Sahabeden Bir Grubun Ortak Faziletleri
Safvân b. el-Muattal'in Fazileti
Resul-İ Ekrem (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Hayatta İken Vefat Eden Yatalak
Birinin Fazileti
Uveymir EbuM-Derdâ'mn Fazileti
Cafer b. Ebî Tâlib ve Zeyd b. Hârise'nin Faziletleri
Abdullah b. Kays el-Ensârî'nin Fazileti
Abdullah b. Cafer b. Ebî Tâlib'in Fazileti
Ebû Süfyan Sahr b. Harb b. Umeyye'nin Fazileti
Harise b. en-Nu'mân el-Ensarî'nin Fazileti
Beşîr b. el-Hasâsiye'nin Fazileti
Amr b. el-Hamik el-Huzâî'nin Fazileti
Urve b. Mes'ûd es-Sakafî'nin Fazileti
Sabit b. Kays b. Şemmâs'ın Menkıbeleri
Abdullah b. Selâm'in Menkıbeleri
Hanzala b. Hızyem'in Menkıbeleri
Ebû Ka'b el-Hârisî'nin Menkıbeleri
Ebû Osman en-Nehdi'nin Haberleri
Eşecc Abdülkays (Münzir)'in Fazileti
Ebû İnebe el-Havlânî'nin Haberleri
Abdullah b. Uneys'in Haberleri
Meslenıe b. Mahled'in Haberleri
Resûlullah'ın Kızlarının Hanımlarından Daha Faziletli Olduğuna Dair
Mü'nıinlerin Annesi Hatice'nin Fazileti
Safiyye binti Abdulmuttalib'in Fazileti
Cemre el-Yerbûiyye el-Hanzaliyye'nin Fazileti
Bazı Arap Kabilelerinin Fazileti
Arap Hıristiyanlanndan Bazı Kölelerin Zemmi
Toplu Olarak Sahabe ve Tâbiûnun Fazileti
Sahabeyi Kötü Anmanın Yasaklanmış Olduğu
Sahabînin Beytülmaldeki Hakkının Müslümanın Hakkından Fazla Olması
Arap Olmayanların ve Perslerin Fazileti
Humus (veya Şam'a) Uğrayan Sahabelerin Fazileti
SİYER VE GAZVELER KİTABI (ALLAH RESÛLÜ'NÜN (SALİALLAHU ALEYHİ VESELLEM)
HAYATI VE SAVAŞLARI)
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'İn Doğumu
Resûlullah'a (sallallahu aleyhivesellem) Peygamberlik Verilmeden Önce
Allah'ın Onu Koruması
Resûlullah (Sallallahu Aleyhivesellem)'İn Puta Dokunması Ona Tapanları
Kötülemek İçindi
Resllullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'İn Sıfatı
Resûlullah'a (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Peygamberlik Verilmesi
Müşriklerin Putlarının Aşağılanmasına Dair
Eskilerin Peygamberliğin Alâmetlerini İtiraf Etmeleri
Resûlullah'm (Sallallahu Aleyhi Vesdlem) Medine'ye Hicreti
Bedir Savaşına Katılanların Fazileti
4025. Ebû Cafer Muhammed b. Ali, babası kanalıyla dedesinden rivayet ediyor: Cebrâîl (aleyhisselâm), ResûluUah (sallallahu aleyhi veseilem)'in yanına gelip: "Ey Muhammed! Allah senin ashabından üç kişiyi seviyor, sen de onları sev! Onlar, Ali, Ebû Zer ve Mikdad'dır" dedi. Sonra Cebrâîl yine geldi ve: "Ey Muhammed! Cennet senin ashabından üç kişiye özlem duyuyor" dedi. O sırada Enes b. Mâlik de Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanındaydı. Enes, onların Ensar'dan olmasını umuyordu. Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) sormak istedi, ancak bundan çekindi. Dışarı çıkınca Ebû Bekir'le karşılaştı ve: "Ey Ebû Bekir! Ben, Resûlullah (saflallabu aleyhi vesellem)'in yanında iken Cebrâîl geldi ve ona: Cennet, ashabından üç kişiye özlem duyuyor dedi. Onların Ensar'dan olmalarını umuyordum; ancak Resûlullah'tan çekindiğim için ona soramadım. Sen içeri girip sorabilir misin?" dedi. Ebû Bekir: "Ben bunu Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) sorup onların arasında olmamaktan korkuyorum. O zaman kavmim beni diline dolar" dedi. Sonra Enes, Hz. Ömer'le karşılaştı. Ona da Hz. Ebû Bekir'e söylediğini söyledi. Ömer de Ebû Bekir'in söylediğinin aynısını söyledi. Sonra Hz. Ali'yle karşılaştı. Hz. Ali, Enes'in teklifini kabul ederek: "Tamam" dedi. "Eğer ben de o kimseler arasmdaysam Allah'a hamd ederim; eğer onların arasında değilsem bunda bir sakınca ve zarar yok" diye ekledi. Hz. Ali içeri girdi ve: "Yâ Resûlallah! Az önce Enes yanında olduğunu belirterek Cebrail'in yanma geldiğini ve Cennetin ashabından üç kişiye özlem duyuyor dediğini haber verdi. Onlar kimlerdir yâ Resûlallah?" diye sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Sen de o üç kişinin içindesin ey Ali! Biri Ammâr b. Yâsir'dir. Ammâr seninle birlikte bulunacak ve onun üstünlüğü belli, hayrı da büyük olacaktır. Selmâtı ise bizden olup ehl-i beyttendir. O iyi nasihat eden, samimi biridir. Onu kendine "buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [1]
4026. Ebû Hureyre bildiriyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Şu dört kişinin sevgisi ancak mii'min bir kişinin kalbinde toplanır: Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali. " (Abd b. Humeyd) Senedinde inkıta vardır. [2]
4027. Ebû Hureyre der ki: Biz, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem/in ashabı, birbirimize devamlı: "Peygamberinden sonra bu ümmetin en faziletlileri; önce Ebû Bekir, sonra Ömer, sonra Osman'dır der" sonra susardık (yani başka isim saymazdık). (el-Hârîs) [3]
4028. Mücâhid'den: Hz. Ömer minberin üzerinde Adn cennetleriyle ilgili âyeti okuyunca: "Adn cennetine ancak peygamber girebilir. Mübarek olsun sana ey bu kabrin sahibi!" diyerek Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in kabrine işaret etti. Sonra: "Veya siddıklar girebilir. Mübarek olsun sana ey Ebû Bekir!" dedi. Ardından: "Veya şehitler girebilir. Ancak Ömer'e şehadet nereden gelecek?! Ama beni Mekke'deki evimden çıkaran Allah, onu bana sevk etmeğe de kadirdir" dedi. (el-Hâris) [4]
4029. Habîb anlatıyor: Ebu'l-Bahterî'nin yanında Ebû Bekir, Ömer ve Ali'den bahsettik, şöyle dedi: "Güzel bir görüş. Ama Hz. Ali'nin sevgisi kalbime iyice yapışmıştır. Onu diğerlerinden farklı seviyorum" dedi. (el- Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Bûsîrî der ki: "Bu hadisi mevkuf olarak el-Hâris tahrîc etmiştir. Ravileri güvenilir selerdir." Ben deıim ki: Ayrıca Taberânî rivayet etmiştir; Şerîk en-Nahaî dışında Sahih ricalidir. Şerik, güvenilir kimsedir. Onun hakkında ihtilaf da vardır. Bunu Heysemî söylemiştir. [5]
4030. Şeddâd b. Evs'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ebû Bekir, ümmetimin en şefkatlisi ve en merhametlisidir. Ömer, ümmetimin en cesuru ve en adil olanıdır. Osman, ümmetimin en hayâlı olanı ve ikramsev'eridir. Ali, ümmetimin en akıllısı ve en kahramanıdır. Abdullah, b. Mes'ûd, ümmetimin en iyisi ve en mükemmelidir. Ebû Zer, ümmetimin en zahidi ve en doğrusudur. Ebu'd-Derda, ümmetimin en adaletli ve en muttaki olanıdır. Muaviye, ümmetimin en yumuşak ve en cömert olanıdır" dedi. (el-Hâris) [6]
4031. İbn Ömer'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ümmetimin ümmetime en merhametlisi Ebû Bekir'dir. Onlar İçinde islam'daki en şiddetlisi Ömer'dir. Ümmetimin en hayâlısı Osman'dır. Ümmetimin en adaletli hüküm vereni Ali'dir. Ümmetimin farza en çok riayet edeni ve farzları en iyi bileni Zeyd b. Sâbit'tir. Ümmetimin helal ve haramı en iyi bileni Muâz b. Cebel'dir. Ümmetimin en iyi Kur'an okuyanı Ubey b. Ka'b'dır. Her ümmetin muhakkak bir emini vardır. Bu ümmetin emini de Ebû Ubeyde'dir." (Ebû Ya'lâ)
4032. İbn Abbâs der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesdlem) Hira mağarasında iken dağ sarsıldı. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "Sabit dur ey Hira! Senin üzerinde bir peygamber yahut bir sıddık, yahut bir şehit var" dedi. O sırada dağın üzerinde Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Abdurrahman b. Avf, Sa'd ve Saîd vardı. (Ebû Yala) [7]
4033 el-Hasan (el-Basrî) der ki: Ammâr b. Yâsir dedi ki: Resûlullah (saMahualeyhivesellemj'in yanında hem insanlarla, hem de emlerle savaştım. Ona: "Cinlerle nasıl savaştın?" diye sorulunca: "Biz bir yerde konaklamıştık. Kovamı ve kırbamı alıp kuyudan su çekmeye gittim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)- "Ey Ammâr! Suyun başına birisi gelecek ve senin su almanı engelleyecek!" dedi. Ben kuyunun başına gidince dik kafalı siyah bir adam yanıma geldi ve: "Bugün buradan bir avuç su bile alamayacaksın!" dedi. Bunun üzerine birbirimize girdik, sonunda ben onu yere yıktım. Sonra bir taş alıp burnunu ve yüzünü dağıttım. Sonra da kırbamı doldurup Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma vardım. Bana: "Suyun başına kimse geldi mi'/" diye sordu. Ben: "Siyah bir adam geldi" dedim ve yaptıklarımı ona söyledim. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "İşte o şeytandı" dedi. (İshâk) [8] Bu hadisin isnadı munkatt 'dır; ancak ravileri güvenilir kimselerdir. [9] Ammâr'ı isyankâr bir grubun öldüreceğine dair hadisler Sıffin vakasını ve onun (Ammâr'ın) Öldürülüşünü anlatırken gelecektir. [10]
4034. Osman b. Affân anlatıyor: Resûlullah'la (salhllahu aleyhi vesellem) Bathâ'da karşılaştım, elimi tuttu, beraber yürüdük. Ammâr'a ve annesine İşkence edilen yerden geçince Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Sabredin ey Yâsir ailesi! Elbette varacağınız yer cennettir. " (el-Hâris) [11]
4035. Ebû Hureyre der ki: Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem) Mescid'i yaptığı sırada insanlar bir taş taşırken Ammâr iki taş taşıyordu. İnsanlar bir kerpiç taşırken o iki kerpiç taşıyordu. (Ebû Ya'İâ) [12]
4036. Enes anlatıyor: Ebû Musa evinde oturmuş, insanlar da etrafında toplanmış, onlara Kur'an okuyordu. Bu sırada bir adam Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanma gelerek: "Yâ Resûlallah! Ebû Musa'nın evinde oturup etrafında toplanan insanlara Kur'an okuması hoşuna gider mi?" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Evet, beni de oraya götürüp kimsenin göremeyeceği bir yere oturtabilir misin?" dedi. Adam: "Evet!" dedi ve Hz. Peygamber'le (sallaöahu aleyhi vesellem) birlikte çıktılar. Adam Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) kimsenin görmediği bir yere oturttu. Allah'ın Resulü (sallallahualeyhi vesellem) Ebû Musa'nın kıraatini dinledi ve şöyle buyurdu: "O, Davud'un nağmelerinden (makamlarından) bir nağme üzere okuyor. " (Ebû Yala) [13]
4037. Berâ'dan nakledilmiştir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Ebû Musa'nın Kur'an okuduğunu işitince şöyle buyurdu: "Sanki bunun sesi Dâvud ailesinin nağmelerindendir." (Ebû Yala) [14]
4038. Ebû Hureyre anlatıyor: Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte Cuhfe yakmlanndaki Herşâ tepesinde konaklamıştık. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in ayakkabı bağı kopmuştu, ona kendi ayakkabı bağımı verdim; fakat Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bunu kabul etmedi. Bir ağacın altına oturup ayakkabısını tamir etmekle meşgul oldu. Bana: "Bak bakalım, kimi görüyorsun?" dedi. Ben: "Filanı" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Filan Allah'ın ne kötü kuludur!" dedi. Sonra bana: "Bak kimi görüyorsun?" dedi. Ben: "Filanı" dedim. Resûlullah (saöallahu aleyhi vesellem): "O ne kötü bir Allah'ın kuludur" dedi. Sonra bana: "Bak kimi görüyorsun?" dedi. Ben: "Filanı görüyorum" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "O ne güzel bir Allah'ın kuludur" buyurdu. îşte o Hâlid b. el-Velîd idi, diğer ikisini ise kimseye söylemeyeceğim." {İbn Ebî Şeybe) Ebû Ma'şer zayıf bir ravidir.
4039. Kays b. Ebî Hazım der ki: (sallallahu aleyhi vesellem)'in şöyle buyurduğu haberini aldım: "Hâlid b. el-Velîd'e sövmeyin! Çünkü o, Allah'ın kafirlere çekmiş olduğu kılıçlarından biridir. " (Ebû Ya'lâ) İsnadı sahihtir.[15]
4040. İbn Ebî Evfâ rivayet ediyor: Abdurrahman b. Avf, Hâlid b. el-Velîd'i Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) şikayet etti. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de: "Ey Hâlid! Niye Bedir'e katılan bir adama eziyet ediyorsun? Uhud dağı kadar altın infak etsen bile onun işlediği amele ulaşamazsın" buyurdu. Bunun üzerine Hâlid: "Yâ Resûlallah! hakkımda kötü şeyler söylüyorlar; ben de onlara cevap veriyorum" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bu sefer: "Hâlid'e eziyet etmeyin. Çünkü o, Allah'ın kılıçlarından bir kılıçtır. Allah onu kafirlerin üzerine göndermiştir" buyurdu. (Ebû Ya'lâ} [16]
4041. Kays rivayet ediyor: Hâlid b. el-Velîd şöyle dedi: "Çok Kur'an okumaktan beni alıkoyan şey, Allah yolunda cihattır." (Ebû Ya'lâ) Hadis sahihtir? [17]
4042. Yine onun rivayetine göre Hâlid şöyle demiştir: "Zorlu ve şiddetlibir gecede Allah yolunda düşmana karşı mücahidlerin bir müfrezesinde bulunmak bana, sevdiğim bir gelinin süslenip evime konulmasından veya bir erkek çocukla müjdelenmemden daha hoş gelir." (Ebû Ya'lâ) [18]
4043. Ebu's-Sefer bildiriyor: Hâlid b. el-Velîd -Hire'de- Merâzibe'ye konaklamıştı. Ona: "Yabancıların sana zehir içirmelerinden sakın!" dediler. Hâlid: "Onu bana getirin!" dedi, zehiri getirdiler, eliyle alıp Bismillah diyerek içti. Zehir ona hiçbir zarar vermedi. (Ebû Ya'lâ) [19]
4044. Abduîhamid b. Cafer, babasından naklediyor: Hâlid b. el-Velîd dedi ki: "Resûlullah'la birlikte bir umre için yolculuğa çıktık. Resûlullah (salbllahu aleyhi vesellem) saçını tıraş etti, ben hemen saçından bir tutam aldım ve onu külahımın ön tarafına koydum. Bunun bereketiyle hangi tarafa yönelsem, oranın fethi bana nasip ediliyordu." (Ebû Ya'lâ) [20]
4045. Enes şöyle dedi: "Resûlullah (sallalbhu aleyhi vesellem) sahabelerini birbirine kardeş yaptı. Ebû'd-Derdâ ile Selmân'ı, Avf b. Mâlik ile de es-Sa'b b. Cessâme'yi kardeş yaptı. (Ebû Ya'lâ)
4046. Ebû Süfyan, şeyhlerinden rivayet ediyor: Sa'd, hastalığından dolayı ziyaret etmek üzere Selmân'm yanma girdi. Selmân ağlayınca Sa'd ona şöyle dedi: "Ey Allah'ın kulu! Seni ağlatan nedir? Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) senden razı bir halde vefat etti. Sen de havzın başına gelip arkadaşlarınla buluşacaksın." {Ahmed b. Menf)
Konuyla ilgili Hz. Ali hadisi, "Bir Grup Sahabenin Faziletleri" bahsinde geçmişti. [21]
Fetih suresi tefsirinde onunla ilgili hadis geçmişti. [22]
4047. Hz. Ali anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kim bazı organları kendinden önce cennete giden birisine bakmak istiyorsa Zeyd b. Sûhân'a baksın!" (EbÛ Ya'iâ) [23]
4048. Saîd b. Cübeyr'den: Bir adanı İbn Abbâs'm yanma gelmişti, ona "Lanetlik Hassan geldi!" dedi. İbn Abbâs ise: "O asla lanetlik değildir! Çünkü o, Resûlullah'la (saMlahu aleyhi vesellem) birlikte canıyla ve lisanıyla cihad etmiştir" dedi. (EbÛ Ya'lâ) [24]
4049. Habîb b. Ebî Sabit bildiriyor: Hassan b. Sabit, Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem)'in yanında bazı beyitler okudu. Bir beytinde şöyle diyordu: "Allanın izniyle Muhamtneain Göklerden ötede yücelerde olanın Elçisi olduğuna şahadet ettim.
4050. Hz. Peygamber (saMlahu aleyhi vesellem)'in erzak görevlisi Sefine anlatıyor (İbn Avn der ki: Sefine bu şekilde adlandırılıyordu): Hz. Peygamber (sallaUahu aleyhi vesellem) bir yolculukta iken azığı da bineğinin üzerinde idi. Bu sırada yanıma Safvan b. el-Muattal gelip: "Ben acıktım" dedi. Ben: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana emretmedikçe ve insanlar konaklayıp yemedikçe sana yiyecek bir şey veremem!" dedim. Safvan ise Kılıcını göstererek devenin kirişlerini tuttu. Kervana bir zorluk geldiği zaman: "En öndeki dur! En öndeki dur!" diye bağırırlardı. Benim böyle ediğimi işitince kervan durdu. Resûlullah (sallalkhu aleyhi vesellem) gelip Safvan'm deveye yaptığını görünce ona: "Çık!" diyerek insanların yürümesini emretti. Safvan da onlar konaklaymcaya kadar peşlerinden gitti. Her devenin yanma geldiğinde: "Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) beni nereye çıkardı? Ateşe mi çıkardı?" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (salfallahu aleyhi vesellem)'in yanma seldiler ve: "Yâ Resûlallah! Safvan o zamandan beri bizlere gelip: Resûlullah (sallalîahu aleyhi veseilem) beni nereye çıkardı, ateşe mi çıkardı? diyerek bizi rahatsız ediyor" dediler. Resûlullah (saMahu aleyhi veseüem): "Safvan b. el-Muattal iyi kalpli, fakat dili kötüdür" dedi. (Ebû Ya'lâ) [25]
4051. Huzeyme b. Sabit anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir bedeviden at satın almış; ancak bedevi satışı inkar etmiş ve Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem): "Ben sana birşey satmadım" demişti. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "Hayır bana sattın" dedi. Bu sırada yanlarından Huzeyme b. Sabit geçti ve sözlerini işitip: "Senin atı Resûlullah'a (sallallahualeyhi vesellem) sattığına şahitlik ederim" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Sen bize şahit olmadığın halde bunu nereden bildin?" dedi. Huzeyme: "Yâ Resûlallah! Biz daha büyük şeylere şahitlik yaptık" dedi. Bunun üzerine Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) onun tek başına şahitliğini iki kişinin şahitliği olarak kabul etti ve bu, ölünceye kadar böyle devam etti. (İbn EbîÖmer) [26]
4052. Huzeyme b. Sabit der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Sevâ b. Kays el-Muharibî'den bir at satın aldı; ancak Sevâ bu satışı inkar etti. Ben Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in lehinde şahitlik yapınca Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Sen yanımızda bulunmadığın halde seni şahitlik yapmaya iten nedir?" dedi. Ben: "Yâ Resûlallah! Senin getirdiklerini ben doğruladım ve şunu iyi bildim ki sen haktan başkasını söylemezsin" dedim. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Huzeyme kimin lehinde veya aleyhinde şahitlik yaparsa bu ona yeter" dedi. (İbn Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ) [27]
4053. Nu'mân b. Beşîr'den nakledilmiştir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir bedeviden at satın aldı; ancak bedevi atı sattığını inkar edince Huzeyme geldi ve: "Ey bedevi! Sen atı sattığını inkar mı ediyorsun? Ben şahidim ki sen bu atı Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) sattın!" dedi. Bedevi: "Madem Huzeyme b. Sabit benim aleyhimde şahitlik yaptı, o halde parasını ver!" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Sen bizi görmediğin halde nasıl şahitlik ettin?" diye sorunca Huzeyme: "Yâ Resûlallah! Senin gökten getirdiğin haberleri tasdik ediyorum, şu bedeviye söylediğin sözü mü tasdik etmeyeyim!? dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
Huzeyme'nin şahitliğini iki kişinin şahitliği olarak saydı. İslam'da Huzeyme'den başka şahitliği iki kişinin şahitliğine bedel olan kimse olmamıştır. (ei-Hâris) [28]
4054. İkrime'den: Ebû Hureyre şöyle dedi: "Elbette ben her gün on iki bin defa Allah'tan mağfiret diliyor ve ona tevbe ediyorum. Bunu işlediğim günah -ya da onların diyeti- kadar söylerim." (Ahmed, Kitâbu'z-Zühd'Ğe)
4055. Nüfeyl b. Hişâm b. Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl el-Adevî, babası kanalıyla dedesinden naklediyor: Zeyd b. Amr ile Varaka b. Nevfel semavi bir dine bağlanmak için yola çıktılar ve Musul'daki bir rahibin yanma gittiler. Rahib, Zeyd b. Amr'a: "Nereden geldin, ey deve sahibi (yolcu)?" diye soıdu. Zeyd: "İbrahim'in neslinden" dedi. Rahip: "Ne arıyorsun?" dedi. Zeyd: "Bir din arıyorum" dedi. Rahip: "Geri dön; çünkü aradığın dinin senin topraklarından çıkması yakındır" dedi. Varaka b. Nevfel ise Hıristiyanlığı kabul etti. Bana Hıristiyanlık tebliğ edildi; ancak bana uymayınca şöyle diyerek geri döndü:
Gerçekten Sen m emrine amadeyim, kulluğa ve köleliğe...
iyiliği istiyorum, ortada olanı değil "îbrânîm m emrolunduğu şeye inandım diyen kimse gibi muhacir görülmüş mü?
Sonra şöyle diyordu:
Zorluk verici ve 'zorlayıcı kim şayi senden uzaklaştmyorum.
Sen ne kadar benim zorumu çekersen, ben de o kadar senin zorunu çekerim.
Sonra da hep secdeye kapanıyordu. Oğlu Resûlullah (sallallahu aleyhi veselîem)'in yanma gelerek: "Yâ Resûlallah! Babam bildiğin gibi ve durumu sana anlatıldığı gibiydi. Onun için istiğfar edeyim mi?" dedi. Resûlullah: "Evet, çünkü kıyamet günü o Tek bir ümmet olarak diriltilecektir" buyurdu.
Zeyd b. Amr, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanma gelmişti, o sırada Resul-i Ekrem'in yanında Zeyd b. Harise vardı. Onlara şunu anlattı: "Arkadaşlarım sofrada yemek yiyordu, beni yemeğe davet ettiler; dedim ki: "Biz putlar adına kesilenleri yemeyiz." (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [29]
4056. Câbir b. Abdillah der ki: Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'İn durumu soruldu. Resûlullah (sallaUahu aleyhi vesellem): "O kıyamet günü benimle Isa arasında tek bir ümmet olarak diriltilecektir" dedi. Sonra Varaka b. Nevfel'in durumu soruldu, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Onu, ince ipekler giymiş halde cennetin ortasında gördüm " dedi. (Ebû Ya'lâ) Bezzâr, Yahya b. Saîd kanalıyla Mücâlid'den tahrîc etmiştir. Mücâlid'de zaaf vardır.
4057. Zeyd b. Harise bildiriyor: Mekke'nin sıcak günlerinden birinde ûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte dışarı çıktık. Ona bir koyun kestik ve pişirdik. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl ile karşılaştım, her birimiz diğerini rahiliye selamıyla selamladı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ey Zeyd! jCavminin sen kızdırdığını görüyorum" dedi. Zeyd şunları söyledi: Allah'a yemin olsun ki ey Muhammed, onların bana dil uzatmaları, kendilerine yaptığım bir kötülükten ötürü değildir. Şu var ki ben bir dine girmek için yola çıktım, nihayet Fedek rahiplerinin yanma gittim, onlar Allah'a şirk koşarak ibadet ediyorlardı. "Bu benim istediğim din değil!" dedim. O rahiplerin yaşlılarından biri: "Sen öyle bir din istiyorsun ki Hire'deki yaşlı bir rahipten başka hiç kimse onunla Allah'a ibadet etmiyor" dedi. Ben tekrar yola düştüm ve bahsedilen ihtiyar rahibin yanma gittim. Beni görünce: "Kimlerdensin?" dedi. Ben: "Allah evinin bulunduğu yerdenim. Dikenin ve akasya yaprağının bulunduğu yerdenim" dedim. Ruhban: "Aradığın din senin kendi memleketinde çıktı. Oraya bir peygamber gönderildi, onun yıldızı doğdu. Bütün bu gördüğün kimseler, sapıklıktadır" dedi. "İşte bundan sonra ben hiçbir şey hissetmedim, ey Muhammed" dedi. Ravi der ki: Ona bir sofra yaklaştınlmıştı, "Bu nedir?" diye sordu. "Putlardan biri için kestiğimiz bir koyundur" dediler. Zeyd: "Allah adının anılmadığı bir şeyi yiyecek değilim" dedi.
Zeyd b. Harise şöyle dedi: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) gelip Kabe'yi tavaf etti. Ben de Resûlullah'la (saMlahu aleyhi vesellem) birlikteydim. Sonra Safa'yla Merve arasında koştu. O zaman Safa ile Merve'de bakırdan yapılı iki put vardı; birine Yusaf, diğerine Naile denirdi. Müşrikler tavaf ettikleri zaman elleriyle bunları dokunurlardı. Resûlullah (sallaüahu aleyhi vesellem): "Onlara elini sürme; çünkü onlar pisliktir" buyurdu. Ben kendi kendime: "Ben dokunacağım, bakalım peygamber ne diyecek!" dedim. Sonra elimle putlara dokundum. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Onlara dokunmaktan nehyedilmedin mi?" dedi. Sonra Zeyd b. Amr öldü ve onun hakkında Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "O, kıyamette tek başına bir ümmet olarak diriltilecektir." (Ebû Ya'lâ) [30]
4058. Câbir b. Abdillah -veya Enes b. Mâlik- bildiriyor: Resûlullah (saMlahualeyhivesellem) şöyle buyurdu: "Ebû Talha'nın ordudaki sesi, bin kişiden daha hayırlıdır." (el-Hârİs) [31]
4059. Enes der ki: Ebû Talha, Berâa (Tevbe) suresini okuyordu, "Hafif ve ağır olarak savaşa çıkın" âyetine [32] gelince şöyle dedi: "Rabbim genç-ihtiyar savaşa çıkmamızı emrediyor. Beni hazırlayın!1' Oğulları ona: "Sen Resûlullah'la birlikte o vefat edinceye kadar savaştın, sonra Ebû Bekir vefat edinceye kadar onunla birlikte savaştın, sonra Ömer'le birlikte savaştın, bu sana yeter! Artık senin yerine biz savaşırız" dediler. Fakat Ebû Talha: "Hayır beni hazırlayın" dedi. Bunun üzerine onu donattılar ve savaş için deniz seferine çıktı. Nihayet gemide vefat etti. Ancak yedi günden sonra onu gömecekleri bir ada bulabildiler; bu arada cesedinde hiçbir değişme olmamıştı. (ei-HârİS ve Ebü Ya'lâ) İbn Hibbân Sahîh'm&e irâd etti. [33]
Onunla ilgili olarak birinci ciltte Cenazeler bölümünde geçen 791 no'lu hadise ve bu ciltte Meğâzi bölümünde geçen Benî Kurayza hakkında verdiği hükümle ilgili 4336 no'lu hadise bakınız.
4060. İbn Ömer anlatıyor: Allah'ın Sa'd ile karşılaşmasından duyduğu sevinçten dolayı Arş'ı sallandı. Allah Teâlâ Kur'ân'da "Ve ana babasını Arş'a yükseltti (tahtın üzerine çıkardı)" buyuruyor.[34] Yani sevinçten... Resûlullah (saDaDahu aleyhi vesellem) Sad'm kabrine girdi ve orada biraz bekledi. Çıktıktan sonra: "Seni orada bekleten neydi?" diye sordular. Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem): "Sa'd kabirde bir defa sıkıştırıldı, Allah'tan onun bu sıkışıklığını kaldırmasını istedim" buyurdu. (İbn Ebî Şeybe ve Bezzâl)[35]
Zühd bölümünde selefin yaşayışı anlatılırken ona dair bir hadis geçmişti. [36]
4061. er-Rebi', Meczee b. Zâhir'den naklediyor: Âmir b. el-Ekva, Hayber [ünü bir adamla dövüştü ve onu öldürdü. Ancak bu arada kendisini de araladı. Bu durum Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) anlatılınca: "Onun için ki ecir vardır" buyurdu. (Müsedded)
4062. İyâs b. Seleme b. al-Ekva der ki: Amcam Hayber günü yaralandı arada bir düşmanı öldürmüştü. Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem) ona: "Senin çın iki ecir vardır" buyurdu. (Ibn Ebî Şeybe) [37]
4063. Ebû Osman en-Nehdî anlatıyor: Suheyb Medine'ye, Resûlullah aleyhi vesellem)'in yanına hicret etmek isteyince Kureyş kafirleri ona: "Yanımıza fakir olarak geldin, malın bizim yanımızda çoğaldı. Malın bol olunca, hem kendini, hem de malını alıp götürmek istiyorsun! Vallahi buna asla müsaade etmeyiz!" dediler. Suheyb onlara: "Eğer size malımı verirsem beni serbest bırakır mısınız?" dedi. Müşrikler: "Evet" dediler. Suheyb: "O halde şahit olun ki bütün malımı size verdim" dedi. Bu durum Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) ulaşınca: "Suheyb kazandı!" buyurdu. (Jshâk) [38]
Şayet Ebû Osman bunu Suheyb'den işitmişse isnadı sahihtir. Bunu Cafer b. Süleyman, Avf kanalıyla Ebû Osman'dan, o da Suheyb'den rivayet etmiştir. Böylece muttasıi, dolayısıyla sahîh oldu. Ayrıca İbn Murdeveyh, Tefsir el-Müsned'inde Cafer kanalıyla tahrîc etmiştir. Bakara suresinin tefsirinde daha önce geçmiş bulunan Alî b. Zeyd b. Cııd'ân an Saîcl b. el-Müseyyib an Suheyb kanalıyla bir de şahidi vardır.
4064. Câbir rivayet ediyor: Hz. Ömer, Suheyb'e: "Ey Suheyb! Sende üç haslet vardır ki onları sana yakıştıramıyorum" dedi. "Biri, malın olmadığı halde yemek yedirmen; diğeri, çocuğun olmadığı halde künye kullanman; üçüncüsü de Arapça'yı iyi konuşamadığın halde Araplardan olduğunu söylemendir" dedi. Suheyb: "Malım olmadığı halde yemek yedirmem, Resûlullah (saüallahu aleyhi vesellem)'in: Sizin en faziletimiz yemek yedirendir buyurmasmdandır. Allah'a yemin olsun ki, yanımda hiç yemek bırakmam.
Çocuğum olmadığı halde künye kullanmam şundandır: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana: Ey Suheyb çocuğun var mı? dedi. Ben: "Hayır" dedim. Allah'ın Resulü (salIaUabıı aleyhi vesellem): O halde Ebû Yahya künyesini kullan! buyurdu. İşte bu nedenle ben de bu künyeyle yaşar, onunla ölürüm. Arapça'yı iyi konuşamadığım halde Araplardan olduğumu iddia etmem ise şundandır: Ben, Suheyb b. Sinan'ım; ancak Nemir b. Kâsıt'a intisap ettim. Bu şöyle oldu: Ailemin çobanlığını yaparken Bizanslılar bize saldırıp beni esir aldılar ve bana Arap dilini öğrettiler. İşte Arapça'yı iyi konuşamamam bundandır" dedi. (Ebû Ya'lâ) [39]
4065. Hasan b. Ubeydillah'tan: Nâbiğa el-Ca'dî'yi dinleyen biri bana şunu anlattı: Nâbiğa dedi ki: Resûlullah (saliaUahu aleyhi veseüem)'in yanma geldim ve ona şu şiiri okudum:
"Biz Öyle bir kavimiz ki düşmanla karşılaştığımızda yüz çevirip kaçmaya ailarımizi alıştırmayız.
Korku günü atlarımızın renklerini yadırgarız. Onların yaralanıp (kanla) boyanmasını arzularız.
Onları sağlam olarak geri çevirmek bizim için iyi değildir. Onların ayaklarını kesip boğazlamayı kabul etmemek olmaz.
Bizim ve dedelerimizin şanı göklere ulaştı. Yine de biz bundan üstün bir mazhariyet isteriz.'
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Nereye?" diye sordu, ben de: "Cennete!" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Evet, inşallah" dedi. Bunun üzerine şu şiiri okudum:
Yumuşaklıkta hayır yoktur; eğer onu bulandıracak çirkin sözlerden korun m azsa.
Cehalette hayır yoktur; eğer durum açığa çıktığında onun bir mahareti yoksa...
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bu şiiri dinleyince: "Allah ağzım dağıtmasın!" diye ona dua etti. Nitekim onun bir dişi düştüğünde yerine yeni bir tanesi çıkardı. O, insanlar arasında güzel dişleriyle bilinirdi. (el-Hâris) [40]
4066. Abdullah b. Ebî Evfâ bildiriyor: Medine'de yaşlılığından dolayı hareket edemeyen bir kimse vardı. Ailesine: "Beni Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in mescide gittiği yol üstüne bırakın" dedi. Bunun üzerine adam Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in Mescid'e gittiği yol üzerine bırakıldı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) her Mescid'e gidiş gelişinde ona uğrayarak selam verirdi. Ailesi onu tekrar içeri almak isteyince: "Hayır vallahi ben buradan gitmem, Allah'ın Resulü (saOallahu aleyhi veseüem) yaşadığı sürece burada kalacağım. Bana burada bir kulübe yapın" dedi ve ona bir kulübe yapıp içine koydular. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) her Mescid'e gidip geldiğinde kulübeye girip ona selam verirdi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) güzel yemek geldikçe ona da gönderirdi. Bir gün Resûlullah'ın yanında iken bir adam gelip onun öldüğünü söyledi. Resûlullah (sallaUahu aleyhi vesellem) hemen kalktı, biz de onunla birlikte kalktık. Kulübeye yaklaşınca: "Benden başka kimse kulübeye yaklaşmasın'/' buyurdu. Kulübeye girince Cebrail'in adamın yanında oturduğunu gördü. Cebrail: "Yâ Resûlallah! Eğer sen gelmeseydin biz onun işini yapardık ve biz ona yeterdik. Ama madem geldin, sen buna daha layıksın" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) kalkıp onu kendi elleriyle yıkadı, kefenledi ve namazını kılıp kabre koydu. (Abd b. Humeyd) Hadisi rivayette tek kalan Fâid Ebu'l-Verkâ zayıf bir ravidir.
4067. Enes b. Mâlik der ki: "İbn Ümmi Mektûrn'u Kadisiye günü bir zırh giymiş, elinde sancağı varken gördüm." (el-Hâris) [41]
Ebû Zer'in menkıbeleri
anlatılırken onun fazileti anlatılacak. [42]
Hamza'nm kızı anlatılırken Hz. Ali hadisi geçmişti. [43]
4068. İbn Abbâs bildiriyor: Resulullah umre ziyaretine gidince Mekke müşrikleri ile arasında bir anlaşmaya vardı. Bu anlaşmada şöyle bir madde vardı: Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) kendi tarafından kimseyi Medine'ye götüremeyecekti. Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) umresini bitirince Mekke'den çıktı. Bu arada Hamza'nın kızma uğradı. Hamza'nın kızı: "Yâ Resûlallah! Beni kime bırakıyorsun?" dedi; ancak Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) verdiği sözde durmak için hiç arkasına dönüp bakmadı. Sonra onun yanma Zeyd b. Sabit uğradı. Ona da: "Beni kime bırakıyorsun?" dedi. O da arkasını dönüp bakmadı. Sonra Cafer aynı yerden geçti. Kız aynı şekilde ona da: "Beni kime bırakıyorsun? dedi. O da dönüp bakmadı. En sonunda Hz. Ali geçince kız tekrar: "Ebu'l-Hasan! Beni kime bırakıyorsun?" dedi. Hz. Ali kızı elinden tutup yanma aldı ve onu Fatınıa'nm arkasına attı. En yakın mesafedeki konak yerine gelince Zeyd, Ali'nin yanma geldi ve: "Onu almak senden çok bana layıktır" dedi... (Ebû Ya'lâ) Bu hadisi Ahmed b. Hanbel, Miksem tarikiyle İbn Abbâs'tan rivayet etmiştir. [44]
4069. Âsim b. Behdele der ki: Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştu: "Cafer yaralandı. Ben Cafer'i çok severim. " (Ebû Ya'lâ} [45]
4070. İbn Ömer'den: Cafer (Mûte savaşında) yaralandığı zaman vücudunun ön tarafında doksan tane kılıç darbesi ve mızrak yarası saydım. (Müsedded) [46]
4071. Câbir şöyle dedi: "Cafer, Habeşistan'dan dönünce Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) onunla kucaklaştı." (Ebû Ya'lâ) [47]
4072. Âişe der ki: "Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) aralarında Zeyd b. Hârise'nin de bulunduğu bir müfreze gönderince başlarına muhakkak Zeyd'i emir tayin ederdi." Hadis kısa metinlidir. (el-Humeydî) [48]
4073. Zeyd b. Harise dedi ki: "Yâ Resûlallah! Beni Hamza b. Abdülmuttalib ile kardeş yaptın." (Ebû Ya'lâ) [49]
4074. Ebû Umâme anlatıyor: Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) beni kavmime gönderdi, onların yanma varınca acıkmıştım. Onların kan yediğini gördüm. Beni de çağırdılar, ancak ben: "Sizi bundan menetmek için geldim" dedim ve açlığa yenilerek uyudum. Rüyamda birisi bana içecek dolu bir kap getirdi ve: "Bunu al!" dedi. Ben de onu alıp içtim; hem doydum, hem de susuzluğumu giderdim. Kavmimden bir adam: "Kavminizin ileri gelenlerinden biri aç olarak yanınıza geldi ve siz ona bir sütü ikram etmediniz" dedi. Bunun üzerine kavmim bana süt getirdi; fakat ben: "Buna ihtiyacım yoktur!" dedim. Onlar: "Ama sen açlıktan kıvranıyordun!" dediler. Ben de onlara karnımı gösterdim (tok olduğumu anladılar). Bunun üzerine hepsi müslüman oldu. (EbûYa'lâ) [50]
4075. Süleym b. Âmir diyor ki: Ebû Umâme'ye: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in zamanında kaç yaşmdaydın?" diye sordum. Ebû Umâme: "Bu soruyu senden başka kimse sormadı. O vefat ettiği zaman otuz üç yaşındaydım. O zamanlar Resûıullah'ın (sallallahu aleyhi veseltem) hutbesinde bulunmuştum. O, bineğinin boynuna abanıp bir tarafa meylederek konuştuğunda O'nu işitemez oluyor, bunun üzerine derhal omzumu bineğin göğsüne dayayarak işitmeye çalışıyordum." (Ahmed b. Menî)
4076. İbn Abbâs anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi veseüem): "Yeryüzünde, kalbinde hardal tanesi kadar kibir varken ölen hiç bir kimse yoktur ki Allah Teâlâ onu ateşe atmasın" buyurunca Abdullah b. Kays ağladı. Resûlullah: "Ey Abdullah b. Kays! Neden ağlıyorsun?" diye sordu. Abdullah: "Söylediğin sözden dolayı" dedi. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Sana müjdeler olsun! Şüphesiz sana cennet var!" dedi. Sonra Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bir müfreze gönderdi. Abdullah da onların arasındaydı. Savaştı ve şehit oldu... (Abd b. Humeyd) Edeb bölümünde kibrin kötülüğü anlatılırken bu hadis geçmişti. [51]
4077. Amr b. Hureys der ki: Resûlullah (sallalıu aleyhi vesellem) Abdullah b. Cafer'in yanından geçti. Abdullah, sattığı bir şeyle oynuyordu ve daha çocuktu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ey Allahım! Bunun ticaretini bereketli kıl" diye dua etti. (İbn Ebî Şeybe) İsnadı Ebû Davud'un şartınca hasenatı. Bu hadisin baş tarafı yukarıdaki ibare olmaksızın tahrîc olunmuştur.
4078. Fıtr hadisi aynı mânâda nakleder ve ancak şu ifadeye yer verir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ey Allahım! Onun alışverişini ve ticaretini bereketli kıl" buyurdu. (Ebû Yala) [52]
4079. Muhammed b. Şîrîn der ki: Bir adam Medine'ye şeker getirdi; ancak bunda zarar etti. Ona: "Abdullah b. Cafer'in yanına git!" dediler. Adam Abdullah'ın yanma geldi. Abdullah ondan malı on dirhemde iki dirhem kâr vererek aldı ve: "Dileyen bundan alsın!" dedi. Adam da: "Ben de onlarla birlikte alırım" dedi. Abdullah: "Al!" dedi. (Müsedded) [53]
4080. Abdullah b. Mes'ûd der ki: "Kim Allah'a güzel bir şekilde borç verir" [54] âyeti inince Ebû'd-Dahdâh: "Yâ Resûlallah! Allah bizden borç mu istiyor?" dedi. Resûlullah (saMahu aleyhi vcsellem): "Evet, ey Ebû'd-Dahdâh" buyurdu. Ebû'd-Dahdâh: "Yâ Resûîallah! Elini bize göster" dedi. Resûlullah de elini ona verdi. Ebû'd-Dahdâh: "Ben Rabbime bahçemi borç verdim" dedi. Bahçesinde altı yüz hurma ağacı vardı. Sonra bahçesine gelinceye kadar yürüdü. Orada Ümmü'd-Dahdâh ve çocukları vardı. Ümmü'd-Dahdâh'a (hanımına): "Ey Dahdâh'm annesi!" diye seslendi. Hanımı: "Buyur!" dedi. Ebû'd-Dahdâh: "Bahçeden çıkınız; çünkü ben bahçeyi rabbime borç verdim" dedi. (EbÛ Yala) Humeyd zayıftır. [55]
4081. İshâk der ki: Ebû Usâme'ye: "Mis'ar size Yermük savaşını anlattı mı?" diye sordum. O da şöyle anlattı: "Yermük günü Ebû Süfyan oğlunun sancağı altında idi ve onun sesinden daha şiddetli bir ses işitilmiyordu. Şöyle bağırıyordu: "Bugün Allah'ın günlerinden biridir. Ey Allahım! Zaferini bize nasib et ve gönder." (İshâk)
4082. Ebû Nevfel el-Ureycî anlatıyor: Amr b. el-Âs ölüm döşeğine yatınca çok sızlandı ve ağlamaya başladı. Oğlu ona: "Neden sıkılıyorsun? Resûlullah seni komutan olarak gönderiyor ve seni kendine yaklaştırıyordu" dedi. Amr: "Evet, Resûlullah (sallalhhu aleyhi vesellem) bunu yapıyordu; ancak beni sevdiğinden mi yapıyordu, yoksa beni ısındırmak için mi yapıyordu, bunu bilmiyorum. Ama Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) vefat ettiğinde şu iki kişiyi sevdiğine şahitlik ederim: Biri Sümeyye'nin oğlu (Ammâr), diğeri de Mes'ûd'un oğlu (Abdullah)" dedi. Cam çıkmaya başlayınca ellerini topladı ve boynuna koydu. Sonra da şöyle demeye başladı: "Ey Allahım! Sen emrettin; biz terk ettik. Sen nehyettin; biz işledik. Bizi rahmetinle kuşat!" Canını teslim edinceye kadar bu cümleleri söyledi. (Ahmed b. Menî') [56]
4083. Selît b. Abdullah b. Yesâr el-Ensârî der ki: Dedem (Yesâr) Resulullah'a (sallallahu aleyhivesellem) bîat etti. (Ebü Dâvud et-Tayâlisî)
4084. el-Kâsım der ki: el-Hâris b. en-Nu'mân el-Ensârî, Cibril'le fısıldaşmakta olan Resûlullah (saliallahu al^hi vesellemj'in yanma geldi. Oturdu ve selam vermedi. Cibril (aleyhisselam) dedi ki: Bu (şahıs) bize selâm verseydi ona karşılık verirdik." Bunun üzerine Allah'ın Resulü (saibllahu aleyhi vesellem): "Onu tanıyor musun?" dedi. Cibril: "Evet. Bu, Huneyn günü seninle birlikte sabreden seksen kişiden biridir. Onların ve çocuklarının cennetteki rızıkları yüce Allah'ın yükümlülüğündedir" dedi. (el-Hâris)
el-Hasan b. Kuteybe'nin bu rivayetine Bişr b. el-Mufaddal muhalefet ederek el-Mes'ûdî kanalıyla Harise b. en-Nu'mân ismiyle vermiştir. Taberânî ise İbn EM Leylâ kanalıyla el-Hakem an Miksem an İbn Abbâs senediyle tahrîe etmiş ve ibareyi şöyle vermiştir: "Yanında kalıp sabreden seksen kişi hariç insanlar senden kaçacaklarında..." Yani ilkinde Huneyn olayı mazide, ikincisinde İse gelecekte zikredilmiştir.
4085. Abdulmelik b. Umeyr anlatıyor: Muaviye şöyle dedi: "Resûlullah bana: Ey Muaviye! Eğer idareyi eline alırsan insanlara iyilikle davran! dediği günden beri halife olmayı umuyordum. (İbn Ebî Şeybe)
4086. Beşîr b. el-Hasâsiye der ki: Resûlullah (saliallahu aleyhi vesellem): "Kimlerdensin?'7 diye sordu, ben: "Rabîa'dan" dedim. Resûlullah (saliallahualeyhi
4087. Amr b. el-Hamk anlatıyor: Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) süt ikram ettim, bana: "Allahım! Onu gençliğinden faydalandır" diye dua etti. (İbn Ebî Şeybe) [57]
Ebû Seleme (Mensubiyeti bilinmiyor)
Onun Hz. Ömer'le bir hikayesi vardır. O hikayede Hz. Ömer ona övgüde bulunmuştur. İlk Üç Asrın Fazileti bölümünde bu konu anlatılacaktır.[58]
4088. Muhammed b. Akıl dedi ki: Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ey Ebû Yezidi Seni iki yönden seviyorum: Akraba sevgisinden ve baban Ebû Tâlib 'in sevgisinden. " (İshâk) Bu hadisin isnadı zayıftır. [59]
Siyer ve Gazveler kitabında, Hudeybiye ve Huneyn bölümlerinde bu konu gelecektir. [60]
4089. Amr b. Hureys şöyle dedi: "Annem beni Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) götürdü. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) eliyle başımı okşadı ve bana rızık için dua etti." (Ebû Yala) [61]
4090. Amr b. Hureys'ten aynı mânâda bir hadis rivayet edilmiştir: "Annem ve babam beni götürdü.[62]
4091. Ma'mer b. Abdurrahman anlatıyor: Bir adamın yanında namaz kıldım, elimde taş parçalan olduğu halde dua etmeye başladım. O adam bana dönüp: "Ey Allah'ın kulu! Abdullah b. Mes'ûd şöyle derdi: "Rabbine duada bulunduğunda elinde taş bulunmasın!" dedi. Adamın Abdullah b. Mes'ûd'u zikretmesini işitince ona daha çok ısındım ve ona biraz daha yakm oldum. Adam bana devamla şunları anlattı: Ebû Bekir, Resûlullah'm yanma girmek için izin istedi; Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona izin verip cennetle müjdeledi. Sonra Ömer izin istedi; Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona da izin verip cennetle müjdeledi. Sonra Abdullah b. Mes'ûd izin istedi; Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona da izin verdi ve cennetle müjdeledi. Sonra bir adam daha geldi -eğer adını söyleseydim söylerdim- Resûlullah (sallaDahu aleyhi vesellem) ona da izin verdi ve onu da cennetle müjdeledi. Huzeyfe, Resûlullah (saUaUahu aleyhi vesellem)'in yanında duruyordu ve: "Yâ Resûlallah! Sen neredeyim?" dedi. Resûlullah: "Sen hayır içerisindesin veya hayra gideceksin" buyurdu. (İbn Ebî Ömer) [63]
4092. Ma'mer der ki: Bir adamın yanında namaz kılıyordum. Bana şunu bildirdi: Huzeyfe, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanında oturuyordu. "Babam nerededir?" diye ... (İbn Ebî Ömer) [64]
4093. Râfi b. Hadîc'den: Resûlullah'la (sallallalıu aleylıi vesellem) birlikte
bulunduğum bir savaşta bana bir ok isabet etti. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ey Râfi! Dilersen okun sapını, çıkarır, başını bırakırsın ve kıyamet günü ben de senin şehit olduğuna şahitlik ederim" dedi. Râfi, Resûlullah (sallallahualeyhivesellem)'in dediğini yaptı. (Ebû Dâvuö Et-Tayâlisî) [65]
4094. Enes şöyle dedi: "Ben, kıyamet günü Resûlullah'la (sallallahu aleyhi, vesellem) karşılaşıp ona: Ey Allah'ın Resulü! Ben senin küçük hizmetçin Enes'im! demeyi umuyorum" dedi. (Ebû Dâvud et-Tayâlisî ve Ebû Ya'lâ) [66]
4095. Sabit şöyle dedi: "Enes'in yanma gittiğimde ona geldiğim haber verilir, ben de onun yanma girer, elini tutup öper, şöyle derdim: "Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) dokunmuş bu iki ele babam feda olsun!." Sonra gözlerini öper, şöyle derdim: "Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) görmüş bu iki göze babam feda olsun." (Ebû Ya'lâ): [67]
Huzeyfe'den bahsedilirken onunla ilgili bir hadis geçmişti.
4096. Evs b. Serîb'den: ... Hz. Ömer, İbn Mes'ûd'un iki omuzu arasına vurur ve: "Ey İbn Mes'ûd! Allah senin kalbine az ilim vermedi" derdi. (İshâk) Evs der ki: Ebû Usâme'ye: "Size bu hadisi Ebû Talk b. Hanzala mı haber verdi?" diye sordum, o da bunu tasdik etti. Hadisin tam metni kadınlarla muaşeret babında geçti. [68]
4097. el-Kâsım der ki: Resûluîlah (sallallahu aleyhi vesellem)'İn zamanında Mekke'de Kur'an'ı ilk kez açıktan okuyan, Abdullah b. Mes'ûd'du. (İbn Ebî Ömer) [69]
4098. İbn Mes'ûd anlatıyor: Kendisi Mescid'e (Kabe'ye) girmiş, direklerden birinin yanma gelip durmuş ve namaza başlamış. O sırada Resûluîlah (sallallahu aleyhi vesellem) de Mescid'de (Kabe'de) idi. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Ey İbn Mes'ûd! Kafirlere muhalif olduğunu bildir!' dedi. îbn Mes'ûd işitmediği halde Kâfirûn suresini okudu, sonra rükua varıp secde etti. İkinci rekata kalkınca Resûluîlah (sallallahu aleyhi vesellem): "'Ey İbn Mes'ûd! İhlas suresini oku" buyurdu. İbn Mes'ûd yine onu işitmediği halde İhlas suresini okudu. Sonra rükua varıp secde etti ve oturdu. Resûluîlah: "Ey İbn Mes'ûd! Rahbine dua et; kabul edilir. Rabbinden dile; sana verilir" dedi. İbn Mes'ûd yine onu işitmediği halde şöyle dua etti: "Ey Allahım! Senden Refik-i A'lâ'yı, bir de cennet nimetlerinden bol nasip isterim. Senden beni hidayete eriştirmeni, takvayı, iffeti, nehyettiklerinden kaçınmayı ve dünyadan ayrılırken cennetle müjdelenmeyi isterim. Ey Allahım! Dönüşü olmayan bir iman, tükenmeyen bir sevinç, kesilmeyen bir mutluluk, sana hamdde başarı, takva elbisesi, iman süsü ve ebedi cennetinin en yücesinde peygamberin Muharnmed'le beraber olmayı isterim" dedi. Sonra bir adam kalkıp İbn Mes'ûd'un yanma geldi ve onu cennetle müjdeledi. (İbn Ebî Ömer) [70]
4099. Abdullah'ın azadhsı Nüfey anlatıyor: Abdullah b. Mes'ûd insanlar arasında en cömert kişi olup, beyaz elbise giyen ve insanlar arasında en güze) kokan biriydi. (Müsedded) [71]
Yine İbn Mes'ûd'un fazileti için Amr b. el-Âs'ın bölümüne bakınız. [72] Ayrıca el-Kâsım'm rivayetine göre İbn Mes'ûd, Resûluîlah (sallallahu aleyhi vesellemj'in yanma oturduğunda onun ayakkabılarını çıkartırdı. Edeb bölümüne bakınız.
4100. Utbe b. Amr der ki: "Resûlullah'a (sallallahualeyhivesellem) indirileni İbn Mes'ûd'dan daha iyi bilen birini görmedim." Ebu-Mûsa da şöyle dedi: "Sen bunu diyorsun ama, biz dinlemediğimiz zaman o dinliyor ve bizim giremediğimiz yerlere o giriyordu." (Ahmed b. Menî') [73]
4101. el-Kâsım b. Abdurrahman bildiriyor: İbn Mes'ûd, Resûlullah (saMlahu aleyhi veseUem)'in yanında bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında Allah'a hamdü senadan sonra şöyle dedi: "Rab olarak Allah'a, din olarak İslam'a, peygamber olarak Muhammed'e, imam ve önder olarak ta Kur'ân'a razı oldum" Sonra şöyle dedi: "Yine sizin için de Allah ve Resulü'nün razı olduğu şeylere razı oldum. Allah ve Resulü'nün kerih gördüklerini de sizin için kerih gördüm" dedi. Bunun üzerine Resûlullah: "İşte ben de ümmetim için İbn Ümmi Abd'ın (İbn Mes 'âd'un) razı olduğu şeylere razı oldum " buyurdu. (İbn Ebî Ömer) [74]
4102. Muaviye b. Kurra anlatıyor: İbn Mes'ûd, Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) misvak getirmek için gitti, bu sırada bizler onun bacaklarının inceliğine bakıyor ve buna hayret ediyorduk. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dedi: "Oysa mizanda onun bacakları Uhud'dan daha ağırdır." (Ebû Dâvucl et-Tayâlisî) [75]
4103. İbn Mes'ûd şöyle dedi: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) yıkandığı zaman ona perde yapıyor, uyuduğu zaman onu uyandırıyor ve yalnız olduğu zaman onunla birlikte yürüyordum" dedi. (el-Hâris)
4104. İbn Abbâs anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) vefat edince Ensar'dan bir adama: "Buraya gel, Resûlullah'm ashabı bugün çoktur, onlara soru sorup ilim öğrenelim." O İse: "Sana şaşıyorum ey İbn Abbâs! İnsanlar arasında Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem/in ashabı varken insanların sana muhtaç olacaklarını zannediyorsun!" dedi. İbn Abbâs anlatmaya devam ediyor: "Ben onu bu şekilde bıraktım ve Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) sahabelerine gidip soru sordum, hadisleri araştırdım. Ben bir adamın hadis rivayet ettiğini öğrenince hemen onun yanına giderdim, uyuduğuna rastlarsam kapısının eşiğinde durur, hırkamı yastık yapıp orada uyurdum. Bu arada rüzgar topraklan üzerime saçardı. Hadis rivayet eden dışarı çıkınca beni görür: "Ey Resûlullah (sallallahu aleyhi wsellem)'in amcası oğlu! Seni buraya getiren nedir? Bana birisini göndersen ben yanma gelirdim" 'derdi. Ben ise: "Hayır, benim senin yanma gelmem daha doğrudur" derdim. Sonra da ona rivayet ettiği hadisi sorardım. İşte o Ensar'dan bir adam dediğim kişi uzun süre yaşadı, insanların benim etrafımda toplanıp bana soru sorduklarını görünce şöyle dedi: "İşte bu genç benden daha akıllı çıktı!" (Ahmed b. Meni') [76]
4105. Tavus şöyle dedi: "Resûlullah (sallallahualey ivese!lem)'in ashabından elli veya yetmiş yaşlı kişiyle oturdum; hiç birisi İbn Abbâs'a muhalefet etmedi. Onunla karşılaştıklarında: "Dediğin gibidir, doğru söyledin" derlerdi. (Müsedded) Hadis sahihtir? [77]
4106. Tavus şöyle dedi: "İbn Abbâs gibi âlim, İbn Ömer gibi şüphelerden çok kaçan (verâ sahibi) birini görmedim." (Ahmed b. Men?') [78]
4107. Tavus şöyle dedi: "İbn Abbâs kadar Allah'ın haram kıldıklarına saygı duyan birini görmedim. Allah'a yemin olsun ki onu hatırladığımda ağlayabilseydim ağlardım." (Ahmed b. Menî') [79]
4108. Tavus şöyle dedi: "İbn Abbâs'a kimsenin muhalefet ettiğini görmedim. Biri ona muhalefet etse bile, neticede onun dediğini tasdik ederdi." (ishâk) Bu hadis Hac bölümünde geçmişti. [80]
4109. el-Kurazî anlatıyor: Ebû Zer çıkıp Rebeze'ye gitti. Ecelinin geldiğini anlayınca onlara şöyle vasiyet etti: "Beni yıkayınız ve kefenleyiniz. Sonra beni yola koyunuz. Yanınızdan geçen ilk kervana: "Bu Ebû Zer'dir, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in sahabisidir. Bunun yıkanması ve defnedilmesinde bize yardımcı olun!" deyiniz. Onlar da dediğini yaptılar, vefat edince onu yolun ortasına koydular. Bu sırada Abdullah b. Mes'ûd da Irak'tan yola çıkmış, Medine'ye geliyordu. Cenaze yola konmuştu. Oradan geçerken bir genç kalkıp şöyle dedi: "Bu ölen, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in sahabelerinden Ebû Zer'dir" dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Mes'ûd ve şöyle dedi: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in ona şöyle dediğini işittim: "Yalnız yürüyesin, yalnız ölesin ve yalnız olarak diriltilesin." (ishâk) el-Kurazî'yi tanımıyorum, şayet Muhammed b. Ka'b ise bu durumda hadiste kopukluk söz konusu olur. Fakat bunu İmam Ahmed, İbrahim b. el-Eşter an ebîhi an Üınıııi Zerr an Ebî Zerr tarikiyle rivayet etmiştir. [81]
4110. Seleme b. Nubâte anlatıyor: Umre için yola çıkmıştık, Ebû Zer'in evine yöneldik. Ebû Zer büyük bir deve ile geldi, beraberinde de bir deve kemiği taşıyordu. İçeri girip selam verdi... ve şöyle dedi: "Şu kadar günde bir deve kesip pişirip yiyordular, bana da kestikleri her devede bir kemik var." Bir adam: "Ey Ebû Zer, neyin var?" dedi, Ebû Zer: "Benim develerden ve koyunlardan sürülerim vardır. Birine çocuğum bakıyor, diğerine de satın aldığım siyah bir köle bakıyor. Ancak bir yıl bana hizmet ettikten sonra köleyi azat edeceğim" dedi. Bir adam: "Ey Ebû Zer! Allah'a yemin olsun ki aramızda senin arkadaşlarının malı kadar malı olan kimse yoktur" dedi. Ebû Zer: "Allah'a yemin olsun ki onların maldaki hakları kadar benim de hakkım vardır" dedi. Bundan sonra ondan fetva sorduk. Bir adam: "Ey Ebû Zer! Sadece Ramazan ve Kurban bayramında oruç tutmayan, geri kalan vakti oruç tutan bir kişi var, ne dersin?" diye sordu. Ebû Zer: "O kişi ne oruç tutmuştur, ne de tutmamıştır" dedi. Adam: "Bu, onun kendi görüşüdür" deyince Ebû Zer yine aynı cevabını tekrarladı... (Ishâk) [82]
4111. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ebû Zer kadar doğru konuşan birini ne gökyüzü gölgelemiş, ne de yeryüzü taşımıştır. Kim Isa b. Meryem'e bakmak istiyorsa Ebû Zer'e baksın. " (İbn Ebî Şeybe ve Ahmed b. Men?) [83]
4112. İrak b. Mâlik'ten: Ebû Zer şöyle dedi: "Resûlullah'a (sallalbhu aleyhi veseîlem) en yakın oturanınız ben olacağım. Çünkü Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in şöyle dediğini işittim: Kıyamet günü bana en yakın olanınız, benim bıraktığım gündeki gibi kalandır. Allah'a yemin olsun ki aranızda benden başka dünyadan kendisine bir şey yapışmamış kimse yoktur." (İmam Ahmed, Kitâbu'z-Zühd'öe) [84]
4113. Ebu'l-Müsennâ el-Müleykî anlatıyor: Resûlullah (saliaUahu aleyhi vesellem) sahabelerinin yanma çıktığında şöyle derdi: "Uveymir (Ebû'd-Derdâ) ümmetimin hikmet sahibi kişisi, Cündeb (Ebû Zer) ümmetimin kovulanı ve sürgüne gönderilenidir. Yalnız yaşar ve yalnız Ölür, Yalnız Allah ona yeter. " (el-Haris) [85]
4114. Ebû Zer şöyle dedi: "Keşke ben kesilen bir ağaç olsaydım!" (Müsedded)
4115. Ebû Zer şöyle dedi: "Ben İslâm'a girenlerin dördüncüsüyüm. Benden önce üç kişi İslâm'a girdi, ben de dördüncüleriyim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanma geldim ve ona: "Sana selam olsun ey Allah'ın Resulü! Şahitlik ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur, o tektir ve ortağı yoktur. Yine şahitlik ederim ki Muhammed Allah'ın kulu ve resulüdür" dedim. Bunun üzerine Resûîullah (saliallahu aleyhi vesellem)'in yüzünde sevinç belirtileri gördüm. Bana: "Sen kimsin?" diye sordu, ben de: "Ben, Gıfar'dan bir adamım. Adım Cündeb'dir" dedim. (el-Hârİs)
4116. Yine ondan nakledilmiştir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) dedi ki: "£y Ebû Zer! Senin de aralarında bulunduğun kırk kişi ile tartıldığıtn ve hepinizden ağır geldiğim bana gösterildi." Bunun üzerine karısı Ebû Zer'e: "Sanki seni kaygılandırdı" dedi. Ebû Zer: "Sus, Allah ağzını toprakla doldursun" dedi. (el-Hâlİs) [86]
4117. Mâlik b. Evs der ki: Ebû Zer'i işitiyordum; onu görmeyi ve onunla karşılaşmayı kimsenin istemediği kadar istiyordum. Osman ona "Yanıma gel!" diye bir mektup yazdı. Muaviye de ona şu mektubu gönderdi: "Eğer Şam ve taraflarına bir ihtiyacın olursa çık gel!" Ebû Zer Medine'ye gelince insanlar bağrışıp: "İşte Ebû Zer, işte Ebû Zer!" dediler. İşte ben de dışarı çıktım ve ona bakanlar arasında bakmaya başladım. Ebû Zer Mescid'e girdi, bir direğin yanma gidip iki rekat namaz kıldı, sonra da Osman'ın yanma gidip selam verdi. Osman ona ne sövdü, ne de onu kınadı. Ancak: "Resûlullah (sallallahu aleyhi veseliem)'in süt develerine saldırıldığı gün sen neredeydin?" dedi. Ebû Zer: "Ben kuyunun başında su çekiyordum" dedi. Sonra Ebû Zer sesini şiddetlice yükseltti ve Tevbe suresi 35 ve 36. âyeti okudu: (Altını ve gümüşü biriktirenler var ya...) Osman bunun üzerine onun dışarı çıkarılmasını emretti ve onu Rebeze'ye sürgüne gönderdi. {Ahmed b. Menî' ve İbn Ebî Ömer) [87]
4118. Atâ el-Horasânî anlatıyor: Medine'ye geldim, bir adam beni Sabit b. Kays'm kızının yanma götürdü. Kızı bana Sâbit'in hikayesini anlattı... Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona şöyle dua etmiş: "Hama ederek yaşayasın, şehit olarak ötdürülesin, Allah seni cennetine koysun." Sonra Yemâme günü olunca İbn Kays, Hâlid b. el-Velîd'le birlikte yalancı peygamber Müseylime ile savaşmaya çıktı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in ashabı bu savaşta hücuma uğrayıp dağılınca Sabit, Huzeyfe'nin kölesi Sâîim'e: "Biz Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte bu şekilde savaşmazdık" dedi. Sonra her ikisi birer çukur kazdı ve düşmanın üzerine saldırdılar. İkisi birlikte düşmanla öyle çarpıştılar ki sonunda her ikisi şehit düştü. Allah onlara rahmet etsin. Sâbit'in üzerinde güzel bir zırh vardı. Müslümanlardan bir adam onun yanından geçince zırhını çıkarıp aldı. Derken müslümanlardan birisi uyurken rüyasında Sabit b. Kays'i gördü. Sabit ona vasiyet ederek şöyle diyordu: "Sakın ola ki bu bir rüyaydı demeyesin! Ben dün öldürüldüğümde müslümanlardan bir adam yanımdan geçti ve zırhımı aldı. Onun yeri en uç köşededir. Zırhımı atını bağladığı yere sakladı. Zırhımın üzerine bir şey
örttü, onun üzerine de at yiyeceğini koydu. Hâlid b. el-Velîd'in yanma git ve ona birisini gönderip zırhımı aldırmasını söyle! Medine'ye gidip Resûlullah'm halifesinin yanına uğra ve üzerimdeki borçlan ona haber ver. Benim şu şu kadar borcum var. Benim kölem olan filan kimse de serbesttir. Sakın ola ki bunun bir rüya olduğunu sanıp unutmayasın!" dedi. Adam uyanınca Hâlid b. el-Velîd'in yanına gitti ve gördüğü rüyayı ona anlattı. Hâlid zırhın alınması için birinin gönderilmesini emretti ve gerçekten de adamın rüyada tarif ettiği şekilde gidip zırhı buldular. Zırhı alıp Hâlid'in yanına getirdiler. Medine'ye gelince adam Ebû Bekir'in yanma gitti ve rüyasını ona anlattı. Onun ölümünden sonra yaptığı vasiyeti geçerli saydı. Bundan sonra da Sabit b. Kays'tan başka ölümünden sonra vasiyeti geçerli sayılan kimse bilmiyorum. (Ebû Ya'lâ} [88]
4119. Muhammed b. Ka'b el-Kurazî anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Mescid'irı kapısından ilk giren kimse, cennet ehlinden biridir" buyurdu ve oradan ilk olarak Abdullah b. Selâm girdi. Bir adam ona: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) böyle böyle söyledi. Senin hangi amelin en sağlamdır, hangi amelinle cennete girmeyi umuyorsun?" diye sordu. Abdullah b. Selâm: "Benim amelim zayıftır; ancak umduğum ve en sağlam gördüğüm amelim, göğsümün selametidir ve beni ilgilendirmeyen şeyleri terk etmemdir" dedi. (İshâk) Hadiste zayıflık ve kopukluk vardır. Aslı Sahîh'te Kays b. Ubâd ve Haraşe b. el-Hurr tarikiyle İbn Selâm'dan mevcuttur. Ancak orada cemaatin ona yönelttikleri soru yoktur.
Cündeb'in Ubey b. Ka'b'dan rivayet ettiği hadis mevkuftur. O hadis İlim bahsinde geçmişti. Hasan'm rnürsel hadi ise Ah kâf suresi tefsirinde geçmişti.
4120.
Hanzala b. Hızyem [Ebû Hanife b. Hızyem] dedi ki: "Yâ Resûlallah! Ben çok
çocuğu olan biriyim, bu çocuğum da en küçükleridir, ona dua et."
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) elinden tuttu, başını sıvazladı ve:
"Ey delikanlı, Allah seni. mübarek kılsın " dedi. Daha sonra
Hanzala'yı gördüm; verem olmuş insanların yanma geldiğinde elini
"Bismillah!" diyerek o kişinin üzerine koymasıyla verem kayboluyordu.
(Ebû Ya'lâ) [89]
4121. Ebû Ka'b el-Hârisî (Kendisine "Zu'1-îdâve: Kırba sahibi" denirdi) anlatıyor: Kaybettiğim bazı develeri aramaya çıktım. Yanıma azık olarak süt almıştım. Sonra kendi kendime: "Peki abdestimi nereden alacağım?" dedim ve sütü döküp onun yerine su doldurdum ve: "İşte bu, hem abdest içindir; hem de içmek içindir" dedim. Sonra develerimi aramaya çıktım. Abdest almak istediğimde kırbamdan abdest alıyordum, içmek istediğimde de süt buluyordum ve içiyordum. Bu şekilde üç gün devam ettim. Necran'lı Esma ona: "Ey Ebû Ka'b! İçtiğin süt sade miydi, yoksa su karışımı süt müydü?" dedi. Ebû Ka'b: "Sen boş konuşan birisin. İçtiğim süt açlıktan beni doyuruyor, susuzluktan da beni kandırıyordu." Ben bu hadisi kavmimden bir gruba anlattım. Aralarında Benû Kanân'm efendisi Ali b. el-Hâris de vardı. "Olay, senin anlattığın gibi değildir" dedi. Ben: "Allah bunu en iyi bilendir" dedim, sonra da evime döndüm. O gece uyuduğumda Ali b. el-Hâris sabah namazında kapıma geldi. Ona: "Allah sana rahmet etsin, niye bana gelerek kendini yordun! Bana haber yollasaydm, ben gelirdim" dedim. Haris şöyle dedi: Hayır, benim sana gelmem daha uygundur. Çünkü bu gece uyuduğumda rüyamda birisi bana gelerek: "Allah'ın nimetlerini anlatan birini mi yalanlıyorsun?" dedi. Sonra dışarı çıktım ve Medine'ye geldim. Osman'ın yanına gittim. Ona dini konularda sorular sordum ve: "Ey Emîrel-rnü'minîn! Ben, Yemen ahalisinden, Benî Hâris'ten bir adamım. Sana bazı şeyler sormak istiyordum. Kapıcına söyle, beni içeri girmekten alıkoymasın" dedim. Osman: "Ey Zübâb! Sana bu adam geldiğinde onun içeri girmesine izin ver, ona engel olma!" dedi. Ben her gelişimde kapıyı çaldığımda kapıcı: "Kim o?" der, ben de: "Harisî'yim" derdim ve içeri girmeme izin verirdi. Bir gün yine geldim ve kapıyı çaldım: "Kim o?" dedi. Ben: "Harisi" dedim. Kapıcı: "İçeri gir" dedi, içeri girdim. Baktım ki Osman'ın etrafında bir grup oturuyor, konuşmayıp ağlıyorlardı. Sanki başlarının üzerinde kuşlar vardı. Onlara selam verdim ve oturdum. Gördüklerimden dolayı ona hiçbir şey soramadım... (İshâk) [90]
4122. Enes b. Mâlik anlatıyor: Berâ b. Mâlik'in yanına girdim, yatağına uzanmış, şiirden bazı beyitler okuyordu. Sanki şiirlerini makamlı okuyordu. Ona: "Allah sana merhamet etsin, Allah sana daha hayırlısını verdi, Kur'ân okusana!" dedim. Berâ: "Sen yatağımın üzerinde ölmemden mi korkuyorsun?" dedi. Ben: "Hayır, vallahi, Allah beni bundan (şehitlikten) mahrum etmez. Ben tek başıma yüz kişi öldürdüm., Resûlullah'la (salkllahualeyhi vesellemj birlikte savaşırken kanma ortak olduklarım hariç..." (Ahmed b. Menî') [91]
4123. Abdulmelik b. Sel' anlatıyor. Ben, Abdühayr'a: "Kaç yaşma girdin?" j. Sordum. O: "Yüz yirmi" dedi. Ben: "Cahiliye'den bir şey hatırlıyor usun?" diye sordum. O: "Evet, bizler Yemen'de iken Resûlullah (sallallahualeyhi ı)'in mektubu geldi, bizi geniş hayırlara davet ediyordu" dedi. Ravi dedi ki' İşte ben de o zaman daha delikanlıydım. O, yola çıktı, müslüman olup eeri döndüğünde karısına: "Şu (içinde ölmüş hayvan eti olan) kazanı dök, ondan köpekler yesin. Biz artık müslüman olduk" dedi. (Ebû Ya'lâ) [92]
4124. Şöyle dedi: "Hz. Ömer'in hilafetinden iki sene geçince ben doğdum." (Ahmed b. Menî')
4125. Âsim el-Ahvel anlatıyor: Subayh, Ebû Osman en-Nehdî'ye soru sordu, ben de onları işitiyordum, ona şöyle dedi: "Sen Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) yetiştin mi?" O: "Evet. Ben, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) zamanında müslüman oldum. Üç defa zekat verdim. Ama Resûlullah'la karşılaşamadım. Ömer döneminde bazı savaşlara katıldım: Kâdisiye, Hulvan, Nehavend, Yermuk, Azerbeycan, Mehrân ve Rüştüm fetihlerinde bulundum.
Bu hadisi -Târih'inde- Buhârî ile Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir.
Bizler eritilmiş yağ yiyip, kemikteki yağları bırakıyorduk" dedi. Ona müşriklerin içinde yaşadıkları şartlardan sordum. "Biz öyle şeyleri sormazdık" dedi. (İbn EbîŞeybe) [93]
4126. Hud el-Asarî, dedesinden naklediyor: ResûluUah (saMlahu aleyhi vesellen) ashâbıyla konuşurken şöyle dedi: "Doğunun bilginlerinden bir kervan şu geniş yoldan size gelecek." Hz. Ömer o yöne doğru kalkıp gitti ve on üç kişilik bir grupla karşılaştı. Onlara merhaba deyip yakınlık gösterdi ve: "Siz kimlersiniz?" diye sordu. Onlar: "Biz Abdülkays'tan bir grubuz" dediler. Ömer: "Buraya ticaret için mi, yoksa başka bir şey için mi geldiniz?" dedi. Onlar: "Hayır" dediler. Ömer: "O zaman bu kılıçlarınızı satmanız gerekecek" dedi. Onlar: "Hayır" dediler. Ömer: "Sizler bu adamı aramak için geldiniz o halde!" dedi. Onlar: "Evet" dediler. Sonra onlarla konuşarak yürüdü. Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) baktı ve onlara: "İşte aradığınız kişi odur" dedi. Bunun üzerine gelenler hayvanlarından kendilerini atıp kimisi yürüyerek, kimisi koşarak, kimisi de hızlıca ResûluUah (sallallahu aleyhi vesdlem)'in yanma geldiler. O'nun elinden tutup öpmeye başladılar. Sonra yanma oturdular. Eşecc kavminin en küçüğü olduğundan en sona kalmıştı. O da develeri çökertti ve bağladı, grubun eşyalarını topladı, sonra da ağırbaşlılıkla ResûluUah (sallallahu aleyhi veseUem)'in yanma geldi. O da ResûluUah (sallallahu aleyhi vese]lem)'in elini tutup öptü. ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem) ona: "Sende Allah ve Resulünün sevdiği iki. haslet vardır dedi. Eşecc: "Onlar nedir yâ Resûlallah!?" dedi. ResûluUah: "Acele etmemek ve olgunca yürümek" dedi. Eşecc: "Bu yaratılışımda mı var; yoksa benim çabamla oluşmuş bir huy mu?" dedi. ResûluUah: "Bilakis fıtratında var" dedi. Eşecc: "Allah'a hamd olsun ki beni Allah ve Resulünün sevdiği fıtrat üzere yarattı" dedi. Sonra gruptakiler hurmalarına doğru gidip ondan yedi... -el-Bernî türü hurma ile ilgili kıssayla devam etti- Hûd'un dedesinin ismi Mezîde'dir. (EbÛ Ya'lâ) [94]
4127. Sefine anlatıyor: Bir gemiye binip deniz yolculuğuna çıktım. Gemimiz parçalanınca ben de ondan bir parçaya tütündüm, o parça beni çalılık ve aslan yatağı bir sahile attı. Orada bir aslan gördüm. Ondan çok korktum ve: "Ey Ebe'l-Hâris (aslan), ben ResûluUah (sallallahu aleyhi-veseUem)'in hizmetçisi Sefîne'yinı" dedim. Aslan omzuyla bana dokundu, başını eğip beni omzuyla taşımaya başladı, yola kadar beni taşıdı, sonra da ön ayaklarıyla alıp yere bıraktı. Sonra bir müddet inledi, anladım -ki benimle vedalaşıyor. (Ebu Ya'lâ ve Bezzâr) [95]
4128. Bekr b. Zür'a el-Havlânî der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in ashabından ve Cahiliye'de kan yiyenlerden biri olan Ebû İnebe el-Havlânî'yi işittim... (Ahmed b. Menî') [96]
4129. Şöyle dedi: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesilem) beni tek kişilik müfreze olarak gönderdi." (Ebû Ya'lâ) Ben derim ki: Bu ifade uzun bir hadisten alınmıştır. [97]
4130. Mesleme şöyle derdi: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem/in Medine'ye gelişi sırasında doğdum. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) vefat ettiğinde ben on yaşındaydım." (Ebû Ya'lâ) [98]
4131. Hz. Ömer'den: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dedi: "Hafsa Osman'dan daha hayırlı biriyle evlendirilecek, Osman da Hafsa'dan daha hayırlı biriyle evlenecektir." Nitekim Resûlullah (sallahu aleyhi vesellem) Osman'ı kendi kızıyla evlendirdi." (Ebû Ya'lâ} Ben derim ki: Bu hadisin aslı Sahîh'teâir; ancak son kısmı yoktur ve buradakinden daha uzundur. Hadisin senedinde metruk bir ravi vardır. [99]
4132. Huzeyfe b. el-Yemân'm bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Mü'min kadınların efendisi filandan sonra Hatice binti Huveylide 'dir. O, kadınlar arasında ilk İslam 'a girendir. " (Ebû Ya'İâ) [100]
4133. Câbir b. Abdülah der ki: Resûlullah'a (salMahualeyhivesellem) Hatice'nin daha farzlar meşru kılınmadan önce ölmesi hususu sorulunca şöyle dedi: "Onu cennetin nehirlerinden bir nehirde, gürültüsü de yorgunluğu da olmayan, kamıştan yapılmış bir evin içinde gördüm. " {Ebû Ya'İâ) [101]
4134. Aişe anlatıyor: Bir defasında Resûlullah (salMahu aleyhi vesellem) yanıma geldiğinde ben ağlıyordum."Seni ağlatan nedir?1' diye sordu. Ben: "Fatıma bana dil uzattı!" dedim. Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem): "Ey Fatıma! Âİşe'ye dil mi uzattın?" dedi. Fatıma: "Evet, yâ Resûlallah!" dedi. Resûlullah (saflallahu aleyhi vesellem): "Sen benim sevdiğimi sevip bıığ- ettiğime de buğz etmiyor musun? dedi. Fatıma: "Evet" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ben Aişe'yi seviyorum; sen de onu sev!" dedi. Fatıma: "Bundan sonra asla Âişe'ye eziyet verecek şey söylemeyiz" dedi. {Ebû Ya'lâ) [102]
4135. Ammâr b. Yâsir şöyle dedi: "Teyemmüm ruhsatı inince Ebû Bekir, Aişe'nin yanma girdi ve: "Sen gerçekten mübarek birisin; (senin vesilenle)
Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'İâ ve Bezzâr rivayet etmiştir. Her ikisinin isnadının üzerinde dönüp dolaştığı ravi, Mücâlid'dir ki zayıf bir ravidir." Bûsîrî bunu Varaka'nın biyografisini verirken söylemiştir.
Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü seneddoki Mücâiid b. Saîd zayıf bir ravidir. teyemmümle abdest alma ruhsatı indi" dedi. (Ahmecf b. Menî')
4136. Âişe şöyle dedi: "Resûlullah (sallalîahu aleyhi vesellem) benimle evlendiğinde üzerimde kolu olmayan bir elbise vardı. Ancak Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) ile evlenir evlenmez üzerime utangaçlık ilkâ edildi." (İbn Ebî Ömer ve Ebû Ya'İâ)
4137. Damra b. Habîb der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellemj'in yanında Âişe'den sözedildi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Aişe'yi bırakın; çünkü o gündüzleri oruç tutar, hem dünyada, hem de âhirette benim hanımımdır" buyurdu. (el-Hâris) [103]
4138. Ebû İshâk, Ammâr'ı işitmiş birinden naklediyor: Ammâr'm yanında Âişe'den söz edildi ve ona dil uzatıldı. Ammâr da ona şöyle dedi: "Çirkin ve kötü olarak sus! Sen, Resûlullah (sallallahu aleyhi veseltemj'in sevgilisine eziyet mi ediyorsun?!" (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [104]
4139. Aişe şöyle dedi: "Azatlı köleleri oyun oynarken ResûluUah da (sallallahu aleyhi veseUem) beni boynunda taşıdı ve: "Ey Âişe! Bak bu köleler nasıl oynuyorlar" dedi. (el-Hârİs) [105]
4140. Saîd, babası Yahya b. Kays'dan naklediyor: Âişe şöyle derdi: "Dünyada bana buğz eden kimseden âhirette mutlaka uzak olurum." (Ahmed, K. ez-Zühd'Ğe)
4141. Muhammed b. Ubeyd b. Umeyr der ki: Hz. Âişe'niıı vefatından sonra bir adam geldi. Ubeyd b.Umeyr ona: "İnsanların ona olan bu sevgisini nasıl buluyorsun?" diye sordu. Şu cevabı verdi: "Vallahi bu, o kadar da büyük bir sevgi değil. Ubeyd b. Umeyr dedi ki: "Âişe'ye ancak kendi annesi üzülür." (Abdullah b. Ahmed)
4142. İbn Ebî Müleyke der ki: Ümmü Seleme, Aişe'nin tarafından bir çığlık işitti. Cariyesini ona gönderdi ve: "Bak ne oldu?" dedi. Cariye geri dönüp: "Vefat etmiş!" dedi. Ümmü Seleme de: "Allah ona rahmet etsin. Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, babasından sonra Resûlullah
(sallallahualeyhiveseUem)'İn en çok sevdiği kimseydi." (EbÛ Dâvud et-Tayâlisî) [106]
4143. Abdullah b. Safvân bir kişiyle birlikte Aişe'nin yanma geldi. Âişe: "Ey filan, sen Hafsa'mn sözünü işittin mi?" dedi. O: "Evet, ey mü'minlerin annesi" dedi. Abdullah b. Safvân, Âişe'ye: "O neydi, ey mü'minlerin annesi?" diye sordu. Âişe de şöyle anlattı: "Bende dokuz haslet vardır ki o hasletler benden başka kimsede yoktur; ancak Allah onu Meryem binti İmran'a vermiştir. Bu hasletler şunlardır: Melek benim şeklimde indi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) benimle yedi yaşımda iken evlendi, dokuz yaşında iken ona hediye edildim. Sonra Resûlullah (saöallahu aleyhi vesellem) bekâr olarak sadece benimle evlendi. Kadınlardan kimse bu konuda bana ortak olmadı. Benle Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) aynı yorganın altında iken vahiy geldi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) insanlar arasında en çok beni seviyordu. Benim hakkımda Kur'ân'dan bazı âyetler indi. Nerede ise ümmet o hususlarda helak oluyordu. Ben, Cebrail'i gördüm; benden başka hanımlarından onu gören olmadı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) benim evimde vefat etti. O sırada melek ile benden başka kimse yoktu." (İbn Ebî Şeybe) [107]
4144. Âişe şöyle dedi: "Bana dokuz şey verildi ki o dokuz şey Meryem'den başka hiçbir kadına verilmemiştir... Resûlullah'a (sallaüahu aleyhi vesellem) ailesi içindeyken ona vahiy indiğinde yanından ayrılırlardı. Hâlbuki benle o aynı yorgan altındayken ona vahiy indi. Ben onun halifesinin ve en doğru ve en yakın arkadışmm kızıyım. Ben güzel olarak yaratıldım ve güzel kimsenin yanma gittim. Bana mağfiret ve güzel nzik vaadedildi." (Ebû Ya'lâ) [108]
Hz. Âişe'nin kölesi Zekvân'm rivayet ettiği, Hz. Ömer'in Âişe'ye gönderdiği çekmece kıssasını anlatan ve Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in Âişe'ye olan sevgisinden bahseden hadis, Hz. Ömer'in fetihleri anlatılırken gelecektir.
4145. Enes anlatıyor: Resûlullah (sallahu aleyhi vesellem) Zeyneb binti Cahş'la evlendi. Zeyneb'e güzellik verilmişti. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) çok utangaç idi... (Ebû Ya'fâ) [109]
4146. Ebû Berze el-Eslemî der ki: Resûlullah (sallallahualeyhivesellemyin dokuz hanımı vardı. Bir gün: "Sizin en hayırlınız, eli en uzun olanıntzdır" buyurdu. Bunun üzerine her biri kalktı ve ellerini duvara koyup ölçüşmeye başladılar. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ben bunu kastetmiyorum: başkasına yardımı en çok dokunanınızı kastediyorum" buyurdu. (İbn Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ) [110]
4147. Yezîd b. el-Esamm der ki: Meymûne Mekke'de ağırlaştı. Bu esnada yanında kardeş çocuklarından başka kimse yoktu. Şöyle dedi: "Beni Mekke'den çıkar; çünkü ben burada ölmek istemiyorum." Nihayet onu Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in kendisiyle evlendiği ağacın altına getirdiler ve orada Öldü. Meymûne'yi kabrine koyduğumuzda hırkamı aldım ve yanaklarının altına koydum. îbn Abbâs onu alıp attı. (İbn Ebî Şeybe) [111]
4148. Zübeyr b. el-Avvâm anlatıyor: Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem) Uhud günü hanımlarını Medine'de bıraktı. Aralarında Safiyye binti Abdulmuttalib de vardı. Hassan b. Sâbit'i de onların başına bıraktı. Müşriklerden bir adam Resûlullah'm hanımlarının yanma girmek isteyince Safiyye Hassân'a: "Buna mani ol!" dedi. Ancak Hassan korktu ve engel olmadı. Bunun üzerine Safiye kılıcı aldı ve onunla müşrike Öldürünceye kadar vurdu. Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) bu durum ulaşınca, aldığı ganimetlerden Safiyye'ye de bir pay verdi ve Safiyye'nin payını da savaşa katılan erkeklerin payı kadar yaptı. (Ebû Ya'lâ) [112] İbn Zübâle'ye Buhârî'nin ravilerinden olan îshâk b. Muh. b. Ebî Ferve de mütabaat etmiştir. Metni daha detaylı olan bu rivayeti Bezzâr tahrîc etmiştir.
4149. el-Kâsım b. Ebî Bezze anlatıyor: ResûluUah (sallallahu aleyhi ) Sevde'yi boşadığım haber vermek için ona birini gönderdi. Şevde: "Hanımların arasındaydım, beni boşadı" dedi ve ResûluUah (sallallahu aleyhi veseJlem)'in geçtiği bir yere, Âişe'nin evinin önüne oturdu. Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) gelince şöyle dedi; "Sana kitabı hak olarak gönderen ve mahlukat arasında seni seçen Allah için söyle, benden bulduğun bir kötülükten dolayı mı beni boşadm? Sana kitabı hak olarak gönderen ve mahlukat arasında seni seçen Allah için beni geri çevir (nikâhına al). Allah'a yemin olsun ki yaşım ilerledi, benim erkeklere ihtiyacım yoktur. Ancak ben kıyamet günü senin hanımın olarak diriltilmek istiyorum" dedi. Bunun üzerine ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem) Sevde'yi tekrar nikâhına aldı. Şevde şöyle dedi: "Ben gece ve gündüz hakkımı ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem/in göz bebeği olduğu için Âişe'ye hibe ediyorum" dedi. (İshâk) [113]
4150. Enes b. Mâlik anlatıyor: Ebû Seleme'ye ölüm gelince Ümmü Seleme ona: "Beni kime bırakıyorsun?" dedi. Ebû Seleme de: "Ey Allahım! Ümmü Seleme'yi Ebû Seleme'den daha hayırlı biriyle değiştir" dedi. Ebû Seleme vefat edince ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem) Ümmü Seleme'ye evlilik teklif etti. Fakat Ümmü Seleme: "Ben yaşlı biriyim" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ise: "Ben senden daha yaşlıyım. Çocuklar ise Allah ve resulüne emanet. Kıskançlığına gelince, onu da Allah'ın gidermesi için dua edeceğim." Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onunla evlendi ve ona bir su kabı ile iki el değirmeni gönderdi. (Ebû Ya'lâ) [114]
4151. Ömer b. Ebî Seleme anlatıyor: Ebû Seleme geldi... Ebû Bekir gelip Ümmü Seleme'ye evlilik teklif etti; fakat Ümmü Seleme bu teklifi kabul etmedi. Sonra Ömer gelip evlilik teklif etti; Ümmü Seleme onun teklifini de reddetti. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona evlenme teklifinde bulundu; bunun üzerine Ümmü Seleme: "Bende üç kusur var" dedi ve teklifi kabul etmedi. Ömer, Ümmü Seleme'nin Resûlullah (saflaOahu aleyhi vesellem)'in evlilik teklifini reddettiğini duyunca kendi teklifini reddetmesinden daha çok kızarak Ümmü Seleme'nin yanma geldi ve ona: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in teklifini sen mi reddediyorsun?" dedi. Ümmü Seleme: "Ey İbnü'l-Hattâb! Bende şu şu kusurlar var" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Bahsettiğin kıskançlığı Allah'ın gidermesi için dua edeceğim" dedi. Daha sonra Ümmü Seleme'nin kıskançlığı, sanki bir kadın değilmiş gibi yok oldu. (Ahmed b. Menî') [115]
4152. Enes şöyle dedi: "Resûlullah (sallalMıu aleyhi vesellem) Ümmü Seleme ile on dirhem değerinde bir mehir karşılığında evlendi. (Tayâlisî ve Ebû Ya'lâ)
4153. îbn Ömer anlatıyor: Babam Ömer, Hafsa'nın yanma girmişti, Hafsa ağlıyordu. Ona: "Ne oldu sana? Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) seni boşadı mı yoksa? Seni daha önce bir talâkla boşamış ve tekrar seni nikahına almıştı. Allah'a yemin olsun ki eğer seni bir daha boşarsa seninle asla konuşmayacağım" dedi. (Ebû Ya'lâ) [116]
4154. Kays b. Zeyd der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hafsa'y* boşamıştı, dayıları Kudâme ve Osman b. Maz'ûn onun yanma geldiler. Hafsa ağlayarak şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem) bana ihtiyaç duymadığından dolayı beni boşamadı." Bu arada Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) geldi, oturdu ve şöyle buyurdu: "Cebrail bana dedi ki: Hafsa 'yi tekrar nikahına al. Çünkü o, çok oruç tutan ve geceleri çok ibadet eden birisidir. Ayrıca o, cennette senin haminindir. " (el-Hâris) [117]
4155. Resûlullah (sallallahu aleyhi vese!lem)'in azatlı cariyesi Rezîne anlatıyor: Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem) Kurayzaoğulları ve Nadîroğulları ile yaptığı ve fethe nail olduğu savaşta Safivye'yi esir aldı. Rezîne, Safiyye'yi esir almış getirirken Safiyye kadınları gördü ve: "Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve sen de onun resulüsün" diyerek müslüman oldu. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onu serbest bıraktı. Sonra da onu istedi ve onunla evlendi, Rezîneyi de ona mehir verdi.
Bana göre bu, münker bir hadistir, meçhul kadınlardan rivayet edilmiştir. Sahih 'te Enes'ten verilen hadise göre, Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem) ona mehir olarak azat edilmesini saydı. Bu husus, Evlilik bölümünde Safiyye validemizin kendisinden de rivayet edilmişti. (Ebû Ya'lâ) [118]
4156. Humeyd b. Hilâl der ki: Safiyye şöyle dedi: "Ben, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanma vardığımda insanlar arasında onun kadar hoşlanmadığım kimse yoktu. O: Senin kavmin şöyle şöyle yaptı> diye bana anlattı." Safiyye der ki: "Daha oturduğum yerden kalkmadan onu öyle sevdim ki, insanlar arasında bana ondan daha sevgili kimse kalmamıştı" dedi. (Ebû Ya'lâ) [119]
4157. Safiyye binti Huyey şöyle dedi: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) beni devesinin arka tarafına bindirdi. Ben uyumaya durduğumda Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) eliyle bana dokunup: "Ey binti Huyey!" diye sesleniyor ve: "Ey Safiye! Kavmine yaptıklarımdan dolayı senden özür diliyorum; çünkü onlar şöyle şöyle dediler" diyordu. (Ebû Ya'lâ) [120]
4158. Safiyye: "Resûluilah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) daha güzel ahlâklı kimse görmedim..." diye başlayarak yukarıdaki hadisin benzerini anlattı. (Ebû Ya'lâ) [121]
4159. Ümmü Varaka binti Abdillah b. el-Hâris el-Ensârî'den: Resûlullah (sallallahu aleyhi veselîem) onu ziyaret ediyor ve ona şehide (şehit kadın) diyordu. Kur'ân'ı toplayanlar arasında o da vardı... Hz. Ömer insanların arasından kalktı ve şöyle dedi: "Ümmü Varaka'nm kölesi ve cariyesi, onu üzüntüye garkedip öldürdüler ve kaçtılar." Derken Ümmü Varaka'nın kölesi ve cariyesi yakalanıp Ömer'in yanma getirildi, ikisi de asıldı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: "Resûlullah (sallaüahu aleyhi vesellem) ne kadar doğru söyledi. Şöyle buyurmuştu: "Haydin şehideyi ziyaret edelim." (ishâk) Burada zikrettiklerimiz dışında metniyle bunu Ebû Dâvud rivayet etti.[122]
4160. Cemre el-Hanzaliyye şöyle dedi: "Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) zekâttan toplanan develeri getirdim; eliyle başımı okşadı ve bana hayır duada bulundu." (Ebû Ya'İâ} [123]
4161. Osman b. el-Kâsım der ki: Ümmü Eymen, Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem)'in yanma gelmek için Mekke'den yola çıktı ve Medine'ye doğru yürümeğe başladı. Yanında azık yoktu ve oruçlu idi. Şiddetli sıcak bir gündü. Aşırı bir şekilde susadı, nerede ise susuzluktan ölecekti. Ümmü Eymen bu durumu anlatmaya şöyle devam eder: "Güneş batınca başımda hafif bir ses hissettim; başımı kaldırdım ve beyaz bir su kovası gördüm. Bana yaklaştı, susuzluğum gidinceye kadar ondan içtim. İşte o günden sonra sıcak günde oruç tutarım ve susamak için Güneş'in altında dolaştığım halde hiç susamam" dedi. (Ahmed b. Menî') [124]
4162. Abdullah'ın hanımı Zeyneb'in bildirdiğine göre; Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona Hayber'de elli vaşak hurma, yirmi vaşak arpa vermiş. (İbn Ebî Ömer) [125]
"Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Ali'yi Fâtıma ile evlendirince..." diye başlayan hadisi o rivayet etmiştir. [126] Orada şu ifade yer alır: "Bana öyle bir dua etti ki, o dua benim yanımda en güvenilir amelimdir.
4163. Ümmü Hâni dedi ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana evlilik teklifinde bulundu; fakat ben ona özrümü beyan ettim, o da beni mazur gördü. Sonra Allah Teâlâ: "Ey peygamber! Biz mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği savaş esirlerini, elinin altında bulunan cariyeler], amcanın, halanın, dayının ve teyzelerinin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık [127] mealindeki âyeti indirdi. Ümmü Hâni der ki: "Ben, Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) helal değildim ve ben onunla hicret edenlerden de değildim; bilakis ben serbest bırakılanlardandım." (İshâk) [128]
4164. Yahya b. Ca'de, bir râvi kanalıyla Ümmü Mâlik'ten naklediyor: Ümmü Mâlik, içi yağ dolu bir kap ile Resûlullah'm yanma geldi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Biîâl'e, kabı boşaltıp geri vermesini söyledi. Ümmü Mâlik geri dönünce kabının yağ dolu olduğunu gördü. Devamını şöyle anlatır: Geri dönüp: "Yâ Resûlallah! Hakkımda bir şey mi nazil oldu?" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesdlem): "Neden ey Ümmü Mâlik?" diye sordu. Ben: "Hediyemi kabul etmeyip geri çevirdin!" dedim. Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem) Bilâl'ı çağırdı ve ona sordu. Bilâl: "Seni hak ile gönderen Allah'a yemin olsun ki dediğin şekilde kabını boşalttım ve tertemiz ettim" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): ''Sana afiyetler olsun ey Ümmü Mâlik! Bu, Allah'ın Öyle bir bereketidir ki işlediğin amelinin sevabını bu dünyada verdi" buyurdu. (İbn Ebî Şeybe) [129]
Bu konuda Halifelik ve Emirlik bölümünde bazı hadisler geçti. [130]
4165. Ahnef b. Kays der ki: Hz. Ömer'in şöyle dediğini duyardım: "Kureyş'ten bir kişi hangi kapıdan girerse insanlar da muhakkak o kapıdan girer." Ben onun bu sözünün tevilini bilmiyordum. Tâ ki Ömer yaralandı ve Suheyb'e üç defa namaz kıldırmasını emretti. Sonra da insanlara yemek yapılmasını söyledi. İşte o zaman bu sözün ne demek olduğunu anladım." (Ahmed b. Menî') Bu hadis Cenazeler bölümünde geçmişti. [131]
4166. İbn Abbâs'm bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseEero) şöyle buyurdu: "Eğer Kureyş'in böbürlenmesinden korkmasaydıın, onların Allah katındaki değerim kendilerine bildirirdim. Ey Allahım! Sen Kureyş'in başına cefa verdin, sonunu ise hayır yap!" (el-Hârİs) [132]
4167. Abdullah b. Mes'ûd'un bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kureyş'e sövmeyiniz. Çünkü Kureyş'in âlimi, yeryüzünü ilim. ile doldurur. Ey Allahun! Kureyş'in evveline azap ve günah tattırdın, sonuna ise hayır tattır." (Ebû Ya'lâ) [133]
4168. Ma'mer b. Abdullah b. Nadle der ki: Resûlullah (salIaDahu aleyhi veselleın)'in yanma gelmiştim, şöyle dediğini işittim: "Kureyş'e bakın ve onların sözünü dinleyin, yaptıklarını (eleştirmeyi) bırakın." (Ebû Ya'lâ)
4169. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (saUallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kuvvet ve önderliği Kureyş'in imamlarında arayınız. Çünkü Kureyş'in kuvvetlisi, başka kimselerin kuvvetlilerinden iki derece daha faziletlidir. Kureyş'ten emir olan kimse de başkasının emirinden iki derece daha faziletlidir." (Ibn Ebî Ömer ve Ebû Ya'lâ)
4170. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "insanlar Kureyş'e tâbidir. İnsanların en hayırlıları, onların hayırlılarına tâbi olanlardır. İnsanların en şerlileri de onların şerlilerine tâbi olanlardır." (İbn Ebî Ömer) [134]
4171. Sehl b. Ebî Hasme'den: Resûlullah (salkilahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kureyş'ten ilim öğrenin, onlara ilim Öğretmeye kalkmayın. Kureyş'i Öne sürün, onları arkada bırakmayın. Çünkü bir Kureyşlinin kuvveti, Kureyş'ten olmayan iki adamın kuvvetine denktir. " (İbn Ebî Şeybe) [135]
4172. Ebû Umâme'den: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kişi oturduğu mecliste diğer kardeşi için ayağa kalkar; ancak Haşim oğulları müstesna. Onlar kimseye kalkmazlar." (Ebû Ya'lâ) [136]
4173. Abdullah b. Amr'm bildirdiğine göre Resûlullah (sallaMıu aleyhi vsdlem) şöyle buyurdu: "İnsanlardan ilk yok olacak kimseler, Kureyş'itlerdir. Kureyş 'illerden ilk yok olacaklar da Maş i m oğullarıdır. " (Ebû Ya'lâ) [137]
4174. Ebû Musa'dan: Allah Teâlâ şöyle buyurdu: "Muhacirler ve Ensar'dan İslam'a ilk önce girenlerle bunlara güzellikle tâbi olanlar.[138] Muhacirlerin ilklerinden kasıt, Resûlullah'la (sallallahu aleyhi veseBem) birlikte iki kıbleye dönüp namaz kılanlardır. (el-Hârİs) [139]
4175. Rifâa b. Râfi'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallaMıu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ey Allahım! Ensar'a, onların çocuklarına, torunlarına, kölelerine ve komşularına mağfiret et. " (Ibn Ebî Şeybe) [140]
4176. Câbir şöyle dedi: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) daha henüz gelmeden Medine'de mescid yapıp iki yıl namaz kıldık" dedi. (İbn Ebî Şeybe) [141]
4177. Kudâme b. İbrahim der ki: Haccâc'm, İbnü'z-Zübeyr'e desteğinden dolayı Abbâs b. Sehl'e vurduğunu gördüm. Bu sırada yaşlı bir halde olan Sehl b. Sa'd, üzerinde iki örgü ve iki elbise; izar ve ridâ ile geldi. Bir direğe yaslanıp şöyle dedi: "Ey Haccâc! Sen aramızda Resûlullah'm (saMahu aleyhi vesellem) tavsiyesine uymuyor musun?" Haccâc: "Resûlullah size ne tavsiye etti?" dedi. Sehl: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Ensâr'm iyilerine iyilik yapılmasını, kötülerinin de affedilmesini tavsiye etti" dedi. Bunun üzerine Haccâc onu serbest bıraktı. (Ebû Ya'lâ) [142]
4178. Hasan, Muhacirlerden birinden naklediyor: Dediler ki: "Yâ Resûlallah! Bizler Ensâr gibi misafirperver görmedik; mallarını bizimle paylaştılar ve ihtiyaçlarımızı karşıladılar. Ensâr'm bütün ecri almalarından korkuyoruz." Bunun üzerine Resûlullah (saUallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Sizler onlara dua ettikçe ve onları övdükçe, onlar sevabın hepsini alamazlar. " (Ebû Ya'lâ) [143]
4179. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) şöyle dua etti: "EyAllahım! Neccar oğullarının cariyelerini mübareklcıl, " (Ebû Ya'lâ) [144]
4180. Hemmam, Ensar'dan olan bir sahabiden, o da Ebû Bekir b. Abdullah'dan, Ebû Bekir de babasından naklediyor: Resûlullah (sallaiMıu aleyhi veselkm), Ensar'ı çokça ziyaret ederdi. Kimisini özel olarak ziyaret eder, bazen de genel olarak hepsini birden ziyaret ederdi. Özel olarak ziyaret ettiği kimsenin evine giderdi, genel ziyareti de Mescid'de yapardı. (İbn Ebî Şeybe) [145]
4181. Hekim İbn Şeff anlatıyor: Useyd b. Hudayr beni çağırdı, gidip siyatik hastalığını tedavi ettim. O zaman bana şu iki hadisi anlattı: Kavmimden iki aile - ki bunlar Benû Zafar ile Benû Muaviye aileleriydi-bana gelip dediler ki: "Resûlullah'la konuş; beytülmalden bize de pay versin veya ganimetlerden bize de bölüştürsün." Ben de Resûlullah'la (sallallahu aleyhi veseilem) konuştum, şöyle buyurdu: "Her eve bana gelenin yarısını gönderirim. Eğer Allah bize verirse biz. de onlara veririz.." Ben de: "Yâ Resûlallah! Allah sizi hayırla mükafatlandırsın!" dedim. Resûlullah: "Asıl Allah sizi hayırla mükafatlandırsın. Çünkü sîzden daha iffetli ve sabırlı kimse bilmedim" dedi. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem)'in şöyle buyurduğunu işittim: "Sizler benden sonra kendisini başkalarına tercih eden kimselerle karşılaşacaksınız." Nitekim Hz. Ömer'in hilafeti döneminde gelen ganimet elbiselerini Ömer insanlar arasında dağıttı, bana da bir elbise göndermişti. Ben elbiseyi küçük görünce bana bir tane daha verdi. Namaz kıldığım esnada Kureyş'ten bir genç yanımdan geçti, üzerinde ganimet olarak gelen elbiselerden bir elbise vardı. Hemen Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in sözünü hatırladım ve: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) doğru söylemiş!" dedim. Genç, Hz. Ömer'in yanma gidip bunu ona bildirmiş. Ben namaz kılarken Ömer geldi ve: "Namazına devam et ey Useyd!" dedi. Namazı bitirince Hz. Ömer: "Ben bu elbiseyi filana gönderdim. O kimse Bedir'de, Uhud'da ve Akabe bîatmda bulunan biriydi. Bu genç geldi ve o elbiseyi ondan satın aldı. Sonra da alıp giydi. Bunun (kendisini başkasına tercih etmenin) benim zamanımda olacağını mı zannettin?" dedi. Ben: 'Allah'a yemin olsun ki ey Emîrü'l-mü'minîn! Bunun senin zamanında olmayacağını zannettim" dedim. (Ebû Ya'lâ) [146]
4182. Abdurrahman b. Avf der ki: Resûlullah (saMlahu aleyhi veseEem) şöyle buyurdu: "Kureyş, Ensar, Ciiheyne, Müzeyne, Eşlem, Gıfâr, Eşca ve Süleym kabileleri benim dostlarımdır. Onların Allah ve Resulünden başka dostları yoktur." (Ebû Ya'lâ} [147]
Amr b. Yahya dedi ki: Mescidde İshâk b. Sa'd b. İbrahim ile karşılaştım ve: "Benim babam senin babandan hadis rivayet etti" dedim... O da bunu hatırlayıp şöyle dedi: "O hadiste geçen kabileler yedi tanedir. Onlardan eksik olduğunu bilmiyorum." Amr der ki: "Babam başkasından, onlardan eksik olanın Süleym olduğunu bildirdi."
4183 Şu'be anlatıyor: Sa'd b. İbrahim'e: "Resûlullah (salkllahu aleyhiveseüemj'in Nâciyeoğulları hakkında söylediği: 0nlar benden, ben de onlardamm hadisi hakkındaki görüşünü sordum ve: "Bunu onlara olan güveninden dolayı mı sövledi?" dedim. Sa'd: "Evet" dedi. "Bu hadis Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'den rivayet edilir. Der ki: Onlar Abdurrahman b. Avf a gelmişler ve ona ahırda beslenen bazı binekler hediye etmişlerdi. Şu be der ki: Bize Simâk b Harb haber verip dedi ki: "Biz, Müdrik b. el-Muhelleb'm karargâhına giderdik Ben Nâciyeoğullanndan ve dedesi Saîd olan bir adamdan bahsettim, o da Hz. Peygamber (saOaOahu aleyhi ve fen)'den şu hadisi nakletti: "Onlar benden, ben de onlardanım. " (ishâk) [148]
4184. Useyd b. Hudayr'dan: Resûlullah (saltefflahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ensar'dan evi en hayırlı olanlar Abdiileşhel oğulları, sonra Haris oğullan, sonra da Saîde oğullarıdır. Ancak bütün Ensar'ın evlerinde hayır vardır. " (İshâk) Bu sahih bir hadistir. Buhâri ile Müslim, Gundar an Şu'be an Kaîâde an Enes tarikiyle Useyd'i zikretmeksizin rivayet etmiştir. Ziyade ibareler hıfzıyla güvenilir Nadr gibi birinden olursa makbuldür.
4185. Aişe der ki: Resûluİlah (sallaliahu aleyhi vesellem)'m "Ben hiç bir bedevinin hediyesini kabul etmem" buyurduğunu işittim. Nitekim bedevilerden Ümmü Sümbüle adında bir kadın geldi ve Resûlullah'a (sallaEahu aleyhi vesellem) bir tas süt hediye etti. Resûluİlah (sallaliahu aleyhi vesellem): "Onu o kaptan bu kaba boşalt" dedi. Ben de öyle yaptım. Sonra Resûluİlah (sallaliahu aleyhi vesellem) onu aldı ve içti. Ona; "Yâ Resûlallah! Sen: Ben hiç bir bedeviden hediye kabul etmeyeceğim demedin mi?" dedim, Resûluİlah (sallallaliu aleyhi vesellem): "Eslem'ın bedevileri bedevi değildir; fakat onlar bizim çölümüzde yaşayan kimselerdir; biz de onların şehirde yaşayanlarıyız.. Bizi çağırırlarsa davetlerine icabet ederiz; biz onları çağırırsak onlar da bizim davetimize İcabet ederler" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [149]
4186. Ebû Hureyre şöyle dedi: "Doğudakilerden en hayırlıları Abdülkays oğullarıdır." (Ebû Ya'lâ) [150]
4187. Muhârık, Tarık'ın şöyle dediğini işitti: "Resûluİlah (sallaUahu aleyhi vesellem)'in yanma Becîle heyeti gelmişti, Resûluİlah (sallallahu aleyhi vesellem): "Hediye vermeğe Ahmesîlerden başlayın" buyurdu ve bize dua eti. (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [151]
4188. İbn Abbâs'm bildirdiğine göre Resûluİlah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "İnsanlar ihtilaf edince Mudar'a katıl! Rabîa üstün olunca bu İslam 'in zilletidir." (Tayâlisî ve Ebû Ya'lâ) [152]
4189. Mesleme b. Muhârib, Küfe ahalisinden olan birinden naklediyor: el-Hakem b. Amr el-Gıfârî, Muaviye'ye Horasan'dan mektup göndermişti.
Mektupta "Müşrikler üzerimize toplandılar" diye yazıyordu. Muaviye onlara: "Bekr b. Vâil'i başınıza emir tayin ediyorum" dedi. Sonra da ilave etti: "Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi veseUem) şöyle buyurduğunu işittim: Düşman, Bekr b. Vâil'e galip gelemez. " (Ebû Ya'lâ) [153]
4190. Süleyman'ın bildirdiğine göre Resûluilah (salbllahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "İslâm'dan en uzak olan kimseler, Bizans kölelerdir. " (el-Hâris} [154]
4191. Hz. Osman der ki: Resûluilah (sallallahu aleyhi veseUem)'in şöyle dediğini işittim: "Pislik altmış bir parçadır. Bir parçası bütün insan ve cinlerdedir, kalan atmış parçası da Berberîlerdedir. " (İbn Ebî Ömer) [155]
4192. İbn Ömer der ki: "Muhammed'in ashabına sövmeyiniz! Onlardan birinin bir saatlik ameli, sizden birinin bütün ömrünün amelinden daha faziletlidir." (Müsedded) [156]
4193. Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre Resûluilah (sallallahu aleyhi veseUem) şöyle buyurdu: "Ashabımın ümmetim içindeki örneği, yıldızlar gibidir; onlarla yollarını bulurlar. Yıldızlar batınca şaşırıp kalırlar." (İbn Ebî Ömer) [157] İsnadı zayıftır.
4194. İbn Ömer'in rivayetine göre Resûluilah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ashabımın misali, yıldızlar gibidir; onlar sayesinde doğru yol bulunur. Hangisinin sözünü alırsanız hidayete erişirsiniz." (Abd b. Humeyd} Kavilerinden Hamza oldukça zayıftır. [158]
4195. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûluilah (saUallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Eğer bir adamın Uhud kadar altım olsa ve ashabımdan birinin bir saatlik amelinin faziletine ulaşmak için bunu Allah yolunda dullara, yetimlere ve miskinlere harcasa, buna asla ulaşamaz." (Ebû Dâvud et-TayâlİSÎ) [159]
4196. Ca'de b. Hübeyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "İnsanların en hayırlısı, benim dönemimde yaşayanlardır, sonra onları izleyenler, sonra onları izleyenler, sonra onları izleyenlerdir. En sondakiler ise en rezilleridir. " (İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve Ebû Ya'lâ) [160]
4197. Vasile b. el-Eska'nm bildirdiğine göre Resûlullah (salMahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Aranızda beni görenler ve bana arkadaşlık edenler olduğu sürece siz hayır İçerisinde olursunuz. Allah'a yemin olsun ki, aranızda beni görüp sohbetimde bulunanları görenler olduğu sürece siz hayır içerisinde olursunuz." (İbn Ebî Şeybe) [161]
4198. İbn Abbâs şöyle dedi: "Muhammed'in ashabına sövmeyiniz! Çünkü Allah Teâlâ onlar için istiğfar edilmesini istedi. Elbette Allah Teâlâ biliyordu ki onlar daha sonra yeni şeyler icad edip onları yapacaklar." (Ahmed b. Menî') [162]
4199. Huzeyfe'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallaüahu aleyhi vellem) şöyle buyurdu: "Benden sonra ashabımın bazı hataları olacaktır; ama benimle olan beraberliklerinden dolayı Allah o yaptıklarını affedecektir. Benden sonra bazı kimseler ashabımın yaptıkları hataları yapacaklar; ama Allah onları yüzü koyun cehenneme atacaktır" (Ahmed b. Menî'} [163]
4200. Câbir'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "İnsanların başına Öyle bir zaman gelecek ki bir ordu çıktığında onlara: Aranızda Muhammed'in ashabı var mt? denilecek, onları arayacaklar fakat bulamayacaklar. Sonra yine bir ordu çıktığında: Aranızda Muhammed'in ashabını gören kimse var mıdır? denilecek, onları arayacaklar fakat bulamayacaklardır. Ashabımdan biri deniz ötesinde olsa dahî insanlar onun yanına gideceklerdir." (İbn Ebî Şeybe) [164]
4201. el-A'meş yukarıdaki hadisi rivayet etmiştir. Oradaki lafız şöyledir: Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "İnsanların başına Öyle bir zaman gelecek ki onların ordularından bir ordu çıkınca: Aranızda Muhammed'in ashabı var mıdır? denilecek, onunla Allah'tan yardım istenecek ve Allah'ın yardımı gelecektir. Hayır denilince bu sefer:
Aranızda sahabeye arkadaşlık eden var mtdir? denilecek, yoksa: Aranız,da sahabeye arkadaşlık edenleri gören var midir? denilecek. Birinin denizin ötesinde olduğunu işitecek olsalar bile yine onun yanına gideceklerdir. " (Ebû Ya'lâ} [165]
4202. Yine başka bir kanaldan el-A'meş'ten gelen bir rivayette Resûlullah (saHallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Bir müfreze gönderilince şöyle denilecek: Aranızda Mııhammed'i gören kimse var mı? Evet denilince o kimse aranır, bulunur ve onunla savaşa başlanılır. Sonra başka bir müfreze gönderilecek ve: Aranız.da Muhammed'in ashabını gören var mıdır? denilecek. Evet denilince aranacak; fakat bulunamayacaktır. Öyle ki denizin ötesinde olsa yine de onun yanına gidersiniz. Sonra bazı gruplar olacak; Kur'ân'ı okuyacaklar, fakat ne olduğunu bilemeyeceklerdir." (Ebû Ya'lâ ve el-Heysem b. Kuleyb) Bunun isnadı sahihtir. Ebû Süfyân isnadını kısaîtmıştır. Nitekim Buharı ve Müslim, Amr b. Dînâr kanalıyla; Müslim, Ebu'z-Zübeyr kanalıyla her ikisi Câbir'den, o da Ebû Saîd'den rivayet etmiştir ki doğrusu da budur. [166]
4203. Ebu'z-Zübeyr, Câbir'den naklediyor; Resûlullah (saMahu aleyhivesellem)'i işittim şöyle buyurdu: "İnsanların başına öyle bir zaman gelecek kî ashabımdan birinin denizin ötesinde olduğunu bilseler yine onu arayıp bulacaklardır." (EbÛ Ya'lâ) Aynı şekilde İbn Lehîa da hem ravi zincirinde, hem de hadisin metninde kısaltma yapmıştır. [167]
4204. Câbir der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in şöyle buyurduğunu işittim: "İnsanlar çoğalacak; fakat ashabım azalacaktır. Onlara sövmeyiniz! Onlara sövene Allah lanet etsin." (Ebû Ya'lâ) [168]
4205. Hz. Ali'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kaybolan şeyin aranıp da bulunmadığı gibi ashabım da aranmadan kıyamet kopmaz. " (Abd b. Humeyd) [169]
4206. el-Gıfârî, Ebû Hureyre'nin Medine'de şöyle dediğini rivayet ediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ashabına: "Sizler ekmek ve yağdan doyunca haliniz nice olur!" dedi. Onlar da Allah'ı bir saat teşbih ve tekbir ettiler, sonra şöyle dediler: "Yâ Resûlallah! Ne zaman böyle olacak?" Resûlullah (sallalMhu aleyhi vesellem): "Şehirler fethedildiği zaman' dedi. Sonra: "Çeşitli insanlarla karşılaştığınızda, sabah bir elbise giyip akşam diğeriyle döndüğünüzde haliniz nice olur!" dedi. Sahabeler: "Yâ Resûlallah! Bu ne zaman?" diye sordu, Resûlullah (salkUahu aleyhi vesellem): "Şehirler fethedildiği zaman. İran ve Bizans fethedildiği zaman" buyurdu. Sahabeler: "O halde, oraları fethedenler bizden daha hayırlıdır. Çünkü fetihlere yetişiyorlar, yâ Resûlallah" dediler. Hz. Peygamber (sallallahualeyhivesellem): "Hayır, siz, daha hayırlısınız. Sizin çocuklarınız onların çocuklarından daha hayırlıdır. Sizin torunlarınız onların torunlarından daha hayırlıdır. Çünkü onlar nimetlere şükretmeyecekler. Çünkü onlar nimetlere şükretmeyecekler. Çünkü onlar nimetlere şükretmeyecekler" buyurdu. (el-Hâris) [170]
4207. Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aieyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ashabımın örneği yemekteki tuz gibidir. Yemekte tuz olmadıkça tadı olmaz" (Ebû Ya'Sâve Bezzâr) [171]
4208. Avn b. Mâlik der ki: Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem): "Keşke kardeşlerimle karşılaşsaydım!" dedi. Ashâb-ı kiram ise: "Yâ Resûlallah! Bizler senin kardeşlerin ve ashabın değil miyiz?" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Evet; ancak onlar Öyle kimselerdir ki, sizden sonra gelip sizin inandığınız gibi inanacak, beni tasdik ettiğiniz gibi tasdik edecekler, (dine) yardım ettiğiniz gibi yardım edecekler. Keşke o kardeşlerimle karşılaşsaydım T buyurdu. (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [172]
Ayrıca iman bahsinde geçen Ömer hadisine bakınız. [173]
4209. Haysenıe anlatıyor: Sa'd b. Ebî Vakkâs bir müfrezede iken oradakiler Hz. Ali'yi zikredip ona dil uzattılar. Sa'd: "Susun! Resûlullah (sallallahu aleyhi vesdlem)'in ashabı hakkında böyle konuşmayın! Bizler ResûluUah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte iken bir günah işlemiştik de Allah şu âyeti inzal buyurmuştu: "Eğer Allah'tan yanılma ile verilen hükümlerden ötürü azap etmemek hakkında daha önce bir yazı geçmemiş olsaydı, aldığınız
fidyeden dolayı size mutlak büyük bir azap dokunurdu. [174] Allah'tan umarım ki rahmeti bizi kuşatmış olsun" dedi. Fakat bazıları da şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki Ahnes sana kızıp kötü söz söylüyor" dediler. Bunun üzerine Sa'd yüksek sesle güldü. Sonra şöyle dedi: "İnsan kardeşinde bazı şeyler bulamaz mı? Aralarında bazı tatsız şeyler geçebilir; ama bu, ona güvenini zedelemez" dedi. Başka bir şey de söyledi. (Ishâk) Hadisin isnadı sahihtir. Bu hadisin açılımında büyük faydalar mevcuttur.
4210. Muhammed b. Hâlid, Enes b. Mâlikle arkadaşlık yapmış bir Ensarlıdan rivayet ediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Benim hısımlarımı ve ashabımı bırakınız, onlara dil uzatmayınız! Kim beni onların arasında korursa Allah tarafından o kişinin yanına bir koruyucu verilir. Kim de beni onların arasında korumazsa, Allah da o kişiyi serbest bırakır. Allah birini serbest bıraktı mı onu yakalaması yakındır." (Ahmed b. Menî) [175]
Halifelik bölümünde İmamların Kureyş'ten olacağı konusunda Abdullah b. ez-Zübeyr hadisi geçmişti. Oraya bakılsın. [176]
4211. Muaviye b. Kurre el-Müzenî anlatıyor: Peynir ve yağ zamanı Medine'ye geldim. Bedeviler kuzularını getirip pazarda satıyorlardı. Bir adamın gözlerini dikmiş insanlara baktığını gördüm. Onun bir yabancı olduğunu zannettim. Kendisine yaklaşıp selam verdim. Selamımı aldı ve bana: "Sen Medine'den misin?" diye sordu. Ben: "Evet" dedim. Onunla birlikte oturdum. Ona: "Kimlerdensin" dedim. "Benî Hilâl'denim, ismim Kehmes'dir" dedi. Sonra bana: "Ömer'den işittiğim bir hadisi sana anlatayım mı?" dedi. Ben: "Evet" dedim. Şöyle anlattı: "Biz Ömer'in yanında oturuyorduk, dedi ki: Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dediğini işittim: "Ümmetimin en hayırlısı benim içinde bulunduğum asırdır, sonra ikinci asır, sonra üçüncü asırdır. Daha sonra öyle bir kavim çıkacak ki yeminleri şahadetlerini geçecek. Onlardan şahitlik istenmeden şahitlik yapacaklar ve pazarlarında bağırıp mallarını yalan yeminlerle satacaklardır." Muaviye der ki: Kehmes bana: "Bunların o bahsettiğin kimselerden olmasından mı korkuyorsun?" dedi ve hadisin devamını anlattı. (EbÛ Dâvud et-TayâlİSÎ) Hadisin bir bölümü daha önce Oruç ve Evlilik bölümlerinde geçti. İsnadı güçlüdür. Bunu İbn Ebî Âsim, Yûnus b. Ebî Habîb'ten, o da Ebû Dâvud'dan rivayet etti ki Buhârî'nin Tarîh 'inde yer almıştır. Ayrıca Semeveyh, FevaiWin.de Musa b. İsmail'den, o da Hammâd b. Zeyd'den tahrîc etmiştir. el-Hâkim ise K. el-Kunâ'da Musa tarikiyle rivayet etmiştir.[177]
4212. Allah'ın Resulü (saUallahualeyhiveselletn/in sahabisi Abdullah b. Büsr'den: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Dosdoğru olun; size müjde var! Çünkü Allah Teâlâ size azap etmede acele davranmaz. Öyle kimseler gelecek ki hiç bir gerekçeleri olmayacak." (Ebû Ya'lâ)
4213. Mekhûl bildiriyor: Hz. Ömer'in yahudi bir adamdan alacağı vardı. Ömer ondan alacağını istiyordu. Nihayet onunla karşılaşınca şöyle dedi: "Muhammed'i insanlar arasından seçen Allah'a yemin olsun ki senden bir şey istemeden ayrılacağım." Yahudi ise: "Allah'a yemin olsun ki Allah Muhammed'i insanlar arasında seçmedi!" dedi. Bunun üzerine Ömer onu tokatladı. O da şöyle dedi: "Benimle senin aranda Ebu'l-Kâsım hüküm verecektir." Yahudi, Peygamberimize (sallallahu aleyhi veseüem) gidip şöyle dedi: "Ömer: Muhammed'i insanlar arasından seçen Allah'a yemin olsun ki dedi, ben de Allah'a yemin olsun ki Allah, Muhammed'i insanlar arasında seçmedi dedim; bunun üzerine beni tokatladı," Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ey Ömer! Yahudiye vurduğun tokattan dolayı onu razı et" dedi. Sonra da yahudiye dönerek: "Sana gelince ey yahudi, Hz. Âdem, Allah'ın seçtiği kimsedir, İbrahim Allah'ın dostudur, Musa, Allah'ın konuştuğu kimsedir, İsa Allah'ın ruhudur, ben ise Allah'ın habibiyim. Ey yahudi, Allah Teâlâ ümmetimi kendi İsminden iki isimle isimlendirdi. Birisi Selâm İsmidir ki ümmetimi müslüman diye isimlendirdi; diğeri de Mü'min ismidir ki ümmetimi mü"minler diye isimlendirdi. Ey Yahudi! Sizler Allah'tan bizim için saklanan bir gün istediniz. Bugün bizimdir, yarın da sizindir. Yarından sonrası da hristiyanlar içindir (yani cuma, cumartesi ve pazar günlerini kastediyor). Ey Yahudi! Sizler öncekiler, bizler ise sonrakileriz. Ancak kıyamette sizden önceyiz. Bilakis ben girmedikçe cennete benden önce hiçbir peygamber giremez ve benim ümmetim girmedikçe cennete hiç bir ümmet giremez" buyurdu. (İshâk) [178]
4214. Enes b. Mâlik der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Allah'tan ümmetime diğer ümmetler gibi azab etmemesini istedim; duamı kabul etti." (İbn Ebî Şeybe) [179]
4215. Ebû Hureyre ve İbn Abbâs'tan: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Bilâl'e insanları namaza çağırmasını söyledi. İnsanlar toplanınca Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) minbere çıktı ve: "Arkamzdakilere yer veriniz" dedi. insanlar yaklaştılar . ve sıkıştılar. Sahabeler arkalarını dönüp bakınca kimseyi göremediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) tekrar: "Sıkışın, yaklaşın ve arkadakilere yer verin" buyurdu. İnsanlar tekrar yaklaştılar ve tekrar birbirlerine sokuldular. Tekrar dönüp arkalarına baktılar; fakat kimseyi göremediler. Resûlullah (sallaliahu aleyhi vesellem) bunu üçüncü defa söyledi. İnsanlar yine kimseyi göremedi. Bunun üzerine bir adam kalkıp: "Yâ Resûlallah! Kime yer verelim? Meleklere mi?" dedi. Resûlullah (saüaiîahu aleyhi vesellem): "Hayır, eğer onlar sizlerle birlikte olurlarsa, önlerinizde ve arkalarınızda olmazlar; sizin sağınızda ve solunuzda olurlar" dedi. Adam: "Neden bizim önümüzde ve arkamızda olmazlar? Onlar bizden daha faziletli midir?" dedi. Resûlullah (sallaliahu aleyhi vesellem) : "Bilakis siz meleklerden daha faziletlisiniz. Otur!" dedi, adam oturdu. (el-Hâris) [180]
4216. Abduİah b. Amr'm bildirdiğine göre Resûlullah (sallaliahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ümmetimin örneği yağmur gibidir; başı mı daha faydalıdır, sonu mu fay dalıdır, bilinmez" dedi. (Ibn Ebî Ömer) [181]
4217. Zeyneb binti Yezîd el-Atekiyye, Âişe'nin şöyle dediğini işittiğini söyledi: Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Geçmiş ümmetlerden yüz kişi bir ümmetti; bir kişinin iyi olduğuna şahitlik ettiler mi cennet o kişiye vacip olurdu. Benim ümmetimden ise elli kişi bir ümmettir. Bir kişinin iyi olduğuna şahitlik ettiler mi cennet o kişiye vacip olur" dedi. (Ebû Ya'lâ) [182]
4218. Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallaliahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Konuştuğunda doğru söyledikçe, hükmettiğinde adaletli oldukça, merhamet istendiğinde merhamet ettikçe bu ümmet hayırda olmaya devam edecektir." (Ebû Ya'lâ) [183]
4219. Ebû Bürde, Muhacirlerden bir adamdan rivayet ediyor: Resûlullah (sallaliahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Bu ümmetin (ilahi) cezası kılıçladır. " {Ebû Ya'lâ) [184]
4220. Ebû Hureyre dedi ki: "Bu ümmet rahmete mazhar olmuş bir ümmettir, ona helak olma yoktur; ancak kendi kendisine azap etmesi müstesna." Ben: "Kendi kendisine nasıl azab eder?" dedim. O: "Nehrevân günü azap değil midir? Cemel vakası azap değil midir? Siffin vakası azap değil midir?" dedi. (Ebû Ya'lâ) [185]
4221. Nâfi'den: Bir adam İbn Ömer'in yanma geldi ve: "Ey Ebû Abdurrahman! Sizler kendi gözlerinizle Resûlullah'a bakıp onu gördünüz" dedi. İbn Ömer de: "Evet" dedi. Adam: "Sizler kendi dillerinizle onunla konuştunuz" dedi. İbn Ömer: "Evet" dedi. Adam: "Sizler kendi sağ ellerinizle ona bîat ettiniz" dedi. İbn Ömer: "Evet" dedi. Adam: "O halde size ne mutlu, ey Ebû Abdurrahman" dedi ve devam etti: "Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) işittiğim bir şeyi sana haber vereyim mi?" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) : "Beni görüp iman edenlere ne mutlu! Beni görmeden iman edenlere ne mutlu!" dedi ve bunu üç defa tekrarladı. (Tayâlisî ve Abd b. Humeyd) [186]
4222. Yezîd b. Ebî Habîb, kendisine Ebu'l-Hayr'm haber verdiğini belirterek şu hadisi nakletmiştir: İki adam Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanma geldi. Resûlullah onlara bakarak: "Ya Kinde, ya da Mezhic kabile sindendirler" dedi. Sonra: "Bilakis bunlar Kinde kabilesinden" buyurdu. Adamlar yaklaşınca Kinde kabilesinden oldukları anlaşıldı. Onlardan biri: "Yâ Resûlallah! Senin getirdiklerine tabi olup görmediği halde sana inanan kimse nasıldır?" diye sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem) de: "Ne mutlu o kişiye! Ne mutlu o kişiye!" buyurdu. (İbn Ebî Ömer) [187]
4223. Ebû Abdurrahman el-Cühenî der ki: Bizler, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) yanında otururken iki atlı geldi. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) onları görünce: "Ya Kinde, ya da Mezhic kabilesindendirler" dedi. O ikisi Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem)'in yanma gelince, Mezhic kabilesinden oldukları anlaşıldı. Onlardan biri Resûlullah'a biat etmek için yaklaşınca Hz. Peygamberin (sallallahu aleyhi vesellem) elini tuttu ve: "Yâ Resûlallah! Seni görüp sana iman eden, seni doğrulayan ve sana tâbi olan kimseye ne vardır?" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ne mutlu o kişiye!" dedi. Sonra elini eline sürdü ve ayrıldı. Diğeri geldi. Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) bîat için elinden tuttu ve: "Yâ Resûlallah! Seni görmeden sana iman eden, seni tasdik eden ve sana tâbi olan kimseye ne vardır?" dedi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "Ne mutlu o kişiye! Ne mutlu o kişiye!" buyurdu. Sonra da elini eline sürdü ve ayrıldı. (İbn Ebî Şeybe) [188]
Konuyla ilgili Ömer hadisi İman bahsinde geçmişti. [189]
4224. Abdullah b. Büsr, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in şöyle buyurduğunu aktarıyor: "Beni görüp iman edene ne mutlu! Beni görmeden bana iman edene ne mutlu! Ne mutlu onlara! Varacakları yer ne güzeldir!" (Ebû Ya'lâ} [190]
4225. Ebû Berze bildiriyor: Bir yolculukta Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) beraberdik. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) iki adamın konuşmasını işitti; biri diğerine şiir okuyordu... Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Bunlar kim?" diye sordu, "O, filan [ve fılanjdır" denildi. Resûlullah (sîllallahu aleyhi vesellem) onlara şöyle beddua etti: "Ey Allahıml Onları fitnelere döndür ve fitnelerin içine koy! Sonra da cehenneme sürükle!" (Ebû Ya'lâ) [191]
4226. Ebû Berze el-Eslemî anlatıyor: Resûlullah'la (salfollahu aleyhi vesellem) birlikte iken bir eğlence sesi işittik. Bazı kimseler oraya doğru yöneldiler. Bir adam kalktı ve onları dinledi. -Bu olay içkinin haram kılmışı inmeden önceydi- Sonra adam Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma geldi ve: "Yâ Resûlallah! Filan filan kimseler şarkı söylüyorlar, biri diğerine cevap vererek diyor ki:
Cariye/erin kemikleri parlamaya devanı ediyor. Harp onun gizlenmesini ve gömülmesini engelledi. "
Hz. Peygamber (saUallahu aleyhi vesellem) de ellerini kaldırarak şöyle beddua etti: "Ey Allahun! Onları fitneye döndür, sonra da cehenneme sürükle. " (İbn Ebî Şeybe} [192]
4227. Minhâl, bir raviden naklediyor: Cuma günü mescidde idim. Hz. Ali hutbe okuyordu. Arkamda Sa'saa b. Sûhân vardı. Bir adam gizlice Hz. Ali'ye birkaç kelime söyledi ki kızgınlığını yüzünden okuduk. Ancak sustu, bir şey demedi. Sonra Eş'as b. Kays geldi. İnsanların omuzlarına sürtünerek geçip minbere yakın bir yere oturdu ve: "Ey Emîrü'l-mü'minîn! Senin yüzünden şu köleler bize hâkim oldu" dedi. Sa'saa eliyle iki omuzumun arasına vurdu ve bir musibet ânında söylenen İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciun (Biz Allah'tan geldik, tekrar ona döneceğiz) ifadesini söyleyerek: Bugün bize Araplar hakkında gizlediği bir şeyi söyleyecekti dedi. Bunun üzerine İmam Ali'nin kızgınlığı daha da arttı ve: "Beni şu debdebeli kimselerden dolayı mazur görün. Biriniz yan gelip oturarak Allah'ı zikreden kimseleri yeriyor ve benden onları kovmamı istiyor ki bunu yapıp zalimlerle beraber olayım. Küçük bir daneyi de, bütün canlıları da yaratan Allah'a yemin olsun ki Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)'in şöyle dediğini işittim: "Allah'a yemin olsun ki sizin ilk başta yaptığınıza onlar da size din hususunda baskın çıkacaklar" dedi. (İshâk) [193]
İshâk dedi ki: Cerîr'in dışındaki raviler, senedde geçen mübhem şahsın adım Abbâd b. Abdullah el-Esedî olarak verdi. Ben derim ki: Durum denildiği gibidir. Ayrıca bu hadisi el-Hâris, Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ rivayet etmişlerdir.
4228. Kays b. Sa'd b. Ubâde'nin yaptığı bir rivayette şu ifade geçmiştir: "Eğer iman göklerdeki yıldızlara bağlı olsaydı, Perslerden bazı kimseler ona ulaşırdı. " (Ibn Ebî Şeybe) Ayrıca bu hadisi Ebû Ya'lâ ve Bezzâr -merfu olduğunu sarih olarak ifade ile- rivayet etmişlerdir. Bezzar bu hadisi: "... Benû'l-Hamrâ'dan kölelerin çocuklarından bazıları ulaşırdı" ifadesiyle tahrîc etmiştir. Hadis sahihtir? [194]
1
2
ül ^JJl
Üt
i I?
4L1
: JU Ç
La
4229. Abdullah b. İsâ b. Abdillah b. Bahîr'den: Babam bana anlattı, dedi ki: Ben mescidde iken Amr b. el-Âs'ı gördüm. Bana: "Yemen'den misin?" diye sordu. Ben: "Evet" dedim. Bana: "Yaklaş, sana öyle bir hadis söyleyeyim de seni sevindirsin" dedi. Bunun üzerine ben de ona yaklaştım. Bana şöyle anlattı: Bir gün bizler otururken Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) geldi ve yanımıza oturdu. Sonra şöyle dedi: "Benim kendilerinden, kendilerinin de benden olduğu kardeşlerim nerededir ki onlarla beraber cennete gireyim." Sonra kalktı ve gitti. Çok geçmeden tekrar döndü ve: "Benim kendilerinden, kendilerinin de benden olduğu kardeşlerim nerededir kî onlarla beraber cennete gireyim" dedi, sonra kalkıp gitti. Biz de birbirimize: "Onlar bizden başkaları mıdır diye keşke ona sorsaydık!" dedik. Yine çok geçmeden Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem) geri döndü ve oturdu. Sonra da: "Benim kendilerinden, kendilerinin de benden olduğu kardeşlerim nerededir ki onlarla birlikte cennete gireyim " buyurdu. Biz: "Yâ Resûlallah! Onlar bizden başkası mıdır?" dedik. Resûlullah (sallallalıu aleyhi vesellem) : "Evet, onlar Yemen halkıdır. Yeryüzünün çeşitli yerlerinde kovulan kimselerdir. Padişahların kapılarından itilen kimselerdir. Onların her biri, ihtiyacı göğsünde olduğu halde onu gidermeden ölür" buyurdu. (Abd b. Humeyd) [195]
4230. İbn Abbâs'm bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Medine'de iken: "Allahu ekber, Allahu ekber! Allah'ın yardımı ve fethi geldi! Yemen ehli geldi!" dedi. Ben: "Yâ Resûlallah! Yemen ehli nedir?" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem): "Onlar, kalpleri ince ve yumuşak, itaatkar kimselerdir. İman ve hikmet Yemenlidir" buyurdu. (Ebû Ya'lâ ve Bezzar) Ben derim ki: "Hüseyin zayıftır. Ayrıca Zührî'nin Ebû Hâzım'dan bu hadis dışında başka rivayeti yoktur. [196]
4231. Avn b. Ebî Cuhayfe, babasından naklediyor: Benû Amir'den iki kişi ile Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem)'in yanma girdim. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi wseEem) onlara: "Siz kimlerdensiniz?" diye sordu. Onlar: "Benû Âmir'denİz" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Hoş geldiniz, sizler bendensiniz" buyurdu. (Müsedded, Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Ya'îâ) [197]
4232. Ebû Hureyre dedi ki: Resûlullah'a (sallallahu aleyhi veseUem) bazı Arap kabilelerinden soruldu. Allah'ın Resulü (sallailahu aleyhi veseUem) o an meşguldü, ya da soranlar başka şeylerle meşgul oldu. Ancak daha sonra üç kabileden sordular. Benû Amir hakkında sorduklarında şöyle buyurdu: "Güzel bir devedir; ağaç yapraklarından yer" buyurdu Sonra Gatafân'dan sordular, Resûlullah (sallaUahu aleyhivesellem) : "GüzM bir çiçektir; dibinden su kaynar" dedi. Sonra Benû Temîm hakkında sordular, şöyle buyurdu: "Kırmızı bir tepedir; onlara düşman olanlar kendilerine zarar veremezler." İnsanlar Benû Temîm hakkında konuşunca Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseilem): "Allah Teâlû Benû Temîm'e hayırdan başkasını dilemedi. Onlar, kafaları büyük, müsamahaları geniş, âhir zamanda hakkın yardımcıları, Deccal'a karşı şiddetle çarpışan ve ayakları sabit olan kimselerdir" buyurdu. (el-Hâris) [198]
4233. Ebû Umâme, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in şöyle buyurduğunu işitmiş: "İnsanların en hayırlıları, Himyef illerin yöneticileri ile Sa'yân, Sekun ve Eş'arı kabileleridir." (İbn Ebî Ömer) [199]
4234. Sa'd anlatıyor: Benû Naciye, Resûlullah (sallallahu aleyhi veseüem)'in yanında anılınca Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Onlar benden bir kabiledir, ben de onlardanım" buyurdu. (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [200]
4235. Şu'be der ki: Sa'd b. İbrahim'e Benû Naciye hakkında sordum. O: "Onlar bendendir" ve "Ben de onlardanım" ifadesi ile aynı mânâda bir hadis zikretti. (Ebû Ya'lâ) [201]
4236. Ali b. Abdillah b. Buhayne, babasından naklediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbıyla birlikte otururken bir kabir için dua etti ve bu duasını üç kez tekrarladı. Hangi mezar için dua ettiğini kimse ona sormadı. Bazı sahabiler Resûlullah (saMlahu aleyhi vesdlem)'in hanımlarının yanına gittiler. Herhalde Âişe idi. Ona: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) kabristanda bulunan bazı kimseleri zikretti ve onlara dua etti; fakat hangi kabristanda olduğunu bize söylemedi" dediler. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) o hanımının yanma girdi, hanımı da ona sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "O, Askalân kabristanıdır" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [202]
4237. Hz. Ömer der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in bir gün bir kabristan halkını zikredip onlara bol bol dua ettiğini işittim. O kabir halkının hangisi olduğu sorulunca Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Askalân kahristarundakilerdir. Onlar gelinin güveye süslendiği gibi cennet için süsleniyorlardı" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [203]
4238. Saîd b. el-Müseyyib şöyle dedi: "Vecc vadisi mukaddes bir vadidir. İshâk) Ben derim ki: "Bu vadi Tâif tedir."
4239. Ebû Bekir b. Abdirrahman b. el-Hâris b. Hişâm naklediyor: Ka'b'ın şöyle dediğini işittim: "Rabbin (yeri yaratıp) göğe yöneldiği günden kıyamet gününe kadar Vecc mukaddes bir vadidir." el-Humeydî rivayet edip demiştir ki: Bu vadi Tâiftedir. [204]
4240. Ahnef b. Kays'tan: Hz. Osman halife olduğu dönemde Medine'ye geldim. Sakallan sık bir adam onları kınıyor ve sert davranıyordu. Bunun ardından onlar dağıldılar. Ben: "Ey Allah'ın kulu! Neden böyle kötü davrandm?" dedim. O: "Bu kimseler yağcılardır. Sen beni tanımıyor musun?" dedi. Ben: "Hayır" dedim. O: "Ben Ebû Zer'im, sen kimlerdensin?" dedi. Ben: "Basra'lılardanım" dedim. Ebû Zer: "Sana Resûlullah'tan işittiğim bir hadisi söyleyeyim mi?" dedi: Resûlullah (salkllahu aleyhi veseUem) Irak ve Küfe ile ilgili bir şeyler söyledi ve: "Basra halkı, şehirler arasında kıblesi en düzgün olanıdır. Müezzinleri en çok olandır ve Allah onlardan hoşlanmadıkları şeyleri defeder" buyurdu ve bunu üç kez tekrarladı. (Abdullah b. Ahmed, Ziyâdâtü'z-Zühd'Ğe)
4241. Ebû Zer'den: Resûlullah (salklkhu aleyhi v^eUem) Küfe halkını zikretti ve şöyle dedi: "Onların başına üç büyük şey gelecektir." Sonra Basra halkını zikretti ve: "Onlar, müezzinleri en çok olan, şehirler arasında kıblesi en faziletli olan ve istemedikleri şeyler kendilerinden defedilen kimselerdir." buyurdu. (Abdullah b. Ahmed, Ziyâdatü'z-Zühd'öe)
4242. Nuaym b. Ebî Hind'den: Huzeyfe, Kufe'yi kastederek şöyle dedi: "Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem)'in yanındaki {sazlardan yapılmış) kulübelerden burası kadar savunulan bir kulübe görmedim." (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [205]
4243. Ebû Hâni Humeyd b. Hâni el-Havlânî; Ebû Abdirrahman el-Hubulî, Amr b. Hureys ve başkalarının şöyle dediğini işitmiş: Resûlullah (sallallahu aleyhi veselletn) Mısır ahalisini kastederek şöyle buyurdu: "Siz öyle bir kavimle karşılaşacaksınız ki saçları kıvırcıktır. Onlara iyi davranınız. Onlar sizin için bir kuvvettir ve Allah'ın izniyle düşmanlarınıza karşı Önde yürüyenlerinizde." (Ebû Ya'lâ) İbn Hibbân 5a/îî/unde Ebû Ya'lâ'dan rivayet etti. Ebû Abdurrahman, hiç şüphesiz tâbiûndandır. Amr b. Hurays ise el-Mahzûmî'dir; ya da sahabi olduğunda ihtilâf bulunan başka biridir. [206]
Mü'minler yurdunun merkezi Şam'dadır" şeklindeki Nevvâs hadisi Fitneler bahsinde gelecektir. [207]
4244. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallaUahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: ''Ümmetimden bir grup Şam kapılarında ve çevresinde, Beytülmakdis kapılarında ve çevresinde savaşmaya devam edecektir. Onları bırakıp gidenler onlara zarar veremeyeceklerdir. Onlar kıyamete kadar hak üzere bulunacaklardır." {Ebû Ya'lâ) [208]
4245. Ebû İdrîs dedi ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Doğrusu sizler ordulara ayrılacaksınız Şam'ın fazileti hakkında daha önce geçmiş hadise [209] bakınız. (el-Hârİs) [210]
4246. Abdullah b. Amr'ın bildirdiğine göre Resûlullah (sallaUahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Altımdan minderim çekildi; gözlerim o minderimi izledi, baktım ki Şam'a doğru yönelen bir nura dönüştü. Şunu iyi bilin ki, fitneler çıktığında iman Şam'da olacaktır. " (el-Hârİs) [211]
4247. Rabîa b. Yezîd, kendisine Havlı denilen birinden rivayet ediyor: Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Sizler ordular kuracaksınız, bir ordu Şam'da, diğeri de Yemen'de olacak." Ben: "Yâ Resûlallah! Bana birisini seç!" dedim. Resûlullah (sallaUahu aleyhi veseUem): "Şam 'dakini seç. Kim de bunu yapamazsa Yemen'dekine katılsın ve oranın derelerinden içsin. Çünkü Allah Teâlâ, Şam ve ahalisini bana tekeffül etti. " (Ebû Yala) [212]
4248. Talha b. Amr el-Hadramî'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Nıt'mân ahalisi ne güzel süt emzirenlerdir." (Ibn Ebî Ömer) [213]
4249. Ayyaş b. Ebî Rabîa dedi ki: "Bu ümmet Mekke'ye hakkıyla saygı gösterdiği sürece hayır içerisinde bulunacaktır. (Müsedded) [214]
4250.
Ebû'd-Dahhâk anlatıyor: İbn Ömer'in yanma geldim ve ona ilimden bazı şeyler
sordum. Bana: "Kimlerdensin?" dedi. Ben: "Şam halkmdanım"
dedim. İbn Ömer: "Hangi Şam halkından?" dedi. Ben:
"Hunıus'tan" dedim. İbn Ömer: "Humus'tan buraya ilim talebi için
mi geldin?" dedi. Ben: "Senden ilim talep etmekten beni alıkoyan bir
şey olamaz. Çünkü sen Resûlullah (salbllahu aleyhi vesellem)'in
sahabisisin" dedim. Dedi ki: "Ben sana haber vereyim ki ilk
savaşlarda göç edenler Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)1 m sancağıyîa
yola çıkıp Şam'da konakladılar. Sen onların ne durumda olduklarını öğren ve
onlara katıl." (el-Hâris)
4251. Hassan b. Sabit anlatıyor: Ben sekiz veya dokuz yaşlarında bir çocuktum. Gördüklerimi dinliyor ve anlıyordum. Bir yahudi yüksek bir binanın üzerine çıkıp: "Ey yahudiler topluluğu!" diye bağırdı. Bunun üzerine yahudiler etrafına toplandılar. Ona: "Ne oldu?" diye sordular. Adam: "Bu gece Ahmed'in doğuşunu belirleyen yıldız doğdu" dedi.
Ravi diyor ki: Ben, Saîd b. Abdirrahman b. Hassan b. Sâbit'e: "Resûlullah (saliallahu aleyhi vesellem) Medine'ye geldiğinde Hassan kaç yaşındaydı?" diye sordum, "Altmış yaşlarındaydı" diye cevap verdi, flshâk) [215]
4252. Abdullah b. Cafer anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesdlem) doğduğunda Halime binti'l-Hâris, Benû Sa'd'dan bazı kadınlarla birlikte Mekke'ye gelmiş, Mekke'de emzirecek çocuk arıyordu. Halime anlatmaya şöyle devam etti: "Ben ilk kadınlarla birlikte kocam el-Hâris b. Abdiluzza'yı da alıp -ki o, önceden Sa'd oğullarına mensup idi; daha sonra Süleym'in bir kolu olan Nâdıra oğullarına geçti- boz merkebimle Mekke'ye doğru yola çıktım. Yolda merkebimizin ayaklarının birbirine çarpmasından dolayı yaralar oluştu. Bir de yanımda yaşlı bir deve vardı. Allah'a yemin olsun ki deveden bir damla süt bile gelmiyordu. Kıtlık senesindeydik. İnsanlar öyle acıktılar ki neredeyse açlıktan kırılacaklardı. Beraberimde bir çocuk vardı, Allah'a yemin olsun ki geceleyin uyumuyordu, elinde onu susturabileceğim bir şey de bulamıyordum. Yağmur ümidinden başka ümidimiz kalmamıştı. Bizim koyunlarımız vardı, onlarla geçiniyorduk. Mekke'ye gelince Muhammed herkese takdim edildi; fakat kimse onu almadı. Biz ise: "O yetim bir çocuktur. Süt annesi ona ikram eder, babası da ona iyi davranır" dedik ama yine de: "Onun annesi veya amcası veya dedesi bize ne yapabilir ki?" diye söylendik. Benim bütün arkadaşlarım emzirmek için birer çocuk aldı, ben ise Muhammed'den başkasını bulamadım. Dönüp onu aldım. Allah'a yemin olsun ki başkasını bulamadığımdan dolayı onu aldım ve kocama şöyle demiştim: "Allah'a yemin olsun ki Abdulmuttalib oğullarının şu yetimini alacağım. Belki Allah onunla bize fayda verir. Arkadaşlarım arasından hiç bir şey almadan geri dönemem." Kocam: "Doğru yaptın" dedi. Çocuğu aldım ve kervana getirdim. Allah'a yemin olsun ki daha geldiğim akşam memelerim sütle doldu. Onu ve kardeşini emzirdim. Babası kalktı ve devenin yanma gitti. Bir de baktı ki devenin sütü bollaşmış. Onu sağdı ve bana içirdi. Kendisi içti ve şöyle dedi: "Ey Halime! Biliyor musun; vallahi biz mübarek bir kişiye rastladık. Allah Teâlâ deveye ummadığımız süt verdi."
Halime anlatmaya devam ediyor: O gece güzelce ve tok olarak uyuduk. Hâlbuki biz çocuğumuzla birlikte geceleri uyuyamazdık. Öğle vakti tekrar memleketimize dönmek için arkadaşlarımla birlikte yola çıktık. Ben onunla birlikte deveye bindim. Halime'nin nefsi elinde olan zâta yemin olsun ki merkebimiz döndüğümüzden daha hızlı bir şekilde yürüdü. Öyle ki; kadınlar: "Bizi bekle, bu merkep, üzerinde geldiğin merkep değil mi?" dediler. Ben: "Evet" dedim. Onlar: "Gelirken her tarafı yara bere olmuştu, şimdi ona ne oldu?" dediler. Ben: "Allah'a yemin olsun ki bu deveye mübarek bir çocuk yükledim" dedim.
Halime anlatmaya devam ediyor: Yolculuğumuzda Allah Teâlâ bize fazlından daha çok şeyler veriyordu. Nihayet memleketimize vardık. O yıl bizde kıtlık vardı. Çobanlarımız koyunları serbest bırakıyorlardı. Benû Sa'd'ın koyunları akşam aç dönüyor, benim koyunlarım ise tok ve memeleri dolu olarak dönüyordu. Biz de onları sağıyor, sütlerini içiyorduk. Köylüler ise şöyle diyordu: "el-Hâris b. Abdüuzza'nm koyunları ile Halime'nin koyunları aç gidip tok ve sütlü olarak geliyor. Sizin koyunlarınız ise aç dönüyor. Yazık size! Siz de koyunlarınızı Halime'nin koyunlarının yanma götürüp otlatsanız ve onlarla birlikte serbest bıraksanız ya!" Öyle yaptıkları halde koyunlar tekrar aç gidip aç geldiler. Hallerinde hiç bir değişiklik olmadı. Benim koyunlarım ise eskisi gibi aç gidip tok geliyordu.
Halime devam ediyor: Muhammed hiç bir çocuğun büyümediği şekilde büyüyordu. Onun bir günlük büyümesi, başkasının bir aylık büyümesine; onun bir aylık büyümesi başkasının bir senelik büyümesine bedeldi. İki yılı tamamlanınca ben ve (süt) babası: "Vallahi yapabilirsek ondan asla ayrılmayalım" diyerekten onu alıp Mekke'ye getirdik. Annesinin yanma gelince şöyle dedik: "Hangi sütanne bizim gibi olabilir! Allah'a yemin olsun ki onun gibi büyük bereket sahibi bir çocuk görmedik. Mekke'nin veba veya hastalıklarının ona bulaşmasından korkuyoruz. Onu yanımıza bırak. Sen şifa bulunca onu tekrar sana getiririz." Biz bunda öyle ısrar ettik ki sonunda annesi izin verdi, Muhammed'i tekrar alıp döndük. Üç veya dört ay daha birlikte kaldık. O ve sütkardeşleri evin arkasında kuzularla oynadıkları sırada bir kardeşi hızlıca geldi. O sırada ben ve babası ahırdaydık. Şöyle dedi: "Kureyşli kardeşimizin yanına iki adam geldi. Adamların üzerinde beyaz elbiseler vardı. Onu alıp yatırdılar, sonra da karnını yardılar." Bunun üzerine ben ve babası hemen çıktık ve Muhammed'in yanma geldik. Muhammed ayakta duruyordu, rengi de atmıştı. Bizi görünce hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Ben ve babası onu alıp bağrımıza bastık ve: "Anam babam sana feda olsun, ne oldu sana?" diye sorduk. O şöyle anlattı: "İki adam geldi, beni yere yatırıp karnımı yardı ve bana bir şeyler yaptı. Sonra beni eski halime çevirdiler." Babası: "Allah'a yemin olsun ki kesinlikle çocuğuma bir şey oldu. Onu ailesinin yanma götür! Korktuğumuz başımıza gelmeden onu götür, iade et" dedi. Bunun üzerine onu alıp annesinin yanma getirdik. Annesi bizi görünce durumumuz hoşuna gitmedi ve: "Onu sizden istemeden niçin bana getirdiniz? Sizler yanınızda kalmasına çok ısrar etmiştiniz" dedi. Biz: "Birşey yok; fakat süt emzirme zamanı bitti ve gördüğümüz şeyler bizi sevindirdi. Bizim onu sevdiğimiz gibi sizin de onu sevmeniz için geri getirdik" dedik. Annesi: "Hayır, size birşeyler oldu. Onu bana bildiriniz" dedi. Olanları anlatıncaya kadar bizi bırakmadı. Annesi: "Hayır, Allah'a yemin olsun ki Allah ona kötü bir şey yapmaz. Çünkü benim oğlumun ayrı bir özelliği vardır. Size onun durumunu anlatmamıştım. Ona gebe kaldığımda Allah'a yemin olsun ki ondan daha hafif bir şey taşımamıştım. Ondan daha kolay bir gebelik de görmemiştim. Sonra ben onu doğurduğum sırada ta Busra'daki develerin boyunlarım -veya Busra saraylarını, dedi- aydınlatan bir nur çıkmıştı. Allah'a yemin olsun ki o, çocukların doğduğu gibi doğmadı. Elleri üzerine yere düşmüş, başını göğe kaldırarak doğmuştu." Sonra onu annesinin yanma bırakıp gittiler. (İshâk ve Ebû Ya'lâ} [216]
4253. Abdullah b. Cafer der ki: Resûlullah'm (salkllahu aleyhi vesellem) süt annesi Halime binti'l-Hâris anlatıyor: Benû Sa'd'dan bir grupla Mekke'ye, emzirmek için çocuk aramaya geldik... Aynı mânâda bir hadis nakletti, (fshâk ve Ebû Ya'lâ)
4254. Şeddâd b. Evs anlatıyor: Bizler, ResûluUah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanında otururken yanma Benû Amir'den biri geldi. Gelen kimse, kavmimin efendisi ve büyüğüydü. Bir asaya yaslandı, sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in önünde durdu, Resûlullah'ın (saMahu aleyhi vesellem) nesebini saydıktan sonra şöyle dedi: "Ey Abdülmuttalib'in evladı! Bana, senin Allah'ın insanlara gönderdiği İbrahim, Musa, İsa ve onların dışındaki peygamberler gibi bir peygamber olduğunu iddia ettiğin haberi geldi. Eğer dediğin doğruysa sen gerçekten büyük bir işe kalkışıyorsun! Geçmiş peygamberler ve padişahlar İsrailoğullarmdan iki eve gelirdi; birisi peygamberlik evi, diğeri de padişahlık eviydi. Sen ne bunlardan, ne de onlardansın. Aksine sen, taşlara ve putlara tapan Araplardan birisin. Senin peygamberlikle ne alâkan olabilir? Her işin muhakkak ispatlayıcı bir hakikati vardır. Sen de bana sözünün hakikatini getir ve durumunu anlat" dedi. Resûlullah {sallallahu aleyhi vesellem) adamın bu sorusunu beğendi. Sonra şöyle buyurdu: "Ey Benû Amir'li kardeş! Senin sorduğun soru için oturup konuşmak gerekir, sen de otur." Adam dizlerini büktü ve devenin çöktüğü gibi yere çöktü. Resûlullah (sallallahualeyhiveselîem) ona şunları anlattı: "Ey Benû Amirli kardeş! Benim sözümün doğruluğu ve isimin başlangıcı ibrahim'in duasıdır. Kardeşim isa'nın müjdesidir. Ben annemin ilk çocuğuyum. Beni kadınların taşıdığı en ağır bir şekilde taşıdı, öyle ki benim ağırlığımdan arkadaşlarına şikâyette bulundu. Annem, rüyasında karnındakİnİn nur olduğunu gördü ve şöyle dedi: Ben nura bakarken nur daha önce davrandı; bana yerin doğusunu ve batısını aydınlattı. Sonra beni doğurdu. Ben yetişirken putlar bana çirkin göründü, şiir bana çirkin göründü. Beni Benû Ciişem b. Bekir oğullarına süt emmem için verdiler. Bir gün yaşıtım olan çocuklarla bir vadide oynarken üç kişi yanıma geldi. Yanlarında altından bir leğen vardı, içi nur ve kar doluydu. Beni arkadaşlarım arasından aldılar. Bu arada yaşıtım olan çocuklar da kaçtılar. Sonra onlar beni vadinin kenarına getirdiler. Çocuklar onlara dönüp: Bu çocukla ne işiniz var! O bizden biri değildir, o Kureyş'in efendisinin oğullarındandır. O, süt emzirilsin diye bize verildi. Yetim bir çocuktur. Babası yoktur. Onu öldürmeniz size ne fayda sağlar? Eğer muhakkak onu öldürecekseniz bizden dilediğiniz birini alın ve dilediğiniz şeyi yapın, onun yerine bizi öldürün dediler. Fakat onlar çocuklara hiçbir cevap vermedi. Çocuklar kendilerine cevap verilmediğini görünce kabileye doğru koşarak olanları anlattılar. Onlardan yardım istediler. O iki kişiden birisi yanıma geldi, beni yumuşakça yere yatırdı ve sonra göğsümden kasık tüylerimin bitimine kadar vücudumu yardı. Bu esnada ben de ona bakıyordum ve hiçbir acı hissetmiyordum. Sonra karnımdaki bağırsakları çıkarttı ve o karla yumuşakça yıkadı. Sonra onu eski yerine koydu. Sonra ikincisi kalktı ve arkadaşına: Geri çekil! dedi. Elini içime sokarak kalbimi çıkardı. Ben de öylece durmuş ona bakıyordum. Kalbimi yardı ve içinden siyah bir parça çıkarıp attı. Sonra sağ eliyle birşey alır gibi yaptı. Sonra elindeki, nurdan, nübüvvet ve hikmet nurundan yapılı mührü getirdi. Bakanların gözünü alacak kadar parlak yapılmıştı. Onunla kalbimi mühürledi; kalbim nur ve hikmetle doldu. Sonra kalbimi tekrar yerine koydu. Ben o mührün serinliğini hayatım boyunca kalbimde hissettim. Sonra üçüncüsü kalktı. Bu arada iki arkadaşı geri çekildiler. Elini göğsümle memelerimin arasında gezdirdi ve o yarıkların hepsini Allah'ın izniyle iyileştirdi. Sonra elimden tuttu ve yumuşak bir şekilde beni kaldırdı. Sonra kalbimi ilk yaran kişi: Onu ümmetinden on kişi ile tartın dedi. Benî tarttılar; onlardan ağır geldim. Sonra: <Onu ümmetinden yüz kişiyle tartın dedi. Beni yüz kişiyle tarttılar; ben yine ağır geldim. Sonra: <Onu ümmetinden bin kişiyle tartın dedi. Beni onlarla tartılar; yine ağır geldim. Sonra şöyle dedi: Onu bırakın. Eğer onu bütün ümmetiyle tartsanız o yine ağır gelir, Sonra hepsi birlikte kalktılar ve tek tek beni bağırlarına bastılar. Başımı ve İki gözümün arasını öptüler. Sonra şöyle dediler: Ey Habib! Senin için korkulacak bir şey olmadı. Eğer senin için murad edilen hayrı buseydin, gözlerin sevinçle dolardı. Biz bu halde iken bütün kabilenin toplanıp bize doğru geldiğini, sütannemin herkesin önünde olduğunu ve en yüksek sesiyle Vah z.ayıfıma! diye bağırdığını işittim. Ancak gelen o üç kişi eğilip beni öptüler ve: Sen zayıf değilsin! dediler. Sonra sütannem Vah yalnız,ıma! diye bağırınca tekrar beni sarıp öpmeye başladılar ve şöyle dediler: Sen yalnız değilsin! Allah, melekleri ve şu yeryüzündeki bütün mü'minler seninle birliktedirler. Sonra: Vah yetimime! Arkadaşların arasında zayıf göründün ve zayıflığından dolayı öldürüldün ha! diye bağırdı. Tekrar beni sinelerine bastılar ve başımı okşayıp öptüler. Sonra: Sen ne güzel yetimsin! Allah katında ne kadar değerlisin! Sana istenilen hayrı bir biteydin! dediler. O sırada gelenler vadinin yanına ulaştılar. Süt annem beni görünce: Ey oğul, seni hala hayatta görüyoruın dedi ve beni sinesine bastırdı. Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki ellerim onlardan bazısının elinde olduğu halde annem beni kucaklamıştı. Onların gelenleri gördüğünü zannettim; ancak baktım ki onları görmüyorlar. Sonra köylülerin diğer kısmı geldi ve: Bıı çocuğa cinler musallat oldu, onu kahine götürün. Ona baksın, tedavi eder dediler. Ben: Siz.in söylediğiniz şeylerden hiçbiri başıma gelmedi. Kendimi sağlıklı hissediyorum. Bende hiçbir acı ve elem yoktur dedim. Babam ki o sütannemin hocasıydı, şöyle dedi: Siz onun sözlerine bakmıyor musunuz? Çocuk doğru söylüyor. Ben çocuğuma bir şeyin dokunmadığını umuyorum. Ancak bütün herkes beni kahine götürmek üzere anlaştı. Beni alıp kahinin yanına götürdüler. Ona hikâyemi anlattılar. Kahin onlara: Susun da çocuğun sözlerini işiteyim. Çünkü, o, kendi durumunu en iyi bilendir dedi. Ben de kahine baştan sona kadar olanları anlattım. Kahin sözümü işittikten sonra kalktı ve beni sinesine bastı. Sonra da avazının çıktığı kadar şöyle bağırdı: Ey Araplar! Bu çocuğu öldürünüz! Bu çocukla beraber beni de öldürünüz! Lat ve Uzza'ya yemin olsun ki eğer onu bırakırsanız dininizi değiştirecek, sizin ve babalarınızın akıllarını tenkit edip saçmalıkla itham edecek, size muhalefet edecek ve hiç işitmediğiniz bir dini size getirecek> dedi. Bu esnada süt annem beni kahinin elinden çekip aldı ve: Sen ondan daha beyinsiz birisin. Esas sen cinlenmişsin. Eğer böyle söyleyeceğini bilseydim kesinlikle sana getirmez.dim dedi. Sonra beni alarak annemin yanına getirdiler ve teslim ettiler. Ama evde bile bana o yapılanlar ağır geliyordu. Göğsümden kasık tüylerimin bitimine kadar olan yarığın izi bir bağcık gibi bellidir. İşte sözümün hakikati ve işimin başlangıcı budur." Bunun üzerine Âmir'li: "Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve senin iddian haktır. Sana soracağım şeyleri bana anlat" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Sor! (Se! anke)" dedi. Ancak Resûlullah (sallallahualeyhivesellem) daha önce müslümanlara: "Sana görünen şeyleri sor (Sel amma bedâ leke)" derdi, ona ise "Sel anL" kalıbıyla anladığı dille, Benû Âmir'in lehçesiyle konuşmuştu. Âmirî: "Ey Abdülmuttalib'in oğlu! Bana kötülüğün neyi artırdığını söyle" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Kötülüğü işlemekte devam etmek kötülüğü artırır" dedi. Âmirî: "Günahtan sonra iyilik fayda verir mi?" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi veselkm): "Evet. Tövbe günahları siler, şüphesiz iyilikler kötülükleri götürür. Kul, Rabbini bolluk zamanında anınca Allah da bela anında ona yardım eder" dedi. Âmirî: "Bu nasıl olur?" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Ben kulum için iki güveni ve iki korkuyu bir araya getirmem Âmirî: "Neye davet ediyorsun?" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Şeriki olmayan, yalnız ve tek olan Allah'a ibadete; Lâfı ve Uzza'yı inkar edip bütün şirklerden soyulmaya, Allah'ın kitabında belirttiği ve Resûlullah'in getirdiklerini ikrar etmeye, beş vakit namazı hakkı ile kılmaya, bir yılda bir ay oruç tutmaya ve malının zekatını vermeye çağırıyorum. Tâ ki zekatını verince Allah onunla seni temizlesin, malını hoş yapsın. Ayrıca öldükten sonra tekrar dirilmeye, cennet ve cehennemin varlığını tasdik etmeye davet ediyorum" dedi. Amirî: "Ey Abdülmuttalib'in oğlu! Bu dediklerini yaptığımda bana ne vardır?" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır" buyurdu. Âmirî: "Bununla beraber dünyada başka bir şey var mıdır? Çünkü dünyada rahat yaşamak hoşumuza gider" dedi. Resûlullah (saMahualeyhi vesellem): "Evet vardır; zafer ve temkin" buyurdu. Bunun üzerine Âmirî Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'m dediklerini tasdik etti ve Rabbinin yolunu tuttu. (EbûYa'lâ) [217]
4255. Kendir b. Saîd, babasından naklediyor: Cahiliye devrinde Kabe'yi tavaf için gelmiştim. Bir adamın Kabe'yi dolaşarak recez tarzında: Nıunammea İ bana geri ver. Onu bana yardımcı yap! diye dua ettiğini İşittim. Ben: "Bu kimdir?" diye sordum. "Abdülmuttalib b. Hâşim'dir. Bir devesi kaybolmuştu, oğullarından birini deveyi bulması için gönderdi; ancak o gönderdiği oğlu gelmedi" dediler. Halbuki Abdülmuttalib bir ihtiyaç için onu gönderdiğinde muhakkak onu yerine getirirdi" dediler. Çok geçmeden Muhammed geldi ve kaybolan deveyi getirdi. Ona dedi ki; "Ey oğul, bu defa gerçekten sana çok üzüldüm. Bir daha asla benden ayrılma." (Ebû Ya'lâ) [218]
Hakim'in rivayetinde ise Ebû Tâlİb şöyle demiştir: "Ey oğul! Şimdiye kadar hiç merak etmediğim şekilde seni merak ettim. Bir daha seni hiçbir ihtiyaç için göndermeyeceğim. Bundan sonra asla benden ayrılmayacaksın." Resulullah (sallallahualeyhivesellem)*in Evveliyeti ve Soyluluğu [219]
4256. İbn Abbâs şöyle dedi: "Allah Teâlâ, Hz. Âdem'i yaratmadan iki bin sene önce Kureyş Allah'ın önünde bir nurdu. O nur Allah'ı teşbih ettikçe melekler de o nurun teşbihi gibi teşbih ediyorlardı. Allah Teâlâ, Hz. Âdem'i yaratınca bu nuru Âdem'in sulbüne koydu." Resulullah (saMahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: "Allah Teâlâ o nuru Adem'in sulbünde yeryüzüne indirdi. Sonra o nur gemide Nuh'un sulbüne konuldu. Sonra o nur İbrahim'in sulbünde ateşe atıldı. Allah Teâlâ o nuru şerefli kimselerin sulbünden temiz rahimlere taşıdı. Tâ ki beni ana babamın sulbünden yeryüzüne çıkardı. Hiç bir zaman onlar gayri meşru ilişkiye bulaşmadılar. " (İbn Ebî Omer)!
4257. Hz. Ali'nin bildirdiğine göre Resulullah (salkllahu aleyhi veselkm) şöyle buyurdu: "Sen meşru nikah ile doğdum; gayri meşru nikahtan çıkmadım. Bu, Hz. Âdem'den itibaren, annemden doğuncaya kadar böyle devam etti. Cahiliyenin gayri meşru İlişkilerinden hiçbir şey bana dokunmadı." (İbn Ebl Ömer) [220]
4258. Cafer b. Muhammed, babasından naklediyor: Hz. Ömer dedi ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellenı)'in şöyle dediğini işittim: "Benim sebebim ve nesebim hariç, bütün sebepler ve nesepler kopuktur. " (ibn Ebî Ömer) [221]
Bu konuyla ilgili Misver hadisi, Hz. Fâtıma'nm menkıbeleri bölümündedir.[222]
4259. Ali b. Ebî Tâlib der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in şöyle buyurduğunu işittim: "Cahiliye halkının ilgi gösterdiği çirkin işlerden hiçbirini işlemeyi hayal etmedim ve onlara yönelmedim. Sadece iki defa hariç. Her ikisinde de Allah Teâlâ beni korudu. Bir gece benimle birlikte ailesinin koyunlarını güden Kureyş'li bir gence: Benim koyunlarıma bak da bu gece ben de Mekke'ye gidip gençlerin eğlencelerine katüayım> dedim. Genç: Olur deyip kabul etti. Ben koyunları bırakıp yola çıktım. Mekke evlerinin en yakınına gelince, def zurna ve şarkı sesleri işittim. Ben: Bu nedir? dedim. Filan kimse filan kızla evleniyor dediler. Ben o ses ve şarkıyı dinlerken bu arada gözüme uyku girmiş, uyumuşum. Nihayet beni Güneş "m sıcaklığı uyandırdı. Tekrar arkadaşıma döndüğümde bana: Ne yaptın? dedi. Ben de ona durumu anlattım. Sonra bir başka gece aynı sözleri söyledim, kabul etti. Ben tekrar yola çıktım ve aynı şeyleri işittim.. Bana aynı sözler söylendi. Aynı şekilde gözüme uyku girdi ve Güneş'in sıcaklığı beni uyandırdı. Arkadaşım bana: Ne yaptın? dedi. Ben: Hiçbir şey yapmadım dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) der ki: "Allah'a yemin olsun ki bu iki hadiseden sonra Cahiliye halkının yaptığı hiçbir ameli yapmayı içimden geçirmedim. Tâ ki Allah beni peygamberlikle üstün kıldı." (Ishâk) [223]
4260. İbn Abbâs dedi ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Çıplak durmaktan nehyedİldim" buyurdu. Bu husus, Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) peygamberlik inmeden önceydi. (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [224]
Resûlullah (sallallahu aleyhivesdlem)'in Peygamberlikten Önce -İstemeyerek- Müşriklerin Törenlerine Katılması
4261. Câbir der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) peygamberlikten önce müşriklerin törenlerine katılırdı. Bir gün arkasında iki meleğin aralarında şöyle konuştuklarını işitti: Biri diğerine: "Haydi Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in arkasında duralım!" diyordu. Diğeri: "O putlara dokunmaya yeltenmişken nasıl onun arkasında durabilirim!" dedi. Bundan sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) müşriklerin hiçbir törenine katılmadı. (EbÛ Ya'lâ) Derim ki: Bu hadisi kimileri Osman b. e. Şeybe'nin münker rivayeti olarak görüp bu konuda aşırıya kaçmışlardır. Münker olan ibare, meleğin "O, putlara dokunmuşken" sözüdür. Zahir olan şudur ki Hz. Peygamber (saMlahu aleyhi vesellem) putlara dokunmaya yeltenmiştir. Ancak burada münker olan O'nun müşriklerin putlara dokunma törenlerine katılmış olmasıdır, [225]
4262. İbn Büreyde, babasından naklediyor: Cebrail Mescid-i Haram'a girdi ve putları devirmeye başladı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) 'in Kabe'nin gölgesinde uyuduğunu görünce onu uyandırdı ve: "Kalk!" dedi. ResûluUah başı ve sakalmdaki toprakları silkeleyerek kalktı. Cebrâîl onu Benû Şeybe kapısının yanma götürdü. Orada Mikâîl ile karşılaştılar. Cebrâîl, Mîkâîl'e: "Peygamberle tokalaşmanı engelleyen nedir?" dedi. Mîkâîl: "Onun elinde bakır kokusu hissediyorum" dedi. Cebrâîl bunu yadırgamış gibi Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem): "Bunu yaptın mı?" diye sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) önce yaptığım unutmuş gibiydi, sonra hatırlayarak: "Kardeşim, doğru söylüyor. Evvelki gün isaf ve Naile putlarının yanından geçtim ve elimi onlardan birinin üzerine koyarak: Bazı kimseler Allah'la beraber sizin Hanlığınıza razı oldular. İşte onlar ne kötü kimselerdir! dedim" buyurdu. (İbn Ebî Şeybe} [226]
Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'in menkıbeleri anlatılırken Zeyd b. Hârise'nin bir rivayeti verilmişti. Orada "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Cahiliye döneminde putlara dokunmaktan nehy edildi" ifadesi geçmişti. [227]
4263. Hâlid b. Ar'are'nin naklettiği bir kıssa içinde İmam Ali anlatıyor: Hz. İbrahim'e Kabe'nin yapılması emredilince bu, ona zor geldi ve nasıl yapacağını bilemedi. Ancak Allah Teâlâ üzerine huzur indirdi. Allah Teâlâ o yardımı şiddetli esen bir rüzgar olarak gönderdi. Rüzgar kumları getirip oraya yığdı; o da üzerine Kabe'yi yaptı. Hz. İbrahim hergün Kabe'yi bir diz boyu yükseltiyordu. O sırada Mekke şiddetli sıcaktı. İbrahim taşın konulacağı yere ulaşınca İsmail'e: "Git bir taş ara" dedi. İsmâîl gidip dağlarda dolaşmaya başladı. Bu arada Hz. Gebrâîl taşı gökten indirdi ve İbrahim'in yanma getirdi. İsmâîl geldiğinde: "Bu taş nereden?" diye sordu. O da: "Bu taş, benim ve senin yapına dayanmayan kimsenin katmdandır" dedi. Sonra da taşı yerine koydu. Daha sonra Kabe yıkılınca onu Amalika'lılar tekrar yaptılar. Sonra tekrar Kabe yıkıldı; Cürhüm'lüler Kabe'yi tekrar bina ettiler. Sonra tekrar Kabe yıkıldı; bu sefer Kureyş'liler onu bina ettiler. Hacer-i Esved'i yerine koymak istediklerinde bu hususta anlaşmazlığa düştüler. Nitekim: "Bu kapıdan, Benû Şeybe kapısından ilk çıkan kimse o taşı koysun" diyerek anlaştılar. Onların dediği kapıdan Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) çıktı. Kureyş'liler: "Evet, bu güvenilir bir insandır, onu yerine bu koysun" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir sergi istedi ve onu getirdiklerinde yere serip Hacer-i Esved'i serginin içine koydu ve her kavimden bir kişinin gelmesini emretti. Gelen kişiler serginin bir ucundan tutup kaldırdılar, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de yerine koydu. (Jshâk) [228]
4264. Hz. Ali anlatıyor: Cürhüm'lülerden sonra Kabe yıkılınca Kureyş'liler onu tekrar bina ettiler; ancak Hacer-i Esved'i yerine koymak istediklerinde onu kimin yerine koyacağı hususunda anlaşamadılar, birbirleriyle çekiştiler. Sonra: "Bu kapıdan ilk giren taşı yerine koysun" dediler ve bu hususta anlaştılar. İşte Benû Şeybe kapısından ilk olarak Resûlullah (sallallahu aleyhi veseîlem) girdi. Resûlullah (sallailahu aleyhi vesellem) bir elbisenin getirilmesini istedi; Hacer-i Esved'i serginin ortasına koydu ve her soydan bir kişinin bu elbisenin ucundan tutmasını emretti. Onlar elbiseyi tutup kaldırınca Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) taşı aldı ve yerine koydu. (Ebü Dâvud et-Tayâlisî) [229]
4265. Hâlid anlatıyor: Bir adam Hz. Ali'ye: "Bana Kabe'nin yapılışını anlat" dedi. Hz. Ali şöyle anlatmaya başladı: Allah Teâlâ, Hz. İbrahim'e: "Benim için bir ev yap!" diye vahyetti. Allah'ın bu teklifi İbrahim'e zor geldi; ancak Allah ona bir rüzgar gönderdi. Ona Sekine veya Hacûc deniyordu, iki gözü ve bir başı vardı. Allah Teâlâ, Hz. İbrahim'e o gittiği zaman gitmesini, dinlendiği zaman dinlenmesini emretti. Hz. İbrahim de Allah'ın emrettiği şekilde Kabe'yi yapmaya başladı. Nihayet Beytullah'ın yerine vardı ve orada kalkan şeklinde kümelendi. Orası Beyt-i Maraur'un mukabilindedir. Beyt-i Mamur'a her gün yetmiş bin melek girer ki bir ziyaret eden kıyamet gününe kadar bir daha gelmez. İbrahim ve İsmail her gün şiddetli sıcakta bir diz boyu Kabe'yi yapıyor ve dağın gölgesinde gölgeleniyorlardı. Taşın konulacağı yere gelince Hz. İbrahim, İsmail'e: "Bana bir taş getir, onu yerine koyayım ki bu, insanların için bir alâmet olsun" dedi. Hz. İsmâîl vadiyi dolaştı ve ona bir taş getirdi. Hz. İbrahim taşı küçük bulup attı ve: "Bana başkasını getir" dedi. İsmâîl tekrar gitti; fakat bu sefer Cebrâîl, Hz. İbrahim'e Hacer-i Esved'i getirdi. İsmâîl geldiğinde İbrahim ona: "Beni senin getireceğin taşa bırakmayan kimse bana bir taş getirdi" dedi. Sonra da Kabe'yi o taşla tamamladı ve etrafında tavaf edip namaz kıldılar. Orada ölünceye kadar buna devam ettiler. Ancak Kabe muhtelif zamanlarda yıkıldı. Onu Amalika'lılar tamir edip ölüp gidinceye kadar etrafında tavaf ettiler. Sonra Kureyş onu tekrar yaptı. Ancak Hacer-i Esved'in yerine gelince onu koyma hususunda anlaşmazlığa düştüler. Sonra: "Şu kapıdan ilk olarak kim çıkarsa bu taşı o koysun" dediler... (el-Hârİs) [230]
4266. Ebu't-Tufeyl anlatıyor: Kabe, Cahiliye döneminde harçsız olarak üst üste konulmuş taşlardan yapılmıştı. İçi bir keçi yavrusunun zorla girebileceği kadardı. Tavanı yoktu. Örtüsü üzerine sarkıtılıyordu. Hacer-i Esved de açık olarak surun üzerine konuluyordu. Bu halkaya benzer iki rüknü vardı. Bir taraftan dört köşe, diğer taraftan da yuvarlaktı. Bir ara Bizans'tan bir gemi yola çıkmış ve Cidde'ye yaklaşınca parçalanmıştı. Kureyş, kerestesini almak için Cidde'ye gitti. İçindeki Bizanslının marangoz olduğunu öğrendiler. Kabe'yi yapmak için onu kerestelerle birlikte alıp Mekke'ye getirdiler. "Bu odunlarla Rabbimizin evini yapalım" dediler. Fakat Kabe'yi yıkmak istediklerinde Kabe'nin duvarında onlara bir yılan göründü. Sırtı siyah, karnı bembeyazdı. Kabe'nin taşlarından birini almak için yaklaşan kim olursa o yılan ağzını açarak ona doğru ilerliyordu. Bunun üzerine Kureyş, Makam-ı İbrahim'in yanında toplandı ve Allah'a yüksek sesle yalvardılar. "Ey Rabbimiz! Burası korkulan bir yer olmadı. Senin şerefli evini tekrar yapıp süslemek istiyoruz. Eğer buna razı oluyorsan bu yılanı kaybet; değilse dilediğini yap" dediler. Bunun üzerine gökten bir cevap (ses) işittiler. Kartaldan büyük, sırtı siyah, karnı ve ayakları beyaz olan bir kuş gelip gagasını yılanın kafasına batırdı, sonra da yılanı alıp götürdü. Onu Ecyad'a doğru kaldırıp attı. Yılanın kuyruğu ise düştü. Kureyş, Kabe'yi yıktı ve vadidin taşlarıyla Kabe'yi yaptı. Kureyş'lİler taşları omuzlarında taşıyorlardı. Onu yirmi zira yükselttiler. Resûlullah'm (salkllahu aleyhi vesellem) üzerinde benekli bir elbise vardı. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) taş taşırken elbisenin bir kısmını omuzuna atıyor, bu sırada elbisenin küçüklüğünden avreti görülüyordu. "Ey Muhammed, avretini ört!" diye bir ses işitti. İşte bundan sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) hiç çıplak görülmedi. Kabe'nin bu yapılışı ile Allah Resulünün (sallaOahu aleyhi vesellem) peygamberlikle şereflendirilmesi arasında on beş yıl vardı. Sonra Kabe, İbnü'z-Zübeyr zamanında bir yangına maruz kaldı.
İbn Huseym dedi ki: İbn Sâbıt bana şunu haber verdi: "İbn Zübeyr yangından sonra Kabe'yi tamir ettiğinde Hacer-i Esved'i bir halka şeklinde birbirine girmiş olarak bir temelin altında gördü. Hacer-i Esved balta ile hareket ettirildiğinde diğer ucu da hareket ediyordu."
Ma'mer anlatıyor: Bana Yezîd b. Ebî Ziyâd, Mücâhid'den şu sözünü aktardı: "Cahiliye'de Kabe'yi yıkıp rükne ulaştıklarında bir yılan çıktı. Boynu devenin boynu gibi idi. İnsanlar Kabe'ye yaklaşmaya korktular; ancak bir kuş geldi, Mekke'nin yarısını gölgeledi, yılanı ayaklarıyla aldı ve onu göğe yükseltti ve denize attı."
Mücahid der ki: "Bir gün adamın birisi Kabe'nin duvarından bir taş söktü ve Kabe'deki zinet eşyalarından çaldı. Sonra tekrar çalmaya geldiğinde taş başına yapıştı." (İshâk) [231]
4267. Hz. Ali anlatıyor: Kureyş, Hacer-i Esved'i yerine koymak istediklerinde çekiştiler ve: "Bu kapıdan ilk giren kimse aramızda hüküm versin" dediler. İşte o kapıdan ilk giren Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) oldu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hacer-i Esved'i bir parça yaygının içerisine koydu, sonra bütün kabileler o parçanın bir köşesinden tutup kaldırdılar. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) o zaman genç bir adamdı. Yani bunlar peygamberlikten önce cereyan etti. {İbn Ebî Şeybe) [232]
4268. Abbâs anlatıyor: Cahiliye devrinde Kureyş, Kabe'yi tamir etmeye başladı. Erkekler taş taşıyor, kadınlar da taşların arasına yerleştirilen küçük taşlan taşıyorlardı.
Abbâs şöyle devam etti: Ben ve kardeşimin oğlu Muhammed omuzlarımızda taş taşıyor, taşların altına izanmızı koyuyorduk. İnsanların arasına gelince de izanınızla örtünüyorduk. Bir defasında Muhammed benim önümde yüzü koyun yere düştü, arkasından koştum ve yanma gittim, baktım ki göğe doğru bakıyor. Ona: "Neyin var?" dedim. Kalkıp izarını giydi ve: "Çıplak olarak yürümekten nehyedildim" dedi.
Abbâs dedi ki: "İnsanların onu deli olarak görmesinden korktuğum için bunu onlardan gizledim" dedi. (Ebû Ya'lâ) [233]
4269. Ebû Hureyre anlatıyor: ResÛlullah (sallallahıı aleyhi vesellem)'in omuzları geniş, kollan uzundu. Kirpikleri de uzundu. Çarşılarda yüksek sesle konuşan biri değildi. Kötü söz söylemez, kötü işler yapmazdı. Birini dinlediğinde bütünüyle ona yönelir, birinden döndüğünde bütün vücuduyla ondan dönerdi. (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [234]
4270. Harb b. Süreye, Bel'adeviyye'ye mensup biri kanalıyla onun dedesinden naklediyor: Medine'ye gittim ve vadinin yanma konakladım. Orada iki adama rastladım. Aralarında pazarlık yaptıkları bir keçi vardı. Müşteri satıcıya: "Benimle olan alışverişinde iyilik yap" dedi. Çok geçmeden müşteri birisini çağırarak ona: "Yâ Resûlallah! Şu adama söyle benimle olan alışverişinde ikram etsin" dedi. ResÛlullah (sallallahu aleyhi vesellem) elini uzatarak: "Mal kendi malınızdır. Kıyamet günü kimse malı, kanı ve İffeti hakkındaki zulmümden dolayı benden bir şey isteyecek durumda olmasın. Allah, alışveriş yaptığında, aldığında ve sattığında kolaylık gösteren kimseye rahmet etsin! Verdiğinde, hükmettiğinde ve davalı olduğunda kolaylık gösterene Allah merhamet etsin!" dedi. Sonra da geçip gitti. Ben kendi kendime: "Bu, insanları saptıran Hâşimî'dir. Elbette o, odur" dedim ve ona iyice baktım. Güzel yapılı, alnı geniş, burnu ve kaşları ince, saçı siyah idi. Boğaz çukurundan göbeğine kadar siyah bir çizgi gibi İz vardı. Üzerinde iki parça eski elbise vardı. Bize doğru yaklaştı ve: "esSelâmü aleyküm" dedi. Biz de ona mukabelede bulunduk. Çok geçmeden ben: "Allah'a yemin olsun ki onu izleyeceğim; çünkü o güzel sözlü birisidir" dedim ve onu izlemeye devam ettim. Sonra: "Ey Muhammedi" dedim, bana bütünüyle döndü. "Ne istiyorsun?" diye sordu. Ben: "İnsanları saptıran, onları mahveden ve babalarının taptıklarından onları döndüren sen misin?" dedim. O: "Allah cezam versin" dedi. Ben: 'Neye çağırıyorsun?' dedim. O: "Allah'ın kullarını Allah'a çağırıyorum" dedi. Ben: "Ne diyorsun?" dedim. O: "Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed'in onun Resulü olduğuna şehadet etmeni, bana indirilene inanmanı, hat ve Uzza'yı inkar etmeni, namaz kılmanı ve zekat vermeni söylüyorum" dedi. Ben: "Zekat nedir?" diye sordum. O: "Zenginimizin fakirimize verdiği şeydir" dedi. Ben: "Bu çağırdığın şeyler ne güzeldir!" dedim. O ana kadar yeryüzünde en çok buğzettiğim kimse o idi; fakat bu konuşmadan sonra bana yeryüzünde çocuklarımdan, ana-babamdan ve bütün insanlardan en sevimli kişi o oldu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "İşte artık öğrendin" dedi. Ben: "Evet" dedim. Resûlullah (sallallahualeyhivesellem): "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in onun Resulü olduğuna şehadet edip bana indirilene inanıyor musun?" dedi. Ben: "Evet, ya Resulallah" diye tasdik ettim ve: "Ben, insanların uğrak yeri olan ve su aldıkları bir kuyuya gidiyorum. Beni çağırdığın şeylere onları da çağıracağım; sana tâbi olmalarını umuyorum" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Evet git, onları Allah'a davet et" buyurdu. Ben o kuyu ahalisinin yanma gittim; bütün erkekleri ve kadınları müslüman oldu. Daha sonra Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem) eliyle onun başını okşadı. (Ebû Ya'lâ) [235]
4271. Ebû Saîd eş-Şâmî anlatıyor: Efendimle birlikte Resûlullah'm hanımlarının birinin yanma girdim, bize kızıl bir saç çıkarttı ve: "İşte bu, Resûlullah'm (saMahu aleyhi vesellem) saçıdır" dedi. (Müsedded) [236]
4272. Âişe anlatıyor: Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) hanımı Hatice bir ay Hira mağarasında birlikte kaldılar. Bu, Ramazan'a denk gelmişti. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) dışarı çıktığında: "Esselâmu aleykum" diye bir ses işitti. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Bunun cin çarpması olduğunu zannettim" buyurdu. Ama arkasından: "Sana müjdeler olsun! Çünkü selâm hayır alâmetidir" denildi. Sonra başka bir gün Cebrail'i gördü; Güneş'in üzerinde, bir kanadı doğuda, bir kanadı batıda idi. "Ondan korktum" dedi. Mekke'ye ailesinin yanına döndü. Kapıyla kendi arasında onu tekrar gördü. "Benimle konuşunca ona ısındım. Sonra bana belirli bir yerde buluşmak üzere söz verdi. Dediği yere geldim. Cebrail beni hapsetti. Dönmek istediğimde onunla birlikte Mîkâîl'i de gökte gördüm. Cebrail yere indi; ancak MîJcâîl yerle gök arasında kaldı. " "Beni aldı ve sırt üstü yere yatırdı, karnımı yardı ve ondan Allah1 in dilediği şeyi çıkardı. Onu altından bir leğende yıkadı, sonra tekrar yerine koydu. Sonra kabın kaldırıldığı gibi beni kaldırdı ve sırtıma bir mühür vurdu. O mührün soğukluğunu hissettim. Sonra bana: 0ku! Seni yaratan rabbinin adıyla (İkra suresi ilk beş âyet) dedi. İşte o zamandan sonra bana söylenen hiçbir şeyi unutmadım. Sonra beni bir adamla tarttı; ona ağır geldim. Başkasıyla tarttı; ona da ağır geldim. Sonra beni yüz kişiyle tarttı. Mîkâîl: Kâbe'nin Rahbine yemin olsun ki Allah onu peygamber olarak gönderecek dedi. Ben hızlıca evime geldim. Yanından geçtiğim her taş ve ağaç bana: Esselâmu aleyke ya Resulallah" diyordu. Hatice'nin yanına girince o da: "Esselâmu aleyke ya Resulallah " dedi." (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [237]
4273. Âişe anlatıyor: Resûlullah (saüalhhu aleyhi veseilem) Hatice ile birlikte bir ay itikafa girmeyi adadı. Bu, Ramazan ayma denk geldi. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) bir gece çıktı ve: "Esselâmu aleyke" diye bir ses işitti. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseilem): "Bunun bir cin çarpması olduğunu zannettim ve hızlıca eve gittim. Hatice'nin yanına girince üzerime bir elbise attı ve: Ey Abdullah'ın oğlu! Sana ne oldu? dedi..." Ravi, bundan sonra yukarıdaki hadisin aynısını aktardı ve şöyle devam etti: "Bana İkra suresini beşinci âyetine kadar okudu. Bundan sonra artık hiçbir şey unutmadım. Sonra benî bir adamla tarttı; ona ağır geldim. Bir başkasıyla tarttı; ona da ağır geldim. Sonra yüz kişiyle tarttı. Bunun üzerine Mîkâî! onun üstünden şöyle dedi: Kâbe'nin Rabbine yemin olsun ki Allah onu peygamber olarak gönderiyor. " (el-Hâris) [238]
4274. Ebu'd-Duhâ, Eşlem kabilesine mensup birinden naklediyor: ResûluUah'a (sallallahu aleyhi veseilem) peygamberlik geldiğinde kırk üç yaşındaydı. (Müsedded) [239]
4275. Ali b. Ebî Tâlib anlatıyor: Ben ve Usâme b. Zeyd, Kureyş'lilerin Kabe'nin etrafına koydukları putların yanma geliyor; yanımızda pislik taşıyıp onlara sürüyorduk. Müşrikler gelip gördüklerinde: "İlahlarımıza bunu kim yaptı?" diyerek bağırıyorlar ve yanlarına varıp onları süt ve su ile yıkıyorlardı, (ishâk) İsnadı sahihtir. [240]
4276. Usâme b. Zeyd anlatıyor: Ben, Resûlullah'la (sallallahu aleyhi veseilem) birlikte Kabe'nin içine girdim. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) orada bazı tasvirler gördü, bana: "Git su getir" dedi. Ben de ona bir kova su getirdim; Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem) elbisesini su ile ıslatıp o suretlerin üzerine sürmeye başladı. Sonra şöyle dedi: "Yaratamadıkları şeylerin suretini yapan kimseleri Allah kahretsin. " (İshâk) [241]
4277. Târik b. Abdullah el-Muhâribî anlatıyor: Resûlullah'ı (sallailahu aleyhi vesellem) iki defa gördüm. Biri Zülmecaz panayırında idi. Benim orada sattığım eşyalarım vardı. Üzerinde kırmızı bir cübbe olduğu halde oradan geçti ve avazı çıktığı kadar şöyle sesleniyordu: "Ey insanlar! Lâ ilahe illallah deyin, kurtulun." Bir adam da taşlarla onun peşinden gidiyordu. Resûlullah (sallallalıu aleyhivesellem)'in topukları ve dizinin arkası kan içindeydi. Adam: "Ey insanlar, ona itaat etmeyin. O bir yalancıdır" diyordu. Ben: "Bu kimdir?" dedim. "Abdülmuttalib oğullarından biridir" dediler. Ben: "Şu arkasından taş atan kimdir?" dedim. "Amcası Abdü'1-Uzza {Ebû Leheb)'dir" dediler. İslamiyet Medine taraflarında zuhur edince, biz de Rebeze'den oraya doğru yola çıktık ve Medine yakınlarında konakladık...[242] (İbn Ebı Şeybe) [243]
4278. Akıl b. Ebî Tâlib anlatıyor: Kureyş'liler Ebû Tâlib'in yanma gelip: "Ey Ebû Tâlib! Senin kardeşinin oğlu toplantılarımızda ve tapmaklarımızda bize eziyet ediyor. Onun bize eziyet etmesine mani ol" dediler. Ebû Tâlib: "Ey Akil! Bana Muhammed'i getir" dedi. Ben de gidip onu Ebû Tâlib'in yanma getirdim. Şöyle dedi: "Ey kardeşimin oğlu! Senin amca çocukların kendilerine eziyet ettiğini iddia ediyorlar. Bundan vazgeç!" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) gözünü semâya dikerek: "Siz bu Güneş'i görüyor musunuz?" dedi. Onlar: "Evet" dediler. Resûlullah (sallallahualeyhivesdlem): "Bana ondan bir alev almanız ne kadar imkansız ise, benim de sizin için bunu terk etmem o kadar imkansızdır" dedi. Ebû Tâlib de: "Kardeşimin oğlu bize yalan söylemez. Geri dönün!" dedi. (Ebû Ya'lâ) Hasen bir isnadı vardır.
4279. İbn Tedrus der ki: Esma binti Ebî Bekir'e: "Müşriklerin Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) yaptığı eziyetlerin en şiddetlisi hangisiydi?" diye sordular. Esma şöyle dedi: Müşrikler Mescid'de (Kabe'de) direkleri yükselttiler ki Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) ilahları hakkında ne dediğini görsünler. Bu arada Resûlullah (saMah.11 aleyhi vesellem) çıkagelince hepsi üstüne çullandılar. Yardım istemek üzere birisi Ebû Bekir'e geldi ve: "Arkadaşına yetiş!" dedi. Ebû Bekir saçında dört tane örgüsü olduğu halde yanımızdan hızlıca çıktı. O sırada şöyle diyordu: "Yazıklar olsun size! Rabbim Allah'tır diyen birini mi öldüreceksiniz? Halbuki o size rabbinizden apaçık beyyinelerle gelmiştir." Ebû Bekir yanlarına gidince Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'i bırakıp ona yöneldiler. Ebû Bekir yanımıza döndüğünde örgülerinden bir tane bile kalmamıştı (yolunmuştu). Şöyle diyordu; "Ey azamet ve ikram sahibi olan, ne yücesin!" (el-Humeydî ve Ebû Ya'lâ) [244]
4280. Câbir rivayet ediyor: Hz. Ömer, İslam'a girişini şöyle anlattı: Bir gece kız kardeşime doğum sancıları geldi. Ben evden dışarı çıktım, sıcak bir gecede Kabe'nin örtüleri arasına girdim. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseliem) geldi, ayağında ayakkabı vardı ve Makam-ı İbrahim'e yürüdü. Allah'ın dilediği kadar namaz kıldıktan sonra tekrar döndü. Hiç işitmediğim bir şeyleri söylediğini işittim ve peşine düştüm. Resûlullah (saüallahu aleyhi veseliem): "Kim o?" diye sordu. Ben: "Ömer!" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ey Ömer! Gece gündüz, peşimi bırakmıyorsun!" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in bana beddua etmesinden korktum ve: "Şehadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur, sen de onun Resulüsün" dedim. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseliem): "Ey Ömer! Bu durumunu gizle!" buyurdu. Ben: "Hayır, seni Hak üzere gönderen Allah'a yemin olsun ki, nasıl ki şirkimi ilan etmiştim, müslüman olduğumu da ilan edeceğim" dedim. (İbn Ebî Şeybe) [245]
4281. Enes b. Mâlik anlatıyor: Benû Zühre'den bir adam, müslüman olmasından önce kılıcım kuşanmış bir halde Hz. Ömer'le karşılaştı. Ona: "Nereye gidiyorsun ey Ömer?" dedi. Ömer: "Muhammed'i Öldürmeye gidiyorum" dedi. Adam: "Muhammed'i öldürdüğünde Hâşimoğulları'ndan veya Benû Zühre'den nasıl kurtulacaksın?" dedi. Ömer: "Bakıyorum sen de dinini terk etmişe benziyorsun ve yeni çıkan dine girmişsin" dedi. Adam: "Ey Ömer! Sana daha garip bir şey söyleyeyim mi? Senin enişten ve kız kardeşin dinlerini terk edip müslüman oldular" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer hışımla ve gazapla onların kapılarının yanma gidip yanaştı. Yanlarında Habbâb denen biri vardı, eniştesine ve kız kardeşine Tâhâ suresini okutuyordu. Habbâb, Ömer'in gelişini hissedince yatağın altına gizlendi. Ömer: "Az önce işittiğim gizli sözler neydi?" dedi. Eniştesi ve bacısı: "Yanımızda bir şey yok. Kendi aramızda konuşuyorduk" dediler. Ömer: "Herhalde sizler dininizi terk edip yeni dine girmişsiniz?" dedi. Eniştesi: "Ey Ömer! Ya hakikat senin dininden başka bir şeyde ise..." dedi. Bunun üzerine Ömer eniştesine şiddetli bir şekilde vurdu ve onu yere düşürdü. Kız kardeşi de Ömer'i kocasının üzerinden itti. Ömer de bacısının yüzüne bir tokat vurdu ve yüzünü kanattı. Bacısı: "Eğer hakikat senin dininin dışında ise... Ben şehadet ediyorum ki Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed onun kulu ve resulüdür" dedi. Bunun üzerine Ömer yumuşadı ve: "Okuduğunuz şeyleri bana da gösterin" dedi. Ömer okuma biliyordu. Bacısı: "Hayır, sen pissin. Onu bize geri vereceğine dair Allah'a yemin et, sonra da kalk yıkan ve abdest al" dedi. Bunun üzerine Ömer onun dediğini yaptı ve Tâhâ suresi ilk on beş âyeti okumaya başladı. Bunun üzerine Ömer: "Beni Muhammed'e götürün" dedi. Habbâb, Ömer'in bu sözünü işitince yerinden çıkıp yanma geldi ve: "Sana müjdeler olsun ey Ömer! Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in duasının sana isabet etmesini umuyorum. Çünkü Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) perşembe akşamı şu şekilde dua etmişti: "Ey Allahım! Bu dini ya Ömer b. el-Hatîâb ile ya da Amr b. Hişam [246] ile kuvvetlendir!" Bunun üzerine oradakiler: "Resûlulîah (sallallahu aleyhivesellem) Safa'nm dibindeki Erkam'm evindedir. Orada kendisine vahiy geliyor" dediler. Ömer hemen yola çıktı ve kapıya geldi.
Kapıda Hamza ile Ashâb-ı Kiramdan bazı kimseler vardı. Hamza arkadaşlarının Ömer'den korktuğunu görünce: "Evet, gelen Ömer'dir. Eğer Allah onun hakkında iyilik istiyorsa müslüman olup Resûlullah'a (sallallahu aleyhi veseUem) tâbi olur, başka bir şey olursa da onun öldürülmesi bizce kolaydır" dedi. Resûlulîah (sallallahu aleyhi vesellem) elbiselerini toplayarak yanımıza geldi ve: "Ey Ömer! Sonun nereye varacak? Sen Allah'ın Velid b. el-Muğîre'ye indirdiği rezil ve rüsvaylığı mı bekliyorsun? Ey Allahım! İşte Ömer b. el-Hatîâb budur, geldi. Ey Allahım! Bu dini Ömer ile kuvvetlendir" dedi. Ömer de: "Şahitlik ederim ki sen, Allah'ın Resulüsün" diyerek müslüman oldu. Sonra: "Yâ Resulallah! Hadi kalk, ortaya çıkalım" dedi. (Ebû Ya'lâ) [247]
4282. Şa'bî
şöyle dedi: "Habeşistan'dan dönüş, Hayber gecelerinden bir gecede
oldu." (Ishâk)
4283. Umeyr
b. İshâk anlatıyor: Cafer b. Ebî Tâlib, Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi
veseEem) Habeşistan'a göç etmek için izin istedi ve: "Yâ Resûlallah!
Kimseden korkmadan Allah'a ibadet edebileceğim bir yere göç etmek için bana
izin ver" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona izin verdi. O
da Necâşî'nin yanma göç etti. Amr b. el-Âs bana olayı şöyle anlattı:
Ben, Cafer b. Ebî
Tâlib'in Necâşî'nin yanındaki konumunu görünce onu kıskandım ve kendi kendime:
"Allah'a yemin olsun ki onun ve arkadaşlarının yanma gidip Necâşî'nin
huzuruna çıkacağım" dedim. Sonra onunla birlikte Necâşî'nin yanma girdik.
Ben, Necâşî'ye: "Senin ülkende bir adam var ki onun amcasının oğlu bizim
yanımızdadır. O, insanların tek ilahtan başka ilahı olmadığını iddia ediyor.
Allah'a yemin olsun ki eğer sen, onu ve arkadaşlarını Öldürmezsen bir daha ne
ben, ne de arkadaşlarımdan biri şu denizi geçecek!" dedim. Necâşî: "Onu
çağır" dedi. Ben: "O benimle birlikte gelmez" dedim. Bunun
üzerine Necâşî, benimle birlikte bir elçi gönderdi. Cafer ile Necâşî'nin
kapısına gelince ben: "Amr b. el-Âs'a izin ver!" diye seslendim.
Cafer de arkamdan: "Allah'ın kuluna izin ver" diye seslendi. Bunun
üzerine Necâşî onun sesini işitti ve benden önce girmesine izin verdi. Cafer ve
ashabı içeri girdiler, sonra bana izin verdi. İçeri girdiğimde onun oturduğunu
gördüm. Yanma gidip Cafer'i arkama alacak şekilde önüne oturdum ve her birinin
arasına da adamlarımdan birini koydum. Necâşî: "Konuşun!" dedi. Amr
dedi ki: "Bunun amcasının oğlu yanımızdadır. O, insanların tek ilahtan
başka ilahı olmadığını iddia ediyor. Eğer sen onu ve arkadaşlarını öldürmezsen
Allah'a yemin olsun ki ne ben, ne de arkadaşlarımdan biri deniz yolculuğuna
çıkıp senin ülkene ticaret yapmaya gelebilir!" dedi. Bunun üzerine Necâşî,
Cafer'e: "Sen konuş!" dedi ve Cafer şehadet kelimesini okuyup
konuşmaya başladı. Ben kelime-i şehadeti ilk o zaman duymuştum. Şöyle dedi: "Amcamın
oğlu doğru söylüyor. Ben de onun dini üzereyim." Bunun üzerine Amr bağırdı
ve: "Sus!" dedi. Öyle ki Necâşî hep Cafer'i dinledi ve sustu. Sonra
da: "Musa'ya gelen Cebrâîl mi O'na geliyor? İsa hakkında ne diyor?"
dedi. Cafer: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesdlem) İsa hakkında O
Allah'ın ruhu ve kelimesidir diyor" dedi. Sonra Necâşî yerden bir şey aldı
ve: "İsa'nın söyledikleri ile onun söyledikleri arasında hiçbir fark
yoktur. Eğer hükümranlığım olmasaydı size tâbi olurdum" dedi ve Amr'a
dönerek: "Senin ve arkadaşlarının bize gelip gelmemesi umurumda
değil" dedi. Cafer'e de: "Sen ve arkadaşların gidin. Benim
topraklarımda güvendesiniz. Kim sana vurursa onu Öldürürüm; kim sana söverse
ondan hakkını alırım" dedi. Sonra da kapıcısına şöyle dedi: "Bu adam
ne zaman
yanıma girmek için izin isterse ona izin
ver; ancak ailemin yanında olursam müstesna. Ailemin yanında olduğumda ona
durumu söyle; eğer kabul etmezse yine izin ver ve içeri al" dedi.
Sonra Amr şöyle
anlatmaya devam etti: Daha sonra ayrıldık. Ancak Cafer'le baş başa kalmaktan
daha çok arzuladığım bir şey yoktu. Bir defasında yolda karşılaştık, etrafta
kimseyi göremedim. Arkama baktım, kimseyi göremedim; sağıma soluma baktım,
kimseyi göremedim. Cafer'e yaklaşıp elinden tuttum ve: "Şunu bil ki ben de
Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve Resulü olduğuna
şahitlik ediyorum" dedim. Cafer: "Allah sana hidayet etsin. Bu
hidayetinde sabit kal" dedi. Sonra beni bıraktı ve gitti. Ben
arkadaşlarımın yanma döndüm; sanki başıma gelenleri görmüşlerdi. Beni alıp
üzerime bir parça kadife attılar; beni sanki hapsettiler, dışarıya bakmama
müsaade etmediler. Ben başımı bir bu yerden, bir diğer yerden çıkarıyordum, ta
ki onlardan kurtulduğumda üzerimde hiçbir şey yoktu. Habeş'li bir kadınla
karşılaştım ve onun örtüsünü aldım, onunla avretimi örttüm. O şöyle şöyle dedi,
ben de şöyle şöyle dedim. Sonra Cafer'in yanma geldim. Cafer: "Sana ne
oldu?" dedi. Ben: "Üzerimdeki her şey gitti, hiçbir şey kalmadı.
Üzerimde gördüğün bu örtü de Habeş'li bir kadına ait" dedim. Cafer
yürümeye başladı, ben de onunla birlikte yürüdüm. Hükümdarın kapısına gelince:
"Allah'ın hizbine izin ver" dedi. Kapıcı: "Hükümdar ailesiyle
beraber" dedi. Cafer: "Bana izin ver" dedi ve izin alıp içeri
girdi. Cafer, Necâşî'ye: "Amr bana tâbi olup dinime girdi" dedi.
Necâşî: "Asla!" dedi. Cafer: "Evet" dedi. Necâşî:
"Hayır" dedi. Cafer: "Evet" dedi. Necâşî: "Hayır"
dedi. Cafer: "Evet" dedi. Bunun üzerine Necâşî birisine: "Onunla
birlikte git; eğer dediğini yapmışsa söylediği her şeyi yaz" dedi. Adam:
"Olur" dedi ve söylediklerimin hepsini yazdı. Öyle ki hiçbir şeyi
bırakmadım; hatta bardakları bile yazdırdım. Mallarından dilediğim kadar
alsaydım, alabilirdim." {Ebü Ya'lâ) İsnadı hasendir, ancak Amr'ın İslam'a
girişinin Necâşî vasıtasıyla olduğu şeklindeki bu rivayet, meşhur rivayete
muhaliftir. [248]
Bu konuyla ilgili
olarak Şuarâ suresinde Zübeyir hadisi geçmişti. Oraya bakılabilir. [249]
4284. İkrime
b. Hâlid anlatıyor: Kureyş'ten bir grup Resûlullah'm (sallallahu aleyhi
veseUem) peygamberliğe mazhar olduğu sıralarda deniz yolculuğuna çıktılar.
Derken rüzgar onları denizdeki adalardan birine attı. Orada bir adam vardı.
"Kimlerdensiniz?" diye onlara sordu. Onlar: "Bizler Kureyş'ten
bir grubuz" dediler. Adam: "Kureyş ne demektir?" dedi. Onlar:
"Harem bölgesinin sakinleridir" dediler. Adam onları tanıyınca: "Siz
değil, biz oranın ehliyiz" dedi. Öğrendiler ki adam Cürhüm kabilesinden.
Adam şöyle dedi: "Neden Ecyad diye isimlendirildiğini biliyor musunuz?
Bizim atlarımız iyi atlardı; buna izafeten o isim verildi." Onlar:
"Aramızda peygamber olduğunu iddia eden bir adam çıktı" dediler ve
Resûlullah (sallallahu aleyhi veellem)'i anlattılar. Adam: "Ona tâbi
olunuz! Eğer içinde bulunduğum durum olmasaydı sizinle birlikte ben de ona
katılırdım" dedi. (el-Hâris) [250]
4285. Gâbir
b. Abdullah anlatıyor: Bir gün Kureyşliler, Hz. Peygamber
(sallaMıualeyhivesdlem) hakkında konuşmak için toplanıp şöyle dediler:
"İçinizde sihri, falcılığı ve şiiri en iyi bileniniz bakın bakalım kimdir?
Gitsin de birliğimizi dağıtan, işimizi darmadağın eden ve dinimizi eleştiren şu
adamla konuşsun! Bakalım ne cevap verecek?" Dediler ki: "Bize göre,
bu işe Utbe b. Ebî Rabîa'dan başka daha uygunu yoktur. Öyleyse ey Ebu'l-Velîd,
bu iş sana kaldı." Utbe kalktı, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem)
yanma gitti ve: "Ey Muhammedi Sen mi daha
hayırlısın, yoksa Abdullah mı?" diye sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) bu sual karşısında sükut etti. "Sen mi daha hayırlısın, yoksa
Abdülmuttalib mi?" Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bu sual
karşısında da sustu. "Eğer bunların senden daha iyi olduklarına
inanıyorsan, onlar bizim ilahlarımıza tapınışlardı. Yok eğer sen onlardan daha
hayırlı olduğunu ileri sürüyorsan, konuş da seni dinleyelim! Vallahi biz,
kavmine senden daha çok uğursuzluk getiren birini görmedik! Topluluğumuzu
böldün, işimizi dağıttın, dinimizi eleştirdin ve bizi Araplar içinde rezil
ettin. Öyle ki, Araplar arasında Kureyş içinde bir sihirbaz var! Kureyş içinde
bir kâhin var! sözleri dolaşıyor. Vallahi, biz şimdi, savaş narası gibi bir
şeyden başkasını beklemiyoruz. Ki o zaman kılıçlarla birbirimize girip
kendimizi tüketiriz. Beni dinle, sana birtakım şeyler teklif edeceğim. Ey adam!
Eğer şu getirdiğin şeyle mal istiyorsan, sana mal veririz, en zenginimiz
olursun. Eğer evlenmek istiyorsan Kureyş'in dilediğin kadınını seç, seni
Kureyş'in en güzel on kadınıyla evlendirelim" dedi. Resûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem) Utbe'ye, "Sözün bitti mi?" dedi. Utbe:
"Evet" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Secde suresini: "Bismillah" diyerek okumaya
başladı:
"Bismillahirrahmanirrahim.
Hâ Mim. Bu kitap, bilen, anlayan bir kavim için âyetleri (hükümleri, kıssaları
ve öğütleri) ayrı ayrı açıklanmış, gereğince hareket edenleri Cennetle
müjdeleyici, etmeyenleri uğrayacakları azapla korkutucu, Arapça bir Kur'ân
olmak üzere, Rahman ve Rahim olan Allah tarafından indirilmiştir. Öyle iken,
onların çoğu, bundan yüz çevirmiştir. Artık onlar, dinlemezler. (Peygambere)
Bizi davete edip durduğun şeye karşı kalplerimiz kapalıdır; kulaklarımızda
ağırlık, bizimle senin aranda da bir engel (dinde ihtilaf) vardır. Sen (dinin
üzere) istediğini yap, biz de yapacağız dediler."
Utbe şu âyete kadar
dinlemeye devam etti: "Onlar (Mekke kafirleri), yine bir Allah'a imandan
yüz çevirip, putlara tapmakta direnirlerse, onlara de ki: Âd ve Semud
kavimlerinin köklerini kazıyan kasırga gibi bir kasırga ile sizin de kökünüzün kazınabileceğim hatırlatırım [251] Bu
âyet okununca, Utbe, Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem): "Yeter,
yeter! Yanında bundan başka bir şey yok mu?" dedi. Resûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem): "Hayır" dedi. Utbe tekrar Kureyş'in yanma döndü.
Ona: "Ne oldu?" dediler. Utbe: "Şunu iyi bilin ki sizin onunla
konuşmak istediğiniz her şeyi ben onunla konuştum dedi. "Sana cevap verdi
mi?" dediler. Utbe: "Evet, bu Kabe'nin sahibine yemin olsun ki onun
söylediklerinden hiçbir şey anlamadım. Sadece Âd ve Semud kavminin yok edildiği
azabın başımıza gelmesinden kaçınmamızı söyledi" dedi. Kureyş'liler:
"Yazıklar olsun sana! Biri seninle Arapça konuşuyor; onun ne dediğini
anlamıyorsun!" dediler. Utbe: "Hayır, vallahi gerçekten öldürücü
azapla korkutulmaktan başka söylediklerinden bir şey anlamadım" dedi. (İbn Ebî Şeybe, Ebû Ya'lâ ve Abd
b. Humeyd} [252]
4286. Es'ad
b. Zürâre anlatıyor: Resûlullah (saüallalıu aleyhi vesellem) şunu anlattı:
"Göğe yükseltildiğimde incilerden yapılı bir sarayın yanına getirildim;
içinde altından parlayan bir yatak vardı. Bana vahyedildi ve bende üç hasletin
olduğu bildirildi: Sen, peygamberlerin efendisisin, muttakilerin imamısın,
alınları ve ayakları beyaz atlıların komutantsın denildi." {Ebû Ya'lâ) [253]
4287. Ümmü
Hâni anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir defasında sabahın
alacakaranlığında yanıma girdi ve oturdu. Ben yatağımın üzerindeydim.
Resûlullah (saEaUahu aleyhi vesellem) şöyle anlatmaya başladı: "Bu geceyi
Mescid-i Haram'da geçirdim. Cebrail yanıma gelerek beni Mescidin (Kabe'nin)
kapısının yanına götürdü. Kapıda beyaz bir hayvan gördüm. Merkepten yüksek,
katırdan alçak idi. Kulakları hareket ediyordu. Ona bindim. Bindiğim hayvan,
ayağını gözünün uzandığı yere kadar atıyordu. İnişe geçtiği zaman ön ayakları
uzuyor, arka ayakları kısalıyordu. Yükselişe geçtiği zaman arka ayakları
uzuyor, ön ayakları kısalıyordu. Cebrail benimle birlikteydi; fakat beni
geçmiyordu. Kudüs'teki Beyt-i Makdis'e varınca peygamberlerin hayvanlarını
bağladığı yere ben de onu bağladım. Sonra peygamberlerden bir grup göründü;
aralarında İbrahim, Musa ve İsa da vardı. Onlara namaz kıldırdım, onlarla
konuştum. Sonra bana içinde beyaz ve kırmızı meşrubat olan İki kap getirildi.
Ben beyaz meşrubatı içtim. Cebrail bana: "Sütü İçtin, şarabı bıraktın.
Eğer şarabı içseydin, ümmetin senden sonra mürted olurdu" dedi. Sonra ben
tekrar hayvanıma bindim ve Mescid-i Haram 'a gelip orada sabah namazını kıldım.
" Resûlullah (sallallahualeyhivesellem)'in bu sözleri üzerine Ümmü Hâni şöyle
dedi: "Ben, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in hırkasına yapıştım
ve: "Ey amcamın oğlu! Allah için bu bana anlattıklarını Kureyş'e anlatma; yoksa seni doğrulayanlar bile seni yalanlar"
dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
eliyle hırkasına vurdu
ve onu elimden
çekti ve karnına kadar yükseltti. Hatta
karın kıvrımlarını gördüm;
kağıtların katlandığı gibi katlanmışlardı. Bu esnada kalbinden bir
nur çıktı, nerede ise gözlerimi kör edecekti.
Hemen secdeye kapandım, başımı kaldırdığımda onun çıkmış olduğunu
gördüm. Cariyem Neb'a'ya: "Çabuk ona yetiş, ne dediğini ve kendisine ne
dendiğini öğrenip bana
haber ver" dedim.
Cariye geri döndüğünde bana
şöyle anlattı: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hatîm'de
Kureyş'ten bir grubun yanma gitti. Aralarında Mut'im b. Adiy, Amr b. Hişâm ve
Velîd b. el-Muğîre de vardı. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseüem) şöyle
dedi: "Ben yatsı namazını
bu Mescid'de kıldım. Sabah namazmı
da bu Mescid'de kıldım.
Bu iki vakit
arasında Beyt~i Makdis'e
gittim; peygamberlerden bir grupla karşılaştım, aralarında İbrahim, Musa
ve İsa da vardı. Onlara namaz kıldırdım ve onlarla konuştum." Amr b. Hişâm
(Ebû Cehil) alaylı bir şekilde: "O halde gördüğün peygamberleri bana
anlat" dedi. Resûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem): "Hz. İsa orta boyun üzerinde; fakat uzun olmayan,
göğüsleri geniş, kanı belirgin, kıvırcık saçlı, hafif kırmızı karışımlı beyaz
tenliydi. Sanki o Urve b. Mes'âd es-Sakafî'ye benziyordu. Musa ise iri kemikli,
uzun boylu, dişleri birbirinin üzerine geçmiş, dudağı çekik, diş etleri dışarı
çıkık ve sert çehreliydi. İbrahim ise Allah'a yemin olsun ki İnsanlar arasında
yaratılış olarak ve ahlak olarak bana en çok benzeyen kimseydi." Bunun üzerine
oradaki müşrikler gürültü yaparak kargaşa çıkardılar. Mut'im b. Adiy şöyle
dedi: "Bugüne kadarki işlerin kolay ve anlaşılır idi; ama bugünkü sözün
tamamen bunlara muhaliftir. Ben senin yalan söylediğine şahitlik ederim; çünkü
bizler Beyt-i Makdis'e gidip gelmek için develerimizi yoruyor, bir ayda gidip,
bir ayda geliyoruz. Sen ise bu kadar mesafeyi bir gecede gidip geldiğini
söylüyorsun. Lat ve Uzza'ya yemin olsun ki ne bu sözünü, ne de bundan önceki
sözlerini asla tasdik etmem." Mut'im b. Adiy'in zemzemin yanında bir
havuzu vardı. Abdulmuttalib bu havuzu ona vermişti. Mutim bu havuzu yıktı ve
Lat ile Uzza'ya yemin ederek o havuzdan kimseye bir damla su içirmeyeceğine
yemin etti. Bunun üzerine Ebû Bekir: "Ey Mut'im, kardeşinin oğluna
söylediğin şeyler ne kötüdür! Onu kötülükle karşılayıp söylediklerini yalanlıyorsun; ben
ise onun kesinlikle
doğru olduğuna şahitlik ederim" dedi. Bunun üzerine müşrikler:
"Ey Muhammed! O halde bize Beyt-i Makdis'i tarif et" dediler.
Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem) : "Ben geceleyin oraya girdim ve
oradan gece çıktım" dedi. Bunun üzerine Cebrail, Beyt-i Makdis'in suretini
kanatlan arasında getirerek Resûlullah a (sallallahu aleyhi vesellem) gösterdi.
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle demeye başladı: "Oranın kapısı şöyle, falan yerde, oranın
bir kapısı da şöyle, filan yerdedir.." Ebû Bekir de her söylediğine:
"Doğru söyledin" diyordu. Ümmü Hâni'nin
cariyesi Neb'a dedi ki: "O gün ben, Resûlullah'ın Ebû Bekir'e şöyle dediğini
işittim: "Ey Ebû
Bekir, ben seni
Sıddık diye isimlendirdim." Müşrikler:
"Ey Mut'im, bırak
da Beyt-i Makdis'den
gelen kervanımızı soralım" dediler ve: "Ey Muhammedi Bize
kervanımızdan haber ver" diye sordular.
Resûlullah: "Benfilan oğullarının kervanına Ravha'da rastladım, bir develerini kaybetmişlerdi. Onu aramaya çıktılar, ben
de onların kervanlarının yanına geldim,
kervanda kimse yoktu. Orada bir bardak su gördüm ve o sudan içtim. Onlar
geldiği zaman bunu onlara sorun" dedi. Müşrikler: "Tanrıya yemin olsun, işte bu bir işarettir" dediler.
Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) şöyle anlatmaya devam etti: "Sonra ben filan oğulları kervanının yanına
vardım;
onların develerinden biri benden
ürktü. Kırmızı bir deve de hemen çöktü. Üzerinde beyaz iplerle bağlı çuvallar vardı. Deve
İçindekileri kırdı mı kırmadı mı bilmiyorum. Bunu
da onlara sorun" buyurdu. Müşrikler: "İşte bu da bir alâmettir"
dediler. Sonra Resûlullah
(sallallahu aleyhi veseilem)
şöyle buyurdu: "Sonra Ten'im'de filan oğulları kervanına
rastladım; Önlerinde esmer bir deve vardı,
işte bakın şu tepeden çıkıp gelmek üzeredir. " Resûlullah'ın (sallallahu
aleyhi
veseilem) bu sözü üzerine Velîd b.
el-Muğîre: "İşte sihirbaz!" dedi. Fakat onlar gidip Resûlullah'ın (sallallu aleyhi veseilem) dediği
yere baktılar; işin Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem)'in dediği gibi olduğunu gördüler.
Buna rağmen onu sihirbazlıkla
suçladılar ve: "Velîd b. el-Muğîre'nin dediği şey doğru çıktı" dediler. Allah Teâlâ bunun üzerine: Sana gösterdiğimiz
rüyayı ve Kur'ân'da lanetlenmiş ağacı
insanların inanıp inanmadıklarını denemek için bir vesile yaptık. Biz onları bu şekilde korkutuyoruz; fakat
onları korkutmamız onların azgınlıklarını daha da artırmaktadır [254]
buyurdu. Râvi der ki: Ümmü Hâni'ye:
"Kur'ân'da geçen lanetli ağaç nedir?" diye sordum, şöyle cevap verdi: "O kimseler ki korkutulurlar; fakat
bu korkutma ancak onların küfür ve
azgınlıklarını artırır." (Ebû Yala) [255]
4288. İbn
Mes'ûd anlatıyor: Resûlullah'a (sallallahu aleyhi veseilem) Burak getirildi.
Cebrail'in arkasında ona bindi. Burak o ikisini götürdü. Bir dağa geldikleri
zaman arka ayakları yükseliyor, inecekleri zaman da ön ayakları yükseliyordu.
"Hayvan bizi kötü kokulu ve dar bir yerden geçirdi. Sonra bizi geniş ve
güzel kokulu bir yerden geçirdi. Cebrail: İlk yer cehennem yeridir, bu ise
cennet yeridir dedi." Resûlullah (sallallu aleyhi veseilem) şöyle
anlatmaya
devam etti:
"Ben namaz
kılmakta olan bir adamın yanından geçtim: "Ey Cebrail! Bu kimdir?"
diye sordum. Cebrâîl: "Bu, kardeşin İsa'dır" dedi. Sonra yürümeye
devam ettik. Arkamızdan bîr ses işittik. Derken bîr adamın yanına geldik. Adam:
"Ey Cebrâîl! Yanındaki kimdir?" diye sordu, Cebrâîl: "Bu,
kardeşin Muhammed'dir" dedi. Sonra: "Hoş geldin!" dedi ve
bereketle dua etti. Sonra da: "Ümmetin için kolaylık dile" dedi. Ben:
"Ey Cebrâîl! Bu kimdir?" diye sordum. Cebrâîl: "Bu, kardeşin
Musa'dır" dedi. Ben: "Onun bu kızgınlığı ve yüksek sesliliği
kimdendir?" dedim. Cebrâîl: "Rabbinedir" dedi. Ben: "Rabbine
mi?" diye sordum. Cebrâîl: "Evet, Allah Teâlâ onun bu kızgınlığını
bilmektedir" dedi. Sonra yürümeye devam ettik. Bazı parlayan lambalar
gördük. Ben: "Ey Cebrâîl! Bu nedir?" diye sordum. Cebrâîl: "Bu
baban İbrahim'in ağacıdır, ona yaklaşır mısın?" dedi. Ben: "Evet" dedim ve ona
yaklaştık. İbrahim bizi
güzellikle karşıladı ve bereketle dua etti. Sonra Beyti Makdis'e girdik.
Peygamberlerin hayvanlarım bağladığı halkaya hayvanı bağladı. Sonra Beyî-i
Makdis'in içine girdim ve peygamberlerle karsdaştım. Allah onlardan kimisinin
ismini söyledi, kimisini de söylemedi. Masa, İsa ve İbrahim, bu üçü hariç
onlara namaz kıldırdım. " (el-Hâris ve Ebû Ya'lâ) [256]
4289. Câbir
anlatıyor: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Medine'ye gelmeden
önce bizler Medine'de iki sene kaldık. Mescidler yapıp namaz kılıyorduk"
dedi. (İbn Ebî Şeybe) [257]
4290. Câbir
anlatıyor: Resûlullah (saMlahu aleyhi veseEem) (Akabe'de) Ensâr'ın
temsilcileriyle karşılaşınca onlara: "Beni barındıracak ve
koruyacaksınız" dedi. Onlar: "Biz bunu yaparsak bize ne var?"
diye sordular. Resûlullah: "Sizin için cennet var" buyurdu. (Ebû
Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ) Muhtasar ve sahih bir hadistir.
4291. İbn
İshâk anlatıyor: Sürâka, Resûlullah'ı (^allallahu aleyH vesilem) ve Ebû Bekir'i
aramaktan dönerken atının başına gelenleri ve onları aramada çektiği zorluğu
anlattı. Ebû Cehil, Sürâka'nm bu sözlerim işitince onun musluman olmasından
korktu. Bu konuda şu beyitleri söyledi:
"Ey Müdlic
oğulları! Muhammed'e yardım etme konusunda akılsız adamınız Sürâka nın aklı
gelinmiş!
Oakm ha, dikkat edin!
oizİn birliğinizi dağıtmasın. Yoksa izzet ve efendilikten sonra darmadağın
olursunuz.
Kabilenin akılsızı,
onun, hak şüphesinden kurtaracak bir açıklıkla hidayet kılavuzu olarak
geldiğini zannediyor!
Onun dediği nereden
hak olsun! O, hakim olabilecek açık bir hakkı getirmemiştir.
O sadece, garipçe
aramızdan ayrılıp bize kızarak Yesrib e gitmiştir. Doğduğu yere ne kadar da
uzak!
o kaçarak Yesrib e gitmeseydi, keskin
Hint kılıçları tepesine inecekti!"
Ancak Sürâka Ebû
Cehil'in bu sözlerine aldırmadı ve ona şu beyitlerle karşılık verdi:
ny Hakem m babası! oen
benim atımın ayaklan yere battığı zamanki ha/imi görmüş olsaydın, şaşırıp
kalırdın.
Ve hiç şüphe etmezdin
ki, Muhammed delil ve Dumanla bize gelmiş peygamberdir! Artık ona kim
dayanabilir ki!? bana yaraşan, Kureyş
kavmini ona saldırmaya kışkırtmak değil, onlara engel olmaktır. Ben iyice kanaat getirdim ki, onun duyurmak ve yaymak
İstediği şey, muhakkak, bir gün yerleşecek ve gelişecektir! Öyle ki, bütün halk ona karşı koymayı değil, uymayı ve
kendisiyle barışıklık içinde bulunmayı isteyecektir.
4292. Âişe,
(babası) Ebû Bekir'den naklen anlatıyor: "Müşriklerden bir adam,
Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) dönerek avretini gösterip işedi. Ben:
"Yâ Resûlallah! Adam bizi görmüyor mu?" diye sordum Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem): "Eğer bizi görseydi avretini bize
göstermezdi" dedi. Yani onlar mağarada iken müşrik kişi gelip oraya
bevletmiş ve içinde onların olduğunu fark etmemişti. (Ebû Ya'lâ)
4293. İbn
Cud'an der ki: "Hicret esnasında Resûlullah (sallallahu aleyhi
vffieUem)'in sahabeleri arasında en yaşlıları, Ebû Bekir es-Sıddık ile Sehi b.
Beyzâ idi." (İbn Ebî Ömer)
4294. Hasan
anlatıyor: Sürâka b. Malik el-Müdlicî bize şöyle anlattı: Kureyş, Resûlullah
(saMlahu aleyhi veseltem) ve Ebû Bekir'in başına kırk ukryye altın koydu. Ben
otururken bir adam yanıma geldi ve: "Kureyş'in başına odul koyduğu iki
kişi sana yakın olup falan yerdedirler" dedi. Ben hemen atımı hazırlayıp onların
peşine düştüm. Ben mızrağımı gizliyordum ki Kureyş'lilerden kimse ödülde bana
ortak olmasın. Ben onları görünce bbı Bekir- "Yâ Resûlallah! Birisi
peşimizden geliyor" dedi. Hz. Peygamber (saMahu aleyhi vellem) arkasını
döndü ve şöyle dua etti: "Ey AUalum! BİZİ dilediğin şekilde ondan koru'
dedi. Bunun üzerine ben düzlük ve kuru bir arazide
olmama rağmen atımın
ayaklan çamura battı. Ben de bir taşın üzerine düştüm. Bunun üzerine ben, atıma
böyle yapan kimseye: "Dua edin ki bundan kurtulayım" dedim ve ona
isyan etmemeye söz verdim. Bunun üzerine Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem) de
dua etti ve at kurtuldu. Resûlullah (saUallahu aleyhi vesellem): "Bizim
kuvvetli olduğumuz, ortaya çıkarsa yanımıza gel" dedi. Sürâka:
"Tamam" dedi. Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem): "BİZİ
insanlardan koru!" dedi. Sonra deniz tarafına düşen yoldan Medine'ye doğru
çıktı. Sürâka der ki: Ben, günün başlangıcında onu öldürmek için ararken, günün
sonunda onun koruyucusu olmuştum. Resûlullah bana: "Biz Medine'ye
yerleştikten sonra eğer bize gelmek İstersen gel" dedi. Nitekim Resûlullah
(saMahu aleyhi vesellem) Medine'ye geldi ve Bedir savaşını yaptı, müşriklere
galip geldi, etrafındakiler de müslüman oldu. Sürâka der ki: Resûlullah
(saUaMıu aleyhi vesellem)'in Hâlid b. el-Velîd'i Müdlic oğullarına bir orduyla
göndereceğini işitince Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem/in yanma vardım...
Sürâka bundan sonra Nisa suresi tefsirinde geçen hadisi anlattı. (Ibn Ebî Şeybe
Ve el-Hârİs) Bu hadisi Buharı,başka bir kanalla Surâka'dan rivayet etmiştir. Ancak
yukarıda orada geçmeyen ibareler vardır. [258]
4295. Kays
b. en-Nu'mân anlatıyor: Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem) Ebû Bekir'le
birlikte mağarada gizlendiği zaman koyun otlatan bir kölenin yanından geçtiler.
Ondan kendilerine süt vermesini isteyince köle: "Allah'a yemin olsun ki
süt veren koyunum yoktur; fakat şurada kışın hamile kalan ve süt vermeyen bir
keçi var, onun hiç sütü yoktur. Ancak vaktinden önce doğuracağa benziyor"
dedi. Resûlullah (sallalMıu aleyhi vesellem): "Sağıp sütünü bize
getir" dedi. Sonra Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem) onun bereketlenmesi
için dua etti. Bir tas sütü Ebû Bekir'e içirdi, sonra diğerini sağdı, onu da
çobana içirdi. Sonra tekrar koyunu sağdı ve kendisi içti. Köle: "Allah
aşkına, bana kim olduğunu söyle; çünkü senin gibi birisini hiç görmedim"
dedi. Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem): "Eğer sana kim olduğumu
söylersem bunu gizleyeceğine bana söz verir misin?" dedi. Köle:
"Evet" dedi. Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem): "Ben Allah'ın
Resulü Muhammed'im" dedi. Köle: "Kureyş'in dinden döndüğünü iddia
ettiği kimse sen misin?" dedi. Resûlullah: "Evet, onlar böyle
söylüyorlar" buyurdu. Köle: "Ama ben şahitlik ederim ki sen elbette
Allah'ın Resulüsün. Getirdiklerin kesinlikle haktır. Çünkü senin yaptığını
nebilerden başkası yapamaz" dedi. Sonra da "Ben de senin peşinden
geleceğim" dedi. Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem): "Hayır, şimdi
değil. Bizim galip geldiğimizi işitince o zaman gel!" dedi. Resûlullah
(saMahu aleyhi vesellem) ve arkadaşı mağaradan çıktıktan sonra köle de onları
izledi. (Ebû Yala) [259]
Bu konuyla ilgili
olarak Zühd Kitabının "Selefin Yaşamı" konusunda Amr b. Sürâka
kıssasını anlatan Âmir b. Rabîa hadisi geçmişti. Oraya bakınız.
4296. Ebû
Useyd Mâlik b. Rabîa, gözleri kör olduktan sonra şöyle dedi: "Eğer
gözlerim görseydi ve seninle Bedir'e gitseydik, sana meleklerin çıktığı yerleri
gösterirdim. Ben bundan ne şüphe eder, ne de bununla övünürüm." (İshâk} [260]
4297. Âmir
b. Rabîa şöyle dedi: "Bedir savaşı, Ramazan'm on yedinci günü Pazartesi
sabahı idi." (Müsedded) [261]
4298.
Abdullah b. Mes'ûd anlatıyor: Bedir günü Ebû Cehil'in yanma yaklaşıp ona
vurdum. Allah da onu öldürdü. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi veselkm)'in
yanma geldim ve bunu ona anlattım. Akıl b. Ebî Tâlib'in Resûlullah (sallallahu
aleyhi vesel!em)'in yanında esir olduğunu gördüm. "Onu sen mi
öldürdün?" dedi. Ben: Evet" dedim. Akîl: "Hayır yalan
söyledin" dedi.
Ben: "Ey Allah'ın
düşmanı! Beni yalanlıyor musun?" dedim. Akîl: "Onun vücudunda ne
gördün" dedi. Ben: Onun baldırında deveninki gibi bir halka gördüm"
dedim. Akîl: "Doğru söyledin! İşte o gördüğün halka Ebû Cehil'in
baldırında çıkan çıbanın dağlanma iziydi" dedi. (İshâk)
Abdullah (b. Mes'ûd)
dedi ki: Ebû Cehil o sırada şöyle diyordu:
Peş peşe gelen savaş
benden intikam alamaz. Ben sekizini tamamlamış deve gibiyımdir. Anam beni bugün
iğin doğurdu.
Ben derim ki: Ebû
Cehil hikayesini Ebû Dâvud ve başkaları rivayet etmiştir. O rivayeti Ebû
Ubeyde, buradaki son kısmı olmaksızın babasından nakleder. Bu isnâd zayıfta. [262]
4299. Ebû
Ubeyde b. Abdullah, babasından (İbn Mes'ûd'dan) naklediyor:
"Karşılaştığınız zaman onları sizin gözlerinize az gösteriyor, sizi de
onların gözlerinde azaltıyordu ki yapılması gereken bir işi yerine getirsin.
İşte işler hep Allah'a döndürülecektir. [263] Ebû
Ubeyde bu âyet hakkında şöyle dedi: "Bedir savaşında müşrikler gözümüzde
öyle azaldılar ki ben yanımdakine: "Onlar yetmiş kişi var mıdırlar?"
diye sordum. O da: "Herhalde yüz vardırlar" diyordu. Tâ ki onlardan
bir adamı esir aldık ve ona kaç kişi olduklarını sorduk, o: "Bin
kişiydik" dedi. (İshâk) [264]
Ben derim ki: Eğer Ebû
Ubeyde bunu babasından duymuş ise o isnâd sahihtir. Ancak babasından duyup
duymadığı ihtilaflıdır.
4300. İbn
Abbâs anlatıyor: Başlangıçta mü'minlere bir kişinin on kişiyle savaşması farz
kılındı. Fakat bu, kendilerine zor ve ağır gelince Allah Teâlâ bir kişinin iki
kişiyle savaşmasını farz kıldı. Bu konuda Allah Teâlâ: "Ey peygamber!
Mü'ırrinleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabreden yirmi kişi olursa, ikiyüz
kafiri yenerler. Sizden yüz kişi olursa kafirlerden bin kişiyi yenerler. Çünkü
kafirler anlamaz bir topluluktur [265]
âyetini indirdi. Sonra: "Eğer Allah'tan yanılma ile verilen hükümlerden
dolayı azap etmemek hakkında bir yazı geçmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden
dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu. [266]
Âyette geçen "..aldığınız fidyeden dolayı..." ifadesi Bedir'deki
ganimetleri ifade eder. Sonra şu âyet nazil oldu: "Ey Peygamber!
Elinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah sizin kalplerinizde bir hayır bulursa,
sizden alınandan daha hayırlısını size verir ve günahlarınızı bağışlar. Çünkü
Allah bağışlayıcıdır. [267]
Abbâs der ki: "Allah'a yemin olsun ki bu âyet benim hakkımda nazil oldu.
Ben, Resûlullah müslüman olduğumu bildirdiğimde ondan, beraberimde getirdiğim
yirmi ukiyyeyi benîm hesabıma geçmesini istedim. Resûlullah (salkMıu aleyhi
vesellem) ona karşılık bana yirmi köle verdi. Hepsi de elindeki mallarla
ticaret yapan kimselerdi. Bununla beraber Allah'tan mağfiret diliyorum."
(İshâk) İsnadı sahihtir. [268]
4301. Cübeyr
b. Mut'ım der ki: İnsanlar siyah örtüler gibi Bedir'de Çarpışırken, kâfirler
yenilmeden önce, gökten siyah karıncalar gibi inen kimseler gördüm. Onların melek olduğundan asla şüphe
etmedim. Müşriklerin yenilgisi hemen peşlerinden geldi. (İshâk) Eğer İshâk b.
Yesâr bu hadisi Cübeyr'den duymuş ise hadisin isnadı hasendir. [269]
4302. Zeyd
b. Ali anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhivesellem)'in Bedir günü parolası
"Yâ Mansûr emit (ey yardım edilen öldür)" idi. (el-Hârİs) [270]
4303.
el-Misver b. Mahrame der ki: Abdurrahman b. Avfa: "Ey dayı! Bedir günü
hikayenizi bana anlat" dedim. Abdurrahman şöyle dedi: "Âl-i İmrân
suresi 120. âyetten sonrasını oku, bizim hikayemiz orada anlatılmaktadır.
"Hani sen sabah erkenden mü'minleri savaş mevzilerine yerleştirmek için
ailenden ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işiten ve bilendir. O zaman içinizden iki
takım bozulmaya yüz tutmuştu. [271] Bu
âyette geçen iki takım, müşriklerden eman dileyenlerdir.
"And olsun ki siz
ölümle karşılaşmadan önce onu arzuluyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp
duruyorsunuz." [272]
âyetinden "Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size
olan vaadini yerine getirmiştir [273]
âyetine kadar bu konu anlatılır. (Ebû Ya'lâ) [274]
4304. Hz.
Ali şöyle dedi: "Resûhlllah (sallallahu aleyhi vesellem) Bedir günü
kuyunun suyunu (taş ve toprakla) gömmemi ve bulandırmamı emretti." (Ebû
Ya'lâ) [275]
4305. Ali b.
Ebî Tâlib der ki: Ben, Bedir'de kuyunun başında durmuş kova ile su çekiyordum.
Bu arada şiddetli bir rüzgar geldi, ondan sonra tekrar başka bir şekilde
kendinden önceki rüzgardan daha şiddetli bir rüzgar geldi, sonra üçüncü defa
aynı şekilde şiddetli bir rüzgar esti. Birincisi Mîkâîl (aleyhisselâm) idi; bin
melekle gelip Resûlullah'm (saMahu aleyhi vesellem) sağma kondu. İkincisi
İsrafil (aleyhisselâm) idi; bin melekle Resûlullah (sallaöahu aleyhi
veseUem)'in soluna geldi. Üçüncüsü Cebrâîl (aleyhisselâm) idi; o da bin melekle
geldi. Ebû Bekir, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) sağında, ben ise
soîundaydım. Allah Teâlâ, kafirleri mağlup edince Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) beni atının üzerine bindirdi. Ben, ata binince atın boynuna doğru
Allah'a dua ettim;
beni savaşta sabit kıldı. Mızrağımla Öyle imseler
yaraladım ki kan, koltuk altlarıma kadar ulaştı. (Ebû Ya'lâ) [276]
4306. Câbir
anlatıyor: Bizler, Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte Bedir
savaşında namaz kılıyorduk. Hz. Peygamber (sallaMıu aleyhi vesellem) namazında
gülümsedi. Namaz bittikten sonra biz: "Yâ Resûlallah! Namazda
gülümsediğini gördük" dedik. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):
"Yanımdan Mîkâîl geçti, kanatlarının üzerinde toz-toprak vardı. O,
müşrikleri aramaktan dönüyordu. Bana güldü, ben de ona tebessüm ettim"
dedi. (Ebû Ya'lâ) [277]
4307.
Abdulmüheymin b. Abbâs der ki: Bize babam kendi babasından nakletti. Dedi ki:
Sa'd, Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte Bedir savaşma çıktı.
Ravhâ denilen yere varınca vefat etti. Son deminde devesini, yükünü ve üç vesak
arpayı Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) bağışladığını yazan bir vasiyet
bıraktı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bunu kabul etti, sonra bunu
onun çocuklarına verdi ve Bedir ganimetlerinden onlara bir pay ayırdı. (el-Hâris) [278]
4308. Cafer
b. Muhammed, babasından naklediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi veseîlem) Bedir
günü Cafer b. Ebî Tâlib'e de ganimetlerden bir pay ayırdı. (el-Hâris) [279]
Bu konuyla ilgili
olarak Mümtehine suresi tefsirinde Hâtıb hadisi geçmişti.
4309.
Şa'bî anlatıyor: Bedir
günü Ukbe b.
Ebî Mııayt esir
alındı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona: "Elbette seni
öldüreceğim" dedi. Ukbe: "Kureyş'liler arasından beni mi
öldüreceksin?" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesdlem): "Evet" dedi. Sonra ashabına döndü
ve: "Bu adam ben Mescid'de
(Kabe'de) namaz, kılarken secdeye vardığımda yanıma geldi ve boynumun üstüne
bastı. Allah'a yemin olsun ki gözlerimin çıkacağını zannedinceye kadar ayağını
kaldırmadı. Sonra devenin işkembesini getirdi ve üzerime attı. Ta ki kızım Fatıma
geldi ve o
pislikleri başımdan kaldırdı" dedi.
Sonra da öldürülmesini emretti,
öldürüldü. {el-Hâris) [280]
4310. İbn
Şîrîn der ki: "Bedir'de Ebû Cehil'e Afrâ'nın iki oğlu darbe indirdi ve öldürülüşünü İbn Mes'ûd tamamladı."
(Müsedded)
4311. İbn Abbâs anlatıyor: Bizler,
Resûlullah (saUallahu aleyhi
vesellem)'in yanında toplandık. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bizimle
birlikte Ay'ın açık olduğu bir gecede Bakîu'l-Garkad denilen yere kadar yürüdü. "Allah'ın adıyla yürüyünüz. Ey Allahım!
Onlara yardım et" dedi ve evine döndü. Bizler Ka'b b. el-Eşref in
korunduğu yere kadar geldik. Ebû Naile, Ka'b b. el-Eşref e seslendi. Ebû Naile
daha yeni evlenmişti. Ka'b onun yanma geldi; fakat karısı ona: "Sen düşman
sahibi birisin. Düşman sahibi de böyle bir saatte kesinlikle aşağı inip dışarı
çıkmaz" dedi. Ka'b: "Hayır, bana seslenen Ebû Naile'dir. Allah'a
yemin olsun ki eğer o beni uyuyor görse, beni kaldırmaz ve rahatsız etmez"
dedi. Kadın: "Allah'a yemin olsun ki onun sesinde bir
kötülük hissediyorum" dedi. Ka'b:
"Eğer genç er
meydanına çağırılırsa oradan kaçmaz. İtaat eder" dedi ve onların yanma
geldi. Sonra bir saat kadar konuştular
ve el-Acûz mahallesine kadar yürüyerek: "Bu gecemizde orada sohbet
etsek" dediler. Ka'b: "Olur" dedi. Oraya doğru yola çıktılar.
... Elini başının arkasına kadar götürdü ve: "Bu gece kadar güzel kokulu
bir gece görmedim" dedi. Sonra tekrar bir saat kadar yürüdüler ve aynı
yere döndüler. Ka'b kendinden emin idi. Sonra birisi tekrar elini başına
götürdü ve Ka'b'm saçından tutup: "Vurun Allah düşmanına!" dedi.
Bunun üzerine kılıçlar Ka'b'm başında parlamaya başladı. Allah'ın düşmanı öyle
bağırdı ki bütün kaledekiler ateş yaktılar. Haris bir ayağından yaralanmıştı,
Muhammed b. Mesleme
der ki: "Kılıçların fayda vermediğini görünce yanımdaki hançeri çıkardım,
onu Ka'b'm gömleğinin altından karnına soktum ve iyice üstüne abandım. Hançer
derin gittiği için Ka'b yere düştü. Bizler de yola çıktık. Resûlullah
(sallallahu aleyHvesellem)'in yanma dönüyorduk. Benû Umeyye topraklarını
geçtik. Sonra Kureyza topraklarına geldik. Kureyza'yı geçip Buas'a vardık.
Urayd taşlığına vardığımızda yaralı olan Haris daha fazla yürüyemeyerek geride
kaldı. Haris yavaş yürüyor ve kanı akıyordu. Sonra onu taşıyıp Resûlullah
(sallallahu aleyhi vese]lem)'in yanma geldik, gecenin sonunda oraya ulaşmıştık.
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellera) namaz kılıyordu. Namazı bitirince
yanımıza geldi. Ona Allah'ın düşmanını öldürdüğümüzü haber verdik. Resûlullah
(sallallahu aleyhi veseHem), Hâris'in yarasına tükürüğünü sürdü. Onu evine
götürdük. Artık herkes devesinin yanma
gitmişti. Sabahladığımız zaman yahudiler bizim Allah düşmanı Kab'a yaptığımızı
işitip korktular. Resûlullah (sallaUahu aleyhi veseüem): "Yahudilerin
erkeklerinden kimi bulursanız öldürün" buyurdu. Bunun üzerine Muhayyisa b.
Mes'ûd, yahudi tüccarlarından İbn Senine adında bir adamın üzerine sıçradı,
-Yahudi tüccar müslümanlarla alışveriş yaparken- onu öldürdü. Bunun üzerine
Huveyyisa b. Mes'ûd -ki o gün henüz müşrikti ve yahudiden daha yaşlı idi- ona
vurarak şöyle dedi: "Ey Allah'ın düşmanı! Sen onu öldürdün ha! Allah'a
yemin olsun ki senin karnındaki nice yağ onun maundandır." Muhayyisa ise:
"Allah'a yemin olsun ki bana öyle bir öldürme emri verdi ki seni de
öldürmemi emretse senin de boynunu vururdum" dedi. Huveyyisa:
"Gerçekten Allah için söyle, eğer Muhammed beni Öldürmeni emretse öldürür
müsün?" dedi. Muhayyisa: "Evet" dedi. Huveyyisa: "Allah'a
yemin olsun ki seni bu hale ulaştıran din müthiş bir dindir" dedi. İşte
Huveyyisa'nm müslüman oluşu kardeşinin bu sözünden dolayı idi. Muhayyisa bu
konuda bir de şiir söylemiştir. (İshâk} [281]
Bu hadisin isnadı
hasen ve muttasıldır. İmam Ahmed sadece "Allahım, onlara yardım et"
bölümüne kadar hadisi rivayet etmiştir. Onun isnadı merfû ve muttasılda.
İkincisi de müdrec'dir. Ancak Sahth'de geçen, Câbir'den Amr'ın rivayet ettiği
hadis, onu destekler niteliktedir.
4312. İkrime
anlatıyor: Karısı, Ka'b b. el-Eşref e: "Ben, kan kokan bir ses
işitiyorum" demiş, Ka'b ise: "O Ebû Naile'dir. O, benim kardeşimdir.
Eğer beni uyur görürse beni uyandırmaz ve beni rahatsız etmez. İzzet sahibi bir
kimse kavgaya çağırıldığı zaman kaçmaz, icabet eder" dedi. Ebû Naile ile
birlikte olan kimseler şunlardı: Muhammed b. Mesleme, Abbâd b. Bişr, el-Hâris
b. Muâz, Ebû Abs b. Cebr. (el-Humeydî ve İshâk) [282]
4313. Zübeyr
anlatıyor: Allah'a yemin olsun ki ben o gün kadınların halhal seslerini ve
feryatlarım İşitiyordum. O zaman kafirler mağlup olmuşlardı. Kadınlar
alacakları bir şey bulamıyorlardı. Onların hepsini ölü sayıyor ve kimsenin döneceğini
hesaplamıyorduk. Sancağı taşıyanlar yaralanmış; fakat Savâb denilen Habeş'li
bir kölenin yanında durmuşlar, direniyorlardı. Sonra Savâb da öldürüldü ve
sancağı attı. Hiç kimse sancağa yaklaşamıyordu. Sonra Amre binti Alkame
el-Hârisiyye sıçradı ve sancağı kaldırdı. İnsanlar tekrar onun etrafında
toplanmaya başladılar.
Zübeyr anlatmaya devam
ediyor: İşte biz bu halde kafirlere üstünken ve onlara galipken okçuların Resûlullah'ın (salkülahn aleyhi vesellem)
emrine muhalefet etmeleri ve yerlerini bırakıp ganimet toplamaya başlamaları
üzerine müşriklerin atlıları bize tekrar saldırdı ve bizi mahvetti. Yenilmiş
kimseler tekrar saldırıya geçtiler. Şeytan kılığında birisi yüksek sesle:
"İşte Muhammed öldürüldü!" dedi. Bunun üzerine insanlar paniğe
kapıldılar ve üç bölüğe ayrıldılar. Kimisi yaralı, kimisi ölü, kimisi de
yenilgiye uğramıştı. Savaş doruğa çıkmıştı. Okçular kendi aralarında ihtilaf
etmişler. Bazıları: "Bakınız, insanlar ganimet toplamaya başladılar.
Müşrikler yenildiler, müslümanlar ganimetleri topluyorlar. Daha ne
bekliyorsunuz?" dediler. Diğer bir kısmı: "Resûlullah (saüaUahu
aleyhi veseUem) size, müslümanlarm üzerinde leş kargaları görseniz dahi
kesinlikle yerlerinizden ayrılmamanızı emretti. Resûlullah'ın (sallallahu
aleyhi vesellem) emrine itaat edin" dediler. Fakat okçular bu konuda
tartıştılar ve çekiştiler. Birinci grup yerlerini bırakıp askerlere iltihak
edince okçular bölündü ve yerlerini terketti. İşte bunu gören müşrik atlıları
tekrar saldırıya geçti. (İshâk) Bu hadisin isnadı sahihtir. Sahîh'teki Berâ
hadisi bunu destekler mahiyettedir.
4314. Aynı
isnâdla Zübeyr şunu anlatıyor: "Allah'a yemin olsun ki uykunun beni
bürüdüğü esnada İbn Kuşeyr'in sözlerini işitiyordum. Bunu rüyada işitiyor
gibiydim." Sonra: "İki topluluğun karşılaştığı gün içinizden yüz
çevirip gidenleri yaptıkları bazı işlerden dolayı şeytan yoldan kaydırmak
istemişti; ama yine de Allah onları affetti. Şüphesiz Allah bağışlayandır,
halimdir [283] âyetini okudu.
İnsanların geri döndüğü an Osman b. Affan, Sa'd b. Osman ez-Zurakî ve kardeşi
Ukbe b. Osman da geri dönmüşlerdi. Nihayet Medine'nin vadisinde Hâcib denen bir
dağa gidip orada üç gün kaldılar. Onlar ResûluUah {sallallahu aleyhi
vesellem)'e döndükleri zaman onun şöyle dediğini iddia ettiler: "And olsun
siz oraya korumasız olarak gittiniz."
Sonra Allah Teâlâ:
"Ey inananlar! İnkar edenler gibi, yeryüzünde sefere ya da savaşa çıkan
gazi kardeşleri için eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezler veya vurulmazlardı
diyenler gibi olmayın. Allah onların bu düşünce ve sözlerini kalplerinde dert
yapar. Yaşatan da öldüren de Allah'tır. Allah elbette yaptıklarınızı
görmektedir. [284] âyetini nazil etti.
Ayette geçen
"...inkar edenler gibi olmayın..." ifadesinden kasıt, münafıklardır.
Âyette geçen: "İki topluluğun karşılaştığı gün sizin başınıza gelen ancak
Allah'ın izniyle olmuştur ki o, inananları denesin -yani ortaya çıkarsın- ve
münafıkları da bilsin, -yani ortaya çıkarsın. Abdullah b. Ubey ve
beraberindekileri, onlarla birlikte Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in
düşmanına yürüdüğü esnada geri dönmelerini mü'minler de bilsin- Onlara Allah yolunda savaşmaya gelin veya savunun dendiği
zaman, Eger biz savaşmayı bilseydik sizinle birlikte gelirdik derler, -bunu
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in ashabı Uhud'da düşmanla karşılaşmaya
gittiği zaman onlara söylemişlerdi. Fakat onlar sahabenin bu sözüne kulak
asmamışlar ve onlardan ayrılmışlardı. Sahabeler: "Sizler bizi bırakıp
düşmanımıza mı teslim ediyorsunuz" dediler. Münafıklar: "Biz savaşın
olacağını tahmin etmiyoruz. Eğer savaşın olacağını tahmin etseydik size tâbi
olur ve sizinle beraber gelirdik" dediler-. İşte onlar, o gün imandan daha
çok küfre yakındılar. Kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlar. Allah
onların gizlediklerini en iyi bilendir. 0 kimseler ki kardeşleri hakkında Eğer
bize itaat etselerdi ve sözlerimizi dinleselerdi öldürülmezlerdi dediler. De
ki: Eğer doğru söylüyorsanız ölümü başınızdan savın bakalım.[285]
(İshâk) [286]
4315. Zübeyr
anlatıyor: Uhud günü beni Resûlullah'la (sallallahualeyhivesellem) birlikte görecektin!
O zaman korkumuz şiddetli idi. Allah Teâlâ bize bir uyku gönderdi. Her
birimizin çenesi göğsüne yapışmış şekilde idi. Allah'a yemin olsun ki Muattib
b. Kuşeyr'in sözlerini hayal gibi işitiyorum. "Eğer elimizde bir şey
olsaydı burada öldürülmezdik" diyordu. Ben onun bu sözlerini ezberledim.
Sonra Allah Teâlâ bu konuda şu âyetleri indirdi: "Sonra o üzüntünün
ardından size bir güven ve bir kısmınızı bürüyen bir uyku indirdi. Bir kısmınız
da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allah'a.karşı Cahiliye zannı gibi
haksız bir zanda bulunuyorlar ve elimizde bir şey olsaydı burada öldürülmezdik
diyorlardı. [287] Fakat Allah Teâlâ, İbn Kuşeyr'in bu sözlerine karşılık şöyle cevap verdi:
"Eğer evlerinizde dahi olsaydınız öldürülmesi takdir edilmiş olanlar
mutlaka yatacakları yerde dahi vurulup öldürülürlerdi. Allah göğüslerinizdekini
denemek, kalplerinizdekini açığa çıkarmak için bunları başınıza getirdi. Allah
göğüslerinizdekini en iyi bilendir.[288]
(İshâk) [289]
4316. Zübeyr
b. el-Avvâm anlatıyor: Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte Uhud
dağına doğru çıkiyorduk... Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hz. Ali'den
kendisine su getirmesini istedi. Ali ona deriden yapılı bir kap içerisinde su
getirdi. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem) suyu içmek isteyince suyun
koktuğunu hissetti ve tiksindi. O suyla yüzüne bulaşmış kanları yıkadı. Şöyle
dedi: "Resûlullah'in yüzünü kanatan kimselere Allah'ın gazabı
şiddetlidir." O zaman Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yüzünü
Utbe b. Ebî Vakkâs kanatmıştı. (İshâk) [290]
4317. Amr b.
Yahya el-Mâzinî der ki: Uhud günü Resûlullah'm {sallallahu aleyhi vesellem)
yüzü yaralandı, ön taraftaki dişi kırıldı. Hz. Ali geldi ve Resûlullah'm
{saUallahu aleyhi vesellem) üzerine kapanıp ağlamaya başladı. Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) ona: "Bana su getir!" dedi. Ali taştan
yapılmış bir kapla Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) su getirdi. Onu
ağzına yaklaştırınca Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) tiksindi, içmedi.
O suyla yüzündeki kanları yıkadı. Şöyle diyordu: "Peygamberlerinin yüzünü
yaralayan kimselere karşı Allah'ın gazabı şiddetlidir." Sonra şöyle dedi:
"Bakın bakalım, Sa'd b. er-Rabi ne yaptı? Onun on iki oku yerine İsabet
ettirdiğine şahit oldum." Bunun üzerine Resûlullah'm (sallallahu aleyhi
vesellem) gönderdiği kimse Sa'd'm yanma geldi ve: "Resûlullah senin ne
yaptığına bakmam için beni gönderdi" dedi. Sa'd: "Benden Resûlullah'a
(sallallahu aleyhi vesellem) selâm söyle ve ona son nefeste olduğumu haber ver.
Benden kavmine selâm söyle ve onlara: Eğer Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) vefat ederse, gözümüz kıpırdadıkça hiçbirimizin Allah'a karşı
söyleyeceği bir özrü olamaz" dedi. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) eline bir kılıç aldı ve: "Bu kılıcın hakkını kim verir?" dedi.
Ben: "Yâ Resûlallah! O kılıcı ben alırım" dedim. Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) benden yüz çevirince ben: "Herhalde
Resûlullah (sallallahu aîeyhi vesellem) bendeki bir kötülükten dolayı benden
yüz çevirdi" dedim. Sonra Resûlullah
(sallalIahualeyhiveseEem) tekrar: "Kim bu kıhcı hakkı ile alır?"
dedi. Ben tekrar: "Ben alırım" dediğim halde Resûlullah
(salialiahualeyhivesellem) benden yüz çevirdi. Üçüncü defa tekrarladığında, Ebû
Dücâne: "Ya Resûlallah! Bükülünceye kadar savaşmak üzere o kılıcı ben
alırım" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) kılıcı ona verdi.
Zübeyr der ki: Ebû Dücane'nin ne yaptığına bakmak için onun peşinden gittim.
Müşriklerden kimin yanına varsa onu öldürüyordu. Sonra savaşa dalmış bir adamın
yanma geldi ve onu da öldürdü. Sonra bir kadının yanma geldi. Kadın,
savaşanlara şöyle diyordu:
Karği koyarsanız
sizinle kucaklaştı; yastıkları yayarız. Dönüp kaçarsanız da sizden ayrılırız,
nem de kavuşması olmayan bir ayrılıkla...
Ebû Dücâne ona da
vurmak için kılıcı kaldırdı; ancak daha sonra vazgeçti. Ben: "Ey Ebû
Dücâne! Sen şöyle şöyle yaptın. Nihayet kadının yanma vardın, ona kılıcı
kaldırdın; ancak sonra vazgeçtin" dedim. Ebû Dücâne: Resûlullah'm
(sallallahu aleyhi vesellem) kılıcını onun kanma bulaştırmamakla bu kılıca
değer verdim" cevabını verdi. (İshâk) [291]
4318. Zührî
şöyle dedi: Şeytan Uhud günü: "İşte Muhammed öldürüldü" diye bağırdı.
Ka'b b. Mâlik der ki: Bu sözden sonra miğferin altından gözlerini görerek
Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem)'i tanıyan ilk kimse ben oldum. Avazım çıktığı
kadar: "İşte Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) burada!" diye
bağırdım. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) eliyle bana işaret
ederek susmamı istedi. Allah Teâlâ bunun üzerine: "Muhammed ancak bir
elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse
sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim geriye dönerse Allah'a hiç bir zarar
veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır [292]
âyetini indirdi. (İshâk) Bu hadisin ravileri güvenilir kimselerdir. Ancak
mürsel
yahut mu dal bir hadistir. [293]
4319. Ebû
Humeyd es-Sâidî anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Uhud günü
yola çıktı. Veda tepesine kadar geldiğinde arkasından bir bölüğün kendisini
terk ettiğini gördüm. "Dönenler kimlerdir?" diye sordu. Sahabeler:
"Abdullah b. Ubey b. Selûl ve beraberindeki Kaynuka oğulları
yahudileridir" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):
"Onlar İslam'a girmişler miydi?" diye sordu. Onlar: "Hayır,
onlar dinleri üzereler" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):
"Onlara söyle; geri dönsünler! Çünkü biz müşriklere karşı müşriklerden
yardım istemeyiz!" dedi. (İshâk} [294]
4320. Âmir
b. Sa'd, babasından naklediyor: "Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem)
Uhud günü gördüğümde üzerinde iki zırh vardı. Şöyle diyordu: "Keşke ben de
Uhud dağının eteğinde ashabımla birlikte şehid edilenlerden olsaydım."
(el-Hâris) [295]
4321.
Teymoğullan'ndan Muâz adında biri, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) Uhud günü iki zırh giydiğini söyledi. (Ebû
Ya'lâ) [296]
4322. Ebû
Useyd anlatıyor: Ben, Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte
Hamza'nın kabrinin basındaydım. Elbisesi başa çekilince ayakları açılıyor,
ayaklarına çekilince başı açılıyordu. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi
vesellem): "Elbisesini başının üzerine çekin, ayaklarını da üzerlik
ağacının yapraklarıyla örtün" dedi." (Ibn Ebî Şeybe) [297]
4323.
İkrinıe anlatıyor: Hz. AH bana şöyle dedi: "İnsanlar Uhud günü Allah'ın
Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) etrafından dağılınca ölülere baktım;
aralarında Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) göremedim. Ben: Allah'a
yemin olsun ki kesinlikle Resûluliah (sallallahu aleyhi vesellem) savaş
meydanından kaçmaz ve onu ölülerin arasında da göremiyorum. Öyleyse Resûluliah
(sallallahu aleyhi vesellemj'in sözünü tutmadığımızdan Allah'ın bize kızıp
gazap etti ve peygamberini kendisine kaldırdı dedim. Artık benim için ölünceye
kadar savaşmaktan daha hayırlı bir şey yoktur dedim ve kılıcımın kınını kırdım.
Sonra kafirlere
saldırdım. Daha sonra baktım ki Resûluliah (sallallahu aleyhi vesellem)
ashabının arasında." (Ebû Ya'lâ) [298]
4324. Cebr
b. Atîk'in kölesi Ukbe anlatıyor: Ben, efendilerimle Uhud savaşma katıldım ve
müşriklerden birini devirdim. Onu öldürdüğümde şöyle dedim: "Bu da benden
olsun! Ben İranlı biriyim." Bu sözüm Resûlullah'a (sallallahu aleyhi
vesellem) ulaşınca şöyle dedi: "Şöyle deseydin ya: Bu da benden! Ben
Ensar'dan bir kişiyim. Çünkü bir kavinin
azatlı, kölesi o kavimden saydır.." (Ebû Ya'lâ) [299]
Hasan b. Süfyân,
senediyle Ukbe b. Abdurrahman kanalıyla babasından: "Allah'ın Resulü
(sallallahu aleyhi vesellem) ile Uhud savaşında bulundum..." diye başlayan
hadisi nakletti. Bu durumda Ebû Nuaym ile Seleme b. Nâfi'nin, Abdurrahman b.
Ukbe'yi sahabe içinde vermeleri icab ederdi. Bunun aslı yoktur. Allah en
doğrusunu bilir.
4325. Ka'b
b. Mâlik anlatıyor: ResûluUah (sallallahualeyhivesellem) Uhud günü: "Kim,
Hamza'mn şehit edilişini gördü?" diye sordu. Teçhizatı olmayan bir adam:
"Ben onun şehit edilişini gördüm" dedi. Allah'ın Resulü (sallallahu
aleyhi vesellem): "O halde bizi onun yanına götür" dedi. Hz.
Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) o adamla birlikte Hamza'mn yanma gidip
onun başında durdu. Adam, Hamza'mn karnının yarıldığmı ve uzuvlarının
kesildiğini görünce: "Yâ Resûlallah! Hamza'ya müsle yapılmış" dedi.
ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem) ona bakmayı hoş görmedi ve ölülerin
arasında durup şöyle dedi: "Bu kimselerin şehit olduğuna ben şahidim.
Onları kanlarıyla birlikte defnediniz. Çünkü Allah için açılan yara, kıyamet
günü içinden kan aktığı halde gelir. Rengi kan rengi, kokusu da misk kokusu
gibidir. En çok Kur 'ân'ı bileni Önce kabre koyun, sonra diğerlerini. "
(Ibn Ebî Şeybe)
4326. Sehl
b. Huneyf anlatıyor: Uhud günü Hz. Ali kılıcıyla birlikte Hz. Fâtıma'mn yanma
geldi ve: "Şu kılıcımı yıka! Bugün bu kılıçla güzel çarpıştım" dedi.
ResûluUah (saUallahu aleyhi vesellem) de: ''Eğer bugün sen güzel savaştıysan,
aynı şekilde Asım b. Sabit, Sehl b. Huneyf ve el-Hârİs b. es-Sımme de güzel
savaştılar" dedi. (Ahmed b. Menî')
4327.
Mü'minlerin annesi Âişe anlatıyor: Ebû
Bekir, Uhud gününü hatırladığında: "0
günün hepsi Talha'mn
günüydü" der, sonra
şöyle anlatmaya devam
ederdi: Uhud günü ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanma ilk
dönenlerden biriydim. Fakat benden önce ResûluUah (sallallahu aleyhi
vesellem)'in önünde savaşan birini gördüm, onun Allah'ın Resûlü'nü (sallallahu
aleyhi vesellem) koruduğunu zannediyordum. Ben, kendi kendime: "Bu Talha
olsun. Çünkü artık elimden kaçan kaçmıştır. Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi
vesellem) savunan kimsenin kavmimden olması hoşuma gider" dedim. Benimle Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi
vesellem)'in arasında tanımadığım bir adam vardı ve ben ondan daha çok
Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) yakındım. Onun yürüdüğü şekilde
yürüyemiyordum. Baktım ki
o, Ebû Ubeyde
b. el-Cerrâh'mış. Sonra
ResûluUah (saOallahu aleyhi veseUem)'in
yanına geldim. Azı dişinin
kırıldığını, yüzünün yarıldığmı
ve miğferin halkalarından iki halkanın yanaklarına battığım gördüm.
Resûlullah: "Arkadaşlarınıza bakın, onlara yardım edin" buyurdu.
Bununla Talha'yı kastetti. O yaralanmıştı. Biz ise Resûlullah
(sallallahua]eyhivese]lem)'in sözünü dinlemedik ve O'nun yüzündeki halkayı
çıkarmaya gittik. Ebû Ubeyde: "Allah'a yemin olsun ki beni bırak, ben
kendim çıkartacağım" dedi, Bunun üzerine ben de onu bıraktım. Ebû Ubeyde
onları eliyle çıkarıp Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) eziyet etmeyi
hoş görmedi, ağzıyla halkaları tuttu ve halkalardan birini çıkarınca kendi ön
dişi de halkayla birlikte çıktı. Sonra ben tekrar onun yaptığı gibi yapmak için
yanma gittim; fakat o aynı şekilde bana ant verince onu bıraktım. İlk yaptığı
gibi dişleriyle Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yüzündeki halkaları
çıkardı
ve diğer ön dişi de düştü. Ebû Ubeyde
insanlar arasında dişleri en güzel şekilde kökünden söken biriydi. Resûlullah'ı
(sallallahu aleyhi vesellem) tedavi ettikten sonra bir çukurda olan Talha'yı
tedavi etmeye gittik. Üzerinde büyük küçük yetmişten fazla veya daha az kılıç,
ok ve mızrak yarası vardı. Parmağı kopmuştu, onu da tedavi ettik. (Ebû Dâvud
et-Tayâlisî) [300] Bunu İbn Hibbân
Sahîh'inde tahrîc etmiştir.
[1] Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve Bezzâr rivayet etmiştir.
Bûsîrî, Sa'd b. Tarif el-îskâf'ın zayıflığı sebebiyle isnadım zayıf görmüştür.
(III, 54) Ben derim ki: Sa'd, Şiilikte aşırı giden müfrit biridir. Ebû Hatim de
demiştir ki: "O, hadisi münker biridir." Dârekutnî de der ki:
"O, hadisi metruk biridir." İbn Adiy der ki: "Gerçekten zayıf
bir ravidir." İbn Hibbân ise: "Hadis uydururdu" der. Ondan
rivayette bulunan Nadr b. Humeyd ise hadisi münker bir ravidir. Bunu Buhârî
söylemiştir. Ebû Hatim de demiştir ki: "O, hadisi metruk biridir."
Nadr'dan rivayette bulunan Cafer b. Süleyman ise katır gibi inatçı bir
Rafizidir. Nitekim et-Tehzîb'de de böyle geçer.
[2] Bûsîrî de der ki: "Ravİleri güvenilir
kimselerdir."
[3] BûsSrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[4] BÛsîrî der ki: "Bu hadisi -bazı ravilerinin
meçhul oluşu sebebiyle- zayıf olan bir senedle el-Hâris rivayet etmiştir."
[5] Mecma 9/55
[6] BÛsîrî
bu hadis hakkında
bir değerlendirmede bulunmamıştır. Bu
hadisin benzerini Enes hadisi olarak Tirmizî rivayet etmiştir;
[7] Bûsîrî senedini zm/îf görmüştür, Çünkü seneddeki
Nasrb. Abdurrahman el-Hazzâ/-Kayıftır. (III, 58) Hadis, bu vecih dışında
rivayet edilmiştir. Orada sadece Hz. Peygamber {sallallahu aleyhi ve sellem)
ile üç halifenin adı geçer. O hadisi Ahmed ve Ebû Ya'lâ, Sehl b. Sa'd hadisi
olarak taline etmişlerdir. Ahmed, Buharı, Tirmizî (IV, 318) ve başkaları da
Enes hadisi olarak rivayet etmişlerdir. Müslim ve Tirmizi, Ebû Hureyre hadisi;
Ahmed de Büreyde hadisi olarak rivayet etmişlerdir. Ayrıca başka muhaddisler de
başka ravilerden rivayet etmişlerdir, ayrıca Tirmizî, Saîd b. Zeyd hadisi
olarak rivayet etmiştir, hadiste on
kişinin adı geçer. {Mecma IV, 336)
[8] Büsîrî der ki: "Bu hadisi, ravileri güvenilir
olan bir scnedlc İshâk rivayet etmiştir; ancak hadis munkatı 'dır."
[9] Konuyla ilgili olarak bakınız: 4022 no'lu Ali hadisi
ve 4082 no'lu Amr b. el-Âs hadisi.
[10] 4477 no'lu hadise bakınız.
[11] Bûssri der ki: "Bu hadisi munkatı' bir senedle
el-Hâris rivayet etmiştir."
[12] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[13] Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü senedindeki
er-Rakkâşî zayıf bir ravidir.
[14] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, ravileri güvenilir
olan bir senedle Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Hadisin aslı Sahîhayn'da Ebû Musa
ve başka ravilerden verilmiştir."
[15] Bunu Ebû İsmâîl el-Müeddeb, İsmâîl b. Ebî Hâlid'den
rivayet edip şöyle demiştir: O, Şa'bî'den, o da İbn Ebî Evfâ'dan rivayet
etti... Ayrıca bunu Ebû Ya'lâ'nm Abdullah b. Avn el-Hazzaz'dan tahric ettiği
hadiste kaydetmiştir. Bu rivayetin tamamı 4040 no'lu hadistedir. Heysemî der
ki: "Sahabiyi zikretmemiştir, ricali Sahih ricalidir." (Mecma IX,
349)
[16] Bûsîrî der ki: Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir.
Ona ait mürsel bir rivayette de "Allah onu kafirlerin üzerine
çekmiştir" ifadesi yer alır. Heysemî der ki: "Bunu muhtasar olarak
Taberânî rivayet etmiştir. Aynı şekilde Bezzâr da rivayet etmiştir.
Taberânî'nin ricali güvenilir ravilerdir. (Mecma IX, 349)
[17] Bu, Müsnede'deki ifadedir. Heysemî der ki:
"Ricali, Sahîh ricalidir." (Mecma IX, 350) Bûsîrî, bu hadis hakkında
bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[18] Heyscmî der ki: "Ricali, Sahîh ricalidir."
(Mecma IX, 35ü) Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[19] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Hcysemî der ki: "Hadisi Ebû Ya'lâ ve Taberânî rivayet
etmişlerdir. Taberânî'nin iki isnadından birinin ricali Sahîh ricalidir. Her
ikisinin ricali de güvenilir ravilerdir. Ancak Ebu's-Sefer ve Ebû Bürde b. Ebî
Musa, Hâlid b. el-Velid'den hadis iştmemiştir.
[20] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi sahîh bir senedle Ebû
Ya'İâ rivayet etmiştir. Heysemî der ki: Hadisi benzer şekilde Ebû Ya'lâ ve
Taberânî rivayet etmişlerdir. İkisinin ricali de Sahih ricalidir. (Mecma IX,
349)
[21] 4022 no'lu hadise bakınız.
[22] Üçüncü ciltte 3740 no'lu hadise bakınız.
[23] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Senedinde tanımadığım raviler vardır."
(Mecma IX, 398)
[24] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Senedinde Hadîc b. Muaviyc b. Hadîc vardır
ki zayıf bir ravidır. Onu güvenilir görenler de olmuştur." (Mecma IX, 377)
[25] Bûsîrî, bu hadis
hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Heysemî de, Safvan'in biyografisini verirken bundan
bahsetmemiş, başka bir hadis zikretmiştir.
[26] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[27] Heysemî der ki: "Bu hadisi Taberânî rivayet
etmiştir; bütün ravileri güvenilir kimselerdir." (Mecma IX, 320) Bûsîrî,
bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[28] Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü senedindeki
Mücâlid, zayıf bir ravidir. Ondan rivayette bulunan Halil b. Zekeriyyâ ise
el-Hâris'in hocasıdır.
[29] Heysemî der ki: "Bu hadisi Taberânî ve muhtasar
olarak Bezzâr tahrîc etmiştir, kenedinde Mes'ûdî vardır ki muhtelit bir
ravidir. Diğer ravileri güvenilir kimselerdir." (Mecma IX, 417)
[30] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve Bezzâr
rivayet etmişlerdir. Her ikisinin ricali ile Taberânî'nin isnâdlarından birinin
ricali Sahih ricalidir; Muhammed b. Amr b. Alkame hariç. O, hadisi hasen olan
bir ravidir." (Mecma IX, 418) Bûsîrî der ki: "Bu hadisi (aynı
şekilde) S. el-Kübra'da ravileri güvenilir olan bir senedle Nesâî rivayet
etmiştir." (Hac bölümünde)
[31] Bûsîrî der ki: Bu hadisi zayıf bir senedle el-Hâris
rivayet etmiştir. Çünkü Abdullah b. Muhammed b. Akîl, zayıf bir ravidir. Ayrıca
Ebû Ya'lâ ve Ahmed yalnızca Enes hadisi olarak rivayet etmişlerdir. Heysemî der
ki: Bu hadisi Ahmed ve Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Birinci rivayetin ricali,
Sahîh ricalidir. Ben derim ki: Birinci rivayetteki ifade şöyledir: "O,
müşriklere, bir gruptan daha çetin gelir."
[32] Tevbe sur. 41
[33] Bu hadisi el-Hâris ve Ebû Ya'lâ rivayet etmişlerdir.
Ondan da Sahîh'inde İbn Hibbân rivayet etmiştir. Ayrıca İbn Ebî Ömer de rivayet etmiştir. Hadisin lafzı
Beraâ suresinde geçmişti. Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet
etmiştir. Ricali, Sahih ricalidir." (Mecma IX, 312)
[34] Yusuf sur. 100
[35] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir
kimselerdir." Bezzâr der ki: "Bu hadisi böyle yorumlayan kimse olarak
ancak İbn Ömer'i biliyoruz
[36] Üçüncü ciltte 3148 no'lu hadise bakınız.
[37] Bu hadis, Müslim'de başka bir ifade tarzıyla yer
almıştır.
[38] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İshâk ve sahîh bir
sencdie Tefsîr'inde İbn Murdeveyh rivayet etmiştir."
[39] Bûsîrî bu hadis hakkında bir şey söylememiş, aynı
şekilde bunu da İbn Ebî Şeybe'ye dayandırmıştır.
[40] İki asıl nüshada da metin tahrife uğramıştır. Ben bunu
el-îsâbe'den, Ebû Nuaym'm Ahbâru Isbahân kitabından ve el-Haris'in Müsned'inâen
tashih ettim. (II, 6) Bu hadisin bir kısmını Bezzâr ve Hasan b. Süfyan,
Müsned'lerinde; Ebû Nuaym, Ahbâru Isbâhân kitabında tahric etmişlerdir. Hepsi
de Ya'lâ b. cl-Eşdak tarikinden rivayet etmişlerdir. Ya'lâ, hadisi sakıt olan
biridir; ancak kendisine mütabaat olunmuştur, el-hâbe'de de böyledir.
el-Hâris'in senedine gelince; onda adı belirtilmemiş raviler vardır.
[41] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[42] 4109 no'lu hadise ve sonrasına bakınız.
[43] İkinci ciltte 1625 no'lu hadise bakınız.
[44] Bûsîrî der ki: "Bunu ibn Ebî Şeybe rivayet
etmiştir. Ayrıca bu hadisi zayıf bir senedle Ebû Ya'lâ tahrîc etmiştir.
Buradaki lafız ona aittir. Hadisin aslı Sahîh'te Berâ hadisi olarak yer alır.
Tirmizî ve İbn Mâce'de ise Ali b. Ebî
Tâlib hadisi olarak tahrİc edilmiştir
[45] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Hadis mürseldiv.
[46] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[47] Heysemî der ki: "Senedinde Mücâlid vardır ki
zayıf bir ravidir. Onu güvenilir görenler de olmuştur." el-İthnfta da
böyle geçer.
[48] Bu hadisi Nesâî tahric etmiştir. Bunu el-FeÜı'de İbn
Hacer söylemiştir. (1IV/62) Bkz: el-Humeydî, 1/130.
[49] Senedinde İbn Tshâk vardır. An'ane yoluyla rivayette
bulunmuştur.
[50] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Heysemî de bunu Taberânî'nin rivayetiyle zikretmiştir. {Mecmn
IX, 387)
[51] Üçüncü ciltte 2675 no'lu hadise bakınız. el-Hâkim
demiştir ki: "İsnadının ravileriyle ihticac edilmiştir." Bûsîrî de
Hâkim'in sözünü söylemekle yetinmiş it
[52] Taberânî de rivayet etmiştir. Heysemî der k.:
"Her ikisinin ravileri de güvenilir ravilerdir. (Mecma IX, 286)
[53] Dârekutni el-Efrâd'da tahric etmiştir. Nitekim
el-İsâbe'de de böyle denir.
[54] Hadîd sur. 11
[55] Ben derim ki: Heysemî bunu Ebû Ya'lâ ve Taberânî'ye
isnâd etmiş ve "Hür ikisinin ravileri güvenilir kimselerdir"
demiştir. Ebû Ya'lâ'nm ricali, Sahih ricalidir. (Mecma IX, 224) Ben derim ki:
Öyle sanıyorum ki bu bir kuruntudur. Bûsîrî der ki: "Bu hadisi zayıf bir
senedle Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir."
[56] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. İsnadı ceyyiddir.
[57] Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü seneddeki Ebû
Cenâb el-Kelbî, zayıftır.
[58] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir. Senedinde İshâk b.
Abdullah b. Ebî Ferve vardır ki metruk
bir ravidir. Bunu Heysemî söylemiştir. Taberânî hadisi şu ilaveyi yaparak
vermiştir: "Seksen yaşına bastı; bir tek beyaz saçını göremedik!" İbn
Ebî Şeybe'nin isnadında ise meçhul bir ravi vardır. Bundan dolayı Bûsîrî bunu
zayıf görmüştür.
[59] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, içinde Câbir
el-Cu'fî'nin de bulunduğu bir senedle ishâk rivayet etmiştir."
[60] 4347 ve 4374 no'lu hadislere bakınız.
[61] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[62] İsmail b. Ebî
Hâlid an Mevlâ Amr b. Hureys kanalıyla Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir.
Bundan önceki hadis de aynı isnâdla gelmiştir.
[63] Bıisîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Senedinde el-Mes'ûdî vardır.
[64] Bunun senedinde de el-Mes'ûdî vardır.
[65] Bûsîri der ki: "Bu hadisi hasen bir isnâdla
Tayâlisî rivayet etmiştir. Aynı şekilde Taberânî de rivayet etmiştir. Nitekim
Zevâid'de de böyle geçer. (IX, 346)
[66] Heysernî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet
etmiştir. Senedinde Hakem b. Atiyye vardır ki Ahmed ve başkaları onu güvenilir
görmüş, bir grup da zayıf addetmiştir." (Mecına IX, 325) Bûsîri, bu hadis
hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[67] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet
etmiştir. Abdullah b. Ebî Bekr
el-Makdemî hariç ricali, Sahih ricalidir ki bu ravî de güvenilirdir."
{Mecma IX, 325)
[68] İkinci ciltte 1545 no'lu hadise bakınız
[69] Bûsîrî, bu hadis hakkında bîr değerlendirmede
bulunmamıştır,
[70] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[71] Bûsîrî bunu Giyim kitabının ayakkabı giyme bahsinde
zikretmiştir.
[72] 4082 no'lu hadise bakınız.
[73] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir
kimselerdir."
[74] İbn Mes'ûd'un menkıbeleri bölümünde Bûsîrî bunu tahric
etmemiştir. Taberânî bunu mânâ olarak rivayet etmiştir. Bundan daha uzunu,
Ebu'd-Derdâ hadisidir. Onun ricali güvenilir kimselerdir. Ancak şu var ki,
Abdullah b. Osman b. Haysern, İbn
Mes'ûd'dan hadis işitmem iştir. Bunu Heysemî söylemiştir. (Mecma IX, 390)
[75] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi mürseî olarak Tayalisî rivayet etmiştir.
Ravileri güvenilir kimselerdir."
[76] Bûsîrî der ki: "İfade, Ahmed b. Menî'ye aittir.
Ricali, güvenilir kimselerdir."
[77] Bûsîrî de demiştir ki: "Bu hadisi sahih bir
senedle Müsedded rivayet etmiştir.
[78] Bûsîrî der ki: "Kavileri güvenilir kimselerdir.
[79] Bûsîrî dor ki: "Senedinde adı belirtilmemiş bir
ravi vardır."
[80] 1217 no'lıı hadise bakını.
[81] Bûsîrî der ki: "el-Kurazî'yi bilmiyorum kimdir?
Eğer Muhammed b. Ka'b ise, hadis ınunkatı'dn." Müsneâe'de böyle geçer. Bu
hadisi, İbrahim b. eî-Eşter an ebîhi tarikinden Ahmed rivayet etmiştir.
Zeunid'de ise Ünımü Zer an Ebt Zer yoluyla rivayet edilmiştir. Ben derim ki:
"Buradaki el-Kurazî, Muhammed b. Ka'b'dır. Zevâiâ'de de böyle görünüyor.
(Mecma IX, 332) İbn Hacer'e göre bu, zararsız bir seneddir. el-İsâbc'de de
böyle geçer. (IV, 64)
[82] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[83] Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü senedindeki Ebû
Umeyye b. Ya'lâ, meçhul bir ravidir.
[84] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ahmed b. Menî' ile
Ahmed b. Hanbel aynı lafızla vermişlerdir. Her ikisinin ravileri de güvenilir
kimselerdir."
[85] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi miirsei olarak el-Hâris
rivayet etmiştir."
[86] Son iki hadis hakkında Bûsîrî bir şey söylememiştir.
[87] Bûsîrî:
"İbn Ebî Ömer'in lafzı Halifelik bölümünde uzun uzadıya
geçmişti" diyerek hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[88] Bûsîrî der ki: "Hadisin aslı Sahîh-i
Buhârî'dedir. Tirmizi'de de Enes hadisi olarak yer ahr."
[89] Buradaki Ebû Hanîfe ismi hatalıdır. İbn Hacor der ki:
"Doğrusu, Hanzala b. Hizyem b. Hanîfo'dİr." İbn Hacer, Ahmed'in
rivayetiyle hadisi sevk etmiştir. Orada "Bu, Resûlullah (saiiaiiahu aleyhi
ve se!iem)'e aittir" diyen, Hizycm'dir. Bkz: el-lsâbe, 1/359. Bûsîrî, bu
hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: Bunu benzer
Taberânî ve Ahmed rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir ravilerdir. {Mecma IX,
408)
[90] Bu hadisi Câmi'inde Ma'mer tahric etmiştir.
el-İsâbe'de de böyle göçer. Ondan Abdürrezzâk, ondan da İshâk rivayet etmiştir.
[91] Bu hadisi Taberânî rivayet etmiştir. Heysemî der ki:
Senedinde Ebû Hilâl er-Râsibî vardır. Bir grup onu zayıf saymış, kimileri de
güvenilir görmüştür. İbn Şîrîn, Berâ b. Mâlik'ten hadis işitmemiştir. Ben derim
ki: İbn Menî'nin isnadında Ebû Hilâl yoktur. Aynı şekilde onda İbn Şîrîn, Enes
b. Mâlik'ten rivayette bulunmuştur; Berâ'dan değil. Bunun için Bûsîrî şöyle
demiştir:
[92] Bu hadisi sahih bir senedle İbn Menî' ve Bağavî
rivayet etmiştir."
[93] Senedi ceyyiddir.
[94] Heysernî der ki: "Bu hadisi Taberânî ve Ebû Ya'lâ
rivayet etmişlerdir. Ricali, güvenilir kimselerdir. Ravilerin bazılarında
ihtilaf vardır." {Mecma IX, 388)
[95] Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü seneddoki Usâme
b. Zeyd zayıf bir ravidir. Bûsîrî der ki: "O tarikten Bezzâr rivayet
etmiştir." Ben derim ki: Heysemî bunu ancak Bezzâr ve Taberânî'yc isnâd
etmiş ve "Her ikisinin ravüeri de güvenilir görülmüştür" demiştir.
(Mecma IX, 367)
[96] İbn Mâcc ve Ahmed, ondan rivayette bulunmuştur. İbn
Hacer de eİ-İsâbe ve Tehzıbü't-Tehzîb'de onun biyografisini vermiştir.
[97] Senedindeki bazı ravilerin meçhul oluşu sebebiyle Bûsîrî
senedini zayıf görmüştür. Müellifin işaret ettiği uzun hadisi iso Ebû Dâvud
muhtasar olarak tahric etmiştir. Bunu Bûsîrî söylemiştir.
[98] el-İsâbe'de bu hadis Ahmed'e ve başkalarına isnâd
edilmiştir.
[99] Müsnede'de şöyle geçer: ol-Velîd (b. Muhammed) hadisi
metruk biridir.
[100] Ebû Ya'lâ nüshasından kadının ismi düşmüştür. Bûsîrî,
bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[101] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[102] Bu hadisi Ebû Yaİâ rivayet etmiştir. Müsnede'de şöyle
geçer: Bu hadisi Abdurrahman b. Muhammed el-Mııhâribî an Ebî Sa'd el-Bakkal
tarikinden Bezzâr rivayet etmiştir. Bu, ötekinden daha detaylıdır.
[103] el-İthâfda şu ifade geçer: "Âhirette de zevcenidir". Bûsîrî,
bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[104] Tirmizî bu hadisi Süfyan an Ebî İshâk an Amr b. Gâiib
tarikinden tahric etmiştir. (IV, 364) Bunun zevaid hadislerden sayılması bîr
dalgınlıktır.
[105] d-İthâfdan ekleme yaptım. Bûsîri der ki: Bu hadisi
Yahya b. Hâşim es-Simsâr'dan el-Hâris rivayet etmiştir ki Yahya zayıf bir
ravidir.
[106] Bûsîrî der ki: Bu hadisi sahih bir senedle Tayâlisî
rivayet etmiştir.
[107] Bûsîrî bu hadisi Tayâlisî'ye değil; Humeydî, İbn
Ebî Ömer ve Ebû Ya'lâ'ya isnâd etmiştir.
Humeydî'nin Âişe Müsned'inde hadisini bulamadım. Heysemî der ki: "Bu hadisi
Taberânî rivayet etmiştir. İsnadlarından birinin ricali, Sahih ricalidir."
(Mecma IX, 241)
[108] Bûsîrî, bu hadîs hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Heysemî der ki: "isnadında tanımadığım raviler
vardır." (Mecma IX, 241)
[109] Bû.sîrî bunu muhtasar olarak kaydetmiş ve hadis
hakkında bir şey söylememiştir. Heysemî de irâd edip "Ricali, Sahîh
ricalidir" demiştir. (Mecma IX, 241)
[110] Bûsîrî. bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. hadisi Ebû Ya'lâ
rivayet etmiştir. İsnadı
hasendir. Çünkü g desteklenmektedir." (Mecma IX, 248)
[111] Hafız buna değinmemiştir. Bûsîrî de Ebû Ya'lâ'ya isnâd
edip değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî de ona isnâd edip: "Ricali,
Sahîh ricalidir" demiştir. (Mecma IX, 248)
[112] Bezzâr onun tarikinden hadisi tahric etmiş ve daha
detaylı olarak vermiştir. Heysemî der ki: "Bu hadisi Bezzâr ve -muhtasar
olarak- Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Her ikisinin isnadı zayıftır." (Mecma
VI, 134) Taberânî de Safiyye hadisi olarak rivayet etmiştir. Bkz: Zevmâ, 6/114.
[113] İbn Sa'd tahric etmiştir. (VIII, 54) el-Kâsım b.
Ebî Bezze, hadiseye yetişmemiştir.
Hadis mürseldir.
[114] Bûsîrî bu hadis hakkında bir şey söylememiş, Evlilik
bölümünde bunu zikretmiştir. (II, 20)
[115] Heysemî, Ümmü Seleme'nin fazileti konusunda bu hadisi
zikretmemiştir. Bûsîrî bu hadisi tam olarak el-İthâf'da vermiştir. Bûsîrî der
ki: "Bu hadisi Ahmed b. Menî' rivayet etmiştir. İsnadının ravileri
güvenilir ravilerdir. Ebû Ya'lâ da hadisi tam olarak vermiştir. Müsnede'de
şöyle geçer: "Ben derim ki: Bu hadisi, ilavesi olmadan (sonundaki ilaveyi
kastediyor), Hammad b. Seleme an Sabit tarikinden Ahmed rivayet etmiştir."
[116] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir
kimselerdir."
[117] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi mürsel olarak el-Hâris
rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir." (Menkıbeler bölümü)
[118] Bûsîrî bunu aynı şekilde rivayet etmiş, söyleyenini
belirtmemiştir. İkinci ciltte 1527 no'lu hadis olarak geçmişti.
[119] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[120] Müellif
bunu biraz kısaltarak
vermiştir. Bûsîrî, bu
hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[121] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[122] Bûsîrî bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamış, ancak şöyle demiştir: "Bu hadisi muhtasar olarak Siinen'inde
Ebû Dâvud rivayet etmiştir. İmamlık bölümünün sonunda tam olarak yer
almıştı."
[123] Buradaki Cemre, Cemre binti Abdullah'tır. Bunu
d-îsâbe'de İbn Hacer zikretmiştir. Aynı şekilde onun babasını da zikretmiştir.
İsnadı sorunsuz derecesindedir. el-İsâbe'deki husus buna işaret etmektedir.
[124] Bûsîrî senedini zöı/// görmüştür. Çünkü senedindeki
Osman b. el-Kâsım, meçhul bir ravidir. Ben derim ki: Osman b. el-Kâsım, meçhul
bir ravi değildir. Ancak o, olayı idrak etmemiştir. Dolayısıyla hadis,
mürseldir.
[125] 1574 no'lu hadise bakınız.
[126] Evlilik bölümünde 1574 no'lu hadise bakınız.
[127] Ahzab sur. 50
[128] Bûsîrî bu hadisi
ne Menkıbeler bölümünde,
ne de Tefsir
bölümünde zikretmemiştir.
[129] Bûsîrî, bu
hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. İsnadında adı belirtilmemiş
bir ravi vardır.
[130] 2037 no'lu ve daha sonraki hadislere bakınız.
[131] 709 no'lu hadise bakınız. Müellif hadisi orada tam
olarak vermemiştir. Bûsîrî bunu taziye bölümünde tam olarak vermiştir.
[132] Bûsîrî
bunu Mekke'nin fazileti
bölümünde zikretmiş, değerlendirmede bulunmamıştır. Tirmizî,
hadisin son kısmını Kureyş'in fazileti bölümünde tahric etmiş, "hasen
sahihtir" demiştir.
[133] Bûsîrî, Nasr b. Ma'bed'in zayıflığından dolayı
senedini zayıf görmüş, şöyle demiştir: Ancak
İbn Abbâs hadisi,
yani Allahım! Şüphesiz
sen tattırdın sözü,
bunu desteklemektedir."
[134] Bûsîrî der ki: "Senedinde Ali b. Zeyd b. Cüd'ân
vardır ki zayıftır. Ali, hadisi hasen görülen
biridir. Bu hadisin
benzerini Müslim ve
Ahmed rivayet etmiştir.
Ancak Câbir'den rivayet etmişlerdir.
[135] Bûsîrî der ki: "Kavileri güvenilir
kimselerdir."
[136] Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü senedindeki
Cafer b. Zübeyr zayıftır. Ben derim ki: "Cafer, yalancılıkla ve hadis
uydurmakla itham edilmiştir. Kasım an Ebî Umâme tarikinden rivayette
bulunmuştur ki bu, uydurma bir seneddir.
İbnü'l-Cevzî, onun hadisinin metruk olduğuna dair icma bulunduğunu
nakletmiştir.
[137] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[138] Tevbe sur. 130
[139] Bûsîrî der ki: "Senedinde adı belirtilmemiş bir
ravi vardır."
[140] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi sahih bir senedle İbn
Ebî Şeybe rivayet etmiştir. İbn Hibbân da Snhîh'inde rivayet etmiştir. Bezzâr
da hadisi rivayet etmiş; ancak "Rifâa b. Râfi, babasından rivayet
etti" demiştir.
[141] Ensar'la ilgili olarak üçüncü cilt 2053 no'lu hadise
de bakınız. Bûsîrî der ki: "Senedinde Muhammed b. Abdurrahman b. Ebî Leyla vardır ki zayıf bir ravidir."
(Mescidlere devam bölümü)
[142] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet
etmiş, ondan da -Sahîh'mde- İbn Hibban nakletmiştir."
[143] İsnadında Salih el-Muriy vardır ki zayıftır. Rivayetin
aynı el-îthâfta da vardır.
[144] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Bu hadisi Sâbif ten Reşid rivayet
etmiştir. Bu Reşid için Zehebî "meçhul" demiştir " (Mecma X, 42)
[145] Bûsîrî der ki: "Senedinde adı belirtilmemiş bir
ravi vardır/'
[146] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet
etmiş, ondan da -Sahîh'inde- İbn Hibbân rivayet etmiştir." Ben derim ki:
Senedinde İbn İshâk vardır ki an'ane yoluyla rivayette bulunmuştur. Ancak bunu
destekleyen Enes hadisi vardır Onda elbise bahsi yoktur. Onu İbn Hibbân rivayet
etmiştir.
[147] Bûsîrî der ki: Bu hadisi hasen bir isnâdla Ebû Ya'lâ
rivayet etmiştir. Hadis, Sahîh'te bu sivak olmaksızın A'rec an Ebî Hüreyre
tarikinden rivayet edilmiştir ki en sağlam tariktir. Müsnede'de şöyle denir:
Ben derim ki: Hadis, Sahîh'te bu siyak olmaksızın Sa'd b. İbrahim tarikinden
rivayet edilmiştir; ancak ravi, A'rec'den, o da Ebû Hüreyre'den demiştir.
Heysemî der ki: Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve Bezzâr rivayet etmiştir. Bezzâr'ın
ricali, Abdülmelik b. Muhammed b. Abdillah hariç, Sahih ricalidir. Ki o da,
hakkında ihtilaf olmakla beraber, güvenilir bir ravidir. (Mecma X, 42)
[148] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Tayâlisî ve İshâk
rivayet etmiştir. İshâk'a aittir. Bir de Ebu Ya'lâ el-Mevsılî rivayet etmiştir.
Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ tahrîc etmiştir; ricali, Sahih
ricalidir. Ancak şu var ki, Sa'd b. İbrâhîm, Saîd b. Zcyd'den hadis
işitmemiştir." (Mecma X, 50)
[149] Bûsîrî der ki: Bu hadisi, İbn İshâk'ın tedlisi
sebebiyle zayi/olan bir senedle Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Ancak Ebû Ya'lâ bu
hususta tek kalmamıştır. Ahmod de bu hadisi başka bir vecihten rivayet
etmiştir.
[150] Heysemî der ki:
"Bu hadisi M. eî-Evsat'ta
Taberânî rivayet etmiştir.
Ravileri güvenilir kimselerdir."
[151] Bu hadisi Ahmed ve Taberânî rivayet etmiştir. Her
ikisinin ricali, Sahîh ricalidir. Heysemî böyle söylemiştir. (Mecma X, 49) İbn
Hacer, eî-İsâbe'de Tayâlisî'nin isnadını sahîh görmüştür.
[152] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İbn Ebî Şeybe rivayet
etmiştir. Ondan da hasen bir isnâdla Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Taberânî de M.
el-Kebîr'de tahrîc etmiştir. İfadesi şöyledir: "İnsanlar ihtilafa
düştükleri zaman adalet Mudar'da olacaktır." Ancak ben, Atâ'nın ibn
Abbâs'tan rivayeti yoluyla gelen bu hadisi Tayâlisî'de bulamadım.
[153] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Ben bunu Zevâid'in "Arap Kabileleri Hakkında Gelen Rivayetler" bölümünde bulamadım. Mesleme b. Muhârib'in adını İbn Ebî Hatim
zikretmiştir.
[154] Hâris'in Müsned'inde "Köleler ve Rumlar"
diye geçer. (II, 230) Eğer Musa b. Ebî Âişe, Selman'dan hadis işittiyse, isnadı
ceyyiddir.
[155] Bûsîrî bunu Acâibu'l-Mahlûkât adlı bölümünde zikretmiş
ve şöyle demiştir: "Senedinde adı belirtilmemiş bir ravi vardır."
[156] Bûsîrî der ki:
"Bu hadisi, sahih bir senedle mevkuf olarak Müsedded rivayet
etmiştir."
[157] Bûsîrî der ki:
"Bu hadisi zayıf bir senedle
İbn Ebî Ömer
rivayet etmiştir. Senedindeki Yezîd er-Rakkâşî ile ondan rivayette
bulunan kimse zayıf ravilerdir."
[158] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[159] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Tayâlisî, Musa b.
Matîr'den rivayet etmiştir. O zayıf bir ravidir."
[160] el-İthâfda da geçtiği gibi hadis, mürsddir. Heysemî
der ki: "Bu hadisi Taberânî rivayet etmiştir. Ricali, Sahih ricalidir.
Ancak şu var ki, Idris b. Yezîd el-Evdî, Ca'de'den hadis işitmcmiştir. En
doğrusunu Allah bilir, " (Mecma X, 20)
[161] Heysemî der ki: "Bu hadisi bir çok tarikten
Taberânî rivayet etmiştir. Bunlardan birinin
ricali, Sahih ricalidir." Bûsîrî,
bu hadis hakkında
bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Ben derim ki: Taberânî'rün hadisi buraya kadardır.
[162] Bûsîrî der ki: "Senedinde adı belirtilmemiş bir
ravi vardır. "
[163] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi zayıf bir senedle İbn
Menî' rivayet etmiştir. Senedindeki İbn Lehîa zayıf bir ravidir."
[164] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İbn Ebî Şeybe ve -hasen
bir isnâdla- Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Bu hadis Sahîh'te Câbir'in Ebû
Saîd'den rivayeti olarak yer almaktadır.
[165] Heysemî der ki: "Bu hadisi iki tarikten Ebû Ya'lâ
rivayet etmiştir. İki tarikin ricali de, Sahih ricalidir." {Mecma X, 18)
[166] Bûsîrî der ki: "Ravüerİ güvenilir
kimselerdir."
[167] 4200 no'lu hadise bakınız.
[168] Heysemî der ki: "Senedinde Muhammed b. el-Fadl b.
Atiyye vardır ki metruk bir ravidir." {Mecma X, 21) Bûsîrî, bu hadis
hakkında bir değeriendirmedo bulunmamıştır.
[169] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Abd b. Humeyd rivayet
etmiştir. Senedinde eİ-Hâris el-A'ver vardır ki zayıf bir ravidir."
[170] Bûsîrî der ki:
"Bu hadisi el-Hâris
zayıf bir senedle rivayet etmiştir. Çünkü senedindeki Rişdîn b. Sa'd zayıf bir
ravidir."
[171] Bûsîrî bu hadisin sıhhati hakkında bir şey dememiş,
sadece şunu belirtmiştir: "Bezzâr ve Taberânî'nin rivayet ettiği Semure
hadisi bunu desteklemektedir." Heysemî de şöyle demiştir: "Bu hadisi
Ebû Ya'lâ ve Bezzâr rivayet etmiştir. Senedinde İsmâîl b. Müslim vardır ki
zayıf bir ravidir." (Mecma X, 18)
[172] Bûsîrî der ki: "Senedinde Musa b. Ubeyde
er-Rebezî vardır ki zayıf bir ravidir."
[173] Üçüncü cilt 2897 ve 2898 no'lu hadisler.
[174] Enfâl sur. 68
[175] Bûsîrî der ki: "Senedinde adı belirtilmemiş bir
ravi vardır. Ben derim ki: "O, Enes b. Mâlik ile arkadaşlık eden Ensarh
bir zattır."
[176] Üçüncü cilt 2056 no'ltı hadis.
[177] Ben derim ki: İkinci ciltte 1036 no'lu hadis ile 1622
numaralı hadise bakınız. Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir
kimselerdir."
[178] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Sonundaki "Cennet haram kılınmıştır" bölümünü
Taberânî, Ömer hadisi olarak tahric etmiştir. Heysemî de isnadını hasen
görmüştür.
[179] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi zayıfbir senedle İbn
Ebî Şeybe rivayet etmiştir."
[180] Bûsîrî'nin dediğine göre bu, Dâvud b. el-Muhabber'in
Resûlullah (sallaliahu aleyhi ve sellem) adma uydurduğu hutbenin bir
parçasıdır. Hafız İbn Hacer de -daha önce geçtiği gibi- bunun uydurma olduğunu
açıklamıştır.
[181] Heysemî der ki: "Senedinde Abdurrahman b. Ziyâd
b. En'um vardır ki zayıf bir ravidir." (Mecma X, 68) Heysemî bu hadisi
Taberânî'nin rivayetinden tahric etmiştir.
[182] Bûsîrî,
bu hadis hakkında bir
değerlendirmede bulunmamıştır.
Heysemî'nin kitabının Ümmetin Fazileti bölümünde bu hadisi bulamadım.
[183] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[184] Bûsîrî bu hadisi, Ebû Burde kanalıyla ashab-ı kiramdan
birinden İbn Ebî Şeybe'nin rivayetinden İrâd etmiş ve hadisin hükmü hakkında
bir şey dememiştir. (II, 127)
[185] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[186] Bûsîrî bu hadisi Gayba İman bölümünde uzun bir şekilde
irâd etmiş ve Tayâlisî ile Abd b. Humeyd'e isnâd etmiştir. Talha b. Amr'ın
zayıflığı sebebiyle senedini zayıf görmüştür. Menkıbeler bölümünde de bu hadisi
muhtasar olarak rivayet etmiş, İbn Ebî Şeybe İle Abd b. Humeyd'e
dayandırmıştır. Talha'nm zayıflığı sebebiyle de senedini zayıf görmüştür.
[187] Buradaki zât, -bir sonraki hadiste olduğu gibi- Ebû
Abdirrahman el-Cühenî'dir. Bûsîrî der ki: Bu hadisi İbn Ebî Ömer rivayet etmiştir. İsnadında İbn Lehîa
vardır ki Heysemî "O, hadisi hasen olan biridir" demiştir.
[188] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, İbn İshâk'm tealisi
sebebiyle zayıf olan bir senedle İbn Ebı Şeybe rivayet etmiştir." (İman
bahsi)
[189] Üçüncü ciltte 2897 ve 2898 no'lu hadislere bakınız.
[190] Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Bakiyye b.
el-Velîd'in tealisi sebebiyle senedi zayıfta.
[191] Hadisi aynı şekilde Ahmed ve Bezzâr da tahric
etmiştir. Hepsinin isnadında da Yezîd b. Ebî
Ziyâd vardır ki Heysemî onun hakkında: "Çoğunluk, onun zayıf olduğu
kanaatindedir" demiştir. (Mecma VIII, 121) Ben derim ki: İlim ehlinden bir
çok kişi onun hadisini hasen saymıştır. Heysemî de onlardandır.
[192] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Bunun senedinde de Yezîd b. Ebî Ziyâd vardır.
[193] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Parantez içindeki bölüm Müsnede'den tamamlanmıştır.
[194] Bûsîrî senedini sahih görmüş ve şöyle demiştir:
"Sahîh'te bunu destekleyen Ebû Hııreyre hadisi vardır."
[195] Bûsîrî der ki: Senedinde adı belirtilmemiş bir ravi
vardır. Heysemî der ki: Bu hadisi Taberânî rivayet etmiştir. Ravilerden bir
grubun durumu ihtilaflıdır. {Mecma X, 57)
[196] Bûsîrî der ki: "Her ikisinin isnadının üzerinde
dönüp dolaştığı ravi, Hüseyin b. İsa b.
Müslim'dir ki zayıf bir
ravidir. İbn Hibbân
Sahîh'inde bu vecihten
rivayette bulunmuştur."
[197] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Müsedded, İbn Ebî
Şeybe, Ebû Ya'lâ ve -Sahîh'inde- İbn Hibbân rivayet etmiştir." (III, 78)
Heysemî der ki: "Bu hadisi Taberânî ve Ebû Ya'lâ da rivayet etmiştir.
Senedinde Haccac b. Artât vardır ki tedlis yapan bir ravidir. Diğer ricali,
Sahîh ricalidir." (Mecma X, 51)
[198] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, Zeyd el-Ammî'nin zayıflığı
sebebiyle zayıf olan bir senedle el-Hâris rivayet etmiştir. Taberânî de başka
bir vecihten tahrîc etmiştir. Ayrıca orada şöyle geçer: O'na Hevâzin'den
sordular; buyurdu ki: "Su kaynayan bir çiçektir." Heysemî der ki:
"Taberânî bunu M. el-Evsaf^a rivayet etmiştir. Senedinde Selâm b. Sabîh
vardır ki İbn Hibbân onu güvenilir sayar. Diğer ricali, Sahîh ricalidir."
(Mecma X, 43)
[199] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İbn Ebî Omcr ve
Taberânî rivayet etmişlerdir. Her ikisinin isnadının merkezi, el-Efrîkî'dir kî
bu, zayıf bir ravidir." Heysemî der ki: "Bu hadisi Taberânî rivayet
etmiştir. Senedinde tanımadığım raviler vardır. Zevnid'de yer alan
"Süfyân" kelimesi ise hatalıdır." (Mecma X, 45)
[200] Müsnede'de böyle geçer. Tayâlisî'nin eski bir
nüshasında Sâmc b. Lüey olarak geçer. Bilinmeli ki bu hadis orada, Sa'd b. Ebî
Vakkas'm müsnedinde zikredilmiş, sonra Saîd b. Zeyd'in müsnedinde tekrar
edilmiştir. Burada da 4235 numarada kaydedilmiştir. Bkz: Tayâlisî'nin Müsned'i,
s.30-33. Heysemî, Sa'd hadisi hakkında şöyle der: "Bu hadisi Ahmed
muttasıl ve muhtasar olarak rivayet etmiştir. Senedinde adı belirtilmemiş bir
ravi vardır. Her iki rivayetin diğer ricali, Sahih ricalidir."
[201] Bûsîrî: "Bu hadisi Tayâlisî, Ishâk ve Ebû Ya'lâ
rivayet etti" demiş ve senedi
hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû
Ya'lâ rivayet etmiştir. Ricali, Sahih ricalidir. Ancak şu var ki, Sa'd b.
İbrahim, Saîd b. Zeyd'den hadis işitmemiştir." (Mecma X, 50)
[202] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet
etmiştir. Zayıf bir hadistir. Fesevî de Târih'mde bunu zikretmiştir. Heysemî
der ki: "Aynı şekilde Bezzâr da rivayet etmiştir. Ebû Ya'lâ'mn isnadında
Ali b. Abdillah b. Buhayne vardır. Bezzâr'ın isnadında ise Mâlik b. Abdullah b.
Buhayne vardır. Her ikisini de tanımıyorum. Her ikisinin de diğer ricali
güvenilir ravilerdir. Bazılarında biraz ihtilaf vardır." {Mecma X, 62)
[203] Bûsîrî der ki: "Senedi zayıftır; çünkü Beşîr b.
Meymûn el-Horasânî, zayıf bir ravidir. Heysemî der ki: "Senedinde Beşîr b.
Meymûn vardır ki metruk bir ravidir." (Mecma X, 61)
[204] Bkz. Humeydî'nin Müsned'i, 1/161.
[205] Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Onun lafzı daha açık ve
daha detaylıdır. Bezzâr da bu hadisi rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir
kimselerdir. Bunu Hcysemî söylemiştir. {Mecma X, 64)
[206] Heysemî der ki: "Ricali, Sahih ricalidir."
Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Sahîh'mâe İbn Hibbân rivayet etmiştir."
el-İthâfm kenarında şu kayıt vardır: Ebû Abdirrahman el-Hubeli, tabiidir;
sahabi değildir. Doğrusu
"Amr b. Hureys'den" olmalıdır.
Öyle görünüyor ki o bunu Müsrıede'den almıştır. Orada şöyle geçer: Bunu
Sahîh'inde ibn Hibbân Ebû Ya'lâ'dan rivayet etmiştir. Ebû Abdurrahman, şüphesiz
tabiidir. Amr b. Hureys ise, Mahzûmî olan değildir; başka biridir. Sahabi olup
olmadığı ihtilaflıdır.
[207] 4541 no'lu hadise bakınız.
[208] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir."
(Mecma X, 61)
[209] 4247 no'lu hadis.
[210] Ebû İdrîs'in hadisi mürsel&ir.
[211] Bûsîrî der ki: Aynı şekilde Taberânî de M. el-Kebîr ve
M. el-£î>sfli'ta bunu rivayet etmiştir. el-Hâkim de Abdullah b. Amr hadisi
olarak rivayet edip sahih görmüştür. Heysemî de der ki: "Bu hadisi
Taberânî birkaç isnâdla rivayet etmiştir. Bîr isnadında Ibn Lehîa vardır ki
hadisi hasen biridir. Bu hususta kendisine mütabaat olunmuştur. Diğer ricali,
Sahîh ricalidir." (Mecma X, 58) Amr b. el-Âs hadisi olarak da tahrîc edip
şöyle demiştir: "Bu hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Senedinde Abdülazîz b.
Ubeydullah vardır ki zayıf bir ravidir." {Mecma X, 57)
[212] Bûsîrî de bu hadisi ona isnâd etmiştir. Şam'ın
fazileti konusunda Rabîa b. Yezîd'in Havlî'den rivayet ettiği hadisi Zevâid'âe
bulamadım. Orada ancak Abdullah b. Yezîd ve başkalarının hadisi var. Bûsîrî bu
hadis hakkında değerlendirmede bulunmamıştır.
[213] Bîisîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü seneddeki
Talha b. Amr el-Hadramî zayıf bir
ravidir. Ondan rivayet eden
kimsenin durumu da
meçhuldür. Bûsîrî der ki; "Umman'dan Hac bölümünde geçen
İbn Ömer hadisi bunu desteklemektedir."
[214] Hadis, iki orijinal nüshada da mevkuftur. İbn Hacer
demiştir ki: Mekke'ye tazim konusunda Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve
sel!em)'den rivayet vardır. Bu, İbn Mâce'nin Sünen'inde bir ilaveyle ınerfu
olarak mevcuttur. Her ikisi de Yezîd b.
Ebî Ziyâd tarikinden gelmiştir.
[215] Bûsîrî der ki: "Senedinde adı belirtilmemiş bir
ravi vardır."
[216] Bûsîrî der ki: Bu hadisi Sahîh'inde İbn Hibbân Ebû
Ya'lâ'dan rivayet etmiştir. Heysemî der ki: "Ebû Ya'lâ ve Taberânî de
benzerini rivayet etmiştir. Ancak Taberanı, Halime bint Ebî Züeyb ismini vermiştir. Her ikisinin ricali
de güvenilir kimselerdir. (Mecmu VIII, 221)
[217] Bûsîrî der ki: Bu hadisi, Amr b. Subh ile ondan
rivayet eden Muhammed b. Ya'lâ'nm zayıflığı sebebiyle zayıf olan bir senedle
EbÛ Ya'lâ rivayet etmiştir. Ben derim ki: Amr b. Subh, meşhur bir uydurukçudur.
Hz. Peygamber (sallallf.hu aleyhi ve sellem, hutbe uydurduğu da kesinleşmiştir.
Ancak bundan önceki hadis, genel olarak bunu metin olarak desteklemektedir.
[218] îbn Hibbân, Kendîr'i tâbiunun güvenilir ravîlerinden
sayar. eî-Hâkim der ki: "Bu hadis, Müslim'in şartlarına uyan, sahîh bir
hadistir." Bunu Bûsîrî söylemiştir. Beyhakî de Delâil'de tahric etmiştir.
(I, 92)
[219] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Ravileri hakkında değerlendirmeyi başka bir yere erteledim.
[220] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Muhammed b. Ali b. Hüseyin'in dedesinden rivayeti nıürsel ve
munkatı'dır.
[221] Bûsîri der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir.
Ben derim ki: "Ebû Cafer'in Ömer'den rivayeti munkatı'dır."
[222] 3980 no'lu hadise bakınız.
[223] Müsnede'de şöyle geçer: "Ben derim ki: Bu hadisi,
Siret'inde Muhammed b. Ishâk rivayet etmiştir. Bu tarik, hasen bir tariktir. Bu
rivayeti büyük müsnedlerin hiçbirinde göremedim, sadece İshâk'm Müsned'inde
bulabildim. Ravileri güvenilir kimselerdir.' Büsîrî der ki: "Bu hadisi hasen bir isnâdla Ishâk
rivayet etmiştir. İbn Hibbân da
Sahîh'inde tahric etmiştir."
[224] Senedinde Amr b. Sabit vardır ki gerçekten zayıf bir
ravidir, aşırı bir Rafızî'dir.
[225] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi içinde Abdullah b.
Muhammed b. Akîl'in bulunduğu bir senedle Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir."
Heysemî der ki: "Senedinde Abdullah b. Muhammed vardır. Bu gibi
rivayetler, Resûl-i Ekrem'in böylesi yerlerde inkâr için bulunduğu ihtimalini
vermektedir. Hadisin diğer ricali, Sahih ricalidir." (Mecma VIII, 266)
[226] Bûsîrî senedini zayi/ görmüştür. Çünkü senedindeki
Salih b. Hayyân, zayıf bir avidir.
[227] Bkz: 4057 no'lu hadis.
[228] Bûsîrî der ki: "Hadisin isnâdlarmın merkezinde
Hâlid b. Ar'are vardır ki meçhul bir ravidir." (I, 58)
[229] Bunun senedinde de Hâlid b. Ar'are vardır.
[230] Bûsîrî der ki: "Beyhakî de bunu 5. el-Kübrâ'da
rivayet etmiştir. Bunun senedinde de Hâlid vardır."
[231] Bu hadisi Musannef'indc Abdürrezzak rivayet etmiştir.
Şu anda bu eser Beyrut'ta basılmaktadır. Asıl nüshaları oradadır. Heysemî der
ki: "Taberânî bu hadisi uzunca bir metinle tahrîc etmiştir. Ahmed de bir
kısmını rivayet etmiştir. Her ikisinin ricali, Sahîh ricalidir." (Mecma
III, 279)
[232] Bunun isnadında da Hâlid b. Ar'are vardır. Bûsîrî,
onun meçhul bir ravi olduğunu söylemiştir. Ancak Heysemî, onun güvenilir
olduğunu belirtmiştir. (Mecma VIII, 229) Doğru olan da budur. İbn Hibbân onu
güvenilir raviler arasında sayar. Kendisinden birden fazla kişi rivayette
bulunmuştur.
[233] Heysemî bunu Ebû Ya'lâ'ya dayandırmamış; Taberânî ve
Bezzâr'a isnâd etmiş ve şöyle demiştir: "Senedinde Kays b. er-Rabî' vardır
ki Şu'be, Sevrî ve Tayâlisî onu güvenilir görmüş, bir grup da zayıf
addetmiştir." (Mecma III, 290) Ben derim ki: Kays'ın hadisini Bezzâr
mütabaat için zikretmiştir. Hadis ancak Amr b. Ebî Kays'a aittir. O da hadisi düzgün biridir.
Nitekim Bezzâr da böyle demiştir. Ebû Ya'lâ'nm isnâdmda Yahya b. el-Alâ vardır
ki gerçekten zayıftır.
[234] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir
kimselerdir." Ben derim ki: "Bunu Delâü'de Beyhakî tahric etmiştir.
(1,192)
[235] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet
etmiştir. Senedinde adı belirtÜmemiş bir ravi vardır." Müellif bunun bir
parçasını Alışveriş bölümünde tahric etmiştir. 1269 no'lu hadise bakınız. Daha
önce senedini Bûsîrî'nin zayıf gördüğünü söylemiştik.
[236] Bûsîrî der ki: "Senedinde adı belirtilmemiş bir
ravi vardır." Hadis, Tayâlisî'nin Müsned'inde savfa 215-216'da mevcuttur.
[237] Bûsîrî der ki: "Senedinde adı belirtilmemiş bir
ravi vardır." Hadis, Tayâlisî'nin Müsned'inde sayfa 215-216'da mevcuttur.
[238] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Dâvud b.
el-Muhabber'den el-Hâris rivayet etmiştir. Dâvud gerçekten zayıf bir ravidir/'
[239] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir
ravilerdir."
[240] Bûsîrî de buna katılır. (II, 102)
[241] İsnadı hasendu. Müsmde'de "Amr, İbn Abbâs'm kulesidir"
iradesi geçer. Burada doğru olan Amr değil, Umeyr'dir.
[242] Birinci cilt 1323 ve 1324 nolu hadislere bakınız.
[243] Bûsîrî der ki: Bu hadisi -sahih bir senedle- îbn Ebî
Şoyby, Ebû Ya'lâ, İbn Hibbân ve el-Hâkim rivayet etmiştir. Nesâî ve İbn Mâce de
muhtasar olarak rivayet etmişlerdir. (Kırmızı giymek bölümü)
[244] Hıımeydî'nin Müsneâ'i, 1/155. el-Feth'de Hafız şöyle
der: "Bu hadisi hasen bir isnâdla Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir."
(7/117) Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, ravüeri güvenilir olan bir isnâdla
Humeydî ve Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir." Ben derim ki: Bunu Hitye'de
Humeydî tarikinden Ebû Nuaym tahric etmiştir. (I, 31)
[245] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Yahya b. el-Alâ
el-Eslemî'den İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir. Yahya zayıf bir ravidir. Ben
derim ki: Doğrusu, Yahya b. Ya'lâ olmalıdır.
[246] Amr b. Hişâm, Ebû Cehil'in adıdır.
[247] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi zayıfbir senedle Ebû
Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedindeki el-Kâsım b. Osman el-Basri, zayıf bir
ravidir. Buna benzer'bir hadîs Zevmd'de mevcuttur. Taberânî de bunu çok
muhtasar olarak tahric etmiştir. (Mecma IX, 62) Ebû Ya'lâ bunu birden fazla
kişiden tahrîc etmiştir. Bütün isnâdlarda el-Kâsim b. Osman vardır.
[248] Müsnede'de ifade şöyledir: "Umeyr b. İshâk burada
tek kalmıştır. Abdullah b. Avn'dan başkası da ondan rivayette bulunmamıştır.
İbn Maîn: "Düzgün bir rivayeti yoktur" demiş; bir başka sefer ise onu
güvenilir addetmiştir. Genel olarak onun hadisi yazılır." Bezzâr der ki:
"Onun, bu isnâd dışında Amr kanalıyla Hz. Peygamber (aallallahu aleyhi ve
seiiem)'den rivayette bulunduğunu bilmiyoruz. (Keşfu'l-Estar'da Amr yerine
Cafer ismi geçer) Ben derim ki: Müsnede'de geçen ifade net değildir,
karışıktır. Benim okuduğum husus, Tehzîb'dekini destekler niteliktedir. Bûsîrî
bunu aynen alarak şöyle demiştir: "Ondan dışındakiler de kendisini sağlam
görmüştür. Genel olarak onun hadisi yazılır." Bûsîrî, bir de şunu ilave
etmiştir: "el-Hâris'in Müsned'inde, Amr b. el-Âs'm Necâşî vasıtasıyla
Müslüman olduğu yer alır." Heysemî der ki: "Umeyr b. İshâk'ı İbn
Hibbân ve başkaları güvenilir görmüştür. Hakkında biraz eleştiri vardır ki
bunun zararı yoktur. Diğer ricali, Sahîh ricalidir. Ebû Ya'lâ bazılarını
nakletmiştir." (Mecmn VI, 29) Ben derim ki: Hadisin Bezzâr'a
dayandırılması matbu nüshadan sakıt olmuştur. Bunu Keşfıt'l-Estâr'âa (Heysemî) zikretmiştir.
[249] Bkz: c.3, 3692 no'lu hadis.
[250] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi sahîh bir senedle
el-Hâris rivayet etmiştir,"
[251] Fussilet 2-13
[252] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Abd b. Humeyd, Ebû
Ya'lâ ve -sahih görerek- Hâkim rivayet etmiştir." Müsnede'dc şöyle geçer:
Bu hadisi Abd b. Humeyd ve Ebû Ya'lâ, hepsi de Ebû Bekir'den rivayet
etmişlerdir. el-Hâkim de Cafer b. Avn'm Eclah'tan rivayet ettiği hadisi sahîh
görmüştür. Heysemî der ki: "Senedinde Eclah vardır ki İbn Maîn ve
başkaları onu güvenilir saymış, Nesâî ve başkaları da zayıf görmüştür. Diğer
ricali, güvenilir ravilerdir ." (Mecma VI, 20)
[253] Hafız, el-İsâbe'de şöyle der: "Bu isnâdlardaki
ravilerin çoğu zayıftır, metin de oldukça münkerdir." Heysemî der ki:
"Bu hadisi Bezzâr rivayet etmiştir. Senedinde Hilâl es-Sayrafi vardır,
Ebû Kesîr el-Ensârî'den rivayette
bulunmuştur. Bu ikisinden bahsedene rastlamadım."
(Mecma I, 78) Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[254] İsrâ sur. 60
[255] Busîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Hafız, el-İsâbe'âe şoy e der: "Bu,
Kelbî'nin rivayetinden daha
sağlamdır. Çünkü onun
rivayetinde ırganacak
bir husus vardır: Yatsı ve sabah namazlarını
onlarla beraber kıldığı namaz Miraç gecesi farz kılınmıştır." Hafız bunu Neb'a'nm hal
tercemesini 'nnjştır. Ben derim
ki: Bu rivayette de aynı şekilde yadırganacak bir husus
[256] usırı, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Bu oezzar, Ebû Ya'lâ ve Taberânî rivayet etmiştir.
Taberânî'nin ricali, Sahih ricalidir." (Mecma I, 74)
[257] İsnadında İbn Ebî Leyla vardır.
[258] Bûsîrî der ki: Bu hadisi İbn Ebî Şeybe ve el-Hâris
rivayet etmiştir. Her ikisinin isnadının üzerinde dönüp dolaştığı ravi, Ali b.
Zeyd b. Cüd'an'dır ki zayıf bir ravidir. Buhârî de bunu muhtasar olarak rivayet
etmiştir.
[259] Bûstrî der ki: "Bu hadisi ravileri güvenilir olan
bir isnâdla Ebû Ya'lâ rıvaye etmiştir." Ben derim ki: Heysemî de bunu
tahric etmiş, yalnızca Bezzâr'a isnâd etmiştir. (Mecma VI, 58)
[260] Heysemî der ki: "Bu hadisi Taberârû rivayet
etmiştir. Senedinde Selâme b. Ravh vardır. İbn Hİbbân onu güvenilir görürken,
başkaları dalgın oluşundan ötürü zayıf görmüştür." (Mecma VI, 84) Bûsîrî
de şöyle der: "Bunu, içinde adı belirtilmemiş bir ravinin bulunduğu bir
senedle İshâk rivayet etmiştir."
[261] Bûsîrî der ki: "Ahmed'in rivayet ettiği İbn Abbâs
hadisi bunu desteklemektedir."
[262] Bûsîrî der ki: "Bazı ravilerinin meçhul oluşu
sebebiyle senedi zayıftır."
[263] Enfal sur. 44
[264] Bûsîrî bu hadisi İbn Rahaveyh ve İbn Menî'ye isnâd
etmiş, sonra da buradakmı değiştirmeden nakletmiştir.
[265] Enfal sur. 65
[266] Enfal sur. 68
[267] Enfal sur. 70
[268] Bûsîrî der ki:
"Bu hadisi, -sahih bir senedle-
İbn Raheveyh, -Tefeir'inde- İbn Murdeveyh ve Taberânî
rivayet etmiştir."
[269] Müellif bunu Bedir gazvesi bahsinde zikretmiş, Bûsîrî
de ona uymuştur. Ancak en-Nihâye'de şöyle denir: "Cübeyr b. Mut'im
hadisinde şu ifade yer alır: Huneyn günü baktım ki insanlar siyah örtüler gibi
savaşıyorlar". Zevâid'de ise Cübeyr b. Mut'im'İn şöyle dediği yer alır:
"Huneyn günü örtü gibi siyah bir şey gördüm..." (VI, 182) Ben derim
ki: Cübeyr, Hudeybiye ile Mekke'nin fethi arasında bir zamanda Müslüman
olmuştur. Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir."
[270] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Vâkıdî'den el-Hârİs
rivayet etmiştir. Vâkrdî zayıf bir ravidir."
[271] Enfal sur. 121-122
[272] Enfal sur. 143
[273] Enfal sur. 152
[274] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Senedinde Yahya b. Abdülhamîd
el-Himmânî vardır ki zayıf bir
ravidir." (Mecma VI, 113)
[275] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[276] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi zm/ı/bir senedle Ebû
Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedindeki ravi Ebu'l-Huveyris zayıf bir ravidir.
Bunun adı Abdurrahman b.
Muaviye'dir." Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet
etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir. (Mecma VI, 77)
[277] Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü senedindeki
Vâzi' b. Nâfi, zayıftır. Heysemî der ki: "O, metruk bir ravidir." {Mecma VI, 84)
[278] Bûsîrî der ki: "Abdülmüheymin zayıftır."
[279] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Hadis, mürseldh.
[280] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi mürsei oiarak el-Hâris
rivayet etmiştir."
[281] Bûsîrî bu hadisi isnadını vermeden ve herhangi bir
kısaltma yapmadan vermiştir
[282] Sa'd b. Muâz'ın kardeşinin oğlu e!-Hâris b. Evs b.
Muâz'ı kastediyor. Bûsîrî de bu hadisi ona isnâd etmiş ve: "İkisi de sahih
bir senedle rivayet ettiler" demiştir.
[283] Âl-i İmran sur. 155
[284] Âl-i İmrân sur. 156
[285] Âl-i İmrân sur. 166-168
[286] Müsnede'de şöyle geçer: "İshâk dedi ki: Vehb bu
şekilde rivayet etmiştir. Sanıyorum bazı yorumlar İbn İshâk tarafından
yapılmıştır. Yani, şu sözü şöyledir, şunu kastediyor şeklindeki açıklamalar.
Ben derim ki: Bilakis Zübeyr'in'hadisi "O, gafur ve halimdir" sözünde
bitmiştir. "İki topluluğun karşılaştığı gün..." ibaresinden hadisin
sonuna kadar İbn İshâk hadisi, isnâdsızdır." Bûsîrî bunları değiştirmeden
vermiştir.
[287] Âli-i İmrân sur. 154
[288] Âl-i İmrân sur. 154
[289] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. İsnadı ceyyiddir.
[290] Bûsîrî senedini sahih görmüştür.
[291] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Son kısmını da Bezzâr, Zübeyr hadisi olarak tahric etmiştir.
Heysemî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir." (Mecmn VI, 109) Ben
derim ki: "İsnadı hasendir, ancak mürseldiv, Bezzâr'ın isnadı muttasılda."
[292] Âl-i İmrân sur. 144
[293] Bûsîrî, isnadını vermeden naklehniştir.
[294] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi hasen bir isnâdla İshâk
rivayet etmiştir."
[295] Bûsîrî der ki: el-Hâris, Vâkıdî'den rivayet etmiştir
ki zayıftır. Ayrıca hnsen bir isnâdla Bezzâr tahrîc etmiştir."
[296] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet
etmiştir; ricali Sahîh ricalidir."
[297] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Ahmed'in Müsned'inde "Ayaklarına izhir otu koyun"
ifadesi vardır. Taberânî'nin rivayet ettiği Abdullah b. Cafer hadisinde
ayaklarına üzerlik konulmuştur. Bunun senedinde Abdülazîz b. Yahya el-Medenî
vardır ki metruk bir ravidir. (Zevâiâ'de de böyledir: FV/120) Taberânî'nin
rivayet ettiği Ebû Useyd hadisinde ise "Ayaklarına bu ağaçtan koyun"
ifadesi yer alır. Heysemî der ki:
"Ravileri güvenilir kimselerdir." (Mecnın VI, 119)
[298] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi /wsen bir isnâdla Ebû
Ya'lâ rivayet etmiştir." Heysemî der ki: "Senedinde Muhammed b.
Mervan el-UkayİÎ vardır. Ebû Dâvud ve İbn Hibbân onu güvenilir görürken, Ebû
Zür'a ve başkaları zayıf görmüştür." (Mecma VI, 112)
[299] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet
etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir." Bûsîrî, bu hadis hakkında bir
değerlendirmede bulunmamıştır.
[300] Bûsîrî bu hadis hakkında bir değerlendirme yapmamış,
"Bu hadisi Ebû Ya'lâ da rivayet etmiştir" diyerek o rivayetin metnini
vermiştir.