzerinden doğar ve batar. Bu iki vakit arasında dilediğiniz zaman namaz kılabilirsiniz" buyurmuştur. (Ebû Ya'lâ)
306. Ebû Hureyre'nin naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Cuma günü hariç, gün ortasında namaz kılmaktan menetmiştir. (el-Hârİs) [268]
307. Ebû İdrîs anlatmaktadır: Ubâde'nin de hazır bulunduğu bir mecliste oturuyordum. Dedi ki: Ben Allah Resûlü'nü (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyururken işittim: "Bana Allah katından Cebrail geldi ve şöyle dedi: Ey Muhammed, Allah buyuruyor ki Ben senin ümmetine beş vakit namaz farz, kıldım. Kim, bunları abdestleri, vakitleri, rükûleri ve secdelerine riayet ederek (hakkıyla) yerine getirirse, bunlara karşılık katımda o kimse hakkında onu cennete koyacağıma dair söz verilmiştir" (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [269]
308. Ebû Saîd el-Hudri der ki: Namaz, Allah Resûlü'ne (sallallahu aleyhi vesellem) İsrâ (Miraç) gecesi elli vakit olarak farz kılındı. Sonra azaltılarak beş vakte girildi ve aziz ve celil olan Allah "Sana beş vakit namaz için elli vaktin cevabı verilecektir. Çünkü iyilik on katıyla karşılık görür" buyurdu. (Abdb. Humeyd) [270]
309. el-Ayzâr b. Hureys der ki: Bir bedevi İbn Abbâs'a gelerek "Ey İbn Abbâs! Bizler de Müslümanlar topluluğuna mensup insanlarız. Fakat burada muhacirlerden bir takım kimseler var. Bizim hiçbir temelimiz bulunmadığını iddia ediyorlar" dedi. İbn Abbâs ona şu yanıtı verdi: "Allah'ın Peygamber'i (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: Kim namazı kılar, zekatı verir, Beyt(ullah)ı ziyaret eder (hacceder), Ramazan orucunu tutar ve misafiri ağırlarsa, cennete girer " (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
310. İki kıbleye karşı da namaz kılmış bulunan Umâre b. Evs şöyle nakletmektedir: Evimde idim. Derken bir münadi gelerek kapının önünde şöyle nida etti: "Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) artık kıbleye dönmüştür. Irnamiz, erkekler, kadınlar ve çocuklar üzerine yemin ederim ki, hepsi hem bu yöne (Beytül-Makdis'e) doğru, hem de bu yöne (Ka'be'ye) doğru namaz kılmışlardır." (Ebû Ya'lâ) [271]
311. Hz. Aişe'nin naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Kıbleye (Kabe 'ye) yaklaşın!" buyurmuştur. (Ebû Ya'lâ)
312. Enes: "Ben, insanlarla ilgili işlerde kıble meselesinden başkasını bilmiyorum" demiştir. (Ebû Ya'lâ)
313. İbn Ömer'in naklettiğine göre Resûlullah (salklkhu aleyhi veseUem): "Meclislerin en değerlisi, kıbleye dönük olarak yapılanlarıdır" buyurmuştur. (Ebû Yala) [272]
314. Yahya b. Katma [273] demiştir ki: Mescid-i Haram'da (altın) oluğun karşısında Abdullah b. Amr'ı şöyle derken gördüm: "Aziz ve celil olan Allah peygamber'ine (sallallahu aleyhi vesellem) "Seni mutlaka razı olacağın kıbleye cevireceğiz" (Bakara 144) buyurdu. İşte o kıble bu kıbledir." (Ahmed b. Meni')
315. Ömer b. el-Hattâb kıtS«den sapmış olarak namaz kılan bir adam gördü ve "Yaklaş (kıbleye dön), namazını bozma! Ben sana sadece Resûlullah'tan (saUallahu aleyhivesdlem) işittiğimizi söyledim" dedi. (el-Hârİs) [274]
316. Ebû Mahzûre der ki: Allah Resûlü'nün (salkîlahu aleyhi vesellem) Benî Şeybe kapısından Mescid'e girdiğini gördüm. Kabe'nin yanma kadar gitti. Kıbleye dönerek önüne enlemesine bir çizgi çizdi. Sonra tekbir alıp namaz kıldı. İnsanlar ise o çizgi ile Kabe arasında tavaf ediyorlardı. (Ebû Ya'lâ)
317. Ebû Saîd el-Hudrî'nin naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Namazı kadın ve köpek bozar" buyurdu. Dedim ki: "Peki önümü hangi sütre kapatır?" diye sordum. "Ok, eğer ve taş" buyurdu. (el-Hâris)
318. Peygamber'in ashabından bir zatın naklettiğine göre Resûlullah "Eğer seninle Önünden geçen arasında eğerin gerisi varsa bu süîre olarak sana yeter" buyurmuştur.
(Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ahmecl b. Meni)
319. Câbir b. Abdullah bildiriyor: Bir yolculuk veya seriyyede Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ile beraberdik. Derken üzerimizi bulut kapladı, kıbleyi araştırdık ve ihtilaf ettik. Her birimiz yerlerimiz belli olsun diye önüne çizdiği bir çizgiye doğru namaz kıldı. Sonra yağmur yağ(ıp hava açıl)ınca kıbleden başka yöne doğru namaz kıldığımızı gördük. Bunu Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) söyledik, bize namazların iadesini emretmedi ve: "Namazınız geçerlidir" buyurdu. (el-Hâris) [275]
327. Haccâc b. Ertât demiştir ki: Atâ'ya çıplak olarak suya dalıp çıkan kimselerin nasıl namaz kılacaklarını sordum. "Eğer bir ot bulabilirlerse, onunla örtünürler. Yoksa oturd^Jftarı yerde kılarlar. İmamları da aralarına veya ortalarına durur" dedi. (Ebû Ya'lâ) [276]
328. Sehl b. Sa'd dedi ki: "Allah Resûlü'nün (saliallahualeyhivesellem) arkasında namaz kılanların geneli düğümlüler idi." "Düğümlüler de ne demektir?" diye sordum. "Hiçbirinin bir elbisesinden başka kıyafeti yoktu. Onu omzuna iliştirirdi/düğümlerdi." (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [277]
329. Ammar b. Yâsir der ki "Ben, Allah Resûlü'nü (sallallahualeyhiveseîlem) tek elbiseye sarılmış vaziyette namaz kılarken gördüm" demiştir. (İshâk)
330. Yine Ammar b. Yâsir der ki: "Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) tek elbiseye sarılmış bir vaziyette bize imamlık yaptı" demiştir. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe} [278]
331. Muâviye b. Ebî Süfyan demiştir ki: "Kız kardeşim Ümmü Habîbe'yi ziyarete gitmiştim. Hz. Peygamber'i (salMahu aleyhi vesellem) iki ucunu birleştirmiş olarak tek bir elbise içinde namaz kılarken gördüm."
(Ebû Bekir b. EbîŞeybe) [279]
332. Ğudayf b. el-Hâris demiştir ki: Ömer b. el-Hattâb'm yanma vararak: "Biz, her sene Kabe'ye gideriz. Benim orada küçük bir binam/kulübem vardır. İçinde namaz kıîsam, kadın/hanımım benim hizama geliyor. Dışarı çıksam donuyorum (Nasıl yapalım) [280] diye sordum. "Aranıza bir elbise kesip koyun. Sonra dilediğin gibi namazı kıl" dedi. (Müsedded) [281]
333. Ebû Saîd'in naklettiğine göre Resûullah (sallallahu aleyhi veselîem): "H hangi biriniz elbisesine sarılarak namaz kılabilir. Ancak onu düğümlesin ki "namazına engel olmasın' buyurmuştur. (Müsedded) [282]
334. Muhammed b. el-Hanefıyye'den nakledildiğine göre (babası olan) Hz Ali kişinin tek bir elbiseyle namaz kılmasında bir sakınca görmezdi. Kendisi de uçlarını iliştirerek tek bir elbiseyle namaz kılardı. (Müsedded) [283]
335.Kays demiştir ki: "Hâlid b. el-Velîd'i orduda askerlere tek elbiseyle imamlık yaparken gördüm." (Müsedded) [284]
336. Enes'in naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu akyhi vesellem), Usâme b. 2eyd'e dayanarak dışarı çıktı. Üzerinde ise yalnız Katar işi {katarı) bir elbise vardı ve başka giysi yoktu. (el-Hâris) [285]
337. Ebû Nadre'nin bildirdiğine göre Ubey demiştir ki: "Tek elbiseyle namaz kılmak, güzel bir davranıştır. Zira biz, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) zamanında bunu yaptık." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [286]
338. Şurayh'dan nakledildiğine göre o Hz. Âişe'ye: "Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem) hasır üzerinde namaz kılar mıydı? Zira ben aziz ve celii olan Allah'ın kitabında Biz cehennemi kafirler için kuşatıcı bir mekan (hasîr) kılchk [287] buyurulduğunu işittim" diye sormuş, o da: "Onun üzerinde namaz kılmazdı" demiştir. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [288]
339. İbn Abbâs: "Ben, Resûlullah'ı {sallallahu aleyhi vesellem) elbisesi üzerine secde ederken gördüm" demiştir. (Ebû Ya'lâ)
340. Sabit b. Ubeyd demiştir ki: Zeyd b. Sâbit'in yanma girdim ve hasır inde narnaz kılıp secde ettiğini gördüm. (Müsedded). [289]
341. Simâk b. Harb der ki: Ben, Numân b. Beşîr'i tahta üzerinde namaz ılarken gördüm. (Müsedded) [290]
Deveye doğru dönerek namaz kılma konusundaki Ubâde hadisi ileride Cihat kitabının "humus" bölümünde gelecektir.
342. Enes bildiriyor. Kabre doğru namaz kılıyordum. Hz. Ömer beni gördü ve: "Kabir, kabir!" demeye başladı. Ne demek istediğini arılamıyordum. Başımı kaldırıp baktım. "Önünde kabir var!" dedi.
(Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ahmed b. Menî) [291]
343. Enes'in naklettiğine göre Resûlullah {sallallahu aleyhi vesellem) "Namazı ppek, eşek ve kadın bozar" buyurmuştur. {el-Hâris) [292]
344. Sa'd b. İbrahim babasından şöyle dediğini nakletmiştir: Namaz kılıyordum. Derken bir adam önümden geçmek istedi. Engelledim. Sonra bunu Osman b. Affan'a sordum. "Kardeşimin oğlu! Bunun sana bir zararı olmaz" dedi. (Müsedded) [293]
345. Muhammed (b. Sîrîn)'İn bildirdiğine göre Ebû Saîd (el-Hudrî) namaz kılarken el-Hâris [294] önünden geçti- veya önünden geçmek İstedi- Ebû Saîd saçından yakalamaya kalkıştı. Haris bu durumu Mervan'a şikayet etti. Sonra Ebû Saîd, Mervan'm yanma gittiğinde Mervan: "Sizler buna ve onun arkadaşlarına uyarsanız, onlar sizi Yahudileştirecekler!" dedi. Ebû Saîd de ona: "Yalan söyledin! Vallahi Sen ve baban Yahudi olsanız bile biz sizinle Yahudi olmayız" diye karşılık verdi. Eyyûb dedi ki: Muhammed (b. Şîrîn): "Doğru söylemiş. Çünkü Cahiliye döneminde onlara (Ebû Saîd'e) Yahudilik teklif edildi, ama kabul etmediler" dedi. (Müsedded)
346. Ümmü Seleme'nin naklettiğine göre Ebu'I-Heysem b. Teyyihân ResûluUah'm (saDallahu aleyhi vesellem) yanma gelerek hizmetçi istedi. Peygamber de (sallallahu aleyhi vesellem) kendisine eğer esirler elde ederse, {hizmetçi vermeyi) vaat etti. Sonra Hz. Ömer'e rastladı. Ömer: "Ey Ebu'I-Heysem! Peygamber (saîlallahu aleyhi vesellem) esirler elde etti. Ona git, çünkü o vaadini yerine getirir" dedi. Ebu'I-Heysem ve Ömer birlikte ResûluUah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma vardılar. Ömer: "Ya Resûlallah! Ebu'I-Heysem, kendisine verdiğin sözün karşılığını görmek için sana geldi" dedi. Nebî (sallallahu aleyhi vesellem) de: "İki siyahı uşak elde ettik. Onlardan dilediğini seç" buyurdu. Ebu'I-Heysem: "Ben senin fikrini öğrenmek istiyorum" deyince Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Şunu al! Çünkü o bizim yanımızda namaz kıldı. Ama ona vurma! Zira biz, namaz kılanları dövmekten men edildik" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [295]
347. Ebû Bekir'in naklettiğine göre Resûîullah (sallaDahu aleyhi vesellem) namaz kılanların dövülmesini yasaklamıştır. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [296]
348. Saîd b. Ebî Hilâl, kendi kabilesinden bir adamdan, o da amcasından şöyle dediğini nakîetmiştir: "Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) çocukların namazını sorduk."
'Sağım solu ayırt edecek yaşa geldiğinde, ona namazı emredin " buyurdu. (Ahmed b. Menî) [297]
349. Enes'in naklettiğine göre Resûîullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Çocuklar yedi yaşma ulaşınca onlara namazı emredin. On üç yaşma geldiklerinde (hâlâ kılmıyorlarsa) bu yüzden onları dövün " buyurmuştur. (el-Hâris)
Senedinde yer alan Davûd [298] metruk biridir.
350. Ebû Zer [299] şöyle demiştir: "Kim Allah rızası için kata (güvercin büyüklüğünde bir kuş)un yuvası kadar bile olsa bir mescit yaparsa, Allah da onun için cennette bir köşk/ev yapar." (İshâk ve Ahmed b. Meni') [300]
351. Ebû Hureyre ve İbn Abbâs demişlerdir ki: Allah Resulü (sallallahu aleyhi
veseliem) bize hutbe irat etti...... Bu şekilde nakledilen uzunca bir hadiste şu
ifadeler yer almıştır:[301] "Kim Allah için bir mescit yaparsa, Allah ona her karış için -veya dedi ki: her arşın için- altın, gümüş, inci, yakut ve inciden yapılma 40 000 şehir verir. Her şehirde 40 000 saray, her sarayda 70 000 yurt, her yurtta 1000 ev, her evde 40 000 divan ve her divanda hurilerden bir zevce/eş vardır. Yine her evde 40 000 sofra, her sofrada 40 000 kap, her kapta 40 000 çeşit yemek vardır. Allah o kimseye bütün bu eşlerini dolaşacak güç ve kuvvet verir. Bu yiyecek ve içecek bir gün içindir,"
Uydurma bir hadis olup senedinde (Meysere) yer almıştır. (el-Hâlis)
352. İbn Abbâs'm naklettiğine göre Resûlullah (sailaüahu aleyhi vesellem): "Kim Allah için kata kuşunun yumurtaları için yaptığı yuva kadar bile olsa bir mescit inşa ederse, Allah da ona cennette bir ev inşa eder" buyurmuştur. (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [302]
353. Âişe'nin naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "ttm bir mescit inşa ederse, Allah da onun^in cennette bir ev inşa eder" buyurmuştur. işe demiştir ki: "Ya Resûlallah! Şu Mekke yolu üzerindeki (basit) mescitler de buna dahil midir?" diye sordum. "Evet. 0 mescitler de buna dahildir" buyurdu. (Müsedded) [303]
354. İbn Ebî Ömer dedi ki: Bize Kesîr el-Mu'eddeb [304] aynı senetle bildirdi. Fakat onun rivayetinde "Kata\ kuşunun yuvası kadar bile olsa" ifadesi de geçmiştir.
355. Ebû Hureyre'nin naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Kim içinde Allah'a ibadet edilsin diye helal kazançtan bir mescit inşa ederse, Allah da onun için cennette inci ve yakuttan bir ev inşa eder" buyurmuştur. (EbûYa'lâ) [305]
356. Enes b. Mâlik'ten nakledildiğine göre o, her şeyi silip süpüren taundan (vebadan) kısa bir süre önce yeni yapılmış bir mescide uğradı. Kendisine: "Bu, falan oğullarının yeni inşa ettiği bir mescittir" denince, o da: "Denirdi ki: Öyle bir dönem gelecek ki, o dönemde insanlar, mescitleri birbirlerine karşı övünmek amacıyla inşa edeceklerdir. Sonra oraları pek az mamur edeceklerdir" dedi. Eyyûb demiştir ki: "Sonra her şeyi silip süpüren felaket (veba salgını) geldi ve hepsim alıp götürdü." (Müsedded) [306]
Buhârî'nin muallak olarak naklettiği hadis, ayrıca merfû olarak da rivayet edilmiştir.
357. Muâz'ın naklettiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): Çocuklarınızı ve delilerinizi mescitlerden uzak tutunuz. Oralarda had cezalan tatbik etmeyiniz, kılıç çekmeyiniz, alış veriş yapmayınız ve davalara bakmayınız-Cuma günlerinde oraları tütsiileyiniz ve kapılarının üzerine abdesî kapları/ibrikler asınız" buyurmuştur. (İshâk)
Bu hadis, munkatıdır. [307]
358. Ebû Eyyûb el-Ensârî şöyle deflliştir: Bir adam Mescid'de elbisesinden bir bit aldı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de: "Onu elbisene geri bırak!" buyurdu. {İshâk)
Senedinde kopukluk vardır. İshâk, başka bir senedle Talha kanalıyla Medine halkından bir yaşlı kimseden naklen: "Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) bit alan bir adamı gördü..." ibaresiyle tahrîc etti. [308]
359. Cübeyr b. Mut'im'in naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) mescitlerde had cezalarının tatbik edilmesini, şiir okunmasını ve silah çekilmesini yasaklamıştır. (İshâk)
Bu, eğer İshak b. Yesâr, Cübeyr'den hadis işitmişse, hasen derecesinde bir senettir. [309]
360. Yine Cübeyr b. Mut'im, merfû olarak "Mescitlerde had cezaları uygulanmaz" hadisini nakletmiştir. (el-Hârİs) [310]
361. Ebû Recâ demiştir ki: Yağmurlu bir günde hutbe veren İbn Abbâs'ı hutbesinde şöyle derken işittim; "Konak yerlerinizde namazlarınızı kılınız bu pislikleri ayaklarınızla mescide taşımayınız. Zira abdest sularınız mescidin bütün komşularına yetecek miktarda değildir." (Müsedded)
362. Ebû Umâme'nin naklettiğine göre Resûlullah (salîaUahu aleyhi vesellem): "Mescide tükürük atmak, kötülük (seyyie), onu gömmek ise İyiliktir (hasene)" buyurmuştur. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [311]
363. Harise b. Mudarrib'in [312] naklettiğine göre Abdullah b. Mes'ûd: "Cuma günü bir ihtiyarın mescitte şiir okuyup Câhiliye günlerini andığını görürseniz, başını sopayla kırmız" demiştir. (Müsedded) [313]
Sahîh ve mevkuftur.
364. Süfyân b. Uyeyne demiştir ki: Rüyada Hz. Peygamber'i (sallallahu aleyhi ellem) gördüm ve: "Ey Allah'ın Resulü! Senden nakledilen şu Muhakkak ki melekler de insan oğlunun rahatsız olduğu şeylerden rahatsız. olur şeklindeki hadis hakkında ne dersin?" diye sordum. "Doğrudur" buyurdu. (el-Humeydî) [314]
365. Ebu'z-Zübeyr demiştir ki: Câbir'e sarımsağın hükmü sorulduğunda onun bu soruyu şöyle yanıtladığını işittim: "O zaman bizim topraklarımızda sarımsak yoktu. Asıl yasaklanan (çiğ) soğan ve pırasadır." (el-Humeydî) [315]
366. Hz. Ali şöyle dedi: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bize sarımsak yememizi emrederek Eğer benim yanıma (gökten) melek iniyor olmasaydı, onu ben de yerdim" buyurdu. (Ahmed b. Menî)
367. Ebû Hureyre'nin naklettiğine göre Resûlullah («Ddtafe aleynı Şöyle buyurmuştur: ve zikir meclislerine devam etmektir Bir kul namaz kılar, sonra olduğu yere oturursa, abdestı bozuluncaya veya oradan kalkıncaya kadar melekler kendisine dua ederler. " {Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [316]
368. Ebû Abdurrahman[317] demiştir ki: Bana, Allah Resûlü'nü (sallallahu aleyhi vesdlem) şöyle buyururken işiten bildirdi: "Kim namaz kılmak maksadıyla bir mescitte oturur veya oraya girerse, abdesti bozuluncaya kadar orada oturduğu sürece melekler Allahım, onu bağışla, onu esirge! diye onun için dua ederler." (Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe) [318]
369. Atâ b. es-Sâib demiştir ki: Mescidinde ölmek üzere bulunan Abdullah b. Habîb'in -Ebû Abdurrahman'm- yanma girdik ve: "Yatağına geçsen" dedik. Dedi ki: Bana ....işiten kişi bildirdi. [319] Sonunda (Abdullah) demiştir ki: "Ben mescidimde ölmek istiyorum." (ei-Hâris) [320]
370. Yûnus b. Ubeyd demiştir ki: el-Hasan'a dedim ki- veya ona denildi Kul namazgahta bulunduğu sürece namazdaymış gibi muamele görür sözü hakkında ne dersin?" Dedi ki: "Namaz kıldığı yerde mi?" diye sordum. "Bilakis bütün mescitte" dedi. (Müsedded) [321]
371. Muhammed b. Vâsi' der ki: Ebtı'd-Derdâ, oğluna şöyle tembihlemiştir: "Ey oğlum! Evin mescit olsun. Zira ben Allah Resûlü'nü (sallallahu aleyhi vesdlem) şöyle buyururken işittim Muhakkak ki mescit muîtakilerin evidir. Mescitleri ev edinenler için Allah esenlik, rahmet ve cennete giden (sırat) köprü(sün)den geçiş emri yerir." (İbn Ebî Ömer) [322]
372. Abdullah b. Amr'm naklettiğine göre Resûlullah (sallallahualeyhivesellem) şöyle buyurmuştur: "Altı meclis var ki bir Müslüman onlardan hangisinde bulunursa, mutlaka o kimse Allah katında güvende olur: Allah yolufnda cihat etmek), Cuma mescidinde bulunmak, bir hastayı ziyaret etmek, cenazenin peşinden gitmek, evinde kalmak veya adil devlet başkanına destek olup saygı duymak." (İbn Ebî Ömer, Abd b. Humeyd, Bezzâr)
373. Ebu'd-Derdâ derdi ki: Ben mescide girerken şöyle derdim: "Selâm olsun sana ey Allah'ın Resulü!" (İbn Ebî Ömer)
Mevkuftur; ravileri Sahih ricalidir; ancak kopukluk söz konusudur.
374. Yine (İbn Ebî Ömer) demiştir ki: Bize Veki' bildirdi. Dedi ki: Bize Abdullah b. Saîd b. Ebî Hind'in birden fazla kimseden naklen bildirdiğine göre Peygamber (sallaUahu aleyhi vesellem) Mescid'den çıkarken: "Ailahım! Benî (rahmetinden) kovulmuş şeytandan koru!" diye dua ederdi.[323] (İbn Ebî Ömer)
375. Abdullah b. Selâm'dan nakledildiğine göre o, Mescid'e girdiğinde Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) selâm verir; sonra: "Ailahım! Bana rahmetinin kapılarını aç!" diye dua ederdi. Çıkarken de Hz. Peygamber'e (salkllahu aleyhi vesellem) salâvat getirir ve şeytandan (Allah'a) sığınırdı. (el-HârİS) [324]
Hadis mevkuf olup senedinde kopukluk vardır.
376. Hz. Ali der ki: Hz. Peygambe5(sallallahualeyhivöellem) Mescid'e girerken "Allahım'- Bana rahmet kapılarını aç!" diye; çıkarken de: "Ailahım! Bana lütuf kapılarını aç!" diye dua ederdi. (Ebû Ya'lâ) [325]
377. Seleme b. Ekva mn naklettiğine göre o, Hz. Peygamber O yay içinde namaz kılman hükmünü sormuş o da. Yay najkl, al ok çantasuu at!" buyurmuş, (ishâk, Ebu Bek,r, Ebu Ya la) [326]
İsa b. Yûnus, kelimesini avcüann kullandiğr küçük ok çantasr
olarak açıklamıştır.
378. Vasile der ki: Allah Resulü (sallallahu aleyhi veseilem) ile birlikte karargâhtaydık. Derken namaz için kamet getirildi. Yaylarımız [327] ve kılıçlarımıza dönüp, onları rida yerine üzerlerinde namazı kıldık. (Ahmedb. Menî')
379. Hz. AH nakletmektedir: Resûlullah (sallallahu aleylıi veseilem) beni, saçlarımı örgü yaparak namaz kılmaktan ve namazda çakıl taşlarıyla oynamaktan menetti.....(Müsedded) [328]
380. İbn Ömer merfû olarak şöyle nakletmiştir: "Kim içinde bir dirhem haram kazanç bulunan on dirhemle bir elbise satın alırsa, o üzerinde olduğu sürece Allah Teâlâ onun hiçbir namazım kabul etmez." Sonra iki parmağını kulaklarına sokarak "Eğer Hz. Peygamber'i (sallallahu aleyhi veseilem) böyle buyururken işitmemişsek, şunlar sağır olsun!" dedi. (Abd b. Humeyd) [329]
381. Abdullah b. Mes'ûd der ki: Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseilem) namaz kılarken sandaletlerini çıkardı. Arkasındakiler de çıkardılar. Nebî (saMahu aleyhi veseilem): "Niçin sandaletlerinizi çıkardınız?" diye sorduğunda "Ey Allah'ın Resulü! Senin (nalınlarını) çıkardığını görünce biz de çıkardık" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem): "Cebrail bana, sandaletlerimden birinde pislik bulunduğunu bildirdi. Bu yüzden ikisini de çıkardım. Siz sandaletlerinizi çıkarmayınız " buyurdu. {Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [330]
382. Bekr b. Abdullah el-Müzenî der ki; Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseilem) namaz kılarken birden sandaletlerini çıkardı. Onu gören insanlar da sandaletlerini çıkardılar. Allah Resulü (sallallahu aleyhi veseilem): "Sandaletlerinizi niçin çıkardınız?" diye sorunca "Sen çıkardın, biz de çıkardık" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem): "Cebrail bana onlarda pislik bulunduğunu söyledi. Sizden biriniz Mescid'e geldiğinde sandaletlerinin altını çevirsin. Eğer onlarda pislik varsa, onu temizlesin- Yoksa onlarla namazını kılsın" buyurdu. (el-Hârİs) Hadis mürseldir. [331]
383. (el-Hâris der ki:) Bize Ebu'n-Nadr bildirdi. Dedi ki: Bize Süleyman, Humeyd'den [332] naklen bildirdi. O demiş ki: Bana bedeviden işiten şunu bildirdi: Hz. Peygamber'i (sallallahu aleyhi vesellem) sığır derisinden sandaletlerle namaz kılarken gördüm. Birden sol tarafına tükürdü. Sonra tükürdüğü yeri sandaletleriyle çiğnedi. (el-Hârİs) [333]
384. Alkame der ki: Abdullah (b. Mes'ûd), Ebû Musa'nın evine gitti. Derken namaz vakti geldi ve Ebû Musa: "Ey Ebû Abdurrahman! Öne geç (imam ol)! Sen yaşça benden daha ilerisin ve bilgice benden daha üstünsün" dedi. O da: "Hayır! Asıl sen öne geç! Çünkü biz senin evine ve mescidine geldik. Sen bu göreve daha layıksın" diye karşılık verdi. Bunun üzerine Ebû Musa öne geçti ve sandaletlerini çıkardı. Selâm verince Abdullah ona: "Niçin sandaletlerini çıkarmak istedin? Yoksa sen mukaddes vadi Tuvâ'da mısın?!" dedi. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [334]
385. Enes'in bildirdiğine göre Peygamber (sallahu aleyhi vesellem) mestleriyle namaz kılardı. (Ebû Ya'lâ)
386. Ümmü Seleme demiştir ki: "Resûlullah (sallalhhu aleyhi veselkm) erkeğin, başı örgülü olarak namaz kılmasını yasakladı..." Mu'emmel'e dedim ki: "Burada Ümmü Seleme var mı?" diye sordum. "Bunda hiç şüphem yoktur" dedi. Bunu ondan, önce Mekke'de iken yazdım.[335] (İshâk)
387. Abdullah b. ez-Zübeyr'in naklettiğine göre Peygamber (saMahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Eğer ümmetime güçlük çıkarmaktan endişe etmeseydim, onlara her namazda misvak kullanmalarını emrederdim. [336]
388. Ebû Atık der ki: (Câbir) Yatarken, gece kalkınca ve sabah olunca hep misvak kullanırdı. "Bu kadar misvak kullanmakla kendine eziyet ediyorsun" dedim. Dedi ki: "Bana Usâme'nin haber verdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhivesellem) bu şekilde misvak kullamrmış." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ahmed b, Menî) Hadiste zayıflık vardır. [337]
389. İbn Abbâs'm naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseEem) söyle buyurmuştur: "Eğer güçsüz düşmenizden endişe etmeseydim, size her namazda misvak kullanmayı emrederdim." (İshâk) [338]
390. Damre b. Habîb der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) reyhan çöpüyle misvaklanmayı yasakladı ve:
391. Abdullah (b. Mes'ûd) bildiriyor: "İsrail oğullarının kadınları erkeklerle aynı safta namaz kılarlardı. Derken boylarını yükseltmek amacıyla takunyalar edindiler. Sonra her biri arkadaşına bakmaya başladı. Bunun üzerine onlara âdet/hayız dönemi verildi ve böylece geride tutuldular." Abdullah dedi ki: "Siz de kadınları aziz ve celil olan Allah'ın onları geride tuttuğu gibi (saflarda) geride tutunuz." {Müsedded)
392. İbn Ömer demiştir ki: "Üç kişi namaza duracakları vakit içlerinden biri Öne geçer, ikisi de onun arkasında durarak saf tutarlar." (Ravi) Dedi ki:[339] "Bir defasında gelip onun (îbn Ömer'in) soluna durdum. Beni tutup sağma geçirdi." (Müsedded) Hadis sahîh mevkûfım? [340]
393. Abdullah b. Utbe demiştir ki: Abdullah b. Ömer'le birlikte öğle namazına durdum. Beni tutup sağ yanına koydu. Derken Yerfeu1 geldi. Ben ve o, onun arkasına durduk. {Müsedded). Hadis sahih mevkûjt [341]
394. Ebû Sa'd el-Hatmî demiştir ki: Câbir b. Abdullah'tan anlatırken işittiğime göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ona ve Câbir'e veya Cebbar b. Sahr'a namaz kıldırmış ve onları arkasına yerleştirmiştir. (Müsedded) [342]
395. İbn Abbâs'm naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseera) şöyle buyurmuştur: "Safları sıklaştırın. Zira şeytan, bodur/tıknaz koyunların (hazeff kuzuları gibi, aranıza girmek ister. [343]
(Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ) [344]
396. Fâtıma binti Kays der ki: Resûlullah'ı (salMahu aleyhi vesellem) şöyle buyururken işittim: "Erkeklerin saflarının en hayırlısı, birincisi; en şerlisi sonuncusudur. Kadınların saflarının ise en hayırlısı sonuncusu; en şerlisi birincisidir." (el-Hâris) [345]
397. Hz. Ömer demiştir ki: "Muhakkak ki Allah ve melekleri ilk safta namaz kılana rahmet ederler." (el-Hârİs) [346]
398. Huceyra binti Husayn der ki: "İkindi namazında Ümmü Seleme brze imamlık yaptı. (Namazda) Aramızda durdu." (Müsedded) [347]
399. Süveyd b. Gafele demiştir ki: Bilâl namaz kılmak için omuzlarımızı aynı hizaya getirir, ayaklarımıza vururdu. (Müsedded) [348]
400. Ebû Umâme, Hz. Peygamber'den (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle nakletmiştir: İçeri bir adam girdi ve Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "Şu adama iyilik yapıp onunla birlikte namaz kılacak kimse yok mu?" buyurdu. Bir adam kalktı ve onunla birlikte namaz kıldı. Sonra Resûlullah {sallallahu aleyhi vesellem): "İşte hu da cemaattir, bunlar da cemaattir" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [349]
401. Ebû Babriyye [350] anlatmaktadır: Hınıs (Humus) mescidine girdim. Baktım -etrafında insanların toplandığıkısa kıvırcık saçlı bir genç! Konuştuğu zaman sanki ağzından nur ve inci dökülüyor. "Bu kimdir?" diye sordum. "Muâz b. Cebel" dediler. Onun orada şöyle dediğini işittim. "Kim Allah'a iman ile kavuşmak istiyorsa, şu beş vakit namazı, ezanın okunduğu yerde kılsın. Zira bunlar hidayet geleneklerinden ve Peygamber'inizin sizin için koyduğu sünnetlerindendir. Kimse Benim evimde namazgahım var.
Ben orada kılarım demesin. Eğer siz böyle yaparsanız, Peygamber'inizin sünnetini terk etmiş olursunuz. Eğer Peygamber'inizin bir sünnetini terk ederseniz muhakkak sapıtırsınız. Nefsim kudreti elinde bulunan (Allah)a yemin ederim ki, ben Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) zamanında, içimizden münafıklığı aşikar olan münafıktan başkasının bunlardan geri kaldığını görmedim. Öyle ki hasta adam bile iki kişinin omuzları arasında getirilip safa konurdu." (İshâk)
402. Câbir merfû olarak şöyle nakletmiştir: "Birine (halkı) namaza çağırmasını emretmeyi, sonra da namazdan geri kalanların yanlarına gidip evlerini üzerlerinde yakmayı düşündüm. " (Ebû Dâvud et-Tayâlİsî) [351]
403. Sabit b. Ubeyd demiştir ki: Zeyd b. Sâbit'i hasta yatağında ziyaret etmek üzere yanma girdim. İki oğlu1 yanındaydı. Derken namaz için kamet getirildi. Oğullarına "Namaza gidin. Zira kişinin cemaatle kıldığı namaz tek başına kıldığı namazdan yirmi beş derece daha faziletlidir " dedi. (Müsedded) [352]
404. Ebû Umâme'nin naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda sefere çıkan birinin tek basına kıldığı namaz yirmi beş namaza denktir. Yol arkadaşlarıyla birlikte kıldığı namazı dokuz yüz namaza denktir. Cemaatle kıldığı namazı ise kırk dokuz bin namaza denktir." (Ebû Ya'lâ) [353]
405. Enes b. Mâiik'in naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kişinin cemaatle kıldığı namazı, tek başına kıldığı namazından yirmi dört cüz daha üstün kılınmıştır, " (el-Hârİs) [354]
406. Abdullah b. Zeyd der ki: Ben, Allah Resûlü'nü (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyururken işittim: Muhakkak ki aziz ve celil olan Allah ve melekleri safları birleştirenlere rahmet ederler. Fert olarak kılınan namazla cemaatle kılınan namaz arasında yirmi beş derece fark vardır. " (Ebû Ya'lâ) [355]
407. Ebû Hureyre ve İbn Abbâs şöyle nakletmişlerdir: Allah Resulü (Ilallahu aleyhi vesellem) bize hutbe irat ederek şöyle buyurdu: "Kim her nerede ve kimle bulunursa bulunsun, cemaate devam ederse, sırat köprüsünden, köprüden ueçen ilk grupla birlikte parlayan şimşek gibi geçer. Yüzü dolunay gecesinde Ay'dan daha parlak olur. Namaza devam ettiği her gün ve geceye karşılık ona bir şehit sevabı verilir. Kim ilk safta $maz kılmaya devam eder ve hiçbir mümine eziyet vermeden ilk tekbire yetişirse, Allah ona kıyamet günü müezzin sevabı verir..." (el-Hârİs)
Hadis, müezzinin fazileti ile devam ediyor ki, daha Önce ezanın fazileti bölümünde geçmişti. el-Hâris, buna tamamı yaklaşık 5 yaprak tutan bir miktardaki uydurma hadis cüz'ü içinde yer vermiştir. [356]
408. İbn Mes'ûd demiştir ki: "Kim ezanı işitir de herhangi bir hastalığı bulunmadığı halde namaza gitmezse, onun kıldığı namaz, namaz değildir." (Müsedded) [357]
409. İbrahim (en-Nehaî), kameti işiten kişinin mescitten çıkmasını mekruh görmüştür. (Müsedded)
410. Muhammed b. Abdurrahman b. Abdullah b. Abdurrahman b. Es'ad - Zürâre, amcası Yahya b. Es'ad b. Zürâre'den (demiştir ki: Aramızda ona benzeyen kimse görmedim), Hz. Peygamber'den (saflaflahu aleyhi veseUem) naklen şöyle buyurduğunu aktarmıştır: "Kim cemaatle namaz, için ezanı duyar da üç kez ona iştirak etmezse, sonra yine duyar da üç kez ona iştirak etmezse, kalbi mühürlenir ve kalbi münafık kalbine döndürülür. " (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
411. Umeyr b. Hânî [358] demiştir ki: Haccâc'ın İbnü'z-Zübeyr'i kuşattığı sırada Mekke'de Abdullah b. Ömer'e tanık oldum. îbn Ömer (iki tarafın) arasında idi. Bazen ötekilerle, bazen berikilerle namaza katılırdı. (Müsedded)
412. Ebû Hureyre der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Münafık yatsı namazına, yani cemaatle namaza kırk gece devam edemez" buyurmuştur. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
413. Muâviye b. Ebî Süfyân'ın naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Emir/devlet başkanı oturarak namaz kılarsa, siz de oturarak namaz kılınız." Ravi der ki: İnsanlar Muâviye'nin doğruluğuna şaştılar. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [359]
414. îbrâhîm b. Ubeyd b. Rifâ'a anlatmaktadır: Câbir b. Abdullah'ın yanma girdim ve onu, arkadaşlarına ikindi namazını oturdukları yerde oturarak kıldırırken gördüm. Selâm verinceye kadar bekledim. Sonra: "Allah seni bağışlasın! Sen Allah Resûlü'nün sahabîsi olarak bunlara namazı oturduğun yerde mi kıldırıyorsun?" dedim. O da şöyle yanıtladı: "Ben hastayım. Oturdum. Onlara da oturmalarını söyledim. Zira Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyururken işittim: İmam kalkandır. Ayakta namaz kılarsa, siz de ayakta kılınız. Oturarak namaz kılarsa, sîz de oturarak kılımz " (Abd b. Humeyd) [360]
415. Abdurrahman b. Avfın naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Abdurrahman b. Avf m insanlara namaz kıldırdığı bir sırada onun yanına gidince, Abdurrahman geri çekilmek istemiş, fakat Peygamber (siUalbhu aleyhi vesellem) ona: "Yerinde kal!" diye işaret etmiştir. Böylece Abdurrahman namazı kıldırmaya devam etmiş, Resûlullah (salbllahu aleyhi de onun namazına göre namazını kılmıştır. (Ebû Yala)
416. Mûsâ b. Abdullah b. Yezîd'in naklettiğine göre babası şuracıkta halka namaz kıldırırmış. İnsanlar başlarını, ondan Önce eğerler ve yine başlarını ondan önce kaldırırlarmış. Namazını bitirince, onlara dönmüş ve: "Ey insanlar! Niçin hem kendiniz günaha giriyorsunuz, hem de başkalarını günaha sokuyorsunuz? Ben size Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) namazı gibi namaz kıldırdım. Ondan asla dönmem" demiş. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [361]
417. Alî b. Şeyban, babasından nakletmiştir: Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) arkasında namaz kıldım. Bir adam başını Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) önce kaldırdı. Namazı bitirince Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Kim başını imamdan evvel kaldırır veya indirirse, onun namazı namaz olmaz" buyurdu. (Müsedded) [362]
418. Ebû Hureyre demiştir ki: "Başını imamdan evvel kaldırıp indiren alnı şeytanın elindedir." (el-Humeydî) [363]
(Humeydî) demiştir ki: Bunu Süfyan kâh merfû olarak, kâh mevkuf olarak nakletmiştir.[364] Bunu Bezzâr, Abdülazîz b. Muhammed yoluyla Muhammed b. nakletmiş ve Melîh'in [365] Ebû Hltteyre'den yalnız bu hadisi naklettiğini biliyoruz demiştir.
419. Ebû Hureyre ve İbn Abbâs şöyle nakletmişlerdir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bize hutbe irat ederek şöyle buyurdu:,... Ravinin uzunca zikrettiği hadiste şu cümleler yer almıştır: "Kim bir topluluğa imam olur da onlar kendisinden razı olursa ve namaza katılmasına, kıraatinde, rükusunda, secdesinde ve kadesinde/oturuşunda orta yolu tutarsa, onlar gibi ecir kazanır. Kim de bütün bunlarda (cemaat için) orta yolu tutmazsa, namazı kendisine iade edilir. Namazı onun gırtlağından Öteye geçmez. O kimse tebaasına faydası dokunmayan, onlar arasında Allah Teâla'nın emrini uygulamayan mütecaviz, talim emir/devlet başkanı mertebesinde olur." Bunu duyan Ali b. Ebî Tâlib: Allah'ın Resulü! Anam babam sana feda olsun, tebaasına faydası dokunmayan ve onlar arasında Allah'ın emrini uygulamayan mütecaviz zalim emirin mertebesi nedir?" diye sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi şöyle yanıtladı: "O dört kişinin dördüncüsü ve kıyamet günü insanların c« ugır ^m azap görecek olanıdır Bunlar İblis, Firavun, cana kıyan Kabil olup zalim emir dördüncüleridir. " (el-Hârİs) Bu, uydurma bir hadistir.!
420. Enes der ki: Bizler, Hz. Peygamber'in (saliallahu aleyhi vesellem) arkasında başlarımızı rükudan kaldırdık mı, onun secdeye gidip yüzünü yere iyice yerleştirdiğini görünceye kadar ayakta bekler, sonra secdeye varırdık. (Müsedded) [366]
Abdülazîz b. Râfî'nin, Ensarlı bir şeyhten naklettiği hadis, Namazın Özellikleri bahsinde gelecektir.
421. Ebû Hureyre'nin naklettiğine göre Resûlullah (sallalkhu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Namazı hafif kıldırınız- Zira sizin arkanızda güçsüzler, yaşlılar ve ihtiyaç sahibi olanlar vardır. " (İshâk)
422. Sehl b. Ebî Umâme bildiriyor: O ve babası, Ömer b. Abdülazîz'in emir olduğu dönemde Enes b. Mâlik'in yanma girdiler. Enes, sanki yolcu namazı veya ona yakın bir namaz gibi hafif/kısa bir namaz kıldırdı. Selâm verince: "Allah seni esirgesin! Bu farz namaz mı, yoksa senin kıldığın nafilKe bir namaz mı?" diye sordu. O da şöyle yanıtladı: "Farz namazıdır. Bu, Allah Resulü'nün (saliallahu aleyhi vesellem) namazıdır. Onu hiç değiştirmemişimdir. Yalnız az bir şey yanılmışımdır. Zira Resûlullah (sallaUahu aleyhi vesellem) buyururdu ki: Kendiniz,e zorluk çıkarmayınız. Sonra yükünüz ağırlattırılır. Bir kavim kendilerine zorluk çıkardılar da yükleri ağırlaştırıldı. İşte şu manastırlar ve havralardakiler onların kalıntılarıdır. (Üzerlerine bizim farz kılmadığımız, fakat kendilerinin güya Allah'ın rızasını kazanmak için ihdas ettikleri ruhbanlık....) [367] (Ebû Ya'İâ}
423. Hz. Ali'nin bildirdiğine göre Muâz, kendi kavmine sabah namazını kıldırdı ve Bakara sûresini okudu. Arkasında, beraberinde su taşıma devesi bulunan bir bedevi vardı. İkinci rekatta bedevi namazı kendi başına kılıp Muâz'm arkasından ayrıldı. Sonra bu olayı Hz. Peygamber'e {saMlahu aleyhi vesellem) haber verdiler. Bedevi: "Su devemin kaybolmasından endişe ettim. v°luk çocuğum var. Onlara (onunla) kazanç sağlıyorum" dedi. Bunun bi Resûlullah (saliallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: ''Onlara namazı, onların en zayıflarının namazı gibi kıldır. Zira içlerinde güçsüzler, yaşlılar ve ihtiyaç sahibi olanlar vardır. Sen fitne çıkarıcı olma!" (Ahmecl b. Menî) [368]
424. Ebû Abdurrahman demiştir ki: Hz. Ali dedi ki: "İmam, senden yemek istediğinde ona yardım etmen (yani yanıldığında ya da okuyacağı âyeti unuttuğunda hatırlatman) sünnettendir." Ebû Ab dur rahman'a: "İmamın yemek istemesi nedir?" diye sordum. "Susmasıdır" dedi.[369] {Ahmed b. Menî)
425. İbn Abbâs şöyle nakletmiştir: Resûlullah (saMbhu aleyhi vesellem) sabah namazında bir âyette tereddüt etti. Namazı bitirdiğinde halkın yüzüne bakarak: "Ubey b. Ka'b sizinle namaz da yok muydu?" diye sordu. Hayır" dediler. İnsanlar onun, Ubey'i sadece kendisine hatırlatma yapması için aradığım düşündüler. (el-Hârİs) [370]
[1] Murad Buharı 83
[2] Zira 28 Zilhicce 852 H. tarihinde vefat etti ve
Kahire'nin Karâfe mahallesinde Deylemî'nin kabrinin karşısına defnedildi
[3] 13 cilt halinde
defalarca basılmıştır
[4] Biyografisinde istifade edilen kaynaklar: İbn Hacer,
Rafu'l-ısr, I, 85; Sehâvî, ed-i', II, 36. İbnü'1-İmâd, Şezerntii'z-zeheb, VII,
270. Şevkânî, el-Bedrü'-t-tâli'', I, 87.
[5] Ahmed b. Ebû Bekir b. İsmail b. Selim, öl. 840 H.
[6] Kütüb-i Sitte ve İmam Ahmed'in Müsned'inde bulunmayan
hadisleri
[7] Sonraki bölümlerde hadislerin senetleriyle
zikredildiği nüsha "Müsnede" ismiyle zikredilecektir (Mütercim).
[8] Sonraki bölümlerde hadisleri senetlerinden
arındırılmış nüsha "Mücerrede" ismiyle zikredilecektir. (Mütercim)
[9] Altı Asıl'dan (Kütüb-ü Sitte'den) maksat şunlardır:
Sahîh-i Buhârî, Sahîh-i Müslim, Ebû Davud'un Sünen'i, Tirmizî'nin Sünen'i,
Nesâî'nin Sünen'i, İbn Mâce'nin Sünen'i. Bu, rtm Tâhir el-Makdisî, Abdülğanî
el-Makdisî, Heysemî, İbn Hacer ve daha pek çok kimsenin benimseyip kullandığı
bir ıstılahtır. Buna karşılık Razın el-Abderî, Kuzey Afrikalıların çoğunluğu
(Meğaribe),
Cnıniu'l-usûl'ün müellifi İbnü'1-Esir
ve daha başkalarının
benimsediği, Altı Asıl'ın altıncısı olarak İmam Mâlik'in Muvat tâ'sim kabul
eden görüş de vardır. Üçüncü bir görüş daha vardır ki, buna göre de altıncı
asıl Dârimî'nin Sünen'idir.
[10] Müsnedler, her şahabının rivayet ettiği hadislerin
ayrı bölümler halinde sunulması Metoduna göre tasnif edilen eserlerdir. Sahabe
isimleri çeşitli kriterlere göre sıralanır.
[11] Bu zat, 808 H. yılında vefat eden Zeynüddin
el-Irâkî'nin öğrencisi Nureddin Ali b. Et)î Bekr el-Heysemî'dir.
[12] Eserin adı, Mecmau'z-zevâid ve menbau'l-fevâid olup
1352 H. yılında Kahire'de Hüsameddîn el-Kudsî tarafından basılmıştır.
Notlarımda bir çok kere Zevâid diye bahsettiğim eser, bu eserdir. (Muhakkik)
[13] Müsned'in iki rivayeti vardır ki, bunlardan birisi
diğerinden daha küçük hacimlidir. Küçük .olan zamanımıza ulaşmış ve baskısı
yapılmış ta olan İbn Hamdan rivayetli nüshadır. Heysemî de Mecma'uz-zevâid'inde
bu nüshayı esas almıştır. İbn Hacer ise bundan daha kapsamlı olan Muhammed bv
İbrâhîm b. el-Makburî rivayetli nüshadan söz etmektedir. Elimizdeki kitapta Ebû
Ya'lâ'dan yapılan alıntılar büyük olan nüshadan yapılan rivayetlerdendir. Bu
nüshanın zamanımıza ulaşmadığı dikkate alınırsa el-Metâlib'in önemi bir kademe
daha artmaktadır.
[14] Ishak'ın Müsned'mden zamanımıza kadar ulaşan bölümü yalnızca Aişe
ve Ebû Hureyre'den gelen
rivayetleri içermektedir. Abdülğafûr
Abdülhakk'm tahkiki ile
l-îmân tarafından 1991 vılmda yayınlanmıştır.
[15] Müsnede'de şöyle geçmiştir: "Zira Yahya
el-Hammânî bunu tek basma rivayet etmemiştir." Ben derim ki: "Hadis
Ebû Ya'lâ'ya ait olmasına rağmen mücerrid (senetleri kaldıran zat) kaynak
göstermemiştir."
[16] Mekkûk, tennûr gibi bir buçuk sâ', veya yarım
rıtıl'dan sekiz ûkiyeye kadar alan, veyahut Hz. Peygamber'in (saDaflahu aleyhi
vesellem) müddü ile on bir ya da on iki müd alan bir ölçektir. (4.125 İt.)
[17] Sekiz mekkûk alan bir Ölçektir. (33 İt)
[18] Müsnede'de "Yezîd zayıf biridir. Zikri geçen
kadmm halini de bilmiyorum" kaydı yer almıştır.
[19] Mahtûm, el-Kâmûs'da da sâ' olarak açıklanmıştır. (2.75
İt)
[20] Leğen gibi, bakır veya taştan yapılma bir kaptır Bkz.
en-Nihâye,
[21] Müd. 0.688 lt.(Mührrim)
[22] Ebû Davud'un Sünen'ı ile el-lsâbe ve et-Tehzîb'de
geçtiği üzere doğrusu, böyledir. Asıllarda ise "Harise" diye yer
almıştır.
[23] Hadisi Ebû Dâvud ve İbn Mâce, Salim b. Sere yoluyla
azatlısı Ümmü Sabiyye'den nakletmişlerdir. Ümmü Sabiyye de el-İsâbe ve başka
kaynaklarda belirtildiğine göre
[24] Yani Hz. Hüseyin, Hz. Peygamber'in (sallallalıu aleyhi
vesellem) kucağına oturunca, pipisi elbise üzerinden göbeği hizasına denk geldi
ve Hüseyin'den o yere sidik damladı.
[25] ibn Hacer'in tercihine göre bu ayırımın hikmeti şudur:
İnsanlar kızlara göre erkek Çocuklarıyla daha çok beraber olurlar. Onları daha
sık sırtlarında taşırlar. Bu yüzden K'zlar istisna edilerek daha meşakkatli
oldukları için erkek çocukları hakkında ruhsat
[26] Busîrî bunu, Kedinin Bulaşığı Temizdir babında
zikretmemiştir.
[27] İbn Ebî Şeybe'nin
rivayetinde de bu şekilde geçmiştir. Beyhakî'nînkinde ise "Hüseyin b. Ali" denilmiştir.
[28] İbn Ebî Şeybe bunu Şerîk b. Rukeyn'den nakletmiştir.
(I, 31, Haydarâbâd). Metnin sonunda "O ailedendir" kaydı yer
almıştır.
[29] Asıllarda bu şekilde geçmiştir. îbn Ebî Şeybe'nin
rivayetinde ise: "Annesinden, o da azatlısı Avf
b. Mâlik el-Câbirî'den naklen" ifadesi
vardır. et-Tehzîb'de de
şöyle denilmiştir: "Avf b. Mâlik el-Habâirî Kufelİ olup Ali b. Ebî
Tâlib'den hadis rivayet etmiştir.
Kendisinden de Yahya b.
Müslim Ebu'd-Dahhâk rivayette bulunmuştur." Muhtemelen
doğrusu el-Câbirî'dir. Zira Buhârî'nin Tarihi, İbn Ebî Hatim'İn eseri (el-Cerh
İ$'t~ta'dîl) ve İbn Hibbân'ın es-Sikât'mda da bu zat el-Câbirî nisbesiyle
zikredilmiştir, «unun için Muallemî'nin Buhârî'nin Tarihi üzerine yazdığı
talikine bakabilirsiniz.
[30] ibn Ebî Şeybe, Vekî b. Ebi'd-Dahhâk'dan nakletmiştir.
(I, 32). Buhârî de Tarih'inde Vekî ve Ali b. Ebî Hâşim yoluyla Ebu'd-Dahhâk'tan
nakletmiştir. ()V, 57).
[31] Balgam ve Göz Yaşlarının Temiz Oluşu
[32] Beyhakî es-Sünen'inde muallak olarak, nakletmiş tir.
(I, 14). Onun rivayeti; "Sadece elbisendeki sidik, dışkı, meni, knn ve
kusmuk yıkanır..." şeklinde olup "bol su" tabiri geçmemiştir.
Sonra müellif "Bu, batıl ve asılsız bir rivayettir" demiştir. AH b.
Zeyd İle ihticac edilmez. Sabit b. Hammâd hadis uydurmakla itham edilmiştir.
Heysemî bunu, Taberânî'nin el-Mıı'cemu'î-evsat ve el-Mıı'cemu'l-kebîr ile Ebû
Ya'lâ'nın Müsned'inden nakletmiştir. Onun rivayetinde de aynı şeyler söz
konusudur. Beyhakî'nin belirttiğine göre aynı hadisi Bezzâr da rivayet
etmiştir. Heysemî de demiştir ki: "Hepsinde hadisin merkezinde Sabit b.
Hammâd yer almaktadır ki, oldukça zayıf biridir." Bkz. Mecmau'z-zevnid, I,
283.
[33] Heysemî bunu Mecmau'z-zevâid'de (I, 317) Ebû Ya'lâ'dan
nakletmiştir. Bûsîrî: kenedinde zayıf'biri olan Yezîd er-Rakkâşî vardır
"demiştir.
[34] Taberânî, el-Mu'cemn'1-evsat ve el-Mu'cemu'l-kebîr'de
nakietmiştir. Heysemî: "Bunu Çgunluk tarafından zayıf kabul edilen Ferac
b. Fudâle tek basma rivayet etmiştir" aklamasını yapmıştır.
[35] Heysemî'nin belirttiğine göre (I, 218) bunu Ahmed b.
Hanbel rivayet etmiş olup ravileri güvenilir kimselerdir. Bûsîri ise unutarak
bunu Ahmed b. Hanbel'e nispet etmemiştir.
[36] Ahmed b. Hanbel'in Müsned'i ite Mecmau'z-zevâid'de
isim bu şekilde geçmiş olmasına rağmen asıl nüshalarda "Ümmü Süleym"
diye kaydedilmiştir.
[37] Ahmed b. Hanbel rivayet etmiş olup sonunda "Hemen
onu araştırmaya başladım" ilavesi geçmiştir. Aynı hadisi Taberânî de
rivayet etmiştir. Onda ise: "Deriden bir çadır" ifadesi yer almıştır,
bkz, Mecmu'z-zevMâ, I 218.
[38] Asıl nüshada "onları ağırlıyordu" ifadesiyle
geçmiştir.
[39] Müsnerfe'de "Câbir ve Ebû Hureyre'den"
denilmiştir.
[40] Nakî', Akîk vadisinin girişi olup Peygamber (saMlahu
aleyhi vesellem) orasını koru ilan etmiştir. Bkz. Vefâü'l-vefâ, II, 221.
Nakîu'l-Hadamât Medine yakınlarında bir yerdir.
[41] Heysemî demiştir ki: "Câbir'in hadisi Sahîh'te
geçmiştir. Onu Ebû Ya'lâ rivayet etmiş olup ravileri güvenilir
kimselerdir."
[42] Bu yer, Tâif yolu üzerindedir. Orada, el-Kâmûs'da
bildirildiğine göre Ebû Riğâl'in kabri bulunmaktadır. Heysemî hadisin kaynağı
olarak Ebû Ya'lâ ve Taberânî'ye işaret etmiş ve ravilerinin Sahîh'in
ravilerinden olduğunu söylemiştir. (1, 203)
[43] Şartına uymasına rağmen Heysemî bunu zikretmemiştir.
Ebû Dâvud benzerini Sünen'inin başında Muğîre b. Şu'be ve Câbir b. Abdullah'tan
nakletmiştir. Bûsîrî, Atâ b. Ebû Meymûne'nin zayıf olması sebebiyle hadisin
zayıf olduğunu söylemiştir.
[44] Taberânî bunu, d-Mu'cemu'l-evsnt'ta Yahya b.
Ubeyd'den, o da babasından, o da Ebû Hureyre'den nakletmiştir. Bkz.
Mecmau'z-Zevnid, 1, 204. Heysemî; "Ben, Yahya b. Ubeyd b. Düccî ve
babasını zikredeni görmedim" demiştir. Ben derim ki: "İbn Ebî Hatim,
her biri babasından rivayette bulunan, Yahya b. Ubeyd isimli bir grup kimse
zikretmiştir."
[45] Ebû Davud'un el-Merâsİl'inde bu şekilde geçmiştir.
Asıl nüshada ise hata sonucu "Ebû Sâdıka", Miisnede'dc de "Ebû
Sâffa" diye yer almıştır. Bûsîrî, el-Velîd b. Müslim'in teâlis yapması
sebebiyle rivayeti zayıf görmüştür.
[46] Buna göre varit olan sert toprak üzerine bevletme
yasağı, eşelemeksizin bevletmeye sorulmalıdır.
[47] Mecmau'z-zevâiâ'de ifade "elbiselerini
çıkardıklarında. demeleridir"
şeklinde yer almıştır.
[48] Müsnede'de geçtiği üzere bunu Taberânî, ed-Dü'vât'tu,
Ibn Adî de Enes hadisi olarak nakletmiştir, Heysemî, Mecmnıı'z-zevâid'de (I,
205) demiştir ki: "Bunu Taberânî eî-Mu'cenut'l-evsat'ta iki ayrı senetle
rivayet etmiştir. Senetlerden birinde Saîd b, Mesleme el-Umevî bulunmaktadır
ki, Buharı ve başkaları onu zayıf olarak değerlendirmişlerdir. İbn Hibbân ve
İbn Adî ise güvenilir olduğunu söylemişlerdir. Geri kalan ravüeri ise güvenilir
kimselerdir." İbn Menî'nin senedinde ise Zeyd el-Ammî geçmiştir ki, Bûsîrî
onun zayıf biri olduğunu söylemiştir.
[49] Bu zât el-Hadramî b. Âmir el-Esedî Ebû Keddâm olup,
Hafız İbn Hacer d-İsâbe'de (I, 341) zikretmiştir. Kendisinden bundan sonra
gelen hadisi naklederek kaynak olarak Ebû Ya'lâ ve İbn Kâni'ye işaret etmiştir.
[50] el-İsâbe'de bu şekilde yer almıştır. Asıl nüshalarda
ise "Ammâr" şeklinde geçmiştir.
[51] Şartlarına uygun olmasına rağmen Heysemî bu iki hadisi
eserinde zikretmemiştir. Ki bu onun, kitabında Ebû Ya'lâ'nm muhtasar nüshasını
esas aldığını gösterir.
[52] İbn Ebî Şeybe, I, 83.
[53] Bu ilave tarafımızdan yapılmıştır, Çünkü hadis
Miisnede'de senediyle Ebû Ya'îâ'nın rivayeti olarak zikredilmiştir. el-İthnfda
da o şekilde geçmiştir.
[54] Asıllarda kelime şeklinde yer almıştır. el-İthâfta ise
"JU-jy" diye geçmiştir. Bana göre de doğrusu budur.
[55] İbn Ebî Şeybe
muhtasar olarak nakletmiş olup
(I, 83), Bûsîrî
bunu gözden kaçırmıştır.
[56] Rahba, Küfe mescidinin avlusudur.
[57] İbn Ebî Şeybe muhtasar olarak nakletmiş olup (I, 127).
Bûsîrî, senedine hasen hükmünü vermiştir.
[58] Mihrâs, çok su alan içi oyulmuş taştır. Bundan tuvalet
taşı yapıldığı da okırdu.
[59] Heysemî
bunu Taberânî'ye nispet
etmiş ve "İbn
Sîrin, Sa'd b.
Ubâde'ye yetişmemiştir" kaydını düşmüştür (I, 206).
[60] Bunu Taberânî de el-Mu'cemu'l-kebîr'de nakletmiştir.
Bkz. Mecmau'z-zevniâ, I, 206. Diğer yandan İbn Menî, Hâkim ve Beyhakî bunun
tersini rivayet ederek hadisi "Bize sol ayağımız üzerine yüklenip sağ
ayağımızı dikmemizi emretti" ifadesiyle nakletmişlerdir. Fakat Bûsîrî'nin
belirttiğine göre senetteki tabiî meçhuldür.
[61] Bunu Bezzâr ve el-Mucemu'l-kebîr'de Taberânî rivayet
etmiştir. Bkz. Mecmau'z-zevâid, I, 207. Bûsîrî senedinin hasen olduğunu
söylemiştir.
[62] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu MÜsedded sahih, fakat
mürsel bir senetle nakletmiştir"
[63] Bûsîrî demiştir ki: "Senedinde yer alan ei-İfrîkî
zayıftır. Fakat bu rivayetinde tek değildir."
[64] Bûsîrî'nin belirttiğine göre senedi, Abdullah b.
Nâfi'nin zayıf oluşu sebebiyle zayıftır.
[65] Heysemî demiştir ki: "Senedinde yer alan Ahmed b.
İmrân el-Ahnesî metruktür." Ben derim ki: "İbn Hibban ve İbn Adî onu
güvenilir görmüşlerdir. Ebû Zür'a "Onu terkctmişlerdir" açıklamasını
yapmıştır. Bûsîrî ise: "Senedinde yer alan ibrahim el-Hicrî zayıftır"
demiştir.
[66] Senedi zayıftır. Çünkü Osman b. Matar zayıftır.
[67] Bu, Hammad b. Seleme'den rivayette bulunan İbn
Harun'dur.
[68] Bûsîrî demiştir
ki: "Hadisin senedinin ekseninde
Sümey' bulunmaktadır. İbn Hibbân es-Sikât'ta "Ne kim olduğunu, ne de kimin
oğlu olduğunu biliyorum" demiştir. Geri kalan ravileri ise güvenilir
kimselerdir." Aynı hadisi Ebû Ya'lâ da nakletmiştir.
[69] Bunu Heysemî, Meanau'z-zeuâid'de zikretmiş (I, 229) ve
Ebû Ya'lâ'ya nispet etmiştir, ^ûsîrî hadisi Ahmed b. Menî'ye de nispet ederek
demiştir ki: "Senetteki raviler güvenilir kimselerdir. Ne var ki hadis
munkatıdu. Zira Ebu'n-Nadr'm ismi Salim olup bu zat Osman'dan hadis
işitmemiştir."
[70] Bûsîrî'nin belirttiğine göre senedinde geçen Muhammed
b. Câbir zayıf biridir.
[71] Tam adı Talha b. Mûsârrif b. Amr b. el-Yâmî'dir.
[72] Bunu Ahmed b. Hanbel de nakletmiştir. Mücerrid
yanılarak Müsedded'e nispet etmiştir.
[73] Müsnede'dç şu ilave vardır: "Hammad, Humeyd ve
başkaları kanalıyla Hasan'dan, o da Hz. Peygamber'den bunun benzerini
nakletmiştir." Bûsîrî demiştir ki: "Senedinde yer alan Dâvud b.
el-Muhabber zm/ı/biridir. Hadis zayıf oluşundan başka, mürseldir de."
[74] Bûsîrî demiştir ki: "Senedinde yer alan Münzir b.
Sa'lebe el-Abdî'nin biyografisine rastlamadım." Ben derim ki: "Asla
yanılmayan ve unutmayan (Allah)i eksikliklerden tenzih ederim.! Bu zat
et-Tehzıb'te geçen ravilerdendir. Biyografisi hem el-Kemal'de, hem
Tehzîbü'l-Kemâl'de hem de Tehzîbü't-Tehzîb'de geçmiş olup Ahmed b. Hanbel ve
başkaları güvenilir olduğunu söylemişlerdir."
[75] Senedinde geçen Haram b. Osman, metruktür.
[76] İbn Ebî Şeybe, Mıısannef, I, 113. Bûsîrî'nin
belirttiğine göre tabiî neslinden olan ravı bilinmediğinden hadis zayıftı.
[77] Bûsîrî'nin belirttiğine göre senedinde yer alan Yûsuf
b. Atıyye zm/ı/hr.
[78] el-îthâfta belirtildiğine göre senedinde Yusuf b.
Hâlid yer almıştır.
[79] Bunu İmam Ahmed, Ebû Bekir ve İbn Ömer'den
nakletmiştir. İbn Ebî Şeybe ıse Âişe'den nakletmiştir. (I, 176) Bûsîrî'nin
belirttiğine göre Ebû Bekir hadisinin ravuerı güvenilir kimselerdir.
[80] Bkz, et-Tayâlisî, s. 81.
[81] İbn Ebî Şeybe, I, 38.
[82] İbn Ebî Şeybe "Üzerine su döker" ifadesiyle
nakletmiştir. (I, 38).
[83] Bûsîrî
mvilerinden birinin bilinmemesi
sebebiyle hadisin zmjıf
olduğunu söylemiştir.
[84] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[85] Bûsîrî, Muâviye b. Yahya'nın zayıflığı nedeniyle
hadisi zayıf saymıştır.
[86] Heysemî Mecmaıı'z-zevâid'de nakletmiş ve "Hadisin
merkezinde Harise b. Muhammed vardır ki, zayıflığı konusunda bilginler hem
fikirdirler" açıklamasını yapmıştır. (I, 220).
[87] el-îtliâfda "hataları tamamen yıkar" ifadesi
geçmiştir. Müsnede'de bildirildiğine göre aynı hadisi Abd b. Humeyd ve Ebû
Ya'lâ da nakletmişlerdir. Aynı yerde "Sahîh'te yer alan Ebû Hureyre hadisi
ile Sünen'lçrde geçen Ebû Saîd hadisi şahididir" denilmiştir. el-İthâf da
belirtildiğine göre Ali hadisinin ravileri Sahîh'in ravileridir.
[88] Bunu Taberânî de rivayet etmiştir. Heysemî demiştir
ki: "Senedinde yer alan el-Hasan b. Hüseyin eİ-Urfî oldukça zayıf
biridir." Ben derim ki: "Bunu el-Hâris, Yahya b. Hişam'dan, o da İbn
Ebî Leylâ'dan, o da Atıyye'den, o da Ebû Saîd'den nakletmiş olup Bûsîrî Ebû
Leyla'nın Zayıf olması nedeniyle rivayete zayıf hükmünü vermiştir."
[89] Müsnede'de
bildirildiğine göre bunu
Bezzar ve Mecmau'z-zevâiâ'do. (I,
225) zikredildiğine göre Taberânî de tahrîc etmiştir.
[90] Heysemî senedinde zikri geçen el-Mübarek b. Sühaym'ın zayıflığı konusunda bilginlerin
görüş birliği ettiğini söylemiştir.
[91] Muhtasanı'l-îthâf ve Mecmcıu'z-zevâid'de bu zatın
ismi, "Abdurrahman b. el-Beylamânî" diye geçmiştir. Heysemî senedinde
yer alan Muhammed b. Abdurrahman b. el-Beylamanî'nin zayıflığı konusunda icma
bulunduğunu söylemiştir. (I, 239). Bûsîrî'nin belirttiğine göre ondan rivayette
bulunan kişi de zayıftır.
[92] Bunu Ahmed b. Hanbel de nakletmiş olup ravileri
güvenilir kimselerdir. Bkz. Heysemî, I, 276. Ravilerinin güvenilir olduğu
yönündeki hükmüne BusM de katılmıştır.
[93] Busirî demiştir ki:
"Ravilerinin güvenilir kimselerdir.
Aynı hadisi Bevhakî de rivayet etmiştir."
[94] Taberârfî'hin sözleri şöyledir: "İki meleğe,
arkadaşlarının (kulun) namaz kılarken dişleri arasında yemek artığı görmek
kadar hiçbir şey ağır gelmez."
[95] Hadisin aslını, Müsnede'de geçtiği üzere İbn Mâce
nakletmiştir. Ama orada İbn Mâce remzi silinmiştir. Aynı
şekilde Ahmed b. Hanbel
de Ebû Eyyûb'den,
o da Atıyye'den nakletmiştir. Bkz. Mecmau'z-zevâid, I, 235. Ayrıntılı
hadisi ise Taberânî el-Mu'cemu'l-kebîr'da nakletmiştir. Heysemî demiştir ki:
"ikisinin senedinde de zayıf biri olan Vâsıl er-Rakkâşî geçmektedir."
Hafız İbn Hacer de demiştir ki: "Ebû Sevra zayıftır." Ben derim
ki: "İkisi de
zayıftır." Bkz. Tehzibıt't-tehzîb. Hadisi
İbn Ebî Şeybe Mıtsannef inde nakletmiştir. (1,10).
[96] Bûsîrî senedinde yer alan Muhammed b. Câbir'in
zm/ı/olduğunu söylemiştir.
[97] Heysemî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
(I, 235). Ben derim ki: Tirmizî Âmir b. Şaktk yoluyla Şakîk'ten, o da Osman'dan
sakalı hilalleme konusundaki hadisini zikretmiştir. (I, 44).
[98] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu İbn Mâce İbn Abbâs'dan
nakletmiştir."
[99] Heysemî demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ ve Bezzâr
rivayet etmişlerdir. Ebu'l-Cenûb zayıf biridir." Bkz. Mecımu'z-zevâid, I,
227.
[100] Bûsîrî demiştrir ki. "Ravileri güvenilir
kimselerdir. Aynı hadisi Bezzâr da rivayet etmiştir."
[101] Asıl nüshalarda ifade böyle geçmiştir. İbn Ebî
Şeybe'nin Musannefmde ise ifade: "Sen (ayaklarını) yıkarken (başkasına)
meshetmeyi nasıl emredersin!" şeklindedir.
[102] Bûsîrî hadisi Ebû Ya'lâ, Ahmed b. Hanbel ve Beyhakî'ye
nispet etmiştir.
[103] Bûsîrî tabiînin bilinmemesi sebebiyle hadisi zayıf
olarak değerlendirmiştir. Ama bu hükmünde yanılmıştır. Çünkü tabiî neslinden
olan zat Sehl'dir ve o da güvenilir kimsedir. Şamlı zat ise senedin
ravilerinden değildir.
[104] nr: 46.
[105] Aynı hadisi Taberânî de şu ilaveyle nakletmiştir:
"Mestler üzerindeki parmak izleri hala gözlerimin önünde. Çünkü
yeniydiler." Heysemî Mecmau'z-zevâid'de (I, 259) şu açıklamayı yapmıştır:
"Yerîm b. Es'ad'ı İbn Ebî Hatim zikretmiştir. Ebû İshak dışında ondan
rivayette bulunan başka bir ravi ismi zikretmemiştir." Ayrıca bkz. İbn Ebî
Şeybe, Musatınef, I, 122. Bûsîrî de demiştir ki: "Yerîm'İ tanımıyorum. Ama
senetteki diğer raviler güvenilir kimselerdir."
[106] Bu ve bundan
önceki hadis tek
hadis olmakla birlikte
iki ayrı senetle nakledilmişlerdir.
[107] İbn Ebî Şeybe, I, 123. Bûsîrî "Hadis mevkuf olup
ravüeh güvenilir kimselerdir demiştir.
[108] İbn Ebî Şeybe, 1,121.
[109] Bûsîri ravilerinden birinin bilinmemesi sebebiyle
geçen üç hadisi de zayıf görmüştür/Ben derim ki: "Ravüerin arasında
bilinmeyen yoktur. Aksine hepsi de tanınan güvenilir ravilerdir."
[110] Musannefde de nakletmiştir. (1,125)
[111] Müsnede'de şu ilave geçmiştir: "Ebû Amir
el-Hazzâz zayıf biridir. Bana göre Hasan, Muğire b. Şu'be'den hadis
işitmemiştir."
[112] Haris bunu Vakıdî'den nakletmiştir.
[113] Heysemî, Mecmau'z-zevâid'de fi, 308) demiştir ki:
"Senedinde yer alan Ömer b. İshâk hakkında Dârekutnî sağlam değildir
hükmünü verirken îbn Hibbân, onu es-Sikât'ta zikretmiştir."
[114] et-Tayâlisî'nin rivayetinde ifade: "Sizde mest
giyinme âdeti yayılacaktır" şeklindedir.
[115] Mûk, Farsça'dan Arapça'ya geçmiş bir kelime olup
manası "mest" demektir.
[116] Bûsîrî, Ca'fer b. Zübeyr'in zayıf olması sebebiyle
zayıf olduğunu söylemiştir.
[117] Müellif hadisi muhtasar olarak nakletmiştir. Bûsîrî
ise bütün olarak nakletmiş ve senedindeki ravilerin güvenilir olduklarını
belirtmiştir.
[118] Bûsîrî ravilerînin güvenilir olduklarını söylemiştir.
Ayrıca bkz. Beyhakî, I, 162. İbn Ebî Şeybe de bunu İbn Abbâs'dan, başka bir
tarikle farklı sözlerle nakletmiştir. (I, 4.)
[119] Ayrıca bkz. Musannef, I, 4.
[120] Nr: 89.
[121] Ibn Ebî Şeybe, I, 90. Bûsîrî ravilerinin güvenilir
olduklarını söylemiştir.
[122] Bûsîrî senedinde Mücâlid'in bulunduğunu söylemiştir.
[123] Ibn Ebî Şeybe aynı tarikle Ebû Hureyre'den benzerini
nakletmiştir.
[124] Dârekutnî
de rivayet etmiştir.
Hâris'İn senedinde Dâvud
b. el-Muhabber bulunmakta olup
hadis mürseldir.
[125] Senedinde Yezîd b. Hâlid geçmiştir. Onun hakkında İbn
Hibban: "Rivayet ettiği hadiste tek başına kaldığında kendisiyle ihticac
caiz değildir" açıklamasını yapmıştır. Bûsîrî ise:
"Bunu el-Hâris ve Ebû
Ya'lâ ravileri güvenilir olan bir
senetle rivayet etmişlerdir" demiştir.
[126] Müseyyeb b. Şerik, el-A'meş'ten nakille şu ilaveyi
zikretmiştir: "Resûlullah'ın
fsallallahu aleyhi vesellem)
arkasında güldüklerinde ashaba
bu hak verilmişti." Bunu Darekutnî rivayet etmiştir. Senette
zikri geçen Müseyyeb ise metruktür.
[127] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[128] Ayrıca bkz. İbn Ebî Şeybe, Musnnnef, I, 37.
[129] Bûsîrî, ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[130] Bûsîrî "Mevkuf olup ravileri güvenilir kimselerdir"
demiştir.
[131] Bûsîrî tabiînin meçhul olduğunu söylemiştir.
[132] Beyhakî, es-Sünenü'l-kübm, 1,160.
[133] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Müsedded mürsel veya
ımi'dal olarak nakletmiştir." Ben derim ki: İbn Hacer zannımca bunu
Müsedded'in senediyle naklederek: "Bunu Ahmed b. Hanbel, ei-Hâris ve Ebû
Ya'lâ başka bir yoldan muttasıl olarak nakletmişlerdir" demiştir. Ben
derim ki: Yahya b. Ebî Kesîr'in Fâtıma'dan nakli muttasıl değildir. Bkz.
Mectnau'z-zevâid, 1,153.
[134] Heysemî hadisin hasen olduğunu söylemiştir. Bkz. Mecmau'z-zevâid,
I, 251. Bûsîrî de demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ ve Bezzar sah'ih bir
senetle nakletmişlerdir."
[135] Senedinde ismi zikredilmeyen biri vardır.
[136] Senedinde geçen Müsenna b. Sabah zayıftır.
[137] Bunu Haris, Yahya b. Haşim'den nakletmiştir. Onun
hakkında Ebû Hatim: "Yalan söylerdi. Bu yüzden hadisi terkedilmiştir"
açıklamasını yapmıştır.
[138] Ayrıca bkz. İbn Ebî Şeybe, 1,109..
[139] Senedi sahihtir. Bûsirî ravilerinin güvenilir
olduklarını söylemiştir.
[140] Heysemî'nin belirttiğine göre senedinde meçhul raviler
vardır.
[141] Ayrıca bkz. İbn Ebî Şeybe, I, 90.
[142] Bûsîrî "Bütün tariklerin merkezinde zayıf biri
ulan Vâkıdî vardır" demiştir.
[143] Bûsirî demiştir ki: "Senetlerinin ekseninde Leys
b. Ebî Müslim bulunmaktadır ki, çoğunluk onun zayıf olduğu görüşündedir."
[144] Bunu Abdullah b. Ahmed ve el-Mıt'cemu'l-kebh'de
Taberânî rivayet etmişlerdir. Birincisinin ravileri güvenilir kimselerdir.
Taberânî, Zü'1-Ğurre'yi Yaîş ismiyle zikretmiştir. Bkz. Mecmau'z-zevâid, I,
251.
[145] Ayrıca bkz. Musannef, I, 36.
[146] Ayrıca bkz. Musannef, 1,107.
[147] Bunu Ahmed b. Hanbel ve Taberânî de rivayet etmiştir.
Senedinde yer alan Müsennâ b. Sabâh'ı çoğunluk zayıf görmektedir. Bkz. Heysemî,
1,161. Bûsirî de demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ, İbn Lehî'a'nm yer aldığı
bir senetle nakietmiştir."
[148] Bunu Ahmed b. Hanbel ve ei-Mu'cemu'î-kebir'de Taberânî
nakletmişlerdir. Heysemî demiştir ki: Senedinde yer alan İbn Lehî'a zayıftır,
(I, 263). Bûsîrî de demiştir ki: "Bunu el-Hâris, Haneş yoluyla
bildirmiştir. Onun yoluyla da Ahmed b. Hanbel nakietmiştir."
[149] Bûsîrî. "Müsedded bunu Haris el-A'ver'in geçtiği
bir senedle rivayet etmiştir" demiştir.
[150] Bûsîrî, ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[151] Sen dinde yer alan Câbir ei-Cu'fî zta/if biridir"
denmiştir.
[152] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[153] İbn Ebî Şeybe'nin İbrâhîm yoluyla Alkame'den onun,
hanımının koynuna girip ısındığını nakletmiştir. (I, 53).
[154] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını nakletmiştir.
[155] Müsnede'de şu ilave vardır: "Sahîh olup
mevkuftur. Mâlik bunu Nâfi'den rivayet etmiştir. Ayrıca merfû olarak ta rivayet
olunmuştur ki, bu sahîh değildir." Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Müsedded
mevkuf olarak rivayet etmiş olup ravileri güvenilir kimselerdir..." imam
Mâlik uygulama buna göre değildir derken Şafiî: "Kişinin gözlerinin içine
su yedirmesi gerekmez. Çünkü gözlerin içi bedenin dışına ait değildir"
demiştir.
[156] Ravileri güvenilir kimselerdir. Aynı hadisi İbn Ebî
Şeybe de rivayet etmiştir. (I, 64.)
[157] Bunu, Ahmed b. Hanbel, Sahîh'in ravilerinden oluşan
bir senetle nakletmiştir. Bkz. Mecmau'z-zevâiâ, I, 270. Senette yer alan Atiyye
el-Avfi zayıftır. Bkz. el-lthâf.
[158] Bunu Ebû Ya'lâ
da nakletmiştir. Müsneâe'de
"Sahihtir"
ilavesiyle böyle geçmektedir.
Heysemî de Ebû Ya'lâ'nm üevâidi arasında zikretmiştir. (I, 271). Bûsîrî
ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[159] Bunu Taberânî el-Mu'cemu'l-kebîr'de nakletmiş olup
ravileri güvenilir kimselerdir. Bkz. Mecmau'z-zevâiâ. Heysemî hadisi Ebû
Ya'lâ'ya nispet etmemiştir. Bûsîrî ise: "Bunu Ebû Ya'lâ zayi/bir senetle
nakletmiştir. Zira tabiînden olan zat meçhuldür" açıklamasını yapmıştır.
[160] Bunu BÛsîrî, senedindeki Yahya b. Ubeyd b. Mevhib'in
zayıflığı nedeniyle zamf görmüştür.
[161] Bunu Ahmed b. Hanbe! de rivayet etmiştir. Bkz.
Mecmnu'z-zevâid, I, 277. Ayrıca bkz. Ta'cilü'l-ınenfe'a, (Muhib
b. Hazlem'in biyografisi).
Bûsîrî: "Senedinde meçhul
biri vardır" demiştir. Ben de derim ki: "Asla. Aksine bütün
ravileri tanınmaktadır."
[162] İbn Ebî Şeybe, Hz. Ömer'in: "Hİç kimse peştamalsız hamama
girmesin" diye yazdığını nakletmiştir. (I, 75).
[163] İbn Ebî Şeybe, I, 74.
[164] Bunu, Taberânî de rivayet etmiş olup ravileri Sahîh'in
ravilerİdir. Bkz. Mecmau'z-zevâiâ, I, 279.
[165] Bûsîrî demiştir ki: "Senedinde zayi/biri olan
Hammad b. Şuayb bulunmaktadır"
[166] Bcyhakî'nin es-Sünenü'l-kübrâ'smâa ifade
"Resûluiltıh (saüallahualeyhi vex\lem), Ali, Falıma, Hasan ve Hüseyin
dışında" şeklindedir.
[167] İbn Ebî Şeybe, I, 53. Bûsîrî ravilerinin güvenilir
olduklarını söylemiştir.
[168] ibn Ebî
Şeybe'nin rivayetinde bu şekilde geçmiştir (I,
59). Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını
söylemiştir.
[169] ibn Ebî Şeybe de benzerini rivayet etmiştir. (I, 58).
Bûsîrî "Tabiî neslinden olan ravi meçhuldür" demiştir.
[170] Senedinde geçen Haraşe b. Habîb hakkında Ibnü'l-Medînî
"Durumu meçhuldür" açıklamasını yapmıştır.
[171] İbn Ebî Şeybe, I, 60, Muttan bsk.. Bûsîrî ravüerinin
güvenilir olduklarını söylemiştir.
[172] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[173] İbn Ebî Şeybe, 1, 61.
[174] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[175] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu İbn Ebî Şeybe hasen bir
senetle rivayet etmiştir."
[176] İbn Ebî Şeybe, Muscınnef, I 64, Multan.
[177] Hadisi İbn Ebî Şeybe, Musnnnef mde Patıma
binti'l-Münzir yoluyla Esma binti Ebî Bekir'den nakletmiş olup lafzı şöyledir:
(Fâtıma) demiştir ki: Biz kardeşinin kızlarıyla birlikte onun yanında kalırdık.
Bizden biri (âdetten) temizlenip, namaz kılar. Sonra hatıt farıhk görür ve
bundan rahatsız olurdu. Biz de bunu ona
(Esma'ya) sorduk. "Bunu gördüğünüzde, tamamen arılık görünceye kadar
namazdan uzak durun" dedi. (I, 65)
[178] Bûsîrî: "Bunu Ebû Ya'lâ rivayet etmiş olup
ravileri güvenilir kimselerdir" demiştir.
[179] Heysemî demiştir ki: "Senedinde geçen Celd b.
Eyyûb zayıftır" (I, 280)
[180] Bûsîrî: "el-İfrikî zayıftır" demiştir.
[181] Bûsîrî senedinin hasen olduğunu söylemiştir.
[182] Bunu Abdürrezzâk (I, tır. 2032, yazma) İkrime b. Hâlid
yoluyla, İbn Ebî Şeybe (I, 325 matbu) İbn Sabit yoluyla, Tahâvî de (I, 111) İbn
Ömer yoluyla Hz. Ömer'den nakletmiştir. Bkz. Heysemî, Zevâid, I, 306; Beyhakî,
Sünen.
[183] Bûsîrî demiştir ki: "cl-Hâris bunu zayıf bir
senetle mürsel olarak nakletmiştir." Çünkü Saîd b. Sinan zayıftır.
[184] Müsnerfe'de bu şekildedir. İbn Ebî Şeybe, Hişâm b.
Urve'den, babasının onun ezanı ikişer ikişer, kameti ise teker teker okuduğunu
nakletmiştir. (I, 150). eİ-İthaf\n muhtasarında da "Kameti teker teker
okurdu" İfadesi geçmiştir. Bûsîrî: "el-Hâris bunu hadis olarak nakletmiştir" demiştir.
[185] İbn Ebî Şeybe, bunu Urve'den mürsel olarak nakletmiş
ve metinde "Bilâl'e Fetih günü Kabe'nin üstünde ezan okumasını
emretti" ifadesi geçmiştir. (1, 150). Bûsîrî ise hadisi Müsedded'den tam
olarak nakletmiştir.
[186] Bezzâr mânâca benzerini Enes'den nakletmiştir. Bkz.
Zevmd, II, 5. Tirmizî de aynı hadisi Hz, Ömer'den muhtasar ve muallak olarak
nakletmiştir. (1,180).
[187] Sahîh'de hadis: "Bilâl gece ezan okur.
Dolayısıyla İbn Ümmü Mektûm ezan okuyımcaya kadar yiyiniz, içiniz "
ifadesiyle yer almıştır.
[188] Bûsîrî'nin belirttiğine göre senedinde yer alan Davûd
b. el-Muhabber zayıf biridir.
[189] Ravileri güvenilir kimselerdir.
[190] ibn Ebî Şeybe'nin Musannef inde böyle geçmiştir.
[191] Bu iki rivayeti Abdürrezzâk ve İbn Ebî Şeybe de
(1,151) nakletmişlerdir. Bûsîrî'nin ır«iğine göre Müsedded'in ravileri
güvenilir kimselerdir.
[192] Beyhakî bunu Sünen-İ
Kübra'smda Vâsıl. b. Eyyûb
el-Esvârî yoluyla Ebû reyre'den mevkuf olarak nakletmiş olup
rivayetinde ilave olarak: "Namaz vakitlerini Çİn ... A.y't ve yıidtzian
gözetenlerdir" ibaresini zikretmiştir. Aynı bölümde Zühd ve âıfe ^'tabında
(s. 460) İbnü'l-Mübarek'in ve ayrıca Beyhakî'nin (I, 379), İbn Ebî
[193] BCısîrî'nin eseri ve Müsneâe'da ifade bu şekilde
geçmiştir. Asıl nüshada ise "yüz kırk hasene" şeklinde yer almıştır.
[194] Bûsîrî demiştir ki: "Senedinde geçen eİ-İfrîkî
zayıf biridir."
[195] Bu zat el-Yozenî olup, asıi adi Mersed b.
Abdullah'tır. Müsnede'de belirtildiğine göre hadis mürseldit, Bûsîrî ise
demiştir ki: "Aslı Müslim'in Sahîh'mde Muaviye hadisi olarak yer almıştır.
İbn Hibban da Sahîh'mde Ebû Hureyre hadisi olarak nakletmiştir.
[196] Bûsîrî demiştir ki: "Zayıftır. Çünkü Ubeydullah
b. el-Velîd el-Vessâfî zayıftır." lüsnede'de de "Ubeydullah son
derece zayıf biridir" denilmiştir.
[197] İbn Ebî Şeybe (1,151). Ebû Ya'lâ da "Bana
ulaştığına göre" sıygasıyla nakletmıştır.
[198] Bu zat hadisi nakleden Ebû Ya'lâ'nm hocasıdır. Böyle
yapmakla, hadisin senedinde iz geçen hocasının nesebini açıklamak istemiştir.
[199] Hadisi îbn Ebî Şeybe, buradakinden daha tam
nakletmiştir. (I, 153). Bûsîrî demiştir ki: "Senedinde Abdurrahman b.
İshak yer almıştır."
[200] Bûsîrî demiştir ki:
"Bunu İbn Menî zayıf bir senetle rivayet etmiştir. Çünkü Abdurrahman b. İshak zayıftır." Heysemî
de demiştir ki:
"Bunu Bezzar, Ebû Hureyre'den rivayet etmiş olup ravileri
güvenilir kimselerdir." Bkz. Zevâid, I, 333.
[201] Heysemî bunu irâd etmeyi ihmal ederken, Hâkim tamamını
nakletmiştir (I, 547). Zehebî demiştir ki: "Senedinde yer alan Ufeyr (b.
Ma'dan) oldukça zayıf bindir/
[202] Müsnedc'de "Senedinde zayıflık ve kopukluk
vardır" kaydı düşülmüştür. Bûsîrî de Aı* b. Zeyd ve DavÛd b.
el-Muhabber'in zayıf olmaları sebebiyle senedinin zayi olduğunu söylemiştir.
[203] Heysemî Zt'unfri'de zikretmiştir. (1, 332). Bûsîrî,
Yezîd er-Rakkâşî ve ravisinin zayıf olduklarını söylemiştir.
[204] Bunu Taberânî el-Mu'cemu'l-eveafta nakletmiştir. Heysemî
de kısaca ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir. (I, 333). Bûsîrî ise
demiştir ki: "Bunu İbn Menî ile Abd b. Humeyd rivayet etmişlerdir.
Hepsinin senetlerinde Mûsâ b. Ubeyde olmakla birlikte hadisin şahidi
vardır."
[205] Bûsîrî'nin belirttiğine göre senedinde zikredilen Saîd
b. Râşid el-Mazinî es-Semmâk zayıf bilidir. Bu konuda ayrıca Tirnıizî
tarafından nakledilen Ziyâd b. el-Hâris es-Sudâî hadisi de vardır.
[206] Müsnede'de sahîh olduğu ve Buharî'nin muallak olarak
naklettiği söyl erimiştir.
[207] Nemire, Kudeyd'de bir yerdir. Kudeyd de Mekke ile
Medine arasında büyük bir köydür.
Hadis, Abdürrezzak'ın Musannef'inin benim
tahkik ettiğim nüshasında,
(talik yazarı) numaralamasma göre 2151 numarada yer almıştır.
[208] Beyhakî bunu Dahhâk b. Mahled tarikiyle İbn Ebî
Zi'b'den nakletmiştir. (I, 456). Beyhakî'nin Mâlik yoluyla (I, 370) naklettiği
rivayet yanında Mücahid'den naklettiği rivayet (I, 376) ve bir de bu kitapta bu
rivayeti takip eden Muhacir rivayeti, yukarıdaki rivayeti "kılıver"
şeklinde emir kipiyle nakletmemin doğru olduğunu göstermektedir.
[209] el-Hâris b. Ebî Usâme'nin Müsneâ'i ile İbn Ebî
Şeybe'nin Musannef inde böyle geçmektedir. Asıllarda ise hata sonucu
"Ebu'l-Muhâcir" denilmiştir. Adı geçen Muhacir'i İbn Ebî Hatim
(eserinde) zikretmiştir. Sonra aynı eseri Şerhu Menni't-âsnr'da gürdüm. Onun
senedinde de Muhacir vardı.
[210] Asıl nüshalar vo Bûsîrî'nin eserinde bu şekildedir.
el-Hâris'in Müsned'inde ise ifadt? "c^ !iJJj jî (Nasıl arzu edersen)"
şeklinde yer almıştır. Bana göre de doğrusu böyledü'-Ama ifade "c-ü
&Üi ji " yerine "o^ dJ-'J lSİ (Hangisini istersen)" şeklinde
olmalıdır içinde yatsıyı gecenin dilediğin vaktinde kıl" ifadesinin yer
aldığı Nâfi b. rivayeti de bizim tercihimizin doğru olduğunu göstermektedir.
(Bkz. İbn Ebî 19). Sonra Şerhu Meâni'l-âsâr'da bu haberin aynısını buldum:
"Gece yarısına §ın vakitte kıl!" Böylece ortaya çıktı ki, asıl
nüshalardaki ifade muharreftir.
[211] 'Sne de §öyle
geçmiştir: "Aslı, vakitlerin açıklaması hariç, Beşîr b. Ebî Mesûd'un
nıa Stâihayn'da yer almıştır."
Ebû Davûd yine aynı zatın rivayeti olarak 'm aÇlkiamasınm da yer aldığı bir
metinle nakletmiştir. Buradaki senet Ebû
nVayetme [y] bir şahittir. Onu burada bu faydasını dikkate alarak
naklettim. ştTîfl: 'HbÛ Bekir b' Muhammed b. Amr b. Hazm, Ebû Mes'ud'dan hadis
bu hadisiı ' rU ^nfalc Ona ulaşan bir
haberdir." Bûsîrî de demiştir ki: "Ebû Mes'ud'un etleri,-,^ Uıan' Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce
nakletmişlerdir.
[212] Abdürrezzak'm MusanHe/inde 2026 numarada geçen hadisin
ifadesi şöyledir: "Sonra sabah namazını ortalık iyice aydınlandıktan sonra
kıldırdı. Sonra <Nmnaz vakti bu iki vakit nrasmdadtr> buyurdu."
Bûsîrî de "Bunu İshak hasen bir senetle rivayet etmiştir" demiştir.
[213] Heysemî bunu zikretmemiştir. BÛsîrî nakletmiş ve
hakkında yorum yapmamıştır. Senedinde yer alan Mûsâ b. Matîr ve babası
zayıftırlar. Bundan da öte Musa metruktür.
[214] BÛsîrî'nin eserinde böyle geçmektedir. BÛsîrî
rivayetin mürsel olduğunu ve senedinde İshak b. Sa'lebe'nin bulunduğunu
belirtmiştir.
[215] Taberânî rf-Mwc3e»i«'s-Sfl|îr'de rivayet etmiştir.
Senedinde (aynı şekiide İbn Ebî Ömer'in senedindeki) Belhat b. Abbâd
geçmektedir. Bu zatı Ukaylî zayıf görürken, İbn Hibbân güvenilir kabul
etmiştir. Bkz. Heysemî, I, 306.
[216] Taberânî
el~Mu'cemıt'l-kebîr'de
nakletmiştir. Bkz. Zevâid,
I, 316. Bûsîrî'nin bildirdiğine göre aynı ifadelerle
hadisi Tayâlisî de rivayet etmiştir.
[217] Şerhu Meâni'l-âsâr'da ise "Allah Resûlü'nün
ashabından, Ensar'dan olan kavminden bir takım kimselerden şöyle dedikleri
nakledilmiştir..." şeklinde geçmiştir. Bana göre doğrusu budur. Aynı
hadisi Bezzâr da Âsim b. Ömer b, Katâde'den, o da babasından, o da dedesinden
merfû olarak nakletmiştir. Bkz. Bûsîrî.
[218] Taberânî, el-Mıt'cemt'l-evsafto rivayet etmiştir. Bkz.
Zevâid, 1, 311. Bûsîrî demiştir ki: "Senedinde Muhammed b. Ebî Leylâ
vardır."
[219] Tahâvî hadisi (I, 105) Ya'kÛb b. İshâk el-Hadramî
yoluyla Tayâlisî'nm hocasından iletmiştir. Müstensihler tarafından tahrif
edilmiş metni, Tayâlisî ve Tahavı nın rivayetlerinden tashih ettik.
[220] İbn Ebİ Şeybe, Kesîr'den, o da İbn Abbas'dan "Bir
namaz (in vakti), müezzin diğer namaz için ezan okuyuncaya kadar kaçmaz"
ifadeleriyle rivayet etmiştir. (I, 332). Yine leVs an Tavus yoluyla İbn
Abbas'dan "İki namaz arası vakittir" dediği nakledilmiştir.
[221] İbn Ebî Şeybe'nin naklettiğine göre Amr b. Dînâr,
İbnü'z-Zübeyr ile birlikte namaz kılınış. İbnü'z-Zübeyr sabah namazını alaca
karanlıkta kılarmış. Demiş ki: "Namazdan ayrıldığında (karanlıktan) bizden
kimse birbirini tanıyamazdı." Fakat rivayetin senedi karıştırılmıştır.
[222] Asıl nüshalarda bu şekildedir. Fakat el-Hâris'in
Müsned'inden bunu söyleyenin Ensarlı zat olduğu anlaşılmaktadır. (II, 291,
yazma).
[223] İbn Ebî Şeybe Musannef inde (I, 337) rivayet etmiştir.
Bu, Mücerrede'de geçen ve Busîrî'nin metnidir. Müsnede'nin metni ise şöyledir:
"Allah Resulü ile (sallatlahu aleyhi vesellem) birlikte ikindi namazını
kıldığımızda güneş hâlâ yüksekte olurdu. el-Hâris'in Müsned'indeki metin de Mücerrede 'deki gibidir. Müsnede'de
eksiklik vardır. Bûsîrî-"Bunu el-Hârie, Davûd b. el-Muhabber'den
nakletmiştir" demiştir.
[224] Zevâid'de ifade "Bilâl'e emretti, o da (ezanı)
erken ve geç vaktinde okudu" şeklindeer almıştır.
[225] Müsnede'de bu şekilde geçmektedir. Bu hadis
el-Hâris'in Miisned'inin elimdeki nüshasında geçmemektedir. Zira onda biraz eksiklik
vardır. Bûsîrî: "Bunu el-Hâris, içinde Seken b. Nâfi el-Bâbilî'nin yer
aldığı bir senetle rivayet etmiştir" demiştir.
[226] Bunu Bezzâr da nakletmiştir. İfadesi
yerine şeklindedir. Bezzâr
Eyyûb'un, yani İbn Seyyâr'ın zayıf b\xi olduğunu söylemiştir. Ben derim ki: Bu
zatın ismi Müsnede'de hata sonucu "İbn Sinan" şeklinde geçmiştir.
Hadisi Tahâvî de nakletmiştir. (1,106).
[227] Ebû Ya'lâ ve Bezzâr da nakletmişlerdir. Bkz. Zevâid
(I, 307). Bezzâr'ın lafzı ileride silecektir. Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını
söylemiştir.
[228] Beyhakî hadisi buradakinden daha detaylı nakletmiştir.
(I, 446). Bûsîrî senedindeki tabiînin meçhul olduğunu söylemiştir.
[229] Bûsîrî demiştir ki: "Tayâlisî bunu zayıf bir
senetle rivayet etmiştir. Çünkü ismi zikredilmeyen Ebû Huzeyfe
tanınmamaktadır." Ben derim ki: et-Tehzîb'de ismi Abdullah b. Muhammed
olarak verilmiştir.
[230] Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir.
[231] bkz. Mevâridü'z-Zam'nn, s. 91. Ben derim ki: İbn Ebî
Şeybe, Ebû Muâviye'den ona mutâbi nakletmiştir. (21/40).
[232] Nûr sûresi. 58
[233] Yani onlar develerini o vakitte sağarlar ve o vaktin
ismiyle bunu isimlendirirler. Gecenin bir kısmı geçince denir. Deve yatsı vakti
sağıldığmda denir.
[234] Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Bkz. Zevâid (I, 314).
Heysemî demiştir ki: Senedinde ismi zikredilmeyen bir raviden başka bir de
benim tanımadığım Gaylân b. Şurahbîl vardır. Geri kalan ravileri güvenilir
kimselerdir." Bûsîrî dedi ki: "Bunu Ebû Ya'lâ, ravilerinden birinin
bilinmemesi sebebiyle zayıf bir senetle nakletmiştir,"
[235] Tabiînin tanınmaması sebebiyle Bûsîrî senedini zayıf
saymıştır.
[236] Bûsîrî "Kavileri güvenilir kimselerdir"
demiştir.
[237] Mâûn s. 5
[238] Mâûn 5
[239] Metin, Zevnid ve (Mervezî'nin) Ktyâmü'l-leyl'ine göre
tashih edilmiştir.
[240] Bûsîrî demiştir ki: "Ravileri güvenilir
kimselerdir." Aynı hadisi İbn Hibbân da Ca'fer b. Süleyman yoluyla Hİşam
b. Urve'den, o da babasından başka bir ifadeyle kısa olarak nakletmîştir. Bkz.
Mevnridü'z-Zam'ân, s. 91.
[241] Heysemî demiştir ki: "Ravileri Sahîh'in
ravileridir. (I, 314). Beyhakî de rivayet etmiştir. (I, 452).
[242] Bezzâr, Âişe'den merfû olarak şu ifadelerle
nakletmiştir: "Kim yatsıdan önce uyursa, Sizlerini uyku tutmasın."
Bkz. Zevâid, I, 314.
[243] Bûsîrî'nin eserinde bu şekilde geçmiştir. Ama Bûsîrî
bu açıklamayı İbn Hacer'e nispet etmemiştir.
[244] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu zayi/biri olan Hafs b.
Süleyman'dan rivayet etmiştir." Ben derim ki: Hadisin merfû kısmını
İbnü's-Sünnî, Hakem b. Uteybe'nin Hasan b. Ali'den rivayeti olarak
nakletmiştir. Bkz. Amelü'l-yevm ve'l-leyl, s. 51. Müsedded'in rivayetinde ise
aralarında Dârim oğullarından bir adam bulunmaktadır.
[245] Bu zâtı Hafız İbn Hacer, İbn Mende'den naklen
d-İsâbe'de zikretmiş ve Ensar'm müttefiki el-Cühenî olduğunu belirtmiştir.
Biyografisinde bu hadisi onun rivayeti olarak zikretmiş, sonra
"sın" harfinde
zikrettiği babasının nisbesiz
olduğunu söylemiştir. Buhârî ise
aynı zâtı sahabe arasında zikretmiş ve kendisinden rivayet edilen bu hadisi
zikretmiştir. Gördüğün gibi hadiste bu zatın Benî Saîde'den olduğu
belirtilmektedir.
[246] Saffât sûresi. 180
[247] Burada kastedilen "j âyetlerinin tamamıdır.
[248] bkz. Musannef, I, 303.
[249] Taberânî, el-Mıı'cemıı's-Sngtr ve
el-Mu'cemu'l-evsnt'ta rivayet etmiştir. Bkz. Zevâid, X, 4J- Hadisi Busîrî de
nakletmiş, ama yorum yapmamıştır.
[250] Bûsîrî'de
bu nisbe yanlışlıkla
"el-Makrî" şeklinde geçmiştir.
Doğrusu ise el-Makberî'dir. Asıl ismi ise Saîd b. Ebî
Saîd'ir.
[251] Müsnede'de tbn. Hacer'in şu sözü geçmektedir: "Bu
metni Ahmed b. Hanbel ve başkaları bizzat Amr b. Abese tarikiyle
nakletmişlerdir. Bu tarik diğerine (İbn Mes'ûd rivayetine) şahittir. Bu
rivayetin senedi sahihtir. Ne var ki, kopukluk vardır. Çünkü Avn, Abdullah b.
Mes'ûd'a yetişmemiştir." Aynı
açıklamaların benzerini zikreden Bûsîrî ayrıca: "Bu zatın, babası yoluyla
İbn Mes'ûd ve başkalarından naklettiği pek çok hadisi bulunmaktadır" diye
ilave etmiştir. Busîrî, Amr b. Abese'nin hadisini İbn Ebî Şeybe ve Abd b.
Humeyd'den naklen zikretmiş ve aynı hadisi Müslim ile Dört Sünen müellifinin
daha kısa bir metinle naklettiğini belirtmiştir.
[252] Müsnede'de İbn Hacer der ki: "Bu, kasen mevkâfhiv
senettir. İmam Mâlik Muvatta'da başka bir tarikle İbn Ömer'den bunun benzerini
nakletmiştir."
[253] Bunu İbn Ebî Şeybe de nakletmiştir. Senedi basendir.
Müsnede'de bu değerlendirme yapılmış, Bûsîrî de buna katılmış ve hadisi ayrıca
Ahmed b. Hanbel'in de rivayet ettiğim belirtmiştir.
[254] Bûsîrî demiştir ki: "Ravileri güvenilir
kimselerdir, ama senedi kopuktur."
[255] İbn Ebî Hatim bu şahsı nisbesiz olarak zikretmiş ve
güvenilir olduğunu belirtmiştir.
[256] Müsnede'de bildirildiğine göre bunu İbn Ebî Ömer ve
Abd b. Humeyd de rivayet etmiştir. Bûsîrî demiştir ki: "Bu hadis merfü ve mevkuf oİarak
nakledilmiştir. Ravi zincirlerinin
merkezinde zayıf bir ravi oİan el-İfrîkî vardır."
[257] Asıllarda "vesile edinmesin diye" şeklinde
geçmiştir. Bana göre doğrusu "insanlar bunu vesile edinmesinler diye"
şeklindedir. Yani insanların bunu vesile edinerek geceye kadar namaz kılmaları
endişesiyle yasaklanmıştır. Nitekim Abdürrezzak'ın naklettiği, ibn Hazm'm
el-Muhallâ'da zikrettiği ve Zevâid'de geçen (II, 223) bir haberde böyle geçmiştir.
[258] Ahzâb s. 36
[259] Bûsîrî'nİn naklinde ifade üçüncü tekil şahıs kipiyle
"azap mı görür, yoksa sevap mı kazanır" şeklinde yer almıştır.
[260] Müsnede'de denilmiştir kî: "Senedi sahih olup
aslı Nesâî'dedir." Ben derim ki: Beyhakî bunu Sa'dân tarikiyle Ebû Ayniyye'den
nakletmiştir. (11,453). Bûsîrî de senedini *ftîft kabul etmiştir.
[261] Bûsîrî'nin belirttiğine göre bunu Tayâlîsî, ondan da
İbn Ebî Şeybe hasen bir senetle nakletmiştir.
[262] Müsnede'de
İbn Hacer der
ki: Senedi sahihtir,
Sahîh'te başka bir
tarikten Nakledilmiştir. Bûsîrî de demiştir ki: ."Ravileri
güvenilir kimselerdir. Bunu Mâlik de (baŞka bir tarikten) rivayet
etmiştir."
[263] Bûsîrî demiştir ki: Bunu Müsedded, Ma'bed
el-Cühenî'nin yer aldığı bir senetle nakletmiştir.
[264] Zevâid'de (II, 222) bildirildiğine gör£ hadisi,
el-Muhallâ'da el-Hâris'ten başkası yoluyla İbn Hazm ve ayrıca Ahmed b. Hanbel
ve Taberânî rivayet etmişlerdir. Bûsîrî de demiştir ki: "Bunu el-Hâris ve Ebû Ya'lâ ravileri
güvenilir olan bir senetle rivayet etmişlerdir."
[265] Taberânî rivayet etmiştir. Bkz. Zevnid, II, 227.
Zevâid'de Ebû Ya'lâ'ya gönderme yapılmamış, ona Bûsîrî gönderme yapmıştır.
[266] Bûhârî muallak olarak nakletmiştir. (III, 317). Aynı
hadisi Mâlik, Zührî yoluyla tnevsûl/mıtttnsıl olarak nakletmiştir, Bkz.
Fethu'l-Bârî.
[267] Bu zâtı İbn Hacer el-Isâbe'de zikretmiştir. Ahmed b.
Hanbel'in Müsned'inde ve Taberânî'nin rivayetinde Ebû Bişr el-Ensârî, Bezzâr'm
Müsned'in de ise Ebu'1-Yüsr şeklinde yer almıştır. Raviler bu konuda İhtilaf
etmişlerdir. Bkz. el-tsâbe. Zevâid, (II, 226); Keşfü'l-estâr, 1,104.
[268] Bunu el-Hâris, Vâkıdî'den nakletmiştir. Bûsîrî
demiştir ki: "Müslim'in naklettiği Ebû Katâde hadisi bunun
şahididir."
[269] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Müsedded, İbn Menî' ve
İbn Hibbân nakletmişlerdir."
[270] Bûsîrî senedinde Ebû Hârûn el-Abdî'nin bulunduğunu
söylemiştir.
[271] bkz. Zevâid, II, 13. Senedinde Bûsîrî'nin belirttiğine
göre zayıf biri olan Kays b. er-Rabî vardır. Kastedilen kıble değişikliği bir
namaz içinde gerçekleşmiştir.
[272] Bûsîri, hadisin senedini zayıf görmüştür.
[273] Buhârî'nin Tarih'inde ve İbn Ebî Hatim'in eserinde
(el-Cerh ve't-Tadil) bu şekilde geçmiş olup bu zat Hicâzî'dir. Asıl nüshalarda
ise "Karta fa})" şeklinde geçmiştin Bence bu müşterisinin şahsi
tasarrufudur.
[274] Taberânî benzerini Sehl b. el-Hanzaliyye'den nakletmiştir.
Heysemî: "Senedinde alan Bişr b. Nümeyr kezzâb/yalana biridir"
demiştir. (II, 60). Bûsîrî ise "el-Hâris'in kopukluk vardır" demekle
yetinmiştir.
[275] Bûsîrî'nin naklettiğine göre bunu Beyhakî de rivayet
etmiş ve demiş ki: "Bu hadise ait kuvvetli sahih bir senet
bilmiyoruz" demiştir.
[276] Ibn Ebî Şeybe, Haccâc dışında bir başkası vasıtasıyla
muhtasar olarak nakletmiştir.
[277] Bûsîrî demiştir ki: "Hadis, Adî b. el-Fadl'ın
zayıf oluşu nedeniyle zayıftır." Tahâvi Üil başka ifadelerle nakletmiştir.
(I, 224)
[278] Müsnede'de bildirildiğine göre hadisi Ebû Ya'lâ da
rivayet etmiştir. Ayrıca Tahâvî de tahrîc etmiştir (I, 223). Fakat onun
senedinde geçen İbn Ammâr meçhul biridir. Bkz. Bûsîrî.
[279] Ebû Ya'lâ da rivayet etmiştir. Bûsîrî ravilerinin
güvenilir olduklarını söylemiştir
[280] Abdürrezzâk'm Mıısnnnef inde de aynı ifade
geçmektedir. Doğrusu da öyledir. Arapça aslı "/" olan fiil,
meçhul/edilgen kipiyle "üşümek, donmak" gibi manalarına gelir.
[281] Abdürrezzak bunu basit ifade farklılıklarıyla
"Erkek ve Kadının Aynı Hizada Namaz Kılmasf'na dair bölümde nakletmiştir.
[282] Bûsîrî senedinde yer alan Ebû Hârûn el-Abdi'nin zayıf
bin olduğunu söylemiştir.
[283] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarım söylemiştir.
[284] Tahâvî hadisi, buradakinden daha detaylı olarak
nakletmiştir. (I, 224). Zevâid'de belirtildiğine göre (II, 51) Ebû Ya'lâ da
nakletmiştir.
[285] Bûsîrî senedinin zayıf olduğunu söylemiştir. Ben derim
ki: "Hadisi, Tahâvî de başka ifadelerle nakletmiştir." (I,
223). Bezzâr da tahrîc etmiştir. Fakat onun rivayetinde elbise"
ifadesi mevcuttur. İbn Abbâs hadisinde de aynı ifade yer almıştır. Bkz.
[286] Bûsîri, Müslim'in şartlarına göre hadisin senedinin
sahih olduğunu söylemiştir. Ben derim ki: Bunu Abdullah b. Ahmed Müsned'e
ilavelerinde (Ziı/ndnt) nakletmiştir. Heysemî de Zevâid'inde Ebû Nadre'nin
Ubey'den hadis işitmediğini belirtmiştir.
[287] İsrâ s. 8
[288] Müsnede ve Zevâid'de (III, 57} belirtildiğine göre
bunu Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir-Heysemî ravilerinin güvenilir kabul edildiğini
belirtmiş, Bûsîrî de onun bu açıklamasına katılmıştır.
[289] İbn Ebî Şeybe inde rivayet etmiştir. (1, 399). Bûsîrî
de "Bunu Müsedd-avileri güvenilir olan bir senetle rivayet etmiştir"
demiştir.
[290] BûsM'nm belirttiğine göre senedinde yer alan Muhammed
b. Câbir el-Hanefî Zay, tidir.
[291] Bûsîrî sahili olarak değerlendirmiştir. Müsnede'de ise
"Bu Buharı'üe, olarak nakletmiştir" sekimde geçmektedir. Ben derim
ki: Rivayet, Buhaı ¥et^'l~Bârrmn hamişinde (1, 353) de yer almıştır.
[292] Zevâid'de (II, 60) belirtildiğine göre Bezzâr
nakletmiştir. Bûsîrî, hadisin snhîh hadis senediyle nakledildiğini söylemiştir.
[293] Bunu Abdullah b. Ahmed Müsned'e ilavelerinde (Ziyâdât)
nakletmiştir. Bkz. Zevâiâ, II, 63). Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını
söylemiştir.
[294] Asıllarda bu şekilde geçmiştir. Ebû Saîd'in önünden
geçen kişinin ismi konusunda ihtilaf edilmiştir. Bazı rivayetlerde bunun
Abdurrahman b. el-Hâris b. Hişam olduğu söylenmiştir. Hafız
İbn Hacer ise olayların birden fazla
olduğu yorumunu tercih etmiştir. Bkz. Fethü'l-Bârî, I, 388.
Bûsîrî'nin naklinde de "el-Hâris" denmiştir
[295] şöyle geçmiştir: Tirmizî bundan, yani Ümmü Seleme
hadisinden Lıntasar olarak: "Müsteşar güvendedir" sözünü
nakletmiştir. Allah Resûlü'nün (sallallahu eyhi veseiiem) hizmetçi sözü ve bunu
yerine getirmesi ile ilgili kısmını ise Müslim ve ırmizî, Ebû Hureyre hadisi
olarak nakletmişlerdir. Bkz. Tirmizî, III, 375.
[296] Aynı zamanda Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Senetlerinde
yer alan Mûsâ b. Ubeyde, j Müsnede'de
belirtildiğine göre zayıf biridir.
[297] Bûsîrî senedinde hakkında ihtilâf olan İbn LehîVnm
bulunduğunu söylemiştir.
[298] Davûd b. el-Muhabber. Açıklamanın tamamı şöyledir:
"Bu hadisinde o, hem senet hem de metin bakımından (güvenilir ravilere)
muhalefet etmiştir."
[299] şu bilgilere yer verilmiştir: Bunu İshak b. Râhaveyh
senedi ile İbrahim ^•Teymî'den merfû (Allah ResÛlü'nüh sözü) olarak, keza İbn
Ebî Şeybe ve Bezzâr da âenedleriyle yine merfû olarak tahrîc ettiler."
Hafız (İbn Hacer) der ki: "Ben hadisin tariklerini büyükçe bir cüzde
topladım. Orada bunu 30 küsur sahabiden naklen hazırladım." Ayrıca hadisin
merfû tarikleri için bkz. Beyhakî, II, 437.
[300] Ayrıca İbn Ebî Şeybe, merfû ve mevkuf olarak rivayet
etmiştir. (I, 310).
[301] Bu haber, sonunda müellifin de dikkat çekeceği gibi,
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) adına uydurulmuştur.
[302] Ahmed b. Hanbel ve Bezzâr rivayet etmişlerdir. Bkz.
Zevâid, II, 7; İbn Ebî Şeybe, I, 310. Bûsîrî'nin belirttiğine göre aynı hadisi
el-Hâris ve Ebû Ya'lâ da rivayet etmişlerdir.
[303] Ayn: hadisi Bezzar da rivayet etmiştir. Heysemî'nin
belirttiğine göre (II, 8) Taberânî de muhtasar olarak nakletmiştir.
[304] ei-Cerh
ve't-Ta'dîl'de bu şekilde
yer almıştır. Müsnede'de
ise "MÛsa" gjW «kunmaktacür. Asülarda da
"el-Mevhibî" şeklinde geçmiştir. Fakat dognij» b^ tahkik ettiğimiz
gibidir. Hadisi ibn Ebî Şeybe de
nakletmiştır. (I, 310). Busırı
m belirttiğine göre Müsedded ve ibn Ebî Ömer'in senetlerinde Kesîr b.
Abdurrahman et-Tahhân yer almıştır.
[305] İnciden ve yakuttan" sözü harLÇ hadisi
el-Mu'cemu'l-evsat'ta Taberânî ve ayrıca Bezzâr rivayet etmişlerdir. Bkz.
Heysemî, II, 8.
[306] Bûsîrî, tabiînin bilinmemesi sebebiyle senedinin zayıf
olduğunu söylemiştir.
[307] Taberânî
d-Mucemu'l-kebîr'âe
nakletmiştir. Heysemî demiştir
ki: "MekhûL Muâz'dan hadis
işitmemiştir." Hadisi ayrıca Abdürrezzak da nakletmiştir.
[308] Ahmed b. Hanbel benzerini Mekke halkından bir şeyhten
nakletmiş olup ravilen güvenilir kimselerdir. Ancak Muhammed b. İshak tedlis
yapan biri olarak hadisi "^ J-' sıygasıyla nakletmiştir. Bkz.
Zevnid, II, 20,
Kenzü'l-ummâl'ds da (IV,
143) benzeri
[309] Bûsîrî
senedinde an'ane yapan, formuyla hadisi
nakleden} fv*uharnmed b. İshâk'm bulunduğunu söylemiştir.
[310] Taberânî nakletmiştir. Heysemî demiştir ki: Senedinde
yer alan Vâkidî zayıf biridir-(II, 25). el-Hâris'in senedinde Eyyûb el-Vâkldî
vardır.
[311] Musannef, II, 365.
[312] İbn Hacer'in el-îsâbe'de belirttiğine göre bu zat
sahabîye yetişmiş olup İbn Ömer ve Ali'den rivayetleri bulunmaktadır.
[313] Bûsîrî ravileririin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[314] Bunu
muhtemelen Ebû ismail
et-Tirmizî, Humeydı'mn kendi^^ Nüshasından nakletmıştir. Çünkü ben
benim tahkikimle neşredilen Bışr b. Musa m Humeydî'den rivayeti olan nüshada
bunu bulamadım. Hadisi ise Humeyd. o nushaü Derâverdî'den nakletmıştir. (II,
544).
[315] Humeydî, Müsned, II, 537.
[316] Bûsîrî:
"Bunu et-Tayâlisî zayıf
biri olan Muhammed
b. Ebî Humeyd'den nakletrniştir" demiştir.
[317] es-Sülemî.
[318] Ayrıca bkz. Musannef, I, 403.
[319] İbnü'l-Mübarek, ez-Zühd, s. 141, nr: 420.
[320] Senedinde yer alan Atâ b. es-Sâib bunamış ve
Bûsîrî'nin belirttiğine göre Hammâd b. Seleme ondan, Kınadıktan sonra hadis
nakletmiştir.
[321] Bûsîrî, senedinin Sahîh'm senedi olduğunu söylemiştir.
[322] Bezzâr başka bir tarikten kısa olarak nakletmiştir (I,
90). Bûsîrî demiştir ki: Bezzâr senedinin hasen olduğunu söylemiştir. Münzirî
de: "Dediği doğrudur" demiştir.
[323] Bûsîrî: "İbn Ebî Ömer mürsel olarak tahrîc
etti" demiştir.
[324] İbn Ebî Şeybe buradakinden daha detaylı ve kanımca
mevsûl olarak rivayet etmiştir. (I, 339).
[325] ibn hbî Şeybe ilave etmiştir. Bkz. I, 338, 339. Bûsîri
"Müslim'in rivayet ettiği Ebû Humeyd ve Ebû Useyd hadisler, bunun
[326] Ebû Bekir b Ebt
Şeybe bunu Musannefmâe de (II, 233) n ' Taberânî de rivayet etmiştir. Orada
Arapça aslında geçen olarak tefsir edilmiştir. Bkz. Zevâid, II, 57,
[327] Bana göre doğrusu böyledir (l^-i). Sonra Bûsîrî'nin naklinde
de bu şekilde gördüm. Asıllarda ise kelime "U--" şeklindedir.
Abdürrezzâk, en-Nehaî'den: "Onlar kılıçlarını rida mesabesinde
görürlerdi" dediğini nakletmiştir. el-Hasan'dan da: "Yay
ridâdır" sözünü nakletmiştir. (nr. 1399, 1400, benim tahkik edip hadislerini
numaraladığım nüsha). Bkz. İbn Ebî Şeybe, II, 232.
[328] İbn Ebî Şeybe hadisin son kısmını şu ifadelerle
nakletmiştir: "Namaz kılarken çakıl taşlarn/ln oynama!" {II, 414)
ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned. Zevâid'de bildirildiğine göre Bezzâr hadisin
tamamını nakletmiştir. (II, 85)
[329] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Abd b. Humeyd ve Ahmed
b. Hanbel zayıf bir senetle rivayet etmişlerdir. Çünkü tabiî bilinmemektedir.
Bakiyye de tedlis yapar."
[330] Bunu Be/,zâr rivayet etmiştir. Bkz. Keşfü'i-estâr, I,
121. Bûsîrî demiştir ki: "Ebu Hamza'nın zm/;/olması sebebiyle zayıf bir
senetle rivayet etmiştir."
[331] Bûsîrî'nin dediğine göre Hasan b. Kuteybe'nin zayıf
olması sebebiyle senedi de zm/ıftır.
[332] Bana göre doğrusu böyledir. İbn Ebî Şeybe'nin
rivayetinde "Vekî', Süleyman b. Muğîre'den, o da Humeyd b. Hilâl'den naklen" şeklinde geçmiştir. (II, 415}. Asıl nüshalarda ise Süleyman b.
Humeyd denilmiştir. Bûsîrî'nin nakli de bu şekildedir.
[333] Ahmed b. Hanbel
hadisin tamamını nakletmiştir.
Bkz. Zevâid, II,
54. Onun senedinde de
"Humeyd b. Hilâl'den naklen" denilmiştir.
[334] Hadis, İbn Ebî Şeybe'nin Musannef inde başka bir
senetle yer almıştır. Bkz. II, 417, 418. Bu haberi Ahmed b. Hanbel de
nakletmiştir. Bkz. Zevâid, II, 66. Bûsîrî Müsnede'deki senedi kopuk olması sebebiyle
zayıf görmüştür.
[335] (Hafız İbn Hacer diyor ki) Ben derim ki: Bunu
Abdürrezzâk ve Vekî, Süfyan es-Sevrî'den nakletmişlerdir. Orada "Ümmü
Seleme'den naklen" ifadesi yoktur. Bunu ^hmed b. Hanbel tahrîc etmiştir.
Bu yüzden İshak, Mu'emmel'den bu konuda emin °*Up olmadığını
teyit etmek İstemiştir.
Eğer Mu'emmel hadisi
tam ezberlemişse, buradaki
ihtilaf Süfyan'dan kaynaklanmaktadır. Yoksa Süfyan üzerinde değii.
[336] Ayrıca bkz. Musnnnef, I, 169; Zevâid, II, 97. Bûsîrî
demiştir ki: "Zayıftır. Çünkü tabiî bilinmemektedir."
[337] İbn Ebî Şeybe bunu Musannefde de aynı senetle rivayet
etmiştir. (1,169)
[338] Zevâid ve Keşfii'l-estâr'da bildirildiğine göre bunu
Bezzâr ve Taberânî rivayet etmişlerdir.
[339] Yani İbn Ömer'in azatlısı Nâfi.
[340] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarım söylemiştir.
[341] Ömer'in azatlısı.
[342] Müsneıie'de şöyle geçmektedir: "Hadisin aslı
Müslim'in Sahîh'inde Velîd b. Ubâde yoluyla Cabir'den farklı bir bağlamda
nakledilen uzunca bir hadiste geçmektedir."
[343] Hazef, küçük Hicaz davarıdır. Hadis için bkz. Zevâid,
II, 91.
[344] Bûsîrî demiştir ki: "İkisinin de senedinin
merkezinde kimliği belirsiz bir tabiî vardır."
[345] bkz. el-Hâris, Müsned, II, 190. (Bendeki yazma nüsha).
Bûsîrî demiştir ki: "el-Hâris bunu, Mücâlid'in meçhul olması sebebiyle
zayıf bir senetle rivayet etmiştir."
[346] Hadis Berâ b. Âzib ve başkasından merfû olarak da
rivayet edilmiştir.
[347] İbn Ebî Şeybe bunu başka ifadelerle rivayet etmiştir.
(II, 88).
[348] Taberânî, Bilâl'den şöyle nakletmiştir:
"Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) namazda ^uzlanmızı aynı hizaya
getirirdi" Bkz. Zevâid, II, 90. Bilâl'in bu haberi Musannefte (I,
"omuzlarımızı ve ayaklarımızı aynı
hizaya getirirdi (düzeltirdi)" ifadesiyle
[349] Heysemî bunu zikretmiş ve Ahmed b. Hanbel ile
Taberânî'ye nisbet etmiştir. Orada rivayetin son kısmı "bu ikisi bir
cemaattir" şeklindedir. Bkz. Zevâid, II, 45. Bûsîrî senedini zayıf
görmüştür.
[350] Asıl nüshada hata sonucu "Ebû Mahreme" diye
geçmiştir. Ebû Bahriyye'nin adı ise Abdullah b. Kays et-Terâğumî olup
et-Tehztb'te biyografisi verilen ravilerdendir.
[351] Asıl nüshada hata eseri "İki kişi" ifadesi
geçmiştir. Düzeltme Müsnede'den yapılmı °h.ıp Bûsîrî'nin rivayeti de böyledir.
[352] Bûsîrî demiştir ki: "Müsedded bunu sahih bir
senetle rivayet etmiştir."
[353] Bûsîrî, Ebû Bekir el-Kaysî'nin zayıf oluşu ve Bakiyye
b. el-Velîd'in tedlis yapması sebebiyle senedini zayıf görmüştür.
[354] Senedinde zayıf biri olan Davûd b. el-Muhabber vardır.
Ama bunu yalnız o (el-Hâris) rivayet etmemiştir. Aynı hadisi Bezzâr da ravileri
güvenilir olan bir senetle "yirmi beş namaz daha üstün kılınmıştır"
ifadesiyle rivayet etmiştir.
[355] Bunu Taberânî d-Mu'cemu'l-evsat'ta rivayet etmiştir.
Bkz. Zevâid, II, 38. Fakat Heystamî hadisi Ebû Ya'lâ'ya nispet etmemiştir.
Bûsîrî, Ebû Yaiâ'nm senedini Musa b-Ubeyde'nin zayıf olması sebebiyle zayıf
görmüştür.
[356] Hadisin bir kısmını Taberânî başka bîr tarikten
rivayet etmiştir. Bkz. Zevâid, II, 39.
[357] İbn Ebî Şeybe, I, 345.
[358] Umeyr b. Hânî'yi İbn Ebî Hatim eserinde zikretmiştir.
Bûsîrî'nin rivayetinde ise ismin "Ömer b. Hanı" şeklinde geçtiğini
gördüm. İbn Hacer isnadına sahih hükmü vermiştir.
[359] Aynı hadisi Taberânî de et-Mu'cemu'l-kebtr'de rivayet
etmiştir. Ayrıca bkz. Zevniâ, II, 67; İbn Ebî Şeybe, Musannef, II, 327.
[360] Bûsîrî senedini Hâlid b. İyâs'm zayıf olması sebebiyle
zayıf görmüştür.
[361] Taberânî el-Mu'cemu'l-kebîr'de rivayet etmiştir. Bkz.
Zevnid, II, 79.
[362] Hafız İbn Hacer, el-îsâbe'de (II, 160) demiştir ki: Bu
hadisi İbn Mâce bu yolla nakletmiştir.
Fakat orada "Abdullah b.
Bedr'den, o da
Abdurrahman b. Ali
b. Seyhan'dan, o da babasından naklen" demiştir. (Yani hadisi Ali
b. Şeybân'ın müsnedi yapmıştır.) Şeybân bilinen bir zattır. Oğlu Ali
şahabıdır." Bûsîrî de: "Bunu Müsedded zayıf biri olan Muhammed b.
Câbir'den tahrîc etti" demiştir.
[363] Bunu İbn Ebî Şeybe Musannef inde (II, 327) Ebû Süfyan
olmaksızın mevkuf olarak rivayet etmiştir.
[364] Kâh merfû olarak" demek, "söz Peygamber'e
aittir", "kâh mevkuf olarak" demek ise "sö2 Ebû Hureyre'ye
aittir" demektir.
[365] Bu zat, İbn Ebî Hâtim'in zikrettiğine göre Melîh b.
Abdullah es-Sa'dî'dir.
[366] Bûsîrî tabiînin kimliğinin bilinmediğini söylemiştir.
[367] Hadid s. 27
[368] Senedinde Muhammed b. Abdurrahman b, Ebî Leylâ ve
Haccâc b. Ertât vardır.
[369] Hadisi İbn Ebî Şeybe "yemek isteme"nin izahı
olmaksızın başka bir ifadeyle rivayet etmiştir. (II, 72).
[370] Hadisi Bezzâr ve Taberânî bu ifadeyle nakletmişlerdir.
Heysemî ravilerin güvenilir olduklarını söylemiş (II, 69), Bûsîrî de
el-Hâris'in senedini hasen kabul etmiştir.