9
- YAĞMUR DUASININ NAMAZI BAHSÎ.
Bu
Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
1-
Yağmur Duasında Elleri Kaldırma Babı
Bu
Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
3-
Rüzgarla Bulutu Görünce Allah'a Sığınma: Yağmurla Sevinme Babı
4-
Saba ve Batı Rüzgarları Hakkında Bir Bab
Hadisi
Şerifden Çıkarılan Hükümler
1- (894)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. Dedi id: Mâlike, Abdullah b. Ebû Bekir'den
dinlediğim, onun da Abbdâ b. Temîm'den: Ben Abdullah b. Zeyd El-Mâziniyi şöyle
derken işittim, diyerek rivayet ettiği şu hadisi okudum: • Resûlüllah
(Sallalîahü Aleyhi ve Selîem) namazgaha çıkarak yağmur duası yaptı. Kıbleye
döndüğü vakit cübbesinl ters çevirdi.»
2- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Bize Süf-yftn b. Uyeyne, Abdullah
b. Ebî Bekir'den, o da Abbad b. Temimden, o da amıcasından naklen haber verdi.
Şöyle demiş:
tPeygamber (Sallalîahü
Aleyhi ve Sellem) namazgaha çıkarak yağmur duası yaptı ve kıbleye karşı döndü.
Cübbesinf ters çevirdi; iki rekat da namaz kıldı.»
3- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Bize Süleyman b. Bilâl, Yahya b.
Said'den naklen haber verdi. Demiş ki: Bana Ebû Bekir b. Muhammed b. Amr haber
verdi; Ona da Abbâd b. Temim haber vermiş, ona da Abdullah b. Zeyd El-Ensârî
haber vermiş ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yağmur duası için
namazgaha çıkmış, duâ etmek isteyince kıbleye dönmüş ve cübbesini ters
çevirmiş.
4- (...)
Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele rivayet ettiler. Dediler ki-. Bize İbni Vehb haber
verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus, tbni Şihâb'dan naklen haber verdi. Demiş ki: Bana
Abbâd b. Temim El-Mâzîni haber verdi. O da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
SeZZemJ'in ashabından biri olan amıcasmı [1] şöyle
derken işitmiş:
«Bir gün Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yağmur duasına çıktı» müteakiben arkasını cemaata
vererek Allah'a duâ etmeye başladı ve kıbleye döndü. Cübbesini de ters çevirdi.
Sonra İki rek'at namaz kıldı.»
Bu hadîsi Buhârî
«İstikaa» bahsinin bir kaç yerinde; Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve îbni Mace dahî
muhtelif yerlerde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
«İstikaa»: İçecek ve
hayvanları ile nebatlarını sulayacak suyu bulunmayan yahut bulunup da yetmiyen
yerler halkının ihtiyâç zamanında Allah Teâlâ'dan su niyaz etmeleridir.
Hanefiîler'e göre
istiskaa, kitap ve sünnetle sabitdir.
Kitap» dan deliller
«Ey kavmim?
Rabbinizden (evvelâ) af dileyin sonra da tevbe edin ki, sizin üzerinize semâdan
[2] bol
bol yağmur göndersin.» ayet-i kerimesi ile emsali âyetlerdir.
Gerçi bu âyetlerde
bahsi geçen Peygamberler bizim Peygamberimiz değil; Hz. Nûh ve Hz. Hûd (Aleyhimesselmâ)
gibi geçmiş ümmetlere gönderilen Peygamberler olup, duâ ve istiğfar hususunda
yapmış oldukları tavsiyeler dahi kendi ümmetlerine âit ise de, Allah ve Resulü
inkârsız şekilde hikâye etmiş olmak şartı ile eski şeriatlar bizim için dahî
şeriat sayılır. Bunun mânâsı: O şeriatların bâzı ahkâmı bizim şeriatunnzn bir
cüz'ü olmak üzere bize meşru kılınmışdır.
Bu âyetlerde de hâl
böyledir. Bahsimiz hadislerinden de anlaşılacağı vecihle istiskaa, sünnetle de
meşru olmuşdur. Bu bâbda bir çok sahih hadisler rivayet olmuşdur.
îstiskaa hususunda
kitap ile sünnetin isbât ettikleri haddi müşterek: istiğfar ile Allah'a hamd-ü
sena ve duadır.
Yağmur duasında namaz
mes'elesi H^a nefiiler'e göre: Yalnız bir hadîsde zikredilmişdir. O da
şâzzdır.
Anlaşılıyor ki yağmur
duası eski ümmetlere de meşru olmuşdur. Bu cihet âyetlerle sabit olduğu gibi,
bâzı hadîslerden de anlaşılmaktadır.
îmam Ahmed ile
Hâkim'in Hz. Ebû Hüreyre1 den, rivayet ettikleri bir hadîsde Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sel-îem) şöyle buyurmuşlardır: «Vaktiyle Süleyman
(Aleyhisselâm) yağmur duasına çıktı ve sırtüstü yatarak ayaklarını semâya
kaldırmış bir karınca gördü. Karınca: Yâ Rabbî! Biz, senin mahlûkaatından bir
takım mahlûklarız. Senin suyundan müstağni değiliz, diyordu. Bunun üzerine
Hz. Süleyman (yanındakilere):
«Muhakkak başkasının
duası sebebiyle sulandınız; dedi.» Bu hadîs de yağmur duasının eski ümmetlere
meşru olduğunu gösterir.
Yağmur duası
islâmîyetten evvel araplarda da vardı. îbni Asâkir (499 - 571) şu rivayeti
tahric etmişdir: «Mekke 'ülere kıtlık isabet etmiş, Kureyş (Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in amıcası Ebû Tâ1ib 'e):
— Yâ Ebâ Tâlib! Bu
vadiye kıtlık geldi. Çoluk çocuk kurağa tutuldu; gel bir yağmur duası yapıver!
demişler. Bunun üzerine Ebû Tâlib, beraberinde bir çocuk, (ama) üzerinden siyah
bir bulut açılmış güneş gibi bir çocuk (yâni âhir zaman Peygamberi onun
etrafında da bir takım çocuklar olduğu hâlde duaya çıkmış.)
Çocuğu alarak sırtını Kabe'ye dayamış ve
parmağı ile çocuğa dokunmuş. Gökyüzünde bir pare bulut bile yokmuş. Derken
öteden oeriden bulutlar peyda olmuş. Ve gittikçe çoğalarak öyle bol bir yağmur
yağmış ki; vadi dolmuş taşmış-, her taraf bolluk içinde kalmış...»
Ayni 'nın beyânı
vecihle bu hadis bir çok ahkâma şâmildir.
Söyle ki:
1- Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yağmur duası için sahraya çıkmışdır. Çünkü
sahraya çıkmak tevâzu'u daha beliğ bir şekilde ifâde eder, cemâat için de daha
rahatlıkdır. îbni Hibbân, Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellemfin hicretin
altıncı senesi Ramazanında sahraya çıktığını kaydetmişdir.
2- Yağmur
duası meşrudur. Bu husûsda bütün ulemâ ittifak halindedirler. Yalnız bu duada
namaz olup olmadığı ihtilaflıdır.
İmam A'zam'a göre,
yağmur duasında namaz kılmak sünnet değildir. Sair ulemâya göre ise duâ ile
birlikde iki rek'at namaz kılmak da sünnetdir.
3- Yağmur
duası esnasında kıbleye dönmek ve cübbe, pardesü gibi şeyleri ters çevirmek
sünnettir. Elbisenin nasıl çevrileceğinde dahi ihtilâf edilmişdir.
İmam Şâfiî'ye göre
elbisenin yukarsı aşağıya, aşağısı da yukarıya getirilir. Ve sağ tarafı sol
omuza; sol tarafı da sağ omuza konulmağa çalışılır.
Hattâbi: Elbise dört
köşe ise üst kısmı aşağı, alt kısmı yukarıya getirileceğini; fakat müdevver
ise yalnız içi dışına çevrileceğini, üst kısmı aşağı getirilmeyeceğini
söylemişdir.
Hanefîler'e göre;
Elbise dört köşe ise üst kısmı aşağıya
getirilir, müdevver
olursa sağ taraf sol omuza, sol taraf da sağ omuza alınır.
Elbiseyi ters
çevirmenin hikmeti: Hâli değiştirmekle tefâüldür.
İbnü'l-Arabî:
-Muhammed b. Ali elbiseyi ters çevirmek: Kıtlığın değişmesi için meşru olduğunu
söyledi.» demişse de, Kaadı Ebû Bekir bunu kabul etmemiş: «Bu iş kulla Rab-bisi
arasında bir sırdır. Fal tarîki ile değildir. Zîrâ fal'ın şartı: Kasıtla
yapılmamakdır. Kul'a, sadece (elbiseni
çevir ki hâlin değişsin...) de-nümişdir.» şeklinde mütalâa beyân etmişdir.
4- Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Selîem) yağmur duasında iki rek'at namaz kılmışdır.
Aynî diyor ki: «Bunu
anlatmak için bir kaç şey'i beyân etmek lâzımdır.»
Bunları Aynî,
«Buhâri» şerhinde şöyle
sıralamışdır:
a) Yağmur
duasında hutbe, namazdan önce okunur. Bu cihet Yahya b. Saîd rivayetinde tasrîh
edildiği gibi, Ebû Dâvûd 'un «Sünen» inde rivayet ettiği Âişe (Raâiyallahü
Anhâ) hadîsinin muktezâsı da budur. Mezkûr hadîsde Hz. Aişe şöyle demişdir:
«Halk, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e yağmur kıtlığından şikâyet ettiler. Bunun
üzerine bir minber kurulmasını emir buyurdu. Kendisi için namazgaha bir minber
kurdular. Ve hangi gün yağmur duasına çıkacaklarını halka bildirdi. (O gün
gelince) Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) güneş doğarken namazgaha
çıktı ve minberin üzerine oturarak tekbîr aldı. Ve Allah'a hamd eyledi. Sonra
(Cemaata):
(Siz memleketinizin
kuraklığından ve yağmurun zamanından geciktiğinden şikâyet ettiniz. Halbuki
Allah Teâlâ kendisine duâ etmenizi size emretmiş, duanızı kabul buyuracağını da
va'd eylemişti.) dedi. Bundan sonra şu duayı okudu:
(Hamd Âlemlerin Rabbi,
rahman, rahim ve kıyamet gününün mâliki olan Allah'a mahsûstur. AUah'dan başka
ilâh yokdur. 0, dilediğini yapar. Yâ Rabbî! Allah sensin; senden başka İlâh
yokdur. Sen ganîsin biz fakirleriz, bizim üzerimize yağmuru indir; İndirdiğini
de bize kuvvet ve bir zamana ulaştıracak kudret kıl!)
Sonra ellerini
kaldırdı, etlerini kaldıra kaldıra nihayet koltuklarının beyazı göründü. Sonra
sırtını cemaata çevirdi ve cübbeslnl çevirdi. Hâlâ ellerini kaldırıyordu.
Bilâhara cemaata döndü ve minberden inerek iki rek'at namaz kıldı. Arkacığından
Allah bir bulut halk etti. Derken gök gürledi ve şimşek çaktı. Sonra Allah
Teâlâ'nın izni ile yağmur yağdı. Henüz mescidine gelmemişti ki, seiler
akıyordu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), halkın yağmurdan gizlenmek
için koşuştuğunu görünce güldü. Hattâ yan dişleri göründü. O zaman şöyle
buyurdu:
(Şehâdet ederim ki
Allah her şeye kaadir ben de Allah'ın kulu ve Resulüyüm.)»
İşte hutbenin namazdan
önce okunduğu bu hadisten de anlaşılmaktadır. Lakin İmam Ahmed b. Hanbel'in
rivayet ettiği bir hadisde, namazın hutbeden önce kılındığı tasrih edilmişdir.
Bu rivayetlerin
arasını bulmak için birinci rivayet cevaza ham-lolunmuşdur. Müstehab olan şekil
evvelâ namazı kılmak, sonra hutbeyi okumakdır. Bu hususu bildiren başka
hadisler de vardır.
b) Yağmur
duasında kılınan namaz iki rek'atdır. Bu bâbda Ebû Dâvûd, Hz. İbni Abbâs (Radiyallahû
ank)'dan bir hadis rivayet etmişdir. Mezkûr hadisde: «Resûlüllah (Sdlallahü
Aleyhi ve Selleyn) sizin şu hutbeniz gibi hutbe okumadı, lâkin duâ, niyaz ve
tekbîre devam etti. Sonra bayramda kıldığı gibi iki rek'at namaz kıldı.»
denilmektedir. Hattâbl: «Bu hadîsde,
bayramlarda olduğu gibi tekbîr getirileceğine delâlet vardır.» diyor. îmam
Şafiî 'nin mezhebi de budur. Bu kavil
Saîdü'bnü'l-Müseyyeb
öme-rû'bnü Abdilaziz, Mekhûl
ve Muhammed b. Cerîr Taberî 'den rivayet olunmuşdur. Bir
rivâyetde İmam Ahmed' in kavli de budur.
Cumhû-u ulemâya göre:
Yağmur duasındaki namazda sair vakit namazları gibi yalnız bir iftitah tekbîri
alınır. îmam Mâlik ile Sevrî, Evzâî, îshâk, meşhur kavline göre îmam Ahmed b. Hanbel,
Ebû Sevr 'in, Hanefi îlerden îmam Yûsuf'la îmam Muhamme d'in kavilleri budur.
Dâvûdu Zahirî'ye göre: Yağmur duasında namaz kılan kimse muhayyerdir. İsterse
bayramlardaki gibi tekbir alır; dilerse şâir namazlardaki gibi yalnız iftitah
tekbîri ile iktifa eder.
îbni Abbâs hadîsi ile
istidlal edenlere-. «Bu hadisden murâd: Rek'at sayısı kıraatin aşikâre okunması
ve namazın hutbeden önce kılınması hususlarında bayram namazları gibi iki
rek'at namaz kıldırdı, demekdir.» şeklinde cevap verilmişdir.
c) îstiska
namazı, bayram namazlarının vaktinde kılınır. Nitekim İbni Abbâs hadîsi de
bunu gösterir, lâkin bu mes'elede ulemâ ihtilâf etmişlerdir.
îmam Mâlik, îmam Şafii
ve Ebû Sevr istiska namazı için bayram namazına çıkar gibi çıkılacağına kaail olmuşlardır.
Bunu îmam Şâfi'den Îbnü'l-Münzir ile îbni Abdilberr nakletmişlerdir. Diğer bâzı
ulemânın nakline göre îmam Şafiî isukza namazı için husûsî bir vakit olmadığını
söylemişdir. Şâfiler'der Mârûdi ve İbni Sabbağ
gibi birçok zevat
kat'iyyetle buna kaail olmuşlardır. Nevevi (631 - 676), ekseriyetin kat'iyyetle
buna kaail olduğunu, muhakkıkin-i ulemânın da bunu sahih bulduklarını rivayet
eder.
d) îstiska
namazında Fâtiha'dan sonra bayram namazlarında olduğu gibi Kaaf ve Inşikaak
sûreleri yahut sûre-i A'lâ ile sûre-i Gâşiye okunur. İmam
Şafii az yukarıda zikri
geçen İbni Abbâs hadisi ile istidlal ederek; buna kaail
olmuşdur. Maamâfih Şâfiî'ye göre Fatiha ile birlikde başka sûreler hattâ yalnız
Fatiha ile dahi istiska namazı kılmak caizdir.
e) îstiska
namazında imam aşikâr okur. Zira Tirmizi'nin rivayet ettiği Abdullah b. Zeyd hadîsinde Resûlüllah (Salîaîlahü
Aleyhi ve Sellem)'in aşikâr okuduğu bildirilmişdir. Rivayete nazaran Hanefiî1er'den
İmam Ebû Yûsuf: «Bu husûsda işittiğimiz
en güzel hadîse göre istiskada imam iki rek'at namaz kıldıracak, kıraati da
aşikâr okuyacakdır. Namazdan sonra imam kıbleye dönecek fakat minbere
çıkmayarak yerde ayakta duracak, eğri bir şey'e dayanarak namazdan sonra iki
hutbe okuyacaktır.» demiş-dir. «Bir hutbe
okur.» dediği dahî rivayet olunur. Çünkü
maksat: duadır.
İmam Muhammed'e göre:
Namazdan sonra iki hutbe okunur. Ve oturmak sureti ile hutbeler biribirinden
ayrılır. İmam Şafiî 'nin kavli de budur.
îmam A'zam'a göre:
Yukarıda beyân ettiğimiz vecihle yağmur duasında cemaatla mesnûn olmuş bir
namaz yokdur.
Îstiska, duâ ve
istiğfardan ibâretdir. Ama herkezin yalnız basma namaz kılması caizdir. Teâlâ
Hazretleri gökten yağmur göndermeyi, namaza değil; istiğfara talik etmişdir.
Binâenaleyh istiskada asıl olan namaz değil, duâ ve niyazdır. Buna şahadet eden
bir çok hadisler vardır:
Ene s, Kâ'b b. Murra,
Câbir, Ebû Ümâme, Abdullah b. Ömer, Humeyd, Ebû'd-Derdâ, Ebû L ü-bâbe, îbni
Abbâs, Sa'dü'bnü Ebî Vakkâs ve Şifâ (Raâiyalîahû anhütn) hazerâtından rivayet
edilen hadîsler bunlardandır.
Bu hadislerin hepsinde
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellenı)'in yağmur duası beyân edilmiş; fakat
hiç birinde namaz kılındığından bahsolunmamışdır. Binâenaleyh bütün bu hadisler
«istiska, duâ ve istiğfardan ibâretdir.» diyen İmam A'zam'a delildirler.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellew)'üı yağmur duasında namaz da kıldığını bildiren hadislerle
istidlal edenlere İmam A'zam tarafından cevap verilmişdir:
«Bu hadisler,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemfin bir defa namaz kıldığını; başka defâ
kılmadığını gösteriyor. Binâenaleyh bunlar namazın sünnet olduğuna değil,
ancak cevazına delâlet ederler.
5- (895)
Bize Ebû Bekir b. Ebİ Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Ebî Bükeyr,
Şu'be'den, o da Sâbİt'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. Demiş ki: «Ben,
Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve SellemYi dua esnasında ellerini ta
koltuklarının beyazı görününceye kadar kaldırırken gördüm.»
7- (...)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki): Bize tbni Ebi Adiyy ile
AbdülVlâ, Said'den, o da Katade'den, o da Enes'den naklen rivayet etti ki,
Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel-hm) istiskadan başka hiçbir duasında
ellerini kaldırmaznuş. tstiskada koltuklarının beyazı görününceye kadar
ellerini kaldmrmış.
Yalnız Abdüla'lâ;
«Koltuğunun beyazı görününceye kadar...» yahut «koltuklarının beyazı
görününceye kadar...» demiş.
(...) Bize
tbnü'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Saîd, tbni Ebi Arûbe'den,
o da Katade'den naklen rivayet etti ki, Enesü'bnû Mâlik, Katâde ve
arkadaşlarına Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyden naklen bu hadisin
benzerini rivayet etmiş.
Bu hadîsi Buhâri
«îstiska» ve -Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in sıfatı» bahislerinde;
Nesâî ile îbni Mâce «İstiska- bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
Nevevî: «Bu hadîsin
zahiri, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'^ yağmur duasından başka
yerlerde ellerini kaldırmadığı zannını veriyorsa da, hakikat öyle değildir.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yağmur duasından başka sayılmıyacak
derecede çok yerlerde ellerini kaldırdığı sabit olmuşdur. Binâenaleyh bu hadis
te*vîl olunur ve.- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ellerini koltuklarının
beyazı görünecek derecede mubağlağalı bir şekilde yalnız yağmur duasında
kaldırmışdır, denilir. Yahut râvî: (Ben, başka yerde onu el kaldırırken
görmedim.) demek istemişdir. Başka râviler yağmur duasından başka yerlerde de
ellerini fazla kaldırdığını görmüşlerdir.» diyor.
6- (896)
Bize Abd b. Hümeyd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hasen b. Mûsâ rivayet etti.
(Dedi ki): Bize Hammâd b. Seleme, Sabit* den, o da Enes b. Mâlik'den naklen
rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yağmur duası yapmış
ve ellerinin arkası ile gökyüzüne işaret etmişdir.
Bu hadis îmam
Müslim'in usulüne göre rütbeden sonra geldiği için rakkamlarda takdim te'hir
yapılmıştır. Ulemâ yağmur duasında el kaldırmanın müstehab olduğunu
söylemişlerdir. Çünkü bu duâ Allah'a teslimiyet ve niyazdan ibarettir. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in:
«Şüphesiz ki, Allah
haya sahibidir. Kul ellerini kaldırdığı vakit onları boş çevirmekten İstlhya
eder.» buyurduğu rivayet olunur.
1mam Mâlik, yağmur
duasında ellerin içleri yere, arkaları semâya bakmak şartıyle yukarıya
kaldırılmasına kail olmuştur. Korku zamanında böyle hareket edilir. Rağbet ve
istek nında ise ellerin içi semâva doğru çevrilerek kaldırılır.
Teâlâ Hazretlerinin
Bize rağbet ve korku halinde duâ ederler.» âyet-i kerîmesinden murâd: İstek
zamanında avuçların içi, korku ânında ise avuçları dışı semâya kaldırılır,
diye tefsir edilmişdir.
Nevevi diyor ki:
«Bizim ulemâmız ile başkalarından müteşekkil bir cemâat kıtlık gibi bir
belânın defi için yapılan dualarda eller kaldırılarak, avuçların sırtları semâya
çevrilmesi, istek duasında bulunulduğu zaman ise avuçların içinin gökyüzüne
çevirilmesi sün-netdir demişlerdir.»
Nitekim bir hdisde:
«Peygamber (Sallallakü Aleyhi ve Sellem) bir şey istediği zaman avuçlarının
içini, bir şeyden Allah'a sığındığı zaman ise avuçlarının dışını semâya
çevirirdi.» denilmişdir.
İbni Abbâs
(Raâiyallahü Ank)'ın dahi: -Allah'dan avuçlarınızın içini açarak dileyin; dışı
ile istemeyin!» dediği rivayet olunmuş-dur.
Gerçi bu haber
zayıfdır. Fakat yine de Hz. Enes hadîsi ile araları bulunmuş ve: «îbniAbbâs
hadisi istek hâline mahsûs-dur.» denilmişdir.
8- (897)
Bize Yahya ile Yahya b. Eyyûb, Kuteybe ve İbni Hucr rivayet ettiler. Yahya:
Bize haber verdi, tâbirini kullandı; ötekiler: Bize îsmâil b. Cafer, Şerik b.
Ebî Nemîr'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti. dediler. (Enes demiş
ki). Cum'a günü Darü'l-Kaza tarafındaki bir kapıdan mescide bir adam girdi.
Resûlüllah (Sal-laîlahü Aleyhi ve Sellem) ayakta hutbe okuyordu; onun karşısına
dikildi. Ve:
— Yâ Resûlallah! Mallar helak oldu. Yollar
kesildi. Binâenaleyh duâ et de, Allah bize yağmur versin, dedi. Bunun üzerine
Resûlüllah
(Salîallahü Aleyhi ve
Sellem) ellerini kaldırdı ve şöyle duâ etti:
«Allah'ım! Bize yağmur
ver! Allah'ım! Bize yağmur ver! Allah'ım! Bize yağmur ver!»
Enes demiş ki:
«Vallahi gökyüzünde ne bir bulut görüyorduk; ne de bir bulut paresi. Bizimle
Sel' dağı arasında hiç bir ev ve bina yoktu. Derken dağın ardından kalkan
şeklinde bir bulut belirdi. Bu bulut semânın ortasına gelince yayıldı. Sonra
yağmur yağdı. Vallahi bir hafta güneşi göremedik. Ertesi cum'a yine o kapıdan
bir adam girdi. Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) ayakta hutbe okuyordu.
Gelen zât karşısına dikilerek:
— «Yâ Resûlallah! Mallar helak oldu; yollar
kesildi. (Ne olur) Allah'a duâ ediver de, artık bu yağmuru bizden dindirsin.»
dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yine ellerini kaldırdı
ve:
«Allah'ım! Üzerimize
değil; etrafımıza (yağdır.) Allah'ım! Dağlara, tepelere, vâdî içlerine ve
ormanlara...» diye duâ etti.
Müteakibin yağmur
dindi; biz de güneşe karşı çıktık, gittik. Şerik demiş ki: «Enesü'bnu Mâlik'e:
— Bu zât ilk gelenmiydi? diye sordum;
— Bilmiyorum, cevâbını verdi.»
9- (...)
Bize, Dâvûd b. Ruşeyd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Velîd b. Müslim, Evzâî'den
rivayet etti. (Demiş ki): Bana tshâk b. Abdillâh b. Ebî Tâlha; Enesü'bnu
Mâlik'den naklen rivayet etti. Enes şöyle de-miş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Selîevı) zamanında halk'a kıtlık isabet etti. Bir cuma günü Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) minberde cemaata hutbe okurken birden Bedevinin
biri ayağa kalkarak:
— «Yâ Resûlallah!
Mallar helak oldu; çoluk çocuk aç kaldı.» dedi.
Râvî bu hadîsi de
yukarkinin mânsında rivayet etmişdir. Bu ha-dîsde: «Allah'ım! Üzerimize değil;
etrafımıza!..- dedi. Eli ile ne tarafa işaret ederse, o taraf hemen açılıyordu.
Nihayet Medine'yi bir alanda imiş gibi gördüm. Kanat vadisi bir ay
(mütemadiyen) aktı. Ne taraftan biri gelse, bol bol yağmur yağdığını haber
veriyordu. İfadesi de vardır.
10- (...) Bana
Abdüla'lâ b. Hammâd İle Muhammed b. Ebî Bekir El-Mukaddemi rivayet ettiler.
Dediler ki: Bize, Mu'temir rivayet etti. (Ddedi ki): Bize Ubeydullah, Sâbit-i
Bünâni'den, o da Enesü'bnu Mâlik'den naklen rivayet etti. Enes şöyle demiş:
Peygamber (Sallalla-hü Aleyhi ve Sellem) bir cum'a günü hutbe okuyordu, derken
halk ona doğru kalkarak seslendiler ve:
«Yâ Nebiyallah! Yağmur
yağmaz oldu, ağaçlar kıpkırmızı kesildi; hayvanlar helak oldu.» dediler.
Râvî, hadîsi (böylece)
rivayet etmişdir.
Bu hadîsin Abdüla'lâ
rivayetinde şu cümleler de vardır: -Derken Medine'nin üzeri açıldı, yağmur
etrafa yağmaya başladı. Medine'ye bir damla bile düşmüyordu. Medine'ye baktım;
bir tac'a bürünmüş gibi duruyordu.»
11- (...) Bu
hadîsi, bize Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Üsâme, Süleyman b.
Mugîra'dan, o da Sâbit'den, o da Enes' den yukarki hadisin mislini rivayet
etti. Şunu da ziyâde etti:
«Müteakiben Allah
bulutu yatıştırdı. Biz (bir hayli) bekledik. O derece ki, kuvvetli bir adamın
ailesi nezdine dönebilmesi başına dert olduğunu gördüm.»
12- (...)
Bize, Hârûn b. Said El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni Vehb rivayet
etti. (Dedi ki): Bana Üsâme rivayet etti; ona da Hafs b. Ubeydillâh b. Enes b.
Mâlik rivayet etmiş. Hafs da Enesü'bnu Mâlik'i şöyle derken işitmiş:
«Bir cum'a günü
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) minberde iken ona bir bedevi
geldi...» Ve râvî hadîsi (böylece) rivayet etti.
Şunu da ziyâde eyledi:
«Bulutun, dürülü çarşafın yayıldığı gibi dağılıp gittiğini gördüm.»
Bu hadîsi Buhâri «Cum'a»
ve «istiska» bahislerinde; Ebû Dâvûd veNesâî «İst iska» bahsinde muhtelif
râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Dârü'1-Kazâ: Borç
ödeme evi, demekdir. Bundan murâd: Hz. Ömer'in evidir. Vefatından sonra
borçlarını ödemek için satıldığından, ona bu isim verilmişdir.
Bu husûsda Kaadı lyâz
şunları söylemişdir: «Bu eve Dârü'l-Kazâ, denilmesinin sebebi: Ömeru'-bnu
'1-Hattâb (Raâiyal-îahü Anhym üzerine aldığı borçlara mukaabil satıldığı
içindir. Ömer, borçları mukaabilinde bu evin satılmasını oğlu Abdullah'a
vasiyet etmiş-, kendi malı borçlarını karşılamazsa evvelâ Beni Adiyy sonra
Kureyş kabilelerinden yardım istemesini söylemişdi. Hz. Ömer'in oğlu bu evle
E1-Gâbe denilen yerdeki milkini satarak borcunu ödemişdi.»
Kaadı İyâz'm beyânına
göre, evvelce bu eve «Ömer'in borcunu ödeme evi» derlermiş. Sonra kısaltma
yapılarak: «Borç ödeme evi» denilmeye başlanmış. Mezkûr ev daha sonraları
«Mervân'ın evi» adıyla anümışdır.
Bâzıları Hz. Ömer'in
yirmisekizbin dirhem borcu olduğunu söylemişlerse de Nevevi bunun garip hattâ
yanlış olduğunu bildirmiş ve: «Sahîh, meşhur kavle göre Hz. Ömer'in borcu
seksen-altıbin dirhem yahut ona yakın bir meblâğdı. Bunu Buhâri «Sahîh» inde
böyle rivayet ettiği gibi, sair hadis, siyer ve târih ulemâsı da böyle rivayet
etmişlerdir.» demişdir.
Malların helak
olmasından murâd: Ev hayvanlarının bilhassa develerin yağmursuzluk sebebi ile
yiyecek bulamamaları ve böylelikle helâka mâruz kalmalarıdır.
Yolların kesilmesi ile
dahî, o yollarda yürüyecek deve kalmadığı ifâde edilmek istenilmişdir.
Develerin yola çıkarılmaması: Yâ helak olacaklarından yahut yiyecek bulunmadığı
için zayıf düşeceklerinden korkulduğu içindir.
Hutbe esnasında gelen
zâtın kim olduğu malûm değildir. Bâzıları imam Ahmed b. Hanbel'in rivayet
ettiği Kâ'b b. Murra rivayetinden bu zâtın bizzat Kâ'b olduğu manasını çıkarmağa
çalışmış; bir takımları da Ebû Süfyan b. Harb olduğunu ileri sürmüşlerse
de, Ayni
bunların ikisinin de doğru olmadığını söylemektedir. Çünkü îbni Mâce 'nin rivayet ettiği Kâb
b. Murra hadîsinde gelen zâtın bizzat Kâ'b olduğuna en ufak bir işaret bile
yokdur. Gelenin Ebû Süfyân olmasına da imkân yokdur. Zira Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) Efendimize:
«Yâ Resûlüllah I» diye
hitâb etmişdir. Bu, onun Müslüman olduğunu gösterir. Hâlbuki Ebû Süfyâno zaman
henüz Müslüman olmamışdı.
«Egısnâ» kelimesi:
Yağmur istemekde yâni «Bize Yağmur ver!» mânâsında gısnâ şeklinde meşhurdur.
Kaadı İyaz, ulemâdan
bâzılarının onu bu hadisde «yardım istemek» mânâsında kullanılmışdır,
dediklerini rivayet etmişdir. Bu takdirde kelimenin mânâsı: «İmdadımıza yetiş;
başımızı çöz.» demek olur.
Ağaçların kıpkırmızı
kesilmesi: Susuzluktan dolayı yapraklarının kurumasından kinayedir.
Sel': Medine civarında
bir dağın ismidir, «Sel ile aramızda ev ve bina yoktu.» cümlesinden murâd:
Havada bulut olup olmadığını görmemize manî bir şey yoktu. Biz dağı da,
gökyüzünü de görüyorduk, demekdir.
Nevevi: «Ravi'nin
bundan muradı: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in mucizesini haber
vermek ve önceden havada bulut yahut bulut parçası gibi zahiren yağmura
sebebolacak bir şey bulunmadığı gibi, bahnl bir sebep de hokken sırf
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) in dileği üzerine yedi gün birbiri
arkasında yağmur göndermesi, Allah Teâlâ flezdinde onun pek büyük tazim ve ikrama
nail olduğunu göstermektir.» diyor.
Bâzı rivayetlerde
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in ellerini yüzü hizasına kadar
kaldırdığı; ellerini uzatarak dua ettiği ve gökyüzüne baktığı bildirilmişdir.
Türs: Kıhçdan
korunmaya yarayan âlet, yâni kalkan demekdir. Buradaki benzerliğin vechi
mikdâr İtibârı ile değil; bulutun kalkan gibi yuvarlak ve kesif oluşudur.
Resûlüllah
(SallallahüAleyhiveSellem)'e ikinci cum'a gelen zâtın «Mallar helak oldu;
yollar kesildi!» demekden muradı: Bu def'â yağmurun çokluğundan muvasalâtın
kesilmesidir.
Akam: Ekemenin
cem'idir. Ekeme: Dağdan küçük; tepeden de büyük olan bayırdır.
Bâzılarına göre
Ekeme-. Küçük tepecik, mânâsına gelir.
Zırâb: Zarîb'in
cem'idir. Bu dahî: «Küçük tepecikler» mânâsına gelir.
Sene: Kıtlık, cevbe:
Geniş yer ve aralık, mânâsına gelir. Burada ondan murâd: Bulutun Medine
üzerinden aralanarak etrafına da-ğılmasıdır.
Kanat: Medîne
vadilerinden biridir. Burada Medİnelilerin ekinleri vardır.
1- Hadis-i
şerif, Resulü Hah (Sallallahü Aleyhi ve SeHew)'in açık bir mûcizesidir. Zira
duâ ettiği dakikada duası kabul edilerek yağmur ihsan buyurulmuş, ertesi hafta
yine dakikasında duası kabul edilerek yağmur kesümişdir.
2- Yağmur
yağmadığı zaman yağmur duası yapmak; sürekli yağdığı zaman da kesilmesini niyaz
etmek müstahabdır.
3- Hutbede
el kaldırarak duâ etmek meşrudur.
4- Namazsız
yağmur duası meşrudur. İmam A'zam'm mezhebi
de budur.
5- İhtiyâç
görüldüğü takdirde imamın hutbe esnasında konuşması caizdir.
6- Hutbe
ayakta okunur. Konuşmak ve yağmur gibi şeylerle hutbe kesilmez.
7- Bir
cemâatin işlerini bir kişi üzerine alabilir.
8- Hayırlı
ve duasının kabulü umulan kimselerden duâ istemek, onların da buna icabette
bulunması meşrudur.
9- Duâ üçe
kadar tekrar edilebilir.
10- Yağmur
duasını, cum'a hutbesinin içinde yapmak ve minberde duâ etmek caizdir.
11- Bu
hadise göre kıbleye karşı dönme ve elbise çevirme yokdur.
12- Yine bu
hadîse göre, cum'a namazı istiska namazı yerine kaaimdir.
13-
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) duada edeb ve nezâkete son derece
riâyet buyurmuş, bu sebeple yağmurun yağmasını da, kesilmesini de mutlak olarak
değil, zararı dokunmıyacak şekilde iste mişdir.
14- Zararın
giderilmesini istemek, tevekküle mûnâfiî değildir.
15- Sözü
te'kid için, yemin edilebilir.
16- Nevevî:
«Bu hadîse yalnız basma yağmur duasının (namazsız olarak) caiz olduğuna delil
vardır. Hanefiiler bu hadîse aldan arak:
(Meşru olan istiska
yalnız budur.) demiş; ovaya çıkarak yağmur duası yapmanın ve namaz kılmanın
bid'at olduğunu söylemişlerdir. Hâlbuki mes'ele onların dediği gibi değil,
bilakis yağmur duası geçen sahîh hadislerin delâleti ile sünnetdir. Yağmur
duâsmm bir çok nev'Üeri vardır. Bunlardan birini zikretmek, diğer sabit bir
nev'ûft iptalini gerektirmez.» diyor. Ancak Nevevi, Hanefiiler'e hücumda
ifraat göstermiş, bu yüzden de hatâ etmişdir. Zira Hanefiiler gerek duâ için
ovaya çıkmaya gerekse duada namaz kılmaya «bid'at» dememişlerdir. Hattâ bunlar
için «Gayr-i meşrudur» dedikleri de yoktur. İmam A'zam bunun meşru olmadığını
bile söylememiş; yalnız «Sünnet değildir.» demişlerdir. Ona göre namaz isbât
eden hadisler yukarıda da işaret ettiğimiz veçhile sâdece cevaz bildirirler.
13- (898)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ca'fer b. Süleyman, Sâbit-i
Bünânî'den, o da Enes'den naklen haber verdi. Demiş ki: Enes şunları söyledi;
«Bir def'â biz
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) »e beraber iken yağmura tutulduk.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) elbisesini çıkardı hattâ yağmurdan
ıslandı. Biz:
— Yâ Resûlüllah! Neden böyle yaptın? dedik.
— Bu yağmur Rabbi Teâlâ tarafından yen! geliyor
da onun için! cevâbını verdi.»
«Rabbi Teâlâ
tarafından yeni geliyor...» cümlesinden murâd: «Yağmur bir rahmettir. Allah
Teâlâ onu yeni yaratmışdır. Binâenaleyh teberrük olunmaya değer.» demekdir.
Nevevi diyor ki: «Bu
hadise yağmur yağmaya başladığı zaman avret yerinden maada her yerini açarak
yağmurun ilk damlaları ile ıslanmak müstehab'dır, diyen ulemâmıza delil vardır.
Onlar bu hadisle istidlal etmişdir. Yine bu hadîsde derecesi aşağı olan bir
kimsenin, üstün dereceli birinin bilmediği bir şey yaptığını görünce onu öğrenerek
amel etmek ve başkasına da öğretmen için sorması gerektiğine delîl vardır.»
Ulemâdan bâzıları bu
hadisle istidlal ederek, yağmur suyu kullanmayı, kuyu suyuna tercih
etmişlerdir.
Burada şöyle bir suâl
hatıra gelebilir: Yeni yaratılmış olmakla ta, imamlık mes'elesinde yaşda
tercihe münâfii değil midir?
Cevap: Hayır, münâfii
değildir. Çünkü imamlık mes'elesinde ter-cîh, vücûd ittibân ile değil;
İslâmiyet ittibârı üe olan kıdeme göre yapılır. Buradaki tercîh ise: Vücûd
ittibârı ile olan yakınlığa göredir.
14- (899)
Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb rivüyet etti. (Dedi ki); Bize Süleyman
yâni tbni Bilâl, Cafer'den —ki tbni Muham-med'dir.— O da Ata b. Ebi Rabâh'dan
naklen rivayet etti. Ata', Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve ŞcHem)'ln zevcesi
Âişe'yİ şöyle derken İşitmiş:
«Hava rüzgârlı ve
bulutlu oldumu, bu Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve yin yüzünden belli olur,
(ileri geri) gidip gelmeye başlardı. Yağmur yağdığı zaman ona sevinir ve bu gam kın hâl
kendisinden giderdi. Ben, bunu kendisine sordum da:
— (Gerçekten ümmetime
musallat kılınacak bir azâb olmasından korktum.) cevâbını verdi.
Yağmuru görünce (Rahmettir.) buyururdu.»
15- (...)
Bana Ebû't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki): Bize îbni Vehb haber verdi. (Dedi
ki): îbni Cüreyc'i dinledim, bize Ata' b. Ebî Rabâh'dan, o da Peygamber
(Salîallahü Aleyhi ve SellemTın zevcesi Aişe'den naklen rivayette bulundu.
Aişe, şöyle demiş:
Şiddetli rüzgâr estiği
vakit Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)-.
— (Allah'ım! Senden bunun hayrını ve bunun
tezammun ettiği şey'in hayır İle gönderildiği vazifenin hayrını dilerim. Bunun
şerri ile tazammun ettiği şeyin ve gönderildiği vazifenin şerlerinden sana
sığınırım.» derdi.
Hava bulutlandığı
vakit rengi değişir, (yerinde duramayıp içeri) girer çıkar, (öteye beriye)
gider gelirdi. Yağmur yağdığı vakit ise açılırdı. Ben, bunu onun yüzünden
anlardım. Kendisine sebebini sorduğumda:
— (Yâ Âişe! Belki bu bulut Âd kavminin dediği
gibi (bir azâb) olur. Onu vadilerine doğru gelen bir bulut hâlinde görünce Bu [3] bize
yağmur verecek bir buluttur, dediler...) buyurdu.»
16- (...)
Bana Hârûn b. Ma'rûf rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni Vehb, Amru'bnu
Hâris'den rivayet etti. H.
Bana Ebû't-Tâhir dahî
rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bize
Amru'bnu'l - Haris haber verdi. Ona da Ebû'n - Nadr, Süleyman b. Yesâr'dan, o
da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel/em)'in zevcesi Âişe'den naklen rivayet
etmiş. Âişe şöyle d emiş:
-Ben, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve SeUemJi ciddi bir şekilde, küçük dili görünecek derecede
güldüğünü görmedim. O, yalnız tebessüm buyururdu. Bir bulut veya rüzgâr gördümü
bu yüzünden belli olurdu. Kendisine:
— Yâ Resûlüllah! Bakıyorum herkes bulutu
gördüğü vakit, onda yağmur vardır ümidi ile ferahlanıyor. Hâlbuki bunu sen
gördün mü, ben senin yüzünden hoşnutsuzluk okuyorum, dedim. Bunun üzerine
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)*
— Yâ Âİşe! Bunda bir azâb bulunmadığına bana
kim te'mînât verebilir? Hakikaten bir kavim rüzgârla azâb olunmuşdur.
Gerçekten bir kavim azabı görmüş de:
(Bu gördüğünüz bize
yağmur yağdıracak bir buluttur.) demişlerdi, buyurdular.»
Bu hadisi Buhâri
«Kitâbu Bed'i'l - Halk» da, Tirmizi ile Nesâî «Kitâbu't - Tefsir» de muhtelif
râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Görülüyor ki:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şiddetli rüzgâr ile kesif buluttan
hoşlanmaz; bunların umûmi bir ceza olmak re ümmetine bir musibet getireceğinden
korkar; bu hâli yüzünden an-laşıhyormuş.
Burada, şöyle bir suâl
vârid olabilir: Teâlâ Hazretleri Kur'an
-1 Kerîm 'inde aralarında
bulunduğun müddetçe Allah onları azâb edecek değildir.» buyururken Resûlüllah
(Sallaîlahil Aleyhi ve Sellem)'in bu endişesine mahal var mıdır?
Cevap: Bu âyet-i
kerime, hadis-i şerifde beyân buyurulan vukuattan sonra nazil olmuşdur. Âyet
nâzü olduktan sonra bir daha Resûl-İ Ekrem {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in
endîşesi kalmamışdır. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aralarında
bulunduğu müddetçe ümmetini azâb etmemek ve keza onun vefatından sonra ümmeti
istiğfara devam ettikçe, kendilerine azâb ve musibet göndermemek sırf
Pey-gamber-i Zîşân (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin yüzü suyu
hürmetinedir. Bu, hakikatta Allah Teâlâ tarafından Resûl-i Zişânına bir ikram
ve derecesini terfîdir.
Sûfiye bu hadis-i
şerifle istidlal ederek: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ümmeti
arasında bulunması, onların azâb edilmesine nasıl mâni olmuşsa, kalplerde
bulunan îmân dahi mü'minlerin bedenlerini ta'zib etmeye öylece mânidir.»
demişlerdir.
Rüzgârla azâb gören
kavmin kimler olduğu bundan sonraki ha-disde görülecektir.
17- (900)
Bize Ebû Bekir b .Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize Gunder, Şu'be'den
rivayet etti. H.
Bize Muhammet! b. El -
Müsennâ ile tbni Beşşâr rivayet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şu* be, Hake m'den, o da Mücâhid'den, o da İbni
Ab bas d an, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SellemYden naklen rivayet
etti ki, şöyle buyurmuşlar:
«Ben, sabâ rüzgârı İle
mansûr oldum. Ad kavmi İse batı rüzgârı İle helak edildiler.»
(...) Bize
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. Dediler ki: Bize, Ebû
Muâviye rivayet etti. H.
Bize Abdullah b. Ömer
b. Muhammed b. Ebân [4] El -
Cu*fi de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abde yâni îbni Süleyman rivayet etti.
Ebû Muâviye ile Abde'nin ikisi birden A'meş'den, o da Mes'ûd b. Mâlik1 den, o
da Saîdüûbnu Cübeyr*den, o da îbni Abbâs'dan, o da Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Selîem)*den naklen yukarki hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
Bu hadîsi Buhârî
«İstiska», «Bed'ü'l - Halk» ve -Ehâdisü 1 - Enbiyâ» bahislerinde; Nesâî «Tefsir» bahsinde tahric etmişlerdir
Sabâ: Doğudan esen
rüzgârdır. Ona mukaabil olarak takıdan esen rüzgâra da -Debûr» derler. Araplar
şimal rüzgrma «Şemâl», cenüb-clan esen rüzgâra da «Cenûb» derler. Bu dört
rüzgârın aralarından esen rüzgârlara da ayrı ayrı isimler verilmişdir. Her
rüzgârın bir hususiyeti vardır. Meselâ: Sabâ rüzgârı, sıcak ve kuru;
Debûr: Serin
ve nemli;
Cenûb:
Sukak, nemli;
Şemâl: Serin
kurudur.
Müs1im'in bir
rivayetine göre: Cennetliklerin üzerine esecek rüzgâr: Şemâl'dir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Efendimizin sabâ rüzgârı ile mansûr olması, Hendek
harbindedir. Müslümanların son derece açlık ve sıkıntı içinde bulundukları bir
zamanda vukûbulan bu gazada Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ashabı
ile meşveret ederek, müdâfaa harbi yapılmasına karar verilmiş ve bu maksatla
Medine'nin etrafına hendek kazılmıştı. Medine'yi muhasara eden düşman ordusu
oniki bin kişiden mürekkep ve her türlü teçhizata mâlik idi.
Zahire bakılırsa
müslümanların harbi kazanacağına ümit yoktu. Fakat kaadir-i mutlak olan Teâlâ
Hazretleri Nebî-i Zişân'ına imdat olmak üzere sabâ rüzgârını gönderdi. Mevsim
kıştı, soğuk gecelerde esen bu dondurucu rüzgâr müşriklerin ateşlerini
söndürdü, kazanlarım devirdi, çadırlarını altüst etti. Bu suretle hiç harb
etmeden geceleyin bozguna uğradılar. Ve oradan kaçtılar. Bıraktıkları yiyeceklerle
şâir eşya müslümanlara ganimet oldu.
Bu husûsda
Kur'ân-ıKerîm'de «Ey
imân edenler! Allah'ın size
olan nimetini hatırlayın. Hanî size bir takım küffâr orduları gelmiş de, biz
onların üzerine [5] bir rüzgârla sizin
görmediğiniz bir takım askerler göndermiştik...» buyurulmuştur. Bu âyet-i
kerimeden anlaşılıyor ki Teâlâ Hazretleri Hendek harbinde Peygamber-i Zişân' ma
yalnız rüzgâr göndermekle değil; Bedir gazasında olduğu gibi bir de melek göndermekle,
i'zâ-zu ikramda bulunmuşdur.
Maddeden başka bir şey
gözü görmeyen maddiyûn ile bilumum İslâmiyet düşmanları bittabi bu gibi
hakaa'yika dudak bükerler. Fakat onlar ne derlerse desinler her şey'e kaadir
olan Feyyâz-ı Mutlak Hazretleri mülkünde dilediği gibi tasarruf ediyor; burada
da mesieti bir mucize yaratmayı iktizâ etmiş ve yaratmışdır. Bize düşen:
Târihen dahi böylece tesbît edilen bu vak'ayı olduğu gibi kabul etmektir.
Sü-bût bulmuş bir hakikat karşısında din düşmanlarının dudak bükmesi, bize
yalnız Don-Kişot'un kahramanlıklarım hatırlatmaya yarar.
Âd kavmi: Nûh (Aleyhisseîânı)'vn
oğullarından Sâm'm torunlarıdır. Bunlar onüç kabile olup, Ahkaaf taraflarına
yerleşmiş; tâ Hadramevt'e kadar sarkmışlardı. Yaşadıkları yerler son derece mahsuldar
idi. Allah Teâlâ, onlara Hûd (Aleyhisseîâm)'ı Peygamber gönderdi. Bir kısmı ona
imân ettilerse de, ekserisi imân etmediler. Ve akıl almadık taşkınlıklar
yaptılar. Nihayet Allah'ın gazabına uğradılar. Cenâb-ı Hak üzerlerine «Debûr»
denilen batı rüzgârını göndererek, onları helak etti. Sahih rivayetlerin
beyânına göre bu rüzgâr onların üzerine yedi gece sekiz gün fasılasız olarak
esmiş. O sırada Hûd
(Aleyhisselâtn) ile kendisine îmân edenler rüzgârın giremediği bir kuytuya
sığınmışlar, kendilerine o rüzgârın ancak serinlik ve safa verecek kadarı
geliyormuş. Rüzgâr ağaçları kökünden söküyor, evleri yıkıyor, kırda belde
tutanları tepeliyor, göç edenleri havaya sa-vuruyormuş. Hayava savrulan
insanlar çekirgeler gibi uçuyorlarmış.
İbni Abbâs (Radiyallahü
ankj'nın beyânına göre Âd kavmi bu rüzgârdan kurtulmak için evlerine kapanarak,
kapılarını kilitlemiş-lerse de, bu tedbir hiç bir fayda te'min etmemiş, rüzgâr
kapıları açarak onların üzerine kum doldurmuş, yedi gece ile sekiz gün kumun
altında inleyerek tan vermişlerdir.
îbni Mes'ûd
(Uadiyallahü anh)'m beyânına göre rüzgârlar dâima bir ölçü ve nisBet^ve nisbet
dâhilinde eser. Bundan yalnız A d kav-mîne esen rüzgâr müstesnadır. Zîrâ onun
mikdân malûm değildir.
Bu husûsda Kur'an-ı
Kerîm'de
«Biz de dünyâ hayâtında
zillet azabını kendilerine tattırmak İçin uğursuz» günlerde onların üzerine pek
gürültülü bir bora gönderdik. Ahlret azabı İse elbet daha rezil edicidir.
Onlara yardım da olunmayacaktın buyurulmak-tadır.
Sarsar: Pek şiddetli
ses çıkaran, demektir.
1- îbni Battal: «Bu hadiste mahlukaatın biribirine
üstünlüğü beyân ediliyor.» demişdir.
2- Tahdîs-i
nimet ve şükür kabilinden Allah'ın verdiği fadl-ı İhsandan bahsetmek caizdir.
Fakat öğünmek için bunu yapmak caiz değildir.
3- Hadîs-i
şerif, geçmiş ümmetlerin helak edildiklerini haber vermektedir.
[1] Amcasının murâd: Yukarki rivayetlerde ismi tekrarlanan
Abdullah b. Zeyd b. Asım El-Mazinİ'dir.
[2] Sûre-i Hûd, âyet; 52.
[3] Sûre-i Ahkaaf, âyet; 24.
[4] Ebû Abdirrahmân Abdullah b. Ömer: (?-238) Dedesi
Muhammed, Cu'fî'ler-den evlendiği için sülâlesi cu'fî diye anılmıştır
[5] Sûre-i Ahzâb, âyet;
9.