Ahzâb Ve Kurayza Gazveleri 2

Urenîlerin Hikayesi 3

Benû Lihyân Müfrezesi 3

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'İn Kayser'e Gönderdiği Mektup. 3

Resûlullah (Sallallahu Aleyhiveşellem)'İn -Ebû Süfyân'a Suikast Düzenlemek İçin- Amr B. Ümeyye Ed-Damrî'yi Göndermesi 4

Hudeybiye Anlaşması 4

İbn Ebi-Hukayk'ın Öldürülüşü. 5

Hayber Savaşı 6

Mûte Savaşı 6

Mekke'nin Fethi 6

Huneyn Savaşı 9

Tâif Gazvesi 10

Tebuk Gazvesi 10

Hâlid b. el-Velîd'in Duma Ükeydiri'ne Gönderilişi 11

Habeş Heyeti 11

Resûlullah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'İn Vefatı 11

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'İn Yıkanması 13

Resûlullah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'İn Defnedilişi 14

FİTNELER KİTABI 14

Fitnenin Başlangıcı 14

Cemaate Tâbi Olmak. 15

Fitne Korkusundan Bağış Vermemek ve Allah'a İtaate Teşvik. 15

Fitne ve Fesadın Sebebi Kötü Valilerin İş Başına Getirilmesidir 15

Hicretin 100. Yılından Sonra Hiç Bir Sahabenin Kalmayacağı 16

Fitne Döneminde Uzlete Çekilmek. 16

Allah'ın Emri Gelinceye Kadar Ehl-i Hakka Yardım Etmek. 16

Fitne Zamanında Savaşmayı Terk Emri 17

İhtilâfın Hoş Görülmediği 17

Fitne Zamanlarında Silah Satmanın Yasaklanışı 17

Medine'deki İlk Fitnenin Alâmeti 18

Fitne Günlerinde İnzivaya Çekilmenin (Ruhbanlığın) Caiz Olduğu. 18

Fitnelerin Başlangıcı ve Osman b. Affân'ın Halife Seçilmesi 18

Fitnelerin Sayısı 19

FETİHLER KİTABI 19

Irak Fetihleri 19

Hz. Ömer Zamanında Gerçekleşen Fetihler 20

İskenderiye'nin (Mısır'ın) Fethi 20

FİTNELER BÖLÜMÜNÜN DEVAMI 20

Hz. Osman'ın Şehit Edilişi 20

Hz. Ali'nin Osman Suikastından Beri Oluşu. 24

İsyancılarla Savaşmak. 24

Cemel Vakası 25

Ammâr b. Yâsir'in Sıffin Savaşında Öldürülüşü ve Allah Resulü'nün (sallallahualeyhivesellem) "Ammâr'ı İsyancı Bir Topluluk Katledecek" Sözü. 27

Böyle Yerlerde Savaşan Sahabelerin Affedildiğine Dair Hadis. 30

Haricilerin Haberleri 30


Ahzâb Ve Kurayza Gazveleri

 

4328. Ka'b b. Mâlik anlatıyor: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Ahzâb savaşından dönünce Medine'ye geldi, yıkandı, koku süründü ve zırhını çıkardı." (İshâk) Bu hadisin isnadı hasenatı.[1]

4329. Huzeyfe anlatıyor: Ahzab gecesi insanlar Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem)'in  etrafından   dağılmışlar,   etrafında  on  iki  kişiden  başka  kimse kalmamıştı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) yanıma geldiğinde ben soğuktan yere yapışmıştım. Şöyle dedi: "Ey Huzeyfe! Kalk ve gidip Ahzab askerlerine bak! Durumlarını öğrenip gel!" Ben ise: "Yâ Resûlallah! Seni hak üzere gönderen Allah'a yemin olsun ki ancak sana olan hayamdan dolayı kalktım." Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Git ey Huzeyfe, dönünceye kadar ne soğuk, ne de sıcak sana zarar verecek!'' dedi. Ben kalktım ve müşriklerin karargâhına kadar gittim. Ebû Süfyân etrafındaki bir grupla birlikte (gece) ateş yakmış ısınıyordu. Gruplar oradan ayrılmıştı. Yanlarına gidip oturuncaya kadar sokuldum. Ebû Süfyân yanlarına başkasının girdiğini hissetti ve: "Herkes yanmdakinin elini tutsun ve kim olduğunu sorsun!" dedi. Ben hemen sağ elimle   sağımdakiniıı   elini,   sol   elimle   de   solumdakinin   elini   tuttum. Aralarında az bir müddet kaldıktan sonra kalkıp Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanma geldim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) namaz kılıyordu. Eliyle bana ima ederek yaklaşmamı söyledi. Ona yaklaştım. Sonra üzerindeki elbiseyi ısınmam için bana gönderdi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) namazını bitirdikten sonra:   "Ey  Yeman'ın oğlu,  otur! İnsanlar hakkında ne haber getirdin?" dedi. Ben: "Yâ Resûlallah! Halk Ebû Süfyân'm etrafından dağılmış, başında ancak bir grup kalmış. Ateş yakmışlar. Allah, bizim üzerimize boşalttığı soğuk gibi, onların üzerine de soğuk boşaltmaktadır! Fakat, biz buna karşılık Allah'tan onların dilemedikleri ecri dileriz" dedim. (İbn Ebı Şeybe) Fakat bu hadis hasendir, aslı ise Sahîh'te yer almıştır. Burada ise diğerine göre  ilave  ibareler vardır.  Bezzâr da Yûsuf kanalıyla tahrîc  etmiş ve:  "Bilâl'in Huzeyfe'den hadisini bunun dışında bir ravi zinciri ile bilmiyoruz" demiştir. [2]

4330. Huzeyfe anlatıyor: Ahzâb gecesi insanlara çok şiddetli zorluklara maruz kaldılar. Onlar hiç görmedikleri soğukla karşılaştılar. ResûluUah (sallallahu aleyhi veseüem) bir ara namaz kılıyordu. Allah'ın dilediği kadar namaz kıldıktan sonra şöyle buyurdu: "Şu anda kim kalkıp kafirlerin haberini bize getirirse Allah o kişinin kıyamet günü yüzünü parlatsın."

Huzeyfe anlatmaya devam ediyor: Allah'a yemin olsun ki aramızdan hiç kimse şiddetli soğuktan dolayı ResûluUah (salMahu aleyhi veseltem/in bu teklifini kabul edemedi. Sonra Allah Resulü (salMahu aleyhi vesdlem) dilediği kadar tekrar namaz kıldı. Namazını bitirdikten sonra:   "Kim şu anda kalkıp kafirlerin haberini bize getirirse Allah Teâlâ onu cennette benimle birlikte kılar1/' dedi. Huzeyfe: "Allah'a yemin olsun ki şiddetli soğuktan dolayı aramızdan hiç kimse Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) bu teklifine cevap veremedi. Sonra: "Ev fdan kalk!" dedi. O kişi: "Sana kitabı hak olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki şu an yerimden kalkamam" dedi. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi veseüem): "Ey Huzeyfe kalk!" dedi. Huzeyfe der ki: Ben de arkadaşımın dediği gibi yemin etmek istedim. Ancak Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):  ''Sizler yemin ederek kaçan kimselersiniz" deyince ben kalktım. Resûlullah (salMahu aleyhi vesellem) bana:   "Git kafirlerin haberini bize getir ve dönünceye kadar kimseye bir zarar verme!" dedi. Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem), dönünceye kadar Allah'ın beni önümden ve arkamdan koruması için dua etti. Ben kalkıp yola düştüm. Benimle kafirlerin arasında çok az bir mesafe kalınca yavaşça aralarına sızdım. Onlar büyük bir panik içerisindeydiler. Ebû Süfyân soğuktan   ateş   yakmış,   ısınıyordu.   Alevler   bazen   parlıyor,   bazen   de sönüyordu. Alev parladığı zaman Ebû Süfyân'm etrafındakileri görüyordum. Kendi kendime: "Daha ne bekliyorum, işte Allah'ın düşmanı karşımda!" dedim ve heybeden bir ok çıkardım. Oku tam yerleştirdim ki Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'İn sözünü hatırladım. "Bana dönünceye kadar hiçbir şey yapma"   demişti.   Bunun  üzerine  okumu  tekrar yerine  koydum.   Sonra Resûlullah   (sallallahu aleyhi vesellem)'in   yanına   döndüm   ve   kafirlerin   içinde bulunduğu durumu ona haber verdim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Allah'a hamd etmeye başladı. Allah onların üzerine şiddetli bir rüzgar gönderdi. Bu husus Ahzâb suresinde şöyle anlatılır: "Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani bir zaman size ordular gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik.  Allah yaptıklarınızı

görmekteydi.[3] (İbn Ebî Ömer) [4]

4331. Ebû Osman anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) hendeğe kazmayı vurup şöyle buyurdu: "Bismillah dedik ve onunla başladık. Eğer ondan başkasına ibadet etsek bahtsız olurduk. O ne güzel rabdır ve dini ne güzel dindir!" (el-Hâris)

4332. İbn Tavus, babasından naklediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hendek günü şöyle buyurdu: "Ey Allahım! Ahiret hayatından başka hayat yoktur. Ensâr ve muhacirlere merhamet et. Adi ve Kare kabilelerine lanet et. Taşları taşımayı onlar bize mecbur etti. " (el-Hâris)

4333. Abdullah b. Amr anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Medine'nin etrafına Hendek kazılmasını emretti. Hendek kazma esnasında bazı kimseler ResûluUah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma gelip büyük bir kayaya rastladıklarını ve onu parçalayamadıklannı söylediler. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) kalktı, biz de onunla birlikte kalktık. Kazmayı aldı ve hiç kimseden işitmediğim bir ses ile kayaya vurarak: "Allahu ekber! Perslerin memleketi feth olundu!" dedi. Sonra aynı şekilde bir defa daha vurdu ve: "Allahu ekber! Bizanslıların memleketi feth olundu!" dedi. Sonra aynı şekilde üçüncü defa vurdu ve:  "Allahu ekber! Allah Himyer kabilesini bize dost ve ardımcı olarak gönderdi" buyurdu. (el-Hâris) [5]

4334. Urve der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) soğuk bir Ahzâb (Hendek) gecesinde Zübeyr'i bir adamla kafirlerin yanma gönderdi. Onlar da kafirlerin durumunu öğrenip Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) bildirdiler. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) Ümmü Seleme'nin peştemaline bürünmüştü. Onları da peştemalin arasına aldı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Ümmü Seleme'yi kendisine yanaştırdı. (Ishâk) Derim ki: Bu, mürsel ve sahih senedli bir rivayettir. Araştırılsın.

4335. İkrime şöyle dedi: Resûlullah (sallalMıuateyhivesellem) Havvât b. Cübeyr'i Benû Kurayza'yı (İslâm'a davete) çağırması için gönderdi. Onlar ise şöyle dediler: "Bizler, iki kanadı olan, fakat kanatlarından birisi kopup diğeri kalan kişi gibiyiz." Böyle söyleyerek Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellemfin davetini kabul etmediler. (Müsedded) Hadis mürseldir, isnadı sahihtir. [6]

4336. Abdullah b. Yezîd anlatıyor: Kurayza günü Resûlullah onlara: "Bana efendinizi çağırın ki müttefikleri hakkında hüküm versin' dedi. Bununla Sa'd b. Ubâde'yi kastediyordu. Sa'd geldi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona: "Bunlar hakkında hüküm ver" dedi. Sa'd: "Yâ Resûlallah! bunlar hakkında Allah'ın hükmünü bulamamaktan korkuyorum" dedi. Resûlullah (sallaüahu aleyhi vesellem): "Onlar hakkında bir hüküm ver" dedi. Sa'd hüküm verdikten sonra Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "İşte sen, Allah ve Resulünün hükmüne isabet ettin " buyurdu. (Ebü Ya'lâ) İsnadında iki zayıf ravi olan Câbir ve Süfyân vardır.

4337. Âmir b. Sa'd, babasından naklediyor: "Sa'd b. Muâz, Benû Kurayza günü eli silah tutanların (esirlerin) öldürülmesi hükmünü verdi. Resûlullah Sa'd'a: "Sen, Allah'ın onlar hakkında yedi kat sema üzerinden verdiği hükme isabet ettin" dedi. (el-Hâris)

4338. Ümmü Seleme şöyle dedi: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) Hendek günü ashabına kerpiç verirken saçı toz içerisinde idi. Şöyle diyordu: "Allahım! Hayır ancak âhiret hayrı, sen affet Muhacir ve Ensâr'ı." {Ebü Ya'lâ)

4339. Ebû Avn aynı mânâda bir hadis rivayet etti. Ancak ilki daha detaylıdır. Safiyye validemizin fazileti konusunda da bir kıs&a geçmişti.

 

Urenîlerin Hikayesi

 

4340. Mâlik b. Evs b. el-Hadesân anlatıyor: Hz. Osman, Ebû Zer'e: "Sen Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) süt develerine kin ve düşmanlıkla saldırıldığı gün neredeydin?" dedi. Ebû Zer: "Kuyunun üzerinde su çekmekle meşguldüm" cevabını verdi. (Ahmed b. Menî)

 

Benû Lihyân Müfrezesi

 

4341. Ebû Saîd'in kölesi Saîd, Ebû Saîd'den naklediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Benû Lihyân gazasında bizlere şöyle dedi: "Sizden her iki kişiden biri gönderilecektir. Sevap ise aranızda bölüşülecektir." (Ibn Ebî Şeybe ve Ahmed b. Menî)

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'İn Kayser'e Gönderdiği Mektup

 

4342. Abdullah b. Şeddâd der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Bizans Kayseri (kiralı) Hirakl'e şu mektubu gönderdi: "Allah'ın Resulü Muhammed'den Rumların sahibi Hirakl'e... Seni İslam'a davet ediyorum. Eğer müslüman olursan müslümanlarm lehindeki ve aleyhindeki şeylere sen de sahip

olursun. Eğer İslam 'a girmezsen, cizye verirsin. Çünkü Allah Teâlâ: Kend Uerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldıklarını haram saymayan ve gerçek dini din edinmeyen kimselerle boyun eğip kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın. [7] buyuruyor. Eğer bunu kabul etmezsen İslam'a girmeleri ya da cizye vermeleri hususunda fellahlar ile İslam arasına girme!. " (el-Hârİs) [8]

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhiveşellem)'İn -Ebû Süfyân'a Suikast Düzenlemek İçin- Amr B. Ümeyye Ed-Damrî'yi Göndermesi

 

4343. Amr b. Ümeyye ed-Damrî anlatıyor: [Hubeyb ve arkadaşları şehid edildikten sonra] ResÛlullah (sallallahu aleyhivesellem) Ensâr'dan bir adamla birlikte beni gönderdi ve: "Gidip Ebû Süfyân't bahçesinde öldürün!" dedi. Onlar durumdan haberdar olunca biz dağa çıktık. Temîmoğullanndan bir adam gelince onu öldürdüm, sonra mağaraya girdim. Benû Dîl b. Bekir'den bir adam geldi, bizimle birlikte mağaraya girdi. Ona: "Kimsin?" dedim. "Benû Bekir'den birisi" dedi. Ben: "Ben de Benû Bekir'denim" dedim. Yanımıza uzandı ve yüksek sesle şarkı söylemeye başladı. Şöyle diyordu:

Yaşa  müslüman     olmayacağım  kabul etmeyeceğim. İçimden   ona:   "Sen   uyu,   göreceksin"   dedim.   Adam   uyuyunca   onu Öldürdüm. Sonra dışarı çıktım Kureyş'in gönderdiği iki adamla karşılaştım. Onlara "teslim olun" dedim. Birisi kabul etmeyince onu öldürdüm. Diğerini de esir alıp ResÛlullah (saüallahualeyhiveseUem)'in yanma getirdim. (İshâk)

 

4344A. Amr b. Ümeyye ed-Damrî anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Hubeyb ve arkadaşları öldürüldükten sonra Ensâr'dan bir adamla birlikte beni göndererek: "Ebû Süfyân'ı bahçesinde öldürün!" buyurdu. Ben arkadaşımla birlikte yola çıktım. Şi'b tarafındaki Ye'cec vadisine yaklaşınca -ovalarda yaşamış ve dağ yolculuğuna çıkmamış olan- arkadaşıma: "Eğer bir şeyden korkarsan gidip devene bin ve Resûlullah (saîlaUahu aleyhi vesellem)'in yanma git" dedim. Arkadaşım bana: "Kabe'yi tavaf edecek misin?" dedi. Ben: "Mekke halkını iyi bilirim. Karanlık gelince onlar avlularında akşam yemeği yeyip otururlar ve onlar beni alaca attan daha iyi tanırlar" dedim. Fakat o beni Kabe'yi tavaf etmeye teşvik etti. Tavaftan sonra oradan çıktık. Onların oturdukları yerden geçtik. Hemen şöyle dediler: "Bu Amr'dır! Allah'a yemin olsun ki iyi bir şey için gelmemiştir o!" -Amr çevik bir insandı. Anlatmaya devam ediyor-: Onlardan kaçtık ve dağa sığındık. Bir mağaraya gireceğimiz esnada Osman b. Mâlik'i -veya Abdullah b. Mâlik et-Teymî'yi- gördüm. Kureyş'in gözcülüğünü yapıyordu. Mağaraya yaklaşınca arkadaşıma: "Allah'a yemin olsun ki eğer bu adam bizi görürse Kureyş'lilere yerimizi söyler" dedim. Yavaşça yanma sızdım ve onu memesinin altından hançerle yaraladım, sonra da öldürücü bir darbeyle onu öldürdüm. Adam öyle bir bağırdı ki bütün Mekke halkı onun bu sesini işitti. Mekkeliler gelmeye başladılar. Ben de hemen yerime döndüm, mağaraya girdim. Mekke'liler onun yanına gelince onun son nefesini verdiğini gördüler. Ona: "Seni kim yaraladı?" diye sordular. "Amr b. Ümeyye yaraladı" dedi, sonra da öldü. Onlara yerimizi bildirecek kadar yaşamadı; sonra biz çıktık ve Hubeyb'in ağaçta asılı olduğunu gördük. Arkadaşım bana: "Hubeyb'i ağaçtan indirip defnedebilir misin?" dedi. Ben: "Evet, benden biraz geride kal eğer yanma geç gelirsem sen yoluna devam edip Medine'ye dön" dedim. Sonra Hubeyb'in yanma sokuldum, onu ağaçtan indirdim ve sırtımda taşıyıp yürümeye başladım. Daha yirmi adım atmamıştım ki bekçiler beni gördü. Başına bekçiler dikmişlerdi. Onu hemen yere attım ve kaçmaya başladım. Hubeyb'i attığımda alnı üzerine yere düştüğünü hiç unutmam. Sonra Alîl-i Dacnan mevkiine geldim. Onlar hemen benim peşime düştüler; ancak bir mağaraya girmekle onlardan kurtuldum. Sonra mağaradan çıkıp tanıdığım bir memlekete gittim. Sonra bir bineğe atladım. Orada Kureyş'in haber almak için gönderdiği iki casusu gördüm. Onlardan birine: "Teslim ol" dedim; fakat kabul etmeyince onu yere yatırıp öldürdüm. Diğerini de esir alıp Resûlullah (sallahu aleyhivesellem/in yanma getirdim. (İshâk) [9]

4344b. Amr b. Ümeyye anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hubeyb'in şehid edilişinden sonra beni yalnız olarak Kureyş'e gönderdi. B.en asılı duran Hubeyb'in yanma vardım. Gözcülerin beni görmesinden korkuyordum. Tırmandım ve Hubeyb'in iplerini çözdüm. Hubeyb yere düşünce onu göremez oldum. Sanki yer onu yutmuştu. Bugüne kadar Hubeyb'in çürümüş kemikleri görülmedi. (İshâk)

 

Hudeybiye Anlaşması

 

4345. Ebû Zumeyl Simâk el-Hanefî anlatıyor: İbn Abbâs şöyle dedi: Hudeybiye günü Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem)'in katibi Ali b. Ebî Tâlib idi. {İshâk} Bu isnâd sahîhth. Sahîh'te bunu destekleyen Misver hadisi ve başka hadisler vardır.

4346. Ma'mer der ki: Zührî'ye: "Hudeybiye günü Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in katibi kimdi?" diye sordum. Zührî gülerek şöyle cevap verdi: "Ali'ydi. Eğer şu kimselere (Emevilere) sorsaydm, Osman derlerdi." (İshâk)

4347. el-Muğîre b. Şu'be, ResûluUah (sallallahu aleyhi veseUem)'in başının ucunda kılıç ile bekliyordu. Urve yani İbn Mes'ûd es-Sakafi Resûlullah'm (sallallahualeyhiveselîem) sakalından tutarak onunla konuşuyordu. Muğîre, Urve'ye: "Ya elini Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem)'in sakalından çekersin, ya da elin sana bir daha geri dönemez!" dedi. Muğîre kılıcını kuşanmıştı. Urve: "Yâ Resûlallah! Bu kimdir?" diye sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Kardeşinin oğlu Muğîre'dir" dedi. Urve: "Tamam ey sahtekar! Başımı senin sahtekârlıklarından daha yıkamadım" dedi. (İbn Ebî Şeybe) Bu hadisin isnadı son derece sağlamdır. Bu hadis, Sahîh-i Buhârî'de Zühri an Urve an Mervân b. el-Hakem ve Misver b. Mahrame tarikinden Hudeybiye hâdisesi ve Kaza Umresi konularında tafsilatlı olarak rivayet edilmiştir. Bu hadisin mürsel rivayeti de vardır. Ancak buradaki muttasıl hali daha güzeldir. Bu yüzden hadisi burada verdim. Cihad bölümünde "İdarecinin Başında Kılıçla Durmak" başlığı altında bu hadis geçmişti. [10]

4348. Ali b. Zeyd b. Cud'ân anlatıyor: Urve b. Mes'ûd, Hudeybiye zamanında kavmine: "Ey kavmim! Ben kırallar gördüm ve onlarla konuştum. Beni Muhammed'e gönderin, onunla konuşayım" dedi ve Hudeybiye'ye geldi. Urve sakalını tutarak Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) konuşmaya başladı. Muğîre b. Şu'be ise silahını çıkarmış Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in başında bekliyordu. Muğîre, Urve'ye: "Elin sana ulaşamayacak hale gelmeden çabuk onu çek!" dedi. Urve başını kaldırınca: "Sen misin? Allah'a yemin olsun ki bana yaptığın sahtekârlıktan daha kurtulmadım" dedi. Urve sonra kavmine döndü ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Ben kırallan görüp onlarla konuşmuş birisiyim. Fakat Muhammed gibisini asla görmedim. O bir melek değildir. Fakat kurbanlıkların bağlanmış olduğunu gördüm. Başınıza bir helakin gelmesinden korkuyorum." Sonra kavminden kendisine tâbi olanlarla birlikte Tâifin suruna çıktı ve yüksek sesle: "Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed de onun kulu ve Resulüdür" dedi. Bunun üzerine kavminden birisi ok atarak onu öldürdü. Bu hâdise üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dedi: "Aramızda Yasin sahibi gibi birisini yaratan Allah'a hamd olsun."

Bu hadis, mürsel veya mu'dal bir hadistir. Hadisin aslı, son kısmı olmaksızın Buhârî'de Misver ve Mervan hadisi olarak verilmiştir. Fakat bu hadisin sonundaki cümleler yanlıştır. Çünkü Urve, Tâif savaşından sonra kendisine bir ok atılıp öldürülmüştür. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Taiften döndükten sonra Urve yanma gelmiş ve müslüman olmuştu; ancak kavmine döndüğünde onu öldürdüler. Daha sonraları kavmi müslüman oldu. (EbÛ Ya'lâ)

4349. Câbir anlatıyor: Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte Hudeybiye yılında Sukya denilen yere geldik. Muâz: "Kim bizim kaplarımıza su doldurup getirecek" dedi. Ben beraberimdeki bazı gençlerle birlikte öne çıktım ve Usâye'ye varıp kapla su getirdim. Gecenin karanlığı biraz geçtikten sonra bir adam devesi ile birlikte geldi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ol­duğunu gördük. Onun devesini tuttum ve çökerttim. Sonra Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi veseüem) öne geçip yatsı namazını kıldırdı, ben de sağında idim. Daha sonra Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseüem) on üç rekat namaz kıldırdı. (fbn Ebî Şeybe) [11]

 

İbn Ebi-Hukayk'ın Öldürülüşü

 

4350. Abdullah b. Üneys anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Ebû Katâde, Abdullah b. Atîk ve Ensâr'ın müttefiki olan bir adamı benimle birlikte İbn Ebi'î-Hukayk'ı öldürmeye gönderdi. Biz geceleyin çıktık, onların kapılarını yoklayıp dışarıdan kilitledik. Sonra da anahtarları topladık. İnsanlar da hurmalığa çıktı. Ben ve Abdullah b. Atîk, İbn Ebi'l-Hukayk'ın bahçesine indik. Abdullah b. Atîk, İbn Ebi'l-Hukayk ile konuştu. İbn Ebi'l-Hukayk: "Annen seni kaybetsin ey Abdullah! Buralarda ne geziyorsun?" dedi. Sonra da karısına: "Kalk ve ona kapıyı aç. Çünkü misafirperver kişi bu saatte kapısına geleni kovmaz" dedi. Kadın kalktı. Ben, Abdullah b. Atîk'e: "Dur" dedim ve kılıcımı çektim. Kadın tam bağıracaktı ki kılıcı ona gösterdim. Tam vuracağım esnada ResûluUah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) kadınları ve çocukları öldürmekten nehyettiğini hatırladım. Kadına vurmadım.

Abdullah b. Üneys anlatmaya şöyle devam etti: Ben, İbn Ebi'l-Hukayk'ın odasına girdim. Karanlık gecede onun bembeyaz tenli olmasına bakıyordum. Beni görünce bir yastık ile kendisini örtmeye çalıştı. Ancak ben yanma git­tim, kılıcı vurmak için kaldırdım. Ancak evin tavanının alçak oluşundan onu hafif bir şekilde yaralayabildim. Sonra dışarı çıktım. Arkadaşım: "Öldürdün mü?" dedi. Ben: "Evet" dedim. Sonra o da içeri girdi, başında durdu ve çıktı. Biz hızlıca evden çıkmaya çalıştık; ancak Abdullah b. Atîk merdivenden

düşünce: "Ah! Ayağım, ayağım kırıldı!" dedi. Ben: "Ayağına bir şey olmadı" dedim ve yayımı yere koyup onu taşıdım. Abdullah kısa boylu ve zayıftı. Onu dışarı çıkardım. Ayağına birşey olmamıştı. Bizler arkadaşlarımıza ulaştığımız esnada kadın güçlü bir şekilde bağırdı. Hayber'dekiler hemen İbn Ebi'l-Hukayk'm evine geldiler. Ben merdivendeki yayımı koyduğum yeri hatırladım ve: "Dönüp yayımı alacağım" dedim. Ama Hayber'liler İbn Ebi'l-Hukayk'm evine doğru yürüyüşe geçmişler. Tek sözleri: "İbn Ebi'l-Hukayk'ı kim öldürdü, onu kim öldürdü?" idi. Ben de baktığım herkesin yüzüne aynı sözü tekrarlayarak: "Onu kim öldürdü, onu kim öldürdü?" diyordum. Nihayet evinin merdivene kadar geldim, insanlarla birlikte içeri girdim. Yayımı alıp arkadaşlarıma tekrar yetiştim. Biz geceleyin yürüyor, gündüzleri de gizleniyorduk. Gündüz gizlendiğimiz zaman bir gözcü koyuyorduk, o bize bekçilik yapıyordu. Medine'ye yaklaştığımızda Beydâ denilen yerde arkadaşlarımın gözcülüğünü ben yaptım. Sonra onlara elbisemle işaret ettim. Hep birlikte hızlıca oradan çıktılar. Ben de peşlerinden gittim ve onlara yetiştim. Medine'ye vardığımızda arkadaşlarım bana: "Birşey gördün mü?" diye sordular. Ben: "Hayır fakat sizin karşılaştığınız zorluğu gördüm ve korkunuzun sizi sevk etmesini istedim" dedim. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanma vardığımızda insanlara hutbe okuyordu. Bizi görünce: " YüzMr kurtuldu!" dedi. Biz: "Hayır yâ Resûlallah, asıl senin yüzün kurtuldu" dedik. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "O/ut öldürdünüz mü?" dedi. Biz: "Evet" dedik. Sonra onu öldürdüğümüz kılıcı istedi ve: "İşte onun yemeği, bu kılıcın keskin tarafıdır" dedi. (EbÛ Ya'(â) [12]

 

Hayber Savaşı

 

4351. Ebû Umâme anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hayber avaşında: "Kim zayıf ve zor durumda ise, devesi asi ise geri dönsün" dedi. Ve bir münadinin böyle seslenmesini emretti. Bunun üzerine zayıf ve zor durumda olanlar geri döndü. Ancak birisi geri dönmedi. Geceleyin siyah bir devenin üzerinde yürüyordu. Deve onu yere attı ve kaçtı. Adamın boynu kırıldı. Onu alıp Resûlullah {sallallahu aleyhi veseUem)'in yanma getirdiler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Arkadaşınıza ne oldu?" dedi. Onlar: "Onun durumu böyle böyleydi" dediler. "Ey Bilal, sen insanlara, zayıf ve devesi asi olanların geri dönmesini söylemedin mi?" dedi. Bilal: "Evet" dedi. Bunun üzerine Resûlullah adamın üzerine cenaze namazı kılmaktan kaçındı, (el-Hârİs) Bişr oldukça zayıf bir ravidir. [13]

4352. Ümmü'1-Mutâ' el-Eslemiyye, Resûlullah (sallallahu aleyhi vedian) ile birlikte Hayber savaşında bulunmuştu. O anlatıyor: "Eslem'liler Resûlullah'a (sallallahu aleyhi veseliem) içinde bulundukları sıkıntıdan dolayı şikayet ettiler. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) insanlara seslendi ve hep birlikte kalktılar. Kaleye ilk saldıranlardan biri de Eslem'di. O gün Güneş batmadan Allah Teâlâ bize Hayber'in fethini nasip etti." (el-Hârİs) Hayber, es-Sa'b b. Muâz'm Netât'taki kalesiydi. [14]

4353.  İbn Abbâs der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hayber günü ganimetlerden atlılara üç pay, yayalara bir pay dağıttı. (İbn Ebî Şeybe) [15]

4354. Seleme b. el-Ekva der ki: Resûlullah (sallahu aleyhi vesellem) Ebû Bekir'i kendi sancağı ile Hayber'deki bazı kalelerin üzerine gönderdi. Ebû Bekir savaştı ve döndü; ancak fetih gerçekleşmedi. Bunda bayağı zorluklar da çekti. Ertesi günü Resûlullah (saUallahu aleyhi vesellem) Ömer b. el-Hattâb'ı gönderdi, o da savaştı ve döndü; ancak fetih gerçekleşmedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Yarın bu sancağı öyle birisine vereceğim ki o, Allah ve Resulünü sever. Allah Teâlâ, Hayber'in fethini onun eliyle gerçekleştirecektir" buyurdu. Sonra Hz. Ali'yi çağırdı. Ali'nin gözlerinde ağrı vardı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onun gözlerine tükürüğünü sürdü, sonra da: "Bu sancağı al ve Allah sana fethi müyesser kılıncaya kadar onu koru" dedi. Seleme der ki: Hz. Ali sancağı aldı ve çıktı. Öyle bir koşuyordu ki! Biz de onun arkasından koşuyor, izini takip ediyorduk. Sonra sancağını kalenin altında büyük bir taşa yerleştirdi. Kalenin başında duran bir yahudi onu onrdü ve: "Sen kimsin?" dedi. Hz. Ali: "Ben, Ali b. Ebî Tâlib'im" dedi. Yahudi arkadaşlarına: "Musa'ya inene yemin olsun ki sizler mağlup oldunuz!" dedi. Hz. Ali, Hayber'i fethedinceye kadar dönmedi. (el-Hâris) [16]

 

Mûte Savaşı

 

4355. Kays b. Ebî Hazım der ki: Usâme b. Zeyd babasının vefatından sonra gelip Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in önünde durdu. Allah'ın Resulü (sallallahualeyhivesellem)'in gözlerinden yaş aktı. Ertesi gün tekrar gelip Resûlullah {sallallahu aleyhi vesellerrrj'in önünde durdu. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ona: "Dün karşılaştığım gibi bugün de seninle aynı şekilde karşılaşıyorum" dedi. (Ahmed b. Menî) Bu hadis görünüm itibariyle rnürsel&ir. Eğer Kays bu hadisi Usâme'den işitmişse Buhârî ile Müslim'in şartına göre sahihtir.

 

Mekke'nin Fethi

 

4356 Âişe anlatıyor: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi verfem) öfkelendiğim gördüm, hiç bu şekilde kızdığını görmemiştim. Bu kızgınlığı Kab oğullarının başına gelenlerden dolayıydı.  Şöyle buyurdu:  "Eğer ben,  Kabogullarma yardım etmezsem Allah da bana yardım etmesin. Ebû Bekir ve Ömer'e söyle; savaşa hazırlansınlar" dedi. Ebû Bekir ve Ömer, Âişe'nin yanına geldi ve ona: "Resûlullah {sallallahu aleyhi veseilem) nereye yöneliyor, savaş için nereyi istiyor?" diye sordular. Âişe: "Resûlullah'ın {saUaliahu aleyhi veseilem) uzun bir zamandan beri görmediğim şekilde buna kızdığını gördüm" dedi. (Ebû Ya'lâ) [17]

4357. Zübeyr anlatıyor: "Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) Mekke'nin fethi günü Sa'd b. Ubâde'nin bayrağını bana verdi. Böylece Zübeyr, Mekke'ye iki bayrak ile girdi." (Ebû Ya'lâ) [18]

4358. Enes şöyle dedi: "Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) Mekke'ye girince dört kişi hariç bütün insanların güvende olduğunu ilan etti." (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) [19]

4359. Enes anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyH veseUem) Mekke'yi fethettiği gün insanlardan dört kişi hariç herkesin güvende olduğunu ilan etti. Güvende olmayanlar Abdüluzza b. Hatal, Makîs b. Sabâye, Abdullah b. Sa'd ve Ümmü Sâre idi. Abdüluzza b. Hatal, Kabe'nin örtülerine bürünmüş halde öldürüldü. Ensâr'dan bir adam Abdullah b. Sa'd'ı gördüğünde onu öldürmeyi adadı. Abdullah b. Sa'd, Osman'ın süt kardeşiydi. Osman, Abdullah b. Sa'd 1 Resûlullah (saMahualeyhivesellem)'in yanma getirdi. Onu bağışlaması için aracılık etti. Ensârlı adam onu görünce kılıcını kuşanıp geldi, onu Resûlullah'ın etrafında oturmuş, halkaya girmiş gördü. Resûlullah'a (sallaUahu aleyhi veseilem) elini uzattı ve ona biat etti. Sonra da Resûlullah (saMahualeyhi vesellem) Ensârı ye: "Adağım yerine getirmeni bekliyordum" dedi. Ensârî: "Yâ Resûlallah! Senden

çekindim. Bana bir işaret verseydin ya!" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Hiçbir peygambere gizlice işaret etmek yakışmaz" dedi. Makîs b. Sabâye'ye gelince; onun Resûlulîah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte olan bir kardeşi vardı, hataen öldürülmüştü. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onunla birlikte Benû Fihr'den bir adamı gönderdi ki diyetini Ensârî'den alsınlar. Ensâr'dan diyeti alıp dönünce Benû Fihr'li adam uyudu. Makîs adamın uyuduğu esnada üzerine sıçradı, bir taş alıp adamın başına vurdu ve onu öldürdü. Ardından şu beyitleri okudu:

Çukurda yaslanmış olarak ölen kimse, insanın gönlüne şifa olur.

Şan damarlarından akan kanlar onun elbiselerine bulamr.

Onun ölümünden önce insanların gam ve kederleri artıyordu.

Böylece bana yatakta yatmayı unutturuyordu.

Ununla rinr kabilesini öldürdüm ve diyetini borçlandım,

Direkler sahibi Neccar oğullarının süvarilerine...

Onunla adağımı çözdüm ve intikamımı aldım.

Putlara dönen ilk insan da ben oldum.

Ümmü Sâre ise Kureyş'in azatlı bir kölesiydi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem/in yanma gelip ona bir ihtiyacını bildirdi; Allah'ın Resulü (sallaUahualeyhi vesellem) onun ihtiyacını giderdi. Sonra bir adam Ümmü Sâre'nin yanma geldi ve onunla birlikte Mekke halkına bir mektup gönderdi. -Sonra da Hâtıb b. Beltea'nın kıssasını anlattı-. (Beyhakî, Dede) [20]

4360. Ebû Seleme el-Huzâî anlatıyor: İbn Hatal'm ismi Abdullah'dır. Onun iki tane cariyesi vardı. Şiirlerde Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) yerip şarkı söylüyorlardı. İşte Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke'yi fethedince bütün insanların güvende olduğunu ilan etti; ancak bundan İbn Hatal'ı ve iki cariyesini müstesna kıldı. Sonra Abdullah b. Sa'd b. Ebî Şerh ile Makîs b. Sabâye el-Leysî'yi de bunlara kattı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onlara güvence vermedi. Hepsi de öldürüldüler. Sadece cariyelerden biri

İslam'ı kabul ettiğinden öldürülmedi. (el-Hâris) [21]

4361. Muhammed b. Abbâd b. Cafer anlatıyor: Resûlullah (sallahu aleyhi vesellem) Kureyş'lilere şöyle bir mektup gönderdi: "Sizler ya Benû Bekir ile olan anlaşmanızı bozup Huzaalı'larla dost olur ve anlaşırsınız, ya da size savaş ilan ederim." Bunun üzerine Karaza b. Abdiamr b. Nevfel b. Abdimenâf -ki o Muaviye'nin hısımı idi- şöyle dedi: "Bizler, Benû Bekir ile anlaşmalı kimseleriz. Onların öldürdüklerinin diyetlerini ödemeyiz. Bizimle beraberdirler. Onlarla olan anlaşmamızdan vazgeçmeyiz. Onlardan başka dinimizde kimse kalmadı. Fakat onlarla savaşmaya hazırız." (MÜsedded) Mürsel hadistir, isnadı sahihtir. [22]

4362. İbn Abbâs anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi veselkm) Ramazan'dan on gün geçince Mekke'ye doğru yola çıktı. Allah'ın Resulü (sallaMıu aleyhi veselkm) oruçlu idi, Ashâb-ı kiram da Resûlullah'a (salkîlahu aleyhi vesellem) bakarak oruç tuttular. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhiveseUem) Kedîd denilen yere varınca orucunu açtı. Merru'z-Zahrân denilen yerde konakladı. Beraberinde on bin kişi vardı. Bin kişi Müzeyne kabilesinden, yedi yüz ;kişi de Benû Süleym kabilesinden idi. ResûluUah (salîallahu aleyhi vesellem)'in haberi Kureyş'lilere ulaşmıyordu. ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem)'in ne yapacağını da bilemiyorlardı. O gece Ebû Süfyân, Hakîm b. Hizam ve Büdeyl b. Verkâ casusluk için çıktılar.

Abbâs der ki: ResûluUah (sallallahualeyhivesellem) konakladığı yere varınca ben: "Vay Kureyş'lilerin başına gelenlere! Allah'a yemin olsun ki eğer ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem) aniden Mekke'ye girerse hepsini öldürüp helak eder!" dedim. Bunun için ResûluUah (sallallahu aleyhi veseUem)'in beyaz katırına bindim ve Erâk denilen yere vardım. Odun aramak için veya yanında sütü bulunan ya da ihtiyaç sahibi birini bulmak ümidiyle yola çıktım ki Kureyş'lilere Resûlullah'ın (sallallahualeyhivesellem) haberini ulaştırayım da ona karşı dursunlar. Allah'a yemin olsun ki bunları aramak için dışarı çıkmıştım; ama Ebû Süfyân ile Büdeyl b. Verka'nm sözlerini işittim, geri dönüyorlardı. Ebû Süfyân şöyle diyordu: "Allah'a yemin olsun ki bu gece gibi ne ateş; ne de ordu gördüm!" Büdeyl, Ebû Süfyân'a: "Allah'a yemin olsun ki bunlar Huzaahlardır. Savaş için çıkmışlar" dedi. Ebû Süfyân: "Allah'a yemin olsun ki Huzaalıların bu ateşi yakma güçleri yoktur. Onların sayıları azdır ve güçsüzdürler" dedi. Ben: "Ey Ebû Hanzala! Sesimi tanıyor musun?" dedim. Ebû Süfyân: "Evet, Ebu'l-Fadl?" dedi. Ben: "Evet" dedim. Ebû Süfyân: "Annem babam sana feda olsun, ne oldu sana?" dedi. Ben: "İşte Allah'a yemin olsun ki bu, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ordusudur. Vay Kureyş'lilerin başına gelenlere!" dedim. Ebû Süfyân: "Annem babam sana feda olsun, çözüm nedir?" dedi. Ben: "Allah'a yemin olsun ki eğer sana galip gelirse mutlaka senin boynunu vurur. Şu katırın arkasına bin!" dedim. Ebû Süfyân benimle birlikte katıra bindi, iki arkadaşı da geri döndü. Müslümanların yaktığı ateşin yanından geçtikçe oradakiler: "Bu nedir?" diye soruyordu. Fakat ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem)'in katırını üzerinde amcası varken görünce: "Bu, Resûlulîah (sallallahu aieyhi vesellem)'in katırıdır" diyorlardı. Nihayet biz Ömer b. eî-Hattâb'm yanından geçtik. Ömer hemen kalkıp: "Bu kimdir?" dedi ve yanımıza geldi. Ebû Süfyân'ı katırın üzerinde görünce onu tanıdı ve: "Allah'a yemin olsun ki bu, Allah'ın düşmanıdır. Allah'a hamd olsun ki onu bize getirdi!" dedi. Hemen Resûlullah'a (sallallahu aleyhi veseüem) doğru gidip içeri girdi. Ancak ben ondan daha erken davrandım ve ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanma girdim. Peşimden Ömer girdi ve şöyle dedi: "Yâ Resûlallah! Bu, Allah'ın düşmanı Ebû Süfyân'dır. Aramızda ne bir ahit, ne de bir sözleşme vardır.

Bırak, hemen boynunu vurayım!" dedi. Ben: "Yâ Resûlallah! Onu himayem altına aldım" dedim. Sonra Resûlullah'ın (sallallahualeyhivesellem) yanına oturdum ve onun başından tutarak şöyle dedim: "Allah'a yemin olsun ki bu gece benden başkası Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) konuşmayacaktır" Fakat Ömer hep içeri girip çıkıyordu. Ben: "Yavaş ol, ey Ömer! Allah'a yemin olsun ki eğer Adiyoğullarından biri olsaydı böyle söylemeyecektin. Fakat o Benû Abdimenâftan olduğu için böyle konuşuyorsun" dedim. Ömer: "Dur ey Abbâs, böyle söyleme! Allah'a yemin olsun ki senin müslüman oluşuna babam Hattab'ın müslüman oluşundan daha çok sevindim; çünkü şunu iyi biliyordum ki senin müslüman oluşun Hattab'ın müslüman oluşundan daha çok ResûluUah (sallallahualeyhivesellem)'in hoşuna gidiyordu" dedi. Bunun üzerine Resûlulîah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ey Abbâs! Ebû Süfyân'ı beraberinde götür. Sabahladığımız zaman onu bize getir" buyurdu. Ben de Ebû Süfyân'ı yanıma aldım. Sabahladığımız zaman onu tekrar Resûlulîah (sallallahu aleyhi vesellemfin yanına getirdim. Resûlulîah (sallallahu aleyhi vesellem) Ebû Süfyân'ı görünce ona: "Vah sana ey Ebû Süfyân! Allah'tan başka ilah olmadığını öğrenmenin vakti daha gelmedi mi?" dedi. Ebû Süfyân: "Anne ve babama yemin olsun ki, senin aklın, keremin ve hilmin ne güzel ve ne büyüktür! Eğer nefsimde Allah'tan başka ilâh olduğu karar kılsaydı bana bu sıkıntı anında fayda verirdi" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Yazık sana ey Ebû Süfyân! Benim Allah'ın Resulü olduğumu Öğrenmenin zamanı gelmedi mi?" dedi. Ebû Süfyân tekrar: "Annem ve babama yemin olsun ki, senin hilmin, keremin, akrabaya olan bağlılığın, affın ne büyüktür! Ama bu sözün hakkında nefsimde hala bir şey vardır"  dedi.  Abbâs:  "Yazıklar  olsun  sana ey Ebû Süfyân!  Ömer gelip boynunu vurmadan önce müslüman ol. Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in onun Resulü olduğuna şehadet et!" dedi. Abbâs'm bu sözleri üzerine Ebû Süfyân kelime-i şehadet getirerek müslüman oldu. Abbâs: "Yâ Resûlallah! Ebû Süfyân öğünmeyi sever. Ona övüneceği bir şey söyle" dedi. Resûlulîah (sallallahualeyhivesellem):   "Olur,  kim Ebû Süfyân'in evine girerse, o güvendedir. Kim evinin kapısını kapatıp evine girerse o kişi de güvendedir!" buyurdu. Ebû Süfyân olanları Mekke'lilere haber vermek için gitmek istedi; ancak Resûlulîah (sallallahu aleyhi vesellem) Abbâs'a: "Onu dağ geçidinde alıkoy da Allah'ın ordularım kalabalık bir halde geçerken görsün!" buyurdu. Abbâs da Resûlullah'ın (sallallahualeyhivesellem) dediği yerde Ebû Süfyân'ı tuttu. Kabileler tek tek atlarının üzerinde geçmeye başladı. Her kabile geçtikçe Ebû Süfyân: "Bu  kimdir?"   diye  soruyordu,  ben:  "Suleymoğullarıdır"   diyordum.   Ebû Süfyân: "Suleymoğullarından bana ne!" diyordu. Sonra da bir başka kabile geçiyor, "Bunlar kimlerdir?" diye soruyordu. Ben: "Müzeyne kabilesidir diyordum. Ebû Süfyân: "Müzeyne kabilesinden bana ne!" diyordu. O böyle söylemeye devam ederken Resûlullah (sallahu aleyhi vesellem)'in içinde bulunduğu yeşil bölük geçti. O bölükte Muhacirler ve Ensar vardı. Onların sadece gözleri görünüyordu Ebû Süfyân: "Bunlar kimlerdir?" diye sordu. Ben: "İşte bu Ensar ve Muhacirleriyle birlikte Resûlullah'dır (sallallahu aleyhi vesellem)" dedim. Ebû Süfyân: "İşte bu kimselerin karşısında kimse duramaz! Allah'a yemin olsun ki, bugün kardeşinin oğlunun hükümdarlığı çok büyük olmuş!" dedi. Ben: "Yazıklar olsun ey Ebû Süfyân, bu peygamberliktir; hükümdarlık değil!" dedim. Ebû Süfyân: "O halde ne güzeldir!" dedi. Ben: "Git kavmine haber ver!" dedim. Ebû Süfyân Mekke'ye gitti ve avazı çıktığı kadar şöyle bağırmaya başladı: "Ey Kureyş topluluğu! İşte Muhammed, karşı koyamayacağınız bir güçle size geldi" dedi. Bunun üzerine karısı Hind binti Utbe hemen kalktı ve Ebû Süryân'm bıyığından tutup: "Şu dininden dönen alçak ve kara kimseyi öldürün!" dedi. Ebû Süfyân: "Sakın ola ki bu kadının sözleri sizi aldatmasın! Kim Ebû Süfyân'm evine girerse o güvendedir!" dedi. Mekke'liler: "Allah seni kahretsin! Senin evinin bize ne faydası vardır!" dediler. Ebû Süfyân: "Kim kapısını kapatıp evine kapanırsa, o da güvendedir" dedi. (İshâk)

Sahîh bir hadistir. Buharı, Müslim ve diğerleri Ma'mer, İbn Uyeyne, Mâlik kanalıyla Zührî'den bu hadisin muhlelif bölümlerini Oruç kıssası içinde tahrîc etmişlerdir. İbn İshâk kanalıyla İmam Ahmed ise yine bir bölümünü vermiştir. Ebû Dâvud da içinde Ebû Süryân'm geçtiği bir parçasını tahrîc etmiştir. Ne İmam Ahmed, ne de Kütüb-i Sitte sahipleri tamamını sevketmemiştir. ez-Zühlî, Zühriyât'mda Ebû İdrîs kanalıyla İbn İshâk'tan kıssanın tamamını vermiştir. Ancak İbn İshâk, bunu Zührî'den işittiğini belirtmemiştir. Bizim burada verdiğimiz rivayet, oldukça hasen'dir.

4363. İbn Abbâs anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke'yi fethedince İblis yüksek sesle hıçkırarak ağladı. Bunun üzerine zürriyeti onun etrafına toplandı. Onlara şöyle dedi: "Bugünden sonra siz Muhammed'in ümmetini tekrar şirke döndürmekten ümidinizi kesin! Fakat sizler onların arasında şiir ve ölülere ağıt söyleme ilmini yayın." (Ebû Ya'lâ) [23]

4364. Câbir anlatıyor: Bizler, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile birlikte Mekke'ye girdik. Kabe'nin içerisinde üç yüz altmış tane put vardı. Allah'a değil, onlara tapılıyordu. Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem) onların yüzü koyun devrilmesini emretti. Sonra da şöyle buyurdu: "Hak geldi, bâtıl yok oldu. Bâtıl yok olmaya mahkumdur. [24]

Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Kabe'nin içine girdi ve iki rekat namaz kıldı. Kabe'nin içinde Hz. İbrahim'in ve İsmail'in heykellerini gördü. Müşrikler İbrahim'in eline fal oklarını koymuş, onlarla fal çekiyorlardı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Allah onları kahretsin! İbrahim fal oklarıyla uğraşmazdı" dedi. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) safran istedi ve onu bu heykellere sürdü. (İbn Ebî Şeybe) Bu hadisin isnadı hasendir. [25]

4365. Hz. Ali anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke'yi fethetmek isteyince ashabından bazı kimselere Mekke'yi fethetmek istediğini söyledi. Onlardan birisi de Hatıb b. Ebî Beltea idi. Fakat insanların arasında Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellerrı) Huneyn'e gitmek istediği yayıldı. Ancak Hâtıb Mekke'lilere bir mektup gönderdi. Mektupta Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem)'in Mekke'ye gelmek istediğini yazdı. Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellern) gönderilen mektubu almak için benimle Ebû Mersed'i yola çıkardı... (Ebû Ya'lâ} [26] Bu hadiste kadının yanında bulunan mektuptan bahsedilir. Habîb b. Ebî Sabit der ki: "Mektubu kadının ön tarafından çıkardım. [27]

4366. Abdullah b. Ebî Mülekye veya Mekkeli biri anlatıyor: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke'nin fethi günü Bilâl'e Kabe'nin üzerinde ezan okumasını emretti. O sırada el-Hâris b. Hişâm ile Safvân b. Ümeyye yan yana oturuyorlardı. Bilâl'ı işaret ederek biri diğerine: "Şu köleye bak" dedi. Diğeri de: "Eğer Allah onu çirkin görseydi elbette değiştirirdi" dedi. (Müsedded)

Hâtıb hadisi Mümtehine suresi tefsirinde geçmişti.

4367. Esma binti Ebî Bekir anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Zû Tûva'da durunca Ebû Kuhafe en küçük kızına: "Dağa çık" dedi. O zaman Ebû Kuhafe âmâ idi. Kızın boynunda da gümüşten bir gerdanlık vardı, yanından bir adam geçince onu kopardı. Hadisin sonunda Ebû Bekir'in şu sözü yer alır: "Ey kız kardeşim, onu Allah için say! Allah'a yemin olsun ki emanet gerçekten azdır" dedi.  (Ishâk) Derim ki: Ahmed bu hadisi uzunca bir metinle tahric etmiştir. Ancak Ebû Bekir'e ait sondaki ifade yoktur. [28]

 

Huneyn Savaşı

 

4368. Büreyde anlatıyor: Huneyn günü Resûlullah (sallallahualeyhivesellem)'in yanından bütün insanlar dağıldı, bir adamdan başka yanında kimse kalmadı. Ona Zeyd deniliyordu. Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) kır katırının gemini tutmuştu. Allah'ın Resulü (sallallahualeyhi vesellem): "Bırak ey Zeyd, git muhacirleri çağır; çünkü onların boynunda Allah'a verdikleri biat sözü vardır" buyurdu. Bunun üzerine Zeyd insanları Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma çağırdı. Bin kişi tekrar Resûlullah (sallallahu aleyhivesellem)'in yanma geldi. Hepsi kılıçlarının kınlarını kırarak attılar ve Resûlullah (sallallahu aleyhi veseliem)'in tekrar emrine girdiler. Böylece Allah onlara fethi nasip etti. (Ibn Ebî Şeybe) [29]

4369. İbn Abbâs anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Ci'râne günü Taiften dönünce ganimetleri taksim etti, sonra da kendisine düşen payla Şevval'in son iki gecesinde umre yaptı. (İbn Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ) [30]

4370. Sikâye sahibi Abdurrahman anlatıyor: Huneyn günü Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte olan bir adam bana anlattı: Bizler Allah'ın Resulü (sallaEahu aleyhi vesellem)'in ashâbıyla birlikte düşmanla karşılaşınca bir koyun sağacak kadar süre bile bize karşı koyamadılar. Onları arkalarından kovalayarak dağıttık. Beyaz veya kır katırın sahibinin yanma vardığımızda beyaz yüzlü kimseler gördük. Bize: "Yüzleriniz kararsın, geri dönün" dediler. İşte onların bu sözünden bizler yenildik, öyle ki omuzlarımıza bindiler, on­ları taşıdık." (Müsedded) [31]

4371. Yezîd b. Amir es-Süvâî, müşriklerle birlikte Huneyn savaşında bulunmuştu. Daha sonra müslüman oldu. Biz ona Allah'ın Huneyn günü müşriklerin kalbine attığı korkunun nasıl olduğunu sorardık. Şöyle derdi: "Bizler küçük taşları alıyor, içinde su bulunan bir tasa attığımızda taşın vızıltısı geliyordu. İşte biz aynı o ses gibi kalplerimizde o korkuyu hissediyorduk." (Abd b. Humeyd} [32]

4372. Bir diğer rivayette yine Yezîd b. Âmir müslümanların galibiyeti ve müşriklerin mağlubiyetini anlatırken şöyle dedi: "Resûlullah (sailallahu aleyhi vellem) yerden bir avuç toprak aldı sonra onları müşriklerin üzerine saçtı ve: "Yüzleriniz kötü olsun dönün" buyurdu. Müşriklerden her biri diğeriyle karşılaşınca hep gözlerindeki ağrıdan bahsediyorlardı. (Abd b. Humeyd) [33]

4373. Enes anlatıyor: Müslümanlar, Huneyn günü yenilip Resûlullah'm (salhIMhu aleyhi vesellem) etrafından dağılınca yanında sadece Abbâs b. Abdulmuttalib ve Ebû Süfyân b. el-Hâris kaldı. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseHem), Abbâs'a: "Ey Bakara suresi sahipleri! Ey Ensar topluluğu!" diye bağırmasını emretti. Sonra Abbâs'ın bu nidasına Hazrec'den Benû Hâris'ler icabet etti. Onlar Abbâs'ın bu nidasını işitince tekrar Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) etrafında toplandılar. Allah'a yemin olsun ki onları yavrusuna inleyen deveye benzettim. Müslümanlar müşriklerle karşılaşınca savaş kızıştı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "İşte şimdi tandır kızıştı" buyurdu. Sonra yerden beyaz çakıl taşlarından bir avuç aldı ve onları müşriklerin üstüne atarak şöyle dedi: "Kabe'nin rabbine yemin olsun ki mağlup olacak­lar." O gün insanlar arasında Resûlullah'm (sallallahu aleyhi veseilem) önünde en şiddetli çarpışanlardan birisi de Ali b. Ebî Tâlib'di. (Ebû Ya'lâ) [34]

 

Tâif Gazvesi

 

4374. Ali b. Zeyd anlatıyor: Urve b. Mes'ûd kavminin arasından çıkıp Taif in surlarının üzerine çıktı ve: "Şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Muhammed de onun kulu ve Resulüdür" dedi. Fakat ne var ki kavminden bir adam ona bir ok atıp onu öldürdü. Bunun üzerine Resûlullah: "Benim ümmetimden de Yasin sahibi gibisini çıkaran Allah 'a hamdolsun " dedi. (Ebü Ya'lâ} Bu hadis mürseldir. [35]

 

Tebuk Gazvesi

 

4375. Ömer anlatıyor: Bizler Resûlullah'la (sallalkhu aleyhi vesellem) birlikte Tebuk savaşma çıkıp Ayn-ı Rûm'a vardığımızda şiddetli bir açlığa maruz kaldık. Ben: "Yâ Resûlallah! Yarın düşmanla karşılaşacağız. Onlar tok, biz ise açız" dedim. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi veseUem) insanlara hutbe okudu ve hutbesinde şöyle dedi: "Kimin yanında fazla yemeği varsa bize getirsin." Sonra elbisesini serdi. Yirmi küsur sâ' (miktarı yiyecek) geldi. Resûlullah oturup bereketlenmesi için dua etti. Sonra da insanları çağırdı ve: "Buyurun!" dedi. Orada bulunan herkes ondan kendisine yetecek miktarda yemek aldı. Öyle ki her biri gömleğinin kolunu bağlayıp içine yemek dolduruyordu; buna rağmen yemek arttı. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Allah'a şahitlik ederim ki ondan başka ilah yoktur ve ben Allah'ın Resulüyüm. Bu sözü gerçek olarak söyleyen kimse cehenneme girmez." (İshâk) [36]

4376. Ebû Katade şöyle dedi: Bizler Resûlullah'la (saliaUahu aleyhi vesellem) birlikte Tebuk savaşma çıktığımızda Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Bu topraklar güzel yerlerdir. Rabbim beni buraya getirdi ki demirin pasının körükle yok edildiği gibi burada yaşayanların pisliklerini yok etsin. Sizden kim savaşa katılmayanlardan biriyle karşılaşırsa onunla konuşmasın ve onunla oturmasın. " (İbn Ebî Şeybe).[37]

4377. Muğîre b. Şu'be anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile bir yolculukta idik. Geceleyin onunla birlikte yürürken devesi başka bir tarafa yöneldi. Ben de onu izledim. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi veseüem) beni görünce: "İnsanlar nerede?" diye sordu. Ben: "Sen insanları falan yerde bıraktın" dedim. Sonra Hz. Peygamber (sallallahualeyhiveseHem) devesini çöktürdü ve devesinden indi. Benden gizleninceye kadar yürüdü. Bir kişinin kaza-i hacetini yapıncaya kadar bir süre geçtikten sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) geldi ve mestlerinin üzerine mesh yaptı. Sonra bana: "Bir ihtiyacın var mı?" diye sordu. Ben: "Hayır bir ihtiyacım yoktur" dedim. Sonra Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte insanlara yetiştik. (Ibn Ebî Şeybe) İsnadı sahihtir.

4378. Bekr b. Abdullah anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kim bu mektubu Kayser'e gönderirse ona cennet vardır. " Bir adam: "Öldürülmese de mi?" diye sordu. Resûlullah: "Evet öldürülmese de" diye cevap verdi. Bunun üzerine adam, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma geldi ve Kayser'e mektubu götürdü. Kayser mektubu okuduktan sonra şöyle dedi: "Ben peygamberinizin yanına gitmem. Ancak benim de onunla birlikte olduğumu haber ver; çünkü ben hükümranlığımı bırakmak istemiyorum." Sonra onunla Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) hediye dinarlar gönderdi. Adam, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma dönünce olanları haber verdi. Allah'ın  Resulü  (sallallahu aleyhi vesellem):   "Yalan söyledi!"  dedi ve  Kayser'in gönderdiği dinarları paylaştırdı. (el-Hâris) [38]

 

Hâlid b. el-Velîd'in Duma Ükeydiri'ne Gönderilişi

 

4379. Kays b. en-Nu'mân anlatıyor: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) bazı atlıları yola çıktılar. Fakat Dûmetü'l-Cendel Ükeydir'i bunu haber alınca hemen Allah'ın Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) yanına geldi ve: "Yâ Resûlallah! Atlılarının yola çıktığını haber aldım. Ben malımın ve toprağımın zarara uğramasından korkuyorum. Bana bîr mektup yaz da bana ait olan şeylere dokunmasınlar; çünkü ben üzerimdeki hakkı ikrar ediyorum" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de ona bir mektup yazıp verdi. (Ebû Ya'lâ)

 

Habeş Heyeti

 

4380. Saîd b. Cübeyr anlatıyor: Habeşistan kralı Necâşî, Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) kendi adamlarından elçiler gönderdi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) gelen  elçilere  Kur'an  okuyunca  onu  kabul  edip  müslüman oldular. Onlar hakkında: "İnsanlar içerisinde inananlara en sert düşman ola­rak yahudileri ve müşrikleri bulursun. İnananlara sevgice en yakınları da Bİz Hıristiyamz diyenleri bulursun. Çünkü onların içerisinde keşişler ve rahipler vardır. Ayrıca onlar büyüklük taslamazlar. [39] âyeti nazil oldu. Sonra da Necâşî'nin yanma döndüler. Necâşî de müslüman oldu. Necâşî'nin ölüm haberi Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) ulaşınca onun üzerine gıyaben cenaze namazı kıldı. (el-Hârİs) [40]

 

Resûlullah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'İn Vefatı

 

4381. İkrime anlatıyor: Abbâs: "Elbette ben, Resûhıllah'm (sallallahu aleyhi vesellem) aramızda ne kadar kalacağını öğreneceğim" dedi ve Resûl-i Ekrem'e (saüallahu aleyhi vesellem): "Yâ Resûlallah! Keşke üzerinde oturacağın bir şey yapsan; üzerinden tozları defetse, seni düşmanlarından korusa!" diye bir teklifte bulundu. ResÛlullah (sallallahualeyhivesellem): "Allah'a yemin olsun ki onları öylece bırakacağım; benim ridamı çeksinler, boynuma bassınlar, tozlan beni kaplasın. Allah Teâlâ beni onlardan rahata kavuşturana kadar bu böyle devam edecek" buyurdu. Abbâs: "Anladım ki Resûluîlah'm (saDallahu aleyhi vesellem)   aramızda kalışı pek azdır" dedi.

Allah'ın Resulü (sallallahualeyhivesellem) vefat edince Ömer şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki Resûluîlah'm (sallallahu aleyhi vesellem) hayatta olup da Muhammed Öldü diyen münafıkların ellerini, ayaklarını ve dillerini kesmesini ne kadar isterdim" dedi. Abbâs: "Ey insanlar! Sizden birinizin Resûlullah'tan aldığı bir ahit ve akit var mıdır?" dedi. Onlar: "Hayır" dediler. Abbâs da şöyle dedi: "Resûluilah (sallallahu aleyhi vesellem) ipleri koparıp bağlaymcaya, savaşıp barış yapıncaya, kadınlarla evlenip boşayıncaya kadar ölmedi. Sizi açık bir yol üzere baraktı. Eğer Ömer'in dediği gibi olsaydı, onu tekrar diriltmek Allah'a zor gelmezdi ve onu bize çıkarırdı. Ancak bizimle onun arasına girmeyin. Çünkü insanların değişip öldüğü gibi o da değişip vefat etti. Onu götürelim." (İshâk)

4382. Ebû Hureyre ve İbn Abbâs bildiriyorlar: ResÛlullah (saMlahu aleyhi" vesellem) vefatından önce bize bir hutbe irad etti. Bu hutbe Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) Medine'de okuduğu son hutbe idi... Hutbesinde şunları söyledi: "Ey insanlar! Yasım ilerledi, kemiklerim zayıfladı, bedenîm ağırlaştı, nefsim yoruldu, ecelim yaklaştı, Rabbime olan özlemim arttı. Şunu iyi bilin ki bu anlar, aranızdaki son anlarımdır. Hayatta olduğum sürece beni göreceksiniz. Ben öldükten sonra da Allah Teâlâ her müslümanın üzerinde benim vekilimdir. Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. " Bunları söyledi ve indi. (el-Hâris) [41]

4383. Âişe   şöyle   dedi:    "ResûluUah   (sallallahu   aleyhi  vesellem)   zatülcenp hastalığından vefat etti." (Ebü Ya'lâ) Bu hadis, İbn Lehîa'nm münkerâtmdandır. [42]

4384. Fadl b. Abbâs anlatıyor: ResûluUah'm (sallaUahu aleyhi vesellem) hastalığı zamanında yanma girdim. Yanında kırmızı veya sarı bir sargı bezi vardı. Bana: "Ey amca oğlu, şunu al ve başımı bağla" dedi. Ben de Resûhıllah'ın (sallallahu aleyhi -vesellem) başını bana verdiği bezle sardım. Sonra bana yaslandı, Mescid'e girdik. Şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Ben de sizin gibi bir beşerim. Umarım ki aranızdan göçmem yakındır. Ben kimin namusuna veya cildine veya saçına zarar vermişsem veya malından haksız, olarak bir şey almışsam, işte Muhammed'in ırzı, saçı, cildi ve malı buradadır. Kalksın ve hakkım benden alsın. Kesinlikle Ben Muhammed'in bana kin ve düşmanlık beslemesinden korkanm demesin. Şunu iyi biliniz ki düşmanlık ve kin, ne benim tabiatımda vardır; ne de huyumda vardır.." Sonra evine döndü. Ertesi gün ben, tekrar Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma gittim. Bana: "Ey amca oğlu, dünkü yaptıklarının bana yeterli geldiğini zannetmiyorum. Yine bu bezi al ve başımı bağla" dedi. Fadl: "Ben tekrar o bezi aldım ve Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) başım bağladım. Sonra da tekrar bana yaslanarak Mescid'e girdi ve dün söylediği sözlerin aynısını tekrarladı. Ardından şöyle dedi: "Bana en sevimli olanınız, benden hakkım alamnızdir." Bunun üzerine bir adam kalktı ve: "Yâ Resûlallah! Hatırlıyor musun; sana bir ihtiyaç sahibi gelmişti de senden ihtiyacını gidermeni istemişti. Sen: Kim bize borç bir şey verir? dedin. İşte o zaman ben sana üç dirhem borç vermiştim" dedi. ResûluUah: "Kalk ey Fadl, ona borcumu ver" dedi. Adamın alacağını verdim. Sonra ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellemj: "Kim bir şeye mağlup olmuşsa bizden istesin, ona dua edelim" dedi. Bir adam kalktı ve: "Yâ Resûlallah! Ben korkak bir insanım ve çok uyurum" dedi. ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem) onun bu huylarının geçmesi için dua etti. Fadl der ki: "Ben o adamı daha sonra gördüm; aramızda en cesur ve uykusu en az olan kimse idi. Sonra ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem) Aişe'nin evine döndü ve erkeklere söylediği şeylerin aynısını kadınlara da söyledi." (Ebü Ya'lâ) [43]

4385. Sehl b. Sa'd'ın bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle  buyurdu:   "Benden sonra  insanlar,  benim  taziyem  için  birbirlerine başsağlığı dileyecekler. " (İbn Ebî Şeybe) İsnadı hasenâir.

4386. İbn Abbâs şöyle dedi: "Nasr suresi nazil olduğu zaman Resûlullah'a (sallallu aleyhi vesellem) kendi ölüm haberi verilmiş oldu. İşte bundan sonra âhiret işine daha çok çalıştı." (Abdullah b. Ahmed, Ziyâdâtü'z-Zühd'de) [44]

4387. Câbir anlatıyor: "Ebû Bekir, Resûlullah'm (saîkîMıu aleyhi vesellem) vefat ettiğini öğrenince gelip içeri girdi ve onu alnından öptü." (Ebû Dâvud et-Tayâlisî)

4388. Saîd b. el-Müseyyib şöyle dedi: "Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) defin işini insanlardan dört kişi üstlendi: Ali, Abbâs, Fadl ve Salih. Ona bir kabir kazıldı, üzerine de bir taş kondu." (Müsedded) [45]

4389. Hz. Ali'nin yanma Kureyş'ten bir grup girdi. Hz. Ali onlara: "Size Ebu'l-Kâsım (sallallahu aleyhi vesellem)'den bahsedeyim mi?" dedi. Gelenler: "Olur" dediler. Hz. Ali şöyle anlattı: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) vefatından üç gün önce Allah, ona Cebrail'i indirdi ve: "Ey Ahmed! Allah Teâlâ beni sana ikram ve lütuf olarak gönderdi. Özellikle senden daha iyi bildiğim bir şeyi sana soruyorum: Kendim nasıl hissediyorsun?" dedi. Resûlullah: "Ey Cebrâîl! Ben kendimi sıkıntılı hissediyorum" dedi. Sonra Cebrâîl ikinci gün tekrar Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma geldi, aynı sözleri tekrarladı. Üçüncü gün de Cebrâîl, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanına geldi, aynı şeyleri sordu, Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) de aynı cevabı verdi. Ancak şunu ekledi: "Ey Cebrâîl! Kendimi kederli görüyorum" buyurdu. Bunun üzerine Cebrail'le birlikte kendisine İsmâîl adlı bir melek gökten geldi. Beraberinde yetmiş bin melek vardı. Cebrâîl: "Ey Muhammed, şu ölüm meleği, yanma girmek için izin istiyor. Bunlar senden önce hiç kimseden izin istemediler ve senden sonra da kimseden izin istemeyecekler" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Onlara izin ver" dedi. Cebrâîl gelen meleklere izin verdi. Ölüm meleği ona: "Ey Ahmed! Allah Teâlâ beni sana gönderdi ve sana itaat etmemi emretti. Eğer ruhunu almamı emredersen, alırım. Eğer istemezsen, öylece bırakırım" dedi. Cebrâîl: "Ey Ahmed! Allah seninle karşılaşmayı Özledi" dedi. Resûlullah: "Ey ölüm meleği, sana emredileni yap!" dedi. Ölüm meleği: "Ey Ahmed! Sana selâm olsun! Bu yeryüzüne son inişimdir. Benim dünyaya inmemdeki hacetim sen idin" dedi. Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ruhu kabz edilince taziyeler geldi. İşte bu esnada şahsını görmedikleri fakat varlığını hissettikleri birisi geldi ve şöyle dedi: "Ey Resûlullah'ın ehl-i beyti! Allah'ın selâmı ve rahmeti üzerinize olsun. Her musibetten sonra Allah Teâlâ muhakkak kuluna taziyede bulunur ve her helâktan sonra onun yerine başkasını getirir. Her kaçan fırsata yetişme imkanı verir. Allah'a güvenin ve umudunuzu ona bağlayın. Çünkü mahrum bırakılan kişi, sevaptan mahrum bırakılandır. Kendisine musibet ulaşan kişi, kendisine sevap verilmeyendir. Allah'ın selâmı üzerinize olsun" dedi. Hz. Ali: "Bunun kim olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Kendisi cevaplayarak: "Bu Hızır'dır" dedi. (İbn Ebî Ömer) [46]

4390. Ali b. el-Hüseyİn der ki: "Size Resûlullah'tan (saMahu aleyhi veseEem) bahsedeyim mi?" dedi Oradakiler:  "Olur" dediler ve anlatmaya başladı:

Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) hastalanınca yanına Cebrâîl geldi diyerek aynı hadisi zikretti. Ancak kendisine İsmâîl denilen ve Cebrail'le birlikte inen meleğin yanında yüz bin melek vardı ve her meleğin yanında da yüz bin melek vardı. Hadisin sonunda Ali: "Gelenin kim olduğunu biliyor musunuz?" diye   sordu. İşte   o   Hızır'dı    (aleyhisselam)"    dedi.    (eş-Şâfi, Sünen'inde) [47]

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'İn Yıkanması

 

4391. İkrİme anlatıyor: Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) vefatı esnasında onun yanında bir ses işittim. Abbâs hemen yanma gitti. Abbâs'm ayağı Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) hanımlarından birinin sırtına değmişti. Abbâs: "Ey anne, ey anne, ey anne! Beni kınama, bana kızma! Resûlullah'a yetişmek için acele ettim" dedi. Abbâs, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi veseüem) yanma girdiğinde o: "Refık-i A 'la 'ya, Refik-i A 'lâ 'ya (en yüce dosta)" diyordu. Abbâs: "Ben anladım ki Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) muhayyer bırakılmıştır. Allah'ın Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) ölümü seçmesi üzerine Ali b. Ebî Tâlib ve Fadl b. Abbâs, Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) yıkadılar. Abbâs ise perdenin gerisinden onlara su veriyordu." Abbâs dedi ki: "Benim onu yıkamama mâni olan hadise, çocukluğumuzda Mescid'e (Kabe'ye) taş taşırken başımıza gelen hadisedir." (Ishâk) İsnadında kopukluk vardır. [48]

4392. İbn Mes'ûd anlatıyor: Resûlullah (saDallahu aleyhi veseilem) vefat etmeden bir ay önce bize kendisinin öleceğini haber verdi. Canımız ona feda olsun, Resûhıllah'm (sallalhhu aleyhi veseilem) ayrılış vakti yaklaşınca bizi annemiz Âişe'nin  evinde  topladı.  Baktık ki gözleri yaşarmış.  Şehadet kelimesini getirdi ve şöyle dedi: "Sizlere merhaba... Allah size hayat versin, Allah size merhamet etsin, Allah sizi barındırsın, Allah sizi korusun, Allah size yardım etsin, Allah size faydalı şeyler versin, Allah size hidayet etsin, Allah sizi muvaffak kılsın, Allah sizi kurtarsın, Allah sizi kabul etsin, Allah sizi rmklandırsın, Allah sizi yüceltsin. Size Allah 'tan sakınmayı tavsiye ediyorum ve sizi Allah'a emanet ediyorum. Benden sonra O'nu sizin üzerinizde vekil bırakıyorum. Ben şahitlik ederim ki size açık bir korkutucu olarak geldim. Allah 'in kulları ve beldeleri üzerinde Allah 'a üstünlük taslamayın. Çünkü Allah Teâlâ bana ve size şöyle buyurdu: "Şu âhiret hayatını yeryüzünde büyüklenmeyen ve bozgunculuk yapmayanlara has kıldık. Güzel sonuç takva sahiplerinindir. [49] Yine Allah Teâlâ şöyle buyurdu: "Kibirlilere varacakları yer olarak cehennem yetmez mi? [50] Biz: "Yâ Resulallah! Ecel ne zamandır?" diye sorduk. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem): "Ecel yakındır. Döneceğimiz yer Allah'tır, Sidre-i Müntehâ'dır. Varacağımız yer, cennettir, dopdolu kâsedir, yüce dosta ulaşmaktır, daha güzel hayata kavuşmaktır" buyurdu. Biz: "Sizi kim yıkasın?" diye sorduk. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem): "Ehl~İ beytimden erkekler, en yakınım, sonra en yakınım" dedi. Biz: "Seni ne ile kefenleyelim?" dedik. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem): "Beni şu elbisemle kefenleyin veya Mısır beyazına veya Yemen kumaşına sarın" buyurdu. Biz: "Cenaze namazını kim kıldırsın?" dedik. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) ağladı, bizi de ağlattı. Sonra: "Durun, Allah sizi affetsin. Allah ölünüze hayrının karşılığını versin. Beni yıkadıktan ve kefenledikten sonra bu evimdeki yatağımın üzerine, kabrimin kenarına koyun. Sonra yanımdan bir saat çıkınız. Üzerime ilk namaz kılacak olanlar, dostum ve habibim Cebrail'dir. Son­ra Mîkâîl, sonra İsrafil, sonra ölüm meleği ve bütün melekler ordusudur. Sonra grup grup içeri girip siz de üzerime namaz kılın ve bana salâtü selâm getirin. Tezkiye etmekle, bağırıp çağırmakla bana eziyet etmeyin. İlk önce ehl-i beytimin erkekleri namaz kılsın, sonra ehl-i beytimin kadınları namaz kılsın, daha sonra da siz müminler üzerime namaz kılın. Ashabımdan burada olmayanlara benden selâm söyleyin. Sizinle birlikte dinime giren kardeşlerime de benim selâmımı söyleyin. Çünkü ben şahidim ki, bu günden kıyamete kadar bana ve dinime tâbi olacaklara selâm verdim" dedi. Biz: "Seni kim kabrine koysun?" dedik. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem): "Ehl-i beytim. Onlar, sizi gören, ancak sizin kendilerini görmediğiniz bir çok melekle beni kabrime koyarlar" buyurdu. (Ahmed b. Menî) [51]

4393. Abdullah (b. Mes'ûd) şöyle dedi: "Sevgilimiz ve Peygamberimiz, anamız babamız ve kendimiz ona feda olsun vefat etmeden bir yıl önce bize vefat haberini verdi. Ayrılma vakti yaklaşınca bizi annemiz Âişe'nin evine topladı... -aynı hadis.- Ancak hadisin sonunda Resûlullah (salblkhualeyhivesellem) şöyle der: ''Benden sonra dininize giren kimseye şahit olun ki onu da selâmlarım. Bugünden kıyamete kadar bana ve dinime tâbi olacaklara selâm olsun." (Bezzâr) [52]

 

Resûlullah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'İn Defnedilişi

 

4394. el-Kâsım b. Muhammed anlatıyor: İnsanlar Resûlullah'm (salbllahu aleyhi vesellem) defin işinde ihtilaf ettiler. Ebû Bekir: "Resûlullah'm (sallallahu aleyhi veeüem) şöyle dediğini işittim: Peygaınberler canlarım teslim ettikleri yere def-nediürler dedi." Bunun üzerine Allah'ın Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) vefat ettiği yeri kabir olarak kazdılar ve oraya defnettiler. (İshâk) [53]

4395. Hz. Ömer dedi ki: Resûlullah (saüallahu aleyhi vesellem), minberin yanma kondu. İnsanlar bölük bölük gelip üzerine namaz kıldılar. (İshâk) [54]

4396. Âmir anlatıyor: Muğîre b. Şu'be şöyle dedi: "Ben, Resûlullah'la (salbllahu aleyhi vesellem) son görüşen kimseyim. Bu şöyle oldu: Biz onun kabrini kazmış ve lahdini yapmıştık. Onu defnedince insanlar kabirden çıktılar. Ancak kabrin içine bir balta atılmıştı. Ben: "Baltayı (kazmayı) alın, baltayı alın!" dedim ve kendim inip baltayı aldım. Bu arada elimle Resûlulîah'a (sallallahu aleyhi vesellem) dokundum." (İbn Ebî Şeyte} [55]

4397. Şa'bî, Muğîre b. Şu'be'den naklediyor: Resûhıllah (sallallahualeyhivesellem) ile son görüşen benim. Şöyle ki; Hz. Ali kabirden çıkıp Resûlullah (sallaîlahu aleyhi vesellem) defnedilince ben yüzüğümü kabre attım. Sonra da: "Ey Ebu'l-Hasan, yüzüğüm kabre düştü" dedim. Hz. Ali: "İn ve yüzüğünü al!" dedi. İnip yüzüğümü aldım, elimi de Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) kefenine değdirin Öyle çıktım. (Ahmed b. Meni' ve Ebû Ya'lâ) [56]

 

FİTNELER KİTABI

 

Fitnenin Başlangıcı

 

4398. Ebû Zer, Resûlullah'ı (salkDahu aleyhi vesellem) hatırladı, onu Övdü, ona salâtü selam getirdi. Sonra Ebû Bekir'i zikretti, onu da övdü, sonra Ömer'i zikretti, onu da övdü, sonra şöyle dedi: "(Hicrî) Otuzdan sonra yüzünü dilediğin yere çevir. Çünkü yüzünü çevirdiğin yönde acizlikten veya fücurdan başka bir şey göremezsin." (Ishâk) Derim ki: Bu hadiste kopukluk var. Ayrıca Leys zayıftır. Bu konuyla ilgili olarak Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Muhammed b. Ishâk kanalıyla Kuşluk namazı bahsinde geçen Huzeyfe hadisini zikretmiştir.[57]

4399. Abdullah b. Mes'ûd'un bildirdiğine göre Resûîullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dedi: "Otuz beş yıldan sonra İslam'ın çarkı dönecektir. Eğer savaş olmadan aralarında anlaşırlarsa yetmiş yıl dünyanın nimetlerinden faydalanırlar." (Ishâk)

Ben derim ki: Bu hadisi Ahmed ve Ebû Dâvud, el-Berâ b. Naciye an İbn Mes'ûd tarikiyle şu ifadelerle rivayet etmişlerdir: "Eğer helak olurlarsa, helak olacakların yolunu açmış olurlar. Eğer dinleri ayakta kalırsa, yetmiş yıl ayakta kalırlar." Bu hadiste "Eğer savaş olmadan aralarında anlaşırlarsa" ifadesi yoktur. İsnadı hasendit. [58]

4400. Muâz b. Cebel'in bildirdiğine göre Resûîullah (sallallahu aleyhi veseflem) şöyle buyurdu: "İmanın çarkı daire gibidir. Kitap ile birlikte döndükçe döner..." (Ishâk)

4401. Huzeyfe'nin bildirdiğine göre Resûîullah (sallallahu aleyhi -vesellem) şöyle buyurdu: "Sizler şu an nübüvvet ve rahmet içerisindesiniz, Bundan sonra halifelik ve rahmet olacaktır. Şöyle şöyle hadiseler olacaktır. Onlardan sonra da ısırıcı krallar gelecektir. İçki içecekler, ipek giyecekler. Bununla birlikte kıyamete kadar onlara yardım edilir." {İbn Ebî Şeybe) [59]

4402. Ebû Zer anlatıyor: Bir gece Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte dışarı çıktım. Filancanın bahçesine doğru yürüdük, O'na abdest suyu getirdim ve yanma koydum. Resûîullah (sallaDahu aleyhi vesellem) gözlerini bana dikip beni süzmeye başladı. Sonra da: "Benden sonra senin vay haline!" deyince ben ağladım ve: "Yâ Resûlallah! Senden sonra bizim başımıza bir şeyler mi gelecek?" dedim. Resûîullah (sallallahu aleyhi veseüem): "Evet, dağ başlarında yüksek binalar gördüğünde ovadaki Araplara katıl. Çünkü boyları bir veya iki ok veya mızrak miktarı olan kavimler gelecektir" dedi. (İbn Ebî Şeybe)

4403. Abdullah b. Selâm: "Yâ Resûlallah! Biz senin, rabbinin yanında yanakların kızarmış, rabbinden haya ettiğin halde durduğunu görüyoruz. Ümmetinin senden sonra ortaya çıkardığı şeylerden dolayı böyle olduğunu sanıyoruz" dedi. (İshâk) İsnadı hasendir.

 

Cemaate Tâbi Olmak

 

İman bölümünde bazı hadisler geçmişti.

4404. İbn Yesîr b. Amr der ki: Babamın şöyle dediğini işittim: Ebû Mes'ûd el-Ensârî, Osman şehit edilince Medine'ye doğru yola çıktı. Ben de hasta olduğum halde onun peşinden gittim ve "Salihin" denilen yerde ona ulaştım. Bir bahçenin içerisindeydi. Etrafında bir grup oturmuştu. Daha yeni abdest almış sakalından sular akıyordu. Onunla karşılaşınca Allah'a hamd edip onu övdü. Sonra da ona: "Senin iki arkadaşın vardı, sıkıntılı ve korkulu anlarında yanlarına giderdik" dedi. Onlar: "Huzeyfe ve Ebû Musa" idi. Allah için ve dininiz İslam için söyle; eğer bu fitneler hakkında Resûlullah'tan bir şey işitmişsen bize anlat. Eğer işitmemişsen, o zaman kendi görüşünü bildir" dedi. O Allah'a hamdü senadan sonra şöyle dedi: "Sizler ümmet-i Muhamnıed'in çoğunluğuna tâbi olunuz. Çünkü Allah Teâlâ ümmet-i Muhammedi delalet üzerinde toplayıp bir araya getirmez." (Ishâk)

4405. Büceyle kabilesinden olan Cündüb b. Süfyân'ın bildirdiğine göre Resûlullah (sallaHahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Benden sonra karanlık gece parçaları gibi fitneler olacaktır. Öküzlerin boğuştuğu gibi adamlar birbiriyle boğuşacaktır. O zaman kişi müslüman olarak sabahlayıp kafir olarak akşamlar; mü'min olarak akşamlayıp kafir olarak sabahlar" dedi. Bir adam: "Yâ Resûlallah! Öyle bir zamana yetişirsek biz ne yapalım?" dedi. Allah'ın Resulü (sallallahu alevhi vesellem): "Evlerinize kapanın ve kendinizi gizleyin" dedi. Müslümanlardan biri: "Yâ Resûlallah! Eğer birimiz evinde iken evine girilirse" diye sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "O sana dokunsun. Sen Allah'ın öldürülen kulu ol; Allah'ın öldüren kulu olma. Çünkü kişi müslüman bir grupta olur; ancak buna rağmen kardeşinin malını haksız bir şekilde yer ve kanını akıtır. Böylelikle rabbine isyan eder, yaratanına küfreder. O zaman da o kişiye cehennem vacip olur." (İbn Ebî Şeybe) İsnadı hasenâir. [60]

4406. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Gece ve gündüzlerin sonu gelmez; tâ ki birisi kalkıp Kim dinini bana bir avuç dirheme satar? deyinceye kadar." (Ebû Ya'lâ) [61]

4407. İbn Ümmü Mektûm anlattı: Güneş yükseldikten sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) dışarı çıktı. İnsanlar Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) odalarının yanındaydı. Onlara şöyle dedi: "Ey insanlar! Cehennem ateşi kızdırıldı, karanlık geceler gibi fitneler geldi. Eğer benim bildiklerimi bilseydi­niz; çok ağlar, az gülerdiniz." (İbn Ebî Şeybe) [62]

 

Fitne Korkusundan Bağış Vermemek ve Allah'a İtaate Teşvik

 

4408. Muâz b. Cebel'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallahu şöyle buyurdu: "Bağış olduğu sürece alınız. Ama bağış borca karşılık rüşvet olarak hesaplanınca onu almayınız- Ama siz bunu bırakamazsınız. Çünkü korku ve fakirlik sîzi almamaktan alıkoyar. Şunu iyi biliniz ki imanın çarkı daire şeklindedir. Sizler kitabın döndüğü yere dönünüz. Şunu İyi biliniz ki saltanat ile Allah'ın kitabı birbirinden ayrılacaktır. Dikkat edin, sizler kitaptan ayrılmayınız. Şunu iyi biliniz ki başınıza öyle valiler/komutanlar gelecek ki onlara itaat ettiğinizde sizi saptırırlar, onlara isyan ederseniz sizi öldürürler" dedi. Oradakiler: "Yâ Resûlallah! Öyle bir durumda ne yapalım?" dediler. Resûlullah (sallallalıu aleyhi vesellem): "isa'nın ashabının yaptığı gibi yapın! Onlar, darağaçlarına asılıp çarmıha gerildiler, testerelerle kesildiler. Şunu İyi biliniz ki Allah'a itaat üzerine ölüm, Allah'a isyan İçindeki bir hayattan daha hayırlıdır." (İshâk ve Ahmed b. Meni) [63]

 

Fitne ve Fesadın Sebebi Kötü Valilerin İş Başına Getirilmesidir

 

4409. Ebû Hureyre der ki: Resûlullah'ın (sallalîahu aleyhi veselkm) şöyle buyurduğunu işittim: "Benden sonra öyle önderler gelecek ki onlara itaat ederseniz sizi dinden çıkarırlar onlara isyan ederseniz sizi öldürürler, işte onlar küfrün önderleri ve sapıklığın başlarıdır." (Ibn Ebî Şeybe)

4410. Abdullah b. Mes'ûd'un bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Her şeyi bozan bir âfet vardır. Bu dini bozan âfet de kötü valilerdir." (el-Hâris)

4411. Ezher b. Abdullah der ki: Ubâde b. es-Sâmit Şam'dan hac için yola çıktı. Hz. Osman'ın yanma geldi ve: "Sana Resûlullah'tan (sıîlallahu aleyhi vesellem) işittiğim bir şeyi haber vereyim mi?" dedi. Osman: "Olur" dedi. Ubâde şu karşılığı verdi: "Resûlullah'tan (sallallahualeyhiveseUem) şöyle işittim: "Başınıza öyle emirler (valiler) gelecek ki bildiğiniz şeyleri size emredecekler; ancak kınadığınız şeyleri yapacaklar. İşte onlara itaat etmeniz gerekmez." (Ibn Ebî Şeybe) [64]

4412. Muaviye b. Ebî Süfyan der ki: Resûlullah'tan (saMahu aleyhi vesellem) şöyle işittim: "Kendilerine cevap verilmekten korkulan emirler (valiler) gelecektir.  İşte  o  emirler  (valiler)  ateşe  atılacaklardır.   Sonra  birbirlerini izlerler." (Ebû Ya'lâ)

4413. Ebû Kubeyl'den: Bir cuma günü Muaviye bize hutbe okudu ve şöyle dedi: "Mülk bizim mülkümüzdür. Ganimet bizim ganimetimizdir. Dilediğimize verir, dilediğimize vermeyiz" dedi. Hiç kimse ona cevap veremedi. İkinci cuma olunca aynı sözlerini tekrarladı ve tekrar kimse cevap vermedi. Üçüncü cuma gelince aynı sözleri tekrarlayınca mescide devamlı gelen bir adam kalktı ve: "Asla! Bilakis mal bizim malımız, ganimet de bizim ganimetimizdir. Kim aramıza girerse hükmü kılıçlarımızla veririz." Muaviye namazı kıldırdıktan sonra adamın yanına getirilmesini emretti. Muaviye adamı yanma aldı ve oturttu. Sonra insanların içeri girmesine izin verdi, insanlar girince şöyle dedi: "Ey insanlar! Ben size ilk cumada bir şey söyledim, kimse bana cevap vermedi. Sonra ikinci cuma aynı sözleri tekrar­ladım, yine kimse bana cevap vermedi. Üçüncü cumada da aynı sözleri söyleyince bu adam beni düzeltti. Allah da onu düzeltsin. Çünkü ben Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi veseUem.) şöyle işittim: "öyle bir kavim gelecek ki konuşacaklar; fakat kimse onlara korkudan cevap veremeyecek. İşte o kimseler maymunların ateşe üşüştüğü gibi ateşe üşüşürler" dedi. İşte Allah'ın beni o kimselerle beraber kılmasından korktum. -Allah da kendisini düzeltsin- Bu adam beni düzeltince Allah'ın beni o kimselerle beraber kılmayacağını umdum" dedi. (Ebû Yala ve Rûyânî) [65]

 

Hicretin 100. Yılından Sonra Hiç Bir Sahabenin Kalmayacağı

 

4414. Büreyde'nİn bildirdiğine göre Resûlullah (salkUahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Yüz seneden sonra Allah, güzel ve soğuk bir rüzgar gönderecek; o rüzgarla her mü'minin ruhunu kabzedecek. " (İbn Ebî Şeybe) [66]

 

Fitne Döneminde Uzlete Çekilmek

 

4415. Muhavvel el-Behzî anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bize şöyle söyledi: "İnsanların başına öyle bir zaman gelecek ki; malın en hayırlısı, iki harem arasında bulunan koyunlardır. Otlarını yer, o sudan içerler, sahibi de sütünden içer, yününden giyer ve etinden yer. O zaman fitneler Arapların kötüleri arasında gidip gelir. Allah'a yemin olsun ki onlar buna hiç aldırmazlar." Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) bu sözünü üç defa tekrarladı. (Ebû Ya'lâ) [67]

4416. İbn Abbâs der ki: Resûlullah (salküahu aleyhiveseLlem) Tebuk'ta insanlara şöyle hutbe verdi: "Atının başından tutup Allah'ın yolunda cihada çıkan ve insanların şerlerinden kaçınan kimse, evinde durup misafirine ikramda bulunan ve ona hakkını veren kimse gibidir." (Müsedded)

Allah'ın Emri Gelinceye Kadar Ehl-i Hakka Yardım Etmek

 

4417. Ebu'l-Esved ed-Düelî'den: Ben, Zür'a b. Damra el-Eş'arî ile Ömer b. el-Hattâb'm yanma gitmek için yola çıktım. Ancak yolda Abdullah b. Amr ile karşılaştık. Şöyle dedi: "Neredeyse Acem toprağında öldürülmüş veya esir edilmiş veya kanma girilmiş Arap'm bulunmayacağı yer kalmayacak!" Zür'a: "Müşrikler müslümanlara galip mi gelecekler?" dedi. Abdullah b. Amr: "Sen kimdensin?" diye sordu. Zür'a: "Benû Âmir b. Sa'saa" dedi. Abdullah b. Amr: "Benû Anıir'in kadınları Zülhalasa'yı ve Cahiliye dinleri üzerinde olan kimseleri savunmadıkça kıyamet kopmaz" dedi. Biz, Abdullah b. Amr'm bu özünü Ömer b. el-Hattâb'a söyledik. Ömer: "Abdullah ne söylediğini daha büir" dedi ve bu sözünü üç defa tekrarladı. Sonra Hz. Ömer cuma günü hutbe okudu. Hutbesinde Resûlullah'ın (salbllahu aleyhi veseOem) şöyle buyurduğu

övledi: "Allah'ın emrine kadar (kıyamete kadar) ümmetimden bir taife hak İrere bulunacak ve onlara yardım edilecektir" dedi. Sonra biz, Ömer'in bu sözünü Abdullah'a söyledik. Abdullah: "Allah'ın peygamberi doğru söyledi. Allah'ın emri gelince dediğin olur" dedi. (İshâkve Ebû Ya'lâ} [68]

Derim ki;  Senedde  Katade  ile Ebu'l-Esved arasında kopukluk vardır.  Ancak ravileri güvenilir kimselerdir.

4418. Hz. Ömer'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallalkhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kıyamet kopuncaya kadar ümmetimden bir grup hak üzerinde bulunmaya devam edecektir." (Ebû Ya'lâ ve Tayâlisî) [69]

 

Fitne Zamanında Savaşmayı Terk Emri

 

4419. İkrime b. Ammâr el-Yemâmî der ki: Amr denilen bir adam amcasından şu hâdiseyi nakletti: Ben, Müslim b. Ukbe ile birlikte yola çıktım. Muhammed b. Mesleme'nin bulunduğu bir vadinin hizasına gelince beni ona gönderdi. Ben: "Eğer gelmezse ne yapayım?" dedim. O da: "Bana onun başını getir" dedi. Ben: "Muhammed b. Mesleme'nin yanına geldim ve: Emire itaat et, onun yanma gel! dedim. Muhammed: "Emir kimdir?" diye sordu. Ben: "Müslim b. Ukbe'dir" dedim. Muhammed: "Emir bana ne yapmak istiyor? Ben bu ellerimle Resûlullah'a (sallaliahu aleyhi veseüem) bîat etmiştim. Bîatımdan ne cayar, ne de değiştiririm" dedi. Bunun üzerine kılıcımı çektim ve: "Başını ona götüreceğim!" dedim. Muhammed: "Götür bakalım" dedi. Ben: "Seni böyle davranmana sevk eden nedir?" dedim. Muhammed: "Resûlullah benden söz aldı: İnsanların İkİ emire bîat ettiğini görürsen benimle birlikte cihat ettiğin kılıcını al ve onu kırıhncaya kadar Uhud dağına çal. Sonra da ölüm gelinceye kadar veya hatalı bir el seni öldürünceye kadar evine kapanıp otur" dedi. (Ishâk) Derim ki: İmam Ahmed, bu hadisten farklı bir anlamda onun kanalıyla bir hadis tahrîc etti. Orada "hatalı bir el" ifadesi yoktur. İsnadı leyyindir. Ayrıca isnadında durumu belli olmayan bir ravisi vardır. [70]

4420. İbn Ömer'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Sizden birinize, ehl-i kıbleden birisi kendisini öldürmeye gelince -elini elinin üzerine koyarak- Adem'in iki çocuğunun en hayırlısı olmak zor mu geliyor?! Öldürülen cennette, öldüren ise cehennemdedir." [71]

4421. Büceyle kabilesine mensup Cündüb b. Süfyan anlatıyor: Ben, Resûlullah'm (saMahu aleyhi vesellem) yanındaydım. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) o zaman şöyle buyurdu: "Benden sonra karanlık gece parçaları gibi fitneler olacaktır. Öküzlerin toslaştığt gibi birbirleriyle çarpışırlar. Kişi o zaman müslüınan olarak sabahlayıp, kafir olarak akşamlar. Kafir olarak sabahlayıp müslüınan olarak akşamlar." O zaman müslümanlardan birisi kalkıp: "Yâ Resûlallah! Öyle bir zamanda ne yapalım?" dedi. Hz. Peygamber (saMlahu aleyhi vesellem): "Evlerinize kapanın ve kendinizden bahsettirmeyin' buyurdu. Müslümanlardan bir başkası: "Yâ Resûlallah! Eğer birimiz evindeyken biri evine girerse ne yapalım?" dedi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "Elini tutsun ve Allah'ın öldürülen kulu olsun. Allah'ın öldüren kulu olmasın. Çünkü kişi müslüınan bir gruptan olur; ama buna rağmen kardeşi onun malını haksız olarak yer, kanını döker, Rabbine isyan eder ve yaratanına küfreder. O zurnan da o kişiye cehennem vacip olur. " (Ebü Bekir b. Ebî Şeybe ve Ebü Ya'lâ) [72] İsnadı hasendir.

 

İhtilâfın Hoş Görülmediği

 

4422. Hüseyin b. Ali der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), İbn Sayyâd'ın bilmesi için içinden "duban" kelimesini tuttu ve içinden geçeni sordu. O da: "Duh" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Defol! Asla kaderini aşamayacaksın!" buyurdu. Oradan geçip gidince Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ne dedi?" diye sordu, bazıları: "Duh" dedi, bazıları da: "Duyh" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onlara dönerek şöyle dedi: "Daha ben aranızda iken İhtilaf ettiniz. İşte siz benden sonra daha çok ihtilafa düşeceksiniz." (İshâk) [73]

4423. Cündüb el-Becelî, Huzeyfe'den naklediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Başınıza gelmesinden en çok korktuğum şey, Kur'ân okuyan, sonra da parlaklığı yüzünde belirince İslam'a da yardımcı iken islam'dan sıyrılıp çıkan ve onu arkasına atan, komşusuna kılıçla yürüyen, onu müşriklikle itham eden kimsedir" dedi. Ben: "Ey Allah'ın Resulü! Müşriklikle itham eden mi, yoksa edilen mi şirke daha yakındır?" dedim. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Şirkle itham eden kişi şirke daha yakındır" dedi. (EbÛ Yala)

 

Fitne Zamanlarında Silah Satmanın Yasaklanışı

 

4424. İmrân  b.  Husayn der ki:  "Resûlullah  (sallallahu aleyhi vesellem) fitne zamanlarında silah satışını yasakladı." (Ahmed b. Menî) [74]

 

Medine'deki İlk Fitnenin Alâmeti

 

4425. Yezîd b. Ebî Habîb bildiriyor: İki adam bir karış toprak hakkında çekiştiler ve Ebû'd-Derdâ'nm yanma geldiler. Ebû'd-Derdâ şöyle dedi: "Ben Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) işittim: "Eğer İki kişinin bir karış toprak hakkında çekiştiğim görürsen o yerden çık." Bunun üzerine Ebû'd-Derdâ Medine'den çıkıp Şam'a gitti. (Ebû Dâvud et-Tayâiisî)

 

Fitne Günlerinde İnzivaya Çekilmenin (Ruhbanlığın) Caiz Olduğu

 

4426. Huzeyfe'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Hicri ikinci yüzyılın başında en hayırlınız hafifü'l-hâz olanmızdır." Resûlullah'a: "Hafîfü'1-hâz olan kimdir?" diye soruldu. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem):  "Malı ve ailesi olmayandır" buyurdu. (Ebü Ya'lâ) [75]

4427. Abdullah b. Mes'ûd'un bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "İnsanların başına öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda bekar kalmak helal olur. Din sahibi kimse ancak dağ başlarına veya kuşların ve tilkilerin yavrularım soktuğu yuvalara sığınmakla dinini koruyabilecektir. Orada namazını kılar, zekatını verir ve hayırdan başka insanlardan uzak kalır. Dağ başlarında güdeceğim yüz koyun, Nadiroğullannın mülkünün benim olmasından daha sevimlidir. İşte bu durum, şöyle şöyle olunca ortaya çıkar." (el-Hârİs) [76]

 

Fitnelerin Başlangıcı ve Osman b. Affân'ın Halife Seçilmesi

 

Hz. Ömer'in menkıbeleri anlatırken, onun halife seçimi için altı kişilik bir şura oluşturduğu geçmişti. [77]

4428. Misver b. Mahrame anlatıyor: Hz. Ömer'in tayin ettiği şûra heyetinin halife seçmesinden önceki akşam yatsı namazını kıldıktan sonra evime gittim ve uyudum. Beni dayım Abdurrahman'm sesi uyandırdı: "Ey Misver!" diye sesleniyordu. Ben hemen örtüye bürünerek dışarı çıktım. Bana: "Uyudun mu?" diye sordu. Ben: "Evet" dedim. Dayım: "O halde elbiselerini giy ve Mescid'de bana yetiş" dedi. Mescid'de yanına vardığımda bana: "Zübeyir'i ve Sa'd'ı veya ikisinden birisini çağır" dedi. Ben gittim, Zübeyr'i çağırdım. Onu yanma getirdiğimde bana: "Sözlerimizi işitemeyecek kadar bizden uzak dur" dedi. Sonra tekrar bana: "Diğerini de çağır" dedi. Ben onu da çağırdım. Tekrar bana: "Bizi işitemeyeceğin kadar bizden uzakta dur" dedi. Ben dediğini yaptım. Onlar kendi aralarında biraz konuştuktan sonra tekrar bana: "Ey Misver! Git Ali'yi çağır" diye seslendi. Böyle söylediği zaman gecenin ilk karanlığı gitmişti. Gidip Ali'yi de yanma getirdim. Bana aynı şekilde: "Sözlerimizi işitmeyecek kadar bizden uzak dur" dedi. Artık onlar sahura kadar konuşmaya devam ettiler. Ben onlardan hiçbir şey işitmiyordum; sadece yüksek sesle konuştuklarını zannediyordum. Sahur vakti olunca dayım Abdurrahman, yanında Ali olduğu halde beni çağırdı ve: "Git bana Osman'ı çağır" dedi. Ben gittim, Osman'ı çağırdım. Onunla da gizlice konuştular. Sonra müezzin sabah ezanını okuyunca herkes abdest almak için yerinden ayrıldı. İnsanlar o günün halifenin seçilme günü olduğunu bildiklerinden, cuma namazına toplandıkları gibi sabah namazına toplandılar. Abdurrahman, şûra heyetinin minberin Önünde oturmasını emretti. Gün aydınlanıp güneş doğunca ve insanlar birbirini görünce Abdurrahman o heyetin arasından kalktı, layık-ı veçhile Allah'a hamdü senadan sonra şöyle dedi: "Ey insanlar, sizler Emîrü'l-rnü'minîn Ömer'in vefatını biliyorsunuz. Ve yine biliyorsunuz ki kendisinden sonraki halifeyi seçmek için bu şûra heyetini görevlendirdi. Arkadaşlarım da bu konuda bana razı oldular. Halifeyi benim seçmemi istediler. İşte ben şu önünüzde oturanlardan birini halife olarak seçeceğim. Sonra tek tek onları adlarıyla çağırarak şöyle dedi: "Ey filan! Allah'ın ahdi gereği seçilecek halifeye itaat edip boyun eğeceğine, onun halifeliğine razı olacağına söz verir misin?" diye soruyor, her biri İnsanların işiteceği şekilde yüksek sesle: "Evet" diyordu. Hepsinden; Osman, Ali, Zübeyir ve Sa'd'dan bu şekilde söz aldıktan sonra Abdurrahman şöyle dedi: "Talha b. Ubeydullah'm benim seçeceğime razı olacağına ben kefilim. Üç gün boyunca ben bu heyet hakkında araştırma yaptım. Sonra onları kendilerinden sordum. Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki sizin ve bu heyetin Osman'ın hilafeti üzerinde birleştiğini görüyorum. "Kalk ev Osman!" dedi. Ensar ve Muhacirlerden insanların iyileri ve Arap elçilerinden hiç biri Abdurrahman'm bu sözüne itiraz etmedi ve: "Sen bizimle istişare etmedin, bizim görüşümüzü almadın" demediler. Hepsi razı olup buna teslim oldular. İşte altı yıl boyunca Osman'ın halifeliğinde hiçbir kusur bulmadılar. Hatta bir grup Osman'ı Ömer'den daha üstün görüyordu. Çünkü şöyle diyorlardı: "Adaleti, Ömer'in adaleti gibidir. Yumuşaklığı ise ondan daha iyidir." İşte bu altı yıldan sonra olan oldu.

Leys, Usâme b. Zeyd kanalıyla onlardan birinden naklediyor: "Abdurrahman b. Avf, halife seçeceği gece heyetten her birini tek tek yanma çağırıp onun iyiliklerini sayıyor, sonra da: "Halifeliğe sen layıksın; fakat senden başkası olursa kim olsun?" diye soruyordu. O da: "Eğer ben olmazsam Osman olsun" diyordu. (el-Hârİs) [78]

 

Fitnelerin Sayısı [79]

 

4429. Hz. Ali şöyle dedi: "Allah Teâlâ bu ümmeti beş fitneye düşürecektir. Özel fitne, genel fitne, sonra tekrar Özel fitne, sonra tekrar genel bir fitne, sonra da karanlık gecelerin fitneleri gelecek ki insanlar o fitnelerde çiftlik hayvanları gibi olacaklar." Ebû Usâme de İshak'm bu rivayetini tasdik ederek: "Evet" dedi. (İshâk) [80]

 

FETİHLER KİTABI

 

Irak Fetihleri

 

4430. Zeyd b. Sabit der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Irak taraflarına bakarak şöyle dedi: "Ey Allahım! Onların kalplerini bize çevir." (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [81]

4431. Ma'kil b. Yesar bildiriyor: Hz. Ömer; İsfahan, İran Azerbeycan'dan hangisinden başlayayım diye Hürmüzân ile istişare etti. Hürmüzân: "Ey Emîrü'l-mü'minîn, İsfahan baş mesabesindedir. İran ve Azerbeycan ise kanatlar mesabesindedir. Eğer kanatlardan birini koparırsan, baş diğer kanada sığınır. Ama eğer başı kopanrsan, kanatlar kendiliğinden düşer. İsfahan ile başla" dedi. Bunun üzerine Ömer, Mescid'e girdi. Nu'rnân b. Mukarrin'in namaz kıldığını gördü. Ömer, Nu'mân namazını bitirinceye kadar onu bekledi. Sonra da: "Ey Nu'mân! Seni görevlendiriyorum" dedi. Nu'mân: "Vali olarak değil; savaşçı olarak olur" dedi. Ömer: "Evet, seni savaşçı olarak görevlendiriyorum" dedi. Sonra da onu Küfe halkına gönderdi ve oradakilere Nu'mân'a katılmalarını emretti. Aralarında Zübeyr b. el-Avvâm, Huzeyfe b. el-Yemân, Abdullah b. Ömer, Muğîre b. Şu'be, Eş'as b. Kays, Amr b. Madikerib gibi kimseler de vardı. Nu'mân ordusunu hazırlayıp yola çıktı. Derken aralarına bir nehir girdi. Nu'mân, Muğire b. Şu'be'yi onlara gönderdi. Nu'mân: "Savaş heyeti gibi mi onların yanında oturayım; yoksa bir padişah gibi mi onların yanında oturayım?" dedi. Arkadaşları: "Hayır, onlarla bir padişah gibi otur" dediler. (İbn Ebî Ömer) [82]

 

 

4432. Ebû Vâil'den: Hâlid b. el-Velîd; Mihrân, Rüştüm ve İran halkına şu mektubu gönderdi: "Hâlid b. el-Velîd'den Mihrân ve Rüstüm'e... Hidayete tabi olanlara selam olsun. Gelelim mevzuya; sizi İslam'a davet ediyorum. Eğer İslam'ı kabul ederseniz, İslam'ın tanıdığı haklardan yararlanır, yüklediği vazifeleri de yüklenirsiniz. Eğer kabul etmezseniz, size cizye vermenizi söylüyorum. Eğer bunu da kabul etmezseniz şunu iyi bilin ki yanımda sizlerin içkiyi sevdiğiniz gibi savaşı seven askerler var." (Müsedded) [83]

4433. Âmir (eş-Şa'bî) şöyle dedi: "Ebû Bekir, Hâlid b. el-Velîd'e Yemâme günü Riddet ehliyle savaştıktan sonra Hire taraflarına yönelmesini, daha sonra da Şam'a yönelmesini emretti. Hâlid, Hîre'ye varınca İranlılara bir mektup gönderdi. Sonra da şöyle dedi: "Ben onları korkutmayı ve şuraya varıncaya kadar onlara saldırıp savaşmayı istiyorum." Sonra da onlara baskın yaptı. Nihayet Sûra'ya vardı. Sonra Ayn-ı Temr denilen yere saldırdı; oradan da çok kimseleri öldürüp esirler aldı. Sonra Şam'a yöneldi. Âmir eş-Şa'bî der ki: Şam'da Abdüîmesîh el-Himyerî'ye Hâlid b. el-Velîd'in bir mektubunu çıkarıp gösterdi. Mektup şöyleydi: "Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla... Hâlid b. el-Velîd'den İranlıların komutanına... Hidayete tabi olanlara selam olsun. Kendisinden başka hiç bir ilah olmayan Allah'a ona layık bir şekilde hamd ederim. O Allah ki sizin kuvvetinizi parçaladı, topluluğunuzu dağıttı, kuvvetinizi zayıflattı, mülkünüzü elinizden aldı. Bu mektubum size ulaştığında benimle zimmet akdi yapıp cizye veriniz ve bana rehinler gönderiniz. Aksi halde kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'a yemin olsun ki sizin hayatı ve barışı sevdiğiniz gibi ölümü seven kimselerle size

Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. karşı savaşırım. Selâm hidayete tâbi olanlara..." (Ebû Ya'lâ)1 -Hulvân fethiyle ilgili Nadle b. Amr hadisi ileride gelecektir. [84]

 

Hz. Ömer Zamanında Gerçekleşen Fetihler

 

4434. Ebu's-Sefer şöyle dedi: Ebû Bekir bir orduyu Şam'a gönderince veba hastalığına ve yaralanmaya sabredeceklerine dair onlardan bîat alırdı." (Müsedded) [85]

4435. Âişe'nin azatlı kölesi Zekvân anlatıyor: Hz. Ömer'e ganimet olarak bir çekmece geldi. Sahabelerden çoğu ona baktığı halde kıymetini tespit edemediler. Sonra Ömer: "Eğer izin verirseniz Resûlullah'm Âişe'ye olan sevgisi hatırına bunu ona göndereyim" dedi. Oradakiler: "Olur" dediler. Bunun üzerine çekmeceyi Âişe'ye getirdiler ve açtılar. Sonra da: "Bunu Emîrü'l-mü'minîn Ömer sana gönderdi" dediler. Âişe: "Resûlullah'tan sonra Ömer b. el-Hattâb'a ne fetihler verildi! Ey Allahım! Bundan böyle beni, başkasının bağışını almaya bırakma." (Ebû Ya'lâ) [86]

 

İskenderiye'nin (Mısır'ın) Fethi

 

4436. Muhammed b. Amr b. Alkame b. Vakkâs, dedesinden naklediyor: Amr b. el-Âs şöyle dedi: Müslümanlardan bir ordunun başında ben bulunduğum halde İskenderiye'ye gelip konakladık. Oranın büyüklerinden birisi şöyle dedi: "Bana bir adam gönderin ki onunla konuşayım." Ben: "Benden başkası onun yanma gitmeyecek" dedim ve yanıma bir tercüman alarak onun yanma gittim. Onun da tercümanı vardı. Bize iki kürsü konuldu. Adam: "Siz kimsiniz?" diye sordu. Ben: "Biz kuvvet ve izzet sahibi Araplanz.

Biz, Allah'ın evinin sakinleriyiz. İnsanlar arasında topraklan en az ve en verimsiz olan kimselerdik. Yaşantı olarak oldukça zor durumdaydık. Ölü eti ve kan yer, birbirimize saldırır, insanların yaşayabileceği en kötü hayatı yaşardık. Tâ ki aramızdan birisi çıktı. O gün bizim büyüklerimizden değildi, eşraftan da değildi, malı da çok değildi. Ve: Ben Allah'ın size gönderdiği elçisiyim dedi. Bilmediğimiz şeyleri bize emrediyor, bizim ve babalarımızın yaptığı şeyleri yapmaktan nehyediyordu. Ama biz ona kötü davrandık, onu yalanladık ve söylediklerini reddettik. Tâ ki bizim dışımızdan başka bir ka­vim çıkıp ona: Biz sana inanıyoruz ve senin söylediklerini doğruluyoruz ve sana tâbi olacağız, savaştığın kimselerle savaşacağız" dediler. Bunun üzerine o kişi onların yanma gitti. Sonra birbirimizle savaştık; o bizden biz de onlardan öldürdük. Ancak o bizi mağlup edip galip geldi. Etraftaki Arapların çoğu ona tâbi oldu. Tâbi olmayanlarla savaştı. Eğer arkamda duran Araplar sizin bu yaşantınızı görseler, gelip yaşadığınız bu hayata ortak olurlar" dedim. Bunun üzerine adam güldü ve şöyle dedi: "Sizin peygamberiniz çok doğru söylemiş. Bize gelen peygamberler de size gelen peygamber gibi şeyler söyledi. Bizler de o peygambere tâbi olmuştuk. Ancak daha sonra peygamberlerin emrini terk eden, hevalarma göre işler yapan krallar geldi. Şunu iyi bilin ki eğer siz peygamberinizin emrini tutarsanız kiminle savaşırsanız onlara galip gelirsiniz ve kimse sizi mağlup edemez. Ama bizim yaptığımız gibi yapar, peygamberinizin emrini terk eder ve nevanıza göre amel ederseniz, o zaman sizinle aramızda pek bir fark kalmaz; çünkü sizler sayı olarak bizden çok olamadığınız gibi, kuvvet olarak da bizden üstün olamazsınız." Bunun üzerine Amr b. el-Âs: "Bu adam kadar zeki bir kimseyle konuşmadım" dedi. (Ebû Ya'lâ} [87]

4437. Musa b. Uley b. Rebâh diyor ki: Babamın şöyle dediğini işittim: İskenderiye halkı Amr b. el-Âs'a karşı çıkınca Amr onlara mancınıklarla saldırdı. (el-Hâris) [88]

 

FİTNELER BÖLÜMÜNÜN DEVAMI

 

Hz. Osman'ın Şehit Edilişi

 

4438. Ebû Saîd el-Ensârî'nin azatlı kölesi Ebû Saîd anlatıyor: Hz. Osman Mısır'dan gelen heyetin Medine'ye yöneldiğini haber aldı ve onları karşılamaya çıktı. Medine'nin dışında bir köyde onları bekledi. Gelenler Osman'ın kendilerini karşılamaya çıktığını işitince onlar da Osman'ın bulunduğu yere doğru yöneldiler ve: "Herhalde Medine'de bizimle karşılaşmayı hoş görmedi" dediler. Osman'ın yanma varınca ona: "Bize mushafı getir" dediler. Osman mushafın getirilmesini emretti. Sonra da ona: "Yedinci sureyi aç!" dediler. Onlar Yunus suresinin yedinci sure olduğunu duymuşlardı. Osman Yunus suresini okumaya başladı. Elli dokuzuncu âyete gelince: "De ki; gördünüz mü Allah'ın size nzık olarak indirdiği şeylerin bir kısmını haram, bir kısmım da helal yaptınız. De ki: Allah mı size böyle izin verdi; yoksa siz Allah'a iftira mı ediyorsunuz." Şöyle dediler: "Görmüyor musun; kim Allah'tan korunursa korunmamış olur. Allah için söyle; Allah mı bunu sana emretti, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsun?" Hz. Osman: "Bunu geç! Bu âyet filan filan hakkında nazil oldu. Korunmaya gelince, Ömer benden önce zekattan toplanan develeri korumak için onlara bir alan yaptı. Ben de halifeliğe seçilince zekat develeri için koruma alanı yaptım. Bunu da geç" dedi. Bunun üzerine gelenler her âyet hakkında onu sorguya çekiyorlar; o da cevap verip: "Geç" diyordu. "Şu şu mesele hakkında nazil oldu" diyordu. O zaman ben Osman'ın sözlerini dinlerken senin yaşındaydım.

Ebû Nadre der ki: O zamanlar ben otuz yaşlarındaydım. Sonra Mısır'dan gelenler  Osman'a  içinden  çıkamayacağı şeyler  sordular.  Bunun üzerine Osman yaptıklarından dolayı Allah'tan tevbe ve istiğfarda bulundu. Sonra da onlara: "Ne istiyorsunuz?" diye sordu. Onlar: "Bize bir misak ver ve bize bir mektup yaz." Osman onların isteklerini kabul etti ve onlardan kendisinden ve   cemaatten   ayrılmayacaklarına   dair   söz   aldı.   Sonra   da   tekrar:   "Ne istiyorsunuz?"  dedi.   Onlar:   "Medine  halkı  bizden  hiçbir  vergi  almasın istiyoruz" dediler. Çünkü bu aldığın mallar savaşanlara ve Muhammed'in şu ihtiyar ashabına aittir" dediler. Osman onların bu şartlarını da kabul etti ve gönül rızasıyla birlikte Medine'ye girdiler. Sonra da Mescid'de kalkıp şöyle hutbe verdi: "Allah'a yemin olsun ki yeryüzünde şu Mısır'dan gelen grup gibi hayırlı bir grup görmedim. Dikkat edin; kimin tarlası varsa tarlasının başına gitsin. Kimin hayvanı varsa, hayvanlarının başına gitsin. Gidiniz, sizin bizim yanımızda hiçbir malınız yoktur. Çünkü bu mal üzerinde savaşan ve Muhammed'in ashabından şu ihtiyar kimseler içindir" dedi. Bunun üzerine insanlar kızdılar ve "Bu, Ümeyyeoğullarmın bir tuzağıdır" dediler. Sonra Mısır'dan gelen grup  razı oldukları halde geri döndüler. Yolda bir ara kendilerine katılıp sonra tekrar tekrar ayrılan ve katılan bir yolcu gördüler. Onlardan ayrılınca onlara sövüyordu. Ona: "Sana ne oluyor?! Muhakkak sende bazı şeyler var. Durumun nedir?" diye sordular. Adam: "Ben, Emîrü'l-mü'minîn'in Mısır valisine gönderdiği elçiyim" dedi. Bunun üzerine grup onu  aradı  ve  Osman'ın diliyle yazılmış  bir  mektubu  adamın üzerinde gördüler. Mektup Osman tarafından mühürlenmişti. Mektupta Osman, Mı­sır'daki valisine, gelen grubun asılıp öldürülmelerini veya el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesini emrediyordu. Bunun üzerine grup tekrar Medine'ye döndü ve doğruca Hz. Ali'nin yanma gidip şöyle dediler: "Ey Ali! Allah'ın düşmanını görmüyor musun? Hakkımızda şöyle şöyle mektup yazdı. Bu nedenle  Allah  onun  kanını  akıtmayı helal kıldı.   Bizimle  birlikte  kalk gidelim" dediler. Ali: "Allah'a yemin olsun ki sizinle birlikte kalkmayacağım" dedi. Bunun üzerine grup: "O halde neden bize böyle bir mektup yazdın?' dediler.  Hz.  Ali:  "Allah'a yemin  olsun ki kesinlikle  böyle  bir  mektup yazmadım" dedi. Gruptakiler birbirlerine baktılar ve şöyle dediler: "Sizler bunun  için  mi  savaşıyorsunuz  veya  buna    kızıyorsunuz?!"   Hz.   Alı, Medine'nin dışına bir köye çıktı. Grup ise Osman'ın yanma girdi. "Sen hakkımızda  şöyle  şöyle  mektup  yazdın.   Bundan  dolayı  Allah,  kanının akıtılmasını helal kıldı" dediler. Osman: "Sizin için iki şey vardır. Ya buna şahitlik eden müslümanlardan iki adam getirirsiniz; ya da bunu yazmadığıma dair benim yeminime inanırsınız. Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'a yemin olsun ki öyle bir mektubu ne yazdım, ne yazılmasını emrettim, ne de yazıldığım biliyorum. Siz de iyi biliyorsunuz ki haberi ol­madan başkasının adına mektup yazılır. Sahte mühürler yapılır" dedi. Onlar buna rağmen: "Allah'a yemin olsun ki Allah, kanının akıtılmasını helal kıldı. Sana verdiğimiz sözü ve misakı bozmayı helal kıldık" dediler. Böylece Osman'ı kuşatmaya aldılar. Osman bir defasında çıkıp onlara: "Allah'ın selamı üzerinize olsun" dedi. Ebû Saîd der ki: "Allah'a yemin olsun ki oradakilerden hiç birinin onun selamına cevap verdiğini işitmedim. Gizliden kendi kendine almaları müstesna." Osman sonra şöyle devam etti: "Kendisinden başka ilah olmayan Allah için siz bilmiyor musunuz?" dedi ve kendi durumundan (tezkiye mahiyetinde) bazı şeyler anlattı. Sonra kendi eliyle yazdığı bir mektubu onlara verdi. Ancak buna rağmen gruptakiler kuşatmayı kaldırmadılar. Osman: "Emîrü'î-mü'minîn'i serbest bırakın, muhasarayı kaldırın" dediği halde onlar bunu dinlemediler. Sonra başka bir gün Osman tekrar onlara göründü. Onlara nasihatler edip vaazlar verdi; ancak onlar hiçbir vaaz ve nasihati dinlemediler. İnsanlar ilk vaaz verdiklerinde etkileniyor; ancak daha sonra bu etki kayboluyordu. İkinci defa kendilerine nasihat edildiğinde hiç kulak asmıyorlardı. Sonra Osman kapıyı açtı, mushafı önüne koydu. Çünkü Osman o gece Resûlullah'ı rü­yasında görmüş, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona: "Ey Osman! Bu gece yanımızda iftar et!" buyurmuştu.

Babam dedi ki: Hasan bana şöyle anlattı: Ebû Bekir'in oğlu Muhammed, Osman'ın yanına girince Osman onun sakalından tutup şöyle dedi: "Babanın asla yapmayacağı bir şeyi yaptın ve takınmayacağı bir tavır takındın." Bunun üzerine Muhammed gerisin geriye döndü ve çıkıp gitti. Sonra kendisine "kara Ölüm" denilen bir adam içeri girdi ve Osman'ın boğazına elini koyup onu boğdu. Sonra da çıkıp: "Allah'a yemin olsun ki Osman'ı boğdum. Onun boğazından daha yumuşak bir şey görmedim, öyle ki nefsinin cesedinde cinlerin canı gibi sallandığını gördüm" dedi. Sonra da çıkıp gitti.

Ebû Saîd der ki: Bir adam Osman'ın yanma girince Osman ona: "Benimle senin aranda Allah'ın kitabı vardır" dedi ve adam çıkıp orayı terk etti, sonra başkası içeri girdi. Ona da: "Benimle senin aranda Allah'ın kitabı vardır" dedi. Mushaf, Osman'ın önünde idi; ama adam bu söze kulak asmayıp bir kılıç salladı. Osman kılıcın darbesinden kendisini eliyle korudu. Ancak kılıç elini kopardı veya kopardığım bilmiyorum. Sonra da Osman şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki Kur'ân'ı yazan ilk el budur" dedi.

gbû Saîd'in dışındakilerin rivayetlerinde ise şöyle geçer: Tücîb , hilesinden bir adam içeri girdi, Osman'a kılıç darbesi vururken kanı şu etin üzerine sıçradı: "Onlara karşı Allah sana kafidir o işiten ve bilendir. [89] İşte o kan damlası daha sonra hiç silinmedi, mushafinda k Mı (Karısı) Bintü'l-Furâfisa, mücevheratını alıp koynuna sakladı. Bu, daha Osman katledilmeden önce idi. Öldürüldüğünde ya da öldürüleceği söylenince Osman'ın üzerine apış aralarını ayırarak çullandı.

Birisi şöyle der: Allah kahretsin o kadını! Ne de büyük kıçı varmış!

Ebû Saîd der ki: "Allah düşmanlarının dünya malından başka bir şey istemediklerini anladım." (İshâk) [90]

Derim ki: Bu hadisin ravileri güvenilir kimselerdir. Hadisi raviler birbirlerinden İşitmişlerdir.

4439. Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin azadlısı Eflah anlatıyor: Abdullah b. Selâm, Mısırlılar gelmeden önce Kureyş'in ileri gelenlerinin yanına gitti ve onlara: "Bu adamı (Osman'ı) öldürmeyin" dedi. Onlar da: "Allah'a yemin olsun ki onun Öldürülmesini asla istemiyoruz" dediler, sonra buna dayanarak dışarı çıktı ve: "Allah'a yemin olsun ki o ölecektir" dedi. Sonra tekrar onlara: Osman'ı öldürmeyin! Allah'a yemin olsun ki kırk güne kadar o ölecektir" dedi. Fakat onlar yine kabul etmediler. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra tekrar onlara: "Osman'ı öldürmeyin! Allah'a yemin olsun ki on beş geceye kadar o ölecektir" dedi. (İshâk) Bunun isnadı hasendir. [91]

4440. Abdullah b. Selâm onlara şöyle dedi: "Resûlullah (sülalbhu aleyhi vesdlem) bu şehre geldiğinden beri melekler bu şehri korumaktadırlar ve kuşatmışlardır. Allah'a yemin olsun ki eğer Osman'ı öldürürseniz o melekler gidecek ve bir daha ebedi olarak dönmeyeceklerdir. Kılıçlarınız kınınızda dursun ve onları çıkarmayınız. Allah'a yemin olsun ki eğer Osman'ı öldürürseniz, Allah o kılıçları keskinleştirip üzerinize gönderir. Sonra da asla o kılıçlar dinmez veya kıyamete kadar dinemez. Çünkü şunu iyi biliniz ki bir peygamber öldürülünce buna karşılık yetmiş bin kişi öldürülür. Bir halife öldürülünce de buna karşılık otuz beş bin kişi öldürülür. Peygamber Yahya b. Zekeriya'nm kanı üzerine yetmiş bin kişi öldürüldü." (İshâk) [92]

4441. Abdullah b. Muğaffel bildiriyor: Abdullah b. Selâm cuma günü eşeğinin sırtında tarlasından çıkıp gelirdi. Cuma'ya erkenden gelir, namazdan sonra da tarlasının başına dönerdi. İnsanlar Osman'a saldırınca Abdullah b. Selâm onlara: "Onu öldürmeyin ve onu öldürmede yarışmayın. Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki peygamberini öldüren bir ümmetin arasını Allah Teâlâ yetmiş bin kişinin kanı akıtılmadan ıslah etmez. Halifesini öldüren bir ümmetin arasını Allah Teâlâ kırk bin kişinin kanı akıtılmadıkça ıslah etmez. Kur'ân'ı sultana karşı kaldırmadıkça bir ümmet asla helak olmaz" dedi. Sonra da onlara: "Osman'ı öldürmeyin ve onu öldürmede yarışmayın" diye ilave etti. Ancak onlardan kimse Abdullah b. Selâm'm bu sözlerine kulak asmadı ve onu öldürdüler. Bunun üzerine Ab­dullah b. Selâm, Hz. Ali'nin yolu üzerine oturdu. Hz. Ali, Medine'den çıkıyordu. Ona: "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Ali: "Irak'a" dedi. Abdullah b. Selâm: "Irak'a gitme, Resûlullah'm minberinin yanında dur ve ona yapış! Irak'a gitmenin seni kurtaracağını bilmiyorum. Allah'a yemin olsun ki eğer Medine'yi terk edersen bir daha asla orayı göremezsin" dedi. Ali'nin etrafında bulunanlar Ali'ye: "Bizi bırak, onu öldürelim" dediler. Ali: "Hayır, Abdullah b. Selâm bizdendir ve salih bir kişidir" dedi.

îbn Muğaffel der ki: "Ben, İbn Selâm'm tarlasının yanında bir tarla almak için ondan izin istedim. Bana daha sonra şöyle dedi: "İşte bu, kırk senenin başıdır. Bundan sonra sulh olacaktır. Sen orayı al" dedi.

Süleyman der ki: Humeyd'e: "Kur'ân'ı nasıl sultana karşı kaldırırlar" diye sordum. O da: "Görmüyor musun Hariciler sultana (Hz. Ali'ye) karşı Kur'ân'ı nasıl tevil ediyorlar" dedi. (İshâk) [93]

4442. Naile b. Furâfıse el-Kelbiyye -Osman'ın hanımıydı- şöyle anlattı: Osman muhasara edilince gündüzleri oruç tutmaya başladı, iftar vakti olunca da onlardan tatlı su istedi. Ona suyu kokan bir kova verildi. Fakat o suyu içmeden uyudu. Hiçbir şey de yemedi. Sahur vakti olunca bazı komşularımız bize tatlı su getirdiler. Onu Osman'a getirdiğimde merdivenin altında horuldayarak uyuduğunu gördüm. Onu uyandırıp: "İşte sana tatlı su getirdim" dedim. O başını kaldırdı, şafağın atıp atmadığına baktı, sonra da: "Ben orucum ve oruçlu olarak sabahladım" dedi. Ben: "Kimsenin sana yiyecek ve içecek getirdiğini görmedim. Nereden geldi?" dedim. Osman: "Resûlullah bu tavandan bana göründü, yanında sudan bir kova vardı. Bana: "Al İç, ey Osman" dedi. Ben de kanıncaya kadar o sudan içtim. Sonra: "Daha iç" dedi. Ben tekrar içtim, artık doymuştum" dedi. Sonra da bana:'1Bugün sem muhasara edenler erkenden sana saldıracaklar. Eğer onları bırakırsan yanımızda iftar edersin!" dedi. Naile der ki: "O gün Osman'ı muhasara edenler içeri girdiler ve onu öldürdüler. Allah, Osman'dan razı olsun." (Ahmed b. Menî) [94]

4443. Ebû Leyla el-Kindî anlatıyor: Hz. Osman muhasara altında iken bize göründü ve: "Ey insanlar! Beni öldürmeyin. Eğer beni öldürürseniz (parmaklarını birbirine girdirerek) işte böyle olursunuz" dedi. (Ahmed    b.

Menî) [95]

4444. Âişe bildiriyor: Hz. Osman, Resûlullah'm (salMIahu aleyhivesellem) yanma girmek için izin istedi; Hz. Peygamber (sallallahu aleyhivesellem) de ona izin verdi. Osman içeri girdiğinde düğmeleri açıktı. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Bana yaklaş ey Osman!" buyurdu. O da yaklaştı. Sonra tekrar: "Bana yaklaş ey Osman'/' dedi. Osman dizini Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) dizine koyacak şekilde ona yaklaştı. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) onun düğmelerini kendi eliyle bağladı, sonra da şöyle dedi: "Ey Osman! Kıyamet günü sen damarlarından kanlar aktığı halde geleceksin. Ben: Kim sana böyle yaptt derim. Sen de isimlerini söyleyip onları bana şikayet edersin. Sana tuzak kuran ve bunu emreden kimseleri bana söylersin. Sen bu halde iken gökten sana bir ses gelecek ve şöyle denilecek: Bilİniz ki Osman b. Affan'ın düşmanları hakkında hüküm verildi. İşte o zaman ey Osman halin nice olur?" Osman: "Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi'1-aliyyi'l-azim: Allah'tan başka kuvvet ve kudret sahibi hiç kimse yoktur" dedi ve bunu üç defa tekrarladı. (el-Hârİs) [96]

4445. Nâfi anlatıyor: Hz. Osman'ın evinin kuşatıldığı zamanda İbn Ömer zırhını iki defa giyip Osman'ın yanma girdi ve şöyle dedi: "Ben, Resûlullah'm sohbetinde bulundum. Onun peygamberlik ve velayet hakkını bilip tanıdım. Sonra Ebû Bekir'le arkadaşlık yaptım. Onun velayet hakkını da bilip tanıdım. Sonra Ömer'le birlikte arkadaşlık yaptım. Onun da velayet ve babalık hakkını bilip tanıdım. Aynı şekilde senin de velayet hakkını bilip tanıyorum, emrine amadeyim" dedi. Osman: "Allah hayrını versin ey Ömer ailesi, emrim sana gelinceye kadar evinde otur" dedi. (el-Hâris) [97]

4446. Ebû Hureyre anlatıyor: Ben, Hz. Osman'ın yanında onunla birlikte evinde muhasara edildim. Bizden bir adama ok attılar; adam o okla öldü. Ben: "Ey Emîrü'l-mü'minîn! İşte şimdi savaşmak hak oldu. Bizden bir adamı öldürdüler" dedim. Osman: "Ey Ebû Hureyre! Sana kılıcını yere atmayı emrediyorum. Beni öldürmek istiyorlar. Ben mü'minleri kendi canımla ko­ruyacağım" dedi. Ebû Hureyre: "Bunun üzerine kılıcımı attım ve şu ana kadar nerede olduğunu da bilmiyorum" dedi. (el-Hâris) [98]

4447. Muhacir b. Habîb ve İbrâhîm b. Maskale anlatıyorlar: Hz. Osman muhasara altında iken Abdullah b. Selâm'a birisini gönderip yanma gelmesini söyledi. Abdullah b. Selâm içeri girince Osman ona: "Başını kaldır, şu küçük pencereyi görüyor musun? İşte, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bu gece bu pencereden bana göründü ve: Ey Osman! Seni muhasara mı ettiler? dedi. Ben: Evet ya Resûlallah dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (salklkhu aleyhi vesellem) bana bir kova su verdi ve o sudan içtim. Şu ana kadar o suyun soğukluğunu ciğerlerimde hissediyorum." Sonra bana şöyle buyurdu: Dilersen Allah'a dua edeyim, Allah seni onlara galip kılsın. Dilersen de yanımızda iftar edersin dedi." Abdullah b. Selâm: "Hangisini seçtin?" diye sordu. Osman: "Resûlullah'm (salbilahu aleyhi vesellem) yanında iftar etmeyi seçtim" dedi Sonra Abdullah evine gitti, güneş yükselince oğluna: "Çık Osman'a ne olduğuna bir bak. Çünkü onun bu saate kadar yaşamaması gerekir" dedi. Oğlu dışarı çıktı ve Osman'ın öldürüldüğü haberini getirdi. (el-Hâris) [99]

4448. İbn Ömer der ki: Hz.  Osman insanlara şöyle demeye başlamıştı:

"Resûlullah'ı (salkllahu aleyhi vesellem) rüyamda gördüm, şöyle buyurdu: "Ey Osman! Yanımızda iftar et." Bunun üzerine o gün oruç tuttu ve o gün öldürüldü. (Ebû Ya'lâ) [100]

4449. Kesîr b. es-Salt anlatıyor: Hz. Osman öldürüldüğü günün akşamı uyudu. O gün cuma günüydü. Uyandığında: "Eğer insanların Osman hayal görüyor demesinden korkmasam, size bir söz anlatacağım" dedi. Biz: "Allah iyiliğini versin, bize konuş. Biz, insanların dediği gibi şeyler söylemeyiz" dedik. Osman: "Bu akşam Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi veselîem) rüyamda gördüm ve: Bu cuma bizimle beraber olacaksın buyurdu" dedi. (Ebû Ya'lâ ve Bezzâr) [101]

4450. el-Cârûd'un süt çocuğu Ebû Meryem anlatıyor: Kufe'de idim Hz. Ali'nin oğlu Hasan kalkıp hutbe verdi ve şöyle dedi: "Ey insanlar! Dün rüyamda gariplikler gördüm. Allah Teâlâ'yı Arş'ınm üzerinde gördüm. ResûluUah (sallallahu aleyhi veselîem) geldi ve Arş'ın direklerinden birinin yanında durdu. Sonra Ebû Bekir geldi ve elini Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellemyin omuzlarına koyup ona dayandı. Sonra Ömer geldi, elini Ebû Bekir'in omuz­larına dayandırdı. Sonra Osman geldi; ancak Osman biraz uzakta durdu ve: Yâ Rab! Kullarına beni niçin öldürdüklerini sor? dedi. Bu arada gökyüzünden, yerden toplanmış iki kova kan gönderildi." Bunun üzerine oradakiler Hz. Ali'ye: "(Oğlun) Hasan'm ne anlattığım görmüyor musun?" dediler. Hz. Ali: "O sadece rüyasında gördüklerini anlatıyor" dedi. (Ebû Ya'lâ) [102]

4451. el-Hasan b, Ali şöyle dedi: Gördüğüm bir rüyadan sonra artık savaşmayacağım. Resûlullah'm (sallallahu aleyhi veseUem} elini Arş'a koyduğunu, daha sonra Ebû Bekir'in gelip elini Resûlullah'm (sallallahu aleyhi veselîem) üzerine koyduğunu, ondan sonra da Ömer'in gelip elini Ebû Bekir'in üzerine koyduğunu, ondan sonra Osman'ın gelip elini Ömer'in üzerine koyduğunu, onların gerisinde de kan olduğunu gördüm. "Bu kan nedir?" diye sordum, "Osman'ın kanıdır. Allah onun katilini aramaktadır" denildi. (Ebû Ya'lâ) [103]

4452. Safiyye binti Huyey'in azatlı kölesi Kinâne anlatıyor: Hz. Osman'ın öldürülüşüne şahit oldum. O sıralar ben on dört yaşlarındaydım. Safıyye bize bir katırın üzerinde çadır yapmamızı, sonra da onunla Osman'ın yanma kadar gitmemizi emretti. Kapıya vardığımızda Ester adlı isyancıyı beraberindeki insanlarla gördük. Ester, Safiyye'ye: "Evine dön!" dedi. Ancak Safiyye onu dinlemeyince Ester bir ok atıp katırın arkasına vurdu. Katır onun acısından yere düştü. Üzerindeki çadır da neredeyse düşecekmiş gibi eğildi. Safiyye onların bu şiddetini görünce: "Beni yerime çevirin" diye emretti. Osman'ın evinden Kureyş'illerden dört kişilik grup çıktı. Kılıçlarını kuşanmış, Osman'ı müdafaa ediyorlardı. Aralarında Hasan b. Ali, Abdullah b. ez-Zübeyr, İbn Hâtıb ve Mervan b. el-Hakem vardı. Ben: "Ebû Bekir'in oğlu Muhammed de Osman'ın kanına bulaştı mı?" diye sordum. O: "Allah korusun, içeri girdiğinde Osman ona birkaç söz söyledi. Onun bu sözleri üzerine Muhammed dışarı çıktı ve Osman'ın kanından hiçbir şeye bulaşmadı" dedi. Ben: "Osman'ı kim öldürdü?" dedim. Kinâne şu cevabı verdi: "Mısır'lılardan kendisine Cebele denilen bir adam öldürdü ve Na'sel'i (Osman'ın düşmanları onu bu şekilde isimlendiriyorlardı) ben öldürdünı diyordu. Ben: "O zaman Osman neredeydi?" diye sordum. O: "Evindeydi" dedi. (jshâk) [104]

 

Hz. Ali'nin Osman Suikastından Beri Oluşu

 

4453. Abdullah b. Ebî Süfyân der ki: Hz. Ali şöyle dedi: "Emeviler (Umeyyeoğulları) benimle savaşıyorlar ve Osman'ı benim öldürdüğümü iddia ediyorlar. Ama yalan söylüyorlar. Halbuki onlar böyle söylemekle idareyi istiyorlar. Eğer onların kalplerindekinin yok olacağını bilsem, Makam'm yanında onu öldürmediğime yemin ederdim. Allah'a yemin olsun ki Osman'ı ben öldürmedim, öldürülmesini de emretmedim derdim. Fakat onlar iktidarı ele geçirmeyi istiyorlar. Ben, kendimin ve Osman'ın, Allah Teâlâ'nm şu âyetine nail olanlardan olmasını umuyorum: "Biz onların gönüllerinden kin ve haseti söküp aldık. [105] (Müsedded) [106]

4454. İbn Avn der ki: el-Kâsım b. Muhammed (b. Ebî Bekir)'in şöyle dua ettiğini işittim: "Ey Allahım! Babamın Osman hakkındaki günahını affet." (Müsedded) [107]

4455. Ebû Kılâbe der ki: Kureyş'ten Sümâme demlen bir adam San'a'da idi. Osman öldürülünce insanlara hutbe okuyup şiddetli bir şekilde ağladı. Kendine  geldiği zaman şöyle  dedi:  "İşte bugün peygamberliğin hilafeti   ümmet-i Muhammed'den alındı ve zorbalıkla krallığa döndü. Kim bir şeye galip olursa onu alt eder." (İbn Ebı Ömer) [108]

4456. el-Hasan (el-Basrî) şöyle anlattı: Osman hakkında konuşan kimseleri gördüm. Mescid'de tartışıyorlardı. Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) hücrelerinden bir kişi eliyle mushafı işaret ederek şöyle dedi: "Sizler bilmiyor musunuz ki dinden ayrılıp parça parça olan kimselerden Muhammed beridir ve uzaktır!" Sonra şu âyeti okudu: "Dinlerini parça parça edip grup grup olanlar var ya; senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara ne yaptıklarını haber verecektir" (En'am sur. 159) [109]

4457. Abdullah b. ez-Zübeyr der ki: Hz. Osman'a: "Yanında zafere erişecek bir grup var. Allah onlardan daha az olanlarla bile zafer verir. Bana izin ver, savaşalım" dedim. Osman: "Allah için, kimsenin benim yüzümden kanı akmasın veya kimse kan akıtmasın" dedi. (Ahmed b. Menî} [110]

 

İsyancılarla Savaşmak

 

4458. el-Hasan el-Basrî anlatıyor: Hz. Ali, Talha ve arkadaşlarının durumu için Basra'ya geldiğinde Abdullah b. el-Kevvâ ve İbn Ubâd ayağa kalkarak şöyle dediler: "Ey Emîrü'l-mü'minîn! Bu yürüyüşün hakkında bize bilgi ver. Senin bu yürüyüşün Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesdlem) sana yaptığı bir vasiyet midir, yoksa sana verdiği gizli bir ahit midir? Veya ümmetin parçalanıp ihtilaf ettiğini görünce yöneldiğin bir görüş müdür?" Hz. Ali şöyle dedi: "Ben, Resûlullah'a (sallallahualeyhiveselkm) yalan söyleyenlerden değilim. Al­lah'a yemin olsun ki Hz. Peygamber (saUallahu aleyhi vesellem) ansızın ölmedi ve öldürülmedi; aramızda uzun bir süre hasta olarak kaldı. Her defasında müezzin gelip onu namaza çağırıyordu. Fakat Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) gidemediğinden namazın kılınmasını emrediyor ve şöyle diyordu: Ebû Bekir'e söyleyin insanlara namazı kıldırsm. Elbette o bunu söylerken benim ona olan konumumu biliyordu ve bile bile bana emretmedi. Sonra, eğer bana gizli bir ahit vermiş olsaydı, elbette onu yerine getirirdim. Öyle ki hanımlarından bir tanesi şöyle dedi: Ebû Bekir yumuşak kalpli birisidir. Senin yerine namaz kıldırınca insanlar onu işitmezler. Keşke Ömer'in insanlara namaz kıldırmasını emretsen. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onun bu sözüne kızdı ve: "Sîzler Hz. Yusuf a musallat olmuş kadınlardansınız" buyurdu- Sonra Hz. Peygamber (sallallalm aleyhi vesellem) vefat edince müslümanlar kendi durumlarına baktılar ve ResûluUah'm (sallallahu aleyhi vesellem) din işlerinde Ebû Bekir'i görevlendirdiğini görünce müslümanîar da onu dünya işlerinde görevlendirdiler. Böylece müslümanlar ona bîat ettiler. Ben de onlar gibi Ebû Bekir'e bîat ettim. Beni savaşa gönderince savaştım. Verdiği zaman verdiğini aldım, hadlerin yerine getirilmesinde önünde bir kamçı gibiydim. Eğer bu iş sevgiden dolayı başkasını tercih etme olsaydı, ölümü esnasında kendisinden sonra emirliği oğluna verirdi. Fakat o böyle yapmayıp Ömer'e işaret etti. fCimsenin sözüne de aldırmadı. Müslümanlar da ona bîat ettiler ve ben de onlarla birlikte Hz. Ömer'e bîat ettim. O da beni savaşa gönderdiğinde savaştım, verince aldım ve hadlerin yerine getirilmesinde önünde bir kamçı gibi oldum. Eğer o da emirliği sevdiği birisine vermek isteseydi öldüğü esnada  onu kendi  oğluna verirdi.  Fakat  o  bunu  hoş  görmedi Nihayet Kureyş'liler arasında ümmetin emirliğini üstlenince  altı kişilik bir şura heyeti   seçti.      ki   vefatından   sonra   kabrinde   Ömer'e   bir   kötülük dokunmasın ve ulaşmasın. Benim de aralarında bulunduğum altı kişilik heyette   ümmet   emirim   seçecek   bir   heyet   tayin   etti.   Biz   toplanınca Abdurrahman b Avf kalkıp kendi oyunu bize verdi. Bu heyetten bir kişiyi seçtiğinde ona itaat edeceğimize dair söz verdiğimiz takdirde kendi oyunu bize vereceğini söyledi.  Biz de  ona  söz verdik.  Seçeceği  kimseye itaat edeceğimize ve ona isyan etmeyeceğimize söz verdik. O da Osman'ın elini tuttu ve ona bîat etti. İşte bu anda nefsime bazı şeyler geldi; ancak durumu iyice düşününce bîat etmemin daha önde olduğunu gördüm ve Osman'a bîat edip şüphelerimden kurtuldum.  O  da beni savaşa gönderince savaştım, verince aldım ve hadlerin yerine getirilmesinde onun Önünde de bir kamçı gibi oldum. Osman öldürülünce kendi durumuma baktım. Ebû Bekir ve Ömer'e   verdiğim   boynumdaki   sözün   çözüldüğünü   gördüm.   Osman'ın dönemi  de  geçip  gitmişti.   Ben  müslümanlardan  biriydim  ve  emirlikte benimle çekişen kimse yoktu ve kimse de bunu istemiyordu. Ancak benim gibi olmayan, benim yakınlığım gibi bir yakınlığı bulunmayan, ilmi benim ilmim gibi olmayan hayırlı işlerde koşmada benim gibi olmayan bir kimse (Muaviye) karşıma çıkınca emirlikte benim ondan daha haklı olduğumu gördüm."   İbnü'l-Kevvâ   ve   İbn   Ubâd:   "Doğru   söyledin.   Bize   şu   iki arkadaşından haber ver (Talha ve Zübeyr'den) ki onlar hicrette seninle beraberdiler,   Rıdvan   bîatmda   senin   arkadaşların   idiler,   şûrada   senin arkadaşların idiler" dediler. Hz. Ali: "Onlar Medine'de bana bîat ettiler; ancak Basra'da bana muhalefet edip bîattan kaçtılar. Eğer Ebû Bekir'e ve Ömer'e bîat eden birisi bu Matından vazgeçerse elbette Ebû Bekir de, Ömer de, Osman da o kimseyle savaşırdı ve biz de savaşırdık" dedi. (İshâk) [111]

4459. İbn Ömer'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ'nın bu ümmette isyan eden kimse hakkında nasıl hüküm verdiğini biliyor musunuz?" dedi. Biz: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedik. Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem): "Yaralısı ve esir edileni öldürülmez; kaçanı takip edilmez." (Ahmed b. Menî)

4460. Kevser b. Hakîm yukarıdaki hadisi nakletti. Ancak ibaresi şöyledir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), İbn Ümmü Abd'a (İbn Mes'ûd'a): "Allah'ın bu ümmette isyan eden kimseler hakkında nasıl hüküm verdiğini biliyor musun?" diye sordu. O: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Yaralısı ve esir edileni öldürülmez, kaçanı takip edilmez ve onlardan alınan ganimetler bölüştürülmez" İşte Allah Teâlâ bu ümmette isyan eden kimseler hakkında böyle hüküm vermiştir. Zamanımızda bu kimseler Haricilerdir. (el-Hârİs) [112]

4461. Ali b. Rabîa der ki: Hz. Ali'yi minber üzerinde iken işittim; yanma gelen bir adam: "Ey Emîrü'l-mü'minîn! Neden insanların develerini boğazladığı gibi senin insanları boğazladığını görüyorum. Bu, Resûlullah'm sana verdiği bir ahit ve söz müdür; yoksa kendi görüşün müdür?" dedi. Hz. Ali: "Allah'a yemin olsun ki ben ne yalan söyledim, ne de yalanlandım. Ne saptım, ne de saptırıldım. Bilakis Hz. Peygamber (salJallahu aleyhi vesellem) böyle bir şeyi bana ahit verdi. Kim iftira ederse elbette ziyana uğrar." (el-Hâris)

4462. Ali b. Rabîa der ki: Hz. Ali'nin şu minberiniz üzerinde şöyle dediğini işittim: "Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) bana karşı bîatını bozanlarla, zorbalarla ve dinden çıkan kimselerle savaşmamı emretti." (Ebû Ya'lâ ve Bezzâr)

4463. Ammâr b. Yâsir şöyle dedi: "Ben bîatını bozanlarla, zorbalarla ve dinden çıkan kimselerle savaşmakla emredildim." (Ebû Ya'lâ)

 

Cemel Vakası

 

4464. İbn Abbâs'ın bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Acaba sizden hanginiz kırmızı yüklü devenin sahibi olacak? Etrafında çok kişi öldürülecek. O da Tam öldürülecekken kurtulacak." (İbn Ebî Şeybe) [113]

4465. Ahnef b. Kays anlatıyor: Bizler hac yolculuğuna çıktık, Medine'ye geldiğimizde evlerimize girip yüklerimizi yıkarken birisi gelip bize şöyle dedi: İnsanlar korkuya kapılıp Mescid'de toplandılar. Biz de hemen Mescid'e gittik. Hz. Osman sahabelere Allah için kendi menkıbelerini ve iyiliklerini sayıp döküyordu....

Ahnef der ki: Ben o arada Talha ve Zübeyr ile karşılaştım. Kendi kendime: "Sanırım bu adam (Osman) öldürülecek" dedim ve Talha ile Zübeyr'in yanına gidip: "Osman'dan sonra kime bîat etmemi emredersiniz?" dedim. Onlar: "Ali'ye bîat et" dediler. Ben: "Bana böyle emrediyorsunuz ve buna razı mısınız?" dedim. Onlar: "Evet" dediler. Sonra ben Mekke'ye çıktım. Onların bu sözleri aklımdaydı. Mekke'de iken birisi gelip: "Osman b, Affan öldürüldü" dedi. O sırada Âişe de Mekke'de idi. Ben hemen yanma gittim ve ona: "Allah için bana söyle; kime bîat etmemi emredersin" dedim. Âişe: "Ali'ye bîat et" dedi. Ben: "Bana bunu mu emrediyorsun ve benim için buna mı razısın?" dedim. O: "Evet" dedi. Ben de Medine'ye geri döndüm ve Ali'nin yanma gelip ona bîat ettim. Sonra da Basra'daki ailemin yanma döndüm. Ben işlerin yerine oturduğunu ve istikrarın sağlandığını tahmin ediyordum. Ancak bu arada birisi gelerek: "Müminlerin annesi Aişe'yle beraber Talha ve Zübeyr Basra yakınlarına Hureybe'ye gelip orada konakladılar" dedi. Ben: "Neden geldiler?" diye sordum. O: "Osman'ın kan: hakkında kendilerine yardım etmen için beni sana gönderdiler. Çünki Osman mazlum olarak öldürüldü" dedi. İşte bu bana gelen haberlerin er korkuncu idi. Kendi kendime şöyle dedim: "Aralarında mü'minlerin annesi Âişe ve Resûlullah'm havarileri Talha ve Zübeyr'in bulunduğu bir kavme yardım etmeyip onları yalnız bırakmam çok ağırdır. Ancak Resûlullah'm amcasının oğlu Hz. Ali'yle savaşmam -ki onlar bana ona itaat etmemi emrettiler- daha ağırdır" dedim. Onların yanına gidip: "Neden buraya geldiniz?" dedim. Onlar: "Osman'ın kanını almak İçin geldik. Çünkü o mazlum olarak öldürüldü" dediler. Ben: "Ey mü'minlerin annesi! Allah için söyle, ben sana: Kime bîat edeyim? diye sorunca sen: Ali'ye bîat et! demedin mi? Ben: Bana Ali'ye bîat etmemi mi emrediyorsun ve benim için buna mı razı oluyorsun? dedim. Sen: Evet dedin, değil mi?" dedim. Âişe: "Evet doğru söyledin" dedi. Ben, Talha ve Zübeyr'e dönerek onlara: "Ey Allah Resulünün havarileri, sizler de Allah için söyleyin; ben size: <Kime bîat etmemi emrediyorsunuz? diye sordum. Siz de: Ali'ye dediniz. Ben: Bana Ali'ye bîat etmemi mi emrediyorsunuz ve benim için buna mı razı oluyorsunuz? diye sordum. Siz: Evet dediniz değil mi?" dedim. Onlar: "Evet doğru söyledin" dediler. Ben bunun üzerine şöyle dedim: "Allah'a yemin olsun, beraberinizde mü'minlerin annesi Âişe ve Resûlullah'm (salkllahu aleyhi veseüem) havarileri olduğu halde sizinle birlikte savaşmam ve Allah'a yemin olsun ki bana bîat etmemi emrettiğiniz Resûlullah'm amcasının oğlu ile de asla savaşmam. Uç şeyden birini seçiniz; ya bana köprünün kapısını açarsınız (Acem topraklarında) falan yere savaşmaya giderim, tâ ki Allah'ın dilediği sükûnet gelinceye kadar orada kalırım veya gidip Mekke'ye yerleşirim veya size yakın bir yerde uzlete çekilir, ne size, ne de karşınızdakine katılırım" dedim. Onlar: "Kendi aramızda bunu görüşüp sonra sana haber göndeririz" dediler. Aralarında görüştükten sonra şöyle dediler: "Köprünün kapısının açılıp onun yabancıların topraklarına savaş için bırakılması doğru değildir. Çünkü onunla tartışan fitneciler gidip gelirler. Eğer Mekke'ye gidip yerleşirse Kureyş'liler arasında sizi takip eder ve sizin haberlerinizi onlara verir. Halbuki siz onlardan haber alamazsınız. Bu da olmaz. O halde bize yakın bir yerde uzlette kalsın" dediler. Bunun üzerine o da Basra'ya iki fersah uzaklıkta Celhâ denilen yerde yaklaşık altı bin kişilik ordusuyla uzlete çekildi. Ne onlara, ne de Ali'nin saflarına katıldı. Sonra insanlar birbirlerine girdiler, İlk öldürülenlerden birisi de Talha b. Ubeydullah idi. Ka'b b. Sûr, Kur'ân okuyor ve filan kişilerin öldürüldüğünü söylüyordu. Onlarla birlikte birçok kimselerin öldürüldüğünü haber verdi. Zübeyr de savaş meydanından kaçıp Basra yakınlarındaki, Kâdisiye bölgesinde Sefevân denilen yere gelince orada Mucâşi' oğullarından Na'r denilen biriyle karşılaştı. Ona: "Ey Allah Resulünün havarisi, nereye gidiyorsun? Yanıma gel, sen benim zimmetimdesin. Kimse sana ilişip bir kötülük yapamaz" dedi. Bunun üzerine Zübeyr onunla birlikte yürüdü. Birisi Ahnef b. Kays'in yanma gelerek: "Bak, işte Zübeyr burada Sefevân ile karşılaştı" dedi. Ahnef: "Kim onu koruyor?" dedi. Müslümanları topladı; bir­birlerine kılıçla girmeye başladılar. Ancak Zübeyr tekrar oradan kurtuldu. Sonra Uveymir b. Curmûz, Fadâle b. Habis ve Nufey bunu işitince Zübeyr'in peşinden gittiler. Onu Na'r'la birlikte görünce gizlice takip ettiler. (İshâk) [114]

4466. Husayn der ki: Benû Temîm'den olan Amr b. Câvân'a: "Ahnef b. Kays'in uzlete çekilmesi; ne Ali'ye, ne de Âişe'ye katılmaması ne oldu, gördün mü?" dedim. O da şöyle dedi: "Ahnef b. Kays bize şöyle anlattı. Ben Medine'ye hac için geldim..." yukarıdaki hadisi nakletti.

Sonra şöyle dedi: "İbn Curmûz, Fadâle ve Nüfey, Zübeyr'i öldürmek için aramaya çıktılar. Onun Na'r'la birlikte geldiğini görünce İbn Curmûz gizliden Zübeyr'in arkasından gelip hafifçe onu yaraladı. Zübeyr atının üzerindeydi. Zübeyr, Zulhimâr adlı atının üzerinde kendisini yaralayan İbn Curmûz'a saldırdı. İbn Curmûz, Zübeyr'in kendisini öldüreceğini anlayınca arkadaşları Fadâle ve Nüfey'i çağırdı. Onlar da Zübeyr'e saldırıp onu öldürdüler. (İshâk)

4467.  Benû Temîm azadlılarmdan Ebû Süfyân der ki: Hz. Ömer'in karısı Âtike şu beyitleri söyledi:

ibn   Curmû'z  cesur  atlıya   saldırdı   ki  o  savaş   meydanından   kaçmayın kahramanca savaşıyordu.

Ey Amr,  eğer dikkat etseydin onun elinin  ve kalbinin asla  titremediğini görürdün.

Ellerin felç olsun,  sen  mü min  bîr kimseyi öldürdün.   Sana  taammüden öldüren kimsenin cezası hak oldu. " (İShâk)

4468. el-Hakem   anlatıyor:   "Cemel   vakası   gününde   saflar   karşılıklı tutulunca Hz. Ali, Zübeyr'i çağırdı. Zübeyr onun yanma gelince Ali ona şöyle dedi:  "Allah için söyle, sen Resûlullah'ın:  Ey Zübeyr! Sen Alî'ye zulmetmek suretiyle onunla savaşacaksın  dediğini hatırlamıyor musun?" dedi.    Zübeyr:    "Evet    buraya    gelmeden    öncesine    kadar    bunu    hiç hatırlamadım" dedi ve savaş meydanından geri döndü. Arkadaşı Talha onun savaş meydanından döndüğünü görünce o da geri döndü. Ancak Mervan bir ok atıp onu yaraladı ve onu ayaklarından semerin demirlerine bağladı, flshâk veAhmed b. Menî) [115]

4469. Hakem şöyle dedi: Hz. Ali, Zübeyr'i çağırıp ona: "Allah için söyle Resûlullah'ın: "Sen Ali'ye zulmetmek suretiyle onunla savacaksın" dediğini işitmedin mi?" Zübeyr: "Evet, ama bu ana kadar bunu hiç hatırlamadım" dedi ve geri döndü. Arkadaşı Talha onun döndüğünü bilmiyordu. Ben gidip onu izledim; ancak Mervan onu bir ok ile yaralayıp ayaklarından semerin demirlerine bağladı, sonra da onu öldürdü. (Ahmed b. Menî) [116]

4470. Hayye kabilesinden Abdüsselâm naklediyor: Cemel vakası günü Hz. Ali, Zübeyr ile başbaşa kaldı ve ona şöyle dedi: "Allah için söyle, sen elini filanoğullarının bahçesine dayadığında Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Elbette sen zalim olduğun halde Ali'yle savaşacaksın; ama o sana galip gelecektir" dediğini işitmedin mi?" dedi. Zübeyr: "Doğru, işittim; o halde seninle savaşmayacağım" dedi. (İshâk) [117]

4471. Ebû Avn, Ebu'd-Duha dan bildiriyor: Süleyman b. Surad, el-Hasan b. Ali'ye: "Emîrü'l-mü'rninîn Ali'ye benim özrümü beyan et" dedi. Hasan: "Cemel vakası günü Ali'nin bana sığınarak şöyle dediğini gördüm: Keşke bundan şu kadar sene önce Ölseydim diyordu." Şu'be dedi ki: "Ben bunu Mansur'a söyleyince şöyle dedi: "O şaşı adam (Ebû Avn) ne dediğini bilmiyor." (Müsedded) [118]

4472. Süleyman b. Surad der ki: Hasan b. Ali'nin yanma gelip ona: "Cemel vakasına katılmadığından dolayı Emîrü'l-mü'minîn'den benim özür dilediğimi söyle" dedi. Hasan: "Bunu ne yapacaksın? Onun bana sığınarak şöyle dediğini gördüm: "Ey Hasan! Keşke bundan yirmi sene önce ölseydim." (el-Hâris) [119]

4473. Cumey' b. Umeyr et-Temîmî der ki: Annem ve teyzem Âişe'nin yanma girip ona: "Bize Ali'den bahset" dediler. Âişe: "Elini Resûlullah'm elinin üzerine koyan, kendisini onun için feda eden, Resullulah'm eliyle yüzünü sildiği bir adamın neyini bana soruyorsunuz?" dedi. Annem ve teyzem: "O halde neden onun karşısına çıktın?" dediler. Âişe: "Hükmolunmuş bir şey... Yeryüzündeki her şeyi ona (karşı çıkışma) karşılık fidye vermeyi isterdim" dedi. (Ebû Yala) [120]

4474. Ömer b. el-Hecenna der ki: Ebû Bekre'ye: "Cemel günü seni savaşmaktan alıkoyan neydi?" diye soruldu. O da: "Resûlullah'tan (salblbhu aleyhi veseUem) şöyle işittim dedi: "Başları kadın olan bir grup, emire karşı çıkıp yok olacaklar ve felaha kavuşamayacaklardır. O kadın cennetteki mu mirilerin de başıdır." (İbn Ebî Şeybe ve Bezzâr) [121]

4475. Esved b. Kays der ki: Bir adam bana anlattı. Zübeyr, Cemel günü atını dürterken Hz. Ali ona: "Ey Ebû Abdullah!" diye seslendi. Zübeyr Ali'nin yanma geldi, öyle ki bineklerinin boyunları birbirine dolandı. Hz. AH ona şöyle söyledi: "Allah için söyle hatırlamıyor musun; sana bir şeyler fısıldarken Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem) bizim yanımıza geldi ve: "Onunla gizli mi konuşuyorsun? Allah'a yemin olsun ki o zulmetmek suretiyle bir gün seninle   savaşacak"   dedi."   Zübeyr   bunun   üzerine   atının  yüzünü   savaş meydanından çevirip ayrıldı. (İbn Ebî Şeybe) [122]

4476. Ebû Cirv el-Mâzinî der ki: Cemel günü Hz. Ali'yle Zübeyr'in birbiriyle karşılaştığını gördüm. Ali ona: "Ey Zübeyr, Allah için söyle; Resûlullah'm şöyle buyurduğunu işittin mi?: Sen Ali'ye zulmetmek suretiyle onunla savaşacaksın. Zübeyr: "Evet, şu ana kadar böyle bir şeyi hatırlamadım" dedi ve çıkıp gitti. (Ebû Ya'lâ) [123]

 

Ammâr b. Yâsir'in Sıffin Savaşında Öldürülüşü ve Allah Resulü'nün (sallallahualeyhivesellem) "Ammâr'ı İsyancı Bir Topluluk Katledecek" Sözü

 

4477. İbn Ebi'l-Hüzeyl'den: Ammâr b. Yâsir güçlü biriydi, herkes tek taş taşırken o iki taş taşıyordu. Bu durum, Resûlullah'a (saMahu aleyhi vesellem) ulaşınca gidip onu karşıladı ve onu göğsünden itekledi. Ammâr yere düştü. Kalkıp göğsündeki ve başındaki toprakları sildi. Sonra Resûlullah şöyle dedi:

"Vav haline ey İbn Sümeyye! Seni isyancı bir topluluk öldürecek. " (Müsedded) [124]

4478. Müslim, Habbe'den rivayet ediyor: İbn Mes'ûd, Huzeyfe'ye şöyle dedi: "Fitne patlak verdi. Bana bu konuyla ilgili Hz. Peygamber'den (sallalbhu aleyhi vesellem) işittiğin bir hadis aktar." Şöyle cevapladı: Hz. Peygamber'i (sallallahu aleyhi vesellem) işittim; şöyle buyurdu: "Sümeyye oğlunun vay haline! Onu azgın bir topluluk öldürecek. " (Ebû Ya'lâ) [125]

4479. Ammâr b. Yâsİr der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana şöyle dedi: "Seni azgın bir topluluk öldürecek." (el-Hâris) [126]

4480. Abdullah b. Amr'ın bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ammâr'ı İsyankâr bir topluluk Öldürecek." (Müsedded)

4481. Abdullah b. Amr'a ulaşan başka bir rivayet: İki adam babam Amr b. el-Âs'ın yanına gelip Ammâr'm öldürülüşü hakkında çekiştiler. Amr: "Onu bırakın, ondan bahsetmeyin. Çünkü Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle işittim" dedi: "Ey Allahım! Kureyş'tiler Ammâr'ı Öldürmeye teşvik edecekler. Şunu bilin ki Ammâr'ı öldürüp eşyalarını alan cehennemdedir. " (Müsedded) [127]

4482. Abdullah b. el-Hâris der ki: Ben, Sıffm'den ayrılırken Muaviye'yle birlikte yürüyordum. Amr b. el-Âs'la onun arasmdaydım. Abdullah b. Amr şöyle dedi: "Ey baba! Sen Resûlullah'ın (salMahu aleyhi vesellem) şu sözünü işitmedin mi?: "Vay haline ey îbn Sümeyye seni isyankar bir grup öldürecek." (İbnEbîŞeybe) [128]

4483. Hanzala b. Huveylid anlatıyor: Ben, Muaviye'nin yanında otururken iki adam gelip her biri Ammâr'ı kendisinin öldürdüğünü iddia ediyordu. Ancak orada bulunan Abdullah b. Amr: "Sizden birisi kendisini arkadaşına tercih etti. Ben, Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle işittim: "Ammâr'ı isyankar bir grup öldürecektir" dedi. Bunun üzerine Muaviye: "Ey Amr! Şu deli çocuğunu bizden uzaklaştırsana! Neden bizimle birlikte?" dedi. Abdullah b. Amr ise: "Sizinle beraberdim; ama sizinle birlikte savaşmadım." (İbnEbî Şeybe) [129]

4484. Abdullah b. Amr şöyle dedi: "Sıffm günü ben hiçbir ok atmadım, mızrakla kimseyi yaralamadım ve hiç kılıç kaldırmadım." Ona: "Peki neden orada bulundun" diye soruldu. Abdullah: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana: "Babana itaat et" buyurdu; ben de ona itaat ederek geldim" dedi. (İbn Ebî Şeybe) [130]

4485. Ebu'l-Gâdiye el-Cühenî anlatıyor: Sıffın günü Ammâr b. Yâsir'e saldırdım ve onu atından aşağı attım. Ancak Şam ahalisinden bir adam benden çabuk davranarak gelip onu öldürdü. Benle o, Muaviye'nin yanma gelerek Ammâr'ı önüne koyduk. Her birimiz onu öldürdüğünü iddia ediyordu. Zira onu öldürmekten dolayı Muaviye'den Ödül bekliyorduk. Orada bulunan Abdullah b. Amr şöyle dedi: "Resûlullah'm Ammâr'a şöyle dediğini işittim: "Seni isyankâr bir topluluk öldürecek. Ammâr'ı öldüren cehennemdedir, " Bunun üzerine Ammâr'ı elimden atıp yere koydum ve: "Ben onu öldürmedim" dedim. Sonra arkadaşım da Ammâr'ı bırakıp: "Ben de onu öldürmedim" dedi. Muaviye, Abdullah b. Amr'ın bu sözü üzerine: "Neden bunu yaptın?" diye sordu. Abdullah b. Amr: "Ben, Resûlullah'tan bir söz işittim ve onu söylemeyi istedim" dedi. (Ebû Ya'lâ) [131]

4486. Abdullah b. Amr der ki: Sıffin günü gruplar birbirinden ayrılınca şöyle dedim: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ammâr'ı azgın bir grup öldürecektir." Bunun üzerine Amr, Muaviye'ye: "Baksana, kardeşinin oğlunun ne söylediğini işitmedin mi?" dedi. Muaviye: "Senin şüpheye düşmenden Allah'a sığınırım. Yoksa sen bizim haklı olduğumuzdan şüphe mi ediyorsun? Biz mi onu öldürdük? Onu buraya getirenler öldürdü! [132]

4487. Abdullah b. el-Hâris b. Nevfel anlatıyor: Ben, Muaviye ile birlikte Sıffin'den dönerken Muaviye ve Ebu'l-A'var es-Sülemî bir yanda, Amr ve oğlu da diğer yanda yürüyorlardı. Aralarında benden başka kimse yoktu. Bazen bu tarafa, bazen de diğer tarafa katılıyordum. Abdullah b. Amr'm, babasına şöyle dediğini işittim: "Ey babacığım! Sen, Resûlullah'm (sallallahualeyhi vesellem) Mescid'i yaparken Ammâr'a şöyle dediğini işitmedin mi? "Ey Ammâr! Sen sevap kazanmaya çok heveslisin" Ammâr: "Evet, yâ Resûlallah" dedi. Resûlullah (saUallahu aleyhi veseüem): "Elbette sen cennet ehlinden birisin ve seni azgın bir topluluk Öldürecek" buyurdu. Amr: "Evet, Resûlullah'm (sallallahualeyhi vesellem) böyle dediğini işittim" dedi. Abdullah: "O halde neden onu öldürdünüz" dedi. Amr, Muaviye'ye dönerek: "Ey Abdurrahman'ın babası! Bunun söylediklerini işitmiyor musun?" dedi. Muaviye: "Yazıklar olsun sana, Ey Amr! Hala sidiğinle mi uğraşıyorsun, onu biz mi Öldürdük? Onu(n cesedini) buraya getirenler öldürdü" dedi. (Ebû Ya'lâ) [133]

4488. Ebu'l-Bahterı' der ki: Sıffm günü sıcaklık şiddetlenince Ammâr: "Bana bir şey getirin de içeyim" dedi ve şunu ekledi: Resûlullah (saHaHahu aleyhi vesellem) bana şöyle söyledi: "Dünyada en son içeceğin şey süttür." Sonra Ammâr savaşa daldı ve öldürüldü. (Ibn Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ) [134]

4489. Zeyd b. Vehb bildiriyor: Ammâr b. Yâsir Kureyş ile, Kureyş'liler de Ammâr b. Yâsir ile imtihan edildiler. Bir defasında Kureyş'liler ona saldırıp onu dövdüler. Bunu gören Hz. Osman kızarak evinden çıkıp minbere yöneldi. Allah'a hamdü senadan sora şöyle dedi: "Ey insanlar, Kureyş'lilerden bana ne! Onlara ne oluyor ki Allah onlara yapacağım yaptıktan sonra bile hala akıllanmıyorlar. Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) kendisi hakkında, Seni azgın bir topluluk öldürecek dediği Ammâr'a saldırıp onu dövüyorlar" dedi. (Ebû Ya'lâ) [135]

4490. Meysere ve Ebu'l-Bahterî'den: Sıffm günü Ammâr savaşmaya başladı; ama bir türlü öldürülmüyordu. O da Hz. Ali'nin yanma gelip: "Ey Emîrü'l-mü'minîn! Bu falanca gün değil midir?" diyor, Ali de: "Yanımdan git" diyordu. Ammâr bunu defalarca söyledi. Sonra kendisine içmesi için süt getirildi. Ammâr: "İşte bu, dünyadan içeceğim son şeydir" dedi ve savaşa dalıp öldürülünceye kadar savaştı. (Ebû Yaiâ) [136]

4491. Hişâm b. el-Velîd b. el-Muğîre'nin kızı anlatıyor: -Ammâr, Sıffm günü yaralanınca onun yaralarıyla o ilgileniyordu.- Bir ara Muaviye onu ziyaret etmek için geldi, geri döndüğünde ise şöyle dedi: "Ey Allahım! Bu adamın ölümünü bizim elimizle kılma. Çünkü ben, Resûlullah'ın (sallallahualeyhi vesellem) şöyle dediğini işittim: "Ammâr'ı isyankar bir grup öldürecek" (Ebû Ya'lâ) [137]

4492. Ali b. Zeyd'den: Sa'doğullarından bir adam bana şunu anlattı: Sıffîn günü ben, Ahnef in yanında oturuyordum, onun yanında da Ammâr vardı. Şöyle dediğini işittim: "Dostum Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) dünyada son azığımın süt olduğunu bana söyledi." Biz bu durumda iken ortalığı toz kapladı ve "Şam ahalisi geldi" denildi. Su dağıtan kimseler insanlara su dağıtmaya başladılar, bir cariye elindeki süt tası ile birlikte Ammâr'm yanma geldi ve onu Ammâr'a verdi. Ammâr sütü içti, sonra artanını yanındaki Ahnef e verdi. Ahnef de içtikten sonra artanını bana verdi. Ben ona şöyle dedim: "Eğer dostun sâdık biri ise onun bu savaşta öldürülmesi gerekir." Sonra biz savaşa tutuştuk. Ammâr'm şöyle dediğini işitiyorduk: "Cennet kılıçların gölgesi altındadır. Bugün sevgililerle buluşacağız. Muhammed ve taraftarlarıyla..." İşte bu, onun son anlarıydı. (Ebû Ya'lâ) [138]

4493. Şam'daki Ömer b. Şuayb -ki Amr b. Şuayb'ın kardeşidir-, babası kanalıyla dedesinden naklediyor: Abdullah (b. Amr)'ın annesi bir gün Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma geldi. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Nasılsın ey Abdullah'ın annesi?" diye sordu. Kadın: "Ben iyiyim, annem babam sana feda olsun, sen nasılsın ya Resûlallah?" dedi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseüem): "Ben de iyiyim. Peki Abdullah b. Amr nasıldır?" dedi. Kadın: "O da iyidir. Ancak o dünyayı terk edecek biridir "

Abdullah b. Amr b. el-As'm babası Sıffın günü ona (oğluna): "Bizimle beraber çık ve savaş" dedi. Abdullah: "Ey baba! Bana nasıl savaşmayı emredersin, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) zamanında onun ne dediğini kendin de işittin!" dedi. Amr: "Allah için söyle, hatırlıyor musun; Resûlullah (sallaUahu aleyhi vesellem) son anlarında senin elinden tutup ellerini benim elime koydu ve: "Ey Abdullah, baban Amr'a itaat et" dedi. Abdullah: "Evet hatırladım" dedi. Amr: "O halde savaşmanı emrediyorum" dedi. Bunun üzerine Abdullah onlarla birlikte çıktı ve savaştı. Savaş başladığında Amr şu beyitleri söyledi [139]

Harbin aie§i tutuştu. Ben ona böğrü geni§, sırtı sağlam atlar hazırladım, iepeleri hızla aşar. Süvariler tepeden atladığında da nızla atlar. Göğsü kocaman, yanları dolgundur, en büyük yen de ortasıdır.

4494. Hişâm b. Hassan anlatıyor: Resûlullah'm (saMahu aleyhi vesellem) ashabından bir grup toplandı. Aralarında İbn Mes'ûd, Huzeyfe, Sa'd, İbn Amr ve Ammâr da bulunuyordu. Kendi aralarında şöyle diyorlardı: Huzeyfe: "Eğer ben savaşa yetişsem oradan nasıl çıkacağımı bilirim" dedi. İbn Mes'ûd da aynı sözü söyledi. Sa'd ise: "Eğer ona yetişirsem elime kılıç alır, mü'min olana vurmaz, kafire olanla benimle savaşırsa savaşır ve öldürürüm" dedi. İbn Amr ise: "Ben de Sa'd ile birlikteyim" dedi. Ammâr ise şöyle dedi: "Ben de öyle fitneli bir savaşa yetişirsem kılıcımı alır boynuma koyarım, sonra da mü'minlerin çoğunluğuna katılır, diğerleriyle kılıcım parçalamncaya kadar savaşırım" (el-Hâris) İsnadında kopukluk vardır. [140]

4495. Abdullah b. Seleme der ki: Sıffin gecesi bir şair Muaviye'yi ve Amr b. As'ı ve Ammâr b. Yâsir'i hicivle yeriyordu. "İki günahkârlı tulum" ifadesini kullanıyordu. Adamın biri ise: "Bu ve sizler Muhammed'in sahabileri değil misiniz?" dedi. Ammâr ona şöyle dedi: "Oturmak istersen doğru otur, gitmek istersen de git. (Hepsi Allah Resûlü'nün ashabıdır)." (İshâk)

 

Böyle Yerlerde Savaşan Sahabelerin Affedildiğine Dair Hadis

 

4496. Ebû Hureyre şöyle dedi: "Bu ümmet kendisine merhamet edilen bir ümmettir. Kendi kendisine azap etmedikçe bu ümmete azap yoktur." Ona: "Bu ümmet kendi kendisine nasıl azap eder?" diye soruldu. Ebû Hureyre: "Cemel vakası bir azap değil midir? Nehrevân günü bir azap değil midir? Sıffin savaşı bir azap değil midir?" dedi. (Ebû Ya'lâ)

4497. Ebû Bürde'den: Muhacirlerden birisi şöyle dedi: "Resûlullah'dan Şöyle işittim: "5« ümmetin (ilahi) cezası kılıçladır" (Ebû Ya'lâ) [141]

4498. Zührî şöyle dedi: "Huzeyme b. Sabit -ki onun şahitliği iki kişinin şahitliğine bedeldi- Sıffin günü Hz. Ali'nin saflarında savaşırken öldürüldü." (İshâk)

4499. Ebû Saîd'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseEem) şöyle buyurdu: "Filanı minberimin üzerinde hutbe okurken görürseniz, onu öldürünüz." (İbn Ebî Şeybe) [142]

 

Haricilerin Haberleri

 

İsyancılarla Savaşmak başlığı altında Hz. Ali ve Ammâr hadisi daha önce geçti. [143]

4500. Ebû Saîd el-Hudrî anlatıyor. Huneyn günü ResûluUah (sallaUahu aleyhi vesilem) ganimetleri dağıtırken yanında bulundum. Bir adam: "Bu taksimde Allah'ın rızası gözetilmemiştir" demişti. İşte bundan sonra ben Hz. Ali'yle birlikte Nehravan savaşında bulundum. Ali bir ara o sözü söyleyen adamı aradı; ancak bulamadı. Sonra tekrar onu (m«/wiac=kusui:Iu doğanı) aradı ve bir duvarın altında saklanırken gördü. Hz. Ali: "Bunu tanıyanınız var mı?" dedi. Birisi: "Biz onu tanıyoruz. Onun adı Hurgûs'dur, annesi ise şuradadır" dedi. Hz. Ali annesine haber göndererek gelmesini söyledi. Annesi gelince ona: "Bu kimdendir?" diye sordu. Annesi: "Ey Emîrü'l-mü'minîn! Bilmiyorum. Fakat ben Cahiliyede iken Rebeze'de bana ait koyunlarımı güdüyordum. Karanlık şeklinde bir şey beni kapladı ve böylece ben hamile kaldım. İşte bu ondan doğdu" dedi. (Ebû Ya'lâ} [144]

4501. Ebû Kesîr anlatıyor. Ben, efendim Ali b. Ebî Tâlib ile Nehravan'lılara karşı savaşırken beraberdim. Hz. Ali şöyle dedi: "Ey insanlar! Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana şöyle buyurdu: Bazı kimseler okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar ve bir daha geri dönmezler. Şunu biliniz ki bunun alameti aralarında eli kopuk siyah bir kimse vardır. Göğüslerinden birisi kadın göğsü gibi büyüktür. Memesi de kadının memesi gibidir. Etrafında yedi büyük kıl vardır Onu arayınız. Çünkü o kimse muhakkak burada bulunmaktadır." Sonra aradılar ve onu bir nehrin kenarında ölülerin altında buldular. Hz. Ali: "Allah ve Resulü (sallahualeyhivesellem) doğru söyledi" dedi ve yanındaki oktan birini çıkarıp onun kopuk eline batırdı. însanlar onu görünce sevindiler ve birbirlerini müjdelediler, kalplerinde buldukları sıkıntı gitti. (el-Humeydî) [145]

Abdülkays'tan bir adamdan gelen rivayette ise şöyle denilir: Nehrevân halkının katledildiği o güne şahit oldum... Eğer bir insanın sevinçten ruhu çıksaydı o gün Ali'nin ruhu çıkardı. (Hz. Ali) şöyle dedi: "Allah ve Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) doğru söylemiştir. Birisi onu burada vurulup yerde yatmazdan önce gördüğünü bildirmiş olsaydı ben yalancı olurdum. [146]

 



[1] Bûsîrî bu değerlendirmeyi aynen almıştır

[2] Hevsomî der ki: "Bu hadisi Bezzâr rivayet etmiştir, ricali güvenilir ravüerdı Sahîh'te, bu siyak olmaksmn Huzeyfe'nin rivayet etttigı bir hadis vardır." {Mccnm1     , 136)   Bûsîrî   der   ki:   "Bu   hadisi   İbn   Ebî   Şeybe   ve   Bezzâr   rivayet   etmiştir   Sahîhayn'dzdu. Bu hadiste de aşikar bir ilave vardır.   Bakıruz, Hafız, isnadında Musa Ebî'I-Muhtâr'm bulunduğu bir hadisi hasen görüyor. İbn Ebî Hatim bu hadisin sadece bir ravisini zikretmiş, bunun hakkında cerh ve tadile dair bir şey söylememiştir. Ayrıca Bilâl b. Yahya'nın hal tercemesindeki cerh ve tadil, onunla Huzeyfe arasındaki kopukluk (inkıta) şüphesinden kaynaklanmaktadır.

[3] Ahzâb sur. 9

[4] Doğru olan budur. Bûsîrî tefsir bölümünde bu hadis hakkında bir değerlendirmede anmamıştır.

[5] Bûsîrî ilk iki hadis hakkında der ki: "Bu hadisi mürsel olarak el-Hâris rivayet etmiştir." Sonuncusu hakkında da şöyle der: "Senedinde adı belirtilmemiş bir ravi vardır." Heysemî de der ki: "Taberânî bu hadisi iki isnâdla rivayet etmiştir. Birisinde Huyey b. Abdillah vardır ki, İbn Maîn onu güvenilir görmüş; bir grup da zayıf addetmiştir. Diğer ricali, Sahih ricalidir." (VI, 131)

[6] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir."

[7] Tevbe sur. 29

[8] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi   olarak el-Hâris rivayet etmiştir." (III, 114) Ben derim ki: 4378 no'lu Bckr b. Abdillah el-Müzenî hadîsi de bu bölüme girer.

[9] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İshâk rivayet etmiştir. Senedinde adı belirtilmemiş bir ravı vardır." Bu hadisi el-Kenz'de Taberanî'ye isnâd etmiştir. (el-Kenz V, 311) Bûsîrî de İbn Ebı Şeybe ve Ahmed'e dayandırmış ve bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[10] Bkz: Feth ile beraber Sahîh-i Buhârî baskısı, kitâbu'ş-şurût, 5. Cihad bölümündeki değil; Halifelik bölümündeki 2064 no'lu hadise bakınız.

[11] Bûsîrî yine demiştir ki: "Bu hadisi hasen bir isnâdla İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir.'

[12] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedinde İbrahim b. İsmâîl b. Mecma' vardır ki zayıf bir ravidir." (Mecmu VI, 198)

[13] Ahmed onu zayıf görmüştür" şeklinde geçmiş olması muhtemeldir. Hadisi aynı Şekilde Taberânî de rivayet etmiştir. Senedinde Leys b. Ebî Süleym vardır ki müâellis bir ravidir. Ancak güvenilirdir. Bunu Heysemî söylemiştir. (Mecma III, 41)

[14] en-Nihâye'de denir ki: "Netât, Haybcr'de bir burç ya da kaledir," Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Vâkıdî'den el-Hâris rivayet etmiştir. Vâkıdî, zayıf bir ravidir."

[15] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi zayıf bir senedle İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir. Senedindeki Haccac b. Artât, zayıf bir ravidir. Ancak hadisi destekleyen başka rivayetler vardır."

[16] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[17] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Bu hadisi, Hİzâm b. Hişâm b. Hubeyş  kanalıyla babasından Ebû Ya'lâ tahrîc etmiştir. İbn Hibbân bu ikisini güvenilir görmüştür. Diğer ricali, Sahih ricalidir.

[18] Heysemî der ki: "Senedinde Muhammed b. Hasan b. Zebâle vardır ki, gerçekten zayıf bir ravidir." (Mecnıa VI, 169)

[19] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[20] Hadisi Taberânî tahrîc etmiştir. Heysemî der ki: "Senedinde Hakem b. Abdîlmelik vardır ki zayıf bir ravidir." (Mecma VI, 168) Ben derim ki: Aynı şekilde Beyhakî'nin de isnadında Hakem vardır. Beyitlerin tahrife uğrayan kelimelerinin düzeltilmesinde Zevâid'den istifade ettim.

[21] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[22] el-Feth'deki İbn Âiz rivayetiyle gelen İbn Ömer hadisi bunu açıklar niteliktedir: ibn Ömer demiştir ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) üç şeyden birini tercih etmede serbest bırakmasın diye Hamza'yı göndermeden  Kureyş'e  savaş  açmadı:  Huzaa'lı maktulün diyetini ödemek, Bekr ile anlaşmayı bozmak veya eşit bir şekilde onlara davranmak. (VIII, 4) Bûsîrî der ki: "Bu hadisi mürsel olarak MÜsedded rivayet etmiştir/

[23] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[24] îsrâ sur. 81

[25] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi hasen bir isnâdla İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir."

[26] Hadisin devamı için dördüncü cilt 3779 no'lu hadise bakınız.

[27] Hafız, bu hadisin isnadını sahîh görmüştür. Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, içinde el-Hâris el-A'ver'in bulunduğu bir senedle Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Hadis, Sahîh'te ve başka eserlerde mevcuttur. Bunda ise belli bir ilave vardır."

[28] Bûsîrî bunu Fetih gazvesi bölümünde zikretmemiştir.

[29] el-İthâfta da böyledir. Bûsîrî bunu yine Bezzâr'a isnâd etmiş, "Lafız ona aittir, Ravileri güvenilir kimselerdir" demiştir. Aynı şekilde Zcvâid'âe de mevcuttur. (VI, 181)

[30] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Hac bölümünde hadisi zikretmiştir.

[31] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[32] Yezîd'den rivayet eden kimse bu sözü söylemiştir. O da Taif li Sâib'dir.

[33] Doğru olan budur. Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî de demiştir ki: "Bu hadisi Taberânî rivayet etmiştir, ravileri güvenilir kimselerdir." {Mecma Vl, 182)

[34] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve Taberânî rivayet etmiştir. Her ikisinin ricali, İmrân b. Dâvud hariç, SaHîh ricalidir. İbn Hibbân ve başkaları Imrân'ı güvenilir görürken, İbn Mam ve daha başkaları onu zayıf görür." (Mecma VI, 181)

[35] Heysemî der ki:  "Bu hadisi    mürsel olarak Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. İsnadı Esendir." Ben derim ki: Senedinde Ali b. Zeyd vardır. Bûsîrî de şöyle demiştir: "Bu hadisi   mürsel yahut mıt'dnS bir senedle Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir." 4348 no'lu hadise bakınız.

[36] Bûsîrî der ki: "Senedi zayıftır. Çünkü Âsim b. Ubeydullah b. Hafs, zayıf bir ravidir."

[37] Bûsîrî der ki: "Senedinde Musa b. Ubeyde er-Rebezî vardır. Hac bölümünde bu hadis geçmişti. Ancak aslı, Sahîhayn ve başka eserlerde Zeyd b. Sabit hadisi olarak yer almaktadır. Hac bölümünde bu hadisi destekleyen başka hadisler geçmişti.

[38] Bu hadisin, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve seiiem)'in Kayser'e mektubu bölümünde zikredilmesi uygun olurdu. 4342 no'lu hadise bakınız. Bu hadis mürseldn. el-Hâris'in Müsned'mde, elyazması iki nüshasında mevcuttur. (II, 59)

[39] Mâide sur. 82

[40] Mürseldir.  Bûsîrî  der  ki:  Bu  hadisi İshâk  rivayet etmiştir.  Kavileri  güvenilir kimselerdir; ancak munkatı 'dır. Taberânî de İbn Uyeyne an Eyyûb an îkrime an İbn Abbâs an Taberi, Abdülvahİd b. Ziyâd an Husayf an Saıâ b. Cübeyr tarikinden hadisi mürsel olarak tahric etmiştir. (IIV, 2)  tarikinden hadisi vermiştir. Muttasıldır ve isnadı sahihtir. Ben derim ki: Dârimi de Hammad b. Zeyd an Eyyûb an İkrime tarikinden olarak bu metin olmaksızın tahric etmiştir, (s.22) Müsnede'de şöyle geçer: Ben derim ki: Taberânî bu hadisi İbn Uyeyne an E        an İkrime an İbn Abbâs tarikinden rivayet etmiştir. Muttasıldır ve isnadı sahihtir.

[41] Hafız bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Bu hadisi, Meysere b. i Rabbih kanalıyla Dâvud b. el-Muhabber'den el-Hâris rivayet etmiştir. Her ikisi de oldukça zayıf ravilerdir. Bu, uzun bir hadistir. Hafız bunu parça parça vermiş, birden fazla yerde uydurma olduğunu belirtmiştir. Bûsîrî der ki: "Bu, Dâvud b. el-Muhabber'in ResûluUah (saiiaiiahu aleyhi ve sellem) adına uydurduğu bir hutbedir."

[42] Bûsîrî der ki: Bu, münker bir hadistir. SaMh'te Hz. Peygamber (sallaliahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğu kayıtlıdır: "Bu, Allah'ın bana, kendisi hakkında azap etmeyeceği bir şeydir."

[43] Bunun tam hâli, el-İthâfve Zeumrf'dedir. {Mecma IX, 26) Bûsîrî bu hadis hakkında bir Şey söylememiş, sadece "Bunu destekleyen bir hadis vardır" demiştir. Heysemı der ki: "Ebû Ya'lâ'nın isnadında Atâ b. Müslim vardır ki İbn Hibbân ve başkaları onu güvenilir görürken, bir grup onu zayıf görmüştür. Diğer ricali güvenilirdir. Taberânî de bu hadisi rivayet etmiştir, isnadında tanımadığım raviler vardır." {Mecma IX, 26)

[44] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve Taberânî rivayet etmiştir. Musa b. Ya'kûb hariç, her ikisinin ricali, Sahih ricalidir. Bir grup Musa'yı güvenilir görmüştür." (Mecma IX, 38)

[45] Îbnü'l-Müseyyib'in  mevkufu  olarak rivayet edilmiştir.  ei-İthâf'ta  da Ali b.  Ebî Tâlib'den bir ilaveyle rivayet edilmiştir. Bûsîrî der ki: "Bu hadisi -sahîh bir senedle-Müsedded, el-Hâkim ve Beyhakî rivayet etmiştir. İbn Mâce de muhtasar olarak rivayet etmiştir.

[46] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Muhammed b. Cafer b. Muhammed'den İbn Ebî Ömer rivayet etmiştir. Ravi demiştir ki: Babam bana babasından, o da babasından rivayet etti... İbn Ebî Ömer bu hadisi ricali güvenilir olan bir senedle zikretmiştir." Ben derim ki: Ancak Muhammed (el-Bâkır)'m Ali b. Ebî Tâlib'den rivayeti munkatı'dır.

[47] Ben derim ki: el-Kâsım, hadisi metruk olan biridir. Bûsîrî bu hadisi  isnadını vermeden zikretmiş, bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[48] Bûsîrî der ki: Bunu murikatı' bir senedle rivayet etmiştir.

[49] Kasas sur. 83

[50] Zümer sur. 60

[51] Hafız Müsnede'de şöyle der: Bu hususta Beyhakî eleştirilmiştir. Çünkü şöyle demiştir: "Sellâm et-Tavîl, Abdülmelik b. Abdirrahman'dan rivayet ederken tek kalmıştır." Durum şudur ki; Seleme b. Salih, İbn Menî'nin rivayetinde ona tâbi olmuştur. Bezzâr da bunu Muhammed b. İsmail b. Semura an Abdurrahman el-Muhâribî (w. Ibni'l-Isbahânî an Murre an Abdillah tarikiyle tahrîc etmiştir. 4393 no'lu hadiste geçenleri anlatmıştır. Sonra da şöyle demiştir: Bezzâr dedi ki: Bu, herhangi bir tarik olmaksızın Murre'den verilmiştir. Murre'den gelen isnâdlar birbirine yakındır. Abdurrahman b. el- Isbahânî, bunu Murre'den işitmemiştir. Ancak ondan haber vermiştir. Murre dışında bunu İbn Mes'ûd'dan rivayet eden kimse bilmiyoruz." Bûsîrî der ki: "Bu hadisi muhtasar olarak el-Hâkim rivayet etmiş ve şöyle demiştir: Senedinde Abdülrnelik b. Abdirrahman vardır ki onun ne tadil edildiğini, ne de cerh edildiğini biliyorum. Geri kalan ravilerinin hepsi güvenilir kimselerdir. Bûsîrî der ki: "Bu, Abdülmelik için Fellas "Yalancı" demiştir. Buhârî de onun hakkında: "Hadisi münkerdır" demiştir. Abdülmelik bu rivayette tek kalmamıştır, Bezzâr da Müsmd'inden ravileri güvenilir olan bir senedie bu hadisi rivayet etmiştir.

[52] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir. Peygamberlik Alâmetleri bölümünün sonunda hadisin tam metni verilmiştir."

[53] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi mürseî olarak İshâk rivayet etmiştir. Ahmcd de muttasıl ve zayıf bir senedie, bir de mu'dal senedie rivayet etmiştir. İshâk'm tariki isnâd bakımından daha sahihtir. Bu, mu'daî olanı destekler ve hadisin asimin olduğunu çağrıştırır."

[54] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi zayıf bir senedie İshâk rivayet etmiştir. Senedindeki tâbiı ravi, zayıf bir ravidir."

[55] Müsnede'de şöyle geçer: "Ben derim ki: Mücâlid, zayıf bir ravidir."

[56] Hadisin isnadının merkezinde Mücâlid vardır ki zayıf bir ravidir. Bunu Bûsîrî söylemiştir.

[57] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu zcıyıfbir senedle rivayet etmiştir. Çünkü senedindeki Leys b. Ebî Süleym, zayıf bir ravidir. Ayrıca senedinde inkıta' vardır. Kuşluk namazı hakkında sadece bir hadis zikredilmiştir. O da Huzeyfe hadisi değildir." Bûsîrî bu hadisi el-îthâfia irâd etmiştir. Sonunda şu ifade vardır: "Ondan, azabını kendi artılarından vermemesini isledim, bunu kabul etmedi." Bûsîrî, İbn İshâk'ın tealisi sebebiyle bunun isnadım zayıf görmüş ve "Bunu destekleyen bir hadis vardır" demiştir.

[58] İbnü'1-Esîr,  bunu şöyle açıklar:   "İslam'ın,  istikamet gidişatı  üzere  ve  zulmet ihdasatından   uzak  olarak  ayakta   duruşu,  bu   müddet  bitene  kadar   devam  edip sürecektir." Bûsîrî der ki: "Bu hadisi zayıf bir senedle İshâk rivayet ermiştir. Çünkü senedindeki ravi Mücâlid, zayıf bir ravidir."

[59] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İbn Ebî Şeybc ve -sahih bir senedle- Tayâlisî rivayet etmiştir."

[60] Buna benzer bir rivayet el-İthâf da mevcuttur. Heysemî der ki: "Bu hadisi Taberânî rivayet etmiştir. Senedinde Şehr b. Havşeb ile Abdülhamîd b. Behrâm vardır ki bunlar sağlam görülmelerine rağmen bunlarda zayıflık vardır." (Mecmu VII, 303) Ben derim ki: Bu ikisi, Ebû Bekir'in isnadında da vardır.

[61] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[62] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[63] Bûsîrî der ki: Bu hadisi Süveyd b. Abdülazîz'den İshâk rivayet etmiştir. Süveyd, zayıf bir ravidir. Ayrıca Ahmed b. Meni' de rivayet etmiştir. Onun ravileri güvenilir kimselerdir. Her ikisinin anlatımı da aynıdır.

[64] Bûsîrî bunu Ebû Bekir vo Bezzâr'a dayandırmakla yetinmiş, hadis hakkında bir şey söylememiştir.

[65] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[66] Müsnede'de şöyle geçer: "Bunun isnadı hasendir." Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ibn Ebı Şeybe, Ebû Ya'lâ ve -hasen bir isnâdla- Rûyânî rivayet etmiştir.

[67] Bu kitaptaki 2321, 2349 ve 2390 no'lu hadisler ile Zevaıd (VII, 303-304), el-İthâf (Davar edinme bölümü, 1 no'lu hadis) ve Beyhakî'nin es-Sünenü'l-Kübrâ'sma bakınız. Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî de demiştir ki: "Ebû Ya'lâ'nın isnadında Muhammed b. Süleyman b. Mesmûl vardır ki zayıf bir ravidir. Taberânî'nin isnadında da Süleyman b. Dâvud eş-Şâzekûnî vardır ki zayıf bir ravidir. (VII, 305)

[68] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İshâk ve Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Ebû Ya'lâ'nm ravileri güvenilir kimselerdir; ancak Katâde ile Ebu'l-Esved arasında inkıta' vardır." Zülhalasa >se,   Devs   ve   Has'am   kabilelerine   ait  bir   put   evidir.   Onun,   Yemen'de   bulunan Yemenlilerin Kabe'si olduğu da söylenir.

[69] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Tayâlisi, Ebû Ya'lâ ve el-Hâkim rivayet etmiştir. el-Hâkim isnadı sahihtir" demiştir.

[70] Bûsîrî de bunu takdim ve tehir suretiyle değiştirme yapmaksızın nakletmiş ve demiştir ki: "Bunu, içinde durumu bilinmeyen ravilerin bulunduğu bir senedle Ishâk rivayet etmiştir. Ben, metni, fahiş bir hata dışında, el-İthâf'da bulduğum şekliyle verdim. Ben derim ki: Bu hadisi Taberânî de muhtasar olarak rivayet etmiştir. Heysemî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir." {Mecmn VII, 301) Muhtemelen metinde bir ravi düşüklüğü var. Doğrusu: "Bunun üzerine kılıcımı çektim ve: "Başını ona götüreceğim!" dedim, olmalıdır. Yani metinden "ve" edatı düşmüştür.

[71] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[72] 4404 no'lu hadise bakınız.

[73] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi sahih bir senedle İshâk rivayet etmiştir."

[74] İsnadında Bahr b. Kuneyz es-Sekâ vardır ki metruk bir ravidir. Bunu Heysemı söylemiş, hadisi Bezzâr'a isnâd etmiştir.

[75] Bûsîrî, Evlilik bölümünde der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve bu lafızdan farklı bir anlatımla -Mevduat kitabında- İbnü'l-Cevzî irâd etmiştir. Bunu destekleyen İbn Mes'ûd hadisi vardır. Yani bunu takip eden hadis... Ben derim ki: Ebû Ya'lâ'nm isnadında hadis uydurmakla itham edilen kimseler yoktur.

[76] Bûsîrî, Fiten bölümünde der ki: Bu hadisi Abdürrahîm b. Vâkıd'dan el-Hâris tahric etmiştir. Abdürrahîm zayıf bir ravidir. Bu hadisi destekleyen Huzeyfe hadisi vardır; yani geçen hadis.

[77] Bu ciltteki 3925 no'lu hadise bakınız.

[78] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi sahih bir senedle el-Hâris rivayet etmiştir."

[79] Bab: Fetihler bölümünden sonra, yani beş sayfa sonra Fitneler bölümü devam edecektir. Asıl nüshada ise Fetihler bölümü, Fitneler bölümünün iki yansı arasındadır. Asılda ise bunun yeri, Gazalar bahsidir.

[80] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İshâk rivayet etmiştir. Kavileri güvenilir kimselerdir."

[81] Müellif bu hadisi muhtasar olarak vermiştir. Onun irâd ettiği hadis, Tayâlisî'nin matbu nüshasından sakıt olmuştur. Bûsîrî ise bunu tam olarak vermiştir. Onun da bazı kelimeleri düşmüştür. Sonunda ise şu ilave vardır: "ve onları mübarek kıl!"

[82] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir." (Siyer ve Meğâzî bölümü) Heyserm de bunu Taberânî'ye dayandırarak tahric etmiş, ravilerini güvenilir görmüştür. (Mea VI, 217)

[83] Sûrâe, Bağdad'ın yanında bir yerdir. Bağdad'm kendi ismi olduğu da söylenir. Sûra (uzatma  olmadan)  ise,  Babil  topraklarında  İrak'ta bir  mevkidir.  Heysemî  der  ki: "Senedinde Mücâlid vardır ki zayıf bir ravidir. Onu güvenilir görenler de vardır." (Mecmcı VI, 220)

[84] Hadis. no. 4576.

[85] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[86] Heysemî der ki: "Bu hadisi M. el-Kebîr'de Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Ricali, Scıhîh ricalidir." (Mecma VI, 6)

[87] BÛsîrî der ki: "Bu hadisi Sahîh'inde İbn Hibbân tahrîc etmiştir." Heysemî der ki: "Taberânî de rivayet etmiştir. Senedinde Muhammed b. Amr b. Alkame vardır ki hadisi hasen biridir. Diğer ravileri güvenilir ravilerdir." (Mecma VI, 218) Ben derim ki: Hadis, bîevâridu'z-Zam'ân'da 420. sayfada kayıtlıdır.

[88] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[89] 'Bakara sur. 137

[90] Bûsîrî bunu aynen almıştır.

[91] Bûsîrî yine der ki: "Bu hadisi hasen bir isnâdla İshâk rivayet etmiştir."

[92] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi sn/iî/ı bir senedle İshâk rivayet etmiştir."

[93] Bûsîrî der ki: "Kavileri güvenilir kimselerdir."

[94] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Abdullah da bunu muhtasar alarak rivayet etmiştir. Heysemî der ki: "Senedinde tanımadığım raviler vardır." (Mecmn VII, 232)

[95] Bu hadisi hasen bir isnâdla mevkuf olarak İbn Men? rivayet etmiştir. Bunu Bûsîri söylemiştir.

[96] el-Hâris'in Müsned'inde de böyledir.  Bûsîrî  der ki:   "Bu hadisi  Dâvud b.  el-Muhabber'den el-Hâris rivayet etmiştir." (I, 86) Dâvud zayıf bir ravidir. O hadiste şu iiade yer alır: "Sen böyle İken birden görünmeyen bir ses duyuldu."

[97] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, Hasan b. Kuteybe'den el-Hâris rivayet etmiştir. Hasan, zayıf bir ravidir."

[98] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[99] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, Hasan b. Kuteybe'den el-Hâris rivayet etmiştir. Hasan, zayıf bir ravidir."

[100] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ, Bezzâr ve el-Hâkim rivayet etmiştir." el-Hâkim, isnadının sahîh olduğunu söylemiştir. Müsnede'de şöyle geçer: Bezzâr da bunu İbrahim b. Ziyâd an İshâk b. Süleyman kanalıyla rivayet etmiştir. el-Hâkim de aynı şekilde İshâk b. Süleyman tarikinden tahric etmiş ve hadisi sahîh görmüştür.

[101] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ, Bezzâr ve el-Hâkim rivayet etmiştir. el-Hâkim, hadisi sahîh kabul etmiştir."

[102] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Ebû Ya'lâ bu hadisi iki isnâdla rivayet etmiştir. Birisinde tanımadığım raviler vardır; diğerinde de Süfyan b. Vekî' vardır ki zayıf bir ravidir." (Mecma IX, 96) Ben derim ki: Ayrıca bu, bunu takip eden hadisin de isnadıdır.

[103] Bu hadisi Süfyan b. Vekî'den Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Süfyân, zayıf bir ravidir.

[104] isnadı hnsendir.

[105] A'raf sur. 43

[106] Saîd b. Mansûr'un Sünen'indeki 2942 no'Iu hadis bunu desteklemektedir.

[107] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[108] Bûsîrî,  bu   hadis  hakkında bir  değerlendirmede bulunmamıştır.  Ricali,  Sahih ricalidir.

[109] Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü seneddeki Ebu'l-Eşheb, zayıf bir ravidir.

[110] Bûsîrî der ki: "Hadis mevkuftur, ravileri güvenilir kimselerdir."

[111] Miisnede'de şöyle geçer: Ben derim ki: Ebû Dâvud ve Nesâî de bu hadisin bir tarafını Kays b. Abbâd'dan Hasan'm rivayeti olarak vormiştir. Bûsîrî der ki: "Bu hadisi sahih bir senedle İshâk rivayet etmiştir. Ebû Dâvud ve Nesâî de muhtasar olarak rivayet etmişlerdir."

[112] Bûsîrî bunu el-Hâris'in lafzıyla vermiş ve demiştir ki: "Bu hadisi îbn Menî' ve el-Hâris rivayet etmiştir. Her ikisinin isnadının merkezi Kevser b. Hakîm'dir ki o, zayıf bir ravidir." Heysemî der ki: "Bu hadisi Bezzâr ve Taberânî rivayet etmiştir. Senedinde Kevser b. Hakîm vardır ki zayıf ve metruk bir ravidir." (Mecma VI, 243)

[113] Heysemî der ki: "Bu hadisi Bezzâr rivayet etmiştir. Kavileri güvenilir kimselerdir." (Mecma VII, 234} Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir."

[114] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[115] Senedinde Ebû İsrail el-Melâî vardır ki Hz. Osman'a söven bir Rafizîdir. Çok galatı vardır, hadisiyle ihticac edilmez. Tehzîb'e bakınız. Bir de senedinde inkıta vardır. Doğrusu Hakem, Cemcl vakasından sonra doğmuştur. Bu hadisi Ebû Cerv el-Mâzinî'den mevsûkn Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Ancak senedinde Abdülmeîik b. Müslim vardır ki Buhârî onun hakkında "Hadisi sahîh olmaz" demiştir. Ben derim ki: Ebû Cerv'den sadece AbdüimeHk rivayette bulunmuştur ki o da meçhul biridir. Ebû Cerv'in hadisi Üerde gelecektir. 4476 no'lu hadise bakınız.

[116] Bunun senedinde de Ebû İsrâîl el-Melâî vardır, Hakem'den rivayette bulunmuştur. Hadis, mıınkatı'dır.

[117] Senedinde Abdüsselâm vardır ki  İsmail'den başka ondan  rivayette bulunanı bilmiyoruz, İbn Hibbân onu etbau't-tâbiînin güvenilir ravileri arasında saymış ve şöyle demiştir: "O, el-Becelî nisbeli olandır. Mürsel hadisler rivayet eder." İbn Hacer de demiştir ki: "Sanki olaya tanık olmamış gibidir." Tehzîb'de de böyle geçer. (VI, 325)

[118] Ebû Avn, Muhammed b. Ubeydullah es-Sakafî'dir. Güvenilir olup Tehzlb'in ravilerindendir. Hadisin isnadı ce\jyidd\r. Bûsîrî der ki: "Bu hadisi mevkuf olarak Müsedded rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir."

[119] İsnadı hasendir.

[120] Senedinde Cumey' b. Umeyr vardır ki İbn Hibbân onun hakkında: "Râfizî idi, hadis uydururdu"   demiş;  Buharı  "Araştırılmalı",  İbn  Adiy de  "Onun rivayet ettiklerinin geneline kimse mütabaat etmemiştir" demiştir. Sâcİ de onun hakkında "Müriker hadisleri vardır"   demiştir.  el-İclî ise onu güvenilir saymış,   Ebû  Hatim İse:   "Hadisi  sâîihtir" demiştir. Bunu ondan Sadaka b. Saîd rivayet etmiştir. Buharı der ki: Onun garip rivayetleri vardır. Sâcî de der ki; "Bir şey değildir." ibn Hibbân onu güvenilir görmüştür

[121] Bûsîrî   bunu   İbn   Ebî   Şeybe   ve   Be/zâr'a   dayandırrmş,   ancak   herhangi   bir değerlendirme yapmamıştır. Heysemî de der ki: Bu hadisi Bezzâr rivayet etmiştir-Senedinde Ömer b. Hecenna' vardır ki Zehebî  onun hal tercemesinı ver rken onun münker hadisleri arasında saymıştır. Bunun senedinde bir de AbdulceDMT. Abbâs vardır ki Ebû Nuaym onun hakkında: "Kufe'de ondan daha yalana kim. yoktur" demiştir. Ebû Hatim ise onu güvenilir saymıştır. (VII, 234)

[122] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Bekir, tshâk, Ebû Ya'lâ ve Ahmed b. Menî' rivayet etmiştir. Lafız Hakem'c aittir. Burada anlatılanlar 4469 no'lu hadiste geçmiştir. Ben derim ki: Bunun isnadında ismi verilmeyen meçhul bir ravi vardır. Olayı rivayet eden, odur.

[123] Daha  önce bu  hadisten bahsetmiştik.  4468  no'lu  hadise bakınız.  Hadisi Ali Müsned'inde Ncsâî tahric etmiştir.

[124] Bûsîrî: "Bu hadisi Müsedded ile -mürsel olarak- el-Hâris rivayet etmiştir" demiş, hadis hakkında herhangi bir değerlendirme yapmamıştır.

[125] Senedinde Habbe b. Cüveyn vardır. İbn Maîn onun hakkında: "Güvenilir değildir" der. İbn Hibbân da: "Şiilikte aşın giden, hadiste gevşeklik gösteren biridir" der. Hadis alimlerinin çoğu onu zayıf görmüştür, el-lclî ile Ahmed ise güvenilir saymıştır. Ondan rivayette bulunan Müslim b. Keysân el-A'ver, hadisi metruk biridir. Bunu el-Fellâs, Nesâî ve Dârekutnî söylemiştir. es-Sâcî ve el-Fellâs "Hadisi münkerdir" der. İbn Maîn ve Nesâî Güvenilir değildir" der. İbn Maîn: "İhtilat etmiştir" der. Ebû Zür'a ve Ebû Hatim: "Hadisi zayıftır" der. Tirmîzî ve Ebû Ahmed el-Hâkim: "Kuvvetli değildir. Kimsenin orvu  güvenilir gördüğüne  rastlamadım.  Sadece  Dârekutni bir  defasında onun için Zayıf"; bir defasında "metruk", bir defasında da "hadisi mazbuttur" demiştir.

[126] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. İsnadı ceyyiddir.

[127] Bûsîrî bu hadis ve önceki hadis hakkında bir şey söylememiştir. Senedinde Leys b. Ebî Süleym vardır ki bana göre o, tahdisi açıkladığı zaman, hadisi hasen biridir. Burada an'nne yoluyla rivayette bulunmuştur. Taberânî'nin rivayetinde ise tahdisi açıklamıştır. Zevâid'de de böyle geçer. (Mecma IX, 297)

[128] Senedinde Abdurrahman b. Ebî   Ziyâd vardır. Ona îbn Ebî   Ziyâd da denir. İbn Maîn onu güvenilir sayar. Buharı de: "Araştırılmalı" der. İbn Hacer, onun hadisinin isnadı hakkındaki ihtilafa değinmiştir. Tehzîb'de biyografisine bakınız.

[129] el-İthâf da tam metni şöyledir: "Babam beni Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellemj'e Şikayet etti. Resûlullah (sallaltahu aleyhi ve sellem) de bana dedi ki: "Hayatta olduğu müddetçe babana itaat eti Ona isyan etme!" Ben sizinle beraberim, ancak size karşı savaşacak değilim." Ben derim ki: Bûsîrî bu hadisi sah'ih görmüştür. Heysemî de der ki: "Bu hadisi Ahmed rivayet etmiştir, ricali güvenilir kimselerdir. Ben derim ki: Buna göre hadis, rcuiellifin şartlarına uymamaktadır. Çünkü hadisi Ahmed tahrîc etmiştir. Şu halde ona göre Zevâid'den değildir.

[130] Senedinde   adı   verilmeyen   bir   ravi   vardır.   Bûsîrî,   bu   hadis   hakkında   bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[131] İsnadında Yusuf b. Atiyye vardır. Bana göre o, Basra'lı olandır ki metruk biridir. Bunu Nesâî, Dûlâbî ve Dârekutnî söylemiştir. Buhârî "Hadisi mürikerdir" der. Nesâî "Güvenilir değildir" der. Bir çok kişi onu zayıf bulmuştur. Ondan rivayette bulunan Ebû Ya'lâ'nın hocası Amr b. Mâlik'i Ebû Ya'lâ'nm kendisi zayıf görür. Yusuf b. Atiyye adında iki ravi vardır; her ikisi de metruktür.

[132] Senedinde Abdurrahman b. Ebî Ziyâd vardır. 4482 no'lu hadise bakınız.

[133] Bunun senedinde de Abdurrahman b. Ebî   Ziyâd vardır. Hafız, Tehzîb'de hadisin isnadında ıztırab olduğuna işaret etmiştir. Heysemî: "Ravileri güvenilir kimselerdir" ş, hadisi Taberânî'ye isnâd etmiştir. {Mecmn IX, 297)

[134] Bu, Ebu'l-Bahterî hadisidir. 4490 numarada da gelecektir. Heysemî der ki: "Bu hadisi   Taberânî  ve   Ebû  Ya'lâ  bir   takım   isnâdlarla   rivayet  etmişlerdir.   Bunların bazılarında Atâ b. es-Sâib vardır ki hafızası değişikliğe uğramış bir ravidir. Diğer ricali, güvenilir kimselerdir. Diğer isnâdlar zayıftır." (Mecmn IX, 297) Ben derim ki: Heysemî, illetin   aslına   değinmemiştir.   O   da   şudur:   Ebu'l-Bahterî,   Hz.   Ali'den   hiçbir   şey işitmemiştir. Ebû Zer'e, Ebû Saîd'e, Zeyd b. Sabit'e ve Râfi' b. Hadîc'e de yetişememiştir. Onun Hz. Âişe'den rivayeti, mürseldir. İbn Sa'd der ki: O, çok hadisi oİan biridir. Mürsel hadis   rivayet  eder.   Bir   çoğundan   işitmediği  halde   sahabeden  rivayette  bulunur. Hadisleri arasında semâ' yoluyla gelenler basendir, başka yolla gelenler ise zayıftır.

[135] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve Taberânî rivayet etmiştir. Senedinde Ahmed b. Büdeyl er-Remlî vardır ki  Nesâî ve başkaları onu güvenilir görmüştür. Kendisinde zayıflık vardır." {Mecmn VII, 242)

[136] Bu da senedinde Atâ b. es-Sâib olan bir hadistir. Atâ, hafızası değişikliğe uğramış bir ravidir.

[137] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve Taberânî rivayet etmiştir. Hişâm'm kızı ile ondan rivayette bulunan kimseyi tanımıyorum. Her ikisinin de geri kalan ricali, Sahih ricalidir." (Mecma IX, 297) Ben derim ki: "Hişâm'm kızından rivayet eden kimse, adı verilmeyen bir ihtiyardır."

[138] Bunun senedinde Sa'd oğullarından durumu bilinmeyen bir ravi vardır.

[139] d-İthâfta da böyledir. Zevâid'de ise şöyle geçer: "Biz dedik ki: Hayır, dövüşmenizi düşünüyoruz," Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Bu hadisi Abdülmeiik b. Kudüme an Amr b. Şuayb kanalıyla Taberânî vermiştir. Abdülmclik'i İbn Maîn güvenilir görmüş, Ebû Hatim ve başkaları da zayıf görmüştür." (Mecmn VII, 240) Ben derim ki: Heysemî bunu sadece Amr b. Şuayb'dan vermiştir. Halbu ki el-İthâf ve Miisnede'de Amr b. Şuayb'ın kardeşi Ömer b. Şuayb olarak geçer. Ancak Müsnede'nin  iki  yerinde  de  "Amr"  olarak  geçer.   Yanımdaki  eserlerde  bu  Ömer'i bulamadım.

[140] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Saîd b. Amir'den mevsûlen el-Hâris rivayet etmiş, bunu munkntı olarak zikretmiştir."

[141] Bu hadisi, buradakinden daha uzun bir şekilde Ebû Bekir b. Ebî   Şeybc tahric etmiştir. el-İthâfâa da böyle geçer.

[142] Bunun isnadında Mücâlid vardır.

[143] Hadis. no. 4458.

[144] Heysemî der ki: "Bu hadisi uzun bir metinle Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedinde Ebû Ma'şer Necîh vardır ki zayıftır; ancak hadisi yazılır." (Mecma VI, 224)

[145] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Ricali, güvenilir görülmüştür. Ancak Ebû Kesîr'i Buhârî ve İbn Ebî   Hatim zikretmiş, hiçbiri de onun hakkında cerh belirtmemiştir.

[146] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.