46- KADER BAHSİ. 2

1- İnsanın Ana Karnında Yaratılması Keyfiyeti Rızkının, Ecelinin, Amelinin, Şekavet ve Saadetinin Yazılması Babı. 2

2- Âdem Île Musa  (Aleyhisselam) 'in Münakaşası Babı. 5

3- Allah Teala'nın Kalbleri Nasıl Dilerse O Şekle Çevireceği Babı. 7

4- «Her Şey Kaderledir»  Hadisi Babı. 8

5- Âdemoğluna  Zina ve Başka Şeylerden Nasibinin Takdir Olunması Babı. 8

6- «Her Doğan Fıtrat Üzere Doğar» Hadisinin Manası ve Ölen Küffar Çocuklarıyle Müslüman Çoçuklarının Hükmü Babı. 9

7- Ecel, Rızık ve Başka Şeylerin Haklarında Geçen Kaderden Ziyade ve Eksik Olamayacaklarını Beyan Babı. 12

8- Kuvveti Emir Aczi Terk, Allah'dan İstiane ve Mikdarları Allah'a Tefviz Babı. 13


46- KADER BAHSİ

 

1- İnsanın Ana Karnında Yaratılması Keyfiyeti Rızkının, Ecelinin, Amelinin, Şekavet ve Saadetinin Yazılması Babı

 

1- (2643) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye ile Veki' rivayet ettiler. H.

:i Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr El-Hemdânî de rivayet etti. Lâtız onundur. (Dedi ki) : Bize babam ile Ebû Muâviye ve Vekî' rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize A'meş, Zeyd b. Vehb'den, o da Abdullah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Bize Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) —Ki sâdık ve masduk'dur__:

«Şüphesiz sizden birinizin teşekkülâtı annesinin karnında kırk günde toplanır. Sonra orada o kadar bir müddet de bir pıhtı olur. Sonra o kadar müddet de oradû bir parça et hâline gelir. Sonra melek gönderilir ve ken­disine ruh üfürülür. Meleğe dgrt kelime emrolunur: Rızkını, ecelini, ame­lîni ve şakı yahut satd olacağını yazması 1 Kendinden başka ilâh olmayan Attah'a yemin ederim ki : Sizden biriniz cennetliklerin yaptığını yapar, hattâ cennetle kendisi arasında bir arşından başka mesafe kalmaz, fakat kitab onu geçmiş bulunur da, cehennemliklerin yaptığını yapar ve cehen­neme girer. Ve yine muhakkak ki, sizden biriniz cehennemliklerin yaptığını yapar, hattâ cehennemle kendisi arasında bir arşından fazla mesafe kal­maz. Fakat kİtab onu geçmiş olur da, cennetliklerin yaptığını yapar ve cen­nete girer.» buyurdular.

 

(,..) Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İsh^k b. İbrahim ikisi birden Cerîr b. Abdü'l-Hamid'den rivayet ettiler. H.

Bize İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ b. Yûnus haber verdi. H.

Bana Ebû, Saîd El-Eşec dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vcln* riva­yet etti. H.

Bize bu hadîsi Ubeydullah-b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be b. Haccac rivayet etti. Bu hâ­vilerin hepsi A'meş'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır. Veki'in ha­dîsinde :

«Şüphesiz sizden birinizin teşekkülâtı annesinin karnında kırk gecede toplanır.» Muftz'in Şu'be'den rivayet ettiği hadîsinde :

«Kırk gece ynhyt kırk gün.» Cerîr ve isa'nın hadîslerinde ise: «Kırk gün.» buyurmuştur.

Bu hadîsi BuHrî -«Bed'û'1-Halk», «Kader» ve «Tevhid» bahis­lerinde; Ebû Dâvud ile Tirmizî «Kader» bahsinde; îbni Mâce «Kitâbu's-Sünne»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Sadık: Doğru söyleyen; Masdûk; Sözü tasdik ve kabul edilen- mânâ­larına gelirler,                                              

Hadîsin zahiri gösteriyor ki, insan anne karnında üç devre kırkar gün kaldıktan sonra 'Allah ona ruh üfürmek için bir melek gönderir. BU devrelerin mecmuu dört ay eder. Dört aydan sonra anne karnındaki ce­nine melek tarafından ruh üfürülür. Doğduğu zaman yiyip içeceği rızkı, eceli, ameli, şaki mi, yoksa saîd mi olacağı yazılır. İşte mukadderat deni­len r.cylcr bunlardır. Hadîs-i şerif sarahaten kaderi isbat etmektedir.

Yalnız Uesûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Settem) bu hadîste nadiren mey­dana gelen halleri beyan etmektedir. Bu haller ömrü boyunca cennete girmeye sebep olan amelleri işleyip, sonunda cehennemlik olmak ve ömrü boyunca cehenneme girmeyi mucib ameller işleyip sonunda cennete gir­mektir. Teâlâ Hasretlerinin lûtfu keremine nihayet olmadığı için birçok insanlar ölümlerine yakın serden hayra dönerler, Hayırdan şerre dönen­ler ise pek nâdir görülür. Resûlüllah (SalUılîahü Aleyhi ve Sellem) bu halleri arçınla temsil buyurmuştur. Yâni Ölümüyle âhiret arasında o kadar az zaman kalmıştır ki, bu bir kimse ile varacağı yer arasında sadece bir ar­şın mesafe kalmasına benzer. Ekseri hallerde ise insanlar amellerine göre dünyadan giderler.

Şimdi bu babdaki diğer rivayetleri görelim:

 

2- (2644) Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Lâfız tbnü Nümeyr'indir. (Dediler ki) ; Bize Süfyân b. Uyeyne, Amr b. Dinar'dan, o da Ebû't-Tufeyl'dcn, o da Huzeyfe fa, Esîd'den, o da Peygamber (SullaÜahii Aleyhi ve Se!lem)'e iblâğ etmiş olmak üzere rivayet etti, (Şöyle buyurmuşlar) :

«Melek nutfenin üzerine rahimde kırk yahut kırk beş gecede karar kıldıktan sonra girer ve :

  Yârab (bu) şakı mi olacak, saîd mi? diye sorar. Bunldr yazılırlar. Müteakiben :

  Ey Rabbim! Erkek mi olacak, yoksa dişi mî? diye sorar. Bunlar da yazılırlar. Ameli, eseri, eceli ve rızkı hep yazılır. Sonra sahifeler dürülür. Bir daha bu hususlarda ziyâde ve noksan yapılmaz.»

 

3- (2645) Bana Ebû't-Tahir Ahmed b. Amr b. Şerh rivayet etti. (De­di ki) : Bize İbnti Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Amr b. Haris, Ebû'z-Zübeyr El-Mekkî'den naklen haber verdi. Ona da Amir b. Vasile rivayet etmiş ki, kendisi Abdullah b. Mes'ud'u şöyle derken işitmiş : Şak!, anne­sinin karnında şakî olandır. Saîd ise başkasından ibret alandır. Müteaki­ben Âmir, Resû\ü]\ah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m)'m ashabından Huzeyfe b. Esîd El-Gıfârî denilen bir zata gelerek bunu İbni M es'u d'un sözü olmak üzere ona rivayet etmiş. Huzeyfe:

  Bir adam amelsiz nasıl şakî olabilir? demiş. Bu zât ona :

  Sen buna şaşıyor musun?    Gerçekten ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve

«Nurfenin özerinden kırk iki gece geçti mi, Allah ona bir melek gön­derir. Melek ona sûre» verir; kulağını, gözünü, cildini, etini ve kemiklerini yaratır. Sonra :

  Yâ Rabbi! Erkek mi olacak, dişi mi? diye sorar. Rabbin dilediğini hüküm buyurur; Melek de yazar. Sonra :

  Yâ Rabbi! Ecefi ne olacak? der. Rabbin dilediğini söyler. Melek yine yazar. Sonra :

  Yâ Rabbt! Rızkı ne olacak? der. Rabbin dilediğini hükmeder. Melek yine yazar. Sonra melek : Sahîfe elinde olduğu halde çıkar, emrolunduğu-nun üzerine ziyâde eksik yapmaz.» buyururken işittim, demiş.

 

(...) Bize Ahmed b. Osman En-Nevîelî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Efen Asım haber verdi. (Dedi ki) : Bize tbnü Cüreyc rivayet etti. .(Dedi ki) -. Bana Ebû'z-Zubeyr haber verdi. Ona da Ebû't-Tufeyl haber vermiş İd: Kendisi Abdullah b. Mes'uâVu şöyle derken işitmiş...

Ve râvi hadîsi Amr b. Hâris'in hadîsi gibi hikâye etmiştir.

 

4- (...) Bana Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef rivayet etti. (De­di ki) : Bize Yahya b. Ebi Bükeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hay-seme Züheyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdullah b. Atâ! rivayet etti. Ona da İkrime b. Hâlid, ona da Ebû't-Tufeyl rivayet etmiş. (Demiş ki): Ebû Serî ha Huzeyfe b. Esîd El-Gıfârî'nin yanına girdim de şunu söyledi: Resûlüllah (SallaltahüAUyhiveStUemyi şu iki kulağımla:

«Gerçekten nurfe rahtmin içine kırk gecede düşer. Sonra onun üze­rine melek iner. —Züheyr: Zannederim onu yaratan melek dedi, demiş — Ve:

  Yâ Rabbİ! Erkek mi (olacak), yoksa dİji mî? diye sorar. Allah onu erkek yahut dişi olarak yaratır. Sonra :

  Yâ Rabbi! Tam mı olacak, yoksa sakat mı? diye sorar. Allah onu ya tam yaratır yahut sakat! Sonra :

  Yâ Rabbil Bunun rızkı, eceli, ahlâkı ne olacak? diye sorar. Sonra Allah onu ya şakî yahut saîd yaratır.» buyururken işittim.

 

(...) Biae Ahdü'l-Vâris b> Abdi's-Samed rivayet etti. (Dedi ki) : Bana baham rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Rabîa b. Külsûm rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam Külsûitt, Ebû't-TuEeyl'den, o da Resûlüllah (SallaVahü Aleyhi ve Sellemy'm sabâbîsi Huzeyfe b. Esîd El-Gıiârî'den, o da hadîsi Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seüem) 'e ref etmiş olmak üzere naklen rivayet etti. Ki:

«Allah biiznillah bir şey halkeimek dilediği vakit, ı-ahime müvekkel bir meleği kırk küsur gecenin tamamında gönderir...» buyurmuşlar. Son­ra, râvi yukarkilerin hadîsi gibi anlatmıştır.

 

5- (2646) Bana Ebû Kâmil Fudayl b. Hüseyn El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) -.Bize Hammâd h. Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubey-dullah b. Ebî Bekr Enes b. Mâtik'den naklen rivayet etti. Ve hadîsi ref etti. Resûlüllah İSallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:

«Gerçekten Allah (AzzeveCelle) rohime bir melek vekîl kılmıştır. (Bu melek) :

  Ey Rabbim! Nutfe. Ey Rabbim! Pıhtt. Ey Rabbim! Et parçası, der. Allah bir şeyi yaraîmak murad ettiği vakit melek :

  Ey Rabbim i Erkek mi, yokta dişi mi? Şakî mi, yoksa saîd mî? Rızk ne olacak?    Ecel ne olacak? diye sorar. Ve böylece annesinin karnında iken yazılır.»

 

6- (2647) Bize Osman b. EM Şeybe ile Züheyr b. Harb ve İshâk h. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. İshâk: Ahberanâ; Ötekiler : Haddescnâ tâbirini kullandılar. (Dediler ki) ; Bize Cerîr Mânsûr'dan, o da Sa'd b. Ubeyde'den. o da Ebû Abdirrahman'dan, o da Ali'den naklen riva­yet «ttİ. AH şöyle demiş : Bakîu'I-Garkad ete bir cenazede idik. Derken yanımıza Resûlüllah (Sallaİlahü Aleyhi ve Sellem} geîdi ve oturdu. Biz de et-rafîna oturduk. Beraberinde bir âsâ vardı. Başını eğdi. Ve âsâsiyle yeri çizmeye başladı. Sonra şöyle buyurdu:

«Sizden hiç bir kimse ve dünyaya geten biç bir nefis yoktur ki, Allah onun cennetden veya cehennemden yerini takdir etmemiş olsun! Ve şakî yahut saîd yazılmış olmasın!» Bunun üzerine bir adam:

— Yâ Resûlallah! Biz kitabımız üzere durarak ameli bırakmayalım mı? dedi. Bunun üzerine :

«He»- kim saadet ehlinden ise, saadet ehlinin ameline varacak ve her kim şekavet ehlinden ise, şekavet ehlinin ameline varacaktır.» buyurdu. Şunu da ilâve etti:

«Amel eclm! Herkese imkân verilmiştir. Saadet ehline, saade? ehlinin ameli müyesser olacaktsr. Şekavet ehline ise, şekavet ehlinin amelî müyes­ser olacaktır.» Sonra şu âyeti okudu:

«Her kim atıyye verir, korunur ve hüsnayı tasdik ederse, biz ona kolaylığı müyesser k.lar.z. Ama kim cimrilik eder; İstiğna gösterir ve hüsnay. yalanlarsa, ond da güçlüğü müyesser kılarız.» [1]

 

(...) Bize Ebû Bckr b. Ebî Şcybe Üc Hennad b. Seriy rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize EbÛ'l-Ahvas Mansûr'dan bu İsnadla bu hadîsin mânâ­sında rivayette bulundu. Ve: «Bir sopa aldı...» dedi. Asâ demedi. İbnü Ebî Şeybe, Ebû'l-Ahvas'dan rivayet ettiği kendi hadîsinde: «Sonra Re-sûlüllah {SaltollûhÜ A îeyhi ve StiUm) okudu.» dedi.

 

7- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve Ebû Saîd fil-Eşec rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Vekî' rivayet etti. H.

Btee tbnti Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize A'meş rivayet etti. H.

Bize Ebû Küreyb dahi rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye rivayet etti, (Dedi ki) : Bize A'meş, Sa'd b. Ubeyde'den, o da Ebû Abdirrahman Es-Sülemî'den, o da Ali'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Bir gün Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) oturuyor­du. Elinde bir sopa olup, onunla yeri çiziyordu. Derken başım kaldıra­rak şöyle buyurdu:

«Sîzden hiç bir kİmso yoktur ki! Cennetten vftyq cehennemden yerî malûm olmasınl»  Ashnb:

— Yâ Resûlallah! O halde niçin çalışıyoruz? Tevekkül etmeyelim mi? dediler.

«Hayır! Çalışın, zira herkese ne maksatla yaratıldıysa, onun İçin im­kân verilmiştir.»  buyurdu. Sonra

«Her kim atıyye verir, korunur ve hüsnayı tasdik ederse...» âyetlerim;

«Bİz ona güçlüğü müyesser kılarız...» kavline kadar okudu.

 

(...) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbnî Beşgâr rivayet ettiler, (De­diler ki) : Bize Muhammed "b, Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki); Bize Şu'be Mansûr ile A'meş'den rivayet etti. Onlar 4a Sa'd b. Ubeyde'yi Ebû Ab­dirrahman Es-Sülemî'den, o da Ali'den, o da Peygamber (Salla ilah Ü Aleyhi vt Sclkmyden naklen bu hadîsin mislini rivayet ederken (gitmişler.

 

8- (2648) Bize Ahmed b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'z-Zübeyr rivayet etti. H.

Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hayseme, Ebû'z-Züheyr'den, o da Câbir'den naklen haber verdi. Câbir şöyle demiş: Sürâka b. Mâlik b. Cu'şum:

  Yâ Resûlallah! Bize sanki şimdi yaratılmışız gibi dinimizi beyân et! Bugün amel ne hususta olacak? Hakkında kalemler kuruyup miktar­ların cereyan ettiği hususta mı? Yoksa istikbâlimize ait şeylerde mi? de­di. Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem):

«Hayır! Bilâkis hakkında kalemler kuruyup miktarların cereyan ettiği hususta!» buyurdular. Sürâka:

  O halde amel ne hakkında olacak? dedi,

Züheyr şöyle demiş: Sonra Ebû'z-Zübeyr bir şey söyledi. Ama ben aklını denemek istedim. Müzeyne'den iki adam Resûlüllah (Sallallahü AUyhiveSellem)'e geldiler de:

— Yâ Resûlallah! Ne buyurursun? Bugün insanlar ne amel edecek, neye çaba gösterecekler? Haklarında hükmolunmuş ve bitmiş, geçmiş bir kader hakkında mı, yoksa istikballerine ait Peygamberlerinin kendilerine getirdiği ve haklarında hüccet sabit olan bir hususta mı? dediler.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Hayır! Bilâkis haklarında hüküm verilmiş ve geçmiş bir şey hususunda (amel edecekler) Allah (Azze ve Celle) 'nin kitabında bunun tasdîkİ: Nefse v« b nefsi kusursuz yaratıp kendisine sapıklığını, takvasını ilham eden Al­lah'a yemin olsun  [2] âyetidir.» buyurdu, dedi.

 

11- (2651) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'î-Aıiz (yâni İbni Muhammed) Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hürey-re'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) söyle buyurmuşlar:

«Gerçekten bir kimse uzun zaman cennetliklerin amelini işler, sonra amelî cehennemliklerin ameliyle hitama erdirİlir. Bir kimse de uzun zaman cehennemliklerin amelini işler. Sonra ameli cennetliklerin ameliyle hitama erdirilir.»

 

12- (112) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kûb (yânı ibni Abdirrahman El-Kaâri), Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd Es-Saıdîden naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Gerçekten bir kimse kendisi cehennemliklerden olduğu halde insanlara zahir olan hususta cennetliklerin amelîni işler. Ve gerçekten bîr kimse kendisi cennetliklerden olduğu halde insanlara zahir olan hususta cehen­nemliklerin amelini İşler.» buyurdular.

Hz. Enes rivayetini Buhârî «KitâKu'1-Hayz» ve «Halku Benî-Âdem» bahislerinde; Hz. A1i rivayetini «KHâtu'l-Cenâiz», «Ki-tâbu't-Tefsir» ve «Kitâbu'l-Edeb»'de; Ebû Dâvud ile İbnû Mâce «Kitâbu's-Süıınc'de; Tirmizî «Kitâbu'î-Kadcr» ile «Ki-tâhu't-Tefsir»'de; Nesâî «Kitâbu't-Tefsir»'de; İmran b. Husayn rivayetini Buhârî «Kitâbu'l-Kader»'de; Sehl b. Sa'd rivayetini «Kitâbu'l-Cihad»'da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Nutfeden murad menidir. Kurtubî 'nin beyânına göre menî şeh­vet kuvvetiyle rahimin içerisine saçılarak düşer. Sonra Allah onu rahimin döl yatağına toplar. İşte kırk veya kırk beş gece rahimde karar kıldıktan sonra melek nutfenin üzerine girer cümlesinden murad budur. Ondan sonra nutfe kırk günde kan pıhtısı haline gelir. İhtimal bu inkılâb kırk gün zâ-rfmda kanın meniye yavaş yavaş karışması suretiyle tekâmül eder. Ve kırk günün sonunda kan pıhtısı meydana gelmiş olur. Bundan sonra o pıhtıdan yavaş yavaş et hâsıl olmaya başlar. Ve kan pıhtısı et parçası hâline gelir. Sonra bir melek gelerek artık cenin hâline gelmeye başlamış bu müstakbel insanın mukadderatım yazar. İlerde onun sâîd mi, şakî mi olacağını tespit eder. Saîd, iman saadetine eren bahtiyardır. Şakî ise, onun zıddı yâni kendisine iman nasib olmayan bedbaht demektir. Ar­tık o kimse doğup büyüdükten sonra bu mukadderat dahilinde amel eder. Ana rahminde cennetlik olacağı tespit edildiyse hayatında cehennemlikle­rin amelini işlese bile sonunda yine imanını kurtarır. Cehennemlik ola­cağı tespit edildiyse, hayatında cennetliklerin amelini işlese bile, sonun­da yine imandan mahrum gider. Fakat bu ezelî takdir ve tespit hâşâ Allah Teâlâ tarafından bir cebir ve istibdad değil, kulun irade-i cüz'iyesi ile hak ettiği neticedir. Kul işte bu iradeye göre mükâfat ve mücazat görecektir. Allah'ın takdirinden murad; kul dünyaya geldikten, ölünceye kadar ne gibi amellerde bulunacaksa, ezelî ilmiyle onu bilerek meleklere tespit et­tirmesidir. Ona zaman ve zemin mefhumlarının bir tesiri yoktur. EzeU ilmi olmuşu, olacağı aynı seviyede ihata etmiştir. Kullar nazarında bilfiil yaşayarak bütün amelleri bilinen bir kimse için ne hüküm verilecekse Allah Teâlâ'mn ilmine nisbetle o kimse doğmadan müstakbelde işleye­ceği bütün amelleri teferruatiyle görülmüş, bilinmiş ve tespit edilmiştir. İşte kader budur. Binâenaleyh tekrar edelim ki, kulun takdirden başka bir amelde bulunamaması bir cebir değil, bir muayenenin tespitidir. Onun içindir ki, meselâ; Ebû Cehil kıyamet gününde : Yâ Rabbi! Sen benim cehennemlik olacağımı takdir buyurdun! Ben bu takdirin dışına çıkarak iman edemezdim. O halde beni niçin muaheze ediyorsun? Beni şakî yarattın, şaki oldum. Müslümanı saîd yarattın, saîd oldu. Benim bu işte ne kabahatim var? diyemez. Çünkü cevab hazırdır. Teâlâ Hazretleri ona : Ben seni cehennemlik olmaya mecbur etmedim. Dünyaya geldikten sonra işleyeceğin amelleri ezeli ilmimle bildiğim için onları tespit ettim. Benim takdirim bundan ibarettir. Yâni; sen hakettin, ben de istihkakını yazdım, der.

Ulemânın beyânına göre bu hadîsin muhtelif rivayetlerinin arası şöy­le bulunmuştur : Allah Teâlâ ana rahmine düşen bir çocuğun geçireceği tavır ve hallere nezâret için bir melek tevkil eder. O melek: Yâ Rabbi! Şimdi rahimdeki bir nutfedir; Yarabbi! Şimdi bir kan pıhtısıdır; şimdi bir et parçasıdır, diyerek İrer tavır ve hâli zamanı geldikçe Allah'a arze-der, Allah Teâlâ bütün bunları ezelî ilmiyle bildiği halde âdeti iiâhiyesi böyle cereyan etmiştir. Meni kırk gün ana rahminde kaldıktan sonra kan pıhtısı hâline gelir. Müvekkel melek ondan çocuk meydana geleceğini o zaman anlar. Zira her meniden çocuk dünyaya gelmez. O anda bu çocu­ğun, dünyaya geldikten sonraki rızkın ecelini, amelini; şakâvet ve saade­tini yazar. Bir müddet sonra melek bir tasarrufta daha bulunur. Ki, o da çocuğa suret vermek; gözünü, kulağını, cildini, etini, kemiğini yerli ye­rince bir araya getirmek; erkek mi, dişi mi olacağını sorarak ona göre icrââtta bulunmaktır. Bu icraat üçüncü kırk gün zarfında olur ki, o za­man cenin henüz et parçası halindedir. Bundan sonra sıra ruh üfürülme-sine gelir. Gerçi rivayetlerin birinde : «Nutfenin üzerinden kırkiki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Melek ona suret verir; kulağını, gözünü, cildini, etini ve kemiğini yaratır. Sonra :

— Yâ Rabbi! Erkek mi olacak, dişi mi? diye sorar... ilah.» buyurul-muşsa da, Kaadî Iyâz bu babda şunları söylemiştir : «Bu hadîs zahiri mânâsına göre değildir. Onu zahiri mânâsına hamletmek doğru ola­maz. Nutfeye suret vermek ve onun gözünü, kulağını ilâahir... halket-mekten murad; meleğin bunları yazmasıdır. Fiiliyat başka zaman olur. Çünkü âdete nazaran ana rahmine düşen menide, ilk kırk günden sonra suret verme, halketme mevcut değildir. Bunlar üçüncü kırk günün içe­risinde olur ki, o zaman nutfe et parçası hâlini almış bulunur. Üçüncü kırk günün akabinde, yâni cenin dört aylık olduktan sonra meleğin bir vazifesi daha vardır ki, o da cenine ruh üfürmektir. Ulemâ bu. hususta müttefiktirler. Bu hususat için meleğin gönderilmesinden murad; tasar­ruf için ona emir buyurulmasıdır. Yoksa rahimin başında ona müvekkel bfr melek bulunduğu sarahaten bildirilmiştir.

Bu hadîslerde beyân buyurulan rızk, ecel, şekavet, saadet, amel, erkeklik, dişilik vs.'den murad; Allah Teâlâ'mn bunları meleğe bildirmesi, infaz ve tespitini ona emretmesidir. Yoksa Allah Teâlâ'mn kazası ve hükmü bunların hepsinden öncedir. Bu babdaki ilim ve irâdesi ezelde mevcuttur.»                                                                                    

Bakîu'l-Ğarkad :   Medine 'nin meşhur kabristanıdır. Bugün ona Cennet-i Baki' deniliyor.

Hz. Câbir rivâyetindeki : «Kalemlerin kuruması» tâbirinden mü-rad Allah'ın takdir buyurması ve bu takdirin levh-i mahfuza yazılma işi­nin tamamlanmasıdır. Yazı yazan kalem kurursa, artık onunla fazla veya eksik bir şey yazmanın imkânı kalmaz. Ulema : «Allah Teâlâ'mn yazma­sına, levhine, kalemine ve hadîslerde zikri geçen sahifelerine iman etmek farzdır. Bunların hakikatinin ne olduğunu ancak Allah bilir,» demişlerdir. Bu hadîsler kaderi isbat hususunda ehl-i sünnet mezhebinin delille­ridir. Ehl-i sünnete göre dünyada vukua gelen hayırlı hayırsız, faydalı veya zararlı her şey Allah Teâlâ'mn kaza ve kaderiyle meydana gelir. Ancak    Ebu'l-Muzaffer    Semanı 'nin dediği gibi, kaza-kader meselesi biz kullar için bir sırdır. Onu akılla, kıyasla anlamaya imkân yoktur. Kaderin  sırrını  ancak Allah Teâlâ bilir. Bize  düşen haddimizi bilerek kitap ve sünnetin beyanatına iman etmek, ondan öteye geçme­mektir. Bu hadîsler; mukadder ne ise o olur, diyerek ameli terk etmenin memnu olduğuna delâlet etmektedirler.

Âyet-i kerîmedeki : Atıyye vermekten murad tâatlardır. Hüsna, keli­meyi tevhid gibi, hakka delâlet eden kelimedir.

 

2- Âdem Île Musa  (Aleyhisselam) 'in Münakaşası Babı

 

13- (2652) Bana Muhammcd b. Ilâtim ile İbrahim b. Dinar tbni Cbî Ömer El-Mekki ve Ahmed b. A'bdete'd-Dabbî toptan İbnü TJyeyne'den ı-ivâyet ettiler. Lâfız İbnü Hatim ile İbnü Dinar'ındır. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uycyne, Amr'dan, o da Tâvus'daıı naklen rivayet etti. (Demiş ti) : Ben Ebû Hüreyre'yi şunu söylerken işittim : Resûlüllah (Sdliattahü Aleyhive Sellem);

«Âdemle Musa münakaşa ettiler. Musa :

— Yâ Âdem, sen  bizim  babamtzsın!   Bizi  mahrumiyete  düşürdün  ve bizi cennetten çıkardın! dedi. Âdem de ona :

— Sen Musa'sın! Allah seni kelâmiyle seçkin kıldı. Vg senin için yed-i kudretiyle yazdı. Beni yaratmazdan kırk yıl önco Allah'ın bana takdir et-ttği bir şeyden dolayı muaheze mİ ediyorsun? dedi.»

Müteakiben Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Seilemj:

«Böylece Âdem, Musa'ya galebe çaldı! Böylece Âdem, Musa'ya galebe

çaldı!»   buyurdular.

İbnü Ebî Ömer İle İbnü Atde hadîslerinde: «Biri (yazdı), diğeri: Senin için Tevrat'ı kendi yed-i kudretiyle yazdı» demişlerdir.

 

14- (...) Bize Kuteyfce b. Saîd, Mâlik b. Enes'den —ona okunanlar meyanmda —, o da Ehû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyrc'-den, naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurmuşlar :

«Âdem i!e Musa münakaşa ettiler de; Âdem, Musa'ya galebe çaldı, Musa ona :

  Sen İnsanlan azd:ran ve onları cennetten çıkaran Âdem'sin! eledi.

Âdem de:

  Sen Allah'ın her şeyin ilmini verdiği ve risâletiy!e insanlar üzorİne seçkin kıldığı kimsesin! dedi. Musa :

  Evet! cevâbını verdi. Âdem :

  O  halde ben yaratamazdan  önce bana takdir buyurulan  bir şey Üzerine beni muaheze mi ediyorsun? dedi.»

 

15- (...) Bize İshâk b. Musa b. Abdillah b. Musa b. Abdillah fc. Ye-zid El-Ensârî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Enes h. Iyâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Haris b. Ebî Zübab, Yezîd (bu zât İbnü Hürmüz'dür) ile Ab-durrahman EI-A'rac'dan rivayet etti. (Demişler ki) : Biz Ebû Hüreyre'-nin şunu söylediğini dinledik. Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Selİem) bu­yurdular T:i:

«Âdem ile Musa    (Aleyhisselâtn)   Rableri nezdinde münakaşa ettiler de Âdem, Musa'ya galebe çaldı. Musa :                                              

  Sen o Âdem'sin ki, Allah seni kendi yed-i kudretiyle yaratmış. Sa­na kendi ruhundan üfürmüş. Sana melekleri secde ettirmiş ve seni cenne­tine iskân buyurmuştur. Sonra işlediğin günah sebebiyle insanları yeryü­züne indirdin, dedi. Âdem de :

  Sen o Musa'sın ki; Allah seni Peygamber göndermesi ve konuşma-siyle seçkin kilnvş; sana içinde her şeyin beyânı bulunan levhaları vermiş ve seni sırdaş olarak kendine yaklaştırmıştır. Acaba Tevrat'ı Allah'ın ben yaratamazdan kaç seıve önce yazdığını buldun? dedi. Musa :

  Kırk yıl (önce)! cevabını verdi. Âdem :

  Onda : "Âdem Rabbine isyan etti de azdı..."[3] âyetini buldun mu? dedi. Musa :

  Evet! cevâbını verdi. Âdem :

  O halde işlememi beni yaratmazdan kırk yıl Önce Allah'ın bana takdir ettiği  bir ameli  işledim diye  beni  muaheze  mi  ediyorsun?  dedi.» Kesûlüllah  (SaÜallahü Aleyhi ve Sellem): «Böylece Âdem, Musa'ya galebe çaldı.» buyurdular.

 

(...) Bana Züheyr b. Harb ile İbnü Hatim rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ya'kub b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam İbnü Şihab'dan, o da Humeyd b. Abdirrahman'dan, o da Ebû Hüreyre'den nak­le» rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Âdem ile Musa münakaşa ettiler, Musa ona :

  Sen o Âdem'sin ki; günahın seni cennetten çıkarmıştır, dedi. Âdem de ona :

  Sen o Musa'sın ki : Allah seni rîsâlet ve konuşmasiyle seçkin kılmış­tır. Sonra (bir de} beni yaratılmamdan önce takdir buyuruları bir şey üze­rine   muaheze   ediyorsun!   dedi.   Böylece   Âdem,   Musa'ya   galebe  çaldı.» buyurdular.

 

(...) Bana Amru'n-Nâkid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb b. Nec car EI-Yemâmî rivayet etti. {Dedi ki) : Bize Yahya b. Ebî Kesîr, Ebû Se-leme'den, o da Efcû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemydan naklen rivayet etti. H.

Bize İbnü Râfi' de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmanı b. Münebbih'den, o da Ebû Hü­reyre'den, o da Peygamber(SaUatlahti Aleyhi ve Sellem) 'den naklen yukarki-lerin hadîsi mânâsında rivayette bulundu.

 

(...) Bize Muhammed b. Minhal Ed-Darîr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Zürey' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm b. Hassan, Mu­hammed b. Sîrîn'den, o da Eîjû Uüreyre'den, o da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen yukarkilerin hadîsi gibi rivayette tulündü.

 

 

16- (2653) Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Abdillah b. Amr b. Şerh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İ*:nü Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Ba­na Ebû Hâni' EI-Havlânî, Ebû Abdirrahman El-Hubulî'den, o da Abdullah b. Amr b. Âs'dan naklen haber verdi. (Şöyle demi§) : Resûlüllah (Sallallahü

Aleyhi ve Sellem)i:

«Allah mahlûkatın miktarlarını göklerle yeri yaratmazdan elli bin sene önce yazdı. Arşı da su üzerinde İdi.» buyururken işittim.

 

(...) Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize El-Mukri' ri­vayet etti.  (Dedi ki) : Bize Hayve rivayet etti. H.

Bana Muhammed b. Sehl Et-Temîmî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnü Ebî Meryem rivayet etti.  (Dedi ki) ; Bize Nâfi'  (yâni İbni Zeyd)

haber verdi.

Her iki râvi Ebû Hâni'den naklen bu isnadla bu hadîsin mislini ha­ber vermişlerdir. Yalnız onlar: «Arşı da su üzerindeydi...» cümlesini an­mamışlardır.

Ebû  Hüreyre    rivayetini    Buharı   «Kitâbu'I-Kader»'de;

Ebü Dâvudüe îbnü Mâce «KitâbuVSünne»'de;  Nesaî «Kitâbu't-Tefsir»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Ebû'l-Hasen El-Kâbisi: «Hz. Âdem'le Hz. Mûa 'nm ruhları semâda karşılaşmış ve aralarında münakaşa vuku bulmuş­tur.» demiş; Kaadî Iyâz ise hadîsin zahiri mânâsı kastedilerek her ikisinin şahsen bir yere gelmiş olmaları ihtimâlinden bahsetmiştir. [Filhakika İsrâ hadîsinde Peygamber (SaUaîlahü Aleyhi ve Sellem) Un Beyt-i Makdis'deve göklerde bütün Peygamberlerle bir araya gelerek onlara namaz kıldırdığı sabit olmuştur. Kaadi Iyâz: «Bi­nâenaleyh şehidler hakkında vârid olduğu gibi, Allah Teâlâ'nm Peygam­berlerimde diriltmesi ihtimalden uzak değildir.

Bu hâdisenin    Musa    (Aleyhisselâm)'m hayatında cereyan etmiş ol-:ması da ihtimal dahilindedir. Allah'dan    Âdem   (Aleyhisselâm)'ı kendi­sine göstermesini istemiş ve onunla münakaşa etmiştir» diyor.  Haybetin mânâsı mahrum etmek, hüsranda bırakmaktır. Hz.   Mûsa:  «Bizi mahrumiyete düşürdün... ilah» sözüyle Hz. Âdem'in cen­netteki memnu ağaçtan yemesine işaret etmiş, bu günâhın sebebiyle cen­netten çıkarıldın, sonra biz de şeytanların iğvâsma ve kötülüğe düşmeye maruz kaldık, demek istemiştir.

Yed : El, demektir. Bütün sıfat hadîslerinde olduğu gibi, burada da iki vecih vardır. Birinci veçhe göre bu kelime müteşâbihtir. Allah Teâlâ'­ bizim gibi eli yoktur. Yed'i vardır. Biz ancak bu kadarını iman eder, keyfiyetini Allah'a havale eyleriz. İkinci veçhe göre buradaki yed keli­mesi kudret diye te'vil olunur. Hadîsdeki takdirden murad da Levhi Mahfuz 'a ve Tevrat sahifelerine yazılmasıdır. Hz. Âdem: Allah benim bu suçu işleyeceğimi, beni yaratmazdan kırk yıl önce yaz­mıştır, demek istemiştir. Nitekim rivayetlerin birinde bu cihet tasrih de^ edilmiştir. Burada kaderin hakikatim murad caiz değildir. Çünkü Allah'ın ilmi ve takdiri ezelîdir. Onun evveli yoktur. Binâenaleyh şu kadar sene diye tahdidine imkân yoktur. Bu münâkaşada davayı kazanan bütün râ-vilerin ittifakiyle Hz. Âdem olmuştur. Yalnız bazı kimseler şüzûz göstererek hadîsdeki Âdem kelimesini mansûb okumuşlardır. Bu tak­dirde Hz. Musa, Âdem (Aleyhisselam)^ galebe çalmış olur. Bunu Hafız Ebû Bekr îbni Hâssa, Mes'ud b. Nasır'-dan rivayet etmiş ve bu Mes'ud'un kadere inanmayanlardan oldu­ğunu söylemiştir. İmam Ahmed'in Zührî 'den rivayet ettiği bir hadisde : «Âdem ona galebe çaldı.» denilmiştir ki : Bu cümle hadîsde hiç bir işgal bırakmaz. Hattâbî : «Hz. Âdem'in Mûsa'ya galebe çalması muahezeyi kaldırması hususundadır. Çünkü insanlardan hiç birinin bununla bir kimseyi muahezeye hakkı yoktur.» diyor. Nevevî'ye göre Hz.   Âdem şunu demek istemiştir : «Yâ Musa! Sen bilirsin kİ, benim bu suçu işleyeceğim yaratılmamdan kırk sene önce ya­zılmış ve takdir edilmiştir. Binâenaleyh mutlaka suç işlenecektir. Ben ve bütün mahlûklar çaba göstererek bir zerresini reddetmeye kalkışsak buna gücümüz yetmezdi. Şu halde teni niçin muaheze ediyorsun.»

Bir de günahdan dolayı muaheze -aklî değil, şer'îdir. Âdem (Aleyhissetam) 'm günahını ise Allah affetmiş, bu suretle ondan muaheze de kalkmıştır. Binâenaleyh onu yine muahezeye kalkışan şeriat karşısında rnağlub olur.

Ulemanın beyânına göre Allah'ın miktarları yerle gökleri yaratmaz­dan elli bin sene önce yazmasından murad; onların levh-i mahfuza yazıl­ması zamanını bildirmesidir. Elli bin sene tabiriyle tahdit değil, çokluk kastedilmiştir. Yoksa asıl takdir değildir. Çünkü az yukarda beyan et-tğimiz gibi hakikî takdirin evveli yoktur. Hadîsin son cümlesinden an­laşılan mânâ arş-ı a'lânm yerle gökler yaratümazdan Önce su üstünde bu­lunmasıdır. Allah her şeye kadirdir.

 

3- Allah Teala'nın Kalbleri Nasıl Dilerse O Şekle Çevireceği Babı

 

17- (2654) Bana Züheyr h. Harb ile İbnü Nümeyr ikisi birden El-Mukrî'den rivayet ettiler. Züheyr .dedi ki: Bize Abdullah b. Yezîd El-Mukrî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hayve rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû Hâni' haber verdi. Kendisi Ebû Abdirrahman El-Hubulî'den, o da Abdullah h. Aitit b. Âs'dan dinlemiş. O da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)1 den şöyle buyururken dinlediğini söylemiş:

«Şüphesiz ki, bütün Âdemoğullarmm kalpleri bîr kalp gibi Rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır. Onu dilediği yere çevirir.»

Bundan sonra Resûlüllah (Satlallahü Aleyhi ve Sellem):

«Allahım! Ey kalbleri çeviren! Bizim kalblerimizi tcıâtına çevir!» diye dua etmiş.

Bu rivayet dahi sıfat hadîslerindendir. Az yukarıda beyân ettiğimiz iki tevcih, bunda da carîdir. Yâni parmak el ayak gibi şeyler mahlûkatın şânmdandır. Binâenaleyh Allah Teâlâ hakkında zahiren bu gibi mânâları ifade eden kelimeler ya hiç te'vil olunmazlar, zahirinin murad edilmediği bilinerek bunların hak olduğuna itikad edilir. Yahut makama münasib şekilde teVil olunurlar. Bu takdirde parmak kelimesi mecazdır.» «Filân avucumun içindedir» tâbirinden filân benim kudretim dahilindedir; ve keza : «Filân benim parmağımın ucundadır, onu istediğim gibi çeviririm.» cümlesinden nasıl filâna gücüm yeter mânâları kastediliyorsa, buradaki parmak da kudret mânâsına te'vil edilir. Şu halde hadîsin mânâsı: Allah Teâlâ kullarının kalblerinde mutasarrıfdır. Onları dilediği gibi idare eder. Ona hiç bir şey mâni olamaz» demek olur.

Arabların mânâsını anlamadıkları şeyleri iyice anlatmak için hissî şeylerle temsil etmeleri âdetleridir. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir : Allah'ın kudreti birdir. Hadisde ise iki parmak zikredilmiştir.

Bu suâlin cevabı yukarda işaret ettiğimiz gibi, sözün mecaz olması­dır. Bu sözden iki veya üç gibi sayılar kastedilmemiş; Arabların âdeti ve-cihle temsil yapılmıştır.

 

4- «Her Şey Kaderledir»  Hadisi Babı

 

18- (2655) Bana Abdü;l-A'lâ;b. Hammad rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik b. Enes'e okudum. H.

Bize Kuteybe b. Saîd dahi Mâlik'den — ona okunanlar meyanmda —, o da Ziyâd b. Sa'd'dan, o da Amr b. Müslim'den, o da Tâvus'dan naklen rivayet etti ki : (Şöyle demiş) : (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in as­habından bir takım insanlara yetiştim ki: Her şey kaderledir, diyorlar. Abdullah b. Ömer'i de şunu söylerken dinledim : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Her şey kaderledir. Acz ve iktidar yahut iktidar ve acz bile!» buyur­dular.

Kaadî Iyâz bu hadisdeki Acz ve Keys kelimelerinin ibaredeki «şey» üzerine atfedilerek mecrur dahi rivayet edildiklerini söylemiş ve : «İhtimal buradaki âcizden murad; zahirî mânâsıdır. Ki : O da kudretsiz­liktir. Bazıları onun yapılması gereken şeyi terketmek, sonraya bırakmak \e vaktini geçirmek mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Bu kelimenin tâat-lardan âciz kalmak mânâsına gelmesi dahi ihtimal dâhilinde olduğu gibi, dünya ve âhirete ait umumî işlerde acz kastedilmiş olması da muhtemel­dir.-Keys, aczin zıddrolup, neşat ve iktidar mânâsına gelir. Hadîs-i şerif âcizin aczi, muktedirin kudreti bile mukadderdir manasınadır.» diyor.

 

19- (2656) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe ile Ebû Küreyb rivayet et­tiler. (Dediler ki) : Bize Veki' Süfyân'dan, o da Ziyâd b. İsmail'den, o da Muhammed b. Abbâd b. Ca'fer El-Mahzûmî'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Kureyş müşrikleri Resûlüllah (Sallnltahü Aleyhi ve Sellem) ile kader hakkında münakaşaya geldiler. Bu­nun üzerine şu âyet-i kerîme nazil oldu:

«O gün onlar yüzleri üstü cehenneme sürüklenecekler. (Kendilerine) Sekarın çarpmasını tadın! Biz her şeyi kaderle halketmişizdir.» [4] (denilecek.)

Buradaki kaderden murâd malûm ve meşhur olan kaza-kader mese­lesidir. Bâcî bu mânânın hilâfına işaret etmişse de Nevevî: «Me­sele onun dediği gibi değildir.* diyor.

Sekar : Cehennemin isimlerinden biridir.

Gerek hadîs-i şerîf gerekse âyet-i kerîme kaderi isbât etmekte ve bunun her şeye âm ve şâmil olduğunu bildirmektedirler.

 

5- Âdemoğluna  Zina ve Başka Şeylerden Nasibinin Takdir Olunması Babı

 

 

20- (2657) Bize İshâk b. İbrahim İle Abd b. Humeyd rivayet etti­ler. Lâfız İshâk'mdır. (Dediler ki) : Bize Abdiirrezzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, İbnü Tâvus'dan, o da babasından, o da tbni Abbâs'-dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ebû Hüreyre'nin şu sözü söyle­diğinden daha ziyâdelememe benziyen bir şey görmedim. Peygamber (Sallattahü Aleyhi ve Selîem):

«Hiç şüphe yok ki, Allah Âdemoğluna zinadan nasibini yazmıştır. Bu­na behemehal erişecektir. İmdi gözlerin zinası bakmak, dilin zinası da ko­nuşmaktır. Nefİs temenni eder de şehvetlenir. Fere de buna ya tasdik eder

ya tekzib!»   buyurdular.

Abd kendi rivayetinde : «tbni Tâvus'dan, o da babasından rivayet etti. (Demiş ki) : Ben İbni Abbas'dan dinledim.» demiştir.

 

21- (...) Bİze İshâk b. Mansûr rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Ebû Hişâm El-Mahzûmî haber verdi. (Dedi ki) : Bize Vûheyb rivayet etti. (De­di ki) : Bize Süheyl b. EM Salih babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Saiiallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti. (Şöyle buyurmuşlar) :

«Adomoğluna zinadan nasibi yazılmıştır. Buna bebemebal erişecektir. Gözlerin zinası bakmak, kulakların zinası dinlemek, dilin zinası konuşmak, elin zinûs: tutmak, ayağın zinası da yürümektir. Kalb ise heves eder, diler. Fere bunu ya tasdik eder ya tekzib!»

Bu hadîsi    Buhârî    «Kitâbu'l-İstizan»'da tahric etmiştir.

İbni Abbâs Hazretleri : «Ebû Hüreyre 'nin sözünden daha ziyade lememe benzeyen bir şey görmedim...» sözüyle lemem âye­tine işaret etmiştir. Lemem, küçük günahlar demektir. Bu hususta Teâlâ Hazretleri :

«Küçük günahlardan değil de, büyüklerinden sakınanları Allah affeder.»

buyurmuştur. Ki, bundan murad (Allah-u a'lem) büyük günahlardan sa­kınmak küçükleri hükümden düşürür, demektir. Bu âyeti İbni Ab­bâs Hazretleri babımızın hadîsindeki bakmak, dokunmak ve emsâliyle tefsir etmiştir ki, Nevevî : «Mânâ onun dediği gibidir. Lememin tefsirinde sahih olan söz budur.» diyor. Bâzıları: «Lemem bir kötülüğe niyet edip de yapmamaktır.» demiş. Bir takımları günaha meyletmek, fa­kat üzerinde durmamak mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Hadisin mâ­nâsı şudur : Âdemoğluna zinadan nasibi mukadderdir. Bazı kimsenin zi­nası hakiki, bazısının da mecazî olur. Mecazî zina; haram olan kadına bak­mak, zinaya dâir konuşulan sözleri dinlemek, ecnebi bir kadına elle do­kunmak veya öpmek, zina etmeye gitmek gibi şeylerdir. Mecazî zinanın nevileri dahi haramdır. Fercin bunu tasdik veya tekzibinden murad; zi­nanın ya hakikati hâsıl olur, yahut olmaz. Tam zinaya yaklaşmışken vaz­geçer, demektir. Âyet-i kerîme hakikî zinadan kaçmıldığı takdirde lûtf-u kereminden mecazi olanını affedeceğini va'd buyurmuştur.

 

6- «Her Doğan Fıtrat Üzere Doğar» Hadisinin Manası ve Ölen Küffar Çocuklarıyle Müslüman Çoçuklarının Hükmü Babı

 

22- (2658) Bize Hâcib b. Velid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-hammed b. Harb Zubeydî'den, o da Zührî'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Saîd b. Müseyyeh, Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, şöyle diyormuş; Kesûlüîlah (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem):

«Hiç bir doğan çocuk yoktur ki, fıtrat üzere doğmuş olmasın. Sonra onu annesi, babası yahûdileştirir; hıristiyanlaştınr ve mecûsîieştirirler. Tıpkı bir hayvanın dertop bir hayvan doğurduğu gibi. Bu hayvanda hiç bir kesik aza hissediyor musunuz?» buyurdular. Sonra Ebû ITüreyre : İsterseniz şu âyeti okuyun! dedi. -

«O fıtrata ki, Allah insanları onun üzerine yaratmıştır. Allah'ın halket-tiğini değiştirmek yoktur.» [5]

 

(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Abdü'l-A'Iâ rivayet etti. H.

Bize Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzâk haber verdi.

Her iki râvi Ma'mer'den, o da Zührî'den naklen bu isnadla rivayet etmişlerdir. O: «Hayvan hayvan doğurduğu gibi...» demiş; «Der top» ke­limesini anmamıştır.

 

(...) Bana Ebû't-Tâhir ile Ahmed h. îsa rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbnÜ Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Yûnus b. Yezîd, İbni Şi-hab'dan naklen haber verdi. Ona da Ebû Seleme b. Abdirrahman haber vermiş ki, Ebû Hüreyre (şöyle demiş) : Resûiüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem):

«Hiç bir doğan çocuk yoktur ki; fıtrat üzere doğmuş olmasın.»buyur­dular. Sonra Ebû Hüreyre (Şöyle demiş) : İsterseniz :

«O fıtrattaki : "Allah insanları onun üzerine yaratmıştır. Allah'ın halk-ertiğİni değiştirmek yoktur.' İşte dosdoğru din budur." âyetini okuyun!» demiş.

 

23- (...) Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) :

«Hİç bir doğan çocuk yoktur ki; fıtrat üzere doğmuş olmasın! Sonra annesi; babası onu yahûdileştirir, ruristiyanlaştınr ve müşrikleştirirler.» buyurdular. Bunun üzerine bir adam :

— Yâ Iiesûlallah! Bundan evvel ölürse ne buyurursun? dedi.

«Allah onların ne yapacak olduklarını bilir.» buyurdular.

 

(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. {De­diler ki) : Bize Ebû Muâviye rivayet etti. H.

Bize İbnü Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.

Her iki râvi A'meş'den bu isnadla rivayet etmişlerdir. İbnü Nümeyr'in hadîsinde :

«Hiç bir doğan çocuk yoktur kİ, miüeî üzere doğmuş olmasın.» Ebû Bekr'in, Ebû Muâviye'den rivayetinde : «Bu millet üzere doğmuş olmasın. Tâ dili sÖyleyinceye kadar.» Ebû Küreyb'in Ebû Muâviye'den rivayetinde ise : «Doğan hiç bir çocuk yoktur ki, şu fıtrat üzere olmasın. 'Tâ dili söy-leyinceye kadar.» cümleleri vardır.

 

24- (...) Bize Muhammed b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbilı'-den rivayet etti. Hemmâm: Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den bize rivayet ettikİeri şunlardır, diyerek bir takım hadîsler zikretmişlerdir. Onlardan biri de şudur: Resûlüüah (Sallallahü Aleyhi ve SelUm):

«Doğan bir kimse bu fıtrat üzere doğar. Sonra annosi, babası onu yahûdileştirir ve hıristiyaniaştırırlar. Sizin develeri ürettiğiniz gibi. Onlar­da hiç azası kesik buluyor musunuz? Sonra onların azasını siz kesiyor­sunuz.»  buyurdular. Ashâb :

— Yâ Resûlallah! Küçükken ölene ne buyurursun? dediler.

«Allah onların ne yapacak olduklarını bilir.»   buyurdular.

 

25- (...) Bize Kuteybe h. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'l-Aziz (yâni Ed-Derâverdî), Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'­den naklen rivayet etti ki: Resûlüilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Her insanı annesi fıtrat üzere doğurur. Sonra annesi, babası onu ya-lıudileşîirir, hmstiyanlaşlmr ve mecûsîleşîİrir. Eğer annesi, babası müslü-man İseler çocuk da müslüman olur. Annesinin doğurduğu her insanı şey­tan iki yanından çarpar. Yalnız Meryem'le oğlu müstesna!»  buyurmuşlar.

 

26- (2659) Bize Elût'-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnü Veh haber verdi.  (Dedi ki) ; Bana İtnü EM Zi'b ile Yûnus, İbnü Şîhab'dan, o da Atâ' b. Yezîd'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen hafeer verdi ki, Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e müşriklerin çocukları sorulmuş da:

«Onların ne yapacak olduklarını Allah bilir.» I uyur muşlar.

 

(...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Atdürrezsâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer haber verdi. H.

Bize Abdullah b. Ahdirrahman İbnü Behram da rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Ebû'l-Yeman haber verdi. (Dedi ki)

Bize Şuayb haber verdi. H.

Bize Seleme b. Şebib de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasen b. A'yen rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'kıl (bu zât İbni Ubeydillah'dır) rivayet etti.

Bu râvüerin hepsi Zührî'den Yûnus ve İbnü Ebî Zi'b'in isnadıyla on­ların hadîsleri gibi rivayet etmişlerdir. Yalnız Şuayb ile Ma'kıVın hadîs­lerinde :

«Müşriklerin zürriyetleri soruldu...» cümlesi vardır.

 

27- (...) Bize İbnü EM Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Efcû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle   demiş):    Uesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sel1em)'e  müşriklerin çocuklarından küçükken ölenler soruldu da :

«Allah onların ne yapacak olduklarını  bilir.»   buyurdular.

 

28- (2660) Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den, o da Said b. Cübeyr'den, o da İbni Abbas'dan. naklen haber verdi. (Şöyle demiş): Resûlüllah (Sallallohü Aleyhi ve  müşriklerin  çocukları soruldu.

«Allah onları yarattığı vakit ne yapacak oldukların! bilir.» buyurdular.

 

29- (2661) Bize Abdullah b- Meslcme b. Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir b. Süleyman babasından, o da Rakabe b. Meskale'den, o da Ebû İshâk'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbnü Abbâs'dan, o da Übey b. Ka'b'dan naklen rivayet etti. Ühey şöyle demiş: ttesûlüllah (SülSüllahü Aleyhi ve Sellem):

«Hızır'ın öldürdüğü çocuk kâfir olarak mühürlenmişti. Yaşasaydı an­nesine, babasına azgınlık ve küfürle zulmederdİ.»  buyurdular.

 

30- (2662) Bana Zübeyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) :,Bize Ce-rîr, Alâ' b. Müscyych'den, o da Fudayl b, Amr'dan, o da ÂLşe tinti Tal-ha'dan, o da Ümmü'l-Mü'miniıı Âîşe'den naklen rivayet etti. (Şöyle de­miş) : Bir çocuk öldü de ben : Ne mutlu ona, cennet serçelerinden tir serçe! dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem};

«Bilmez misin ki, Allah cennetle cehennemi yaratmış ve ona da, buna da  ehil yaratmıştır.»   buyurdular.

 

31- (...) Bize Ebû Bckr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki', Talha b. Yahya'dan, o da halası Âişe binti Talha'dan, o da Ümmül-Mü'minin Aişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Seltem) eıısardaıı bir sabinin cenazesine çağrıldı da, ben:

— Yâ Resûlallahî Buna ne mutlu, cennet serçelerinden bîr serçe! Kö­tülük işlemedi. Ona erişmedi, dedim.

«Bundan başka bir sözün yok mu yâ Âişe! Çünkü Allah, cennet için ehil yaratmış; onlar, daha babalarının sulblerinde iken cennet için yarat­mıştır. Cehennem için de ehil yaratmış; onları daha babalarının sulblerin­de iken cehennem  İçİn yaratmıştır.»  buyurdular.

 

(...) Bize Mubammed b. Sabbah rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmaU b. Zekeriyya, Talha b. Yahya'dan rivayet etti. H.

Bana Süleyman b. Ma'bed de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn b. Hafs rivayet etti. H.

Bana tshâk b. Mansûr dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhanımed b. Yûsuf haber verdi.

Her iki râvi Süfyân'i Sevrî'den, o da Talha b. Yahya'dan naklen Ve-kî'in isnâdıyle onun hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır.

Bu hadîslerin Ebû Hüreyre ve İbni Abbas riva­yetlerini Buharı «Cenaze» bahsinde; Ebû Dâvud, İbnü Abbâs rivayetini «Kitâbu's-Sünne»'de; Nesâî «Cenaze» bahsin­de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Ulemâ ölen. müslûman çocuklarının cennetlik olduklarına ittifak et-nişlerdir. Bazıları Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Hz. Âişe'ye : «Bundan başka bir sözün yok mu?» demesine bakarak bu hususta te­vakkuf e imiş. Onların cennetlik veya cehennemlik olduğuna hüküm ve­rememişlerde de, bu söze itibar yoktur. Çünkü ulema Resûlüllah (Saüaüahü Aleyh: ve Se!lem)'m. Hz. Ai^e 'ye ihtimal kafi bir delil bulunmadıkça kesin söz söylememesini tembih etmek istemiştir, demişlerdir. Nitekim Hz. Sa'd b. Ebî Vakkas: «Ona ver yâ Resûlallah! Çünkü ben onu mü'min görüyorum.» dediği vakit; kestirip atmaması lâzım gel­diğini tenbih için «Müslim» buyurmuşlardır. Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) m bu sözü müslûman çocuklarının cennetlik olduğunu bil­mezden önce söylemiş olması da ihtimaldir. Onların cennetlik olduğu ken­disine bildirildikten sonra :

«Müslümanlar.n ölen küçükleri cenneîin kurtlardır.., ilah.» buyurarak cennetlik olduğunu tasrih etmiştir.

Müşriklerin çocuklarına gelince : Bu hususta üç kavil vardır. Birinci kavle göre babalarına tâbi olarak onlar da cehenneme gireceklerdir. İkin­ci kavi tevakkuftur. Yâni ulemadan bir taife bunların cennetlik mi, cehen­nemlik mi olduklarım kestirnmemiş, bu hususta bir şey söylememeyi ter­cih etmişlerdir. Üçüncü kavle göre müşriklerin küçükken ölen çocukları cennetliktir. Muhakkık'ın ulemânın kavilleri budur. Nevevî : «Sa­hih olan da budur.» diyor. Buna delil Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in cennette İbrani m (Aleyhisselâm) 'ı ve etrafında İnsanların çocuk­larını gördüğünden bahseden hadîsidir. Mezkûr hadiste ashâhm : «Yâ Iie-sûlaîlalı! Müşriklerin çocukları da orada mıydı?» diye sordukları:

«Evet! Müşriklerin çocukları da oradaydı.» diye cevab verdiği bildi­rilmektedir. Hadîsi,    Buharı    rivayet etmiştir. Teâlâ Hazretleri de :

«Biz Resul göndermedikçe kimseyi ûzqb edecek değiliz.» buyurmuş­tur. Bir çocuk bulûğa ermedikçe mükellef değildir. Bu cihet ittifâkîdir,.

Fıtrat: Her çocuğun doğduğu zaman aldığı sıfattır. Bu hadîslerde murad ne olduğu ihtilaflıdır. Hafız İbnü Hacer: En meşhur kavle göre fıtrattan murad İslâm'dır diyor. Ma'zirî 'nin beyânına .göre ba­zıları : «Fıtrat: Çocuklar babalarının sulblerinde iken kendilerinden alınan sözdür. Onlar bu hal üzere doğarlar ve anneleri, babaları değiştiriıı-ceye kadar bu hâl üzere devam ederler.» demiş; bir takımları: «Fıtrat: Doğacak çocuk, hakkınüa Allah tarafından verilen saadet veya şekavet hükmüdür.» mütalâasında bulunmuşlardır.

Ebû Ubeyd diyor ki: «Ben Muhammed b. Hasen'e bu hadîsi sordum da : Bu mesele İslâm'ın ilk zamanlarında farâiz hükmü inmezden  ve  cihad  emroîunmazdan Önce idi, cevâbını verdi. Ve galiba şunu demek istedi : Çocuk fıtrat üzere doğar da annesi, babası kendisini yahudileştirrneden yahut hıristiyanlaştırmadan ölürse, anne ve babasın­dan mirasçı olmaz. Onlar da çocuğa mirasçı olmazdı. Çünkü çocuk müs­lûman; annesi, babası kâfir sayılır. Çocuğun esir alınması da caiz olmazdı. Farâiz meseleleri inip şeriatın kavâidi bunun hilâfına tekârrur edince, anlaşıldı ki, çocuk annesinin, babasının dini üzere doğar.»

Abdullah b. Mübarek: «Çocuk ilerde kazanacağı saadet veya şekavet hâli üzere doğar. Allah'ın, müslûman olacağını bildiği çocuk îslâm .fıtratı üzere, kâfir olacağını bildiği çocuk ise küfür üzere dünyaya gelir.» demiştir.

Nevevî'ye göre ise. bu hususta esah olan mânâ şudur : Her ço­cuk müslümanlığı kabule müheyya olarak dünyaya gelir. Hangi çocuğun annesi, babası müslümansa, o dünya ve âhiret ahkâmı hakkında müslû­man sayılır ve müslûman olarak devam eder. Annesi, babası kâfir olan çocuk, dünya hükümleri hakkında kâfir sayılır. îşte annesinin, babasının onu yahudüestirmesinden, hıristiyanlastırmasmdan, mecûsîlestirmesinden murad budur. Yâni çocuğa annesinin, babasının hükmü verilir. Çocuk bu hâl üzere bulûğa ererse, küfrü de devam etmiş sayılır. Ezelde saadeti mu-kadderse müslûman olur. Değilse küfrü üzere ölür.

Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)in :

«Allah onların ne yapacak oldukların' bilir, .»sözünde küçükken ölen müşrik çocuklarının cehennemlik olacaklarına dâir bir sarahat yoktur. Bundan murad : «Bulûğa ermiş olsalar, ne amelde bulunacaklarını Allah bilir.» demektir. Halbuki bulûğa ermemişlerdir. .Onlara İlâhî teklif de yoktur. Çünkü teklif bulûğ ile başlar.

Hızır (Aleyhisselâm\'ın öldürdüğü çocuğa gelince : Nevevî: -Buna kat'î surette te'vil vâcibdir. Çünkü annesi, babası mü'mindjler. Bi­nâenaleyh çocuk da müslümandır. Bu hadîs çocuk bulûğa erse kâfir olur­du, diye te'vil edilir. O anda kâfirdi denilemez ve o anda .küffarın ah­kâmı ona tatbik edilemez.» diyor.

Hz. Meryem'le oğluna ait rivayet ve keza Hızir hadîsi «Kitâbu'l-Fedâil»'de  geçmişti.

Babımız rivayetleri «Allah Teâlâ olmuş, olacak ve olmayacak her se­zi bilir.» diyen ehl-i hakkın mezhebine delildirler

 

7- Ecel, Rızık ve Başka Şeylerin Haklarında Geçen Kaderden Ziyade ve Eksik Olamayacaklarını Beyan Babı

 

32- (2663) Bize Ehû Iiekr b. Ebî Şeyhe ile Ebû Küreyb rivayet et­tiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dediler ki) : Bize Veki, Mis'ar'dan, o da AI-kame b. Mersed'den, o da Muğîra b. Abdillah EI~Yeşkürî'den, o da Ma'rur b. Süveyd'den, o da Abdullah'dan [6] naklen rivayet etti. Şöyle demiş : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Scllem) 'in zevcesi Ümmü Habîbe:

— AHahım! Bana zevcim Itesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), babam Ebû Süfyân ve kardeşim Muâviye ile fayda ver! dedi. Bunun üzerine Pey­gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem}:

«Sen Allah'dcm muayyen ecellere, ma'dud günlere ve taksim edilmiş rızıklara ait bir şey istedin. O hiç bîr şeyi vakti gelmeden yaratacak, yahuf bir şeyi vaktinden sonraya bırakacak değildir. Şayet Allah'tan seni cehen­nemdeki bir azabdan veya kabirdeki azabdan korumasını İsteseydin daha hayırlı ve daha faziletli olurdu.»  buyurdular.

Abdullah demiş ki: Kesûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sel!em)'in yanında maymunların da zikri geçti. — Mis'ar şöyle demiş : Zannederim domuzlar da  suret değiştirmekten  meydana  gelmişlerdir,  dedi. — Bunun  üzerine:

«Şüphesiz ki Allah, suret değiştirenler için nesil ve çoluk çocuk halket-memiştir. Maymunlarla domuzlar bundan önce de vardı.»  buyurdular.

 

(...) Bize bu hadîsi Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbnül Bİşr, Mis'ar'dan bu isnadla rivayet etti, Şu kadar var ki, onun İbni Bişr ile Veki'deıı beraberce rivayet  ettiği  hadîsinde :

«Cehennemdeki bir azabdan ve kabirdeki azabdan...» cümlesi vardır.

 

33- (...) Bize İshâk b. İbrahim Eî-Hanzalî ile Haccac b. Şâir riva­yet ettiler. Lâfız Haccac'mdir. İshâk : Ahberanâ; Haccac ise : Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sevrî Alkame b. Mersed'den, o da Muğîra b. Abdillah El-Yeş-. kürî'den, o da Ma'rur b. Süveyd'den, o da Abdullah b. Mes'ud'dan naklen haber verdi. Şöyle demiş : Ümmü Habîbe :

— Allahim!' Bana zevcim Resûlüllah' (Safîallahü Aleyhi ve Selîemi'haham Ebû Süfyân ve kardeşim Muâviye île fayda ver, dedi. Bunun üzerine Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona :

«Sen Allah'dan muayyen ecellere, basılmış izlere ve taksim edilmiş rı­zıklara dâir bir şey istedin. O, zamanı gelmeden ne bunlardan birini halke-der, ne de bîrini zamanı geldikten sonra geriye bırakır. Allah'dan kendini

cehennemdeki bir azabdan ve kabirdeki azabdan kurtarmasını  isteseydin senin için daha hayırlı olurdu.»  buyurdular. Derken bir adam:

__ Yâ Resûlallah! Maymunlarla domuzlar sureti değiştirilen insanlar­dan mıdır?  diye  sordu.     Bunun  üzerine Peygamber   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Şüphesiz Allah (Azzeve Cetle) bîr kavmi helak etti, yahut bir kavmi azab ettiyse, onlar için nesil yaratmamıştır. Maymunlar ve domuzlar bun­dan Önce de vardı.»   buyurdu.

 

(...) Bana bu hadîsi Ebû Dâvud Süleyman b. Ma'bed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin b. Hafs rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân bu isnadla rivayette bulundu. Yalnız o: «Ve varılmış eserler...» demiştir.

İbnü Ma'bed : «Bâzıları (bu hadîsi) hillinden yâni vukuundan önce dîye rivayet etti.» dedi.

Bu hadîs ecellerle rizıklann mukadder olduğuna, binâenaleyh ziyâde veya eksik kabul etmediğine açık delildir. Gerçi bir hadîsde : «Sıle-i Rahm Ömrü artırır...» buyurulmuştur. Fakat bu ve emsali hadîslerin te'vil olun­duğunu Sıle-i Rahm bahsinde görmüştük.

Mâzirî şöyle diyor : «Kafi delillerle tekarrur etmiştir ki, ecel­leri, rızıkîarı vesâireyi Allah bilir. Bilmenin hakikati, bilinen şeyi bulun­duğu hâl üzere anlamaktır. Allah Teâlâ Zeyd'in beşyüz tarihinde öle­ceğini bildi mi, artık onun bu tarihten önce veya sonra ölmesi imkânsız­dır. Çünkü ilim cehle münkalib olur. Binâenaleyh Allah'ın bildiği ecel­lerin artıp eksilmesi imkânsızdır. Şu halde artma meselesini Ölüm melâi-kesine yahut ruhları kabz için vekil kıldığı başka bir meleğe nisbetledir, diye tevil etmek gerekir. Meleğe uzun eceller yazmasını emir buyurduk­tan veya bunu Levh-i Mahfuz'a yazdırdıktan sonra, ezelî ilmi iktizası bu yazılana ziyâde ve noksan yapabilir. îşte :

«Allah dilediğini mahveder, dilediğini sabit bsrakrr.» 'âyet-i kerîmesi­nin mânâsı budur.»

Ehl-i Hakkın mezhebine göre öldürülen kimse eceliyle ölmüştür. Da­lâlet fırkalarından Mu'tezİle onun eceliyle Ölmediğini, ömrünün kesildiğini söylemişlerdir.

Görülüyor ki: Hz.  Ümmü  Habîbe ,  ResûlüUah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile babasının ve kardeşinin çok yaşamalarına ve kendi­sine faydaları dokunmalarına dua etmiş, fakat Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu bu duadan men etmiştir. Burada şöyle bir sual hatıra gele­bilir : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ecel mukadderden fazla ve eksik olamıyacağı için men ettiyse, azab meselesi de mukadderdir. Hz. Ümmü Habibe'ye niçin azabdan kurtulmak istemesini tavsiye bu­yurmuştur?

Cevab : Evet, azab meselesi de mukadderdir. Lâkin cehennem aza­bından, kabir azabından ve emsali şeylerden kurtulmak istemek bir ibâ­dettir, îbâdetlerse şeriatın emridirler.

Kader ne ise o olur deyip namaz ve oruç gibi ibâdetleri terketmek nasıl caiz değilse, afiyet duasında bulunmak da öyledir.

Mesh : Suretini değiştirmek, insani maymun ve domuz gibi çirkin hayvanlar kılığına tebdil etmektir.

Bu hâdise Benî İsrâi zamanında vuku bulmuştur. Fakat başka hayvanlar suretine tebd.il edilen insanların nesli olmadığı, maymun­larla domuzlarınsa meshdcn Önce de mevcut oldukları bu hadîsde sara­haten bildirilmiştir. Binâenaleyh bugün yaşayan maymunlarla domuzlar insandan dönme değillerdir.

 

8- Kuvveti Emir Aczi Terk, Allah'dan İstiane ve Mikdarları Allah'a Tefviz Babı

 

34- (2664) Bize Ebû Bekr b. EM Şeyhe ile İbnü Nürneyr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdullah b. İdris RaMa b. Osman'dan, o da Muhammed b. Yahya b. Habfaan'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'-den naklen rivayet etti. Şöyle demiş : ResûIüllab(Aleyhi ve Sellem):

«Kuvvetli mü'min- Allah'a zayıf mü'minden daha hayırlı ve daha mak­buldür. Ama her birinde hayr vardır. Sana fayda veren şeye çaba göster;

Allah'dan yardım dile ve âciz olma! Başına bir say gelirse şöyle yapsam şöyle olurdu deme! Velâkİn (bu) Allah'ın kaderi, O ne dilerse yapar, de! Çünkü eğef (kelimesi) şeytanın amelini açar.»   huyurdular.

Buradaki kuvvetten murâd nefsin azimet ve niyeti ve âhiret husu­sundaki düşüncedir. Bu sıfatı hâiz olan bir kimse cihadda düşmana karsji daha atılgan, ona hücumda dnha sür'atli, emr-i bilma'ruf hususunda daha azimkar, eziyetlere sabır hakkında daha metanetli olur. Namaz, oruç gibi ibâdetler hususunda da neşâtı çok olur.

«Her birinde hayır vardır...» cümlesinden mıırad; kuvvetli mü'minde de, zayıf olanda da hayır vardır, demektir. Çünkü iman ve ibâdet husu­sunda müşterektirler. Fayda verecek şeye çaba göstermekten maksat Al­lah'a taâttır. Âciz olmanın mânâsı Allah'a taât ve ondan yardım dileme hususunda tenbellik etme, demektir. Ulemâdan bâzılarına göre şöyle yap­sam şöyle olurdu... demenin yasak edilmesi, o işin olacağına itikat eden­ler hakkındadır. Fakat bununla o işi Allah'a havale etmeyi isteyen bu hükümde dâhil değildir. Delili Hz. Ebû Bekr'in mağarada iken ; «Eğer müşriklerden biri basını kaldırmış olsa, mutlaka bizi görürdü... sözüdür. Ancak Kaadî îyâz bu sözün bir hüccet oîamıyacağrm; çünkü Hz. Ebû Bekr'in istikbâle ait bir şey haber verdiğini, bunda kaderi red dâvası olmadığını söylemiştir. Kaadî lyâz diyor ki : Bence hadisin mânâsı umumi bir nehydir. Lâkin bu nehiy tenzih içindir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in zira lev kelimesi şeytanın ame­line yol açar. Yâni şeytan kadere çatmayı kalbe telkin eder. Bu hususta vesvese verir sözü de bunu gösterir.» Nevevî'ye göre ise hadîsten anlaşılan zahirî mânâ eğer kelimesinin faydasız yerlerde kullanılmaması­dır. Ve nehy tenzih içindir. Ama bir kimse bunu Allah'a yapılacak bir taât fırsatını kaçırdığı için söylerse zararı yoktur. Kelimenin hadîslerde ekseriyetle mânâsı buna hami olunur.

 



[1] Leyi Sûresi, Ayet; 5-10.

[2] Şems Sûresi, Ayet: 7-8

[3] Tana Sûresi, Âyet: 121.

[4] Sûre-i Kamer, Ayet :  48-49.

[5] Sûre-i Rum.  Âyet :   30.

[6] Ibnü Mes'ûd.