Resûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'İn Kayser'e
Gönderdiği Mektup
Hâlid b. el-Velîd'in Duma Ükeydiri'ne Gönderilişi
Resûlullah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'İn
Vefatı
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'İn Yıkanması
Resûlullah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'İn
Defnedilişi
Fitne Korkusundan Bağış Vermemek ve Allah'a İtaate Teşvik
Fitne ve Fesadın Sebebi Kötü Valilerin İş Başına
Getirilmesidir
Hicretin 100. Yılından Sonra Hiç Bir Sahabenin
Kalmayacağı
Fitne Döneminde Uzlete Çekilmek
Allah'ın Emri Gelinceye Kadar Ehl-i Hakka Yardım Etmek
Fitne Zamanında Savaşmayı Terk Emri
Fitne Zamanlarında Silah Satmanın Yasaklanışı
Medine'deki İlk Fitnenin Alâmeti
Fitne Günlerinde İnzivaya Çekilmenin (Ruhbanlığın) Caiz
Olduğu
Fitnelerin Başlangıcı ve Osman b. Affân'ın Halife
Seçilmesi
Hz. Ömer Zamanında Gerçekleşen Fetihler
İskenderiye'nin (Mısır'ın) Fethi
Hz. Ali'nin Osman Suikastından Beri Oluşu
Böyle Yerlerde Savaşan Sahabelerin Affedildiğine Dair
Hadis
4328. Ka'b
b. Mâlik anlatıyor: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Ahzâb
savaşından dönünce Medine'ye geldi, yıkandı, koku süründü ve zırhını
çıkardı." (İshâk) Bu hadisin isnadı hasenatı.[1]
4329. Huzeyfe
anlatıyor: Ahzab gecesi insanlar Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem)'in etrafından
dağılmışlar, etrafında on
iki kişiden başka
kimse kalmamıştı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) yanıma
geldiğinde ben soğuktan yere yapışmıştım. Şöyle dedi: "Ey Huzeyfe! Kalk ve
gidip Ahzab askerlerine bak! Durumlarını öğrenip gel!" Ben ise: "Yâ
Resûlallah! Seni hak üzere gönderen Allah'a yemin olsun ki ancak sana olan
hayamdan dolayı kalktım." Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):
"Git ey Huzeyfe, dönünceye kadar ne soğuk, ne de sıcak sana zarar
verecek!'' dedi. Ben kalktım ve müşriklerin karargâhına kadar gittim. Ebû
Süfyân etrafındaki bir grupla birlikte (gece) ateş yakmış ısınıyordu. Gruplar
oradan ayrılmıştı. Yanlarına gidip oturuncaya kadar sokuldum. Ebû Süfyân
yanlarına başkasının girdiğini hissetti ve: "Herkes yanmdakinin elini
tutsun ve kim olduğunu sorsun!" dedi. Ben hemen sağ elimle sağımdakiniıı elini,
sol elimle de
solumdakinin elini tuttum. Aralarında az bir müddet kaldıktan
sonra kalkıp Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanma geldim.
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) namaz kılıyordu. Eliyle bana ima ederek
yaklaşmamı söyledi. Ona yaklaştım. Sonra üzerindeki elbiseyi ısınmam için bana
gönderdi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) namazını bitirdikten
sonra: "Ey Yeman'ın oğlu, otur! İnsanlar hakkında ne haber getirdin?"
dedi. Ben: "Yâ Resûlallah! Halk Ebû Süfyân'm etrafından dağılmış, başında
ancak bir grup kalmış. Ateş yakmışlar. Allah, bizim üzerimize boşalttığı soğuk
gibi, onların üzerine de soğuk boşaltmaktadır! Fakat, biz buna karşılık
Allah'tan onların dilemedikleri ecri dileriz" dedim. (İbn Ebı Şeybe) Fakat
bu hadis hasendir, aslı ise Sahîh'te yer almıştır. Burada ise diğerine göre ilave
ibareler vardır. Bezzâr da Yûsuf
kanalıyla tahrîc etmiş ve: "Bilâl'in Huzeyfe'den hadisini bunun
dışında bir ravi zinciri ile bilmiyoruz" demiştir. [2]
4330.
Huzeyfe anlatıyor: Ahzâb gecesi insanlara çok şiddetli zorluklara maruz
kaldılar. Onlar hiç görmedikleri soğukla karşılaştılar. ResûluUah (sallallahu
aleyhi veseüem) bir ara namaz kılıyordu. Allah'ın dilediği kadar namaz
kıldıktan sonra şöyle buyurdu: "Şu anda kim kalkıp kafirlerin haberini
bize getirirse Allah o kişinin kıyamet günü yüzünü parlatsın."
Huzeyfe anlatmaya
devam ediyor: Allah'a yemin olsun ki aramızdan hiç kimse şiddetli soğuktan
dolayı ResûluUah (salMahu aleyhi veseltem/in bu teklifini kabul edemedi. Sonra
Allah Resulü (salMahu aleyhi vesdlem) dilediği kadar tekrar namaz kıldı. Namazını
bitirdikten sonra: "Kim şu anda
kalkıp kafirlerin haberini bize getirirse Allah Teâlâ onu cennette benimle
birlikte kılar1/' dedi. Huzeyfe: "Allah'a yemin olsun ki şiddetli soğuktan
dolayı aramızdan hiç kimse Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) bu
teklifine cevap veremedi. Sonra: "Ev fdan kalk!" dedi. O kişi:
"Sana kitabı hak olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki şu an yerimden
kalkamam" dedi. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi veseüem): "Ey
Huzeyfe kalk!" dedi. Huzeyfe der ki: Ben de arkadaşımın dediği gibi yemin
etmek istedim. Ancak Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): ''Sizler yemin ederek kaçan
kimselersiniz" deyince ben kalktım. Resûlullah (salMahu aleyhi vesellem)
bana: "Git kafirlerin haberini
bize getir ve dönünceye kadar kimseye bir zarar verme!" dedi. Allah Resulü
(sallallahu aleyhi vesellem), dönünceye kadar Allah'ın beni önümden ve arkamdan
koruması için dua etti. Ben kalkıp yola düştüm. Benimle kafirlerin arasında çok
az bir mesafe kalınca yavaşça aralarına sızdım. Onlar büyük bir panik
içerisindeydiler. Ebû Süfyân soğuktan
ateş yakmış, ısınıyordu.
Alevler bazen parlıyor,
bazen de sönüyordu. Alev
parladığı zaman Ebû Süfyân'm etrafındakileri görüyordum. Kendi kendime:
"Daha ne bekliyorum, işte Allah'ın düşmanı karşımda!" dedim ve
heybeden bir ok çıkardım. Oku tam yerleştirdim ki Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem)'İn sözünü hatırladım. "Bana dönünceye kadar hiçbir şey
yapma" demişti. Bunun
üzerine okumu tekrar yerine
koydum. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in yanına
döndüm ve kafirlerin
içinde bulunduğu durumu ona haber verdim. Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) Allah'a hamd etmeye başladı. Allah onların üzerine şiddetli bir
rüzgar gönderdi. Bu husus Ahzâb suresinde şöyle anlatılır: "Ey iman
edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani bir zaman size ordular
gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular
göndermiştik. Allah yaptıklarınızı
görmekteydi.[3] (İbn
Ebî Ömer) [4]
4331. Ebû
Osman anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) hendeğe kazmayı vurup
şöyle buyurdu: "Bismillah dedik ve onunla başladık. Eğer ondan başkasına
ibadet etsek bahtsız olurduk. O ne güzel rabdır ve dini ne güzel dindir!"
(el-Hâris)
4332. İbn
Tavus, babasından naklediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hendek
günü şöyle buyurdu: "Ey Allahım! Ahiret hayatından başka hayat yoktur.
Ensâr ve muhacirlere merhamet et. Adi ve Kare kabilelerine lanet et. Taşları
taşımayı onlar bize mecbur etti. " (el-Hâris)
4333. Abdullah
b. Amr anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Medine'nin etrafına
Hendek kazılmasını emretti. Hendek kazma esnasında bazı kimseler ResûluUah'm
(sallallahu aleyhi vesellem) yanma gelip büyük bir kayaya rastladıklarını ve
onu parçalayamadıklannı söylediler. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi
vesellem) kalktı, biz de onunla birlikte kalktık. Kazmayı aldı ve hiç kimseden
işitmediğim bir ses ile kayaya vurarak: "Allahu ekber! Perslerin memleketi
feth olundu!" dedi. Sonra aynı şekilde bir defa daha vurdu ve:
"Allahu ekber! Bizanslıların memleketi feth olundu!" dedi. Sonra aynı
şekilde üçüncü defa vurdu ve:
"Allahu ekber! Allah Himyer kabilesini bize dost ve ardımcı olarak gönderdi" buyurdu. (el-Hâris) [5]
4334. Urve
der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) soğuk bir Ahzâb (Hendek)
gecesinde Zübeyr'i bir adamla kafirlerin yanma gönderdi. Onlar da kafirlerin
durumunu öğrenip Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) bildirdiler.
Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) Ümmü Seleme'nin peştemaline
bürünmüştü. Onları da peştemalin arasına aldı. Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) Ümmü Seleme'yi kendisine yanaştırdı. (Ishâk) Derim ki: Bu, mürsel ve
sahih senedli bir rivayettir. Araştırılsın.
4335. İkrime
şöyle dedi: Resûlullah (sallalMıuateyhivesellem) Havvât b. Cübeyr'i Benû
Kurayza'yı (İslâm'a davete) çağırması için gönderdi. Onlar ise şöyle dediler:
"Bizler, iki kanadı olan, fakat kanatlarından birisi kopup diğeri kalan
kişi gibiyiz." Böyle söyleyerek Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellemfin
davetini kabul etmediler. (Müsedded) Hadis mürseldir, isnadı sahihtir. [6]
4336.
Abdullah b. Yezîd anlatıyor: Kurayza günü Resûlullah onlara: "Bana
efendinizi çağırın ki müttefikleri hakkında hüküm versin' dedi. Bununla Sa'd b.
Ubâde'yi kastediyordu. Sa'd geldi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona:
"Bunlar hakkında hüküm ver" dedi. Sa'd: "Yâ Resûlallah! bunlar
hakkında Allah'ın hükmünü bulamamaktan korkuyorum" dedi. Resûlullah
(sallaüahu aleyhi vesellem): "Onlar hakkında bir hüküm ver" dedi.
Sa'd hüküm verdikten sonra Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem):
"İşte sen, Allah ve Resulünün hükmüne isabet ettin " buyurdu. (Ebü
Ya'lâ) İsnadında iki zayıf ravi olan Câbir ve Süfyân vardır.
4337. Âmir
b. Sa'd, babasından naklediyor: "Sa'd b. Muâz, Benû Kurayza günü eli silah
tutanların (esirlerin) öldürülmesi hükmünü verdi. Resûlullah Sa'd'a: "Sen,
Allah'ın onlar hakkında yedi kat sema üzerinden verdiği hükme isabet
ettin" dedi. (el-Hâris)
4338. Ümmü
Seleme şöyle dedi: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) Hendek günü
ashabına kerpiç verirken saçı toz içerisinde idi. Şöyle diyordu: "Allahım!
Hayır ancak âhiret hayrı, sen affet Muhacir ve Ensâr'ı." {Ebü Ya'lâ)
4339. Ebû
Avn aynı mânâda bir hadis rivayet etti. Ancak ilki daha detaylıdır. Safiyye
validemizin fazileti konusunda da bir kıs&a geçmişti.
4340. Mâlik
b. Evs b. el-Hadesân anlatıyor: Hz. Osman, Ebû Zer'e: "Sen Resûlullah'm
(sallallahu aleyhi vesellem) süt develerine kin ve düşmanlıkla saldırıldığı gün
neredeydin?" dedi. Ebû Zer: "Kuyunun üzerinde su çekmekle
meşguldüm" cevabını verdi. (Ahmed b. Menî)
4341. Ebû
Saîd'in kölesi Saîd, Ebû Saîd'den naklediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) Benû Lihyân gazasında bizlere şöyle dedi: "Sizden her iki
kişiden biri gönderilecektir. Sevap ise aranızda bölüşülecektir." (Ibn Ebî
Şeybe ve Ahmed b. Menî)
4342.
Abdullah b. Şeddâd der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Bizans
Kayseri (kiralı) Hirakl'e şu mektubu gönderdi: "Allah'ın Resulü
Muhammed'den Rumların sahibi Hirakl'e... Seni İslam'a davet ediyorum. Eğer
müslüman olursan müslümanlarm lehindeki ve aleyhindeki şeylere sen de sahip
olursun. Eğer İslam 'a
girmezsen, cizye verirsin. Çünkü Allah Teâlâ: Kend Uerine kitap verilenlerden
Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldıklarını
haram saymayan ve gerçek dini din edinmeyen kimselerle boyun eğip kendi
elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın. [7]
buyuruyor. Eğer bunu kabul etmezsen İslam'a girmeleri ya da cizye vermeleri
hususunda fellahlar ile İslam arasına girme!. " (el-Hârİs) [8]
4343. Amr b.
Ümeyye ed-Damrî anlatıyor: [Hubeyb ve arkadaşları şehid edildikten sonra]
ResÛlullah (sallallahu aleyhivesellem) Ensâr'dan bir adamla birlikte beni
gönderdi ve: "Gidip Ebû Süfyân't bahçesinde öldürün!" dedi. Onlar
durumdan haberdar olunca biz dağa çıktık. Temîmoğullanndan bir adam gelince onu
öldürdüm, sonra mağaraya girdim. Benû Dîl b. Bekir'den bir adam geldi, bizimle
birlikte mağaraya girdi. Ona: "Kimsin?" dedim. "Benû Bekir'den
birisi" dedi. Ben: "Ben de Benû Bekir'denim" dedim. Yanımıza
uzandı ve yüksek sesle şarkı söylemeye başladı. Şöyle diyordu:
Yaşa müslüman
olmayacağım kabul etmeyeceğim. İçimden
ona: "Sen uyu,
göreceksin" dedim. Adam
uyuyunca onu Öldürdüm. Sonra dışarı çıktım Kureyş'in gönderdiği iki
adamla karşılaştım. Onlara "teslim olun" dedim. Birisi kabul
etmeyince onu öldürdüm. Diğerini de esir alıp ResÛlullah
(saüallahualeyhiveseUem)'in yanma getirdim. (İshâk)
4344A. Amr
b. Ümeyye ed-Damrî anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Hubeyb
ve arkadaşları öldürüldükten sonra Ensâr'dan bir adamla birlikte beni
göndererek: "Ebû Süfyân'ı bahçesinde öldürün!" buyurdu. Ben
arkadaşımla birlikte yola çıktım. Şi'b tarafındaki Ye'cec vadisine yaklaşınca
-ovalarda yaşamış ve dağ yolculuğuna çıkmamış olan- arkadaşıma: "Eğer bir
şeyden korkarsan gidip devene bin ve Resûlullah (saîlaUahu aleyhi vesellem)'in
yanma git" dedim. Arkadaşım bana: "Kabe'yi tavaf edecek misin?"
dedi. Ben: "Mekke halkını iyi bilirim. Karanlık gelince onlar avlularında
akşam yemeği yeyip otururlar ve onlar beni alaca attan daha iyi tanırlar"
dedim. Fakat o beni Kabe'yi tavaf etmeye teşvik etti. Tavaftan sonra oradan
çıktık. Onların oturdukları yerden geçtik. Hemen şöyle dediler: "Bu
Amr'dır! Allah'a yemin olsun ki iyi bir şey için gelmemiştir o!" -Amr
çevik bir insandı. Anlatmaya devam ediyor-: Onlardan kaçtık ve dağa sığındık.
Bir mağaraya gireceğimiz esnada Osman b. Mâlik'i -veya Abdullah b. Mâlik
et-Teymî'yi- gördüm. Kureyş'in gözcülüğünü yapıyordu. Mağaraya yaklaşınca arkadaşıma:
"Allah'a yemin olsun ki eğer bu adam bizi görürse Kureyş'lilere yerimizi
söyler" dedim. Yavaşça yanma sızdım ve onu memesinin altından hançerle
yaraladım, sonra da öldürücü bir darbeyle onu öldürdüm. Adam öyle bir bağırdı
ki bütün Mekke halkı onun bu sesini işitti. Mekkeliler gelmeye başladılar. Ben
de hemen yerime döndüm, mağaraya girdim. Mekke'liler onun yanına gelince onun
son nefesini verdiğini gördüler. Ona: "Seni kim yaraladı?" diye
sordular. "Amr b. Ümeyye yaraladı" dedi, sonra da öldü. Onlara
yerimizi bildirecek kadar yaşamadı; sonra biz çıktık ve Hubeyb'in ağaçta asılı
olduğunu gördük. Arkadaşım bana: "Hubeyb'i ağaçtan indirip defnedebilir
misin?" dedi. Ben: "Evet, benden biraz geride kal eğer yanma geç
gelirsem sen yoluna devam edip Medine'ye dön" dedim. Sonra Hubeyb'in yanma
sokuldum, onu ağaçtan indirdim ve sırtımda taşıyıp yürümeye başladım. Daha
yirmi adım atmamıştım ki bekçiler beni gördü. Başına bekçiler dikmişlerdi. Onu
hemen yere attım ve kaçmaya başladım. Hubeyb'i attığımda alnı üzerine yere
düştüğünü hiç unutmam. Sonra Alîl-i Dacnan mevkiine geldim. Onlar hemen benim
peşime düştüler; ancak bir mağaraya girmekle onlardan kurtuldum. Sonra
mağaradan çıkıp tanıdığım bir memlekete gittim. Sonra bir bineğe atladım. Orada
Kureyş'in haber almak için gönderdiği iki casusu gördüm. Onlardan birine:
"Teslim ol" dedim; fakat kabul etmeyince onu yere yatırıp öldürdüm.
Diğerini de esir alıp Resûlullah (sallahu
aleyhivesellem/in yanma getirdim. (İshâk) [9]
4344b. Amr
b. Ümeyye anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hubeyb'in şehid
edilişinden sonra beni yalnız olarak Kureyş'e gönderdi. B.en asılı duran
Hubeyb'in yanma vardım. Gözcülerin beni görmesinden korkuyordum. Tırmandım ve
Hubeyb'in iplerini çözdüm. Hubeyb yere düşünce onu göremez oldum. Sanki yer onu
yutmuştu. Bugüne kadar Hubeyb'in çürümüş kemikleri görülmedi. (İshâk)
4345. Ebû
Zumeyl Simâk el-Hanefî anlatıyor: İbn Abbâs şöyle dedi: Hudeybiye günü
Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem)'in katibi Ali b. Ebî Tâlib idi. {İshâk}
Bu isnâd sahîhth. Sahîh'te bunu destekleyen Misver hadisi ve başka hadisler
vardır.
4346. Ma'mer
der ki: Zührî'ye: "Hudeybiye günü Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem)'in katibi kimdi?" diye sordum. Zührî gülerek şöyle cevap verdi:
"Ali'ydi. Eğer şu kimselere (Emevilere) sorsaydm, Osman derlerdi."
(İshâk)
4347.
el-Muğîre b. Şu'be, ResûluUah (sallallahu aleyhi veseUem)'in başının ucunda
kılıç ile bekliyordu. Urve yani İbn Mes'ûd es-Sakafi Resûlullah'm
(sallallahualeyhiveselîem) sakalından tutarak onunla konuşuyordu. Muğîre,
Urve'ye: "Ya elini Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem)'in sakalından
çekersin, ya da elin sana bir daha geri dönemez!" dedi. Muğîre kılıcını
kuşanmıştı. Urve: "Yâ Resûlallah! Bu kimdir?" diye sordu. Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem): "Kardeşinin oğlu Muğîre'dir" dedi.
Urve: "Tamam ey sahtekar! Başımı senin sahtekârlıklarından daha
yıkamadım" dedi. (İbn Ebî Şeybe) Bu hadisin isnadı son derece sağlamdır.
Bu hadis, Sahîh-i Buhârî'de Zühri an Urve an Mervân b. el-Hakem ve Misver b.
Mahrame tarikinden Hudeybiye hâdisesi ve Kaza Umresi konularında tafsilatlı
olarak rivayet edilmiştir. Bu hadisin mürsel rivayeti de vardır. Ancak buradaki
muttasıl hali daha güzeldir. Bu yüzden hadisi burada verdim. Cihad bölümünde
"İdarecinin Başında Kılıçla Durmak" başlığı altında bu hadis
geçmişti. [10]
4348. Ali b.
Zeyd b. Cud'ân anlatıyor: Urve b. Mes'ûd, Hudeybiye zamanında kavmine: "Ey
kavmim! Ben kırallar gördüm ve onlarla konuştum. Beni Muhammed'e gönderin,
onunla konuşayım" dedi ve Hudeybiye'ye geldi. Urve sakalını tutarak
Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) konuşmaya başladı. Muğîre b. Şu'be
ise silahını çıkarmış Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in başında
bekliyordu. Muğîre, Urve'ye: "Elin sana ulaşamayacak hale gelmeden çabuk
onu çek!" dedi. Urve başını kaldırınca: "Sen misin? Allah'a yemin
olsun ki bana yaptığın sahtekârlıktan daha kurtulmadım" dedi. Urve sonra
kavmine döndü ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Ben kırallan görüp onlarla
konuşmuş birisiyim. Fakat Muhammed gibisini asla görmedim. O bir melek
değildir. Fakat kurbanlıkların bağlanmış olduğunu gördüm. Başınıza bir helakin
gelmesinden korkuyorum." Sonra kavminden kendisine tâbi olanlarla birlikte
Tâifin suruna çıktı ve yüksek sesle: "Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah
yoktur, Muhammed de onun kulu ve Resulüdür" dedi. Bunun üzerine kavminden
birisi ok atarak onu öldürdü. Bu hâdise üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) şöyle dedi: "Aramızda Yasin sahibi gibi birisini yaratan Allah'a
hamd olsun."
Bu hadis, mürsel veya
mu'dal bir hadistir. Hadisin aslı, son kısmı olmaksızın Buhârî'de Misver ve
Mervan hadisi olarak verilmiştir. Fakat bu hadisin sonundaki cümleler
yanlıştır. Çünkü Urve, Tâif savaşından sonra kendisine bir ok atılıp
öldürülmüştür. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Taiften döndükten sonra
Urve yanma gelmiş ve müslüman olmuştu; ancak kavmine döndüğünde onu öldürdüler.
Daha sonraları kavmi müslüman oldu. (EbÛ Ya'lâ)
4349. Câbir anlatıyor:
Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte Hudeybiye yılında Sukya
denilen yere geldik. Muâz: "Kim bizim kaplarımıza su doldurup
getirecek" dedi. Ben beraberimdeki bazı gençlerle birlikte öne çıktım ve
Usâye'ye varıp kapla su getirdim. Gecenin karanlığı biraz geçtikten sonra bir
adam devesi ile birlikte geldi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) olduğunu
gördük. Onun devesini tuttum ve çökerttim. Sonra Allah'ın Resulü (sallallahu
aleyhi veseüem) öne geçip yatsı namazını kıldırdı, ben de sağında idim. Daha
sonra Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseüem) on üç rekat namaz kıldırdı.
(fbn Ebî Şeybe) [11]
4350.
Abdullah b. Üneys anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Ebû
Katâde, Abdullah b. Atîk ve Ensâr'ın müttefiki olan bir adamı benimle birlikte
İbn Ebi'î-Hukayk'ı öldürmeye gönderdi. Biz geceleyin çıktık, onların kapılarını
yoklayıp dışarıdan kilitledik. Sonra da anahtarları topladık. İnsanlar da
hurmalığa çıktı. Ben ve Abdullah b. Atîk, İbn Ebi'l-Hukayk'ın bahçesine indik.
Abdullah b. Atîk, İbn Ebi'l-Hukayk ile konuştu. İbn Ebi'l-Hukayk: "Annen
seni kaybetsin ey Abdullah! Buralarda ne geziyorsun?" dedi. Sonra da
karısına: "Kalk ve ona kapıyı aç. Çünkü misafirperver kişi bu saatte
kapısına geleni kovmaz" dedi. Kadın kalktı. Ben, Abdullah b. Atîk'e:
"Dur" dedim ve kılıcımı çektim. Kadın tam bağıracaktı ki kılıcı ona
gösterdim. Tam vuracağım esnada ResûluUah'ın (sallallahu aleyhi vesellem)
kadınları ve çocukları öldürmekten nehyettiğini hatırladım. Kadına vurmadım.
Abdullah b. Üneys
anlatmaya şöyle devam etti: Ben, İbn Ebi'l-Hukayk'ın odasına girdim. Karanlık
gecede onun bembeyaz tenli olmasına bakıyordum. Beni görünce bir yastık ile
kendisini örtmeye çalıştı. Ancak ben yanma gittim, kılıcı vurmak için
kaldırdım. Ancak evin tavanının alçak oluşundan onu hafif bir şekilde
yaralayabildim. Sonra dışarı çıktım. Arkadaşım: "Öldürdün mü?" dedi.
Ben: "Evet" dedim. Sonra o da içeri girdi, başında durdu ve çıktı.
Biz hızlıca evden çıkmaya çalıştık; ancak Abdullah b. Atîk merdivenden
düşünce: "Ah!
Ayağım, ayağım kırıldı!" dedi. Ben: "Ayağına bir şey olmadı"
dedim ve yayımı yere koyup onu taşıdım. Abdullah kısa boylu ve zayıftı. Onu
dışarı çıkardım. Ayağına birşey olmamıştı. Bizler arkadaşlarımıza ulaştığımız
esnada kadın güçlü bir şekilde bağırdı. Hayber'dekiler hemen İbn Ebi'l-Hukayk'm
evine geldiler. Ben merdivendeki yayımı koyduğum yeri hatırladım ve:
"Dönüp yayımı alacağım" dedim. Ama Hayber'liler İbn Ebi'l-Hukayk'm
evine doğru yürüyüşe geçmişler. Tek sözleri: "İbn Ebi'l-Hukayk'ı kim
öldürdü, onu kim öldürdü?" idi. Ben de baktığım herkesin yüzüne aynı sözü
tekrarlayarak: "Onu kim öldürdü, onu kim öldürdü?" diyordum. Nihayet
evinin merdivene kadar geldim, insanlarla birlikte içeri girdim. Yayımı alıp
arkadaşlarıma tekrar yetiştim. Biz geceleyin yürüyor, gündüzleri de gizleniyorduk.
Gündüz gizlendiğimiz zaman bir gözcü koyuyorduk, o bize bekçilik yapıyordu.
Medine'ye yaklaştığımızda Beydâ denilen yerde arkadaşlarımın gözcülüğünü ben
yaptım. Sonra onlara elbisemle işaret ettim. Hep birlikte hızlıca oradan
çıktılar. Ben de peşlerinden gittim ve onlara yetiştim. Medine'ye vardığımızda
arkadaşlarım bana: "Birşey gördün mü?" diye sordular. Ben:
"Hayır fakat sizin karşılaştığınız zorluğu gördüm ve korkunuzun sizi sevk
etmesini istedim" dedim. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in
yanma vardığımızda insanlara hutbe okuyordu. Bizi görünce: " YüzMr
kurtuldu!" dedi. Biz: "Hayır yâ Resûlallah, asıl senin yüzün kurtuldu"
dedik. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "O/ut öldürdünüz mü?"
dedi. Biz: "Evet" dedik. Sonra onu öldürdüğümüz kılıcı istedi ve:
"İşte onun yemeği, bu kılıcın keskin tarafıdır" dedi. (EbÛ Ya'(â) [12]
4351. Ebû
Umâme anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hayber avaşında:
"Kim zayıf ve zor durumda ise, devesi asi ise geri dönsün" dedi. Ve
bir münadinin böyle seslenmesini emretti. Bunun üzerine zayıf ve zor durumda
olanlar geri döndü. Ancak birisi geri dönmedi. Geceleyin siyah bir devenin
üzerinde yürüyordu. Deve onu yere attı ve kaçtı. Adamın boynu kırıldı. Onu alıp
Resûlullah {sallallahu aleyhi veseUem)'in yanma getirdiler. Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem): "Arkadaşınıza ne oldu?" dedi. Onlar:
"Onun durumu böyle böyleydi" dediler. "Ey Bilal, sen insanlara,
zayıf ve devesi asi olanların geri dönmesini söylemedin mi?" dedi. Bilal:
"Evet" dedi. Bunun üzerine Resûlullah adamın üzerine cenaze namazı
kılmaktan kaçındı, (el-Hârİs) Bişr oldukça zayıf bir ravidir. [13]
4352.
Ümmü'1-Mutâ' el-Eslemiyye, Resûlullah (sallallahu aleyhi vedian) ile birlikte
Hayber savaşında bulunmuştu. O anlatıyor: "Eslem'liler Resûlullah'a
(sallallahu aleyhi veseliem) içinde bulundukları sıkıntıdan dolayı şikayet
ettiler. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) insanlara seslendi ve hep
birlikte kalktılar. Kaleye ilk saldıranlardan biri de Eslem'di. O gün Güneş batmadan
Allah Teâlâ bize Hayber'in fethini nasip etti." (el-Hârİs) Hayber, es-Sa'b
b. Muâz'm Netât'taki kalesiydi. [14]
4353. İbn Abbâs der ki: Resûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem) Hayber günü ganimetlerden
atlılara üç pay, yayalara bir pay dağıttı. (İbn Ebî Şeybe) [15]
4354. Seleme
b. el-Ekva der ki: Resûlullah (sallahu aleyhi vesellem) Ebû Bekir'i kendi
sancağı ile Hayber'deki bazı kalelerin üzerine gönderdi. Ebû Bekir savaştı ve
döndü; ancak fetih gerçekleşmedi. Bunda bayağı zorluklar da çekti. Ertesi günü
Resûlullah (saUallahu aleyhi vesellem) Ömer b. el-Hattâb'ı gönderdi, o da
savaştı ve döndü; ancak fetih gerçekleşmedi. Bunun üzerine Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Yarın bu sancağı öyle
birisine vereceğim ki o, Allah ve Resulünü sever. Allah Teâlâ, Hayber'in
fethini onun eliyle gerçekleştirecektir" buyurdu. Sonra Hz. Ali'yi
çağırdı. Ali'nin gözlerinde ağrı vardı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
onun gözlerine tükürüğünü sürdü, sonra da: "Bu sancağı al ve Allah sana
fethi müyesser kılıncaya kadar onu koru" dedi. Seleme der ki: Hz. Ali
sancağı aldı ve çıktı. Öyle bir koşuyordu ki! Biz de onun arkasından koşuyor,
izini takip ediyorduk. Sonra sancağını kalenin altında büyük bir taşa yerleştirdi. Kalenin başında duran bir yahudi
onu onrdü ve: "Sen kimsin?" dedi. Hz. Ali: "Ben, Ali b. Ebî
Tâlib'im" dedi. Yahudi arkadaşlarına: "Musa'ya inene yemin olsun ki
sizler mağlup oldunuz!" dedi. Hz. Ali, Hayber'i fethedinceye kadar
dönmedi. (el-Hâris) [16]
4355. Kays
b. Ebî Hazım der ki: Usâme b. Zeyd babasının vefatından sonra gelip Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem)'in önünde durdu. Allah'ın Resulü
(sallallahualeyhivesellem)'in gözlerinden yaş aktı. Ertesi gün tekrar gelip
Resûlullah {sallallahu aleyhi vesellerrrj'in önünde durdu. Hz. Peygamber
(sallallahu aleyhi vesellem) ona: "Dün karşılaştığım gibi bugün de seninle
aynı şekilde karşılaşıyorum" dedi. (Ahmed b. Menî) Bu hadis görünüm
itibariyle rnürsel&ir. Eğer Kays bu hadisi Usâme'den işitmişse Buhârî ile
Müslim'in şartına göre sahihtir.
4356 Âişe
anlatıyor: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi verfem) öfkelendiğim gördüm, hiç bu
şekilde kızdığını görmemiştim. Bu kızgınlığı Kab oğullarının başına gelenlerden
dolayıydı. Şöyle buyurdu: "Eğer ben, Kabogullarma yardım etmezsem Allah da bana yardım etmesin. Ebû Bekir ve Ömer'e
söyle; savaşa hazırlansınlar" dedi. Ebû Bekir ve Ömer, Âişe'nin yanına
geldi ve ona: "Resûlullah {sallallahu aleyhi veseilem) nereye yöneliyor,
savaş için nereyi istiyor?" diye sordular. Âişe: "Resûlullah'ın
{saUaliahu aleyhi veseilem) uzun bir zamandan beri görmediğim şekilde buna
kızdığını gördüm" dedi. (Ebû Ya'lâ) [17]
4357. Zübeyr
anlatıyor: "Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) Mekke'nin fethi günü
Sa'd b. Ubâde'nin bayrağını bana verdi. Böylece Zübeyr, Mekke'ye iki bayrak ile
girdi." (Ebû Ya'lâ) [18]
4358. Enes
şöyle dedi: "Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) Mekke'ye girince dört
kişi hariç bütün insanların güvende olduğunu ilan etti." (Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe) [19]
4359. Enes
anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyH veseUem) Mekke'yi fethettiği gün
insanlardan dört kişi hariç herkesin güvende olduğunu ilan etti. Güvende
olmayanlar Abdüluzza b. Hatal, Makîs b. Sabâye, Abdullah b. Sa'd ve Ümmü Sâre
idi. Abdüluzza b. Hatal, Kabe'nin örtülerine bürünmüş halde öldürüldü.
Ensâr'dan bir adam Abdullah b. Sa'd'ı gördüğünde onu öldürmeyi adadı. Abdullah
b. Sa'd, Osman'ın süt kardeşiydi. Osman, Abdullah b. Sa'd 1 Resûlullah
(saMahualeyhivesellem)'in yanma getirdi. Onu bağışlaması için aracılık etti. Ensârlı
adam onu görünce kılıcını kuşanıp geldi, onu Resûlullah'ın etrafında oturmuş,
halkaya girmiş gördü. Resûlullah'a (sallaUahu aleyhi veseilem) elini uzattı ve
ona biat etti. Sonra da Resûlullah (saMahualeyhi vesellem) Ensârı ye:
"Adağım yerine getirmeni bekliyordum" dedi. Ensârî: "Yâ
Resûlallah! Senden
çekindim. Bana bir
işaret verseydin ya!" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):
"Hiçbir peygambere gizlice işaret etmek yakışmaz" dedi. Makîs b.
Sabâye'ye gelince; onun Resûlulîah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte
olan bir kardeşi vardı, hataen öldürülmüştü. Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) onunla birlikte Benû Fihr'den bir adamı gönderdi ki diyetini
Ensârî'den alsınlar. Ensâr'dan diyeti alıp dönünce Benû Fihr'li adam uyudu.
Makîs adamın uyuduğu esnada üzerine sıçradı, bir taş alıp adamın başına vurdu
ve onu öldürdü. Ardından şu beyitleri okudu:
Çukurda yaslanmış
olarak ölen kimse, insanın gönlüne şifa olur.
Şan damarlarından akan
kanlar onun elbiselerine bulamr.
Onun ölümünden önce
insanların gam ve kederleri artıyordu.
Böylece bana yatakta
yatmayı unutturuyordu.
Ununla rinr kabilesini
öldürdüm ve diyetini borçlandım,
Direkler sahibi Neccar
oğullarının süvarilerine...
Onunla adağımı çözdüm
ve intikamımı aldım.
Putlara dönen ilk
insan da ben oldum.
Ümmü Sâre ise
Kureyş'in azatlı bir kölesiydi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem/in yanma
gelip ona bir ihtiyacını bildirdi; Allah'ın Resulü (sallaUahualeyhi vesellem)
onun ihtiyacını giderdi. Sonra bir adam Ümmü Sâre'nin yanma geldi ve onunla
birlikte Mekke halkına bir mektup gönderdi. -Sonra da Hâtıb b. Beltea'nın kıssasını
anlattı-. (Beyhakî, Dede) [20]
4360. Ebû
Seleme el-Huzâî anlatıyor: İbn Hatal'm ismi Abdullah'dır. Onun iki tane
cariyesi vardı. Şiirlerde Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) yerip şarkı
söylüyorlardı. İşte Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke'yi
fethedince bütün insanların güvende olduğunu ilan etti; ancak bundan İbn
Hatal'ı ve iki cariyesini müstesna kıldı. Sonra Abdullah b. Sa'd b. Ebî Şerh
ile Makîs b. Sabâye el-Leysî'yi de bunlara kattı. Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) onlara güvence vermedi. Hepsi de öldürüldüler. Sadece cariyelerden
biri
İslam'ı kabul
ettiğinden öldürülmedi. (el-Hâris) [21]
4361.
Muhammed b. Abbâd b. Cafer anlatıyor: Resûlullah (sallahu aleyhi vesellem)
Kureyş'lilere şöyle bir mektup gönderdi: "Sizler ya Benû Bekir ile olan
anlaşmanızı bozup Huzaalı'larla dost olur ve anlaşırsınız, ya da size savaş
ilan ederim." Bunun üzerine Karaza b. Abdiamr b. Nevfel b. Abdimenâf -ki o
Muaviye'nin hısımı idi- şöyle dedi: "Bizler, Benû Bekir ile anlaşmalı
kimseleriz. Onların öldürdüklerinin diyetlerini ödemeyiz. Bizimle
beraberdirler. Onlarla olan anlaşmamızdan vazgeçmeyiz. Onlardan başka dinimizde
kimse kalmadı. Fakat onlarla savaşmaya hazırız." (MÜsedded) Mürsel
hadistir, isnadı sahihtir. [22]
4362. İbn
Abbâs anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi veselkm) Ramazan'dan on gün
geçince Mekke'ye doğru yola çıktı. Allah'ın Resulü (sallaMıu aleyhi veselkm) oruçlu idi, Ashâb-ı kiram da Resûlullah'a (salkîlahu
aleyhi vesellem) bakarak oruç tuttular. Hz. Peygamber (sallallahu
aleyhiveseUem) Kedîd denilen yere varınca orucunu açtı. Merru'z-Zahrân denilen
yerde konakladı. Beraberinde on bin kişi vardı. Bin kişi Müzeyne kabilesinden,
yedi yüz ;kişi de Benû Süleym kabilesinden idi. ResûluUah (salîallahu aleyhi
vesellem)'in haberi Kureyş'lilere ulaşmıyordu. ResûluUah (sallallahu aleyhi
vesellem)'in ne yapacağını da bilemiyorlardı. O gece Ebû Süfyân, Hakîm b. Hizam
ve Büdeyl b. Verkâ casusluk için çıktılar.
Abbâs der ki:
ResûluUah (sallallahualeyhivesellem) konakladığı yere varınca ben: "Vay
Kureyş'lilerin başına gelenlere! Allah'a yemin olsun ki eğer ResûluUah
(sallallahu aleyhi vesellem) aniden Mekke'ye girerse hepsini öldürüp helak
eder!" dedim. Bunun için ResûluUah (sallallahu aleyhi veseUem)'in beyaz
katırına bindim ve Erâk denilen yere vardım. Odun aramak için veya yanında sütü
bulunan ya da ihtiyaç sahibi birini bulmak ümidiyle yola çıktım ki
Kureyş'lilere Resûlullah'ın (sallallahualeyhivesellem) haberini ulaştırayım da
ona karşı dursunlar. Allah'a yemin olsun ki bunları aramak için dışarı
çıkmıştım; ama Ebû Süfyân ile Büdeyl b. Verka'nm sözlerini işittim, geri
dönüyorlardı. Ebû Süfyân şöyle diyordu: "Allah'a yemin olsun ki bu gece
gibi ne ateş; ne de ordu gördüm!" Büdeyl, Ebû Süfyân'a: "Allah'a
yemin olsun ki bunlar Huzaahlardır. Savaş için çıkmışlar" dedi. Ebû
Süfyân: "Allah'a yemin olsun ki Huzaalıların bu ateşi yakma güçleri
yoktur. Onların sayıları azdır ve güçsüzdürler" dedi. Ben: "Ey Ebû
Hanzala! Sesimi tanıyor musun?" dedim. Ebû Süfyân: "Evet,
Ebu'l-Fadl?" dedi. Ben: "Evet" dedim. Ebû Süfyân: "Annem
babam sana feda olsun, ne oldu sana?" dedi. Ben: "İşte Allah'a yemin
olsun ki bu, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ordusudur. Vay
Kureyş'lilerin başına gelenlere!" dedim. Ebû Süfyân: "Annem babam
sana feda olsun, çözüm nedir?" dedi. Ben: "Allah'a yemin olsun ki
eğer sana galip gelirse mutlaka senin boynunu vurur. Şu katırın arkasına
bin!" dedim. Ebû Süfyân benimle birlikte katıra bindi, iki arkadaşı da
geri döndü. Müslümanların yaktığı ateşin yanından geçtikçe oradakiler: "Bu
nedir?" diye soruyordu. Fakat ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem)'in
katırını üzerinde amcası varken görünce: "Bu, Resûlulîah (sallallahu
aieyhi vesellem)'in katırıdır" diyorlardı. Nihayet biz Ömer b. eî-Hattâb'm
yanından geçtik. Ömer hemen kalkıp: "Bu kimdir?" dedi ve yanımıza
geldi. Ebû Süfyân'ı katırın üzerinde görünce onu tanıdı ve: "Allah'a yemin
olsun ki bu, Allah'ın düşmanıdır. Allah'a hamd olsun ki onu bize getirdi!"
dedi. Hemen Resûlullah'a (sallallahu aleyhi veseüem) doğru gidip içeri girdi.
Ancak ben ondan daha erken davrandım ve ResûluUah (sallallahu aleyhi
vesellem)'in yanma girdim. Peşimden Ömer girdi ve şöyle dedi: "Yâ
Resûlallah! Bu, Allah'ın düşmanı Ebû Süfyân'dır. Aramızda ne bir ahit, ne de
bir sözleşme vardır.
Bırak, hemen boynunu
vurayım!" dedi. Ben: "Yâ Resûlallah! Onu himayem altına aldım"
dedim. Sonra Resûlullah'ın (sallallahualeyhivesellem) yanına oturdum ve onun
başından tutarak şöyle dedim: "Allah'a yemin olsun ki bu gece benden
başkası Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) konuşmayacaktır" Fakat
Ömer hep içeri girip çıkıyordu. Ben: "Yavaş ol, ey Ömer! Allah'a yemin
olsun ki eğer Adiyoğullarından biri olsaydı böyle söylemeyecektin. Fakat o Benû
Abdimenâftan olduğu için böyle konuşuyorsun" dedim. Ömer: "Dur ey
Abbâs, böyle söyleme! Allah'a yemin olsun ki senin müslüman oluşuna babam
Hattab'ın müslüman oluşundan daha çok sevindim; çünkü şunu iyi biliyordum ki
senin müslüman oluşun Hattab'ın müslüman oluşundan daha çok ResûluUah
(sallallahualeyhivesellem)'in hoşuna gidiyordu" dedi. Bunun üzerine
Resûlulîah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ey Abbâs! Ebû Süfyân'ı
beraberinde götür. Sabahladığımız zaman onu bize getir" buyurdu. Ben de
Ebû Süfyân'ı yanıma aldım. Sabahladığımız zaman onu tekrar Resûlulîah
(sallallahu aleyhi vesellemfin yanına getirdim. Resûlulîah (sallallahu aleyhi
vesellem) Ebû Süfyân'ı görünce ona: "Vah sana ey Ebû Süfyân! Allah'tan
başka ilah olmadığını öğrenmenin vakti daha gelmedi mi?" dedi. Ebû Süfyân:
"Anne ve babama yemin olsun ki, senin aklın, keremin ve hilmin ne güzel ve
ne büyüktür! Eğer nefsimde Allah'tan başka ilâh olduğu karar kılsaydı bana bu
sıkıntı anında fayda verirdi" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem): "Yazık sana ey Ebû Süfyân! Benim Allah'ın Resulü olduğumu
Öğrenmenin zamanı gelmedi mi?" dedi. Ebû Süfyân tekrar: "Annem ve
babama yemin olsun ki, senin hilmin, keremin, akrabaya olan bağlılığın, affın
ne büyüktür! Ama bu sözün hakkında nefsimde hala bir şey vardır" dedi.
Abbâs: "Yazıklar olsun
sana ey Ebû Süfyân! Ömer gelip
boynunu vurmadan önce müslüman ol. Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in
onun Resulü olduğuna şehadet et!" dedi. Abbâs'm bu sözleri üzerine Ebû
Süfyân kelime-i şehadet getirerek müslüman oldu. Abbâs: "Yâ Resûlallah!
Ebû Süfyân öğünmeyi sever. Ona övüneceği bir şey söyle" dedi. Resûlulîah
(sallallahualeyhivesellem):
"Olur, kim Ebû Süfyân'in
evine girerse, o güvendedir. Kim evinin kapısını kapatıp evine girerse o kişi
de güvendedir!" buyurdu. Ebû Süfyân olanları Mekke'lilere haber vermek
için gitmek istedi; ancak Resûlulîah (sallallahu aleyhi vesellem) Abbâs'a:
"Onu dağ geçidinde alıkoy da Allah'ın ordularım kalabalık bir halde
geçerken görsün!" buyurdu. Abbâs da Resûlullah'ın (sallallahualeyhivesellem)
dediği yerde Ebû Süfyân'ı tuttu. Kabileler tek tek atlarının üzerinde geçmeye
başladı. Her kabile geçtikçe Ebû Süfyân: "Bu kimdir?" diye
soruyordu, ben: "Suleymoğullarıdır" diyordum.
Ebû Süfyân: "Suleymoğullarından bana ne!" diyordu. Sonra da
bir başka kabile geçiyor, "Bunlar kimlerdir?" diye soruyordu. Ben:
"Müzeyne kabilesidir diyordum. Ebû Süfyân: "Müzeyne kabilesinden bana
ne!" diyordu. O böyle söylemeye devam
ederken Resûlullah (sallahu aleyhi vesellem)'in içinde bulunduğu yeşil bölük
geçti. O bölükte Muhacirler ve Ensar vardı. Onların sadece gözleri görünüyordu
Ebû Süfyân: "Bunlar kimlerdir?" diye sordu. Ben: "İşte bu Ensar
ve Muhacirleriyle birlikte Resûlullah'dır (sallallahu aleyhi vesellem)"
dedim. Ebû Süfyân: "İşte bu kimselerin karşısında kimse duramaz! Allah'a
yemin olsun ki, bugün kardeşinin oğlunun hükümdarlığı çok büyük olmuş!"
dedi. Ben: "Yazıklar olsun ey Ebû Süfyân, bu peygamberliktir; hükümdarlık
değil!" dedim. Ebû Süfyân: "O halde ne güzeldir!" dedi. Ben:
"Git kavmine haber ver!" dedim. Ebû Süfyân Mekke'ye gitti ve avazı
çıktığı kadar şöyle bağırmaya başladı: "Ey Kureyş topluluğu! İşte
Muhammed, karşı koyamayacağınız bir güçle size geldi" dedi. Bunun üzerine
karısı Hind binti Utbe hemen kalktı ve Ebû Süryân'm bıyığından tutup: "Şu
dininden dönen alçak ve kara kimseyi öldürün!" dedi. Ebû Süfyân:
"Sakın ola ki bu kadının sözleri sizi aldatmasın! Kim Ebû Süfyân'm evine
girerse o güvendedir!" dedi. Mekke'liler: "Allah seni kahretsin! Senin
evinin bize ne faydası vardır!" dediler. Ebû Süfyân: "Kim kapısını
kapatıp evine kapanırsa, o da güvendedir" dedi. (İshâk)
Sahîh bir hadistir.
Buharı, Müslim ve diğerleri Ma'mer, İbn Uyeyne, Mâlik kanalıyla Zührî'den bu
hadisin muhlelif bölümlerini Oruç kıssası içinde tahrîc etmişlerdir. İbn İshâk
kanalıyla İmam Ahmed ise yine bir bölümünü vermiştir. Ebû Dâvud da içinde Ebû
Süryân'm geçtiği bir parçasını tahrîc etmiştir. Ne İmam Ahmed, ne de Kütüb-i
Sitte sahipleri tamamını sevketmemiştir. ez-Zühlî, Zühriyât'mda Ebû İdrîs
kanalıyla İbn İshâk'tan kıssanın tamamını vermiştir. Ancak İbn İshâk, bunu
Zührî'den işittiğini belirtmemiştir. Bizim burada verdiğimiz rivayet, oldukça
hasen'dir.
4363. İbn
Abbâs anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke'yi fethedince
İblis yüksek sesle hıçkırarak ağladı. Bunun üzerine zürriyeti onun etrafına
toplandı. Onlara şöyle dedi: "Bugünden sonra siz Muhammed'in ümmetini
tekrar şirke döndürmekten ümidinizi kesin! Fakat sizler onların arasında şiir
ve ölülere ağıt söyleme ilmini yayın." (Ebû Ya'lâ) [23]
4364. Câbir
anlatıyor: Bizler, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile birlikte
Mekke'ye girdik. Kabe'nin içerisinde üç yüz altmış tane put vardı. Allah'a
değil, onlara tapılıyordu. Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem) onların yüzü
koyun devrilmesini emretti. Sonra da şöyle buyurdu: "Hak geldi, bâtıl yok
oldu. Bâtıl yok olmaya mahkumdur. [24]
Sonra Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) Kabe'nin içine girdi ve iki rekat namaz kıldı.
Kabe'nin içinde Hz. İbrahim'in ve İsmail'in heykellerini gördü. Müşrikler
İbrahim'in eline fal oklarını koymuş, onlarla fal çekiyorlardı. Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem): "Allah onları kahretsin! İbrahim fal
oklarıyla uğraşmazdı" dedi. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
safran istedi ve onu bu heykellere sürdü. (İbn Ebî Şeybe) Bu hadisin isnadı
hasendir. [25]
4365. Hz.
Ali anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke'yi fethetmek
isteyince ashabından bazı kimselere Mekke'yi fethetmek istediğini söyledi.
Onlardan birisi de Hatıb b. Ebî Beltea idi. Fakat insanların arasında Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellerrı)
Huneyn'e gitmek istediği yayıldı. Ancak Hâtıb Mekke'lilere bir mektup gönderdi.
Mektupta Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem)'in Mekke'ye gelmek istediğini
yazdı. Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellern) gönderilen mektubu almak için
benimle Ebû Mersed'i yola çıkardı... (Ebû Ya'lâ} [26] Bu
hadiste kadının yanında bulunan mektuptan bahsedilir. Habîb b. Ebî Sabit der
ki: "Mektubu kadının ön tarafından çıkardım. [27]
4366.
Abdullah b. Ebî Mülekye veya Mekkeli biri anlatıyor: "Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) Mekke'nin fethi günü Bilâl'e Kabe'nin üzerinde
ezan okumasını emretti. O sırada el-Hâris b. Hişâm ile Safvân b. Ümeyye yan
yana oturuyorlardı. Bilâl'ı işaret ederek biri diğerine: "Şu köleye
bak" dedi. Diğeri de: "Eğer Allah onu çirkin görseydi elbette
değiştirirdi" dedi. (Müsedded)
Hâtıb hadisi Mümtehine
suresi tefsirinde geçmişti.
4367. Esma
binti Ebî Bekir anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Zû Tûva'da
durunca Ebû Kuhafe en küçük kızına: "Dağa çık" dedi. O zaman Ebû
Kuhafe âmâ idi. Kızın boynunda da gümüşten bir gerdanlık vardı, yanından bir
adam geçince onu kopardı. Hadisin sonunda Ebû Bekir'in şu sözü yer alır:
"Ey kız kardeşim, onu Allah için say! Allah'a yemin olsun ki emanet gerçekten azdır" dedi. (Ishâk) Derim ki: Ahmed bu hadisi uzunca bir
metinle tahric etmiştir. Ancak Ebû Bekir'e ait sondaki ifade yoktur. [28]
4368.
Büreyde anlatıyor: Huneyn günü Resûlullah (sallallahualeyhivesellem)'in yanından
bütün insanlar dağıldı, bir adamdan başka yanında kimse kalmadı. Ona Zeyd
deniliyordu. Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) kır katırının gemini
tutmuştu. Allah'ın Resulü (sallallahualeyhi vesellem): "Bırak ey Zeyd, git
muhacirleri çağır; çünkü onların boynunda Allah'a verdikleri biat sözü
vardır" buyurdu. Bunun üzerine Zeyd insanları Resûlullah'm (sallallahu
aleyhi vesellem) yanma çağırdı. Bin kişi tekrar Resûlullah (sallallahu
aleyhivesellem)'in yanma geldi. Hepsi kılıçlarının kınlarını kırarak attılar ve
Resûlullah (sallallahu aleyhi veseliem)'in tekrar emrine girdiler. Böylece
Allah onlara fethi nasip etti. (Ibn Ebî Şeybe) [29]
4369. İbn
Abbâs anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Ci'râne günü Taiften
dönünce ganimetleri taksim etti, sonra da kendisine düşen payla Şevval'in son
iki gecesinde umre yaptı. (İbn Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ) [30]
4370. Sikâye
sahibi Abdurrahman anlatıyor: Huneyn günü Resûlullah'la (sallallahu aleyhi
vesellem) birlikte olan bir adam bana anlattı: Bizler Allah'ın Resulü
(sallaEahu aleyhi vesellem)'in ashâbıyla birlikte düşmanla karşılaşınca bir
koyun sağacak kadar süre bile bize karşı koyamadılar. Onları arkalarından
kovalayarak dağıttık. Beyaz veya kır katırın sahibinin yanma vardığımızda beyaz
yüzlü kimseler gördük. Bize: "Yüzleriniz kararsın, geri dönün"
dediler. İşte onların bu sözünden bizler yenildik, öyle ki omuzlarımıza
bindiler, onları taşıdık." (Müsedded) [31]
4371. Yezîd
b. Amir es-Süvâî, müşriklerle birlikte Huneyn savaşında bulunmuştu. Daha sonra
müslüman oldu. Biz ona Allah'ın Huneyn günü müşriklerin kalbine attığı korkunun
nasıl olduğunu sorardık. Şöyle derdi: "Bizler küçük taşları alıyor, içinde
su bulunan bir tasa attığımızda taşın vızıltısı geliyordu. İşte biz aynı o ses
gibi kalplerimizde o korkuyu hissediyorduk." (Abd b. Humeyd} [32]
4372. Bir
diğer rivayette yine Yezîd b. Âmir müslümanların galibiyeti ve müşriklerin
mağlubiyetini anlatırken şöyle dedi: "Resûlullah (sailallahu aleyhi vellem)
yerden bir avuç toprak aldı sonra onları müşriklerin üzerine saçtı ve:
"Yüzleriniz kötü olsun dönün" buyurdu. Müşriklerden her biri
diğeriyle karşılaşınca hep gözlerindeki ağrıdan bahsediyorlardı. (Abd b.
Humeyd) [33]
4373. Enes
anlatıyor: Müslümanlar, Huneyn günü yenilip Resûlullah'm (salhIMhu aleyhi
vesellem) etrafından dağılınca yanında sadece Abbâs b. Abdulmuttalib ve Ebû
Süfyân b. el-Hâris kaldı. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseHem), Abbâs'a:
"Ey Bakara suresi sahipleri! Ey Ensar topluluğu!" diye bağırmasını
emretti. Sonra Abbâs'ın bu nidasına Hazrec'den Benû Hâris'ler icabet etti.
Onlar Abbâs'ın bu nidasını işitince tekrar Resûlullah'm (sallallahu aleyhi
vesellem) etrafında toplandılar. Allah'a yemin olsun ki onları yavrusuna
inleyen deveye benzettim. Müslümanlar müşriklerle karşılaşınca savaş kızıştı.
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "İşte şimdi tandır kızıştı"
buyurdu. Sonra yerden beyaz çakıl taşlarından bir avuç aldı ve onları
müşriklerin üstüne atarak şöyle dedi: "Kabe'nin rabbine yemin olsun ki
mağlup olacaklar." O gün insanlar arasında Resûlullah'm (sallallahu
aleyhi veseilem) önünde en şiddetli
çarpışanlardan birisi de Ali b. Ebî Tâlib'di. (Ebû Ya'lâ) [34]
4374. Ali b.
Zeyd anlatıyor: Urve b. Mes'ûd kavminin arasından çıkıp Taif in surlarının
üzerine çıktı ve: "Şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Muhammed
de onun kulu ve Resulüdür" dedi. Fakat ne var ki kavminden bir adam ona
bir ok atıp onu öldürdü. Bunun üzerine Resûlullah: "Benim ümmetimden de
Yasin sahibi gibisini çıkaran Allah 'a hamdolsun " dedi. (Ebü Ya'lâ} Bu
hadis mürseldir. [35]
4375. Ömer
anlatıyor: Bizler Resûlullah'la (sallalkhu aleyhi vesellem) birlikte Tebuk
savaşma çıkıp Ayn-ı Rûm'a vardığımızda şiddetli bir açlığa maruz kaldık. Ben:
"Yâ Resûlallah! Yarın düşmanla karşılaşacağız. Onlar tok, biz ise
açız" dedim. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi veseUem) insanlara hutbe
okudu ve hutbesinde şöyle dedi: "Kimin yanında fazla yemeği varsa bize
getirsin." Sonra elbisesini serdi. Yirmi küsur sâ' (miktarı yiyecek)
geldi. Resûlullah oturup bereketlenmesi için dua etti. Sonra da insanları
çağırdı ve: "Buyurun!" dedi. Orada bulunan herkes ondan kendisine
yetecek miktarda yemek aldı. Öyle ki her biri gömleğinin kolunu bağlayıp içine
yemek dolduruyordu; buna rağmen yemek arttı. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi
vesellem) şöyle buyurdu: "Allah'a şahitlik ederim ki ondan başka ilah
yoktur ve ben Allah'ın Resulüyüm. Bu sözü gerçek olarak söyleyen kimse
cehenneme girmez." (İshâk) [36]
4376. Ebû
Katade şöyle dedi: Bizler Resûlullah'la (saliaUahu aleyhi vesellem) birlikte
Tebuk savaşma çıktığımızda Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle
buyurdu: "Bu topraklar güzel yerlerdir. Rabbim beni buraya getirdi ki
demirin pasının körükle yok edildiği gibi burada yaşayanların pisliklerini yok
etsin. Sizden kim savaşa katılmayanlardan biriyle karşılaşırsa onunla
konuşmasın ve onunla oturmasın. " (İbn Ebî Şeybe).[37]
4377. Muğîre
b. Şu'be anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile bir yolculukta
idik. Geceleyin onunla birlikte yürürken devesi başka bir tarafa yöneldi. Ben de
onu izledim. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi veseüem) beni görünce:
"İnsanlar nerede?" diye sordu. Ben: "Sen insanları falan yerde
bıraktın" dedim. Sonra Hz. Peygamber (sallallahualeyhiveseHem) devesini
çöktürdü ve devesinden indi. Benden gizleninceye kadar yürüdü. Bir kişinin
kaza-i hacetini yapıncaya kadar bir süre geçtikten sonra Resûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem) geldi ve mestlerinin üzerine mesh yaptı. Sonra bana: "Bir
ihtiyacın var mı?" diye sordu. Ben: "Hayır bir ihtiyacım yoktur"
dedim. Sonra Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte insanlara
yetiştik. (Ibn Ebî Şeybe) İsnadı sahihtir.
4378. Bekr
b. Abdullah anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
"Kim bu mektubu Kayser'e gönderirse ona cennet vardır. " Bir adam:
"Öldürülmese de mi?" diye sordu. Resûlullah: "Evet öldürülmese
de" diye cevap verdi. Bunun üzerine adam, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi
vesellem) yanma geldi ve Kayser'e mektubu götürdü. Kayser mektubu okuduktan
sonra şöyle dedi: "Ben peygamberinizin yanına gitmem. Ancak benim de
onunla birlikte olduğumu haber ver; çünkü ben hükümranlığımı bırakmak
istemiyorum." Sonra onunla Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem)
hediye dinarlar gönderdi. Adam, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma
dönünce olanları haber verdi. Allah'ın
Resulü (sallallahu aleyhi
vesellem): "Yalan
söyledi!" dedi ve Kayser'in gönderdiği dinarları paylaştırdı. (el-Hâris) [38]
4379. Kays
b. en-Nu'mân anlatıyor: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) bazı atlıları
yola çıktılar. Fakat Dûmetü'l-Cendel Ükeydir'i bunu haber alınca hemen Allah'ın
Resûlü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) yanına geldi ve: "Yâ Resûlallah!
Atlılarının yola çıktığını haber aldım. Ben malımın ve toprağımın zarara
uğramasından korkuyorum. Bana bîr mektup yaz da bana ait olan şeylere
dokunmasınlar; çünkü ben üzerimdeki hakkı ikrar ediyorum" dedi. Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) de ona bir mektup yazıp verdi. (Ebû Ya'lâ)
4380. Saîd
b. Cübeyr anlatıyor: Habeşistan kralı Necâşî, Resûlullah'a (sallallahu aleyhi
vesellem) kendi adamlarından elçiler gönderdi. Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) gelen elçilere Kur'an
okuyunca onu kabul
edip müslüman oldular. Onlar hakkında: "İnsanlar içerisinde
inananlara en sert düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun. İnananlara
sevgice en yakınları da Bİz Hıristiyamz diyenleri bulursun. Çünkü onların
içerisinde keşişler ve rahipler vardır. Ayrıca onlar büyüklük taslamazlar. [39] âyeti
nazil oldu. Sonra da Necâşî'nin yanma döndüler. Necâşî de müslüman oldu.
Necâşî'nin ölüm haberi Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) ulaşınca onun
üzerine gıyaben cenaze namazı kıldı. (el-Hârİs) [40]
4381. İkrime
anlatıyor: Abbâs: "Elbette ben, Resûhıllah'm (sallallahu aleyhi vesellem)
aramızda ne kadar kalacağını öğreneceğim" dedi ve Resûl-i Ekrem'e
(saüallahu aleyhi vesellem): "Yâ Resûlallah! Keşke üzerinde oturacağın bir
şey yapsan; üzerinden tozları defetse, seni düşmanlarından korusa!" diye
bir teklifte bulundu. ResÛlullah (sallallahualeyhivesellem): "Allah'a
yemin olsun ki onları öylece bırakacağım; benim ridamı çeksinler, boynuma
bassınlar, tozlan beni kaplasın. Allah Teâlâ beni onlardan rahata kavuşturana
kadar bu böyle devam edecek" buyurdu. Abbâs: "Anladım ki Resûluîlah'm
(saDallahu aleyhi vesellem) aramızda kalışı pek azdır" dedi.
Allah'ın Resulü
(sallallahualeyhivesellem) vefat edince Ömer şöyle dedi: "Allah'a yemin
olsun ki Resûluîlah'm (sallallahu aleyhi vesellem) hayatta olup da Muhammed
Öldü diyen münafıkların ellerini, ayaklarını ve dillerini kesmesini ne kadar
isterdim" dedi. Abbâs: "Ey insanlar! Sizden birinizin Resûlullah'tan
aldığı bir ahit ve akit var mıdır?" dedi. Onlar: "Hayır"
dediler. Abbâs da şöyle dedi: "Resûluilah (sallallahu aleyhi vesellem)
ipleri koparıp bağlaymcaya, savaşıp barış yapıncaya, kadınlarla evlenip
boşayıncaya kadar ölmedi. Sizi açık bir yol üzere baraktı. Eğer Ömer'in dediği
gibi olsaydı, onu tekrar diriltmek Allah'a zor gelmezdi ve onu bize çıkarırdı.
Ancak bizimle onun arasına girmeyin. Çünkü insanların değişip öldüğü gibi o da
değişip vefat etti. Onu götürelim." (İshâk)
4382. Ebû
Hureyre ve İbn Abbâs bildiriyorlar: ResÛlullah (saMlahu aleyhi" vesellem)
vefatından önce bize bir hutbe irad etti. Bu hutbe Resûlullah'm (sallallahu
aleyhi vesellem) Medine'de okuduğu son hutbe idi... Hutbesinde şunları söyledi:
"Ey insanlar! Yasım ilerledi, kemiklerim zayıfladı, bedenîm ağırlaştı,
nefsim yoruldu, ecelim yaklaştı, Rabbime olan özlemim arttı. Şunu iyi bilin ki
bu anlar, aranızdaki son anlarımdır. Hayatta olduğum sürece beni göreceksiniz.
Ben öldükten sonra da Allah Teâlâ her müslümanın üzerinde benim vekilimdir.
Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. " Bunları söyledi ve
indi. (el-Hâris) [41]
4383. Âişe şöyle
dedi: "ResûluUah (sallallahu
aleyhi vesellem) zatülcenp hastalığından vefat etti."
(Ebü Ya'lâ) Bu hadis, İbn Lehîa'nm münkerâtmdandır. [42]
4384. Fadl
b. Abbâs anlatıyor: ResûluUah'm (sallaUahu aleyhi vesellem) hastalığı zamanında
yanma girdim. Yanında kırmızı veya sarı bir sargı bezi vardı. Bana: "Ey
amca oğlu, şunu al ve başımı bağla" dedi. Ben de Resûhıllah'ın (sallallahu
aleyhi -vesellem) başını bana verdiği bezle sardım. Sonra bana yaslandı,
Mescid'e girdik. Şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Ben de sizin gibi bir
beşerim. Umarım ki aranızdan göçmem yakındır. Ben kimin namusuna veya cildine
veya saçına zarar vermişsem veya malından haksız, olarak bir şey almışsam, işte
Muhammed'in ırzı, saçı, cildi ve malı buradadır. Kalksın ve hakkım benden
alsın. Kesinlikle Ben Muhammed'in bana kin ve düşmanlık beslemesinden korkanm
demesin. Şunu iyi biliniz ki düşmanlık ve kin, ne benim tabiatımda vardır; ne
de huyumda vardır.." Sonra evine döndü. Ertesi gün ben, tekrar
Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma gittim. Bana: "Ey amca
oğlu, dünkü yaptıklarının bana yeterli geldiğini zannetmiyorum. Yine bu bezi al
ve başımı bağla" dedi. Fadl: "Ben tekrar o bezi aldım ve Resûlullah'm
(sallallahu aleyhi vesellem) başım bağladım. Sonra da tekrar bana yaslanarak
Mescid'e girdi ve dün söylediği sözlerin aynısını tekrarladı. Ardından şöyle
dedi: "Bana en sevimli olanınız, benden hakkım alamnızdir." Bunun
üzerine bir adam kalktı ve: "Yâ Resûlallah! Hatırlıyor musun; sana bir
ihtiyaç sahibi gelmişti de senden ihtiyacını gidermeni istemişti. Sen: Kim bize
borç bir şey verir? dedin. İşte o zaman ben sana üç dirhem borç vermiştim"
dedi. ResûluUah: "Kalk ey Fadl, ona borcumu ver" dedi. Adamın
alacağını verdim. Sonra ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellemj: "Kim bir
şeye mağlup olmuşsa bizden istesin, ona dua edelim" dedi. Bir adam kalktı
ve: "Yâ Resûlallah! Ben korkak bir insanım ve çok uyurum" dedi.
ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem) onun bu huylarının geçmesi için dua
etti. Fadl der ki: "Ben o adamı daha sonra gördüm; aramızda en cesur ve
uykusu en az olan kimse idi. Sonra ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem)
Aişe'nin evine döndü ve erkeklere söylediği şeylerin aynısını kadınlara da
söyledi." (Ebü Ya'lâ) [43]
4385. Sehl
b. Sa'd'ın bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
"Benden sonra insanlar, benim
taziyem için birbirlerine başsağlığı dileyecekler. " (İbn Ebî Şeybe) İsnadı hasenâir.
4386. İbn
Abbâs şöyle dedi: "Nasr suresi nazil olduğu zaman Resûlullah'a (sallallu
aleyhi vesellem) kendi ölüm haberi verilmiş oldu. İşte bundan sonra âhiret
işine daha çok çalıştı." (Abdullah b. Ahmed, Ziyâdâtü'z-Zühd'de) [44]
4387. Câbir
anlatıyor: "Ebû Bekir, Resûlullah'm (saîkîMıu aleyhi vesellem) vefat
ettiğini öğrenince gelip içeri girdi ve onu alnından öptü." (Ebû Dâvud
et-Tayâlisî)
4388. Saîd
b. el-Müseyyib şöyle dedi: "Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem)
defin işini insanlardan dört kişi üstlendi: Ali, Abbâs, Fadl ve Salih. Ona bir
kabir kazıldı, üzerine de bir taş kondu." (Müsedded) [45]
4389. Hz.
Ali'nin yanma Kureyş'ten bir grup girdi. Hz. Ali onlara: "Size Ebu'l-Kâsım
(sallallahu aleyhi vesellem)'den bahsedeyim mi?" dedi. Gelenler:
"Olur" dediler. Hz. Ali şöyle anlattı: Resûlullah'm (sallallahu
aleyhi vesellem) vefatından üç gün önce Allah, ona Cebrail'i indirdi ve:
"Ey Ahmed! Allah Teâlâ beni sana ikram ve lütuf olarak gönderdi. Özellikle
senden daha iyi bildiğim bir şeyi sana soruyorum: Kendim nasıl hissediyorsun?"
dedi. Resûlullah: "Ey Cebrâîl! Ben kendimi sıkıntılı hissediyorum"
dedi. Sonra Cebrâîl ikinci gün tekrar Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem)
yanma geldi, aynı sözleri tekrarladı. Üçüncü gün de Cebrâîl, Resûlullah'm
(sallallahu aleyhi vesellem) yanına geldi, aynı şeyleri sordu, Allah'ın Resulü
(sallallahu aleyhi vesellem) de aynı cevabı verdi. Ancak şunu ekledi: "Ey
Cebrâîl! Kendimi kederli görüyorum" buyurdu. Bunun üzerine Cebrail'le
birlikte kendisine İsmâîl adlı bir melek gökten geldi. Beraberinde yetmiş bin melek
vardı. Cebrâîl: "Ey Muhammed, şu ölüm meleği, yanma girmek için izin istiyor. Bunlar senden önce hiç
kimseden izin istemediler ve senden sonra da kimseden izin istemeyecekler"
dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Onlara izin ver"
dedi. Cebrâîl gelen meleklere izin verdi. Ölüm meleği ona: "Ey Ahmed!
Allah Teâlâ beni sana gönderdi ve sana itaat etmemi emretti. Eğer ruhunu almamı
emredersen, alırım. Eğer istemezsen, öylece bırakırım" dedi. Cebrâîl:
"Ey Ahmed! Allah seninle karşılaşmayı Özledi" dedi. Resûlullah:
"Ey ölüm meleği, sana emredileni yap!" dedi. Ölüm meleği: "Ey
Ahmed! Sana selâm olsun! Bu yeryüzüne son inişimdir. Benim dünyaya inmemdeki
hacetim sen idin" dedi. Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ruhu
kabz edilince taziyeler geldi. İşte bu esnada şahsını görmedikleri fakat
varlığını hissettikleri birisi geldi ve şöyle dedi: "Ey Resûlullah'ın
ehl-i beyti! Allah'ın selâmı ve rahmeti üzerinize olsun. Her musibetten sonra
Allah Teâlâ muhakkak kuluna taziyede bulunur ve her helâktan sonra onun yerine
başkasını getirir. Her kaçan fırsata yetişme imkanı verir. Allah'a güvenin ve
umudunuzu ona bağlayın. Çünkü mahrum bırakılan kişi, sevaptan mahrum
bırakılandır. Kendisine musibet ulaşan kişi, kendisine sevap verilmeyendir.
Allah'ın selâmı üzerinize olsun" dedi. Hz. Ali: "Bunun kim olduğunu
biliyor musunuz?" diye sordu. Kendisi cevaplayarak: "Bu
Hızır'dır" dedi. (İbn Ebî Ömer) [46]
4390. Ali b.
el-Hüseyİn der ki: "Size Resûlullah'tan (saMahu aleyhi veseEem) bahsedeyim
mi?" dedi Oradakiler: "Olur"
dediler ve anlatmaya başladı:
Resûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem) hastalanınca yanına Cebrâîl geldi diyerek aynı hadisi
zikretti. Ancak kendisine İsmâîl denilen ve Cebrail'le birlikte inen meleğin
yanında yüz bin melek vardı ve her meleğin yanında da yüz bin melek vardı.
Hadisin sonunda Ali: "Gelenin kim olduğunu biliyor musunuz?"
diye sordu. İşte o
Hızır'dı (aleyhisselam)" dedi.
(eş-Şâfi, Sünen'inde) [47]
4391. İkrİme
anlatıyor: Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) vefatı esnasında onun
yanında bir ses işittim. Abbâs hemen yanma gitti. Abbâs'm ayağı Resûlullah'ın
(sallallahu aleyhi vesellem) hanımlarından birinin sırtına değmişti. Abbâs:
"Ey anne, ey anne, ey anne! Beni kınama, bana kızma! Resûlullah'a yetişmek
için acele ettim" dedi. Abbâs, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi veseüem)
yanma girdiğinde o: "Refık-i A 'la 'ya, Refik-i A 'lâ 'ya (en yüce
dosta)" diyordu. Abbâs: "Ben anladım ki Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) muhayyer bırakılmıştır. Allah'ın Resûlü'nün (sallallahu aleyhi
vesellem) ölümü seçmesi üzerine Ali b. Ebî Tâlib ve Fadl b. Abbâs, Resûlullah'ı
(sallallahu aleyhi vesellem) yıkadılar. Abbâs ise perdenin gerisinden onlara su
veriyordu." Abbâs dedi ki: "Benim onu yıkamama mâni olan hadise,
çocukluğumuzda Mescid'e (Kabe'ye) taş taşırken başımıza gelen hadisedir."
(Ishâk) İsnadında kopukluk vardır. [48]
4392. İbn
Mes'ûd anlatıyor: Resûlullah (saDallahu aleyhi veseilem) vefat etmeden bir ay
önce bize kendisinin öleceğini haber verdi. Canımız ona feda olsun,
Resûhıllah'm (sallalhhu aleyhi veseilem) ayrılış vakti yaklaşınca bizi annemiz
Âişe'nin evinde topladı.
Baktık ki gözleri yaşarmış.
Şehadet kelimesini getirdi ve şöyle
dedi: "Sizlere merhaba... Allah size hayat versin, Allah size merhamet
etsin, Allah sizi barındırsın, Allah sizi korusun, Allah size yardım etsin,
Allah size faydalı şeyler versin, Allah size hidayet etsin, Allah sizi muvaffak
kılsın, Allah sizi kurtarsın, Allah sizi kabul etsin, Allah sizi rmklandırsın,
Allah sizi yüceltsin. Size Allah 'tan sakınmayı tavsiye ediyorum ve sizi
Allah'a emanet ediyorum. Benden sonra O'nu sizin üzerinizde vekil bırakıyorum.
Ben şahitlik ederim ki size açık bir korkutucu olarak geldim. Allah 'in kulları
ve beldeleri üzerinde Allah 'a üstünlük taslamayın. Çünkü Allah Teâlâ bana ve
size şöyle buyurdu: "Şu âhiret hayatını yeryüzünde büyüklenmeyen ve
bozgunculuk yapmayanlara has kıldık. Güzel sonuç takva sahiplerinindir. [49] Yine
Allah Teâlâ şöyle buyurdu: "Kibirlilere varacakları yer olarak cehennem
yetmez mi? [50] Biz: "Yâ Resulallah!
Ecel ne zamandır?" diye sorduk. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem):
"Ecel yakındır. Döneceğimiz yer Allah'tır, Sidre-i Müntehâ'dır.
Varacağımız yer, cennettir, dopdolu kâsedir, yüce dosta ulaşmaktır, daha güzel
hayata kavuşmaktır" buyurdu. Biz: "Sizi kim yıkasın?" diye
sorduk. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem): "Ehl~İ beytimden
erkekler, en yakınım, sonra en yakınım" dedi. Biz: "Seni ne ile
kefenleyelim?" dedik. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem): "Beni
şu elbisemle kefenleyin veya Mısır beyazına veya Yemen kumaşına sarın"
buyurdu. Biz: "Cenaze namazını kim kıldırsın?" dedik. Resûlullah
(sallallahu aleyhi veseilem) ağladı, bizi de ağlattı. Sonra: "Durun, Allah
sizi affetsin. Allah ölünüze hayrının karşılığını versin. Beni yıkadıktan ve
kefenledikten sonra bu evimdeki yatağımın üzerine, kabrimin kenarına koyun.
Sonra yanımdan bir saat çıkınız. Üzerime ilk namaz kılacak olanlar, dostum ve
habibim Cebrail'dir. Sonra Mîkâîl, sonra İsrafil, sonra ölüm meleği ve bütün
melekler ordusudur. Sonra grup grup içeri girip siz de üzerime namaz kılın ve
bana salâtü selâm getirin. Tezkiye etmekle, bağırıp çağırmakla bana eziyet
etmeyin. İlk önce ehl-i beytimin erkekleri namaz kılsın, sonra ehl-i beytimin
kadınları namaz kılsın, daha sonra da siz müminler üzerime namaz kılın.
Ashabımdan burada olmayanlara benden selâm söyleyin. Sizinle birlikte dinime
giren kardeşlerime de benim selâmımı söyleyin. Çünkü ben şahidim ki, bu günden
kıyamete kadar bana ve dinime tâbi olacaklara selâm verdim" dedi. Biz:
"Seni kim kabrine koysun?" dedik. Resûlullah (sallallahu aleyhi
veseilem): "Ehl-i beytim. Onlar, sizi gören, ancak sizin kendilerini
görmediğiniz bir çok melekle beni kabrime koyarlar" buyurdu. (Ahmed b.
Menî) [51]
4393.
Abdullah (b. Mes'ûd) şöyle dedi: "Sevgilimiz ve Peygamberimiz, anamız
babamız ve kendimiz ona feda olsun vefat etmeden bir yıl önce bize vefat
haberini verdi. Ayrılma vakti yaklaşınca bizi annemiz Âişe'nin evine topladı...
-aynı hadis.- Ancak hadisin sonunda Resûlullah (salblkhualeyhivesellem) şöyle
der: ''Benden sonra dininize giren kimseye şahit olun ki onu da selâmlarım.
Bugünden kıyamete kadar bana ve dinime tâbi olacaklara selâm olsun."
(Bezzâr) [52]
4394.
el-Kâsım b. Muhammed anlatıyor: İnsanlar Resûlullah'm (salbllahu aleyhi
vesellem) defin işinde ihtilaf ettiler. Ebû Bekir: "Resûlullah'm
(sallallahu aleyhi veeüem) şöyle dediğini işittim: Peygaınberler canlarım teslim
ettikleri yere def-nediürler dedi." Bunun üzerine Allah'ın Resûlü'nün
(sallallahu aleyhi vesellem) vefat ettiği yeri kabir olarak kazdılar ve oraya
defnettiler. (İshâk) [53]
4395. Hz.
Ömer dedi ki: Resûlullah (saüallahu aleyhi vesellem), minberin yanma kondu.
İnsanlar bölük bölük gelip üzerine namaz kıldılar. (İshâk) [54]
4396. Âmir
anlatıyor: Muğîre b. Şu'be şöyle dedi: "Ben, Resûlullah'la (salbllahu
aleyhi vesellem) son görüşen kimseyim. Bu şöyle oldu: Biz onun kabrini kazmış
ve lahdini yapmıştık. Onu defnedince insanlar kabirden çıktılar. Ancak kabrin
içine bir balta atılmıştı. Ben: "Baltayı (kazmayı) alın, baltayı
alın!" dedim ve kendim inip baltayı aldım. Bu arada elimle Resûlulîah'a (sallallahu aleyhi vesellem) dokundum." (İbn Ebî
Şeyte} [55]
4397. Şa'bî,
Muğîre b. Şu'be'den naklediyor: Resûhıllah (sallallahualeyhivesellem) ile son
görüşen benim. Şöyle ki; Hz. Ali kabirden çıkıp Resûlullah (sallaîlahu aleyhi
vesellem) defnedilince ben yüzüğümü kabre attım. Sonra da: "Ey
Ebu'l-Hasan, yüzüğüm kabre düştü" dedim. Hz. Ali: "İn ve yüzüğünü
al!" dedi. İnip yüzüğümü aldım, elimi de Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi
vesellem) kefenine değdirin Öyle çıktım. (Ahmed b. Meni' ve Ebû Ya'lâ) [56]
4398. Ebû
Zer, Resûlullah'ı (salkDahu aleyhi vesellem) hatırladı, onu Övdü, ona salâtü
selam getirdi. Sonra Ebû Bekir'i zikretti, onu da övdü, sonra Ömer'i zikretti,
onu da övdü, sonra şöyle dedi: "(Hicrî) Otuzdan sonra yüzünü dilediğin
yere çevir. Çünkü yüzünü çevirdiğin yönde acizlikten veya fücurdan başka bir
şey göremezsin." (Ishâk) Derim ki: Bu hadiste kopukluk var. Ayrıca Leys
zayıftır. Bu konuyla ilgili olarak Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Muhammed b. Ishâk
kanalıyla Kuşluk namazı bahsinde geçen Huzeyfe hadisini zikretmiştir.[57]
4399.
Abdullah b. Mes'ûd'un bildirdiğine göre Resûîullah (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle dedi: "Otuz beş yıldan sonra İslam'ın çarkı dönecektir. Eğer savaş
olmadan aralarında anlaşırlarsa yetmiş yıl dünyanın nimetlerinden
faydalanırlar." (Ishâk)
Ben derim ki: Bu
hadisi Ahmed ve Ebû Dâvud, el-Berâ b. Naciye an İbn Mes'ûd tarikiyle şu
ifadelerle rivayet etmişlerdir: "Eğer helak olurlarsa, helak olacakların
yolunu açmış olurlar. Eğer dinleri ayakta kalırsa, yetmiş yıl ayakta
kalırlar." Bu hadiste "Eğer savaş olmadan aralarında
anlaşırlarsa" ifadesi yoktur. İsnadı hasendit. [58]
4400. Muâz
b. Cebel'in bildirdiğine göre Resûîullah (sallallahu aleyhi veseflem) şöyle
buyurdu: "İmanın çarkı daire gibidir. Kitap ile birlikte döndükçe
döner..." (Ishâk)
4401.
Huzeyfe'nin bildirdiğine göre Resûîullah (sallallahu aleyhi -vesellem) şöyle
buyurdu: "Sizler şu an nübüvvet ve rahmet içerisindesiniz, Bundan sonra
halifelik ve rahmet olacaktır. Şöyle şöyle hadiseler olacaktır. Onlardan sonra
da ısırıcı krallar gelecektir. İçki içecekler, ipek giyecekler. Bununla birlikte
kıyamete kadar onlara yardım edilir." {İbn Ebî Şeybe) [59]
4402. Ebû
Zer anlatıyor: Bir gece Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) birlikte
dışarı çıktım. Filancanın bahçesine doğru yürüdük, O'na abdest suyu getirdim ve
yanma koydum. Resûîullah (sallaDahu aleyhi vesellem) gözlerini bana dikip beni
süzmeye başladı. Sonra da: "Benden sonra senin vay haline!" deyince
ben ağladım ve: "Yâ Resûlallah! Senden sonra bizim başımıza bir şeyler mi
gelecek?" dedim. Resûîullah (sallallahu aleyhi veseüem): "Evet, dağ
başlarında yüksek binalar gördüğünde ovadaki Araplara katıl. Çünkü boyları bir
veya iki ok veya mızrak miktarı olan kavimler gelecektir" dedi. (İbn Ebî
Şeybe)
4403.
Abdullah b. Selâm: "Yâ Resûlallah! Biz senin, rabbinin yanında yanakların
kızarmış, rabbinden haya ettiğin halde durduğunu görüyoruz. Ümmetinin senden
sonra ortaya çıkardığı şeylerden dolayı böyle olduğunu sanıyoruz" dedi.
(İshâk) İsnadı hasendir.
İman bölümünde bazı
hadisler geçmişti.
4404. İbn
Yesîr b. Amr der ki: Babamın şöyle dediğini işittim: Ebû Mes'ûd el-Ensârî,
Osman şehit edilince Medine'ye doğru yola çıktı. Ben de hasta olduğum halde
onun peşinden gittim ve "Salihin" denilen yerde ona ulaştım. Bir
bahçenin içerisindeydi. Etrafında bir grup oturmuştu. Daha yeni abdest almış
sakalından sular akıyordu. Onunla karşılaşınca Allah'a hamd edip onu övdü.
Sonra da ona: "Senin iki arkadaşın vardı, sıkıntılı ve korkulu anlarında
yanlarına giderdik" dedi. Onlar: "Huzeyfe ve Ebû Musa" idi.
Allah için ve dininiz İslam için söyle; eğer bu fitneler hakkında
Resûlullah'tan bir şey işitmişsen bize anlat. Eğer işitmemişsen, o zaman kendi
görüşünü bildir" dedi. O Allah'a hamdü senadan sonra şöyle dedi:
"Sizler ümmet-i Muhamnıed'in çoğunluğuna tâbi olunuz. Çünkü Allah Teâlâ
ümmet-i Muhammedi delalet üzerinde toplayıp bir araya getirmez." (Ishâk)
4405.
Büceyle kabilesinden olan Cündüb b. Süfyân'ın bildirdiğine göre Resûlullah
(sallaHahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Benden sonra karanlık gece
parçaları gibi fitneler olacaktır. Öküzlerin boğuştuğu gibi adamlar birbiriyle
boğuşacaktır. O zaman kişi müslüman olarak sabahlayıp kafir olarak akşamlar;
mü'min olarak akşamlayıp kafir olarak sabahlar" dedi. Bir adam: "Yâ
Resûlallah! Öyle bir zamana yetişirsek biz ne yapalım?" dedi. Allah'ın
Resulü (sallallahu alevhi vesellem): "Evlerinize kapanın ve kendinizi
gizleyin" dedi. Müslümanlardan biri: "Yâ Resûlallah! Eğer birimiz
evinde iken evine girilirse" diye sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) şöyle buyurdu: "O sana dokunsun. Sen Allah'ın öldürülen kulu ol;
Allah'ın öldüren kulu olma. Çünkü kişi müslüman bir grupta olur; ancak buna
rağmen kardeşinin malını haksız bir şekilde yer ve kanını akıtır. Böylelikle
rabbine isyan eder, yaratanına küfreder. O zaman da o kişiye cehennem vacip
olur." (İbn Ebî Şeybe) İsnadı hasenâir. [60]
4406.
Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle
buyurdu: "Gece ve gündüzlerin sonu gelmez; tâ ki birisi kalkıp Kim dinini
bana bir avuç dirheme satar? deyinceye kadar." (Ebû Ya'lâ) [61]
4407. İbn
Ümmü Mektûm anlattı: Güneş yükseldikten sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) dışarı çıktı. İnsanlar Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem)
odalarının yanındaydı. Onlara şöyle dedi: "Ey insanlar! Cehennem ateşi
kızdırıldı, karanlık geceler gibi fitneler geldi. Eğer benim bildiklerimi
bilseydiniz; çok ağlar, az gülerdiniz." (İbn Ebî Şeybe) [62]
4408. Muâz
b. Cebel'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallahu şöyle buyurdu: "Bağış
olduğu sürece alınız. Ama bağış borca karşılık rüşvet olarak hesaplanınca onu
almayınız- Ama siz bunu bırakamazsınız. Çünkü korku ve fakirlik sîzi almamaktan
alıkoyar. Şunu iyi biliniz ki imanın çarkı daire şeklindedir. Sizler kitabın
döndüğü yere dönünüz. Şunu İyi biliniz ki saltanat ile Allah'ın kitabı
birbirinden ayrılacaktır. Dikkat edin, sizler kitaptan ayrılmayınız. Şunu iyi
biliniz ki başınıza öyle valiler/komutanlar gelecek ki onlara itaat ettiğinizde
sizi saptırırlar, onlara isyan ederseniz sizi öldürürler" dedi.
Oradakiler: "Yâ Resûlallah! Öyle bir durumda ne yapalım?" dediler.
Resûlullah (sallallalıu aleyhi vesellem): "isa'nın ashabının yaptığı gibi
yapın! Onlar, darağaçlarına asılıp çarmıha gerildiler, testerelerle kesildiler.
Şunu İyi biliniz ki Allah'a itaat üzerine ölüm, Allah'a isyan İçindeki bir
hayattan daha hayırlıdır." (İshâk ve Ahmed b. Meni) [63]
4409. Ebû
Hureyre der ki: Resûlullah'ın (sallalîahu aleyhi veselkm) şöyle buyurduğunu
işittim: "Benden sonra öyle önderler gelecek ki onlara itaat ederseniz
sizi dinden çıkarırlar onlara isyan ederseniz sizi öldürürler, işte onlar
küfrün önderleri ve sapıklığın başlarıdır." (Ibn Ebî Şeybe)
4410.
Abdullah b. Mes'ûd'un bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyurdu: "Her şeyi bozan bir âfet vardır. Bu dini bozan âfet de kötü
valilerdir." (el-Hâris)
4411. Ezher
b. Abdullah der ki: Ubâde b. es-Sâmit Şam'dan hac için yola çıktı. Hz. Osman'ın
yanma geldi ve: "Sana Resûlullah'tan (sıîlallahu aleyhi vesellem)
işittiğim bir şeyi haber vereyim mi?" dedi. Osman: "Olur" dedi.
Ubâde şu karşılığı verdi: "Resûlullah'tan (sallallahualeyhiveseUem) şöyle
işittim: "Başınıza öyle emirler (valiler) gelecek ki bildiğiniz şeyleri
size emredecekler; ancak kınadığınız şeyleri yapacaklar. İşte onlara itaat
etmeniz gerekmez." (Ibn Ebî Şeybe) [64]
4412.
Muaviye b. Ebî Süfyan der ki: Resûlullah'tan (saMahu aleyhi vesellem) şöyle
işittim: "Kendilerine cevap verilmekten korkulan emirler (valiler) gelecektir. İşte
o emirler (valiler)
ateşe atılacaklardır. Sonra
birbirlerini izlerler." (Ebû
Ya'lâ)
4413. Ebû
Kubeyl'den: Bir cuma günü Muaviye bize hutbe okudu ve şöyle dedi: "Mülk
bizim mülkümüzdür. Ganimet bizim ganimetimizdir. Dilediğimize verir,
dilediğimize vermeyiz" dedi. Hiç kimse ona cevap veremedi. İkinci cuma
olunca aynı sözlerini tekrarladı ve tekrar kimse cevap vermedi. Üçüncü cuma
gelince aynı sözleri tekrarlayınca mescide devamlı gelen bir adam kalktı ve:
"Asla! Bilakis mal bizim malımız, ganimet de bizim ganimetimizdir. Kim
aramıza girerse hükmü kılıçlarımızla veririz." Muaviye namazı kıldırdıktan
sonra adamın yanına getirilmesini emretti. Muaviye adamı yanma aldı ve oturttu.
Sonra insanların içeri girmesine izin verdi, insanlar girince şöyle dedi:
"Ey insanlar! Ben size ilk cumada bir şey söyledim, kimse bana cevap
vermedi. Sonra ikinci cuma aynı sözleri tekrarladım, yine kimse bana cevap
vermedi. Üçüncü cumada da aynı sözleri söyleyince bu adam beni düzeltti. Allah
da onu düzeltsin. Çünkü ben Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi veseUem.) şöyle
işittim: "öyle bir kavim gelecek ki konuşacaklar; fakat kimse onlara
korkudan cevap veremeyecek. İşte o kimseler maymunların ateşe üşüştüğü gibi
ateşe üşüşürler" dedi. İşte Allah'ın beni o kimselerle beraber kılmasından
korktum. -Allah da kendisini düzeltsin- Bu adam beni düzeltince Allah'ın beni o
kimselerle beraber kılmayacağını umdum" dedi. (Ebû Yala ve Rûyânî) [65]
4414.
Büreyde'nİn bildirdiğine göre Resûlullah (salkUahu aleyhi vesellem) şöyle
buyurdu: "Yüz seneden sonra Allah, güzel ve soğuk bir rüzgar gönderecek; o
rüzgarla her mü'minin ruhunu kabzedecek. " (İbn Ebî Şeybe) [66]
4415.
Muhavvel el-Behzî anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bize şöyle
söyledi: "İnsanların başına öyle bir zaman gelecek ki; malın en hayırlısı,
iki harem arasında bulunan koyunlardır. Otlarını yer, o sudan içerler, sahibi
de sütünden içer, yününden giyer ve etinden yer. O zaman fitneler Arapların
kötüleri arasında gidip gelir. Allah'a yemin olsun ki onlar buna hiç
aldırmazlar." Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) bu sözünü üç
defa tekrarladı. (Ebû Ya'lâ) [67]
4416. İbn
Abbâs der ki: Resûlullah (salküahu aleyhiveseLlem) Tebuk'ta insanlara şöyle
hutbe verdi: "Atının başından tutup Allah'ın yolunda cihada çıkan ve
insanların şerlerinden kaçınan kimse, evinde durup misafirine ikramda bulunan
ve ona hakkını veren kimse gibidir." (Müsedded)
4417.
Ebu'l-Esved ed-Düelî'den: Ben, Zür'a b. Damra el-Eş'arî ile Ömer b. el-Hattâb'm
yanma gitmek için yola çıktım. Ancak yolda Abdullah b. Amr ile karşılaştık.
Şöyle dedi: "Neredeyse Acem toprağında öldürülmüş veya esir edilmiş veya
kanma girilmiş Arap'm bulunmayacağı yer kalmayacak!" Zür'a:
"Müşrikler müslümanlara galip mi gelecekler?" dedi. Abdullah b. Amr:
"Sen kimdensin?" diye sordu. Zür'a: "Benû Âmir b. Sa'saa"
dedi. Abdullah b. Amr: "Benû Anıir'in kadınları Zülhalasa'yı ve Cahiliye
dinleri üzerinde olan kimseleri savunmadıkça kıyamet kopmaz" dedi. Biz,
Abdullah b. Amr'm bu özünü Ömer b.
el-Hattâb'a söyledik. Ömer: "Abdullah ne söylediğini daha büir" dedi
ve bu sözünü üç defa tekrarladı. Sonra Hz. Ömer cuma günü hutbe okudu.
Hutbesinde Resûlullah'ın (salbllahu aleyhi veseOem) şöyle buyurduğu
övledi: "Allah'ın
emrine kadar (kıyamete kadar) ümmetimden bir taife hak İrere bulunacak ve
onlara yardım edilecektir" dedi. Sonra biz, Ömer'in bu sözünü Abdullah'a
söyledik. Abdullah: "Allah'ın peygamberi doğru söyledi. Allah'ın emri
gelince dediğin olur" dedi. (İshâkve Ebû Ya'lâ} [68]
Derim ki; Senedde
Katade ile Ebu'l-Esved arasında
kopukluk vardır. Ancak ravileri
güvenilir kimselerdir.
4418. Hz.
Ömer'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallalkhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
"Kıyamet kopuncaya kadar ümmetimden bir grup hak üzerinde bulunmaya devam
edecektir." (Ebû Ya'lâ ve Tayâlisî) [69]
4419. İkrime
b. Ammâr el-Yemâmî der ki: Amr denilen bir adam amcasından şu hâdiseyi
nakletti: Ben, Müslim b. Ukbe ile birlikte yola çıktım. Muhammed b. Mesleme'nin
bulunduğu bir vadinin hizasına gelince beni ona gönderdi. Ben: "Eğer
gelmezse ne yapayım?" dedim. O da: "Bana onun başını getir" dedi.
Ben: "Muhammed b. Mesleme'nin yanına geldim ve: Emire itaat et, onun yanma
gel! dedim. Muhammed: "Emir kimdir?" diye sordu. Ben: "Müslim b.
Ukbe'dir" dedim. Muhammed: "Emir bana ne yapmak istiyor? Ben bu
ellerimle Resûlullah'a (sallaliahu aleyhi veseüem) bîat etmiştim. Bîatımdan ne
cayar, ne de değiştiririm" dedi. Bunun üzerine kılıcımı çektim ve:
"Başını ona götüreceğim!" dedim. Muhammed: "Götür bakalım"
dedi. Ben: "Seni böyle davranmana sevk eden nedir?" dedim. Muhammed:
"Resûlullah benden söz aldı: İnsanların İkİ emire bîat ettiğini görürsen
benimle birlikte cihat ettiğin kılıcını al ve onu kırıhncaya kadar Uhud dağına
çal. Sonra da ölüm gelinceye kadar veya hatalı bir el seni öldürünceye kadar
evine kapanıp otur" dedi. (Ishâk) Derim ki: İmam Ahmed, bu hadisten farklı
bir anlamda onun kanalıyla bir hadis tahrîc etti. Orada "hatalı bir
el" ifadesi yoktur. İsnadı leyyindir. Ayrıca isnadında durumu belli
olmayan bir ravisi vardır. [70]
4420. İbn
Ömer'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle
buyurdu: "Sizden birinize, ehl-i kıbleden birisi kendisini öldürmeye
gelince -elini elinin üzerine koyarak- Adem'in iki çocuğunun en hayırlısı olmak
zor mu geliyor?! Öldürülen cennette, öldüren ise cehennemdedir." [71]
4421.
Büceyle kabilesine mensup Cündüb b. Süfyan anlatıyor: Ben, Resûlullah'm (saMahu
aleyhi vesellem) yanındaydım. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) o
zaman şöyle buyurdu: "Benden sonra karanlık gece parçaları gibi fitneler
olacaktır. Öküzlerin toslaştığt gibi birbirleriyle çarpışırlar. Kişi o zaman
müslüınan olarak sabahlayıp, kafir olarak akşamlar. Kafir olarak sabahlayıp
müslüınan olarak akşamlar." O zaman müslümanlardan birisi kalkıp: "Yâ
Resûlallah! Öyle bir zamanda ne yapalım?" dedi. Hz. Peygamber (saMlahu
aleyhi vesellem): "Evlerinize kapanın ve kendinizden bahsettirmeyin'
buyurdu. Müslümanlardan bir başkası: "Yâ Resûlallah! Eğer birimiz
evindeyken biri evine girerse ne yapalım?" dedi. Hz. Peygamber (sallallahu
aleyhi vesellem): "Elini tutsun ve Allah'ın öldürülen kulu olsun. Allah'ın
öldüren kulu olmasın. Çünkü kişi müslüınan bir gruptan olur; ama buna rağmen
kardeşi onun malını haksız olarak yer, kanını döker, Rabbine isyan eder ve
yaratanına küfreder. O zurnan da o kişiye cehennem vacip olur. " (Ebü Bekir
b. Ebî Şeybe ve Ebü Ya'lâ) [72]
İsnadı hasendir.
4422.
Hüseyin b. Ali der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), İbn Sayyâd'ın
bilmesi için içinden "duban" kelimesini tuttu ve içinden geçeni
sordu. O da: "Duh" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):
"Defol! Asla kaderini aşamayacaksın!" buyurdu. Oradan geçip gidince
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ne dedi?" diye sordu,
bazıları: "Duh" dedi, bazıları da: "Duyh" dedi. Bunun
üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onlara dönerek şöyle dedi:
"Daha ben aranızda iken İhtilaf ettiniz. İşte siz benden sonra daha çok
ihtilafa düşeceksiniz." (İshâk) [73]
4423. Cündüb
el-Becelî, Huzeyfe'den naklediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyurdu: "Başınıza gelmesinden en çok korktuğum şey, Kur'ân okuyan,
sonra da parlaklığı yüzünde belirince İslam'a da yardımcı iken islam'dan
sıyrılıp çıkan ve onu arkasına atan, komşusuna kılıçla yürüyen, onu müşriklikle
itham eden kimsedir" dedi. Ben: "Ey Allah'ın Resulü! Müşriklikle
itham eden mi, yoksa edilen mi şirke daha yakındır?" dedim. Allah'ın
Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Şirkle itham eden kişi şirke daha
yakındır" dedi. (EbÛ Yala)
4424. İmrân b.
Husayn der ki:
"Resûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem) fitne zamanlarında silah satışını yasakladı." (Ahmed b.
Menî) [74]
4425. Yezîd
b. Ebî Habîb bildiriyor: İki adam bir karış toprak hakkında çekiştiler ve
Ebû'd-Derdâ'nm yanma geldiler. Ebû'd-Derdâ şöyle dedi: "Ben Resûlullah'tan
(sallallahu aleyhi vesellem) işittim: "Eğer İki kişinin bir karış toprak
hakkında çekiştiğim görürsen o yerden çık." Bunun üzerine Ebû'd-Derdâ
Medine'den çıkıp Şam'a gitti. (Ebû Dâvud et-Tayâiisî)
4426.
Huzeyfe'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle
buyurdu: "Hicri ikinci yüzyılın başında en hayırlınız hafifü'l-hâz
olanmızdır." Resûlullah'a: "Hafîfü'1-hâz olan kimdir?" diye
soruldu. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "Malı ve ailesi olmayandır"
buyurdu. (Ebü Ya'lâ) [75]
4427.
Abdullah b. Mes'ûd'un bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyurdu: "İnsanların başına öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda
bekar kalmak helal olur. Din sahibi kimse ancak dağ başlarına veya kuşların ve
tilkilerin yavrularım soktuğu yuvalara sığınmakla dinini koruyabilecektir.
Orada namazını kılar, zekatını verir ve hayırdan başka insanlardan uzak kalır.
Dağ başlarında güdeceğim yüz koyun, Nadiroğullannın mülkünün benim olmasından
daha sevimlidir. İşte bu durum, şöyle şöyle olunca ortaya çıkar."
(el-Hârİs) [76]
Hz. Ömer'in
menkıbeleri anlatırken, onun halife seçimi için altı kişilik bir şura
oluşturduğu geçmişti. [77]
4428. Misver
b. Mahrame anlatıyor: Hz. Ömer'in tayin ettiği şûra heyetinin halife
seçmesinden önceki akşam yatsı namazını kıldıktan sonra evime gittim ve uyudum.
Beni dayım Abdurrahman'm sesi uyandırdı: "Ey Misver!" diye sesleniyordu.
Ben hemen örtüye bürünerek dışarı çıktım. Bana: "Uyudun mu?" diye
sordu. Ben: "Evet" dedim. Dayım: "O halde elbiselerini giy ve
Mescid'de bana yetiş" dedi. Mescid'de yanına vardığımda bana:
"Zübeyir'i ve Sa'd'ı veya ikisinden birisini çağır" dedi. Ben gittim,
Zübeyr'i çağırdım. Onu yanma getirdiğimde bana: "Sözlerimizi işitemeyecek
kadar bizden uzak dur" dedi. Sonra tekrar bana: "Diğerini de
çağır" dedi. Ben onu da çağırdım. Tekrar bana: "Bizi işitemeyeceğin
kadar bizden uzakta dur" dedi. Ben dediğini yaptım. Onlar kendi aralarında
biraz konuştuktan sonra tekrar bana: "Ey Misver! Git Ali'yi çağır"
diye seslendi. Böyle söylediği zaman gecenin ilk karanlığı gitmişti. Gidip
Ali'yi de yanma getirdim. Bana aynı şekilde: "Sözlerimizi işitmeyecek
kadar bizden uzak dur" dedi. Artık onlar sahura kadar konuşmaya devam
ettiler. Ben onlardan hiçbir şey işitmiyordum; sadece yüksek sesle
konuştuklarını zannediyordum. Sahur vakti olunca dayım Abdurrahman, yanında Ali
olduğu halde beni çağırdı ve: "Git bana Osman'ı çağır" dedi. Ben
gittim, Osman'ı çağırdım. Onunla da gizlice konuştular. Sonra müezzin sabah
ezanını okuyunca herkes abdest almak için yerinden ayrıldı. İnsanlar o günün
halifenin seçilme günü olduğunu bildiklerinden, cuma namazına toplandıkları
gibi sabah namazına toplandılar. Abdurrahman, şûra heyetinin minberin Önünde
oturmasını emretti. Gün aydınlanıp güneş doğunca ve insanlar birbirini görünce
Abdurrahman o heyetin arasından kalktı, layık-ı veçhile Allah'a hamdü senadan
sonra şöyle dedi: "Ey insanlar, sizler Emîrü'l-rnü'minîn Ömer'in vefatını
biliyorsunuz. Ve yine biliyorsunuz ki kendisinden sonraki halifeyi seçmek için
bu şûra heyetini görevlendirdi. Arkadaşlarım da bu konuda bana razı oldular.
Halifeyi benim seçmemi istediler. İşte ben şu önünüzde oturanlardan birini
halife olarak seçeceğim. Sonra tek tek onları adlarıyla çağırarak şöyle dedi:
"Ey filan! Allah'ın ahdi gereği seçilecek halifeye itaat edip boyun
eğeceğine, onun halifeliğine razı olacağına söz verir misin?" diye
soruyor, her biri İnsanların işiteceği şekilde yüksek sesle: "Evet"
diyordu. Hepsinden; Osman, Ali, Zübeyir ve Sa'd'dan bu şekilde söz aldıktan
sonra Abdurrahman şöyle dedi: "Talha b. Ubeydullah'm benim seçeceğime razı olacağına ben kefilim. Üç gün boyunca ben bu heyet
hakkında araştırma yaptım. Sonra onları kendilerinden sordum. Ey insanlar! Şunu
iyi biliniz ki sizin ve bu heyetin Osman'ın hilafeti üzerinde birleştiğini
görüyorum. "Kalk ev Osman!" dedi. Ensar ve Muhacirlerden insanların
iyileri ve Arap elçilerinden hiç biri Abdurrahman'm bu sözüne itiraz etmedi ve:
"Sen bizimle istişare etmedin, bizim görüşümüzü almadın" demediler.
Hepsi razı olup buna teslim oldular. İşte altı yıl boyunca Osman'ın
halifeliğinde hiçbir kusur bulmadılar. Hatta bir grup Osman'ı Ömer'den daha
üstün görüyordu. Çünkü şöyle diyorlardı: "Adaleti, Ömer'in adaleti
gibidir. Yumuşaklığı ise ondan daha iyidir." İşte bu altı yıldan sonra
olan oldu.
Leys, Usâme b. Zeyd
kanalıyla onlardan birinden naklediyor: "Abdurrahman b. Avf, halife
seçeceği gece heyetten her birini tek tek yanma çağırıp onun iyiliklerini
sayıyor, sonra da: "Halifeliğe sen layıksın; fakat senden başkası olursa
kim olsun?" diye soruyordu. O da: "Eğer ben olmazsam Osman
olsun" diyordu. (el-Hârİs) [78]
4429. Hz.
Ali şöyle dedi: "Allah Teâlâ bu ümmeti beş fitneye düşürecektir. Özel
fitne, genel fitne, sonra tekrar Özel fitne, sonra tekrar genel bir fitne,
sonra da karanlık gecelerin fitneleri gelecek ki insanlar o fitnelerde çiftlik
hayvanları gibi olacaklar." Ebû Usâme de İshak'm bu rivayetini tasdik
ederek: "Evet" dedi. (İshâk) [80]
4430. Zeyd
b. Sabit der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Irak taraflarına
bakarak şöyle dedi: "Ey Allahım! Onların kalplerini bize çevir." (Ebû
Dâvud et-Tayâlisî) [81]
4431. Ma'kil
b. Yesar bildiriyor: Hz. Ömer; İsfahan, İran Azerbeycan'dan hangisinden
başlayayım diye Hürmüzân ile istişare etti. Hürmüzân: "Ey
Emîrü'l-mü'minîn, İsfahan baş mesabesindedir. İran ve Azerbeycan ise kanatlar
mesabesindedir. Eğer kanatlardan birini koparırsan, baş diğer kanada sığınır.
Ama eğer başı kopanrsan, kanatlar kendiliğinden düşer. İsfahan ile başla"
dedi. Bunun üzerine Ömer, Mescid'e girdi. Nu'rnân b. Mukarrin'in namaz
kıldığını gördü. Ömer, Nu'mân namazını bitirinceye kadar onu bekledi. Sonra da:
"Ey Nu'mân! Seni görevlendiriyorum" dedi. Nu'mân: "Vali olarak
değil; savaşçı olarak olur" dedi. Ömer: "Evet, seni savaşçı olarak
görevlendiriyorum" dedi. Sonra da onu Küfe halkına gönderdi ve oradakilere
Nu'mân'a katılmalarını emretti. Aralarında Zübeyr b. el-Avvâm, Huzeyfe b.
el-Yemân, Abdullah b. Ömer, Muğîre b. Şu'be, Eş'as b. Kays, Amr b. Madikerib
gibi kimseler de vardı. Nu'mân ordusunu hazırlayıp yola çıktı. Derken aralarına
bir nehir girdi. Nu'mân, Muğire b. Şu'be'yi onlara gönderdi. Nu'mân:
"Savaş heyeti gibi mi onların yanında oturayım; yoksa bir padişah gibi mi
onların yanında oturayım?" dedi. Arkadaşları: "Hayır, onlarla bir
padişah gibi otur" dediler. (İbn Ebî Ömer) [82]
4432. Ebû
Vâil'den: Hâlid b. el-Velîd; Mihrân, Rüştüm ve İran halkına şu mektubu
gönderdi: "Hâlid b. el-Velîd'den Mihrân ve Rüstüm'e... Hidayete tabi
olanlara selam olsun. Gelelim mevzuya; sizi İslam'a davet ediyorum. Eğer
İslam'ı kabul ederseniz, İslam'ın tanıdığı haklardan yararlanır, yüklediği
vazifeleri de yüklenirsiniz. Eğer kabul etmezseniz, size cizye vermenizi
söylüyorum. Eğer bunu da kabul etmezseniz şunu iyi bilin ki yanımda sizlerin içkiyi sevdiğiniz gibi savaşı seven
askerler var." (Müsedded) [83]
4433. Âmir
(eş-Şa'bî) şöyle dedi: "Ebû Bekir, Hâlid b. el-Velîd'e Yemâme günü Riddet
ehliyle savaştıktan sonra Hire taraflarına yönelmesini, daha sonra da Şam'a
yönelmesini emretti. Hâlid, Hîre'ye varınca İranlılara bir mektup gönderdi.
Sonra da şöyle dedi: "Ben onları korkutmayı ve şuraya varıncaya kadar
onlara saldırıp savaşmayı istiyorum." Sonra da onlara baskın yaptı.
Nihayet Sûra'ya vardı. Sonra Ayn-ı Temr denilen yere saldırdı; oradan da çok
kimseleri öldürüp esirler aldı. Sonra Şam'a yöneldi. Âmir eş-Şa'bî der ki:
Şam'da Abdüîmesîh el-Himyerî'ye Hâlid b. el-Velîd'in bir mektubunu çıkarıp
gösterdi. Mektup şöyleydi: "Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla... Hâlid
b. el-Velîd'den İranlıların komutanına... Hidayete tabi olanlara selam olsun.
Kendisinden başka hiç bir ilah olmayan Allah'a ona layık bir şekilde hamd
ederim. O Allah ki sizin kuvvetinizi parçaladı, topluluğunuzu dağıttı,
kuvvetinizi zayıflattı, mülkünüzü elinizden aldı. Bu mektubum size ulaştığında
benimle zimmet akdi yapıp cizye veriniz ve bana rehinler gönderiniz. Aksi halde
kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'a yemin olsun ki sizin hayatı ve
barışı sevdiğiniz gibi ölümü seven kimselerle size
Bûsîrî, bu hadis
hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. karşı savaşırım. Selâm hidayete tâbi olanlara..." (Ebû Ya'lâ)1
-Hulvân fethiyle ilgili Nadle b. Amr hadisi ileride gelecektir. [84]
4434.
Ebu's-Sefer şöyle dedi: Ebû Bekir bir orduyu Şam'a gönderince veba hastalığına
ve yaralanmaya sabredeceklerine dair onlardan bîat alırdı." (Müsedded) [85]
4435.
Âişe'nin azatlı kölesi Zekvân anlatıyor: Hz. Ömer'e ganimet olarak bir çekmece
geldi. Sahabelerden çoğu ona baktığı halde kıymetini tespit edemediler. Sonra
Ömer: "Eğer izin verirseniz Resûlullah'm Âişe'ye olan sevgisi hatırına
bunu ona göndereyim" dedi. Oradakiler: "Olur" dediler. Bunun
üzerine çekmeceyi Âişe'ye getirdiler ve açtılar. Sonra da: "Bunu
Emîrü'l-mü'minîn Ömer sana gönderdi" dediler. Âişe: "Resûlullah'tan
sonra Ömer b. el-Hattâb'a ne fetihler verildi! Ey Allahım! Bundan böyle beni,
başkasının bağışını almaya bırakma." (Ebû Ya'lâ) [86]
4436.
Muhammed b. Amr b. Alkame b. Vakkâs, dedesinden naklediyor: Amr b. el-Âs şöyle
dedi: Müslümanlardan bir ordunun başında ben bulunduğum halde İskenderiye'ye
gelip konakladık. Oranın büyüklerinden birisi şöyle dedi: "Bana bir adam
gönderin ki onunla konuşayım." Ben: "Benden başkası onun yanma
gitmeyecek" dedim ve yanıma bir tercüman alarak onun yanma gittim. Onun da
tercümanı vardı. Bize iki kürsü konuldu. Adam: "Siz kimsiniz?" diye
sordu. Ben: "Biz kuvvet ve izzet sahibi Araplanz.
Biz, Allah'ın evinin
sakinleriyiz. İnsanlar arasında topraklan en az ve en verimsiz olan
kimselerdik. Yaşantı olarak oldukça zor durumdaydık. Ölü eti ve kan yer,
birbirimize saldırır, insanların yaşayabileceği en kötü hayatı yaşardık. Tâ ki
aramızdan birisi çıktı. O gün bizim büyüklerimizden değildi, eşraftan da değildi,
malı da çok değildi. Ve: Ben Allah'ın size gönderdiği elçisiyim dedi.
Bilmediğimiz şeyleri bize emrediyor, bizim ve babalarımızın yaptığı şeyleri
yapmaktan nehyediyordu. Ama biz ona kötü davrandık, onu yalanladık ve
söylediklerini reddettik. Tâ ki bizim dışımızdan başka bir kavim çıkıp ona: Biz
sana inanıyoruz ve senin söylediklerini doğruluyoruz ve sana tâbi olacağız,
savaştığın kimselerle savaşacağız" dediler. Bunun üzerine o kişi onların
yanma gitti. Sonra birbirimizle savaştık; o bizden biz de onlardan öldürdük.
Ancak o bizi mağlup edip galip geldi. Etraftaki Arapların çoğu ona tâbi oldu.
Tâbi olmayanlarla savaştı. Eğer arkamda duran Araplar sizin bu yaşantınızı
görseler, gelip yaşadığınız bu hayata ortak olurlar" dedim. Bunun üzerine
adam güldü ve şöyle dedi: "Sizin peygamberiniz çok doğru söylemiş. Bize
gelen peygamberler de size gelen peygamber gibi şeyler söyledi. Bizler de o
peygambere tâbi olmuştuk. Ancak daha sonra peygamberlerin emrini terk eden,
hevalarma göre işler yapan krallar geldi. Şunu iyi bilin ki eğer siz
peygamberinizin emrini tutarsanız kiminle savaşırsanız onlara galip gelirsiniz
ve kimse sizi mağlup edemez. Ama bizim yaptığımız gibi yapar, peygamberinizin
emrini terk eder ve nevanıza göre amel ederseniz, o zaman sizinle aramızda pek
bir fark kalmaz; çünkü sizler sayı olarak bizden çok olamadığınız gibi, kuvvet
olarak da bizden üstün olamazsınız." Bunun üzerine Amr b. el-Âs: "Bu
adam kadar zeki bir kimseyle konuşmadım" dedi. (Ebû Ya'lâ} [87]
4437. Musa
b. Uley b. Rebâh diyor ki: Babamın şöyle dediğini işittim: İskenderiye halkı
Amr b. el-Âs'a karşı çıkınca Amr onlara mancınıklarla saldırdı. (el-Hâris) [88]
4438. Ebû
Saîd el-Ensârî'nin azatlı kölesi Ebû Saîd anlatıyor: Hz. Osman Mısır'dan gelen
heyetin Medine'ye yöneldiğini haber aldı ve onları karşılamaya çıktı.
Medine'nin dışında bir köyde onları bekledi. Gelenler Osman'ın kendilerini
karşılamaya çıktığını işitince onlar da Osman'ın bulunduğu yere doğru
yöneldiler ve: "Herhalde Medine'de bizimle karşılaşmayı hoş görmedi"
dediler. Osman'ın yanma varınca ona: "Bize mushafı getir" dediler.
Osman mushafın getirilmesini emretti. Sonra da ona: "Yedinci sureyi
aç!" dediler. Onlar Yunus suresinin yedinci sure olduğunu duymuşlardı.
Osman Yunus suresini okumaya başladı. Elli dokuzuncu âyete gelince: "De
ki; gördünüz mü Allah'ın size nzık olarak indirdiği şeylerin bir kısmını haram,
bir kısmım da helal yaptınız. De ki: Allah mı size böyle izin verdi; yoksa siz
Allah'a iftira mı ediyorsunuz." Şöyle dediler: "Görmüyor musun; kim
Allah'tan korunursa korunmamış olur. Allah için söyle; Allah mı bunu sana
emretti, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsun?" Hz. Osman: "Bunu geç! Bu
âyet filan filan hakkında nazil oldu. Korunmaya gelince, Ömer benden önce
zekattan toplanan develeri korumak için onlara bir alan yaptı. Ben de
halifeliğe seçilince zekat develeri için koruma alanı yaptım. Bunu da geç" dedi. Bunun üzerine gelenler her âyet
hakkında onu sorguya çekiyorlar; o da cevap verip: "Geç" diyordu.
"Şu şu mesele hakkında nazil oldu" diyordu. O zaman ben Osman'ın
sözlerini dinlerken senin yaşındaydım.
Ebû Nadre der ki: O
zamanlar ben otuz yaşlarındaydım. Sonra Mısır'dan gelenler Osman'a
içinden çıkamayacağı şeyler sordular.
Bunun üzerine Osman yaptıklarından dolayı Allah'tan tevbe ve istiğfarda
bulundu. Sonra da onlara: "Ne istiyorsunuz?" diye sordu. Onlar: "Bize
bir misak ver ve bize bir mektup yaz." Osman onların isteklerini kabul
etti ve onlardan kendisinden ve
cemaatten
ayrılmayacaklarına dair söz
aldı. Sonra da
tekrar: "Ne
istiyorsunuz?" dedi. Onlar:
"Medine halkı bizden
hiçbir vergi almasın istiyoruz" dediler. Çünkü bu
aldığın mallar savaşanlara ve Muhammed'in şu ihtiyar ashabına aittir"
dediler. Osman onların bu şartlarını da kabul etti ve gönül rızasıyla birlikte
Medine'ye girdiler. Sonra da Mescid'de kalkıp şöyle hutbe verdi: "Allah'a
yemin olsun ki yeryüzünde şu Mısır'dan gelen grup gibi hayırlı bir grup
görmedim. Dikkat edin; kimin tarlası varsa tarlasının başına gitsin. Kimin
hayvanı varsa, hayvanlarının başına gitsin. Gidiniz, sizin bizim yanımızda
hiçbir malınız yoktur. Çünkü bu mal üzerinde savaşan ve Muhammed'in ashabından
şu ihtiyar kimseler içindir" dedi. Bunun üzerine insanlar kızdılar ve
"Bu, Ümeyyeoğullarmın bir tuzağıdır" dediler. Sonra Mısır'dan gelen
grup razı oldukları halde geri döndüler.
Yolda bir ara kendilerine katılıp sonra tekrar tekrar ayrılan ve katılan bir
yolcu gördüler. Onlardan ayrılınca onlara sövüyordu. Ona: "Sana ne
oluyor?! Muhakkak sende bazı şeyler var. Durumun nedir?" diye sordular.
Adam: "Ben, Emîrü'l-mü'minîn'in Mısır valisine gönderdiği elçiyim"
dedi. Bunun üzerine grup onu aradı ve
Osman'ın diliyle yazılmış
bir mektubu adamın üzerinde gördüler. Mektup Osman
tarafından mühürlenmişti. Mektupta Osman, Mısır'daki valisine, gelen grubun
asılıp öldürülmelerini veya el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesini
emrediyordu. Bunun üzerine grup tekrar Medine'ye döndü ve doğruca Hz. Ali'nin
yanma gidip şöyle dediler: "Ey Ali! Allah'ın düşmanını görmüyor musun?
Hakkımızda şöyle şöyle mektup yazdı. Bu nedenle
Allah onun kanını
akıtmayı helal kıldı.
Bizimle birlikte kalk gidelim" dediler. Ali: "Allah'a
yemin olsun ki sizinle birlikte kalkmayacağım" dedi. Bunun üzerine grup:
"O halde neden bize böyle bir mektup yazdın?' dediler. Hz.
Ali: "Allah'a yemin olsun ki kesinlikle böyle
bir mektup yazmadım" dedi.
Gruptakiler birbirlerine baktılar ve şöyle dediler: "Sizler bunun için mi savaşıyorsunuz veya
buna mı kızıyorsunuz?!" Hz.
Alı, Medine'nin dışına bir köye çıktı. Grup ise Osman'ın yanma girdi.
"Sen hakkımızda şöyle şöyle
mektup yazdın. Bundan
dolayı Allah, kanının akıtılmasını helal kıldı"
dediler. Osman: "Sizin için iki şey vardır. Ya buna şahitlik eden müslümanlardan iki adam getirirsiniz; ya
da bunu yazmadığıma dair benim yeminime inanırsınız. Kendisinden başka hiçbir
ilah olmayan Allah'a yemin olsun ki öyle bir mektubu ne yazdım, ne yazılmasını
emrettim, ne de yazıldığım biliyorum. Siz de iyi biliyorsunuz ki haberi olmadan
başkasının adına mektup yazılır. Sahte mühürler yapılır" dedi. Onlar buna
rağmen: "Allah'a yemin olsun ki Allah, kanının akıtılmasını helal kıldı.
Sana verdiğimiz sözü ve misakı bozmayı helal kıldık" dediler. Böylece
Osman'ı kuşatmaya aldılar. Osman bir defasında çıkıp onlara: "Allah'ın
selamı üzerinize olsun" dedi. Ebû Saîd der ki: "Allah'a yemin olsun
ki oradakilerden hiç birinin onun selamına cevap verdiğini işitmedim. Gizliden
kendi kendine almaları müstesna." Osman sonra şöyle devam etti:
"Kendisinden başka ilah olmayan Allah için siz bilmiyor musunuz?"
dedi ve kendi durumundan (tezkiye mahiyetinde) bazı şeyler anlattı. Sonra kendi
eliyle yazdığı bir mektubu onlara verdi. Ancak buna rağmen gruptakiler
kuşatmayı kaldırmadılar. Osman: "Emîrü'î-mü'minîn'i serbest bırakın,
muhasarayı kaldırın" dediği halde onlar bunu dinlemediler. Sonra başka bir
gün Osman tekrar onlara göründü. Onlara nasihatler edip vaazlar verdi; ancak
onlar hiçbir vaaz ve nasihati dinlemediler. İnsanlar ilk vaaz verdiklerinde
etkileniyor; ancak daha sonra bu etki kayboluyordu. İkinci defa kendilerine
nasihat edildiğinde hiç kulak asmıyorlardı. Sonra Osman kapıyı açtı, mushafı
önüne koydu. Çünkü Osman o gece Resûlullah'ı rüyasında görmüş, Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) ona: "Ey Osman! Bu gece yanımızda iftar
et!" buyurmuştu.
Babam dedi ki: Hasan
bana şöyle anlattı: Ebû Bekir'in oğlu Muhammed, Osman'ın yanına girince Osman
onun sakalından tutup şöyle dedi: "Babanın asla yapmayacağı bir şeyi
yaptın ve takınmayacağı bir tavır takındın." Bunun üzerine Muhammed
gerisin geriye döndü ve çıkıp gitti. Sonra kendisine "kara Ölüm"
denilen bir adam içeri girdi ve Osman'ın boğazına elini koyup onu boğdu. Sonra
da çıkıp: "Allah'a yemin olsun ki Osman'ı boğdum. Onun boğazından daha
yumuşak bir şey görmedim, öyle ki nefsinin cesedinde cinlerin canı gibi
sallandığını gördüm" dedi. Sonra da çıkıp gitti.
Ebû Saîd der ki: Bir
adam Osman'ın yanma girince Osman ona: "Benimle senin aranda Allah'ın
kitabı vardır" dedi ve adam çıkıp orayı terk etti, sonra başkası içeri
girdi. Ona da: "Benimle senin aranda Allah'ın kitabı vardır" dedi.
Mushaf, Osman'ın önünde idi; ama adam bu söze kulak asmayıp bir kılıç salladı.
Osman kılıcın darbesinden kendisini eliyle korudu. Ancak kılıç elini kopardı
veya kopardığım bilmiyorum. Sonra da Osman şöyle dedi: "Allah'a yemin
olsun ki Kur'ân'ı yazan ilk el budur" dedi.
gbû Saîd'in
dışındakilerin rivayetlerinde ise şöyle geçer: Tücîb , hilesinden bir adam
içeri girdi, Osman'a kılıç darbesi vururken kanı şu etin üzerine sıçradı:
"Onlara karşı Allah sana kafidir o işiten ve bilendir. [89] İşte
o kan damlası daha sonra hiç silinmedi, mushafinda k Mı (Karısı)
Bintü'l-Furâfisa, mücevheratını alıp koynuna sakladı. Bu, daha Osman
katledilmeden önce idi. Öldürüldüğünde ya da öldürüleceği söylenince Osman'ın
üzerine apış aralarını ayırarak çullandı.
Birisi şöyle der:
Allah kahretsin o kadını! Ne de büyük kıçı varmış!
Ebû Saîd der ki:
"Allah düşmanlarının dünya malından başka bir şey istemediklerini
anladım." (İshâk) [90]
Derim ki: Bu hadisin
ravileri güvenilir kimselerdir. Hadisi raviler birbirlerinden İşitmişlerdir.
4439. Ebû
Eyyûb el-Ensârî'nin azadlısı Eflah anlatıyor: Abdullah b. Selâm, Mısırlılar
gelmeden önce Kureyş'in ileri gelenlerinin yanına gitti ve onlara: "Bu
adamı (Osman'ı) öldürmeyin" dedi. Onlar da: "Allah'a yemin olsun ki
onun Öldürülmesini asla istemiyoruz" dediler, sonra buna dayanarak dışarı
çıktı ve: "Allah'a yemin olsun ki o ölecektir" dedi. Sonra tekrar
onlara: Osman'ı öldürmeyin! Allah'a yemin olsun ki kırk güne kadar o
ölecektir" dedi. Fakat onlar yine kabul etmediler. Aradan bir kaç gün
geçtikten sonra tekrar onlara: "Osman'ı öldürmeyin! Allah'a yemin olsun ki
on beş geceye kadar o ölecektir" dedi. (İshâk) Bunun isnadı hasendir. [91]
4440.
Abdullah b. Selâm onlara şöyle dedi: "Resûlullah (sülalbhu aleyhi vesdlem)
bu şehre geldiğinden beri melekler bu şehri korumaktadırlar ve kuşatmışlardır.
Allah'a yemin olsun ki eğer Osman'ı öldürürseniz o melekler gidecek ve bir daha
ebedi olarak dönmeyeceklerdir. Kılıçlarınız kınınızda dursun ve onları
çıkarmayınız. Allah'a yemin olsun ki eğer Osman'ı öldürürseniz, Allah o
kılıçları keskinleştirip üzerinize gönderir. Sonra da asla o kılıçlar dinmez
veya kıyamete kadar dinemez. Çünkü şunu iyi biliniz ki bir peygamber
öldürülünce buna karşılık yetmiş bin kişi öldürülür. Bir halife öldürülünce de
buna karşılık otuz beş bin kişi öldürülür. Peygamber Yahya b. Zekeriya'nm kanı
üzerine yetmiş bin kişi öldürüldü." (İshâk) [92]
4441. Abdullah
b. Muğaffel bildiriyor: Abdullah b. Selâm cuma günü eşeğinin sırtında
tarlasından çıkıp gelirdi. Cuma'ya erkenden gelir, namazdan sonra da tarlasının
başına dönerdi. İnsanlar Osman'a saldırınca Abdullah b. Selâm onlara: "Onu
öldürmeyin ve onu öldürmede yarışmayın. Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun
ki peygamberini öldüren bir ümmetin arasını Allah Teâlâ yetmiş bin kişinin kanı
akıtılmadan ıslah etmez. Halifesini öldüren bir ümmetin arasını Allah Teâlâ
kırk bin kişinin kanı akıtılmadıkça ıslah etmez. Kur'ân'ı sultana karşı
kaldırmadıkça bir ümmet asla helak olmaz" dedi. Sonra da onlara:
"Osman'ı öldürmeyin ve onu öldürmede yarışmayın" diye ilave etti.
Ancak onlardan kimse Abdullah b. Selâm'm bu sözlerine kulak asmadı ve onu
öldürdüler. Bunun üzerine Abdullah b. Selâm, Hz. Ali'nin yolu üzerine oturdu.
Hz. Ali, Medine'den çıkıyordu. Ona: "Nereye gidiyorsun?" diye sordu.
Ali: "Irak'a" dedi. Abdullah b. Selâm: "Irak'a gitme,
Resûlullah'm minberinin yanında dur ve ona yapış! Irak'a gitmenin seni
kurtaracağını bilmiyorum. Allah'a yemin olsun ki eğer Medine'yi terk edersen
bir daha asla orayı göremezsin" dedi. Ali'nin etrafında bulunanlar Ali'ye:
"Bizi bırak, onu öldürelim" dediler. Ali: "Hayır, Abdullah b.
Selâm bizdendir ve salih bir kişidir" dedi.
îbn Muğaffel der ki:
"Ben, İbn Selâm'm tarlasının yanında bir tarla almak için ondan izin
istedim. Bana daha sonra şöyle dedi: "İşte bu, kırk senenin başıdır.
Bundan sonra sulh olacaktır. Sen orayı al" dedi.
Süleyman der ki:
Humeyd'e: "Kur'ân'ı nasıl sultana karşı kaldırırlar" diye sordum. O
da: "Görmüyor musun Hariciler sultana (Hz. Ali'ye) karşı Kur'ân'ı nasıl
tevil ediyorlar" dedi. (İshâk) [93]
4442. Naile
b. Furâfıse el-Kelbiyye -Osman'ın hanımıydı- şöyle anlattı: Osman muhasara
edilince gündüzleri oruç tutmaya başladı, iftar vakti olunca da onlardan tatlı
su istedi. Ona suyu kokan bir kova verildi. Fakat o suyu içmeden uyudu. Hiçbir
şey de yemedi. Sahur vakti olunca bazı komşularımız bize tatlı su getirdiler.
Onu Osman'a getirdiğimde merdivenin altında horuldayarak uyuduğunu gördüm. Onu
uyandırıp: "İşte sana tatlı su getirdim" dedim. O başını kaldırdı,
şafağın atıp atmadığına baktı, sonra da: "Ben orucum ve oruçlu olarak
sabahladım" dedi. Ben: "Kimsenin sana yiyecek ve içecek getirdiğini
görmedim. Nereden geldi?" dedim. Osman: "Resûlullah bu tavandan bana
göründü, yanında sudan bir kova vardı. Bana: "Al İç, ey Osman" dedi.
Ben de kanıncaya kadar o sudan içtim. Sonra: "Daha iç" dedi. Ben
tekrar içtim, artık doymuştum" dedi. Sonra da bana:'1Bugün sem muhasara
edenler erkenden sana saldıracaklar. Eğer onları bırakırsan yanımızda iftar
edersin!" dedi. Naile der ki: "O gün Osman'ı muhasara edenler içeri
girdiler ve onu öldürdüler. Allah, Osman'dan razı olsun." (Ahmed b. Menî) [94]
4443. Ebû
Leyla el-Kindî anlatıyor: Hz. Osman muhasara altında iken bize göründü ve: "Ey insanlar! Beni öldürmeyin.
Eğer beni öldürürseniz (parmaklarını birbirine girdirerek) işte böyle
olursunuz" dedi. (Ahmed b.
Menî) [95]
4444. Âişe
bildiriyor: Hz. Osman, Resûlullah'm (salMIahu aleyhivesellem) yanma girmek için
izin istedi; Hz. Peygamber (sallallahu aleyhivesellem) de ona izin verdi. Osman
içeri girdiğinde düğmeleri açıktı. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi
vesellem): "Bana yaklaş ey Osman!" buyurdu. O da yaklaştı. Sonra
tekrar: "Bana yaklaş ey Osman'/' dedi. Osman dizini Resûlullah'm
(sallallahu aleyhi vesellem) dizine koyacak şekilde ona yaklaştı. Hz. Peygamber
(sallallahu aleyhi vesellem) onun düğmelerini kendi eliyle bağladı, sonra da
şöyle dedi: "Ey Osman! Kıyamet günü sen damarlarından kanlar aktığı halde
geleceksin. Ben: Kim sana böyle yaptt derim. Sen de isimlerini söyleyip onları
bana şikayet edersin. Sana tuzak kuran ve bunu emreden kimseleri bana
söylersin. Sen bu halde iken gökten sana bir ses gelecek ve şöyle denilecek: Bilİniz
ki Osman b. Affan'ın düşmanları hakkında hüküm verildi. İşte o zaman ey Osman
halin nice olur?" Osman: "Lâ havle velâ kuvvete illâ
billahi'1-aliyyi'l-azim: Allah'tan başka kuvvet ve kudret sahibi hiç kimse
yoktur" dedi ve bunu üç defa tekrarladı. (el-Hârİs) [96]
4445. Nâfi
anlatıyor: Hz. Osman'ın evinin kuşatıldığı zamanda İbn Ömer zırhını iki defa
giyip Osman'ın yanma girdi ve şöyle dedi: "Ben, Resûlullah'm sohbetinde
bulundum. Onun peygamberlik ve velayet hakkını bilip tanıdım. Sonra Ebû
Bekir'le arkadaşlık yaptım. Onun velayet hakkını da bilip tanıdım. Sonra
Ömer'le birlikte arkadaşlık yaptım. Onun da velayet ve babalık hakkını bilip
tanıdım. Aynı şekilde senin de velayet hakkını bilip tanıyorum, emrine
amadeyim" dedi. Osman: "Allah hayrını versin ey Ömer ailesi, emrim
sana gelinceye kadar evinde otur" dedi. (el-Hâris) [97]
4446. Ebû
Hureyre anlatıyor: Ben, Hz. Osman'ın yanında onunla birlikte evinde muhasara
edildim. Bizden bir adama ok attılar; adam o okla öldü. Ben: "Ey
Emîrü'l-mü'minîn! İşte şimdi savaşmak hak oldu. Bizden bir adamı
öldürdüler" dedim. Osman: "Ey Ebû Hureyre! Sana kılıcını yere atmayı
emrediyorum. Beni öldürmek istiyorlar. Ben mü'minleri kendi canımla koruyacağım"
dedi. Ebû Hureyre: "Bunun üzerine kılıcımı attım ve şu ana kadar nerede
olduğunu da bilmiyorum" dedi. (el-Hâris) [98]
4447.
Muhacir b. Habîb ve İbrâhîm b. Maskale anlatıyorlar: Hz. Osman muhasara altında
iken Abdullah b. Selâm'a birisini gönderip yanma gelmesini söyledi. Abdullah b.
Selâm içeri girince Osman ona: "Başını kaldır, şu küçük pencereyi görüyor
musun? İşte, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bu gece bu pencereden bana
göründü ve: Ey Osman! Seni muhasara mı ettiler? dedi. Ben: Evet ya Resûlallah
dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (salklkhu aleyhi vesellem) bana bir kova su
verdi ve o sudan içtim. Şu ana kadar o suyun soğukluğunu ciğerlerimde
hissediyorum." Sonra bana şöyle buyurdu: Dilersen Allah'a dua edeyim,
Allah seni onlara galip kılsın. Dilersen de yanımızda iftar edersin dedi."
Abdullah b. Selâm: "Hangisini seçtin?" diye sordu. Osman:
"Resûlullah'm (salbilahu aleyhi vesellem) yanında iftar etmeyi
seçtim" dedi Sonra Abdullah evine gitti, güneş yükselince oğluna:
"Çık Osman'a ne olduğuna bir bak. Çünkü onun bu saate kadar yaşamaması
gerekir" dedi. Oğlu dışarı çıktı ve Osman'ın öldürüldüğü haberini getirdi.
(el-Hâris) [99]
4448. İbn
Ömer der ki: Hz. Osman insanlara şöyle
demeye başlamıştı:
"Resûlullah'ı
(salkllahu aleyhi vesellem) rüyamda gördüm, şöyle buyurdu: "Ey Osman!
Yanımızda iftar et." Bunun üzerine o gün oruç tuttu ve o gün öldürüldü.
(Ebû Ya'lâ) [100]
4449. Kesîr
b. es-Salt anlatıyor: Hz. Osman öldürüldüğü günün akşamı uyudu. O gün cuma
günüydü. Uyandığında: "Eğer insanların Osman hayal görüyor demesinden
korkmasam, size bir söz anlatacağım" dedi. Biz: "Allah iyiliğini
versin, bize konuş. Biz, insanların dediği gibi şeyler söylemeyiz" dedik.
Osman: "Bu akşam Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi veselîem) rüyamda gördüm
ve: Bu cuma bizimle beraber olacaksın buyurdu" dedi. (Ebû Ya'lâ ve Bezzâr)
[101]
4450.
el-Cârûd'un süt çocuğu Ebû Meryem anlatıyor: Kufe'de idim Hz. Ali'nin oğlu
Hasan kalkıp hutbe verdi ve şöyle dedi: "Ey insanlar! Dün rüyamda
gariplikler gördüm. Allah Teâlâ'yı Arş'ınm üzerinde gördüm. ResûluUah
(sallallahu aleyhi veselîem) geldi ve Arş'ın direklerinden birinin yanında durdu.
Sonra Ebû Bekir geldi ve elini Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellemyin
omuzlarına koyup ona dayandı. Sonra Ömer geldi, elini Ebû Bekir'in omuzlarına
dayandırdı. Sonra Osman geldi; ancak Osman biraz uzakta durdu ve: Yâ Rab!
Kullarına beni niçin öldürdüklerini sor? dedi. Bu arada gökyüzünden, yerden
toplanmış iki kova kan gönderildi." Bunun üzerine oradakiler Hz. Ali'ye:
"(Oğlun) Hasan'm ne anlattığım görmüyor musun?" dediler. Hz. Ali:
"O sadece rüyasında gördüklerini anlatıyor" dedi. (Ebû Ya'lâ) [102]
4451.
el-Hasan b, Ali şöyle dedi: Gördüğüm bir rüyadan sonra artık savaşmayacağım.
Resûlullah'm (sallallahu aleyhi veseUem} elini Arş'a koyduğunu, daha sonra Ebû
Bekir'in gelip elini Resûlullah'm (sallallahu aleyhi veselîem) üzerine
koyduğunu, ondan sonra da Ömer'in gelip elini Ebû Bekir'in üzerine koyduğunu,
ondan sonra Osman'ın gelip elini Ömer'in üzerine koyduğunu, onların gerisinde
de kan olduğunu gördüm. "Bu kan nedir?" diye sordum, "Osman'ın
kanıdır. Allah onun katilini aramaktadır" denildi. (Ebû Ya'lâ) [103]
4452.
Safiyye binti Huyey'in azatlı kölesi Kinâne anlatıyor: Hz. Osman'ın
öldürülüşüne şahit oldum. O sıralar ben on dört yaşlarındaydım. Safıyye bize
bir katırın üzerinde çadır yapmamızı, sonra da onunla Osman'ın yanma kadar
gitmemizi emretti. Kapıya vardığımızda Ester adlı isyancıyı beraberindeki
insanlarla gördük. Ester, Safiyye'ye: "Evine dön!" dedi. Ancak
Safiyye onu dinlemeyince Ester bir ok atıp katırın arkasına vurdu. Katır onun
acısından yere düştü. Üzerindeki çadır da neredeyse düşecekmiş gibi eğildi.
Safiyye onların bu şiddetini görünce: "Beni yerime çevirin" diye
emretti. Osman'ın evinden Kureyş'illerden dört kişilik grup çıktı. Kılıçlarını
kuşanmış, Osman'ı müdafaa ediyorlardı. Aralarında Hasan b. Ali, Abdullah b.
ez-Zübeyr, İbn Hâtıb ve Mervan b. el-Hakem vardı. Ben: "Ebû Bekir'in oğlu
Muhammed de Osman'ın kanına bulaştı mı?" diye sordum. O: "Allah
korusun, içeri girdiğinde Osman ona birkaç söz söyledi. Onun bu sözleri üzerine
Muhammed dışarı çıktı ve Osman'ın kanından hiçbir şeye bulaşmadı" dedi.
Ben: "Osman'ı kim öldürdü?" dedim. Kinâne şu cevabı verdi:
"Mısır'lılardan kendisine Cebele denilen bir adam öldürdü ve Na'sel'i
(Osman'ın düşmanları onu bu şekilde isimlendiriyorlardı) ben öldürdünı diyordu.
Ben: "O zaman Osman neredeydi?" diye sordum. O: "Evindeydi"
dedi. (jshâk) [104]
4453.
Abdullah b. Ebî Süfyân der ki: Hz. Ali şöyle dedi: "Emeviler
(Umeyyeoğulları) benimle savaşıyorlar ve Osman'ı benim öldürdüğümü iddia
ediyorlar. Ama yalan söylüyorlar. Halbuki onlar böyle söylemekle idareyi
istiyorlar. Eğer onların kalplerindekinin yok olacağını bilsem, Makam'm yanında
onu öldürmediğime yemin ederdim. Allah'a yemin olsun ki Osman'ı ben öldürmedim,
öldürülmesini de emretmedim derdim. Fakat onlar iktidarı ele geçirmeyi
istiyorlar. Ben, kendimin ve Osman'ın, Allah Teâlâ'nm şu âyetine nail
olanlardan olmasını umuyorum: "Biz onların gönüllerinden kin ve haseti
söküp aldık. [105] (Müsedded) [106]
4454. İbn
Avn der ki: el-Kâsım b. Muhammed (b. Ebî Bekir)'in şöyle dua ettiğini işittim:
"Ey Allahım! Babamın Osman hakkındaki günahını affet." (Müsedded) [107]
4455. Ebû
Kılâbe der ki: Kureyş'ten Sümâme demlen bir adam San'a'da idi. Osman
öldürülünce insanlara hutbe okuyup şiddetli bir şekilde ağladı. Kendine geldiği zaman şöyle dedi:
"İşte bugün peygamberliğin hilafeti ümmet-i
Muhammed'den alındı ve zorbalıkla krallığa döndü. Kim bir şeye galip olursa onu
alt eder." (İbn Ebı Ömer) [108]
4456.
el-Hasan (el-Basrî) şöyle anlattı: Osman hakkında konuşan kimseleri gördüm.
Mescid'de tartışıyorlardı. Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem)
hücrelerinden bir kişi eliyle mushafı işaret ederek şöyle dedi: "Sizler
bilmiyor musunuz ki dinden ayrılıp parça parça olan kimselerden Muhammed
beridir ve uzaktır!" Sonra şu âyeti okudu: "Dinlerini parça parça
edip grup grup olanlar var ya; senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi
Allah'a kalmıştır. Allah onlara ne yaptıklarını haber verecektir" (En'am
sur. 159) [109]
4457.
Abdullah b. ez-Zübeyr der ki: Hz. Osman'a: "Yanında zafere erişecek bir grup
var. Allah onlardan daha az olanlarla bile zafer verir. Bana izin ver,
savaşalım" dedim. Osman: "Allah için, kimsenin benim yüzümden kanı
akmasın veya kimse kan akıtmasın" dedi. (Ahmed b. Menî} [110]
4458.
el-Hasan el-Basrî anlatıyor: Hz. Ali, Talha ve arkadaşlarının durumu için
Basra'ya geldiğinde Abdullah b. el-Kevvâ ve İbn Ubâd ayağa kalkarak şöyle
dediler: "Ey Emîrü'l-mü'minîn! Bu yürüyüşün hakkında bize bilgi ver. Senin
bu yürüyüşün Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesdlem) sana yaptığı bir vasiyet
midir, yoksa sana verdiği gizli bir ahit midir? Veya ümmetin parçalanıp ihtilaf
ettiğini görünce yöneldiğin bir görüş müdür?" Hz. Ali şöyle dedi:
"Ben, Resûlullah'a (sallallahualeyhiveselkm) yalan söyleyenlerden değilim.
Allah'a yemin olsun ki Hz. Peygamber (saUallahu aleyhi vesellem) ansızın
ölmedi ve öldürülmedi; aramızda uzun bir süre hasta olarak kaldı. Her defasında
müezzin gelip onu namaza çağırıyordu. Fakat Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) gidemediğinden namazın kılınmasını emrediyor ve şöyle diyordu: Ebû
Bekir'e söyleyin insanlara namazı kıldırsm. Elbette o bunu söylerken benim ona
olan konumumu biliyordu ve bile bile bana emretmedi. Sonra, eğer bana gizli bir
ahit vermiş olsaydı, elbette onu yerine getirirdim. Öyle ki hanımlarından bir
tanesi şöyle dedi: Ebû Bekir yumuşak kalpli birisidir. Senin yerine namaz
kıldırınca insanlar onu işitmezler. Keşke Ömer'in insanlara namaz kıldırmasını
emretsen. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onun bu sözüne kızdı ve:
"Sîzler Hz. Yusuf a musallat olmuş kadınlardansınız" buyurdu- Sonra
Hz. Peygamber (sallallalm aleyhi vesellem) vefat edince müslümanlar kendi
durumlarına baktılar ve ResûluUah'm (sallallahu aleyhi vesellem) din işlerinde
Ebû Bekir'i görevlendirdiğini görünce müslümanîar da onu dünya işlerinde
görevlendirdiler. Böylece müslümanlar ona bîat ettiler. Ben de onlar gibi Ebû
Bekir'e bîat ettim. Beni savaşa gönderince savaştım. Verdiği zaman verdiğini
aldım, hadlerin yerine getirilmesinde önünde bir kamçı gibiydim. Eğer bu iş sevgiden
dolayı başkasını tercih etme olsaydı, ölümü esnasında kendisinden sonra emirliği oğluna verirdi. Fakat o böyle yapmayıp
Ömer'e işaret etti. fCimsenin sözüne de aldırmadı. Müslümanlar da ona bîat
ettiler ve ben de onlarla birlikte Hz. Ömer'e bîat ettim. O da beni savaşa
gönderdiğinde savaştım, verince aldım ve hadlerin yerine getirilmesinde önünde
bir kamçı gibi oldum. Eğer o da emirliği sevdiği birisine vermek isteseydi
öldüğü esnada onu kendi oğluna verirdi. Fakat
o bunu hoş
görmedi Nihayet Kureyş'liler arasında ümmetin emirliğini üstlenince altı kişilik bir şura heyeti seçti.
Tâ ki vefatından
sonra kabrinde Ömer'e
bir kötülük dokunmasın ve
ulaşmasın. Benim de aralarında bulunduğum altı kişilik heyette ümmet
emirim seçecek bir
heyet tayin etti.
Biz toplanınca Abdurrahman b Avf
kalkıp kendi oyunu bize verdi. Bu heyetten bir kişiyi seçtiğinde ona itaat
edeceğimize dair söz verdiğimiz takdirde kendi oyunu bize vereceğini
söyledi. Biz de ona
söz verdik. Seçeceği kimseye itaat edeceğimize ve ona isyan
etmeyeceğimize söz verdik. O da Osman'ın elini tuttu ve ona bîat etti. İşte bu
anda nefsime bazı şeyler geldi; ancak durumu iyice düşününce bîat etmemin daha
önde olduğunu gördüm ve Osman'a bîat edip şüphelerimden kurtuldum. O da
beni savaşa gönderince savaştım, verince aldım ve hadlerin yerine
getirilmesinde onun Önünde de bir kamçı gibi oldum. Osman öldürülünce kendi
durumuma baktım. Ebû Bekir ve Ömer'e
verdiğim boynumdaki sözün
çözüldüğünü gördüm. Osman'ın dönemi de
geçip gitmişti. Ben
müslümanlardan biriydim ve
emirlikte benimle çekişen kimse yoktu ve kimse de bunu istemiyordu. Ancak
benim gibi olmayan, benim yakınlığım gibi bir yakınlığı bulunmayan, ilmi benim
ilmim gibi olmayan hayırlı işlerde koşmada benim gibi olmayan bir kimse
(Muaviye) karşıma çıkınca emirlikte benim ondan daha haklı olduğumu
gördüm." İbnü'l-Kevvâ ve
İbn Ubâd: "Doğru
söyledin. Bize şu
iki arkadaşından haber ver (Talha ve Zübeyr'den) ki onlar hicrette
seninle beraberdiler, Rıdvan bîatmda
senin arkadaşların idiler,
şûrada senin arkadaşların
idiler" dediler. Hz. Ali: "Onlar Medine'de bana bîat ettiler; ancak
Basra'da bana muhalefet edip bîattan kaçtılar. Eğer Ebû Bekir'e ve Ömer'e bîat
eden birisi bu Matından vazgeçerse elbette Ebû Bekir de, Ömer de, Osman da o
kimseyle savaşırdı ve biz de savaşırdık" dedi. (İshâk) [111]
4459. İbn
Ömer'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle
buyurdu: "Allah Teâlâ'nın bu ümmette isyan eden kimse hakkında nasıl hüküm
verdiğini biliyor musunuz?" dedi. Biz: "Allah ve Resulü daha iyi
bilir" dedik. Resûlullah (saMlahu aleyhi vesellem): "Yaralısı ve esir
edileni öldürülmez; kaçanı takip edilmez." (Ahmed b. Menî)
4460. Kevser
b. Hakîm yukarıdaki hadisi nakletti. Ancak ibaresi şöyledir: Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem), İbn Ümmü Abd'a (İbn Mes'ûd'a): "Allah'ın bu
ümmette isyan eden kimseler hakkında nasıl hüküm verdiğini biliyor musun?"
diye sordu. O: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedi. Hz. Peygamber
(sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Yaralısı ve esir edileni
öldürülmez, kaçanı takip edilmez ve onlardan alınan ganimetler
bölüştürülmez" İşte Allah Teâlâ bu ümmette isyan eden kimseler hakkında
böyle hüküm vermiştir. Zamanımızda bu kimseler Haricilerdir. (el-Hârİs) [112]
4461. Ali b.
Rabîa der ki: Hz. Ali'yi minber üzerinde iken işittim; yanma gelen bir adam:
"Ey Emîrü'l-mü'minîn! Neden insanların develerini boğazladığı gibi senin
insanları boğazladığını görüyorum. Bu, Resûlullah'm sana verdiği bir ahit ve
söz müdür; yoksa kendi görüşün müdür?" dedi. Hz. Ali: "Allah'a yemin olsun ki ben ne yalan
söyledim, ne de yalanlandım. Ne saptım, ne de saptırıldım. Bilakis Hz.
Peygamber (salJallahu aleyhi vesellem) böyle bir şeyi bana ahit verdi. Kim
iftira ederse elbette ziyana uğrar." (el-Hâris)
4462. Ali b.
Rabîa der ki: Hz. Ali'nin şu minberiniz üzerinde şöyle dediğini işittim:
"Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) bana karşı bîatını
bozanlarla, zorbalarla ve dinden çıkan kimselerle savaşmamı emretti." (Ebû
Ya'lâ ve Bezzâr)
4463. Ammâr
b. Yâsir şöyle dedi: "Ben bîatını bozanlarla, zorbalarla ve dinden çıkan
kimselerle savaşmakla emredildim." (Ebû Ya'lâ)
4464. İbn
Abbâs'ın bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle
buyurdu: "Acaba sizden hanginiz kırmızı yüklü devenin sahibi olacak?
Etrafında çok kişi öldürülecek. O da Tam öldürülecekken kurtulacak." (İbn
Ebî Şeybe) [113]
4465. Ahnef
b. Kays anlatıyor: Bizler hac yolculuğuna çıktık, Medine'ye geldiğimizde evlerimize
girip yüklerimizi yıkarken birisi gelip bize şöyle dedi: İnsanlar korkuya
kapılıp Mescid'de toplandılar. Biz de hemen Mescid'e gittik. Hz. Osman
sahabelere Allah için kendi menkıbelerini ve iyiliklerini sayıp döküyordu....
Ahnef der ki: Ben o arada
Talha ve Zübeyr ile karşılaştım. Kendi kendime: "Sanırım bu adam (Osman)
öldürülecek" dedim ve Talha ile Zübeyr'in yanına gidip: "Osman'dan
sonra kime bîat etmemi emredersiniz?" dedim. Onlar: "Ali'ye bîat
et" dediler. Ben: "Bana böyle emrediyorsunuz ve buna razı
mısınız?" dedim. Onlar: "Evet" dediler. Sonra ben Mekke'ye
çıktım. Onların bu sözleri aklımdaydı. Mekke'de iken birisi gelip: "Osman
b, Affan öldürüldü" dedi. O sırada Âişe de Mekke'de idi. Ben hemen yanma
gittim ve ona: "Allah için bana söyle; kime bîat etmemi emredersin"
dedim. Âişe: "Ali'ye bîat et" dedi. Ben: "Bana bunu mu
emrediyorsun ve benim için buna mı razısın?" dedim. O: "Evet"
dedi. Ben de Medine'ye geri döndüm ve Ali'nin yanma gelip ona bîat ettim. Sonra
da Basra'daki ailemin yanma döndüm. Ben işlerin yerine oturduğunu ve istikrarın
sağlandığını tahmin ediyordum. Ancak bu arada birisi gelerek: "Müminlerin
annesi Aişe'yle beraber Talha ve Zübeyr Basra yakınlarına Hureybe'ye gelip
orada konakladılar" dedi. Ben: "Neden geldiler?" diye sordum. O:
"Osman'ın kan: hakkında kendilerine yardım etmen için beni sana
gönderdiler. Çünki Osman mazlum olarak öldürüldü" dedi. İşte bu bana gelen
haberlerin er
korkuncu idi. Kendi kendime şöyle dedim:
"Aralarında mü'minlerin annesi Âişe ve Resûlullah'm havarileri Talha ve
Zübeyr'in bulunduğu bir kavme yardım etmeyip onları yalnız bırakmam çok
ağırdır. Ancak Resûlullah'm amcasının oğlu Hz. Ali'yle savaşmam -ki onlar bana
ona itaat etmemi emrettiler- daha ağırdır" dedim. Onların yanına gidip:
"Neden buraya geldiniz?" dedim. Onlar: "Osman'ın kanını almak
İçin geldik. Çünkü o mazlum olarak öldürüldü" dediler. Ben: "Ey
mü'minlerin annesi! Allah için söyle, ben sana: Kime bîat edeyim? diye sorunca
sen: Ali'ye bîat et! demedin mi? Ben: Bana Ali'ye bîat etmemi mi emrediyorsun
ve benim için buna mı razı oluyorsun? dedim. Sen: Evet dedin, değil mi?"
dedim. Âişe: "Evet doğru söyledin" dedi. Ben, Talha ve Zübeyr'e
dönerek onlara: "Ey Allah Resulünün havarileri, sizler de Allah için
söyleyin; ben size: <Kime bîat etmemi emrediyorsunuz? diye sordum. Siz de:
Ali'ye dediniz. Ben: Bana Ali'ye bîat etmemi mi emrediyorsunuz ve benim için
buna mı razı oluyorsunuz? diye sordum. Siz: Evet dediniz değil mi?" dedim.
Onlar: "Evet doğru söyledin" dediler. Ben bunun üzerine şöyle dedim:
"Allah'a yemin olsun, beraberinizde mü'minlerin annesi Âişe ve
Resûlullah'm (salkllahu aleyhi veseüem) havarileri olduğu halde sizinle
birlikte savaşmam ve Allah'a yemin olsun ki bana bîat etmemi emrettiğiniz
Resûlullah'm amcasının oğlu ile de asla savaşmam. Uç şeyden birini seçiniz; ya
bana köprünün kapısını açarsınız (Acem topraklarında) falan yere savaşmaya
giderim, tâ ki Allah'ın dilediği sükûnet gelinceye kadar orada kalırım veya
gidip Mekke'ye yerleşirim veya size yakın bir yerde uzlete çekilir, ne size, ne
de karşınızdakine katılırım" dedim. Onlar: "Kendi aramızda bunu
görüşüp sonra sana haber göndeririz" dediler. Aralarında görüştükten sonra
şöyle dediler: "Köprünün kapısının açılıp onun yabancıların topraklarına
savaş için bırakılması doğru değildir. Çünkü onunla tartışan fitneciler gidip
gelirler. Eğer Mekke'ye gidip yerleşirse Kureyş'liler arasında sizi takip eder
ve sizin haberlerinizi onlara verir. Halbuki siz onlardan haber alamazsınız. Bu
da olmaz. O halde bize yakın bir yerde uzlette kalsın" dediler. Bunun
üzerine o da Basra'ya iki fersah uzaklıkta Celhâ denilen yerde yaklaşık altı
bin kişilik ordusuyla uzlete çekildi. Ne onlara, ne de Ali'nin saflarına
katıldı. Sonra insanlar birbirlerine girdiler, İlk öldürülenlerden birisi de
Talha b. Ubeydullah idi. Ka'b b. Sûr, Kur'ân okuyor ve filan kişilerin
öldürüldüğünü söylüyordu. Onlarla birlikte birçok kimselerin öldürüldüğünü
haber verdi. Zübeyr de savaş meydanından kaçıp Basra yakınlarındaki, Kâdisiye
bölgesinde Sefevân denilen yere gelince orada Mucâşi' oğullarından Na'r denilen
biriyle karşılaştı. Ona: "Ey Allah Resulünün havarisi, nereye gidiyorsun?
Yanıma gel, sen benim zimmetimdesin. Kimse sana ilişip bir kötülük yapamaz" dedi. Bunun üzerine Zübeyr
onunla birlikte yürüdü. Birisi Ahnef b. Kays'in yanma gelerek: "Bak, işte
Zübeyr burada Sefevân ile karşılaştı" dedi. Ahnef: "Kim onu
koruyor?" dedi. Müslümanları topladı; birbirlerine kılıçla girmeye
başladılar. Ancak Zübeyr tekrar oradan kurtuldu. Sonra Uveymir b. Curmûz,
Fadâle b. Habis ve Nufey bunu işitince Zübeyr'in peşinden gittiler. Onu Na'r'la
birlikte görünce gizlice takip ettiler. (İshâk) [114]
4466. Husayn
der ki: Benû Temîm'den olan Amr b. Câvân'a: "Ahnef b. Kays'in uzlete
çekilmesi; ne Ali'ye, ne de Âişe'ye katılmaması ne oldu, gördün mü?"
dedim. O da şöyle dedi: "Ahnef b. Kays bize şöyle anlattı. Ben Medine'ye
hac için geldim..." yukarıdaki hadisi nakletti.
Sonra şöyle dedi:
"İbn Curmûz, Fadâle ve Nüfey, Zübeyr'i öldürmek için aramaya çıktılar.
Onun Na'r'la birlikte geldiğini görünce İbn Curmûz gizliden Zübeyr'in
arkasından gelip hafifçe onu yaraladı. Zübeyr atının üzerindeydi. Zübeyr,
Zulhimâr adlı atının üzerinde kendisini yaralayan İbn Curmûz'a saldırdı. İbn
Curmûz, Zübeyr'in kendisini öldüreceğini anlayınca arkadaşları Fadâle ve Nüfey'i
çağırdı. Onlar da Zübeyr'e saldırıp onu öldürdüler. (İshâk)
4467. Benû Temîm azadlılarmdan Ebû Süfyân der ki:
Hz. Ömer'in karısı Âtike şu beyitleri
söyledi:
ibn Curmû'z
cesur atlıya saldırdı
ki o savaş
meydanından kaçmayın kahramanca
savaşıyordu.
Ey Amr, eğer dikkat etseydin onun elinin ve kalbinin asla titremediğini görürdün.
Ellerin felç
olsun, sen mü min
bîr kimseyi öldürdün. Sana taammüden öldüren kimsenin cezası hak oldu.
" (İShâk)
4468.
el-Hakem anlatıyor: "Cemel
vakası gününde saflar
karşılıklı tutulunca Hz. Ali, Zübeyr'i çağırdı. Zübeyr onun yanma
gelince Ali ona şöyle dedi: "Allah
için söyle, sen Resûlullah'ın: Ey
Zübeyr! Sen Alî'ye zulmetmek suretiyle onunla savaşacaksın dediğini hatırlamıyor musun?" dedi. Zübeyr:
"Evet buraya gelmeden
öncesine kadar bunu
hiç hatırlamadım" dedi ve savaş meydanından geri döndü. Arkadaşı
Talha onun savaş meydanından döndüğünü görünce o da geri döndü. Ancak Mervan
bir ok atıp onu yaraladı ve onu ayaklarından semerin demirlerine bağladı,
flshâk veAhmed b. Menî) [115]
4469. Hakem
şöyle dedi: Hz. Ali, Zübeyr'i çağırıp ona: "Allah için söyle
Resûlullah'ın: "Sen Ali'ye zulmetmek suretiyle onunla savacaksın"
dediğini işitmedin mi?" Zübeyr: "Evet, ama bu ana kadar bunu hiç
hatırlamadım" dedi ve geri döndü. Arkadaşı Talha onun döndüğünü
bilmiyordu. Ben gidip onu izledim; ancak Mervan onu bir ok ile yaralayıp
ayaklarından semerin demirlerine bağladı, sonra da onu öldürdü. (Ahmed b. Menî)
[116]
4470. Hayye
kabilesinden Abdüsselâm naklediyor: Cemel vakası günü Hz. Ali, Zübeyr ile
başbaşa kaldı ve ona şöyle dedi: "Allah için söyle, sen elini
filanoğullarının bahçesine dayadığında Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):
"Elbette sen zalim olduğun halde Ali'yle savaşacaksın; ama o sana galip
gelecektir" dediğini işitmedin mi?" dedi. Zübeyr: "Doğru,
işittim; o halde seninle savaşmayacağım" dedi. (İshâk) [117]
4471. Ebû
Avn, Ebu'd-Duha dan bildiriyor: Süleyman b. Surad, el-Hasan b. Ali'ye:
"Emîrü'l-mü'rninîn Ali'ye benim özrümü beyan et" dedi. Hasan: "Cemel vakası günü Ali'nin bana sığınarak şöyle
dediğini gördüm: Keşke bundan şu kadar sene önce Ölseydim diyordu." Şu'be
dedi ki: "Ben bunu Mansur'a söyleyince şöyle dedi: "O şaşı adam (Ebû
Avn) ne dediğini bilmiyor." (Müsedded) [118]
4472. Süleyman
b. Surad der ki: Hasan b. Ali'nin yanma gelip ona: "Cemel vakasına
katılmadığından dolayı Emîrü'l-mü'minîn'den benim özür dilediğimi söyle"
dedi. Hasan: "Bunu ne yapacaksın? Onun bana sığınarak şöyle dediğini
gördüm: "Ey Hasan! Keşke bundan yirmi sene önce ölseydim." (el-Hâris)
[119]
4473. Cumey'
b. Umeyr et-Temîmî der ki: Annem ve teyzem Âişe'nin yanma girip ona: "Bize
Ali'den bahset" dediler. Âişe: "Elini Resûlullah'm elinin üzerine
koyan, kendisini onun için feda eden, Resullulah'm eliyle yüzünü sildiği bir
adamın neyini bana soruyorsunuz?" dedi. Annem ve teyzem: "O halde
neden onun karşısına çıktın?" dediler. Âişe: "Hükmolunmuş bir şey...
Yeryüzündeki her şeyi ona (karşı çıkışma) karşılık fidye vermeyi isterdim"
dedi. (Ebû Yala) [120]
4474. Ömer
b. el-Hecenna der ki: Ebû Bekre'ye: "Cemel günü seni savaşmaktan alıkoyan
neydi?" diye soruldu. O da: "Resûlullah'tan (salblbhu aleyhi veseUem)
şöyle işittim dedi: "Başları kadın olan bir grup, emire karşı çıkıp yok
olacaklar ve felaha kavuşamayacaklardır. O kadın cennetteki mu mirilerin de
başıdır." (İbn Ebî Şeybe ve Bezzâr) [121]
4475. Esved
b. Kays der ki: Bir adam bana anlattı. Zübeyr, Cemel günü atını dürterken Hz.
Ali ona: "Ey Ebû Abdullah!" diye seslendi. Zübeyr Ali'nin yanma
geldi, öyle ki bineklerinin boyunları birbirine dolandı. Hz. AH ona şöyle
söyledi: "Allah için söyle hatırlamıyor musun; sana bir şeyler fısıldarken
Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem) bizim yanımıza geldi ve: "Onunla gizli
mi konuşuyorsun? Allah'a yemin olsun ki o zulmetmek suretiyle bir gün seninle savaşacak" dedi."
Zübeyr bunun üzerine
atının yüzünü savaş meydanından
çevirip ayrıldı. (İbn Ebî Şeybe) [122]
4476. Ebû
Cirv el-Mâzinî der ki: Cemel günü Hz. Ali'yle Zübeyr'in birbiriyle
karşılaştığını gördüm. Ali ona: "Ey Zübeyr, Allah için söyle; Resûlullah'm
şöyle buyurduğunu işittin mi?: Sen Ali'ye zulmetmek suretiyle onunla
savaşacaksın. Zübeyr: "Evet, şu ana kadar böyle bir şeyi
hatırlamadım" dedi ve çıkıp gitti. (Ebû Ya'lâ) [123]
4477. İbn
Ebi'l-Hüzeyl'den: Ammâr b. Yâsir güçlü biriydi, herkes tek taş taşırken o iki
taş taşıyordu. Bu durum, Resûlullah'a (saMahu aleyhi vesellem) ulaşınca gidip
onu karşıladı ve onu göğsünden itekledi. Ammâr yere düştü. Kalkıp göğsündeki ve
başındaki toprakları sildi. Sonra Resûlullah şöyle dedi:
"Vav haline ey
İbn Sümeyye! Seni isyancı bir topluluk öldürecek. " (Müsedded) [124]
4478.
Müslim, Habbe'den rivayet ediyor: İbn Mes'ûd, Huzeyfe'ye şöyle dedi:
"Fitne patlak verdi. Bana bu konuyla ilgili Hz. Peygamber'den (sallalbhu
aleyhi vesellem) işittiğin bir hadis aktar." Şöyle cevapladı: Hz.
Peygamber'i (sallallahu aleyhi vesellem) işittim; şöyle buyurdu: "Sümeyye
oğlunun vay haline! Onu azgın bir topluluk öldürecek. " (Ebû Ya'lâ) [125]
4479. Ammâr
b. Yâsİr der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana şöyle dedi:
"Seni azgın bir topluluk öldürecek." (el-Hâris) [126]
4480.
Abdullah b. Amr'ın bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
şöyle buyurdu: "Ammâr'ı İsyankâr bir topluluk Öldürecek." (Müsedded)
4481.
Abdullah b. Amr'a ulaşan başka bir rivayet: İki adam babam Amr b. el-Âs'ın
yanına gelip Ammâr'm öldürülüşü hakkında çekiştiler. Amr: "Onu bırakın,
ondan bahsetmeyin. Çünkü Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle
işittim" dedi: "Ey Allahım! Kureyş'tiler Ammâr'ı Öldürmeye teşvik
edecekler. Şunu bilin ki Ammâr'ı öldürüp eşyalarını alan cehennemdedir. "
(Müsedded) [127]
4482.
Abdullah b. el-Hâris der ki: Ben, Sıffm'den ayrılırken Muaviye'yle birlikte
yürüyordum. Amr b. el-Âs'la onun arasmdaydım. Abdullah b. Amr şöyle dedi:
"Ey baba! Sen Resûlullah'ın (salMahu aleyhi vesellem) şu sözünü işitmedin
mi?: "Vay haline ey îbn Sümeyye seni isyankar bir grup öldürecek."
(İbnEbîŞeybe) [128]
4483.
Hanzala b. Huveylid anlatıyor: Ben, Muaviye'nin yanında otururken iki adam
gelip her biri Ammâr'ı kendisinin öldürdüğünü iddia ediyordu. Ancak orada
bulunan Abdullah b. Amr: "Sizden birisi kendisini arkadaşına tercih etti.
Ben, Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle işittim: "Ammâr'ı
isyankar bir grup öldürecektir" dedi. Bunun üzerine Muaviye: "Ey Amr!
Şu deli çocuğunu bizden uzaklaştırsana! Neden bizimle birlikte?" dedi.
Abdullah b. Amr ise: "Sizinle beraberdim; ama sizinle birlikte
savaşmadım." (İbnEbî Şeybe) [129]
4484.
Abdullah b. Amr şöyle dedi: "Sıffm günü ben hiçbir ok atmadım, mızrakla
kimseyi yaralamadım ve hiç kılıç kaldırmadım." Ona: "Peki neden orada
bulundun" diye soruldu. Abdullah: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)
bana: "Babana itaat et" buyurdu; ben de ona itaat ederek geldim"
dedi. (İbn Ebî Şeybe) [130]
4485.
Ebu'l-Gâdiye el-Cühenî anlatıyor: Sıffın günü Ammâr b. Yâsir'e saldırdım ve onu
atından aşağı attım. Ancak Şam ahalisinden bir adam benden çabuk davranarak
gelip onu öldürdü. Benle o, Muaviye'nin yanma gelerek Ammâr'ı önüne koyduk. Her
birimiz onu öldürdüğünü iddia ediyordu. Zira onu öldürmekten dolayı Muaviye'den
Ödül bekliyorduk. Orada bulunan Abdullah b. Amr şöyle dedi: "Resûlullah'm
Ammâr'a şöyle dediğini işittim: "Seni isyankâr bir topluluk öldürecek.
Ammâr'ı öldüren cehennemdedir, " Bunun üzerine Ammâr'ı elimden atıp yere
koydum ve: "Ben onu öldürmedim" dedim. Sonra arkadaşım da Ammâr'ı
bırakıp: "Ben de onu öldürmedim" dedi. Muaviye, Abdullah b. Amr'ın bu
sözü üzerine: "Neden bunu yaptın?" diye sordu. Abdullah b. Amr:
"Ben, Resûlullah'tan bir söz işittim ve onu söylemeyi istedim" dedi.
(Ebû Ya'lâ) [131]
4486.
Abdullah b. Amr der ki: Sıffin günü gruplar birbirinden ayrılınca şöyle dedim:
"Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ammâr'ı
azgın bir grup öldürecektir." Bunun üzerine Amr, Muaviye'ye:
"Baksana, kardeşinin oğlunun ne söylediğini işitmedin mi?" dedi.
Muaviye: "Senin şüpheye düşmenden Allah'a sığınırım. Yoksa sen bizim haklı
olduğumuzdan şüphe mi ediyorsun? Biz mi onu öldürdük? Onu buraya getirenler
öldürdü! [132]
4487.
Abdullah b. el-Hâris b. Nevfel anlatıyor: Ben, Muaviye ile birlikte Sıffin'den
dönerken Muaviye ve Ebu'l-A'var es-Sülemî bir yanda, Amr ve oğlu da diğer yanda
yürüyorlardı. Aralarında benden başka kimse yoktu. Bazen bu tarafa, bazen de
diğer tarafa katılıyordum. Abdullah b. Amr'm, babasına şöyle dediğini işittim:
"Ey babacığım! Sen, Resûlullah'm (sallallahualeyhi vesellem) Mescid'i
yaparken Ammâr'a şöyle dediğini işitmedin mi? "Ey Ammâr! Sen sevap
kazanmaya çok heveslisin" Ammâr: "Evet, yâ Resûlallah" dedi.
Resûlullah (saUallahu aleyhi veseüem): "Elbette sen cennet ehlinden
birisin ve seni azgın bir topluluk Öldürecek" buyurdu. Amr: "Evet,
Resûlullah'm (sallallahualeyhi vesellem) böyle dediğini işittim" dedi.
Abdullah: "O halde neden onu öldürdünüz" dedi. Amr, Muaviye'ye
dönerek: "Ey Abdurrahman'ın babası! Bunun söylediklerini işitmiyor
musun?" dedi. Muaviye: "Yazıklar olsun sana, Ey Amr! Hala sidiğinle
mi uğraşıyorsun, onu biz mi Öldürdük? Onu(n cesedini) buraya getirenler
öldürdü" dedi. (Ebû Ya'lâ) [133]
4488.
Ebu'l-Bahterı' der ki: Sıffm günü sıcaklık şiddetlenince Ammâr: "Bana bir
şey getirin de içeyim" dedi ve şunu ekledi: Resûlullah (saHaHahu aleyhi
vesellem) bana şöyle söyledi: "Dünyada en son içeceğin şey süttür."
Sonra Ammâr savaşa daldı ve öldürüldü. (Ibn Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ) [134]
4489. Zeyd
b. Vehb bildiriyor: Ammâr b. Yâsir Kureyş ile, Kureyş'liler de Ammâr b. Yâsir
ile imtihan edildiler. Bir defasında Kureyş'liler ona saldırıp onu dövdüler.
Bunu gören Hz. Osman kızarak evinden çıkıp minbere yöneldi. Allah'a hamdü
senadan sora şöyle dedi: "Ey insanlar, Kureyş'lilerden bana ne! Onlara ne
oluyor ki Allah onlara yapacağım yaptıktan sonra bile hala akıllanmıyorlar.
Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) kendisi hakkında, Seni azgın bir
topluluk öldürecek dediği Ammâr'a saldırıp onu dövüyorlar" dedi. (Ebû
Ya'lâ) [135]
4490.
Meysere ve Ebu'l-Bahterî'den: Sıffm günü Ammâr savaşmaya başladı; ama bir türlü
öldürülmüyordu. O da Hz. Ali'nin yanma gelip: "Ey Emîrü'l-mü'minîn! Bu
falanca gün değil midir?" diyor, Ali de: "Yanımdan git" diyordu.
Ammâr bunu defalarca söyledi. Sonra kendisine içmesi için süt getirildi. Ammâr:
"İşte bu, dünyadan içeceğim son şeydir" dedi ve savaşa dalıp öldürülünceye
kadar savaştı. (Ebû Yaiâ) [136]
4491. Hişâm
b. el-Velîd b. el-Muğîre'nin kızı anlatıyor: -Ammâr, Sıffm günü yaralanınca
onun yaralarıyla o ilgileniyordu.- Bir ara Muaviye onu ziyaret etmek için
geldi, geri döndüğünde ise şöyle dedi: "Ey Allahım! Bu adamın ölümünü
bizim elimizle kılma. Çünkü ben, Resûlullah'ın (sallallahualeyhi vesellem)
şöyle dediğini işittim: "Ammâr'ı isyankar bir grup öldürecek" (Ebû
Ya'lâ) [137]
4492. Ali b.
Zeyd'den: Sa'doğullarından bir adam bana şunu anlattı: Sıffîn günü ben, Ahnef in
yanında oturuyordum, onun yanında da Ammâr vardı. Şöyle dediğini işittim:
"Dostum Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) dünyada son azığımın süt
olduğunu bana söyledi." Biz bu durumda iken ortalığı toz kapladı ve
"Şam ahalisi geldi" denildi. Su dağıtan kimseler insanlara su
dağıtmaya başladılar, bir cariye elindeki süt tası ile birlikte Ammâr'm yanma
geldi ve onu Ammâr'a verdi. Ammâr sütü içti, sonra artanını yanındaki Ahnef e
verdi. Ahnef de içtikten sonra artanını bana verdi. Ben ona şöyle dedim: "Eğer
dostun sâdık biri ise onun bu savaşta öldürülmesi gerekir." Sonra biz
savaşa tutuştuk. Ammâr'm şöyle dediğini işitiyorduk: "Cennet kılıçların
gölgesi altındadır. Bugün sevgililerle buluşacağız. Muhammed ve
taraftarlarıyla..." İşte bu, onun son anlarıydı. (Ebû Ya'lâ) [138]
4493.
Şam'daki Ömer b. Şuayb -ki Amr b. Şuayb'ın kardeşidir-, babası kanalıyla
dedesinden naklediyor: Abdullah (b. Amr)'ın annesi bir gün Resûlullah'm
(sallallahu aleyhi vesellem) yanma geldi. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi
vesellem): "Nasılsın ey Abdullah'ın annesi?" diye sordu. Kadın:
"Ben iyiyim, annem babam sana feda olsun, sen nasılsın ya
Resûlallah?" dedi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseüem): "Ben de
iyiyim. Peki Abdullah b. Amr nasıldır?" dedi. Kadın: "O da iyidir.
Ancak o dünyayı terk edecek biridir "
Abdullah b. Amr b.
el-As'm babası Sıffın günü ona (oğluna): "Bizimle beraber çık ve
savaş" dedi. Abdullah: "Ey baba! Bana nasıl savaşmayı emredersin,
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) zamanında onun ne dediğini kendin de işittin!"
dedi. Amr: "Allah için söyle, hatırlıyor musun; Resûlullah (sallaUahu
aleyhi vesellem) son anlarında senin elinden tutup ellerini benim elime koydu
ve: "Ey Abdullah, baban Amr'a itaat et" dedi. Abdullah: "Evet
hatırladım" dedi. Amr: "O halde savaşmanı emrediyorum" dedi.
Bunun üzerine Abdullah onlarla birlikte çıktı ve savaştı. Savaş başladığında
Amr şu beyitleri söyledi [139]
Harbin aie§i tutuştu.
Ben ona böğrü geni§, sırtı sağlam atlar hazırladım, iepeleri hızla aşar.
Süvariler tepeden atladığında da nızla atlar. Göğsü kocaman, yanları dolgundur,
en büyük yen de ortasıdır.
4494. Hişâm
b. Hassan anlatıyor: Resûlullah'm (saMahu aleyhi vesellem) ashabından bir grup
toplandı. Aralarında İbn Mes'ûd, Huzeyfe, Sa'd, İbn Amr ve Ammâr da
bulunuyordu. Kendi aralarında şöyle diyorlardı: Huzeyfe: "Eğer ben savaşa
yetişsem oradan nasıl çıkacağımı bilirim" dedi. İbn Mes'ûd da aynı sözü
söyledi. Sa'd ise: "Eğer ona yetişirsem elime kılıç alır, mü'min olana
vurmaz, kafire olanla benimle savaşırsa savaşır ve öldürürüm" dedi. İbn
Amr ise: "Ben de Sa'd ile birlikteyim" dedi. Ammâr ise şöyle dedi:
"Ben de öyle fitneli bir savaşa yetişirsem kılıcımı alır boynuma koyarım,
sonra da mü'minlerin çoğunluğuna katılır, diğerleriyle kılıcım parçalamncaya
kadar savaşırım" (el-Hâris) İsnadında kopukluk vardır. [140]
4495.
Abdullah b. Seleme der ki: Sıffin gecesi bir şair Muaviye'yi ve Amr b. As'ı ve
Ammâr b. Yâsir'i hicivle yeriyordu. "İki günahkârlı tulum" ifadesini
kullanıyordu. Adamın biri ise: "Bu ve sizler Muhammed'in sahabileri değil
misiniz?" dedi. Ammâr ona şöyle dedi: "Oturmak istersen doğru otur,
gitmek istersen de git. (Hepsi Allah Resûlü'nün ashabıdır)." (İshâk)
4496. Ebû
Hureyre şöyle dedi: "Bu ümmet kendisine merhamet edilen bir ümmettir.
Kendi kendisine azap etmedikçe bu ümmete azap yoktur." Ona: "Bu ümmet
kendi kendisine nasıl azap eder?" diye soruldu. Ebû Hureyre: "Cemel
vakası bir azap değil midir? Nehrevân günü bir azap değil midir? Sıffin savaşı
bir azap değil midir?" dedi. (Ebû Ya'lâ)
4497. Ebû
Bürde'den: Muhacirlerden birisi şöyle dedi: "Resûlullah'dan Şöyle işittim:
"5« ümmetin (ilahi) cezası kılıçladır" (Ebû Ya'lâ) [141]
4498. Zührî
şöyle dedi: "Huzeyme b. Sabit -ki onun şahitliği iki kişinin şahitliğine
bedeldi- Sıffin günü Hz. Ali'nin saflarında savaşırken öldürüldü." (İshâk)
4499. Ebû Saîd'in
bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseEem) şöyle buyurdu:
"Filanı minberimin üzerinde hutbe okurken görürseniz, onu öldürünüz."
(İbn Ebî Şeybe) [142]
İsyancılarla Savaşmak
başlığı altında Hz. Ali ve Ammâr hadisi daha önce geçti. [143]
4500. Ebû
Saîd el-Hudrî anlatıyor. Huneyn günü ResûluUah (sallaUahu aleyhi vesilem)
ganimetleri dağıtırken yanında bulundum. Bir adam: "Bu taksimde Allah'ın
rızası gözetilmemiştir" demişti. İşte bundan sonra ben Hz. Ali'yle
birlikte Nehravan savaşında bulundum. Ali bir ara o sözü söyleyen adamı aradı;
ancak bulamadı. Sonra tekrar onu (m«/wiac=kusui:Iu doğanı) aradı ve bir duvarın
altında saklanırken gördü. Hz. Ali: "Bunu tanıyanınız var mı?" dedi.
Birisi: "Biz onu tanıyoruz. Onun adı Hurgûs'dur, annesi ise
şuradadır" dedi. Hz. Ali annesine haber göndererek gelmesini söyledi.
Annesi gelince ona: "Bu kimdendir?" diye sordu. Annesi: "Ey
Emîrü'l-mü'minîn! Bilmiyorum. Fakat ben Cahiliyede iken Rebeze'de bana ait
koyunlarımı güdüyordum. Karanlık şeklinde bir şey beni kapladı ve böylece ben
hamile kaldım. İşte bu ondan doğdu" dedi. (Ebû Ya'lâ} [144]
4501. Ebû Kesîr anlatıyor. Ben, efendim Ali b. Ebî Tâlib ile Nehravan'lılara karşı savaşırken beraberdim. Hz. Ali şöyle dedi: "Ey insanlar! Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana şöyle buyurdu: Bazı kimseler okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar ve bir daha geri dönmezler. Şunu biliniz ki bunun alameti aralarında eli kopuk siyah bir kimse vardır. Göğüslerinden birisi kadın göğsü gibi büyüktür. Memesi de kadının memesi gibidir. Etrafında yedi büyük kıl vardır Onu arayınız. Çünkü o kimse muhakkak burada bulunmaktadır." Sonra aradılar ve onu bir nehrin kenarında ölülerin altında buldular. Hz. Ali: "Allah ve Resulü (sallahualeyhivesellem) doğru söyledi" dedi ve yanındaki oktan birini çıkarıp onun kopuk eline batırdı. însanlar onu görünce sevindiler ve birbirlerini müjdelediler, kalplerinde buldukları sıkıntı gitti. (el-Humeydî) [145]
Abdülkays'tan bir adamdan gelen rivayette ise şöyle denilir: Nehrevân halkının katledildiği o güne şahit oldum... Eğer bir insanın sevinçten ruhu çıksaydı o gün Ali'nin ruhu çıkardı. (Hz. Ali) şöyle dedi: "Allah ve Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) doğru söylemiştir. Birisi onu burada vurulup yerde yatmazdan önce gördüğünü bildirmiş olsaydı ben yalancı olurdum. [146]
[1] Bûsîrî bu değerlendirmeyi aynen almıştır
[2] Hevsomî der ki: "Bu hadisi Bezzâr rivayet
etmiştir, ricali güvenilir ravüerdı Sahîh'te, bu siyak olmaksmn Huzeyfe'nin
rivayet etttigı bir hadis vardır." {Mccnm1 , 136)
Bûsîrî der ki:
"Bu hadisi İbn
Ebî Şeybe ve
Bezzâr rivayet etmiştir
Sahîhayn'dzdu. Bu hadiste de aşikar bir ilave vardır. Bakıruz, Hafız, isnadında Musa Ebî'I-Muhtâr'm
bulunduğu bir hadisi hasen görüyor. İbn Ebî Hatim bu hadisin sadece bir
ravisini zikretmiş, bunun hakkında cerh ve tadile dair bir şey söylememiştir.
Ayrıca Bilâl b. Yahya'nın hal tercemesindeki cerh ve tadil, onunla Huzeyfe
arasındaki kopukluk (inkıta) şüphesinden kaynaklanmaktadır.
[3] Ahzâb sur. 9
[4] Doğru olan budur. Bûsîrî tefsir bölümünde bu hadis
hakkında bir değerlendirmede anmamıştır.
[5] Bûsîrî ilk iki hadis hakkında der ki: "Bu hadisi
mürsel olarak el-Hâris rivayet etmiştir." Sonuncusu hakkında da şöyle der:
"Senedinde adı belirtilmemiş bir ravi vardır." Heysemî de der ki:
"Taberânî bu hadisi iki isnâdla rivayet etmiştir. Birisinde Huyey b.
Abdillah vardır ki, İbn Maîn onu güvenilir görmüş; bir grup da zayıf
addetmiştir. Diğer ricali, Sahih ricalidir." (VI, 131)
[6] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir
kimselerdir."
[7] Tevbe sur. 29
[8] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi olarak el-Hâris rivayet etmiştir."
(III, 114) Ben derim ki: 4378 no'lu Bckr b. Abdillah el-Müzenî hadîsi de bu
bölüme girer.
[9] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İshâk rivayet etmiştir.
Senedinde adı belirtilmemiş bir ravı vardır." Bu hadisi el-Kenz'de
Taberanî'ye isnâd etmiştir. (el-Kenz V, 311) Bûsîrî de İbn Ebı Şeybe ve Ahmed'e
dayandırmış ve bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[10] Bkz: Feth ile beraber Sahîh-i Buhârî baskısı,
kitâbu'ş-şurût, 5. Cihad bölümündeki değil; Halifelik bölümündeki 2064 no'lu
hadise bakınız.
[11] Bûsîrî yine demiştir ki: "Bu hadisi hasen bir
isnâdla İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir.'
[12] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet
etmiştir. Senedinde İbrahim b. İsmâîl b. Mecma' vardır ki zayıf bir
ravidir." (Mecmu VI, 198)
[13] Ahmed onu zayıf görmüştür" şeklinde geçmiş olması
muhtemeldir. Hadisi aynı Şekilde Taberânî de rivayet etmiştir. Senedinde Leys
b. Ebî Süleym vardır ki müâellis bir ravidir. Ancak güvenilirdir. Bunu Heysemî
söylemiştir. (Mecma III, 41)
[14] en-Nihâye'de denir ki: "Netât, Haybcr'de bir burç
ya da kaledir," Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Vâkıdî'den el-Hâris rivayet
etmiştir. Vâkıdî, zayıf bir ravidir."
[15] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi zayıf bir senedle İbn
Ebî Şeybe rivayet etmiştir. Senedindeki Haccac b. Artât, zayıf bir ravidir.
Ancak hadisi destekleyen başka rivayetler vardır."
[16] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[17] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Bu hadisi, Hİzâm b. Hişâm b. Hubeyş kanalıyla babasından Ebû Ya'lâ tahrîc
etmiştir. İbn Hibbân bu ikisini güvenilir görmüştür. Diğer ricali, Sahih
ricalidir.
[18] Heysemî der ki: "Senedinde Muhammed b. Hasan b.
Zebâle vardır ki, gerçekten zayıf bir ravidir." (Mecnıa VI, 169)
[19] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[20] Hadisi Taberânî tahrîc etmiştir. Heysemî der ki:
"Senedinde Hakem b. Abdîlmelik vardır ki zayıf bir ravidir." (Mecma
VI, 168) Ben derim ki: Aynı şekilde Beyhakî'nin de isnadında Hakem vardır.
Beyitlerin tahrife uğrayan kelimelerinin düzeltilmesinde Zevâid'den istifade
ettim.
[21] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[22] el-Feth'deki İbn Âiz rivayetiyle gelen İbn Ömer hadisi
bunu açıklar niteliktedir: ibn Ömer demiştir ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) üç şeyden birini tercih etmede serbest bırakmasın diye Hamza'yı
göndermeden Kureyş'e savaş
açmadı: Huzaa'lı maktulün
diyetini ödemek, Bekr ile anlaşmayı bozmak veya eşit bir şekilde onlara
davranmak. (VIII, 4) Bûsîrî der ki: "Bu hadisi mürsel olarak MÜsedded
rivayet etmiştir/
[23] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[24] îsrâ sur. 81
[25] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi hasen bir isnâdla İbn
Ebî Şeybe rivayet etmiştir."
[26] Hadisin devamı için dördüncü cilt 3779 no'lu hadise
bakınız.
[27] Hafız, bu hadisin isnadını sahîh görmüştür. Bûsîrî der
ki: "Bu hadisi, içinde el-Hâris el-A'ver'in bulunduğu bir senedle Ebû
Ya'lâ rivayet etmiştir. Hadis, Sahîh'te ve başka eserlerde mevcuttur. Bunda ise
belli bir ilave vardır."
[28] Bûsîrî bunu Fetih gazvesi bölümünde zikretmemiştir.
[29] el-İthâfta da böyledir. Bûsîrî bunu yine Bezzâr'a
isnâd etmiş, "Lafız ona aittir, Ravileri güvenilir kimselerdir"
demiştir. Aynı şekilde Zcvâid'âe de mevcuttur. (VI, 181)
[30] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Hac bölümünde hadisi zikretmiştir.
[31] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[32] Yezîd'den rivayet eden kimse bu sözü söylemiştir. O da
Taif li Sâib'dir.
[33] Doğru olan budur. Bûsîrî, bu hadis hakkında bir
değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî de demiştir ki: "Bu hadisi Taberânî
rivayet etmiştir, ravileri güvenilir kimselerdir." {Mecma Vl, 182)
[34] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve Taberânî rivayet
etmiştir. Her ikisinin ricali, İmrân b. Dâvud hariç, SaHîh ricalidir. İbn
Hibbân ve başkaları Imrân'ı güvenilir görürken, İbn Mam ve daha başkaları onu
zayıf görür." (Mecma VI, 181)
[35] Heysemî der ki:
"Bu hadisi mürsel olarak
Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. İsnadı Esendir." Ben derim ki: Senedinde Ali
b. Zeyd vardır. Bûsîrî de şöyle demiştir: "Bu hadisi mürsel yahut mıt'dnS bir senedle Ebû Ya'lâ
rivayet etmiştir." 4348 no'lu hadise bakınız.
[36] Bûsîrî der ki: "Senedi zayıftır. Çünkü Âsim b.
Ubeydullah b. Hafs, zayıf bir ravidir."
[37] Bûsîrî der ki: "Senedinde Musa b. Ubeyde
er-Rebezî vardır. Hac bölümünde bu hadis geçmişti. Ancak aslı, Sahîhayn ve
başka eserlerde Zeyd b. Sabit hadisi olarak yer almaktadır. Hac bölümünde bu
hadisi destekleyen başka hadisler geçmişti.
[38] Bu hadisin, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve
seiiem)'in Kayser'e mektubu bölümünde zikredilmesi uygun olurdu. 4342 no'lu
hadise bakınız. Bu hadis mürseldn. el-Hâris'in Müsned'mde, elyazması iki
nüshasında mevcuttur. (II, 59)
[39] Mâide sur. 82
[40] Mürseldir.
Bûsîrî der ki:
Bu hadisi İshâk rivayet etmiştir. Kavileri
güvenilir kimselerdir; ancak munkatı 'dır. Taberânî de İbn Uyeyne an
Eyyûb an îkrime an İbn Abbâs an Taberi, Abdülvahİd b. Ziyâd an Husayf an Saıâ
b. Cübeyr tarikinden hadisi mürsel olarak tahric etmiştir. (IIV, 2)
tarikinden hadisi vermiştir. Muttasıldır ve
isnadı sahihtir. Ben derim ki: Dârimi de Hammad b. Zeyd an Eyyûb an İkrime
tarikinden olarak bu metin olmaksızın tahric etmiştir, (s.22) Müsnede'de şöyle
geçer: Ben derim ki: Taberânî bu hadisi İbn Uyeyne an E an İkrime an İbn Abbâs tarikinden
rivayet etmiştir. Muttasıldır ve isnadı sahihtir.
[41] Hafız bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.
Bu hadisi, Meysere b. i
Rabbih kanalıyla Dâvud b. el-Muhabber'den el-Hâris rivayet etmiştir. Her ikisi
de oldukça zayıf ravilerdir. Bu, uzun bir hadistir. Hafız bunu parça parça
vermiş, birden fazla yerde uydurma olduğunu belirtmiştir. Bûsîrî der ki:
"Bu, Dâvud b. el-Muhabber'in ResûluUah (saiiaiiahu aleyhi ve sellem) adına
uydurduğu bir hutbedir."
[42] Bûsîrî der ki: Bu, münker bir hadistir. SaMh'te Hz.
Peygamber (sallaliahu aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğu kayıtlıdır:
"Bu, Allah'ın bana, kendisi hakkında azap etmeyeceği bir şeydir."
[43] Bunun tam hâli, el-İthâfve Zeumrf'dedir. {Mecma IX,
26) Bûsîrî bu hadis hakkında bir Şey söylememiş, sadece "Bunu destekleyen
bir hadis vardır" demiştir. Heysemı der ki: "Ebû Ya'lâ'nın isnadında
Atâ b. Müslim vardır ki İbn Hibbân ve başkaları onu güvenilir görürken, bir
grup onu zayıf görmüştür. Diğer ricali güvenilirdir. Taberânî de bu hadisi
rivayet etmiştir, isnadında tanımadığım raviler vardır." {Mecma IX, 26)
[44] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve Taberânî
rivayet etmiştir. Musa b. Ya'kûb hariç, her ikisinin ricali, Sahih ricalidir.
Bir grup Musa'yı güvenilir görmüştür." (Mecma IX, 38)
[45] Îbnü'l-Müseyyib'in
mevkufu olarak rivayet
edilmiştir. ei-İthâf'ta da Ali b.
Ebî Tâlib'den bir ilaveyle rivayet edilmiştir. Bûsîrî der ki: "Bu
hadisi -sahîh bir senedle-Müsedded, el-Hâkim ve Beyhakî rivayet etmiştir. İbn
Mâce de muhtasar olarak rivayet etmiştir.
[46] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Muhammed b. Cafer b.
Muhammed'den İbn Ebî Ömer rivayet etmiştir. Ravi demiştir ki: Babam bana
babasından, o da babasından rivayet etti... İbn Ebî Ömer bu hadisi ricali
güvenilir olan bir senedle zikretmiştir." Ben derim ki: Ancak Muhammed
(el-Bâkır)'m Ali b. Ebî Tâlib'den rivayeti munkatı'dır.
[47] Ben derim ki: el-Kâsım, hadisi metruk olan biridir.
Bûsîrî bu hadisi isnadını vermeden
zikretmiş, bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[48] Bûsîrî der ki: Bunu murikatı' bir senedle rivayet
etmiştir.
[49] Kasas sur. 83
[50] Zümer sur. 60
[51] Hafız Müsnede'de şöyle der: Bu hususta Beyhakî
eleştirilmiştir. Çünkü şöyle demiştir: "Sellâm et-Tavîl, Abdülmelik b.
Abdirrahman'dan rivayet ederken tek kalmıştır." Durum şudur ki; Seleme b.
Salih, İbn Menî'nin rivayetinde ona tâbi olmuştur. Bezzâr da bunu Muhammed b.
İsmail b. Semura an Abdurrahman el-Muhâribî (w. Ibni'l-Isbahânî an Murre an
Abdillah tarikiyle tahrîc etmiştir. 4393 no'lu hadiste geçenleri anlatmıştır.
Sonra da şöyle demiştir: Bezzâr dedi ki: Bu, herhangi bir tarik olmaksızın
Murre'den verilmiştir. Murre'den gelen isnâdlar birbirine yakındır. Abdurrahman
b. el- Isbahânî, bunu Murre'den işitmemiştir. Ancak ondan haber vermiştir.
Murre dışında bunu İbn Mes'ûd'dan rivayet eden kimse bilmiyoruz." Bûsîrî
der ki: "Bu hadisi muhtasar olarak el-Hâkim rivayet etmiş ve şöyle
demiştir: Senedinde Abdülrnelik b. Abdirrahman vardır ki onun ne tadil
edildiğini, ne de cerh edildiğini biliyorum. Geri kalan ravilerinin hepsi
güvenilir kimselerdir. Bûsîrî der ki: "Bu, Abdülmelik için Fellas
"Yalancı" demiştir. Buhârî de onun hakkında: "Hadisi
münkerdır" demiştir. Abdülmelik bu rivayette tek kalmamıştır, Bezzâr da
Müsmd'inden ravileri güvenilir olan bir senedie bu hadisi rivayet etmiştir.
[52] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir.
Peygamberlik Alâmetleri bölümünün sonunda hadisin tam metni verilmiştir."
[53] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi mürseî olarak İshâk
rivayet etmiştir. Ahmcd de muttasıl ve zayıf bir senedie, bir de mu'dal senedie
rivayet etmiştir. İshâk'm tariki isnâd bakımından daha sahihtir. Bu, mu'daî
olanı destekler ve hadisin asimin olduğunu çağrıştırır."
[54] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi zayıf bir senedie İshâk
rivayet etmiştir. Senedindeki tâbiı ravi, zayıf bir ravidir."
[55] Müsnede'de şöyle geçer: "Ben derim ki: Mücâlid,
zayıf bir ravidir."
[56] Hadisin isnadının merkezinde Mücâlid vardır ki zayıf
bir ravidir. Bunu Bûsîrî söylemiştir.
[57] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu zcıyıfbir senedle
rivayet etmiştir. Çünkü senedindeki Leys b. Ebî Süleym, zayıf bir ravidir.
Ayrıca senedinde inkıta' vardır. Kuşluk namazı hakkında sadece bir hadis
zikredilmiştir. O da Huzeyfe hadisi değildir." Bûsîrî bu hadisi el-îthâfia
irâd etmiştir. Sonunda şu ifade vardır: "Ondan, azabını kendi artılarından
vermemesini isledim, bunu kabul etmedi." Bûsîrî, İbn İshâk'ın tealisi
sebebiyle bunun isnadım zayıf görmüş ve "Bunu destekleyen bir hadis vardır"
demiştir.
[58] İbnü'1-Esîr,
bunu şöyle açıklar:
"İslam'ın, istikamet
gidişatı üzere ve
zulmet ihdasatından uzak olarak
ayakta duruşu, bu
müddet bitene kadar
devam edip sürecektir."
Bûsîrî der ki: "Bu hadisi zayıf bir senedle İshâk rivayet ermiştir. Çünkü senedindeki
ravi Mücâlid, zayıf bir ravidir."
[59] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İbn Ebî Şeybc ve -sahih
bir senedle- Tayâlisî rivayet etmiştir."
[60] Buna benzer bir rivayet el-İthâf da mevcuttur. Heysemî
der ki: "Bu hadisi Taberânî rivayet etmiştir. Senedinde Şehr b. Havşeb ile
Abdülhamîd b. Behrâm vardır ki bunlar sağlam görülmelerine rağmen bunlarda
zayıflık vardır." (Mecmu VII, 303) Ben derim ki: Bu ikisi, Ebû Bekir'in
isnadında da vardır.
[61] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[62] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[63] Bûsîrî der ki: Bu hadisi Süveyd b. Abdülazîz'den İshâk
rivayet etmiştir. Süveyd, zayıf bir ravidir. Ayrıca Ahmed b. Meni' de rivayet
etmiştir. Onun ravileri güvenilir kimselerdir. Her ikisinin anlatımı da
aynıdır.
[64] Bûsîrî bunu Ebû Bekir vo Bezzâr'a dayandırmakla
yetinmiş, hadis hakkında bir şey söylememiştir.
[65] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[66] Müsnede'de şöyle geçer: "Bunun isnadı
hasendir." Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ibn Ebı Şeybe, Ebû Ya'lâ ve
-hasen bir isnâdla- Rûyânî rivayet etmiştir.
[67] Bu kitaptaki 2321, 2349 ve 2390 no'lu hadisler ile
Zevaıd (VII, 303-304), el-İthâf (Davar edinme bölümü, 1 no'lu hadis) ve
Beyhakî'nin es-Sünenü'l-Kübrâ'sma bakınız. Bûsîrî, bu hadis hakkında bir
değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî de demiştir ki: "Ebû Ya'lâ'nın
isnadında Muhammed b. Süleyman b. Mesmûl vardır ki zayıf bir ravidir.
Taberânî'nin isnadında da Süleyman b. Dâvud eş-Şâzekûnî vardır ki zayıf bir
ravidir. (VII, 305)
[68] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İshâk ve Ebû Ya'lâ
rivayet etmiştir. Ebû Ya'lâ'nm ravileri güvenilir kimselerdir; ancak Katâde ile
Ebu'l-Esved arasında inkıta' vardır." Zülhalasa >se, Devs
ve Has'am kabilelerine ait
bir put evidir.
Onun, Yemen'de bulunan Yemenlilerin Kabe'si olduğu da
söylenir.
[69] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Tayâlisi, Ebû Ya'lâ ve
el-Hâkim rivayet etmiştir. el-Hâkim isnadı sahihtir" demiştir.
[70] Bûsîrî de bunu takdim ve tehir suretiyle değiştirme
yapmaksızın nakletmiş ve demiştir ki: "Bunu, içinde durumu bilinmeyen
ravilerin bulunduğu bir senedle Ishâk rivayet etmiştir. Ben, metni, fahiş bir
hata dışında, el-İthâf'da bulduğum şekliyle verdim. Ben derim ki: Bu hadisi
Taberânî de muhtasar olarak rivayet etmiştir. Heysemî der ki: "Ravileri güvenilir
kimselerdir." {Mecmn VII, 301) Muhtemelen metinde bir ravi düşüklüğü var.
Doğrusu: "Bunun üzerine kılıcımı çektim ve: "Başını ona
götüreceğim!" dedim, olmalıdır. Yani metinden "ve" edatı
düşmüştür.
[71] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.
[72] 4404 no'lu hadise bakınız.
[73] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi sahih bir senedle İshâk
rivayet etmiştir."
[74] İsnadında Bahr b. Kuneyz es-Sekâ vardır ki metruk bir
ravidir. Bunu Heysemı söylemiş, hadisi Bezzâr'a isnâd etmiştir.
[75] Bûsîrî, Evlilik bölümünde der ki: "Bu hadisi Ebû
Ya'lâ ve bu lafızdan farklı bir anlatımla -Mevduat kitabında- İbnü'l-Cevzî irâd
etmiştir. Bunu destekleyen İbn Mes'ûd hadisi vardır. Yani bunu takip eden
hadis... Ben derim ki: Ebû Ya'lâ'nm isnadında hadis uydurmakla itham edilen
kimseler yoktur.
[76] Bûsîrî, Fiten bölümünde der ki: Bu hadisi Abdürrahîm
b. Vâkıd'dan el-Hâris tahric etmiştir. Abdürrahîm zayıf bir ravidir. Bu hadisi
destekleyen Huzeyfe hadisi vardır; yani geçen hadis.
[77] Bu ciltteki 3925 no'lu hadise bakınız.
[78] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi sahih bir senedle
el-Hâris rivayet etmiştir."
[79] Bab: Fetihler bölümünden sonra, yani beş sayfa sonra
Fitneler bölümü devam edecektir. Asıl nüshada ise Fetihler bölümü, Fitneler
bölümünün iki yansı arasındadır. Asılda ise bunun yeri, Gazalar bahsidir.
[80] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İshâk rivayet etmiştir.
Kavileri güvenilir kimselerdir."
[81] Müellif bu hadisi muhtasar olarak vermiştir. Onun irâd
ettiği hadis, Tayâlisî'nin matbu nüshasından sakıt olmuştur. Bûsîrî ise bunu
tam olarak vermiştir. Onun da bazı kelimeleri düşmüştür. Sonunda ise şu ilave
vardır: "ve onları mübarek kıl!"
[82] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir
kimselerdir." (Siyer ve Meğâzî bölümü) Heyserm de bunu Taberânî'ye
dayandırarak tahric etmiş, ravilerini güvenilir görmüştür. (Mea VI, 217)
[83] Sûrâe, Bağdad'ın yanında bir yerdir. Bağdad'm kendi
ismi olduğu da söylenir. Sûra (uzatma
olmadan) ise, Babil
topraklarında İrak'ta bir mevkidir.
Heysemî der ki: "Senedinde Mücâlid vardır ki zayıf
bir ravidir. Onu güvenilir görenler de vardır." (Mecmcı VI, 220)
[84] Hadis. no. 4576.
[85] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[86] Heysemî der ki: "Bu hadisi M. el-Kebîr'de Ebû
Ya'lâ rivayet etmiştir. Ricali, Scıhîh ricalidir." (Mecma VI, 6)
[87] BÛsîrî der ki: "Bu hadisi Sahîh'inde İbn Hibbân
tahrîc etmiştir." Heysemî der ki: "Taberânî de rivayet etmiştir.
Senedinde Muhammed b. Amr b. Alkame vardır ki hadisi hasen biridir. Diğer
ravileri güvenilir ravilerdir." (Mecma VI, 218) Ben derim ki: Hadis,
bîevâridu'z-Zam'ân'da 420. sayfada kayıtlıdır.
[88] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[89] 'Bakara sur. 137
[90] Bûsîrî bunu aynen almıştır.
[91] Bûsîrî yine der ki: "Bu hadisi hasen bir isnâdla
İshâk rivayet etmiştir."
[92] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi sn/iî/ı bir senedle
İshâk rivayet etmiştir."
[93] Bûsîrî der ki: "Kavileri güvenilir
kimselerdir."
[94] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Abdullah da bunu muhtasar alarak rivayet etmiştir. Heysemî der
ki: "Senedinde tanımadığım raviler vardır." (Mecmn VII, 232)
[95] Bu hadisi hasen bir isnâdla mevkuf olarak İbn Men?
rivayet etmiştir. Bunu Bûsîri söylemiştir.
[96] el-Hâris'in Müsned'inde de böyledir. Bûsîrî
der ki: "Bu hadisi Dâvud b.
el-Muhabber'den el-Hâris rivayet etmiştir." (I, 86) Dâvud zayıf bir
ravidir. O hadiste şu iiade yer alır: "Sen böyle İken birden görünmeyen
bir ses duyuldu."
[97] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, Hasan b. Kuteybe'den
el-Hâris rivayet etmiştir. Hasan, zayıf bir ravidir."
[98] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[99] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, Hasan b. Kuteybe'den
el-Hâris rivayet etmiştir. Hasan, zayıf bir ravidir."
[100] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ, Bezzâr ve
el-Hâkim rivayet etmiştir." el-Hâkim, isnadının sahîh olduğunu
söylemiştir. Müsnede'de şöyle geçer: Bezzâr da bunu İbrahim b. Ziyâd an İshâk
b. Süleyman kanalıyla rivayet etmiştir. el-Hâkim de aynı şekilde İshâk b.
Süleyman tarikinden tahric etmiş ve hadisi sahîh görmüştür.
[101] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ, Bezzâr ve
el-Hâkim rivayet etmiştir. el-Hâkim, hadisi sahîh kabul etmiştir."
[102] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Ebû Ya'lâ bu hadisi iki isnâdla rivayet
etmiştir. Birisinde tanımadığım raviler vardır; diğerinde de Süfyan b. Vekî'
vardır ki zayıf bir ravidir." (Mecma IX, 96) Ben derim ki: Ayrıca bu, bunu
takip eden hadisin de isnadıdır.
[103] Bu hadisi Süfyan b. Vekî'den Ebû Ya'lâ rivayet
etmiştir. Süfyân, zayıf bir ravidir.
[104] isnadı hnsendir.
[105] A'raf sur. 43
[106] Saîd b. Mansûr'un Sünen'indeki 2942 no'Iu hadis bunu
desteklemektedir.
[107] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[108] Bûsîrî, bu hadis
hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Ricali, Sahih ricalidir.
[109] Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü seneddeki
Ebu'l-Eşheb, zayıf bir ravidir.
[110] Bûsîrî der ki: "Hadis mevkuftur, ravileri
güvenilir kimselerdir."
[111] Miisnede'de şöyle geçer: Ben derim ki: Ebû Dâvud ve
Nesâî de bu hadisin bir tarafını Kays b. Abbâd'dan Hasan'm rivayeti olarak
vormiştir. Bûsîrî der ki: "Bu hadisi sahih bir senedle İshâk rivayet
etmiştir. Ebû Dâvud ve Nesâî de muhtasar olarak rivayet etmişlerdir."
[112] Bûsîrî bunu el-Hâris'in lafzıyla vermiş ve demiştir
ki: "Bu hadisi îbn Menî' ve el-Hâris rivayet etmiştir. Her ikisinin
isnadının merkezi Kevser b. Hakîm'dir ki o, zayıf bir ravidir." Heysemî
der ki: "Bu hadisi Bezzâr ve Taberânî rivayet etmiştir. Senedinde Kevser
b. Hakîm vardır ki zayıf ve metruk bir ravidir." (Mecma VI, 243)
[113] Heysemî der ki: "Bu hadisi Bezzâr rivayet
etmiştir. Kavileri güvenilir kimselerdir." (Mecma VII, 234} Bûsîrî der ki:
"Bu hadisi İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir
kimselerdir."
[114] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[115] Senedinde Ebû İsrail el-Melâî vardır ki Hz. Osman'a
söven bir Rafizîdir. Çok galatı vardır, hadisiyle ihticac edilmez. Tehzîb'e
bakınız. Bir de senedinde inkıta vardır. Doğrusu Hakem, Cemcl vakasından sonra
doğmuştur. Bu hadisi Ebû Cerv el-Mâzinî'den mevsûkn Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir.
Ancak senedinde Abdülmeîik b. Müslim vardır ki Buhârî onun hakkında "Hadisi
sahîh olmaz" demiştir. Ben derim ki: Ebû Cerv'den sadece AbdüimeHk
rivayette bulunmuştur ki o da meçhul biridir. Ebû Cerv'in hadisi Üerde
gelecektir. 4476 no'lu hadise bakınız.
[116] Bunun senedinde de Ebû İsrâîl el-Melâî vardır,
Hakem'den rivayette bulunmuştur. Hadis, mıınkatı'dır.
[117] Senedinde Abdüsselâm vardır ki İsmail'den başka ondan rivayette bulunanı bilmiyoruz, İbn Hibbân onu
etbau't-tâbiînin güvenilir ravileri arasında saymış ve şöyle demiştir: "O,
el-Becelî nisbeli olandır. Mürsel hadisler rivayet eder." İbn Hacer de
demiştir ki: "Sanki olaya tanık olmamış gibidir." Tehzîb'de de böyle
geçer. (VI, 325)
[118] Ebû Avn, Muhammed b. Ubeydullah es-Sakafî'dir.
Güvenilir olup Tehzlb'in ravilerindendir. Hadisin isnadı ce\jyidd\r. Bûsîrî der
ki: "Bu hadisi mevkuf olarak Müsedded rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir
kimselerdir."
[119] İsnadı hasendir.
[120] Senedinde Cumey' b. Umeyr vardır ki İbn Hibbân onun
hakkında: "Râfizî idi, hadis uydururdu" demiş;
Buharı "Araştırılmalı", İbn
Adiy de "Onun rivayet ettiklerinin
geneline kimse mütabaat etmemiştir" demiştir. Sâcİ de onun hakkında
"Müriker hadisleri vardır"
demiştir. el-İclî ise onu
güvenilir saymış, Ebû Hatim İse:
"Hadisi sâîihtir"
demiştir. Bunu ondan Sadaka b. Saîd rivayet etmiştir. Buharı der ki: Onun garip
rivayetleri vardır. Sâcî de der ki; "Bir şey değildir." ibn Hibbân
onu güvenilir görmüştür
[121] Bûsîrî
bunu İbn Ebî
Şeybe ve Be/zâr'a
dayandırrmş, ancak herhangi
bir değerlendirme yapmamıştır. Heysemî de der ki: Bu hadisi Bezzâr
rivayet etmiştir-Senedinde Ömer b. Hecenna' vardır ki Zehebî onun hal tercemesinı ver rken onun münker
hadisleri arasında saymıştır. Bunun senedinde bir de AbdulceDMT. Abbâs vardır
ki Ebû Nuaym onun hakkında: "Kufe'de ondan daha yalana kim. yoktur"
demiştir. Ebû Hatim ise onu güvenilir saymıştır. (VII, 234)
[122] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Bekir, tshâk, Ebû
Ya'lâ ve Ahmed b. Menî' rivayet etmiştir. Lafız Hakem'c aittir. Burada
anlatılanlar 4469 no'lu hadiste geçmiştir. Ben derim ki: Bunun isnadında ismi verilmeyen
meçhul bir ravi vardır. Olayı rivayet eden, odur.
[123] Daha önce
bu hadisten bahsetmiştik. 4468
no'lu hadise bakınız. Hadisi Ali Müsned'inde Ncsâî tahric etmiştir.
[124] Bûsîrî: "Bu hadisi Müsedded ile -mürsel olarak-
el-Hâris rivayet etmiştir" demiş, hadis hakkında herhangi bir
değerlendirme yapmamıştır.
[125] Senedinde Habbe b. Cüveyn vardır. İbn Maîn onun
hakkında: "Güvenilir değildir" der. İbn Hibbân da: "Şiilikte aşın giden, hadiste
gevşeklik gösteren biridir" der. Hadis alimlerinin çoğu onu zayıf görmüştür, el-lclî ile Ahmed
ise güvenilir saymıştır. Ondan rivayette bulunan Müslim b. Keysân el-A'ver, hadisi metruk biridir. Bunu
el-Fellâs, Nesâî ve
Dârekutnî söylemiştir. es-Sâcî ve el-Fellâs "Hadisi münkerdir" der.
İbn Maîn ve Nesâî Güvenilir
değildir" der. İbn Maîn: "İhtilat etmiştir" der. Ebû Zür'a ve
Ebû Hatim: "Hadisi
zayıftır" der. Tirmîzî ve Ebû Ahmed el-Hâkim: "Kuvvetli değildir.
Kimsenin orvu güvenilir gördüğüne rastlamadım.
Sadece Dârekutni bir defasında onun için
Zayıf"; bir defasında "metruk",
bir defasında da "hadisi mazbuttur" demiştir.
[126] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. İsnadı ceyyiddir.
[127] Bûsîrî bu hadis ve önceki hadis hakkında bir şey
söylememiştir. Senedinde Leys b. Ebî Süleym vardır ki bana göre o, tahdisi
açıkladığı zaman, hadisi hasen biridir. Burada an'nne yoluyla rivayette
bulunmuştur. Taberânî'nin rivayetinde ise tahdisi açıklamıştır. Zevâid'de de
böyle geçer. (Mecma IX, 297)
[128] Senedinde Abdurrahman b. Ebî Ziyâd vardır. Ona îbn Ebî Ziyâd da denir. İbn Maîn onu güvenilir
sayar. Buharı de: "Araştırılmalı" der. İbn Hacer, onun hadisinin
isnadı hakkındaki ihtilafa değinmiştir. Tehzîb'de biyografisine bakınız.
[129] el-İthâf da tam metni şöyledir: "Babam beni
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellemj'e Şikayet etti. Resûlullah (sallaltahu
aleyhi ve sellem) de bana dedi ki: "Hayatta olduğu müddetçe babana itaat
eti Ona isyan etme!" Ben sizinle beraberim, ancak size karşı savaşacak
değilim." Ben derim ki: Bûsîrî bu hadisi sah'ih görmüştür. Heysemî de der
ki: "Bu hadisi Ahmed rivayet etmiştir, ricali güvenilir kimselerdir. Ben
derim ki: Buna göre hadis, rcuiellifin şartlarına uymamaktadır. Çünkü hadisi
Ahmed tahrîc etmiştir. Şu halde ona göre Zevâid'den değildir.
[130] Senedinde
adı verilmeyen bir
ravi vardır.
Bûsîrî, bu hadis
hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.
[131] İsnadında Yusuf b. Atiyye vardır. Bana göre o,
Basra'lı olandır ki metruk biridir. Bunu Nesâî, Dûlâbî ve Dârekutnî
söylemiştir. Buhârî "Hadisi mürikerdir" der. Nesâî "Güvenilir
değildir" der. Bir çok kişi onu zayıf bulmuştur. Ondan rivayette bulunan
Ebû Ya'lâ'nın hocası Amr b. Mâlik'i Ebû Ya'lâ'nm kendisi zayıf görür. Yusuf b.
Atiyye adında iki ravi vardır; her ikisi de metruktür.
[132] Senedinde Abdurrahman b. Ebî Ziyâd vardır. 4482 no'lu
hadise bakınız.
[133] Bunun senedinde de Abdurrahman b. Ebî Ziyâd vardır. Hafız, Tehzîb'de hadisin
isnadında ıztırab olduğuna işaret etmiştir. Heysemî: "Ravileri güvenilir
kimselerdir" ş,
hadisi Taberânî'ye isnâd etmiştir. {Mecmn IX, 297)
[134] Bu, Ebu'l-Bahterî hadisidir. 4490 numarada da
gelecektir. Heysemî der ki: "Bu hadisi
Taberânî ve Ebû
Ya'lâ bir takım
isnâdlarla rivayet etmişlerdir.
Bunların bazılarında Atâ b. es-Sâib vardır ki hafızası değişikliğe
uğramış bir ravidir. Diğer ricali, güvenilir kimselerdir. Diğer isnâdlar
zayıftır." (Mecmn IX, 297) Ben derim ki: Heysemî, illetin aslına
değinmemiştir. O da
şudur: Ebu'l-Bahterî, Hz.
Ali'den hiçbir şey işitmemiştir. Ebû Zer'e, Ebû Saîd'e,
Zeyd b. Sabit'e ve Râfi' b. Hadîc'e de yetişememiştir. Onun Hz. Âişe'den
rivayeti, mürseldir. İbn Sa'd der ki: O, çok hadisi oİan biridir. Mürsel
hadis rivayet eder.
Bir çoğundan işitmediği
halde sahabeden rivayette
bulunur. Hadisleri arasında semâ' yoluyla gelenler basendir, başka yolla
gelenler ise zayıftır.
[135] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve Taberânî
rivayet etmiştir. Senedinde Ahmed b. Büdeyl er-Remlî vardır ki Nesâî ve başkaları onu güvenilir görmüştür.
Kendisinde zayıflık vardır." {Mecmn VII, 242)
[136] Bu da senedinde Atâ b. es-Sâib olan bir hadistir. Atâ,
hafızası değişikliğe uğramış bir ravidir.
[137] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve Taberânî
rivayet etmiştir. Hişâm'm kızı ile ondan rivayette bulunan kimseyi tanımıyorum.
Her ikisinin de geri kalan ricali, Sahih ricalidir." (Mecma IX, 297) Ben
derim ki: "Hişâm'm kızından rivayet eden kimse, adı verilmeyen bir
ihtiyardır."
[138] Bunun senedinde Sa'd oğullarından durumu bilinmeyen
bir ravi vardır.
[139] d-İthâfta da böyledir. Zevâid'de ise şöyle geçer:
"Biz dedik ki: Hayır, dövüşmenizi düşünüyoruz," Bûsîrî, bu hadis
hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Bu hadisi
Abdülmeiik b. Kudüme an Amr b. Şuayb kanalıyla Taberânî vermiştir. Abdülmclik'i
İbn Maîn güvenilir görmüş, Ebû Hatim ve başkaları da zayıf görmüştür."
(Mecmn VII, 240) Ben derim ki: Heysemî bunu sadece Amr b. Şuayb'dan vermiştir.
Halbu ki el-İthâf ve Miisnede'de Amr b. Şuayb'ın kardeşi Ömer b. Şuayb olarak
geçer. Ancak Müsnede'nin iki yerinde
de "Amr" olarak
geçer. Yanımdaki eserlerde
bu Ömer'i bulamadım.
[140] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Saîd b. Amir'den
mevsûlen el-Hâris rivayet etmiş, bunu munkntı olarak zikretmiştir."
[141] Bu hadisi, buradakinden daha uzun bir şekilde Ebû
Bekir b. Ebî Şeybc tahric etmiştir.
el-İthâfâa da böyle geçer.
[142] Bunun isnadında Mücâlid vardır.
[143] Hadis. no. 4458.
[144] Heysemî der ki: "Bu hadisi uzun bir metinle Ebû
Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedinde Ebû Ma'şer Necîh vardır ki zayıftır; ancak
hadisi yazılır." (Mecma VI, 224)
[145] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Ricali, güvenilir görülmüştür. Ancak Ebû Kesîr'i Buhârî ve İbn
Ebî Hatim zikretmiş, hiçbiri de onun
hakkında cerh belirtmemiştir.
[146] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede
bulunmamıştır.