Haricilerle Savaşmanın Fazileti 2

Hz. Ali'nin Şehit Edilişi 4

Hüseyin b. Ali'nin Şehit Edilişi 5

Muaviye'nin, Oğlu Yezîd'i Halife Tayin Etmesi 5

Resûlullah (Sallallahu Aleyhiveseiiem)'İn Hakem B. El-As'ı, Onun Oğullarını Ve Ümeyye Oğullarını Lanetlemesi 6

Allah'ın Emri Gelinceye Kadar İslam'ın Baki Kalacağına Dair 8

Gücü Yetmeyen Kimsenin Çirkinlikleri Yasaklamamasının Caiz Olduğu. 9

Yabancıların İslam Beldelerine Galip Olacakları ve Arapların Zelil Olmasıyla Dünyanın Süsünün Kaybolacağı 10

Mehdi ve Diğer Adil Halifeler Hakkında. 10

Kıyamet Kopmadan Önceki Alâmetler: Dabbetularz ve Güneş'in Batıdan Doğuşu. 11

İlk Helak Olacak Ümmetler 12

Kıyamet Alâmetleri 12

İbn Sayyâd'ın Deccâl Olabileceğine Dair 14

Ye'cüc ve Me'cüc. 17

DİRİLİŞ KİTABI 17

Ölümden Sonraki Kabir ve Benzeri Haller 17

Kabir Fitnesi ve Azabı 17

Kıyamet Günü İlk Giydirilecek Olan Kimse. 26

Kul Haklan ve Onları Affetmek. 26

Müzminlerin Şefaati 27

Allah'ın Mü'minlere İlk Hitabı 28

Cehennem ve Cehennemliklerin Vasfı (Allah Bizi Oradan Korusun) 28

Cennetin ve Cennetliklerin Vasfı 29

Cennete Son Girecek Kimse. 33


Haricilerle Savaşmanın Fazileti

 

4502. Âsim b. Kuleyb diyor ki: Babam bana şu hâdiseyi anlattı: Önceleri insanlar mescidde otururlardı. Bu durum Sıffîn'den dönünceye kadar böyle devam etti. Sonra insanlar mescidde oturmaktan uzaklaştılar. Yollarda oturup haberler bekliyorlardı. İşte bizler Hz. Ali'nin yanında otururken bir adam ayağa kalkıp şöyle dedi: "Bana izin ver, konuşayım" Ancak Ali başka şeylerle meşgul olduğundan biz ona: "Emîrü'l-mü'rninîn'e soracağın şey nedir?" dedik: Adam: "Ben umrede iken Âişe'in yanma gittim, bana: Sizin taraflarınızda çıkan ve kendilerine Harurî (Hariciler) denilen o kimseler nedir? diye sordu. Ben: Onlar bizim yakınımızdaki Harûrâ denilen yakın bir köyden çıktılar dedim. Âişe: Sen onların helaklanna şahit oldun mu? Eğer Ali b. Ebî Tâlib size onlardan anlatmak istese anlatır dedi. İşte ben ona bundan soracağım" dedim. Hz. Ali meşgul olduğu işi bitirince "Adam nerededir?" diye sordu ve olayı ona nakletti. Sonra da tekbir getirerek şöyle anlattı:

Ben, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma girdiğimde Âişe'den başkası yanında yoktu. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ey Ebû Tâlib'in oğlu Ali! Sen filan filan kavimle karşılaşınca halin nice olur?" Ben: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "O kimseler doğu tarafından çıkarlar ve Kur'ân okurlar. Ancak okudukları Kur'ân boğazlarından aşağıya inmez. Okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar Aralarında eli kopuk birisi vardır. Eli, Habeşli bir kadının göğsü gibidir" buyurdu. Sonra Hz. Ali şöyle dedi: "Allah için söyleyiniz. O savaştığım kimseler arasında böyle bir adamın bulunduğunu size söylemedim mi? Siz: Hayır dediniz. Ama sonra onu çekerek yanıma getirdiniz." Oradakiler: "Allah şahittir ki doğru söyledin" dediler. Bunun üzerine Ali tehlil ve tekbir getirdi. (İshâk) [1]

4503. Âsim b. Kuleyb anlatıyor. Hz. Ali'nin yanında oturuyordum. O, insanların bazı sorunları ile ilgileniyordu. Üzerinde yolculuk belirtisi olan bir adam geldi ve: "Ey Emîrü'1-mü'minin!" dedi; fakat Ali adama kulak asmayıp insanların işleriyle uğraştı. Ben: "Ne soracaksın?" diye sordum. O da şöyle anlattı: "Ben hac veya umre için Mekke'ye gittim. Bu arada Âişe'ye uğradım. Aişe bana bizim yanımızda çıkan ve Harûrî denilen kimselerden sordu. Ben de ona: "Onlar Harûrâ denilen yerden çıktıkları için onlara o isim verilmiştir." dedim Aişe: Onların yok oluşlarına şahit olan kimselere ne mutlu! Allah'a yemin olsun ki eğer Ali size onlardan anlatmak isterse anlatır> dedi. Bu nedenle ben de Ali'nin yanma gelip bunu sormak istedim," Hz. Ali işini bitirince: "Az önce izin isteyen kimdi?" diye sordu. Adam kalktı. Ali'ye olayı anlattı. Bunun üzerine iki veya üç defa tekbir getirdi. Hadisin devamı yukarıdaki gibidir.- Sonunda şöyle dedi: "Onu size tanıttığım gibi siz onu çekip yanıma getirdiniz." Sonra da üç defa "Allah ve Resulü doğru söyledi" dedi. (Ebü Ya'lâ ve Bezzâr) Muhdac (özürlü) olan şahsın hikâyesinin aslı

Sahih ve diğer kitaplarda yer almıştır. Ancak bundan farklı bir metinle ve Âişe rivayeti dışında tahrîc ettiler.

4504. Habîb b. Ebî Sabit anlatıyor: Ebû Vâil mahalle mescidinde iken onun yanma gittim. Onunla birlikte mescidin bir köşesine çekildik. Ona: "Hz. Ali'nin öldürdüğü kimselerden bana bahset" dedim. "Neden Ali'den ayrıldılar, neyi kabul ettiler ve ondan ayrılırken neyi iddia ettiler? Hz. Ali neden onlarla savaşmayı helal sayıp gerekli gördü?" diye sordum. Ebû Vâil şöyle anlattı:

Bizler Sıffin'de iken Şam'dan gelenlerle yaptığımız savaş şiddetlendi. Sonra Hz. Ali Kufe'ye döndü. Bu nedenle Hariciler Ali hakkındaki sözlerini söylediler ve Harûrâ denilen yere yerleştiler. Sayılan on bin küsur kadardı. Ali onları halifelerine tekrar dönmeleri için çağırdı. Neden Matlarını bozduklarını onlara sordu. Ganimet paylaşımından dolayı mı, yoksa hakem olayından dolayı mı ayrıldıklarını sordu. Onlar: "Biz fitneye girmekten korkuyoruz" dediler. Hz. Ali: "Bugünün sapıklığını gelecek yılın fitne korkusu yapmayın" dedi. Onlar ise şöyle deyip geri döndüler: "Biz geldiğimiz şeyler üzerinde bulunuruz. Eğer hakem olayını kabul ederse ona karşı Sıffin'de Şamlılarla savaştığımız gibi savaşırız. Eğer hakem olayını reddederse o zaman onunla birlikte olur, karşısmdakilerle savaşırız." Nehravân'a geçinceye kadar bu şekilde devam ettiler. Ancak onlardan bir grup ayrılıp insanları öldürmeye başladı. Diğer arkadaşları: "Biz bunun için Ali'den ayrılmadık" dediler. Onların yaptığı Ali'ye ulaşınca şöyle dedi: "Sizler düşmanlarınıza karşı mı çıkacaksınız; yoksa arkanızdan sizi vuran bu kimselerin üzerine mi yürüyeceksiniz?" Oradakiler: "Bizi arkadan vuran kimselerin üzerine yürürüz" dediler. Bunun üzerine Hz. Ali Resûlullah'm (salkllahu aleyhi vesellem) şu hadisini rivayet etti: "İnsanların ihtilaf ettiği zamanda doğudan bir grup insan çıkacak. Kendi cihadınızı onların cihadı yanında hiçbir şey saymayacak, kendi namazınızı onların namazlarının yanında hiçbir şey saymayacak, kendi orucunuzu onların orucunun yanında hiçbir sey say­mayacaksınız; ama onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar. Alametleri, pazusu kadın memesi gibi olan bir adamın aralarında bulunmasıdır.

Hakka en yakın olan taraf onu öldürecektir." Daha sonra Hz. Ali üzerlerine yürüdü ve onlarla şiddetli bir savaşa tutuştu. Öyle ki Ali'nin atlıları onların karşısında duramıyordu. Hz. Ali şöyle dedi: "Ey insanlar! Eğer benim için savaşıyorsanız Allah'a yemin olsun ki size vereceğim bir şey yoktur. Eğer Allah için savaşıyorsanız bu şekilde savaşmayın!" Ali'nin bu sözleri ordusunun tekrar toplanmasına vesile oldu ve onların hepsini öldürdüler. Hz. Ali: "Savaşın başında size söylediğim vasıftaki kişiyi arayın!" dedi. Onu aradılar; fakat bulamadılar. Sonra Ali hayvanına bindi ve çukur olan bir yere geldi. Orada çoğu kimselerin cesedini buldu. Cesetler üst üste atılmıştı. Hz. AH en alttan o kimseyi çıkardı. Sonra ayaklarından tutup insanların görmesi için onu çekti. Daha sonra: "Bu yıl artık savaşmayacağım" dedi ve Kufe'ye döndü. Ancak orada şehit edildi. Yerine oğlu Hasan halife seçildi. Hasan, Muaviye'nin kendisine bîat etmesi için haber gönderdi. Aynı şeyi Hasan, Kays b. Sa'd'a da gönderdi. Ancak Kays b. Sa'd arkadaşlarının arasından kalkıp şöyle dedi: "Ey insanlar! İki durumla karşı karşiyasmız ve ikisinden birini seçmek zorundasınız. Biri fitneye düşmek, diğeri de imamsız olarak öldürülmektir." İnsanlar: "Durum nedir?" diye sordular. Kays: "Hasan b. Ali, Muaviye ile anlaşıp ona bîat etti" dedi. Bunun üzerine insanlar da Muaviye'ye bîat ettiler. Ancak Muaviye, Nehrevanlılardan başka kimseden çekinmiyordu. Onlar da tek tek Muaviye'ye bîat ediyorlardı. Tâ ki onlardan üç yüz küsur kaldı. (İshâk ve İbn Ebî Şeybe) Onlar Nahîle ashabıdır.

Derim ki: Bunun isnadı sahihtir. Merfû. olan sözün aslı Sahîh-i Müslim'de geçmektedir. Fakat diğer kaynaklarda geçmeyen ibareler içerdiği için bu hadisi zikrettim. [2]

4505. Kays b. Ubâd anlatıyor: Hz. Ali, Nehravan'lılar dinden çıkmadıkça onlarla savaşmadı. Sonra onlar çekildiler. Abdullah b. Habbâb'm yanma vardılar.   O,   köyünde  bulunuyordu  ve  fitnelerden  kaçmak  için  köyüne yerleşmişti. Onu yanlarına aldılar. Yolda yürürken hurma ağacının birinden bir hurma düştü. Aralarından bir adam alıp onu ağzına attı. Oradakiler ona: "Zimmet ehlinden birinin hurmasını parasız olarak alıp yedin" deyince adam onu ağzından attı, sonra zimmet ehlinden birine ait olan bir domuzun yanından geçtiler.  Birisi kılıcını çekip  domuzu öldürdü.  Ona:  "Zimmet ehlinden birinin domuzunu mu öldürdün?" dediler. Bunun üzerine Abdullah b. Habbâb onlara: "Size bu hurmadan ve bu domuzdan daha büyük hak sahibi olan bir şey söyleyeyim mi?" dedi. Onlar: "Kimdir" dediler. Abdullah: "Ben buluğa erdiğimden beri hiç bir namazı bırakmadım ve hiç bir Ramazan orucunu  kaçırmadım"  dedi ve daha bir çok şeyler saydı.  Ancak onlar Abdullah'ı   öldürdüler.   Bu   durum   Hz.   Ali'ye   ulaşınca   arkadaşlarından, onların üzerine yürümelerini emretti ve: "Abdullah b. Habbâb'm katilini bize verin, ondan kısas alalım" dedi. Ancak onlar: "Biz hepimiz birden onu öldürdük, nasıl onun kısasını verelim" dediler. Ali: "Allah en büyüktür" dedi ve arkadaşlarına: "Onlara saldırınız. Allah'a yemin olsun ki sizden kimse kaçamayacak ve hepsi öldürülecektir" dedi. Hz. Ali: "Şöyle şöyle olan bir adamı arayın!'' dedi. Onu aradılar; fakat bulamadılar. Sonra tekrar aradılar ve buldular. Hz. Ali: "Bunu kim tanıyor?" dedi. Bir adam hariç kimse onu tanımadı. Adam: "Bu adamı ben gördüm. Ancak onun nesebim ve kim olduğunu bilmiyorum" dedi. Ali: "Doğru söyledin. O, cinlerden biriydi" dedi. (Müsedded) [3]  Ayrıca  konuyla  ilgili  olarak Kader  bölümünde  "Haricilerin fr'kadından Sakınmak" babında Câbir hadisi geçmişti.

4506. Enes anlatıyor: Aramızda ibadetle meşgul olan zühd ve gayret sahibi bir genç vardı. Biz onu Resûlullah'a (sallallahualeyhivesellem) anlattık; ancak Resûlullah (sallallahu aleyhi veseliem) onu tanımadı. Onun sıfatlarım söyledik; Hz. Peygamber yine onu tanımadı. Biz bu durumda iken o genç yanımıza geldi. Biz: "Yâ Resûlallah! Bahsettiğimiz o genç budur" dedik. Hz. Peygamber (salkllahu aleyhi veseliem): "Muhakkak ben onun yüzünde şeytanın bir alâmetini görüyorum" dedi. Sonra genç geldi ve Resûluîlah'a (sallallahu aleyhi veseliem) selam verdi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseüem) o gence: "Sen kendi kendine bu kimseler arasında senden daha hayırlı birisinin olmadığını mı sanıyorsun?" dedi. Genç: "Evet" dedi ve dönüp Mescid'e girdi. Resûlullah (sallallahu aleyhi veselkm): "Kim bunu öldürecek?" dedi. Ebû Bekir: "Ben, yâ Resûlallah!" dedi.

Ebû Bekir Mescid'e girince onun namaz kıldığım gördü ve: "Sübhânallah! Namaz kılan birini mi öldüreyim? Hâlbuki Resûhıllah namaz kılanların öldürülmesini yasakladı" dedi ve Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma döndü. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona: "Ne yaptın?" diye sordu. Ebû Bekir: "Yâ Resûlallah! Onu namaz kılarken Öldürmeyi hoş görmedim. Çünkü sen namaz kılanların öldürülmesinden yasakladın" dedi. Resûlullah (sallalîahu aleyhi vesellem) tekrar: "Kim adamı Öldürecek?" dedi. Ömer: "Ben yâ Resûlallah" dedi ve Mescid'e girdi. Ancak adamın secdede olduğunu gördü. Ebû Bekir'in söylediği gibi söyledi. "Benden daha hayırlı olan (onu öldürmeden) geri döndü" dedi ve geri döndü. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "Boşver ey Ömer! Kim adamı öldürecek?" buyurdu. Hz. Ali: "Ben ya Resûlallah" dedi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): "Eğer onu bulursan sen onu öldürürsün" dedi. Bunun üzerine Hz. Ali Mescid'e girdi; ancak onu Mescid'de bulamadı. Resûlullah (sallaHahu aleyhi vesellem): "Allah'a yemin olsun ki eğer onu öldürseydi bu, onların ilki ve sonu olurdu ve ümmetimden iki kişi bile ihtilaf etmezdi" dedi. (İbnEbîŞeybe ve Ebû Ya'lâ) [4]

4507. Enes anlatıyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) zamanında onun yanında savaşan bir adam vardı. Geri döndüğünde atından inip hemen Mescid'e gider ve namaz kılmaya başlardı. Namazını öyle uzatırdı ki sahabelerden bazıları onu kendilerinden üstün görmeye başladılar. Bir gün Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbıyla beraber otururken o genç yanlarından geçti. Bazı sahabeler: "İşte bahsettiğimiz genç budur, ya Resûlallah" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ya ona birini gönderdi; ya da kendiliğinden geldi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) onun geldiğini görünce: "Nefsim elinde olan Allah 'a yemin olsun ki onun iki gözünün arasında şeytanın bir alameti vardır" buyurdu. Genç gelip onların yanında durdu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona: "Sen bize yöneldiğinde kendi kendine, bu kimseler arasında benden daha hayırlısı yoktur, dedin değil mi?" dedi. Genç; "Evet" dedi ve gitti. Sonra da Mescid'de bir köşeye gelip ayaklarıyla bir çizgi çizdi. Sonra da topuklarını birbirine yaklaştırıp namaz kılmaya başladı... -Bir önceki hadisin devamını anlattı.- (Ebû Ya'lâ) [5]

Zeyd b. Eslem'in Enes'ten rivayet ettiği hadiste de bu konu geçmişti.

4508. Enes b. Mâlik şöyle dedi: "Bizler, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanında otururken gidişatı güzel birisi yanımıza geldi... Aynı mânâda bir hadis. (Bezzâr) [6]

 

Hz. Ali'nin Şehit Edilişi

 

4509. Ebu'I-Esved anlatıyor. Hz. Ali'nin şöyle dediğini işittim: "Ben, ayaklarımı üzengiye koyduğum esnada Abdullah b. Selâm yanıma geldi ve: "Nereye gidiyorsun?" dedi Ben: "Irak'a gidiyorum" dedim. Abdullah b. Selâm: "Eğer sen oraya gidersen başına çok musibetler gelir" dedi. Ali: "Allah'a yemin olsun ki daha önce Resûlullah'm da (salkllahu aleyhi vesellem) aynı şeyleri bana söylediğini işittim" dedi. Babanım (Ebu'l-Esved'in) şöyle dediğini işittim: "Ben buna şaşırdım. Savaşçı bir adam kendisi hakkında böyle şeyler anlatıyor." (el-Humeydî, İbn Ebî Ömer ve Ebû Ya'lâ) [7]

4510. Ebû Sinan ed-Dü'elî, Yezîd b. Umeyye'den naklediyor: Hz. Ali hastalandı. Biz onun bu hastalığında vefat etmesinden korktuk. Ancak o İyileşti- İyileşince ona: "Seni sıhhata kavuşturan Allah'a hamdolsun, ey gmîrü'l-mü'minîn" dedik ve hastalığında onun basma gelmesinden korktuğumuz şeyi söyledik. Hz. Ali: "Fakat ben, kendimden korkmadım; çünKÜ doğru sözlü ve tasdik edilen habibim bana şöyle dedi: "Sen sana muhalefet edenlerle savaşmadıkça ölmezsin. Ayrıca fılanoğullarının en şakisi Allah'ın devesini kestiği gibi, seni de içinde bulunduğun topluluğun en şakisi öldürecektir." (Abd b. Humeyd) [8]

4511. İbn Suheyb'den: Hz. Ali şöyle dedi: Resûlullah (sallaüahu aleyhi vesellem), ashabına:   "Öncekilerin en şakisi kimdir?" diye sordu. Ben: "Deveyi (Hz. Salih'in devesini) boğazlayan kişidir" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Doğru söyledin!" dedi. Resûlulîah (sallallahu aleyhi vesellem):   "Sonrakilerin en akisi kimdir?"  diye sordu.  Ben:  "Bunu bilmiyorum" dedim.  Resûlullah Seninle savaşıp seni öldüren, saçını ve sakalını kana bulayan kişidir" dedi. (Ebû Yalâ) [9]

4512. Hz. Ali şöyle dedi: "Rüyamda Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) gördüm. Ümmetinin bana verdiği eziyetleri ve beni yalanlamalarını ona şikâyet ederek ağladım. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana: "Ey Ali, ağlama!" dedi. Bir de baktık ki iki adam yukarı tırmanıyor, büyük kayalarla kanlar fışkırana kadar bunların başları kırılıyor. Sonra eski haline avdet ediyor." Her gün gibi ertesi gün de Hz. Ali'nin yanma gittim; onun şehid edildiği haberini aldım. (Abd b. Humeyd) [10]

4513. İbrahim b. Meysere'nin Hz. Hasan veya Hüseyin'den nakleden kişiden bildirdiğine göre Hz. Ali şöyle dedi: "Rüyamda Resûlullah'la (sallallahu aleyhi vesellem) karşılaştım; ona Iraklıların bana yaptıkları eziyetten şikâyet ettim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana onlardan rahat edeceğimi vaadetti." Aradan üç gün geçmeden Hz. Ali şehit edildi. (el-Humeydî) [11]

4514. Cafer b. Muhammed, babasından, o da dedesinden naklediyor: Hz. şehit edilince oğlu Hasan minbere çıkıp Allah'a hamdü sena etti. Sonra şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki siz, Kur'ân'm indirildiği bu gece bir adam öldürdünüz. O gece îsa b. Meryem göğe kaldırıldı ve Hz. Musa'nın yanında bulunan genç Yûşa b. Nûn o gece öldürüldü" dedi. (Ebû Ya'lâ} [12]

4515. Hâlid b. Câbir'in babasından yaptığı rivayette ise, Hasan şöyle demiştir: "Bu gecede îsrâiloğullannın tövbesi kabul edildi. Allah'a yemin olsun ki kimse onu (Ali'yi) geçemedi ve kimse ona yetişemeyecek. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onu bir müfreze ile gönderince Cebrail onun sağında, Mikail ise solunda yola çıkardı. Allah'a yemin olsun ki o, altın ve gümüşten hiç bir şey bırakmadı; sadece satın alacağı hizmetçi için yedi yüz veya sekiz yüz dirhem bıraktı." (Ebû Ya'lâ ve Bezzâr) [13]

4516. Fadâle anlatıyor: Babamla birlikte Hz. Ali'yi ziyaret için Yanbu'a yanma gittik. Orada hasta idi. Babam ona: "Seni burada durduran nedir? Eğer burada ölsen Cüheyne Arapları hariç kimse buna aldırmaz. Medine'ye taşın! Eğer sana ecelin ulaşırsa arkadaşların seninle ilgilenir, namazını kılarlar" dedi. -Fadâle- Bedir ehlinden idi-Hz. Ali: "Ben bu ağrılardan ve hastalığımdan ölmeyeceğim. Resûlullah (salhllalıu aleyhi vesellem) bana, halife olmadan ve sakallarım başımın kanma bulanmadan ölmeyeceğime dair ahit verdi" dedi. Sıffın günü Ebû Fadâle onun yanında şehit oldu. Ebû Fadâle Bedir savaşma katılanlardan biri idi. (el-Hârİs ve Ebû Bekir} [14]

Bunu Bezzâr, Muh. b. Abdürrahîm kanalıyla el-Hasan'dan rivayet etti ve Fadâle'nin Hz. Ali'den bunun dışında rivayetinin olduğunu bilmiyorum" dedi.

 

Hüseyin b. Ali'nin Şehit Edilişi

 

4517. Ebû Yahya, Dabbeoğuİlarmdan birinden naklediyor: Şuna şahit oldum; Hz. Ali Kerbela'da konaklayınca bir köşeye çekilip eliyle develerinin önüne çökmesini, atlıların da sol tarafa geçmesini işaret etti. Sonra eliyle yere vurarak oradan bir avuç toprak aldı ve kokladı. "Burada dökülecek kanlara ne mutlu!" dedi. Sonra Hüseyin geldi ve Kerbela'da konakladı.

Dabbe oğullarından olan ravi şöyle der: İbn Ziyâd'ın Hüseyin'in üzerine gönderdiği atlılar arasında ben de vardım. Oraya gelince Hz. Ali'nin durduğu ve eliyle işaret ettiği yere baktım. Sonra da atımın yüzünü çevirip Hüseyin'in yanma geldim. Ona: "Senin baban insanların en bilgilisi idi. Ben falan falan zamanda onun şöyle dediğini işittim. Allah'a yemin olsun ki bugün sen burada öldürüleceksin" dedim. Hüseyin: "Peki sen ne yapmak istiyorsun? Bize mi katılacaksın; yoksa ailene mi katılacaksın? Mahrum edilmeden evvel şu maldan ihtiyacın kadarını al" dedi. Mal önünde duruyordu. Sonra da Hüseyin yardım istedi. Fakat Allah'a yemin olsun ki hiç kimse ona yardım etmedi. Bunun üzerine şöyle dedi: "Kim bize yardım etmezse Resûlullah'm (sallallahu aleyhi veseüem) dili ile o kimselere lanet olsun" dedi. Ben: "Allah'a yemin olsun ki bugün iki şeyi bir arada tutmayacağım. Ne malını alır; ne de sana karşı savaşırım." Sonra dönüp gitti, (lshâk) [15]

4518. Temizlik bölümünde Zeyneb binti Cahş'm rivayet ettiği, Hüseyin'in öldürüleceğine dair hadis geçmişti. Necaseti Giderme bölümüne bakınız. [16]

4519. Abdulmelik b. Umeyr'den: Hüseyin'in başının Ubeydullah b. Ziyad'a getirildiğini gördüm. Ubeydullah b. Ziyad'm başının da Muhtara getirildiğini gördüm. Muhtarın başının da Mus'ab b. Zübeyr'e getirildiğini gördüm. Onun başının da Abdulmelik b. Mervan'a getirildiğini gördüm. (Ebû Ya'lâ)

 

Muaviye'nin, Oğlu Yezîd'i Halife Tayin Etmesi

 

4520. Muhammed b. Şîrîn anlattı: Muaviye, oğlu Yezîd'i kendinden sonra halife tayin etmek isteyince Medine'deki valisine: "Bana dilediğin bir grubu gönder" dedi. Bunun üzerine Amr b. Hazm, Medine'den Şam'a geldi ve yanma girmek için izin istedi. Ancak Muaviye'nin kapıcısı ona izin vermedi. Muaviye'nin yanma varıp ona: "İşte Amr içeri girmek için izin istiyor" dedi. Muaviye: "Onları benim yanıma gelmeye sevk eden nedir?" diye sordu. Kapıcı: "Senin iyiliğini istiyorlar, ey emîrü'l-mü'minîn" dedi. Muaviye: "Eğer doğru söylüyorsa bana istediğini yazsın; dilediğini ona vereyim. Ama onu görmek istemiyorum" dedi. Kapıcı Amr'm yanına geldi ve: "Ne ihtiyacın varsa dilediğini yaz" dedi. Amr: "Sübhânallah, ben emîrü'l-mü'minînin kapısının yanma geliyor ve onunla görüştürülmüyorum. Ben onunla karşılaşıp görüşmek, konuşmak istiyorum" dedi. Muaviye kapıcısına: "Ona falan falan gün için söz ver. Sabah namazını kıldıktan sonra gelsin" dedi. O gün Muaviye sabah namazını kıldıktan sonra yatağının salona serilmesini emretti. Sonra da insanların dışarı çıkmasını istedi. Yanında bir kürsüden başka bir şey yoktu. O kürsü de Amr için getirilmişti. Amr gelip rçeri girmek için izin istedi. Muaviye ona izin verince içeri girdi ve selam verdi. Sonra da kürsünün üzerine oturdu. Muaviye ona: "İhtiyacını söyle' dedi. Amr, Allah'a hamdü senadan sonra şöyle dedi: "Oğlun Yezîd Kureyş'liler arasında saygınlığı olan, malı bol olan, fakat hayrı olmayan biridir. Ben ise Resûlullah'tan (salklMıu aleyhi vsellem) şöyle işittim: <Allah Teâlâ

kıyamet günü her kişiyi mesuliyetinden dolayı hesaba çekecektir. Onlara nasıl davrandığını ve ne yaptığını soracaktır, Ey Muaviye! Allah için ümmet-i Muhammed'in başına kendinden sonra halife tayin edeceğin kişiyi iyi belirle" dedi. Muaviye, Öğle sıcaklığında derin nefes çekerek terliyordu. Yüzündeki terleri eliyle siliyordu. Sonra kendine geldi. Allah'a hamdü senadan sonra şöyle dedi: "Sen nasihat eden bir kişisin. Kendi görüşünü söyledin. Benimse oğlum ve torunlarımdan başka kimsem kalmadı. Oğlum torunlarımdan halifeliğe daha layıktır. İhtiyacını söyle." Amr: "Hiçbir ihtiyacım yoktur" dedi. Muaviye: "O halde kalk!" dedi. Bunun üzerine Amr'ın kardeşi: "Biz Medine'den buraya birkaç kelime için mi geldik?! Kendimizi bu kelimeler için mi yorduk?" dedi. Amr: "Ben sadece bu kelimeler için geldim" dedi. Muaviye sonra onlara ödüller ve bahşişler verilmesini emretti. Amr'a da bir o kadar verilmesini emretti. (Ebû Ya'lâ) [17]

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhiveseiiem)'İn Hakem B. El-As'ı, Onun Oğullarını Ve Ümeyye Oğullarını Lanetlemesi

 

4521. Ebû Yahya anlatıyor: Bir gün ben, Hasan ve Hüseyin ile birlikte idim. Mervan, Hasan'a sövüyor; Hüseyin de Hasan'a sövmekten nehyediyordu. Mervan kızdı ve: "Sizler lanetli bir evin ehlisiniz" dedi. Hasan buna kızdı ve: "Bize böyle mi söylüyorsun. Allah'a yemin olsun ki sen daha babanın sulbünde iken Allah sana lanet etti" dedi. (Ebû Ya'lâ ve İshâk)

4522.  Ebû   Yahya   şöyle   dedi:   Bir   gün   ben,   Hasan   ve   Hüseyin'le b'rlikteydim. Mervan çok kötü bir şekilde onlara sövdü. Öyle ki: "Allah'a vemin olsun ki sizler lanetli bir evin çocuklarısınız" dedi. Hasan ve Hüseyin birisi: "Allah'a yemin olsun ki, Allah'a yemin olsun ki, Allah'a yemin olsun ki sen daha baban Hakem'in sulbünde iken Resûlullah'ın (salhlbbu aleyhi diliyle lanetlendin" deyince Mervan sustu. (İshâk ve Ebû Ya'lâ} [18]

4523. Umeyr b. İshâk anlatıyor: Mervan, senelerce (Medine'de) başımızda vali idi. Her cuma günü minberin üzerinden Hz. Ali'ye sövüyordu. Daha sonra bu görevinden azledilip yerine iki yıllığına Saîd b. el-Âs vali tayin edildi. Saîd asla Ali'ye sövmüyordu. Sonra o da azledildi ve tekrar yerine Mervan tayin edildi- Mervan yine Hz, Ali'ye sövüyordu. Hasan b. Ali'ye; "Mervan'm söylediklerini işitmiyor musun? Sen de ona cevap versene!" denildi. Hasan cuma günü olunca Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) odasına girer, orada dururdu. Hutbe bittikten sonra Mescid'e çıkar ve namazını kılardı.  Sonra da ailesinin yanma dönerdi. Ancak Mervan buna da razı olmadı ve onun evine bir elçi gönderdi. Bizler onun yanında oturuyorduk Hasan'a: "Filan kimse kapıda izin istiyor" denildi. Hasan ona izin verdi. İçeri girince şöyle dedi: "Ben sultanın yanından sana bir emirle geldim." Hasan: "Konuş" dedi. Elçi: "Mervan babana ve sana şöyle şöyle sövüyor. Bunu sana söylemem için beni gönderdi ve seni bir katır gibi gördüğünü söyledi. Katıra: Baban    kimdir?    denilince,     Annem    attır    der.    Hüseyin:     "Eğer söylediklerimi ona söylemezsen annenin bilmem neyini yesin. Ona de ki; sana, babana ve bütün kavmine şöyle şöyle olsun. Benimle senin arandaki en belirgin  alamet,  Allah  Resûîü'nün   (sallallahu aleyhi vesellem)  yaptığı   lanetin omuzlarında olmasıdır" dedi. (İshâk) [19]

4524. Umeyr b. İshâk, başka bir kanalla aynı mânâda bir hadis nakletti; ancak Hasan, o rivayete göre şöyle demiştir: "Allah Teâlâ benim dedeme peyeamberlikle ikramda bulundu ve onun dedesi gibi katır yapmadı." Ravi dedi ki: Elçi dışarı çıktı; onu Hz. Hüseyin karşıladı. İstediği hiçbir şey için eğilmezdi. Hz. Hüseyin dedi ki: "Yemin etmiş bulunuyorum." Hasan: "Ona haber ver; o bir hususta ısrar ederse hiç vazgeçmez" dedi. Hasan'm söylediği söz ("lanet omuzlarından tutsun" sözü) Mervan'm çok zoruna gitti. (İshâk)

4525. Şa'bî şöyle dedi: 'Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) Hakem'e ve sulbünden gelecek olanlara lanet etti." (İshâk) [20]

4526. Şa'bî der ki: İbnü'z- Zübeyr, sırtını Kabe duvarına dayayarak şöyle dedi: "Kabe'nin Rabbi'ne yemin olsun ki Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) Hakem'e ve onun sulbünden gelecek olanlara lanet etti." (Ahmed) [21]

4527. Abdullah (b. Mes'ûd) şöyle dedi: "Her şeyin bir âfeti vardır. Bu dinin âfeti de Ümeyye oğullarıdır (Emevilerdir)." (İshâk) [22]

4528. Ebu'I-Âliye bildiriyor: Yezîd b. Ebî Süfyân Şam emiri iken Müslümanlar savaşıyorlar, düşmanı yenip ganimetler alıyorlardı. Aldıkları ganimetler arasında çok güzel bir cariye de vardı. Bu cariye ganimet taksimi sırasında müslüman bir adama düştü. Yezîd o adama haber yollayıp cariyeyi ondan aldı. O sırada Ebû Zer de Şam'da idi. O adam Yezîd'e karşı Ebû Zer'den yardım istedi. Ebû Zer adamla birlikte Yezîd'in yanma gitti ve ona: "Şu adamın cariyesini geri ver!" dedi. Yezîd durakladı. Bunu üç defa tekrarladı. Ebû Zer şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki eğer böyle yaparsan Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu işittim: Sünnetimi ilk defa Emevilerden bir adam değiştirecektir dedi ve dönüp gitti. Ancak Yezîd peşinden ona yetişti ve: "Allah için söyle; gerçekten ben o muyum?" dedi. Ebû Zer: "Hayır" deyince Yezîd adamın cariyesini geri verdi. (İbn Ebî Şeybe) [23]

4529. Ebû Müslim der ki: Ebû Zer, Yezîd b. Ebû Süfyan zamanında Şam'da idi. Müslümanlar savaşıyor, ganimetler alıyorlardı. Aldıkları ganimetler arasında çok güzel bir cariye de vardı. Bu cariye müslümanlardan bir adamın payına düştü ... -Yukarıdaki hadisin aynısı nakletti.- (Ebû Ya'lâ)

4530. Ebû Hureyre der ki:  Resûlullah (salJaMıu aleyhi vesellem) rüyasında Hakemoğullarının kendi minberi üzerine sıçradıklarını gördü. Öfkeli bir fade üe şöyle buyurdu: "Ne oluyor ki ben, Hakemoğullarının, maymunların sıçradığı gibi minberimin üzerine sıçradıklarını görüyorum." Bundan sonra ölünceye kadar Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)'in güldüğü görülmedi. (Ebû Ya'iâ) [24]

 4531. Ebû Hureyre şöyle dedi: "Ebu'l-Âs oğullarının sayısı otuz kişiye varınca Allah'ın dini çürük bir ağaç gibi olur (insanları aldatmak için kullanılır). Allah'ın malı bazılarına tahsis edilir. Allah'ın kulları da hizmetçi ve köle olarak görülür." (Ebû Ya'lâ) [25]

4532. Ebû Ubeyde'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Müslümanların idaresi adaletle devam eder. Tâ ki Emevilerden bîr adam çıkıp onu yaralayıncaya ve bozuncaya kadar bu böyle devam eder." (Ahtffed b. Menî) Ricali güvenilir kimselerdir; ancak isnadında kopukluk vardır. [26]

4533. Bir diğer rivayette şu ilave vardır. "O kimseye Yezîd denilir." (el-Haris ve Ebû Ya'lâ) Seiâme binti'l-Hurr'un bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi /cövle buvurdu: "Sakîf kabilesinden zorba ve azgınlar çıkacaktır. " (Ebû vesellem Ya'lâ) [27]

4533.M. Amr b. Murre bildiriyor: Hakem b. el-Âs, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma girmek için izin istedi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) onun ne diyeceğini bildi. Buna rağmen içeriye girmesi için ona izin verdi ve şöyle buyurdu: "Allah onun sulbünden gelecek herkese -müminler hariç- lanet etsin. Onun sulbünden gelecek mü'minler de ne azdır! Dünyada şeref sahibidirler; ama âhirette rezil ve rüsvay olan kimselerdir. Hile ve tuzak sahibi kimselerdir. Dünyada istedikleri onlara verilir; ama âhirette onlara bir pay yoktur." (Ebû Ya'lâ) [28]

4534. Abdullah b. ez-Zübeyr'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Otuz yalancı peygamber çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Aralarında Müseylime, Ansı ve Muhtar vardır. Arap kabilelerinin en şerlisi Emevioğulları, Hanifeoğullan ve Sakîf kabİlesidir. [29]

4536. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseüem) şöyle buyurdu: "Ümeyyeoğullan zorbalarından bir zorba benim bu minberimi kana bulayıp zorla oraya çıkacaktır." Amr b. Saıd b. el-Âs'ı gören adam bana anlattı: Amr, Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) minberi üzerine çıkarken burnu kanamış ve akan kan, minberin ilk basamağına kadar akmıştı, (el-Hâris) [30]

4537. Hasan b. Ali, Ebu'l-A'var es-Sülemî'ye şöyle dedi: "Yazıklar olsun sana! Allah Resûlü'nün (sallalkhu aleyhi vesellem) Ri'l, Zekvân ve Amr b. Süfyân'ı lanetlediğini bilmiyor musun?" (Ebû Yala) [31]

4538. Ebû Umâme'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Her şeyin rağbet dönemi olduğu gibi ondan yüz çevirme dönemleri de vardır. Bu dinde rağbet edilen dönemler olduğu gibi, yüz çevirme dönemleri de olacaktır. Allah 'in benimle gönderdiği bu dine rağbet döneminde bir kabilenin hepsi, başından sonuna kadar bu dinde bilgi sahibi ve fakih olacaklar. Aralarında sadece bir veya İkifasık kalır. Ama bilgililerin arasında o bir iki fasıkın hiçbir etkinliği ve değeri olmaz. Onlar zelil olup ezilirler. Konuştukları zaman konuşturulmazlar, hep mağlub edilirler ve hor görülürler. Bu dinden yüz çevirme zamanlan ise, bir kabilenin baştan sona hepsi o dini anlama ve bilmekten uzaklaşırlar. Öyle ki aralarında sadece bir veya iki fakih kalır. Ama o fakihlerin, o toplulukta hiçbir etkinliği olmaz. Onlar hep mağlup ve zelil edilip hakir görülürler. Konuştukları zaman konuşturulmazlar. Kendilerine değer verilmez ve ezilirler. Bir iyiliği emrettiklerinde onlara: "Bizi bunlardan men mi ediyorsunuz?" diye onları aşağılarlar.  Öyle ki meclislerinde,  çarşı

a-arlarında içkiler içilir ve içkiyi başka bir isimle anarlar. Nihayet bu "nimetin sonuncuları Öncekilerini lanetler. İşte o zaman, o kimselere Allah'ın laneti ulaşır. O zaman şöyle derler: <Bir insanın dilediği kadar içki içmesinde hir sakınca yoktur. Sonra bırakır. > Hatta yanlarından geçen kadınlara sarkıntılık ederler. Aralarından biri kalkıp diğerlerinin gözü önünde o kadınla cima eder. Koyunun kuyruğu kaldırıldığı gibi kadının da elbiseleri kaldırılır. Aralarından birisi yolun ortasında: Neden böyle yapıyorsunuz? Böyle yapmaktan vazgeçin> dediği zaman işte o kimse onların arasında Ebû Bekir ve Ömer gibidir. Kim öyle bir zamana yetişir, iyiliği emredip kötülükten nehyederse o kişiye, bana inanan, beni tasdikleyen ve beni seven elli kişinin sevabı verilir." (Ahmed  b. Meni) Bu hadis zayi/far. Senedinde dört zayıf ve metruk râvi vardır. [32]

4539. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ sizi yeryüzünde hâkim yapar, siz orada Allah'ın dilediği kadar ameller işlersiniz. Eğer orada Allah'a isyan eden ameller işlerseniz, Allah düşmanlarınızı size musallat eder ve sizi tekrar Arap topraklarınıza döndürür." Ben: "Bizi nasıl tekrar Arap topraklarımıza döndürürler? Hâlbuki sen o zaman müslümanlann sayılarının çok olduğunu bize söyledin" dedim. Resûlullah {sallallahu aleyhi veselîem): "Allah nasıl ki îsrailoğullarım çölde yalnız bırakmakla onlara bela indirdiyse size de aynı şekilde bela indirir" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [33]

4540. Ma'kil b. Yesâr el-Müzenî der ki: Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi veseHem) şöyle işittim: "Bu ümmetten bazı kimselerin gönüllerinden Kur'ân çıkarılmadıkça gece ve gündüzler tükenmez. Öyle ki elbisenin çıkarıldığı gibi Kıtr'ân da o kimselerin kalplerinden çıkarılır ve onlara Kur'ân'dan başka şeyler sevdirilir. O şeyler daha çok hoşlarına gider. O -.aman o kimselerin her işleri hırs ve tamahkârlıkla olur. Onlar o zaman Allah'tan korkmazlar. Allah'ın emrettiği bir şeyi yapmadıklarında kendilerini nefislerinin hayalleriyle avuturlar. Allah'ın yasakladığı bir şeyi işlediklerinde Allah'ın rahmetiyle ve Allah'ın affedeceğiyle kendilerini avuturlar ve Allah'ın kendilerini affetmesini beklerler. İşte o kimseler kuzu postuna bürünmüş kurt kalpli kimselerdir. Aralarında en faziletlileri müdâhin olan kimsedir. " Ona: "Müdâhin kimdir, ya Resûlallah?" denilince Resûlullah (sallallahu aleyhi vescllem): "İyiliği emretmeyen ve kötülüğü yasaklamayan kimsedir1' buyurdu. (el-Hâris) [34]

 

Allah'ın Emri Gelinceye Kadar İslam'ın Baki Kalacağına Dair

 

4541. Nevvâs b. Sem'ân anlatıyor; Resûhıllah'a (sallalJahu aleyhi vesellem) bir yerin fethi nasip olunca onun yanma vardım ve şöyle dedim: "Yâ Resûlallah! Atlar serbest bırakılıp kılıçlar indirildi. Savaşın zorluklan da bitti. Bu nedenle Artık savaş yok diyorlar" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "İşte şimdi savaş geldi. Allah Teâlâ savaşan kimselerin kalplerini yüceltmeye devam edecektir. Öyle ki Allah onları rızıklandıracaktır Ali Kın emri gelinceye kadar bu böyle devam edecektir. O zaman mü'min- in merkezi Şam olacaktır. " (EbÛ Yala) [35]

4542. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ümmetimden bir grup Şam ve Beytü'l-Makdis çevresinde kıyamete kadar savaşmaya devam edecektir. Onlara yardım etmeyenler, onlara hiçbir zarar veremezler. "

İbn Hamdân'm rivayetinde ise şu ilave vardır: "Onlara yardım etmeyenler, onlara zarar veremezler. Kıyamete kadar o kimseler hak üzerinde bulunurlar." (Ebû Ya'lâ, Fevâ/tfinde Temmâm ve el-Kâmifûe İbn Adiy; Târîh Dâ/yâ'da Abdülcebbar) [36]

4543. Ebû Hureyre'nin -muhtasar olarak-: rivayetine göre Resûlullah (saüallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Allah'ın emri gelinceye kadar ümmetimden hak üzerinde bulunan bir topluluk yeryüzünde var olmaya devam edecektir. Onlara yardım etmeyenler, onlara zarar veremezler. " (Ahmed)

4544. Atâ b. es-Sâib der ki: İbnü'l-Eş'as'm vali olduğu günlerde Abdurrahman el-Hadramî hutbesinde şöyle diyordu: "Ey Şam'lılar! Size müjdeler olsun! Çünkü ben falan kimsenin Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle rivayet ettiğini işittim: Ümmetimin sonunda öyle kimseler olacak ki ümmetimin İlklerine verilen sevabın aynısı onlara da verilecektir. Fitne ehliyle savaşırlar ve çirkin işleri yasaklarlar. İşte sizler o kimselersiniz." (MÜsedded) Ebu'l-Bahterî de ona şöyle dedi: "Çukuru kapatmakla hata ettin" [37]

İslam Beldelerine Musallat Olma Endişesinden Dolayı Türklerle Savaşmanın Yasaklanışı

4545. Muaviye b. Hadîc der ki: Ben, Muaviye b. Ebî Süfyân'ın yanındaydım; ona bir valisinden mektup geldi. Mektubunda Türk'lerle savaştığını, onları yendiğini, onlardan çoğu kimseyi öldürdüğünü ve birçok ganimetler aldığını yazıyordu. Muaviye, onun bu hareketine oldukça öfkelendi. Sonra da şöyle bir mektup yazılmasını emretti: "Senin yaptıklarını ve aldığın ganimetleri anladım; ancak bir daha böyle bir şey yaptığını haber almayayım ve sana emrim gelinceye kadar onlarla savaştığını öğrenmeyeyim." Ben: "Neden ey Emîrü'l-mü'minîn?" diye sordum, Muaviye: "Çünkü Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle işittim: Türkler Arapları kovup yerlerinden edecekler; öyle ki şih ve kaysum otunun bittiği yere ulaşıncaya kadar onların merkezlerini bile yakıp yıkacaklar. İşte bu nedenle ben onlarla savaşmaktan hoşlanmıyorum" dedi. (Ebû Yala} [38]

 

Gücü Yetmeyen Kimsenin Çirkinlikleri Yasaklamamasının Caiz Olduğu

 

4546. Hasan b. Ebi'l-Hasan der ki: Bir adam kalkıp: "Ey Ebû Saîd! Haccac Cuma günü namazı geciktirdi. Öyle ki ikindi vaktine yaklaştı. Kalk ve ona, Allah'tan korkup namazı geciktirmemesini söyle!" dedi. Hasan ise: "Eğer böyle yaparsam beni öldürür" dedi. Adam: "Allah Teâlâ kitabında şöyle buyurmuyor mu: "O kimseler onların yaptığı münkerden nehyetmiyorlardı. [39] Bunun üzerine Hasan şöyle dedi: "Ebû Bekir'in rivayetine göre Resûlullah (saiMahu aleyhi veseliem): "Mü'ınin kişi nefsini zelil kılamaz" buyunınca, sahabeler: "Yâ Resûlaliah! Kişi kendisini nasıl zelil kılar?" diye sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseliem) de: "Gücü yetmediği belâyı yüklenir" diye cevap verdi. (el-Hâris ve Ebû Ya'lâ) Halîl dışındaki ravileri güvenilir kimselerdir.

4547. Muallâ b. Ziyâd anlatıyor: Yezîd b. el-Mühelleb Basra'lılan yenince ben, Hasan el-Basrî'nin meclisinde oturmaktan korktum. Çünkü orada bulunup tanınmaktan korkuyordum. Bu nedenle Hasan'm evine gittim. Ona: "Ey Ebû Saîd! Bu âyet hakkında ne diyorsun?" dedim. Hasan: "Hangi âyet?" diye sordu. Ben: "Allah Teâlâ'nm şu âyeti: "0 kimseler onların yaptığı münkerden nehyetmiyorlardı [40] dedim. Hasan: "Ey Allah'ın kulu! Bu kimseler bize kılıç çekiyorlar. Şu anda kılıç sözden daha etkilidir" dedi. Ben: "Ey Ebû Saîd! Böyle bir durumda konuşan bir kimsenin fazileti hakkında bir şey biliyor musun?" dedim. Hasan: "Hayır" dedi.

Muallâ, Ebû Saîd'in Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle rivayet ettiğini naklediyor; "İnsanların korkusu, sizden birini, haksızlık gördüğü zaman hak sözü söylemekten alıkoymasın. Çünkü hak söz, kişinin ecelini yakınlaştırmadığı gibi, onun rızkını da uzaklaştırmaz" dedi.

Daha sonra Hasan bir hadisi daha rivayet etti. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Mü'min kişi nefsini zelil kılamaz." Ona: "Yâ Resûlallah! Kişinin nefsini zelil kılması nasıldır?" diye soruldu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Gücü yetmediği belâyı yüklenmesidir" dedi. Tekrar Hasan'a: "Ey Ebû Saîd! Yezîd ed-Dabbî namaz hakkında bazı sözler söylüyor!" denildi. Hasan: "O adam daha zindandan çıkmadı ki pişman olsun!" dedi.

Muallâ anlatmaya devam ediyor: Ben, Hasan'm meclisinden kalkıp Yezîd ed-Dabbî'nin yanma vardım ve ona: "Ey Ebû Mevdûd! Ben, Hasan ile oturup konuşurken senin hakkında hoşlanmadığım şeyler söyledi" dedim. O: "Dur ey Ebu'l-Hasan!" dedi. Ben: "Hayır o bunları söyledi" dedim. O: "Ne söyledi?" dedi. Ben: "Senin hakkında: 0 daha zindandan çıkmadı ki söylediği sözlere pişman olsun! dedi" dedim. Yezîd: "Ben söylediklerimden pişman değilim. Allah'a yemin olsun ki ben daha tehlikeli bir konuma girmedim" dedi. Sonra da Hasan'm yanma vardım ve ona: "Ey Ebû Saîd! Biz her şeyde mağlup oluyoruz. Namazımızda da mı mağlup olalım?" dedim. Hasan: "Ey Ebû Abdullah! Sen kendini tehlikelere atıyorsun. Sonra da bir şey yapmıyorsun" dedi. Sonra tekrar onun yanma vardım, bana aynı sözlerini tekrarladı. Ben yine Hakem b. Eyyûb cuma günü hutbe okurken kalktım ve: "Namaza!" dedim. Ben bunu söyleyince Hakem'in adamları beni çevreleyip sakalımdan, başımdan ve göğsümden tuttular, ayakkabılarıyla ve kılıçlarının kabzalanyla karnıma vurarak beni saraya doğru götürdüler. Sonra beni Hakem'in önüne çıkardılar. Hakem suskundu. Bana: "Sen deli misin? Biz namazda değil miydik?" dedi. Ben: "Allah, emirin durumunu düzeltsin. Allah'ın sözünden ve kitabından daha faziletli bir söz var mıdır?" dedim. O: ayir" dedi.  Ben: "Eğer bir adam mushafı açıp sabahtan akşama kadar Kur'ân okursa bu, onun namazının yerine geçer mi?" dedim. O: "Allah'a min olsun ki seni deli zannediyorum!" dedi. Sonra minberinin altında sessizce oturan Enes b. Mâlik'e döndüm ve: "Ey Enes, ey Ebû Hamza! Allah 'rin söyle; sen Resûlullah'm   (sallallahu aleyhi vesellem) sohbetinde bulundun, sen onun hizmetçiliğini yaptın, ben iyi bir şey mi, yoksa kötü bir şey mi söyledim? Ben doğruyu mu söyledim; yanlış olan bir şey mi söyledim?" dedim. Allah'a yemin olsun ki Enes bir kelime bile bana cevap vermedi. Hakem ona: "Ey Enes!" dedi. O: "Buyurun efendim, Allah seni ıslah etsin" dedi. Hakem: "Namaz vakti geçmiş miydi?" dedi. Enes: "Hayır, daha vardı" dedi. Hakem adamlarına: "O halde bunu hapse atın!" dedi. Yezîd şöyle dedi: "Ey   Ebu'l-Hasan!    Arkadaşlarımdan    gördüğüm    muamele,    Hakem    ve arkadaşlarından gördüklerimden daha ağırdır. Çünkü bazıları bana "riyakâr" dediler. Bazıları bana "deli" dediler." Hakem daha sonra Haccac'a bir mektup gönderdi ve: "Dabbe oğullarından bir adam cuma günü ben hutbe okurken kalktı ve Namaza! dedi. Yanımda adil olan kimseler onun deli olduğuna şahitlik ediyorlar" dedi. Haccac ona gönderdiği cevabında şöyle dedi: "Eğer adaletli şahitler onun deli olduğuna şahitlik ediyorlarsa onu serbest bırak; değilse onun ellerini ve ayaklarını çaprazlama kes, gözlerini kızdırılmış çivilerle çıkar, sonra onu darağacında as!" Şahitler, Hakem'in yanında benim deli olduğuma şahitlik edince Hakem beni serbest bıraktı.

Muallâ der ki: Yezîd şöyle anlatmaya devam etti: Sonra bir kardeşimiz öldü. Onun cenazesine tâbi olduk, üzerine namazını kıldık. Defnedildikten sonra ben bir grupla birlikte  onun başında durdum. Allah'ı hatırladık, varacağımız  yeri ve  sonumuzu hatırladık.   Biz  bu  durumdayken  atlılar göründü. Arkadaşlarım onları görünce hemen dağıldılar ve beni yalnız bıraktılar. Hakem gelip başıma durdu ve: "Ne yapıyordunuz?" dedi. Ben: "Allah emîri ıslah etsin, bir arkadaşımız Öldü, üzerine namaz kılıp onu defnettik. Sonra da oturup rabbimizi ve varacağımız yeri hatırladık" dedim. Hakem: "Arkadaşlarının kaçtığı gibi senin de kaçmana mani olan nedir?" dedi. Ben: "Allah emiri ıslah etsin, ben emirden mi kaçayım?" dedim. Hakem sustu. Sonra Abdulmelik b. el-Mühelleb ona -ki o, Hakem'in askerlerinin başını çekiyordu-: "Bunun kim olduğunu biliyor musun?" dedi. Hakem: "Hayır, bu kimdir?" dedi, Abdulmelik: "Bu cuma günü konuşan adamdır" dedi. Bunun üzerine Hakem kızdı ve: "Demek sen bu kadar cesursun ha! Onu tutuklaym!" dedi. Askerler beni tutukladüar ve bana dört yüz- kırbaç vurdular. Vurmanın şiddetinden beni ne zaman terk ettiklerini bilmiyorum. Sonra beni Vâsıt'a gönderdiler. Haccac ölünceye kadar onun yeraltındaki

zindanlarında kaldım. (Ebû Ya'lâ) [41]

Tirmizî ve başkası, bunu Ali b. Zeyd ani'l-Hasan an Cundub b. Abdullah el-Becelî an Huzeyfe kanalıyla el-Hasan an Ebî Bekre hadisinin aynısını tahrîc etti. Ali b. Zeyd'İn durumu Halîl b. Zeyd'den daha iyidir,                    

 

Yabancıların İslam Beldelerine Galip Olacakları ve Arapların Zelil Olmasıyla Dünyanın Süsünün Kaybolacağı

 

4549. Ebû Seleme b. Abdurrahman, babasından Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) şu sözünü rivayet etti: "Yüz yirmi beş senesinde dünyanın ztneti kaldırılır." (Ebû Ya'lâ) [42]

4550. Müstevrid b. Şeddâd der ki: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Her ümmetin bir eceli vardır. Benim ümmetimin eceli de yüz senedir. Ümmetimin üzerinden yüz sene geçince Allah'ın kendisine vadettiği şeyler başına gelir." (Ebû Ya'lâ) [43]

4551. Büreyde'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Yüz seneye kadar Allah Teâlâ serin ve hoş kokulu bir rüzgar gönderir; o rüzgarla her müminin canını alır." (İbn Ebî Şeybe, Ebû Ya'lâ ve Rüyânî) İsnadı basendir. [44]

 

Mehdi ve Diğer Adil Halifeler Hakkında

 

4552. Ebû Bahr'in rivayetine göre Ebu'1-Celd yemin ederek şöyle söylemiştir: "Bu ümmette hidayetle ve hak dinle amel eden on iki halife gelmedikçe bu ümmet helak olmaz. Onlardan iki kişi Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) Ehl-i beyt'indendir. Biri kırk sene, diğeri de otuz sene yaşar. Onlardan sonra gelen halifeler, onlardan değillerdir." (Müsedded) [45]

4553. Muaviye b. Kurra, babasından rivayet ediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Yeryüzü zulüm ve zorbalıkla dolacaktır. Zulüm ve zorbalık yeryüzünü doldurunca Allah Teâlâ ismi benîm ismim gibi veya bir peygamberin İsmi gibi olan birini ümmetimin arasından gönderir. O, yeryüzünü adaletle doldurur. O zaman, gök bir damla yağmurunu bile esirgemez; yer hiçbir bitkiyi yeşertmekten eksik kılmaz. O kişi, ümmetimin arasında yedi veya sekiz yıl, en çok dokuz yıl kalır. " (el-HâlİS Ve Bezzâl") Bezzâr'ın ifadesine göre bu hadisin, Muaviye b. Kurra an Ebi 's-Sıddîk an Ebı Saki kanalıyla başka bir rivayet yolu daha vardır. [46]

4554. Ebû Hureyre der ki: Dostum Ebu'l-Kâsım (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ehl-i beytimden bir adam ümmetimin arasından çıkmadıkça kıyamet kopmaz. İnsanlar Hakk'a dönünceye kadar onlarla savaşır. " Ben: "Yâ Resûlallah! O kaç yıl yaşayacak?" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "İki beş" dedi. Ben: "İki beş ne?" dedim. O: ''Bilmiyorum'' dedi. (Ebû Ya'lâ) [47]

 

Kıyamet Kopmadan Önceki Alâmetler: Dabbetularz ve Güneş'in Batıdan Doğuşu

 

4555. Huzeyfe b. Useyd ile İbn Mes'ûd'un ailesinden bir adam anlatıyorlar: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Dabbetularz'dan bahsetti ve dedi ki: "O, zaman içinde üç defa ortaya çıkacaktır. Bir defasında sağ tarafın en uç kısmında çıkar. Onun çıkış haberi Mekke'ye ulaşmaz. Sonra aradan uzun bir zaman geçer. Bir defa daha ortaya çıkar. O zaman onun çıkış haberi her tarafa yayılır. Onun çıkış haberi Mekke'ye de ulaşır." Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) sonra şöyle buyurdu: "İnsanlar, Allah katında en değerli, en hayırlı mescid olan Mescid-i Haram'da bir araya gelirler. Onları hiçbir şey rahatsız etmez; ancak Dabbetularz'in Rükn-ii Yemani ile Makam-ı İbrahim arasında başından toprak saçtığını görürler. İnsanlar grup grup onun etrafından dağılırlar, insanların Allah'ı aciz bırakamayacaklarım bilirler. Ancak müminlerden bir grup sebat ederek onun yanında kalırlar. Bu nedenle Dabbetularz nûi'minlerden işe başlar ve onların yüzlerini parlak bir gezegen gibi yapar. Dabbetularz, yeryüzünde koştuğunda ona kimse yetişemez. Ondan hiç kimse kaçamaz ve kurtulamaz. Öyle ki kişi namaza durarak kendisini ondan korumaya Çalışır. Ancak o kişinin arkasından yanına gelerek ona: Ey filan, sen şimdi mı namaz ktlıyorsun? der ve kişi ona yönelir. Dabbetularz onun da yüzünü yakar ve oradan ayrılır. İnsanlar mallarda birbirlerine ortak olup, şehirlerde birbirleriyle anlaşırlar Mü'inin ile kafir açık olarak birbirini tanır. Öyle ki tnü'min: Ey kafir, hakkımı bana ver der. Kafir de: Ey mümin, hakkımı bana ver der. " (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [48]

4556. İbn Ömer: "Size Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesdlem) Dabbetularz'm çıkacağını söylediği yeri göstereyim mi?" dedi ve asasını Safa'daki bir yere vurdu. Sonra şöyle dedi: "O hayvan, bol tüylü bir hayvandır. Onun üçte biri ata benzer, üç gün ve üç gecede çıkar, bütün insanları dolaşır. İnsanlar ondan kurtulmak için mescidlere kaçarlar. Dabbetularz onlara: Sizler mescidlere sığınmakla benden kurtulacağınızı mı zannediyorsunuz? Mescidleri yerle bir edeceğim! der. Bunun üzerine insanlar sokaklara ve pazarlara çıkarlar ve birbirlerine: Ey kafir! veya Ey mü'min diye hitap ederler." (Ebû Ya'lâ) [49]

4557. İbn Abbâs'ın bildirdiğine göre Resûlullah (saMahu aleyhi veseEem) şöyle buyurdu: "İki yaşlı birbiriyle karşılaşmadıkça kıyamet kopmaz- Biri diğerine: Ne zaman doğdun? der; diğeri de: Güneş batıdan doğduğu gün! diye cevap verir." (el-Hâris) [50]

4558. İbn Ebî Evfâ der ki: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Bu geceleriniz gibi üç gece gelecektir. Çalışkan kim-eler o geceleri bilince gece kalkar ve kendisine hizib edindiği hizbini okur, sonra uyur. Sonra tekrar kalkıp hizbini okur ve uyur. Sonra tekrar kalkar ve hizbini okur. Onlar bu halde iken insanlar arasında bir gürültü kopar, birbirlerine saldırırlar ve: Bu nedir, ne oluyor?! derler, korkup mescide sığınırlar ve bakarlar ki Güneş batıdan doğmaktadır. Güneş göğün ortasına gelince tekrar geri döner. İşte o zaman kişinin iman etmesi ona fayda vermez. [51] (Ebû Yaiâ} [52]

4559. Abdullah b. Mes'ûd'un bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Cennetin sekiz kapısı vardır. Yedi tanesi kapalı, diğeri açıktır. Açık olan kapı, Güneş batıdan doğuncaya kadar açık olacak olan tövbe kapısıdır" dedi." (İbn Ebî Şeybe) [53]

 

İlk Helak Olacak Ümmetler

 

Avcılık ve Hayvan Kesimleri bölümünde daha önce Hz. Ömer'in rivayet ettiği uBu ümmetlerden ilk helak olacak çekirgelerdir" hadisi geçmişti.

4560. Hilâl b. Habbâb der ki: Saîd'e: "İnsanların helak oluşunun alâmeti nedir?" diye sordum; "Âlimlerinin helak olmasıdır (ölmesidir)" dedi. (Müsedded)

 

Kıyamet Alâmetleri

 

4561. Hârice b. es-Salt el-Bürcümî anlatıyor: Abdullah (b. Mes'ûd) ile birlikte evinden dışarı çıktık. İmamın namaz kıldığını görünce biz de gidip safa katıldık ve namaz kıldık. Bir adam yanımızdan geçerek: "Ey Ebû Abdurrahman! Sana selam olsun" dedi. O da tekbir getirerek: "Allah ve Resulü doğru söyledi!" dedi. Biz, namazı bitirince ona: "Ey Ebû Abdurrahman! Adamın selam verişi sanki seni korkuttu!" dedik. O da şöyle verdi: "Evet, çünkü kıyamet alâmetleri olarak; mescidlerin geçiş yolu k kullanılması, sırf bîrine mahsus selam verilmesi, kadın ve erkeklerin i     olarak   ticaret   yapması,   kadın   ve   atların   pahalanması,   sonra   da layıp bir daha pahalanmaması, sayılıyordu." (İshâk, Tayâlisî, Ahmed b, Menî veEbûYa'lâ) [54]                                            

4562. Alkame der ki: İbn Mes'ûd benimle Mesrûk'un arasında idi, bir bedevi yanımızdan geçip: "Ey İbn Ümmü Abd'in oğlu! Sana selam olsun" dedi. İbn Mes'ûd buna güldü. Ona bu tavrının sebebi sorulunca yukarıdaki mânâda bir hadis aktardı. (el-HârİS ve Ebû Ya'lâ} İmam Ahmed, el-Esved b.Yezîd kanalıyla İbn Mes'ûd'dan aynı anlamda kısa bir metinle; ayrıca Târik kanalıyla İbn Mes'ûd'dan yine aynı mânâda birer hadis tahrîc etti.

4563. İbn Mes'ûd şöyle dedi: "Allah ve Resûlü'nün (sallalkhu aleyhiveselkm) bize vadettiği şeylerin hepsini gördük. Sadece şu dört şeyi görmedik: Güneş'in batıdan doğuşu, Dabbetularz, Deccâl, Ye'cüc ve Me'cüc'ün çıkışı." (İshâk)

4564. Seleme b. el-Ekva'nm bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Yıldızlar gökyüzünde kilerin güvencesidir. Benim ehl~i beytim ise ümmetimin güvencesidir." (İshâk) İsnadı zayıftır. [55]

4565. Ebû Bekir b. Ebi'1-Cehm el-Kuraşî der ki: Ben, Zeyd b. Hasan ve azatlı kölesi ile İbn Rumâne'ye ellerimizi dikmiştik, o da bize yaslanmıştı. Bu vaziyette Resûmllah'm (sallallahu aleyhi vesellem) Mescid'ine girdik. Orada îbn Niyâr vardı. Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbmdandı. Ebû Bekir'e birini gönderip yanma gelmesini istedi. O da yanma geldi. Dedi ki: İbn Rumâne'nin ikinize yaslandığını gördüm. Ben ise ResûluUah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle işittim: "Dünyayı adi oğlu adi sahiplenmedikçe kıyamet kopmaz." (İshâk) [56]

4566.  el-Ka'kâ b.   Ebî  Hadred  el-Eslenıî'nin  karısı  Bukayra  der ki: lullah'ı  (sallallahu aleyhi vesellem) minberi üzerinde şöyle buyurduğunu  fv filanca kimseler! Eğer buraya yakın yerlerde bir ordunun yerle bir işittim: işitirseniz, işte o zaman kıyamet gelmiştir. " (el-Humeydî) [57]

4567. Ebû Zeyd el-Ensârî'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Bu ümmetin başına öyle bir gün gelecek ki akşam­ladıklarında: Bu gece kim yerle bir oldu? diye birbirlerine sorarlar. Yine: filanoğullanndan kim kaldı ? Filanoğullarından kimse kaldı mı ? diye birbirlerine sorarlar." (el-Hâris) [58]

4568. Yahya b. Saîd, kendisine rivayet eden yaşlı birinden naklediyor:  (sallallahu   aleyhi   vesellem)    şöyle    buyurdu:    "Doğuda   bir   yer  "Yâ   Resûlallah!   Müslümanların   yaşadığı   bir   yer   mi  i   Resûlullah (llllh    lhi  eseilem):  "Evet   eğer işledi çökecektir."   Ona: çökecektir?" denildi. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem):  "Evet, eğer işledikleri amellerin çoğu kötülük ise yerle bir edilirler" buyurdu. (el-Hârİs): [59]

4569. Abdullah b. Amr der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "İnsanların başına Öyle bir zaman gelecek ki kalpleri yabancıların kalpleri gibidir." Ona: "Yabancıların kalpleri nasıldır?" diye soruldu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Dünya sevgisidir. Yaşantıları Bedevilerin yaşantısı gibidir. Allah'ın kendilerine verdiği rızkı hayvanlara sarf ederler. Cihadı zarar, sadakayı da bir borç olarak görürler" buyurdu. (Ebû Ya'lâ ve el-Hâris) [60]

4570. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ümmetimden bir grup, daha önce Allah'tan başka taptığı putlara tekrar tapmaya dönmedikçe kıyamet kopmaz." (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [61]

4571. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseBem) şöyle buyurdu: "Araplar elli-yüz sene önceki atalarının taptığı şeylere tekrar tapmaya dönmedikçe kıyamet kopmaz. " (el-Hârİs) [62]

4572. Huzeyfe'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) sövle buyurdu: "Önderinizle savaşmadıkça, kılıçlarınızla birbirinize varmadıkça,    dünyanıza   kötüleriniz   hakim   olmadıkça   kıyamet   kopmaz." (Tayâlisî) [63]

4573. Abdullah b. Amr'ın bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Merkeplerin yollarda birbiriyle cima ettikleri gibi sizler de yollarda birbirinizle cima etmedikçe kıyamet kopmaz." Ben: "Bu olacak mıdır, ya Resûlallah?" dedim. Resûlullah: "Evet, elbette böyle olacaktır" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [64]

4574. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseUem) Şöyle buyurdu: "Ebu'l-Kâsım'ın nefsi elinde olan Allah'a yemin olsun ki İsa b. Meryem tekrar yeryüzüne inecektir. O, insanların arasım ıslah edecek, sihri ortadan kaldıracak ve borç mal verecektir. Sonra da gelip kabrimin başında duracak ve bana: Ey Muhammed! diye seslenecek, ben de ona cevap »ereceğim." (Ebû Ya'lâ)

4575. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallalm aleyhi veseilem) şöyle buyurdu; "Ümmetimden bazı adamlar İsa b. Meryem'e yetişirler ve onun Deccâl ile olan savaşına şahit olurlar. " (Ebû Ya'lâ) [65]

4576. Abdullah b. Ebi'l-Hüzeyl'den: Sad b. Ebî Vakkâs; Nadle b. Amr'ı, Ensar ve Muhacirlerden üç yüz kişilik bir grupla Hulvan'a (Mısır'da bir yere) saldırmaları için gönderdi. Onlar Hulvan'ı fethettiler ve bol ganimetler elde ettiler. Çok kimseleri esir aldılar. Beraberindekileri sürerek geri döndüler. iki dağ arasına gelince ikindi namazını kılmak istediler. Nadle: "Ganimetleri dağın eteğine bırakınız" dedi. Onlar öyle yapınca Nadle kalktı ve ezan °kumaya başladı. "Allahu ekber Allahu ekber" deyince dağ tarafından bir ses °na cevap veriyordu. Nadle cevap verenin suretini görmüyordu. "Ey Nadle. Sen büyük olanı tekbir ettin' dedi. Sonra Nadle: "Eşhedu enlâ ilahe illallah" dedi. O ses: "Bunu içten ve ihlaslı söyledin ey Nadle!" dedi. Nadle: "Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah" dedi. O ses: "O öyle bir peygamberdir ki ondan sonra hiç bir peygamber gönderilmeyecektiı" dedi. Nadle: "Hayya ale's-salah" dedi. Görünmeyen ses: "Kılınması farz olan farzdır" dedi. Nadle: "Hayya ale'l-felah" dedi. Görünmeyen ses: "Kim onu kılar ve devam ederse o kimse kurtulmuştur" dedi. Nadle: "Kad kâmeti's-salât" dedi. Görünmeyen ses: "Baki kalacak ümmet-i Muhammed'dir ve kıyamet onların başına kopacaktır" dedi. Onlar namazı kılıp bitirdikten sonra Nadle kalktı ve: "Ey güzel, tatlı ve hoş söz söyleyen kimse! Biz senden güzel sözler işittik. Sen Allah'ın meleklerinden misin, yoksa bir yolcu musun? Ya da buranın sakinlerinden misin? Bize görün ve bizimle konuş. Çünkü biz Allah'ın elçileriyiz, Peygamberinin elçileriyiz ve onun grubuyuz" dedi. Bunun üzerine dağ taraflarından yaşlı birisi göründü. Saçı ve sakalı beyazdı. Başında değirmen gibi bir şey vardı. Sakalı uzundu. Üzerinde beyaz yünden yapılı eski bir elbise vardı. Onlara: "Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun" dedi. Onlar da selamını aldılar. Nadle: "Allah merhamet etsin sana, sen kimsin?" dedi. O: "Ben, Züreyb b. Sermelâ'yım" dedi. Salih kul İsa b. Meryem'in, gökten ininceye kadar kalmam için dua ettiği kimseyim. Beni bu dağın başına bıraktılar. Benden Emîrü'l-mü'minin Ömer'e selam söyle ve ona: Dininde sabit kal, ondan ayrılma. Çünkü kıyamet yaklaştı. Sakın ola ki ey Ömer, ümmet-i Muhammed'in arasında bazı hasletler zuhur ettiğinde sen aralarında olmayasm! öyle bir durumda sakındıkça sakmasm de!" dedi. Nadle: "Ey Züreyb! Allah sana merhamet etsin. O hasletlerin ne olduğunu bize haber ver ki onlarla biz dünyamızın gittiğini bilip âhiretimize yönelelim" dedi. Züreyb şöyle dedi: "Erkekleriniz erkeklerinizle, kadınlarınız da kadınlarınızla yetinip birbirlerine ihtiyaç duymayınca, yemeğiniz çoğalınca, fiyatlar pahalanınca, hilafetiniz çocuklara geçince, minberlerinizdeki hatipler köleleriniz olunca, fakihleriniz idarecilerinize meyledince, onlara haramları helal kılıp helalları haram kılınca, onların istedikleri gibi fetvalar verince, Kur'ân'ı teğanni ile ve müzik aletleriyle okuyunca, mescidlerinizi süsleyince, minarelerinizi uzatınca, mushafîarınızı altın ve gümüşle süsleyince, kadınlarınız yalnız başına yolculuğa çıkınca, başkalarının ibret alması için masum kimseler öldürülünce, yağmur yağmayıp kıtlık olunca, çocuklar öfkeyle dolunca, sizler bağışlardan mahrum bırakılıp basit kişiler ve köleleriniz onu alınca, sadaka vermek azalınca -öyle ki bir miskin yıl boyu dolaşır da kendisine on dirhem bile verilmez- İşte bütün bunlar olunca başınıza belalar ve zillet gelir" dedi. Sonra da görünen suret ortadan kaybolup görünmez oldu.   Ona seslendikleri halde kimse kendilerine cevap vermedi. Nadle, Sad b. Ebî Vakkâs'm yanma gelince Allah'ın kendilerine bahşettiği şeyleri ve Züreyb'in durumunu ona haber verdi. Sad b. Ebî Vakkâs da Ömer b. el-Hattâb'a bir mektup yolladı. Hz. Ömer, gönderdiği mektubunda: "Ey Sa'd! Allah için sen kendin o dağa git!" diyordu. Sa'd, kendisi o dağın yanma vardı. Kırk sabah seslendiği halde ken­disine cevap verilmedi. Bu durumu Hz. Ömer'e bir mektupla bildirdi. Sonra oradan ayrıldılar. (Müsedded) Bu hadis, mevkuftur. Bu tarikten garîb sayılır. Uzun metnine rağmen sadece bu isnâd ile gördüm. Bunu Abdurrahman b. İbrahim er-Râsibî, an Mâlik an Nâfi an İbn Ömer tarikiyle daha kısa bir metinle rivayet etti ve ed-Dârekutnî, bunu Garaıb Mâlik'te tahric etmiştir. Bize bu, başka bir isnâdla daha pekli ki orada Ca'vene b. Nadle olarak geçmektedir. Allah en doğrusunu bilir el­ci    İsâbe kitabımda Ca'vene isminin biyografisinde bu konuya açıklık getirdim.

4577. Ensar'dan bazı yaşlılar Resûlullah'tan (sallaüahu aleyhivesellem) şöyle işit­tiklerini anlattılar: Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) iki parmağıyla işaret ederek: "Ben, kıyamet alâmetlerinin ilki olarak (yani kıyametle aynı saatte) gönderildim" buyurdu. (İbn Ebî Ömer) [66]

4578. Ensar'dan bazı yaşlılar Resûlullah'm (saMahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu rivayet ettiler: "Ben ve kıyamet işte bu şekilde gönderildik; ancak ben, kıyameti geçtim ve ondan Önce geldim." (İbn Ebî Şeybe) [67]

4579. Ebu'l-Culâs der ki: Hz. Ali'yi işittim Abdullah b. Sebe'ye şöyle dedi: "Yazık sana! Resûlullah'm (sallallahu aleyhivesellem) bana söylediği hiç bir şeyi asla insanlardan gizlemedim. Allah'a yemin olsun ki Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesdlem) şöyle buyurduğunu işittim: "Kıyamet kopmadan evvel otuz yalancı gelecektir. Sen de onlardan bir tanesini haklayacaksın.. " (İbn Ebî Şeybe ve Ebû Yala) [68]

4580. Atâ b. es-Sâib babasından naklediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kıyametten önce yetmiş yalancı Deccâl çıkmadıkça kıyamet kopmaz." (ei-Hârİs) [69]

4581. Enes'İn bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Büyük Deccâl çıkmadan önce yetmiş küsur Deccâl çıkacaktır. " (Ebû Ya'lâ) [70]

4582. Enes'İn bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ dünyada mü'min var oldukça kıyameti koparmaz. Kıyamet   vakti   gelince  Allah   Teâlâ   bir   rüzgâr  gönderir.   Onunla   bütün canını alır, müminlerden kimse kalmaz. " (Ebû Ya'lâ) [71]

4583. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Allah, Yemen den kırmızımsı bir rüzgar gönderip onunla Allah'a ve âhiret gününe iman eden herkesin canını almadıkça kıyamet kopmaz. O rüzgarın etkisiyle ölenlerin az oluşundan diğer insanlar buna pek aldırmazlar ve <Filan oğullarından filan ihtiyar öldü. Filan oğullarından filan ihtiyar kadın öldü> derler. Sonra Allah Teâlâ geceleyin kitabını göğe kaldırır. Ondan hiçbir âyet yeryüzünde kalmaz- Yeryüzü içindeki altın ve gümüşleri dışarı atar. Ancak kimse o günün korkusundan ondan faydalanmaz. Yanından biri geçince ayaklarıyla ona vurup: <îşte bizden Önce bunlar için birbirlerini öldürüyorlardı. Bugün ise bunların hiçbir değeri olmayıp ondan kimse faydalanmıyor der." (Ebû Ya'lâ) [72]

 

İbn Sayyâd'ın Deccâl Olabileceğine Dair

 

4584. Urve anlatıyor: Allah Resulü (sallallahu aleyhivesellem) İbn Sayyâd'm adını işitince ashâbıyla birlikte kalkıp ona gitti. Anası: "Yâ Resûlallah! O, şaşı ve sünnetli olarak doğdu. Hâlâ çocuklarla oynuyor" dedi. Resûlullah onun çağrılmasını emretti. Yanma gelince ona: "Benim Allah'ın Resulü olduğuma şahitlik ediyor musun?" diye sordu. İbn Sayyâd: "Sen de benim Allah Resulü olduğuma şahitlik ediyor musun?" dedi. Resûlullah: "Ben, Allah'a ve peygamberlerine inandım. Ben bir şey sakladım. Onun ne olduğunu biliyor musun?" dedi. İbn Sayyâd: "Duh'tur" dedi. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Hadi oradan!" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseliem): "Bak bakalım, ne görüyorsun?" dedi. İbn Sayyâd: "Ben suyun yüzünde bir taht ve kasırga görüyorum" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Bu adam sapıtmış!" buyurdu. Ömer: "Ya Resûlallah! Onu öldüreyim mi?" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Hayır eğer o, Deccâl'in kendisi ise onu Öldürmeye bulaşma, eğer değilse onun öldürülmesi helal değildir" dedi. (el-Hâris) [73]

4585. Salim babasının (İbn Ömer'in) şöyle anlattığını rivayet etti: Bir in İbn Sayyâd ile karşılaştım. Yanında yahudilerden bir adam vardı. Gözünün nuru gitmiş ve devenin gözü gibi dışarı çıkmıştı. Onu görünce: "Ey İbn Sayyâd! Allah için söyle; göz nurun ne zaman gitti?" diye sordum. O da elini gözüne sürerek: "Rahman'a yemin olsun ki bilmiyorum" dedi. Ben: "Yalan söylüyorsun. O sende olduğu halde ne zaman gittiğini bilmiyor musun?" dedi. Yahudi bana, onun göğsüne elimi vurduğumu söyledi. Ben ise: "Öyle yaptığımın farkında değilim. Git oradan, sen kaderini aşamazsın" dedivn. O: "Doğru, ben kaderimi aşamam" dedi. Sonra da şu anda hatırımda olmayan bazı şeyler söyledi. Ben, bu durumu Hafsa'ya anlatınca şöyle dedi: "O adamdan uzaklaş; çünkü biz, Deccâl'in bir gazap anında çıkacağından bahsediyoruz." (İshâk) [74]

Müslim'in rivayetinde ise hikayenin başı olmayıp sadece "Deccâl bir gazab anında çıkacaktır" diye geçer.

4586. Ümmü Seleme şöyle dedi: "Annesi, İbn Sayyâd'ı göbeği kesik, şaşı ve sünnetli olarak doğurdu." (Ahmed b. Menî) [75]

4587. Rİb'î b. Hirâş der ki: Ukbe b. Amr, Huzeyfe'ye: "Bize Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) işittiklerinden bahsetmez misin?" dedi. Huzeyfe şu cevabı verdi: "Olur, Resûlullah'tan (sallahu aleyhi vesellem) şöyle işittim: Deccâl çıktığı zaman onunla birlikte su ve ateş vardır. İnsanların su olarak gördükleri, yanan bir ateştir. İnsanların ateş olarak gördükleri de soğuk bir sudur. Sizden kim ona yetişirse ateş olarak gördüğüne atlasın. Çünkü o soğuk bir sudur buyurdu." Ukbe der ki: "Ben de Resûlullah'm (salialiahu aleyhi veseüem) böyle buyurduğunu işittim." (İbn EbîŞeybe)

4588. Avf b. Mâlik der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi -vesellem) şöyle buyurdu: "Deccâl'ın çıkmasından önce insanları aldatıcı yıllar gelecektir. O yıllarda bol yağmur yağacak; ancak bitkilerin yeşermesi az olacaktır. Doğru kimseler yalanlanacak, yalancılar da doğrulunacaktır. Hain kimselere güvenilecek, güvenilir kimselere hainlik edilecektir. O devirde Ruveybida konuşturulacaktır." "Ruveybida nedir?" diye soruldu. "Değersiz ve Önemsiz kimselerdir" buyurdu. (Ebû Ya'Jâ) [76]

4589. Ebû Hureyre şöyle dedi: Deccâl, doğu taraflarında bir yerden kaçaktır. Orduları ve akıncıları çok olacaktır. Onlardan ancak "Ben bir

İçiyim, onu ziyarete gidiyorum" diyen kimseler kurtulacaktır. O kimse onun yanına gelir ve: "Ben seni ziyarete geldim" der. Deccâl onu görünce

övle der: "Ey Âdemoğlu! Senin rabbin olduğumu bilmiyor musun?" der. O da' "Hayır, sen Allah'ın yalancı bir kulusun" der. Deccâl: "Seni öldüreceğim" der O: "Beni öldürsen de bu böyledir" der. Bunun üzerine Deccâl testereyi alır ve onu göbeğinden ikiye ayırır. Sonra etrafındakilere: "Onu diriltsem nasıl olur?" der. Onlar da: "Eğer onu diriltirsen artık senin rabbimiz olduğuna kesin olarak inanırız" derler. Bunun üzerine Deccâl, öldürdüğü kimseyi diriltir ve: "Ey Âdemoğlu! Sen benim rab olmadığımı mı zannediyorsun?" der. Adam: "İşte şimdi senin durumunu daha iyi bildim. Sen asla rab değilsin" der. Deccâl: "Seni boğazlayacağım!" der. Adam: "Beni boğazlasan da bu böyledir!" der. Bunun üzerine Deccâl onu boğazlamak ister; ancak boğazlayamaz. Adam: "Eğer doğru söyîüyorsan beni boğazlamaksın!" der. Bunun üzerine Deccâl'ın ordusu Deccâl'ın rab oluşundan şüphe ederler. İşte o esnada İsa b. Meryem gökten iner. Deccâl, Hz. İsa'yı görünce ve kokusunu alınca, kurşunun eridiği gibi erir. (Müsedded) [77]

4590. el-Uryân b. el-Heysem, babasından nakletti: Ben, Yezîd b. Muaviye'nin yanına girdim... -Bir kıssa anlattı- Abdullah b. Amr: "Sizin topraklarınızda Kusa denilen bir yer var mıdır?" diye sorunca biz: "Evet" dedik. Bunun üzerine: "İşte Deccâl oradan çıkacaktır" dedi. (Müsedded) [78]

4591. Ebu't-Tufeyl der ki: Resûlullah'ın (salIallahu aleyhi vesellem) sahabelerin­den birinden Deccâl hakkında öyle bir hadis işittim ki ondan daha önemli bir hadis işitmemişimdir: "Deccâl bir eşeğin üzerinde yanına gittiği kişiye ailenin bir ferdiymİş gibi gelir ve ona: Ey filanın babası! Seni hak ve hakikate çağırıyorum! Ben hak üzereyim, bana tâbi ol der. " (Müsedded) [79]

4592. Ubeyd b. Umer der kİ: Resûlullah (sallallualeyhivesellem) şöyle buyurdu: "Sizi Deccâl'a uymaktan sakındırıyorum..." (Müsedded) Muhâdır, yukarıdaki İsnada muhalefet ederek hadisi, an Hişâm an Vehb an Abdillah b. Ömer tarikiyle rivayet etmiştir ki bu, İbn Hibbân'ın Sahih 'inde yer almıştır. İlk mürsel isnâd daha sahihtir. [80]

4593. Ebû Umâme, Deccâl hakkında bir kıssa nakletmiştir ki bu, İbn Mâce'de başka bir tarikten an İsmail b. Râfi an Yahya b. e. Amr an Ebî Umâme senedi ile geçmiştir. Burada ise ravilerinden Hişâm şu ibareyi eklemiştir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Sizden kim Deccâl ile karşılaşırsa onun yüzüne tükürsün." (İbn Ebî Ömer) [81]

4594. Atıyye el-Avfî, Ebû Saîd el-Hudrî'ye Deccâl hakkında soru sordu. Kbû Sa^ de: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu, dedi: '•Muhakkak her peygamber, kavmini Deccâl'den sakındırmıştır. Elbette o da insanlar gibi yemek yer; ama hiç bir peygamberin benden önce ümmetine haber vermediği bir şeyi ben size haber veriyorum: Onun sağ gözü kör olup silinmiştir. Sanki o, bir duvara yapıştırılmış balgam gibidir. Sol gözü ise parlayan bir yıldız gibidir. Onunla birlikte cennetin ve cehennemin örneği vardır. Onun cehennemi yeşil bir bahçe olup cenneti de dumanlı ve tozludur. Onun Önünde İki adam insanları ona uymaktan alıkoyarlar ve sakındırırlar. Deccâl daha bir köye girmeden onlar o köye girer ve Deccâl'a uymaktan sakındırırlar. Onlar o köyden çıkınca arkalarından Deccâl'ın adamları girer.

ekke ve Medine hariç Deccâl ve adamları bütün yerlere girerler; çünkü oralara girmeleri onlara haram kılınmıştır. O zaman müminler yeryüzünde dağınıktırlar, ancak Allah onları toplar. Onlardan birisi: "Allah'a yemin olsun ki ben Deccâl'ın yanına gideceğim ve Resulullah'ın bizi kendisine uymaktan korkuttuğu o kimseye bakacağım" der. Arkadaşları ona: "Allah'a yemin olsun ki seni onun yanına gitmeye bırakmayız- Eğer seni saptırmayacağını bilirsek elbette seni serbest bırakırız. Fakat biz seni saptırmasından ve ona tabi olmandan korkuyoruz" derler. Ancak o, onların bu nasihatini dinlemez ve yola çıkar Deccâl'ın ordusunun en yakınına gelince Deccâl'ın adamları onu tutarlar ve ona: "Nereye gitmek istiyorsun, durumun nedir?" derler. O da: "Ben yalancı eccâl'ı istiyorum, onun yanına gitmek ve onu görmek istiyorum" der. Deccâl: "Onu bana getiriniz!" der ve adamı Deccâl'ın yanına götürürler. Adam Deccâl'ı görünce Resulullah'ın söylediği vasıfların aynısını onda görür ve ona: "İşte sen Allah Resulü1 nün bizi kendisiyle korkuttuğu yalancı Deccâl'sın!" der. Deccâl: "Sen böyle mi söylüyorsun? Ya benim sana emrettiğimi yaparsın, ya da seni ikiye bölerim" der. Mü'min kul insanların arasında şöyle bağırır: "Ey insanlar! Bu yalancı bir Deccâl'dır." Bunun üzerine Deccâl adamın ayaklarının uzatılmasını ve bir demirin getirilmesini emreder. Demir adamın kuyruk sokumuna sokulmak suretiyle adam ikiye ayrılır. Sonra Deccâl dostlarına:    "Bunu   dirilteyim   mi?   Benim    rabbiniz,   olduğumu   bilmiyor

uşunuz?" der. Onlar da: "Evet" derler. Deccâl bir asa atıp adamın bir parçasına vurur, adam hemen ayağa kalkar. Dostları bunu görünce Deccâl'ı tasdik ederler, onu severler ve onun rableri olduğuna yakin İle inanıp ona tabi olurlar. Deccâl mü'min kişiye: "Sen hâlâ bana iman etmiyor musun?" der. Mü'min kişi: "İşte şimdi senin durumunu daha iyi anladım" der. İşte o kimse cennettedir. Deccâl mü'min kişiye: "Ya sana emrettiğimi yaparsın, ya da seni boğazlarım" der. Mü'min kişi: "Allah'a yemin olsun ki asla sana itaat etmem; Çünkü sen elbette yalancılardan birisin" der. Deccâl mü'min kişinin uzatılıp boğazlanmasını emreder; ancak boğazlamaya gücü yetmez ve onu boğazlamaya bir defa daha yellenir, sonra da onu ellerinden ve ayaklarından tutup ce­hennemine atar ki onun cehennemi tozlu dumanlı bir yerdir." Reûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şunu ekledi:   "işle bu adam ümmetim arasında bana en yakın olan ve derecesi en yüksek olan kimsedir. "

Ebû Saîd der ki: Ben: "Deccâl nasıl yok olur ve nasıl helak olur?" dedim. O: "Allah bilir" dedi. Ben: "İsa b. Meryem mi onu helak edecek?" dedim. O: "Allah bilir. Ancak Allah, onu ve beraberindekileri birlikte yok eder" buyurdu. Ravi (Atiyye) der ki: "Ondan sonra ne olacak?" diye sordum. Ebû Saîd: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu" dedi: "İnsanlar DeccâVdan sonra yine ekinlerini ekerler ve ondan sonra çok mallar edinirler." Ben: "Sübhânallah, Deccâl'dan sonra tekrar hayat olacak mı?" diye sordum. O: "Evet, Deccâl'dan sonra Allah'ın dilediği kadar yeryüzündekiler yine yaşayacaklardır. Sonra Allah Teâlâ, Ye'cüc ve Me'cüc fitnesini gönderir. Kaleye tırmanıp kendilerini kon/yanlardan başka yeryüzündeki herkesi Öldürürler. Yeryüzünün hepsini öldürdükten sonra birbirlerine dönüp: "İşte şimdi sadece kaledekilerle gökte olanlar kaldılar" derler. Sonra göğe oklar atmaya haşlarlar. Oklar gökten kana bulanmış olarak düşmeye başlayınca: "Göklerdekinden de kurtuldunuz! Artık şimdi sadece kaledekiler kaldı" derler ve onları kuşatmaya başlarlar. Kuşatmaları uzun sürer. Çok sıkıntılara düşerler. Onlar bu halde iken Allah onların boyunlarından bir kurt peyda eder. Bu kurtlar onların boyunlarım parçalarlar. Birbirleri üzerine ölü olarak düşerler. Kaledekiler den bir adam: "Kabe'nin rabbine yemin olsun ki Allah onları öldürdü" der. Fakat kaledekiler: "Hayır, onlar bizi aldatmak için böyle yapıyorlar ki biz onların yanına çıkalım ve bize saldırıp hepimizi helak etsinler. Nasıl ki diğer kardeşlerimizi helak ettiler. " Ancak adam: "Bana kapıyı açın!" der. Arkadaşları: "Hayır açmayız" derler. Adam: "O halde beni bîr iple sarkıtın" der. Nihayet iple kaleden aşağı sarkınca onların öldüğünü görür, insanlar da kalelerinden dışarı çıkarlar."

Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onların fitnesinden sonra insanların tekrar yaşamaya devam edeceklerini, ekinlerini ekip mallar edineceklerini söyledi, Ben: "Sübhânallah, Ye'cüc ve Me'cüc fitnesinden sonra tekrar hayat devam edecek mi?" dedim. O: "Evet. İşte insanlar ticarelleriyle uğraşırken gökyü­zünden bir münâdi: "Allah'ın emri geldi!" diye seslenir. Yeryüzündekiler bu sesi işitince korkarlar ve birbirlerine yönelirler. Sonra da ticaretlerine, pazar ve sanatlarına yönelirler. Onlar bu halde iken tekrar gökten bir münadi: "Ey insanlar! Allah'ın emri geldi!" diye seslenir. İnsanlar sesi işittikleri tarafa yönelirler. İşte o zaman kişi, ticari mallarından ve koyunlarından kaçar. İnsanların akit başından gider. İşte o zaman hamile develer serbest bırakılır ve onlarla ilgilenilmez. Onlar bu halde iken sesi işittikleri tarafa yönelirler... (Ahmed b. Menî)

Sahih hadis kitaplarında da konuyla ilgili hadisler mevcuttur. Hadis sahipleri bu hadis içinde şefaat, dirilme ve cehennem konularım da anlatmışlardır. Bu hadisin versiyonlarında bazı metin farklılıkları vardır. Sahîh'teki ise daha sağlamdır. Tevfik Allah'tandır. [82]

4595. Abdullah b. Muğaffel'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Deccâl yemek yer ve sokaklarda dolaşır. " (Ebû Ya'lâ) [83]

4596. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallaltehu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Allah, Deccâl'in başına ancak İsa b. Meryem'i musallat eder." (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [84]

4597. Fâtıma binti Kays, Deccâl'm hikayesini anlatırken şöyle dedi: "O Deccâl sizin aranızdadır ey ümmet!" (Ishâk)

4598. Fâtıma, Temîm ed-Dârî'nin Deccâl ile olan hikayesinin baş kısmında şöyle der: "Temîm bana öyle bir hadis anlattı ki o hadisle ben çok sevindim. Onu size de anlatmak istiyorum. Peygamberinizin (saMkhu aleyhi veselkm) sevindiği gibi sizin de sevinmenizi istiyorum..."

Bize Ebû Usâme haber verdi. Dedi ki: Bize Mücâlid, Şa'bî'den; o da Fâtıma'dan haber verdi. Fatıma dedi ki: "Temîm ed-Dâri yanıma geldi ve bana öyle bir haber getirdi ki o haberin etkisinden ve sevincinden öğle uykusunu    uyuyamadım." Bu rivayette Şa'bî der ki: el-Muharrar b. Ebî Hureyre ile karşılaştım. Bana dedi ki: Bu hadiste şu ilave vardır: Resûlullah yirmi defaya yakın elini doğuya işaret ederek, Deccâl'm o taraf­lardan çıkacağını söyledi." (İshâk) [85]

4599. Şa'bî'nin rivayetinde Resûlullah (sallallahu alhi vesellem), bir ayağını diğer ayağının içine vurarak Deccâl'm Irak taraflarında çıkacağını söyledi. (İshâk) [86]

 

Ye'cüc ve Me'cüc

 

4600. Abdullah b. Amr, Resûlullah (sallallahu aleyhi vese!lem)'den bir hadis nakletti. Orada ayrıca: Ye'cüc ve Me'cüc'ün Âdemoğuîlarından olduğunu ve onların serbest bırakıldıklarında insanların yaşantılarını bozacaklarım ve onlardan birinin zürriyetinden bin ve daha çok kimse bırakmadan ölmeyeceğini, onların gerilerinde de Tâvîl, Târîs ve Mensik isimli üç ümmetin geleceğini haber verdi. {Ebû Dâvud et-Tayâlİsî} [87]

4601. Ebû Hureyre şöyle dedi: "Ye'cüc ve Me'cüc her gün yer kazarlar." (Ebû Yala) [88]

 

 

DİRİLİŞ KİTABI

 

Ölümden Sonraki Kabir ve Benzeri Haller

 

4602. Temîm ed-Dârî'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallahu aleyhi vesdlem) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ ölüm meleğine: Benim dostuma bak ve onu alıp yanıma getir. Çünkü ben onu bolluk ve sıkıntıyla, mutluluk ve üzüntüyle denedim; hep onu sevdiğim- yerlerde buldum. Onu bana getir ki rahat eîtireyim der. Bunun üzerine ölüm meleği, yanına beş yüz melek alarak, kefenler ve cennetten güzel kokularla o kişinin yanına gider... " (EbÛ Ya'lâ)

 

Kabir Fitnesi ve Azabı

 

4603. Atâ b. Yesâr der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Ömer b. el-Hattâb'a şöyle dedi: "Ey Ömer! Öldüğün zaman sana üç arşın boyunda ve üç arşın derinliğinde bir kabir kazdıklarında, sonra da dönüp seni yıkadıklarında, [89]

4604. Enes b. Mâlik der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir kız veya erkek çocuğun üzerine namaz kıldıktan sonra şöyle dedi: "Eğer kabrin sıkıştırmasından biri kurtulsaydı, elbette bu çocuk kurtulurdu!" (EbÛ Yala) İsnadı sahihtir. [90]

4605. Ebû Saîd el-Hudri şöyle dedi: "Allah'ın Kur'ân'da bahsettiği Dar ve sıkıntılı geçim, kabir azabıdır. " (Müsedded) [91]

4606. Abdullah (b.) ed-Dânâc der ki: Enes b. Mâlik'in yanında iken bir adam ona: "Ey Ebû Hamza! Bazı kimseler şefaati yalanlıyorlar!" dedi. Enes:

O kimselerle oturmayın!" dedi. Adam: "Ey Enes! Bazı kimseler kabir azabını yalanlıyorlar!" dedi. Enes: Onlarla da oturmayın" dedi. (Müsedded) [92]

4607. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vescllem) şöyle buyurdu: "Kabir azabından Allah'a sığının! Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, onların kabirlerde nasıl azaba uğradıklarını gördüm. " (Ebû

4608. Zeyd b. Erkam ve daha başka sahabelerin naklettiğine göre Hz. Peygamber (salklbhu aleyhi veseOem) şöyle buyurdu: "Kabir azabı haktır. Kim ona inanmazsa azaba uğrar." (Ahmed b. Menî): [93]

4609. Ebu'l-Haccâc es-Sümâlî'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sailallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ölü, kabre konunca kabir ona: Vay haline ey Âdemoğlu! Seni bana karşı aldatıp, çok emel sahibi (feââââ) olarak hazırlıktan alıkoyan nedir? Benim imtihan ve karanlıklar evi olduğumu bilmiyor muydun! [94]

Böbürlenerek ve sürekli koşuşturma ile uzun emellerle yanımdan geçtiğin romanlar bana geleceğini düşünmüyor muydun? der. Eğer ölü salih bir kimse ıse kabirden bir ses onun yerine şöyle cevap verir: îyiliği emreden ve kötülükten nehyeden biri olsa da mı? der. Kabir: Eğer öyle biri otursa, ben ona yeşil bir bahçe olurum. Cesedi bana döner, ruhu âlemlerin rabbine çıkar>der." İbn Âiz: "Ey Ebu'l-Haccac! "Feddâd nedir?" diye sordu. O da şöyle cevap verdi: "O, bir ayağını öne atıp diğerini arkada bırakandır. Ey kardeşimin oğlu, senin bazen yürüdüğün gibi." Ravi der ki: "O zaman o giyirir ve hazırlanırdı." (Ebû Ya'lâ) [95]

4610. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah {sailallahu aleyhi veselîem) şöyle buyurdu: "Mü'min kişi kabrine konulunca kabir ona hoş geldin der ve ona bir bahçe olur. Ay'ın ön dördü gibi kabri ona aydınlatılır ve yetmiş arşın kabri geniş olur. Sizler şu âyetin kimin hakkında nazil olduğunu biliyor musunuz: Onun için dar ve sıkıntılı bir yaşam vardır. Kıyamet günü de onu kör olarak diriltiriz." Oradakiler: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi veseUem): "İşte o âyet, kabre konan kafir hakkındadır. Nefsim etinde olan Allah'a yemin olsun ki Allah Teâlâ kafirin kabre konulmasıyla ona doksan dokuz îinnin musallat eder. Sizler tinninin ne olduğunu bilir misiniz? O, doksan dokuz yılandır; her yılanın yedi başı vardır, kıyamete kadar cesedine dolanıp sahibini sokar. " (Ebû Ya'lâ) [96]

 

 

2

Ölümden Sonra Tekrar Dirilişin Şekli

 ^     ^' üi t ji3ı İL.

 4Uİİ : Jli

 01

 Up   i

 

 Ü

 

 

 , İJ

 U^   Uf d\ : ]i

 ı

 Jj dil-

 Ali

 

*4611. Abdullah b. Mes'ûd. Hz. Ömer'e şöyle bir hadis anlattı: "İnsanlar kıyamet günü diriltilince kırk yıl güneş başları üzerinde ve gözleri semaya dikili olarak hesabı beklerler. İyi ve kötü herkes bu şekildedir, hiç kimse konuşmaz. Sonra bir münadi şöyle seslenir: "Sizi yaratan ve size şekil veren, sonra da sizi rızıklandıran rabhinize tapmayıp da ondan başkasına tapmanızdan dolayı rabbinizin bunu yapması adalet değil midir?" Sonra her kavim birbirinden ayrılır ve: "Evet adalettir" derler. Münâdi bunu üç defa tekrarlar. Sonra her kavmin Allah'tan başka taptığı ve itaat ettiği ilahları teınessül eder ve onları alıp cehenneme götürür. Münafıklarla miVminler kalırlar. Mü'minler secdeye kapanırlar. Münafıkların da kemikleri birbirine girer. Öyle ki vücutları sığır kemiği gibi tek kemik haline gelir ve onlar da kafaları üzerine dikilirler. Allah, müminlere: "Başınızı kaldırıp amelleriniz miktarıma sahip olduğunuz nura bakın!" der. Kimisinin önünde duran nuru dağ gibidir. Adam başım kaldırır. Kimisinin önünde duran nuru saray gibidir. O da başını kaldırır. Kimisinin önünde duran nuru evi gibidir. Öyle kî önünde duran nuru ağaç kadar olanlar bile vardır. Sonra sıratın üzerinden geçerler. Kimisi çarpıcı bir şimşek gibi geçer, kimisi esen bir rüzgar gibi geçer, kimisi bir atlı gibi geçer, kimisi koşan bir adam gibi geçer. Nihayet nuru, ayak parmağı yanında yanan bir lamba gibi olan kimse bile geçer. Bu kimsenin önü bazen aydınlanır, bazen de aydınlığı gider. Bazen ona ateş dokunur. Orayı geçinceye kadar bu halde gider ve kurtulduktan sonra şöyle der: "Herhalde benden başka bu şekilde kurtulan yoktur. Cehennem ateşi bana dokundu ve ben ondan kurtuldum." Sonra Allah ona cennetin kapısını açınca, o: "Ey Allahım! Beni bu kapıdan içeri sok" der. Allah: "Ey kulum! Seni oradan içeri sokunca belki benden başka şey de istersin" der ve Allah onu içeri alır. O, bu durumdan hoşnutken oradan başka bir kapı açılır. İçinde bulunduğu durum kendi gözüne hakir gelir ve: "Yâ Rab! izzet ve celalinle eğer beni buraya da dahil edersen artık bundan başkasını senden istemem" der. Allah Teâlâ onu oraya da sokar. Bu hal dört kapıdan girinceye kadar devam eder. Her defasında da bunu Rabbinden diler. Sonra nur suretinde bir adam onun yanına gelir. Adam o nuru görünce ona secde etmek için eğilir. Nur: "Ne yapıyorsun?" der. Adam: "Sen rabbim değil misin?" der. Nur: "Hayır ben bir kahramanım. Senin için cennette bin sarayın başında bin kahraman vardır. Her sarayın arası bir senelik mesafedir. En ucu en başından görünür. Sonra ona yeşil zümrütten bir kapı açılır. Onda yetmiş tane kapı vardır. Her bir kapıda huriler, yataklar ve koltuklar vardır. Kişi hurilerle oturur. Huriler ona bardaklarla meşrubatlar ikram eder ve şöyle der: "Sana bu kaselerden meşrubatlar ikram ettiğimden beri, sen bana yetmiş kat daha sevdirildin." Hurilerin üzerinde yetmiş çeşit elbise, süs ve zinet vardır. Her birisi değişik renktedir."   (İshâk)  İsnadı sahih ve muttasılda.  Ricali  güvenilir kimselerdir. [97]

4612. Abdullah (b. Mes'ûd) şöyle dedi: "Sur, boynuz şeklindedir ve ona üfürülür." (MÜsedded) Sahîh ve mevkuf bir hadistir.

4613. el-Alâ b. Ziyâd der ki: "Enes'e: "İnsanlar kıyamet günü nasıl diriltilir?" dedim. Enes: "Gökyüzü hafif bir şekilde yağmur yağdırınca onlar da diriltilirler" dedi. (Ebû Ya'lâ) [98]

4614. Ebû Umâme el-Bâhilî der ki: Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi veseBem) şöyle buyurduğunu işittim: "Ben, ümmetimden sırat köprüsünü en son geçecek olanları biliyorum. Bir adam sıratta düşe kalka gider. Aynı babanın çocuğunu yaklaştırdığı şekilde, o da yürür. Bazen eli kayar, kendisine ateş dokunur. Bazen ayağı kayar, kendisine ateş dokunur. Melekler ona: "Eğer Allah Teâlâ seni bu halinden çıkarıp, düzgün bir şekilde bu sırat köprüsünün üzerinden yürüyerek geçersen bize yaptığın amellerin hepsini söyler misin?" derler. O da: "Evet Allah'ın izzetine yemin olsun ki işlediğim amellerden hiç bir şey gizlemeyeceğim" der. Melekler ona: "O halde kalk ve doğru yürü" derler. 0 da kalkar ve sırat köprüsünü geçinceye kadar doğru olarak yürür. Melekler ona: ''Bize işlediğin amelleri söyle" derler. Adam kendi kendine: "Eğer ben onlara işlediğim amelleri söylersem beni eski halime ve yerime döndürürler" der. Bunun İçin işlediklerini söylemeyip: "Hayır! Vallahi ben hiçbir günah işlemedim" der. Bunun üzerine melekler ona: "Ama bizim delillerimiz var" derler. Adam sağına ve soluna bakar. Kendisinin aleyhinde şahitlik yapacak İnsanların olup olmadığına bakar. Kimseyi göremeyince: "Delilinizi getirin" der. Bunun üzerine Allah o kişinin ağzını mühürler. Elleri, ayaklan ve baldırları yaptıklarını söyler. Adam: "Allah'ın izzetine yemin olsun kİ bu söylenenleri yaptım. Gerçekten ben helak edici büyük günahlar işledim" der. Allah Teâlâ da: "Git! işlediğin o büyük günahlarım affettim" buyurur. (İbn Ebî Şeybe} [99]

4615. Avf b. Mâlik'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ben cennete son girecek olan kimseyi biliyorum. O kişi Allah'tan kendisini ateşten uzak tutmasını dilerdi. Kıyamet günü olunca cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme girdikten sonra o kişi o arada olur ve: "Yarabbi benî cennetin kapışma yaklaştır" der. Ona: "Ey Âdemoğlu! Sen cehennemden uzaklaştırılmayı istemedin mi?" denilir. O: "Yâ Rab! Kim senin gibi ki! Senin gibisi var mı? Beni cennetin kapısına yaklaştır!" der. Allah onu cennetin kapısına yaklaştırır. Adam cennetin kapısının yanındaki ağaca bakar ve: "Yâ Rab! Beni bu ağaca yaklaştır, onun gölgesi ile göl­geleneyim ve meyvelerinden yiyeyim" der Allah: "Ey Ademoğlu! Sen şöyle şöyle söylemedin mi?" der. Adam: "Yâ Rab! Kim senin gibi olabilir!" der. Allah onu oraya yaklaştırınca adam ondan daha iyisini ve güzelini görür ve şöyle der: "Yâ Rab! Beni oraya yaklaştır" der. Allah: "Ey Ademoğlu! Sen şöyle şöyle söylemedin mi?" der. Adam: "Yâ Rab! Kim senin gibi olabilir! Beni oraya yaklaştır" der. O zaman ona: "Haydi koş, ayağının yetiştiği yer ve gözünün gördüğü yer senindir." denir. Adam da yoruluncaya kadar koşar. Sonra da: "Yâ Rab! Bu benim midir?" der. Allah: "Sana onun kat kat daha fazlası vardır!" der. Adam: "Rabbim benden razı oldu. Eğer rabbim cennet ehlini giydirmeme ve onlara yemek vermeme izin verseydi, sahip olduklarım onlara yeterdi" der." (İbn Ebî Şeybe} [100]

4616. Saîd b. Umeyr el-Ensârî anlatıyor: İbn Ömer'le Ebû Saîd'in arasına oturdum. Onlardan biri, Resûlullah'tan (sallallahualeyhivesellem) şöyle işittim, dedi: "Kıyamet günü insanlar ter içinde kalırlar." Diğeri de: "Kulak yumuşaklıklarına kadar tere batarlar" dedi. Öteki: "Kıyamet günü insanlar ağızlarına kadar terin içinde kalırlar" ibaresini kullandı. (Ebû Ya'lâ) İbn Ömer de: "O şekilde" diyerek diğerini tasdik etti. Ebû Âsim bunu ifade için parmağını kulak memesinden ağzına doğru götürdü. Yani iki ifadenin de aynı şey demek olduğunu belirtti. el-Hâkim bunu Ebû Âsim kanalıyla tahrîc etti ve şu ibareyi verdi: "İbn Ömer bunu söylerken kulak memesinin altına parmağı ile işaret etti." Sonra el-Hâkim, hadise "isnadı sahihtir" hükmü verdi. [101]

4617. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Sırat köprüsü, kılıç gibi keskin, kancalı, dikenli ve kaygandır." (Ahmed b. Menî) [102]

4618. Abdullah b. Mes'ûd'un bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ kıyamet günü kulunu çağırır; ona verdiği nimetleri ve faziletleri hatırlatır. Öyle ki Allah kuluna: <Sen benden filan filan gün falanla evlendirmemi istedin, onun ismini söyledin; ben de seni onunla evlenâirdim> der." (Müsedded) [103]

4619. Abdullah b. Mes'ûd'un naklettiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dedi: "Kıyamet günü Allah, kafiri öyle bir hesaba çeker ki kafir:

Ateşle bile olsa beni bundan mhatlat! der. " (Ebû Ya'lâ) [104]

4620. Abdullah (b. Mes ud)'un bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vescllem) şöyle buyurdu: "Kafir kıyamet günü hesaba çekilir; öyle ki ağzına ka­dar tere batar ve şöyle der; Ateşe bile gitsem beni bundan kurtar ve rahatlat'" (Ebû Ya'lâ) [105]

4621. Câbir   b.   Abdullah,   Resûlullah    (sallallahu   aleyhi   vesellcm) buyurduğunu    bildirdi:    "Kıyamet   günü    insanoğlunun   Allah huzurundaki utançlığı ve rezilliği öyle bir dereceye varır ki, o anda bile atılmayı temenni eder." (Ebû Ya'lâ) [106]

4622. Câbir'in  bildirdiğine  göre  Resûlullah  (sallallahu aleyhi vesellem)  şöyle buyurdu: "Kıyamet günü insanoğlu Allah'ın huzurunda öyle bir ter içinde kalır Yâ Rab! Senin beni ateşe göndermen şu anda içinde bulunduğum halden daha iyidir. O bu sözü söylerken ateşteki azabın ne derece şiddetli olduğunu bile bile söyler." (Bezzâr) Der ki: Bu isnâddan başka isnâdla rivayet edildiğini bilmiyoruz. [107]

4623. Ebu'ş-Şa'sâ, İbn Abbâs'dan Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu nakletti: "Ruhu'l-emin (Cebrail) bana şöyle anlattı: "Allah Teâlâ, kıyamet günü kulun işlediği iyilik ve kötülüklerle gelmesine karar verdi. Nihayet iyilikler ve kötülükler birbirini yok ederler. Eğer bir iyiliği bile kalsa, Allah o iyilikle o kişiye cennetten dilediği kadar yer verir." Ebû Seleme'ye: "Eğer bütün iyilikleri gitse ve hiçbir şeyi kalmasa?" dedim. O şu âyeti okudu: "Biz onların işledikleri güzel amelleri kabul ederiz. İşledikleri kötülükleri de affederiz.[108] (Abd b. Humeyd) [109]

4624. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kıyamet günü ümmetimden olanlar bir sel gibi akıp gelirler. Melekler: Muhammed'in ümmetinden gelenler, diğer bütün peygamberlerle gelenlerin hepsinden daha çoktur derler." (Abd b. Humeyd) Musa b. Ubeyde zayıftır.

4625. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vcsellcm) şöyle buyurdu: "Güneş ve Ay, ateşte (cehennemde) ayakları kesik iki öküz gibidirler." (Ebû Dâvud et-Tayâlisî, Müsedded ve Ebû Ya'lâ) [110]

4626. İbn Ömer'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kıyamette insanlar çıplak olarak diriltilirler." Âişe: "Anam babam sana feda olsun yâ Resûlallah, kadınlar da mı çıplak olarak diriltilecek?" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseEem): "Evet" dedi. Âişe: "Peki edep yerleri?" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Sen neden hayret ediyorsun ey Ebû Bekir'in kızı!" dedi. Âişe: "Senin sözüne hayret ediyorum. O zaman insanlar birbirlerine bakar" dedi. Resûlullah (saHallahu aleyhi vesellem) omuzuna vurarak şöyle buyurdu: "Ey Ebû Bekir'in kızı! O gün insanlar hesabın dehşetinden birbirlerine bakamazlar. Kırk yıl boyunca gözleri semaya dikilir. Hiçbir şey yiyip içmezler. Gözleriyle semadan güven beklerler. Ter kimisinin ayaklarına kadar ulaşır, kiminin dizine kadar ulaşır, kimisinin göbeğine kadar ulaşır, kimisinin ağzına kadar ulaşır. Bekleyişin uzun sürmesinden dolayı bu hale gelirler. Bundan sonra Allah kullarına merhamet eder ve mukarreb meleklerine Arş'ını gökten taşıyıp yere indirmelerini emreder. Allah'ın Arş'ı, üzerinde hiç kan akıtılmayan, tertemiz bir yere konur. Orada hiçbir hata İşlenmemiştir, gümüş gibi beyaz ve parlaktır. Sonra melekler Arş'in etrafında dolaşmaya başlarlar. İşte o gün, gözler ilk kez Allah'a bakar. Sonra Allah bir rnünadiye emreder, insan ve cinlerin İşiteceği kadar yüksek sesle: "Filan oğlu filan nerededir?" diye seslenmesini emreder. O kimse bu sesin heybetinden yerinden Çıkar. Allah Teâlâ onu bütün insanlara tanıtır, sonra da onunla birlikte iyilikleri çıkar. Allah Teâlâ onun işledikleri iyilikleri de bütün insanlara tanıtır ve bildirir. O kimse âlemlerin rabbi olan Allah'ın huzurunda durunca: "Hak sahipleri nerededir?" denilir, Hak sahipleri tek tek gelir. Onlara: "Sen filanla filanın hakkını yedin, ona zulmettin!" denilir. O da: "Evet ya Rab" der. işte bugün insanın dili, ayakları ve elleri kişinin aleyhine şahitlik yapar. İşledikleri amelleri söylerler. Adamın iyilikleri alınıp dinar ve dirhemin olmadığı günde zulmettiği kimseye verilir. İşte bu şekilde iyilikler verilip kötülükler alınır. Hak sahipleri o kişinin hiç bir iyiliği kalmayıncaya kadar tek tek gelip onun iyiliklerinden hakkını alırlar. Hakkını alamayanlar olunca şöyle derler: "Bize ne oluyor ki kimimiz hakkını alıyor, kimimiz alamıyor?" Onlara: "Acele etmeyiniz!" denilir ve onların kötülüklerinden alınıp adama verilir. Nihayet herkes hakkını o kişiden almış olur. Sonra Allah Teâlâ orada bulunan herkesi tek tek bu şekilde hesaba çeker. Kişilerin iyilikleri bitince ona: "Hadi bakalım cehennemden varacağın yere git!" denilir. "Bugün kimseye zulmedilmez. Allan, hesabı çabuk görendir." O günün şiddetli hesabından dolayı herkes, melekler,

peygamberler,   sıddıklar,   şehitler  ve  insanlar,   Allah'ın  korumasından  başka kimsenin kurtulamayacağını zannederler. " (Ebû Ya'lâ) [111]

4627. Esma binti Yezîd der ki: Resûlullah'ın (saMalıu aleyhi veseEem) şöyle buyurduğunu işittim: "Allah Teâlâ kıyamet günü öncekilerle sonrakileri toplayıp bir araya getirince bütün mahlûkatın işiteceği bir nida ile bir münadi şöyle der: "İşte bugün herkes kimin daha değerli olduğunu bilecek. Sonra da döner ve şöyle seslenir. "Yanlarını yataklarından uzak tutanlar.[112] "Nerededir kalksınlar?" Onlar da kalkarlar, sayılan pek azdır. Sonra münadi tekrar döner ve: "Ticaret ve alışverişin kendilerini Allah'ı anmaktan ve zekatı vermekten alıkoymayan kimseler. [113] "Nerededir kalksınlar?" der. Onlar da kalkarlar. Sayıları pek azdır. Sonra münadi tekrar döner ve şöyle seslenir: "Sıkıntıda ve darlıkta, mutlulukta ve üzüntüde rablerine hanid edenler kimlerdir, kalksınlar!. " Onlar da kalkarlar. Sayıları da pek azdır. Sonra da diğer insanlar hesaba çekilirler. " (İshâk ve Ebû Ya'lâ) [114]

4628. Ebû Saîd'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallaUahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Yer, ucbu'z-zeneb (kuyruk sokumu) hariç insanın her şeyini yiyip çürütür." O'na: "Yâ Resûlallah! Ucbu'z-zeneb nedir?" diye sordular. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Hardal tanesi gibidir. Ondan dirilirsiniz" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [115]

4629. İbn Abbâs der ki: "Kıyamet günü olunca yeryüzü dümdüz bir arazi haline getirilir. Bütün yaratıklar, insanlar ve cinler tek bir yerde toplanırlar. Bu halde iken dünya seması kendi halkına dar gelir ve yeryüzüne serpiştirilirler. Yalnız gökyüzündekiler; cinleri ve insanlarıyla birlikte bütün yeryüzündekilerden kat kat daha çoktur. Onlar yeryüzüne gelince yeryüzündekiler onlardan korkarlar ve şöyle derler: "Rabbimiz aranızda rnı?" Gökten gelenler yeryüzündekilerin bu sözlerinden korkarlar ve: "Rabbimizi noksan sıfatlardan tenzih ederiz. O, aramızda değildir. O, gelecektir" derler. Sonra ikinci göğün halkı, yeryüzüne inerler. İkinci göğün halkı, yalnız başlarına dünya semasının halkından ve bütün yeryüzündekilerden kat kat daha fazladırlar. Onlar da yeryüzüne dağılırlar. Yeryüzündekilerden korkarlar ve: "Rabbimiz aranızda mı?" derler. Onlar yeryüzündekilerin bu sözlerinden korkarlar ve: "Rabbimizi noksan sıfatlardan tenzih ederiz. O aramızda değildir. Fakat gelecektir" derler. Sonra aynı durum yedi gök halkının başına gelir. Her bir gök, kendisinin altındaki gök halkından ve diğerlerinden kat kat daha fazladır. Hepsi de yeryüzüne dağılırlar. Yeryüzündekiler gökten gelenlerden korktuklarından, aynı sözleri onlara söylerler. Ancak gökten gelenler, onlara aynı cevabı verirler. En son yedinci göktekiler gelirler. Onlar da yeryüzüne inen altı gök halkından ve yeryüzündekilerden kat kat daha fazladırlar. İşte Allah onlarla birlikte gelir. O zaman bütün ümmetler dizleri üzerine çöküp, saf oluşturmuşlardır. Bir münâdi: "İşte bugün kimlerin değerli olduğunu herkes bilecektir. Her hal üzere Allah'a hamd edenler ayağa kalksınlar!" denilir ve her halükârda rablerine hamd edenler ayağa kalkıp cennete giderler. Sonra ikinci defa münadi seslenir: "Bugün herkes kimin değerli olduğunu bilecektir. Yanlarını yataklarından uzaklaştıranlar kalksınlar." Onlar da kalkarlar ve cennete giderler. Sonra münadi üçüncü kez seslenir: "Alışveriş ve ticaretin kendilerini Allah'ın zikrinden, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymayan kimseler kalksınlar." Onlar da kalkarlar ve cennete giderler. Bu üç gruptan sonra ateşten bazı boyunlar çıkar ve mahlûkata bakarlar. Onların iki gözü ve güzel konuşan bir lisanları vardır. Şöyle derler: "Ben üç kişiye vekil kılındım. İnatçı her zorbaya vekil kılındım." Kuşların susam tanelerini aldıkları gibi onlar da safların arasından inatçı zorbaları çekip alırlar ve onları cehenneme hapsederler. Sonra ikinci defa çıkar ve: "Ben, Allah ve Resulüne eziyet edenlere vekil kılındım" der. Onlar da aynı şekilde kuşun susam tanesini alıp götürdüğü gibi Allah ve Resulüne eziyet eden kimseleri safların arasından alıp götürürler ve cehenneme hapsederler. Sonra üçüncü defa çıkar ve: "Ben, heykel ve suret yapanlara vekil kılındım" der. Aynı şekilde bu işle meşgul olanları safların arasından alıp götürür ve cehenneme hapseder. İşte bu üç grup da cehenneme hapsedildikten sonra mahrukatın amel defteri kendilerine dağıtılır ve mizanlar kurulur. İşte o zaman bütün yaratıklar hesaba çağırılır." (el-Hâris) Mevziî/tur, isnadı hasendir. [116]

4630. Temîm ed-Dârî'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallaDahu aleyhi-vesellem) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ ölüm meleğine şöyle emreder: "Falan dostumun yanına git ve onu bana getir. Çünkü ben onu darlıkla ve bollukla imtihan ettim ve denedim. Sevdiğim yerlerde onu gördüm. Onu bana getir ki rahat etsin."

Ölüm meleği de beraberinde beş yüz melek olduğu halde yanlarına cennetten kefenler ve güzel kokular alırlar. Reyhan demetlerinin kokusu gibi onlardan koku gelir. Her birinin yirmi çeşit kokusu vardır ve kokular asla birbirine benzemez. Beraberlerinde beyaz ipek getirilir, içinde misk kokusu vardır. Ölüm meleği gelip o salih kulunun başında oturur. Diğer melekler de o salih kulun etrafını kuşatırlar. Her birisi elini adamın uzuvlarından bîrinin üzerine koyar. Getirdikleri beyaz ipekten kefeni ve miski, çenesinin altından sererler ve ona cennet kapılarından bir kapı açılır. Artık bir hanımlarına bakar, bir elbiselerine bakar, bir de cennetin meyvelerine bakar ve ağladığı zaman küçük çocuğun ailesi tarafından susturulduğu gİb'ı o da aynı şekilde karısıyla, elbiselerle ve cennet meyveleriyle oyalanır. O sırada eşleri de onu arzulamaktadır." Anlatmaya devam ediyor: ''Ruh sevdiği şeyleri görünce hemen çabucak be­denden çıkmak ister. Ölüm meleği: "Ey güzel ruh! Buradan çıkıp dikensiz sedir ağaçlarının, dalları meyvelerle dolu muz ağaçlarının ve uzamış gölgelerin, akıp duran suların, arkası kesilmeyen ve yasaklanmayan pek çok meyvenin bulunduğu cennete gir!" der. Ölüm meleği o anda annenin çocuğuna olan merhametinden kat kat daha merhametlidir. Çünkü ölüm meleği bu ruhun Rabbi tarafından sevildiğini bilir. İşte o da Rabbinin sevgisini ve rızasını elde etmek için böyle bir ruha o şekilde davranır. Sonra da salih kulun ruhu hamurdan kılın çekilip alındığı gibi bedeninden çıkar. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Melekler   iyi   kimselerin   canlarını   aldıklarında   onlara:  Âllahfın   selamı üzerinize olsun. Yaptıklarınıza karşılık cennete girin> derler. [117]

Yine Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Eğer canı çıkan kimse Allah'a yakın olanlardan biri ise ona rahatlık, bol rızık ve nimet cenneti vardır. Eğer kitabı sağ tarafından verilenlerden ise o kimselere de selam olsun. [118] "Âyette geçen "ravh" kelimesi, ölümün zorluğundan rahata kavuşur, demektir. Reyhan kelimesi ise, karşılaşacağı nimetler ve rızıklardır. Ölüm meleği, salih kulun ruhunu alınca, ruh cesede: "Allah seni hayrı ile mükafatlandırsın. Çünkü sen, beni Allah'a itaate koşturur ve çabuk davranırdın. Allah'a isyanda ise oldukça yavaş davranırdın. İşte bu nedenle hem kendin kurtuldun, hem de beni kurtardın" der. Cesedde aynı anlamda sözleri ruha söyler. Salih kulun ruhunun cesetten çıkmasıyla Allah'a itaat etiği yerler ona ağlarlar. Nihayet işlediği amelin göğe yükseldiği gök kapıları ağlar. Kırk yıl kadar onun rızkının gökyüzünden indiği kapılar da ağlar." Anlatmaya devam ediyor: "Ölüm meleği iyi kimsenin ruhunu alınca, beraberinde gelen beş yüz melek onun cesedini kaldırırlar. İnsanoğlu o cesedi daha yan çevirmeden melekler onu. çevirirler. İnsanlar o cesedi kefenlemeden melekler o cesedi kefenlerler. İnsanlar o cesede kokular sürmeden melekler beraberinde getirdikleri kokuları ona sürerler. O kişinin evinden kabrine kadar melekler iki saf olarak dururlar. Onun hatalarının bağışlanması için İstiğfarda bulunurlar. İşte o zaman şeytan öyle bir feryad eder ki, o feryadın şiddetinden cesedindeki bazı kemikler çatlar. Askerlerine şöyle der: "Yazıklar olsun size! Bu kul nasıl sizden kurtuldu?!" Askerleri: "Bu kul, korunan biriydi ve masumdu" derler. Melekler o ruhu gökyüzüne çıkarınca Cebrâîl yetmiş bin melekle birlikte o ruhu karşılar ve her biri Allah'tan o ruha müjdeler getirir. Ölüm meleği, o kişinin ruhunu Arş'a getirince   ruh   rabbine  secdeye  kapanır.  Allah   Teâlâ  ölüm  meleğine:   "Bu kulumun ruhunu götür ve onu dikensiz sedir ağaçlarının, dalları meyvelerle dolu  muz  ağaçlarının,   uzamış  gölgelerin,   akıp  duran  suların,   ardı  arkası kesilmeyen ve yasaklanmayan pek çok meyvenin bulunduğu cennetlere koy. " O kulun cesedi kabre konunca, namazı ona sağ tarafından gelir. Orucu ise sol tarafından gelir. Okuduğu Kur'ân ve yaptığı zikirler de başının ucunda durur. Namaz için yürürken aldığı sevaplar da ayaklarının yanına gelip dururlar. Sıkıntılara karşı sabrı kabrin ucuna gelir. Allah Teâlâ ona azap meleklerinden birini gönderir. Azap meleği ona sağ tarafından gelince namaz buna mani olur ve: "Geri dön! Allah'a yemin olsun ki o bütün ömrü boyunca asla rahat etmeyip hep namazını kıldı. O şimdi kabrine konunca istirahata çekildi" der. Sonra azap meleği onun bütün yönlerinden gelir; ancak işlediği ameller o kişiyi namazın söylediği şekilde azab meleğine mani olurlar. Azap meleği hiçbir yandan ona ulaşamayınca  gizliden  onun yanına  girebileceği  bir yer arar.  Ancak yine bulamayınca azap meleği oradan çıkar. Sabır diğer amellere şöyle söyler: "Ben görevimi  yapamadım.   Çünkü   siz  hepsini   eksiksiz  yaptınız,.   Ben   ise   size bakakaldım. Eğer sizler cevap vermede aciz kabaydınız, işte o zaman ben de görevimi  yapardım.   Şimdi   ben  sırat  köprüsünde   ve  amellerin   tartılması zamanına saklandım. O zaman onun azığı olurum. " Anlatmaya devam ediyor: "Nihayet Allah Teâlâ kabirdekİne iki melek gönderir. Gözleri çarpıcı şimşekler gibi,   seslen  de  gök  gürültüsü gibidir.   Pençeleri yırtıcı  kuşların pençeleri gibidir.  Nefesleri iki omuzlan arasındaki kıllardan şiddetle çıkar.  Onların kalplerinden rahmet ve yumuşaklık alınmıştır. Onlara münker ve nekir denilir. Her birinin elinde demirden tokmaklar vardır. Rabîa ve Mudar kabileleri ona karşı koysalar, güç yetiremezler. O melekler gelirler ve ona: "Otur!" derler. O da kalkıp oturur. Kefeni böğürlerine düşer. Melekler ona:   "Rabbin kimdir? Dİnİn nedir? Peygamberin kimdir?" diye sorarlar. " Sahabiler: "Yâ Resûlallah! O zaman kim konuşabilir ki! Çünkü sen, melekleri öyle bir vasıfla tanıttın ki insan korkudan konuşamaz" dediler. Resûlullah (salkllahu aleyhi veselkm) şu âyeti okudu. "Allah iman edenleri dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerinde tutar. Zalimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar. [119] "Mü'min  kişi,   münker  ve  nekir  meleklerine  şöyle  cevap  verir:   "Rabbim Allah'tır. O tek olup, ortağı yoktur. Dinim, meleklerin de dini olan İslam'dır. Peygamberim de peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed'dir." Melekler: "Doğru  söyledin"  derler ve  kabri  iterek önünden,  arkasından,  sağından, solundan, başucundan ve ayaklan tarafından kırkar arşın kabri genişletirler. Diğer bir rivayette de iki yüz arşın genişletirler.  "Sonra münker ve nekir melekleri o kişiye: "Yukarıya bak!" derler. O kişi yukarı bakınca cennete açık olan  bir kapı görür.  Melekler ona:   "Ey Allah'ın veli kulu! Allah'a  itaat ettiğinden dolayı varacağın yer burasıdır" derler." Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)  buyurdu: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki o kişinin kalbine öyle bir sevgi girer ki bir daha o sevgi kalbinden çıkmaz. " Sonra melekler o kişiye: "Altına bak!" derler. O kişi alt tarafına bakınca ateşe açık olan bir kapı görür. Melekler ona: "Ey Allah'ın dostu! Eğer Allah'a isyan etseydin, vara­cağın yer burasıydı" derler. " Resûlullah (sallallahu aleyhi vcsellem) şöyle buyurdu: "Nefsim elinde olan Allah 'a yemin olsun ki onun kalbine tekrar öyle bir sevgi girer ki bir daha o sevgi kalbinden çıkmaz.

Hadisin sonunda Âişe şöyle der: "O kişiye cennetten yetmiş yedi kapı açılır. Oralardan cennetin kokusu ve serinliği gelir. Allah Teâlâ o kişiyi diriltinceye kadar bu hal devam eder." (EbÛ Yala) [120]

4631. Temîm ed-Dârî'nin bildirdiğine göre Resûlullah (saMahu aleyhiveseüem) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ, ölüm meleğine: "Şu düşmanıma git, ona bol nzik verdiğim ve bol nimetler ona bahşettiğim halde o bana itaat etmeyip isyan etti. Onu bana alıp getir ki ondan intikamımı alayım" der. Bunun üzerine ölüm meleği bir insanın görebileceği en çirkin bir surette o kişinin yanına gelir. On ifa gözü vardır ve beraberinde çok dikenli demirden yapılı şişler bulunur. Ölüm meleğinin yanında beş yüz melek vardır. Her birinin yanında da cehennemde kızdırılmış bakırlar ve korlar vardır. Ellerinde ateşten yapılı kamçılar mevcuttur.  Kamçı gibi yumuşaktır; ancak o, parlayan ve yanan bir ateştir.

Ölüm meleği o çok dikenli şişlerle isyankâr kişiye bir tane vurur. Şişteki bütün dikenler o kişinin cesedine balar. Vücudundaki her tüy, her damak ve her tırnağın sızdığı yere etki eder. Sonra da onu şiddetli bir şekilde çeker. Ruhu ayak tırnaklarının arasından çıkar, sonra da onu arkasına atar. İşte o zaman Allah düşmanı bilincini kaybeder ve ölüm meleği de ondan kurtulur. Sonra diğer melekler yanlarında getirdikleri kamçılarla yüzüne ve sırtına vururlar. Sonra bir melek onu bir defa saçmakla ruhunu çeker, alıp arkasına ve dizine atar. Sonra Allah düşmanı tekrar bilincini kaybeder ölüm meleği tekrar ondan kurtulur; sonra melekler onun yüzüne ve arkasına kamçılarla vururlar. Daha sonra onu boğaz altlarına ve göğsüne vururlar. Melekler beraberinde getirdikleri cehennemde kızdırılmış bakırları onun çenesinin altına dayarlar ve ölüm meleği ona: "Ey melun ruh! Bu cesetten çıkıp insanın içine işleyen sıcaklığın ve kaynar suyun içine gir; öyle ki onlar, soğukluğu ve hoşluğu olmayan kapkara bir dumanın gölgesindedirler. Öyle bir yere gir!" der. Ölüm meleği, Allah düşmanının ruhunu teslim alınca ruh, cesede: "Allah senin belanı versin! Sen Allah'a itaatte çok yavaş davranıyor, ona itaatte de acele edi­yordun. Allah'a yemin olsun ki hem kendini helak ettin, hem de beni helak ettin. Ceset te aynı şekilde ruha bazı şeyler söyler. Sonra Allah'a isyan ettiği yerler onlara lanet ederler." Sonra şöyle buyurdu: "İşte şeytan ve ordusu böyle bir kişinin ruhu çıkınca birbirlerini müjdelerler. ÂdeınoğuHarından birini cehen­neme sürdüklerinden dolayı sevinirler. Sonra o kişi kabrine konulur. Kabir ona öyle bir dar gelir ki kaburgaları birbirine; sağı soluna, solu sağına girer. Allah, ona boyunları deve boynu gibi olan yılanlar gönderir. O yılanlar onun ayak parmakları ile el parmaklarından tutup sallarlar. Sonra Allah Teâlâ, onlara gözleri çarpıcı bir şimşek, sesleri ise gök gürültüsü gibi olan ve yırtıcı kuşlarmkine benzer pençeleri olan iki melek gönderir. Nefesleri iki omuzlarından güçlü olarak çıkar. Onların kalplerinden merhamet ve yumuşaklık çekip alınmıştır. Onlara münker ve nekir melekleri denir. Her birinin elinde Rabia ve Mudar gibi kabilelerin taşıyamayacağı tokmaklar vardır. Onun yanına gelip "Otur!" derler. O da kalkıp oturur. Kefeni böğürlerine ve yanlarına düşer. Ona: "Rabbin kimdir? Dinin nedir? Peygamberin kimdir?" diye sorarlar. O da: "Bilmiyorum" der. Melekler de: "Bilmez ve görmez olaydın!" derler ve ona Öyle bir darbe vururlar ki o darbenin kıvılcımları kabirde parlar. Melekler tekrar ona: "Yukarıya bak!" derler. O da yukarıya baktığında cennete açılan bir kapı görür. Melekler ona: "Ey Allah'ın düşmanı! Eğer Allah'a itaat etseydin varacağın yer burası olurdu" derler. " Resulullah (sallallahualeyhivesellem) şöyle buyurdu: "Nefsim elinde olan Allah 'a yemin olsun kİ o kişinin kalbine öyle bir hasret girer ki bir daha o hasret çıkmaz. " Âişe der ki: "O kişiye cehennemden yetmiş yedi kapı açılır. Allah onu diriltînceye kadar oradan kendisine cehennemin sıcaklığı ve dumanı gelir." (Ebû Ya'lâ) [121]

Bu hadisin metni oldukça acayiptir. Fakat bu konudaki meşhur uzun Berâ hadisine şahit olacak ifadeler yer almaktadır. Ancak yukarıdaki ravi zinciri oldukça aarîbdir. Enes kanalıyla Temîm'den gelmiş başka rivayet olduğunu bilmiyoruz. Ravilerinden Yezîd er-Rakkâşî'nin ezberi kötü olup, pek çok ta münker rivayetleri bulunmaktadır,. Öyle görünüyor ki isnadı iyi zaptedememiş; ayrıca başkalarından duyduğu pek çok şeyi Enes'in ağzmdanmış gibi sevketmiştir. Talebesi konumunda olan alt ravisi Dırâr ise ondan daha beterdir. Kıyamet Alâmetleri bölümünde konuyla ilgili Ebû Saîd hadisi geçmiştir.

4632. Huzeyfe'nin bildirdiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Cehennemden bazı kötü kimseler çıkacaktır. Ama cehennem onları yaktıktan sonra çıkarlar ve şefaat eden kimselerin şefaatiyle cennete girerler. Cennette onlara cehennemlikler diye isim verilir. " (İbn Ebî Şeybe) [122]

4633. Zeyd b Erkam'ın bildirdiğine göre Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kıyamet günü benim şefaatim haktır; kim şefaatime inanmazsa şefaatim ona erişmez ve o kişi şefaat edilenlerden olmaz." (el-Hâris) [123]

4634. Abdullah b. Selâm şöyle dedi: "Allah katında insanlar arasında en değerli kimse Muhammed'dir (sallaöahu aleyhi vesellem). Cennet, göktedir; cehennem ise yeryüzündedir. Kıyamet günü olunca Allah, bütün mahlukatı ümmet ümmet peygamberiyle birlikte diriltir. Nihayet en son Muhammed ümmetiyle birlikte diriltilir ve ümmet-i Muhammed'in yeri bir merkez olarak alınır; sonra da cehennemin üzerinden bir köprü kurulur. Ardından bir münadi: "Muhammed ve ümmeti nerededir?" diye seslenir. Resûluîlah (sallallahu aleyhi vesellem) kalkar; ümmeti de iyi-kötü hepsi kalkıp onu izler ve sıratın üzerinden geçerler." (ei-Hârİs) [124]

4635. Ubey b. Kab'm bildirdiğine göre Resûluîlah (sallaöahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ kıyamet günü kendini bana tanıtır. Ona öyle bir secde ederim ki benden razı oluncaya kadar başımı kaldırmam. Sonra onu öyle bir methederim ki benden razı oluncaya kadar onu övmeye devam ederim. Sonra bana konuşma izni verir. Sonra ümmetim sırat üzerinden geçer. Sırat, cehennemin ortasına kurulmuştur. Oradan kimisi göz açıp kapayıncaya kadar bir sürede geçer. Kimisi bir ok gibi hızlı geçer. Kimisi bir atlı gibi geçer, öyle ki herkes ameline göre sırattan geçer. Hatta sürünerek bile sırattan geçenler olacaktır. Cehennem ise hep fazlasını ister. Allah Teâlâ bir ayağını cehenneme koyar ve onu birbirine bastırır. Cehennem: tamam tamam der. Sonra ben havuzumun başına gelirim." Ona: "Havuz nedir yâ Resûlallah?" diye soruldu. Resûluîlah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Nefsim, elinde olan Allah 'a yemin olsun ki onun suyu sütten daha beyaz ve baldan daha tatlıdır. Kardan da daha soğuktur. Kokusu misk kokusundan daha güzeldir. Kapları yıldızların sayısından daha çoktur. İnsan orada bir su içti mi artık bir daha asla susamaz." (EbûYa'lâ) [125]

4636. İbn Mes'ûd'un bildirdiğine göre Resûluîlah (sallaliahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Müslümanlardan bazı kimseler cehennemde boğulurlar. Ancak sonra Allah'ın rahmeti ve şefaat eden bazı kimselerin şefaati ile oradan çıkıp cennete girerler." (Ebû Ya'lâ} [126]

4637. Ümmü Seleme'nin bildirdiğine göre Resûluîlah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ümmetimin benden sonra karşılaşacağı şeyleri gördüm. Bunun için şefaatimi kıyamet gününe sakladım." (İbn Ebî Şeybe, el-Hârİs ve Ebû Ya'la} [127]

4638. Ubeyd b. Umeyr'in bildirdiğine göre Resûluİlah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Bazı kimseler cehenneme girip de cehennem onları yaktıktan sonra Allah onları oradan çıkartır. Cehennemde onlar kömür gibi olurlar. Allah onları çıkarıp cennetin kapısı önünden geçen bir nehre atar. O nehir <hayat nehri> diye isimlendirilir. Onlar selin sürüklediği yerde tanelerin yerden çıktığı gibi o nehirden çıkarlar. Sonra da cennete girerler. Onlara <Bunlar Allah'ın kendilerini cehennemden azat ettiği kimselerdir> denilir." Haricilerin görüşünü savunduğu sanılan İbn Harun veya Ebû Musa isimli bir şahıs: "Ey Ebû Âsim! Bu anlattığın hadis nedir?" dedi. O da: "Benden uzak dur! Ben, bu hadisi Resûlullah'm (saltaBahu aleyhi veseîlem) ashabından otuzdan fazla kişiden işitmeseydİm. Onu anlatmazdım" dedi. (Ibn Ebî Ömer) İsnadı sahîh olup bunu Buhârî, İbn Uyeyne an Amr an Câbir kanalıyla tahrîc etmiştir. [128]

4639. Ebû Saîd der ki: Resûlullah'dan (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle işittim: "Allah, kıyamet günü insanları tek bir düzlükte toplayınca ateş birbiri üzerine binip gelir. Ancak zebaniler onun ilerlemesine mani olurlar. O ise: "Rabbimin izzetine yemin olsun ki ya benimle eşlerimin arasını serbest bırakırsınız ya da bütün insanları içime alırım" der. Zebaniler de: "Eşlerin kimlerdir?" diye sorarlar. Cehennem: "Kibirli her zorbadır" der. Sonra da dilini çıkarır ve İnsanların arasından onları alıp içine atar. Aradan bir süre geçtikten sonra bir kısmı diğerinin üzerine binmiş halde cehennem, tekrar gelir. Melekler tekrar onun ilerlemesine mani olurlar. Cehennem: "Rabbimin izzetine yemin olsun ki ya benimle eşlerimin arasını serbest bırakırsınız, ya da insanların hepsini içime alırım" der. Onlar: "Eşlerin kimlerdir?" diye sorarlar. Cehennem: "İnkarcı her zorbadır" der. Cehennem insanların arasından onları da alır ve içine atar. Sonra aradan bir süre geçer. Cehennem tekrar ilerleyip gelir. Zebaniler tekrar onun ilerlemesine mani olurlar. Cehennem: "Rabbimin izzetine yemin olsun ki ya benimle eşlerimin arasını serbest bırakırsınız, ya da bütün insanları içime alırım" der. Zebaniler: "Eşlerin kimlerdir?" diye sorarlar. Cehennem: "Övünen ve kibirlenerek yürüyenlerdir" der. Sonra da diliyle onları insanların arasından alıp içine atar. Aradan bir süre geçtikten sonra Allah kulları arasında hüküm verir." (Ebû Ya'lâ) [129]

4640. Salim b. Abdullah b. Ömer'in bildirdiğine göre Resûluİlah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ben, kıyamet günü Ebû Bekir'le Ömer'in arasında diriltilirim. Sonra BakîiVl-Garkad mezarlığına giderim. Onlar da benim yanımda diriltilirler. Sonra ben yanıma gelinceye kadar Mekke halkım beklerim. Böylece ben iki harem halkı arasında diriltilirim. " (el-Hâris) [130]

4641. İbnü'l-Münkedir  der  ki:   Resûluİlah  (sallallahu aleyhi vesellem)   şöyle buyurdu:   "Ben  sayhayı     işitirim.  Baki vadisine  çıkar  ve  onlarla  birlikte hasredilirim. " (el-Hâris) [131]

4642. Mücâhid şöyle dedi: "Yer yarılıp ölüler yerin arasından çıkıncaya dek yağmur yağar." (el-Hâris) [132]

4643. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallaüahu aleyhi vesdkan) şöyle buyurdu: "Kıyamet günü insanoğlu getirilir ve mizanın İki terazisi arasında durdurulur. Mizanın başında bir melek vardır. O kişinin mizanı (terazisi) ağır basınca melek, bütün insanların işiteceği şekilde şöyle seslenir: "Filan oğlu filan mutluluğa erdi. Öyle bir mutluluk ki ondan sonra asla şekavet yoktur" der. Eğer mizanı hafif gelirse yine melek, bütün mahlukatın duyacağı şekilde şöyle seslenir: "Filan oğlu filan şekâvete erdi; öyle ki o şekavetten sonra asla mutluluk yoktur." (el-Hâris ve Bezzâr) [133]

4644. Bureyde'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi veseilem) şöyle buyurdu: "Sizden her biriniz Rabbiyle arada hiçbir tercüman ve perde olmadan karşılaşacak ve Allah onu sorguya çekecektir." (el-Hâris ve Bezzâr) [134]

4645. Huzeyfe şöyle dedi: "İnsanlar kıyamette tek bir düzlükte toplanırlar. Çağırılan kimseyi herkes işitir. Bütün gözler o kişiyi görür. İlk çağırılacak kimse Muhammed'dir. Şöyle der: "Buyrun ey Attanım! Mutluluk sana itaattedir. İyilik senin elindedir. Senden gelen hiçbir kötülük yoktur. Senin hidayet ettiğin kimse hidayete ermiştir. Önünde duran bir kulundur. Ben senden geldim ve tekrar sana döndüm. Senden başka sığınacak kimse yoktur. Ve senden kurtuluş da yoktur. Senden sana sığınırız. Senin şanın ne yücedir. Ey Kabe'nin sahibi! Sen bütün noksanlıklardan münezzehsin, bütün kemal sıfatların sahibisin. İşte Allah Teâlâ'nın şu âyetindeki anlam budur. "Rabbinin seni Övülecek bir makama yükseltmesi için geceleyin kalkıp namaz kıl. [135] (Müsedded) [136]

4646. Huzeyfe şöyle dedi: "Allah Teâlâ, nasıl ki anaları ilk yarattığında çıplak olarak yarattıysa aynı şekilde kıyamet günü de onları tek bir yerde çıplak olarak bir araya toplayacaktır. O zaman münâdinin sesini herkes işitir ve bütün gözler çağrılan kimseyi görür. Sonra Muhammed kalkar ve şöyle der: ... -Devamını yukarıdaki hadis gibi zikretti- (İbn Ebî Ömer, el-Hâris, Ebû Ya'lâ ve Bezzâr) el-Hâkim, sahih hükmü verdi. [137]

4647. Abdurrahman b. Ebi Akil es-Sakafî der ki: Sakîften bir grupla birlikte yola çıktım. Resûlullah'm (saMahu aleyhi vesellem) yanma vardık, kapının yanında durduk. O sırada insanlar arasında ondan daha çok nefret ettiğimiz kimse yoktu. Öyle birinin yanma giriyorduk. Yanından çıktığımızda da insanlar arasında ondan daha çok sevdiğimiz bir kimse olmadı. Bizden birisi şöyle dedi: "Yâ Resûlaîlah! Sen Rabbinden Davud'un oğlu Süleyman'ın mülkü gibi mülk ve hükümdarlık istemiyor musun?" Resûlullah (saMahu aieyhi vesellem) buna güldü, sonra şöyle buyurdu: "Belki de Allah katında bu arkadaşınız için Süleyman'ın mülkünden daha güzel ve daha üstün şeyler vardır. Allah Teâlâ gönderdiği her peygambere icabet edeceği bir dua vermiştir. Kimisi o duasını bu dünya için kullandı ve ona istediği verildi. Kimisi o duasını kendisine isyan eden bîr kavmin helaki için kullandı. Allah Teâlâ elbette bana da öyle bir dua vermiştir; ama ben o duamı rabbimin katında kıyamet günü ümmetime şefaat için sakladım." (İbn Ebî Şeybe, el-Hârİs, Ebû Ya'lâ  ve Bezzâr) [138]

4648. Selmân şöyle dedi: Kıyamet günü ümmetler Hz. Muhammed'in yanma gelip şöyle derler: "Ey Allah'ın peygamberi! Allah Teâlâ, seninle başladı ve seninle nübüvveti sona erdirdi. Senin gelmiş ve geçmiş günah­larını affetti ve sen bugüne güvenli olarak geldin. İçinde olduğumuz durumu görüyorsun. Kalk ve bizim için Rabbinden şefaat iste. Resûlullah (saMahu aleyhi vesellem): "Ben de sizinle beraberim" deyip çıkar, insanlar da onun peşine takılırlar. Cennetin kapısına gelince; cennet kapısının altın halkasını tutar ve kapıyı çalar. Ona: "Kim o?" denilir. O da: "Muhammed" der. Kapı ona açılır ve Allah'ın huzuruna gidip durur. Ona secde etmek için izin ister. Kendisine izin verilince secdeye kapanır. Ona: "Ey Muhammed! Başını kaldır, istediğin sana verilecektir. Şefaat et; şefaatin kabul edilecektir. Dua et; duana icabet edilecektir" denir. Sonra Allah Teâlâ ona övücü sözler söyler. Onu yüceltir, yarattıklarından hiç kimseye açmadığı şeyleri ona açar; fakat o yine başını kaldırmaz. Ona: "Ey Muhammed! Başını kaldır, ne dilersen sana verilir. Şefaat et; şefaatin kabul edilir. Dua et; duana icabet edilir" diye seslenir.

Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) başını kaldırır ve: "Yâ Rabbi, ümmetim!" der. Bunu iki veya üç defa tekrarlar. Böylece Allah'ın Resulü (sallalMhu aleyhi vesellem) kalbinde buğday tanesi veya bir arpa ağırlığınca veya hardal tanesi kadar iman olan her kimseye şefaat eder. İşte Makâm-ı Mahmûd budur. (İbn Ebî Şeybe) Sahih ve mevkuf bh hadistir.  [139]

4649. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ben ümmetime şefaat etmeye devam ederim.; öyle ki bana: Ey Muhammedi Kalbinde arpa tanesi kadar iman olan kimseyi cehennemden çıkar denilir. Hatta bana: Ey Muhammedi Kalbinde bir sineğin kanadı kadar iman olan kimseyi cehennemden çıkar denilir." (Ahmed b. Menî) [140]

4650. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Sonra ben cennetin kapısını çalarım; altından bir kapı açılır. Üzerinde gümüşten bir halka vardır. Beni en büyük nur karşılar ve ona secdeye kapanırım. Benden önce hiç kimsenin karşılaşmadığı Övgülerle karşılaşırım. Bana: Ey Muhammedi Başını kaldır. Dile! İstediğin verilir. Söyle! Sözün dinlenilir. Şefaat et! Şefaatin kabul edilir denilir. Ben: Ümmetim derim. Bana: Kalbinde arpa tanesi veya hardal tanesi kadar iman olan kimseye de şefaat et denilir." (Ebû Ya'lâ) [141]

4651. Ali b. Hüseyin'den: İlim ehlinden bir adam Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu bana anlattı: "Yeryüzü bir sergi gibi Allah'ın azametinden dolayı serilir. İnsanoğlundan bir kişiye ayakta duracak kadar ancak yer olur. Sonra insanlardan ilk olarak bana çağrı yapılır. Ben secdeye kapanırım. Sonra bana izin verilir ve ben: Yâ Rab! Bana bunu haber vermiştin -Cebrail Arş'ın sağında durur Allah'a yemin olsun ki onu bu halde hiç kimse görmemiştir. Sen Cebrail'i bana gönderd.İn derim. Cebrail de orada konuşmadan susar. Allah azze ve celle: Doğru söyledin der. Sonra şefaat etmek için bana izin verilir. Ben: Yâ Rab! Kulların sana yeryüzünün her tarafında İbadet ettiler derim. İşte bu, Makâm-ı Mahmûd'dur." (el-Hâris) el-Hâkim bu hadisi sahih addetmiştir. [142]

 

Kıyamet Günü İlk Giydirilecek Olan Kimse

 

4652. Hz. Ali şöyle dedi: "Kıyamet günü ilk olarak Hz. İbrahim'e iki parça Mısır kumaşı giydirilir. Sonra da Arş'm sağında duran Resûlullah (saDaDahualeyhi vesellem) giydirilir." (İshâk ve EbÛ Ya'lâ) Bu, uzun bir hadistir. İmam Ahmed'in rivayetiyle İbn Mes'ûd'un müsnedinde mevcuttur.  [143]

 

Kul Haklan ve Onları Affetmek

 

4652a. Ebû Saîd'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallaBahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Mü'min biri, mii'min birine zulmederse kıyamet günü Allah Teâlâ muhakkak ondan intikamını alır. " (Abd b. Humeyd) [144]

4653. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Zulüm üç çeşittir; birisini Allah asla affetmez, birisini affeder, diğerini de asla bırakmaz. Allah'ın hiç affetmediği zulüm, ona şirk koşmaktır. Affedilen zulüm ise, kişinin kendisiyle Rabbi arasında olan ve kendisine yaptığı zulümdür. Allah'ın asla terk etmeyip hakkını alacağı zulüm ise, kulların birbirine yaptıkları zulümlerdir. " (Ebû Dâvud et-Tayâlİsî):[145]

4654. Ebû Osman şöyle dedi: "Kıyamet günü insanlardan bazıları yüksek dağlar gibi iyiliklerle gelirler. Ancak insanlar gelip hakkını o kimselerden almaya devam ederler. Onun iyiliklerini alırlar. Öyle ki; onun iyiliklerinden hiçbir şey kalmaz. Sonra da hak sahiplerinin kötülükleri o kişiye yüklenir." Ben: "Bunu kimden işittin?" diye sordum. Şöyle dedi: "Bunu Resûlullah'm ashabından yedi kişiden işittim. Aralarında İbn Mes'ûd, Huzeyfe ve Selmân Pİbileri de vardı." (Müsedded) [146]

4655. Enes anlatıyor: Resûlullah (salkllahu aleyhi vesellem) yanımızda otururken onun güldüğünü gördük. Öyle ki azı dişleri göründü. Ömer: "Yâ Resûlallah! Anam babam sana feda olsun, seni güldüren nedir?" dedi. Allah'ın Resûlu  (sallallahualeyhiveseilem); "Ümmetimden iki adam Allah Teâlâ'nın önüne diz, çökerler. Birisi: "Yâ Rab! Benim hakkımı bu kardeşimden al" der. Allah Teâlâ da diğerine: "Kardeşinin hakkını ver" buyurur. Diğeri: "Yâ Rab! Benim İyiliklerimden hiçbir şey kalmadı" der. Allah Teâlâ, zalim olanına: "Onun İyiliklerinden hiçbir .şey kalmadı, ne yapacaksın ? " der. O da: "Yâ Rab! O halde benim günahlarımı yüklensin" der." İşte Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) gözleri bu esnada yaşla doldu. Sonra şöyle buyurdu: "O gün büyük bir gündür. İnsanlar günahlarının başkalarına yüklenmesine razı olup buna muhtaç olurlar. Allah Teâlâ hakkını isteyene: "Başını kaldır ve cennete bak" der. O da başını kaldırır ve şöyle der: "Yâ Rab! Ben gümüşten yapılı şehirler, altından yapılı, incilerle süslü saraylar görüyorum. Yâ Rab! Acaba bu hangi peygamberindir veya bu hangi sıddıkındır veya bu hangi şehidindir?" Allah Teâlâ: "0 gördüklerin, ücretini verenlere aittir" der. Hakkını isteyen: "Yâ Rab! Kİ m onun ücretine mâlik olabilir ki!" der. Allah: "Sen o ücrete maliksin" der. Adam: "Ne ile o ücrete malikim, ya Rab" der. Allah: "Kardeşini affedip hakkını ona bağışlamakla o ücrete sahipsin" der. Adam: " Yâ Rab! O halde ben kardeşimi affediyorum ve hakkımı ona bağışlıyorum der. Allah Teâlâ: "Madem kardeşini affettin ve hakkını ona bağışladın; kardeşinin elinden tut ve onu da cennete sok" der." Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bunu anlattıktan sonra şöyle buyurdu: "Allah'tan korkun ve aranızı ıslah edin. Çünkü Allah Teâlâ kıyamet günü mü'minlenn arasını ıslah eder." (Ebû Ya'lâ) Hadis oldukça zayıftır. [147]

4656. Ebû Bekir şöyle dedi: "Bize gelen haberlerde şu da vardır: "Kıyamet günü olunca bir münadi: "Affedenler nerede?" diye seslenir. Allah Teâlâ o gün, insanları affeden kimseleri mükâfatlandıracaktır." (Ahmed b. Menî) [148]

4657. Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallailahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Kıyamet günü mahlukat birbiriyle karşılaşınca cennet ehli cennete; cehennem ehli de cehenneme girdikten sora Arş 'in altından bir ınünâdi bütün mahlukatın işiteceği şekilde şöyle seslenir: "Ey insanlar topluluğu! Sizler haklarınızı bağışlarsanız sizin sevabınız Allah katından olacaktır. " (Ebû Ya'lâ) [149]

 

Müzminlerin Şefaati

 

4658. Enes b Mâlik'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "İki kişi çölde yola çıktılar. Biri rabbine ibadet eden âbid, diğeri de isyankâr bir kuldu. Abid kimse yolda susuzluktan yere düşünceye kadar arkadaşı ona su vermedi ve onun için hiçbir şey yapmadı. Abid kendisine yardım etsin diye bekliyordu. Adam kendi kendine şöyle dedi: "Allah'a yemin olsun ki eğer bu salih kul yanımda su olduğu halde susuzluktan ölürse bundan sonra ben, Allah7tan hiçbir hayra ulaşamam. Ama eğer ona suyumu içirirsem bu sefer ben öleceğim." Sonra Allah'a tevekkül etti ve yanındaki sudan âbidin üzerine serpti ve suyu ona içirdi. Âbid kalktı, varacakları yere kadar gittiler. Sonra kıyamet günü isyankâr kişi hesaba çekilince cehenneme atılması emredilir. Melekler onu cehenneme doğru sürüklerken, adam âbide: "Ey filan! Seni tanımıyor musun?" der. Âbid: "Sen kimsin?" der. Adam: "Falan yolculukta seni kendime tercih eden kişiyim" der. Âbid: "Evet, seni tanıdım" der. Meleklere: "Onu durdurun!" der. Melekler adam yanlarına gelinceye kadar dururlar. Âbid, Rabbine yalvarır ve: "Yâ Rab! Sen bu adamın bana yaptığı iyiliği biliyorsun. Yolculukta beni kendine tercih etti. Yâ Rab! Onu benim için bağışla!" der. Allah: "Onu sana bağışladım'7 der. Âbid hemen gelir ve o adamın elinden tutup onunla birlikte cennete gider. " (Ebû Ya'lâ) Cafer dedi ki: Ona (Ebû Zilâl'e) "Sana bunu Enes mi rivayet etti? " diye sordum, "Evet" dedi. [150]

4659. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah fsaJlallalıu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Cehennemdekiler saf saf olarak çıkıp cennet ehlinin Önünden tek tek geçerler. Onlara: "Ey filan! Beni tanımıyor musun?" derler. O da: "Sen kimsin?" der. Cehennemdeki: "Benden abdest suyu istedin de sana su veren filan kimseyim" der. Cennetteki kişi ona şefaat eder ve cennete girmesine vesile olur. Sonra biri diğerinin yanından geçer ve ona: "Beni tanımıyor musun?" der. O da: "Sen kimsin?" der. Cehennemdeki: "Beni filan ihtiyacın için gönderdiğin kimseyim.; ben o ihtiyacım yerine getirmiştim" der. Cennetteki adam da ona şefaat eder ve şefaati kabul edilip o kişi cennete girer." (Müsedded) [151]

4660. Enes'in nakline göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesetlem) şöyle buyurdu: "Cennet ehlinden birisi cehennem ehlinden birisine bakar. Cehennemdeki kişi cennetteki kimseye: "Ey filan! Beni tanımıyor musun?" der. Cennetteki: "Hayır, vallahi seni tanımıyorum. Yazıklar olsun sana, kimsin sen?" der. Cehennemdeki: "Hani dünyada yanımdan geçmiştin de benden bir yudum su istemiştin. Ben de sana su vermiştim. İşte sana yaptığım bu iyilikten dolayı Rabbinin katında bana şefaat et!" der. O kimse Rabbinin huzuruna girer ve şöyle der: "Yâ Rab! Ben cehennem ehlinden bir adamı gördüm. Bana: Ey filan! Beni tanımıyor musun? dedi. Ben: Allah'a yemin olsun ki seni tanımadım, sen kimsin? dedim. O: Hani dünyada yanımdan geçtin de benden su İstedin. Ben de sana su vermiştim. İşte sana yaptığım bu iyilikten dolayı Rabbinin katında bana şefaat etmeyi iste dedi." Cennetteki: "Yâ Rab! Benİ onun için şefaatçi kıl" der. Allah o kimsenin şefaatini kabul eder ve cehennemdeki kişinin oradan çıkarılmasını emreder." (Ebû Ya'lâ) [152]

4661. Enes'in bir diğer rivayetinde ise şu ilave yer almıştır. Bunun doğruluğu Kur'ân'ı-Kerim'de de geçer: "Eğer Allah'ın yasakladığı büyük günahlardan kaçınırsanız işlediğiniz kötülükleri affeder ve sizi kerim cen­netlere koyarız. [153] îşte büyük günah işlemekten kaçınanların şefaati bu şekildedir. Büyük günah işleyenlere şefaat ise Resûlullah'm (saMahu aleyhiveseUem) şefaatidir. (Ebû Ya'lâ) [154]

4662. Ebû Kılâbe'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallaUahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ümmetimden bir adamın şefaati ile Temîmoğullarının sayısından daha fazla kimse cennete girer. " (Müsedded) [155]

4663. Amr b. Şuayb, babasından, o da dedesinden bildiriyor: Resûlullah (sallallahualeyhi vesellem) şöyle buyurdu: ''Allah Teâlâ, kıyamet günü bütün mahlukatı bir araya  toplayınca  bir münadi:   "Fazilet ehli kimseler nerededir?"  diye seslenir. Bazı insanlar koşarak kalkarlar ve hızla cennete girerler. Melekler onlarla karşılaşıp: "Hızlıca cennete girdiğinizi görüyoruz. Sizler kimlersiniz?" derler. Onlar da: "Bizler fazilet ehli kimseleriz" derler. Melekler: "Sizin faziletiniz nedendir?1' derler. Onlar: "Bize zulmedildiğinde sabreder, bize kötülük yapıldığında da affederdik. Bize cahillik yapıldığında da buna tahammül ederdik" derler. Onlara: "O halde cennete giriniz. Çalışanlara ücret olarak bu ne güzeldir" denilir. Sonra tekrar bir münadi seslenerek: "Sabır ehli kimseler nerededir?" der. Yine insanlardan bir grup koşarak kalkar ve hızla cennete girerler. Melekler onlarla karşılaşınca: "Hızla cennete girdiğinizi görüyoruz- Sizler kimlersiniz?" derler. Onlar: "Bizler sabır ehli kimseleriz" derler. Melekler: "Sizin sabrınız nedir?" derler. Onlar: "Bizler Allah'a itaatte ve ona isyan etmemekte sabrederdik" derler. Onlara: "O halde cennete giriniz. Çalışan kimselere ecir olarak bu ne güzeldir" derler. Sonra tekrar münadi yüksek sesle: "Allah için veya Allah'ın zatı için birbirini sevenler nerededir?" diye seslenir. İnsanlardan bir grup koşarak yerlerinden kalkar ve hızla cennete girerler. Melekler onlarla karşılaşınca: "Hızla cennete girdiğinizi görüyoruz. Sizler kimlersiniz?" derler. Onlar da: "Bizler Allah için veya Allah'ın zatı için birbirlerini seven kimseleriz" derler. Melekler: "Sizin sevginiz ne idi?" derler. Onlar da: "Bizler Allah için birbirimizi sever, Allah için birbirimizi ziyaret eder ve Allah için birbirimize merhamet ederdik" derler. Melekler: "O halde cennete giriniz. Çalışanlara ecir olarak ne güzeldir bu!" derler." Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vcseilem) şöyle buyurdu: "Bu kimseler cennete girdikten sonra Allah hesap için teraziyi kurar." (Ebû Ya'lâ) Zayıf bir rivayettir. [156]

 

Allah'ın Mü'minlere İlk Hitabı

 

4664. Muâz b. Cebel'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Şöyle buyurdu: "Dilerseniz kıyamet günü Allah'ın mü'minlere söyleyeceği ilk Şeyi size haber vereyim." Sahabiler: "Olur yâ Resûlallah" dediler. Resûlullah (salbllahu aleyhi vsellem) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ, kıyamet günü mü'minlere ilk olarak: Bana kavuşmayı sevdiniz. mi? diye sorar. Onlar da: Eveî yâ Rab! derler. Allah Teâlâ da: O halde ben de size rahmetimi vacip kıldım der." (Ebû Dâvud et-Tayâlisî) [157]

 

Cehennem ve Cehennemliklerin Vasfı (Allah Bizi Oradan Korusun)

 

4665. Abdullah b. Amr'm bildirdiğine göre Resûlullah (sallaüahu aleyhiveseUem) şöyle buyurdu: "Cennete girdim; cennettekilerin çoğunun fakirler olduğunu gördüm. Sonra cehennemi gördüm. Oradakilerin çoğunun zenginler ve kadınlar olduğunu gördüm. Orada üç kişinin azap edildiğine şahit oldum. Birisi Hİmyer kabilesinden olan kadındı. Bir kediyi bağlamış, onu yedinnemiş, içirmemiş ve serbest bırakmamış ki kedi yerdeki pisliklerden yesin. İşte o kedi, kadım önün­den ve arkasından pençeliyordu. Sonra Da'da oğullarından birini gördüm; bastonuyla hacıların hırsızlığını yapıyordu. Hacı onu fark edince o hemen: <Bastonuma takıldı> diyordu, işte o kişi Resûlullah'ın kurbanlık için getirdiği devesini de çalmıştı. " (Ebû Bekir b. Ebî Şeybe) Bunun isnadı hasenâii. [158]

4666. Ebû Musa'nın bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Eğer cehennemin dibine bir taş atılsa yetmiş yıl geçmeden o taş cehennemin dibine ulaşamaz." (İbn Ebî Şeybe, Ebû Ya'lâ ve Bezzâr) İbn Hibbân bu hadisi Sahîtiine almıştır. [159]

4667. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Eğer bu Mescid'de yüz bin veya daha fazlası oha, aralarında cehennem ehlinden bir adam da bulunsa cehennem bir defa nefes alsa bu Mescid içindekilerle birlikte yanardı." (Ebû Ya'lâ) [160]

4668. Ebû Saîd der ki: Resûlullah'ın (saliallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Allah Teâlâ, kıyamet günü insanları tek bir yerde topladığı zaman, ateş birbiri üzerine binerek insanlara doğru gelmeye başlar; ancak cehennemin zebanileri onun ilerlemesine mani olurlar. Cehennem ise şöyle der: "Rabbimin izzetine yemin olsun ki ya benimle eşlerimin arasını serbest bırakırsınız; yahut ta bütün hepsini içime alırım..[161] (Ebû Ya'lâ)

4669. Enes b. Mâlik der ki: Resûlullah (sallallahualeyhivesellem) bir gürültü işitti. Cebrail'e: "Ey Cebrail! Bu neydi?" diye sordu. Cebrâîl: "Yetmiş yıl önce cehenneme bir taş atıldı daha şu an dibine ulaştı." (İbn Ebî Şeybe) [162]

4670. Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Eğer yağlarıyla ve yavrularıyla yedi deve büyüklüğünde bir taş cehenneme atılsa, yetmiş sene o taş ancak yetmiş senede cehennemin dibine ulaşır." (EbüYa'lâ) [163]

4671. Ebû Saîd anlatıyor: Biz bir gün Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanında oturuyorduk; yüzünün değiştiğini farkettik. Ona: "Anam babam sana feda olsun yâ Resûlallah" dedim. Resûlullah da (sıllallahıı aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Bir gürültü işittim.. Şimdiye kadar onun gibi bir şey işitmedim. Yanıma Cebrâîl geldi. Ona bu gürültünün ne olduğunu sordum. Şöyle dedi: "Yetmiş yıl önce cehenneme atılan bir kayaydı, işte bugün o kaya ancak cehennemin dibine ulaştı. " Ebû Saîd der ki: "Allah'a yemin olsun ki o günden sonra toprağa  gömülünceye kadar Resûlullah'm  (sallallahu aleyhi vesellem) hiç güldüğünü görmedik." (İbn Ebî Şeybe) [164]

4672. Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ateş (cehennem) Rabbine şikayette bulundu ve şöyle dedi: Yâ Rab! Kendi kendimi yemeye başladım. Bunun üzerine ona iki nefes alma izni verdi: Yazın bir nefes, kışın da bir nefes. İşte yazın sıcağında gördüğünüz bu şiddetli sıcaklık ve kışın gördüğünüz şiddetli soğuk Allah'ın cehenneme verdiği iki nefestendir. " (Ebû Ya'lâ) [165]

4673. Enes b. Mâlik der ki: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyur­duğunu işittim: "Ey insanlar! Ağlayınız! Ağlamasamz bile ağlar gibi yapınız. Çünkü cehennem ehli cehennemde ağlarlar. Öyle ki yaşları yanakları üzerinde akar. Yüzleri oluk oluk olmuştur. Yaşlar kesilinceye kadar ağlarlar; sonra kan ağlamaya başlarlar; öyle ki gözleri cerahat bağlar. " (Ebû Ya'lâ) [166]

 

Cennetin ve Cennetliklerin Vasfı

 

4674. Hz. Ali: "Rablerinden korkanlar bölük bölük cennete sevk olunurlar. Oraya geldikleri ve kapıları açıldığı zaman bekçileri onlara der ki: Selam size hoş geldiniz ebedi kalmak üzere cennete girin" (Zümer sur. 73) âyeti hakkında: "Onlar cennetin kapısının yanında bir ağaç bulurlar" dedi. -Ma'mer rivayetinde bu, cennetin kapısından dışarı çıkan bir ağaçtır"; Sevrî rivayetinde ise: "O ağaç, cennetin içindedir" şeklinde-; Ma'mer rivayetinde: "Cennettekiler oraya girmeden önce cennetin dışındaki nehirden yıkanırlar"; Sevrî rivayetinde ise: "Bundan abdest alırlar ve ondan sonra başlan asla dağılmaz.- Derilerine asla toprak bulaşmaz. Sanki onlar hep vücutlarına yağ sürmektedirler. Yüzlerinde nimetlerin parlaklığı vardır. Sonra bir diğerine yönelirler ve oradan da su içerler. O suyu içmekle beraber içindekilerin hepsi temizlenir. Karınlarında hiçbir pislik, onları rahatsız edecek bir eziyet kalmaz; hepsi dışarı çıkar. Melekler onları cennetin kapılarında beklerler ve onlara: "Size selam olsun, hoş geldiniz. Ebedi olarak içeri giriniz [167] derler. Cennetin kapısından içeri girince dizilmiş ve

saçılmış inciler gibi olan çocuklar onları karşılarlar. Allah'ın onlara hazırladığı şeyleri onlara haber verirler. Dostların dünyada iken etrafında döndüğü gibi çocuklar da onun etrafında dönerler ve: "Allah'ın sana hazırladıklarından sana müjdeler olsun. Allah sana şunu şunu hazırladı" derler. Sonra çocuklardan biri onun eşlerinden birinin yanma gider ve ona dünyada iken anıldığı ismiyle hitab ederek filanın geldiği müjdesini verir. Der ki: "Sen onu gördün mü?" Eşi öyle sevinir ki kapısının eşiğinde durup kocasının gelmesini beklemeye başlar. Kocası yeşil, sarı ve kırmızı gibi her çeşit incilerle bezeli yapının üzerinde yanma gelir ve eşinin yanına oturur. Orada akan kaynaklar, yüksek sedirler önlerine konulmuş kaplar, sıra sıra serilmiş yastıklar ve halılar vardır. Sonra adam başını yukarıya kaldırıp binanın çatısına bakar. Allah'ın kendisine neleri hazırladığını -ya da musahhar eylediğini- görünce şöyle der: "Bizi buraya ulaştıran ve bize bu yolu gösteren Allah'a sonsuz hamdü senalar olsun. [168] (İshâk)

4675. Âsim b. Damra'dan: Hz. Ali cehennemi anlattı. Onun hakkında Muazzam şeyler tasvir etti ve sonra şöyle dedi: "Takva sahipleri bölük bölük cennete girerler devamını yukarıdaki hadis gibi şevketti-. Ayrıca şu ibareler geçer: "İnciden büyük bir kayanın üzerinde kırmızı, yeşil ve sarı bir köşk vardır. Sonra bu nimetlere bakarak üzerlerine yaslanırlar ve derler ki:' "Bizi buraya ulaştıran ve bize bu yolu gösteren Allah'a sonsuz hamdü senalar olsun. [169] (İshâk) [170]

4676. Ebû İshâk'm kanalıyla gelen rivayette ise şu ilave vardır: "Kişi koltuklarından birine yaslanır ve: "Bana bunu bahşeden Allah'a hamdolsun" der." Bir diğer rivayette ise İmam Ali, Allah'ın dilediği miktarda cehennemi anlattıktan sonra: "Uzatılmış sütunlara bağlanmışlar" [171] âyeti ile: "Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir [172] âyetini okudu. (İshâk)

Züheyr'in hadisi gibi şevketti. Bu mevkuf hadis, ınerfû hükmündedir. Çünkü bu gibi gaybî konularda görüşle beyanda bulunulmayacağı açıktır. el-Beğavî bunu el-Ca'diyyât'ta Ali b. el-Ca'd kanalıyla Züheyr'den metnin tamamını tahrîc etti. Ayrıca Ebû Nuaym, Sıfatu'l-Cenne'de ibn Fâris an Muh. b. Asım an Ebî Yahya el-Himmânîan Hamza ez-Zeyyât senediyle metnin tamamını tahrîc etti. (İShâk)

4677. Ömer b. el-Hattâb şöyle dedi: "Yahudilerden bir grup Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma geldi ve ona: "Ey Muhammedi Cennette meyve var mıdır?" dedi. O da: "Evet orada meyveler, hurmalar ve narlar vardır" buyurdu. Gelen grup: "Dünyada yediğiniz gibi ondan yerler mi?" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Daha fazlasını yerler" buyurdu. Yahudiler: "Peki yediklerini dünyadaki gibi atarlar mı?" dediler. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Hayır, fakat onlar artıklarını terleyerek dışarı atarlar. Allah da (yiyeceklerin) karınlarına vereceği eziyeti giderir. " (Abd b. Humeyd ve el-Hârîs) [173]

4678. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre: Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem): "Cennet ehli eşleriyle cinsel ilişkiye girerler mi?" diye soruldu. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Evet, asla bıkmayan bir zeker, zayıf olmayan bir ferç ve kesilmeyen bir şehvetle" buyurdu. (İbn Ebî Ömer ve Bezzâr) [174]

4679. el-Heysem et-Tâî ile Süleyman b. Âmir derler ki: Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) cennetteki cinsel ilişkiden soruldu. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Evet orada cinsel ilişki vardır. Hem de istekli bir ferç ve dinmeyen bir zekerle... Adam. kırk yıl boyunca koltuğuna yaslanır; hiç bir zaman şehvetinde bir eksiklik olmaz, nefsi istedikçe ilişkide bulunur. Ondan vazgeçmez ve ondan bıkmaz" dedi. (el-Hâris) [175]

4680. Ebû Umâme der ki: Resûlullah'a (sallallahu aleyhi veselkm): "Cennet ehli cinsel ilişkide bulunur mu?" diye soruldu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Evet sık sık yaparlar; ancak kadın da, erkek de meni görmez" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [176]

4681. İbn Abbâs anlatıyor: Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem): "Yâ Resûlallah! Bizler dünyada eşlerimizle ilişkide bulunduğumuz gibi cennette de onlarla ilişkide bulunacakmıyız?" denildi. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin olsun ki kişi, bîr günde yüz bekar kızla ilişki kurma gücüne sahip olacaktır!" dedi. (Ebû Ya'lâ) [177]

4682. Câbir anlatıyor: Bir bedevi Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) yanma geldi ve: "Yâ Resûlallah! Cennetteki elbiselerimizi kendi ellerimizle mi dokuyacağız?" dedi. Allah'ın Resulü ve ashabı buna güldüler. Bedevi: "Neden gülüyorsunuz? Cahilin biri âlimin birine soruyor!" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ey bedevi! Doğru söyledin. Ancak elbiseler, meyvelerdir" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [178]

4683. Saîd b. Âmir b. Huzeym der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Hurilerden biri elini dışarı çıkarsa ruh sahibi herkes onun kokusunu hissederdi. İşte seni onlara, onu da sizlere bırakıyorum." (Ebû Ya'lâ) [179]

4684. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Huriler cennette şarkılar söylerler ve şöyle derler; "Güzel ve hayırlı biz kadınlar değerli eşler içiniz." (Ebû Ya'lâ) [180]

4685. Enes şöyle dedi: "Cennet ehli haydi çarşı ve pazara çıkalım derler. Miskten bir dağ veya tepenin üzerine çıkarlar. Eşlerinin yanlarına döndüklerinde eşleri onlara: Buradan çıkarken sizde olmayan kokulan buluyoruz derler. Onlar da bunlara: Biz de buradan çıkarken yanınızda koklamadığımız kokuları siz de buluyoruz derler." (Müsedded) [181]

4686. İbn Ömer der ki: Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) cennetin nasıl olduğu soruldu. Allah'ın Resulü (sallalkhu aleyhi vesellem): "Cennete giren kimse için artık ölüm yoktur, orada ebedi olarak yaşayacaktır. Devamlı olan bir nimetin içerisinde olup ona asla fakirlik ve sıkıntı dokunmaz. Elbisesi asla eskimez, gençliği  gitmez"  buyurdu.  Ona:  "Yâ Resûlallah!  Binaları nasıldır?"  diye soruldu. Hz. Peygamber (saUaikhu aleyhi vesellem):   "Bir taşı gümüşten,  diğeri de altındandır.   Harcı  ise misktendir.   Çakılları yakut ve  incilerden,   toprağı  da safrandandır" buyurdu, (ibn Ebî Şeybe)  [182]

4687. Mesrûk şöyle dedi: "Adn cennetleri diğer cennetlerin ortasmdadır. (Müsedded) [183]

4688. Ebû Hureyre'nin bildirdiğine göre Resûlullah (sallalMhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Cennette yakuttan yapılı direkler vardır. Bu direklerin üzerinde zebercetten odalar vardır. Odaların kapılan açıktır. Parlak yıldızlar gibi etrafı aydınlatır ve parlarlar." Ona: "Yâ Resûlallah! Orada kimler oturacak?" denildi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Birbirlerini Allah için sevenler, Allah için yan yana oturanlar ve Allah için gayret sarf edenler oraya otururlar" buyurdu. (Ahmed b. Menîve Abd. b. Humeyd) [184]

4689. Ka'b şöyle dedi: "Nil nehri cennetteki bal nehridir. Dicle nehri cennetteki süt nehridir. Fırat ise cennetteki içki nehridir. Seyhan nehri de cennetteki su nehridir. Allah cennette oluşabilmeleri için onların nurunu söndürmüştür." (el-Hâris) [185]

4690. Ebû Saîd'in bildirdiğine göre Resûlullah (saHaMıu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Cennet bana arz edilince size göstermek için ondan bir parça almak istedim; ancak aramıza manî girdi alamadım." Bir adam: "Yâ Resûlallah! Cennetteki üzümler neye benziyor?" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Annenin yaptığı en büyük kova gibidir" buyurdu. (Ebû Ya'lâ) [186]

4691. İbn Mes'ûd'un bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Cennette bir kuşa bakıp ona iştahlandığın vakit o, önüne kızarmış olarak düşer." (Ebû Ya'lâ ve Bezzâr) Daha sonra Bezzâr: "Bunu ancak bu yolla biliyoruz; Humeyd b. Atâ Kufe'li olup zayıftır" der. Ben derim ki: el-Hasan b. Arafe'nin Cüz'ünâen bu rivayeti âli olarak dinledik. [187]

4692. İbn Abbâs şöyle dedi: "Cennette olan şeylerden hiçbir şey dünyada yoktur. Sadece isimleri birbirine benzer." (Müsedded)

4693. Câbir şöyle dedi: "Cennet ehli cennete girince Allah onlara: "Size ondan daha hayırlısını vereyim mi" diyecek. Onlar da: "Ey Rabbimiz! Bundan daha hayırlı olan nedir?" diye soracak. Allah: "Rızamdır" diyecek. (Müsedded)

4694. İbn Ömer şöyle dedi: "Size cennetin en altında bulunan şeyi haber vereyim mi?" Onlar: "Evet" dediler. İbn Ömer: "Bir adam cennetin kapısından içeri girince cennet çocukları (gılmanlar) onu karşılarlar. Ona: "Hoş geldin ey efendimiz, buraya dönme vaktin geldi" derler ve ona süslü sergiler serilir. Kırk yıl boyunca bu böyle devam eder. Sonra sağma bakar, soluna bakar; orada cennet bahçelerini görür. "Buradaki bahçeler kimindir?" diye sorar. Ona: "Bütün bunlar senindir" denilir. Yanlarına varınca kırmızı yakuttan, yeşil zümrütten süslenmiş, içinde yetmiş çeşit oda bulunur. Her odanın içinde de yetmiş kapı vardır. Ona: "Oku ve yüksel!" denilir. O da okudukça yükselir; ta ki kendisi için hazırlanmış yatağa varıncaya kadar. Oraya yaslanıp dinlenir. Kendisine altın sürahilerden yetmiş kap içecek ikram edilir. Birinden içtiği lezzeti diğerinden asla bulmaz. Her birinin lezzeti ayn ayrıdır. Sonra muhtelif içecekler kendisine getirilir. O dilediği içecekten içer. Sonra çocuklara: "Onu zevceleriyle baş başa bırakınız" denilir. Çocuklar yanından çıkarlar. Adam yatağının yanında oturan bir huri ile baş başa kalır. Kan ve etin ötesinde onun bacağının iliğini görür. Ona: "Sen kimsin?" diye sorar. Huruliyn: "Ben senin için saklanmış hurilerdenim" der. Adam kırk yıl boyunca ona bakar ve doyamaz. Gözünü ondan asla ayırmaz. Sonra gözünü üstündeki odalara diker. Bir de bakar ki ondan daha güzel bir diğeri... Huruliyn ona: "Senden nasibimizi alma vakti daha gelmedi mi?" der ve adam onunla uzanır. Kırk sene daha ona bakar ve yüzünü ondan çevirmez. Cennet ehli Allah'ın kendilerine verdiği her nimete kavuştuktan sonra artık bu nimetlerden daha üstün bir şeyin olmadıklarını zannettikleri sırada Allah onlara tecelli eder. Allah'ın mübarek yüzüne bakarlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Ey cennet ehli! Beni tehlil ediniz (Lâ ilahe illallah deyiniz)." Onlar da Rablerini tehlil ederler. Allah: "Ey Davud! Kalk dünyada beni yüceltip kitabımı okuduğun gibi burada da beni yücelt ve kitabımı oku" buyurur. Hz. Davud da Rabbini yüceltip kitabım okur." (Abd b. Humeyd) [188] Ahmed b. Yûnus der ki: Ebû Şihab'a: "Hâlid b. Dinar'ın rivayet ettiği cenneti tasvir eden hadis (yani yukarıdaki hadis) merfû mudur?" diye sordum, "Evet" dedi.

4695. Hz. Ali'nin bildirdiğine göre Resûluîlah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Cuma günü olunca Allah, cennetliklerle cehennemliklerin arasını ayırır. Pazartesi ve perşembe günleri olunca nurdan, zebercet ve yakuttan yapılı minberler Arş'ın etrafına konulur ve süslenir. O işle görevli melekler: "Ey Rabbimiz! Bu minberler kimin için buraya konuldu?" derler. Ağızlarından şu cevap dökülür: "Garipler için." Melekler: "Yâ Rab! Garipler kimlerdir?" derler. Ağızlarından şu cevap dökülür: "Beni görmeden benim için birbirini seven kimselerdir." Onlar bu halde iken bir adam onlara doğru gelir. O kimse dünya evinde karısının yanında, evinde oturuyormuş gibi o meclisi daha iyi tanır ve bilir. Rablerine yakınlıkları, cennetteki derecelerine göredir. İnsanların gelmesi tamamlanınca Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Ey kullarım! Ey mahlukatım! Ey ziyaretçilerim! Ey beni görmedikleri halde benim için birbirini sevenler! Onlara yediriniz!" Melekler onları yedirirler. Sonra Allah Teâlâ: "Onlara meyveler veriniz" der. Melekler her türlü meyveyi getirirler. O meyvelerde her türlü lezzet ve güzel koku vardır. Sonra Allah Teâlâ: "Onlara en giizel sulardan ikram ediniz" buyurur. Yeri yararak bir ağaç getirilir. Bu ağaç, bekar kızların göğsü gibidir. Her meyvesinde 70 elbise vardır. Bembeyaz kaplar içerisinde kendilerine meşrubatlar getirilir. Sonra: "Onlara en güzel elbiseleri giydiriniz" buyurur. Hiçbirisi diğerine benzemez. Allah Teâlâ sonra: "Onlara en güzel kokulan sürünüz" diye emreder. İşte o zaman hafif bir rüzgar eser ve insanların asla koklamadığı miski etrafa doldurur. Allah Teâlâ: "Hicap perdesini kaldırınız" der ve mahlukat Allah Teâlâ'yı görür. Onunla aralarında nurdan yapılı yetmiş hicap vardır. Ona en yakın mukarreb melek bile kendisine en yakın olan hicaba başını, kaldırıp bakamaz. İşte perdeler kaldırılınca oradakiler secdeye kapanırlar. Allah'ın azametini gördüklerinden dolayı böyle yaparlar. Allah Teâlâ: "Başlarınızı kaldırınız. Sizler amel yurdunda değilsiniz; aksine sizler nimetler yurdundasınız. Size içinde bulunduğunuz şeylerden daha fazlası vardır. Buna razı oldunuz mu?" der. Onlar da: "Yâ Rab! Biz. razı okluk. Sen bizden razı oldun mu?" derler. Ondan sonra oradakiler evlerine dönerler. Kendilerine kat kat güzellikler, eşler, yemekler ve meşrubatlar verilmiştir. Onların her işi bu şekildedir. Onlar bu halde iken güzellik eseri bir şey onun yanından parlar. Ona: "Sen kimsin?" diye sorar. O da: "Ben Allah Teâlânın Kur'an'da belirttiği ve katımız.da daha fazlası vardır dediği kimseyim" der. Böylelikle her kul yetmiş bin melekle birlikte her biri yanlarında değişik kaplar taşıdıkları halde o kişiyle birlikte dönerler ve o kabı almak için: "Bunu Rabbim sana gönderdi" diye yarışırlar. Allah için birbirini seven kimseler cennette karşılıklı otururlar. Biri diğer kardeşinin en uçtaki evine bakar. Ancak birisi hammıyla şehvetini gidermek isteyince aralarına bir perde girer."    (Abd b. Humeyd) [189]

4696. Abdurrahman b. Ebî Bekir anlatıyor: Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) ziyaret etmek için yanma vardım. Beraberinde Âişe vardı. Ancak Resûlullah'a (sallalîahu aleyhi vesellem) vahiy iniyordu. Vahiy bitince Âişe'ye: "Hırkamı bana ver!" buyurdu ve dışarı çıktı. Mescid'e girdiğinde bazı kimselerin orada oturduğunu gördü. Onlardan başka kimse yoktu. Mescid'in bir köşesine oturdu. Hatırlatıcı, hatırlatmasını yaptı ve Secde sûresini bitirinceye kadar okudu. İnsanlar Mescid'e sığmaz oldular. Âişe ailesine birisini gönderip: "Resûlullah'm sohbetinde bulunun. Çünkü şu ana kadar ondan görmediğim bir şey görüyorum" dedi. Hz. Peygamber (salköahu aleyhi vesellem) başını kaldırdı. Ebû Bekir: "Yâ Resûlallah! Secdeyi uzattın!" dedi. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Rabbimin ümmetimden yetmiş bin kişiyi cennete (hesapsız) koymasından dolayı ona şükür secdesinde bulundum" buyurdu. Ebû Bekir: "Yâ Resûllalah! Senin ümmetin daha çoktur; Rabbinden daha fazlasını iste" dedi. Ebû Bekir bu sözünü iki üç kez tekrarladı. Sonra Ömer: "Yâ Resûlallah! Anam babam sana feda olsun; bütün ümmetini kapsamasını Rabbinden iste" dedi. (İbn Ebî Şeybe) [190]

4697. Ebû Saîd bildiriyor: Bir gün Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ümmetimden yetmiş bin kişi hesaba çekilmeden cennete girecektir." Orada bulunan sahabelerden Ukkâşe adında biri: "Yâ Resûlallah! Allah'a dua et beni o kimselerden eylesin" dedi. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Ey Allahım! Bunu da o kimselerden eyle!" dedi. Sonra başka bir adam: "Yâ Resûlallah! Benim de onlardan olmam için Allah'a dua et" dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhivesellem) onun için de dua etti. Sonra bir süre topluluk sustu; sonra yine konuşmaya başladı. Kimisi: "Yâ Resûlallah! Allah'a dua et, bizleri de o kimselerden eylesin" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ukkâşe ve arkadaşı sizden önce davrandılar. Eğer o zaman siz de söyleseydiniz,, size de dua ederdim ve eğer dua etseydim size de cennet vacip olurdu" buyurdu. (İbn Ebî Şeybe) [191]

4698. Ebû Saîd'in bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Dünya ehlinden büyük ve küçük ölüp de cennetlik veya cehennemlik olan kimse yaşça altmışından fazlasına döndürülmez. " (Ebû Ya'lâ) [192]

4699. Enes'in bildirdiğine göre Resûlullah (salîaüahu aieyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ümmetimden yetmiş bin kişi cennete girecektir." Sahabeler: "Sayılarını daha da çoğalt yâ Resûlallah" dediler. Allah'ın Resulü (sallaUahualeyhi veseUem): "Her bir kişi için yetmiş bin kişi daha cennete girecektir" buyurdu. Sahabiler tekrar: "Yâ Resûlallah! Sayılarını daha da çoğalt" dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir kum yığınının üstünde oturuyordu. Eliyle bir avuç aldı ve onu saçtı: "İşte bu kadarı da cennete girecektir" buyurdu. Sahabiîer tekrar: "Sayılarını daha da çoğalt yâ Resûlallah" dediler. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) tekrar eliyle bir avuç kum aldı ve onu saçarak: "Bu kadarı da cennete girecektir" buyurdu. Sahabiler: "Yâ Resûlallah! İşte bundan sonra hâlâ cehenneme giren kimseyi Allah rahmetinden uzaklaştıranı" dediler. (Ebû Ya'lâ) [193]

4700. Uneyse binti Zeyd b. Erkam babasından naklediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Zeyd hasta olduğu zaman onu ziyarete geldi. Ona: "Bu hastalığında sana bir şey olmaz- Fakat benden sonra yaşayıp da gözün görmez olduğu, zaman halin nice olur?" buyurdu. Zeyd: "O zaman sabredip mükafatımı Allah'tan beklerim" dedi. Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "O halde hesapsız olarak cennete girersin" dedi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vsellem) vefat ettikten sonra Zeyd yaşadı ve gözleri görmez oldu; ancak daha sonra Allah, tekrar gözlerini ona sıkıntılı ve hüzünlü iken   bağışladı. Bir müddet yaşadıktan sonra vefat etti. (Ebû Ya'lâ) [194]

4701. Ebû Yahya eî-Kelâî bildiriyor: Mikdam b. Ma'di Kerib'in mescide yanma   vardım   ve   ona:   "Ey   Ebû   Yezîd!   însanlar   senin   Resûlullah'ı görmediğini iddia ediyorlar" dedim. O: "Sübhanallah, Allah'a yemin olsun ki amcamla birlikte yürürken onu gördüm. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) benim  kulaklarımdan  tutup   amcama:   "Acaba  bu,   annesini  ve  babasını hatırlıyor mu?" dedi. Biz de ona: "O halde Resûlullah'tan (sallahu aleyhi vesellem) işittiğin  bir  şeyi   bize   anlat"   dedik.   O   da   şöyle   cevapladı:   "Ben,   Hz. Peygamber'den   (sallallahu aleyhi vesellem)  şöyle   işittim:   "însanlar   çocuğundan yaşlısına cennette genç olarak otuz üç yaşında dirilirler. Adem'in suretinde, Yusuf'un güzelliğinde, Eyyûb'un kalbi ile ve gözleri sürmeli olarak dirilirler." Ben: "Peki kafir nasıl olur?" diye sordum. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Ateş   için   onların   vücudu   büyültülür;   öyle   ki   derileri   kırk   arşın   olur. Dişlerinden birisi Uhııd dağı kadar büyük olur. " (Ebû Ya'lâ) [195]

 

Cennete Son Girecek Kimse

 

4702. Avf b. Mâlik'in bildirdiğine göre Resûlullah (saBallahıı aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Cennete son girecek olan kişiyi elbette ben biliyorum. O kişi Allah'tan kendisini cehennemden uzak tutmasını dileyen kimsedir. Cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme girdikten sonra o: "Yâ Rab! Beni cennetin kapısına yaklaştır" der. Allah: "Ey Âdemoğlu! Seni cehennemden uzaklaştırmamı mı istiyorsun?" der. Kul: "Yâ Rab! Kim senin gibidir ki! Beni cennetin kapısına yaklaştır" der ve cennetin kapısına yaklaştırılır. Cennetin kapısının yanında bir ağaç görünce: "Yâ Rab! Beni bu ağaca yaklaştır kî onun gölgesiyie gölgeleneyim, meyvesinden yiyeyim" der, Allah: "Ey Ademoğlu! Sen şöyle şöyle demedin mi?" der. O: "Yâ Rab! Kim senin gibidir ki!" der ve Allah onu ağaca yaklaştırır, O baldan daha güzel şeyler görünce: "Yâ Rab! Beni ona da yaklaştır" der. Allah: "Ey Ademoğlu! Sen şöyle şöyle demedin mi?" der. O da: "Yâ Rab! Kim senin gibi olabilir ki!" der ve adam oraya yaklaştırılır. Sonunda ona: "Koş! Ayaklarının yetiştiği, gözlerinin gördüğü yerlerin hepsi senindir" denilir. Adam yoruluncaya kadar koşar, sonra: "Yâ Rab! Bütün bunlar benim, midir?" der. Allah da: "O ve onun kat kat misli senindir" der. Bunun üzerine kul: "Rabbim benden razı oldu! Eğer cennet ehlini yedirmeme ve giydirmeme izin verirse sahip olduklarım onlara kafi gelir" der." (İbn Ebî Şeybe) [196]

Muhakkikin Son Sözü: Hicri 1392 senesinin ikincisi olan Safer ayında, bu dipnotları yazmaktan ve kitabın asıl nüshalarını tahkik etmekten kalem istirahata kavuştu. Kendi nimetleriyle sâlih amellerin tamamlandığı Allah'a hamd olsun. Efendimiz Muhammed'e Allah Teâlâ hoş salavatlar eylesin ve O'na kutlu selamlar göndersin.



[1] Bûsırî der ki: "Bu hadisi ravileri güvenilir olan bir senedle İshâk rivayet etmiştir. Ayrıca Ebû Bekir İbn Ebî Şeybe, ondan da Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir." Ben derim ki: Ayrıca bu hadisi Bezzâr tahric etmiştir. Onun Zevâid'ine bakınız: 1853 no'lu hadis.

[2] Bûsîrî bunu aynen alıp şunu eklemiştir: "Onlardan hiçbirinde hadis bu metinle gelmez. Sahîh'tc bir kısmı Useyd b. Hudayr'ın sözü olarak, bir kısmı da Hz. Ali'nin sözü olarak geçer." Heysemî der ki: "Bunun bir kısmı Sn/îî//tedir." Bu hadisi Ebû Ya'lâ da rivayet etmiştir. Ricali, Sahih ricalidir. (Meana VI, 238)

[3] Senedi kuvvetlidir.

[4] Bu hadisi Ebû Bekir İbn Ebî Şeybe'den, sonra Amr b. ed-Dahhâk'tan, sonra Muhammed b. el-Ferec'den Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Scnedierin hepsinde de Musa b. Ubeyde vardır. Heysemî der ki: "Senedinde Musa b. Ubeyde vardır ki metruk bir ravidir. Bezzâr da bunu muhtasar olarak rivayet etmiştir. Bir kısmı zayıf olmakla beraber onun ravileri güvenilir görülmüştür." Yine Heysemî der ki: "Fitneler bölümünde bunun daha uzun bir tariki vardır." Ben derim ki: Bunun senedinde zayıf bir ravi olan Ebû Ma'şer Necîh vardır. Bkz: Zevâid, VI, 227; VII, 258. Keşfu'l-Estâr (fi'z-Zevâidi Müsnedi'l-Bezzâr), 1849.

[5] Heysemî der ki: "Senedinde Yezîd er-Rakkâşî vardır ki çoğunluk onu zayıf görmüştür. Az say.da güvenilir bulan da vardır. Diğer ricali, SaMh ricalidir. Ondan önceki Ebû Bekre ve Ebû Saîd hadisi şafttır." (Mecma VI, 226) Ben derim ki: Ondan önceki Hûd b. Atâ hadisidir, Enes'ten rivayet etmiştir.

[6] Müsnede'de şöyle geçer: Bezzâr dedi ki: Enes'ten, bu tarikten başka bir kanaldan rivayet edildiğini bilmiyoruz. Ben derim ki: "Ben biliyorum ki Enes'in dışında hunda. başka bir kanal da vardır." Bkz: Bezzâr'm Zevâid'i, 1849.

[7] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Humeydî, İbn Ebî Ömer, Bezzâr, İbn Hibbân ve -sahih görerek- el-Hâkim rivayet etmiştir." Müsnede'de ise şöyle geçer: Ebû Ya'lâ: "Bize İshâk b. Ebî İsrâîl haber verdi" demiş; Bezzâr da: "Bize Ahmed b. Aban haber verdi" demiştir. Bu iki ravi de "Bize - mevsûlen- Süfyan haber verdi" demişlerdir. Devamla şöyle dedi: Bunu Abdiilmelik (b. A'yun) an Ebî Hnrb tarikinden başka bir kanaldan rivayet edeni bilmiyoruz. Ondan da sadece İbn Uyeyne rivayet etmiştir. İbn Hibbân ve el-Hâkim bunu sahih görmüştür.

[8] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedinde Ali b. el-Medîni'nin babası vardır ki zayıf bir ravidir. {Mecmn IX, 137) Ben derim ki: Abd b. Humeyd'in isnadında o yoktur. Müellif de bunu Ebû Ya'lâ'ya isnâd etmemiştir.  de bunu Taberânî rivayeti olarak tahric etmiş ve "İsnadı hasendir" demiştir,  o hadiste "Scmûd'un en şakisi" ifadesi geçer.

[9] Heysemi der ki: "Bu hadisi Taberânî ve Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedinde §dîn b. Sa'd vardır ki güvenilir görülmüştür. Diğer ricali güvenilirdir." (Mecnıa IX, 236) srrıan b. Suheyb'in meçhul oluşu sebebiyle Bûsîrî de bunu zayıf görmüştür.

[10] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Bunu da Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Herhalde olayı gören, Ebû Salih'tir. Onu da Ya'lâ görmüştür. Bu ikisini görenler de; Ibn Mülcem ile arkadaşıdır. En doğrusunu Allah bilir. Kavileri güvenilir kimselerdir." (Mecma IX, 138)

[11] Senedinde adı belirtilmemiş bir ravi vardır. Humeydî'nin Müsnt'ri'inde bunu Bişr rivayeti olarak bulamadım.

[12] Bûsîrî bunu da İbn Ebî Şeybe'ye isnâd etmiş ve isnadı üzerine söz etmemiştir.

[13] Hafız, Müsnede'de şöyle der: Bezzâr dedi ki: "Bunu (bu isnâdla -ki isnâd. *»ır-) Hasan (b. Ali/den başka rivayet edeni bilmiyoruz." Ibn Hıbbân ve el-Hâkım de: bunu sahih görmüştür. Ben derim ki: Hâhz'.n tbn Hibbân'm sahih gördüğünü el-Hatom in rivayet ettiğinden ay,rması gerekirdi. Zira el-Hâkım onu sahih görmemiştir; aksine sükutu seçmiştir. Zehebî de onun sahîh olmadığını açıklamıştır. (III, 172) Senedmae Hüseyin b Zeyd b. Ali vardır ki İbnü'l-Medînî onun hakkında "zayıf" demiştir d Maîn de- "Onunla karşılaştım; ancak ondan hadis dinlemedim. Bir kıymeti yoktur demiştir. İbn Adiy de şöyle der: "Hadisinde biraz münkerlik vardır." Ibn Ebı Hatim e onun hem bilindiğine, hem de bilinmediğine işaret etmiştir. el-Hâkim'e göre hutDey rivayet eden, Ali b. Hüseyin; Taberânî'ye göre de Ebu't-Tufeyl; Ibn Hıbban a gor, Hübeyre'dir.

[14] Bunu rf-İt/i^fdan ilave ettim. Müsnede'de şöyle geçer: Bu hadisi Muhammeâ b. Abdirrahîm ani'l-Hasan (b. Musa) tarikiyle Bezzâr rivayet edip demiştir ki: "Fadâle'nin bundan başka Ali'den rivayet ettiği hadis bilmiyoruz." Ben derim ki: Bu hadis, Keşfu'l-Estâr'da Hz. Ali'nin öldürülüşü bölümünde mevcuttur. Bûsîrî der ki: Hadisin isnadının merkezi, Abdullah b. Muhammed b. Akîl'dir ki zayıf bir ravidir. Onun hocası, Fadâie'dir ki Ibn Hibbân onu güvenilir görmüş, İbn Hırâş ise "meçhuldür" demiştir. Ben derim ki: el-Isâbe'de de geçtiği gibi, hadisi, Ahmed ve el-Hâris rivayet etmişlerdir

[15] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi zayıf bir senedle İshâk rivayet etmiştir." Ben derim ki: Dabbe oğullarından olan ravinin hali bilinmemektedir. Ondan rivayet eden Ebû Yahya ise bana göre sağlam değildir, onu sağlam görene rastlamadım.

[16] 1. cild 13 numaralı hadis. Ayrıca bu ciltteki 3999 no'lu hadise bakıruz. Onun isnâdlarının merkezi, Leys b. Ebî Süleym'dir ki zayıf bir ravidir. Ben derim ki: O illetin asıl sebebi anlaşılamamıştır. Hadisin senedinde iki meçhul ravi vardır; onlardan biri Hidmir'dir. Zehebî onun hakkında: "O, ikna edici değildir" der. Ben derim ki: Leys'den başka ondan rivayette bulunan yoktur. Diğeri de onun şeyhi olan, Zeyneb'in mevlasıdır. Kim olduğu da, ne olduğu da bilinmemektedir.

[17] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Ricali, Sahih ricalidir."

[18] Ben derim ki: Bu tariklerin üzerinde dönüp dolaştığı ravi, Ebû Yahya'dan rivayette bulunan Ata b. es-Sâib'dir ki ihtilata düşmüş (bunamış) biridir. Hammad b. Seleme'nm ondan rivayet ettiği hadislerin hükmü, ihtilaftan sonra onu dinleyenin hadisinin hükmü ile aynıdır. Ebû Yahya, sağlam olmayan, Şiî bir ravidir. Onu sağlam görene rastlamadım. Birçok kişi onu zayıf bulmuştur. Heysemî der ki: "Senedinde Atâ b. es-Sâib vardır ki ihtilata düşmüş biridir." (Mecma X, 72) ve (V, 241)

[19] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir." Ben derim ki: Abdullah b Avn'dan başkası Umeyr b. Ishâk'tan rivayette bulunmamıştır." Ukaylî onu zayıf raviler arasında Sayar. Ibn Hİbbân   sayar. Ibn Hibbân, onu güvenilir addetmiştir.

[20] Bu hadisi mürsei olarak İshâk rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir.

[21] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ahmed ve Bezzâr rivayet etmiştir. Ahmed'in ricali, Sahih ricalidir." (V, 241)

[22] Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü senedindeki Ali b. Alkame zayıftır. Ben derim ki: Buharı: "Onun hadisi incelenmeli" demiştir. Ukaylî ile İbnü'l-Cârûd da onu zayıf raviİer arasında saymıştır.                

[23] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Avf, Şiîdir. Bunu Muhâcir'den rivayet eder. Ezberine güvenilmez. Ebu'I-Âliye de bunu Ebû Müslim el-Cezmî'den rivayet eder. İbn Hibbân'dan başkası onu sağlam görmemiştir.

[24] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir."

[25] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi sahîh bir senedle Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir." Heysemî der ki: "Ebû Ya'lâ bu hadisi İsmâîl rivayeti olarak vermiş ve İbn Aclan'a nisbet etmemiştir. İsmail'i de tanımıyorum. Diğer ricali, Sahîh ricalidir." (Mecma V, 241) Ben derim ki: İsmâîl, Müsnede'de geçtiği üzere Cafer'in oğludur, hadisi İbn Aclan'dan değil, bilakis Ala (b. Abdirrahman)'dan, o da babasından rivayet etmiştir.

[26] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İbn Menî', el-Hâris ve munkatı' bir senedle Ebû Ya'la rivayet etmiştir. Heysemî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve Bczzâr rivayet etmiştir. Ebu Ya'lâ'mn ricali, Sahîh ricalidir. Ancak şu var ki, Mekhul, Ebû Ubâde'ye {doğrusu Ebu Ubeyde olacak) yetişmemiştir." (Mecma V, 41 ve 242)

[27] Senedinde el-Velîd b. Müslim vardır. Bu, Evzaî nin Ebu's-Sefer'den rivayet ettiği hadisi alırdı. Çok yalancı biriydi. Vetfd, Evzaî'nin hadislerini yalancıların sözleriyle karıştırırdı.

[28] Senedinde Ebu'l-Hasan el-Cezerî vardır. İbnü'l-Medînî der ki: O, meçhul biridir; Amr b. Murre'den hadis duyup duymadığını bilmiyorum. Ayrıca senedindeki Cafer b. Süleyman, Şiîdir. Heysemî der ki: "Senedinde Ebu'l-Hasan el-Cezerî vardır ki hali bizce gizlidir. Diğer ricali güvenilir kimselerdir." (Mecma V, 243)

[29] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi hnsen bir isnâdla Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir." Ben derim ki: Senedinde Ebû İshâk es-Sebaî vardır ki müdellis bir ravidir, sema yoluyla hadis aldığını açıklamamıştır." Heysemî der ki: "Senedinde Muhammed b. Hasan b. Zebâle vardır ki zayıf bir ravidir." Ben derim ki: Hayır, böyle değil. Senedindeki ravi, Muhammed b. Hasan el-Esedî'dir. O, makbul bir ravidir.

[30] Senedinde Dâvud b. el-Muhabber vardır ki güvenilir değildir. Bûsîrî der ki: "el-Haris bu hadisi Vâkıdî'den rivayet etmiştir. Vâkıdî, zayıf bir ravidir. Ayrıca isnadında adı belirtilmemiş bir ravi vardır." Ben derim ki: Bu hadisi el-Hâris, Vâkıdî'den rivayet etmemiştir; aksine Dâvud b. el-Muhabber'den rivayet etmiştir. Müsnede'ye bakınız. Orada der ki: Bu hadisi Ahmed de rivayet etmiştir. Onun senedinde de adı belirtilmemiş bir ravi vardır.

Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[31] Âhir Zamanda Fesadın Ortaya Çıkacağı ve O Dönemde İyiliği Emretmenin Fazileti

[32] Hcysemî der ki: "Bu hadisi Taberânî rivayet etmiştir. Senedinde Ali b. Yezîd vardır ki metruk bir ravidir." (Mecma VII, 271, 262) Bûsîrî der ki: "Hadisin isnâdlarmm üzerinde dönüp dolaştığı ravi, Ali b. Yezîd'dir ki metruk bir ravidir." (İçecekler bölümü)

[33] Yani metruk veya zayıf ravilerden dört kişi vardır. Onlar; Muhammed b. Ubeydıüah el-Fezârî, Ubeydullah b. Zahr, Ali b. Yezîd ve el-Kâsım eş-Şâmî.

[34] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[35] Bûsîrî senedini znı/;/ görmüştür.  Çünkü  senedindeki ravi el-Velîd b.  Müslim, müdellis bir ravidir.

[36] Heysemî   der   ki:   "Bu   hadisi   Ebû   Ya'lâ   rivayet   etmiştir.   Kavileri   güvenilir kimselerdir."    {Mecma. X,    61)   Bûsîrî,   bu   hadis   hakkında   bir   değerlendirmede bulunmamıştır. Müsnede'ye bakınız. Orada şu ifade yer alır: (İbn Adiy) dedi ki: İsmâîlb. Ayyâş'tan başkası el-Velîd'den bu lafızla rivayette bulunmaz. Ben derim ki: Bu hadisi Ebû Ali  Abdülcebbar,  Târih  Dân/â'da  Ahmed b.  Süleyman h.  Hizyem'den rivayet etmiştir. Ancak isnadını çevirip, "el-Velîd b. Abbâd, Âsım'dan, o da Ebû Müslim el-Havlanî'den rivayet etti" demiştir. Doğrusu: "Âmir el-Ahvel, Ebû Salih'ten rivayet etti şeklinde olacaktır.

[37] Hadisi muhtasar olarak Ahmed tahrîc etmiştir. Senedinde Atâ b. es-Sâib vardır ki Sevrî onun sıhhati hususunu kendisinden işitmiştir. Abdurrahman b. el-Hadramî'yi ise tanımıyorum. Diğer ricali, Sahîh ricalidir. Bunu Heysemî söylemiştir. (Mecma VII, 261; VII, 271)

[38] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Senedinde tanımadığım raviler vardır." (Mecma VII, 312)

[39] Mâide sur. 79

[40] Mâide sur. 79

[41] Heysemî der ki: "Ricali, Sahih ricalidir," Bûsîrî der ki: "Bu hadisi sahih bir senedle Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. el-Hâris de zayıf'bir senedle muhtasar olarak rivayet etmiştir."

[42] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Senedinde Mus'ab b. Mus'ab vardır ki zayıf bir ravidir." (Mecma VII, 257) Ben derim ki: Ebû Seleme'nin babasından rivayeti, onlara göre mürseldir.

[43] Bûsîrî der ki: "Senedinde Ibn Lehîa vardır." Heysemî demiştir ki: "Ibn Lehîa, vaat edilen şeylerin fitnelerin çokluğu olduğunu belirtmiştir. Bunun senedinde İbn Lehîa ile Hadîc b. Ebî  Amr vardır. Taberânî'nin iki rivayetinden birinde de onun adı geçer. İbn Hibbân onu güvenilir görmüştür. Ancak İbn Lehîa zayıftır." Ben derim ki: "Zayıflığına rağmen Heysemî bir çok defa "İbn Lehîa, hadisi hasen olan biridir" demiştir.

[44] Bûsîrî der ki: Bu hadisi Ebû Bekir, Ebû Ya'lâ ve RÛyânî ha»» bir isnâdla rivayet etmiştir. Ben derim ki: Müsnede'de Ahmed b. Hârûn ismi geçer. Bilinen Müsned'in sahibi ise, Muhammed b. Hârûn er-Rûyânî'dir. Bûsîrî (K.yamet bölümünün hemen oncesmd ) der ki: "Bu hadisi İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir. Lafız ona aittir. el-Hâkim de -s« bularak- rivayet etmiştir."                                                                                     

[45] Ebu'1-Celd künyesiyle sadece Ceylân b. Fervc bilinir. Ahmed onu güvenil görmüştür. Bunu İbn Ebî Hatim zikretmiştir. Ebû Bahr, Abdurrahman b. Osman e Bekrâvî'dir ki oldukça zayıftır. Hadis maktıVdur (Yani, tabiî sözüdür)

[46] Ben derim ki: Bunun  üzerinde dönüp dolaştığı ravi, Dâvud b. el-Muhabber'dir ki zayıf bir ravidir. Bûsîrî de buna benzer şeyler söylemiştir. Heysemî de demiştir ki: "Bu hadisi, Dâvud b. el-Muhnbber an ebîhi tarikinden Bezzâr ve Taberânî rivayet etmiştir. Her iki ravi de zayıftır." (Mecvın VII, 314) Ben derim ki: Zevâid'in ifadesi şöyledir: "Aranızda yedi veya sekiz veya dokuz kalır."

[47] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Senedinde Muraccâ b. Recâ vardır ki Ebû Zür'a onu güvenilir görmüş, İbn Maîn de zayıf addetmiştir. Diğer ricali güvenilir kimselerdir." (Mccma VII, 315)

[48] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Tayâlİsî ve el-Hâkim rivayet etmiştir. Lafız el-Hâkim'e aittir. cl-Hâkim der ki: Bu, isnadı sahih bir hadistir. Dâbbctü'1-arz hakkındaki en açık hadistir." Ben derim ki: Aksine bu ikisinin isnadında Talha b. Amr el-Hadramî vardır ki zayıf bir ravidir." Heysemî de der ki: "Bu hadisi Taberânî rivayet etmiştir. Senedinde Talha b. Amr vardır ki metruk bir ravidir." {Mecma VIII, 7) Müsnede'de bunun peşinden şöyle denir: Talha b. Amr hadisi, ondan daha detaylı ve daha güzeldir. Yani Talha'nın Abdullah b. Ubeydillah an Ebi't-Tufeyl an Hıızeyfe b. Useyıi el-Gıfârî tarikiyle gelen hadisi...

[49] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Senedinde Leys b. Ebî Siileym vardır ki müâellis bir ravidir."

[50] Bûsîrî der ki: "Senedinde Muhammed b. es-Sâib el-Kelbî vardır ki zayıf bir ravidir."

[51] En'âm sur. 158

[52] Bûsîrî der ki: "Senedinde Süleyman b. Zeyd Ebû İdam vardır ki zayıf bir ravidir." Ben   derim   ki:   Heysemî,   "Güneşin   Battığı   Yerden   Doğuşu"   bölümünde   bunu üretmemiştir.

[53] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Bekir, Ebû YaTâ, Taberânî ve -sahih görerek- Hâkim nvayet etmiştir."

[54] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Tayâlisî, İbn Râheveyh -ki anlatım ona aittir-, İbn Ebî eybe, İbn Menî', el-Hâris, Ebû Ya'lâ ve -isnadı sahihtir diyerek- Hâkim rivayet etmiştir." ^ derim ki: el-Hâris'in hadisi, bunu takip eden hadistir. Müsnede'de şöyle geçer:  med bunu aynı mânâda ihtisarla Esved b. Yezîd hadisi olarak Tbn Mes'ûd'dan rivayet i                                                                                                             hdiynı mânâda ihtisarla Esved b. Yezîd ha uştir. Bir de Târik an İbn Mes'ûd tarikinden vermiştir. Heysemî bunu Târik hadisi arak Veî"ip: "Bunun tamamını Ahmed, bir kısmını da Bezzâr rivayet etti" demiş ve ..Urm ılave etmiştir: Ayrıca Taberânî rivayet etmiştir, (onun anlatımını vermiştir) Ahmed e Bezzâr'ın ricali, Sahih ricalidir." (Mecma VII, 328

[55] Bu, İbn Hacer'in sözüdür. Bu hadisin isnadında Musa b. Ubeyde er-Rebezî vardır.

[56] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İshâk, Ahmed, İbn Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Ravİleri güvenilir kimselerdir." Heysemî der ki:  "Bu hadisi detaylı olarak Ahmed, muhtasar olarak da Taberânî rivayet etmiştir. Taberânî'nin ricali güvenilir kimselerdir." (Mecma VII, 320)

[57] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir." Heysemî der ki: "Bu hadisi Ahmed ve Taberânî rivayet etmiştir. Senedinde İbn İshâk vardır ki müdellis bir ravidir. Ahmed'in iki isnadından birinin geri kalan ravileri Sahih ricalidir." {Mecma VIII, 9)

[58] Bu mânâda Sahâr el-Abdî hadisi vardır ki bunu Ahmed, Bezzâr ve Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Heysemî der ki: "O'nun (Ebû Ya'lâ'mn) neâli güvenilir kimselerdir." (Mecma VIII, 9) el-İthâfta. da buna benzer şeyler söyler ve hadisi İbn Ebî Şeybe'ye dayandırır. Bu hadisi ise el-Hâris, Dâvud b. el-Muhabber'den rivayet etmiştir ki o zayıf

ir rav'dir. Bunu Bûsîrî söylemiştir.

[59] Taberânî bunu daha detaylı şekliyle Ümmü Seleme hadisi olarak rivayet etmiştir. Onun senedinde Hakîm b. Nâfi' vardır ki İbn Mam onu güvenilir görmüş, ondan başkası da zayıf saymıştır. Diğer ravileri güvenilir kimselerdir. Heysemî der ki: "Sahîh'te bunun bır kısmı mevcuttur." {Mecma VIII, 11) Bunu ise el-Hâris, Dâvud b. el-Muhabber'den nvayet etmiştir. Bunu Bûsîrî söylemiştir.

[60] Müsnede'de şöyle geçer: el-Hâris senediyle bu hadisi İbn Amr'ın sözü olarak haber verdi." Ben derim ki: Bu mevkuf, daha sahih olan kanaldır.

[61] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Musa b. Matîr'den Tayâlisî rivayet etmiştir. Musa, zayıf bir ravidir."

[62] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Dâvud b. el-Muhabbcr'den el-Hâris rivayet etmiştir ki o zayıf bir ravidir."

[63] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[64] Bûsîrî  der  ki:   "Bu  hadisi  Ebû  Ya'lâ  rivayet  etmiş,  ondan  da   İbn  Hıbban "akletmiştir."

[65] Heysemî der ki: "Bu hadisi Taberânî rivayet etmiştir. Senedinde Muaviyo b. Vâhib vardır ki onu tanımıyorum." (Mecma VII, 350) Ben derim ki: Ebû Ya'Iâ'nın isnadında Muavıye b. Vâhib yoktur.

[66] Bu hadisi Bezzâr da rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir. Heysemî der ki: "isnadı hasendu."

[67] Bu, 4576 no'lu hadisin başka bir tarikidir. Şibl veya Şibîl b. Avf hariç, ricali, Sahih ^calidir. Şibl de, güvenilir bir ravidir. Bunu Heysemî söylemiş, hadisi Taberânî ve Bezzâr'a isnâd etmiştir.

[68] Bûsîrt,  bu  hadis  hakkında  bir  değerlendirmede bulunmamıştır.  Heysemî  de demiştir ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir." (Mecma VII, 333) Buharı, el-Kunâ'da bu konuda bir şey söylememiştir, (s.21)

[69] Bu hadisi, içinde Ali b. Asım'm bulunduğu bir senedle el-Hâris rivayet etmiştir. Ali, zayıf bir ravidİr.

[70] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Senedinde Leys b. Ebî Süleym vardır ki, müdellis bir ravidir. Enes'İn arkadaşı Bişr'i ise tanımıyorum.'' (Mecma VII, 333)

[71] BÛsîrî der ki: "Senedinde Musa b. Matîr vardır ki zayıf bir ravidir. Ancak bunu destekleyen bir Huzeyfe, bir de Ayyaş hadisi vardır.

[72] Müsnede'deki hadis bu kadardır. Bûsîrî de sonuna ekleme yaparak bu hadisi el-İthâf'da vermiş ve demiştir ki:  "Bu hadisi İbn Ebî Şeybc rivayet etmiş, ondan da Sûhîh'inde İbn Hibbân nakletmiş, Ebû Ya'lâ'ya isnâd etmemiştir." Ben derim ki: Bu, onun yanılgısıdır. Hafız, Ebû Ya'lâ'nın rivayetini irâd etmiştir, tbn Hibbân da ondan rivayet etmiştir; İbn Ebî Şeybe'den değil. Bkz: Mevâridu'z-Zam'ân, s. 471.

[73] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi   mürsel olarak el-Hâris rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir."

[74] Bûsîrî der ki:  "Bu hadisi sahih bir senedle İshâk rivayet etmiştir.  Müslim de Sahîh'inde ondan tahrîc etmiştir."

[75] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi mevkuf olarak İbn Menî' rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir."

[76] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ ve ravileri güvenilir olan bir senedle Bezzâr rivayet etmiştir."

[77] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi mevkuf olarak Müsedded rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir. el-Hâkim de merfu olarak rivayet etmiş, sahîh görmüştür." Onun fefeı, Müsedded'in lafzından farklıdır.

[78] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Bu adisi Taberânî rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir." {Mecma VII, 350)

[79] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir."

[80] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi  mürsel olarak Müsedded rivayet etmiştir. İbn Hibbân da SırM/ı'inde merfıt olarak Vehb b. Keysan an İbn Ömer asl-ı senediyle "Ümmetini Deccâl İle uyarmayan hiçbir peygamber yoktur... ' diye başlayarak rivayet etmiştir.

[81] Bûsîrî bu hadisi daha detaylı olarak uzunca verdikten sonra şöyle der: "Bu hadisi İbn Ebî Ömer, -sahîh hükmüyle- Hâkim, -Sünen'inde- Ebû Dâvud ve -muhtasar olarak-Ibn Mâce rivayet etmiştir.

[82] Hadisten, onun verdiğinden daha fazla bir kısım kalmıştır. Bûsîrî bunu tam olarak vermiş ve şöyle demiştir: "Bu hadisi İbn Menî', Abd b. Humeyd, Ebû Ya'la ve Hakim rivayet etmiştir. Hadisin tariklerinin üzerinde dönüp dolaştığı ravi, Atiyye el-Avfi dır ki zayıf bir ravidir. Ahmed de bu hadisi çok muhtasar olarak rivayet etmiştir. Onun senedinde Mücâlid vardır ki zayıf bir ravidir."

[83] Bûsîrî der ki: Bu hadisi zayıf Ur senedle Ebû Ya'la rivayet etmiştir. Senedindeki Ah b. Zeyd b. Cüd'ân, zayıf bir ravidir. Heysemî de bunu İbn Ma'kil b. Yesâr hadisi olarak tahrîc etmiştir. Onun senedinde de Ali b. Zeyd vardır ki leyyın olanı, buradadır. Aslında onun hadisi defalarca hasen görülmüştür.

[84] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, Musa b. Matîr'in zayıflığı sebebiyle zayıf olan bir senedle Tayâlisî rivayet etmiştir.

[85] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, Musa b. Matîr'in zayıflığı sebebiyle zayıf olan bir senedle Tayâlisî rivayet etmiştir.

[86] Kıyamet bölümünde Bûsîrî'nin bu hadisi rivayet ettiğine rastlamadım.

[87] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. İsnadı hasendir.

[88] Bûsîrî der ki: Bu hadisi mevkuf olarak Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Sahîh'inde İbn Hibbân da merfu olarak rivayet edip hadisin lafzını vermiştir.

[89] Bûsîrî demiştir ki: "Bu hadisi mürsel olarak el-Hâris rivayet etmiştir. Ravüen güvenilir kimselerdir."

[90] Heysemî der ki: "Bu hadisi Taberânî rivayet etmiştir. Ricali güvenilir görülmüş kimselerdir." (Mecma III, 47) Heysemî bunu Ebû Ya'lâ'ya dayandırmamıştır.

[91] Bûsîrî bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamış; ancak şöyle demiştir: "Sahîh'inde İbn Hibbân'ın rivayet ettiği Ebû Hureyre hadisi bunu desteklemektedir. derim ki: O hadis 4610 numarada gelecektir.

[92] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[93] Bûsîrî der ki:  "Bu hadisi Ebû  Ya'lâ  rivayet etmiştir.  Lafzı ona aittir.  Ayrıca Humeydî, Müslim ve -muhtasar olarak- Ebû Dâvud rivayet etmiştir."

[94] Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü senedindeki Heysem b. Cumâz, zayıftır.

[95] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Bakiyye b. el-Velîd'in tedhsı sebebiyle senedi zayıftır.

[96] Kendi şartlarına uymasına rağmen Bûsîrî bu hadisi zikretmemiştir. 4605 numarada buna işaret etmiş, İbn Hibbân'a dayandırmıştır. Heysemî de bunu tahric edip şöyle demiştir:  "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedinde Derrâc vardır ki hadisi basendir. Onun hakkında ihtilaf vardır." (Mecma III, 55)

[97] Bûsîrî: "Bu hadisi sfl/iffi bir senedle İshâk rivayet etmiştir. Taberânî de aynı şekilde tahrîc etmiştir" diyerek Taberânfnin lafzını vcrmişir. Heysemî de Taberânî'nin lafzıyla hadisi tahrîc etmiş, sonra şöyle demiştir: Bunu bir çok tarikten rivayet etmiştir. O tariklerden birinin ricali, güvenilir bir ravi olan Ebû Hâlid ed-Dâlânî hariç,  Sahih ricalidir." (Mecma X, 343)

[98] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[99] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi ftnsen bir isnâdla İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir.

[100] Bûsîrî der ki: "Senedinde Musa b. Ubeyde er-Rcbczî vardır ki zayıf bir ravidir. Aynısı Zevâid'de de vardır. (Mecma X, 402) Bunu Taberâiû'ye isnâd etmiştir.

[101] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ, Ahmed ve sahih hükmüyle- Hâkim rivayet etmiştir." Heysemî der ki: "Bu hadisi Ahmed ve Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Ebû Ya'lâ'nm ricali, güvenilir bir ravi olan Saîd b. Umeyr hariç, Sahih ricalidir."

[102] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[103] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, içinde zayıf bir ravi olan   el-Hecerî'nin bunduğu bir senedle Müsedded rivayet etmiştir."

[104] Heysemî der ki: "Bu hadisi Taberânî, M. el-Kebîr'dc rivayet etmiştir. Ricali, Sahih ricalidir."

[105] Heysemî der ki: "Bu hadisi Taberânî, M. el-Evsat'ta rivayet etmiştir. Senedinde İbn İshâk vardır ki güvenilir biridir; ancak o müdellistir." (Mecmn X, 336) Ben derim ki: "O, Ebû Ya'lâ'nın isnadında da vardır." Bûsîrî der ki: "Sahîh'inde İbn Hibbân bunu Ebû Ya'lâ'dan rivayet etmiştir."

[106] Heysemî der ki: "Bu hadisi Bezzâr rivayet etmiştir. Senedinde Fadl b. İsa er-Rakkâşî vardır ki gerçekten zayıf bir ravidir." (Mecma X, 336)

[107] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır. Heysemî der ki: "Bu hadisi Bezzâr rivayet etmiştir. Bazılarında zayıflık olmakla beraber ravileri güvenilir görülmüştür." (Mecmn X, 355)

[108] Ahkâf 16

[109] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, içinde Musa b. Ubeyde er-Rebezî'nin bulunduğu bir senedle Abd b. Humeyd rivayet etmiştir. Musa, zayıf bir ravidir."

[110] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Tayâlisî, Müsedded ve Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Hadisin isnâdlarınm üzerinde dönüp dolaştığı ravi, Yezîd er-Rakkâşî'dir ki o, zayıf bir ravidir."

[111] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, içinde zayıf bir ravi olan Kevser b. Hakîm'in bulunduğu bir senedle Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Ancak hadisin baş tarafı, Sahîhayn ve başka eserlerde Âişe hadisi olarak yer almıştır. Taberânî de sahih bir senedle Ümmü Seleme hadisi olarak rivayet etmiştir."

[112] Secde sur. 16

[113] Nur sur. 37

[114] Bûsîrî   bunu   sadece   Ebû   Ya'lâ'ya   isnâd  etmiş,   herhangi   bir   değerlendirme yapmamıştır.

[115] Heysemî der ki: "Bu hadisi Ahmed rivayet etmiştir. İsnadı basendir." Müsnede'de Şöyle geçer: İbn Hibbân bu hadisi İbn Vehb an Amr b. el-Hâris tarikinden rivayet ederek, kendisine bunu  Derrac'm haber verdiğini  söylemiştir.  İbn  Ebî  Davud'un  Kitâbıt I w's'ında bu hadisin âli isnadının olduğunu işittik.

[116] el-Jthâfte da aynısı yer almıştır. Hadisi Nuaym b. Hammad Zevnidü'z-Zühd'de 3! numarada tbnü'l-Mübarek'ten rivayet etmiştir. Ebû Nuaym da el-HUye'de el-Haı tarikinden tahrîc etmiştir. (VI, 62) Taberî de rivayet etmiştir (Tefsîr 30/102). Hafız isnadını kasen gördüğünü ve senedinde Şehr b. Havşeb olduğunu buradan elde ettik

[117] NahI sur. 32

[118] Vakıa sur. 89

[119] İbrahim sur. 27

[120] Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü senedindeki Yezîd b. Ebân er-Rakkâşi, zayıf bir ravidir.

[121] Bûsîrî de der ki: "Bunu Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedinde Yezîd er-Rakkâşî vardır ki zayıf bir ravidir." (Cenazeler bölümü)                        

[122] Heysemî de der ki: "Bu hadisi Ahmed iki tarikten rivayet etmiştir. Her iki tankın ricali, Sahih ricalidir." (Mecma X, 380)

[123] Bûsîrî  (Kabir  Azabı bahsinde)  senedini zayıf görmüştür.  Çünkü  senedindeki Heysem b. Cumâz, zayıftır.

[124] Bûsîrî bunu Hâkim'in lafzıyla vermiş ve onun şu hükmünü nakletmiş: "İsnadı sahih bir hadistir, mevkuf değildir." (III, 145)

[125] Bûsîrî, bu hadis hakkında bir değerlendirmede bulunmamıştır.

[126] Bûsîrî der ki: "Senedinde Seleme b. Salih vardır ki o, zayıf bir ravidir."

[127] Bunu Heysemî tahric etmiş ve kimseye isnâd etmemiştir. Orada şu ifade geçer: "Onlar için kıyamet günü şefaati seçtim." Bunun isnadında Musa b. Ubeyde vardır ki zayıf bir ravidir. Bûsîrî der ki: "Bunu İbn Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Her ikisinin isnadının üzerinde dönüp dolaştığı ravi, Musa b. Ubeyde'dir ki zayıf bir ravidir. Bu hadis, Sahîhayn ve başka eserlerde Enes hadisi olarak yer alır. Bu ise, Ümmü Seleme müsnedindendir.

[128] Bûsîrî der ki: "Bunu sahih bir senedle olarak rivayet etmiştir."

[129] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, İbn İshâk'm tedlisi sebebiyle zayıf olan bir senedle Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir." Heysemî de der ki: "Ricali güvenilir görülmüştür; ancak Ibn Ishâk, müdellis bir ravidir." {Mecmn X, 392)

[130] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi el-Hâris rivayet etmiştir. Senedinde el-Kâsım b. Abdullah el-Amrî vardır ki zayıf bir ravidir."

[131] Bu hadisi, Ali b. Zeyd b. Cüd'ân'm zayıflığı sebebiyle zayıf olan bir senedle Haris rivayet etmiştir. Bunu Bûsîrî söylemiştir.

[132] Bûsîri der ki: "Bunu Vâkidi'den -ki o, zayıf bir ravidir- el-Hâris rivayet etmiştir."

[133] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi el-Hâris ve Bezzâr rivayet etmiştir. Her ikisinin isnadının üzerinde dönüp dolaştığı ravi, Salih el-Murrî'dir ki o, zayıf bir ravidir." Ben derim ki: ikisinin isnadında da Dâvud b. el-Muhabber vardır.

[134] Bûsîrî der ki: "Bunu el-Hâris ve Bezzâr rivayet etmiştir. Her ikisinin isnadının üzerinde dönüp dolaştığı ravi, Abdülazîz b. Ebân el-Kuraşi'dir ki zayıf bir ravidir."

[135] İsrâ sur. 79

[136] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Tayâlisî, Müsedded, el-Hâris, Ebû Ya'lâ, Bezzâr ve -S. el-Kübrâ'da- Nesâî rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir. Aynı şekilde Muhammed b. Yahya b. Ebî Ömer de rivayet etmiştir..." Bûsîrî bunu söyleyerek bundan sonraki hadisi zikretmiştir.

[137] Bûsîrî der ki: "el-Hâkim bu hadisi Leys b. Ebî Süleym tarikiyle rivayet etmiş, gerek eksiltmiş, gerek ilave etmiş ve şöyle demiştir: Leys b. Ebî Süleym hariç, bu hadisin bütün ravileri, hadisleriyle ihticac olunan kimselerdir." Bûsîrî der ki: "O, senedinde tek kalmamıştır. Bu hususta Şu'be ve başkaları ona mütabaat etmiştir."

[138] Heysemî der ki: "Bu hadisi Taberânî ve Bezzâr rivayet etmiştir. Her ikisinin ricali de güvenilir ravilerdir." (Mecma X, 371) Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İbn Ebî Şeybe, Ebu Ya'lâ, Bezzâr ve Taberânî rivayet etmiştir. Taberânî'nin ravileri güvenilir kimselerdir.

[139] Bûsîrî de: "Bu hadisi İbn Ebî Şeybe ve -sahih bîr isnâdla Tabernnî rivayet etti" demiş, Taberânî'nin lafzından bir kısmını zikretmiştir. Heyscmî der ki:  "Bu hadisi Taberânî tahrîc etmiştir. Ricali, Sahih ricalidir." {Mecmu X, 371) Bu hadisin baş tarafından bir kısmı da İbnü'l-Mübarek'in Zühd kitabının Nuaym'ın zevâidi bölümündedir, (hadis no. 347)

[140] Senedinde Yezîd er-Rakkâşi vardır ki zayıf bir ravidir. Bunu Bûsîrî söylemiştir. Bir de: "Bunu Ebû Ya'lâ rivayet etti" demiştir. Ben derim ki: Söz konusu olan hadis, bunu takip eden hadistir.

[141] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Sahih senediyle Ahmed rivayet etmiştir. Bu hadis, Sahih ve başka eserlerde bu metin olmaksızın yer almıştır.

[142] Bûsîrî der ki: Bu hadisi el-Hâris rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir. Hâkim de bunu açıklayarak rivayet etmiş ve saMh addetmiştir. Hadis, Alı b. tl-Hüseyın an Câbir yoluyla da gelmiştir.

[143] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İshâk ve Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Lafzı şöyledir: Hz. Ali dedi ki: "Kıyamet günü mahlukat içinde ilk olarak Hz. İbrahim'e iki parça Mısır kumaşı giydirilir. Sonra da Arş'ın sağında duran Resulullah'a hibre hırkası giydirilir." Bu hadisi Ahmed ve Sahîh'inde İbn Hibbân da rivayet etmiştir. Aslı, Sahîkayn'da İbn Abbâs hadisi olarak yer alır.

[144] Bûsîrî der ki: "Senedinde Ebû Hârûn el-Abdî vardır ki zayıf bir ravidir." (III, 154)

[145] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, Yezîd er-Rakkâşî'nin zayıflığı sebebiyle zayıf olan bir senedle Tayâlisî rivayet etmiştir. "

[146] Bûsîrî der ki: "Bunu MÜsedded ile Diriliş bölümünde ceyyiâ bir senedle Beyhakı rivayet etmiştir,"

[147] Bûsîrî der ki: "Bunu zayıf bir senedlc Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedindeki Saîd b. Enes ve Abbad b. Şeybe, zayıf ravilerdir."

[148] Bûsîrî der ki: "Senedinde Kevser b. Hakîm vardır ki zayıf bir ravidir."

[149] Bûsîrî der ki: "Senedinde Sâbirî'nin arkadaşı Sedûs vardır ki zayıf bir ravidir."

[150] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi zayıf bir senedle Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedindeki Ebû Zılâl el-Kasmilî, zayıf bir ravidir. Bunun adı, Hilâl b. Ebî    Hilâl veya İbn Ebî Mâlik'tir.

[151] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Müsedded -ki lafız ona aittir-, İbn Ebî Şeybe ve el-Hâris rivayet etmiştir. İsnadlarmm üzerinde dönüp dolaştığı ravi, Yezîd er-Rakkâşi'dir ki zayıf bir ravidir,"

[152] Bûsîrî senedini zayıf görmüştür. Çünkü senedindeki Ali b. Ebî Sâre, zayıftır."

[153] Nisa sur. 31

[154] el-îthâfve Müsnede'de geçtiği gibi bunun senedinde de Yezîd er-Rakkâşî vardır.

[155] Bunu miirsel olarak Müsedded rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir. Bunu Bûsîrî söylemiştir.

[156] Bûsîrî der ki:  "Senedinde el-Arzernî vardır ki zayıf bir ravidir. Bunun ismi, Muhammed b. Ubeydillah'tır."

[157] Bûsîrî:  "Bunu  Ahmcd de rivayet etti"  demiş ve herhangi bir değerlendirme yapmamıştır.

[158] Mevâridu'z-Zam'ân'da hadisi Abdullah b. Amr rivayeti olarak buldum ve orada bulduğum şekliyle metnin sağlamasını yaptım. İbn Hibbân bunu Ebû Bekir b. EM Şeybe an Şerik an Ebî İshâk ani's-Sâib b. Mâlik tarikinden tahric etmiştir. Müsnede'de ise İsrail nn Ebî Ishâk ani's-Sâib b. Aiz tarikinden verilmiştir. Ben, Müsnede'deki hadisin nâsihler tarafından tahrife uğradığından endişe ediyorum. Bkz: Mevnriâu'z-Zam'ân, s.636.

[159] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İbn Ebî Şeybe, Ebû Ya'lâ, Bezzâr, -Sahîh'inde- İbn Hibbân ve Beyhakî rivayet etmiştir. Müsnede'de Ebû Ya'lâ ve Bezzâr'ın isnadı verildikten sonra şöyle denir: "İbn Hibbân bunu Cerîr hadisi olarak sahih addetmiştir/'

[160] Bûsîrî der ki: Bu hadisi Ebû Ya'lâ -ki lafız ona aittir- ve hasen bir isnâdla Bezzâr rivayet etmiştir.  Hafız Müsnede'de şöyle der:  "Hadisi bu kanaldan Bezzâr  rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir."

[161] 4638 no'lu hadise bakınız.

[162] Senedinde Yezîd cr-Rakkâşî vardır ki zayıftır. Bunu Bûsîrî söylemiştir.

[163] Bunun senedinde de Yezîd er-Rakkâşî vardır.

[164] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir. Taberânî bundan başka bir lafızla hadisi rivayet etmiştir."

[165] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, içinde leyyin bir ravinin bulunduğu bir senedle Ebû Ya la rivayet etmiştir. Ancak hadisin aslı Sahîhayn'da. ve başka eserlerde Ebû Hureyre hadisi olarak yer alır.

[166] Bûsîrî der ki: "Senedinde Yezîd er-Rakkâşî vardır ki zayıftır."

[167] Zümer 73

[168] A'râf 43

[169] A'râf 43

[170] Bûsîrî  sadece  buraya  kadar  tahrîc  etmiş,   gelecek  hadisi   İbn  Hacer'e  isnad etmeksizin 4677 rakamının sonunda zikretmiştir.

[171] Hümeze 9

[172] Zümer 73

[173] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Abd b. Humeyd ile el-Hârîs, Yahya b. Abâilhamid an Husayn b. Amr kanalıyla rivayet etmişlerdir. Husayn, zayıf bir ravidir.

[174] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi İbn Ebî   Ömer ve Bezzâr rivayet etmişlerdir. Hadisin isnadının üzerinde dönüp dolaştığı ravi, el-Efrîkî'dir ki zayıf bir ravidir."

[175] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi nıürsd olarak el-Hâris rivayet etmiştir. Sahîh'inde ibn Hibbân'ın rivayet ettiği hadis bunu desteklemektedir.

[176] Senedindeki ravi Hâlid b. Ebî Mâlik'in meçhul oluşu sebebiyle Bûsîrî senedini zayıf görmüştür.

[177] Bu hadisi zayıf hır senedle Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedindeki Zeyd el-Ammî, zayıf bir ravidir. Bezzâr'm sahih bir isnâdla rivayet ettiği Ebû Hureyre hadisi bunu desteklemektedir.

[178] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedinde Mücâlid vardır ki zayıf bir ravidir."

[179] Bûsîrî der ki: "Ahmed, Ebû Ya'lâ, Taberânî ve -başka bir lafızla- Bezzâr rivayet etmiştir." Münziri der ki: "Mütabaat sayesinde isnadı haseriâit."

[180] Bûsîrî der ki: "İçinde adı belirtilmemiş bir ravinin bulunduğu bir senedle Ebû Ya la rivayet etmiştir. İbn Ebî'd-Dünya ile Taberânî de itibar için kabul edilen bir isnâdla hadisi rivayet etmişlerdir."

[181] Ceyyid bir isnâdla Müsedded ve İbn Ebî 'd-Dünya rivayet etmiştir.

[182] Hasen bir isnâdla İbn Ebî Şeybe, İbn Ebî'd-Dünya ve Taberânî rivayet etmiştir. Bunu Bûsîri söylemiştir.

[183] Bûsîrî der ki: "Ravileri güvenilir kimselerdir."

[184] Bûsîrî der ki: "Zayıf bir senedle bunu Ahmed b. Menî' ile Abd b. Humeyd rivayet etmiştir. İsnadın merkezinde Muhammed b. Ebî Humeyd vardır.

[185] Bûsîrî der ki: "Bunu   mürsei olarak el-Hâris rivayet etmiştir. Raviieri güvenilir kimselerdir."

[186] Bûsîrî der ki: "Münzirî: "İsnadı hasendir" demiştir,

[187] Yani Ebû Ya'lâ, Ahmed b. Hatim an Halef b. Halîfe kanalıyla rivayet etmiştir. Bezzâr da Hasan b. Arafe an Halef b. Halîfe kanalıyla tahrîc etmiştir. Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ, Bezzâr, İbn Ebî 'd-Dünya ve Beyhakî rivayet etmiştir. İsnadlarmm üzerinde dönüp dolaştığı ravi, Humeyd el-A'rec'dir ki zayıf bir ravidir

[188] Bûsîrî der ki: "Bunu Abd b. Humeyd ile İbn Ebî 'd-Dünya rivayet etmiştir. Münzirî der ki: "İsnadında şu an tanımadığım raviler vardır. (İsnadı şöyledir: Ahmed b. Yunus an Ebî Şihnb eî-Hannât an Hâlid b. Dinar en-Neslî an Hmnmâd b. Cafer an İbn Ömer) Bu hadisten, tehlil (Lâ ilahe illallah) ile cevap verilebileceği hükmü çıkar.

[189] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi, Ebû Yaİâ Müsned'inm râvisi İbnü'l-Mukrî, Ebû Ya'lâ dışındaki Müsned'e ilave hadislerinde zayıf'bir senedle rivayet etmiştir. Senedindeki Amr b. Hâlid el-Vâsıtî ve başkaları, zayıf ravilerdir. Hâhz da bunu Ebû Bekir Ibnü'l-Mukrî'nin isnâdıyla irâd etmiştir.

[190] Bûsîri  der  ki:   "Bu  hadisi  İbn  Ebî  Şeybe  rivayet  etmiştir.  Ravileri  güvenilir kimselerdir, Ahmed de tahrîc etmiş, ilavelerle hadisi vermiştir."

[191] Bûsîri der ki: "Bu hadisi aynı senedle İbn Ebî Şeybe ve Bezzâr rivayet etmiştir. Hadisin isnadının üzerinde dönüp dolaştığı ravi, Atıyye el-Avfî'dir ki zayıf bir ravidir.

[192] Bûsîrî der ki: "Bunu Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Senedinde İbn Lehîa vardır

[193] Bûsîrî der ki: "Bu hadisi Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir.

[194] Bûsîri der ki: "Bu hadi. Ebû Ya'lâ rivayet etmiştir. Tıp bölümünde bu had. geçmişti."                                                                                 

[195] Münzirî de hadisi hasen görmüştür. Senedinde Alı b. Zeyd b. Lud ^ der ki: "Bu hadisi, hasen bir isnâdla Ebû Ya'lâ ve Beyhakî rivayöt etmiştir.

[196] Diriliş  kitabında, 4615  numarada  hadis  geçmişti.  Orada  demiştik  ki;  bunun senedinde zayıf bir ravi olan Musa b. Ubeyde er-Rebezî vardır.