Allah'ı Hatırlamanın Büyüklüğü
Zikirsiz Ayrılanların Pişmanlığı
Lâ Havle Ve Lâ Kuvvet İlla Billâh (Güç Ve Kuvvet Ancak
Allah'ındır) Sözünün Fazileti
Tahammül Edemeyecek Kişiyi Bela Çağrısında Bulunmaktan
Men
Haftanın Günlerinde Yapılması Uygun Olan İşler
PEYGAMBERLERLE İLGİLİ HADİSLER
Peygamberlerin Kabirlerinde Diri Oluşları
Hz. Adem ve Peygamberlerin Sayısı
İsrâîloğullarında Yaşanan Olaylar
Kur'ân'ın Ne Zaman İndiğine Dair
Hz. Osman'ın İnsanları Tek Harfte Birleştirmesi
Bilgisizce Kur'ân Hakkında Konuşmaktan Sakındırmak
Temyiz Çağına Ulaşmamış Çocuklara Kur'ân Öğretimini Hoş
Görmeyenlere Dair
Kur'ân'ın İrabının Yapılmasına Dair Emir
Kaç Günde Kur'ân'ın Hatmedileceğine Dair
Ha Mîm Ayn Sîn Kâf (Şûra) Sûresi
3423. Ebû Saîd'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Sizden biriniz hizmetçisini döverken, (hizmetçisi) Allah'ı hatırlatırsa, ellerinizi (onlardan) çekiniz " buyurmuştur. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [1]
3424. Ca'fer b. Muhammed'in babasından naklen bildirdiğine göre Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem!' " Yangın gördüğünüzde tekbir getirin" buyurmuştur. Hadis, hasen derecesinde mürsel bir hadistir.[2] (Ebû Ya'lâ)
3425. Câbir'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Büyük bir olay meydana geldiğinde veya kapkara bir rüzgar/fırtına çıktığında tekbir getirin; zira tekbîr, kara toz bulutlarını dağıtır" buyurmuştur.[3] (Ebû Ya'lâ)
3426. Vasile b. el-Eska'mn bildirdiğine göre Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Hangi topluluk bir mecliste bir araya gelirler, sonra Allah'ı anmadan ve Peygamber'e (sdbHahu aleyhi veselkm) salât okumadan dağılırlarsa, bu meclis kıyamet günü onlar için pişmanlığa dönüşür. " (Ahmecl b. Menî') [4]
3427. Abdullah b. Muğaffel'in bildirdiğine göre Resûlullah (saiialkhu aleyhi vesellem): "Hangi topluluk bir yerde toplanıp da orada Allah'ı anmazsa bu, kıyamet günü onlar için mutlaka pişmanlığa, dönüşür" buyurmuştur.[5] (Ebû Ya'lâ)
3428. Avf b. Mâlik'in bildirdiğine göre Ebû Zer, Resûlullah'ın (saUallahualeyhi vesellem) yanma oturdu.... Hadisin devamında şu ifadeler geçmiştir: "İnsanların ve cinlerin şeytanlarından Allah'a sığınırsın" buyurdu.... "Yâ Resûlallah! İnsanlardan da şeytanlar var mıdır?" diye sordum. "Evet, vardır!" buyurdu. {İshâk} [6] Derim ki: Nesâî, Ubeyd b. Ebi'l-Haşhâş kanalıyla Ebû Zer'den tahrîc etti.
3429. Ebû Hureyre demiştir ki: "Kim yedi kere Allah'tan cenneti diliyorum derse, cennet: Allahım! Onu cennete koy diye niyaz eder. Kim yedi kere cehennemden (Allah'a) sığınırsa, cehennem: Allahım! Onu cehennemden koru diye niyaz eder." (Ebû Dâvud eî-Tayâlİsî) [7] Ebû Ya'lâ ile Bezzâr da, hadisi Allah Resûlü'ne nisbet edecek şekilde tahrîc etmiştir.
3430. Ebû Zür'a b. Amr b. Cerîr anlatmaktadır: Bana Ebû Hureyre önce yazıyla, sonra şifahen şöyle bildirdi: Ka'b(u'l-Ahbâr) bize, Tevrat'tan naklettikleri arasında: "Orada şöyle yazılı olduğunu görüyoruz" dedi: Muhakkak ki şeytan, akşamdan sabaha kadar şu sözleri söyleyen kula tahammül edemez: Allahım! Seçkinler ve avamdan kötü kimselerin şerrinden senin ismine ve eksiksiz sözüne sığınırım. Senin ismin ve eksiksiz sözün hürmetine senden dilenen hayırlardan, verdiğin hayırlardan, gizlediğin hayırlardan ve açığa çıkardığın hayırlardan dilerim. Allahım -gündüz ise- gündüzün ortaya çıkanların şerrinden, -gece ise- gece karanlığında gizlenenlerin şerrinden senin ismine ve eksiksiz sözüne sığınırım." (Müsedded) [8]
Konuyla ilgili Ebû Zer hadisi Peygamber Haberleri bölümünün başında geçmiştir. [9]
3431. Enes demiştir ki: "Ben şahadet ederim ki Allah haktır. Kıyamet haktır. Cennet haktır. Cehennem haktır. Allahım! Hayatın ve ölümün fitnesinden, kabir azabından ve cehennem azabından sana sığınırım." (Ahmed b. Menf) Hadis mevkuf olup sahihtir? [10]
3432. Ebû Hureyre bildiriyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dua ederdi." "Allahım! Sağırlıktan ve dilsizlikten sana sığınırım. Günahlardan ve isyanlardan sana sığınırım. Göçük ve depremde ölmekten sana sığınırım..." (el-Hadis). [11]
3433. Aynı hadis, Ebû Ma'şer tarikinden "Boğulmaktan sana sığınırım. Gamdan sana sığınırım" ilavesiyle nakledilmiştir. (Bezzâr) [12]
3434. Enes'in bildirdiğine göre Resûluîlah Seylan'dan Allah'a sığınırsa, Allah onun için bir melek görevlendirir ve onu Şeytan'dan korur" buyurmuştur. (Ebû Ya'lâ) [13]
Konuyla ilgili Ebû Zer hadisi Peygamber Haberleri bölümünün başınd geçmişti. [14]
3435. Avf b. Mâlik anlatmaktadır: Ebû Zer, Resûlullah'm (sallahu aleyhi vesellem) yanma oturdu.... Hadiste şu ifadeler geçmiştir: "Sana cennet hazinelerinden bir hazine söyleyeyim mi?" buyurdu. "Elbette söyle yâ Resûlallah!" dedim. Lâ havle ve lâ kuvvete illa billah de!" buyurdu.[15] (İshâk)
3436. Âmir b. Sa'd b. Ebî Vakkâs anlatmaktadır: Ebû Eyyûb el-Ensârî'yle karşılaştım. Bana şöyle dedi: "Sana, Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) bana emrettiği bir şeyi emredeyim mi?: Lâ havle ve lâ kuvvete illa billâh sözünü çokça oku! Zira bu, cennet hazinelerinden bir hazinedir." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) Hadisin senedi hasenâh? [16]
3437. Zeyd b. Sâbit'in bildirdiğine göre Resûluîlah {sallallahu aleyhi -vesellem) şöyle derdi: "Size cennet hazinelerinden bir hazineyi haber vereyim mi? Lâ havle ve lâ kuvvete illa billâh> sözünü çokça okuyun. " (Abd b. Humeyd) [17]
3438. Abdullah b. Mes'ûd şöyle anlatmıştır: Bir gün Hz. Peygamber'in (saEallahu aleyhi vesellem) yanındaydım. Böyle dururken ben: "Lâ havle ve lâ kuvvete illa billâh" dedim. Allah Resulü (saMlahu aleyhi vesilem): "Sen bunun ne anlama geldiğini bilir misin?" buyurdu. "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedim. "Allah'a isyandan kurtulmak ancak Allah'ın korumasıyla olur. Allah'a itaate kudret de ancak Allah'ın yardımıyla olur. Zİra bana Cebrail bu şekilde bildirdi" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [18]
3439. Ebû Hureyre demiştir ki: Osman b. Affân'a bir şey soruldu. O da Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): Lâ havle ve lâ kuvvete illa billâh sözü Arş'in hazine [erindendir" buyurdu, dedi. (el-Hâris) [19]
3440. Enes bildiriyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) hasta bir zâtı ziyarete gitti. Dediği gibi söyledi ve iyileşti. (Ebû Ya'lâ)
Ben derim ki: Hadisin baş kısmı mânâca Sahih'te geçmiştir.[20] Ama aynı siyakla değildir. Hz. Ömer'in sorusundan sonuna kadarki kısmı Abbâd b. Kesîr tek başına nakletmiştir. Bu zât ise son derece zayıf biri olup hadis, uydurulmuş izleri taşımaktadır.
3441. Abdullah b. Amr'ın naklettiğine göre Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem): "Muhakkak ki aziz ve celil olan Allah, mü'min kulunun kanım, sizden birinizin servetini sakınmasından daha fazla sakınır. Tâ ki, döşeğinde ruhunu kabzedene dek" buyurmuştur. (el-Hâris ve Ebû Ya'lâ)
3442. Ebû Zer'in bildirdiğine göre Peygamber (sallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Cennette bir rüzgâr yaratıldı. Bu rüzgârın boyutu, dokuz yıllık mesafe kadardır. Arkasında kapalı bir kapı vardır. Size rüzgâr yalnız bu kapının aralığından gelmektedir. Eğer o kapı açılacak olsa, kesinlikle gök ile yer arasındaki her şeyi uçurur. Bunun adı Allah nezdinde Ezyeb, sizin yanınızda ise Cenûb/Güney rüzgarıdır.[21] (İshâk ve Ebû Bekir b, Ebî Şeybe)
3443. Ebû Zer'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) şöyle buyurmuştur: "Dünya seması ile yer arası, yaya olarak 500 yıllık mesafedir.
Her semanın kalınlığı, yaya olarak 500 yıllık mesafe kadardır. Yedinci semaya kadar her sema ile bir sonrakinin arası, 500 yıllık mesafe kadardır. Yerler de böyledir. Yedinci sema ileArş'ın arası ise hepsinin toplamı kadardır.[22] (İshâk)
3444. Rabî' b. Enes demiştir ki: "Göklerin ilki kapalı bir dalga, ikincisi kaya, üçüncüsü demir, dördüncüsü bakır, beşincisi gümüş, altıncısı altın ve yedincisi de yakuttur. [23] (İshâk)
3445. Sa'd et-Tâî demiştir ki: "Bana Arş'ın kırmızı bir yakuttan ibaret olduğu bildirildi." (İshâk)
"Allah Mahlûkatı Yarattı ve Kazaya Dair Hükmünü Verdi" hadisi için, İman kitabının kader bölümüne bakınız.
3446. İbn Abbâs demiştir ki: "Pazar, ağaç dikimi ve inşaat günüdür.
Pazartesi, yolculuk günüdür. Sah, kan akıtma (kurban kesme) günüdür. Çarşamba, alma günüdür. Bu günde verme olmaz. Perşembe, hükümdarın huzuruna girme günüdür. Cuma, evlendirme günüdür. Cumartesi de avlanma günüdür." (Ebû Ya'lâ) [24]
3447. Atâ b. Yesâr anlatmaktadır: Ka'b(u'l-Ahbâr)'a dedim ki: "Bizim şu üzerinde bulunduğumuz yeryüzünü ne tutmaktadır?" "Allah'ın emri" diye cevap verdi. "Ben de biliyorum ki Allah'ın emri onu tutmaktadır. Ama Allah'ın o emri nedir?" dedim. "Bir meleğin elinde bulunan yeşil bir ağaçtır.
Melek balığın sırtında durmakta; balık ise kıvranıp durmaktadır. Gökler Arş'm altındadır" dedi. "İkinci arzda oturan nedir?" diye sordum. Şöyle cevap verdi: "Kasıp kavuran rüzgârdır. Allah Âd kavmini helak etmek istediğinde bu yerin bekçilerine ondan bir kapı açmalarını vahyetti. Bekçiler: Ey Rabbimiz! Bir boğanın burun deliği gibi (mi?) diye sordular. O da O zaman bu içindekilerle beraber yeryüzünü savurur buyurdu. Bunun üzerine bir yüzük yeri kadar açıldı." "Üçüncü kat arzda oturan kimdir?" diye sordum. "Cehennem taşı" dedi. "Dördüncü kat arzda oturan kimdir?" diye sordum. "Cehennem kibritidir" dedi. "Cehennemin de kibriti mi vardır?" dedim. "Nefsim kudret elinde bulunana yemin ederim ki, elbette vardır" dedi. Bir keresinde ise: "Eğer dağlar oraya atılsa, ısısından paramparça olur" dedi. "Beşinci kat arzda oturan kimdir?" diye sordum. "Cehennemin yılanlarıdır" dedi. Ben: "Cehennemin de yılanları mı vardır?" deyince: "Nefsim kudret elinde bulunana yemin ederim ki, hem de vadiler büyüklüğündedirler" dedi. "Altıncı kat yerde oturan kimdir?" diye sordum. "Cehennemin akrepleridir" dedi. Ben: "Cehennemin de akrepleri mi var?" deyince "Nefsim kudret elinde bulunana yemin ederim ki, hem de felekler gibidirler ve mızraklar gibi kuyrukları vardır. Onlardan biri kâfirle karşılaşınca, onu öyle bir sokar ki kâfirin tepeden tırnağa etleri paramparça olur" dedi. "Yedinci kat yerde oturan kimdir?" diye sordum. "Orası zindandır. Oraya İblis bağlanmıştır. Melekler üzerine atılıp yakaladılar. Allah da onu oraya hapsetti. Bir el önünde, bir el arkasında, bir ayak önünde, bir ayak arkasında vardır. Askerleri ona haberleri taşır. Onun bir süresi vardır. O süre içinde serbest bırakılır" dedi.[25] (el-Hâris)
3448. Amr b. Murre'nin bildirdiğine göre Abdullah (b. Mes'ûd): "Ruhlar, bir yerde toplanmış askerler gibidir; onlardan tanışık olanları, uyuşurlar; tanışık olmayanları ise ihtilaf ederler" demiştir. (Müsedded)
3449. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallahu aleyhi veellem) şöyle buyurmuştur: "Benim bir melekten bahsetmeme müsaade edildi. Bu meleğin ayakları yedinci kat yeri delip geçmiştir. Arş, onun omuzunda Seni neredeysen ve nerede olacaksan tenzih ederim der." (Ebû Ya'lâ)
Hadis sahihtir.[26]
3450. Ebu'd-Derdâ'nın bildirdiğine göre Resûlullah (sallaliahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Allah cinleri üç sınıf olarak yaratmıştır. Bir sınıf, yılanlar, akrepler ve yeryüzünün haşereleridir. Bir sınıf rüzgâr gibi havadadır. Bİr sınıfın da hesabı ve cezası/azabı olacaktır. Allah insanları da üç sınıf olarak yaratmıştır: Bir sınıf hayvanlar gibidir. Nitekim aziz ve celil olan Allah 0nlann kalpleri vardır; onlarla anlamazlar [27] buyurmuştur. Diğer bir sınıfın bedenleri Âdemoğlu bedenleri; ama ruhları şeytanların ruhlarıdır. Bir sınıf da Allah'ın gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı günde O'nun gölgesi altında olacaklardır. [28] (Ebû Ya'lâ)
3451. Ebû Sa'lebe'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallaliahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Allah cinleri, üç eşit sınıfta yaratmıştır. Üçte birleri kanatlıdır. Havada uçarlar. Üçte birleri yılanlar ve köpeklerdir. Üçte biri de konar, göçerdirler. [29] (Ebû Yala)
Konuyla ilgili Sehl hadisi Ebû Ya'lâ'nm Müsned'mden nakille Allah'ın Azameti bahsinde geçmişti.[30]
3452. Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Peygamberler kabirlerinde diridirler. Namaz kılarlar" buyurmuştur. (Ebû Ya'lâ ve Bozzâf) [31] Bezzâr der ki: "Bunu Sâbit'ten sadece Haccâc; Haccâc'dan sadece el-Müstelim rivayet etmiş olup Haccâc'm Sâbit'ten bunun dışında bir rivayeti de mevcut değildir." Sonra Bezzâr başka bir kanalla Abdülazîz tarikiyle Enes'den tahrîc etmiş ve bu tarikin de tek olduğuna dikkat çekmiştir.
3453. Avf b. Mâlik'in bildirdiğine göre Ebû Zer Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma oturdu... Hadisin devamında şöyle denilmiştir: "Ya Resûlallah! Peygamberlerin ilki hangisiydi?" dedim "Âdem" buyurdu. "Nebî miydi o?" diye sordum. "Evet Allah'ın hitabına muhatap olan bir nebidir" buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü! Peygamberlerin sayısı kaçtır?" diye sordum. "124 bin" buyurdu. "Bunların kaçı resuldür?" diye sordum. "315'i. Büyük kalabalık" buyurdu.[32] (İshâk)
3454. Ebû Umâme'nin bildirdiğine göre Ebû Zer, Resûlullah'a (salbllahualeyhi vesellem): "Peygamberlerin sayısı kaçtır?" diye sordu. "124 000" buyurdu. "Bunlardan kaçı resuldür?" diye sordu. Büyük bir sayı" buyurdu. [33] (İshâk ve İbn EbîŞeybe)
3455. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (salkUahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Allah sekiz bin nebi göndermiştir. Bunların [dört bini] İsrâîl oğullarına, dört bini de diğer halklara gönderilmiştir. [34] (Ebû Ya'lâ)
3456. Enes demiştir ki: Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyururken işittim: "Daha evvel geçen peygamber kardeşlerim, sekiz bin nebidir. Sonra İsa b. Meryem geldi. Sonra ben nebi oldum.[35] (Ebû Ya'lâ)
3457. Ebû Hureyre'nin naklettiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki Allah, Adem'i topraktan yarattı. Sonra onu çamur haline getirdi. Sonra onu kara balçık oluncaya kadar öyle bıraktı. Sonra onu yaratıp şekil verdi. Sonra pişmiş çamur gibi kurumuş balçık oluncaya dek öylece bıraktı. İblis onun yanına uğrar, Sen büyük bir iş için yaratıldın derdi. Sonra Allah ona ruhundan üfledi. Ruhun ilk canlandırdığı bölgesi gözü ve genizleri oldu. Hemen hapşırdı. Allah ona, Rabbine hamdi telkin etti. Rab de: Rahbin seni esirgesin buyurdu. Sonra Ey Âdem! Şu topluluğa git ve onlara şöyle de. Sonra bak bakalım, nasıl karşılık verecekleri buyurdu. Adem gidip topluluğa selâm verdi. Onlar da: Allah'ın selâm ve rahmeti senin de üzerine olsun diye karşılık verdiler. Sonra Allah: Ey Adem! Bu senin ve senin zürriyetinin selâmıdır buyurdu. Âdem: Ya Rabbi! Benim zürriyetim de nedir? diye sorunca Allah: Ey Âdem! Ellerimden birini seç buyurdu. O da: Rabbimin sağ elini seçiyorum. Bununla beraber Rabbimin her iki eli de sağdır dedi. Sonra Allah ovucunu açtı ve Âdem'in zürriyetinden gelecek olan herkes aziz ve celil olan Rahman'in ovucunda belirdi. " (Ebû Ya'lâ) [36]
3458. Ubey b. Ka'b'm bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Semud vadisinde Hicr'e uğradı ve: "Yürüyüşünüzü hızlandırın ve halkı helak olmuş bu köyde konaklamayın" buyurdu. (Ahmed b. Menî')
3459. es-Sa'dî b. Sarfın bildirdiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Semud vadisine gelince ashabına: "Çıkın, çıkın! Burası lanetli bir vadidir. Oradan hiç çıkamayacağınızı, başınıza şöyle şöyle felaketler geleceğini sandım" buyurdu. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
3460. Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyM vesellem) şöyle anlatmıştır: "Şüphesiz Hz. Eyyûb Allah'ın peygamberidir. On sekiz yıl musibetlerle boğuştu. İki kardeşi dışında, onu yakını ve uzağı reddetti. -Bezzâr, "Bunlar onun en has kardeşleriridendF İlavesini nakletmîştir- Bunlar sabah akşam onun yanına giderlerdi. Bir gün onlardan biri diğerine: "Vallahi, biliyorsun ki, Eyyûb başka kimsenin işlemediği bir günah İşlemiş " dedi. Diğeri de: "Nedir o?" diye sorunca "On sekiz yıldır Allah ona merhamet edip hastalığına şifa vermedi" dedi. Akşam yanına gittiklerinde adam dayanamayıp bunu ona anlattı. Hz. Eyyûb şöyle cevap verdi: "Senin neden bahsettiğini bilmiyorum. Ama Allah bilir ya, ben birbiriyle tartışıp Allah'ın adını anan iki adamın yanından geçiyor, sonra evime gelip onlar adına kefaret ödüyordum. Çünkü Allah'ın hakikat dışında bir şey uğruna anılmasından endişe ediyordum. " Hz. Eyyûb İhtiyaç gidermek için çıkar, ihtiyacını giderdikten sonra hanımı elinden tutar, yerine getirirdi. Bir gün Hz. Eyyûp ihtiyacı için gecikti. Olduğu yerde kendisine "Ayağını yere vur! İşte yıkanılacak ve içilecek soğuk su [37] diye vahyedildi. Hanımı onun geciktiğini görünce ona bakmaya çıktı. Hz. Eyyûb çıkageldi. Allah hastalığını gidermiş ve olabilecek en güzel halde idi.
Hanımı onu görünce: "Allah hayrını versin. Allah'ın şu hastalıkla sınanan peygamberini gördün mü? Vallahi onun sağlıklı haline senden daha fazla benzeyenini görmedim" dedi. "O benim" dedi. Hz. Eyyûb'un iki ambarı vardı. Biri buğday ambarı, diğeri de arpa ambarı idi. Derken Allah iki bulut gönderdi. Onlardan biri buğday ambarının üzerine gelince ona altın boşalttı ve ambar dolup taştı. Diğeri ise arpa ambarına gümüş boşalttı ve ambar dolup taştı." (EbûYa'lâ ve Bezzâr) [38]
3461. Abdullah (b. Mes'ûd): "Hz. Yusuf ile annesine güzelliğin üçte biri verildi" demiştir.[39] (İshâk) Hadis sahih olup mevkuftur? [40]
3462. Ebû Musa anlatmaktadır: Peygamber'e (sallallahu aleyhi veseilem) bir bedevi geldi. Resûlullah (sailallahu aleyhi veseilem) ona ikramda bulundu ve: "Bize gel!" dedi. Gelince de: "İhtiyacını söyle!" buyurdu. O da: "Bineceğim bir dişi deve, ailemin sağacağı bir kaç keçi" dedi. Allah Resulü (sallalhhu aleyhi veseilem) de: "İsrâH oğullarının ihtiyar kadını kadar olmaktan aciz misiniz?!" buyurdu. Ashabı bunun ne olduğunu kendisine sorunca şöyle anlattı: "Hz. Musa, îsrâîl oğullarıyla birlikte Mısır'dan çıkıp, yola düştüklerinde, yollarım şaşırdılar. Bu nedir? diye sordu. Bilginleri: Hz. Yusuf ölüm döş eğindeyken, onun kemiklerini de yanımıza almadan Mısır'dan çıkmamamız yönünde Allah adına bizden bir söz almıştı dediler. Kabrinin yerini kim biliyor? diye sordu. İsrâîl oğullarından yaşlı bir nine dediler. Bunun üzerine ona birini gönderdi. Kadın geldi. Ona: Bize Yusuf'un kabrini göster dedi. Kadın: Sen benim isteğimi kabul etmedikçe olmaz dedi İsteğin nedir? diye sorunca Cennette seninle birlikte olmak dedi. Musa kadının isteğini kabul etmek istemedi. Hemen Allah kendisine vahyederek Onun isteğini kabul et buyurdu. Bunun üzerinde kadın onlarla birlikte bataklıkta bir göle gitti ve Bu suyu çekin dedi. Suyu çektiler. Sonra Kazın dedi. Kazdılar ve Hz. Yusuf'un kemiklerini çıkardılar. Onları yere indirdiklerinde birden yolları, gündüz aydınlığı gibi önlerinde belirdi." (Ebû Ya'lâ) [41]
3463. Enes'in bildirdiğine göre bir adam Hz. Yakub'a: "Senin görme hissini ne giderdi ve belini ne eğriltti?" diye sordu. O da şöyle cevap verdi: "Görme duyumu gideren, Yusufa ağlamaktır. Belimi eğen ise kardeşi Bünyamin'e üzülmemdir" Derken Cebrail geldi ve: "Ey Yakub! Allah'tan mı yakmıyorsun?" diye sordu. O da: "Ben gam ve kederimi sadece Allah'a arz ediyorum" dedi. Cebrail: "Allah senin söylediğini senden daha iyi bilir" deyip oradan ayrıldı. Sonra Hz. Yakub evine girdi ve: "Ey Rabbim, görme hissimi giderdin, belimi eğdin. Bari iki reyhanımı/güzel kokulu çiçeğimi bana iade et de, onları bir kere koklayayım. Sonra bana dilediğini yap" diye yalvarıp yakardı. Gebrâîl tekrar geldi ve: "Ey Yakub! Allah sana selâm söylüyor ve buyuruyor ki: Sevin. Onlar ölmüş bile olsalar ben onları senin için diriltir, onlarla gözünü aydın kılarım. Sana "Ey Yakub! Görme hissini neden giderdiğimi, belini neden eğdiğimi, Yusufun kardeşlerinin o yaptıklarını niçin yaptıklarını, biliyor musun? diye soruyor. "Hayır" deyince şöyle buyurdu: "Çünkü sana, oruçlu ve aç olarak yetim bir yoksul gelmişti. Sen ve ailen bir koyun kestiniz. Siz yediniz ona yedirmediniz. Şu bir gerçektir ki, ben yarattıklarım içerisinde yetimleri ve yoksulları sevdiğim kadar hiç kimseyi sevmedim."
Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sailallahu aleyhi veseilem) şöyle anlatmıştır: "Hz. Yakub, her akşamladığında, münadİsi: Kim oruçlu ise, Yakub'un ziyafetine buyursun diye nida ederdi. Her sabaha erdiğinde de münadİsi Kim oruçsuz ise, Yakub'un yemeğine buyursun diye nida ederdi." (İbn Ebî Ömer)
3464. Abdullah (b. Mes'ûd) demiştir ki: "Allah, Hz. Musa'yı Firavun'a gönderince Musa: <Ne söyleyeyim?> diye sordu. Allah da: "Âhiyan, şarâhiyan de!" buyurdu."
el-A'meş bu sözleri "Her şeyden önce Hay (diri) olan ve her şeyden sonra da Hay (diri) kalacak olan" diye açıklamıştır. (İshâk) [42]
3465. İbn Abbâs, aziz ve celil olan Allah'ın "Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah katında şerefli idi [43] âyeti hakkında şunları söylemiştir: "Hz. Musa ve Harun dağa çıktılar. Harun öldü. İsrâîl oğullan: Onu sen öldürdün. O bizi senden daha çok seviyordu> deyip ona eziyet ettiler. Allah da meleklere emir verdi. Melekler onu yüklenip İsrâîl oğullarının yanına getirdiler. Melekler onun ölüsüyle konuştular. Böylece İsrâîl oğulları onun öldüğünü anladılar. Sonra onu götürüp defnettiler. Allah'ın yarattıklarından hiç kimse onun kabrini görmedi. Yalnız Mısır akbabası gördü. Bu yüzden Allah onu sağır ve dilsiz yaptı." (Ahmed b. Menî') [44]
3466. İbn Abbâs'ın bildirdiğine göre ResûluUah {salMlahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Hz. Musa'nın denizi geçen ashabı on iki batındı. Her yolda 12 000 insan vardı ve hepsi de Yakub'un neslindendi." (Abd b. Humeyd) [45]
Tefsir kitabında Bakara suresinin tefsirinde bu konuyla ilgili bazı rivayetler gelecektir. [46]
3467. Enes'in bildirdiğine göre Peygamber (sallahu aleyhi vesellem): "İsrail oğullarına deniz Aşure günü yarıldı" buyurmuştur. (Ebü Ya'lâ)
3468. İbn Abbâs bildiriyor: Abbâs'ın Mescid'e yakın bir evi vardı. Onu Ömer istedi ve: "Onu bana ver ya da bana sat da Mescid'e katayım" dedi. Ama Abbâs kabul etmedi. Ömer: "Öyieyse seninle benim aramda Resûlullah'm (saMahu aleyhi -vesellem) ashabından bir zâtı hakem yap" dedi. O da Ubey b. Ka'b'ı hakem yaptı. Ubey, Ömer'in aleyhine hüküm verdi. Bunun üzerine Ömer: "Muhakkak ki sen Muhammed'in ashabı arasında bana karşı en cüretkâr kişisin" dedi. Ubey: "Ya da sana en güzel nasihat edeniyim, ey mü'minlerin emiri!" diye karşılık verdi. Sonra ekledi: "Sen bilmez misin ki Hz. Dâvud, Beyt-i Makdis'i kurmakla emr olununca sahiplerinin izni olmaksızın bazı evleri (mescide) katmıştı. İnşaat başlayınca adamların engeline takılınca mescidin inşaatı durduruldu. Dâvud: Ya Rabbi! Bu iş benden sonraki neslime kalsın diye niyaz etti." (İshâk)
3469. Zeyd b. Eşlem, aynı hadisi benzer ifadelerle nakletmiş ve orada şöyle demiştir: Ubey b. Ka'b dedi ki: "Ben, Allah Resûlü'nden (saMahu akyhi vesellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Hz. Dâvud.... murad edince.... " (İshâk)
3470. Ebû Attâf demiştir ki: "Hz. Dâvud, su içmek için kabı ağzına yaklaştırdığı zaman hatasını hatırlayıp ağlardı. Öyle ki kap, göz yaşlarıyla dolup taşardı." (Müsedded) [47]
3471. İbn Abbâs'ın naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Üzeyr'in peygamber olup olmadığını bilmiyorum" buyurmuştur. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [48]
3472. Yahya b. Ca'de'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Fâtıma'ya şöyle demiştir: "Uzun ömür verilen hiçbir peygamber yoktur ki, ondan sonraki peygambere arkadaşının ömrünün yarısı kadar ömür verilmiş olmasın. Nitekim İsâ 'ya kırk yıl ömür verildi. Bana ise yirmi yıl. [49]
Ben derim ki: Maksat, peygamberlik döneminde verilen ömürdür. (İshâk)
3473. Atıyye b. Busr el-Mâzinî bildiriyor: Akkâf b. Vedâ'a el-Hilâlî Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma geldi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
ona: "Ey Akkâf! Eşin var mı?" diye sordu. "Hayır" diye cevap verdi....
Hadisin devamında şunlar geçmiştir: "Onlar (kadınlar), Hz. Yusuf, Dâvud ve Kürsüf'ü ay artanlar dır" buyurdu. Ya Resûlallah! Kürsüf kimdir?" diye sordu. Şöyle buyurdu: "Isrâîî oğullarında bir zâttı. Deniz sahillerinden bir sahilde yaşıyordu. Gündüz oruç tutar, gece ibadet ederdi. Namaz ve oruçtan hiç usanmazdı. Sonra âşık olduğu bir kadın yüzünden Yüce Allah'ı inkâr etti. Rabblne ibadetle geçen önceki halini tamamen bıraktı. Allah önceden işledikleri sebebiyle onun halini düzeltti ve tövbesini kabul etti. [50] (Ebû Ya'lâ)
3474. Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre Resûlullah (saUaUahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Hızır denizde, Elyesa' ise karadadır. Bu ikisi her gece Zülkarneyn'in Yecüc ve Mecüc İle İnsanlar arasına kurduğu büyük şeddin yanında buluşurlar. Her yıl haccedip umre yaparlar. Zemzemden bir kere içerler ve bu, gelecek yıla kadar onlara yeter. " (el-Hârİs)
Hadis oldukça zayıftır.
3475. Abdullah b. Mes'ûd anlatmaktadır: "İsrâîloğullarında veya bir krallıkta yaşayan bir adam vardı. Bir gün Bu gün benden daha güçlü kimse bilmiyorum> dedi. Bunun üzerine Allah en zayıf yaratığını ona gönderdi. Bu yaratık burnuna girdi. Adam: <Vurun, vurun!> demeye başladı. Yayla başına vurdular ve sonunda başını kırdılar." (İshâk)
3476. İbn Mes'ûd anlatmaktadır: Bir adam 99 cana kıydı. Sonra tövbe etmek istedi ve açık arazide/çölde yaşayan bir rahibe gitti. Dedi ki: "Ey Rahib! Ben 99 cana kıydım. Tövbe etme imkânım var mıdır?" Rahip: "Hayır" dedi. Adam: "Önemli değil. Vallahi seninle onların sayısını yüze tamamlayacağım" dedi. Sonra bir rahibe daha gitti ve; "Ben 99 cana kıymıştım. Sayılarını bir rahip öldürerek yüze tamamladım. Tövbe etmem mümkün mü?" dedi. Rahip: "Sen kendine zulmetmiş, büyük bir işe bulaşmışsın. Kim tövbe ederse Allah tövbesini kabul eder" dedi. Bunun üzerine adam kılıcını attı ve: "Vallahi ölüm aramızı ayırana dek ben sana hizmet edeceğim" dedi ve ona karşı gelmeyeceğine dair söz verdi. Derken rahibe yolculuk eden ya da kıtlık çeken bir topluluk geldi. Rahip tıpla ilgilenirdi. Adam: "Bir emriniz var mı?" diye sordu. O da: "Git, fırını yak" dedi. Gidip fırını yaktı. Fırın iyice kızınca: "Fırın kızdı. Başka emriniz var mı?" diye sordu. Rahip; "Git içine gir!" dedi. Adam gidip, içine girdi. Sonra rahip hatırladı ve kalktı. Yanındakiler de kalktılar. Birde baktılar ki adam fırında ter akıtıyor. Ateş kendisine hiç zarar vermemiş. Bunu gören rahip: "Bildim ki, senin tövben kabul olunmuş. Benden ayrılıncaya dek şimdi ben sana hizmet edeceğim" dedi.
İbn Mes'ûd demiştir ki: "İsrâîl oğullarında biri günah işlediği zaman, sabah günahının kefaretini kapısının eşiğine yazılmış olarak bulurdu. Allah sizi onlara üstün kıldı da size istiğfar emredildi. Bu yüzden Allah'tan bağışlanmak diliyorsunuz. Bu ümmete öyle bir âyet verildi ki, ona karşılık kendilerine dünya ve içindekilerin verilmesini arzu etmem: "Onlar çirkin bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler..[51]
Senedi sahihtir. [52] (İshâk)
3477. Abdullah b. Mes'ûd anlatmaktadır: "Sizden öncekilerden kafir bir millet içinde yaşayan bir adam vardı. Aralarında sâlih bir millet de vardı. Bir gün bu adam: "Uzun süre küfür içinde kaldım. Mutlaka şu sâlihler köyüne gideceğim ve onlardan biri olacağım" dedi. Ama yolda onu eceli yakaladı. Melek ile şeytan tartıştı. Biri: "Ben ona daha layığım" dedi. Diğeri: "Ben ona daha layığım" dedi. Bunun üzerine Allah onlara askerlerinden birini gönderdi. Onlara: "İki köy arasını ölçün. Hangisine yakınsa o, o köye aittir" dedi. İki köyün arasını ölçtüler; sâlihler köyüne daha yakın olduğunu gördüler ve adam onlardan oldu." (İshâk)
Senedi sahihtir.[53] Sahîh-i Buhârfde şahidi vardır.
3478. Abdurrahman b. Sâbıt'm bildirdiğine göre Resûlullah (salMMıu aleyhi vesellem): "îsrâîl oğullarından haberler nakledebilirsiniz, Bunda bir sakınca yoktur. Zira onlarda olağanüstülükler vardı" buyurmuştur. (Ahmed b. Menî')
Hadis mürseldir.
3479. Abdullah (b. Mes'ûd) der ki: "Bir rahip Allah'a altmış sene ibadet etti. Bir gün yanma bir kadın indi ve onunla beraber oldu. Altı gece kadınla birlikte oldu. Sonra pişmanlık duydu ve kaçarak bir mescide geldi. Orada hiçbir şey yemeden üç gün kaldı. Sonra bir çörek geldi. Çöreği ikiye parçalayarak yarısını sağındaki bir yoksula, diğer yarısını da solundaki bir yoksula verdi. Sonra Allah ruhunu kabzetti. 60 yılı bir kefeye, altı geceyi bir kefeye koyarak tarttı. Altı gece ağır bastı. Sonra altı geceyi çörekle tarttı. Çörek ağır bastı. [54] (İshâk)
3480. Ebû Vâil'in naklettiğine göre Abdullah (b. Mes'ûd) dedi ki: "Bir adam altmış sene ibadet etti...." Bu, sahîh ve mevkuftur. {İshâk)
3481. Mücâhid demiştir ki: "Bir narın yarısına İsrâîl oğullarından beş kişi girerdi." (Ahmed b. Menî') [55]
3482. Hz. Ali demiştir ki: Bir peygamber ümmetine beddua etti. Kendisine: "Onlara açlık vermemi ister misin?" diye sorulduğunda "Hayır" dedi. "Aralarını bozup onları birbirlerine düşürmemi ister misin?" diye soruldu. Yine: "Hayır" dedi. Sonra: "Onlara veba hastalığını gönder. Zira bu hızlı bir ölümdür; kalpleri dağlar, sayıları/nüfusu azaltır" dedi. (İshâk)
3483. Ebu'd-Derdâ'nm bildirdiğine göre Resûlullah {salkllahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kim gecede yüz âyet okursa, gafillerden yazılmaz. Kim iki yüz âyet okursa dindarlardan/İtaatkârlardan yazılır. Kim 500-1000 arası âyet okursa, ona bir kantar [56] ecir verilir kî, bunun bir kıratı koca bir tepe misalidir." Hadisin isnadı zayıftır.[57] (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve Ebû Ya'lâ)
3484. Avf b. Mâlik el-Eşca'î'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallailahu aleyhi vesellem): "Kim Allah'ın kitabından bir harf okursa, Allah onun için bir iyilik yazar. Ben elif lam mîm bir harftir demiyorum. Fakat harflerin her bir diğerinden ayrıdır: Elif, lam ve mim diye" buyurmuştur.[58] (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Bezzâr)
3485. İbn Ömer'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem): "Ey insanlar! Ben size öyle bir esas bıraktım ki, ona sımsıkı sarıldığınız sürece asla sapıtmazsınız. Bu, Allah'ın kitabıdır. [59] {Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Abd b, Humeyd} Hadisin tamamı Mekke'nin Haramlığı bölümünde geçmişti.
3486. Ma'kıl b. Yesâr'ın bildirdiğine göre Resülullah (salkilahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kur'ân'la amel ediniz, helalini helal, haramım haram kılınız- Ona uyunuz- Ondan hiçbir şeyi inkâr etmeyiniz. Anlayamadığınız hususları, aziz ve celil olan Allah'a ve benden sonra gelecek olan ilim sahiplerine havale ediniz ki, onu size açıklasınlar. Tevrat ve İncil'e inanınız, peygamberlere Rablerİ tarafından gönderilen esasları reddetmeyiniz- Kur'ân ve ondaki beyan/açık esaslar size yetsin. Zira Kur'ân şefaati makbul bir şefaatçi ve doğrulanmış mücadeleci bir hasımdır. Onun her bir âyetine karşılık (kıyamet günü) bir nur/ışık verilir. Bana Bakara sûresi, ilk zikirden verildi. Tâ Hâ ve Tâ Sîn Mîm'ler Musa'nın levhalarından verildi. FâtihatiVl-Kilâb (Fatiha sûresi) ve Bakara sûresinin son âyetleri Arş'in altındaki hazineden verildi. Mufassal sûreler ise fazladan bahşedildi. [60] (Ebû Ya'lâ)
3487. Bureyde der ki: Hz. Peygamber'in (sallallahualeyhivesellem) yanında idim. Şöyle buyurduğunu işittim: "Muhakkak ki Kur'ân kıyamet günü, kabri yarıldığında/açıldığında bitkin bir halde dostunun karşısına çıkar ve Beni tanıyor musun? der. O da: Seni tanımıyorum diye cevap verir. Bunun üzerine: Ben, seni kızgın günlerde susuz, geceleri uykusuz bırakan dostun Kur'ân'un. Her tacir ticaretinin arkasında durur. Bugün sen bütün tacirlerin gerisindesin der. Sonra o kişinin sağ eline mülk, sol eline sonsuzluk verilir. Başına vakar tacı giydirilir. Ebeveynine iki elbise giydirilir ki, dünya halkı onlara değer biçemez- Onlar Neye karşılık bize bu elbiseler giydirildi? diye merak ederler. Onlara: Çocuğunuzun Kur'ân okumasına karşılık denir. Sonra ona: (Kur'ân'ı) Oku ve cennetin merdivenlerinden odalarına çık denir ve Kur'ân dostu, gerek hızlı, gerekse tertîl üzere onu okuyarak çıkar. [61] (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) Hadisin senedi hasendir.
3488. İbn Mes'ûd demiştir ki: "İlk kitap, bir kapıdan bir harf üzere indirilirdi. Kur'ân ise yedi kapıdan yedi harf üzere indirilmiştir. Bunlar, yasaklayan, emreden, helal, haram, muhkem, müteşabih ve mesel âyetlerdir, Öyleyse onun helaline inanın, haramını haram kabul edin, size emredilenleri yapın, size yasaklananları bırakın, meselinden ibret alın, muhkemiyle amel edin, müteşabihine inanın ve deyin ki: Biz ona inandık. Hepsi Rabbimiz katındandır. (Ebû Ya'lâ) [62]
3489. Abdullah (b. Mes'ûd)'un bildirdiğine göre Hz. Peygamber fsallalkluı aleyhi vesellem): "Kur'ân yedi harf üzere nazil olmuştur. Onlardan her harfin zahiri ve bâtını vardır" buyurmuştur. (Bezzârve Ebû Ya'lâ) [63]
3490. Avf demiştir ki: Bana ulaşan habere göre Hz. Osman minberde şöyle demiş: "Allah'ın Resûlü'nden (sallallahu aleyhi vesellem) Muhakkak ki Kur'ân yedi harf üzere nazil olmuştur. Hepsi de şifalı ve yeterlidir buyurduğunu işitip de ayağa kalkmayan kişiye ben Allah'ı(n azabını) hatırlatırım." Bunun üzerine sayısız miktarda insan ayağa kalkarak buna tanıklık etmişler. Bunun üzerine Osman da üç kere: "Onlarla birlikte ben de şahitlik ederim ki, Peygamber'den (sallallahu aleyhi vesellem) böyle buyurduğunu işittim" demiş.[64] {el-Hâris)
3491. Ebu'l-Minhâl demiştir ki: Bana ulaşan habere göre bir gün Hz. Osman minberde şöyle demiş: "Hz. Peygamber'den (sallallahu aleyhi vesellem)... buyurduğunu işitip de ayağa kalkmayan kişiye ben Allah'ı(n azabını) hatırlatırım...." Devamla yukarıdaki hadisi zikretti. (Ebû Ya'lâ)
3492. Sehl b. Sa'd es-Sâidî demiştir ki: Bir gün bizler Kur'ân okurken ve birbirimize Kur'ân okuturken Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) yanımıza çıkageldi ve şöyle buyurdu: "Hütnd olsun Allah'a ki, Allah'ın Kitâb'ı tektir. İçinizde hayırlılar vardır. Kızdı ve siyahı vardır. Kur'ân 'ı okuyunuz- Sonra öyle bir topluluk gelecek ki, onlar da onu okurlar. Harflerini okun doğrultulduğu gibi doğru ve düzgün okurlar. Ama bu, gırtlaklarından öteye geçmez. Onun mükâfatını peşin alırlar, sonraya bırakmazlar (Yani, dünyada görürler, âhirete bırakmazlar)." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe} [65]
3493. Câbir b. Abdullah el-Ensârî demiştir ki: "Allah tebâreke ve teâla İbrahim'in sahifelerini Ramazan'm ilk gecesi indirdi. Tevrat'ı Musa'ya Ramazan'dan altı gün geçtiğinde indirildi. Zebur'u Davud'a Ramazan'dan 12 gün geçtiğinde indirdi. Furkan'ı da Muhammed'e (sallallahu aleyhi vesellem) Ramazan'dan 14 gün geçtiğinde indirdi." (Ebû Ya'lâ)
3494. Osman b. Affân'm azatlısı Hâni el-Berberî anlatmaktadır; Hz. Osman mushaflan yazarken üç âyet konusunda tereddüt ettiler. Onları bir koyunun kürek kemiğine yazarak benimle Ubey b. Ka'b ve Zeyd b. Sâbit'e gönderdiler. Yanlarına girip âyetleri Ubey b. Ka'b'a teslim ettim. Ubey onları okuyunca bir âyetin şeklinde yazılmış olduğunu gördü ve eliyle lamlardan birini sildi ve diye yazdı. Sonra başka bir âyetin şeklinde yazılmış olduğunu gördü ve nûnu silerek âyeti: şeklinde yazdı. Yine bir âyeti şeklinde okudu ve elifi silerek onu şeklinde yazdı. Benim bildiğime göre söylediği her şeye mutlaka Zeyd b. Sabit de baktı. Sonra onları alıp Osman'a getirdim ve onları mushaflara o şekilde geçirdiler. (Ishâk) Hadiste zayıflık vardır. [66]
3495. İbrahim (en-Nehaî)'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs bir adamın "ilk harf dediğini işitti ve: "Nedir ilk harf?" diye sordu. Adam: "Ey İbn Abbâs! Hz. Ömer, İbn Mes'ûd'u Kûfe'ye muallim olarak gönderdi ve bölge halkı onun kıraatini ezberledi. Sonra Osman kıraati değiştirdi. İşte buna (İbn Mes'ûd kıraatine) ilk harf derler" dedi. Bunun üzerine İbn Abbâs: "Gerçek şu ki bu, Hz. Peygamber'in (sükllahu aleyhi vesellem) Cebrail'e arz ettiği son harftir" dedi.[67] (Müsedded)
3496. Âişe'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Kur 'ân 'ı nameyle (teğanni ile) okumayan bizden değildir" buyurmuştur. Ebû Ya'lâ ve Bezzâr.[68]
3497. Enes'in bildirdiğine göre bir gece Ebû Musa, Kur'ân okuyor, Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) hanımları da onu dinliyordu. Bu durum kendisine anlatılınca "Eğer bilseydim, okuyuşumu öyle güzelleştirir, öyle çekici yapardım ki" diye cevap verdi. (Ahmed b. Men) Hadis sahihtir. [69]
3498. Büreyde'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sailallahu aleyhi "Kur'ân'ı hüzünle okuyunuz; çünkü o, hüzünle inmiştir" buyurdu. (Ebû Ya'lâ}
Ben derim ki: el-Âcurrî, K. Ahlâki'l-kurrâ'd&, Cafer el-Firyâbî kanalıyla Avn'dan; M. el-Evsat'ta Taberânî, İbr. b. Hâşim el-Beğavî kanalıyla İsmail'den tahrîc edip "Avn'ın el-Cüreyrî'den rivayette tek kaldığım" söyledi.
Bu konuyla ilgili hadis, İlmi Gizlemek bölümünde geçmişti.
3499. Âsim b. Küleyb anlatmaktadır: Hz. Ali ile birlikteydim. Derken mescitte Kur'ân okumakta olan insanların uğultusunu işitti ve: "Ne mutlu onlara. Onlar, Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) insanlardan en çok sevdikleriydi" dedi. (Ahmed b. Men) [70]
3500. Nu'mân b. Beşîr'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)': "Kuşkusuz insanlar arasında Allah'ın ehli olanları vardır" buyurdu. "Kimdir onlar ya Resûlallah?" diye sordular. "Kur'ân ehli olanlardır" buyurdu.[71] (el-Haris)
3501. Hammâd'm Katâde'den bildirdiğine göre Hz. Peygamber (sallallahu aleyhivesdlem): "Saçlarına kır düşmüş yaşlı Müslümana, Kur'ân hafızına ve bir de âdil devlet başkanına saygı göstermek Allah'ı tazime girer" buyurmuştur.[72] (el-Hâris)
3502. Ebû Abdurrahman el-Fihrî'nin bildirdiğine göre bir adam 25 ukiyye altın ganimet elde etti. Sonra kendisini çağırmak için Hz. Peygamber'e {sallallahu aleyhi vesellem) gitti. Allah'ın Resulü (saBallahu aleyhi vesellem) ondan yüz çevirdi. Tekrar gitti. Yine yüz çevirdi. Sonra: "Falan kimsenin elde ettiği ganimet, senin elde ettiğinden daha üstündür. O, beş âyet öğrendi" buyurdu.[73] (el-Hâris)
3503. Muâz b. Cebel'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kim Kur'ân okur, içindekilerle amel eder ve cemaat içinde ölürse, kıyamet günü değerli elçiler ve iyilerle beraber diriltilir. Kim Kur 'ân 'ı, o hafızasından çıktığı halde okumaya devam ederse, Allah ona İki kere ecir verir. Kim de Kur'ân'ı okuyamadığı halde onu bırakmayıp, ona özen ve ilgi göstererek ölürse, Allah onu, Kur'ân ehlinin eşrafıyla beraber diriltir. Bunlar doğanların diğer kuşlara üstün kılındığı gibi, yine meradaki su kaynağının/gözenin etrafındaki yerlere üstün kılındığı gibi sair mahlûkata Üstün kılınırlar. Sonra bir münadi: Nerede o, hayvan gütmeleri kendilerini Kitab'ırnı okumaktan alıkoymadığı kimseler? diye seslenir. Onlar da ayağa kalkarlar. Her birine üstünlük tacı giydirilir, sağ eline mülk, sol eline sonsuzluk verilir. Sonra -eğer Müslüman iseler- ebeveynine dünya ve içindekilerden daha kıymetli bir elbise giydirilir. Ebeveynleri: Bu bize nereden geldi? Bizim amellerimiz bu mertebeye ulaşmamışü! diye merak ederler. Onlara: Sizin çocuğunuz Kur'ân okurdu denir. " (Ishâk)
Senedi muttasıl olmakla birlikte ravileri arasında Süveyd zayi/bir ravidir.[74]
3504. Ebû Saîd'in bildirdiğine göre Resûlullah (saUaüahu aleyhi vesellem): "Ancak şu iki kişiye haset/gıpta edilir....." buyurmuştur.[75] (Ebû Ya'lâ)
3505. Amr b. Şuayb, babasından, o da dedesinden riakletnıiştir: Resûlullah'l (saltellahu aleyhi vesellem) şöyle buyururken işittim: "Kur'ân, kıyamet günü bedene bürünür. Derken daha evvel onu ezberlemiş olan bir adam getirilir. Kur'ân onun karşısına hasım olarak çıkar ve Ya Rabbİ! Beni buna taşıttın/ezberlettin. O ne kötü bir taşıyıcıdır/hafızdır. Benin sınırlarımı çiğnedi, farzlarımı zayi etti, İsyanlara daldı ve bana itaati terk etti der. Bu şekilde onun aleyhine delilleri saymaya devam eder. Sonunda: Al onu, ne yaparsan yap! denir, O da onun elinden tutar, hiç bırakmadan cehennemdeki bir kayanın üzerine atar. Sonra, sâlih bir kul getirilir. Bu, Kur'ân 'ı ezberlemiş ve emrini tutmuştur. Onun karşısına müdafii olarak çıkar ve Ya Rabbi! Beni buna ezberlettin. O ne hayırlı bir hafızdır. Benim sınırlarımı korudu, farzlarımla amel etti, günahlardan sakındı ve bana itaat etti der. Bu şekilde onun lehine delilleri saymaya devam eder. Sonunda Al onu. Ne yaparsan yap! denir, O da onun elinden tutar, elini bırakmadan ona ipek elbise giydirir, başına hükümdarlık tacını koyar ve ona bir kâse şarap sunar." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ) [76]
3506. Ebu'd-Derdâ'nın naklettiğine göre Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem): "Kim bir gecede 500-1000 arası âyet okursa, sabaha bir kantar ecirle çıkar ki bu kantarın bir kıratı koca bir tepe gibidir" buyurmuştur. (İbn Ebî Şeybe, ibn Ebî Ömer, Abd b. Humeyd ve Ebû Ya'lâ)
3507. Musa b. Ubeyde kanalıyla gelen aynı hadisin metninde şu ilave yer almıştır: "Kim bir gecede yüz, âyet okursa, gafillerden yazılmaz. Kim de iki yüz âyet okursa, itaatkârlardan yazdır." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
3508. Ebû Şurayh el-Huzâ'î anlatmaktadır: Bir gün Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) yanımıza çıktı ve: "Sevinin! Sizler Allah'tan başka tanrı bulunmadığına ve benim Allah'ın Resulü olduğuma şahadet etmiyor musunuz?" buyurdu. Oradakiler: "Evet. Ediyoruz" dediler. "Öyleyse bilin ki bu Kur'ân bir iptir: Onun bir ucu Allah'ın elinde, diğer ucu sizin elinizdedir. Ona sımsıkı tutunun. Böyle yaparsanız artık sonsuza dek ne sapıtırsınız., ne de helak olursunuz" buyurdu. (Ebû Bekir b. Ebı Şeybe ve Abd b. Humeyd) [77]
3509. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûiullah (sallallahu aleyhi vesellem) oturmakta olan ashabının yanından geçip gitti. Onlar kendisini bekliyorlardı. Sonra çıkıp başuçlarmda durdu ve: "Sizler Allah'tan başka tanrı bulunmadığına, O'nun tek olup, hiç bir ortağı bulunmadığına ve benim Allah 'in Resulü olduğuma şahadet etmiyor musunuz? Yine bu Kur'ân'ın Allah katından geldiğine şahadet etmiyor musunuz?" buyurdu. "Aksine. Bunlara şahadet ediyoruz" dediler. "Öyleyse sevinin ve bilin ki bu Kur'ân, Allah'tan gelmiş bir iptir. Onun bir ucu Allah'ın elinde, diğer ucu sizin elinizdedir. Ona sımsıkı tutunun. Böyle yaparsanız artık sonsuza dek asla sapıtmaz ve helak olmazsınız" buyurdu. (Ahmed b. Menî') [78]
3510. Câbir anlatmaktadır: Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) bir adam gelerek: "Söyle bana! Bir adam gecenin başında Kur'ân okuyup sonunda hırsızlık yaparsa, durumu ne olur?" diye sordu. Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) de ona: "Eğer gecenin başında Kur'ân okursa bu onu, gecenin sonunda hırsızlık yapmaktan alıkoyar" buyurdu (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [79]
3511. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Kur'ân zenginliktir. Ondan sonra ne fakirlik olur, ne de onun fevkinde zenginlik" buyurmuştur. (Ebû Ya'lâ) [80]
3512. Saîd b. Ebî Saîd'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü Kur'ân en güzel biçimde ve en güzel görünümde gelir ve: Yâ Rabbi! Her amel sahibine amelinin ecrini verdin. Ya benim amelimin ecri nerededir? der. Bunun üzerine Kur'ân dostuna üstünlük elbisesi giydirilir, (başına) hükümdarlık tacı konur. Kur'ân: Yâ Rabbi! Ben onun için bundan daha büyük bir ecir umuyordum der. Bunun üzerine sağ eline sonsuzluk, sol eline naim (nimetler) cenneti verilir. Sonra kendisine: Raz,ı oldun mu? diye sorulur. O da: Evet. Yâ Rabbi diye cevap verir." Hadis miirsel olup senedi hasenâir, (el-Hârİs)
3513. Ubeyd b. Umeyr'in naklettiğine göre: Ubâde b. es-Sâmit dedi ki: "Sizden biriniz gece kalktığında sesli olarak Kur'ân okusun. Çünkü Kur'ân sesli okunursa şeytanı ve fâsık cinleri defeder. Zira havadaki melekler ve ev sakinleri onun kıraatini dinlerler, onun namazına göre namaz kılarlar. Bu gece geçip, diğer gece geldiğinde {geceye hitaben) Onu (kıraat) saati için uyandır ve onun için hafif ol! der. Sonra vefat ettiğinde insanlar onu yıkarken Kur'ân gelip başucunda durur. Yıkama işi bitince içeri girer ve göğsü ile kefeni arasına yerleşir. Kabre konup da münker ve nekir melekleri geldiğinde ortaya çıkar ve onunla melekler arasına girer. Melekler: Çekil önümüzden. Biz ona soru sormak istiyoruz derler. Kur'ân: Vallahi ben ondan ayrılmam. (Ebû Abdurrahman demiştir ki: Muaviye b. Hanımad'm bana gönderdiği mektubunda Onu cennete sokana kadar... ilavesi yer almıştır) Eğer onunla ilgili bir emir almışsanız, buyurun der. Sonra o kişiye jakarak: Sen beni tanıyor musun? diye sorar. Hayır der. Ben, geceni ıykusuz, gündüzünü susuz bırakan, arzularına, kulak ve bakışlarına engel )lan Kur'ân'ım. Benim samimi bir dost ve samimi bir kardeş olduğumu göreceksin. Sevin! Münker ve nekir meleklerinin sorgusundan sonra sen ne bir gam, ne de bir hüzün yaşayacaksm der. Sonra melekler çıkıp gider, jjr'ân, Rabbinin katma yükselerek ondan döşek ve çarşaf ister. Rabbi ona mnetten döşek, yorgan, kandil, cennet yasemininden yasemin verir. Bunları dünya semasının mukarreb (Allah'a yakın melekler) meleklerinden bin melek yüklenir. Onlardan önce Kur'ân o kimsenin yanma gelir ve: Ben gittikten sonra sıkıntı yaşadın mı? Ben makamına çıktığım Rabbimin yanındaydım. Sana bir döşek, bir çarşaf ve cennetin ışığından bir ışık verilmesini emredene kadar O'nun yanında kaldım der. Sonra melekler bunları taşıyarak içeri girerler. Döşeği sererler, çarşafı kalbinin altına ve yasemini de göğsüne koyarlar. Sonra onu kaldırıp sağ tarafı üzerine yerleştirirler. Sonra semaya çıkarlar, ona selâm verirler. O kimse, melekler semada kayboluncaya kadar onlara bakar. Sonra Kur'ân kabrin bir kenarına ;ider ve orasını o kişi için Allah'ın dilediği kadar genişletir. (Ebû ıbdurrahman demiştir ki: Muaviye b. Hammad'm bana gönderdiği mektupta 400 yılık mesafe kadar genişletir İfadesi geçmiştir.) Sonra yasemini göğsünden alıp burnuna koyar ve Sur'a üfürüleceği güne kadar onu taze ve temiz olarak koklar. Sonra Kur'ân her gün bir iki kere onun ailesine gider ve ona, onların haberlerini getirir. Onların hayır ve ikbali için dua eder. Eğer çocuklarından biri Kur'ân öğrenmişse, bunu ona müjdeler. Eğer çocuğu kötü ir evlat olmuşsa, akşam sabah eve gelerek onun için ağlar. Bu, Sur'a üfürüleceği güne kadar böyle devam eder." (el-Hâris) [81]
3514. Ebû Hureyre ve İbn Abbâs nakletmektedirler: Bir gün Allah Resulı (sallallahu aleyhi veseüem) bize hutbe irat etti.... Zikrettikleri hadiste şu ifadeli geçmiştir: "Kim Kur'ân'ı öğrenir de sonra kasten onu unutursa huzuruna eli ayağı kesik/cüzamlı (yani elleri boş) ve mağlup/yenik olarak Ç Allah ona (unuttuğu) her âyete karşılık bîr yılan musallat eder ve onu ' Kim Kur'ân'ı öğrenir de onunla amel etmez ve dünyanın çer çöpünü ve s ona tercih ederse, Allah'ın gazabını hak eder, Allah'ın kitabını arkaların ve onu az bir değer karşılığında satan Yahudiler ve Hıristiyanların duru düşer. Kim Kur'ân'ı gösteriş ve şöhret için okursa, ya da onunla dünya menfaat ararsa, Allah'ın huzuruna kafatasıyla çıkar ve Kur'ân ensesin vurur, onu cehenneme fırlatır. Oraya düşenlerle birlikte o da cehennem Kim Kur'ân'ı okur da onunla amel etmezse, kıyamet günü Allah onu hasreder, O zaman Yâ Rabbi! Beni niçin kör olarak hasrettin? Oysa o der. Allah: İşte böyle. Çünkü sana âyetlerimiz gelmişti de unutmuştun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun der. Sonra 'lir cehenneme atılır. Kim ilmi Allah rızası ve dinde fakih olmak için Allah'ın bütün meleklere, nebilere ve resullere verdiği sevap kadar şiddetinden dolayı hiçbir azap türü bırakılmaz, hepsine duçar edilir." uza (el-Hâris)
3515. Ebu'l-Âliye demiştir ki: "Biz, Kur'ân'ı öğrendikten sonra ondan flette olup onu unutmamızı günahların en büyüklerinden sayardık.
3516. Ebû Kenefin bildirdiğine göre Abdullah (b. Mes'ûd): "Ben kârinin (Kur'ân okuyucusunun) kilolu olmasını sevmem" demiştir. (Ravi der ki) Ben bunu İbrahim (en-Nehaî)'ye söyledim. Dedi ki: Abdullah: "Ben, kârinin kilolu olup Kur'ân'ı unutmasını sevmem" demiştir. (Müsedded)
3517. Ebû Kinâne'nin bildirdiğine göre Ebû Musa, Kur'ân okuyanları -/ilan 300'e yakın çıktı. Kur'ân'ı tazimle beraber şöyle hitab etti: a^ ki bu Kur'ân sizin için bir ecir, sizin için bir azık, sizin için bir 'ân'a tâbi olun; Kur'ân size tâbi olmasın. Zira kim Kur'ân'a tâbi olursa, onunla cennet bahçelerine iner. Kime de Kur'ân tâbi olursa, ensesine sertçe vurarak onu cehenneme atar.[82] (Müsedded)
3518. Abdullah b. Amr'ın bildirdiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vaellem): "Kur'ân hakkında tartışma yapmayınız; zira onun hakkında tartışma yapmak küfürdür" buyurmuştur.[83] (Ebû Dâvud et-Tayâüsî)
3519. İbn Abbâs demiştir ki: "Allah'ın kitabını (âyetlerini) birbirleriyle karşılaştırmayınız; çünkü bu, kalplerinize şüphe düşürür." (Müsedded)
3520. İbrahim en-Nehaî demiştir ki: "(Selef) Çocuklarına, akılları erinceye kadar Kur'ân öğretmeyi mekruh görürlerdi." (Müsedded) [84]
3521. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (salMahu aleyhi veseîlem): "Kur'ân'ı irab ediniz (yani tefsirini yapınız), gariplerini araştırınız" buyurmuştur. (Ahmed b. Menî' ve İbn Ebî Şeybe) [85]
3522. Ebul-Âliye'nin bildirdiğine göre Muâz b. Cebel üç günden az sürede Kur'ân'ı okuyup bitirmezmiş.[86] (Müsedded)
Konuyla ilgili Zübeyd es-Sülemî'nin hadisi Zühd bölümünde geçmişti.
3523. Abdurrahman b. Abdullah b. Mes'ûd anlatmaktadır: Abdullah, Kur'ân'ı bir Cuma'dan diğer Cuma'ya kadar hatmederdi. Ramazan'da ise üç kere hatmederdi. (Müsedded)
3524. Ebû Ubeyde'nin bildirdiğine göre Abdullah (b. Mes'ûd) Kur'ân'ı üç günde okuyup bitirirdi. Gündüz ondan çok az okurdu. (İbn Ebî Ömer) [87]
3525. Hasan (el-Basrî)'nin bildirdiğine göre Resûlullah (saflallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kim bir gecede yüz âyet okursa, Kur'ân ondan davacı olmaz. Kim iki yüz âyet okursa, onun için bir gecelik İbadet sevabı yazılır. Kim 100-1000 arası âyet okursa, bir kantar sevap kazanmış olarak sabahlar. Kantar sizden birinizin diyeti kadar, yani 12 OOO'dir (dirhemdir)." Sonra şöyle dedi: "Muhakkak ki, evlerin hayırdan en fazla mahrumu olanı, içinde Kur'ân okunmayan'evdir. " (el-Hâris) [88]
3526. Câbir, Allah'ın Resûlü'nün (sallallahu aleyhi veseliem) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Onun için bir kantar sevap yazdır. Bir kantar 100 rıtıldır. Bir rıtü, 12 ukiyyedir. Bir ukiyye 6 dinardır. Bir dinar 14 kırattır. Bir kırat da Uhud dağı gibidir. Kim 300 âyet okursa, aziz ve celil olan Allah meleklere: <Ey meleklerim! Kulum bitkin düştü. Ey meleklerim! Ben sizi şahit tutuyorum ki, ben kulumu bağışladım> buyurur. Kime Allah'tan bir fazilet vesilesi ulaşır da, inanarak ve sevabım umarak onunla amel ederse, Allah onu ona verir. Aksi olursa da, ona göre davranır." (Ebû Ya'lâ) [89]
3527. Ebû Bekir es-Sıddîk demiştir ki: "Eğer Allah'ın Kitab'ı hakkında bilmediğim ya da duymadığım bir şey söylersem, hangi gök beni altında barındırır, hangi yer beni üzerinde taşır!" (Müsedded) [90]
3528. Âişe'nin bildirdiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Ümmetim içinde öyle bir topluluk vardır ki, Kur'ân okurlar ve onu kalitesiz hurma gibi etrafa saçarlar ve onu yanlış tevil ederler. " (Ebû Ya'lâ)
3529. Hz. Ali'ye, Fatiha sûresi sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: "Bize Allah'ın Nebî'si (sallallahu aleyhi vesellem) ondan bahsetti. Sonra rengi değişti. Bir süre onu tekrarlayıp durdu. Hatırlatıldığında: "O, Arş'in altındaki hazineden indi" buyurdu. (İshâk) [91]
3530. İbri Mes'ûd demiştir ki: "Tekrarlanan yediden (Seb'ul-nıesâni'den) maksat Fatiha süresidir." Yunus demiştir ki: Hasan (el-Basrî) de aynı şeyi söylerdi. (Müsedcled) [92]
3531. Amir b. Küreyz'in azatlısı Ebû Saîd'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Mescid'de namaz kılmakta olan Ubey b. Ka'b'ı çağırdı. Ona döndüğü halde cevap vermedi. Namazını kılınca, yanma gitti ve elini elinin üzerine koyarak: "Mescid'den çıkmadan sana, Allah'ın, ne Tevrat'ta, ne de incil'de benzerim indirmediği bir sûre öğretileceğini ummaktayım" buyurdu. Ubey der ki: Belki bunu hatırlar diye yürüyüşümü yavaşlatmaya başladım. Sonra "Yâ Resûlallah! Bana olan vaadin nerede?" diye sordum. "Namaza başladığında ne okuyorsun?" diye sordu. Ben de: "El-hamdü lillahi rabbilâlemîn"i okuyorum dedim ve sûreyi sonuna kadar okudum. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "İste onlar tekrarlanan yedi âyet ve bana verilen yüce Kur'ân 'dır" buyurdu. (İshâk) Bu, miirsel bir hadistir. [93]
3532. İbn Abbâs'm bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Fâtihatii'l-Kitâb, Kur'ân'in üçte ikisine denktir" buyurmuştur. (Abd b. Humeyd) Senedindeki Ebân er-Rakkâşî metruk bir ravidir. [94]
3533. Abdurrahman b. el-Esved demiştir ki: "Kim bir gecede Bakara sûresini okursa, buna karşılık kendisine cennette bir taç giydirilir." (Ahmed b. Hanbel, ez-Zühd) [95]
3534. Şa'bı anlatmaktadır: Hz. Ömer, Ravhâ'ya indiğinde bazı insanların taşlara seğirttiğini gördü. "Bu nedir?" diye sorduğunda "Diyorlar ki, Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bu kayaların yanına gitmişti" dediler. Bunun üzerine: "Sübhânallah. Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) ancak binek sırtında vadileri geçerdi. Namaz vakti geldiğinde (iner) namazım kılardı" dedi, sonra şöyle devam etti: Ben kitaplarını müzâkere günlerinde Yahudilere katılırdım. Bana "Bizim için arkadaşların arasında senden daha değerlisi yoktur, Çünkü sen yanımıza geliyorsun" dediler. Ben de dedim ki: "Bu şundandır: çünkü ben Allah'ın kitaplarının nasıl birbirlerini doğruladığına, Tevrat'ın Furkân'ı (Kur'ân'ı) ve Furkân'm Tevrat'ı nasıl tasdik ettiğine şaşıyorum." Bir gün ben onlarla konuşurken Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) gelip geçti. Ben: "Allah ve O'nun kitabında okuduklarınız aşkına söyleyin, sizler onun Allah'ın elçisi olduğunu bilmiyor musunuz?" diye sordum. "Evet. iliyoruz" dediler. Ben: "Öyleyse helak oldunuz. Vallahi eğer onun Allah'ın elçisi olduğunu biliyorsanız, neden ona tâbi olmuyorsunuz?" dedim. "Hayır helak olmadık. Fakat ona kendisine peygamberlik mesajlarım kimin getirdiğini sorduk. Düşmanımız olan Cebrail'in getirdiğini söyledi. Zira Cebrâîl kabalık, şiddet, harp, helak vb. haller indirir" dediler. "Peki meleklerden sizin barışık olduğunuz kimdir?" diye sordum. "Mîkâîl'dir. O, yağmur, rahmet vb. indirir" dediler. Ben: "Bu iki meleğin Rableri katındaki mertebeleri nedir?" diye sordum. "Biri sağında, diğeri diğer cenahmdadır" dediler. Bunun üzerine ben de şöyle dedim: "Öyleyse Cebrail'in Mîkâîl'e düşman olması helal olamayacağı gibi Mîkâîl'in de Cebrail'in düşmanıyla barış yapması helal olmaz. Ben şahadet ederim ki, o iki melek ve Rableri, onlarla) barış yapanlarla barış, savaş açanlarla da savaş halindedirler." Sonra Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) gittim. Bunu ona haber vermek istiyordum. Yanma vardığımda bana: "Bana (biraz önce) nazil olan âyetleri sana haber vereyim mi?" buyurdu. "Elbette bildir yâ Resûlallah!" dedim ve şu âyetleri okudu: De ki: Allah'ın izniyle Kur'ân'ı kendinden Öncekini doğrulayıcı ve inananlara yol gösterici ve müjdeci olarak senin kalbine indirdiği için, kim Cebrail'e düşman olursa... (Evet) kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mîkâil'e düşman olursa, bilsin ki, Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır [96] "Ya Resûlallah! Vallahi, Yahudilerin yanından kalkmamın tek nedeni sana, onların dediklerini ve benim de onlara dediklerimi iletmekti. Gördüm ki, Allah beni geçmiş!" dedim. Hz. Ömer demiştir ki: "O zaman kendimi Allah hakkı için taştan daha sert gördüm." (İshâk) Hadis mürsel olup senedi sahihtir. [97]
3535. Hz. Ali anlatmaktadır: Bazıları diyor ki, Araplar çiçeğe "Zehra" demekteler. Acemler ise "Enâhîd" ismini vermekteler. İki melek insanlar arasında hüküm veriyordu. Zehra bunlardan her birine arkadaşından habersiz ayrı olarak gitti. Meleklerden biri diğerine: "Ey kardeşim! İçimde bir şey var. Onu sana anlatmak istiyorum" dedi. O da: "Anlat kardeşim. Belki benim içimde olan, senin içindeki gibidir" dedi. Sonra o konuda aynı görüşte ittifak ettiler. Ama Zehra: "Hayır. Siz semaya ne ile çıktığınızı ve yere ne ile indiğinizi bana söylemedikçe buna razı olmam" dedi. Onlar da: "Allah'ın yüce ismiyle iner, yüce ismiyle çıkarız" dediler. Zehra: "Siz bunu bana öğretmedikçe ben sizin istediğinizi size vermeyeceğim" dedi. Bunun üzerine onlardan biri diğerine: "Onu ona öğret" dedi. Diğeri: "Ya Allah'ın azabının şiddetine nasıl dayanırız?" diyerek buna karşı çıktı. Öteki: "Rahmetinin genişliğini umarız" diye cevap verdi ve onu ona öğretti. Zehra, ismi azamı (Allah'ın yüce ismini) telaffuz edip semaya uçtu. Melek onun göğe çıkmasından korkuya kapılarak başım eğdi. Bir daha oturmadı. Nihayet Allah, Zehra'yı değiştirdi ve böylece gökte bir yıldız oldu.[98] (İshâk)
3536. Ali b. Ebî Tâlib'in bildirdiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "Allah Süheyl'e lanet etsin. O, Yemen de vergi tahsildarı (Öşürcü) idi ve sureti değiştirildi. Yine Allah, Zehra'ya lanet etsin. Zira o, iki meleği yanıltmıştır" buyurdu.[99] {İshâk)
3537. ibn Abbas âyeti hakkında şu açıklamayı yapmıştır: şiddetli rüzgârdır.[100] Yine İbn Abbâs'dan şöyle nakledilmiştir: "Faiz yiyenler {kabirlerinden) ancak şeytan çarpmış kimsenin kalktığı gibi kalkarlar [101] Yani, faiz yiyenler kıyamet günü bu halleriyle tanınırlar. Şeytan çarpmış cinnetli kimsenin kalkışı gibi, ayağa kalkamazlar. "Bu hal onların, ^Alışveriş tıpkı faiz gibidir demeleri yüzündendir." Böyle demekle, onlar Allah adına yalan söylemişlerdir. "Oysa ki Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabb'inden bir Öğüt getir de faizcilikten geri durursa, geçmişte olan kendisinedir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faizciliğe dönerse (yani, faiz yerse), işte onlar cehennemliktir, onlar orada temeüi kalacaklardır." "Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız, mevcut faiz alacaklarınızı terk edin [102] âyeti hakkında da şunlan söylemiştir: Bize ulaşan habere göre -Doğrusunu en iyi Allah bilir- bu âyet Sakîf ten Amr b. Avf oğullan ile Mahzûm oğullarından Muğîre oğulları hakkında nazil olmuştur. Muğîre oğullan Sakîfle faizli işlem yapardı. Derken Allah, Resulüne Mekke'de zafer verdi. O gün Allah Resulü (saMahu aleyhi vesellem) faizin bütün çeşitlerini kaldırdı. Tâif halkı, faiz alacaklarının baki kalması, faiz borçlarının ise kaldırılması yönünde anlaşma yapmışlardı. Resûlullah (saMalıu aleyhi vesellem) onlarla yaptığı anlaşma metninin sonuna şöyle yazdı: "Müslümanların sahip oldukları haklara, onlar da sahiptir. Müslümanların yerine getirmesi gereken yükümlülüklerden onlar da sorumludur." Müslümanlar kendileri faiz yemedikleri gibi başkalarına da vedirmemekten sorumlu idiler. Bunun üzerine Amr b. Avf oğulları Muğîre oğullarını alıp Mekke'de bulunan Attâb b. Useyd'e gittiler. Muğîre oğulları: "Biz insanların en faizcisi olduk. Başkaları ise insanlardan faizi kaldırdı" jediler. Amr b. Umeyr oğulları ise: "Biz faiz alacaklarımızın bize ait olduğu vönünde anlaşma yaptık" dediler. Attâb b. Useyd de olayı Allah Resûlü'ne (sallallahu aleyhi vesellem) yazdı ve şu âyet nazil oldu: "Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, bunun Allah'a ve peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin [103] O zaman Amr oğulları Allah ve Resûlü'ne savaş açacak ;üçleri olmadığını anladılar.
"Eğer tövbe ederseniz, sermayeniz sizindir. Böylece (ana paradan fazla îlarak) haksızlık etmemiş ve (eksik alarak) haksızlığa uğramamış olursunuz.
Borçlu darda ise (onu bırakın), eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Bitmiş olsanız borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.
Allah'a döneceğiniz ve haksızlığa uğratılmaksızın herkesin kazancının Kendisine eksiksiz verileceği günden korkunuz. [104]
Bu son âyetle Nisa sûresinin son âyetinin Kur'ân'm en son inen âyetleri olduklarını söylemişlerdir. (Ebû Ya'lâ) [105]
3538. Mücâhid bir hadis zikretti. Ravilerden Yezîd dedi ki: Fazl b. Atıyye'den de şöyle dediği nakledilmiştir: Kırk yıl 12 fersahlık bir alanda dönüp durdular. Vadiye indiklerinde ortalarına boğa başı gibi bir kaya kondu. Ondan on iki pınar fışkırdı."
Süleyman et-Teymî kanalıyla Ebû Miclez'den: "Bulutla üzerlerine gölge yaptık [106] âyeti hakkında: "Bulut onların üzerlerine Tih çölünde gölge yaptı" yorumu nakledilmiştir. (İbn EbîÖmer)
3539. Ebu'd-Derdâ demiştir ki: Erkek hanımını boşuyor, sonra "Şaka yaptım" diyordu. Köle azat ediyor, sonra "Şaka yaptım" diyordu. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah "Allah'ın âyetlerini alaya almayın [107] âyetini İnzal buyurdu. Allah Resulü de (sallallahu aleyhi vesellem): "Kim hanımını boşar ya da köle azat eder de Şaka yaptım derse, onun hu sözü bir anlam ifade etmez-Sözü yerini bulur ve onu bağlar [108] buyurdu. (İbn Ebî Ömer)
3540. Ubey b. Ka'b âyetini okurken kelimesindeki zâyı noktalı okurdu (yani şeklinde okumazdı) (Müsedded) [109]
3541. İbn Abbâs: Yiyeceğine ve içeceğine bak henüz bozulmamıştır") âyetinde [110] yer alan kelimesini "değişmemiştir" şeklinde açıklamıştır. (Ebû Ya'lâ) [111]
3542. Mücâhid'in bildirdiğine göre Ebû Zer, Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) imanın ne olduğunu sordu. Allah Resulü de "Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyi olmak demek değildir.[112] âyetini okudu.
Hadis mürsel olup senedi sahihtir. Ayrıca bir de şahidi vardır.[113] (îshâk)
3543. İkrime demiştir ki: Hüseyin b. Ali'ye Şam dönüşünde imanın ne olduğu soruldu. O da: "Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyi olmak dernek değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, âhiret gününe, yeleklere, kitaplara, peygamberlere inanır.[114] âyetini okudu.[115] (İshâk) Hadisin başka bir tariki daha vardır.
3544. Saîd b. el-Müseyyib'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Başına musibet gelen bir Müslüman, kırk yıl sonra o musibetini hatırlayarak istircâ çekerse (Biz Allah'tan gelmişiz yine O'na döneceğiz" derse), muhakkak Allah o gün kendisine başına musibet geldiği gündeki gibi ecir verir" buyurmuştur. (el-Hârİs) Bunu İmam Ahmed, Fâtiraa binti'l-Hüseyin kanalıyla Hz. Hüseyin'den tahrîc etmiştir.
3545. Câbir anlatmaktadır: Hz. Peygamber'e (saöallahu aleyhi vesellem) bir adam gelerek "Benim bir komşum var. Gecenin başında Kur'ân okuyor, sonra ıırsıziık yapıyor" diye yakındı. Allah Resulü (salJallahu aleyhi vesellem) de: "Eğer o trçekten gecenin başında Kur'ân okuyorsa bu, onu gecenin sonunda hırsızlık yapmaktan alıkoyar" buyurdu. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [116]
3546. İbn Abbâs: [117] ile ilgili olarak: ("gökten sağanak halinde boşanan") âyeti kelimesi, "yağmur" demektir, açıklamasını yapmıştır. (Ebü Ya'lâ) [118]
3547. İbn Abbâs demiştir ki: "Şahadet ederim ki, belli bir vadeye kadar garanti edilen selef akdini Allah helal kılmış ve buna izin vermiştir. Zira şanı yüce Allah buyurmuştur ki: "Ey İnananlar! Birbirinize belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız.[119] (İbn Ebî Ömer)
3548. Salim demiştir ki: Abdullah (b. Ömer) onun, yani orta namazın [120] sabah namazı olduğunu düşünürdü. (İshâk) [121]
3549. Hz. Ali demiştir ki: Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellera) [122] "orta namazı"nm ne olduğunu sordum. "Bu, ihmal edilmiş olan İkindi namazı dır" buyurdu. (Müsedded) [123]
3550 Ebû Cafer Muhammed b. Ali ve Nâfı' b. Ömer'in bildirdiklerine göre Ömer'in azatlısı Râfi' onlara şöyle anlatmış: Dediğine göre kendisi Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) eşleri döneminde mushaf yazarmış. Demiştir ki: Bana Hafsa bir mushaf yazdırttı. "Bakara sûresinin şu âyetine geldiğinde onu yazma, bana getir. Onu sana Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) duyduğum şekliyle ben imlâ ettireceğim" dedi. Söz konusu âyete ulaştığımda onu yazdığım sayfayı kendisine götürdüm. Şöyle yaz, dedi:[124] (Ebû Ya'lâ) [125]
Derece/Mertebenin [126] tefsiri ile ilgili Ebû Ubeyde hadisi Cihâd kitabının Atıcılığın faziletine dair bölümünde geçmişti. [127] âyeti [128] ile ilgili Ubâde hadisi Evlilik kitabının Boşamanın geçerliliğine dair bölümünde geçmişti.[129]
3551. İbn Abbâs: (Bakara 197'de geçen) hakkında maksat cinsel ilişkidir, hakkında, dan maksat günahlardır hakkında da dan maksat tartışmadır" demiştir. (Ebû Ya'lâ) [130]
3552. Saîd b. el-Müseyyib demiştir ki: Suhayb muhacir olarak Hz. Peygamberin (sallallahu aleyhi veseüem) yanma gitmek üzere yola çıktı. Peşine bir grup Kureyşli takıldı. O da bineğinden inerek ok çantasmdaki okları çıkarıp yaydı. Sonra şöyle seslendi: "Ey Kureyş topluluğu! İyi bilirsiniz ki, ben sizin en iyi ok atıcılarınızdan biriyim. Allah'a yemin ederim ki, çantamdaki bütün oklarımı atıp bitirmedikçe bana yaklaşamayacaksınız. Ondan sonra da kılıcımı çekip onunla, elimde ondan bir parça kaldığı sürece çarpışacağım. Ondan sonra da ne isterseniz onu yapın. İsterseniz size Mekke'deki malımın ve dirhemlerimin yerini göstereyim, yolumdan çekilin." Müşrikler; "Tamam. Olur" dediler. Hz. Peygamber'in (salkllahu aleyhiveseHem) yanma ulaştığında Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Ebû Yahya! Bu kârlı bir alışveriş oldu. Ebû Yahya! Bu kârlı bir alış veriş oldu" buyurdu. Bu konuda şu âyet indi: "Yine insanlardan öyleleri vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir.[131] (el-Hâris) Bunu İbn Ebî Hatim Tefsirinde tahrîc etmiştir.
3553. Ebû Meysere'nin bildirdiğine göre Hz. Ömer: "Ey Allah'ın Resulü! Burası Rabbimizin halili/dostu (İbrahim)'in makamıdır. Burasını namazgah edinsek mi?" diye sordu. Bunun üzerine "Siz de Makâm-ı İbrahim'den Kendinize bir namazgah edinin [132] âyeti nazil oldu. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
3554. İbn Abbâs: gözetiyorlar ki, Allah, buluttan gölgelikler içinde meleklerle birlikte geliversin de iş bitirilİversin) [133] âyetinde yer alan kelimesini "parça parça olmuş bulutlar" diye açıklamıştır. (Ebû Ya'lâ)
3555. İbn Abbâs: "İnsanlar tek bir ümmetti [134] âyetini "Hepsi de İslam üzere İdiler" diye açıklarken, Kelbî: "Hepsi küfür üzere idi" dîye açıklamıştır.[135] (Ebû Ya'lâ)
3556. Ebû Saîd el-Hudrî demiştir ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi veseliem) zamanında bir adam hanımıyla arkadan cinsel ilişki kurdu. "Falan kimse hanımına arkadan yanaştı" dediler. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah: "Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın [136] âyetini indirdi. (Ebû Ya'lâ) [137]
3557. Useyd b. Hudayr anlatmaktadır: Bir gece ben namaz kılarken birden kandiller gibi gökten inen bir ışık gördüm. Bunu görünce secdeye kapandım. Useyd olayı Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) anlattığında: "Ey Ebû A tık! Ona bakmaya devam etseydin ya!" buyurdu. O da: "Bakamadım. Onu görünce hemen secdeye kapandım" diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Eğer devam edebilseydin, bir takım olağanüstülükler görecektin. Onlar Kıtr'ân dinlemek için inen meleklerdir" buyurdu.[138] (İshâk)
Diğer rivayette ise "Bir gece namaz kılarken Bakara suresini okuyordum..." şeklinde geçmiştir.
3558. Ebû Seleme anlatmaktadır: Useyd b. Hudayr bir gece namaz lalarken gördüğünü şöyle anlattı: "Beni bulut gibi bir şey kapladı. İçinde kandiller vardı. Hanımım da yanıma durmuştu ve hamileydi. Kısrağım evde bağlıydı. Kısrağın ürkmesinden, kadının korkuya kapılıp çocuğunu düşürmesinden endişe ettim ve hemen namazımı bıraktım. Sonra sabah olunca bunu Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) anlattım. Bana: "Ey Useyd! Kur'ân oku! O, Kur'ân dinlemek için inmiş bir melekti" buyurdu.[139] (İshâk)
3559. Âişe'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Bakara sûresini bölmüştür.[140] (Ebû Ya'lâ)
3560. Sehl b. Sa'd'm bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: zirvesi vardır. Kur'ân'ın zirvesi de Bakara süresidir. Kim bir gece evinde Bakara sûresini okursa, Şeytan o eve üç gün giremez. [141] (Ebû Ya'lâ)
3561. Hz. Ömer demiştir ki: "Aklı eren hiç kimsenin Bakara sûresinin son âyetlerini okumadan uyuyacağını sanmam. Zira onlar, Arş'm altındaki hazineden indirilmiştir." (Müsedded)
3562. Avf b. Mâlik anlatmaktadır: Ebû Zer, Resûlullah (sallaJJahu aleyhi
veseUera)'in yanma oturdu... Zikrettiği hadiste şu ifadeler geçmiştir: Dedim
ki: "Ya Resûlallah! Allah'ın sana indirdiklerinden hangisi daha
büyüktür?." "Allahü lâ ilahe illâ huve'l-hayyûl kayyûm.... "
buyurdu, (ishâk) [142]
Kürsî'nin vasfedildiği Ebû Zer'den gelen bir hadis Peygamberlerle İlgili Hadislerin başında geçmişti. [143]
3563. Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr demiştir ki: "Abdurrahman b. Avf evine girdiğinde, evin köşelerinde Âyetel-Kürsî'yi okurdu." (Ebû Ya'lâ)
3564. Hasan (el-Basrî) demiştir ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi v^ellem) şöyle buyurdu: "Kur'ân'ın en üstünü Bakara süresidir. Ondaki en büyük âyet ise Ayete'' 1-KürsVdir. Zira Şeytan içinde Bakara sûresi okunan evden kaçar." (el-Hâris)
Hadis mürsel olup Hasan'a kadarki senedi sahihtir.
3565. Hâlid b. Ar'are anlatmaktadır: Hz. Osman öldürüldüğünde.....Hz. Ali'den bir kıssa naklettikten sonra onun şu sözünü aktardı: "Şüphesiz insanlar için kurulan ilk ev (mabet), Mekke'deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kâbe)dir [144] Doğrusu o, ilk ev değildir. Hz. Nûh, Hz. İbrahim'den önce gönderilmişti ve hepsi de evlerde idi. Fakat o, çok mübarek ve âlemlere hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulmuş ilk evdir. Orada apaçık deliller vardır, İbrahim'in makamı vardır; kim oraya girerse, güvenlik içinde olur." (İshâk ve el-Hâris) [145]
Meğâzi kitabının Uhud Vak'ası bölümünde Yüce Allah'ın "Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. [146] âyetinin tefsiri ile ilgili bir hadis yer almıştır.
3566. Mücâhid demiştir ki: "Kim oraya girerse, güvenlik içinde olur [147] âyeti, senin "Gir, güvendesin" sözün gibidir. (Müseclded)
3567. Abdullah (b. Mes'ûd) demiştir ki: "Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz âhireti istiyordu [148] âyeti ininceye kadar Hz. Peygamber'in (sallallahualeyhi vesellem) ashabından bir kimsenin dünyayı isteyeceğini düşünmezdim.[149] (Ebû Bekirb. EbîŞeybe)
3568. Huceyr b. Beyân'ın [150] bildirdiğine göre Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "Akrabası olan bir kimse, akrabasına giderek Yüce Allah'ın ona verdiği nimetlerin fazlasından kendisine vermesini ister de akrabası cimrilik edip vermezse, mutlaka kıyamet günü onun karşısına dil çıkarıp çeken erkek bir yılan çıkarılır ve yılan, onun boynuna dolanır" buyurmuştur. Sonra şu âyeti okudu: "Allah'ın, kendilerine lütfundan verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır o, kendileri için serdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.[151] (Ebû Bekirb. EbîŞeybe)
3569. Mücâhid anlatmaktadır: el-Hâris b. Süveyd Müslüman olmuştu. Sonra kavmine katılarak inkâr etti. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi: "İnandıktan, Peygamber'in hak olduğuna şahadet ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâra sapan bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez [152] Kendi kavminden bir adam bu âyetleri ona götürerek kendisine okudu. Haris onları işitince: "Vallahi, sen bildiğim kadarıyla dürüst birisin. Muhakkak ki Resûlullah, senden daha dürüsttür. Allah ise elbette üçünüzün en dürüst olanıdır" dedi. Sonra tekrar dönüp iyi bir Müslüman oldu. [153] (Müsedded)
3570. İbn Abbâs demiştir ki: "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz [154] âyetiyle kastedilenler, Medine'ye hicret edenlerdir. (el-Hâris) [155]
3571. Abdullah (b. Mes'ûd) (Âl-i İmrân 154'de geçen uyuklama ile ilgili alarak) demiştir ki: "Savaş esnasında uyumak güvenliktir. Namazda uyumak ise Seylan'dandır." (Müsedded)
3572. Ebu'l-Huveyris'in bildirdiğine göre o, el-Hakem b. Minhâl'dan şöyle dediğini işitmiş: Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Ömer'e: "Bana burada
bulunan Kureyşîîleri topla!" buyurdu. O da topladı. (Ebû Ya'lâ) Kalbi İncelten Hususlar ve Zühd kitabında geçmişti. [156]
3573. Ebû Abdurrahman bildiriyor: İbn Abbâs'a: İbn Mes'ûd âyeti ("Hiçbir peygamberden ganimet malını gizlemesi [devlet-miUet malının aşırılması] yakışık almaz") [157] şeklinde okumaktadır, dedim. Bana şöyle dedi: "O şekilde okuması da caizdir. Ama doğrusu şeklindedir. Yani, Allah hiçbir peygamberini hain (ganimet malına hıyanet eden) yapmaz, demektir." (Ahmed b. Menî') [158]
3574. Ebu'l-Mühelleb anlatmaktadır: Hz. Âişe'nin yanma girerek "(İş), ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kötülük yapan, o yüzden cezalandırılır [159] âyetini sordum. "Maksat, dünyada iken başınıza gelenlerdir" dedi. (İshâk)
3575. Abdullah b. Amr b. el-Âs demiştir ki: "Büyük günahlar yedidir: Allah'a ortak koşmak, Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı bir kimseyi haksız olarak öldürmek, anne babaya karşı gelmek, savaş meydanından kaçmak, iffetli kadına zina iftirası atmak, faiz yemek ve bir de yetim malı yemek." Hadisin senedi hasendir.[160] (ishâk)
3576. Taysele b. Meyyâs el-Hüzelî demiştir ki: Necedât'la birlikte oldum ve kesinlikle büyük günahlardan olduğunu sandığım bazı günahlar işledim. Bu durum İbn Ömer'e sorulunca şöyle cevap verdi: "Büyük günahlar dokuzdur: Allah'a ortak koşmak, haksız yere bir cana kıymak, savaş meydanından kaçmak, iffetli bir kadına zina iftirası atmak, faiz yemek, yetim malı yemek, Mescid-i Haram'da dinsizlik yapmak, büyücülük yapan kadmm işi ve bir de çocuklarının itaatsizliği sebebiyle anne babanın ağlaması." İbn Ömer benim korktuğumu görünce "Cehenneme girmekten korkuyor musun?" diye sordu. "Evet" dedim. "Peki cennete girmek ister misin?" diye sordu. "Evet" dedim. "Anne baban sağ mıdır" diye sordu.... (İshâk) Hadis, daha önce Edeb kitabında geçmişti.[161]
3577. Saîd b. Cübeyr demiştir ki: Mikdâd b. el-Esved, bir müfrezeye katılmıştı. Derken müşrik bir topluluğa rastladılar ve insanlar (onları görünce) kaçtılar. Yalnız bir adam, ailesi ve malıyla orada kaldı ve: "Şahadet ederim ki, Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi. Ama Mikdâd onu öldürdü. Kendisine: "Sen, Allah'tan başka tanrı bulunmadığına şahadet ettiği halde onu öldürdün mü?" denildiğinde ise: "O, aslında malını ve ailesini alıp kaçmak istemişti" diye cevap verdi. "Allah Resulü aramızdadır. Meseleyi ona sorun" dediler ve Allah'ın Resulü'ne (sallallahu aleyhi vesellem) giderek olayı kendisine anlattılar. Allah Resulü (sallallahu aleyhi-vesellem): "Sen, Allah'tan başka tanrı bulunmadığına şahadet ettiği halde onu öldürdün mü?!" buyurdu. Mikdâd yine: "O, aslında malını ve ailesini alıp kaçmak istemişti" dedi. Bu olay üzerine şu âyet nazil oldu: "Ey iman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman, mü'mini kâfirden ayırmak için iyice araştırın. Size selâm veren kimseye, dünya hayatının menfaatini gözeterek, Sen mü'min değilsin demeyin. Allah katında çok ganimetler var. İslâm'a ilk girdiğiniz zaman siz de öyle idiniz.[162] Yani, müşriklerle beraber olduğunuz zaman inancınızı gizlerdiniz. Sonra Allah size lütufta bulundu. İslam'ı üstün kıldı. Onun için iyice araştırın. (el-Hâris)
3578. Feltân b. Âsim bildiriyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile beraber oturuyorduk. Derken kendisine vahiy indi. Kendisine vahiy inerken gözleri açık kalır, kulağı, gözü ve kalbi kendisine Allah'tan gelen vahye dikkat kesilirdi. Vahiy inzali bitince kâtibe şöyle buyurdu: "Şöyle yaz <=Mü'minlerden oturanlarla Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihat edenleri, derece itibariyle, oturanlardan üstün kıldı. Allah onların hepsine de cenneti vaat etmiştir. Bununla beraber Allah mücahitlere, oturanların üzerinde büyük bir ecir
vermiştir. [163] Bunu duyan ama İbn Ümmü Mektûm ayağa kalkarak: "Yâ Resûlallah! Bizim günahımız nedir?" diye sordu. Bunun üzerine Allah yine vahiy indirdi. Âmâya: "Resûlullah'a vahiy iniyor" dedik. O da ayakta kalarak: "Allahım! Sana tövbe ederim" dedi. Allah Resûlü'ne (sallallahu aleyhi vesellem) vahiy ıüzulü bitince (kâtibe) buyurdu ki: "Şunu da yaz: (Müminlerden) özür sahibi olmaksızın (oturanlarla). [164] (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Ebû Yala ve Bezzâr) [165]
3579. Muhammed b. el-Münteşir bildiriyor: Bir adam Ömer b. el-Hattâb'a: "Ben, kesinlikle Allah'ın kitabındaki en ağır âyeti biliyorum" dedi. Ömer de üzerine gidip onu kırbaçla dövdü ve: "Niçin onu unutuyorsun da sonra öğreniyorsun" diye çıkıştı. Böylece ayrıldı. Ertesi gün o zâta Ömer: "Senin dün bahsetmiş olduğun âyet hangisiydi?" diye sordu. O da: "Beni bıraktın mı ki haber vereyim?" dedi. Ömer: "Gece uyuyamadım" deyince "Ey mü'minlerin emiri, aziz ve celil olan Allah buyurmuştur ki: "Kim bir kötülük yaparsa, o yüzden cezalandırılır..[166] yani, bizden kim bir kötülük yaparsa, mutlaka o yüzden cezalandırılacaktır" dedi. Ömer de: "Bu âyet nazil olduğu zaman günlerce yiyecek ve içecekten bir fayda görmeksizin yaşadık. Sonra Allah şu âyeti indirerek ruhsat verdi: "Kim bir kötülük işler yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlanmasını dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur [167] (İshâk) [168]
3580. Ka'b b. Zühl el-İyâdî anlatmaktadır: Babamla birlikte Ebu'd-Derdâ'ya gidip gelirdik. Bu esnada onu Allah Resûlü'nden (sallaEahualeyhiveseîlem) şöyle naklederken işittim:
"Biraz. Önce bana Rabbimden "Kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlanmasını dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur [169] âyeti nazil oldu. Önceki âyet, yani "Kim bir kötülük yaparsa, o yüzden cezalandırılır.[170] âyeti insanlara ağır gelmişti. Bu yüzden ashabımı bununla müjdelemek istedim." Ka'b dedi ki: "Yâ Resûlallah! Kişi zina etse, hırsızlık yapsa da sonra bağışlanmayı dilese, bağışlanır mı?" diye sordum. "Evet. Bağışlanır" buyurdu. Ben tekrar: "Ya Resûlallah! Zina etse, hırsızlık yapsa da sonra bağışlanmayı dilese, bağışlanır mı?" diye sordum. "Evet. Bağışlanır" buyurdu. Ben aynı şeyi üçüncü kez sorunca: "Uveymlr'in burnu sürtse de bağışlanır" buyurdu. Sonra Ka'b b. Zühl: "Ebu'd-Derdâ'yı parmağıyla kendi burnuna dokunurken gördüm" demiştir. (Ebû Ya'lâ) [171]
3581. Hâlid b. Ar'are anlatmaktadır: Hz. Osman öldürüldüğünde.... diye başlayan hadiste ayrıca şunlar yer almıştır: Sonra bir başkası ayağa kalkarak Hz. Ali'ye: "Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir günah yoktur [172] âyetini sordu. "Bana böyle şeyler sorun" dedi ve sonra şöyle cevapladı: "Maksat şudur: Bir adamın iki hanımı olur. Bunlardan biri âciz veya çirkef biri olur. Adam da onunla iki veya üç gecede bir kendisiyle ilişki kurma konusunda sulh yapar." (İshâk) [173]
3582. ez-Zübeyr b. el-Avvâm, bir adamı Resûlullah'a (saUallahu aleyhi veelian) dava etti. Adam da: "Amcasının oğlu olduğu için onun lehine hüküm verdi" dedi. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu âyeti indirdi: "Hayır! Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir burukluk duymaksızın, tam bir teslimiyette boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.[174] (el-Humeydı)
3583. Amr b. Dînâr, Ümmü Seleme'nin çocuklarından bir zâttan şöyle dediğini nakletmiştir: Zannedersem Ümmü Seleme şöyle dedi: Zübeyr ve bir adam Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) huzurunda davalı oldular. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem), Zübeyr'İn lehine hüküm verince adam: "Onun lehine hüküm verdi. Çünkü o onun amca oğludur" dedi ve ağzıyla onunla eğlendi. Onu gören bir Yahudi: "Şuna bakın, Hz. Peygamber'le ağız yapıp eğleniyor. Biz onlardan daha saygılı/itaatkâr olduğumuz halde, (Allah) bize, birbirimizi öldürmemizi emretmişti" dedi. (İbn Ebî Ömer) [175]
3584. Zâzân'm naklettiğine göre Abdullah (İbn Mes'ûd) şöyle demiştir: Allah yolunda öldürülmek, emanete hıyanet dışındaki bütün günahları affettirir. Allah yolunda öldürülen şehit getirilir ve ona: "Emaneti (sahibine) ver" denir. "Nasıl ödeyeyim ki, o dünyada iken harcanıp gitti" diye cevap verir. Bunun üzerine: "Onu alıp Hâvİye'ye' (cehenneme) götürün" diye emir verilir. Hâviyenin dibine ulaştığında emaneti kaybolup gittiği gündeki şekliyle karşısına çıkar. Onu alıp omuzuna koyar ve cehennemden çıkmaya Taşlar. Tam oradan çıktığını düşündüğü anda önce emanet, peşinden de cendisi, yuvarlanır ve sonsuza dek böyle yuvarlanmaya devam ederler. Sonra Abdullah (b. Mes'ûd) şu âyeti okudu: "Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder [176] (Müsedded)
3585. Huzeyfe demiştir ki: "Senden fetva istiyorlar. Deki: "Allah size âle (babası ve çocuğu bulunmayan muns)nin mirası hakkında hükmünü Açıklıyor [177] âyeti nazil olduğunda Hz. Peygamber {sallalbhu aleyhi vesellem) yolculukta idi. Etrafına baktı, Huzeyfe'yi gördü ve onu ona okudu Huzeyfe âyeti iyice belledi. Sonra etrafına baktı, Hz. Ömer'i gördü ve o da onu ona okuttu. Sonra Hz. Ömer halife seçilince kelâle konusunda hüküm vermek istedi. Huzeyfe ile karşılaştı. Bunu ona sorunca Huzeyfe şöyle karşılık verdi-"Vallahi, eğer senin idarenin, beni sana o konuda daha evvel söylediğinden başka bir şey söylemeye zorlayacağını sanıyorsan, ben gerçekten ahmağım demektir." Hz. Ömer: "Allah esirgesin seni. istediğim bu değildir" deyince şöyle dedi: Bu âyet Resûlullah'a (sallaHıu aleyhi vesilem) nazil olunca onu bana öğretti. Ben, bana öğrettiği gibi sana öğrettim. Vallahi, bunun üzerine başka bir şey asla katmam." (İbn Ebî Ömer) [178]
3586. Ebû Berze'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veelfem) şöyle buyurmuştur: "Allah, kıyamet günü ağızlan tutuşmuş alev alev yanan bir topluluk diriltir." "Onlar kimlerdir ya Resûlallah?" diye sorulunca şöyle buyurdu: "Yüce Allah'ın şöyle buyurduğunu bilmez misin?: Yetimlenn mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar [179] (Ebû Ya'lâ)
3587. Enes b. Mâlik derdi ki: "Allah'tan korkun ve emâneti sahibine
verin. Zira azîz ve celîl olan Allah
Emânetleri sahiplerine veriniz [180] diye emretmektedir." (Ebû Ya'lâ)
3588. İbn Abbâs demiştir ki: Damre b. Cündüb evinden muhacir olarak yola çıktı ve ailesine: "Beni putperestlik topraklarından çıkarın, Resûlullah'a (saUallahu aleyhi vesellem) götürün" dedi. Ancak Hz. Peygamber'in (sallallu aleyhi vesellem) yanma ulaşamadan yolda vefat etti. Bunun üzerine "Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur.[181] âyeti nazil oldu. (Ebû Ya'lâ)
3589. Amr b. Şuayb'm, babasından, onun da dedesinden naklettiğine göre Resûlullah (saüallahu aleyhi vesellem): "Müttefiklerinize karşı, yeminlerinizle sağlamlaştırdığını akitlerinizi yerine getiriniz" buyurdu. Ashabı: "Yâ Resûlallah! Onların akitleri nedir?" diye sordular. "Diyetlerini ödemek ve yardım etmek" buyurdu. (el-Hâris)
3590. Mücâhid demiştir ki: "Hz. Musa, her oymaktan iki adam seçti. Hep birlikte zorbaların şehrine girdiler. Ama Yûşa b. Nûn ve Kâlib b. Yuganna dışında bütün kavimler çıkıp kendi oymaklarını oraya girmekten menetti.[182] (İbn Ebî Ömer)
3591. Verkâ aynı hadisi "(Bu ikisi ise oymaklarına) onların üzerlerine yürümeleri emrini vermişlerdir" ilavesiyle zikretmiştir. (Ahmed b. Men?')
3592. Fadl b. Atiyye demiştir ki: "(İsrâîl oğulları) 12 fersahlık alanda kırk yıl şaşkın şaşkın dolanıp durdular. Ortalarına öküz başı gibi başı olan bir kaya kondu. Vadiye indiklerinde ondan on iki pınar fışkırdı. Hareket ettikleri zaman onu bir öküze yüklerler ve su kesilirdi." (İbn Ebî Ömer)
3593. Atiyye el-Avfî demiştir ki: "12 fersahlık alanda kırk yıl şaşkın şaşkın dolanıp durdular. Ortalarına öküz başı gibi bir kaya konuldu. Onu bir Öküzün sırtında taşıyorlardı. Bir yerde konakladıkları zaman onu indirirler, Hz. Musa ona vurur ve ondan on iki pınar fışkırırdı. Hareket ettiklerinde bir öküze yüklerler ve su kesilirdi.[183] (Ahmed b. Menî')
3594. İkrime yüce Allah'ın "Kırk sene o mukaddes yer onlara haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar [184] âyeti hakkında "Yani, sonsuza dek oraya girmeleri onlara haram kılınmıştır. Yeryüzünde kırk yıl şaşkın şaşkın dolaşacaklardır" açıklamasını yapmıştır.[185] (Ahmed b. Menî')
3595. Ümmü Amr binti İsâ demiştir ki: Bana amcam anlattı. Bir yolculuk sırasında Peygamber (sallahuafeyhivesellem) ile berabermiş ve Allah'ın Resûlü'ne (salbilahu aleyhi vesellem) Mâide sûresi nazil olmuş. Dedi ki: "O'na vahiy inmekte olduğunu anladık. Çünkü sûrenin ağırlığından devesi Adbâ'nın kürek kemikleri incelmişti." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [186]
3596. İbn Abbâs demiştir ki: "Ben, Muhanımed'in ashabından daha hayırlı bir topluluk görmedim. Vefatına kadar kendisine sadece on üç soru sordular. Bunların hepsi de Kur'ân'da zikredilmektedir." (Ebû Ya'lâ) [187]
3597. Câbir: "Onlar yalana kulak verirler [188] ifadesinden maksadın. Medine Yahudileri; "Sana gelmeyen diğer bir topluluğa kulak verirler [189] ifadesiyle de Fedek halkının kastedildiğini söylemiştir.[190] (el-Humeydî)
3598. Iyâd el-Eş'arî'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallahu aleyhi vesellem) Musa'ya işaretle: "Onlar bunun kavmidir" buyurdu. Yani "Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir topluluk/kavim getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler [191] âyetinde kastedilenler. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [192]
3599. Katâde demiştir ki: Bundan sonra "Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet [193] âyeti nazil olunca Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Bugün biz Yahudiler, Hıristiyanlar ve diğer din mensuplarına hükmediyoruz" buyurdu (el-Hâris)
3600. Hamiye b. Rikâb anlatmaktadır: Selmân'a "Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır. Üstelik onlar büyüklük taslamazlar [194] âyetini sordum. Şöyle cevap verdi: "Bırak, keşişler manastırlarında ve dağ başlarında/harabelerde kalsınlar. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana âyeti "Çünkü onların içinde sıddıkler/doğrular ve rahipler vardır" diye okuttu. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [195]
3601. Yahya b. Abdülhamîd, Nusayr b. Ziyâd'dan hadisi şu ifadeyle nakletmiştir: "Maksat, manastırlarda ve dağ başlarındaki rahiplerdir. Bırak, onlar oldukları gibi kalsınlar." Selmân dedi ki:
3602. Berâ b. Âzib şöyle demiştir: Resûîullah'a {sallallahu aleyhi vesellem) bir şey sormak isterdim de üzerinden bir yıl geçtiği halde kendisinden çekinir, soramazdım. Bu yüzden Bedevilerin gelmesini arzu ederdik. (Ebû Ya'lâ)
Hasan'ın Ebû Bekre'den naklettiği, Yüce Allah'ın "Onlar, yaptıkları kötülüklerden birbirlerini menetmezlerdi. Yaptıkları şey ne kötü idi âyetiyle ilgili hadis, İman kitabında geçmiştir.[196]
3603. Ebu'l-Âliye demiştir ki: İnsanlar, Ömer b. el-Hattâb'ın yanmdaydılar. "Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım [197] âyetinden bahis açıldı. Yahudilerden bir adam dedi ki.... Sonra Ömer: "Allah bizim için işi kemale erdirdi. Anladık ki, ondan sonra eksilme/iniş olacaktır" dedi. (Ishâk)
3604. İbn Abbâs'm bildirdiğine göre Nebî (sallallahu aleyhi vesellem) hutbesinde ve Tevbe sûrelerini okudu, ardından: "Allah in bu sûrelerde helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kabul ediniz" buyurdu. (Abd b. Humeyd)
3605. el-Kâsım nakletmektedir: Hz. Âişe, insanların "Yırtıcılardan keskin dişleri bulunan her hayvan haramdır" dediklerini duyunca şu âyeti okudu: "De ki: "Bana vahyolunanda, (bu haram dediklerinizi) yiyen kimse için haram edilmiş bir şey bulamıyorum..[198] Dolayısıyla, toprak tencerenin suyu sarıya dönüşür de bu, onu haram kılmaz.[199] (Müsedded}
3606. Ğudayf b. el-Hâris bildiriyor: Hz. Ömer'e bir valisi şöyle yazdı: Bizim Samireli komşularımız vardır. Bunlar Tevrat ve İncil'in bazı bölümlerini okuyorlar ve yeniden dirilmeye inanıyorlar. Onların kestikleri hakkında ne buyurursun." Hz. Ömer de ona cevabi mektubunda şöyle dedi: "Eğer Tevrat veya İncil'in bazı bölümlerini okuyorlar ve Allah'ın adını anıyorlarsa, onların kestikleri de Ehl-i Kitab'm kestikleri gibidir." (Müsedded)
3607. Câbir b. Abdullah anlatmaktadır: Ehl-i kitaptan bir adam zina etti ve Fedek halkı Medine Yahudilerinden bazı kimselere: "Bu konuyu jVtuhammed'e sorun. Eğer celde (kırbaç) cezasını emrederse, kabul edin; recmi (taşlamayı) emrederse, kabul etmeyin" diye mektup yazdılar. Onlar da sordular. Allah Resulü (sallallahu aleyhi veseliem): "Bana en bilgili iki kişinizi gönderin" buyurdu. Sonra İbn Sûriyâ adında kör bir adamla birlikte bir zât daha geldi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesdlem) onlara: "Sizler kavminizin en bilginleri misiniz?" diye sordu. Onlar da: "Kavmimiz böyle değerlendirdi" dediler. Sonra Nebî (sallallahu aleyhi veseliem): "İsrail oğulları için denizi yaran, size bulutla gölge yapan, sizi Firavun hanedanından kurtaran ve Isrâîl oğullarına kudret helvası ve bıldırcın kuşunu indiren (Allah) aşkına söyleyin, Tevrat'ta recim hakkında ne buluyorsunuz?" diye sordu. Biri diğerine: "Böyle bir ricada hiç bulunulmamıştır" dedi. Sonra şöyle cevap verdiler: "Orada şunu bulmaktayız: Zina olayı iyice incelenmelidir. Eğer dört kişi, sürme kaleminin sürmedana girip çıktığı gibi erkeğin (zekerini) sokup çıkardığını gördüklerine dair şahitlik ederlerse, recim gerekir." Bunu işitince Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "İşte doğrusu budur" buyurdu ve emir verdi, adam recmedildi. Bu konuda "Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hükmet, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen, sana hiçbir zarar veremezler. Eğer aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever [200] (el-Humeydî) [201]
3608. Süryân'dan da benzer hadis nakledilmiş olup başı: "Eğer size bu verilirse, atın, bu verilmezse sakının [202] şeklindedir. Ravi demiştir ki: Âyet, Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesdlem) gelen İbn Sûriyâ hakkında nazil olmuştur.....
Başını zikretmediği hadise şu ilaveyi yapmıştır: "Öpmek zinadır [203] Sonu ise "Sürme kaleminin sürmedana girdiği gibi.... onu recmet" şeklindedir. Sonrası zikredilmemiştir.
Hadis Ebû Dâvud ve başka kaynaklarda da daha kısa bir metinle geçmiştir. {Ebû Ya'lâ) [204]
3609. Nâfi'nin bildirdiğine göre Abdurrahman b. Ebî Hureyre, İbn Ömer'e denizin kıyıya attığı pek çok balığın hükmünü sordu. İbn Ömer: "Ölmüş mü onlar?" diye sordu. Ebû Hureyre: "Evet. Ölmüşler" deyince, onları yemekten menetti. Sonra içeri girince Mushafı istedi ve şu âyeti okudu: "Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı [205] Sonra şu açıklamayı yaptı: Vuy (onu yemek) Denizden çıkanı yiyin. Bunda bir sakınca yoktur. Deniz içinde ölen ya da canlı çıkıp Ölen her balık yenir demektir." (Müsedded)
Ben derim ki: Mâlik, Muvatîada Nâfi'den benzerini rivayet etmiş ve "Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı" âyetinden sonra söyle demiştir: Abdurrahman'a birini gönderip meseleyi ona sordu. O da: "Bir sakıncası yoktur, yiyebilirsin!" diye cevap verdi.
3610. Saîd b. Gübeyr bildiriyor: Necâşî, ResûluUah'a (sallallahu aleyhi vesdlem).... gönderdi. O da ashabına .... emretti.... Onlar hakkında şu âyet nazil oldu: "İman edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak Yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulursun [206] Hadisin tamamı Sîre-i Nebeviyye bölümünde gelecektir. (el-Hâlis)
3611. Şehr b. Havşeb demiştir ki: En'âm sûresi nazil olduğu zaman, onunla birlikte bir grup melek, dünya seması ile yerin arasını (tespih ve tenzih) sesleriyle inletmişlerdi. Şu iki âyet müstesna.[207] (Ishak)
3612. Ebû Bekir es-Sıddîk arkadaşlarına: "Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince.[208] ve "İman edenler ve imanlarını zulüm ile karıştırmayanlar.[209] âyetleri hakkında ne dersiniz?" diye sordu. Arkadaşları: "Maksat Rabbimiz Allah'tır deyip, onunla amel edenler ve sonra da doğrulukta devam edenlerdir. İman edenler ve imanlarını zulüm ile karıştırmayanlar yani günah işlemeyenler, demektir" diye cevap vermeleri üzerine Ebû Bekir şu karşılığı verdi: "Ayetleri zor bir işe yordunuz. İman edenler ve imanlarını zulüm ile karıştırmayanlar... yani, şirke bulaştırmayanlar demektir. "Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince yani, bu iki hasletlerini şirk ya da başka bir davranışla değiştirmeyenler, demektir.[210] (Ihsâk)
3613. Mücâhid: "Sizi O'nun yolundan ayıracak başka yollara uymayın [211] âyetinde
geçen yollan: "Bidatler ve şüpheler" olarak tefsir etmiştir.[212]
(Ishâk)
3614. Mâhân'ın bildirdiğine göre bir kavim Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) gelerek "Bizler büyük günahlar işledik" dediler. (Ravi der ki) Sanırım Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) onlara cevap vermedi. Sonra arkalarını dönüp gittiklerinde "Âyetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle söyle: Selâm olsun size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tövbe eder, kendini düzeltirse, bilsin ki 0, bağışlayandır, esirgeyendir [213] âyeti nazil oldu. Hemen kendilerini çağırdı ve bunu onlara okudu. (Müsedded)
3615. İbn Abbâs: "ve bir yaprak düşmez ki, [214] âyeti hakkında: "Karada ve denizde bulunan hiç bir ağaç yoktur ki, yanında ondan düşen yaprakları yazan görevli bir melek bulunmasın" açıklamasını yapmıştır. (Müsedded)
3616. Ümmü Seleme: "Kişi, Allah Resulü ile (sallallahu aleyhi vesellem) hiçbir ortak yönü bulunmamasından sakınsın" demiş ve şu âyeti okumuştur: "Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarım haber verecektir [215] (Ahmed b, Menî'} [216]
3617. Nafı' b. Hâlid el-Huzâ'î, Şecere-i Rıdvan (Hudeybiye'de altında biat edilen ağaç) ashabından olan babasından şöyle dediğini nakletmiştir Resûlullah (sallallalıu aleyhi vesellem), etrafına insanlar oturduğu zaman, rüku ve secdesi tam, kısa bir namaz kılardı. Bir gün secdeye gitti ve secdeyi uzattı Öyle ki birbirimize işaretle: "Susun. Vahiy alıyor" dedik. Namazını bitirince topluluktan biri kendisine: "Ya Resûlallah! Secdeyi uzun tuttun. Öyle ki birbirimize Vahiy ahyor diye işaret ettik" dedi. O da: "Hayır. Vahiy inmedi. Ama bu bir umut ve korku namazı idi. Bu yüzden Allah'tan Uç şey istedim. Bana ikisini verdi, birini vermedi. Ondan, sizi sizden önceki kavimlerin uğradığı bir azaba duçar etmemesini istedim. Kabul etti. Ondan, sizin toplumunuza top yekûn hepinizin kökünü kesecek bir düşman musallat etmemesini istedim, kabul etti. Ondan size, gruplara bölünerek parçalanmışlık elbisesini giydirmemesini ve size birbirinizin şiddetini tattırmamasını istedim, ancak reddetti." (Ravi der ki) [217] "Baban bunu Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) işitti mi?" diye sordum. "Evet. Hem de onu Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) şu on parmağının sayısınca işittiğini söyledi" dedi.[218] (Ebû Ya'lâ ve Bezzâr)
3618. Habbâb b. el-Eret, yüce Allah'ın: "Sırf Allah'ın rızasını dileyerek sabah akşam Rab'lerine dua edenleri huzurundan kovma. Onların hesabından sen sorumlu değilsin, onlar da senin hesabından sorumlu değiller. Onları yanından kovduğun takdirde zalimlerden olursun [219] âyeti hakkında şunları söylemiştir: el-Akra' b. Habis et-Temîmî ve Uyeyne b. Hısn el-Fezârî geldi. Hz. Peygamberi (sallallahu aleyhi vesellem) Bilâl, Suhayb, Habbâb ve mü'minlerden durumu zayıf olan bazı insanlarla birlikte otururken gördüler. Bunları onun etrafında görünce, onları hor gördüler ve sonra gelerek onunla baş başa görüştüler. O zaman dediler ki: "Bizim için ayrı bir görüşme ayarlamanı istiyoruz ki, böylece Araplar bizim üstünlüğümüzü anlasınlar. Zira senin yanma Arapların eşrafı geliyor. Onların bizi bu bedeviler ve kölelerle birlikte görmelerinden utanç duyuyoruz. Biz geldiğimiz zaman, onları bizim yanımızdan uzaklaştır. Biz işimizi bitirince, istersen onlarla tekrar otur." Resûlullah da (sallallahu aleyhi vesellem): "Olur" dedi. "Bunun için bize, seni bağlayıcı bir mektup yazıver" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir sahife istedi ve yazması için Hz. Ali'yi çağırdı. Biz de bir köşede oturuyorduk. Derken Cebrâîl (aleyhisselâm): "Sırf Allah'ın rızasını dileyerek sabah akşam Rab'lerine dua edenleri huzurundan kovma. Onları yanından kovduğun takdirde zalimlerden olursun" âyetini indirdi. Sonra şöyle devam etti-"Âyetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle söyle: Selâm olsun size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı" âyeti indi. Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) yakın durduk. Dizimizi dizine koyduk. Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) bizimle beraber otururdu. Kalkmak istediği zaman kalkar ve biz kendisinden ayrılırdık. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah: "Sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber candan sabret. Sen dünya hayatının süsünü (yani eşraf meclislerini) isteyerek onlardan gözlerini ayırma Kalbini, bizi anmaktan gafil kıldığımız (yani, Uyeyne ve Akra'), nefsinin kötü arzusuna uymuş ve işinin sonu helak olan kimseye uyma [220] âyetini indirdi Sonra (Allah) iki adamı dünya hayatına misal gösterdi. Bundan sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bizimle otururdu. Kalkacağı vakit geldiğinde biz kalkar, ondan ayrılırdık. Değilse, biz kalkmadıkça sonsuza dek sabırla bizimle oturacaktı. (Ebû Ya'lâ ve Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [221]
3619. Sâbit'in bildirdiğine göre Hz. Ali şöyle demiştir: Biz, Allah'ın şöyle buyurduğunu işittik: "Şüphesiz o buzağıyı tanrı edinenlere Rablerinden bir gazap, dünya hayatında iken de bir zillet erişecektir. İşte biz, iftiracıları böyle cezalandırırız [222] Biz, o kavmin iftira ettiğinden başkasını düşünmüyoruz ve mutlaka o zillete duçar olacaklardır.[223] (İshâk)
3620. Eyyûb der ki: Ebû Kılâbe bu âyeti okudu ve; "Vallahi, kıyamet gününe kadar iftira eden her müfteriye dünya hayatında zillet vardır" dedi. (İshâk)
3621. İbn Abbâs demiştir ki: "Hz. Musa'nın kavmi arasından seçtiği yetmiş kişiyi yer sarsıntısının yakalamasının tek nedeni, onların, (insanları) buzağıya ibadetten menetmemeleri ve inançsız olmalarıdır." (İbn Ebî Ömer)
De ki: "Rabbim, sadece fuhşiyatı/çirkeflikleri; onun açık ve gizli olanını... yasaklamıştır [224] âyetinde geçen (gizli olanı)" kelimesinin açıklaması, Evlilik kitabının Kadınlara İyi Davranılması'na dair bölümde geçmişti. [225]
3622. Ka'b'm hanımının oğlu Tebî', aziz ve celil olan Allah'ın: "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız!" âyeti [226] ile ilgili olarak şöyle demiştir: "Yani, yeryüzünde. Allah Âdem'i orada yaratmıştır. Öldüklerinde yine oraya defnedilirler. Oradan (diriltilip) çıkarılacaklar. Gökten kırk gece yağmur yağar ve ölüler yeryüzünden (dirilip) çıkarlar." (el-Hâris) [227]
3623. Abdurrahman el-Medenî der ki: Allah Resûlü'ne (sallallahu aleyhi veseilem) A'râf halkının kimler olduğu sorulduğunda: "Onlar, babalarına isyan ederek çıktıkları Allah yolunda öldürülenlerdir. Allah yolunda öldürülmeleri, onları cehennemden korumuştur. Babalarına isyan etmeleri de cennete girmelerine engel olmuştur" buyurmuştur. (Ahmed b. Menf)
3624. el-HârİS şu ilaveyi nakletmiştir: el-Kelbî demiştir ki: "Onlar iyilikleri ve kötülükleri eşit olan bir topluluk olup bu yüzden cennete de, cehenneme de girmeleri engellenmiştir. Ama Allah onları rahmetine dahil edecektir." Ravi: "Öldürülmeyi anıp anmadığını bilmiyorum" demiştir.
3625. Mâlik el-Hilâlî der ki: Birisi: "Yâ Resûlallah! A'râf halkı kimlerdir?" diye sordu. Allah Resulü (sallaüahu aleyhi veseilem) de: "Bunlar babalarının izni olmadan Allah yolunda cihada çıkıp şehit düşenlerdir. Şehitlik cehenneme girmelerine, babalarına isyan etmeleri de cennete girmelerine mani olmuştur" buyurdu.[228] (el-Hâris)
3626. Benzeri Ebû Hureyre'den merfû olarak nakledilmiştir. (el-Hâris)
3627. Mü'minlerin annesi Ümmü Seleme anlatmaktadır: Resûlullah'a (sallallahu aleyhi veseilem): "Şekli değiştirilerek (maymun veya domuza) dönüştürülen kimsenin nesli olup olmayacağını sordum." "Seldi değiştirilerek (maymun ya da domuza) dönüştürülen hiç kimsenin ne nesli, ne de zürriyeti olmuştur" buyurdu. (Ebû Ya'lâ)
3628. Ebû Eyyûb el-Ensârî anlatmaktadır: Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) bir müfreze gönderdi. Allah, müfrezeye yardım edip zafer/fetih nasip etti. Kim ganimet malı olarak kendisine bir şey getirdiyse, Allah Resulü (saüallahu aleyhi veseilem) beşte bir payını (humus) aldıktan sonra gerisini ona vermişti. Bazı kimseler ise hiçbir şey alamadan döndüler. Bunlar ilerleyerek (düşman erlerinden) kâh esir alır, kâh öldürürlerdi. Bu yüzden ganimetleri arkalarında bıraktılar, onlardan hiçbir şey ele geçiremediler. Bunlar dediler ki: "Yâ Resûlallah! Bir takım adamlar ilerleyip kah esir alıyorlar, kah öldürüyorlar. Bir takım adamlar da geride kalıp savaşa atılmamışlar ve siz onlara ganimetten pay veriyorsunuz. (Niye böyle oluyor?)" Allah Resulü (sallallahu aleyhi veseilem) sustu, cevap vermedi. Derken Cebrail şu âyeti indirdi: "Sana ganimetlerin bölüştürülmesini soruyorlar. De ki, ganimetlerin taksimi Allah'a ve Resulüne aittir. Onun için siz gerçekten mü'min kimseler iseniz Allah'tan korkun da birbirinizle aranızı düzeltin. Allah'a ve Resulüne itaat edin [229] Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onları geri çağırdı ve "Aldıklarınızı geri verin. Onları aranızda adaletle ve eşitçe bölüştürün" buyurdu. Ashabı: "Yâ Resûlalîah! Onları harcadık ve yedik" deyince "öyleyse ona göre hesaplasın" buyurdu. (İshâk) [230]
3629. el-Kâsım'ın bildirdiğine göre bir adam İbn Abbâs'a ganimet mallarının ne olduğunu sordu. O da: "At, ganimetlere dahildir. Seleb (öldürülen savaşçının üzerinden çıkarılan kıymetli eşyası) ganimetlere dahildir" dedi. Adam aynı şeyi tekrar sorunca İbn Abbâs: "Bu da Ömer'in dayak attığı Sabîğ'e [231] benziyor" dedi. (Müsedded)
3630. Müleykî'nin babasından, onun da dedesinden naklettiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) yüce Allah'ın: "..ayrıca Allah'ın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını korkutasınız..[232] âyeti hakkında "Bunlardan maksat cinlerdir" buyurmuştur. Yine Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Muhakkak ki Şeytan, soylu bir kısrağın bulunduğu bîr evde kimsenin aklını bozamaz." buyurmuştur.[233] (el-Hâris)
3631. Ukbe b. Suhbân ve Ebû Recâ el-Utâridî demişlerdir ki: Biz, Zübeyr'i "Ve öyle bir fitneden sakının ki, içinizden yalnızca zulüm yapanlara dokunmakla kalmaz. Ve bilin ki, Allah'ın cezası şiddetlidir [234] âyetini okurken dinledik. Dedi ki: "Ben bu âyeti uzun zaman, kendimi onun ehlinden gormeksizin okudum. Ama şimdi onun ehli olduk (yani biz de fitneye karıştık). [235] (Ebû Dâvud et-Tayâlisî)
3632. Ümmü Hâni'nin azatlısı Ebû Salih'in naklettiğine göre Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) kızı Fâtıma, Ebû Bekir'e giderek ondan (ganimetlerden) Hz. Peygamber'in yakınlarının payını (zi'1-kurbâ) istedi. Ebû Bekir de: "Ben Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) Akrabalann payı, ben hayatta iken söz konusudur. Ben öldükten sonra onların böyle bir hakkı kalmaz buyurduğunu işittim" dedi.[236] (İshâk)
3633. İbn Abbâs demiştir ki: Allah (ilk Müslümanlardan) bir kişinin on kişiye karşılık savaşmasını emretmişti. Fakat bu, onlara ağır geldi ve Allah onlardan bu yükü, bir kişinin iki kişiye karşı savaşmasına kadar hafifletti. Bu konuda Allah: "Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler.) âyetini indirdi.[237]
Sonra: "Eğer Allah'tan bir yazı (hüküm) bulunmasaydı, aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu [238] buyurdu. Maksat, Bedir ganimetleri olup "Eğer bana isyan edene, kendisine emrim gelene kadar azap etmediğim gerçeği olmasaydı" demek istemiştir. Sonra: "Ey Peygamber, elinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah sizin kalplerinizde bir hayır bulursa, sizden alınandan daha hayırlısını size verir ve günahlarınızı bağışlar. Çünkü Allah bağışlayıcıdır [239] buyurmuştur. Abbâs demiştir ki: "Bu, benim hakkımda nazil oldu. Zira ben Resûluîlah'a (salbllahu aleyhi veseUem) Müslüman olduğumu bildirdim ve kendisinden, ondan aldığım 20 ukiyye yüzünden beni hesaba çekmemesini istedim. Bana yirmi köle verdi. Hepsi de benim malımla ticaret yaptı. Ayrıca Allah'ın mağfiretini de ummaktayım. [240] (İshâk)
Ben derim ki: İsnadı sahihtir. îbn Murdeveyh de et-Tefsîru'l-Müsned'inde İshâk kanalıyla tahrîc etmiştir. Buhârî hadisin baş kısmını, (Sonra: "Eğer Allah'tan bir yazı (hüküm) bulunmasaydı, aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu") ibaresine kadarını rivayet etmiştir. Kanımca bu kısım müdrec olup rivayete İbn İshâk'm sözlerinden katılmıştır. Buna göre Abbâs hadisi mu'daldir. Fakat baştaki bağlamın zahirine göre müsneddir. Nitekim İshâk da öyle değerlendirmiştir. [241]
3634. Ubey b. Ka'b demiştir ki: Kur'ân'm en son inen âyeti şudur: »Andolsun size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, inananlara karşı gayet şefkatlidir, merhametlidir [242] (İshâk) [243] Bu hadisin isnadı hasendir.
3635. Hasan (el-Basrî), Ubey b. Ka'b'dan benzerini rivayet etmiştir. (Ahmed b. Men?)
İbn Ömer'den gelen Nesî ile ilgili hadis, Mekke Harem'i bahsinde geçmişti.[244]
3636. Ebû Seleme b. Abdurrahman anlatmaktadır: Ömer b. el-Hattâb. Muhacir ve Ensar'dan İslâm'a ilk girenlerin başta gelenleri..[245] âyetini okumakta olan bir adama rastladı. "Bırak, bırak! Sana bu sûreyi kim okuttu?" diye azarladı. Adam: "Bana onu Ubey b. Ka'b okuttu" deyince Hz. Ömer: Ona gidinceye kadar seni bırakmam" dedi ve Ubey'e giderek yanma girmek için izin istedi. O sırada yaslanıp oturmakta olan Ubey izin verdi. Ömer: "Bu adam senin kendisine şu şu âyeti okuttuğunu söylemektedir" dedi ve âyeti okudu. Ubey: "Doğru söylemiş" deyince Ömer: "Sen onu Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) ağzından mı öğrendin?" diye sordu. Ubey: "Evet" diye karşılık verdi. Ömer aynı şeyi üç kere tekrarladı. Her defasında Ubey: "Evet" diye cevap verdi. Sonra şöyle devam etti: "Ben şahadet ederim ki, yüce Allah onu Muhammed'e (sallallahu aleyhi vesellem) indirdi. Onu Cebrâîl, Allah katından getirdi ve getirirken ne Ömer'e, ne de onun oğluna danıştı. Bunu duyan Ömer: "Allahü ekber, Allahü ekber" diyerek çıkıp gitti. (İshâk) [246]
3637. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem): "Dinar, dinar üzerine, gümüş, gümüş üzerine konmaz. Bilakis kişinin bedeni genişletilir. Zira 0 gün o altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla onların alınları, yanlan ve sırtlan daglanacaktır.[247]
buyuruimuştur. " (Ebû Ya'lâ) Hadiste oldukça zayıf olan Seyf vardır. [248]
3638. Ebû Sevre'nin, amcası Ebû Eyyûb'dan naklettiğine göre o: "Ey Allah'ın Nebisi! Şu haklarında Allah'ın Orada arınmayı seven [249] adamla vardır. Allah da çokça arınanları severi buyurduğu kişiler kimlerdir?" diye sormuş. Hz. Peygamber de (sallallahu aleyhi veselkm): "Onlar su ile istinca ederler ve bütün gece uyumazlardı" buyurmuştur. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) Ebû Sevre zayıftır. [250]
3639. Ubeyd b. Umeyr demiştir ki: Hz. Peygamber'e (sallaüahu aleyhi vesellem) [251] kelimesi soruldu. "Sâimûn/Ornç tutanlardır" buyurdu. Hadis mürsel olup senedi sahihtir.
3640. Enes'in bildirdiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Abdullah b. Ubey'in namazını kılmak istedi. Fakat Cebrâîl elbisesinden tutarak: "Ve onlardan biri ölürse asla namazım kılma ve kabrinin başına gidip durma [252] dedi. (Ebû Ya'lâ)
Bu, zayıf bir hadistir. Zira ravilerden Yezîd,[253] zayıflığına rağmen Sahihaynda. geçen, Hz. Peygamberdin onun namazını kıldığını ve âyetin ondan sonra nazil olduğunu ifade eden İbn Ömer hadisine muhalefet etmiştir.
3641. Zeyd b. Vehb demiştir ki: Huzeyfe'nin şöyle dediğini işittim: Münafıklardan bir adam öldü, namazını kılmadım. Bunun üzerine Ömer: "Niçin onun namazını kılmadın?" diye sordu. Ben. de: "O onlardan (Münafıklardan)dır" dedim. Sonra: "Allah için söyle, ben de onlardan mıyım?" dedi. Ben: "Hayır" dedim. Ağladı. Senedi sahihtir. (Müsedded)
3642. Hasan (el-Basrî): "Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihat et. Onlara karşı katı ol. Onların varacakları yer cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir [254] âyetiyle ilgili olarak: "Kafirlerle cihat kılıçla, münafıklarla cihat ise elle olur" demiştir. (Müsedded)
3643. Câbir b. Abdullah (Tevbe suresi 107'de geçen âyetle ilgili olarak) demiştir ki: "Ben, dumanı Dırar mescidinde, orası yerle bir olurken gördüm." (Müsedded)
3644. İbn Abbâs demiştir ki: "Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda sarf etmeyenlere gelince..[255] âyeti nazil olunca bu, Müslümanlara ağır geldi ve: "Bizden hiç kimse artık çocuğuna, kendisinden sonra bir mal bırakamaz" dediler. Bunun üzerine Ömer: "Ben sizi rahatlatacağım. Haydin" dedi. Sonra Ömer oradan ayrıldı. Sevban da peşinden gitti. Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesdlem) yanına vararak: "Yâ Nebiyyallah! Bu âyet ashabına ağır geldi" dedi. Peygamber (saDaflahualeyhivesellem): "Allah zekatı ancak (ihtiyaç fazlası olup) geride kalan mallarınız için. farz. kılmıştır. Yine, kalan mallarda miras payları farz kılınmıştır ki, bunlar senden sonra kalan mallardır" buyurdu. Ömer bunu duyunca tekbir getirdi. Sonra Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ona şöyle buyurdu: "Sana, kişinin asıl saklayacağı hazineyi söyleyeyim mi? Bu, saliha kadındır ki, ona baktığı zaman içini ferahlatır, ona bir şey emrettiği zaman itaat eder ve ondan ayrılıp gurbete çıktığı zaman, İffetini korur.[256] (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Yala)
3645. Seleme b. el-Ekva'nm bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) "Yaptıklarınızı hem Allah görecek, hem Resulü, hem de mü'minler görecektir [257] âyetini okudu.[258] (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe}
3646. Enes demiştir ki: Ebû Talha, "İster hafif, ister ağır teçhizatla savaşa çıkın ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihat edin.[259] âyetini okuyarak "Allah'ın bir kimsenin (cihâda çıkmama) mazeretini kabul ettiğini duymadım" dedi. Sonra Şam'a gitti ve ölene kadar orada cihat etti. (İbn Ebî Ömer) [260]
3647. İbn Ebî Akîl'in babasından naklettiğine göre o, iki sâ' hurma karşılığında sırtında su taşımaya devam etti. Demiştir ki: İki sâ'dan birini aileme götürdüm. Diğerini, onunla yüce Allah'a kurbiyet kazanmak için Hz Peygamber'e (sallallahu aleyhi \12seUen1) getirdim ve olanı kendisine haber verdim Bana; "Onu Mescid'de yay!" buyurdu. Münafıklar, alay ederek: "Allah bu miskinin bir sâ' hurmasına muhtaç değildir" dediler. Bunun üzerine yüce Allah şu âyeti indirdi: "Mü'minlerden zekâttan fazla olarak kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara, bir de güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara bakıp da onlarla alay edenleri Allah, maskaraya çevirmiştir. Onlara pek acıklı bir azap vardır [261] (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe} [262]
3648. Abdullah b. Amr'uı bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahualeyhivesellem): Allah yolunda bir tekbir getirirse...." buyurdu. Hadis, cihâdın fazileti bahsinde geçmişti. Devamında şöyle denilmiştir: "Güneş'i gördüğünüz ve onu gördüğünüzde kuşku duymadığınız gibi o kişi, celal ve ikram sahibine (Allah 'a) sabah akşam bakar ve ona lütuf ve nimet olarak Yüce Allah'ın "İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha fazlasıyla karşılık vardır [263] âyetinde haber yerdikleri vardır. Âyetin aslında geçen (daha güzeli)"dan maksat cennet; (fazla)"dan maksat da aziz ve celil olan Allah'ın vechine bakmaktır. " (el-Hâris)
3649. İbn Ömer'in bildirdiğine göre Hz. Peygamber (satahu aleyhi vesellem), âyeti (İşte bununla sevinin) [264] şeklinde, cemi müzekker muhatap (ikinci çoğul) sıygasıyla okurdu.[265] (İbn Ebî Ömer)
3650. İkrime'nin bildirdiğine göre Ebû Bekir şöyle demiştir: Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem): "Şeni ne ihtiyarlattı?" diye sordum. "Beni Hûd, Vâki 'a, Mürselât, Amme yetesâelûn, İza 'ş-şemsü kuvviret sûreleri ihtiyarlattı" buyurdu.[266] (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ)
Bu mürsel bir hadis olup sahihtir. Ancak muzdarib olduğu söylenmiştir. Tirmizî emaiTinde başka bir tarikle Ebû İshâk kanalıyla Ebû Cuhayfe'den hadisi "Hûd ve kardeşleri. ifadesiyle rivayet etmiştir.[267]
3651. Dahhâk b. Kays, "Dediler ki: Ey Şu'ayb... veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı ermedi [268] âyetini, "Dediler ki: Ey Şu'ayb ... veya mallarımızda dilediğini yapmanı sana namazın mı emrediyor..." şeklinde (ikinci tekil şahıs kipiyle) okurdu. (Müsedded)
3652. Sa'd (b. Ebî Vakkâs), aziz ve celil olan Allah'ın "Sana bu Kur'ân'ı vazetmekle biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. [269] âyeti ile ilgili ola:ık şunları söylemiştir: Allah, Kur'ân'ı Resûlü'ne (sallallahu aleyhi veseliem) indirdi. O, onu ashabına bir süre okudu. Sonra ashabı: "Yâ Resûlallah! Bize kıssa anlatsan!" dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Elif, Lâm, Râ. İşte burar apaçık kitabın âyetleridir. Muhakkak ki, biz onu anlayasımz diye Arapça bir kitap olarak indirdik. Sana bu Kur'ân'ı vahyetmekle biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Gerçek şu ki, daha Önce senin bundan hiç haberin yoktu.[270] âyetlerini indirdi. Resûlııllah (sallallahu aleyhi vesdlem) bunları bir süre okudu. Sonra ashabı: "Yâ Resûlallah! Bizimle sohbet etsen" dediler. Allah Teâlâ: "Allah, kelamın en güzelini uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi [271] âyetini inzal buyurdu. Hepsinde kendilerine Kur'ân gösteriliyordu. Hâlid şu ilaveyi de zikretmiştir: "Yâ Resûlallah! Bize öğüt versen?" dediler. Yüce Allah: "İnananların kalplerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? [272] âyetini indirdi. (İshâk, Ebû Ya'lâ ve Bezzâr) Hasen bir hadistir.
3653. Câbir anlatmaktadır: Resûlullah (saüallahu aleyhi veseliem), kendisine "Nesâbî el-Yahudî" denilen Yahudilerden bir adamın yanma gitti. Adam: "Ey Muhammedi Bana, Yusuf un gökte kendisine secde ederken gördüğü yıldızlan anlat. İsimleri nedir?" dedi. Allah'ın Peygamber'i (sallallahu aleyhi veseliem) o gün ona cevap vermedi. Sonra Cebrâîl geldi ve kendisine bunları haber verdi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi veseDem) Nesâbî el-Yahûdî'ye birini göndererek (çağırttı). Kendisine: "Eğer sana onların isimlerini haber verirsen Müslüman olur musun?" diye sordu. Sonra şöyle saydı: "Hırbân, Zeyyâl, Târik, Lisân, Kâyis, Vessâb, Amûdân Feylak, Musabbih, Sarûh ve Zü'1-Fera" Nesâbî: "Vallahi onların isimleri bunlardır" dedi. Sonra Allah'ın Resulü (saMlahu aleyhi vesellem) şöyle ekledi: "Hz. Yusuf onları rüyasında görünce, bunu babasına anlattı. Babası ona: Bu karmakarışık bir meseledir. Daha sonra Allah onu toplayacaktır dedi. Güneş babası, Ay da annesidir. [273] (Ebû Ya'lâ)
3654. İbn Abbâs, (Yusuf 44'de geçen) kelimesini "yalan/sahte düşler [274] diye açıklamıştır. (Ebû Ya'lâ)
3655. İbn Abbâs: "Kadınların kendisini çekiştirmelerini işitince onlara davetçi gönderdi ve onlar için dayanacak yastıklar hazırladı [275] âyetinde yer alan (dayanacak yastıklar)" kelimesini, "turunç, ağaç kavunu" olarak tefsir etmiştir. (Müsedded)
3656. Saîd b. Cübeyr: [276] kelimesini, Acemlerin su içtikleri ve iki ağzı birleşik "İran mefâûfçj" (bir su kabı türü) diye açıklamıştır. (Müsedded)
3657. Hasan (el-Basrî) demiştir ki: "Suvâ've sUçâye aynı şeydir. Maksat, su içilen bir kaptır." (Müsedded)
3658. İbn Abbâs demiştir ki: Hz. Yusuf üç konuda mahcup edildi: Biri "İkisinden, kurtulacağım sandığı kimseye Yusuf: Efendinin yanında beni an dedi. Ama şeytan efendisine onu hatırlatmayı unutturdu [277] Diğeri, kardeşlerine söylediği: "Ey kervancılar, siz hırsızsınız! [278] sözüdür. Kardeşleri: "Çalmışsa, daha önce kardeşi de çalmıştı [279] diye cevap verdiler. Yine Yusuf: "Bu, Azizin gıyabında ona ihanet etmediğimi .... bilmesi içindir [280] dedi. Cebrâîl: "(Kadına) Meylettiğinde de mi?" deyince "(Bununla beraber) Ben nefsimi temize çıkarmıyorum [281] diye karşılık verdi. (el-Hâris) [282]
3659. el-A'meş demiştir ki: Şakîk (Ebû Vâil)'i şöyle derken işittim: "Allahım! Eğer bizi katında bedbaht olarak yazmışsan, bu sicilimizi sil ve bizi bahtlı olarak yaz. Eğer bahtlı olarak yazmışsan, bizi bu hal üzere sabit kıl.
Zira sen dilediğini siler, dilediğini olduğu gibi bırakırsın. Çünkü ana kitap (Ümmü'l-Kitâb) senin nezdindedir." (Abdullah b. Ahmed, K. ez-Zühd) [283]
3660. Salim, babasından (îbn Ömer'den) şöyle dediğini nakletmiştir: Resûlullah (sallallahualeyhivesellem) âyetini okudu. (Ebü Ya'lâ) [284]
3661. el-Kelbî, "Allah dilediğini imha eder, dilediğini de yerinde bırakır. Ana kitap O'nun katındadır [285] âyeti ile ilgili olarak "Allah dilediği şeylerde eceli/ömrü siler/azaltır, dilediklerinde ömrü uzatır" açıklamasını yapmıştır. [286] (el-Hâris)
(Ravi der ki) "Bunu sana kim nakletti?" diye sordum. [287] "Ebû Salih, İbn Abbâs'dan, o da Hz. Peygamber'den (sallallahu aleyhi vesellem) merfû olarak nakletti" dedi.
Zübeyr b. el-Avvâm'm "Bir Kur'ân ki, onunla dağlar yürütülse veya onunla yer parçalansa yahut onunla ölüler konuşturulsa (o yine bu Kur'ân olurdu) [288] âyetinin nüzulüne ilişkin rivayeti Şuarâ sûresinin tefsirinde gelecektir. [289]
3662. İbn Abbâs ifadesini [290] "Hayatına yemin olsun ki" diye açıklamıştır. (Ebû Ya'lâ)
3663. Yine îbn Abbâs demiştir ki: Allah kendi nezdinde Muhammed'den (sallaBahu aleyhi vesellem) daha değerli bir canı ne yarattı, ne de ortaya çıkardı. Aziz ve celil olan Allah'ın o hayattayken ondan başkasının hayatına yemin ettiğini işitmedim. Buyurdu ki: "Resulüm! Ömrüne yemin olsun ki gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı [291] (el-Hâris)
3664. Ebu'l-Mütevekkil en-Nâcî'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Ammâr b. Yâsir'i, su getirmesi için müşriklerin kuyusuna gönderdi. Kuyunun etrafında evler gibi üç saf insan vardı. Kırbaya suyu çekip döndü. İlk safa geldiğinde onu tuttular. "Beni bırakın. Sizin arkadaşlarınızdan başkasına su taşımıyorum" dedi. Bıraktılar. Sonra ikinci defa aynı şey oldu. Onu yakaladılar. Yine ona aynı şeyi yaptılar, sonra bıraktılar. Ammâr gidip tekrar su aldı. Yine onu tutup aynı şeyi yaptılar, Onu, küfür söz söylemeye zorlayınca Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) atlıları gönderdi ve onu kurtardılar. Onun hakkında şu âyet nazil oldu: "Kalbi iman ile mutmain olduğu/sükûnet bulduğu halde {dinden dönmeye) zorlananlar dışında, her kim imanından sonra küfre kalbini açarsa, mutlaka onların üzerine Allah'tan bir gazap gelir ve kendilerine çok büyük bir azap vardır [292] (Müsedded)
3665. Mesrûk'un bildirdiğine göre Abdullah (b. Mes'ûd) (Nahl 120 ile ilgili olarak): (Muâz, gerekten Allah'a itaatkâr bir önderdi)" dedi. Ferve b. Nevfel: "ibrahim'i unuttu" deyince Abdullah: "Unutmadım. Ama biz Muâz'ı İbrahim'e benzetirdik" dedi Sonra Abdullah'a âyette geçen "ümmet" kelimesi soruldu. "Hayır öğrencisidir" dedi. "9(âmf kelimesi soruldu. "Allah'a ve Resûlü'ne itaat eden" dedi. [293] (Müsedded)
3666. Abdullah (b. Mes'ûd), "İnkâr eden ve (insanları) Allah yolundan çevirenler, diğer kimseleri de bozdukları için onlara azap üstüne azap artırdık [294] âyetini "yani, onlar için keskin dişleri, uzun hurma ağaçları kadar olan akrepler çoğaltıldı" diye açıklamıştır.[295] (Ebû Ya'lâ)
3667. İbn Abbâs ise, "İnkâr eden ve (insanları) Allah yolundan çevirenler, diğer kimseleri de bozdukları için onlara azap üstüne azabı artırdık [296] âyetini "Yani kaynar su nehirleri artırıldı. Kimisiyle gece, kimisiyle gündüz azap )lunurlar" diye açıklamıştır. (Ebû Ya'lâ)
3668. İbn Abbâs demiştir ki: Aziz ve celil olan Allah şu harfi Peygamberinizin (sallallahualeyhivesellem) diliyle indirmiştir: (Rabbin kesin olarak şunları tavsiye etti/emretti: Ancak kendisine ibadet edin...) Vavlardan biri diğer harfe yapıştı.[297] Sonra bize şeklinde okudu. Eğer ilahi hüküm olarak inseydi ona kimse şirk koşmazdı. Meymûn derdi ki: Onun tefsirinde gerçek bir nur vardır. Zira aziz ve celil olan Allah (Allah dinden Nuh'a tavsiye buyurduğu/emrettiği şeyi sizin için de bir kanun yaptı)" buyurmuştur.[298] (Ahmecl b. Menî') [299]
3669. Muğîre, "Andolsun biz Musa'ya apaçık dokuz mucize verdik [300] âyetinde işaret edilen mucizeleri şöyle açıkladı: Eli, asası, kıtlık yılları, tufan, çekirge, bit, kurbağa, kan ve meyve ürünündeki azalma. (Müsedded)
3670. Ebû Salih ve îkrime, aziz ve celil olan Allah'ın "Andolsun biz Musa'ya apaçık dokuz mucize verdik [301] âyetinde işaret edilen mucizeleri şöyle açıklamışlardır: Kıtlık yılları, yağmurdan mahrum edilmeleri, meyve ürünündeki azalma, tufan, çekirge, bit, kurbağa, kan, asası ve eli.[302] (Ahmed b. Menî')
3671. İbn Abbâs, Allah Teâlâ'mn: "Namazında sesini pek yükseltme, çok da gizli okuma, orta yolu seç"6 âyetini şöyle açıklamıştır: Namazda yüksek sesle "Allahım beni esirge!" diye dua ediyorlardı. Bu âyetin nazil olmasıyla seslerini çok kısmamaları, çok da yükseltmemeleri emredildi. (Ahmed b. Menî') [303]
Zübeyr b. el-Avvâm'ın "Bizi, âyetler (mucizeler) ve peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır [304] âyeti ile ilgili rivayeti Şuarâ sûresinin tefsirinde gelecektir. [305]
3672. Ömer b. el-Hattâb'm bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Bana vahyolundu ki, kim gece Her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak etmesin [306] âyetim okursa, ona Ebyen Aden'i ile Mekke arası kadar, içi melekle dolu bir nur verilir." (Ishâk) [307]
3673. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah {saMlahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Aziz ve celil olan Allah bir kula aile, mal veya çocuk gibi bir nimet verir de kul Mâşâallah! Güç ve kuvvet yalnız Allah 'ındır derse, ölüm dışında bir afetle karşılaşmaz." Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) "Bağına girdiğinde Mâşâallah! Kuvvet yalnız Allah'ındın deseydin ya! [308] âyetinden böyle bir sonuç çıkarırdı. {Ebû Ya'lâ)
3674. Sümâme'nin Enes'den naklettiğine göre ResûluUah (salkllahu aleyhi vesellem): "Kim kendisini ürperten bir şey gördüğünde, Mâşâallah! Kuvvet yalnız Allah 'ındır derse, o şey kendisine bir zarar veremez." (Bezzâr)
Aziz ve celil olan Allah'ın "Kalbini, bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin kötü arzusuna uymuş ve işi hep aşırılık olan kimseye uyma [309] âyetinin nüzulü ile ilgili hadis daha evvel En'âm sûresinin tefsirinde geçmişti. [310]
3675. Abdullah b. Amr demiştir ki: ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem), batan Güneş'e baktı ve: "O, Allah 'in kızgın ateşindedir. O, Allah 'in kızgın ateşindedir. Eğer A Hah 'in emri onu engelliyor olmasaydı, yeryüzündeki her şeyi yakar, yok ederdi" buyurdu. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ahmed b. Menf)
3676. Hişâm b. Yusuf, İbn Cüreyc'in Tefsîr'inden şunu nakletmiştir: "Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamaya bir kavim bulmuştu [311] âyetinde zikredilen yerden maksat, 12 000 kapısı bulunan bir şehirdir. Eğer halkının sesleri olmasaydı, insanlar alev alev yanmakta olan Güneş'in uğultusunu duyarlardı. Sonra Hasan b. Semure'nin naklettiğine göre Resûlullah (salMahu aleyhi veseüem) şöyle buyurmuştur; "öyle bir bina göreceksin ki, orada asla ne bir bina inşa edilmiş, ne de üzerlerine bir bina kurulmuştur. Güneş doğduğu zaman, deliklerine girerler ve Güneş doğu ufkundan batı ufkuna kayınçoya dek orada kalırlardı." (Ebû Ya'lâ) [312]
3677. Ebû Saîd demiştir ki: Allah'ın belirttiği "dar geçim"den [313] maksat kabir azabıdır. (Müsedded)
3678. Ebû Hureyre'den de benzeri tefsir rivayet edilmiştir. (Ebû Ya'lâ)
3679. İbn Abbâs "ık" kelimenin manasının Nebati dilinde olduğunu söylemiştir.
3680. Yine İbn Abbâs demiştir ki: "Buzağı böğürünce secdeye kapanırlar susunca başlarını kaldırırlardı." (Ahmed b. Menî')
3681. Dahhâk, (Tâhâ 88'de geçen) kelimesi ile ilgili şöyle demiştir: Yani, öyle bir böğürdü ki, ne dediği anlaşılmadı. Görmez misin ki Allah Teâlâ: "O buzağı, kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyor [314] "O buzağının kendilerine bir söz söylemediğini ve bir yol gösteremediğini görmemişler miydi?"[315] buyurmaktadır. (Ahmed b. Menî')
3682. Ebû Râfi' anlatmaktadır: Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem)' bir misafir geldi. Bunun üzerine beni bir Yahudiye göndererek "Ona de ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) sana Bİze satış yap veya Recep ayına kadar ödünç ver diyor" buyurdu. Yahudiye bunu söylediğimde: "Bir rehin bırakmadıkça ona ne satış yaparım, ne de Ödünç veririm" dedi. Allah Resûlü'ne (sallallahu aleyhi vesellem) dönüp, bunu kendisine haber verdiğimde şöyle buyurdu: "Vallahi, eğer bana satış yapsa veya Ödünç verseydi borcumu ona mutlaka Öderdim. Zira ben gökte de emin/güvenilirim, yerde de emin/güvenilirim. Şu demir zırhımı al götür." Ben de alıp götürdüm. Bu konuda Allah'ın ResûlÜ'nü (sallallahu aleyhi vesellem) teselli için şu âyet nazil oldu; "Kâfirlerden bir kısmına, onları sınamak için dünya hayatının ziyneti olarak erdiğimiz ve onunla kendilerini geçindirdiğimiz şeye (mal ve saltanata) sakın 3ğbetle bakma [316] (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [317]
3683. Abdullah (b. Mes'ûd) demiştir ki: "Kim bir kötülüğe niyet eder de onu işlemezse ona hiçbir günah yazılmaz. Eğer Aden'deki Ebyen'i Mescid-i Harem'de öldürmeye niyet ederse, bu yüzden Allah ona acı bir azap tattırır." Sonra şu âyeti okudu: " ...Kim orada (Mescid-i Harem'de) zulümle yanlış yola saptırmak isterse, ona can yakıcı bir azap tattırırız.[318] (İshâk) Hadis mevkuf oluy senedi kuvvetlidir/kavidir. [319]
3684. Mücâhid demiştir ki: İbn Ömer, biri Hil'e, diğeri de Harem'e olmak üzere iki çadır kurardı. Kendisine: Amcaoğlun ve ailenle beraber olsan ya!" denince "Mekke Mekke'dir. Bize: Asla vallahi, hayır vallahi gibi sözlerin orada yanlış yola saptırmak anlamına geldiği bildirildi" diye cevap verdi. (Ahmed b. Menî')
Hadis mevkuf'olup sahihtir.
Hz. Ömer'in "Bedevi dilediği yere konar" sözü Hac bölümünün başlarında geçmişti.
3685. Mücâhid'in bildirdiğine göre Selmân şöyle demiştir: Hz. Peygamber'e kendileriyle birlikte olduğu din mensuplanm sordum. Onların namazlarını, oruçlarını ve ibadetlerini anlattı. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah'ın şu âyeti indi: "Şüphesiz o iman edenler, Yahudi olanlar, Sâbiîler (yıldıza tapanlar), Hıristiyanlar, ateşe tapanlar ve (Allah'a) eş koşanlar (yok mu?) Allah, kıyamet günü bunların arasını şüphesiz ayıracaktır. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla görüp bilendir. [320]
3686. Âmir (eş-Şa'bî)'nin bildirdiğine göre Zeyd b. Sabit şöyle anlatmıştır: Ben: "And olsun biz insanı, bir sülâleden (süzülüp çıkarılmış çamurdan) yarattık.[321] âyetlerini yazıyorum, Resûlullah (sallalbhu aleyhi vesellem) de imla ettiriyordu. "Sonra onu, başka bir yaratışla insan haline getirdik [322] âyetine ulaşınca Muâz b. Cebel: "Yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) güldü. "Niçin güldün?" diye sorunca "Çünkü bu âyet senin dediğin sözle bitirildi: "Yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir." (İshâk) [323]
3687. (Süfyân) es-Sevrî, "Rabbimiz! Azgınlığımız bizi alt etti [324] âyetinde geçen (azgınlığımız)" kelimesini kader olarak açıklamıştır. (İbn Ebî Ömer)
3688. İbrahim b. el-Muhâcir, "Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder [325] âyetinde geçen (toplayıcılar) kelimesini zabıtalar olarak açıklamıştır. (Ahmed b. Men)
3689. İbn Mes'ûd demiştir ki: İsrâîl oğulları Mısır'a 73 kişi olarak girdiler. Oradan 600 000 kişi olarak çıktılar. Nitekim Firavun "Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir topluluktur [326] demiştir.[327] (Ahmed b. Menî'}
3690. Mücâhid, "ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor) [328] âyeti ile ilgili olarak şöyle demiştir: Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem), namazda önündekini gördüğü gibi arkasmdakini de görürdü. (el-Humeydî) [329]
3691. Ubeydullah b. Ka'b b. Mâlik demiştir ki: "Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar [330] âyeti nazil olunca Resûlullah (salüDahu aleyhi vesellem)-"Muhakkak ki mümin, eliyle ve diliyle cihâd eden kimsedir. Nefsim kudret elinde bulunana yemin ederim ki, (dil ile cihâdınızda) adetâ oklarla saldırıyormuş gibi olursunuz," buyurdu. (Ebû Ya'lâ)
3692. Zübeyr b. al-Avvâm'm azatlısı Ümmü Atâ derdi ki: Aziz ve celil olan Allah'ın "(Önce) En yakın hısımlarını uyar [331] ayeti nazil olunca Allah Resulü (sallalkhu aleyhi vesellem) Ebû Kubeys dağından: "Ey Abdü Menâfi Ben bir uyarıcıyım" diye çağrı yaptı. Hemen Kureyşliler yanma geldiler. Onları sakındırıp uyarınca şöyle karşılık verdiler: "Sen vahiy alan bir peygamber olduğunu, rüzgar ve dağların Süleyman'ın hizmetine, denizin Musa'nın hizmetine verildiğini ve İsa'ya ölüleri diriltme mucizesi verildiğini iddia ediyorsun. Öyleyse Allah'a dua et de bizim tepemizden şu dağlan çekip jzaklaştırsın. Bize nehirler fışkırtsın da onlardan kanallar yapalım, ekin ekip ürününden yiyelim. Bu olmazsa, Allah'a dua et de bizim için ölülerimizi diriltsin de biz onlarla konuşalım, onlar da bizimle konuşsunlar. Bu da olmazsa, Allah'a dua et de senin altındaki şu kayayı bizim için altına dönüştürsün de onu yontup zengin olalım, böylece kış ve yaz yolculuklarından kurtulalım. Zira sen kendinin onlar (önceki peygamberler) gibi olduğunu iddia ediyorsun."
Bizler onun etrafında dururken, üzerinde vahyin iniş izleri belirdi. Vahiy hali geçince şöyle buyurdu: "Nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki, (Allah) sizin istediklerinizi bana verdi, isteseydim onlar olurdu. Fakat beni, sizin rahmet kapısından girip inananın inanması ile sizi kendiniz için tercih ettiğinizle baş başa bırakıp rahmet kapısından sapmanız ve inananınızın inancını terk etmesi arasında muhayyer bıraktı. Ben de rahmet kapısını ve inananınızın İnanmasını seçtim. Zira bana bildirdi ki, onları bana bahşettikten sonra, eğer onu inkar ederseniz, sizi, daha evvel âlemlerden hiç kimseyi duçar etmediği şiddetli bir azap ile azaplandıracaktı." Bunun üzerine şu üç âyet nazil oldu: "Bizi, âyetler (mucizeler) ve peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semûd'a, açık bir mucize olarak o dişi deveyi vermiştik de ona zulmetmişlerdi (deveyi boğazlayarak kendilerine yazık etmişlerdi). Oysa biz, o mucizeleri ancak korkutmak için göndeririz..[332] Ayrıca "Bir Kur'ân ki, onunla dağlar yürütülse veya onunla yer parçalansa yahut onunla ölüler konuşturulsa (o yine bu Kur'ân olurdu) [333] âyeti nazil oldu. (Ebû Ya'lâ) [334]
3693. Züfer'in bildirdiğine göre Muhacirlerden biri: Ben bir ömür "Eğer size, Geri dönün! denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha temiz bir davranıştır [335] âyetini aradım, ama bulamadım. Zira ben, Resûhıllah'ı (salkllahu aleyhi vesellem) şöyle buyururken işittim: "Eğer size, Geri dönün! denilirse, hemen dönün." Gerçek şu ki, ben kardeşlerimden birinin yanına girmek için izin isterim de bana "Geri dön!" denir ve ben gönül rahatlığıyla geri dönerim. [336] (Ebû Yala)
3694. İbn Abbâs, aziz ve celil olan Allah'ın "Görmez misin ki Allah bulutlan (dilediği yere) sürüklüyor; sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunlar arasından yağmur çıkıyor [337] âyetinde geçen "u™T" kelimesini "parça parça yapıp üst üste yığmak" anlamı kelimesine, "yağmur" anlamını, kelimesine de "arasından" mânâsını vermiştir. [338] (Ebû Ya'lâ)
3695. Âişe naklediyor: Ben ve Ensarli Ümmü Mistah ihtiyaç gidermek için dışarı çıkmıştık. Derken Ümmü Mistah tökezledi ve: "Kahrolsun Mistah!" diye beddua etti. Ben: "Allah Resûlü'nü (saMahu aleyhi vesellem) seven bir insan için ne kötü söz söyledin" dedim. Sonra benim masum oluşuma dair âyetler nazil olunca: "Müjde Âişe! Müjde!" dedi. Bunun üzerine annem ve babam beni kucaklamaya kalktılar. Ben onları göğüslerinden iterek: "Ben ne size, ne de arkadaşınıza (Peygamberi kastediyor) hamd ederim. Yalnızca beni aklayıp temize çıkaran Allah'a hamd ederim. Siz suizanda bulundunuz ve kendiniz hakkında hüsnü zan beslemediniz....." dedim. (el-Hârİs) [339]
3696. Hasan (el-Basrî): "Melekleri görecekleri gün, işte o gün, günahkârlara hiçbir sevinç haberi yoktur. (Size sevinmek) Yasak yasak, diyeceklerdir [340] âyetinde yer alan ifadesi hakkında şu açıklamayı yapmıştır: "Kadın hoşuna gitmeyen bir şey gördüğü zaman (Benden uzak dur)" derdi. (Müsedded) [341]
3697. Ebû Saîd el-Hudrî, "(Resulüm!) Kur'ân'ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan AUah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir [342] âyeti ile ilgili olarak "Meâd/DonüJecek yerden maksat âhirettir" açıklamasını yapmıştır. (Ebû Ya'lâ) [343]
3698. Berâ demiştir ki: "Elif, Lâm, Mim. (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde Rumlar yenildi. Onlar, bu yenilgilerinin ardından mutlaka galip geleceklerdir [344] âyeti nazil olunca bazı insanlar Ebû Bekir'le emiştir. Heysemî de aynı karşılaştıklarında: "Görmez misin ki, dostun, Rumların İranlılara galip geleceklerini iddia etmektedir" dediler. O da: "Doğru söylemiş" diye karşılık verdi. "Bu konuda seninle bahse girelim mi?" dediler. Ebû Bekir: "Evet, drelim" dedi. Ebû Bekir dedi ki: Bu olay Resûlullah'ın (sallaUahu aleyhi vesellem) kulağına vardı ve: "Niçin buna ihtiyaç duydun?" diye sordu. "Ya Resûlallah! gen bunu sadece Allah ve ResûhYnü tasdik ettiğimi göstermek yani doğru çıkarmak için yaptım" diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Öyleyse onların yanına git, bahis miktarını artır ve süreyi biz'i sinin (3 ile 9 sene arası) olarak belirle. Bu yıllar geçmeden mutlaka Rumlar İranlılara gelip gelecektir" buyurdu. Ebû Bekir onların yanma gitti ve: "Bahsi yeniden yapalım mı? Çünkü yenisi daha iyidir" dedi. "Kabul" dediler ve onunla yeniden bahis yaparak bahis miktarını artırdılar. Nihayet söz konusu yıllar geçmeden Bizanslılar İranlıları yenilgiye uğrattılar. Ebû Bekir bahse konu develeri alarak Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) getirdi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Bunlar hakikaten soylu develermiş" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [345]
3699. Tavus demiştir ki: "Elif Lâm Mîm Tenzil ile Tebâreke sûreleri, Kur'ân'daki her sûreye yetmiş hasene mikdarı üstün kılınmıştır." (Müsedded) [346]
3700. Âişe demiştir ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) her gece Secde sûresini okurdu. (Ebû Ya'lâ) [347]
3701. Amr b. Dînâr, Becâle et-Temîmî'den nakletmiştir: Ömer b. el-Hattâb bir uşağın kucağında bir mushaf buldu. Mushafta "Peygamber, mü'minlere kendi nefislerinden önce getir. O onların babası, eşleri de anneleridir [348] diye yazılıydı. "Hey uşak, hemen sil onları" dedi. Uşak: "Vallahi silmem. Çünkü o, Ubey b. Ka'b'ın Mushaf'ında böyledir" diye reddetti. Ömer hemen Ubey b. Ka'b'a gitti. Ubey: "Ben, Kur'ân'la meşgul olurken sen pazarlarda alışverişle meşgul oldun" dedi. Çünkü iki eşin, İbnü'I-Acmâ'nın kapısında boynuna vuruyordu" diye ilave etti. (İshâkJ Hadisin senedi Buharî'nin şartlarına göre sahihtir.
3702. Berâ, Allah'ın "Ona kavuştukları gün, onlara iltifatı selâmdır" âyeti (Ahzâb 44) hakkında şu açıklamayı yapmıştır: "Yani, ölüm meleğiyle karşılaştıkları gün, demektir. Zira ölüm meleği ruhunu kabzedeceği her mü'mine mutlaka selâm verir." (Ebû Ya'lâ)
Allah Teâlâ'nm "Ey iman edenler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Hani size ordular gelmişti de üzerlerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular salıvermiştik [349] ayetinin nüzulüyle ilgili Huzeyfe hadisi Gazveler bölümünün Hendek Gazvesi bahsinde gelecektir.
Ümmü Hâni'nin "Ey peygamber! Biz bilhassa sana mehirlerini vermiş olduğun pelerini.... helâl kıldık [350] âyetine ilişkin hadisi, Menkıbeler bölümünde gelecektir.
3703. Hz. Ali, aziz ve celil olan Allah'ın "Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah katında şerefli idi [351] âyeti hakkında şunları söylemiştir: "Hz. Musa ile Harun dağa çıktılar...." Hadis daha önce Peygamberlerle İlgili Hadisler bölümünde geçmişti.[352] {Ahmed b. Menî') [353]
3704. Ebu'l-Hamrâ bildiriyor: Sekiz ay Hz. Peygamberle (sallallahu aleyhi
vesellem) beraber bulundum. Namaza her çıktığında -veya sabah namazına her
çıktığında, dedi- Fâtıma'nın kapışma uğrar: "Es-selûmii aleyküm, ehl-i
beyt" der ve Ey ehl-i beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz
yapmak istiyor [354]
âyetini okurdu. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
3705. Ebu'l-Hamrâ der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) zamanında Medine'de yedi ay kaldım ve Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) izledim Tanyeri ağarmca Hz. Ali ile Fâtıma'nın kapısına gelerek: "Namaz, namaz!" diye seslenir ve "Ey ehl-i beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor [355] âyetini okurdu. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe)
3706. Ebu'l-Hamrâ anlatmaktadır: Yedi ay Allah Resûlü'yle (sallallahu aleyhi vesellem) beraber bulundum. Sabah olunca Hz. Ali ile Fatıma'nm kapma gider, "Namaz! Allah sizi esirgesin!1' der ve: "Ey ehl-i beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor [356] âyetini okurdu. (Abd b. Humeyd)
Senedinde oldukça zayıf biri vardır. [357]
3707. Ukbe b. Suhbân el-Hünâî der ki: Hz. Âişe'ye aziz ve celil olan Allah'ın "Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan nefislerine zulmeden var, orta yolu tutan var, Allah'ın izniyle hayırlarda ileri geçenler var. İşte bu büyük lütuftur [358] âyetini sordum. Bana şöyle cevap verdi: "Oğlum! Bütün o kimseler cennetliktir. Hayırlarda ileri geçenler, Resûlullah {sallallahu aleyhi vesellem) zamanında yaşayıp da Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) cennetlik olduğuna ve nzklanacağma şahitlik ettiği kimselerdir. Orta yolu tutanlar, ashabından, kendisine kavuşuncaya dek onun yolunu takip edenlerdir. Nefsine zulmedenler ise benim ve senin gibi kimselerdir." Böylece kendini de bizimle birlikte saydı. (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [359]
3708. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Kim bir gecede Yasîn süresini okursa, bağışlanmış olarak sabahlar" buyurmuştur. (Ebû Ya'lâ) [360]
3709. Ubey b. Ka'b'ın bildirdiğine göre Resûhıllah (saflaflahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Kim. Allah rızasını arayarak Yasın sûresini okursa, günahları bağışlanır. Kim Yasın sûresini okursa, Kur'ân'ı on iki kere okumuş gibi olur. Kim can çekişirken Yasın sûresini okursa, cennet bekçisi (Rıdvan) gelir ve yatağında ona cennet içeceğinden bir içecek sunar ki, suya kanmış olarak ölsün ve suya kanmış olarak dirilsin. " ı (Ahmed b. Menî mutlaka şifa bulur. Ölünün yanında okuma, mutlaka azabı hafifletilir. Hâris)
3710. Ebû Mâlik'in bildirdiğine göre Ubey b. Halef, Resûlullah'a (salMahu aleyhi vesdlem) eskimiş (rengi değişmiş) bir kemik getirerek önünde un ufak etti ve: "Ey Muhammed! Allah, bu toz toprak olmuş kemiği diriltir mi?" dedi. "Evet. Allah bunu diriltir. Sonra seni öldürür, sonra tekrar diriltir ve sonra da cehenneme atar" buyurdu. İşte bu konuda Yasın sûresinin "İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım kesildi âyetiyle başlayan son âyetleri nazil oldu. (el-Hârİs)
3711. Hz. Ali demiştir ki: Allah Resulü (saMahu aleyhi veseüem) bana şöyle buyurdu: "Ey Ali! Yasın sûresini oku. Zira Yasın sûresinde on bereket vardır kî, aç biri onu okursa mutlaka doyar, susuz biri onu okursa mutlaka susuzluğunu giderir, çıplak biri okusa mutlaka giydirilir, bekar biri okusa mutlaka evlenir, korkan biri okusa, mutlaka korkudan emin olur, mahpus biri okusa mutlaka hapisten dışarı çıkar, yolcu biri okusa mutlaka yolculuğu sırasında yardım görür, bir şeyini yitiren okusa mutlaka onu bulur, hasta okusa [361]
3712. Hz. Ömer, Allah'ın "Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri [362] âyetinden geçen (eşlerini)" kelimesini "benzerlerim" diye açıklamıştır. (Ahmed b. Menî') Senedi sahihtir? [363]
3713. İbn Abbâs demiştir ki: Bir süre "Akşam-sabah onunla birlikte tespih ederlerdi [364] âyetinin mânâsını anlamadan yaşadık. Sonra insanların kuşluk namazını kıldıklarını gördük. (Ahmed b. Menî1)
3714. İbn Ömer'in bildirdiğine göre yapmıştır. (Müsedded) Hz. Ömer, Sâd sûresinde secde
3715. Mücâhid, aziz ve celil olan Allah'ın "İçlerinden ileri gelenler fırladılar ve dediler ki: "İlâhlarınız üzerinde sabır ve sebat edin. Bu, gerçekten arzu edilen bîr murat [365] âyetiyle kastedilenin Ukbe b. Muayt olduğunu söylemiştir. (Müsedded)
3716. Yine Mücâhid, "Biz bunu son dinde de işitmedik [366] âyetiyle Hıristiyanlığın kastedildiğini söylemiştir. (Müsedded}
3717. Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhivesellem) azatlısı Sevbân anlatmaktadır: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma gittim. "Bu gece Rabbim bana en güzel surette geldi..." buyurdu. Hadisin sonunda şu ilave vardır: "Allahım! Senden senin sevgini, seni sevenlerin sevgisini ve beni senin sevgine ulaştıracak bir sevgi dilerim." (Ahmed b. Menî') [367]
3718. Ebû Umâme'nin bildirdiğine göre Resûlullah (saMahu aleyhi veseUem) şöyle buyurmuştur: "Bana Rabbim en güzel surette geldi ve: "Ey Muhammedi" diye seslendi. Ben: "Buyur, emrine amadeyim (Rabbim)" dedim. "Mele~i âlânın hangi konuda tartıştıklarım biliyor musun?" diye sordu. "Bilmiyorum" dedim. Sonra elini göğsümün üzerine koydu ve elinin soğukluğunu omuzlarımın arasında hissettim. "Ya Muhammedi" diye seslendi. "Buyur, emrine amadeyim" dedim. "Mele-i âlânın hangi konuda tartıştıklarım biliyor musun?" diye sordu. Ben de şöyle cevap verdim: "Mertebeler ve kefaretler hakkında tartışıyorlar. Mertebeler, olumsuz, şartlarda abdesti düzgün almak, yürüyerek cemaatlere gitmek, namazlardan sonra diğer namazları beklemek. Kefaretler ise yemek yedirmek, selâmı yaymak, insanlar uykuda iken gece namaz kılmak. Kim bunları yaparsa, iyilikle yaşar, günahlardan annesinin . onu doğurduğu günkü gibi arınır." Bana şöyle buyurdu: "Ey Muhammedi De ki: Senden iyilikleri işleme, kötülükleri Terk etme ve yoksulları sevme hissi dilerim. Eğer benim de içlerinde bulunduğum bir milleti fitneye düşürmek istersen, benî fitneye kapılmadan kendine al. " (Ebû Ya'lâ) [368]
3719. Osman b. Affân, Resûlullah'a (sallallahu aleyhiveseOem) "Bütün göklerin ve yerin idaresi O'na aittir [369] âyetinin tefsirini sordu. Şöyle buyurdu: ''Bana bunu senden önce kimse sormadı. Onun tefsin şudur: Allah'tan başka tanrı yoktur. Allah uludur. Allah'ı hamdİyle tespih ederim. Allah'tan mağfiret dilerim. Güç ve kuvvet O'na aittir. O ilktir, Sondur, Zahirdir, Bâtındır. Hayır O'nun elindedir. O diriltir, O öldürür. O her şeye kadirdir. Kim bunu sabaha erince on kere okursa, ona on özellik verilir. Birincisi, iblis'ten korunur. İkincisi, bir kantar ecir kazanır. Üçüncüsü, cennette derecesi bir basamak artırılır. Dördüncüsü, hurilerden evlendirilir. Beşincisi yanına İ5 000 melek gelir. Atıncısı, kendisine Tevrat, İncil, Zebur ve Fıtrkân'ı okumuş kimsenin sevabı verilir. Bundan başka ey Osman- hac ve umre yapanın sevabı gibi sevap da kazanır. Hac ve umresi kabul olunur. Eğer o gün ölürse, şehitler mührüyle mühürlenir." (Ebû Ya'lâ)
3720. Ebû Hureyre anlatmaktadır: Osman b. Affân'a "Göklerin ve yerin idaresi" soruldu. Dedi ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bu hususta şöyle buyurdu: "Sübhânallah velhamdülillah ve la ilahe illallah vallahü ekber göklerin ve yerin idaresidir. Lâ havle velcı kuvvete illâ billah Arş'ın altındaki hazinedendir..." (el-HârİS) [370]
3721. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Cebrail'e "Sûra üflenince Allah'ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecektir [371] âyetiyle ilgili olarak "Allah'ın öldürmek istemedikleri kimlerdir?" diye sordu. Şöyle cevapladı: "Arş'ın çevresinde kılıçlarını kuşanmış duran şehitlerdir. Melekler onları kıyamet günü mahşer yerine soylu yakut binekler sırtında getirirler ki bu bineklerin çulları ipekten daha yumuşaktır. Dizginlerinin uzunluğu, insanların bakışlarının ulaşabildiği mesafe kadardır. Bunlar cennette seyir ederler ve uzun gezinin ardından derler ki: Haydin aziz ve celil olan Rabbimizin yanma gîdİp, mahlûkatı arasında nasıl hüküm verdiğine bir bakalım? Tanrım onlara bakıp güler. Tanrı bir yerde bir kula gülerse, artık o kul hesaba çekilmez." (Ebû Ya'lâ) Zümer 73'te geçen "Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir" âyetiyle ilgili hadis, ileride Cennetin Vasfı bölümünde gelecektir. Sa'd hadisi Yusuf sûresinde geçmişti. [372]
3722. Ebû Bekir "Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki: "Korkmayın, üzülmeyin, size vaat edilen cennetle sevinin [373] âyetiyle ilgili olarak "Bunlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayanlardır" demiştir.[374] (Müseclded) -Konuyla ilgili Câbir hadisi Siyer bahsinde gelecektir.
3723. Hz. Ali şöyle demiştir: Hz. Peygamber'in (saMahu aleyhi vesellem) bir âyeti okuyarak tefsir ettiğini işittim ki, ona mukabil dünya ve içindekilerinin benim olmasını istemem. Âyet şudur: "Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.[375] Sonra şöyle buyurdu: "Kimi Allah, dünyada günahı yüzünden cezalandırmışa, (bil ki) Allah Teâlâ âhirette ona tekrar ceza vermekten münezzehtir. Allah, dünyada bir günahı affetmişse, {bil ki) Allah dünyada affettiği kimseyi âhirette cezalandırmaktan münezzehtir." (Ishâk)
3724. Züyâb b. Murre der ki: Hz. Ali arkadaşlarıyla sohbet ederken bir ara onlara: "Ben, Hz. Peygamber'den şöyle işittim" dedi. Sonra açıklama yapmadan kalktı. Sonra geri dönerek "Size göstereyim mi?" dedi. "Sen bize Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) ne dediğini söylemedikçe biz buradan ayrılmayacağız" dediler. O da şöyle dedi: "Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah pek çoğunu da affeder. Allah'ın affettiği geri gelmez. Bu, Hâ Mîm Ayn sîn Kâf sûresinde ifade edilmiştir." (İshâk) [376]
3725. Ebû Saîd demiştir ki: "Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver [377] âyeti nazil olunca, Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem) Fâtıma'yı çağırarak ?edek'i ona verdi. (Ebû Ya'lâ)
3726. Seleme b. Sebre demiştir ki: Muâz b. Cebel hutbe verdi ve hutbede şöyle dedi: "Sizler mü'minsiniz, sizler cennetliksiniz. Ben, muhakkak, Persler ve Bizanslılardan da (inanıp) cennete girecekler bulunacağını ummaktayım. Eğer onlardan biri bir amel işlerse, İyi yaptın. Allah mübarek eylesin dersiniz. Zira Allah Teâlâ: Allah iman edip, salih amel işleyenlerin tövbesini kabul eder, (Müsedded) onlara lütfundan daha fazlasını verir [378] buyurmaktadır."
3727. Şa'bî demiştir ki: İnsanlar bize "Ben buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Yanız akrabalık sevgisi diliyorum âyetini çokça sordular. Ben de İbn Abbâs'a mektup yazıp sordum. İbn Abbâs bana şöyle cevap yazdı-ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem) Kureyş içerisinde ortada yer alan bir soya mensuptu. Kureyş boylarından her bir boyun, mutlaka onun dünyaya gelmesinde bir katkısı olmuştur. Bu yüzden aziz ve celil olan Allah: "Ben buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum" âyetini indirmiştir. Maksat, sizi yalnızca size olan yakınlığım dolayısıyla beni sevmeye ve bu yüzden beni korumaya davet ediyorum, demektir. (Ahmed b. Menî') Hadis sahihtir? [379]
3728. Ebû Mu'âviye demiştir ki: Hz. Ömer minbere çıkarak: "Ey insanlar! Sizden hiç kimse Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) Hâ Mîm Ayn Sîn Kâfin tefsirini işitti mi?" diye sordu. Hemen İbn Abbâs ileri atılarak "Ben işittim" dedi. Sonra ekledi: "Hâ Mîm, aziz ve celil olan Allah'ın isimlerinden bir isimdir" buyurdu. "Ya Ayn ne demektir?" diye sordu. "Müşrikler Bedir işkencesini" gözleriyle gördü demektir" dedi. "Peki Sîn ne demektir?" diye sordu. "«Haksızlık edenler, nasıl bir akıbetle karşılaşacaklarım yakında bileceklerdin» [380] demektir" dedi. "Ya, Kâf ne demektir?" diye sorunca oturdu. yakalayacaktır" dedi. (Ebû Ya'lâ) [381]
3729. Cünâde b. Ebî Ümeyye anlatmaktadır: Ömer b. el-Hattâb, Câbiye'ye indiğinde Muâz'a: "Ey Muâz! Bu konuda yapılacak hazırlık nedir?" diye sordu. Muâz demiştir ki: Ben: "Ey mü'minlerin emiri! İhlas ve itaattir" dedim. Sonra şöyle dedi: Ben, Allah Resûlü'nden (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Üç şey vardır ki onları İşleyen kimse, mücrim olur. Meşru olmayan bir amaçla sancak açan veya anne babasına isyan eden veyahut kendisine yardımı esirgeyen bir zalimle beraber yürüyen kişi mücrim olur." Allah Teâlâ "Gerçekten biz, mücrimlerden (günahkârlardan) intikam alacağız [382] buyurmaktadır. (Ahmed b. Menî')
3730. İbn Abbâs: "Gerçekten [383] âyetini, Hz. İsa'nın (aleyhissetâm) o, kıyametin yaklaştığını gösteren bir inmesi olarak bilgidirâyetini yorumlamıştır. (Müsedded) [384] yeryüzüne
3731. Ubey b. Ka'b demiştir ki: "Kim Cuma gecesi Hâ Mîm sûresini okursa, bağışlanır." (Ahmed b. Menî') [385]
(Duhân)
3732. Yûnus yoluyla Hasan (el-Basrî)'den de benzeri rivayet edilmiştir.
3733. Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre Peygamber (sallaüahu aleyhi vesellem): "Muhakkak ki her kulun gökte iki kapısı vardır: Biri, amellerinin içeri girdiği kapı, diğeri amel ve sözlerinin çıktığı kapı. Öldüğünde bu kapılar onu özler ve ona ağlarlar" buyurdu ve sonra şu âyeti okudu: "Gök ve yer onların üzerine ağlamadı [386] Sonra şöyle söyledi: "Onlar yeryüzünde bir tane bile sâlih amel işlemediler ki (gök ve yer) onlar üzerine ağlasın. Onların amelleri ve sözlerinden göğe bir tane bile güzel bir söz ya da sâlih bir amel çıkmadı ki, onları özleyip onlar için ağlasın. " (Ebû Ya'lâ) Senedi. [387]
3734. İbn Ömer'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Ad kavminin helak olduğu günde rüzgâr çöl halkım malları ve hayvanlarıyla birlikte sürükledi. Onları gök ve yerden kaldırdığında: "Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur [388] dediler. Sonra çöl sakinleri şehre düştüler.[389] {Ebû Ya'lâ)
3735. Hasan (el-Basrî) demiştir ki: Abdullah b. Selâm, Müslüman olmak isteyince Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) huzuruna girdi ve selâm verdikten sonra: "Şahadet ederim ki, sen Allah'ın elçisisin. Allah seni hidayet ve hak din ile gönderdi. Yahudiler senin sıfatlarını yanlarındaki Tevrat'ta yazılı olarak bulmaktadırlar" dedi. Sonra şöyle ekledi: "Yahudilerden -isimlerini zikrederek- falan ve falan kimselere birini gönder. Beni bir evde gizle. Sonra onlara beni ve babamı sor ki onlar sana söyleyeceklerdir. Sonra ben karşılarına çıkıp senin Allah'ın elçisi olduğuna ve Allah'ın seni hidayet ve hak din ile gönderdiğine şahadet .edeceğim. Böylece belki Müslüman olurlar." Allah Resulü dediği gibi yaptı. Onu evinde gizledi. Sonra Abdullah'ın isimlerini zikrettiği kişilere birini göndererek çağırdı. Sonra onlara: "Sizin yanınızda Abdullah b. Selâm'in ve babasının konumu nedir?" diye sordu. "Efendimizdir, efendimizin oğludur. Âlimimizdir, âlimimizin oğludur" dediler. Bunun üzerine Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Ne dersiniz, eğer o Müslüman olursa siz de Müslüman olur musunuz ? " diye sordu. "O, Müslüman olmaz" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ne dersiniz, eğer o Müslüman olursa siz de Müslüman olur musunuz?" diye tekrar sordu. Yine: "O, Müslüman olmaz" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) üçüncü kez: "Ne dersiniz, eğer o Müslüman olursa siz de Müslüman olur musunuz?" diye sordu. Onlar yine: "O, asla Müslüman olmaz" dediler. O zaman Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) onu çağırdı. Onların karşısına çıkarak: "Şahadet ederim ki, sen Allah'ın Resulüsün ve Allah seni hidayet ve hak din ile gönderdi. Bunlar kesinlikle benim seni tanıdığım gibi seni tanıyorlar" dedi. Hemen Yahudiler: "Allah lanet etsin ona. Ey Abdullah, senden bunu hiç beklemezdik" dediler. Sonra Resûlullah'm yanından çıktılar ve onlar hakkında aziz ve celil olan Allah: "De ki: "Ne dersiniz, eğer bu Kur'ân Allah tarafından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz, bununla birlikte İsrâîl oğullarından bir şahit de onun bir benzerini (Tevrat'ta görüp) inanmışken siz hala büyüklük taslarsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız)? Şüphesiz ki, Allah zalim bir topluluğu doğru yola iletmez [390] âyetini indirdi. (el-Hârİs)
3736. İbn Abbâs'ın bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke'den çıkarıldığı zaman şöyle demişti: "Kuşkusuz ben senden çıkarılıyorum ve kesin olarak biliyorum ki, sen Allah nezdinde beldelerin en sevileni ve en değerlisisin. Eğer halkın beni senden çıkarmasaydı, ben asla senden çıkmazdım. Ey Abdü Menaf oğullan! Eğer benden sonra bu İşi siz üzerinize alacaksanız, sakın gece veya gündüzün hiç bir saatinde tavaf edenin Beytullah'ı tavaf etmesine engel olmayın." (el-Hâris)
3737. İbn Abbâs demiştir ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi veseîlem) Mekke'den Mağara yönüne doğru yola çıktığı zaman Mekke'ye baktı ve şöyle dedi: "Sen Allah'ın en sevilen beldesisin. Eğer senin halkın beni senden çıkarmasaydı, ben senden çıkmazdım. Düşmanların en azgın olanı, kendi hareminde Allah'a düşmanlık yapan veya katili dışında birini öldüren veyahut Cahiliye dönemine ait intikam duygusuyla adam öldüren kimsedir." Bu konuda Allah Peygamber'ine: "Ey Muhammed! Seni yurdundan çıkaran şehirden daha kuvvetli olan nice şehirler vardı ki biz onları helak ettik de onlara yardım eden çıkmadı [391] âyetini indirdi. (Ebû Ya'lâ)
3738. Urve'nin bildirdiğine göre Peygamber (saMahu aleyhi vesellem) bir gence Kur'ân okutuyordu. Bu esnada "Onlar Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerine kilitler mi vuruldu? [392] âyetini okudu. Genç: "Kalplere kilitler vuruldu. Allah onları kırmcaya kadar da bu şekilde kalacaktır" dedi. Allah Resulü (saMlahu aleyhi vesellem): "Doğru söyledin [393] buyurdu. Sonra kendisine Yemen halkından bazı insanlar geldi ve ondan kendileri için bir mektup yazmasını istediler. Bunun üzerine Abdullah b. Erkam'a onlar için bir mektup yazmasını emretti. O da yazıp onlara götürdü. Resûlullah; "İsabet etmişsin" buyurdu. Hz. Ömer onun insanların bir işinin idaresini üzerine alacağını düşünürdü. Halife seçildiği zaman o genci sordu. Şehit düştüğünü söylediler. Bunun üzerine Ömer dedi ki: Peygamber (saMlahu aleyhi vesellem) şöyle şöyle söyledi. Genç şöyle şöyle söyledi. Peygamber (saMlahu aleyhi vesellem) de "Doğru söyledin" diyerek onu tasdik etti. Anladım ki, Allah onu doğru yola iletecek. Sonra Ömer, Abdullah b. Erkam'ı, Beytülmal memurluğuna getirdi. (İshâk) [394]
3839. Hasan (el-Basrî), Allah Teâlâ'nm "Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız [395] âyetiyle ilgili olarak "Maksat, Persler ve Bisanslılar" açıklamasını yapmıştır. (MÜsedded)
3740. Abdullah b. Avf demiştir ki: Ebû Cum'a Cüneyd [396] b. Seb'in şöyle dediğini işittim: Ben, günün başında Hz. Peygamber'e (saMlahu aleyhi vesellem) karşı kâfir olarak savaştım, günün sonunda ise Müslüman olarak onun yanında savaştım. Hepsi üç erkek yedi kadındık. "Eğer kendilerini henüz tanımadığınız mü'min erkeklerle, mü'min kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle bir vebalin altında kalmanız ihtimali olmasaydı.[397] âyeti bizim hakkımızda inmiştir. (Ebû Ya'iâ) [398]
3741. Muğîre demiştir ki: İbrahim en-Neha'î'nin yanma gittim ve ona: "Sa'd el-Anezî adında bir adam benimle Bedeviler "inandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama "Müslüman olduk" deyin [399] âyeti üzerinde tartıştı. Buradaki "İslam" kelimesinin "teslim olmak" mânâsına geldiğini söyledi" dedim. -İbrahim: "O, el-Anezî değil, fakat ez-Zebîdî'dir" dedi-. Sonra "Hayır. Doğrusu o İslam/Müslüman olmaktır" diye ilave etti. (İshâk)
3742. Atâ el-Horasânî demiştir ki: Medine'ye geldim. Ensâr'dan bir zâtla karşılaştım. Ona: "Bana Sabit b. Kays b. Şemmâs olayını anlat" dedim. "Olur, gel benimle" dedi. Ben de onunla gittim. Bîr süre sonra Sabit b. Kays b. Şemmâs'm kızının kapısında durdum. "Ona, istediğini sor" dedi. Ben de: "Bana ondan bahset, Allah seni esirgesin" dedim. Başladı anlatmaya:
Aziz ve celil olan Allah "Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden fazla yükseltmeyin [400] âyetini inzal edince (âyetin hakkında indiği) Sâbİt evine girdi ve üzerine kapıyı kapattı. Başladı ağlamaya. Bir süre sonra Resûlullah (saMlahu aleyhi vesdlem) onu göremedi ve: "Sâbiî'e ne oldu?" diye sordu. "Ya Resûlallah! Ona ne olduğunu bilmiyoruz. Şu kadarını biliyoruz ki o ağlayarak kapısını üzerine kapattı" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (saMlahuaieyhiveseüem) onu çağırdı ve: "Neyin var?" diye sordu. "Ya Resûlallah! Sana Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden fazla yükseltmeyin âyeti nazil oldu. Ben ise yüksek sesli biriyim. Amellerimin boşa gitmiş olmasından korkuyorum" dedi. Allah Resulü (sallalkhu aleyhi vesellem): "Sen onlardan değilsin. Bilakis sen iyi biri olarak yasayacak ve iyi biri olarak Öleceksin" buyurdu. Sonra Allah, Resûlü'ne: "Allah kendini beğenmiş övünüp duran hiç kimseyi sevmez [401] âyetini indirdi. Sabit yine kapısını kapatıp ağlamaya başladı. Resûlullah onu göremeyince: "Sâbit'e ne oldu?" diye sordu. "Ya Resûlallah! Bilmiyoruz. Şu kadarını biliyoruz ki, kapısını kapattı" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesilem) ona birini göndererek çağırttı ve: "Neyin var?" diye sordu. "Ya Resûlallah! Sana Allah kendini beğenmiş övünüp duran hiç kimseyi sevmez âyeti nazil oldu. Vallahi ben süslenmekten hoşlanırım. Ayrıca kavmimin efendisi olmayı da severim" dedi. Allah Resulü (saMlahu aleyhi vesellem) de: "Sen onlardan değilsin. Aksine sen sevilen biri olarak yaşayacak, şehit olarak öldürüleceksin ve (Allah) seni cennete koyacaktır" buyurdu. Sonra Yemâme savaşında Hâlid b. el-Velîd'in yanında, Müseylemetü'l-Kezzâb'a karşı sefere çıktı..... Öldürülmesi ve vasiyeti, menkıbelerine dair bölümde gelecektir.[402] (Ebû Ya'lâ)
3743. Zeyd b. Erkam derdi ki: Bazı insanlar Peygamber'in (saDallahu aleyhi vesellem) yanma geldiler ve: "Haydin şu adama gidelim. Eğer gerçekten peygamber ise buna biz de şahadet ederiz. Eğer kral ise onun gölgesinde yaşarız" dediler. Hemen Nebî'nİn (sallallarıu aleyhi vesellem) yanma giderek kendisine bunu haber verdim. Sonra insanlar gelerek odaların arkasından Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) "Muhammed, Muhammedi" diye seslendiler. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah: "(Resulüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir [403] âyetini indirdi. Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) de benim kulağımdan tutup çekerek: "Allah senin sözünü doğruladı, Zeyd!" dedi. (Müsedded, İshâk ve Ebû Yala) [404]
3744. Ümmü Seleme bildiriyor: Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem) ikindiden önce iki rekat namaz kılardı. Sonra yanma Mustalık oğulları heyeti geldi. Savaştan sonra mallarının zekâtlarını toplamak üzere onlara Velîd b. Ukbe'yi göndermişti. Bunu haber alan kabileden atlı bir grup yola çıktı. Dediler ki: "Allah Resûlü'nün elçisini yolda karşılayalım, ona ülkenin yollarını gösterip gezdiririz." Ama Velîd onların geldiğini duyunca geri dönerek: "Ey Allah'ın Resulü! Mustalık oğulları zekâtlarını vermeyi reddettiler" dedi. Atlı grup Velîd'in geri döndüğünü işitince, peşinden gidip Medine'ye kadar geldiler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile beraber ilk safta sabah namazını kıldılar. Selâm verince ona şöyle söylediler: "Allah'ın ve Allah Resûlü'nün öfkesinden Allah'a ve Resûlü'ne sığınırız. Bize senin mallarımızın zekâtlarını toplamak üzere bize bir adam gönderdiğin söylendi. Biz buna sevindik. Mutlu olduk. Sonra onun geri döndüğü söylendi. Geri dönüşünün sebebi Allah ve Resûlü'nün öfkesi olmasından korktuk. Allah'ın ve Allah'ın Resûlü'nün öfkesinden Allah'a sığınırız." Bu şekilde mazeret beyan etmeye devam ettiler. Tâ ki müezzin gelip ikindi namazı için ezan okudu. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz [405] âyetini indirdi. (İshâk) [406]
3745. Ebû Miclez naklediyor. Ömer b. el-Hattâb Medine bahçelerinden bir bahçede bacak bacak üstüne atarak sırt üstü yatmıştı. Yahudiler aziz ve celil olan Allah'a iftira ederek: "Şanı yüce Rabbimiz, yaratma işini Cumartesi günü sona erdirdi ve sonra dinlenmeye çekildi" diyorlardı. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah: "Andolsun ki biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık, Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı [407] âyetini indirdi. Bazı insanlar, Hz. Ömer bunu yapıncaya kadar bacak bacak üstüne atmayı mekruh görürlerdi.[408] (İshâk)
3746. İkrime, aziz ve celil olan Allah'ın: "Tomurcuklan birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçlan yetiştirdik [409] âyetinde geçen "oii-üı" kelimesini, "uzun boylu", kelimesini de "birbiri üzerine dizilmiş, istif olmuş" şeklinde açıklamıştır.[410] (MÜsedded)
3747. Hz. Ali demiştir ki, Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) kelimelerinin mânâsını sordum. akşam namazından sonra kılınan İki rekat, ise sabah namazından sonra kılınan iki rekattır" buyurdu. (MÜsedded)
3748. Mücâhid, Allah Teâlâ'nın "Öyleyse sen onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin [411] âyetiyle ilgili olarak Hz. Ali'den şöyle dediğini nakletmiştir: "Bize bundan daha ağır gelen bir âyet yoktu. Bunun tek nedeni ya (Allah'tan gelen) bir gazap ya da buğzdur dedik. Ardından "Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü, hatırlatmak mü'minlere fayda verir [412] âyeti nazil oldu. Âyetin manası, Kur'ân ile Öğüt verip hatırlat demektir." (ishâk)
3749. Mücâhid der ki: Hz. Ali başına bir hırka bağlamış ve geniş bir elbiseye bürünmüş olarak yanımıza çıkageldi ve: "Öyleyse sen onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin [413] âyeti nazil olunca bu, Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) ashabına pek ağır geldi. Bizden kesin olarak helak olacağını düşünmeyen kimse kalmadı. Zira Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) onlardan yüz çevirmekle emrolunmuştu. Derken "Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü, hatırlatmak mü'minlere fayda verir [414] âyeti nazil oldu ve gönlümüz ferahladı. (İshâk) [415]
3750. Kyyûb aynı hadisi başka ifadelerle nakletmiştir. Demiştir ki: Peygamber (sallallahualeyhiveseilem) bizden yüz çevirmekle emrolunmuştu ki, ... âyeti nazil oldu. İkinci rivayeti ise benzer lafızlarla nakletmiştir. Ancak "Gönlümüz ferahladı" ifadesini zikretmem iştir. (Ahmed b. Menî') Ben derim ki: el-Heysem b. Küleyb bunu Müsned'inde daha detaylı olarak tahrîc etti. İmam Ahmed'in MUsned'mde Mücâhid'in Ali'den başka bir rivayeti yer almıştır.
3751. Hâlid b. Ar'are anlatmaktadır: Hz. Osman öldürülünce, bu beni çok ürkütmüştü. Bizde kılıcın kınından çıkarılmasının etkisi büyüktü. Bu yüzden evimde oturdum. Sonra pazara gitmem gerekti. Yolda sarayın gölgesinde kırk kadar adamın oturup durduklarım gördüm. Baktım kapının
üzerine bir zincir çekilmişti. "İçeri gireceğim" dedim ve içeri girmek için hareket ettim. Ama kapıcı beni engelledi. Oradaki topluluk: "Kahrolası, bırak da girsin" dedi. İlerledim. Baktım ki insanların eşrafı orada. Ortaya bir de yastık/döşek atılmış. Derken bir elbise içinde yakışıklı bir adam geldi. Üzerinde ne gömlek, ne de sarık vardı. Selâm verip oturdu. Topluluk içerisinde benden başkasını yadsımadı. Sonra: "Yalnızca fayda verip zarar vermeyecek şeyleri sormanız şartıyla bana istediğinizi sorun" dedi. Bir adam kendisine: "Söylediklerin tam da benim söylemeni istediğim şeylerdi. Sana bir şeyler soracağım" dedi. O da: "İstediğini sor" dedi. Sonra ne demektir?" diye sordu. "Bundan başkasını soramaz mısın?" dedi Adam: "Ben istediğimi soracağım" deyince, "Onlardan maksat, rüzgarlardır" diye cevap verdi. ne demektir?" diye sordu. "Bulutlardır" dedi. ne demektir?" diye sordu. "Gemilerdir" dedi. demektir?" diye sordu. "Meleklerdir" dedi..... Bu uzun hadis içinde kendisine soru sorulan zâtın Hz. Ali olduğu da belirtilmiştir. (İshâk ve el-Hârİs) [416]
3752. Ebu'l-Esved ve başka bir kanaldan Zâzân'dan şöyle dediği nakledilmiştir: Bir gün insanlar Hz. Ali'nin yanında bulunuyorlardı ve ondan sıcak bir yakınlık görünce: "Ey mü'minlerin emiri! Bize arkadaşlarından bahset" dediler.... Hadisin devamında şöyle geçmiştir: Derken Bekr b. Vâil oğullarından olan Abdullah b. el-Kevvâ el-A'ver ayağa kalkarak: "Ey Mü'minlerin emiri ne demektir?" diye sordu.... Hadisin devamında şu ilave geçmiştir: ne demektir?" diye sordu. "Mükemmel/düzgün yaratılışlı" demektir. Metinde yine: "Tekrar bu konuya girme ve bana böyle şeyler sorma!" ilavesi yer almıştır.[417] (el-Hârİs)
3753. Ebu'1-Alâ b. eş-Şihhîr bildiriyor: "Gök ve yerin Rabbine andolsun ki size edilen o vaat, herhalde haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir [418] âyeti nazil olunca bazı adamlar ellerinde sopalarla dışarı çıktılar ve: "Nerede o Rabbimize yemin ettirenler" dediler. (Ahmed b. Menî'}
[1] Bûsîrî demiştir ki: "Hadisi İbn Ebî Şeybe zayıf
bir senetle rivayet etmiştir. Çünkü Ebû Harun el-Abdî zayıftır. Ama daha evve!
hadisin şahitleri geçmişti." (III, 14)
[2] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ hasen bir
senetle mürsel olarak rivayet etmiştir. Ama Abdullah b. Amr ve Ebû Hureyre'den
nakledilen iki merfü şahidi vardır." (III, 14) Ayrıca bkz. M. ez-Zevâid,
X, 138.
[3] Bûsîrî, ravilerinden
ismini zikretmediği birinin zayıf oluşu sebebiyle
hadisin senedini zayıf görürken (III, 14), Heysemî: "Senedinde yer
alan Anbese b. Abdurrahman metruktür" açıklamasını yapmıştır. (Mecma X,
138)
[4] Bûsîrî'nin belirttiğine göre İbn Menî bunu zayıf biri
olan Yusuf b. Atiyye es-Saffâr'dan rivayet etmiştir. Ben derim ki: Ancak
hadisin Ebû Hureyre, Ebû Umâme, Abdullah b. Amr ve Abdullah b. Muğaffel'den
nakledilen güçlü şahitleri vardır. Bkz. M. ez-Zevâid, X, 79, 80; el-İthâf III,
7.
[5] Hadisi Ebû Ya'lâ, Taberânî ve Beyhakî rivayet etmiş
olup Taberânî'nin ravileriyle Sahîh'te ihticac edilmiştir. Bkz. Bûsîrî, I, 7.
Heysemî de raviierinin Sahîh'in ravileri olduğunu belirtmiştir. (Mecma X, 80)
[6] Hadisin tamamı Ibn Ebî Ömer kaynak gösterilerek 3023
numarada, İshâk kaynak gösterilerek 3314 numarada geçmiştir.
[7] Bûsîrî şu açıklamayı yapmıştır: "Hadisi Tayâlisî, Müslim'in şartına
uygun bir senetle mevkuf olarak rivayet etmiştir. Ayrıca zayıf bir senetle Ebû
Ya'lâ ve Bezzâr rivayet etmiştir. Zira Yûnus b. Habbâb zayıftır." (III,
23)
[8] Bûsîrî yorum yapmamıştır. (III, 23).
[9] Bkz. 3023 ve 3314 nolu hadisler.
[10] Bûsîrî de: "Bunu Ibn Meni sahih bir senetle
rivayet etmiştir" açıklamasını yapmıştır. (I, 23)
[11] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu el-Hâris vg Bezzâr
rivayet etmiştir. Ayrıca Ebû Ya'lâ ve Sahîh'mde İbn
Hibbân ve muhtasar
olarak Nesâî de
rivayet etmiş olup
hadisin senetlerinin merkezinde Ebû Ma'şer es-Sindî yer almaktadır ki
zayıf biridir. (J, 23) Heysemî ise hadisi Bezzâr'm hasen bir senetle rivayet
ettiğini belirtmiştir. (Mecma X, 188)
[12] Bkz. M. ez-ZevSiâ, X, 188.
[13] Bûsîrî: "Senedinde zayıf biri olan Yezîd
er-Rakkâşî yer almıştır" derken fi, 23), Heysemî: "Senedinde yer alan
Leys b. Ebî Süleym ve Yezîd er-Rakkâşî zayıf olmalarına rağmen güvenilir
de görülmüşlerdir. Geri
kalan ravileri ise
Sahih'in ravileridir"
açıklamasını yapmıştır. (Mecma X, 142)
[14] Bkz. 3023 ve 3314 nolu hadisler.
[15] Hadis hakkında bkz. 3023 ve 3314 nolu hadisler.
[16] Heysemî: "Hadisi Taberânî el-Mu'cemu'l-kebîr ve
ei-Mu'çemu'l-evsat1 ta rivayet etmiş olup ravileri güvenilir kimselerdir"
derken (Mecma X, 98); Bûsîrî de: "Bunu İbn Ebî Şcybe, Abd b. Humeyd, Ebû
Ya'lâ, Ahmed b. Hanbel, İbn Ebi'd-Dünyâ ve Sahîh'inde İbn Hibbân rivayet
etmişlerdir" açıklamasını yapmıştır. (I, 12)
[17] Bûsîrî hadisi Taberânî'nin Dua kitabında naklettiğini
belirtirken Heysemî: "Bunu Taberânî zayıf biri olan Abdullah b. Amir
el-Eslemı'nin yer aldığı bir senetle rivayet etmiştir" açıklamasını
yapmıştır, (Mecma X, 98)
[18] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ zayıf bir
senetle rivayet etmiştir. Zira Salih b. Beyân zayıftır" derken (I, 12);
Heysemî: "Bunu Bezzâr iki ayrı senetle rivayet etmiştir. Biri, genellikle
zayıf kabul edilen Abdullah b. Hıraş'ın yer aldığı munkatı bir senettir. Diğeri
ise hasen derecesinde muttasıldır" açıklamasını yapmıştır. (Mecma X, 99)
[19] Hadisi el-Hâris, Abdurrahman b. Vâkıd'dan, o da Hafs
b. Abdullah el-Efrîkî'den rivayet etmiştir.
[20] Hadisin aslı uzun olup müellif onu Hasta Ziyareti
bölümünde zikretmiştir. Bkz, 2436 nolu hadis.
[21] Müellif bu hadisi İshâk ve İbn Ebî Şeybc'den
nakletmiştir. Aynı hadisi el-Humeydî (I, 71), Beyhakî ve Ziyâü'-Makdisî de
tahrîc etmişlerdir. Bk7;. Kenzü'l-ummâl, III, 218. Ayrıca Zemahşerî, eî-Faik'de
zikretmiştir. (I, 278) Heysemî de Bezzâr'dan naküle "Senedinde yer alan
Yezîd b. İyâd b. Cu'dube yalancıdır" açıklamasını yapmıştır. (VIII, 135)
Müsnede'de ise müellif: "Ben derim ki, Yezîd b. Cu'dube'nin, ki bu İbn
Iyâd'dır, hadisi metruktür" değerlendirmesini yapmıştır. Ben derim ki: İbn
Ebî Hatim burada zikri geçen Yezîd b. Cu'dube'nin Yezîd b. Iyâd'ın dedesi
olduğunu belirtmiş ve ne o, ne de Buhârî onun hakkında bir tenkit
zikretmemiştir. Dolayısıyla bu zât hakkında müellif yanılmıştır. Ondan önce
Heysemî ve onu taklit eden Bûsîrî de yanıîarak: "Bunu İshâk, Ebû Ya'lâ ve
Bezzâr, merkezinde zayıf biri olan Yezîd b. Iyâd b. Cu'dube'nin yer aldığı bir
senetle rivayet ettiler" demiştir. (II, 162)
[22] Bezzâr mânâca benzerini rivayet etmiştir. Heysemî
demiştir ki: "Ravileri Sahîh'in ravileridir. Ne var ki Ebû Nasr Hâmid b.
Hilâl, Ebû Zer'den hadis işitmemiştir." (VIII, 131) Ben derim ki: Aynı
hadisi İshâk da Ebû Muâviye ani'l-A'nuş an Ebî Nasr an Ebî Zer tarikiyle
rivayet etmiştir. Bûsîrî de: "Bunu İshâk ve Bezzâr ravileri güvenilir
olmakla birlikte munkatı olan bir senetle rivayet etmişlerdir"
açıklamasını yapmıştır. (II, 163)
[23] Heysemî demiştir ki: "Senedinde yer alan Ebû
Ca'fer er-Râzî'yi Ebû Hatim ve başkaları güvenilir kabul ederken Nesâî ve
başkaları zayıf görmüştür. Geri kalan ravileri ise güvenilir kimselerdir."
{Mecmu VIII, 136). Ancak hadis motoîdur. Bûsîrî de: "Bunu İshâk mürsel
olarak rivayet etmiş olup ravileri güvenilir kimselerdir" demiştir.
[24] Bûsîrî demiştir ki: Ebû Ya'lâ bunu zayıf biri olan Amr
b. Husayn'dan mevkuf olarak rivayet etmiştir." (II, 11)
[25] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
(II, 163)
[26] Heysemî, ravilerirün Snhîh'in ravileri olduklarını
belirtirken (VIII, 135) Bûsîrî yorum yapmamıştır.
[27] A'râf sur. 7/179,
[28] Bûsîrî açıklama yapmamıştır. (II, 164)
[29] Heysemî demiştir ki: "Bunu Taberânî rivayet etmiş
olup ravileri güvenilir görülmekle birlikte bir kısmı hakkında farklı görüşler
ifade edilmiştir." (Mecmu VIII, 136) Bûsîrî ise yorum yapmamıştır.
[30] Bkz. 2994 nolu hadis.
[31] Heysemî demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ ve Bezzâr
rivayet etmiş olup Ebû Ya'lâ'nın ravileri güvenilir kimselerdir." (Mecma
VIII, 211)
[32] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu İshâk, İbn Ebî Şeybe ve
Sahth'inde İbn Hibbân rivayet etmiştir. Nitekim İlim kitabında geçmişti."
(III, 41) Bkz. 3023,3314,3428 nolu hadisler.
[33] Heysemî demiştir ki: "Bunu Ahmed b. Hanbel ve
Taberânî rivayet etmiş olup senedin merkezinde Ali b. Yezîd vardır ki,
zayıftır." (Mecma 1,159)
[34] Heysemî senedinde yer alan Musa b. Ubeyde
er-Rabezî'nin oldukça zayıf biri olduğunu belirtirken (Mecma VIII, 210); Bûsîrî
hadisin ekseninde zayıf biri olan Yezîd b. Ebân er-Rakkâşî'nin bulunduğunu
söylemiştir." (III, 42)
[35] Heysemî senedinde yer- alan Muhammed b. Sabit
el-Abdî'nin zayıf olduğunu belirtirken (Mecma VIII, 211); Bûsîrî hadisin
merkezinde zayıf biri olan Yezîd b. Ebân er-Rakkâşî'nin bulunduğunu
söylemiştir." (III, 42)
[36] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ zayıf bir
senetle rivayet etmiştir. Çünkü İsmâîl b. Râfi zayıftır (III, 42). Heysemî ise
şu açıklamayı yapmıştır: Senedinde yer alan İsmâîl b. Râfi hakkında Buharı
"güvenilir olup hadisi so/iîft/makbûle yakındır" değerlendirmesini
yaparken çoğunluk onu zayıf görmüştür. Kalan ravileri ise Sahîh'in
ravileridir." (Mecma VIII, 197)
[37] Sâd sur. 38/42.
[38] Bûsîrî demiştir ki:
"Bunu Ebû Ya'lâ, Bezzâr,
Srt/iîJî'inde İbn Hibbân ve sahih hükmüyle el-Hâkim rivayet
etmiştir." (III, 42) Heysernî de Bezzâr'm ravilerinin Sahîh'm ravileri
olduğunu belirtmiştir. (Mecma VIII, 208). Ben derim ki: İbnü'l-Mübârek hadisi
Yûnus an Akil ani'z-Zührî tarikiyle buradakinden daha uzun bir metinle nakletmiştir.
Bkz. Ziyâdâtü Nuaym alâ Kikâbu'z-Zühd, s. 48.
[39] Heysem! hadisi İbn Mes'ûd'dan "Hz,
Yûsuf ve annesine yüz, beyazlık
ve başka yönlerden güzelliğin üçte ikisi verildi" ifadesiyle naklettikten
sonra "Bunu Taberânî, mevkuf olarak rivayet etmiş olup ravileri Sahîh'm
ravileridir" açıklamasını yapmıştır. Sonra yine Taberânî'nin rivayetiyle
İbn Mes'ûd'dan "Hz. Yûsuf ve annesine güzelliğin üçte biri verildi"
ifadesiyle zikrederek "anlaşılan o ki, bu İfade hatalıdır" kaydını
düşmüştür. {Mecma VIII, 203)
[40] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
(III, 42)
[41] Müsnerfe'de: "İbn Hibbân Snhîh'inde irâd
etmiştir" bilgisi yer almıştır. Ama bu hadisi ben (İbn Hibbân'in)
M.evnridü'z-Zam'ân'mda bulamadığım gibi onu Peygamberlerle İlgili Hadisler'de
Heysemî ya da Bûsîri de zikretmcmiştir.
[42] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
(III, 42)
[43] Ahzâb sur. 33/69.
[44] Müsnede'de; "Bu sahîh bir senettir" ifadesi
yer almıştır.
[45] Abd b. Humeyd bunu zayıf biri olan İbrahim b.
el-Hakem'den rivayet etmiştir.
[46] Bkz. 3538 nolu hadis.
[47] Îbnü'l-Mübârek benzerini Mücâhid'den nakletmiştir. (s.
163, nr: 474)
[48] Bûsîrî demiştir ki: Bunu zayıf biri olan Muhammed b.
Küreyb'in yer aldığı bir senetle rivayet etmiştir, ama Câbir hadisi şahididir.
[49] Bûsîr'i bunu zikretmemiş, onun yerine Yahya b.
Ca'de'den şunu rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'in kızı Fâtıma dedi ki: Bana
Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem) "İsâ b. Meryem (aleyhimaaselâm)
İsrailoğulları arasında kırk yıl kaldı" dedi. Sonra Bûsîrî şu açıklamayı
yapmıştır: "Bunu Ebû Ya'lâ, Hüseyin b. el-Esved'den rivayet etmiştir. Bu
zâtm biyografisini bulamadım. Ama senedin kalan ravileri güvenilir
kimselerdir." (III, 43)
[50] Hadisi Ebû Ya'lâ ve Taberânî rivayet etmiş olup
senedinde yer alan Muâviye b. Yahya es-Sadefî zayıftır. Bkz. Heysemî, IV, 251.
Ahmed b. Hanbel de benzerini Ebû Zer'den nakletmiş tir.
[51] Âl-i İmrân sur. 3/135.
[52] Bu hükmü kabul eden Bûsîrî de: "Bunu İshâk sahîh
bir senetle rivayet etmiştir" açıklamasını yapmıştır. (III, 94)
[53] Bûsîrî de müellifin senetle ilgili sahîh hükmüne
katılmıştır. Ebû Ya'lâ da Abdullah b. Amr'dan benzerini uzun bir hadis olarak
rivayet etmiştir. Ama senedi zm/i/tır. Aynı hadisi Taberânî ise sakıncasız bir
senetle rivayet etmiştir. Müellifin ihmal ettiği bu hadisin aslı, Ebû Saîd rivayeti
olarak Sahîhayn'dâ yer almıştır. Bkz. el-İthâf, III, 95.
[54] Münzirî demiştir ki: "Bunu Beyhakî, İbn
Mes'ûd'dan mevkuf olarak rivayet etmiştir. Daha evvel ise aynı hadisi Ebû
Zer'den merfıı olarak nakletmişti ki onu İbn Hîbbân Sahîh'mde tahrîc
etmiştir." (Münzirî, s. 155). Ben derim ki: "Bunu İbn Ebî Şeybe de
Musannef inde rivayet etmiştir." (III, 111)
[55] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarım söylemiştir.
(II, 164)
[56] Ebû Ya'lâ'nın naklettiği Câbir hadisinde şöyle
geçmiştir: "Bir kantar, 100 ntıldır. Bir ntıl, 12 ukiyedir. Bir ukiye 6
dinardır. Bir dinar 24 kırattır. Kırat da Uhud dnğı gibidir." Ama Bûsîrî,
Bekr b. Yûnus'un zayıflığı sebebiyle hadisi zayıf görmüştür.
[57] Müsnede'de ifade "Bu hadisin isnadı
zayıftır" şeklindedir. Ben derim ki: Senedinde zayıf biri olan Musa b.
Ubeyde yer almıştır. Bkz. Bûsîrî II, 190.
[58] el-İtMf da ifâde şöyle yer almıştır: "Elif bir
harf, lam bir harf ve mîm bir harftir." Sonra Bûsîrî şu açıklamayı
yapmıştır: "Hadisi İbn Ebî Şeybe ve Bezzâr rivayet etmiş olup senetlerinin
merkezinde zayıf biri olan Musa b. Ubeyde yer almıştır. (II, 190) Ayrıca bkz.
Zevâid, II, 163.
[59] Müellif hadisin bir kısmını Mekke Harem'ine dair
bölümde nakletmiştir. (I, 316) Hadisin tamamı için bkz. Zevâid, VII, 267. Ancak
senedinde yer alan Musa b. Ubeyde
zayıftır. Aynı hadisi Bezzâr da rivayet etmiştir.
[60] Bûsîrî hadis hakkında yorum yapmazken Heysemî,
Taberânî'yi kaynak göstererek şu yorumu yapmıştır: Hadisin iki senedi vardır.
Birinde âlimlerin zayıflığı hakkında icma
ettikleri Ubeydullah b.
Ebî Humeyd, diğerinde
ise İbn Hibbân'm
es-Sikâtfte zikrettiği, fakat diğer bilginlerin zayıf gördüğü İmrân
el-Kattân yer almıştır. (I, 170) Heysemî hadisi Ebû Ya'lâ'ya nispet etmemiştir.
Ancak Ebû Ya'lâ'nın senedinde de Ubeydullah b. Ebî Humeyd bulunmaktadır.
[61] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu İbn Ebî Şeybe sahih bir
senetle, İbn Mâce de muhtasar olarak
ve Müslim'in şartına uygun olduğunu belirterek el-Hâkim tahrîc
etmiştir." Müsnede'de ise şu bilgiler yer almıştır: "Bu hasen
senettir. İbn Mâce hadisin başından "geceleri uykusuz bıraktım"
ifadesine kadarki kısmı rivayet etmiştir." Heysemî ise şu açıklamayı
yapmıştır: "Bunu Ahmed b. Hanbel rivayet etmiş olup ravileri Sahîh'in
ravileridir. Ben derim
ki: Sanki müellif
Müslim'in ravilerinden olan
Beşîr b. el- Muhâcir'in mertebesi sebebiyle hadisin
senedini zayıf görmüştür. Zira bu zât hakkında Ahmed b. Hanbel "Hadisi
münkerdir" hükmünü vermiştir. Fakat birçok münekkid muhaddis onu güvenilir
kabul etmiştir.
[62] Bûsîrî demiştir ki: "Hadisi Ebû Ya'Iâ'dan naklen
İbn Hibbân da Sahîh'indç rivayet etmiştir." (11,187).
[63] Miisnede'dc şu bilgiler yer almıştır: "Bezzâr
demiştir ki: el-Hecerî'den bunu İbn Aclân'dan başkası rivayet etmemiş ve hadisi bu
şekilde sadece el-Hecerî rivayet etmiştir." Heysemî ise şu açıklamayı
yapmıştır: Bezzâr demiştir ki: "Muhammed b. Aclân, İbrahim el-Hecerî'den
bundan başka hadis rivayet etmemiştir." Ben derim ki: Muhammed b. Aclân sadece Ebû İshâk es-Sebe'î'den
rivayette bulunmuştur. Eğer maksat Ebû
İshâk es-Sebe'î ise, o zaman Bezzâr'm ravileri de güvenilir kimselerdir. Mecma
VII, 188)
[64] Heysemî: "Senedinde ismi zikredilmeyen bir ravi
vardır" derken (Mecma VII, 152); Bûsîrî: "Bunu el-Hâris ve Ebû Ya'lâ
içinde kopukluk bulunan bir senetle rivayet etmişlerdir" açıklamasını
yapmıştır. (II, 188)
[65] Ayrıca bkz. İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd, s. 280. Her
ikisinin senedinde de Musa b. Ubeyde er-Rabezî vardır. Aynı hadisi İbn Hibbân
bir başka tarikten rivayet etmiştir. Hafız ibn Hacer ise demiştir ki: Bunu Ebû
Dâvud rivayet etmiştir. Ahmed b. Hanbel ise benzerini Enes'den nakletmiştir.
Ancak senedinde, Heysemî'nin, hakkında "Hadisi ««sendir" hükmünü
verdiği İbn Lehî'a yer almıştır. (IV, 94)
[66] Müsnede'da irade "Bu zayıf bir senettir"
şeklindedir. Bûsîrî de: "Bunu İshâk zayıf bir senetle rivayet etmiştir"
açıklamasını yapmıştır. (111, 3)
[67] Muhtemelen müellif burada hadisi ihtisar etmiştir.
Yoksa el-İthâf'ta ifâde şöyledir: Ibn Abbâs dedi ki: "Cebrail her Ramazan
Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem} Kur'ân'ı bir kere mukabele ederdi.
(Allah Resûlü'nün) Ruhu kabzolduğu sene ise iki kere mukabele etti. İşte bu, o
son harftir...."
[68] Bûsîri demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ ve Bezzâr
rivayet etmiş olup senedinde yer alan Asel b. Süfyân zayıftır." (III, 2)
Müsnede'de ise şu bilgiler yer almıştır: "Bezzâr demiştir ki: Şu'be,
Asel'den bundan başka hadis rivayet etmemiştir. Bunu Şu'be'den de Ravh b. Ubâde
ve Muâz b. Muâz'dan başkası rivayet etmemiştir." Ben derim ki:
Dârekutnî'nin el-tlel'de Sa'd b. Ebî Vakkâs müsnedinde açıkladığı üzere hadiste
İbn Ebî Müleyke üzerinde çok ihtilaf edilmiştir. el-Azamî bunların bir kısmı
için Keşfü'l-Estâr'a (I, 33, yazma} bakılmasına işaret etmiştir.
[69] Müsnede'de
"Sahîh olup aslı Müslim'de
yine Ebû Musa rivayeti
olarak yer almıştır..." bilgisi geçmiştir.
[70] Bunu Taberânî ve benzerini Bezzâr rivayet etmiştir.
Taberânî'nin senedinde Hafs b. Süleyman yer almıştır ki, metruktür. (Aynı şahıs
İbn Menî'nin senedinde de yer almıştır) Bezzâr'm senedinde ise zayıf biri olan
İshâk b. İbrahim es-Sekafî yer almıştır. Bkz. Heysemî, Mecma VII, 166.
[71] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu el-Hâris, Halîl b.
Zekeriyâ'dan, o da Mücâlid b. Saîd'den rivayet etmiştir ki, ikisi de zayıftır.
(II, 190)
[72] Bunu eİ-Hâris mürsel olarak rivayet etmiş olup
ravileri güvenilir kimselerdir. Aynı hadisi Ebû Dâvud da Sünen'inde Ebû
Musa'dan rivayet etmiştir. (II, 190)
[73] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu el-Hâris rivayet etmiş
olup ravileri güvenilir kimselerdir." (II,
190) od-Dûlâbî ve îbn Hacer'in zikrettiklerine göre Ebû Abdurrahman
el-Fehrî sahabedendir.
[74] Müsnede'de şu bilgiler yer almıştır: "Bu senet
muttasıl olmakla birlikte içinde yer alan Süveyd b. Abdülazîz zayıf bir
ravidir." Bûsîrî de demiştir ki: "Bunu İshâk zayıf bit senetle
rivayet etmiştir. Zira Süveyd b. Abdülazîz zayıftır. Aynı hadisi Ebû Dâvud Sünen'inde,
el-Hâkim de sahih hükmüyle Muâz b. Enes'den nakletmişlerdir." (II, 190)
Heysemî de şu açıklamayı yapmıştır: "Bunu Taberânî rivayet etmiş olup
senedinde yer alan Süveyd b. Abdülazîz metruktür. Bununla beraber Hüşeym onu
hayırla anmıştır. Senedin kalan ravileri ise güvenilir kimselerdir."
(Mecma VII, 160)
[75] Ancak iki kişiye haset edilir" hadisini Buhârî,
Ebû Hureyre'den, Şeyhân (Buhârî ve Müslim) İbn Ömer'den ve Ebû Ya'lâ da Ebû
Saîd el-Hudrî'den rivayet etmiştir. Bkz. el-İthaf, 1,191.
[76] Bûsîrî: "Bunu Ebû Bekir ve Ebû Ya'lâ hasen bir
senetle rivayet etmişlerdir" derken (II,
190}; Heysemî: "Bunu Bezzâr
tahrîc etmiştir. Senedinde geçen İshâk
güvenilir olmakla birlikte
müdellistir. Kalan ravileri
ise güvenilir kimselerdir" açıklamasını yapmıştır. (VII, 161) Ben derim
ki: "Zevâid'de de isim böyle geçmiştir. Ama doğrusu "İbn İshâk"
olacaktır. Hafız (İbn Hacer) Müsnede'de Ebû Ya'lâ'nın senedinin baş kısmını
zikrettikten sonra: "Bu hasen bir senettir" açıklamasını yapmıştır.
[77] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu İbn Ebî Şeybe, ondan da
Abd b. Humeyd rivayet etmiştir. Ayrıca bir senetle Taberânî ve Sahîh'inde İbn
Hibbân rivayet etmişlerdir." Heysemî hadisi Taberânî'yi kaynak göstererek
nakletmiş ve "Ravileri Sahîh'in ravileridir" açıklamasını yapmıştır.
(1,169)
[78] Bûsîrî yorum yapmamıştır. (II, 189)
[79] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu ibn Ebî Şeybe zayıf bir
senetle rivayet etmiştir. Zira Muhammed b. Ebî Leylâ zayıftır." (II, 189)
Hadisi müellif 3545 numarada tekrarlamış olup oradaki metin daha açıktır.
[80] Bûsîrî, hadisi Yezîd b. Ebân er-Rakkâşî'nin zayıflığı
sebebiyle zayıf görmüştür. (II, 189). Heysemî de benzer bir değerlendirme
yapmıştır. (Mecma VII, 158)
[81] Bûsîrî, hadis hakkında yorum yapmamıştır. Gördüğünüz
gibi hadis mevkuftur ve Iuâviye b. Hammad, el-Cerh ve't-Tcı'dü'de belirtildiği
üzere meçhuldür. Birincisinin senedinde Dâvud Ebû Bahr geçmiştir ki, el-Ukaylî
onun buradaki hadisi hakkında "Batıl asılsızdır" açıklamasını
yapmıştır. İbn Maîn de demiştir ki: Dâvud et-Tafâvî'den el-Mukrî Kur'ân
hadisini rivayet eder ki, bir değer ifade etmez. Aynı raviyi İbn Hibbnn ise
es-Siknt'ta zikretmiştir. Bkz. Tehzibü't-Tehzîb.
[82] Bûsîrî yorum yapmamıştır.
[83] Hadisi müellif Tayâlisî'den naklederken Bûsîrî, ayrıca
bunu Ahmed b. Hanbel, İbn Ebî Şcybe ve ravileri güvenilir olan bir senetle
Müsedded'e nispet etmiştir.
[84] Bûsîrî yorum yapmamıştır.
[85] Bûsîrî: "Bunu İbn Menî, İbn Ebî Şeybe ve ondan
Ebû Ya'lâ rivayet etmiş olup hadisin kaynağında zayıf biri olan Abdullah b.
Saîd bulunmaktadır" derken (III, 2); Heysemî de: "Senedinde yer alan
Abdullah b. Saîd metruktür" açıklamasını yapmıştır. [Mecma VII, 163)
[86] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[87] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylerken
Heysemî de: "Bunu Taberânî iki tarikten rivayet etmiş olup ikisinin de
ravüeri Sahîh'in ravileridir" açıklamasını yapmıştır. (Mecma II, 269)
[88] Bûsîrî ravîlerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[89] Bûsîrî, Bekr b. Yûnus'un zayıflığı sebebiyle hadisin
senedini zayıf görmüştür. (II,190)
[90] Bûsîrî her hangi bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[91] Bûsîrî her hangi bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[92] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Müsedded mevkuf oiarak
nakletmiştir. Aynı hadisi el-Hâkinı de İbn Abbas'dan mevkuf olarak
nakletmiştir." (II, 164)
[93] Müsnede'âe denilmiştir ki: "Bu mürsel bir hadis
olup senedi sahihtir. Fakat Alâ üzerinde
ihtilaf edilmiştir. Hadisi Derâverdî onun yoluyla babasından, o
da Ebû Hureyrc'den
"Resûlullah (sallallahu aleyhi veseOan) Ubey b. Ka'b'ın yanma
çıktı.." ifadesiyle rivayet etmiştir. Bunu Tirmizî nakletmiştir. Aynı
hadisi Abdüİhamîd b. Ca'fer de Aîâ yoluyla babasından, o da Ebû Hureyre'den, o
da Ubey'den nakletmiştir.... Bunu İbn Hibbnn ve el-Hâkim tahrîc
etmişlerdir." Bûsîrî de: "Bunu İshâk miirsel olarak nakletmiş
olup ravileri güvenilir
kimselerdir" açıklamasını yaptıktan
sonra Milsnede'der\ yaptığımız
naklin benzerini zikretmiştir. (Bkz. II, 164)
[94] Müsneâe'nin ifadesi şöyledir: "Ben derim ki: Buradaki
Ebân'dan maksat er-Rakkâşî'dir ve metruktür." Bûsîrî demiştir ki:
"Bunu Abd b. Humeyd zayıf bir senetle rivayet etmiştir. Zira Ebân b. İsmet
zayıftır." Ben derim ki: Doğrusu, et-Tehzîb ve başka kaynaklarda geçtiği
üzere, İbn Sum'a olacaktır. Bana göre râcih olan, Bûsîrî'nin hadisin giyişinin
er-Rakkâşî değil, İbn Sum'a olduğu yönündeki açıklamasıdır. Fakat Bûsîrî bu
raviyi zayıf görmekle isabet etmemiştir. Çünkü söz konusu zât güvenilir bir
kimsedir. Ancak ömrünün sonunda bunaklık dönemi yaşamıştır. Bu yüzden mutâbisi
yoksa bunaklık döneminde kendisinden rivayet edilen hadisler kabul edilmez.
[95] Hadis mnktûdur.
[96] Bakara sur. 2/97-98.
[97] Bûsîrî, hadisi İshâk'm sahih bir senetle mürsel olarak
rivayet ettiğini belirtmiştir. (II,165)
[98] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu İshâk, Cerîr b. İsmâîl
yoluyla Ebû Hâlid'den rivayet etmiş olup bu zâtın ondan rivayette bulunduğu
bilgisine rastlamadım. (II, 165) Ben derim ki: "Müsnede'de ifade Cerîr'in
İsmâîl b. Ebî Hâlid'den nakli" şeklindedir. Ccrîr ise İbn Abdülhamîd
ed-Dabbî olup bilinen güvenilir ravİlerdendîr. Cerîr b. İsmâîl ismi ise
Busîrî'nin elindeki nüshada yer alan hatalardandır. Ama kendisi bunu fark
etmemiştir.
[99] Bûsîrî hadisin senedini, Câbir el-Cu'fî'nin zayıflığı
sebebiyle zayıf görmüştür. (II, 165)
[100] Heysemî demiştir ki: "Senedinde yer alan Muhammed
b. es-Sâib el-Kelbî oldukça v.vıf bindir. (Mecmu VI, 323)
[101] Bakara sur. 2/275.
[102] Bakara sur. 2/278.
[103] Bakara sur. 2/279.
[104] Bakara sur. 2/279-281.
[105] Bûsîrî, Muhammed b. es-Sâib el-Kelbî'nin zayıflığı
sebebiyle hadisin senedini zayıf görmüştür. (II, 166)
[106] Bakara sur. 2/160.
[107] Bakara sur. 2/231.
[108] Bûsîrî demiştir ki: "Senedinde ismi zikredilmeyen
bir ravi vardır. Ancak Evlilik bahsinde geçen Ubâde hadisi bunun
şahididir."
[109] Bûsîrî, ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
Kanaatimce asıl nüshalarda burada bir karışıklık söz konusudur. Doğrusu ortada
iki rivayet vardır. Biri Ubey'den olup onun kıraati "U^~>
^-5"" şeklinde gaib sıygasıyladir. Diğeri İse Zeyd b. Sâbit'tendir ve
o, âyeti "U;_j~J JaŞ ^ÜijJi Jl J&\f şeklinde, zâyı noktalayarak okurdu.
[110] Bakara 259
[111] Bûsîrî,
yorum yapmazken Heysemî
ravüerinin Sahîh'in ravileri
olduğunu söylemiştir. (VI, 323)
[112] Bakara sur. 2/177.
[113] Miisnede'de "Bu mürsel bir hadis olup senedi
sahihtir ve bir de şahidi vardır" ifadesi geçmiştir. Sonra müellif, hemen
bunun peşinden gelen İkrime'nin Hüseyin'den rivayeti olan hadisi zikretmiştir.
[114] Bakara sur. 2/177.
[115] Senedinde Hüseyin b. Kays er-Rahabî yer almıştır ki
Bûsîrî onun sebebiyle hadisi 'ayıf görmüştür.
[116] Daha önce geçti; bkz. hadis no. 3510.
[117] Bakara 19
[118] Bûsîrî, yorum yapmazken Heysemî senedinde yer alan Ebû
Habbâb'ın müdellis olduğunu belirtmiştir. (VI, 313)
[119] Bakara sur. 2/282
[120] Bakara sur. 2/238.
[121] Ravileri güvenilir kimselerdir. Zikri geçen
Abdullah'tan maksat İbn Ömer'dir.
[122] Bakara 238'de geçen
[123] İhmal edilmiş" olmasıyla, Hendek savaşı sırasında
kâfirler karşısında nöbetle meşgul olunup zamanında eda edilememiş olması
kastedilmektedir.
[124] Bakara sur. 2/238.
[125] Heysemî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
(VI, 320)
[126] Bakara 253
[127] Bkz. 1947 nolu hadis.
[128] Bakara 231
[129] Bkz. 1659 nolu hadis.
[130] Heysemî demiştir ki: "Senedinde yer alan
Husayf'ı, el-Iclî ve ibn Maîn güvenilir görürken bir gurup bilgin zayıf
saymıştır." (Mccmn VI, 318)
[131] Bakara sur. 2/207.
[132] Bakara sur. 2/125.
[133] Bakara sur. 2/210.
[134] Bakara sur. 2/213.
[135] Bûsîrî, ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
(II, 165)
[136] Bakara sur. 2/223.
[137] Bûsîrî yorum yapmazken (II, 166); Heysemı: "Bunu
Ebû Ya'lâ, hocası el-Hâris b. Süreye el-Gaffâl'dan (Doğrusu
en-Nekkâl'dir) nakletmiştir ki,
zayıf ve uydurmacı biridir"
açıklamasını yapmıştır. (Mecnın VI, 319)
[138] Bûsîrî hadisi İshâk, es»Sünenü'l-kübrâ'da Nesâî ve
Sahih'inde İbn Hibbân'm rivayet ettiğini belirtmiştir.
[139] Bûsîrî şu açıklamayı yapmıştır: "Bunu sahih bir
senetle rivayet etmiştir. Buhârî ise muallak olarak nakletmiştir. Ayrıca hadisi
Ahmed b. Hanbel ve Müslim, Ebû Saîd el-Hudrî'den nakletmişlerdir." (II,
165)
[140] el-İthâf da da bu şekilde geçmiş olup Bûsîrî, bunu Ebû
Ya'lâ'nm sahih bir senetle rivayet
ettiğini belirtmiştir. (II,
165) Yani, Bakara
sûresini bölüp onu
iki rekatta okumuştur.
[141] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ ve ondan
nakille Sahih'inde İbn Hibbnn rivayet tir. (II, 165) Heysemî de demiştir ki:
"Senedinde yer alan Saîd b. Hâlid el-Huzâ'î el- zayıftır. (Mecma VI, 312) Ben derim ki:
Doğrusu Müsnede'de isim Hâlid b. Saîd Şekilde yer almıştır.
[142] Bûsîrî demiştir ki: "Senedinde ismi zikredilmeyen
bir ravi vardır. Hadisi, daha evvel İlim bahsinde geçtiği gibi, ayrıca Tayâlisî
ve başka kaynaklar da uzun olarak nakletmişlerdir. Bkz. 3023 nolu hadis. • 2
Bkz. 3453 nolu hadis.
[143] Fakat hadis tam metin olarak 3023 nolu hadiste
geçmiştir.
[144] Âl-i İmrân sur. 3/96.
[145] Bûsîrî
demiştir ki: "Ravileri güvenilir
olmakla birlikte Hâlid
b. Ar'are'nin biyografisine
muttali olamadım/' (II, 167) Ben derim ki; "Bu zâtı İbn Ebî Hatim eserinde
zikretmiş ve ondan iki kişi rivayette bulunmuştur. Buna rağmen İbn Ebî Hatim
onun hakkında kimseden bir tenkit nakletmemiştir."
[146] Âl-i İmrân 154
[147] Âl-i İmrân sur. 3/97.
[148] Â!-i İmrân sur. 3/152.
[149] Taberânî'nin rivayeti "Tâ ki hakkımızda Uhud günü
...âyeti indi" şeklindedir-Heysemî demiştir ki: "Taberânî'nin
ravileri güvenilir kimselerdir. Hadisi ayrıca Ahmed b. Hanbel, Uhud savaşı
bölümünde geçen uzun bir hadis içinde nakletmiştir." (MecffîC VI, 328)
Bûsîrî ise yorum yapmamıştır. (II, 167)
[150] el-lsâbe'de bildirildiğine göre bu zâtı Bâverdî ve Ebû
Ömer b. Abdilberr, sahabe arasında zikretmişlerdir.
[151] Âl-i İmrân sur. 3/180.
[152] Âl-i İmrân sur. 3/86.
[153] Bûsîrî bu hadisi ihmal edip onun yerine aynı mânâda
İbn Abbâs hadisini zikretmiş ve kıssa ile ilgili olarak şu açıklamayı
yapmıştır: "Bunu İbn Menî ve es-Siinenü'l-kübrâ'da ^esâî rivayet etmiş
olup senedinde yer alan raviler güvenilir kimselerdir. (II, 167) Ben derim ki:
Müellif bu ve yukarıdaki hadisi el-İsâbe'de zikretmiş ve kıssanın tahricini
Mükemmel yapmıştır.
[154] Âl-i İmrân sur. 2/110.
[155] Bûsîrî
hadisi el-Hâris'in zayıf
biri olan Hasan
b. Kuteybe'den naklettiğini belirtmiştir.
[156] Bkz. 3300 nolu hadis. 2Âl-iİmrân sur. 3/161.
[157] Metin, orijinal nüshalarda açık değildir. Tercüme,
bağlam ve dipnotta muhakkikin tahmini dikkate alınarak yapılmıştır.
[158] Bûsîrî hadis hakkında açıklama yapmamıştır. Bezzâr da
İbn Abbas'dan şöyle 'gini nakletmiştîr: "Hiç bir peygamberin (devlet
malına) ihanetle suçlanması, kavmi n itham edilsi nakletmiştîr: Hiç bir peygamberin (devlet malına) i
tarahndan itham edilmesi yakışık almaz." Bkz. Zevâiâ, VI, 368.
[159] Nisa sur. 4/123.
[160] Bûsirî, İshâk'in hadisi hasen bir senetle rivayet
ettiğini belirtmiştir. (II, 167)
[161] Bkz. 2481 nolu hadis.
[162] Nisa sur. 4/94.
[163] Nisa sur. 4/95.
[164] Nisa 95
[165] Hafız İbn Hacer rivayetin sonunda: "Bunu
S<ıM/ı'inde İbn Hibbân, Ebû Ya'lâ'dan Haklen rivayet etmiştir"
açıklamasını yapmıştır. Bûsîrî de benzer bir ifade kullanmıştır. Heysemî
ise Ebû Ya'lâ'nm ravileriııin güvenilir olduklarını söyleyip hadisi
ayrıca Bezzâr'a da nispet etmiştir. (Mecma VII, 9)
[166] Nisa sur .4/123.
[167] Nisa sur .4/110.
[168] Bûsîrî, İshâk'm bunu sdhîh bir senetle rivayet
ettiğini söylemiştir. (II, 168)
[169] Nisa sur. 4/110.
[170] Nisa sur. 4/123.
[171] Bûsîrî
demiştir ki: "Bunu
Ebû Ya'lâ {zayıf bir senetle)
rivayet etmiştir. Zira
ravilerinden biri zayıf, biri de meçhuldür. Hadisi ayrıca Ebû Davud muhtasar
olarak rıvayet etmiştir. (II, 168) Heysemî de şu açıklamayı yapmıştır:
"Bunu Taberânî rivayet etr*iiş olup senedinde yer alan Mübeşşir b.
İsmail'i İbn Maîn ve başkaları güvenilir Sürürken Buharı ve başkaları zayıf
saymışlardır. (Mecma VII, 11) Ben derim ki: Ebû ia Ja'nm senedinde de Mübeşşir
yer aldığı halde Heysemî hadisi ona nispet etmemiştir.
[172] Nisa sur. 4/128.
[173] Hadisin ravilerinin güvenilir olduklarını belirten
(II, 168) Bûsîrî, daha önce Hâlid b. Ar'are'nin biyografisine rastlamadığını
söylemişti.
[174] Nisa sur. 4/65.
[175] Hadisi Taberânî muhtasar olarak nakletmiştir. Heysemî,
senedinde yer alan Ya'kûb b.
Humeyd'i İbn Hibbâh'm
güvenilir gördüğünü, ama
başkasının zayıf olarak değerlendirdiğini söylemiştir. (VII,
6) Ben derim ki: İbn Ebî Ömer'in senedinde bu şahıs geçmemiştir.
[176] Nisa sur. 4/58.
[177] Nisa sur. 4/176.
[178] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu İbn Ebî Ömer, içinde
kopukluk bulunan bir senetle rivayet ederken Bezzâr ravileri güvenilir olan
muttasıl bir senetle rivayet etmiştir." (II, 169) Hadisi Heysemî,
Bezzâr'dan nakletmiş ve Ebû Ubeyde b. Huzeyfe hariç, ravilerinin Sahîh'in
ravileri olduğunu ve Ebû Ubeyde'yi de İbn Hîbbân'ın güvenilir gördüğünü
söylemiştir. (Mecma VII, 13)
[179] Nisa sur. 4/10. Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Ebû
Ya'lâ ve ondan naklen Sahîh'inde İbn Hibbân, Ziyad b. Vlünzİr/in Nâfi b.
el-Hâris'ten nakli şeklinde bir senetle rivayet etmişlerdir ki, söz konusu
ravilerin ikisi de zayıftır." (Jl, 167)
[180] Nisa 58
[181] Nisa sur. 4/100.
[182] Bûsîrî, ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[183] Bûsîrî yorum yapmamıştır. (II, 169)
[184] Mâide sur. 5/26.
[185] Bûsîrî, ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
(II, 169)
[186] Bûsîrî demiştir ki; "Bunu İbn Ebî Şeybe zayıf bir
senetle rivayet etmiştir. Çünkü havilerinden biri meçhuldür." (II, 169)
[187] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarım söylemiştir.
[188] Mâide 41
[189] Mâide 41
[190] Maksat, Fedek halkıdır. "Kelimeleri yerlerinden
değiştirirler" Nitekim Fedek halkı ki: "Eğer size bu verilirse, onu
alın; bu verilmezse reddedin,"
[191] Mâide sur. 5/54.
[192] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[193] Mâide sur. 5/49.
[194] Mâide sur. 5/82.
[195] Bûsîrî, hadis hakkında yorum yapmadığı gibi Ebû
Bekir'in metnini zikretmeydi yalnız el-Hâris'in metnini zikretmiştir. (II, 169)
[196] Mâide sur. 5/79.
[197] Mâide sur. 5/3.
[198] En'âm sur. 6/145.
[199] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[200] Mâide sur. 5/42. Orijinal metinde âyet "Eğer
sana'gelirlerse, aralarında Allah'ın erujle hükmet" mânâsına gelen bir
ifadeyle yazılmıştır. Ama Mâide sûresinin 42. Jetinin aslı Öyle değildir. Bu
nedenle tercüme Mushafa göre âyetin aslı esas alınarak ^PJİrnıştır. (Mütercim)
[201] Hadisi ayrıca Ebû Ya'lâ, Şa'bî'den mürsel olarak
rivayet etmiştir. Bkz. Zevâiâ, VI, "• Ebû Dâvud muhtasar olarak (II, 139)
Bezzâr ise (farklı ifadelerle) geniş olarak İşletmiştir. Bkz. Heysemî, Mecma
VI, 272; el-Humeydî, II, 541.
[202] Mâide sur. 5/41.
[203] Bu ilave Bişr b. Musa'nın Humeydî'den rivayetinde de
yer almıştır. Hatta orada ayrıca, "Kucaklamak zinadır" ilavesi
geçmiştir.
[204] Hadisi
zikreden Heysemî: "Bunu
Ebû Ya'lâ mürsei
olarak rivayet etmiştif açıklamasını yapmıştır. Anlaşılan o
ki müellifin nüshasında hadis mevsûl/müsnedd'^-Çünkü mürsei olduğuna dikkat
çekmemiştir.
[205] Mâide sur. 5/96.
[206] Mâide sur. 5/82.
[207] En'âm sur. 6/151. Metin, sorunlu gözükmektedir.
Muhtemelen En'âm sûresini 151 Ve 152. âyetleri hariç, toptan indirildiği
söylenmek istenmektedir.
[208] Fussilet sur. 41/30; Ahkâf sur. 46/13.
[209] En'âm sur. 6/82.
[210] Bûsîrî yorum yapmamıştır. (II, 169)
[211] En'âm sur. 6/153.
[212] Bûsîrî senedinde ismi zikredilmeyen bir ravi
bulunduğunu söylemiştir.
[213] En'âm sur. 6/54.
[214] En'âm 59
[215] En'âm sur. 6/159.
[216] Bûsîrî senedinde ismi zikredilmeyen bir ravi
bulunduğunu belirtmiştir.
[217] Yani Ebû Mâlik el-Eşca'î demiştir ki: Nâfi b. Hâlid'e:
"Baban bunu işitti mi?" diye sordum.
[218] Hafız İbn Hacer eî-İsâbe'âe şu açıklamayı yapmıştır:
Bunu Hasan b. Süfyân Ya'lâ ve Taberânî rivayet etmiş olup ravileri güvenilir
kimselerdir" (bkz. Hâ biyografisi)
[219] En'âm sur. 6/52.
[220] Kehf sur. 18/28.
[221] Müsnede'de denilmiştir ki: Bunu İbn Mâce Amr en-Ankazî
tarikiyle muhtasar olarak rivayet etmiştir. BûsM de demiştir ki: Bunu İbn Ebî
Şeybe ve Ebû Ya'lâ (ifade buna aittir) sahih bir senetle, İbn Mâce de muhtasar
olarak rivayet etmişlerdir. (II, T73)
[222] Araf sur. 7/152.
[223] BûsM ravilerinin güvenilir olmakla birlikte (Sabit ile
Ali arasındaki kopuklu*! nedeniyle) rivayetin munkatı olduğunu belirtmiştir.
(II, 170)
[224] Araf sur. 7/33.
[225] Bkz. 1623 nolu hadis.
[226] A'râf 25
[227] Bûsîrî'nin belirttiğine göre el-Hâris bunu zayıf biri
olan Vakıdî'den rivayet etmiştir.
[228] Bûsîrî'nin belirttiğine göre el-Hâris bunu zayif biri
olan Vâkıdî'den rivayet etmiştir.
[229] Enfâlsur. 8/1.
[230] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu İshâk zayıf bir senetle
rivayet etmiştir. Çünkü Vâsıl b. es-Sâib zayıftır." (II, 170)
[231] Bu zât muğlak
meseleler ve sorularla
insanlara sıkıntı veriyordu. Hz. Ömer de onu Basra'ya sürdü.
[232] Enfâl sur. 8/60.
[233] Heysemî demiştir ki: "Bunu Taberânî rivayet etmiş
olup senedinde meçhul raviler vardır." (VII, 27).
[234] Enfâl sur. 8/25.
[235] Bûsîrî, Tayâlisî'nin bunu zayıf biri olan Salt b.
Dinar'dan rivayet ettiğini söylemiştir.
170)
[236] Senedinde Muhammed b. es-Sâib yer almıştır.
[237] Enfâl sur. 8/65.
[238] Enfâl sur. 8/68.
[239] Enfâl sur. 8/70.
[240] Heysemî demiştir ki: "Bunu Taberânî,
el-Mu'cemu'l-evsat ve el-Mu'cemu'l-kebîr'^ rivayet etmiş olup Evsaf taki
rivayetin ravileri, İbn İshâk hariç, Snhîh'in ravileridir. O da sema yoluyla
hadisi aldığını sarahaten belirtmiştir." (Mecma VII, 28)
[241] Ben derim ki: Bunu Buhârî Sahîh'inde Enfâl sûresinin
tefsirinde rivayet etmiş v Hafız İbn Hacer orada da buradakine benzer şeyler
söylemiştir.
[242] Tevbe sur. 9/128.
[243] Heysemî demiştir ki: "Bunu Abdullah b. Ahmed ve
Taberânî rivayet etmiş olup de yer alan Ali b. Zeyd b. Cud'ân güvenilir olmakla
birlikte hafızası zayıftır. an raviler ise güvenilir kimselerdir." (Mecma
VII, 36).
[244] Bkz. 1060 nolu hadis.
[245] Tevbe sur. 9/100.
[246] Bûsîrî, bunu İshâk'ın sahih bir senetle rivayet
ettiğini belirtmiştir. (II, 171)
[247] Tevbe sur. 9/35.
[248] Müsnede'nm ifadesi şöyledir: "Bu, Seyf b.
Muhammed'in zayıf oluşu sebebiyle oldukça zayıf bir hadistir."
[249] Tevbe sur. 9/108.
[250] Müsneâe'nin ifadesi "Ebû Sevre zayıftır" şeklindedir.
Bûsîrî de demiştir ki: Bunu Ebû Bekir zayıf bit senetle rivayet etmiştir. Çünkü
Ebû Sevre zayıftır." (II, 171)
[251] Tevbe 118'de geçen
[252] Tevbe sur. 9/84.
[253] Yezîd'den maksat, Enes'ten rivayette bulunan İbn Ebân
er-Rakkâşî'dir.
[254] Tevbe sur. 9/73.
[255] Tevbe sur. 9/34.
[256] Heysemî demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ, zayıf biri
olan Osman b. Umeyr'in yer aldığı bir senetle rivayet etmiştir." (Mecmu
VII, 30)
[257] Tevbe sur. 9/105.
[258] Senedinde zayıf biri olan Musa b. Ubeyde yer almıştır. Bkz. Heysemî,
Mecma VII, P/Bûsîrî, II, 171.
[259] Tevbe sur. 9/41.
[260] Bûsîrî, AH b. Zeyd b. Cud'ân'ın zayıflığından ötürü
senedini zayıf görmüştür.
[261] Tevbe sur. 9/79.
[262] Bûsîrî, Musa b. Ubeyde »-Rabezî'nin zayıflığından
dolayı senedini zayi/görmüştür. (II, 171). Aynı hadisi Taberâ-j de rivayet
etmiş olup ravileri, Hâlid b. Yesâr hariç güvenilir kimselerdir. Heyserrî bu
zâtın güvenilir olduğunu söyleyene de, onu tenkit edene de rastlamadığını
belirtmiştir. {Mecma VII, 33)
[263] Yunus sur. 10/26.
[264] Yunus sur. 10/58.
[265] el-İthâf'ta ifade "İşte bununla sevinin. Bu sizin
topladıklarınızdan daha hayırlıdır" Şeklinde geçmiştir. Bûsîrî senedinde
Atıyye el-Avfî'nin yer aldığını söylemiştir. (II, 172)
[266] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Müsedded ve Ebû Ya'lâ
munkatı bir senetle rivayet etmişlerdir. Tirmizî ise aynı hadisi Şemailinde
İkrime'nin İbn Abbas'dan, onun da Ebû Bekir'den... rivayeti şeklinde
nakletmiştir." Heysemî ise şu açıklamayı yapmıştır: "Bunu Taberânî
rivayet etmiş olup ravileri Sahîh'in ravileridir. Hadisi Ebû Ya'lâ da rivayet
etmiştir Ne var ki senedinde yer alan İkrime, Ebû Bekir'e yetişmemiştir."
(Mecma VII, 37)
[267] Bunu Ebû Ya'lâ ve Şemâil'inde Tirmizî rivayet etmiş
olup ravileri güvenilir kirdelerdir" açıklamasını yapmıştır. (II, 171)
[268] Hûd sur. 11/87
[269] Yusuf sur. 12/3.
[270] Yusuf sur. 12/1-3
[271] Zümer sur. 49/23.
[272] Hadîd sur. 57/16.
[273] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ zayıf ve
munkatı bir senetle rivayet etmiştir. Aynı hadisin tamamını Bezzâr da rivayet
etmiştir. el-Hâkim hadis hakkında
"Müslim'in şartına göre sahîhtir" hükmünü vermiş olsa da o bu
hükmünde yanılmıştır. {II, 172) Aynı hadisi Taberânî de rivayet etmiştir. Ancak
onun rivayetinde "Vekkâb" yerine "Reyyân" ve Fuleyk"
yerine de "Feylak" kelimeleri vs.yer almıştır. {Mecma XII, 85)
[274] Bûsîrî rivayetin senedini Muhammed b. es-Sâib el-Kelbî
sebebiyle zayıf görmüştür. Heysemî de: "Bunu Ebû Ya'^â rivayet etmiş olup
senedinde yer alan el-Kelbî metruk biridir" açıklamasını yapmıştır.
[275] Yusuf sur. 12/31.
[276] Yusuf 72'de geçen
[277] Yusuf sur. 12/42.
[278] Yusuf sur. 12/70.
[279] Yusuf sur. 12/77.
[280] Yusuf sur. 12/52.
[281] Yusuf sur. 12/53.
[282] Bûsîrî şu açıklamayı yapmıştır: Bunu el-Hâris zayıf
bir senetle rivayet etmiştir. Çünkü Husayf zayıftır. Özellikle de peygamberler
hakkında naklettiği konusunda. Zira peygamberler bisetten önce de
sonrada-masumdurlar ve onlar hakkındaki gerçek budur. (II, 172)
[283] Ra'd sur. 13/43. Âyet iki şekilde okunmuştur:
Biri, şeklinde, diğeri ise şeklindedir.
[284] Bûsîrî demiştir ki:
"Bunu Ebû Ya'lâ zayıf bir senetle rivayet etmiştir. Çünkü
Abdurrahîm b. Musa zayıftır."
[285] Ra'd sur. 13/39.
[286] Bûsîrî rivayeti el-Hâris'in naklettiğini ve
el-Kelbî'nin zayıf olduğunu söylemiştir.
[287] Hemmâm bunu el-Kelbî'ye sormuştur.
[288] Ra'd sur. 13/31.
[289] Bkz. 3692 nolu hadis.
[290] Hicr sur. 15/72.
[291] Hicr sur. 15/72.
[292] Nahl sur. 16/106.
[293] Heysemî bunu Taberânî'nin rivayet ettiğini ve
ravilerinin Sahîh'in ravileri olduğunu 'lemistir. (Mecma VII, 49
[294] Nahl Mecma 16/88.
[295] Müsnerfe'de: "Bunu el-Hâkim sahih görmüştür"
açıklaması yer almıştır. Heysemî ise hadisi Taberânî'nin bir kaç senetle
rivayet ettiğini ve senetlerinden birinin ravilerinin Sahîh'in ravileri
olduğunu belirtmiştir. (VII, 38)
[296] Nah! sur. 16/88.
[297] Şura 17/23. Âyet bu günkü mushaflarda "£kj
ıj&f şeklindedir. Yukarıdaki rivayet gerçekle bağdaşmaz. Zira hatanın Ebû
Bekir döneminde vuku bulduğu farz edilse, Müslümanlar bunu mutlaka Osman
döneminde düzeltirlerdi. Osman döneminde vuku bulduğu farz edilse, âdeten bunun
bütün mushaflarda meydana gelmesi imkansızdır.
[298] Şûra sur. 42/13.
[299] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu İbn Menî zayıf bir
senetle rivayet etmiştir. Zira Furât b.
Sâib zayıftır."
[300] İsrâ sur. 17/101.
[301] İsrâ sur. 17/101. 5
[302] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
(II, 173) Şûra sur. 17/110.
[303] Bûsîrî, bunu İbn Menî'nin hasen bir senetle rivayet
ettiğini belirtmiştir.
[304] İsrâ sur. 17/59.
[305] Bkz. 3692 nolu hadis
[306] Kehf sur. 18/110.
[307] Bûsîrî demiştir ki: Rivayetin senedinde Ebû Kurre
el-Esedî es-Saydâvî yer almıştır. SrtM/2'inde bu zâtın rivayetine yer veren ibn
Huzeyme, "Hakkında tadıl, ya da tenkit bilmiyoruz" açıklamasını
yapmıştır.
[308] Kehf sur. 18/39.
[309] Kehfsur. 18/28.
[310] Bkz. 3618 nolu hadis.
[311] Kehf sur. 18/93.
[312] BÛsîrî hakkında yorum yapmamıştır. (II, 164)
[313] Tahâ sur. 20/124.
[314] Tâhâ sur. 20/89.
[315] A'râfsur. 7/148.
[316] Tâhâ sur. 20/131.
[317] Senedinde zayıf bir ravi olan Musa b. Ubeyde er-Rabezî
bulunmaktadır.
[318] Hac sur. 22/25.
[319] Bûsîrî de şu açıklamayı yapmıştır: "Bunu İshâk,
Ahmed b. Hanbel ve Ebû Ya'lâ sahih bir senetle mevkuf olarak rivayet
etmiştir." {II, 177) Yine Heysemî de demiştir ki: "Bunu Ahmed b.
Habel, Ebû Ya'lâ ve Bezzâr rivayet etmiş olup Ahmed b. Hanbel'in ravileri
Sahîh'in ravileridir." {Mecma VII, 70)
[320] Hac sur. 22/17.
[321] Müminûn sur. 23/12 vd.
[322] Mürrûnûnsur. 23/14.
[323] Müsnede'niu. ifadesi "Câbir el-Cu'fî
zayıftır" şeklindedir. Aynı kişiden ötürü hadisi Bûsîrî de zayıf
görmüştür.
[324] Müminûn sur. 3/106.
[325] Şuarâ sur. 26/36.
[326] Şuarâ sur. 26/54.
[327] Senedinde el-Mes'ûdî ve ayrıca ismi zikredilmeyen biri
vardır.
[328] Şuarâ sur. 26/219.
[329] Bûsîrî, Humeyd b. Ali el-A'rec sebebiyle hadisin senedini
zayıf görmüştür. (II, 178)
[330] Şuarâ sur. 26/224.
[331] Şuarâ sur. 26/214.
[332] İsrâsur. 17/59 vd.
[333] Ra'dsur. 13/31.
[334] Bûsîrî, hadis hakkında değerlendirme yapmayıp:
"Hz. Ali hadisi bunun şahididir" demekle yetinirken Heysemî şu
açıklamayı yapmıştır: "Bunu Ebû Ya'lâ, Abdülcebbâr b. Ömer el-Eylî'nin
Abdullah b. Atâ b. ibrahim'den rivayeti olarak nakletmiş olup her iki
[335] Nur sur. 24/28.
[336] Bûsîrî
demiştir ki: "Bunu
Ebû Ya'lâ zayıf bir
senetle rivayet etmiştir.
Zira ravilerinden biri meçhuldür." (II, 177).
[337] Nûr sur. 24/43.
[338] Heysem! senedinde yer alan Muhammed b. es-Sâib
el-Kelbî'nin zayıf biri olduğunu belirtmiştir. (Mecmn VII, 89)
[339] Bûsîrî
demiştir ki: "Bunu
el-Hâris, zayıf biri
olan Abdülazîz b.
Ebân'dan nakletmiştir. Hocası Ma'mer b. Ebân b. İmrân da
meçhuldür." (III, 63}
[340] Furkân sur. 25/22.
[341] Bûsîrî ravİlerinin güvenilir olduklarım söylemiştir.
[342] Kasas sur. 28/85.
[343] Bûsîrî
ravilerinin güvenilir olduklarını söyle değerlendirmeyi yapmıştır. (Mecma
VII, 88)
[344] Rûm sur. 30/1-2.
[345] Bûsîrî, Niyâr b. Mukrim hadisinin bunun şahidi
olduğunu söylemiştir. (II, 178)
[346] Leys b, Ebî SüleynVden ötürü Bûsîrî hadisin senedi
zayıf saymıştır.
[347] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[348] Ahzâb sur. 33/6.
[349] Ahzâb sur. 33/9.
[350] Ahzâb sur. 33/50.
[351] Ahzab sur. 33/69.
[352] Bkz. 3465 nolu hadis. Fakat orada hadis İbn Abbâs'dan
nakledilmiştir.
[353] Bûsîri, İbn Menî'nin bunu sahîh bir senetle rivayet
ettiğini söylemiştir. Ayrıca bkz. 3465 nolu hadis.
[354] Ahzâb sur. 33/33.
[355] Ahzâb sur. 33/33.
[356] Ahzâb sur. 33/33.
[357] Müsnede'de şu açıklama geçmiştir: "Ebû Davud'un
ismi Nâfi'dir. Adının Nüfey' el-A'mâ olduğu da söylenmiştir ki Katâde kendisini
yalancılıkla itham etmiştir. Dolayısıyla bu kişi oldukça zayıf biridir. Ahmed
b. Hanbel de Ali b. Zeyd yoluyla Enes'den mâna bakımından benzerini
nakletmiştir." Ben derim ki: Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in
naklettiği hadisin ekseninde Ebû Dâvud (el-A'mâ) vardır. Dolayısıyla üç hadis
de zayıftır. Bûsîrî ise Menkıbeler bahsinde rivayet hakkında yorum yapmamıştır.
[358] Fâtır sur. 35/32.
[359] Bûsîrî'nin bildirdiğine göre senedinde yer alan Salt
b. Dinar zayıf biridir.
[360] Hadisi Dârekutnî'nin de rivayet ettiğini belirten
Bûsîrî, Hişâm b. Ziyâd'ın zayıflığı sebebiyle senedini zayıf görmüştür. Yine,
aynı hadisi İbnü's-Sünnî ve Sahîh'inde Ibn Hibbân'm da Cündeb b. Abdullah'ın
hadisi olarak naklettiklerini belirtmiştir. (II, 179)
[361] Bûsîrî, Harun b. Kesîr sebebiyle hadisin senedim zayıf
görmüştür. (II, 179)
[362] Yasın sur. 36/77.
[363] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[364] Sâd sur. 38/18.
[365] Sâd sur. 38/6.
[366] Sâd sur. 38/7.
[367] Heysemî demiştir ki: "Bunu Bezzâr, Ebû Yahya
tarikiyle Ebû Esma er-Rahabî'den rivayet etmiştir ki, Ebû Yahya'yı
tanımıyorum." {Mecma VII, 178) Ben derim ki: İbn Menî'nin senedinde de Ebû
Yahya geçmiştir. Fakat o burada hadisi Ebû Yezîd yoluyla Ebû Selâm
el-Esved'den, o da Sevbân'dan nakletmiştir. Bezzâr'm senedinin başı da Ibn
Menî'nin senedinin başı gibidir.
[368] Hadisi Taberânî de farklı ifadelerle rivayet etmiştir.
Her ikisinin senedinde de Leys b. Ebî Süleym yer almıştır ki, onun hakkında
Heysemî: "Zayıf olmakla birlikte hadisi hasendti. Taberânı'nin kalan
ravileri ise güvenilir kimselerdir" açıklamasını yapmıştır. {Mecma VII,
179). Bûsîrî ise "Senedinde yer alan Leys b. Ebî Süleym'i çoğunluk zayıf
görmüştür" demiştir. (I, "Abdesti Güzel Almak" babı)
[369] Zümer sur. 39/63.
[370] el-Hâris, hadisi Abdürahîm b. Vâkıd'dan rivayet
etmiştir. Bûsîrî, el-Hâris'in hadisi munkntı bir senetle rivayet ettiğini
belirtmiştir.
[371] Zümer sur.
[372] Bkz. 3652 noiu hadis.
[373] Fussilet sur. 41/30.
[374] Bûsîrî demiştir ki:
"Hadisi Müsedded zayıf bir senetle rivayet etmiştir. Zira ravilerinden biri meçhuldür." (II,
180)
[375] Şûra sur. 42/26.
[376] Bûsîrî, hadis hakkında yorum yapmayıp onu Ibn Menî,
Ahmed b. Hanbel ve Ebû Ya'lâ'nm farklı ifadelerle rivayet ettiğini
belirtmiştir. (II, 180)
[377] İsrâ sur. 17/26.
[378] Şûra sur. 42/26.
[379] Müsnede'de şu bilgi yer almıştır: "Hadis sahih
olup Buhârî'de başka bir tarikle ibn Abbas'dan naklen mânâca -benzeri yer
almıştır." Bûsîrî ise ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[380] Şuara sur. 26/227.
[381] Bûsîrî demiştir ki: "Ebû Ya'lâ bunu zayıf bir
senetle rivayet etmiştir. Zira Hasan b. Yahya el-Haşenî zayıftır." (II,
180)
[382] Secde sur. 32/22.
[383] Zuhruf sur. 42/61.
[384] Bunu el-Hâris ve: "Hz. İsa'nın çıkışı"
ifadesiyle Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir. Bûsîrî ise hadis hakkında
değerlendirme yapmamıştır. (II, 180)
[385] Bûsîrî
demiştir ki: "Bunu
İbn Menî zayıf bir
senetle rivayet etmiştir.
Zira ravilerinden biri meçhuldür. Ancak Ebû Hureyre hadisi şahididir.
Yine aynı hadisi Dârekutnî ve Tirmizî de zayıf bit senetle rivayet
etmiştir." (II, 180)
[386] Duhân sur. 44/29.
[387] Müsnedc'de değerlendirme şu şekildedir: "Tirmizî
bir başka tarikten hadisin bir kısmını rivayet etmiştir." Bûsîrî ise
demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ zayıf bir senetle tahrîc etmiştir. Zira Yezîd
er-Rakkâşî ve Musa b. Ubeyde er-Rabezî zayıftırlar. Aynı hadisi Tirmîzî ise
muhtasar olarak nakletmiştir." (II, 180)
[388] Ahkâf sur. 46/24.
[389] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ zayi/bir
senetle rivayet etmiştir. Zira Müslim b. Keysân el-Mellâî zayıftır." (II,
180)
[390] Ahkâf sur. 46/10.
[391] Muhammed sur. 47/13.
[392] Muhammed sur. 47/24.
[393] Taberânî'nin ifadesi şöyledir: Genç şöyle dedi: "Evet.
Kalpler üzerine kilitler vurulmuştur ve aziz ve celil olan Allah onları
açıncaya kadar da öyle kalacaktır." Bu genç hep Hz. Ömer'in aklmdaydı ve
idareye gelince ondan yararlandı. (d-Mıı'cemu'l' kebîr XXVI, 33)
[394] Bûsîrî, İshâk'ın hadisi mürsel olarak rivayet ettiğini
belirtmiştir.
[395] Fetih sur. 48/16.
[396] İsminin Cündeb veya Habîb olduğu da söylenmiştir ki bu
sonuncusu daha fazla tercih edilmiştir, Nisbcsinin de Ensârî olduğu
söylenmiştir. İbn Hacer ise, anlaşmalı Ensarî olabileceğini ifade etmiştir.
[397] Fetih 48/25.
[398] Müsnede'de "Ebû Halefin (Abdullah b. Avf'm ravisi) ismi Hacer'dir" ifadesi geçmiştir. Rivayet hakkında Bûsîrî
yorum yapmazken Heysemî onu Taberânî'nin de iki ayrı senetle rivayet ettiğini
ve senetlerden birinin ravilerinin güvenilir olduklarını belirtmiştir. (Mecma VII, 107)
[399] Hucurât sur. 49/14.
[400] Hucurât sur. 49/2.
[401] Lokman sur. 31/18.
[402] Bkz. 4118 nolu hadis.
[403] Hucurât sur. 49/4.
[404] Bûsîrî, bunu Müsedded ve Ebû Ya'lâ'nın ravileri
güvenilir olan bir senetle rivayet ettiğini belirtirken Heysemî şu açıklamayı
yapmıştır: "Hadisi Taberânî rivayet etmiş olup senedinde yer alan Dâvud b.
Raşid et-Tafâvî'yi Ibn Hİbbân güvenilir kabul ederken Ibn Maîn zayıf
görmüştür." (Mecmn VII, 108) Ben derim ki: Bu zât hepsinin senedinde yer
almıştır.
[405] Hucurât sur. 49/6.
[406] Heysemî demiştir ki: "Bunu Taberânî rivayet etmiş
olup senedinde yer alan Musa b. Ubeyde zayıftır." (Mecma VII, 111). Ben
derim ki: Bu zât İshâk'm senedinde de yer almış ve hadisinin ifadesi
Taberânî'deki ifadesinden farklıdır.
[407] Kâf sur. 50/38.
[408] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduğunu söylemiştir.
(II, 182)
[409] Kâf sur. 50/10.
[410] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir.
[411] Zâriyât sur. 51/54.
[412] Zâriyât sur. 51/55.
[413] Zâriyât sur. 51/55.
[414] Zâriyât sur. 51/55.
[415] Bûsîrî yorum yapmayıp ikinci rivayet hakkında:
"Bunu Ahmed b. Hanbel, ravileri güvenilir olan bir senetle rivayet
etmiştir" açıklamasını yapmıştır. (II, 182)
[416] Bûsîrî ravilerinin güvenilir olduklarını söylemiştir. (II, 182).
[417] Bûsîrî: "Bunu İshâk ve İbn Mcnî rivayet etmiş
olup ifade İbn Menî'e aittir" açıklamasını yapmıştır.
[418] Zâriyât sur. 51/23.