Bu Hadislerden Çıkarılan Hükümler:
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:
2- Bayram Namazından Önce ve Sonra Namazgahda, Başka Namaz Kılmamak Babı
3- Bayram Namazlarında Okunacak Süreler Babı
4- Bayram Günlerinde, Îçinde Ma'siyet Bulunmayan Oyunlara Ruhsat Verilmesi
Babı
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
id; Bayram,
demekdir. Bu kelime avdet'den alınmıştır. Avdet: Dönmek, manasınadır.
Bayramlara «id» denilmesi, ulemâdan bâzılarına göre: Her sene tekerrür
ettikleri içindir. Bir takımları, Bayramlarda sevinç tekerrür ettiği için
onlara bu isim verildiğini; diğer bâzıları, bayramların dönüp gelmesi ile,
onlara erişenlere tefâûl için bu isim verildiğini söylemişlerdir. Nitekim
sefere çıkan cemaata selâmetle dönüp gelmelerini temenni için tefâülen
«kaafile» adı veril-mişdir.
Şâfiiler'le Mâlikler'e
ve cumhûr-u ulemâya göre, bayram namazı kılmak sünnet-i müekkede; Hanefiiler'e
göre vâcib, Şafiîler 'den Ebû Saîd-i İstahri'ye göre farz-ı kifâyedir.
Nevevî (631 - 676)
diyor ki: «Eğer bayram namazı farz-ı kifâyedir, dersek: Bir yer ahâlisi onu
kılmadıkları takdirde kendileri ile harb edilir. Nitekim şâir farz-ı
kifâyelerde dahî hüküm böyledir. Sünnet olduğunu kabul edersek, öğle ve diğer
namazların sünnetlerinde olduğu gibi terkedenlerle harb olunmaz. Maamafih
(sünnetdir) denildiği takdirde dahi onu terkedenlerle harb olunur. Çünkü bayramlar
şeâir-i dîniyyedendir, diyenler de vardır.»
Bayram namazları,
hicretin ilk senesinde meşru olmuşlardır, ikinci yılında meşru olduğunu
söyliyenler de vardır. Mezkûr namazlar, sünnet ile sabit olmuşlardır. Bu
bahisde bayramlara âid ahkâm görülecekdir.
1- (884)
Bana Muhammed b. Bâfi' ile Abd b. Hümeyd hep birden Abdürrazzâk'dan rivayet
ettiler. İbni Râfi' dedi ki: Bize, Abdür-razzak rivayet etti. (Dedi ki): Bize
tbni Cüreyc haber verdi (Dedi ki): Bana Hasen b. Müslim, Tâvûs'dan, o da İbni
Abbâs'dan naklen haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş:
«Ramazan bayramı
namazında Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) t Ebû Bekir, Ömer ve Osman
ile beraber bulundum. Hepsi onu hutbeden önce kılar, sonra hutbe okurtardı.
(Bir defa) Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) minberden indi; onun
eliyle erkekleri oturttuğunu hâlâ görür gibiyim. Sonra erkek sarflarını
yararak, kadınların yanına geldi; Bilâl de beraberinde idi. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)-
(Ey Peygamber! [1] Şayet
mü'min kadınlar Allah'a hiç bir şey'i şerik koşmamak şartı ile sana beyat
etmeye gelirlerse... kabul et.) âyet-i kerimesini bitinceye kadar okudu. Onu
bitirdiği vakit (kadınlara):
— Siz, bu âyetde zikredilen şartlar üzre devam
ediyor musunuz? diye sordu. İçlerinden bir tek kadın:
— Evet, yâ Nebiyyallah! dedi. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e ondan başka vecap veren olmadı. O anda bu
kadının kim olduğu bilinmiyordu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)-
— O hâlde sadaka
verin!., buyurdu. Bunun üzerine Bilâl elbisesini yere yayarak:
— Haydi buyurun! Annem babam size feda olsun...
dedi.
Artık kadınlar kimi
halkalarını, kimi yüzüklerini Bilâl'in elbisesi içine atmaya başladılar.»
2- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe İle îbni Ebî Ömer rivi ettiler. Ebû Bekir dedi ki:
Bize Süfyânü'bnü Uyeyne rivayet etti. ( di ki): Bize, Eyyûb rivayet etti. Dedi
ki: Ben, Atâ'dn dinledim* dedi tbni Abbâs'ı şöyle derken işittim:
«Resûlüllah
(Saîîallahü Aleyhi ve Seîîem) 'e şehâdet ederim ki, » dileri bayram namazını
hutbeden önce kıldı, sonra futbe okudu. Müte ben hutbeyi kadınlara
işittiremediğini düşünerek, onların yanına geldi. K dilerine va'z-u nasîhatda
bulundu ve sadaka vermelerini emretti. Bilâl elbisesini açmış, bekliyordu. Derken
kadınlar yüzük, halka ve (kıymı şeylerini atmaya başladılar.»
(...) Bana,
bu hadîsi Ebûr-Rabi' Ez Zehranî de rivayet etti. (Di ki) Bize, Hammâd rivayet
etti. H.
Bana, Ya'kûb-u Devraki
dahî rivayet etti. (Dedi ki): Bize, Ism b. tbrâhîm rivayet etti. Bu râvîlerin
ikisi de Eyyûb'dan bu isnâdla, 1 hadîsin benzerini rivayet etmişlerdir.
3- (885)
Bİze îshâk b. İbrahim İle Muhammed b. Râfi' rivayet ettiler. Ibnl Râfl* dedi
ki: Bize, Abdürrazzak rivayet etti. (Dedi ki): Bize, tbni Cüreyc haber verdi,
(dedi ki) Bana Ata', Câbir b. Abdillâh' dan naklen haber verdi. Dedi ki: Ben,
Câbir'i şöyle derken işittim.-
tPeygamber
(Stdlallahii Aleyhi ve Seîîem) Ramazan Bayramı günü kalkarak namaz kıldı ve
hutbeden önce namazla işe başladı. Sonra cemaata hutbe okudu. Neblyyullah
(Sailalîahü Aleyhi ve Seîîem) hutbeyî bitirince minberden indi. Ve kadınların
yanına gelerek, onlara va'z-u na-sîhatda bulundu. Kendisi Bilâl'in eline
dayanıyordu. Bilâl ise elbisesini yaymıştı. Kadınlar (onun içine) sadaka
atıyorlardı.
Ben, Ata* (b. RabâhJ'a:
«Kadınların bu verdikleri Ramazan Bayramı zekâtı mıydı?» diye sordum.
— «Hayır. Lâkin bu, onların o zamana mahsûs
verdikleri bir sadaka idi. Kadınlar yüzüklerini atıyor da atıyorlardı.»
cevâbını verdi.
— Şimdi de imamın hutbeyi bitirince kadınların
yanına gelerek, onlara va'z-u nasîhatta bulunmasını, üzerine bir vecibe görüyor
musun? dedim:
— Evet, ömrüme yemin ederim ki bu onlar
üzerinde gerçekden bir hakdır. Bunun İçin yapmazlar; bilmem, dedi.
kîtabü salât-îl îdeyn
4- (...)
Bize, Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivayet et (Dedi ki): Bize, babam rivayet
etti. (Dedi ki): Bize, Abd iÜ melik b. E Süleyman, Atâ'dan, o da Câbir b.
Abdillâh'dan naklen rivayet et Câbir şöyle demiş: Ben, Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) i birlikde bayram günü namazda bulundum, hutbeden önce ezan i
ikaametsiz olarak işe namazdan başladı. Sonra Bilâl'e dayanara ayakta durdu ve
Allah'dan korkmayı emretti. Ona taat'ı teşvîkde bı lundu. Cemaata va'z-u
nasihat etti. Sonra yürüdü, kadınların yanın gelince onlara va'z-u nasîhatda
bulunarak:
«Tesadduk edin! Zira
çoğunuz cehennem odunu olacaksınız!» buyu: du.
Bunun üzerine
kadınlardan kara yağız güzeli biri kalkarak:
— «Niçin yâ Resûlallah? diye sordu. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ı Sellem)
— «Çünkü sizler hâlinizden çok şikâyet eder,
kocalarınızın nimetin karşı küf randa bulunursunuz.» cevâbını verdi.
Derken kadınlar kendi
ziynetlerinden tesadduk etmeğe başlad lar. Bilâl'ın elbisesi içine küpe ve
yüzüklerini atıyorlardı.
Buradaki îbni Abbâs ve
Câbir hadîslerini Buhar «Kitâbü'I-Cumua» ve «Kitâbu't-Tefsîr- de: Ebû Dâvûd ile
İbni Mâce «Kitâbu's-Salât» da muhtelif
râvilerden tahric etmişlerdû
Birinci hadîsdeki: «O
anda, o kadının kim olduğu bilinmiyordu, cümlesi «Sahihi Müslim» in bütün
nüshalarında bu şekilde rivâye edilmişse de, Kaadı îyâz ile diğer hadis
ulemâsının beyanını göre bu cümle tashifdir. Doğrusu: «Hasan, onun kim olduğum
bilmiyordu.» şeklindedir. Nitekim Buhâri'nin rivayetinde de oy ledir. Hasan
'dan mıirâd: Hadisi Tâvûs'dan rivayet eden Hasan b. Müslim 'dir.
Mezkûr kadından murâd:
Bâzılarının tahminine göre, Es.inl binti Yezîd b. Seken 'dir. «Kadınların
hatibi» unvanı il( mâruf olan bu kadın, Taberâni'nin tahric ettiği rivâyetde
ası kıssayı hikâye eden kadındır.
«Fetah»; Feteha'nın
cem'idir. Bu kelimenin tefsirinde ihtilâf olun-muşdur. «Sahihi Buhârî» de
Abdürrazzâk 'dan naklen fetah: Büyük yüzüklerdir, denilmişdir. Esmai , onun:
Taşsız yüzükler, mânâsına geldiğini söyler.
«Havâtim»: Yüzükler,
demekdir. Müfredi: Hâtem, hatim, hatam ve hitâm, şekillerinde okunur.
«Hurs»: Altın ve gümüş
halka yahut küpe halkası veya küçük zinet halkası, demekdir.
Atâ b. Ebî Rabâh'a:
«Kadınların verdikleri şeyler bayram zekâtı mıydı?» diye soran râvi: îbni
Cüreyc 'dir. Zahire bakılırsa Atâ' bu sadakanın vücûbuna kaailmiş. Onun
içindir ki Kaadı tyâz: «Atâ 'dan başka onun vücûbuna kaail olan yok-dur.»
demişdir.
Nevevî ile diğer ulemâ
buradaki sadakayı, istihbâb mânâsına almışlardır.
Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'in hadîsde zikri geçen âyeti okuması: Kadınlara Mekke fethi
esnasındaki beyatı hatırlatmak içindir. Mekke fethedildikten sonra Resul i
Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Safa dağına çıkarak oturmuş, halk etrafına
toplanarak kendisine beyat etmişlerdir. Erkeklerin beyatı sona erdikten sonra
kadınlara gelmiş, onlar da beyat etmişlerdi.
1- Bütün
ulemâya göre bayram hutbesi, namazdan sonra okunur. Kaadı îyâz: «Şehirler
ulemâsı ile fetva imamlarının bil'it-tifâk mezhebleri budur. Bu husûsda imamlar
arasında hilaf yoktur. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile ondan sonra
gelen Hule-fâi Râşidîn'in fiilleri de budur. Yalnız Hz. Osman'ın son zamanlarında
bâzı kimselerin namaza yetişemediklerini görerek, hutbeyi namazdan evvel
okuduğu rivyet olunur. Böyle bir şey Hz. Ömer 'den de rivayet edilmişse de,
doğru değildir.» diyor.
Bâzıları: «Hutbeyi ilk
defa namazdan önce okuyan Muâviye‘dir.» demiş; bir takımları bunu Mervân
yaptığını söylemiş; daha başkaları Muâviye'nin hilâfeti zamanında Basra'da
Ziyâd'm yaptığına kaail olmuşlardır. Hattâ Îbni Şihâb Zührî'ye nis-bet edenler
bile olmuşdur.
2- Kadınlara
vaz-u nasihat ederek, îslâmın ahkâmını, farzlarını, vâciblerini,
müstahablarını v.s.'yi onlara öğretmek, kendilerini sadaka vermeye teşvik etmek
müstahabdır. Yalnız, bunu onlara mahsûs bir yerde yapmak îcâb eder. Fitne ve
fesâddan emin olmak da şarttır.
îbni Battal: Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in kadınların yanına gelerek; va'z-u nasîhatda
bulunması, ulemâya göre: Ona mahsûs fiillerdendir. Çünkü Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sel-lem), kadınların babaları mesabesindedir.» demişdir.
3- Kadınlar,
erkeklerle birlikde namaza ve diğer içtimâ' yerlerine geldikleri vakit fitne
ve fesâddan, biribirierine bakmakdan veya kötülük düşünmekden kaçınmak için
onlardan uzakta bulunmaları îcâb eder. .
4- Nafile
sadaka icâb ve kabule muhtâc değildir. Hiç bir şey söylemeden fakire teslim
etmek kâfidir. Çünkü kadınlar sadakaların Hz. Bi1â1'in elbisesine atarken hiç
bir şey söylememişler, kendilerine de bir şey söyliyen olmamışdır.
Bâzıları, sadakanın
icâb ve kabule muhtâc olduğunu söylerler.
5- Sadaka-i
fıtır, vâcibdir. Hadisde ona -zekât- denilmesi, buna
delildir.
6- Kadın,
kocasının izni olmaksızın, onun maundan sadaka verebilir. Cumhıir-u
ulemâya göre: Sadaka, kadının
malının üçte biri nisbetinde olmak îcâb etmez. Fakat İmam Mâlik'e göre: Kocasının izni
olmaksızın, kadın malının üçte birinden ziyâdesini tesadduk edemez.
Cumhurun bu
mes'eledeki delili: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hazretlerinin,
kocalarından izin alıp almadıklarını kadınlara sormamış olmasıdır. Verdikleri
sadakanın, malın üçte birinden çıkıp çıkmadığını da sormamışdır.
Kaadı İyâz: «Böyle
yerlerde ekseriyetle kadınlarla beraber kocaları da bulunur. Sadaka meselesinde
karılarına bir şey dememeleri, onların yaptıklarına rizâ sayılır.» diyerek,
Mâliki 'lerin deliline işaret etmişse de, Nevevî bu cevâbı zayıf hattâ bâtıl
bul-muşdur. Zira böyle yerlerde kadınlar, erkeklerden uzakta bulunurlar.
Binâenaleyh hangi kadının ne mikdâr sadaka verdiğini bilmeye imkân yokdur.
Erkekler, kadınlarının ne kadar sadaka verdiklerini bilseler bile ses
çıkarmamaları, izin sayılamaz.
7- Umûmi
sadakaları yerlerine, ancak devlet reisi tevzi eder.
8- Sadaka
toplayan me'mûmn, sadaka verenlere iyi muamele etmesi gerekir.
9- Sadaka,
azabı def eden esbâbdandır. Zira Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) evvelâ
kadınların sadaka vermesini emretmiş, buna sebeb olarak da: Küfrân-ı nimet
ettikleri için ekseriyetle cehennemlik olduklarını bildirmişdir.
10-
Muhtaçlara vermek üzere, zenginlerden sadaka istemek caizdir.
11- Sadakayı
kabul etmek için elbise yaymak caizdir.
12-
Kadınların kendileri zaruret içinde oldukları hâlde en kıymetli mallarını
sadaka olarak vermeye şitâb etmeleri, dinen rütbelerinin yüksekliğine ve
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in emrine imtisal için gösterdikleri
hatniyyete delildir.
13- Annem,
babam sana feda olsun, demek caizdir.
14- îcâb
edenlere nasihatda bulunmak ve gerekirse bu husûs-da şiddet göstermek caizdir.
15-
Muhatabın bir şey'i tasdik için «Evet* demesi, sözle beyân hükmündedir.
16- Cemâat
nâmına, bir kişinin cevap vermesi kâfidir.
17- Bayram
günü namaz, hutbeden evvel kılınır.
18- Bayram
namazlarında, ezan ve ikaamet yokdur. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
ve Hulefâ-i Râşidin hazerâtmın malûm olan fiilleri budur. Bu husûsda ulemmâmn
ittifakı vardır. Yalnız Selef den bâzılarının kendilerinden önce ve sonra
gelenlerin icmâına muhalefet ettiği rivayet olunur.
5- (886)
Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrazzâk rivayet
etti. (Dedi ki): Bize, İbni Cüreyc haber
verdi
(Dedi ki): Bana Ata',
tbni Abbâs ile Câbir b. AbdUlâh El-EnsarTden naklen haber verdi. Demişler ki:
Gerek Ramazan Bayramı gerekse Kurban Bayramı günü ezan okunmazdı.
(İbni Cüreyc diyor
ki:) Bir müddet sonra ben, Atâ'ya bu mes'ele-yi yine sordum, bana haber
vererek, dedi ki:
«Bana Câbir b. A bdili
âh EI-Ensâri haber verdi ki, Ramazan Bayramı günü gerek İmam minbere çıkarken
gerekse çıktıktan sonra namaz için ezan, ikaamet, nida ve hiç bir şey yokmuş.
O gün ne ezan varmış ne de İkaamet.»
6- (...)
Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ab-durrazzâk rivayet etti.
(Dedi ki): Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) Bana, Atâ' haber verdi ki
tbni Abbâs, tbni Zübeyr'e ilk biyat edildiği zaman ona:
«Ramazan Bayramı günü,
bayram namazı için ezan okunmazdı. Binâenaleyh onun için sen de ezan okutma!»
diye haber göndermiş; o da, o gün bayram namazı için ezan okutmamış, tbni
Abbâs, bu haberle blrlikde tbni Zübeyr'e:
«Hutbe de namazdan
sonra okunur. Bu, böyle yapılırdı.» diye haber göndermiş. Bunun üzerine ibni
Zübeyr, bayram namazını hutbeden önce kıldırmış.
7- (887)
Bize Yahya b. Yahya ile Hasen b. Rabi, Kuteybetü'bnü Sald ve Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe rivayet etti. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize, Ebû'l-Ahvas,
Simâk'den, o da Câbİr b. Semura'dan naklen rivayet etti, dediler. C&bir
şunları söylemiş:
cBen, Resûlüllah
(Salîallahü Aleyhi ve Sellent) He birükde bayram namazlarını bir değil, İki değil;
bir çok defalar ezan ve İkaametsiz olarak kıldım.»
8- (888)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şevbe rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdetü'bnü Süleyman
ile Ebû Üsâme, Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da tbnİ Ömer'den naklen rivayet
etti ki, Peygamber (Salldlahü Aleyhi ve Sellem) ile Ebû Bekir ve Ömer bayram
namazlarını hutbeden Önce kılarlarmış.
îbni Abbâs ile Câbir
ve İbni Ömer hadislerini Buhâri «Cum'a» bahsinde; ayrıca, İbni Abbâs hadîsini
Ebû Dâvûd «Namaz» bahsinde tahric etmişlerdir.
Abdullah b.
Zübeyr'eilk biat olunduğu zamandan mu-râd: 64 târihinde Yezid b. Muâviye 'nin
yerine halife secil-mesidir.
Nevevi diyor ki:
«Câbir hadisinde: (Ramazan Bayramı namazından ezan, ikaamet, nida ve hiç bir
şey yokdur.) denilmesi, zahirine bakılırsa gerek bizim ulemâmızın, gerekse
başkalarının (Toplayıcı namaza buyurun.) diye seslenmeyi müstebab saymalarına
muhalif görünürse de, hadis-i şerif: Bayram namazı için ezan ikaamet ve
bunların mânâsında bir şey yokdur, şeklinde te'vil olunur.»
1- Bayram
namazı hutbeden önce kılınır.
2- Bayram
namazlarında ezan ve ikaamet yoktur. Bu bâbda bir çok rivayetler vardır. Yalnız
Şâfii'ye göre, bayramlarda «Es-Salate cftmiaten» diye nida edilir. Hattâ «İmam
Şafii'ye göre, imamın müezzine bunu emretmesi vâcibdir.» diyenler vardır.
Şâfİller den Mârûd1
(382 - 450) 'nin rivayetine göre. bunun yerine «Hayye ale's-Sal&t» veya o
mânâda bir sözle nida etmeyi imam Şâfİİ kerih görmüş; bununla beraber kâfi
geldiğine kaail olmuşdur.
9- (889)
Bize Yahya b. Eyyûb Üe Kuteybe ve İbni Hucur rivayet ettiler. Dediler ki; Bize
İsmail b. Cafer, Dâvûd b. Kays'dan, o da Iyâz b. Abdillâh b. Sa'd'dan, o da Ebû
Said-i Hudrî'den naklen rivayet ettij söyle demiş Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) Kurban ve Ramazan bayramı günleri namazgaha çıkar ve evvelâ namazla
işe başlardı. Namazını kıldı da, selâm verdi mi ayağa kalkarak cemaata karşı
dönerdi. Cemâat ise namazgahlarında otururlardı. Eğer (buta rafa) bir müfreze
göndermeye ihtiyacı varsa, onu cemaata hatırlatır, bundan başka bir ihtiyâcı
olursa, onu kendilerine emrederdi. (Hutbe esnasında):
— cSodaka verin, sadaka verin, sadaka verin!»
buyururdu.
En ziyâde sadaka veren
de kadınlar olurdu. Ondan sonra namaz-gâhdan ayrılırdı. Mervân b. Hakem
zamanına kadar hâl, bu minval üzre devam etti. Bir def'â ben Mervân İle el ele
vererek (namaza) çıktım. Namazgaha vardığımızda ne görelim! Kesîru'bnu Salt,
çamurla kerpiçten bir minber yapmış. Bir de baktım Mervân'in eli beni çekiştiriyor.
Gâlibâ beni minbere doğru çekiyordu. Ben de onu namaza çekiyordum. Onun bu
hâlini görünce:
— «tş'e namazdan başlamak nerede kaldı?» dedim.
Mervânı ~ «Hayır, yâ Ebâ Said! Senin bildiğin (şekil) terk edildi.» dedi.
— «Asla olamazi Nefsim
kabza-i kudretinde olan Allah'a ederim ki siz, benim bildiğimden daha
hayırlısını yapamazsınız.»
dedim.
Ebû Saîd, bunu üç defa
tekrârladıkdan sonra oradan ayrılmış. Bu hadisi Buhari «Cum'a» bahsinde tahrîc etmişdir.
Musallâ'dan murâd:
Medine'de mâruf bir namazgâhdır. Mescid-i Nebevi'den bin adım kadar uzaktadır.
Hz. Ebû Saîd-i Hudrî
'nin Mervân b. Hakem ile el ele vererek namazgaha gitmesi, Mervân'in Medine
valisi bulunduğu zamana tesadüf etmişdir.
Kerpiç'den minber
yapan Kesir b. Sâît (Radiyallahü Anh) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîîem)
zamanında dünyâya gelmiş. Mftdine'ye onun vefâtmdan sonra yerleşmişdir. Evvelce
ismi: Katil ünis. Kalil: Az: Kesir de: Cok, demekdir. «Kesir ismini ona.
Pev-gamber {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) takmışdır.» diyenler olmuşsa da esah olan
rivayete göre bu ismi ona Hz. Ömer (Raâiyallahü Anh) vermişdir. Hz. Kesir:
Tabiînden sayılır. Onu Ibni Mende h, sahabeden saymış; Zehebi ise hakkında
ihtilâf edildiğini söy-lemişdir.
Hz. Ebû Saîd, Mervân'a
üç defa ihtarda bulunduktan sonra oradan yâni minber tarafından ayrılarak namaz
kılmağa git-mişdir. Kaadı îyâz bu cümleyi böyle tefsir etmiş, oradan ayrılmasının
o namazı terk etmesi mânâsına gelmediğini söyle mişdir.
1- Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bayram namazı kılmak için Medine ortasındaki
namazgaha çıkardı.
2- Bayram
namazlarında namazgâhda ayağa kalkarak hutbe okurdu. Onun zamanında henüz namazgaha
minber kurulmamışdı. Hz. Ebû Said'in
verdiği malûmata göre namazgâhda ilk defa minber üzerinde hutbe okuyan; Mervân
olmuşdur. Minberi de Kesir b. Salt
yapmışdır.
Bâzıları, ilk defa
minber üzerinde hutbe okuyanın Hz. Ömeru'bnu'l-Hattâb olduğunu söylemiş; bir
takımları Hz. Osman, daha başkaları
Muâviye olduğunu ileri sürmüş, hatta «minber üzerinde ilk hutbe Mu&viye 'nin hilâfeti
zamanında Basra'da Ziyâd tarafından okundu.» diyenler bulunmuşsa da, bu
iddialar doğru değildir.
Buharı ve Müslim'in
rivayet ettikleri Ebû Said hadisinde işaret buyurulduğu vecihle, bunu ilk
def'â Hz. Muâviye 'nin hilâfetinde Mervân yapmışdır.
Minberi, Kesir b. Salt
(Radiyallahü AnJıj'ın yapması, evi namazgaha bitişik olduğu içindir. Bu ev
namazgahın kıble tarafında bulunuyormuş.
3- Emr
bilma'rûf vazifesi, valiye karşı dahî ifâ olunur. Zira Hz. Ebû Saîd onu Mervân’a
karşı ifâ etmişti. O gün Mft'rvân Medine'de vali bulunuyordu.
4- Bayram
namazı, hutbe okunmazdan evvel kılınır. Onun için Hz. Ebû Said, Mervân'ın evvelâ hutbe okuyarak
sonra namaz kıldırmasına îtirâz etmişdir.
Ashâb-ı kiramdan Ebû
Bekir, Ömer, Osman, Alî, Mugira, Ebû Mes'ûd ve îbni Abbâs (Radiyallahü anhüm) bayram
namazının hutbeden evvel kılınacağına kaa-ildirler. Dört mezhebin imamları ile
Sevrî, Evzâî, Ebû Sevr, îshâk ve cumhûr-u ulemânın mezhepleri de budur.
Hanefiîlerle
Mâlikîlere göre, bayram namazlarında hutbeyi namazdan evvel okumak da caiz ise
de, sünnete muhalefet olacağmdan mekruhdur. Bayram hutbeleri esnasında
konuşmak, onlara göre mekruh değildir.
Kirmânî, Mervân'ın
sünneti nasıl değiştirebildiğine şaşmış; fakat Ayni, ona: «Bayramda namazı
hutbeden önce kılmak vâcib değildir, binâenaleyh terki caizdir.» diye cevap
vermişdir. Hatta ibni Battal, bunun sünneti değiştirme, mânâsına geldiğini bile
kbûl etmemişdir. Çünkü Resûlüllah (Sallalfahü Aleyhi ve Settern) cunVa
namazlarında hutbeyi namazdan önce okumuşdur.
îbni Battal (?- 444):
«icâbında bir müctehid, evlânın hilafını tercih edebilir.» diyor.
Bâzı rivayetlerde Hz.
Ebû SaId'in yerine bir adam» tâbiri kullanılmış, Mervân'a o adamın îtirâz
ettiği; Hz. Ebû Sald 'in bu itirazı beğenerek: «Bu zât vazifesini yaptı.»
dediği kaydedil-mektedir.
Ulemâ, buna şu cevâbı
vermişlerdir: «Bir adamdan murâd: Hz. Ebû Said ile Mervân'in yanlarında bulunan
Ebû Mes'ûd olabilir. Hâdisenin ayrı ayrı zamanlarda iki def â vukuu bulmuş
olması da ihtimâl dahilindedir.»
5- Minber
kullanmak meşrudur. Namazgaha kurulan minberin, çamurla kerpiçden yapılması
oradan alınıp götürülmemesi içindir. Çünkü namazgah sahradan ibaret idi.
Bekçisi bulunmadığı için minber ağaçdan yapılmış olsa oradan alınıp
götürülebilirdi. Câmi'Ier-deki minberlerin hâli böyle değildir. Onlar muhafaza
altında bulunduğundan minberleri de ağaçdan yapılır.
6-
Bayramlarda câmi'lere kıyâsen namazgahlarda minber götürmek caizdir. Bâzıları,
sahraya minber kurmayı mekruh görmüşlerdir. Onlara göre, imam ya ayakta yahut
hayvanı üzerinde hutbe okur.
7- Hz. Kesî r'in yaptığı minberden önce minber
kullanılmamışdır.
8- Hutbe
esnasında hatibin cemaata karşı dönmesi gerekir.
9- Bayram
namazlarını kılmak için namazgaha çıkmak sün-netdir. Zaruret olmadıkça bayram
namazım mescidde kılmamahdır. Hanefiîye
imamlarına göre bayram namazını iki hattâ imam JMuhammed'e göre üç yerde
kılmak caiz olduğundan, bayram namazını kıldıracak hükümdar kırdaki namazgaha
çıkmalı, oraya çıkamayan âcizlere, şehirdeki câmi'de bayram namazı kıldırmak
için kendi yerine bir vekil bırakmalıdır. Maamâfih bırakmasa da olur.
tbni Ziyâd'ın
rivayetine göre, imam Mâlik Mekke' lilerden mâada her belde ahâlîsinin bayram
namazı kılmak için namazgaha çıkmalarının sünnet olduğunu söylemişdir.
Mekkeliler bayramı Mescid-i Harâm'da kılarlar.
İmam Şafiî dahi «El-Üm»
nâmındaki meşhur eserinde bu mânâda sözler söylemişdir.
10- Âlim
olan bir zât, söylediği sözün doğru olduğuna yemin edebilir.
11- Âlim
evlânın hilafı ile amel edebilir. Çünkü
Ebû Said (Raâiyallahii Anh), Mervân'a
itiraz etmekle beraber yine de onun yaptığına razı olmuş; oradan
avrümamışdır. Bu da gösterir ki: Bayram günü evvelâ namazı kılmak şart
değildir.
12- Bayram
hutbeleri va'z-u nasihat, tavsiye ve akıbeti düşünmeğe teşvike şâmil
olmalıdır.
10- (890)
Bana Ebû'r-Rabî' Ez-Zehrânî rivayet etti. (Dedi ki): Bize, Hanımâd rivayet
etti. (Dedi ki): Bize Eyyûb, Muhammed'den, o da Ümmü Atiyye'den naklen rivayet
etti. Ümmü Atiyye, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemfi kastederek:
«Bize bayramlarda
kocaya gitmemiş delikanlı kızlarla, perdenişin hanımları namazgaha
çıkarmamızı; hayızlı kadınlara da Müslümanların namazgahından biraz
uzaklaşmalarını emir buyurdu.» demiş.
11- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Hayseme, Âsım-ı
Ahval'den, o da Hafsa [2] binti
Sîrin'den, o da Ümmü Atiyye'den naklen haber verdi. Ümmü Atiyye şöyle demiş:
Bayramlarda örtülü hanımlar ve bakire kızlarla beraber namazgaha çıkmaya
me'mûr olurduk. Hayızhlar da çıkar fakat cemâatin arkasında bulunurlar;
cemaatla beraber tekbîr alırlardı.
12- (...)
Bize Amru'n-Nakıd rivayet etti. (Dedi ki): Bize îsâ b. Yûnus rivayet etti.
(Dedi ki): Bize, Hişâm, Hafsa binti Sîrİn'den, o da Ommü Atiyye'den naklen
rivayet etti. Ommü Atİyye şöyle demiş:
«Bize, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazan ve Kurban bayramlarında genç kızlarla
hayızlı kadınları ve perdenişln hanımları (namazgaha) çıkarmamızı emretti. Ama
hayızlı kadınlar namaz (gah) dan biraz uzak durur, hayırda ve Müslümanların
dualarında hâzır bulunurlar, dedi. Ben:
— Yâ Resûlallah! (Bazen) birimizin örtüsü
bulunmuyor» eledim; Resûlüllah (Sallcâîahü Aleyhi ve Sellem)'.
— Ona din kardeşi,
kendi cllbâblarından birini giydiriversin, buyurdu.»
Bu hadisi Buhar!
«Hayız», «Bayram» ve «Hacc» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Tirmizi, Nesâİ ve İbni
Mâce «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir.
Hadisin Buhari'deki
metni, buradakinden daha mufassaldır.
Avatik: Âtik'in
cem'idir. Atik: Genç kız, demekdir. Bu kelimeyi lügat ulemâsı muhtelif
şekillerde tefsir etmişlerdir.
Hudûr: Hidr'ın
cem'idir. Hidr: Bâzılarına göre: Evin bir köşesine çekilen bir perdedir.
Buradaki «hudûr» dan mur&d: Evlerdir. Zevât-ı Hudûr da: Evine kapanmış,
perdenişin ve iffetli hanımlar manasına gelir.
Muhabbee dahî ayni
manaya kullanılır,
«Hayırda ve
Müslümanların dualarında bulunurlar.» ifadesinde hazf vardır. Cümlede muzaf
zikredibnemişdir. Cümle: -Hayızlı kadınlar, hayır meclîslerinde ve
Müslümanların dualarında hâzır bulunsunlar.» takdirindedir.
Hayır meclislerinden
murâd: Hadis dinlemek ve hasta dolaşmak gibi şeylerdir.
CUbâbr Kadir b.
Şümeyl'e göre, kadınların başörtülerinden daha kısa ve daha.geniş bir örtüdür.
Kadınlar bununla da başlarını örterler.
Bazdan: «Cilbâb: Ridâdan
daha kısa, fakat geniş bir örtüdür. Kadın onunla göğsünü ve sırtını örter.»
demişlerdir.
Cüb&bı «Çarşaf
gibi bir örtüdür.» diyenler bulunduğu gibi, «Çarşaf dır», «Başörtüsüdür.»
diyenler de olmuşdur.
Resûlüllah (Saîlallahü
Aleyhi ve Sellem) «Ona, din kardeşi kendi cilbâblarından birini giydiriversin.»
buyurmakla: «Din kardeşi kendisinin muhtâc olmadığı elbisesinden birini
emaneten on versin.» demek istemişdir.
Bâzıları: «Bu cümleden
murâd: Kadın, üzerindeki elbisesinin bir kısmını ona örtsün demekdir.»
mütalaasında bulunmuşlardır. Bu te' vll, kadının üzerindeki örtünün çok geniş
olduğuna göre caizse de, yine de itirazdan salim değildir. Mezkûr cümleyi
mübalağaya ham-' ledenler de vardır. Bu takdirde mânâsı: «Kadınlar, ikisi bir
Örtü içinde bile olsalar namazgaha çıkmalıdırlar.» demek olur.
1- Hattâbİ
'nin beyânına göre, hayızh kadınlar hayır yerlerine ve ilîm meclislerine
giderler. Yalnız mescidlere girmezler.
2- İbni
Battal: «Bu hadisde, temiz kadınlarla hayızhla-nn bayram namazlarına ve
cemaatlara çıkmasının caiz olduğuna de-lîl vardır. Yalnız hayızhlar namazgaha
biraz uzak duracaklardır. Onlar da bu mübarek yerin bereketini umarak duâ edip;
âmin diyenlerden oluversinler.» diyor.
Nevevi de şunları
söylemişdir: «Ulemâmız: Gösterişli ve güzel olmayan kadınları bayramlarda
namazgaha çıkarmak müstahabdır, .demişler. Onlar, bu hadisin umûmuna şu cevâbı
verirler: Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) devrinde fitne, fesâd yokdu.
Binâenaleyh güzel veya çirkin, genç ve ihtiyar bütün kadınların namazgaha çıkması
emir buyurulmuşdu. Bu gün ise hâl böyle değildir. Aişe (Raâi-yallahü Aw/ıa)'dan
sahih rivayetle nakledilen bir eserde Hz. Âişenin: (ResÛlüllah [3]
(Saîlallahü Aleyhi ve Sellem), vefatından sonra kadınların ne modalar
çıkardıklarını görmüş olsaydı. Benî İsrail'in kadınları nasıl menedildi ise, o
da kadınları mescidlere çıkmakdan mutlaka menederdi.) dediği sabit olmuşdur.»
Kaadı lyâz'm beyânına
göre Selef-i Salihîn kadınların cemaata çıkıp çıkamıyacaklan hususunda ihtilâf
etmişlerdir. İçlerinde Ebû Bekir, Ali,
îbni Ömer (Radtyallahü anhüm) de bulunan bir cemaata göre, kadınlar
cemaatlara devam edebilirler. Urve, Kaasim, Yahya b. Said, îmam Mâlik, İmam Ebû
Yûsuf 'dan v.s.'den müteşekkil bir cemaat ise, bunun caiz olmadığım
söylemişlerdir.
îmam A'zam'in, bir
defa*. «Caizdir.» dediği; bir defâ da tecviz etmediği rivayet olunur.
tbnü'l-Mübârek: «Bu
gün kadınların bayramlara çıkmalarını, ben mekruh görürüm. Şayet kadın
behemahâl çıkmakda ısrar ederse, her günlük elbisesinin içinde zinetsiz olarak
çıksın. Buna da razı olmazsa kocası çıkmasına mâni olabilir.» demişdir.
Sevri'nin dahî: «Bu
gün kadınların cemaata çıkmalarını kerih görürüm.» dediği rivayet olunur.
Hâsüı bu gün fetva,
kadınların mutlak sûretde cemaatlara çıka-rnıyacaklanna göredir.
3- Bu
hadisle istidiâl ederek ulemâdan bâzıları bayram namazlarının vâcib olduğunu
söylemişlerdir.
Kurtubi buna İtiraz
etmiş ve bu hadisle bayram namazlarının vâcib olduğuna istidlal
edilemiyeceğini, çünkü hadisdeki hitâb bü'ittifâk bayram namazı ile mükellef
olmıyanlara âid bulunduğunu, bundan maksat onları namaza alıştırmak olduğunu
söylemiş; Kuşeyrîde onun sözünü te'yîden: «Çünkü o zaman ehl-i islâm olanlar
azdı.» demişdir.
4- İbâdete
gitmek için emaneten birinden elbise almak caizdir.
5- Tâat
yolunda cemaata çıkmak zaruretinden dolayı iki kadının bir örtüye bürünmeleri
caizdir.
6- Kadının
verdiği haber makbuldür.
7- Kadınlar,
açık saçık sokağa çıkamazlar.
8- Hayızlı
kadınlar namazgâhdan uzak bulunurlar. Ulemâ, bu husûsda* ihtilâf etmişlerdir.
Cumhûr'a göre ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Stllem), onları namazgaha
gelmekden tenzîhen menetmişdir. Sebebi de; Lüzumsuz yere erkeklerle kadınların
bir yere toplanmalarını önlemekdir. Hayızlı kadınlara namazgaha çıkmayı haram
etmemesi, namazgah mescid olmadığı içindir. Bununla beraber ulemâdan bâzıları:
«Kadının mescidde kalacağı mindâr namazgâhda durması haramdır, zira namazgah,
namaz kılınan yerdir. Binâenaleyh mescide benzer.» demişlerdir. Doğrusu:
Birinci kavildir.
9- Hayızlı
kadınlarla cünûb olan kimselerin Allah'ı zikretmeleri caizdir. Onlara yalnız
Kur'ân-ı Kerîm okumak haramdır.
10-
Bayramlarda tekbir getirmek müstehabdır. Bu cihed ittifâ-kidir. Şafiîler'e göre
bayram gecelerinde ve bayram namazlarına çıkarken tekbir getirmek,
müstehabdır.
Kaadı İyâz,
bayramlarda dört yerde tekbir getirildiğini söyler. Bunların birincisi: Namaza
giderken, ikincisi: Namaz içinde, üçüncüsü: Hutbede, dördüncüsü de: Namazdan
sonradır.
Bayram namazına
giderken tekbir almanın müstehab olup olmadığı ulemâ arasında ihtilaflıdır.
Sahabe ve tabiinden bir cemâat onu müstehab görür ve bayram namazlarına
kiderken tâ namazgaha varıncaya kadar yüksek sesle tekbîr alırlarmış
Evzili, Şafiî ve Mâlik'e
göre bayram gecelerinde tekbîr almak, şâir yerlerdekinden daha ziyâde
müstehabdır.
îmam A'zam'a göre:
Kurban bayramı namazına giderken aşikâr, Ramazan bayramına giderken gizli
tekbîr alınır. Bu mes'ele-de imâmeyn denilen Ebû Yûsuf ile Muhammed, cumhur- ulemânın
kavlini tercih etmişlerdir.
Hutbe esnasında imamla
birlikde cemâatin da tekbîr alması, imam Mâlik'in mezhebidir.
Bayram namazına
niyetlenirken alman tekbîrler, imam Şafiî 'ye göre birinci rek'atda iftitah
tekbirinden mâada yedi, ikinci rek'atda kıyam tekbîrinden mâada beşdir.
îmam Mâlik ile imam
Ahmed b. Hanbel ve Ebû Sevr'in kavilleri de bu ise de, ilk rek'atdaki yedi
tekbîrde onlara göre iftitâh tekbîri de dâhildir.
Hanefiîler'e göre,
bayram namazlarında zâid tekbirler her iki rek'atda üçer dânedir.
Atâ, îmam Şafii ve
imam Ahmed'e göre, iki tekbîr arasında zikirde bulunmak müstehabdır. Bu kavil
ibni Mes'ûd (Radiyalîahü Anh)'d&n da rivayet olunur.
Tekbîr-i teşrik'e
gelince: Bu husûsda ulemâ ihtilâf etmiş ve neticede, ortaya on kavil
çıkmışdır. Tafsilât için fıkıh kitaplarına mürâ caat etmelidir.
13- (884)
Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivayet etti. (Dedi ki): Bize babam rivayet
etti. (Dedi ki): Bize Şube, Adiyye.den, o da Saîdü'bnü Cübeyr'den, o da İbni
Abbas'dan naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallaîîahü Aleyhi ve Sellem)
Kurban veya Ramazan bayramı günü (namazgaha) çıkarak iki rekat namaz kılmış.
Bu namazdan önce ve sonra hiç bir namaz kılmamış. Sonra maiyyetinde Bilâl
olduğu hâlde kadınların yanına gelerek, onlara sadaka vermelerini emir
buyurmuş. Bunun üzerine kadınlardan bâzısı halkasını, bâzısı da gerdanlığım
atmaya başlamış.
(...) Bana,
bu hadisi Amru'n-Nâkıd da rivayet etti. (Dedi ki): Bize, tbni İdrls rivayet
etti. H.
Bana Ebû Bekir b.
Nâfi' ile Muhammed b. Beşşâr beraberce Gun-der'den rivayet ettiler. İbni İdris
ile Gunder'in ikisi birden Şu'be'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet
etmişlerdir.
Sihâb: misk veya
karanfil gibi güzel kokulu şeylerden boncuk şeklinde parçalardan yapılan
gerdanlıkdır.
Bu hadisle İmam Mâlik,
bayram namazından evvel ve sonra nafile namaz kılmanın mekruh olduğuna
istidlal etmişdir. Sahabe ve Tabiin 'den bir çok zevatın kavilleri de budur.
İmam Şâfit ile Selef
'den bir cemaata göre, bayram namazlarından önce ve sonra nafile namaz kılmak
mekruh değildir.
Evzâi, İmam A'zam ve
Küfe ulemasına göre ise, bayram namazından önce nafile kılmak mekruh, bayram
namazlarından sonra nafile kılmak mekruh değildir.
Nevevi: «Bayram
namazından önce ve sonra nafile namaz kılmayı kerih görenlere bu hadîsde bir
hüccet yokdur. Çünkü o vakitlerde namaz kılmamak, namazın mekruh olmasını îcâb
etmez. Ka-aide, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem)'in kılıp kılmadığı
sabit oluncaya kadar namaz kılmayı menetmemekdir.» diyor.
14- (891)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. Dedi ki: Mâlik'e Damratü'bnu Said-i Mazimden
dinlediğim, onun da Ubeydullah b. Abdillah'dan rivayet ettiği şu hadisi okudum:
Ömerü'bnü'l-Hattâb, Ebû Vâkıd-ı Leysi'ye:
— «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem),
Ramazan ve Kurban bayramı namazlarında ne okuyordu?» diye sormuş; o da:
— «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
onlarda sûre-i Kaat İle sûre-l İnşlkaak'ı okurdu.» cevâbını vermiş.
15- (...)
Bize, tshftk b. îbrâhim rivayet etti. (dedi ki) Bize, Ebû Amiri Akadî haber
verdi, (dedi ki) Bize Füleyh, Damratü'bnu Saİd' den, o da Ubeydullah b.
Abdillâh b. Utbe'den, o da Ebû Vâkıd-ı Leysf den naklen rivayet etti. Ebû Vâkıd
şöyle demiş:
«Ömerü'bnü'l-Hattâb,
bana Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
bayram namazında neyi okuduğunu sordu; ben de.-
— «Sûre-l Inşikaak İle
Süre-l Kaaf'ı dedim.»
Bu hadîsin birinci
rivayeti zahiren muttasıl değil gibi görünüyor.
Çünkü Ubeydullah b.
Abdillâh, Hz. Ömer'in Ebû Vâkıi-ı Leysî'ye suâl sorduğunu bildiriyor. Hâlbuki
kendisi Hz Ömer'e yetişmemişdir. Ancak, zahiren mürsel gibi görünen bu senet
hakîkatda muttasıldır. Nitekim hadîsin ikinci rivayetinde muttasıl olarak
zikredilmişdir. Binâenaleyh hadis hiç şüphe götürmeyecek derecede.1 sahîh ve
muttasıl olduğundan burada imam Müs1im'e
itiraz edilemez.
Ulemâ-i kirâm'm
beyânına göre Hz. Ömer'in Ebû Vâkıd-ı Leysî'ye sorması, bu husûsda tereddüte
düştüğü içindir. Yâni Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bayram
namazında hangi sûreleri okuduğunda şüpheye düşmüş, bu husûsdaki şüphesini
gidermek için mes'eleyi Ebû Vâkıd-ı Leysî'ye sormuşdur. Maamâfih ne okuduğunu
kendisi bildiği hâlde cemaata bildirmek maksadı ile sormuş olması ihtimâli de
vardır. Hakîkatda Ömer (Radiyallahü Anh)'v bunu bilmemesine imkn yokdur. Çünkü
bir çok defalar bayram namazını Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
bilmemesine imkân yokdur. Çünkü bir çok defalar bayram namazını arkasında
kılmışdır.
Hadîs-i şerif: «Bayram
namazlarında înşikaak ve Kaaf sûrelerir' okumak sünnetdir.» diyenlerin
delilidir. Bunları okumakdaki hikmet; Geçmiş ümmetlere âid haberleri,
Peygamberleri yalanlıyanları ihlâk, cemâatin bayram namazına çıkışlarını mahşer
yerine toplanmaya benzetme vesâir ahkâmı ihtiva etmeleridir,
Mâlikiler 'den bâzıları,
bayram namazlarında sûre-i A'1â ile Ve'ş-Şemsi sûresini okumak müstahabdır.
Hadis-i şerif, bayram
namazlarında kıraatin aşikâr yapılacağına da delildir.
16- (892)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize, Ebû Üsâme,
Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Âişe şöyle
demiş:
«(Bir defa) yanıma Ebû
Bekir girdi, yanımda Ensâr'm cariyelerinden iki câriye bulunuyor; Buâs
harbinde ensâr'm biribirlerine söyledikleri şiirleri terennüm ediyorlardı. Ama
bu cariyeler şarkıcı değildiler. Ebû Bekir:
— Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Se//em)*'in
evinde şeytan ıslığı mı çalıyorsun, hem de bayram gününde? dedi. Bunun üzerine
Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'-
— Yâ Ebâ Bekir! Her milletin bir bayramı
vardır; bu da bizim bayramımızdır.» buyurdular.
(...) Bize,
bu hadîsi Yahya ile Ebû Küreyb hep birden Ebû Mu-âviye'den, o da Hişâm'dan
naklen bu isnâdla rivayet ettiler.
Bu hadîsde: «Yanımda
defle oynayan iki câriye vardı...» denilin isdir.
17- (...)
Bana Hârûn b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki): Bize, İbni Vehb rivayet
etti. (Dedi ki): Bana, Amr haber verdi; ona da tbni Şihâb, Urve'den, o da
Âişe'den naklen rivayet etmiş ki Mİna günlerinde Aise'nin yanına Ebû Bekir
girmiş; Aişe'nin yanında şarkı söyleyip, def çalan iki câriye bulunuyormuş.
Resûlüllah (Saîlallah Aleyhi ve Seîlem) de elbisesine bürünmüş; yatıyormuş. Ebû
Bekir, cariyeleri azarlamış, bunun üzerine Resûlüllah (Sallallakü Aleyhi ve
Sel-lem) yüzünü açarak:
«Bırak onları, Yâ Ebâ
Bekir! Zira bu günler, bayram günleridir.» buyurmuşlar.
Âişe demiş ki: «Ben,
oynayan Habeş'lilere bakarken Resûlüllah (Sallalîahü Aleyhi ve Sellemfin,
elbisesi İle beni örttüğünü görmüşüm-dür. O zaman henüz bir taze İdim. Siz
oyunu seven genç yaştaki bir tazenin buna ne derece can atacağını takdir
buyurun.»
18- (...)
Bana Ebû t-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki): Bize tbni Vehb haber verdi. (Dedi
ki): Bana Yûnus, tbni Şihâb'dan, o da Urvetü'bnu'z-Zübeyr'den naklen haber verdi.
Urve şöyle demiş:
«.Âişe dedi ki:
Vallahi Resûlüllah {Sailallahü Aleyhi ve SellemTi odamın kapısında dururken
gördüm; Habeşliler, Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve SeIlem)'in mescidinde
harbeleri ile oynuyorlar; Resûlüllah (Sallalhhü Aleyhi ve Sellem) de, ben
oyunlarını göreyim diye elbisesi ile beni örtüyordu. Ben (bakmakdan)
vazgeçinceye kadar, benim (hatırım) İçin ayakda duruyordu. Siz, eğlenceye
düşkün genç yaştaki bir tazenin buna ne derece canatacağını takdir buyurun.»
19- (...)
Bana, Harun b. Said El-Eylî ile Yûnus b. Abdi'1-A'lâ rivayet ettiler. Lafız:
Harun'undur. Dediler ki: Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki): Bize, Amr
haber verdi. Ona da Muhammed b. Abdir-rahmn, Urve'den, o da Aişe'den naklen
rivayet etmiş. Âişe şöyle de-miş:
(Bir defa) yanımda
Buâs şarkılarını okuyan iki câriye bulunduğu hâlde (içeriye) Resûlüllah
(Salîalhhü Aleyhi ve Sellem) girdi ve yatağa uzanarak yüzünü çevirdi. Derken
Ebû Bekir girdi. Hemen beni azarladı ve:
— «Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellemfin
yanında şeytan düdüğü mü tüflüyorsunuz?)» dedi. Bunun üzerine Resûlüllah
(Saîlallahü Aleyhi ve Sellem), ona dönerek:
— «Bırak onları!» dedi. Ebü Bekir (in zihni)
dalınca, ben cariyelere işaret ettim; onlar da çıktılar. O gün bayram İdi.
Sudanlılar kalkan ve mızrak oyunu oynuyorlardı. Yâ ben Resûlüllah (Saîlallahü
Aleyhi ve Sellem)' den bakmak için İzin istedim yahut o (kendiliğinden):
— «Bakmak İster misin?» dedi. Ben:
— «Evet...» cevâbını verdim. Bunun üzerine beni
yanağım, yanağına değecek şekilde arkasına durdurdu. Sudanlılara da:
— «Haydi bakalım Erfide oğulları (oynayın!)»
diyordu. Nihayet ben bıkınca:
— «Artık yeter mi?» diye sordu.
— «Evet.» dedim.
— «Öyle İse haydi git!» buyurdular.
20- (...)
Bize Züheyrü'bnü Harb rivayet etti. (Dedi ki): Bize Cerîr, Hişâm'dan, o da
babasından, o da Aişe'den naklen rivayet etti; Demiş ki:
«Bir bayram günü bir
takım Habeş'tiler gelerek mescidde raksetmeğe başladılar. Bunun üzerine
Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) beni çağırdı; ben de (gelerek) başımı
onun omuzuna dayadım. Ve Habeş'lHerİn oyunlarına bakmaya başladım. Nihayet
onlara bakmaktan İlk vazgeçen ben oldum.»
(...) Bize
Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki). Bize Yahya b. Zekerİyyâ b. Ebi Zaide
haber verdi. H.
Bize İbni Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bişr rivayet etti. Bu râvîlerin ikisi
birden Hişâm'dan bu isnadla rİ-vâyet etmişler, yalnız «Mescidde...» kaydını
zikretme mislerdi.
21- (...) Bana
tbrâhîm b. Dinar Ue Ukbetü'bnü Mtikrem El-Ammî ve Abd b. Humeyd hep birden Ebû
Âsım'dan rivayet ettiler. Lafız Ukbe'nindir. Dedi ki: Bize Ebû Âsim, îbni
Cüreyc'den rivayet etti. Demiş ki: Bana Ata' haber verdi. (Dedi ki): Bana Ubeyd
b. Umeyr haber verdi. (Dedi M): Bana Aişe haber verdi ki kendisi, oynayanlar
için:
«Ben, onları görmek
istedim. Bunun üzerine ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ayağa kalktı;
ben de kapıya durdum. Onun kulakları ile omuzu arasından bakıyordum.
Habeşliler mescidde oynuyorlardı.» demiş.
Atâ: «Bunlar yâ
İranlılar yâ Habeşliler idi.»; «Bana tbnİ Atik, bunların Habeşliler olduğunu
söyledi.» demişdir.
22- (893)
Bana Muhammed b. Râff ile Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Abd: (Bize haber
verdi...) tâbirini kullandı, tbni Râfi' ise: (Bize Abdürrazzâk rivayet etti.)
dedi. (Abdürrazzak demiş kil: Bize Ma' mer, Zührî'den, o da
Îbnü'l-Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre
şöyle demiş: «Habeşliler Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellew)'in yanında
harbeleri ile oynarlarken Öme-rü'bnü'l-Hattâb giriverdi. Hemen onları taşlamak
için (yerdeki) taşlara uzandı. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Seîlem):
«Bırak onları yâ
Ömer!» buyurdular.
Bu hadîsleri Buhâri
«Kitâbü'1-îd* ve «Kitâbü'l-Cihâd» da tahric etmişdir.
Câriye: Asıl lûgatda
«genç kadın» demekdir. Sonradan bu kelimenin mânâsı genişletilerek: genç
ihtiyar bütün kadın kölelere «câriye» denilmişdir. Bâzıları, bu hadisde
cariyeden lügat mânâsı kastedildiğini yâni Hz. Âişe'nin yanında Ensâr
kızlarından iki kız bulunduğunu söylemişlerse de, hadisin o cümlesine bahsedilen
cariyelerden murâd: Ensâr kızları değil; Ensâr'a ait iki hakiki câriyedir.
Nitekim Taberâni'nin rivayetinde bunların birinin Hz. Hassan b. Sabit'e âid
olduğu; İbni Ebî'd-Dünyâ' nin rivayetinde: « Hamâme ile arkadaşı şarkı okuyorlardı.»
denilmişdir. Bu Hamâme'nin kim olduğunu birçok musannifler beyân etmemişse
de, Zehebi (673-748) «Et-Tecrîd» nâm eserinde: «Hamame, Bilâl (Radiyallahû anhYın
annesidir. Onu Ebû Bekir satın almış ve azâdetmişdir.» demektedir.
Hz. Âişe'nin babımız
rivayetlerinin birinde, kendisi için «Ben, henüz bir câriye idim...»
ifâdesindeki «câriye» kelimesi ise lügat mânâsında kullanılmışdır. Âişe
(Radiyallahû anhâ), bu sözü ile: «Ben, o zaman henüz genç bir taze idim.» demek
istemişdir.
«Aribe»: Oyuna düşkün,
oyunu seven; demekdir.
Hz. Âişe'nin
sözlerinden anlaşılıyor ki: Kendisi oyuna düşkün olacak derecede genç ve âdeta
çocukmuş.
Cariyelerin def
çalarak Buâs harbine ait şarkılar okudukları hadisin muhtelif rivayetlerinden
anlaşılmaktadır.
Ulemâdan bâzılarına
göre, Ensâr-ı Kiram'm Buas harbinde biribirlerine söyledikleri şiirler, kimi
iftihar kimi de hicv'e âit şeylerdi.
Buâs: Evs kabilesine
mahsûs bir kâl'adır. Benî Kurayza diyarında bulunan bu kâl'ada o kabilenin
hayranları barındırılırmış. Meşhur Buâs harbi bu kâl'anm ekinliğinde olmuşdur.
Bâzıları, bu kelimeyi
«Buğas» şeklinde okumuşlardır. Fakat doğrusu: «Buâs» dır.
Ha11abi'nin beyanına
göre: Buâs günü arapların meşhur günlerinden biridir.
Câhüiyet devrinde, o
gün Evs ile Hazrec kabileleri harbe tutuşmuş-, bu harb islâmiyetin zuhuruna kadar
tam yüzyirmi sene devam etmişdir. Nihayet harp Evs kabilesinin zaferi ile sona
ermişdir.
Hz. Âişe'nin: «Ama bu
cariyeler, şarkıcı değildiler.» sözünün mânâsı: «Şarkıcılık, onların kan'atı ve
âdeti değildi.» demekdir.
Kaadı îy z diyor ki:
«Mezkûr iki cariyenin terennüm ettikleri şeyler harbe, galebe, zafer ve
secâatla öğünmeye âit şiirlerdi. Bu gibi şiirler, o cariyeleri kötülüğe teşvik
etmediği gibi; onları okumak, ulemânın ihtilâf ettiği şarkıdan mâdûr değildir.
Bundan murâd: Şiiri okurken sesi yüksetmekden ibâretdir. Onun için Âişe
(Radiyallahû anhâ)i «Bu cariyeler şarkıcı değillerdi...» demişdir. Yâni
şarkıcıların âdeti veçhile şarkı söyliyenlerden hevâ ve hevesi teşvik,
kötülüklere sevk, güzel kadınları tavsif, şehvetleri tahrik gibi husûsâtı terennüm
edenlerden değildiler...-
Araplar şiir okumaya
da «gına» derler. Yâni bu kelime şarkı söylemekle şiir okumak arasında
müşterekdir. Ancak, burada ondan mubah olan şiirleri okumak kastedilmişdir.
Filhakika ashâb-ı kiram mücerred şiir terennümünden ibaret olan gınâ'yı caiz
görmüş; onu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin huzurunda da
yapmışlardır.
îbnü'1-Esir. «Buradaki
gınadan, oyun ve eğlence sahiplerince mâruf olan şarkı kastedilmemişdir. Ömer
(Raâiyallahû anh) Bedevilerin teganrüsine ruhsat vermişdir. Bundan murftd:
Develeri sürerken mırıldandıkları şeyler gibi bir ses çütarmakdır.» diyor.
«Muzmûr» veya
«mezmûr»: Islık gibi ses çıkaran düdükdür. Buna «mizmâr» da derler.
«Mina günleri» nden
murâd: Kurban bayramı günleridir.
Nevevî, bunların
Bayram gününden maada üç gün olduğunu söylüyor. Şu hâlde Mina günleri ile:
Teşrik günleri kastedilmiş demekdir.
«Derak»: Deraka'nın
cem'îdir. Deraka: Deriden yapma kalkan, demekdir.
Beni Erfidet
Habeşlilerin lâkabıdır. Erfide veya erfede: Dedelerinin ismidir, diyenler de
vardır. Bâzıları, Benî Erfide' nin Habeşlilerden bir kabile olduğunu, bu
kabilenin raksetmekle şöhret bulduğunu söylerler. Gerek Hz. Ebû Bekir 'in,
kızı Aişe (Radiyaîlahû anhâ)'yı azarlıyarak «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Seh lem)'in evinde şeytan düdüğü mü üflüyorsunuz?» demesi; gerekse
Habeşliler'in oyunlarını gören Hz. Ömer'in onları taşlamağa kalkışması, bu
işden Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem J'in haberi olmadığı
zannettiklerindendir.
1- Şarkı
mes'elesinde ulemâ ihtilaf etmişlerdir:
Kurtubi: «Şarkı
okumaya gelince: Onun haram olduğunda hiç bir hilaf yokdur. Çünkü o bil'ittifâk
mezmûm olan eğlence ve oyundan ibâretdir ama haram olan şeylerden salim ise
düğün ve bayramlarla, benzeri şeylerde azı caizdir.» diyor.
imam A'zam'a göre:
Gına haramdır. Irak ulemâsının mezhebi de budur.
İmam Şafiî ile meşhur
olan kavline göre îmam Mâlik, gınanın kerahetine kaail olmuşlardır.
Sûfîye'den bir cemâat
babımız hadîsleri ile istidlal ederek, aletli ve aletsiz şarkı okumayı ve dinlemeyi
mubah saymışlardır. Fakat babımız hadîslerinde zikri geçen cariyelerin harp ve
şecâata âit şiirler okumuş olmaları, Sûfiye'nin kavlim reddetmektedir Onur.
için de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu şiirleri okumağa ruhsat
vermişdir.
Şarkıcılık böyle
değildir. Bu mes'elenin yeri fıkıh kitapları olmak la beraber, ehemmiyetinden
dolayı biz dört mezhebin bu bâbdaki kavillerini buraya dercetmeyi münâsip
gördük. Şöyle ki:
a)
Hanefiîlere göre haram olan teğanni, sağ olan muayyen bir kadını tavsif,
içkiyi ve meyhaneleri medh, müslümanı hiciv gibi husûsâta şâmil olan şiirleri
yanık sesle okumakdır. Harplere dâir yahut istişhât için okunan fasih ve beliğ
şiirler haram değildir.
İmam A'zam'ın gmâ'yı
mekruh gördüğü nakledilmişse de. bu nakil mutlak değil; gınanın haram olan
kısmına hamledilmişdır. Hanefîlere göre
tavla ve satranç gibi oyunlarla; ûd. Kanun keman, kaval, düdük, borazan v.s. gibi çalgıları
çalmak kerâhet-i tah-rimiye ile mekruhdur.
b) Şâfiîler
'den İmam Gazali 'nin «Îhyâü'1-Ülûm» nâm
eserinde beyân ettiğine ettiğine göre gına yâni şarkı, raks, def çalma, kalkan
ve harbe oyunları; bayram gününe kıyâsla düğün, sünnet, seferden gelme gibi,
bayram mânâsında olan sevinç günlerinde Habeş-lilerle zencilerin rakslarını
seyretmek caizdir.
Eş dost ziyareti ve bu
münâsebetle yapılan toplantılarda, yemek davetlerinde sevinç ve eğlence
caizdir. Böyle yerlerde ise ekseriyetle şarkı da okunur.
Gazali (450 - 505)
tegannîyi bir çok kısımlara ayırmışdır. Raksın mubah olduğuna zencilerle
Habeşlilerin bayram günü mescid-i Nebevî'de raksetmeleri ile istidlalde
bulunmuşdur. Zira Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) bunların rakslarına
ses çıkarmamış, Hz. Âişe'ye dahî onlara bakmayı mubah kılmışdır.
Yine îmam Gazali 'nin
naklettiğine göre îmam Şafiî: «Ben, Hicaz ulemâsından şarkı dinlemeyi kerih
gören bir kimse bilmiyorum. Yalınız evsâfa dâir olanlar müstesna...» demişdir.
İmam Şafii 'nin dahî
şarkı okumayı kerih gördüğü nakledilmişse de, Gazali bu rivayeti bâtıla
benzetmiş; bununla memnu olan kısmı kastettiğini söylemişdir. Gazâlî mûsikinin
mubah olduğuna uzun uzadıya deliller getirmişdir. Görmek isteyenler
«İhyâü'l-Ulûm» a müracaat edebilirler.
c)
Mâlikilere göre nikâhı ilân etmek için
hassaten kullanılan def, davul, kaval ve zurna gibi şeyler pek fazla lehvîyâta
sebeb olmamak şartı ile kullanılabilirler. Bu husûsda erkeklerle kadınlar
müsavidirler.
Bâzıları yalnız
kadınlara mubah olduğunu söylemişlerdir. Bir takımları da: Bunun yalnız düğün
dâvetine mahsûs olmayıp; her sevinçli hâdisede caiz olduğunu söylemişlerdir.
Mûsikîye gelince:
Hadîs-i şerifde zikri geçen okudukları şekildeki recezleri okumak caizdir.
d)
Hanbelîler: «Ûd, keman, davul ve zurna gibi şeyler haramdır. Nitekim tavla ve
satranç gibi şeyler de haramdır.
Davet olunan düğünde
bunlardan biri bulunursa, o düğüne gitmek mubah değildir.
Mûsikîye gelince:
Hadd-i zâtında sesi güzelleştirmek ve terennüm mubahdır. Hattâ harf
değişikliğine veya lâfız ziyâdeliğine müeddi olmamak şartı ile Kur'ân okurken mûsikîye riâyet etmek
müstehab-dır. Harf değişikliği yahut lâfız ziyâdeliğine müeddî olursa mûsiki
yapmak haramdır...» demişlerdir.
Ulemâdan bâzıları:
«Mücerred mûsiki çalmak ve dinlemek günahtır. Hattâ lahnla okunan Kur'ân-ı
dinleyen de okuyan gibi günahkâr olur.» demişlerdir.
Hz. Câbir (Radiyalîahû
onhj'ui: «Mûsikiden sakının. Çünkü o, şeytandandır. O, Allah indinde şirkdir,
şeytandan başka kimseye yaramaz.» dediği rivayet olunur.
Düğünlerde def ve
emsal! şeyleri çalmanın mubah kılınması: Od, keman v.s. gibi âletlerin
çalınmasını mubah kılamaz.
2- Harbe
alıştırmak ve teşvik için silâhla oynamak caizdir.
3-
Kadınların ecnebi erkeklerin fiillerine bakmaları caizdir. Onlara mekruh olan:
Erkeklerin güzelliğine bakıp da; bundan lezzet almakdır. Kadının ecnebî bir
erkeğe bakması, şehvetden dolayı olursa, bil'ittifâk haramdır, Essah olan
kavle göre: Şehvetsiz bakmak dahî haramdır.
4-
Bayramlarda çoluk çocuğa karşı her husûsda cömert davranmak meşrudur. Lâkin
oyun ve çalgı gibi şeylerden yüz çevirmek yine de evlâdır.
5- Bayramlarda
sevinçli durmak şeâîr-i diniyyedendir.
6- Arada
sırada evli kızını ziyareti âdet edinen bir kimse için, dâmâdı ile bir arada
bulunan kızının yanına girmek caizdir.
7- Baba evli
olan kızını, damadının huzurunda terbiye edebilir. Çünkü evlâdını terbiye etmek
babanın vazifesidir.
8- Kadına
rifk-ı mülâyametde bulunmak ve bu suretle onun muhabbetini celbetmek meşrudur.
9- Talebe,
hocasının yanlış bir hareketini görürse, ona hemen itiraz edebilir. Bu hareketi
hocasına karşı serkeşlik değil; bil'akis ona hürmet ve saygı, makaamını
tazimdir.
10- Talebe,
hocasının huzurunda hocasının usûlüne göre fetva verebilir. Hz. Ebû
Bekir (Radiyalîahû anh)'m
Peygamber (Sah lallahü Aleyhi ve Sellem)'i uyumuş zannederek; uyanır korkusu
ile kızına danlmış olması mümkündür.
11-
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), kendisine izin ve ruhsat vermişken
Hz. Aişe'nin, cariyeleri yine dışarı çıkarması:
Babasının hatırına son
derece riayet ettiğine delildir. Babasının kızmasından korkarak, onlan dışarı
çıkarmış olması da muhtemeldir.
12- Cariye
bir kimsenin malı bile olmasa, sesini dinlemek yine caizdir. Zira Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Hz. Ebû Bekir'in o cariyeleri dinlemesine bir
şey dememişdir. Yalnız bu hu-sûsda fitneden emin olmak şarttır.
13-
Zahiriler 'den îbni Hazm, bu hadislerle istidlal ederek: «Bayram günlerinde,
şarkı söyleyip oyun oynamak gerek mes-cidde, gerekse başka yerde güzel bir
şeydir.» demişdir.
Bâzıları, harp usûlünü
öğrenmek için bu gibi oyunların islâmi-yetin zuhuru sıralarında oynanmasına
müsaade edildiğini söylemişlerdir. Onlarca, bu hüküm sonradan neshedilmişdir.
14- Kadın,
tesettür için kocasının yahut yakın akrabasından birinin arkasına durabilir.
15- Bu
rivayetler, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin güzel ahlâkı ile
terbiye ve nezâketine delildirler.
16- Fazilet
sahiplerinin bulundukları yerler lehviyâttan münezzeh tutulmalıdır.
[1] Sûre-i Mümtahîne âyet 12
[2] İbni Sîrîn'in kız kardeşidir.
[3] Resûlüllah (SA.V.)'in bil'umûm kadınlara bayram
namazlarına çıkmalarını emir buyurmasını ele alarak şu veya bu bahanelerle
kadınların sokağa dökülmesine fetva vermek isteyenler, Hz. Aişe'nin bu
sözlerini dikkatle okumalıdırlar. Hâlbuki onun tenktd ettiği kadınların yaptığı
sâdece güzelce giyinmekden ibâretdi.