13- ORUÇ BAHSİ. 3

1- Ramazan Ay'ının Fazileti Babı. 3

2- Ay Görülmekle Ramazan Orucunun Farz Olması, Yine Ay Görülmekle Bayram Yapılması, Ay'ın Başında veya Sonunda Hava Bulutlu Olursa Ramazan’ın Otuz Gün Üzerinden Tamamlanması Babı. 6

3- Ramazandan Önce Bir Veya Îki Gün Oruç Tutmayın Babı. 11

4- Ay'ın Yirmidokuz Gün Olması Babı. 12

5- Her Belde Halkı İçin Ay'ı Kendileri Görmelerinin Müteber Olduğunu; Bir Beldede Hilal'i Görürlerse, Onlardan Uzak Olan Yerler İçin Bu Hükmün Sabit Olmadığını Beyan Babı  13

7- Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in «Bayram Ayları Noksan Olmazlar» Hadisinin Manasını Beyan Babı :. 15

8- Oruca Girişin Fecrin Doğması İle Hasıl Olduğunu, Fecir Doğuncaya Kadar Yemek ve Sairenin Cevazını, Kendisine Oruca, Namaz Vaktine ve Saireye Girmek Gibi Hükümler Taalluk Eden Fecrin Sıfatını Beyan Babı. 16

Bu Hadislerden Çıkarılan Hükümler:. 19

Bu  Hadisden Çıkarılan Hükümler :. 19

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:. 21

9- Sahur Yemenin Fazileti, Bitte'kid Müstehab Oluşu, Sahüp’u Tehir ve Îftarı Acele Yapmanın Müstehab Oluşu Babı. 21

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :. 23

10- Orucun Nihayete Ermesi ve Gündüzün Çıkması Vaktinin Beyanı Babı. 25

Bu Hadisden ÇıklarılanHükümler :. 26

11- Visal Orucundan Nehiy Babı. 27

12- Oruçlu Îken Öpmenin, Şehvetini Harekete Getirmeyen Kimselere Haram Olmadığını Beyan Babı:. 30

13- Cünüb Olduğu Halde Üzerine Fecir Doğan Kimsenin Orucunun Sahih Olması Babı  33

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:. 35

14- Oruçlunun Ramazan Gününde Cima' Etmesinin Şiddetle Haram Kılındığı, Bu Sebeble Büyük Keffaretin Vücubu ve Beyanı, Küffaretin Zengine de Fakire de Lazım Geldiğini ve İmkan Buluncaya Kadar Fakirin Zimmetinde Sabit Olduğunu Beyan Babı. 36

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:. 39

Hadisten Çıkarılan Hükümler Bir Kaç Nevidir:. 41

15- Masiyet Sebebiyle Olmamak Üzere Ramazanda Yolculuk Eden Kimsenin Gideceği Yer İki Konak veya Daha Fazla İse Oruç Tutup Tutmamanın Cevazı, Oruçtan Bir Zarar Gelmeden Tutmağa İktidarı Olan   Kimsenin Oruç Tutmasının, Meşakkat Görecek Kimsenin İse Tutmamasının Efdal Olunduğunu Beyan Babı. 42

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:. 43

16- Bir Îş Görmek Şartıyla Seferde Oruç — Tutmayanın Ecri Babı —... 46

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :. 46

17- Seferde Oruç Tutmakla Tutmamak Arasında Muhayyerlik Babı. 47

18- Arafe Günü Hacının Oruç Tutmamasının Müstehab Oluşu Babı:. 49

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler. 50

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler. 50

19- Aşure Günü Orucu Babı. 51

20- Aşüra Orucunun Hangi Gün Tutulacağı Babı. 57

21- Aşüra Günü Oruç Tutmayan Kimsenin, O Günün Kalan Kısmını Yemeden Geçirmesi Gerektiği Babı. 58

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:. 59

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler. 60

22- Ramazan ve Kurban Bayamı Günlerinde Oruç Tutmakten Nehiy Babı. 60

23- Teşrik Günlerinde Orucun Haram Kılınması Babı:. 62

24- Münferiden Cuma Günü Oruç Tutmanın Keraheti Babı:. 63

25- Teala Hazretlerinin «Oruca Takat Getiremeyenlere Fidye Lazımdır.» Âyet-ı Kerimesinin  «Sizden Her Kim Bu Ay'a Yetişirse Onun Orucunu Tutsun.» Âyet-i Île Neshedildiğinin Beyanı Babı:. 65

26- Ramazan Orucunu Şaban Ayında Kaza Babı. 66

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler. 66

27- Ölen Bir Kimse Namına Orucun Kazası Babı. 66

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :. 67

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :. 69

28- Yemeğe Davet Edilen Oruçlunuın Ben Oruçluyum, Demesi Gerektiği Babı. 70

29- Oruçlunun Dilini Tutması Babı:. 70

30- Orucun Fazileti Babı:. 71

31- Zarar Gelmemek ve Bir Hak Zayı Etmemek Şartıyla Oruca Takati Olan Kimse İçin Allah Yolunda Oruç Tutmasının Fazileti Babı. 74

32- Nafile Orucu Gündüzün Zevalden Önce Niyet Etmenin ve Nafile Oruc Tutan Kimsenin Özürsüz Orucunu Bozmasının Cevazı Babı:. 75

33- Unutan Kimsenin Yeyip İçmesi  Île Cima'nın Orucu Bozmaması Babı. 76

34- Peygamber (Sallaiiahü Aleyhi ve Sellem)in Ramzandan Başka Zamanlardaki Orucu ve Hiç Bir Ayı Oruçdan Hali Bırakmanın Müstahab Olması Babı:. 76

35- Oruçdan Zarar Görecek Yehut Oruç Sebebi İle Bir Hak Zayi Edecek Olan Kimse Île Bayram ve Teşrik Günlerinde Oruç Tutanı, Devamlı Oruçdan Nehiy ve Bir Gün Oruç Tutup Bir Gün Bırakmanın Faziletini Beyan Babı. 79

Bu Riyayetlerden Çıkarılan Hükümler:. 83

36- Her Aydan Üç Gün ve Arafe, Aşüre, Pazartesi, Perşembe Günkeri Oruç Tutmanın Müstehab Oluşu Babı. 83

37- Şaban Ayı Sonlarında Oruç Babı. 86

38- Muharrem Orucunun Fazileti Babı. 86

39- Ramazanın Arkasından Şevval'den Altı Gün Oruç Tutmanın Müstehab Oluşu Babı  87

40- Kadir Gecesinin Faziletini Beyan, O Geceyi Aramaya Teşvik, Yerini ve En Ümid Edilen Vaktini Beyan Babı. 88

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler. 92

 


13- ORUÇ BAHSİ

 

Savm: Lûgatta imsak yâni kendini tutmak mânâsına gelir.

Yiyip, içmek, konuşmak ve yürümek gibi şeylerden kendini tutan kimseye lûgaten -Sâim» derler.

Bundan mâada rüzgârın sükûnet bulması, güvercin pisliği ve bir nev'î ağaç gibi bir çok mânâlara da gelir.

Şeriatta: Tanyeri ağırmacan başlı yarak, güneş batıncaya kadar yi­yip içmek, cima etmek ve ciir"'c mülhak olan şeylerden kendini tut­maktır.

Savm'ı: «Niyet şartıyla zamân-ı mahsûsta imsâk-i mahsûstur» liye tarif edenler olduğu gibi «fecri sânînin doğmasından güneş kavuşuncaya kadar orucu bozan şeylerden kendini tutmaktır.» şeklinde tarif edenler de olmuştur.

Oruc'un rüknü: imsâkdır.

Sebebi : Muhteliftir. Ramazan orucunun sebebi: Rama­zan ayına erişmektir. Ve her gün, o günde edâ edilecek orucun se­bebidir.

Keffâret oruçlarının sebebi: Yeminden dönme ve kati gibi şeylerdir.

Nezir oruçlarının sebebi de : Yapılan adaklardır.

Orucun vücûdunun şartı: Müslüman, âkil ve baliğ olmaktır.

Vücûb-u edasının şartı : Hasta olmamak, mukîm yâni evinde yerinde 'Dulunmaktır.

Sıhhatinin şartı: Niyet etmek, hayız ve nifâsdan temiz bulunmaktır. Hükmü : Borcun ödenmesi ve sevap kazanmaktır.

Orucun hikmetleri: Çoktur. Ezcümle: oruç insana, fakirlere karşı merhamet hissi aşılar. Çünkü açlık ve susuzluk iztırâbını bir kaç zaman tatmış olan bir kimse bütün sene ıztırâp içinde çırpınan yoksul biçârele­rin hâlini mutlaka hatırlar ve onlara acıyarak yardımlarına koşar.

Orucun en büyük hikmeti nefsi terbiye etmesidir. Bu cihet usûl-i fı­kıh ilminde gerektiği şekilde îzâh edilmiştir.

Orucun bunlardan maada nice hikmetleri vardır. Fakat kula gereken: onu hikmet ve faydaları için değil sırf Allah'ın emrine imtisal ve ibâdet maksadıyla tutmaktır. Zîrâ bir işten maksat ne ise, hüküm ona göre ve­rilir. Binâenaleyh orucu meselâ midenin istirahat in i te'mîn yahut vücûda faydası olduğu için tutanlar onun sevabına nail olamazlar.

Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz:

«Nice oruç tutanlar vardır ki kazançları yalnız açlık ite susuzluktan ibarettir.» hadîsiyle bu cihete işaret buyurmuştur.

Oruç muhkem bir farizadır. Farziyeti: Kitap, sünnet ve icmâM ümmet ile sabittir. Binâenaleyh onu inkâr yahut alay eden kimse dînden çıkar. Özrü yokken tutmayan ise fâsik olur.

Kitaptan delili:

«Sizden her kim bu ay'a yetişirse, onun orucunu tutsun  [1] ...»    ve

«Üzerinize oruç farz kılındı [2]» âyet-i kerimeleridir. Bu bâbda ' cumâ-ı   ümmet   de vardır.

Sünnetten delili : Bu bahiste görülecek hadislerle meşhur tmân ve ısiâm hadîsidir.

Oruç Hicretin ikinci yılı Şaban ay'ında farz kılınmıştır, ,Resû-lüllah (Sailallahü A leyhi ve Sttltem)  dokuz   Ramazan   oruç tutmuştur.

Ramazan orucundan önce başka bir oruç farz olup olmadığı husûsıında selef ihtilâf etmişlerdir. Cumhura göre Ramazan orucundan evvel hiç bir oruç farz kılınmamıştır. Bir kavle göre evvelâ Aşûrâ orucu farz olmuş, sonra bu oruç Ramazan'la neşredil­miştir.    Hanefii1er'in kavli de budur.

 

1- Ramazan Ay'ının Fazileti Babı

 

1- (1079) Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbni Hucr rivayet et­tiler. Dediler ki: Bize İsmâîl yâni İbni Ca'fer, Ebû Süheyl'den, o da baba­sından, o da Ebû Hüreyre (Radiyallahûanh) 'dan naklen rivayet etti ki, Resûlüllah  (Saltatlahü A ieyhi ve Sellem) :

— «Ramazan geldimi cennet kapıları, açılır; cehennem kapıları kapa­nır, ve şeytanlar bukağılanır.» buyurmuşlar.

 

2- (...) Bana HarmeletÜ'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da İbni Ebî Enes'den naklen haber verdi; İbni Ebi Enes'e de babası rivayet etmiş ki kendisi Ebû Hüreyre (RadiyallahÛ anti) 'ı şöyle derken işitmiş: Resûlül­lah   (Sallallahü A leyhi ve Sellem):

— «Ramazan geldimi rahmet kapılan açılır, cehennem kapılan kapa­nır ve şeytanlar zincirle bağlanırlar.» buyurdular.

 

(...) Bana, Huhammed b. Hatim ile Hûlvânî rivayet ettiler. Dediler ki: Bize Ya'kûb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize batanı, Sâlih'den, o da îhni ŞihâVdan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nâii [3] b. El»i Kut*, n vâyet etti, ona ta tabası rivayet etmiş. Babası, Efaû Hüreyre   (Rudiyalluiıû anh) 'ı şöyle derken işitmiş: Resulü İlah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem):

«Ramazan girdimi...»  buyurdular.

Râvî hadîsi yukarki hadîs gibi nakletmiştir.

Bu hadîsi Buhârî  «Kitâbu's-Savm* ve «Kitâbu Bed'i'l-Halk»Uı tahric etmiştir.

Zemahşeri   (467-538)'n in beyânına göre Kamadan: Yandı mâ­nâsına gelen    (Rameda)   fiilinin mastarıdır.

Şehr kelimesi bu mastara izafe edilerek   (Şehr-u   Ramada'n) şeklinde alem olmuşdur.

Oruç ayına «Ramazan» denilmesi:    Müslümanlar o ayda açlık veya susuzluğun hararetinden yandıkları içindir.

Bâzıları: «Araplar eski lûgattan ayların isimlerini naklederken onla ra zamana göre isim vermişlerdir. Oruç ayına «Ramazan» demeleri şid­detli sıcaklara tesaadüf ettiğindendir.» derler.

Bu bâbda daha başka kaviller de vardır.

Cennet kapılarının açılması, cehennem kapılarının kapanması vp şey tanların bukağılanması hususunda Kaadı îyâz şunları söylemiş­tir: «Bu hadîsden zahirî mânâsı ve hakikati kastedilmiş olması muhte­meldir. Şu hâlde cennet kapılarının açılması, cehennem kapılarının ka­panması ve şeytanların bukağılanması Ramazan ayının girdiğine bir alâmet ve hürmetini ta'zîm olur. Şeytanların bukağılanması: Mü'min-lere eza edememeleri içindir. Maamâfih bu sözlerden murâd: Mecazî mâ­nâları da olabilir: Bu takdirde hadîs-i şerif Ramazan'da sevap ve afvın çokluğuna, şeytanların ezâ ve iğvâların azaldığına işaret olur. Y/mi şeytanlar bağlanmış gibi olurlar da, bâzı şeylere ve bâzı insanlara tasal­lut eder; bâzılarına edemezler.

Hadîsin ikinci rivayetinde: (Rahmet kapıları açılır) başka bir rivayette:

(Şeytanların azgın takımı bukağ;lcın:r.) buyurulmuş olması da bu ih­timâli te'yîd eder. Cennet kapılarının açılmasından murâd: Bu ay'da umu­miyetle sâir-aylarda görülmeyen oruç, teravih ve şâir hayırât gibi tâat-lara Allah'ın fütuhat vermesi de kastedilmiş olabilir. Çünkü bunlar cen­nete girmeye sebep ve âdeta cennete açılan kapular mesabesindedir. Ce­hennem kapılarının kapanması ve şeytanların bukağılanması da günah­lardan sakınmaktan ibaret olur.»

Nevevî diyor ki: «Bu hadîs muhakkakkikîn-i ulemâ ile Buhârî'nin kaail oldukları sahîh ve muhtar olan mezhebe delilidir. Bu mezhebe göre ay zikre tmeksizin sâdece (Ramazan) demek kerâ-hetsiz olarak caizdir.

Bu mes'ele hakkında üç mezheb vardır :

1- Ulemâdan bir tâife'ye göre hiç bir suretle münferiden (Ra­mazan) denilemez. Mutlaka (Ramazan) ay'ı demek îcâb eder, Mâ1îkiyye ulemâsının kavilleri budur. Onlar Ramazan'in Es-mâullah'dan olduğunu binâenaleyh Allah'dan başkasına ancak bir kayıt­la ıtlak edileceğini söylerler.

2- Ulemâmızın ekserisi ile İbni Bâkıllânî'ye göre Ramazan'dan oruç ayı kastedildiğine bir karine bulunursa, bu kelimeyi izâfetsiz olarak (Ramazan) şeklinde kullanmakta bir kerahet yoktur. Karine bulunmazsa mecruhtur. Onlara göre  (Ramazan tuttuk.) (Ramazanda teravih kıldık), (Ramazan bütün ayların efdalıdır.)  (Rama­zan'in sonunda Kadir gecesini aramak mendûbdur.) gibi sözlerde kerahet yoktur. Fakat (Ramazan geldi.), (Ramazan girdi.) gibi sözler mekruhtur.

3- Muhakkîkîn-i ulemâ ile Buhârî'nin mezhep­lerine göre: Karine olsun olmasın (Ramazan) kelimesini münfe­riden kullanmakta kerahet yoktur. Doğru olan mezhep de budur.

Birinci ve ikinci mezhepler fâsitdirler. Çünkü kerahet ancak şeriatın yasak etmesiyle sabit olur. Bu bâbda hiç bir nehiy sübût bulmamıştır.

Ramazan'm Allah'a mahsûs bir isim olması iddiası da doğru de­ğildir. Bu hususta hiç bir sahîh delîl yoktur.

Bâzı haberler vârid olmuşsa da, onlar da zayıftır. Allah'ın isimleri tevkifidir; onlar ancak delille sabit olur. Ramazan'in isim olduğu sübût bulsa bile bundan münferiden kullanılmasının keraheti lâzım gel­mez. Babımız hadîsi birinci ve ikinci mezhepleri sarahaten reddetmek­tedir. Oruç ayına (Ramazan) denilebileceğini gösteren bir çok sahîh hadîsler vardır.»

Ashâb-ı Kiram 'dan bir çokları babımız hadîsi mânâsında ha­dîsler rivayet etmişlerdi".

Aynî   bunları bir araya toplamış ve şöyle sıralamıştır :

1- Nesâî  ile İbni   Mâce, Hz. Abdurrahmân   b. Avfdan şu hadîsi tahrîc   etmişlerdir: Nadr b. Şeybân şöyle demiş:   «Ebû   Selemet'bni   Abdirrahmân'a   dedim ki:

— (Bana babamdan dinlediğin, onun da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) 'den —araya başka râvî girmemek şartıyla; bizzat— dinlediği bir hadîs şöyle.»

Ebû Seleme :

  «Hay hay   söyliyeyim:   Bana,    habam   rivayet etti.    Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Şüphesiz ki Allah Tebâreke ve Teâlâ Ramazan orucunu farz kılmış­tır.   Ben do size onun kıyamını sünnet kıldım.   Binâenaleyh her kim îmân ederek ve sevabını hesaba katarak Ramazanın orucunu tutar, namazını du kılarsa günahlarından annesinin doğurduğu gün gibi (mâ sû m olarak) ç'ttar» buyurmuşUr, Nesâî senedin yanlış olduğunu söylemiş: «Doğrusu   Ebû   Se­leme,   Ebû   Hüreyre Men rivayet etmiştir.» demiştir. Kıyamdan murâd: Terâvîh namazıdır.

2- Ebû Ya'lâ, Hz.İbni Mes'ûd'danşu hadîsi rivayet eder:  îbniMes'ûd (Radfyatlahû atıh) Peygamber   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i Ramazan başında şöyle buyururken işitmiş:

  «Kullar Ramazanda ne derece sevaplar olduğunu bilseler ümmetim bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederdi...»

Hadîs uzuncadır, yalnız münker hattâ bâtıldır. Zîrâ senedinde C e-rîr b. Eyûb El-Becelî vardır. Bu adam hadîs uydururmuş. Vekî' Ebû Nuaym, Fadl b. Dükeyh gibi imamlar onu hadîs uydurmakla itham etmişlerdir. îbni Maîn onun hak­kında «Bir şey etmez.» demiş; Buhârî ile Ebû Zür'a hadîsi­nin münker olduğunu söylemişlerdir.

Nesâî   dahî «O, metrûkü'l-Hadîstir.» demiştir.

3- Haris b. Ebî Üsâme, Hz. Selm&n-ı Fârı-s î 'den şu hadîsi rivayet etmiştir: Selmân demiş ki:

  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Şâbân'ın son günü bize hut­be okudu ve:

  «Ey cemâat! Size büyük bir ay yaklaşmaktadır; Öyle mübarek bir ay ki: İçinde bin aydan daha hayırlı bir gece vardır.   Allah, o ayın oru­cunu farz, terâvîh'İni nafile olarak meşru kılmıştır.   İmdi her kim bu ayda hayır nâmına bir İş yaparsa yetmiş tane farz eda etmiş gib* olur   Bu ay: sabır ayıdır. Sabrın sevabı İse cennettir.  Bu ay yaıd-mlcşma ayı Ar. Bu ayda mü'minin rızkı arttırılır   » buyurdular.

Bu hadîs dahî uzundur. Senedinde İyâs nâmında bir râvî vardır. Mezkûr râvî meçhuldür. Binâenaleyh hadîs münkerdir.

4- Nesâî, Enes (Radiyaltahû anh) 'dan şu hadîsi tahrîc et­miştir: Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Selîem):

  «İşte Ramazan geldi. Bu ayda cennet kcıp:ları açılır, cehennem ka­pıları kapanır, şeytanlar da zincirle barlanrr.»  buyurmuşlardır.  Ancak Nesâî   onun hatâ olduğunu söylemiştir.

Ayni hadîsi Taberânî dahî «El-Evsat» nâm eserinde tahrîc et-mişdir. Onun rivayetinde hadîsin sonunda şu cümle de vardır:

«Ramazana erişip do affolunmayan bizden ırak olsun. Böylesi Rama­zanda affolunmazsa ne zaman affolunur?»

Bu hadîsin râvîleri arasında Fad1 b. îsâ vardır ki hadîsi mün­kerdir.

Hz. Enes’in bir hadîsi daha vardır ki: Onu da Ukaylî za­yıf hadîsler tneyâmnda rivayet etmiştir.

5- Taberânî'nin Hz. Ubâde tü'bn ü's-Sâmit (Radiyallahâ anh) 'dan rivayet ettiği bir hadîsde şöyle Duyurulmuştur: Ra­mazan geldiğinde bir gün Resûlüllah  (SallallahU Aleyhi ve Settem) :

  Size Ramazan eldi. Bu ay bereket ay'ıdır. Bu ayda Allah size yardım eder. Rahmetini indirir, günahları affeder, duaları kabul buyurur. Allah, sizin ibâdet hususundaki yarışınızı görür de sizinle meleklerine ifti­har eder.   Binâenaleyh siz Allah'a hayır İşlediğinizi gösterin. Çünkü şakı bu ayda Allah'ın rahmetinden mahrum kalan kimsedir»; buyurdular.

Hadîsin isnadında Muhamed b. Ebî Kays vardır. Bu zâtın hâli keşif ve îzâha muhtaçtır.

6- Taberânî, îbni Abbâs (Radiyallahû anh) 'dan şu hadîsi rivayet etmiştir: Resûlüllah (SattaUahÜ Aleyhi ve Selîem):

  «Size meleklerin en faziletlisini haber vereyim mi? O, Cibril Aley-hisselâm'dır.    Peygamberlerin efdalı Adem Aleyhissolâm, günlerin efdalı Cuma; aylarm efdalı Ramazan, gecelerin efdalı Leyle-İ Kadir, kadınların efdalı da Meryem binti Imrân Aleyhesselâmdrr.» buyurdular.

Bu hadîsin râvîlerinden Nâfi '  b. Hürmüz   zayıftır. tbnü'l-Cevzî    (508-597).   îbni   Abbâs     (Raâiyallahû anh) dan bu bâbda uzun bir hadîs rivayet etmişse de, o hadîs münkerdir.

7- Yine   Taberânî,   Hz.   Abdullah   îbni ömer'den şu hadisi rivayet etmiştir.    Peygamber    (SallallahU Aleyhi ve Selîem):

  «Şüphesiz ki cennet sene başından, gelecek seneye kadar Rama-za : iç!n «üslenir.   Ramazanın ilk gecesi oldumu arşn altından b;r rüzgâr es   ...    buyurdular.

Bu hadîsin râvîlerinden Ve1îd b. Velîd'i Dârakutnî ile başkaları zayıf bulmuş; Ebû Hatim ise: «doğru söyler.» diyerek onu tevsik etmiştir.

8- Taberânî «El-Evsat» nâm eserinde Hz. Ömeru'-bnu'l-Hattâb (Radiyailahû anh) 'dan da şu hadîsi rivayet et­miştir:

«Ramazanda Allah'ı zikreden Kimsenin günâhı affolunur.    Aİlah'dan dileyen mahrum kalmaz.»

Bu hadisin isnadında Hilâl b. Abdirrahmân nâ­mında bir râvî vardır ki: Ukay1ionu zayıf bulmuş, hadîsini mün-ker saymıştır,

9 - Taberânî 'nin, Hz. Ebû Ümâme 'den rivayet ettiği bir hadîste şöyle buyurulmaktadır:

«Her iftar zamanı Allah'ın   cehennemden azâd ettiği kimseler vardır.» Hadîsin râvîleri mütemetdirler.

10- Taberânî   «Es-Sağir» adlı eserinde   Hz. Ebû Saîd-i Hudrî 'den şu hadîsi rivayet etmiştir:

«Gerçekten Ramazan ayının ilk gecesinde gök kapıları aol r. Bunbr Ramazan'in son   ecesine kadar kapanmazlar.»

Bu hadîsin râvîleri arasında Muhammed b. Mervân Es-Sa'dî nâmında zayıf bir zât vardır. Hz. Ebû Saîd 'den Bez-zar   dahî şu hadîsi rivayet etmiştir:

«Şüphesiz ki Allah Teâlâ'nm Ramazanda her gün her gece azâd ettiği kulları vardır. Ve her müslümanın her gün her gece kabul buyurulan bir duası olur.»

bu hadîsin isnadında zayıf bir râvî olan Ebân b. Ebî Ay­yaş   vardır.

Tabarânî yine Hz. Ebû Saîd 'den şu hadîsi rivayet et­miştir:

«Seneden seneye tutulan Ramazan oruçları, aralarındaki günahlara kef-fârettir.»

11- Taberânî,   Ebû   Mes'ûd-u   Gıfârı   (Radiyailahû anh) 'dan îbni  Mes'ûd   hadîsi gibi bir rivayet nakletmiştir. Bu hadîs dahî zayıftır.

12- Nesâî,  Hz. Âişe   (Radiyailahû anha)'dan'şu hadîsi riva­yet etmiştir:

ResûlüllaH (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) azimetle emretmek sizin halkı Ramazan.'da   Teravih   kılmaya teşvik buyurur ve:

— Ramazanda îmân ve ihtisâpla teravih kılan kimsenin geçmiş günah­ları affolunur» derdi.

13- Taberânî 'nin, Ümmü Hanî (Radiyaüahû anh) 'dan rivayet ettiği bir hadisde şöyle buyurulmaktadır:

«Ümmetim Ramazan ayını ibâdetle ihya ettikçe asla kepaze olmıyacak-lard r.» Ashâbtan :

  Ramazan ayını boşuna geçirmekde ümmetinin ne kepazeliği olur Yâ Resûlallah? diyenler bulundu. Peygamber »Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Onun hürmetini çiğnemek...»  buyurdular.

Ayni hadîsde:

Binâenaleyh Ramazan ayından korunun. Zîrâ o ayda işlenen hayırlı ameller başka aylarda görülmedik bir şekilde katlanır. Kötülükler de öy­ledir.»  ifâdesi de vardır.

Hadîsin isnadına îsâ b. Süleyman El-Curcâni var­dır. Bu zâtı İbni Hibbân mevsuklardan, İbni Maîn ise zayıflardan saymıştır.

Rivayetlerin bâzılarında «Gök kapıları açılır.»; diğer bâzılarında «Cennet kapılan açılır.» bu/urulmuştur. Zahiren bu rivayetler birbirleri­ne muarız gibi görünürlerse de, hakîkatta aralarında hiç bir zıddiyet ve ınünâfaat yoktur. Zîrâ gök kapılan semâdadır, cennet semânın üstünde olduğu için ona bu kapılardan çıkılır.

Rahmet kapılarından murâd da: Cennet kapılarıdır.

Tıybî diyor ki: «Bu kapıların açılmasının faydası: meleklere  huç tutan kulların fiillerini göstererek o fiilleri beğendirmek ve bunun Allah indinde pek büyük bir mertebe olduğunu bildirmektir.

Bir de Peygamter (SaUallahü Aleyhi ye Sellem) Jin haberlerine istina­den gök kapılarının açılacağına inanan mükellef bir kulun neşâtı artar. lîu hakikati hulûs-i kalple kabul eder.»

Şeytanların bukağılanması hususunda Hu1eymî şunları söy­lemiştir: «İhtimâl ki şeytanlardan murâd: Semâdan meleklerin sırlarını çalanlardır. Bunların Ramazan günlerinde değil de sadece Ra­mazan gecelerinde bağlanmaları muhtemeldir. Çünkü şeytanların bu güruhu Kur'ân-ı Kerîm inerken sır çalmaktan menedilmiş-lerdi. Binâenaleyh muhafazada mubağlağa göstermek için bağlanmaları artırılmış olabilir. Bu sözden şeytanların müslümanları başka aylarda ol­duğu gibi adam akıllı ifsat edememeleri de kastedilmiş olabilir. Çünkü müslümanlar Ramazanda oruçla, Kur'ân okumak ve zikretmekle meşgul olurlar. Bu gibi şeyler ise şeytanları inkisâr-ı hayâle uğratır.» Bâ­zıları şeytanlardan murâd: Onların azgın takımı olduğunu söylemişlerdir.

Bu takdirde: «Şeytanlar Ramazanda bağlanıyor da neden yine bir çok kimseler günah işliyorlar?» şeklinde bir suâle meydan kalmaz.    Çünkü bağlanmayan bir çok şeytanlar vardır, âsîleri yoldan çıkarmaya onlar kâ-fîdir.

Hadîsden maksat : Ramazan ayında kötülüklerin azalmasıdır. Nitekim bunu hepimiz müşâhade etmekteyiz; kaldı ki bütün şeytanlar Ramazan'da bağlanmış bile olsa insanları yoldan çıkaracak başka se­bepler yine mevcuttur. Nefs-i emmâre ile kötü âdetler ve insan şeytanları bunlardandır.

 

2- Ay Görülmekle Ramazan Orucunun Farz Olması, Yine Ay Görülmekle Bayram Yapılması, Ay'ın Başında veya Sonunda Hava Bulutlu Olursa Ramazan’ın Otuz Gün Üzerinden Tamamlanması Babı

 

3- (1080) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâ-fi'den dinlediğim, onun da İbni Ömer (Radiyallahû ün/i«m^'dan, onun da Peygamber (SaHallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum: Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) Ramazan'ı anarak şöyle buyurmuşlar:

— «Hilâl*! görmedikçe oruç tutmay.n; onu görmedikçe bayram da yapmayın.   Şayet hava bulutlu olursa onun miktarını hesâb edin.»

 

4- (...) Bize Efaû Bekir b. El I Şeyle rivayet etli. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah Nâfi'den, o da İl:ni Ömer (Radiyallahû anhûma) 'dan naklen rivayet etti ki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazan'ı anmış da elleriyle işaret ederek:

  «Ay şoyİe, şöyle ve şöyledir...»    buyurmuşlar. Üçüncü defasında baş parmağını yummuşlar. Müteakiben:

  «Ay'ı görmek şartıyla oruç tutun; ay'ı görmek şartıyla bayram ya­pın.   Eğer hava bulutlu olursa o ay için otuz gün taktir edin.»    buyurmuş­lar.

 

5- (...) Bize İbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah bu isnâdla rivayette bulundu. Ve:

«Hava bulutlu olursa ay'ı 30 gün üzerinden takdir edin.» diyerek Ebû Üsâme hadîsi gibi rivayet etti.

 

(...) Bize Ubeydullah v. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, Ubeydullah'dan bu isnâdla rivayet etti. Bu rivayette İbni Ömer şu­nu da söyledi: «Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) Ramazan'ı anarak:

— «Bir ay yirmidokuz gündür. Ay şöyle, şöyle ve şöyledir...» buyurdular.

İbni Ömer «ay'ı takdir edin.» dedi «Otuz gür .«'ü söylemedi.

 

6- (...) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail, Eyyûb'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer (Radiyallahâ an hû mu) 'dan nak­len rivayet etti. İbni Ömer şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve. Sellem):

— «Ay yirmidokuz günden ibarettir. Binâenaleyh siz hilâli görmedik­çe oruç luimayın, onu görmedikçe bayram da yapmayın. Eğer hava bu­lutlu olursa ay'm mttctarn: lıo;ûb edin.»   buyurdular.

 

7- (...) Bana Humeyd b. Mes'adete'l-BahiH rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr b. Mufaddâl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Seleme yâni İbni Al-kame, Nâfi'de.t, o da Abdullah b. Ömer (Kadiyallahû anhû/na) 'dan naklen rivayet eyledi. İbni Ömer şöyle demiş: Reçjtlüllah (Satlallahü Aleyhi ve Sellem):

— «Ay, yİrmidokuz gündür. Hilâl'i gördünüzmü oruç tutun; onu gör­dü nüzmü iftar edin. Eğer hava bulutlu olursa ay'ın miktarın, resâb edin.» buyurdular.

 

8- (...) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Salim b. Abdillâh rivayet etti ki, Abdullah b. Ömer (Radryallahû anhûma) şunu söylemiş: Ben, Resûlüllah (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) 

— «Ay'ı gördünüz mü oruç tutun; onu gördünüzmü bayram yapın. Şa­yet hava bulutlu olursa ay'ın miktarını hesâb edin!» buyururken işittim.

 

9- (...) Bize Yahya b. Yahya ile Yahya b. Eyyûb, Kuteybetü'bnü Saîd ve İbni Hucr rivayet ettiler. Yahya b. Yahya (Ahterenâ); ötekiler: (Haddesenâ) tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize İsmâîl yâni İbni Ca'fer, Abdullah b. Dinar'dan rivayet etti. O da İbni Ömer (Radiyaltohû anhûma)yi şunları söylerken işitmiş: Resûlüllah (Salta'lahii A,eyhi ve Sel'em):

«Ay yirmidokuz gecedir. Onu görmedikçe oruç tutmayın, onu gör­medikçe bayram da yapma in. Ancak hava bulutlu olursa o başka. Hava bulutlu olursa siz ay'tn miktarını hesâb edin.» buyurdular.

 

10- (...) Bize Harun b. Abdİllâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kavh b. Ubade rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Zekeriyyâ b. tshâk rivayet etti. (Dedi ki): Bize Amr b. Dinar rivayet eyledi, Kendisi İbni Ömer (Radiyallahû anhüma) 'yi şunu söylerke dinlemiş: Ben, Peygamber (Saİlalİahü A leyhi ve Sellem) 'i:

«Ay şöyle, şöyle v« şöyledir...» buyurutfcen işittim; üçüncü defasın­da baş parmağını yumdu.

 

11- (...) Bana Haccâc b. Şâir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasenü'l. Eşyeb [4] rivayet etti. (Dedi kî): Bize Şeybân, Yahya'dan rivayet etti. De­miş ki: Bana. Ebu Seleme dâhi haber verdi, kendisi İbni Ömer (RadiyaHahû anhûma)*yt şöyle derken dinlemiş: ResulUllah (Sallallahü Aleyhi xe Selletn) 'I;

«Ay yİrmİdokui göndür,.)» buyururken işittim.

 

12- (...) Bize Seni b. Osman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ziyâd b. Abdillâh EI-Bekkâî, Abdülmetik b. Umeyr'den, o da Mûsâ b. Tâlha'dan, o da Abdullah b, Ömer (Radtyallahû anhûmai 'dan, o da Peygamber (Saîtaîkıhii Aleyhi ve Sellem)1 Ava naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar:

Ay söyle, şöyle ve şöyledir (Yâni) on, on ve dokuzdur.»

 

13- (...) Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ba­bam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Cebele [5]'den naklen rivayet ey­ledi. Cebele şöyle demiş: Ben, İbni Ömer (Radiyallahû anhûma) 'yi şunu söylerken dinledim: Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem):

«Ay şöyle, şöyle ve şöyledir.» buyurdu ve ellerini bütün parmak­ları ile iki defa biribirine vurdu, üçüncü defada sağ yahut sol baş parma­ğını kıstı.

 

14- (...) Bize Muhammedü'bnü'l - Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ukbe yâni İbni Hureys'den naklen rivayet eyledi. "(Demiş ki) : Ben, İbni Ömer (Radiyallahû anhûma)*yı şunu söylerken işittim: Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem):

«Ay, yirmidokuz gündür.» buyurdular.

Şu'be (Hadîsi rivayet ederken)    üç defa ellerini   birbirine kapamış, üçüncüde 'baş parmağını bükmüş.

Ukbe: «Zannederim (ay otuz gündür) dedi ve avuçlarını üç defa bir­biri üzerine kapadı.» demiş.

 

15- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder, Şu'be'den naklen rivayet eyledi. H.

Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile tbni Beşşâr da rivayet ettiler. tbnü'l-Müsennâ (Dedi ki): Bize Muhanuned b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Esved b. Kays [6]'dan naklen rivayet etti. Demiş ki: Ben, Said b. Amr b. Saîd [7]'den dinledim, o da İbni Ömer (Radtyallahû anhûma)'yı Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Seliem)fden naklen rivayet ederken işitmiş. Resûlüllah (S allallahü Aleyhi ve Sette m):

«Biz Um mî bir ümmetiz. Yazıyı hesabı bilmeyiz. Ay şöyle, şöyle ve şöyledir...»   buyurmuş; üçüncüde baş parmağını yummuş:

«Bazen de ay şoyje, şöyle ve şöyle olur.» buyurmuş yâni otuz çe­ker demek istemiş.

 

(...) Bana, bu hadisi Muhammed b. Hatim dahî rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni Mehdi, Süf. 'n'dan, o da Esved b. Kays'dan bu isnâdla rivayet­te bulundu. Yalnız ikinci ay için «Otuz» tâbirini söylemedi.

 

16- (...) Bize Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvâhid b. Ziyâd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hasen, b. Ubeydillâb, Sa'd b. Ubeyde'den naklen rivayette bulundu; şöyle demiş: tbni Önu-r (RatiİyaUahû anhûma) bir adamı: «Bu gece ay'in yarı gecesi dir.» derken işitti de, ona:

— Sen, bu gecenin ay'in yarısı olduğunu nereden biliyorsun? Ben, Resûliillah (Sallaltahii Aleyhi', ve Setiem)'I şöyle buyururken işittim:

«Ay şöyle ve föyledir.» buyurdu ve on parmağı ile iki defa isnn' etti, üçüncü defasında dahî bütün parmaklarıyla işarette bulundu. Yalnız baş parmağını tuttu. Yahut geri çekti; dedi.

 

17- (1081) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İhra rahim b. Sa'd, İbni Şihâb'dan, o da Saîd b. El - Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre    (Radiyallahûanhydan naklen haber verdi.    Ebû Hüreyre şöyle demiş: Resölüllah   (Salktllahü Aleyhi ve Sellem):

— «Hilâl'i gortfunuzmü oruç tutun, onu ğördOnuzmü bayram yapın. Eğer hava bulutlu otursa otuz gün oruç tutun.» buyurdular.

 

18- (...) Bize Abdurrahmâit b. Sellâm El-Cumahi rivayet etti. (De­di ki): Bize Rabî' yâni İbni Müslim, Muhammed'den —ki İbni Ziyâd'dır.—, o da Ebû Hüreyre (Radiyallahâ anh) 'dan aklen rivayet etti ki, Peygamber

«Ay'ı görmek şartıyla oruç tutun ye onu görmek şartıyla bayram ya-ptn.   Şayet hava bulutlu olursa sayıyı tamamlayın.» buyurmuşlar.

 

19- (...) Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ba­bam rivayet etti. (Dedi ki); Bize Şu'be, Muhammed b. Zi yâd'dan naklen ri­vayet etti. Demiş ki: Ben, Ebû ^üreyre (Radiyallahû anh) 'ı şunu söyler* ken işittim: Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Ay'ı görmek şartıyla oruç tutun ve onu görmek şartıyla bayram ya­pın. Eğer ay'ı görmenize havanın bulutlanması mâni oluyorsa otuz günü sayın.» buyurdular.

 

20- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şey be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bişr EI-Abdİ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ömer, EbÛ*z-Zînâd'dan a da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre (Radiyallahû anA^'dan naklen rivayet eyledi; Ebû Hüreyre şöyle demiş: Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) hilâlden bahsederek :

«Onu gördün üz mü oruç tutun ve (yine) onu gördünüzmü bayram yapın.   Eğer hava bulutlu olursa otuz günü sayın.» buyurdular.

Bu hadisin her iki rivayetini Buhar i «Küâbu's-Savm» ve «Ki-tâbu't-Talâk»'ın muhtelif yerlerinde tahric ettiği gibi İbni Ömer rivayetini Ebû Dâvûd ile Nesâî; Ebû Hüreyre rivayetini de îbni Mâce «Kitâbu's-Savm-'da rivayet etmişlerdir. Bu bâbda bir çok ashâb-ı kiram 'dan hadisler rivayet olun­muştur. Ezcümle:

1- E bû Dâvûd, Hz.İbni Abbâs (Radiyallahû anh) dan şu hadîsi tahric etmiştir:

«ftesûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) bir veya iki gün oruçla bu ayın onun* geçmeyin. Ancak biriniz daha önceden oruç tutmaya başlarsa o başka. Ay'ı görmedikçe oruç tutmayın sonra müteâkib ay'ı görünceye ka­dar oruç tutun. Şayet hİlâl'İn uğruna bulut gelirse gün sayısını otuz ola­rak yapın. Ay yirmİdokuz gündür» buyurdular.

2- Tirmizi'nin rivayet ettiği Ebû Hüreyre hadisinde şöyle denilmektedir: Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

— «Bir veya iki günle bu ay'ın önüne geçmeyin Ancak bu günler biri­niz in-tutmakta o'duğu oruç günlerine tesaodüf ederse, o başka. Ay'ı gör­mek »artıyla oruç turun; (yine) onu görmek şartıyla bayram yapın. Eğer hava bulutlu olursa otuz günü sayın, sonra bayram yapın, buyurdular.

Tirmizi   bu rivayet hakkında:   «Ebû   Hüreyre   Hadîsi hasen sahih bir hadîsdir.» demiştir.

Yalnız Tirmizî bu vecîhle hadîsi rivayet etmekte münferid kalmıştır.

3- Ebü Dâvûd ile Nesâî, Hz. Huzeyfe 'den şu hadîsi tahrîc etmişlerdir: «Resûlüllah (Saİlallahü Aleyhi ve Sellem)

— Hilâl'i görmedikçe yahut gün sayısını tamamlamadıkça bu aydan önce oruç tutmayın. Sonra hilâl'i gördüğünüz yahut gün sayısını tamam-Had iğ in iz vakit oruç tutun; buyurdu.»

4- Ebû Bekre (Radiyailahû anh) 'dan rivayet olunan bir hadîsi Ebü Dâvûd-u Tayâlisî ve onun tarîkinden Beyhaki şu lâfızlarla tahrîc etmişlerdir:

«Ay'ı görmek şartıyla oruç tutun ve yine onu görmek şartıyla bayram yapın. Şayet hava bulutlu olursa gün sayısını otuz olarak tamamlayın.»

5- Taberânî  «El-Kebîr» nâm eserinde Talk b, Alî (Radiyailahû anh)   'dan şu hadîsi rivayet etmiştir;

«Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) hilâli görünceye kadar Rama­zandan önce bir gün oruç tutmayı yasak etti;..»

Bu hadîsin râvîleri arasında hakkında söz edilen Habbân is­minde bir zât vardır.

Yine bu bâbda Taberânî, Hz. Berâ1 b; Âzib'den; Ebû Dâvûd, Âişe (Radiyailahû anhat'dan: Bey ha kî, Hz. Ömer ileCâbir (RadiyaUahû anhûma)'dan; Dârakutnî, Ha­fi b. Hadîc (Radiyailahû anA/ttan; Taberânî «El-Kebir» nâm eserinde Abdullah b. Mes'ûd (RadiyailahûanA)'dan; İmam Ahmed b. Hanbel ile Taberânî: Hz. Alî (Raçtiyatlahû anh) 'dan; yine Taberânî, Semuratü'bnü Cündeb (Radiyailahû anh) 'dan hadîsler rivayet etmişlerdir.

Ramazandan bir veya iki gün evvel oruca başlamanın yasak edilmesi farz oruçlar, nafile orucun birbirine karışmaması hikmetine mebriîdir.

Resûlüllah (SallallahÜ Aleyhi ve Sellem) bunu mü si umanlar hıristiy an­lara benzemesin diye yasak etmiştir. Çünkü hıristiyanlar kendilerine farz kılınan şeylere kendi fâsitliği kirlerince münâsip gördükleri şeyleri ka­tarlardı.

Sahâbe-i kiram'in ekserisi ile Tâbiîn ve onlardan sonra gelen ulemânın yevm-i şekde oruç tutmayı kerih gördükleri sahih rivayetlerle naklolunmuştur ki ashâb-ı kiram 'dan Alî, ö -mer, tbni Mes'ûd, Huzeyfe, îbni Abbâs, Ebû Hüreyre, Enes ve Ebü Vâil (Radhallahûanhûm) ile Tabiîn 'den Saîd b. El.-Müseyyeb, îkrime, İbrâhîm Nehai, Evzâî, S ü fyân-ı Sevri, İmam A'zam , İmam Mâlik, İmam Şafiî, İmam Ahmed b. Hanbel, Ebû Ubeyd, Ebû Sevr ve İshâk hazerâtı bunlar meyânındadır.

Sahabeden bir cemâatin yevmi şekde oruç tutmayı tecviz ettikleri rivayet olunur.

Yevm-i şek: Şaban 'dan mı yoksa Ramazan 'dan mı olduğu kestirilemiyen şüpheli gün demektir.

Hz. Ebû Hüreyre: «Ramazandan evvel bir gün oruç tut­mam: benim için gecikmemden daha makbuldür. Çünkü bir gün evvel tutarsam orucum kazaya kalmaz. Fakat tutmazsam orucum kazaya kalır.» demiştir.

Böyle bir kavil Hz. Amrü"bnü   Âs 'dan dahî rivayet olunur.

Muâviye (RadiyaUahû anh) «Sabândan bir gün oruç tut­mam: benim için Ramazan 'dan bir gün tutmamaktan daha iyidir.» demiştir.                            

Ayni söz Hz. Aişe ile kız kardeşi Esmâ (RadiyaUahû anhûma) 'dan da rivayet olunur.

Hava bulutlu olursa Küfe ulemâsı ile îmam Mâlik, İmam Şafiî, Evzâî ve Sevrî'ye göre o gün oruç tutmak yine vâcib değildir. İmam Ahmed'in bir kavli de budur.

Bir kimse o gün oruç tutar da, sonradan Ramazan 'dan olduğu anlaşılırsa Hanefiî1er'e göre tutulan oruç haram değildir. Sevrî ile Evzâî 'nin mezhepleri de budur.

İbni Ömer ile îmam Ahmed ve ulemâdan bir taife: «Yevnw şekde hava açık olursa oruç tutulmaz. Fakat bulutlu olursa oruç tutmak vâcibdir.» demişlerdir.

Ulemâdan bâzılarına göre bu hususta halk imama tâbidir. İmam oruç tutarsa, onlarda tutar; iftar ederse onlar da iftar ederler.

Hasan-ı Basrî ile îbnî Sîrin.bir rivayette Şa'bî  ve bir rivayette İmam Ahmed'in kavilleri budur.

Mutarrif b. Abdullah îbni Şihhîr ile îb­ni Şureyb ,.îmam Şâfiî'nin: «Yevm-i şekde oruca niyet et­meden sabahlamak fakat o günün öğle zamanına kadar yiyip içmemek gerekir. Zevalden önce Ramazan 'dan olduğu anlaşılırsa oruca niyet edilir. Ramazandan olmadığı meydana çıkarsa iftar olunur.» do-diğini nakletmişlerdir.

îbni Küte y be, Dâvûdî ve diğer bâzı ulemânın kavil­leri de budur.

Şahadeti kabul edilmeyen bir kimsenin Ramazan ay'mı günlü­ğüne mahkeme huzurunda şahadet etmesiyle yahut îtimâd ettiği bir köle veya kadından işittiğini haber vermesiyle Ramazan ay'ı isbât edil* miş olmaz. O gün yine .yevm-i şekdir. Ancak o gün nafile omca niyrt ederse Hânefiîler'e göre mekruh olmaz. İmam Mâlik m kavli de budur.

«Hidâye» şerhinde şöyle denilmektedir: «Havas hakkında efdal olan, o gün kendisiyle yakınlarının nafile oruca niyetlenmeleridir. Bu kavil ÎTS Tam Ebû Yûsuf 'dan da rivayet olunur. Avam takımına fjnr ken zevale yaklaşmcaya kadar beklemeektir. O günün Ramazandan ol­duğu anlaşılırsa o anda oruca niyet ederler. Aksi taktirde oruca niyet­lenmezler.

Fir kimse Ramazandan üç gün evvel yahut bütün Şaban ayın-da oruç tutsa veya âdet edindiği oruç günü yevm-i şekke tesaadüf etse efdal olan o gün nafile oruca niyet etmesidir.

«El-Mebsût» nâm eserde: (Oruç efdaldır.) deniliyor.

«El-Muhit»'de: Yevm-i şek: Bir kimsenin âdeti olan oruca tesaadüf ederse oruç tutmak efdal, aksi taktirde ise tutmamak efdaldır.

Ramazandan   bir veya iki gün önce ne sıfatla olur .a olsun oruç tutmak mekruhtur. Fakat üç gün evvel oruç tutmak mekruh değildir, İmam Ahmed b. Hanbel'in kavli de budur.» deniliyor. İmam Şâfiî'ye göre Şaban   ayının yarısından sonra nafile oruç tutmak mekruhtur. Çünkü Rcs * .üllah (Saltailahü Aleyhi ve Sellem):

«Şaban yan oldumu artık oruç tutmayın.» buyurmuştur.

Tirmizi bu hadis için «Hasen şahindir.» demiştir. Maamâfih î -mam Şafiî 'nin istidlal ettiği bu badisin sıhhat derecesi üzerinde yine de söz edilmiştir. tmamAhmed 'in: «Bu hadîs mahfuz değildir.» dediği rivayet olunur.

Sahih olduğu kabul edilse bile daha taşka sahîh hadise murâraza et­mektedir.

Ümmü Seleme (Radtyallohû anh) 'dan rivayet olunan bir ha-dîsde :

«Psygambtr (Saltallahü Aleyhi ve Seltem) Şâbân'dan mâada ssntntn hiç bir ayında tam olarak oruç tutmazdı. Şaban ayını iw oruç tutmak $ûru-riyle Ramazan'a elcUrdi.»  denilmiştir.

Tirmizi   bu hadîsin dahî hasen olduğunu söylemiştir.

Babımız rivr.-'itlerinde zikri geçen cümlesi muhtelif şekillerde tefsir olunmuştur. «EI-Müheszcb» şerhinde bunun1 «sıkıştınn» yâni «oruçla doldurun» yahut «Bulut altında ay'ı takdir edin.» mânâsına geldiği bildirilmiştir.

İmam Ahmed b. Hanbel ile bulutlu günde Rama­zan niyetiyle oruç tutmayı tecviz eden diğer bâzı ulemânın kavilleri budur.

İbni Şureyh, Mutarrif b. Abdilİâh, İbni Kuteybeve daha başkalarına göre mezkûr cümlenin mânâsı: «Ay'ı menzillerinin hesabma göre takdir edin.» demektir.

Ebû Ömer -İbni Âbdilberr'in «Istizkâr» nâm ese­rinde beyânına göre Tâbiîn'in büyüklerimden bâzıları bu hususta yıl­dızlarla ay'ın menzillerini ve hesap yolunu nazar-ı ittibâra ahrlarmış.

tbni Şîrîn böylesi hakkında «Bunu yapmaması kendisi için daha iyi olurdu.» demiştir.

îbni Şureyh, İmam Şafii 'den yıldızlarla ve hesap yoluyla Ramazanın su butuna istidlal etmenin caiz olacağına işaret eden bir kavil rivayet etmişse de, ŞafiîIer'den İbni Abdilberr bunu kabul etmemiş: «Şafiî 'nin elimizde bulunan kitaplarında Ra­mazanı ancak gözle görmekle yahut âdil şahadetle veya Şaban ayını otuz gün tamamlamakla ît ika ad en sahih olabileceği yazılıdır.» demiştir.

Hicaz, Irak, Şam ve Mağrib ulemasının cum­huru ile Ebû Hanife , Mâlik, Şafiî, Evzâf, Sevri ve bil'umûm hadîs ulemâsı ile Hanef iîler'in mezhepleri budur.

Bu hususta muhalefet eden yalnız imam Ahmed ile onâ tabî olanlardır.

Müneccimin kendi yaptığı hesapla amel etmesinin caiz olup olmaması hususunda iki kavil vardır.                                 

Mâziri: « Cumhûr-u fukahâ Resûlüjlah (SatlallahU Aleyhi ve Seüemyin: «Takdir edin.» sözünden murâd. Qtuz günü ia-mamlamakdır; demişlerdir. Nitekim diğer rivayette bu söz ayni mânâya tefsir Duyurulmuştur.                                              

Mezkûr cümleden murâd: Yıldız hesabı olamaz. Çünkü bunu, bütün insanlara teklif etmek onlara güçlük verir. Herkes hesap bilmez. Şâr / Hazretleri ise insanlara ancak ekseriyetin bildiği şey'i emreder.» demiştir. . Kuşeyri diyor ki: «Hesap hilâlin bulut gibi bir mâni olmaca ufuktan doğmuş olacağını gösterirse bu vücûb iktizâ eder. Zîrâ şerT se­bep mevcuttur. Bir şey'in lâzım olması için hakikaten onu görmek şart değildir.         

Bir mâniden dolayı görülmeyen ay'm sübûtuna ya günlerin sayısını tamamlamak yâhutta o günün Ramazandan olduğuna ictihâd suretiyle it­tifak olunursa oruç tutmak vâcib olur...»

Bâzıları:   «Resûlüllah (Salîallahii Aleyhi ve Sellem)'in  takdirden  mura­dı: İçinde bu1 onduğunuz ay'ın günlerini otuz olarak tamamlayın mânâsı­na gelri. Zira asıl olan, ay'ın devamıdır.» demişlerdir. Cumhur bu, tevcihi kabul etmiştir.

Babımız rivayetleri oruca başlamanın ve bitirmenin hilâli görmeye mutaailik olduğuna yâni Ramazan'in başında da, sonunda da gök­teki hilâli görmekle amel etmenin vâcib olduğuna delildirler. Ulemâ Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in : «Biz ummî bir ümmetiz; yazıyı ve hesabı bilmeyiz.»  ifâdesi    üzerin­de dahî muhtelif tefsirlerde bulunmuşlardır.

Tiybî'ye göre «Biz» tâbiri bütün arap milletinden kinayedir. Bâ­zıları: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bununla yalnız kendini kas-detmiştir.» derler.

Ümmet; Cemâat demektir.Ahfeş'in tarifine göre bu kelime lâf­zın, mtifred, mitnen cemi'dir. Dîh ve tarikat mânâlarına da gelir.

Übnü'l-sîr: «Ümmet: bir dînde tek kalan adamdır.» diye tarif etmiştir.

Ümmi :   Anneye mensup, demektir.

Bâzıları bundan arap mîlletinin kastedildiğini, çünkü onların yazı bilmediklerini söylemişlerdir.

Bir takımları: Bu cümleden: «Biz, annelerimizin doğurduğu gibi ka­lacağız» mânâsını çıkarmış; Dâvûdî: «Geçen ümmetlerden hiç bir şey al­mamış yalnız kendilerine gönderilen vahyi kabul etmiş.» mânâsına gel­diğini söylemiştir.

«Yazı ve hesap bilmeyiz.» cümlesi ümmî olduklarının beyânıdır. Rivayete nazaran araplann ümmî bir millet olması, onlarca yazı pek nâdir bulunan kıymetli bir şey olduğundandır. Maamâfih az da olsa iç­lerinde, okur yazar ve hesap yapanlar vardı.

Buradaki hesaptan murâd: Yıldızların hareketini hesâb etmektir. Araplar bu hususta pek az şeyler biliyorlardı. Onun için de Resû­lüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ümmetinden güçlüğü kaldırmak için hükmü gözle görmeye talik etmiştir.

«Hava bulutlanırsa gün sayısını otuz' olarak tamamlayın.» buyurma­sı: Hükmün asla hesaba taallûk etmediğini gösterir. Çünkü hesaba taal­lûk etse:

«Hava   bulutlu   olursa   ne   yapmak   lâzım geldiğini   hesap   bilenlere torun...»  derdi.

İbni Battal ve başkalarının beyânına göre bu cümleden mu-râd: «Biz öyle bir milletiz ki: Orucumuzun ve şâir ibâdetlerimizin vakit­lerin tarif için bize hesap ve yazı bilmeyi gerektiren şeyle teklif edilme-mistir. Bizim ibâdetlerimiz açık bir takım alâmetlere raptedilmiştr. On­ları bilme hususunda hesap âlimleri ile başkaları müsavidir.» demektir. Sonra Resûlüllah (Salİallahü Aleyhi ve Sellem) elleriyle işaret ederek bu mânâyı tamamlamış, iki elinin parmaklarıyla herkesin anlıyacağı bir şekilde ay'ın bazen otuz, bazen de yirmidokuz güç çektiğini göstermiştir. Şu hâlde bir kimse tâyin etmeksizin bir ay oruç adaşa yirmidokuz gün tutmakla iktifa edebilir. Çünkü bir ay: en az yirmidokuz gün çeker. Ni­tekim namaz kılmayı nezreden bir kimseye iki rek'at namaz kâfi gelir. Zîrâ namaz ismi en azından bu miktara verilir.                                   .

İmam Mâlik, bir ay oruç nezir eden kimsenin gün hesabıyla tuttuğu takdirde mutlaka otuzu doldurması îcâb ettiğine kaail olmuştur.

Bu hadîste «İşaretle hüküm sabit olur.» diyenlere delil vardır. . Hilâl'i bir beldede yaşayan bütün insanların görmesi şart değildir. Ramazan hilâlini iki âdil hattâ esah kavle göre bir âdil kimsenin görmesi bütün müslümanlar için kâfidir. Bayram hilâli için' mutlaka iki âdil kimsenin şahadeti lâzımdır. Bu hususta bütün ulemâ müttefiktir. Yal­nız Ebû Sevr Bayramın da âdil bir şahidin şahâdetiyle sabit ola­cağını söylemiştir.                                                          

 

3- Ramazandan Önce Bir Veya Îki Gün Oruç Tutmayın Babı

 

21- (1082) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû r.üreyb rivayet et­tiler. Ebû Bekir (Dedi ki) : Bize Vekî\ Alîyyu'bnü Mübârek'den, o da Yah­ya b. Ebî Kesir'den, o da Ebû Sel eme'den, o da Ebû Hür ey re (Radiyallahû anh) 'dan naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş: Resûlüllah. (Sallallahü A îeyhi ve Sellem):

«Bir veya iki gün oruçla Ramazan'ın önüne geçmeyin. Ancak bit adam (âdet edindiği) bir orucu tutuyorsa onu tutsun.»  buyurdular.

 

(...) Bu hadîsi bize Yahya b. Bişr El-Har iri de rivayet ct(İ. (Dedi ki) Bize Muâviye yâni İİmi Sellâm rivayet etti. H.

Bize İbnti'l-Müsennâ dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âmir ri­vayet etti. (Dedi ki): Bize Hisara rivayet eyledi. H.

Bize ibnü'l-MÜsenuâ ile İbni Ebî Ömer de rivayet ettiler. Dediler ki: ize Abdülvahhâb b. Abdilmecîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb ri­vayet etti. H.

Bana Züheyy i. Harb dahî rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bize Hüseyin b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeybân rivayet etti.

Bu râvilerin hepsi Yahya b. Efaî Kesir'den bu i sn adla yukarki hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.

Bu hadîsi bütün kütüb-i sitte sahipleri -KitâbuVSavm-'da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Tirmizî onun hakkında: «Hasen sahih bir hadîstir.» demiştir.

Bubâbda Ebû Dâvûd, Hz. Huzeyfe ile İbni Abbâs ve Aişe'i Ratİiyalltthû anha) 'dan; Tirmiri: İbni Abbas'dan; Beyhakî: Ömer (Radiyallakûarthydan; Dira-ftutni: Câbir b. Hadîc'den; Taberânî; îbni Mes'ûd (Radiyaİlahû a«A)*dan; îmam Ahmed ile Tabe­rânî: Alîyyü'bnü Ebî Tâlib (Radryalhhû atih) 'dan; Taberâni: Tâ1k b. Alî (RadiyallahÛ anh) ile Semuratü'-bnü Cündeb ve Berâ1 b. Azib (Radiyallahûanh) hazerâ-tından hadisler rivayet etmişlerdir.

Hadîs-i şeride istisna edilen hadisden murâd: Bir kimsenin âdet edin­diği orucudur. Nezir ve keffâret oruçları da olabilir. Bu gibi oruçları o gün tutmak naşs-ı hadîsle tecviz Duyurulmuştur.

Hadisden murâd: Yukarıda görüldüğü vecîhle huistiyanlara benze­mekten müsl umanları sakındırmaktır.

Peygamber (Salİallahü Aleyhi ve Selle m) ashabına ehl-i kitaba muhale­fet etmelerini emir buyururdu.

Acaba bu emirin hükmü nedir? Tir miz î'nin ulemâdan rivaye­tine rÖre ehl-i kitaba benzemek: kerahet ifâde eder. Fakat mütekaddimin ulemâ ekseriya harama da kerahet ıtlak ederlerdi. Bu bâbda ulemâ ih­tilâf etmişlerdir.

Dâvûd-u Zâhi rî'ye göre Ramazandan bir veya iki gün evvel oruç tutmak, âdetine tesaadüf etsin etmesin asla caiz değildir.

Ulemâdan bir taifeye göre Şâbân'in son gününde nafile oruca niyet etmek caiz değildir.

Yalnız âdet edindiği oruç o güne tesaadüf ederse onu tutabilir. De­lilleri: Bu hadîstir.

Ashâb-ı kiram 'dan Ömer ü'bnü'l-Hattâb, Alîyyü'bnü'Ebî Tâlib, Âmm. fi/r, Huzeyfe ve İbni Mes'ûd (Radiyaliahii anh) hazerâtı ile Tâbiin'den Saîd ü'bnü'l-Müseyyeb, Şa'bî, îbrâhim Nehaî, Hasan-ı Basrî ve îbni Şîrîn'in buna kaail oldukları ri­vayet edilir.   İmam   Şafiî 'nirımezhebide budur.

İbni Abbâ's ile EbûHüreyre (RadiyaltahÛ anha) farz namazla nafilenin arasını konuşmak, ayağa kalkmak veya ileri geri git­mek suretiyle ayırmayı müstehab gördükleri gibi; burada da Şaban'-ta- Ramazan oruçlarını bir veya iki gün fasıla vermek suretiyle birbirinden ayırmayı emrederlermiş.

İkrime : «Yevm-i şekde oruç tutan, Allah ve Resulüne isyan et­miştir.» dermiş.

Bâzıları yevm-i şekde nafile oruca niyetlenmeyi tecviz etmişlerdir.

Bu bâbdaki tafsilâtı az yukarıda görmüştük.

Yevm-i şekde oruç tutmalın ne hikmete binâen nehiy buyurulduğu ihtilaflıdır;

Ulemâdan bâzılarına göre buradaki nehyin hikmeti: Ramazana zindelik ve neşâtla girmek ve Ramazan orucu için kuvvetli bulunmakdır.

Bir takımları hükmün Ramazan ayının görülmesine talik bu-yurulmasına bakarak: «Ay'ı görmezden bir veya iki gün evvel oruç tutan, bu hükme ta'n etmiş olur.» demişlerdir.

Kesûlüllah (Sallattahü Aleyhi ve Sellem) 'in yalnız bir veya iki günü zik­retmesi: Ramazandan önce oruç tutanlar ekseriyetle o miktarla iktifa ettikleri içindir. Bu taifeye göre memnu olan günler Sabânın 16 sından başlar.

Cumhûr-u ulemâ'ya göre Şaban'in yarısından sonra na­file oruç tutmak caizdir.

 

4- Ay'ın Yirmidokuz Gün Olması Babı

 

22- (1083) Bize Abd b. Humeyd rivayet et. (Dedi ki) : Bize Ab-durrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den naklen haber verdi ki; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir ay zevcelerinin yanı­na [girmemeye yemin etmiş.

Zührî şqyle demiş: Bana Urve, Aişe   (Radiyaltahû anha) Man naken habCr verdi ki, şunları söylemiş:

«Saymakta olduğum yirmidokuz gece geçince    Resûlüllah (Sallallahü ' Aleyhi ve Sellem)   evvelâ benden başlayarak yanıma girdi. Ben:

  Yâ Resûlallah! Sen, bizim ya ımıza bir ay girmemeye yemin et­miştin, hâlbuki yirmidokuz günde girdin. Ben, bunları sayıyordum; dedim. Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  Ay yirmidokuz gündür;» buyurdular.

 

23- (1084) Bize Muhammed b. Kumh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys haber verdi. H.

Bize Kuteybetü'bnü Saîd dahî rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Leys, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir (Radiyallahû anh) Man naklen ri­vayet etti. Câbir şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir ay müddetle kadınlarından ayrılmıştı. Ayın yirmi dokuzun da yanımıza çıktı (kendisine):

«Bu gün yirmi dokuzdur.» dedik. Bunun üzerine Resûlüllah (SaUallahÜ Aleyhi ve Şellem):

— «Ay ancak şöyledir» diyerek ellerini üç defa birbirine çarptı. Son defasında parmaklardan birini kıstı.

 

24- (...) Bana Hârûn b, Abdillâh ile Haccâc b. Şâir rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Haccâcü'hnü Muhammed rivayet etti. Dedi ki.: İbni Cüreyc şunları söyledi: Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi; o da Câbir b. Abdillâh (Rarfiyallahüanh)'ı şöyle derken işitmiş: Peygamber (SaUallahu Aleyhi ve Sellent) bir ay kadınlarından ayrıldı. Nihayet yirmidokuzuncu günün sabahı yanımıza çıktı. Cemâatdan biri:

— -Yâ Resûlatlah! Ancak yirmidokuzuncu günün sabahin dayız.* dedi. Bunun üzerine Peygamber  (Sallallahü Aleyhi ve Sellent):

  «Ay bazen yirmidokuz gün olur.»    buyurdu. Sonra üç defa elle­rini birbiri üzerine kapadı. İki defasında ellerinin bütün parmakları ile, Üçüncüsünde ise do*-uz parmağı ile işaret etti.

 

25- (1085) Bana Hârûn b. Abdillâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haccâcü'bnü Muhammed rivayet etti, (Dedi ki) : İbni Cüreyc şunu söy­ledi: Bana Yahya b. Abdillâh b ?,?uhammed b. Sayfî haber verdi. Ona da İkrimetü'bnü Abdirrarmân b. Haris haber vermiş; ona da ÜmmÜ Seleme  (Radiyallahû ariha) haber vermiş ki: Peygamber (Sül la İlah ü Aleyhi ve Sellem) bir ay zevcelerinden bâzılarının yanına girmemeye yemin etmiş. Yirmi-dokuz gün geçince sabahleyin —yahut akşam üzeri— yanlarına girmiş. Kendisine:

— «Yâ Nebiyyallah! Sen, bizim yanımıza bir ay girmemeye yemin et­miştin.» demişler. Resulü İlah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Bir ay yirmidolcuz gün olur.»   buyurmuşlar.

 

(...) Biz? tshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ravh haber verdi. H.

Bize Muhammedtt'bnü'l-Müsennâ dahi rivayet etti. (Dedi ki): Bİxc Dahhâk yâni Ebû Asım rivayet etti. Ravh ile Dahhâk hep birden İbni ( U-reye'den bu isnâdla yukarki hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.

 

26- (1086) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bi­ze Muhammed b. Bişr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmâîl b. Ebî Hâlİd rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bana Muhammed b. Sa'd, Sa'd b. Ebî Vakkaas (Radiyallahıîanh) 'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş: ResulüIih (Sallalfohü Aleyhi ve Sellem) bir elini diğerine çarparak :

«Ay şöyle vt şöyl* olur.» buyurdu. Sonra üçüncü çarpışta bir par­mak noksan bıraktı.

 

27- (...) Qana Kaasim b. Zekeriyyâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü­seyin b. Alî, Zâide'den, o da İsmail'den, o da Muhammed b. Sa'd'd an, o da babası (Radİyallahû 'anh) 'dan, o da Peygamber (Sallalbhü Aleyhi ve Sellem) den naklen rivayet eyledi. Resulüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) (elleriy­le) on, on ve hir defa da dokuzu işaret ederek:

«Ay şöyle, şöyle ve şöyledir.» buyurmuşlar.

 

(...) Bana, bu hadîsi Muhammedü'bnü Abdi İlâh b. Kuhzâz da rîvâyt etti. (Dedi ki) : Bize Alîyyü'bnü Hasen b. Şakîk ile Selemetü'bnü Süley­man [8] rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdullah yâni tbnil-Mübârek haber verdi. (Dedi ki) :   Bize İsmâîİ b. Ebî Hâlid bu isnâdla yukarki iki râvînin hadîsleri mânâsında bir hadîs haber verdi.

Görülüyor ki: Bu hadîsi dört sahâbî yâni Hz. Âişe, Câbir, Ümmü Seleme ve Sa'd b. Ebi Vakkaas (RadiyallahCt anhûm) rivayet etmişlerdir.

Ümmü Seleme (Radiyallahûanha) rivayetini Buhârî «Ki-tâbu's-Savm» ile *Kitâbu'n-Nikâh»'da; Nesâî «tşratü'n-NisâVda; İbni   Mâce   «Kitâbu't-Talâk«'da rivayet etmişlerdir.

Resûlüllah (Salîaîlahü Aleyhi ve Sellem)'in bir ay kadınlarından ayrıl­ması muhtelif lâfızlarla ifâde olunmuştur. Babımız rivayetlerinden de an­laşılacağı vecihle bunların bâzılarında:

«Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellenı) bir ay zevcelerinin yanına gir­memeye yeniîn etti.» denilmiş; bâzılarında bunun yerine:

«Bir ay kadınlarından uzaklaştı,»; Buhar î'nin rivayetinde : «Kadınlarına bir ay îlâ yaptı.» ifâdesi kullanılmıştır. ilâ da bir nev'î yemin olduğuna   göre rivayetler   arasında birbirine münâfaat yoktur.

Şeriat ıstılahında îlâ: Bir kimsenin karısına dört ay yahut daha fazla yaklaşmamaya yemîn etmesi, mânâsına gelirse de, hadisdeki ilâdan murâd bu değil; sâdece yemindir. Zira bir âyet-i kerime şer'an îlâ müddeti­nin ziyâde ve noksansız dört ay olduğunu beyân etmiştir.

Resûlüllah (SalMlahü Aleyhi ve Sellem) ise bir ay yaklaşımyacağma ye­min, etmiştir.

îbni Abbâs (RadiyallahCt anh) «Bir adam karısına bir veya iki yahut üç ay yaklaşmıyacağma yemîn etse, îlâ müddetini söylemedikçe bu yemîn îlâ sayılmaz.» demiştir.

Atâ', Tâvûs, Saîdü'bnü Cübeyr ve Şa'bî'-nin de buna kaail-oldukları rivayet edilir.

İmam Şafiî ile îmam Ahmed b. Hanbel'e göre dört ay kadına yaklaşmıyacağına yemin ötmek şer'an ilâ sayılmaz. Mut­laka dört aydan fazla bir müddet söylemek îeâb eder.

İmam Mâlik, dört ay üzerine bir gün ziyâde edilmesini şart koşmuştur. Fakat ilâ âyeti bu zevatın aleyhlerine delildir.

îlâ'nın hükmü : Müddet içinde kadına yaklaşıldığı taktirde keffâret îcâb etmektir.

Hasan-ı   Basrî'ye göre keffâret lâzım değildir; ilâ sakıt olur.

îlâ yapan kimse dört ay içinde karısına yaklaşmazsa, bir talâk boş olur. Ashâb-ı kiram 'dan İbni Mes'ûd, İbni Ömer, İbni Abbâs, Osman ve Alî (Radiyallahû artfuhn) hazçrâtının kavilleri bu olduğu gibi cumhûr-u Tâbİîn'ın mez­hepleri de budur.

îlâ hakkında fıkıh kitaplarında tafsilat vardır.

Hadîsin bütün rivayetlerinde bir ay'in yirmidokuz günden ibaret ol­duğu bildirilmektedir.

Kaadı Iyâz diyor ki: «Bütün bu rivayetlerin mânâsı: Rcsûlüllah (SaUaUahii Aleyhi ve Sellem) yirmidokuz günü tamam ettikten sonra döndü, demektir. Buna delil : Hadisin bir rivayetinde :

{yirmidokuz gün geçtikten sonra);  diğer rivayette :

(yirmidokuzun sabahında) yâni (yirmidolcuzdan sonra gelen gecenin sabahında) Duyurulmuş olmasıdır, o sabah ise otuzuncu günün sabahı­dır. (Ay yirmidokuzdur.) sözünün mânâsı: b.'ızen yirmidokuz çeker, de­mektir. Nitekim bâzı rivayetlerde bu şekilde t;ısrîh buyurulmuştur.»

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem)%n\ yemini zevcelerine güvendi­ği içindi. Müfessirler Sûre-i Tahrim'in tefsirinde bu yeminin sebebini beyân etmişlerdir. Görmek isteyenler oraya bakabilirler.

 

5- Her Belde Halkı İçin Ay'ı Kendileri Görmelerinin Müteber Olduğunu; Bir Beldede Hilal'i Görürlerse, Onlardan Uzak Olan Yerler İçin Bu Hükmün Sabit Olmadığını Beyan Babı

 

28- (1087) Bize Yahya b. Yahya ile Yahya b. Eyyûb, Kuteybe ve İb->ii llucır rivayet ettiler. Yahya b. Yahya (Anberanâ) dedi; diğerleri (Had-dcsenâ) tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize İsmail yâni İbni Ca'-fer, Muhammed yâni İbni Ebî Harmele'dcn, o da KüreyVdeıı naklen riva­yet etti, ki Ümmü'I-Fadi binti Haris kendisini Muâviye n ezdin e Şam'a ff<»ndermiş. Küreyb şöyle demiş: Şam'a varıp Ümnıü Fadl'ın hacetini gÖr-tlum. Ben, Şam'da iken Ramazan hilâli göründü. Hilâl'i cuma gecesi gör­düm. Sonra Medine'ye ayın nihâyetinde geldim. Abdullah İbnt Abbâs (Radiyallahft anhûma)   bana bâzı şeyler sordu, sonra hilâlden söz açarak:

  «Hilâli ne zaman gördünüz» dedi. Ben :

  «Biz, onu cuma gecesi gördük.» cevâbını verdim;

  «Onu sen mi gördün?» diye sordu;

  «Evet. Halk da gördüler ve oruç tuttular. Muâviye de oruç tuttu.» dedim. Bunun üzerine İbni Abbâs:

  «Ama biz onu cumartesi akşamı gördük. Onun için de ya otuzu ta­mamlayıncaya yahut hilâli görünceye kadar oruca devam ediyoruz.» dedi. Ben :

  «Muâvİye'nin görmesi ve oruç tutmasıyla iktifa etmiyor musun?» dedim; İbni Abbâs:

  «Hayır; bize Resûlüllah (Sailallahü Aleyhiye Seltem) böyle emir bu­yurdu.» cevâbını verdi.

Râvî Yahya b. Yahya, Küreyb'in «İktifa etimyelim mi?» yoksa «İk­tifa e.miyor musun?» dediğinde şekketmiştir.

B u hadîsi Ebû Dâvûd, Nesâ! ve Tirmizî rivayet etmişlerdir.

Hadîs-i şerif, hilâlin bir yerde siibût bulmasıyla hükmün oraya mün­hasır kalacağına delâlet etmektedir.

Nevevi şöyle diyor: «Ulemâmıza göre sahih olan kavil şudur ki: Hilâlin bir yerde görülmesi bütün insanlara teşmil edilemez. Yalnız me-safe-i sefer olmıyan yakın yerlere mahsûs kalır.

Bâzıları: Ayın ayni zamanda doğduğu yerlere hüküm şâmildir, derler.

Bir takımları da: İklim birse hüküm hepsine şâmil, değilse şâmil ola­maz; demişlerdir. Ulemâmızdan bâzıları: Ay'ın bir yerde görünmesi, yer yüzünde yaşıyan bütün müslumanlara âmm ve şâmildir; diyorlar. Bu takdirae İbni Abbâs Hazretleriain Kürey b (RadiyallahCı anhj'nm haberi ile amel etmemesi haber-i vahit olduğu içindir. Çünkü bu bir şahadettir, bir kişinin haberiyle sabit olmaz. Lâkin zahire bakılırsa İbni Abbâs, onu haber-i vâhid olduğu için değil; uzakta bulunan­lar hakkında hüküm isbât etmediği için reddetmiştir.»

Bu mes'ele Hanef iîye imamları arasında da ihtilaflıdır. Zahiri mezhebe göre bir yerde hilâlin görüldüğü sübût buldumu hü­küm bütün insanlara şâmil olur. Binâenaleyh garp'da yaşıyan müslüman-ların ay'ı görmesiyle, şarkda yaşıyanlara da Ramazan ve Bay­ram   sabit olur.

Bâzıları: «Bu mes'ele ayın muhtelif zamanlarda doğmasına göre de­ğişir. Çünkü hükme sebep aydır. Hilâl görülmek suretiyle bir kavim hak­kında sebebin mevcut ve münrakid olması başkaları hakkında da mün'a-kid olmasını îcâb etmez. Zîrâ ihtilâf-fmatâli' yâni ayın muhtelif zaman­larda doğması nazar-ı itibâra alınır. Nitekim bir kavmin bulunduğu yer­de güneş batsa, başkalarının yaşadığı yerde batmasa yalnız güneşin bat­tığı yerlerin halkına akşam namazı farz olur.» demişlerdir.

«Et-Tecrîd» sahibi ile diğer bâzı ulemâ ihtilâf-ı matâli'i muteber tut­muşlardır. Küreyb hadîsinin zahiri de onların kavlini te'yid etmektedir. Ancak bâzıları bu hadisd'ki işaretin İbni Abbâs ile Hz. Kü­reyb arasında cereyan eden konuşmaya âit olduğunu söyliyenler vardır. Bu takdirde hadîsde ihtilâf-ı metâli'in nazar-ı itibâra alınacağına delil kalmaz.

Hanefiîler 'den «Hidâye- şârihi Kemâl İbni Hümâm (788-861): «Zâhir-i rivayetle amel etmek ihtiyata daha muvafıktır.» diyor.

— hilalin büyük ve küçüklüğüne itibar olmadığını, allah ealâ'nın onu görülmek için imdâd ettiğini hava bllutlu olursa orucun otuz gün üzerinden tamamlanacağını beyân babı

 

29- (1088) Bize Ehû Bekir b. Ebi Şey be rivayet etti. (Dedi ki) : Bi­re Muhamraed b. Fudayl, Husayn'dan, o da Amr b. Mürra'dan, o da Ebû'l-Bahteri'den naklen rivayet etti. Ebûl-Bahteri [9] şöyle demiş: Omra yap­mak için yola çıktık. «Batn-ı nahle» denilen yere indiğimiz vakit hiiâli görmeye çalıştık. Bunun üzerine cemâatdan bâzıları:

  «Bu ay üç günlüktür.»; diğer bâzıları da:

— «İki günlüktür.» dediler. Derken tbni Abbâs'a tesaadüf ettik. .(Kendisine):

  «Biz hilâli gördük. Cemâatdan bâzıları onun üç : ünlük olduğunu, diğer bâzıları iki günlük olduğunu söylediler.» dedik,   bni Abbâs:

  «Onu hangi akşam gördünüz?» diye sordu;

— «Filân ve filân akşam.»   dedik. Bunın, üzerine tbni Abbâs ;

  «Şüphesiz ki Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  Allah, onu görülmek için ımdâd etmiştir; buyurdular.     O, sizin gördüğünüz geceye aittir.» cevâbını verdi.

 

30- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder, Şu'be'den naklen rivayet etti. II.

Bize İbnü'I-Müsennâ ile İfcni Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bite Muhammed b. Ca'fer rivayet etü. (Dedi ki) ; Bize Şu'be, Amr b:. Mürra'dan naklen haber verdi. Amr söyle demiş: Ben, Ebû'I-Buhterî'yi şunu söylerken işittim: Biz (Zât-ı ırk) denilen yerde iken Ramazan hi-lâlİni gördük de İbni Ahfcâj (RadiyaHahü unlıiınta) 'ya sormak için bir adam gönderdik. İbni ALbâs (RadlyuUahıt d"'') şunları söylemiş: Resûlül-lah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Şüphesiz ki Allah ay'ı görülmeli İçin İmdâd «tmiştir. Eğer hava bu­luttu olursa sayıyı ta man layı verin.» buyurdular.

Hadîs-i şerif bütün nüshalarda bu şekilde yâni birinci rivayette «med­de»; ikinci rivayette «Emedde» sîgalarıyla rivayet edilmiştir.

Kaadi İyâz 'in beyânına g3re utenıâtlan bâzıları medde fiilini imtidât yâni uzatmak; -Kmedde» fiilini de İmdat vermek mânâsına tef­sir etmişlerdir.

Kaadı iyâz: «Bence doğrusu rivayetin ssâhiri manâsıyla kal­masıdır. Zahirî mânâsı: Allah onun müddetini görülsün diye uzatmıştır; demektir. Zaten her iki fiilin de bu mânâya geldikleri söylenir...* diyor.

demaattan bazılarının «ay üç günlük» bazılarının da «iki günlüktür» demeleri, onun büyük gördükleri içindir. îbni Abbâs (RadiyaUahû anlı) ise ayın büyüklüğü küçüklüğü nazar-ı itibâra alınamayacağını, ayın bir gecelik olduğunu bildirmiştir. Zira büyük veya küçük göstermek Allah Teâlâ'ya kalmış bir fiildir. Dilerse hiç de göstermez; bu takdirde oruç günleri otuz üzerinden tamamlanır.

Mâzirî diyor ki: «Hilâl güneşin zevalinden sonra görülürse gele­cek akşama; zevalden Önce görülürse evvelki akşama âiddir.'Bazıları bu­nun da gelecek akşama âid olduğunu söylemişlerdir.

Zâhirî1er'e göre oruçda geçen akşama, bayramda ise ihtiyâtan gelecek akşama âiddir. «Ayı görürseniz oruç tutun!» hadîsinin zahirine bakılırsa ay görüldümü oruç tutmak îcâb eder... O halde görülen ay ge­lecek geceye hami olunur...*

Fakat Übbî, Mâziri 'nin bu son sözüne itiraz etmiş ve:^«Bu bâbda Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) 'den sahih bir hadîs vârid olmamıştır. Yalnız Ömer (RadiyaUahû anh) 'in :

(Ayı zevalden önce görürseniz iftar edin; zevalden sonra görürseniz iftar etmeyin!» dediği rivayet olunur. Böyle bir kavi Hz. Alî'den He nakledilmiştir. Görülen ayın gelecek geceye âid olduğunu bildiren kavi meşhurdur...» demiştir.

Ayın zevalden önce görülmesi meselesi Hanefiyye imamlar, arasında da ihtilaflıdır. Hilâl, ayın otuzuncu günü zevalden önce görülür­se imam Ebû Yusuf a göre evvelki geceye âiddir. Binaenaleyh Ramazan başı ise o gün oruç tutmak; Ramazan sonu ise iftar etmek lâzımdır.

İmam A'zam'la imam Muhammed'e göre ise görülen hilâl mutlak surette gelecek akşama âiddir. Bazıları bu meseledeki hila­fın yalnız imam Ebû Yûsuf'la imâm Muhammed arasında olduğunu söylemişlerdir.

İmâm A'zam 'dan bir rivayete göre hilâli güneşin yolu üzerinde görünür yâni güneş hilâli ta'kîb ederse, o hilâl evvelki geceye, hilâl güne­şin peşinden gidiyorsa gelecek geceye âiddir. Fetva İmam A'zam’la imam   Muhammed'in kavline göredir.

 

7- Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in «Bayram Ayları Noksan Olmazlar» Hadisinin Manasını Beyan Babı :

 

31- (1089) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid h. Zürey Halid'den, o da Abdurrahman b. Ebî Bekrâ'dan, o da babası (lladiyallahû an/ij'dan, o da peygamhex(SallaUahü Aleyhi ve Sellem) Men nak­len haber verdi:

«İki bayram ayı noksan olmazlar, bunlar Ramazan île Zilhicce'dir» buyurmuşlar.

 

32- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bizi* Mu'temir b. Süleyman, İshak b. Süvcyd ile Hâlid'den, onlar da Abdurrah-ınan b. Bekrâ'dan, o da Ebû Bekra'daii naklen rivayet etti ki, Peygamber (SallallohU Aleyhi ve Sellem):

«İki bayram ayı noksan olmazlar» buyurmuşlar.

Hâlid'in hadîsinde: «İki bayram ayı: Ramazan île Zil-Hicce noksan olmazlar» denilmiştir.

Bu hadisi Buharı Ebû Davud, Tirmiz ve îbni Mâce ,  «Küâbu's-Savm»'da tahric etmişlerdir.

Hadisi şerif, biri İshak b. Suveyd, diğeri Hâ1id E1-Hazza' olmak üzere iki terikden rivayet olunmuştur.

Bu tariklerin ikisi de sahih olmakla beraber Buhâri, îshak b. Süveyd tarikini yalnız başına rivayet etmiş, Nesâi'den gayrı «Sahih» sahipleri ise onu Halid-i Hazza* tarikinden rivayet etmişlerdir.

Buhâri 'nin İshâk tarîkini tercih etmesi: Bu rivayet üzerinde ih­tilâf edilmediği içindir.

Bununla beraber bazı raviler hadisin merfu* olup pjmadığmda şek-ketmiçlerdir.

Tirmizî: «Bu hadis Abdurrahman b. EbîBekrâ'dan mürsel olarak da rivayet edilmiştir.» demiş, bu sebeple onun sa­hih değil, hasen olduğunu söylemiştir. cümlesi mahzuf bir müptedanm    haberidir.

Bedel olması da caizdir.

İbnü'I   Cevzî   (5C8-597) bu babda şunları söylemiştir: «Bayram Şevval'de olduğu halde   Ramazan'a neden   Bay­ram   ayı denilmiştir» şeklinde bir sual varid olursa, bu suale   E'rem iki veeihle cevap   ermiştir.

1. Veçhe göre : Şevva1'in hilali bazen Ramazan'ın son gü­nü zevalden sonra göründüğü için   Ramazan'a bayram ayı denil­miştir.

2. Veçhe göre : Bayram oruca yakın olduğu için yakınlık sebebiyle Araplar bayramı oruç ayına izafe etmişlerdir.

Ulemâ bu hadîsin te'vîli hususunda . ihtilâf etmişlerdir. Bâzılarına göre «îki bayram ayı noksan olmazlar» cümlesinden murâd: «Gün hesa­biyle noksan olsalar bile hükümde noksan değildirler» demektir.

Diğer bazıları: «Bu cümlenin mânâsı, mezkur iyi ayın ikisi de nok­san olarak bir senede bulunamazlar. Biri yirmidokuz çekerse, diğeri otuz olur, demektir» mütalaasında bulunmuşlardır.

«Bundan murad: Zül-Hicce ayının on gününde işlenen amel­lerin faziletini beyândır. Zira bu ay ecir ve sevap hususunda Rama­zan *dan geri kalmaz» diyenler de vardır.

îbni Hibbân ( ?-354) «Bu haberin iki mânâsı vardır, biri iki bayram ayının bize nisbetle noksan olsalar bile hakikatta noksan olma­malarıdır, diğeri iki bayram ayının fazilet hususunda noksan olmamala­rıdır» diyor.

Tahavî (238-321) dahi şu mütalaayı serd ediyor: «Bu hadisin ma­nası, Bayram ayları yirmidokuz bile çekseler yine tamam sayılırlar. Çün­kü birinde oruç, diğerinde hac vardır. Bu ibâdetlerin hükümleri ise nok­san değil tamdır.»

Kirmâni < ?-786) diyor ki: iHacc, Zül-Hicce ayının ilk on gününe tesaadüf eder, binâenaleyh ayın noksan veya tamam olma­sının bunda dahl-ü te'siri yoktur. Fakat Ramazan böyle değildir, onun tamamı oruçla geçer ve bazen tam bazen de nakıs olur, dersen ben de derim ki:

Bazen hacc günlerinde baygınlık vukûbulur, bu sebeple o günlerdeki noksan Ramazan'in sonunda hilal görülmemek suretiyle meydana gelen noksana benzer. Bazen bir gün ziyade ve eksik hesab edilmek sûreti rle hata da edilebilir. Bu suretle Arefe ayın sekizinde veya onun­da yapılabilir. Şu halde hadisin manası, Arafât'da gün hatâsiyla vakfeye duranların ecirleri hatasız vakfe yapanların sevaplarından nok­san olmaz.» demektedir.

îbni Battal ( ?-444)'ın beyânına göre ulemâdan bir taife:  Araf e *den bir gün evvel veya sonra vakfe yapmak suretiyle bütün hacılara şamil bir hata işlen'rse, yapılan vakfe kafidir, çünkü o günler ictihadla ibadet eden kullı rın Allah indindeki sevabını azaltmaz. Nitekim noksan kalan oruç gü eri de Ramazan'in sevabını noksan etmez.» demişlerdir.

Bu kavil /tâ', Hasan-ı Basrî, îmam A'zam ve imam   Şafiî’den naklolunmuştur.

tbnü'l Kaasim: Hacılar hata ederek vakfeyi Arefe gü­nünden sonra yapsalar bu caizdir. Fakat vakfeyi terviye gününden evvel yaparlarsa ertesi gün bir daha vakfe yapmaları îcab eder.» demiştir.

Ulemâdan bazılarına göre Zül-Hicce 'nin sekizinci günü vak­fe yapmak hiçbir suretle caiz değildir. Çünkü o gün vakfe'ye ayı görerek yahut görmeyerek yapılır.

Ayı görerek yaparlarsa 9. günü tekrarlamaları, görmeden yaparlarsa 10. günü tekrarlamaları îcab eder.

Rcsûlüllah (SaUulİahU Aleyhi veSet!em)'m hassaten bu iki ayı zikir bu­yurması oruçla hacc bu ayhrda, yapıldığı içindir.

Nevevî kat'iyyettc buna k.'util olmuştur.

Tıybî ( ?-743) : «Hadîsin zahirine bakılırsa bu iki ayın hassaten zikredilmesi, başka aylarda bulunmayan bir meziyete sahip oldukları içindir. Yoksa hadis, başka ayda yapılan taatm sevabı bunlarda yapılanın sevabından daha azdır, mânâsına gelmez. Maksad bu iki ay bayramlara mahsus olduğu için onlarda vuku'u melhuz olan hatânın hükmünü kaldırmakdır.» demiştir.

Hadis-i şerif, sevapların amellere göre değil, sırf Allah'ın bir fadl-ı ihsanı olduğunu soyliyenlerin delilidir.

Yine bu hadîs tam ve noksan ayların sevabda müsavi olduklarına de­lildir.

 

8- Oruca Girişin Fecrin Doğması İle Hasıl Olduğunu, Fecir Doğuncaya Kadar Yemek ve Sairenin Cevazını, Kendisine Oruca, Namaz Vaktine ve Saireye Girmek Gibi Hükümler Taalluk Eden Fecrin Sıfatını Beyan Babı

 

33- (1090) Biıe Ebû Bekir b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. İdrîs, Husayn'dan, o da Şa'bi'den, o da [10] Adiyy b. Hatim (Radiyallahû anh)    Man naklen rivayet etti, Adiyy şöyle demiş: (Sizin için fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden seçilinceye kadar yiyip için [11] âyeti kerimesi nâzl olunca Adiyy b. Hâini peygamber (Sallallahü A leyhi ve Setlem) 'e:

«Ya Kesûlallah Ben, yastığımın altına bir beyaz, biri siyah iki ip koy­dum. (Bununla) geceyi gündüzden seçiyorum.» dedi. Resûlüllah (SalUillc.hu Aleyhi ve Selİem):

«Senin yastığın pek genişmiş, Bu beyaz iplikle siyah iptik gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığından ibarettir.» buyurdular.

Bu hadîsi Buhâri «Kitâbu's-Savm» ile -Kitabu't-Tcfsir» de Ebû Davud «Kİtâbu's-Savm'da, Tirmizi «Kitâbu't-Tefsir» de muhtelif ravilerden tahric etmişlerdir.

Tirmizi onun hakkında «Hasen Sahih bir hadistir.» demiştir.

İkaal: Arapların deve bağladıkları iptir.

Mücâhid'in rivayetinde bunun yerine «Kıldan iki iplik aldım.» denilmiştir.

Hadîsin bir rivayetinde şöyle buyurulmuştur: «Dedim ki Yâ Resûlallah, bu beyaz iplikle siyah iplikden murâd nedir? Bunlar hakikaten ıkı iplik midir? Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selİem):

«Şayet ipliklere bakhnsa sen hakikaten pek kalrn kafalıymışsın.» buyurdu.

Sonra ilâve etti:

«Hayır, bundan murâd, gecenin karanlığı ile gürdüzün aydınlığıdır.»

Ebû Davud'un rivayetinde: «Ben biri beyaz, biri siyah iki ip alarak yastığımın altına koydum da, onlara baktım, fakat ipleri biribirindon se­çemedim. Sonra bunu Resûlüllah (SaİiaÜahü Aleyhi ve Settem)'e anlattım da, güldü ve:

«Oyla İse sen İn yastığın pek geniş ve uzunmuş. Bundan murad : Ge­ce İle gündüzden ibarettir,   buyurdu» denilmektedir.

Ebû Avâne 'nin rivayet ettiği Mutarrif hadîsinde: «Resûlüllnlı (Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) güldü ve :

— «Hayır öyle değil, ey kalın kafalı, buyurdular.» denilmiştir.

«Sentn yastığın pek genişmiş.» ifâdesindeki yastık uykudan kinaye­dir. Maksat «Senin uykun pek çok ve derinmiş.» demektir.

Bâzıjarı yastığın başdan kinaye olduğunu söylerler. Nitekim: «Sen hakîkaten pek kalın kafalıymışsın.» hadîsi de bunu te'yid etmektedir.

Bir takımları kalın kafalı tâbirinin ahmaklıktan kinaye olduğunu söy­lerler. Zira kafanın haddinden fazla büyük ve geniş olması,   gabâvet ve ahmaklığa delildir. Nitekim mutedil oluşu da akıl ve âlicenaplık alâme­tidir.

Kaadî îyâz diyor ki: « Hz. Adiyy'in iki ip alarak yastı­ğının altına koyması âyet-i kerimeden bu mânâyı anladığmdandır. Ayni şekilde hareket eden diğer ashab dahi âyetten bu mânâyı anlamışlardır.

(Çünkü o zamana kadar beyazlıkla siyahlığın nelerden ibaret oldu­ğunu beyân eden fecir kelimesi henüz nazil olmamıştı.)

âyet-i kerimesi nâzıl olunca ipliklerden muradın gece

ile gündüz olduğunu anladılar. Hadîsin mânâsı şudur: Eğer sen Allah'ın murâd ettiği iki ipliği —ki gece ile gündüzden ibarettirler.— yastığının altına koydunsa, o halde senin yastığın onları örtmüş ve kaplamış olaca­ğından genişlemesi iktizâ eder.

(Sen hakikaten pek kalın kafaltymışstn . ) rivayeti de aynı mânâya gelir...»

Görülüyor ki Kaadî îyâz hadîs-i şerif deki:

«Senin yastığın pek genismis.» ve «Sen hakikaten pek kalın kafalıy-

mışsın.» rivayetlerini makaama münâsip bir şekilde te'vil etmiştir.

Bu hususta bir çok hadîs ulemâsı da Kaadı 1yâz'la beraber­dir. Onlar bu ifâdelerden ahmak ve akılsız mânâsını çıkaranlara itiraz et­mişler, bunun zemmölacağım söylemişlerdir. Halbuki ortada zemmi îcab edecek bir söz yoktur.

Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir : «Bu hadîsin zahirine bakılırsa ak iplikle kara iplikten bahsedilen âyet-i kerime nâzıl olurken Hz. Adiyy'in orada bulurduğu anlaşılıyor. Bu, onun daha önceden müslü-man olmasını iktizâ eder. Halbuki hakikat Öyle değildir. Çünkü âyet-i kerime hicretin iAk zamanlarında inmiş, Adiyy (Radryallahü anh) ise hicretin 9. veya 10. yılında müslüman olmuştur. İbni tshâk ile diğer Siyer ve Meğazi müellifleri vak'ayı bu şekilde tesbit etmişlerdir.»

Ulemâ bu suâle dört vecihle cevap vermişlerdir:

1) Hadîs-i şerifde zikri geçen âyet oruç farz kılındıktan sonra nazil olmuştur. Aynî   bu cevabı ihtimalden pek uzak görmektedir.

2) Hz. Adiyy’in sözü te'vil olunur. Onun bu sözden muradı: «Ben, Müslüman olduğum vakit bu âyet bana okununca beyaz ve siyah iplerle tecrübeye giriştim.» demektir.

3) Hadisin manası: «Âyetin indiğini duyunca iki ip aldım.» demek­tir.

4) Hadisde mahzuf kelimeler vardır. Bunlar şöyle takdîr olunur: «Âyeti kerîme nazil olup da bir müddet sonra ben Medine'ye gelerek Islâmiyeti kabul ettiğim ve onun şeriatlarını öğrendiğim vakit iki ip aldım.»

Aynî   bu dördüncü vechin en güzel olduğunu söylemektedir.

İmam Ahmed b. Hanbel'in rivayeti de bu tevcihi te'yid eder.

Müeâhid tarikiyle gelen bu rivayette «Resûlüllah (Sallatlahiİ Aleyhi ve Sellem) buna namazla orucu tâlim ederek

— Namazı söyle kılacaksın, orucu da şöyle tutacaksın. Güneş ka­vuştu mu taa ak iplikten kara ipliği seçinceye kadar ye, iç. buyurdu. Ben de iki iplik aldım... ilah...» Duyurulmaktadır.

Bâzıları âyetteki kara iplikle ak iplik tabirlerinin gece ile gündüz mâ­nâsına geldiklerini bildiren (fecir) lafzının bu âyetten hayli zaman sonra nazil olduğunu ileri sürerek beyânın nasıl olup da ihtiyaç zamanından geri bırakıldığını, hâlbuki beyân gelinceye kadar teklif devam ettiğini müşkil saymışlardır.

Ulemâ bunlara şu cevabı vermişlerdir:

Âyet-i kerîme'de «fecir* lafzı nazil olmadan da beyân vardır. Yalnız onu herkes değil, bâzı mütehassıslar anlardı. Beyânın herkesin anlıyacağı derecede açık olması şart değildir. Kaldı ki,âeyt-i kerîme'den maksa­dın ne olduğunu Hz. Adiyy'den başka anlamayan bulunmamıştır. Hattâ ulemâdan basıları câhiliyet devrinde ak iplikle kara ipliğin gün­düzle gece mânâsında kullanılmakta şüyu' bulduğunu, bunun beyâna ihtiyâcı olmadığını söylemişlerdir.

Nevevî (631-676) ipliklere hakikat mânâsını verenlerin Peygam­ber (SailattahüA leyki ve Sellem)in meclislerinde bulunmayan, anlayışı kıt bazı   Bedeviler   olduklarını söylemiştir.

Ulemâdan uazıları âyet-i kerîme'deki mecazın istiare mi, yoksa teşbîh kabilinden mi olduğu mes'elesi üzerinde de durmuşlardır.         :

Aynî, bunun istiare kabilinden olduğunu söylemiş ve «Biz, bu babın evvelinde bunu   Zemehşerî 'den naklettik.» demişdir.

 

34- (1091) Bize Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîri rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Fudayl b. Süleyman [12] rivayet etli : (Dedi ki) : Bize Ebû Hazım n'vâyet etti. (Dedi ki) : Bize Schl b. Sa'd rivayet eyledi. (Dedi ki) : Şu (size ak İplik kora İplikten seçilinceye kadar yiyin için) âyı-timı zil olunca bazı kimseler bir" beyaz bir de siyah iplik alarak bunları birbi­rinden seçinceye kadar yemeye devam ederdi. Nihayet Allah xAZ.ıe ve Celle)   (Fecirden) kavl-i kerîmini indirerek bundan muradı beyân eyledi.

 

35- (...) Bana Muhammed b. Schl Et-Temimi [13] İle Ebû Bekir b. İshâk rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bİze İbni Ebî Meryem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Gassâıı haber verdi.   (Dedi ki) : Bana Ebû Hâzini, Sehl b. Sa'd    (Radiyıtilahü anh l'dutı naklen rivayet etti. Schl şöyle ıl.mı, Şu âyet (yani):

(Size ok iplik kara iplikten seçilinceye kadar yiyin, için) kavl-i ilâhisi nazil olunca bazı kimseler oruç tutmak istedimi her biri ayaklarına bîr siyah bir de beyaz iplik bağlarlar da, bu iplikleri birbirinden seçinceye kadar yiyip içmeye devam ederlerdi. Bundan sonra Allah (Fecini-n) >»\ lini indirdi. Bu suretle Allah'ın bu âyetten gece ile gündüzü ımırâd etti­ğini anladılar.

Bu hadisi   Buharı   «KitâbuVSavnı» ile   «Kitâbu't-Telfsir» de Nesâî «Kitabu's-Savm» da muhtelif râvüerden tahric etmişin d,;

Bundan evvelki hadîsde Hz. Adiyy'in biri beyaz diğeri siyah ikî ipi yastığının altına koyduğu bildirilmişti. Bu hadîsde Ashâb-1 Kiram 'dan bâzılarının iki ipliği ayaklarına bağladıkları görülüyor. Fn-kat iki rivayet arasında münâfaat yoktur. Zira bâzılarının iplüklvu tıklarının altına koyması, diğerlerinin ayaklarına bağlaması mümkündür.

Ulemâdn bir takımları iki rivayetin arasını bulmak için Ashâb'm sahur zamanına kadar iplikleri yastıklarının altında Uttukları, sahur zamanında onları ayaklarına bağladıkları ihtimâlinden bahsetmişlerse de, bu ihtimâl uzak görülmüştür. Çünkü o zaman kendileri uyanık buluna­cakları için ayaklarına iplik bağlamaya hacet yoktur. Ellerinde onları daha iyi görürler.

Ri'y : Manzara demektir.

Bâzıları bu kelimeyi «ra'y* ve «ri'iyy» şeklinde rivayet etmişlerdir.

Fakat Kaadî îyâz buna itiraz etmiş, hatâ olduğunu söylemiş­tir.

Bu şekilde rivayet sahih olsa bile mer'i yani görünen mânâsına ge­leceğini bildirmiştir.

Kurtubî ( ?-656), Hz. Adiyy rivayeti ile bu rivayetin arasını bulmuş ve: Adiyy rivayetinin Seh1 rivayetinden sonra vârid olabileceğinden bahisle Hz. Adiyy'in, Seh1 rivâyetin-deki macerayı işitmemiş olması ihtimalini ileri sürmüştür.

Maamafih yine Kurtubî 'nin beyânına göre her iki hadîsin aynı kazıyye hakkında vârid olması muhtemeldir. Yalnız râvilerden bazısı âyetteki «Fecir» kelimesini muttasıl olarak zikretmiş, bâzıları onu âyet­ten ayırmışlardır. Çünkü bu kelime âyet-i kerîme'nin baş tarafından hayli zaman sonra nazil olmuştur.

Bâzıları bir sene sonra indirildiğini söylerler.

Tahavî'nin rivayetine göre âyet-i kerîme nazil olduktan sonra Ashâb-ı Kiram bir müddet fecir doğuncaya kadar yiyip içmeye devam etmişler, sonra Allah Teâlâ Hazretleri fecir kaydını indirmekle bu hükmü neshetmiştir.

Fakat Kaadî îyâz, Tahavî 'nin bu sözüne itirazda bulun­muş ve hükmün onun dediği gibi evvelâ sabit olup, sonradan neshedilme-ffifiirıi hadisden muradın bu işi bazı Bedeviler *in te'vtl suretiyle yaptıklarını beyândan ibaret olduğunu söylemiştir.

 

36- (1092) Bİzc Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh rivayet » Kiler. (Dediler ki) : Bize Leys haber verdi. H.

Bize Kuteyhetü'bnü Sn id de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, ibni Şihâh'dan o da Salim b. Abdîllah'dan,   o da Abdullah (Radiyallahü anh)l:m o da Resuliillah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)ıden naklen rivayet eyledi, \le buyurmuşlar :

(Bilâl geceleyin ezan okur, İmdi siz ibru Um mü Mektüm'ün ezanını İfitinceye kadar yiyip için.»

 

37- (...) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ilini Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus ibni Şihâb'dan, o da Sa­lim b. Afadillah'can o da Abdullah b. Ömer (Radiyaltahû anhûnıa)1 dan nak­len haber verdi. Abdullah şöyle demiş: Ben, ResûlüIIah (Sallallohü Aleyhi ve Seİlem)i :

«Gerçekten Bilâl geceleyin ezan okuyor. Binâenaleyh siz ibni Um mü Mektâm'un ezanını isitinceye kadar yiyip için.»   buyururken işittim.

 

38- (...) Bize ibni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam ri­vayet etti. (Dedi ki) : >ize Ubeydullah, Nâfi'den o da ibni Ömer (Radiyallahıı anhûma)   dan naklen rivayet eyledi, şöyle demiş:

ResûlüIIah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem).'în, biri Bilâl, diğeri âmâ ibni Ümınü Mektûm olmak üzere iki müezzini vardı. Bir defa ResûlüIIah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem):

«Şüphesiz ki Bilâl geceleyin ezan okun Binâenaleyh siz ibnî Ummü Mektûm ezarf okuyuncaya kadar yiyip için.» buyurdular.

Halbuki ikisinin ezanı arasında, ancak birinin inip dikerinin (mina­reye) çıkacağı kadar fazla bulunurdu.

 

(...) Bize yine ibni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam riva­yet etti. (Dedi ki) : Bize UbeyduIIah rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kaa-sim, Aişe (RadiyaUahûanha)'âan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu hadisin mislini rivayet etti.

 

(...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde haber verdi. H.

Bize tbnü'l-Müsennâ dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hanımad b. Mes'ade rivayet eyledi.

Bu râvilerin hepsi Ubeydullah'dan her iki isnâdla İbni Nümeyr hadisi gibi rivayette bulundular.

Bu hadisi Buhari   «Kitâbu's-Savm»'dan tahric etmiştir.

El-Mühelleb diyor ki: «Bu hadisin muhtelif lafızlarından anla­şıldığına göre Hz. Bila Tin vazifesi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in emrettiği vakitte geceleyin ezan okumakmış. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu, namaz kılan namazı kessin, uyuyan uyan­sın da sahur yemeğini yememişse yesin, diye yapmıştır.

Bütün bunları Hz. İbni Mes'ud, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet etmiştir. Ashâb-ı kiram, Hz. Bi1â1'in ezanından sonra sahur yerlerdi.

Hadis-i şerif, Abdullah tbni Ümmu Mektûm ezanının Bilâl (Radiyallahü anh) 'm ezanına yakın olduğuna delildir.

Hadisin bâzi rivayetlerinder   «tbni   Ümmü   Mektûm'a: — Sabahladın, sabahladın, denilirdi.» cümlesi vardır. Bu gösteriyor ki: Ibni Ümmü   Mektûm Hazretleri fecrin doğmasına yakın yahut fecir doğarken ezan okumağa dikkat eder, vakti bildirmek için Hz. Bi1âI'in ezanı ile iktifa etmezmiş. Zira Hz. Bilâl ezanını muhtelif vakitlerde okurmuş.

Bu hadisde «Birinin inip diğerinin (minareye) çıkacağı kadar fasıla bulunurdu.» denilmesi bazı zamanlardaki müşâhadeye mebnîdir. Çünkü ezam her gec? ayni vakitte okusa Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun ezanı ile iktifa eder: «îbni Ümmü Mektum ezan oku-yuncaya kadar yiyip için.» buyurmaz, «Bilâl ezanı bitirdim, yiyip içmeyi kesin.» emrini verirdi.

îbni Ümmü Mektûm ama bir zât idi. Bu sebeple vaktin geldiğini kendisine haber veren bir adamı bulunması muhtemeldir. Çün­kü böyle biri bulunmasa vaktin geldiğini ekseriya bilemezdi.

îbni Vehb'in, Yûnus tarikiyle 1bni Şihâb'dan, onun da Salim 'den naklettiği bir rivayet de bu ihtimali teyid eder. Mezkur hadisde: «Îbni Ümmü Mektûm gözü görmez bir zât idi. Cemâat kendisine fecir doğdukta (ezanı oku.) deme-dikçe ezan oku­mazdı.• denilmektedir.

 

Bu Hadislerden Çıkarılan Hükümler:

 

1. Oruç tutacak olan bir kimse, fecr-i sâdık denilen tanyerinin ağır-masına kadar yiyip içebilir. Fecr-i sâdık doğdu mu yiyip içmeyi keser.

Sahabe ve Tabiin'in cumhuru buna kaaildirler. Mamer, Süleymân-ı Ahmeş, Ebû Miclez ve Ha­kem b. Uteybe güneşin doğmasından az evvele kadar sahur ye­menin caiz olduğunu söylemişlerdir. Delilleri Tahavî‘nin rivayet et-tiğitiği Hz. Huzeyfe hadîsidir. Mezkûr hadisde şu cümleler var­dır :

«Sabah olduktan sonra mı sahur yediniz?» diye sordum. — «Evet sabah  olduktan sonra  yedik, şu  kadar var  ki  güneş  doğmamıştı.»

Bu hadisi Nesâi ile imam Ahıned b. Hanbel dahî rivayet etmişlerdir.

Ma'mer sahur yemeğini o kadar geç yermiş ki, bilmeyenler oru­cu yok zannederi ermiş.

İbni Münzir'in sahih bir isnadla Hz . Ali (Radiyallahû anh,) dan rivayet ettiği bîr habere göre AIi (Radiyal'.ahü anh) sabah nama­zını kılmış da :

«Beyaz   iplikte   siyah ipliğin   birbirinden   seçildiği zaman   şimdidir.» demiş.

İbnü'l-Münzir ( ?-3lO) bazı ulemânın: «Günün aydınlığını gecenin karanlığından seçmek, aydınlığın yollara ve evlere dağılmasiîe olur.» dediklerini rivayet etmiştir.

Sahih bir isnâdla yine ibni Münzir'in, Salim 'den riva­yet ettiği bir hadisde Hz. Ebû Bekir'in ortalık iyice aydınla­dıktan sonra:

«Şİmdİ bana suyumu getir.» dediğini rivayet etmiştir.

 A'mfs'iıı: illeıe düşeceğimi bilmesem sabah namâznu kılar da ond;ı!i ı:*)!ira sahur yerdim.» dedij;i rivayet bulunur,

fiyye ulemâsının bu bâbdaki kavilleri ilerde görülecektir.

 

Bu  Hadisden Çıkarılan Hükümler :

 

1. Hadîs-i şerif «Sabah ezanı fecir doğmazdan önce okunabilir.» di-yenîerin delilidir.

2. Fecir doğuncaya kadar yeyip içmek ve cima' etmek caizdir.

3. A'mâ'nın ezan okuması caizdir.

4. Siibalı namazı için biri fecirden önce, diğeri  sonra olmak üzere iki defa uzan okumak müstuhabtır.

5. A'mâ'nın şebâdeti makbuldür diyen imam Mâlik   iîe Müzeni ve başkaları bu hadisle istidlal etmişlerdir.

 

39- (1093) Bize Züheyr b. Iarb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsma­il b. İbrahim, Süleymân-i Tcymi'dcn, o da Kbû Osman'dan, o da İbnt Mcs'ûd (Radiyallahii anhy&m\ naklen rivayet etti. İbııî Mesûd şöyle de­miş: Kesûlüllah (SaMUütil Aleyhi ve Selleın) :

«Sizden hiç birinizi Bilâl'ın ezanı -yahut Bilâl'in nidası- sahurundan menetmesin. Çünkü o namaz kılanınıza namazı kestirmek ve uyuyanınızı uyandırmak için geceleyin ezan okur - yahut nida eder.» buyurdu. Ve elini doğrultarak kaldırdı da :

«Fecir şöyle ve şöyle olmakla değil, şöyle oluncaya kadardır.» bu­yurdu ve iki parmağını araladı.

 

(...) Bize tbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hâlid yâni Ahmar, SüJeymân-i Teymi'den bu isnâdla rivayette bulundu. Yalnız o şöyle dedi:

ResûliUIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) parmaklarını topladı, sonra onları yere doğru çevirerek:

— Şu şekilde oldu aydınlık fecir değildir. Fecir şöyle olandır, bu­yurdu ve İki şahadet parmağını birbiri üzerine koyarak ellerini uzattı.»

 

40- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebi Şey be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir b. Süleyman rivayet etti. H.

Bize tshak b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr ile Mu'­temir b. Süleyman ikisi birden Süleymân-ı Teymî'den bu isnadla haber verdiler. Mu'temir'ir hadîsi:

«Uyuyanınızı uyandırır, namaz kılanınızı da  namazını  kestirir.» cümlesinde sona erer.

tshâk dedi ki: «Cerir kendi rivayetinde Resâlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) fecri kastederek:

Şöyle olmak eğil, böyle olmaktır. Yani fecir genişliğine görünen aydın­lıktır, uzunluğuna z'hur eden aydlınlık-değildir.» buyurdu.) dedi.»

 

41- (1094) Bize Şeybân b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dülvâris, Abdullah b. Süvâdete'l-Kuşeyri'den naklen rivayet eyledi. (De­miş ki) : Bana babam rivayet etti, o da Semûratü'bnü Cündeb'i şunu söy­lerken işitmiş: Ben, Muhammed   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem yi :

«Sakın sizden birinizi ne Bilâl'ın nidası ne de yayılmadıkça şu ay­dınlık sahurdan menetmesin.» buyururken dinledim.

 

42- (...) Bana ZÜheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. Uleyye rivayet eyledi. (Deai ki) : Bana Abdullah b. [14] Sevâde, baba­sından, o da Semûratü'bnü Cündeb (Radiyalîahü anh) 'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

Resûlüllah    (Sallallahü Aleyhi ve Settem) :

«Sakın bizi ne Bilâl-in ezanı ve -Şahabın direk gibi görünen aydınlığı­na İşaretle- ne de şu beyazlık şu şekilde dağılmadikça aldatmasın.» buyurdular.

 

43- (...) Bana Ebu'r-Rabi' Ez-Zehrâni rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Sevadete'I-Kuşeyri, babasından, o da Semuratü'bnü Cündeb (Radiyalîahü anh) 'dan naklen rivayet eyledi, şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);

«Sakın ne Bilâl'ın ezanı ne de ufukda şöyle görünen uzun aydınlık Şu şekilde yayılın aya kadar sahurunuzdan sizi aldatmasın.» buyurdular.

Hammâd tun iki eliyle göstererek genişliğine zuhur eden aydınlı­ğını anlatmak i. ediğini hikâye etmiştir.

 

44- (...) Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ba­bam rivayet etti  (Dedi ki) : Bize Şu'be, Sevâde'den naklen rivayet eyledi.

(Demiş ki) : Ben*, Scınuralii'bnü C ün deh {Radiyalluhit onh)."ı hutbe oku­yarak Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellcm)"nı şöyle buyurduğunu riva­yet ederken dinledim:

«Sizi ne Bilâl'ın  nidası  ne de fecir görününceye (tadar -Yahut fecir yanhneaya kadar görülen çj aydınlık aldatmasın»

 

(...) ISİzo, İni hadisi Crnü'l-İMiisfiı^â dibi rivayet etti. (Üedi ki) : Bi­ze KIîu Uîivud rivayet etti. (OocJi ki) : iti?'1 Şii'de h.ıber verdi. (Dodi ki) : lî;jna Sevadetü'lınü Haır/aletc'l-Kuşeyı-i Iıah-r verdi, Senuıratü'hnü Cün-deb (RtuUyallahii cnh) \ Resıılüllah (StılUrluhu Aleyhi ve Settem) şöyle lui-yururdtı... derken dinledim, diyerek bu hadisi anlattı.

İbni Mesûdi (RaJiy l'a/tii c:ıh) hadîsini Buhâri «Ezan» ve «Talâk» bahislorindo, Ebû Dâvud , Nesâi ile İbni Mâce «KitâbıTs-Savnı» dan talırîc etmişlerdir.

Hz. Bi1â1'in geceleyin ezan okıırıasi sabahın yaklaştığım bil­dirmek içindir. Tâki teheccüd namazı kılanlar namazı keserek biraz uyu­sunlar da, sabah namazına neşatla kalksınlar, uyuyanlar da uyanarak az -eok teheccüd namazı kılsınlar yahut sahur yemo&i yesinler, sonra yıka­narak veya abdest alarak sabah naanazına hazır olsunlar.

ResûlülJah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in mübarek eliyle işaret ede­rek gösterdiği birinci fecirden murâd Fccr-i Kâzib yâni alaca karanlıktır. Bunun hakikati ufukta yukarıdan aşağı doğru sarkan bir ay­dınlıktır. Sonra tekrar kaybolur. Fecr-i Kâzib geceden sayılır. Onunla sabah namazının vakti girmiş sayılmaz. O anda sahur yemeği yenilebilir.

KcsûlüIIah (Sallallahü Aleyhive Sellem) ikinci işareti ile Fecr-i Sadık'ı yâni hakiki tanyeri ağırmasını göstermiştir.

Bunun mâhiyeti aydınlığın ufukta genişliğine yayılmasıdır. Bu ay­dınlık sabahı bildirir. Onunla sabah namazının vakti girer.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hz. Bilâl (Radiyallahüanhym. geceleyin okuduğu ezan na­maz kılanlara namazı kestirmek, uykuda olanları uyandırmak içindi. İmam A'zam'la imam Muhammed ve Züfer'inkavilleri budur. Ona göre sabah namazı için   Abdu İlah ibni ümmü  Mektim'un yaptığı gibi yeniden ezan okumak îcab eder.

Süfyân-ı  Sevrî'niı kavli de budur.

Evzâi, Abdullah ibni'l-Mübârek, imam Mâlik, imam Şafii, imam Ahmed b. Hanbel . İshâk, Dâvud-u Zahiri ve ibni Cerir-i Taburî  fecir doğmazdan önce sabah ezanı okunmasını tecviz etmişlerdir.

Hanef iiler 'den imam Ebû Yûsuf'un mezhebi do budur.

Bu hususta muhtelif hadisler varid olmuştur. Bunların bazılarında « Bi1â1'in ezanı sizi aldatmasın. Çünkü o geceleyin ezan okur. Siz ibni Ümmü Mektûm 'un ezanını işidinceye kadar yiyip içmeye devam edin.» b-ayurulmuş, diğer bazılarında «İbni Ümmü Mek­tûm gözü görmez bir kimsedir onun ezanı sizi aldatmasın, Fila Bilâl   ezan okucuğu zaman artık kimse yemek yemesin.» denilmiştir.

Zahiren biribirine munâfi gibi görünen bu rivayetler Aynî'ye göre ezanı nevbetle okumakdan ileri gelebilir. Çünkü, caiz ki Resûliillah (Sallalkihü Aleyhi ve Sellem) bazı gecelen evvelâ Hz. Bi1â1'e nml.m sonra Hz. .Abdullah ibni Ümmü Mektûm'a, bazı geceler de evvela îbni Ümimü Mektûm'a, sonrr Hz. Bi1âl ezan okutmuş olsun.

îşte zıddiyet buradan ileri gelir. Ezanı evvelâ kim okursa okusun, bu ezanın namaz ve oruç babında hükmü yoktur. Hüküm ikinci ezana taal­luk eder.

Ebu'l-Fetih Kuşeyrî   diyor ki: «Vakti girmezden ön ce sabah namazı için ezan okumayı caiz görenler bu ezanın ne vakit okunacağında ihtilâf etmişlerdir,

Şâfiî1er'e göre tanyeri ile Fecr-i Kâzib arasında nk?ı-nur, daha Önce okumak mekruhtur. Bâzılarına göre gece yarısı bir ta­kımlarına göre gecenin üçte birinde okumak caizdir.

Gecenin son altıda birinde okunur.» diyenler de vardır. İmam Ebû Yûsuf ile İmam Ahmed ve îmam Mâlik'? göre gece yarısında okunur.   Safi î'ye ulemâsının zahih kavli de burtnr

İkinci bir kavle göre ezan fecir doğarken seher zamanında okımuı. Begavî kat'iyyetle buna kaail olmuştur.

Üçüncü bir kavle göre : Kışın gecenin son yedide birinde, yazın ge­cenin kalan yedide birinin yansında okunur.

Dördüncü bir kavle göre: Gecenin üçte birinden vakt-i muhtarın onuna kadar,

Beşinci bir kavle göre: Gecenin her anında okunabilir.

Yedide bir, yedide birin yansı rivayetleri İçin   İraâmü'l.Haremeyn :   (Hadîs ulemâsı indinde bâtıldır.) elemiştir.»

2- Fecir, biri Kâzib diğeri   Sâdık   olmak üzere iki nev'idir.

3- Bir şey*i bit'te'kid öğretmek için işaretle izahta bulunmak caiz­dir.

4- El-Mühelleb'e göre bu rivayetler işaretin sözden daha kuvvetli olduğuna delildir.

 

9- Sahur Yemenin Fazileti, Bitte'kid Müstehab Oluşu, Sahüp’u Tehir ve Îftarı Acele Yapmanın Müstehab Oluşu Babı

 

45- (1095) Bize Yahya fa. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü­seyin, Abdullaziz b. Süheyl'den, o da Encs'dcn naklen haber verdi. H.

3ize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb, tbni Uleyye'den, o da Abdülazîz'den, o da En es (Rcdiyallahü anh) 'dan naklen rivayet ettiler. H.

Bize Kuteyebtü'fanü Said dahi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Avâ-ne, Katâde ile Abdülazîz b. Süheyb'den, onlar da En es (Radiyallahü anh i dan naklen rivayet etti, Enes şöyle demiş: Resûlüllah (SallaUahu Aleyhi ve Sellem):

«Sahur yeyin. Çünkü sahurda bereket vardır.» buyurdular.

Bu hadisi Buhâri, Tirmizî, Nesâi ve îbni Mâce  «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.

Tirmizî onu tahric ettikten sonra: «Bu bâbda Ebû Hüreyre, Abdullah b. Mes'ûd, Câbir b. AlTdiİ-lah, îbni Abbâs, Amru'bnü'l - Astrbâd b. Sâriye, Utbetü'bnüAbd veEbu'd-Derdâ (Radiyallahü anhûm) hazerâtmdan da hadîsler rivayet olunmuştur.» demektedir.

Bunlardan maada Hz. Ali, Abdullah b. Amr, Ab­dullah b. Ömer, Ebû Ümame, Ebu Said-i Hudri, Mikdân b. Ma'dikerib, Âişe, Meyserâ (Radiyallahü anh t\m) ile ismi bilinmeyen bir zâtdan da hadîsler rivayet olunmuştur:

1) Ebû Hüreyre (RadiyaUahii cınh) hadisini Nesâi hem merfû hem mevkuf olarak rivayet etmiştir. Lafzı babımızın   Enes (RadiyaUahii anh) hadîsi gibidir. Ebû  Ya'Iâ'nın rivayetinde :

— Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi veSellem) sahur yemeği ile tirit hakkında bereket duasında bulundu.»; başka bir rivayetinde de:

Resûlüllah (Sallaltahii Aleyhi ve Seltem) Sahur berekettir, tirit berekettir, cemâat da berekettir, buyurdular.» denilmektedir.

2) Abdullah   b.  Mes'ud   hadîsini yine  Nesâi   merfû ve mevkuf olarak tahrîc etmiş :

«Mevkuf olması daha doğrudur.» demiştir.

3) Câbir (Radiyallahü anh)  hadîsini   îbni   Adiyy   «EI-Ka-mil» nâm eserinde babımız hadisi tarzında rivayet etmiştir.

4) İbni Abbâs (Radiyallahüanh) hadîsini Îbni Mâce tahric etmiştir. Mezkûr hadîsde Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Setlem) :

«Sahur yemeğinden gündüzün orucu kaylûleleden de gecenin namazı İçİn istifade edin.» buyurmuşlardır.

Bu hadîsi Hâkim de «Müstedrek» inde tahrîc etmiştir.

5) Amru'bnü'1-Âs   hadîsini   Müslim   ile   Nesâi tahrîc etmişlerdir. Babımızda bu hadîsden sonra görülecektir.

6) îrbâd b.   Sâriye   hadîsini   Ebû   Dâvud   ile   Ne­sâi   tahrîc etmişlerdir. Hz. İrbâd   şöyle demiştir:

«Beni, Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Setlem) Ramazanda sahur ye­meğine davet etti de:

«Mübarek yemeğe buyur, dedi.»

Nasâi'nin rivayetinde «Buyur» yerine -Buyurun» denilmiştir. Bu hadîsi   îbni ; Hibbân dahi «Sahîh»inde tahrîc etmiş,   1bnü'1-Kattâr   ise zayıf bulmuştur.

7) Utbetü'bnü   Abd   ile   Ebu'd-Berdâ' rivayetini îbni   Adiyy   «El-Kamil» nâm eserinde tahrîc etmiştir. Bu riva­yette  Utbe ile Ebu'd - Derdâ '  (RadiyaUahii anh)   şöyle demiş­lerdir :

«Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) gecenin sonunda sahur yiyin, buyurdu.    Bunun mübarek bir öğün olduğunu söylüyordu.»

8) Hz. Ali hadîsini yine   Îbni   Adiyye tahrîc etmiştir. Bu hadîste Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem).;

«Bir yudum suyla olsun sahur yapın, bir vudum suyla olsun İftar edin.» buyurmuşlar.

Yalnız hadîsin senedinde  metruk bir râvi olan   Hüseyin   b. Abdullah   vardır.

9) Abdullah b. Amr (Radiyallahü anh) hadisini İbni Hibban  «Sahih» inde rivayet etmiştir. Bu rivayette dahî : «ltcsûlüllah (Sülhllahü Aleyhi ve Sellem):

  «Bir yudum suyla olsun sahur yapın, buyurdular.» denilmektedir.

10)  Abdullah  b.  Ömer (Radiyallahii anh)    hadîsini yine İbni   Hibbân  tahric etmiştir.

Mezkûr rivayette    Hz.   Abdullah   şöyle demektedir:   Resû-lüllalı    (SallaUahil Aleyh've Sellem) :

  «Şüphesiz kî Allah ve  melekleri  sahur yiyenlere  sa'lat  eylerler.» buyurdu.

11) Ebû Ümâme (Radiyallahü anh)   hadisini   Taberâni «Müsned» inde tahrîc etmiştir. Hz. Ebû Ümâme şöyle demiştir: Een, Resûlüllah  (SallaUahii Aleyhi veSellem)'i :

  «Ya  Rabbî,  Ümmetime sahur yemeğinde bereket ver. (Ey  ümme­tim}, bir yudum suyla, bir hurma tanesiyle, bir kaç kuru üzüm tanesiyle de olsa sahur yapın.    Zira melekler size Salât eylerler,  buyururken  işittim.»

Hadisin isnadı hakkında süz edilmiştir.

12) Ebû Saîd-i Hudrî   (Radiyallahüanh)   hadîsini   imam Ahmed b. Hanbel   «Müsned» inde tahrîc etmiştir.   Hz. Ebû Saîd  şöyle demektedir: «ResûlülUih (SallaUahil Aleyhi ve Sellem) :

  «Sahur berekettir, velev ki biriniz onu bir yudum suyla  yapsın. Çünkü Allah  Azze  ve  Celi  ile  melekleri  sahur yiyenlere  salât eylerler, buyurdu.»

Bu hadîsi İbni Adiyy dahi biraz lâfız farkıyla rivayet et­miştir, îsnâdı hakkında söz edilmiştir.

13) Mikdân  b. Ma'diker î b (Radiyallahü unh)    hadîsini Nesâi  merfû ve mürsel olarak rivayet etmiştir.

Bu hadîste Kcsûlüllah   (Salla!lahit Aleyhi ve Sellem) : «Sahura devam edin.    Çünkü o mübarek bir öğündür.»    buyurmuş­lardır.

14) Âişe (Radiyallahü anha) hadîsini   Ebû   Ya'1a -Müsned» inde tahrîc etmiştir. Mezkûr rivayette Hz. Âişe   şunları söylemiştir. «Resûlüllah   (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) :

  Bize mübarek yemeği yani sahuru getir, buyurdular.   Halbuki çok defa bu yemek iki hurma tanesinden ibaret olurdu.»

15) Meyserâ hadîsini Ebû Nuaym-ı İsfahani tahrîc etmiştir. Meyserâ (RadiyaV.ahü anh) şöyle demiştir;    Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selfan) :

  «Bir lokma veya bir 'casık çorba ile olsun sahur yapın.    Çünkü o, bereket yemeğidir.    Sahur sizin orucunuzla  Hiristiyanların orucu arasında huduttur.»    buy unlular.

Bu hadîs hakkında soz edilmiştir. Zehebi, Meysor' (Radiyallahiianlı) 'in Basra bedevilerinden bir sahâbi olduğunu, Uusunti-lah   (SallaUahü Aleyhi ve Sellemye :

  Sen ne zaman Peygamber oldun ya Itesûlallah? diye sorduğunu kaydeder.

16) îsmi bilinmiyen sahâbinin hadîsini Nesâi tahrîc etmiştir. T'm hadîste: «Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'in yanına girdim, salıür yemeği yiyiyordu :

  Bu yemek berekettir, bu sîze Allah'ın verdiği bîr berekettir.   Onu bırakmayın, buyurdular.»  denilmektedir. Râviler, mutemetdirler.

Rcsûlülluh (SallaUahü Aleyhi ve Selleın)'u\ «Sahur yİyİn, • emri bilıuım nedib ifâde eder.

Sahur kelimesi : «Suhur* şeklinde de rivayet edilmiştir.

Bereket kelimesini ulemâ muhtelif şekillerde tefsir etmişlerdir. Şöyle ki:

a) «Bereket» den murâd: Az olan yiyeceğe oruca yardımı olaenk şekilde kuvvet bahşetmektir. Kesûîüllah   (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in :

«Bir yudum suyla, bir hurma tanesiyle de olsa...» buyurması bunu delâlet eder. Bu, Allah'ın halk ettiği bir hususiyettir.

b) «Bereket» den murâd: Muâhaza   olunmamaktır. Nitekim Hz. Ebû   Hüreyre'den rivayet olunan bir hadîsde :

— «Uç şey vardır kİ bunlar üzerine kul hesaba çekilmez : Sahur ye­meği, iftar yemeği ve din kardeşleriyle    birlikte    yenilen    yemek.» buyurulmuştur.

c) Bereketten murâd : Oruç v.s. gibi gündüz amellerine kuvvet ka­zanmaktır.

d) Bereket'den ruhsat ve sadaka mânâsı kastedilmiştir.

Bu ruhsat iftar zamanında yemek üzerine yemekden ibaretti, sonra nesholundu.

Bereket lugatta «Ziyade- ve «Artış» mânâsına gelir.

Kaadi îyaz: «Bu bereket sahura kalkan kimsenin zikir, na­maz istiğfar v.s. gibi ziyâde amellerinden ibaret de olabilir. Zira insan sahura kalkmasa bunları yapamaz, onları terketmiş olur.» diyor.

Ulemânın ihtilâfından çıkmak için her gün oruca ayrı ayrı niyetlen­meyi de bunlar meyânında zikrediyor.

îb'ni Dakiki'1-îd'e göre burada ki bereket uhrevî amellere 3e, dünysvî amellere de âit olabilir.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :

 

1) Hadîs-i şerif, sahura teşvik etmektedir. Ulemâ sahur yemeğinin müstehab olduğuna ittifak etmişlerdir. Sahur yemeği hıristiyanlarm oru­cuyla müslümanlarm orucunu biribirinden  ayıran  hadd-i  fasıldır.  Zira Hıristiyanlar sahura kalkmazlar.

Bîr hadisde sahur yemeği ile sabah namazının arasında elli âyet oku­yacak kadar fasıla bulunduğu bildirilmiştir.

2) Bu hadîsde sahuru tanyerine yakın bir zamana kadar te'hire teş­vik vardır.

3) İftar için acele etmek müstehabdır. Çünkü bir hadîs-i şerifte: «İnsanlar iftarı acele yapmaya devam  ettikçe  hayırda dâimdirler.»

buyurulmuştur. Bu hadîsin manası: «İnsanlar bu sünneti muhafazaya devam ettikçe daima hayır işlemiş sayılırlar, iftarı te'hir ederlerse, bu on­ların fesada düşeceklerine bir alâmettir.» demektir.

 

46- (1096) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Musa b. Uley'den, o da babasından, o da Amrü'bnü'1-As [15]'dan naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Bizim orucumuzla ehl-i kitabın orucu orasında hudut, sahur yeme­ğidir.»   buyurmuşlar.

 

(...) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe hep birden Veki'den rivayet ettiler. H.

Bana, bu hadîsi Ebu't-Tahir dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. Her iki râvi Musa b. Uley'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır.

 

47- (1097) Bize Ebû Bekir b. EM Şey o e rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki', Hişam'dan, o da Katade'den, o da Enes'den,: o da Zeydü'bnü Sabit İRadiyallahü anlı) 'dan naklen rivayet etti, şöyle demiş: Resulüllalı (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte sahur yedik. Sonra namaza kalktık.»

Râvi diyor ki: «Ben, sahur ile namazın arasında ne kadar müddet vardı? diye sordum. Zeyd:

— Elli âyet, cevabını verdi.»

 

(...) Bize Amru'n-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bite Yezîdü'bnü Ha­run rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bize Hemmam haber vefdi. H.

Bize tbnü'l-Müsenna da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ömerü'bnü Âmir rivayet etti.

Her iki râvi Katade'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır.

Amrü'bnu'1-Âs (Radiyaltahüanh) hadîsinin senedindeki Musa b. U1ey , « Mûsab. Ali» şeklinde de rivayet oluıı-muşsa da meşhur rivayeti birincisidir.

Ekle: Bir defa yemek, mânâsına gelir. Yenilen şeyler çok olabilir.

Kaadi lyâz bu kelimenin «iîkle» şeklinde rivayet olunduğunu iddia etmiştir. «Ükle»: Bir lokma, demektir. İhtimâl Kaadî îyâz bununla hemşehrilerinin rivayetini kastetmiş olacaktır. Çünkü sözüne devam etmiştir:

«Doğrusu (ekle) dir. Burada maksat da odur.»

Zeydü'bnü Sabit (Radiyaltahüanh) hadîsini Buhâri •Mevâkîtu's-Salât» ile «Kitâbu's-Savm» da, Tirmizî, Nesâi ve îbni Mâce «Kitâbu's-Savm» da muhtelif râvîlerden tahrîc etmişler­dir.

Buhâri 'nin bir rivayetinde hadisin lafzı şöyledir : «Nebiyyullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Zeydü ' bnü Sabit ile birlikte sahur yemeği yemişler. Sabit demişki, yemek bitince Nebiyyullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)   namaza kalktı. Ve beraberce namazı kıldık. (Râvi diyorki) Enes'e:

  Sahur yemeği ile namaza girmelerinin arasında    ne kadar zaman geçeti? diye sordum,

— Bîr kimsenin elli iye* okuyacağı kadar, cevâbım verdi.» Enes'e «A-ada ne kadar vakit geçti?» diye soran ravi, Katâde'dir.

Hadîsin bâzı rivayetlerinde cemi' sigasiyle «Ashabdan bazıları Pey­gamber (SaUallahii Aleyhi ve Sellem) ile birlikte sahur yemişler." denildiği gibi, namaz hakkında dahi cemi' siğasıyia «Beraberce namazı kıldık.», bazı rivayetlerde tesniye sîgasıyta «ikisi namazı kılmışlar.» bir rivayette de müfred sîgasıyla «ResûIüHah (SaUallahii Aleyhi ve Sellem) namazı kıldı.» denilmiştir.

Zeyd (Rad'tyaUahü Gnh) hadisi sabah namazının evvel vaktini bil­dirmektedir. Sabah namazının vakti Fecrin doğmasıyla başlar. Zira oruca niyet eden bir kimsenin, yiyip içmesi haram kılınan vakit fecrin dolduğu vakittir.

Hadîs-i şerifde sahurla sabah namazı arasında elli âyet okunacak ka­dar bir zaman geçtiği bildirilmektedir ki, takriben dört dakika eder.

Sabah namazının son vakti ihtilaflıdır Cumhura göre: Güneş doğmasından az önceye kadar devam eder.

Bu hususta başka kaviller de vardır.

 

48- (1098) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü-laziz b. Eb" Hâzim, babasından, o da Sehlü'bnü Sa'd (Radiyallahü anh) dan nakle ı haber verdi ki, Resûlüllah (SaUallahii Aleyhi ve Sellem) :

«İnsanlar iftarı acele yapmaya devam ettikleri müddetçe hayırla ya­şamakta dâimdirler.»   buyurmuşlar.

(...) Bize bu hadîsi Kuteybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'-kub rivayet eyledi. H.

Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman b. Mehdi, Süfyan'dan naklen rivayet eyledi.

Bu râvilerin ikisi de Ebû Hâzim'den o da Sehlü'bnü Sa'd {Radiyallahü anh) 'dan, o da Peygamber (SaUallahii Aleyhi ve Sellem /den yukarki hadîsin mislini rivayet etmişlerdir,

 

49- (1099) Bİze Yahya b. Yahya ile Ehû Küreyb Muhammcd 1»' rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'mcş'dcn, o dtü'bnü Unıeyr'den, o da Ebû Atiyye'den naklen haber verdi Ebû AUyye şöyle demiş: Ben ve Mesrûk Âişe'nin yanına girdik de:

  «Ey Müzminlerin    annesi,    Mulıaınnıed   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ashabından iki adanı varki, birisi hem iftarı acele ediyor hem de nn-ınazı acile kılıyor. Diğeri iftarı da namazı da tc'hir ediyor.» dedik Aişe

  «Buutların binicisi  hem iftarda hem namazda acele davranıyor?-diye sordu, Biz:

  «Abdullah yâni İlini Mes'ud.» cevâbını verdik. Âişe

  «Kesûlüllah (SalUrflahii Aleyhi ve Sellem) işte böyle yapardı.» dedi. Ebû Küreyb: «Diğeri de Ebû Musa.» ifâdesini ziyâde etti.

 

50- (...) Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Zai­de, A'meş'dı-n, o da Umâra'dan, o da Ebû Atiyyc'den naklen haber verdi. EbîvAtiyye şöyle demiş:

Ben ve Mesrûk Âişe (Ratliyallahîi atıha) 'nın yanına girdik. MuîjiûK ona şunu söyledi:

— «Muhaınmrfl (Sallalluhü Aleyhi ve Selleıny'm ashabından iki adam var ki, bunların ikisi de luıymhm geri kalınıyorlar. Birİ akşam namazı ili iftarda acele davranıyor, diğeri hem akşamı hem iftarı te'hir    ediyor.* Âişe :

  «Akşam namazı île iftarda acele davranan kimdir?* diye sordu, Mesrûk :

  «Abdullah'dır.» cevabını verdi. Bunun üzerine Âişe :

— «ResûltiIIah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) işte böyle yapardı.» dedi. Seh1 (RadiyaUahü anlı) hadîsini   Buhâri,   Tirmîzi ve İfa­ni  Mâce «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.

Bu babda Hz. Ebû Hüreyre, İbni Abbas ve Enes (Radtyallahû anhûm) 'dan da rivayetler vardır.

Ebû Hüreyre hadîsini Ebû Dâvud tahric etmiştir. Bu hadîsde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;

«İnsanlar iftarda acele ettikçe bu din muzaffer olarak I alacaktır» buyurmuşlardır.

İbni Abbas (Radiyaîhıhii anh) hadisini Ebû Dâvud-u Tayâ1isî Müsned»inde rivayet etmiştir. Mezkûr hadîsde Hz. İbni Âbbâs şöyle demektedir: «Resûlülah (Sallallahü Aleyhi ve Selletri:           

— Biz -Peygamberler cemâati iftarımızda acele davranmaya, sahû rumuzu te'hir etmeye ve namazda sağ ellerimizi sol ellerimizin  üzerine koymaya me'mur olduk,- buyurdular.

Bu hadisi Beyhakî dahi «Sünen-inde Ebû Dâvud tarîkiyim rivayet etmiş ve: «Bu hadis Talhatü'bnü Amr El-Mekki-nin rivâyetiyle maruftur. Halbuki bu zât zayıftır.» demiştir.

Enes (Radiyattahü anh) hadîsini Ebû Ya'la «MUsned»inde rivayet etmiştir. Bu hadiste Hz. Enes:

«Ben, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)i bir yudum suyla olsun iftar etmeden aksam namazı kılarken hiç görmedim.» demiştir.

Hadîsin isnadı güzeldir.

Babımızın Hz. Âişe hadîsi için Tirmizi: «Bu hadis ha-sen sahihdir.» demektedir.

Seh1 (Radiyalhhü anh)  hadisinde :

«İnsanlar İftarı acele yapmaya devam ettikleri müddetçe hayırla ya­şamakta daimdirler.» buyurulmuştur.

Hz. Ebû Zerr'in rivayetinde : «Sahuru da te'hir ettikleri müddetçe.» cüml si de vardır.

Ebû Zîrr (RadiyaUahü anh) rivayetini imam Ahmed b. Hanbe1 tahrîc etmişt:r.

İftarın acele yapılmasındaki hikmet hakkında El-Mühelleb şunları söylemiştir:

«Bundaki hikmet: Gündüze geceden bir şey katmamaktır. Bir de if­tarda acele davranmak, oruç tutan kimse için daha muvafıkdır. İbâdet hususunda ona kuvvet verir.»

tbni Dakîki'1-İd (625-702) : «Bu hadisde, iftarı yıldızlar zuhur edinceye kadar te'hir eden Şia fırkasına red cevabı vardır.» diyor.

Gerçi bâzıları: «Bu hadis vârid olduğu zaman Şia fırkası mev­cut değildi.» demişlerse de, Aynî Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Seltem)'in gelecekte Şiî1er'in ne yapacağını Allah'ın bildirmesiyle bilmiş olması muhtemeldir.» diyerek bu kavli reddetmiştir.

Hâsılı iftar ve akşam namazında acgle davranmak sahuru te'hir et­mek sünnettir. İbni Abdilber: «İftarın acele, sahurun te'hirle yapılacağını bildiren hadisler sahih ve mütevâtırdırlar.» demiştir.

 

10- Orucun Nihayete Ermesi ve Gündüzün Çıkması Vaktinin Beyanı Babı

 

51- (1100) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Küreyb ve İbni Nümeyr rivayet ettiler. Hepsinlnlâfizlan birdir. Yahya: «Bize Ebû Muâviye haber verdi.* dedi, İbni Nünieyr: «Bize babam rivayet etti.», Ebû Küreyb ise «Bize Ebû Üsâmc rivayet etti.» dediler.

Bu râviler toptan Hişâm b. Ur ve'd en, o da babasından, o da Âsim [16] b. Ömer'den, o da Ömer (Rad'tyallahü anh) 'dan naklen rivayette bulundu­lar. Ömer (Radiyallahiianh) şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem):

«Gece geldi de gündüz gitti ve güneş kayboldu mu oruçlu iftar eder.» buyurdular.

İbııi Nünıeyr: «Fakat» kelimesini zikretmedi.

Bu hadîsi Buhâri (194-256), Ebû Dâvud (202-275) ve Tirmizî (209-279) «KitabıTs-Savm» da muhtelif râvîlerden tahric et­mişlerdir.

«Oruçlu iftar eder.»   cümlesinden murad: İftar vakti giren, demektir.

îbni Huzeyme (223-311) : «Bu hadîsin lafzı haber ise de mâ­nâsı emirdir. Yani oruçlu iftar etsin, demektir.» mütalaasında bulunmuş­tur. Zira güneşin kavuşmasıyla gece girmiş olur. Gece is? oruca mahal değildir. Yani geceleyin oruç tutulamaz.

Görülüyor ki Peygamber (SallalUıhü Aleyhi ve Seîlem) :

«Gece geldi de gündüz gitti ve güneş kayboldu mu...» buyurmuştur. Nevevi'nin beyânına göre ulemâ-i kiram bu üç cümlenin birbirini tezammun ettiklerini ve biri diğerinin lâzımı olduğunu söylemişlerdir.

ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi veSel!em)'in bunları bir araya getirmesi, ziyâde-i beyan kabil İndendir. Zira oruçlu olan bir kimse vadi gibi dar ve derin bir yerde bulunabilir. Bu takdirde güneşin battığını göremez, ka­ranlığın çökmesine ve aydınlığın gitmesine îtimad eder.

 

52- (1101) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü­seyni, Ebû İshâk-ı Şeybânî'den, o da Abdullah b. Ebî Evfâ (Radiyallahü anh) 'dan' naklen haber .verdi. Şöyle demiş: ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi veSetlemi ile birlikte Ramazan ayında bir seferde bulunuyorduk. Güneş Kiiyuşunca ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)

  «Yo fülân, (Hayvanındanlin de bize karıştırma yap.  buyurdu.   O

  «Yâ Resûlallah, henüz üzerinde gündüz var.» dedi. ResûlüIIah (Salialtahü Aleyhi ve Sellem) (tekrar) :

  «İn de bize karıştırma yap.»   buyurdular.    Bunun üzerine o zât hayvanından  inerek karıştırmayı     yaptı  ve  ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi veSeltemye getirdi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ondan içti. Sonra eliyle işaret ederek :

— «Güneş, şuradan battı, gece de şuradan geldi mİ, oruçlu iftar eder.» buyurdular.

 

53- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebi Şey be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyyü'bnü Müshir ile Abbad b. Avvâm, Şey baniden, o da İbni Ebi Evfâ (Radiyaiiahü anh) 'dan naklen rivayet ettiler. İbni Ebî Evfâ şöyle demiş: Bir seferde Resûlüllah (Salîaîîahü Aleyhi ve Selfent) ile beraber bulunu­yorduk. Güneş kavuşunca Peygamber   (Sailallahii Aleyhi ve Sellem} bir zata: ; — «İn de bize karıştırma yap.»  buyurdu. O zat:

  «Ya Resûlallah, Akşamlasaydın (daha iyi olmaz mıydı?) dedi. Pey­gamber (Saitalîahu Aleyhi ve Sellem)   (tekrar) :

  «İn de bize karıştırma yap.»  buyurdu. O zât (Yine) :

  «Üzerimizde henüz gündüz var.» dedi, müteakiben (hayvanından) inerek karıştırmasın* yaptı. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu iç­ti, sonra eliyle şark tarafına doğru işaret ederek:

  «Gecenin   şuradan   geldiğini   gördünüz   mu   oruçlu   iftar   eder.» buyurdular.

 

(...) Bize Ebû Kâmil rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvâhid rivayet etti. (Dedi ki): Bize Süleyman-ı Şey bani rivayet eyledi. (Dedi ki) : Ben Abdullah b. Ebî Evfâ    (Radiyallahü anh)'ı şunu söylerken işittim :

«Resûlüllah (SaUaîlahü Aleyhi v. Sellem) ile birlikte yolculuk ettik, ken­disi oruçluydu, güneş kavuşunca:

«Yâ fülân, in de bize karıştırma yap.» buyurdu.

Râvi hadîsi İbnî Müshir ile Abbâd b. Avvâm rivayetleri gibi nakletmistir.

 

54- (...) Bize İbni Ebi Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân haber verdi. H.

Bize ishâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr haber verdi.

Bu râvilerin ikisi de Şeybâni'dcn, o da İbni Ebi Evfâ'dan naklen ri­vayet etmişlerdir. H.

Bize Ubcydullah b. Muâz dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam ri­vayet eyledi. H.

Bize İbnü'l-Mtisennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammpd h. Cafer rivayet eyledi. İkisi de dediler ki : Bize Şu'be, Şeybâni'dcn, o dit İbni Ebî Evfâ (RadiyaUahü anh) 'dan, o da Peygamber (SallaHahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen İbni Müshir ile Abbâd ve Abdulvâhid hadîsleri mâ­nâsında rivayette bulundu.

Bu râvilerden hiç birinin hadîsinde «Ramazan ay'ı* ve «Gece şi'm dan geldi mi» ifâdeleri yoktur. Bunlar yalnız Hüseyin'in rivayetinde var­dır.

Bu hadîsi Buhâri «KitâbuVSavam»ın bir-iki yerinde, Ebû Dâvud ile Nesâi dahi ayni bahiste tahrîc etmişlerdir.

Ulemâ Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Ramazanda yaptığı bu seferin Mekke 'nin fethi seferi olması ihtimâlinden bahsederler. Zira Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Seltem) 'in Ramazanda yaptığı seferler Bedir   gazası ile   Mekke 'nin fethine münhasırdır.

Hz. İbni Ebî Evfâ Bedir gazasına iştirak edememi-, tir. Binâenaleyh   Ramazan   ayında vukubulan ve   İbni   Ebi Evfâ    (RadiyaUahü anh) 'in da iştirak ettiği bu sefer   Mekke 'nin fet­hi gazası olacaktır.

Rivayetlerde ismi bildirilmeyen zat Bilâl (RadiyaUahü anh) dtr. «Tevdih» sahibi: «Bâzı rivayetlerde bu zatın Bilâl olduğu tasrih edil­miştir." diyor.

Filhakika Ebû Dâvud 'un rivayetinde: ResûliiHah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «İn ya Bilât, ... ilâh ... buyurdu.» denilmiştir.

İmam Ahmed'in rivayetinde : «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) suyunu taşıyın zâtdan su istedi.» denilmiştir.

«İcdah»: Karıştırma yap, demektir. Bunu kavrulmuş unu su ile ka­rıştırmak suretiyle yaparlardı.

Dâvudî mezkûr kelimesin «süt sağ» mânâsına geldiğini söyle-mişse de, Kaadî İyâz ve diğer hadis ulemâsı bu mânâyı kabul etmemişlerdir.

Hz. Bilâl henüz akşam olmadığı zannıyla : «Yâ Resûlallah, Ak-şamlasan iyi ederdin.» demiştir. İmam Ahmed'in rivayetinde: «Biraz geciksen de akşam olsa, iyi ederdin.» denilmiştir.

Hz. Bilâl yüzde yüz akşam olmadığı kanâatında bulunduğu ve Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Setlemyin ortalığın aydınlığına iyi bakma­mış olmasına ihtimal verdiği için mes'eleyi ona iyice bildirmek maksadıy­la :

  «Üzerimizde henüz gündüz var.»   demişse de, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) havanın aydınlığına değil, güneşin batmasını nazarı iti­bara almış, sonra güneşi göremeyen bir kimsenin neye dikkat etmesi lâ­zım geldiğini beyânla karanlığın şark tarafından gelmesine işaret buyur­muştur.

Bâzı rivayetlerde Bilâl (Radiyallahu anh) 'm, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e üç defa mürâca"atde bulunduğu zikredilmiştir.

Burada şöyle bir sual hâtıra gelebilir: « Hz. Bi1â1'in ilk emirde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) m buyurduğunu yapmayıp altşam olmadığını söylemekte tekrar tekrar ısrar etmesi, bir sahâbiye yakışma­yan inatlık değil midir?»

Bu suâlin cevâbı yukarıda verilmiştir. O da Bilâl (RaûiyaUahii anh) 'in yüzde yüz akşam olmadı kanâatinde bulunmasıdır.

Güneşin battığını muhakkak surette bilse bir an tevakkuf etmezdi. Onun emr-i Resul karşısında duraklaması ihtiyat ve mes'elenin hükmünü iyice anlamak içindir.

Az yukarıda da arzettiğimiz vecihle: «... oruçlu İftar eder.» cümle­sinden murâd:   «İftar vakti girer.»  demektir. Bu cümleden :

«Güneş kavuşunca oruçlu olan bir kimse bir şey yiyip İç meşe de cu bozulur.»   mânâsını çıkarmamakdır.

 

Bu Hadisden ÇıklarılanHükümler :

 

1- Hadîs-i şerif, Ramazanda sefer eden kimsenin oruç tutmasının ef-dal olduğuna delildir. Çünkü Peygamber (Sallallahü A'eyhi ve Sellem) Ra­mazanda yaptığı mezkûr seferinde oruçlu idi.

Ulemâ bu bâbda ihtilâf etm i sterdir. Bâzılarına göre: Ramazanda se­fer eden kimse oruç tutup tutmamakta muhayyerdir. Ashâb-ı ki­ram 'dan İbni Abbas, Enes ve Ebû Sa id (Radiyallahü anh) lazerâtı ile Tabii n'den Saîd b. El- Müseyy b, Ata', Saîdü'bnü Cübeyr, Hasan-ı Basrî, îb-râıim Neha \ Mücâhid, Evzâi ve Leys’in kavilleri budur.

Bir takımları seferde oruç tutmamanın efdal olacağını söylemişler­dir. Ömer b. Abdilaziz, Şa'bî, Katâde, Muhammed b. Ali, İmam Şafiî, İmam Ahmed b. Hanbel ve İshâk'in mezhepleri de budur.

îbnü'1-Arabî 468-543), Şâfii1er'in «Seferde oruç tutma­mak efdal dır.» dediklerini söylemiş, Ebû Ömer îbni Abdil-berr (368-463) seferi bir kimse hakkında İmam Şâfii'nin «O muhayyerdir.» deyip, tafsilat vermediğim söylemiştir. Fakat Kaadî İyâz'a göre Şafiî 'nin mezhebince seferde oruç tutmak efdaldır.

Ulemâdan bir cemaat seferde oruç tutmanın efdal olduğuna kaaildirler.

Esved b. Yezîd, Ebû Hariîf ve diğer Hanefiiye ulemâsının kavilleri budur.

Et-Tevdih» nâm eserde İmam.Safii, İmam Mâlik ve diğer Mâ1ikiye ulemâsı ile Ebû Sevr'in de buna kaail ol­dukları bildiriliyor.         

Bu kavil Osman b. Ebi'l-Âs ile Enes b. Mâlik (Radiyallahü anh)   hazerâtından da rivayet olunmuştur.

Buna mukaabil Hz. Ömer ile oğlu Abdullah, Ebû Hüreyre ve îbni Abbâs (Radiyallahü anhûm) hazerâtmın se­ferde iken tutulan orucun kâfi gelmeyip sonra kazası îcâb edeceğine kaail oldukları rivayet edilir.

Abdurrahman b. Avf (Radiyallahü anh) «Seferde oruç tu­tan, hazarda oruç tutmayan gibidir.» demiştir.

Zâhirî1er'in kavli de budur.

Ümmü'l-Mü'min'in Hz. Âişe, Kays b. Abbâd, Ebu'l-Esved, Abdullah b. Ömer. (Radiyallahüanh) hazerâtı ile Sâlİm b. Abdillah, İbni Sîrin, Amr b. Meymûn, Ebû VâiI ve Hz . Ali (Radiyallah'İ anh) seferde oruç tutarlarmış.

Hattâ Hz. Ali 'nin : «Bir kimse mukîm iken Ramazana erişir de, sonra sefer ederse ona oruç tutmak lâzımdır.» dediği rivayet olunur.

Ebû Miclez: «Rajnazanda hiç. bir kimse sefere çıkmaz, çıkan bulunursa oruç tutsun.» demiştir.

îmam Ahmed b. Hanbel'e göre Ramazanda sefere çıkan Iıir kimsenin oruç tutmaması mubahtır. Tutarsa kerahet işlemiş olur. Fa­kat orucu yine de farz namına kâfidir.

Hanef iiler'den îsbi Câbi «Muhtasâr-ı Tahavî» şerhin­de şunları söyler: «Efdal olan, oruç kendisini zayıflatmamak şartıyla se­ferde oruç tutmaktır. Oruç zayıflatır veyahut oruç sebebiyle meşakkata Uuçar^olunursa tutmamak efdaldır. Meşakkat olmadığı halde oruç tutma­yan da günâha girmiş olmaz. Bizim bu kavlimiz îmam Mâlik ile îmam Şafiî 'nin de mezhepleridir.

İmam Nevevî:    «Mezhep budur.» demiştir.

Mücâhid'den bir rivayete göre orucu tutmakla tutmamanın han­gisi kolayına gelirse yolcu için efdal olan odur.

Bâzıları: «Yolcunun orucu tutması ile tutmaması müsavidir.» demiş­lerdir,   İmam   Şafiî 'nin bir kavli de budur.

2- Hadîs-i şerif iftarda acele davranmanın müstehab olduğuna de­lildir.                                                                         

3- Yine bu hadîs orucun ne zaman sona erdiğini beyân etmektedir. İbni   Abdilberr   «El-İstizkâr» nâm eserinde: «Akşam namazı­nın vakti girdiği zaman farz veya nafile oruç tutan kimseye iftarın helâl olacağında bütün ulemâ müttefiktir.» demiştir.

Ulemâ akşam namazının gece namazlarından sayıldığında da mütte­fiktirler. Yalnız iftarın yüzde yüz güneşin battığını anladıktan sonra mı v;i|nlaraği yoksa bu hususta ictihâd kafimi geleceği hususunda ihtilâf et­mişlerdir.

Eafiî'ye göre, ihtiyat olan, güneşin battığını yakînen bilmedikçe orucu bozmamaktır.

Bu husustaki tafsilâtı ftftih kitâplanndan aramalıdır.

4- Delillerin zahirlerini istifsarda bulunmak caizdir. Çünkü delil­lerden zahirî mânâları kastedilmiş, olabilir.

5- Güneşin battığı tahakkuk eder etmez orucu bozmak helâl olur. (îı»conin bir cüz'ünü oruçla geçirmek mutlak surette vâcib değildir.

6- Âlim bir zâta unuttuğundan endişe eden bir meseleyi hatırlat­mak gerekir.

7- Şer'î emir, hissi emirden daha beliğdir. Akıl şeriata hükmedemez.

8- Hurma ile iftar etmek vâcib değil, müstehabdır.

9- Bir şeyi bilmeyen kimsenin üç defaya' kadar sormasına müsa­maha gösterilir.

 

11- Visal Orucundan Nehiy Babı

 

55- (1102) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Malik'e, Na­ci'den dinlediğim, onun da İbni Ömer (Radiyallahû anhûnt) 'dan naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: PeygnmlerfSallallahü Aleyhi ve Sellem) visal orucunu yasak etti, Ashâb:

  «Ama sen visal yapıyorsun.» dediler.   Resûlüllah   (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem):

  «Ben, sizin gibi değilim, çünkü ben (Rabbim tarafından) doyurulur ve sulanırım.» buyurdular.

 

56- (...) Bize, bu hadîsi Ebû Bekir b. EM Şey be de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nümeyr rivayet etti, H.

Bize İbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbni Ömer (Radiyallahû anh) dan naklen rivayet eyledi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Rama­zanda visal yapmış, (Onu görünce) halk da visal yapmışlar. Bunun üze­rine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onları bundan menetmiş. Ken­disine :

— «Ama sen visal yapıyorsun.» diyenler olmuş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Ben   sizin   gibi   değilim.    Çünkü ben doyurulur  ve   sulanırım.» buyurmuşlar.

 

(...) Bize Abdülvâris b. Abdissamed rivayet etti. (Dedi ki) : Bana ba­bam, dedem'den, o da îyyûvdan, o da Nafî'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu Hadîsin ıuslini rivayet etti. Yalnız, «Rama-sanMa» kaydını söylemedi.

Bu hadisi Bubâri «KitâbuVSavm» in bir-iki yerinde tahric et­miştir.

Visal: îftâr etmeksizin arka arkaya birkaç gün oruç tu inaktır.

Buhâri'nin bir rivayetinde: rtcygamheîfSaUallahü Aleyhi ve Seilem) visal yaptı. (Bunu görünce) halk da visal yaptılar, fakat bu onlara güç geldi. Peygamber(Sollallahil Aleyhi ve Seilem)de kendilerini bundan menet-ti...» denilmektedir.

Bundan anlaşılıyor ki Resulüllah (SaUallahü Aleyhi ve Seilem) 'in ümme­tini visal orucu tutmaktan menetmesine sebep açlık ve susuzluk meşak­katidir.

Ashab-ı kiram «Bunu sen de tutuyorsun ya Resûlallah.» de­yince, Fahri Kâinat (SallaUahü Aleyhi ve Seilem) efendimiz:

«Ben, sizi: hey'et in iz gibi değilim.» buyurarak kendi halinin, asha­bına benzemediğini anlatmıştır.

Ulemâdan bâzıları bu hadîsdeki «Hey'et? lafzının zâid olduğunu söy­lerler. Maksat: «Ben sizin gibi değilim.» demektir.

BesûlüIIah (SallaUahü Aleyhi ve Seilem) hâlini:

«Ben doyurulur sulanırım.» cümlesiyle izah buyurmuştur. Zira Teâla Hazretleri ona yiyecek ve içecek yerini tutacak feya ihsan eder. Bu sû-retle açlık ve susuzluk hissetmez. Ona ibâdet ve tâat hususunda kuvvet ihsan eder, vücûduna zaaf ve bitkinlik arız olmaz.

Burada şöyle bir suâl hâtıra gelebilir: «Acaba bu hadîsden zahiri mâ­nâsı murâd edilip de, Allah Teâla Hazretleri, Resâl-i Ekrem'ini cennet taamlarıyla cennet meşrubatından doyurup sulamamış mıdır?»

Cevâp: Bunu sö'yliyenler de olmuştur. Ortada hiç bir mânide yoktur. Çünkü Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Seilem) Allah Teâla indinde cennet taamlarıyla doyurulup sulanmaktan daha çok ikdamlara lâyıktır. «Bu tak-qin!msa{Sallallahü Aleyhi ve Seilem) visal yapmamış olur.» şeklin­de bir suâl vârid olmaz, çünkü cennet taamları dünya taamlarına benze­mez. Binâenaleyh onlar visal orucuna mâni değildir.

Bâzıları: «Yiyip içtiği halde visalinin bozulmaması Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Seilem} 'e mahsustur. Bu babda ümmetinden hiç bir kim­se ena kıyâs edilemez.» demişlerdir.

Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Setlem)'in ümmetini visal orucundan nehiy buyurması, tahrim mi yoksa tenzih mi ifâde ettiği, hususunda ule­mânın ihtilâfı vardır. Hadîsin zahirine bakılırsa buradaki nehiy tahrîm içindir.

Gerçi Ashâb-ı kiram 'dan bir cen âatın visal orucu tuttukları rivayet olunmuştur. Meselâ Askeri 'nin «Kitâbü'l-Evâil» nâm eserin­de Hz, Abdullah b. Zübeyr'in onbeş gün Visal orucu tutardığı bildirilmektedir.

Âmir b. Abdillah b. Zübeyr, Ramazanın onaltı ve onyedinci gecelerinde visal yapar, hiç bir şey yiyip içmemek suretiyle orucuna devam eder sonra yağ ile iftar edermiş. Kendisine neden böyle yaptığı sorulunca :

— «Yağ bağırsaklarımı ıslatıyor ve su cesedimden çıkıyor.» cevâbını vermiş.

Mes'elenin te'vili ihtilaflıdır.

Ulemâdan bâzıUrı: «Resûlüllah ('SallaUahü-Aleyhi ve Sellenı) ashabına acıdığı için visal orucunu menetmiştir. İktidarı olanları visal orucunu tut­makta beis yoktur. Çünkü böyle bir kimse yemesini içmesini ancak Allah için terkeder demişlerdir.

İmam Ahmed ile îshâk sahurdan sahura visal yapmayı mekruh saymamışlardır.

Ebû Hanîfe, Mâ1ik, Şâfiî ve fukanâdan bir cemaata göre visal orucu ne suretle olursa olsun mekruhtur. Onlara göre hiç bir kimsenin visal yapması caiz değildir.

Ha'ttâbi (319-388) : «Visal orucu Peygamber (SallaUahü Aleyhi veSeltem) 'in hasâismdandır. Bu oruç ümmetine yasak edilmiştir.» diyor.

Zâhiri1er'e göre visal orucu haramdır. «El-Mühezzeb» şerhin­de bu orucun kerâhet-i tahrîmiye ile mekruh olduğu kaydediliyor.

Taberi (224-310) diyor ki: «As,hâb-ı kiram 'dan bâzıları ile başkalarının günlerce yemeyi terkettikleri rivayet olunmuştur. Onlar bunu çeşitli sebeplerle yapmıştır. Bâzıları visal orucuna iktidarı olduğu için visal yapmış, ve iftarlığını fakirlerle muhtaçlara vermiştir. Bir ta­kımları, iftardan, müstağni oldukları yahut nefisleri alıştığı için visal yap­mışlardır. Nitekim Ameş'in rivayetine göre Teymi: .        

— Ben bazen oruç tutmadığım halde otuz gün bir şey yemeden du­rurum, bu benini muhtaç olduğum vazifeleri görmeme" mâni olmaz, de­miştir. A'meş, îbrâhim-i Teymi 'nin iki ay bir şey yeme­den yalnız hurma hoşafı içmekle iktifa ettiğini söylemiştir.

Bâzıları da nefsini şehvetten menetmek için visal orucu tutmuşlardır. Onlar bunu efdal görmüşlerdir.»

 

57- (1103) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yunus, İbni Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Ebû Selemetirbnü Abdirrahman rivayet etti, ki Ebû Hüreyre   (RadİyaUahü atıh)   şunları söylemiş :

Resûlüllah (SallaÜahü Aleyhi ve Sellem) visalden nehiy buyurdu. Bu­nun Üzerine müslumanlardan bir zât:

— Ama sen visal yapıyorsun yâ Resûlallâh, dedi, Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Sellem):

  «Benim gibi hanginiz olabilir?   Ben Rabbim beni doyurup sulayarak gecelerim.»  buyurdular.

Ashâb visalden vaz geçmekten imtina' edince Resûlüllah (SaUaîlahii Aleyhi ve Sellem) onlara bir gün, sonra bir gün daha visal yaptırdı, lîila-hare hilali gördüler. Bunun üzerine Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) visalden vaz geçmeyi kabul etmediklerinden dolayı (Kendilerine) bir ders-i ibret verircesine :

 Şayet bu hilal geçikse idi size daha ziyâde visal yaptıracaktım.» buyurdular.

 

58- (...) Bana Züheyr b. Htrb ile İshâk rivayet ettiler. Züheyr (De­di ki) : Bize Cerîr, Umarâ'dan o da   Ebû Zür'a'dan, o da   Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh)   'dan naklen rivayet eyledi Ebû Hüreyre şöyle demi? Resûlüllah (SallaÜahü Aleyhi ve Sellem);

«Visalden salcının.»  buyurdu. Aslıâb :

  Amv sen visal   yapıyorsun   ya   Resûlailah,   dediler.   Resülûllah

  «Ş ?he$İz kİ bu hususta siz benim gibi değilsiniz.   Zîra ben, Rab-bim beni    oyurup sulayarak geceliyorum.    Siz gücünüzün yeteceği amel­leri üzerinize alın» buyurdular.

 

(...) Bize Kuteybctü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muğire, Ebu'z-Zinâd'dan, o da A'rec'den, o da Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) 'dan, o da Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve SeUem)*den naklen bu hadîsin mislini rivayet eyledi. Yalnız 6: «Takat getirebileceğiniz şeyleri yüklenin.» dedi.

 

(...) Bize İbni Nümcyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tabam rivayet etti (Dedi ki) : Bize A'meş, Ebû Sâlih'den o da Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) dan, o da Peygambsr (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet eyledi ki, visalden nehi buyurmuşlar... Hâvi Umara'nin Ebû ZürVdan rivayet et­tiği hadîs gibi rivayette bulunmuştur.

Bu hadisi Buhari ile Nesâi «Kitâbu's-Savm» da lahrîc et­mişlerdir.

Ashâb-ı   kiram'in visal orucundan vazgeçmemeleri, Peygam­ber (SallaUahü Aleyhi veSel!em)'e muhalefet için değil, bu babdaki richyin de.ı tenzih mânâsı anladıkları içindir.

Hadîsin zahirinden anlaşılıyor ki tutulan visal orucu iKi rjaiıain etmiş. Nitekim Mamer 'in rivayetinde iki gün devam ettir;, tasrih olunmuştur.

Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellemyin visal orucuna müsâaade bu­yurması nehyi te'kid ve bu babda hâsıl olacak mefsedeti göstermek için­dir. Visal orucundan doğacak mefsedet: İbâdete bıkmak, zayıf ve bîtap düşerek başka ibâdetlerini yapamamaktır.

Buhârî bu hadîsi «Kitâbu't-temenni» de dahi rivayet etmiştir. Oradaki rivayetinde Enes b. Mâlik (Radiyallahü anh) şöyle de­miştir. «Peygamber (SallaUahii Aleyhi ve Sellem) ayın sonunda visal yaptı, onu gören bir takım insanlar da visal yaptılar. Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)   bunu duyunca :

— «Bu ay uzamış olsa öyle bir visal yapardım ki : Bu isin derinliğine dalanlar cndan vazgeçerdi. Şüphesiz ki ben sizin gibi değilim.' Ben Rab-bim beni doyurup suladığı halde yaşar.m, buyurdu.

Görülüyor ki Resûlüllah (Salia'lahü Aleyhi ve Sellem) ashabın n visal orucunu terketmediklerini görünce onlara canı sıkılmış, ayın sonu olmasa kendilerine bütün bir ay visal orucu tutturmak suretiyle, visal orucunun ne demek olduğunu göstermek istemiştir.

Babımız hadîsinde bu mânâda «Münekkil» tâbiri kullanılmıştır. Bâzı rivayetlerde bunun yerine «Tenkil» denilmiştir.

Hattâ bir rivayette bu lâfız »Münkir» şeklinde zaptedilmiştir.

Tenkil: Başkalarına ibret olacak şekilde cezalandırmaktır. Buradaki cezadan murâd: Visal orucunu müddetini uzatmakdır. Zira günlerce yiyip içmeden gece gündüz oruçlu bulunan bir kimse nihayet zaafa düşer, vü­cûdunda derman kalmaz ve bu orucu bırakmak için izin ister.

 

59- (1104) Bize Ztiheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebii'n-Nadr, Haşim b. Kaasim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman, Sâbit'den, o da Enes    (Radiyallahü anh)'dan naklen rivayet eyledi. En es şöyle demiş:

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazanda namaz kılıyordu, ben de gelerek yambaşına (namaza) durdum. Başka bir adam gelerek o da durdu. Neticede bir cemâat olduk. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benim arkasında olduğumu hissedince namazda kısaltma yapma­ya başladı. Sonra evine girdi, (orada) öyle bir namaz kıldı ki, onu bizim, yanımızda kılmadı. Sabahladığımız vakit kendisine:

— «Akşam (arkanda) biz olduğumuzu anladın mı?» jttye sorduk. Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Evet, yaptığım tahfife beni sevkeden budur.» buyurdular.

Müteakiben Resûlüilah (SaüaUuhii Aleyhi ve Sellem) visal orucu tutma­ya başladı. Bu iş ayın sonuna tesaadüf etmişti. Derken ashabından bir i;ı-kim adamlar da visal orucuna başladılar. Bunun üzerine Peygamber (Sallaîlahii Aleyhi ve Sellem):

  «Bazı adamlara ne oluyor ki visal yapıyorlar? şüphesiz siz benim gibi değilsiniz. Bana bakın, Vallahi  eğer ay uzamış olsaydı size Öyle bir visal orucu tuttururdum kî   bu işin derinliğine dalanlar ondan vazgeçer­lerdi.»  buyurdular.

 

60- (...) Bize Asım b. Nadr Et-Teymî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid yani İbni'l-Hâris rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bize Humeyd, Sâbit'den, o da Enes (Radiyallahü anlı)'dan naklen rivayet etti, şöyle demiş: Resû-lüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazan ayının başında visal onun tuttu. (Onu görünce) müslümanlardan bazı kimseler de visal yaptılar. Peygamber  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu duyunca :

— «Bu ay bize uzamış olsa öyle bir visal yapardık ki : bu işin derin­liğine dalanlar ondan vazgeçerlerdi. Şüphesiz kî sız benim gibi değilsiniz — yahut şüphesiz ki ben sizin gibi değilim.— Çünkü ben, Rabbİm beni doyurup suladığı halde yaşarım.» buyurdular.

 

61- (1105) Bize İshâk b. İbrahim ile psman b. Ebî Şeybe hep birden ALde'den rivayet ettiler, tshâk (Dedi ki) : Bize Abdetü'bnü Süleyman, Hişam b. Ur ve'den, o da babasından, o da Âişe (Radiyallahü anh) 'dan naklen haber verdi. Âişe şöyle demiş:

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  ümmetine  acıdığı için  kendi­lerini visal orucundan nehiy bu;' ırdu. Ashâb :

— «Ama sen de visal yapıyorsun.» dediler. Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem):

  «Ben, s'zin  gibi  değilim.   Çünkü  beni  Rabbim  doyurur  sular.» buyurdu.

Enes hadîsini Buhâri «Kitâbu't-Temenni» deve biraz lafız farkıyla «Kitâbu's-Savm» da, Âişe hadîsini «Kitâbu's-Savm» da tahrîc ettiği gibi Âişe hadîsini Nesâi dahi «Kitâbu's-savm» da rivayet etmiştir.

İbnü'l-Arabî diyor ki : «Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) 'in ashabına visal orucu tutmak için müsaade buyurması, onlara bir ceza­dır. Ceza tarikiyle verilen müsaade ise şeriattan değildir.»

Teammuk: Teklif edilmeyen bir şeyi yapmağa çalışmak, bir şey'İn derinliğine dalmaktır.                  

Bu rivayetler dahi mânâ ve hüküm itibârı ile yujcarkiler gibidir.

Enes (Radiyallahiianh) hacîHnde :                                            

«Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) ramazanın başında vİsâl orucu tuttu.»  denilmiştir.

Müs1im'in ekşer-i nüshalarında rivayet bu şekildedir. Kaadî İyâz dahi ekser-i nüshalardan bu hadisi ayni şekilde nakletmiş fakat bunun râvi tarafından bir vehim olduğunu söylemiştir.

Doğrusu Ramazan ayının sonunda visal yapmış olmasıdır Müs1im'in bâzı râvileri onu bu şekilde de rivayet etmişlerdir. Nite­kim bundan önceki rivayetlerle sair hadîslerde de hal böyledir.

«Zaile» fiili: bir şey'i gündüz yapmak mânâsında kullanılır. Bunun zıddı «Bate» yani «gece yaptı» fiilidir.

Fiil bu mânâya alındığı takdirde hadîs-i şerif: «Rabbim bana .gündü­zün yemiş içmiş gibi kudret ve tâJcat verir.» mânâsına te'vil olunur ki Nevevî: «Sahih olan mezheb de budur.» diyor.

Ancak bu keilmeden «olmak» mânası da kastedilmiş olabilir. Bu tak­dirde mâna «Ben Rabbimin beni doyurup suladığı halde olurum:» demek­tir.

 

12- Oruçlu Îken Öpmenin, Şehvetini Harekete Getirmeyen Kimselere Haram Olmadığını Beyan Babı:

 

62- (1106) Bana Aliyyü'fcnü Hucr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Stif-yan, Hişam b. Ur ve d en, o da babasından, o da A işe (Radiyallahû anha) dan naklen rivayet eyledi. Âişe :

«Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve SeUem) oruçlu iken kadınlarından bazı­sını öperdi,   demiş sonra gülmüş.»

 

63- (...) Bana Alîyyü'bnÜ Hucr Es-Sa'di ile İbni Ebî Ömer rivayet ettiler. Dediler ki : Bize Süfyan rivayet etti. (Dedi ki) : Abdurrahman b. Kaasim'e:

  Sen, babanı Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in oruçlu olduğu halde onu öperdiğini rivayet ederken işittin mi? dedim, Abdurrahman biraz sustu, Sonra:

  «Evet» cevâbım verdi.

 

64- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyyü'bnü Müshir, Ubeydullah b. Ömer'den o da Kaasim'den, o da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen rivayet etti, Âişe şöyle demiş:

«Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) oruçlu olduğu halde beni öper­di. Anra sizin hanginiz Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) in nefsine ha­kim olduğu gibi kendine malik olabilir?»

 

65- (...) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ve Ebû Küreyb rivayet ettiler. Yahya (Ahberanâ), Ötekiler (Haddesenâ) tâbir­lerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbra­him'den, o da Esved ile Alkame'den, onlar da Aişe  (Radiyallahû anha) dim naklen rivayet ettiler. H.

Bize Suca' b. Mahled dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Ebi Zaide rivayet etti. (Dedi ki) : Bize A'meş, Müslim'den, o da Mesrûk'dan, o da Âişe    (Radiyallahû anha)'dan naklen rivayet eyledi. Aişe şöyle demiş:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oruçlu olduğu halde öper, ruçlu iken mübaşerette bulunurdu. Lakin İçinizde nefsine en ziyade hâkim olan o'İdi.»

 

66- (...) Bana Aliyyu'bnü Hucr ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Su f yân, Mansûr'dan o da İbrahim'den, o da Al karne'-den, o* da Âişe (Radiyallahû anha)'dan rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü A leyhî ve Sellem)oruç\vL iken Öpermiş. (Aişe) :

«O, içinizde nefsine en ziyâde hâkim olanınızdı.» demiş.

 

67- (...) Bize Muhammedü'fanü'l-Müsennâ ile fbni Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet eyledi. (Dedi ki) ; Bize Şube, Mansur'dan, o da İbrahim'den, o da Âlkame'den, o da Âişe (Radiyallahû anha)ydan naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oınıçlu iken nubaşerette bulunurmus.

 

68- (...) Bize Muhammedü'bnü'I-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Ebû Âsim rivayet etti. (Dedi ki) : İbni Avni, İbrahim'den, o da Es-ved'den hadiîs rivayet ederken dinledim, Esved şöyle demiş: Ben ve Mes-rûk, Aişe    (Radiyallahûanhay'ya giderek, ona:

— «Resûlüllah (SallaMahü Aleyhi veSellem) oruçlu iken mübaşerette bu­lunur muydu?» diye sorduk. Aişe:

  «Evet, lâkin o sizin nefsine en ziyâde hâkim olanınız —yahut nof-sîne en ziyâde hâkim olanlarınızdan — idi.» cevabını verdi.

Hâvi Ebû Asım burada şekketmiştir.

 

(...) Bana, bu hadîsi Ya'kub-u Devrakî de rivayet etti. (Dedi ki) : /Bi­ze İsmail» tbni AvnMan, o da thrâhim'den, o da Esvcd ile Mesrûk'dan nak­len onlların ümmü'l-Müminin Hazretlerine sormak için yanına girdiklerini rivayet etti ve hadîsi yukarki hadîs gibi anlattı.

 

69- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasenü'bnü Musa rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeybân, Yahya 1b. Ebî Kesir'den, o da Ebû Seleme'den naklen rivayet eyledi. Ebû Sel eme'ye ( merü'bnü Abdi 1 aziz, ona da Urvetü'bnü Zübeyr, ona da Ümmü'l-Mümi­nin Aişe (Radiyailahû anha) haber vermiş ki Resûlüllah (Saltailahü Aleyhi ve Sellem) oruçlu olduğu halde kendisini öpermiş.

 

(...) Bize Yahya b. Bişr El-Horîri rivayet etti. (Dedi ki) : 'Bize Muâvi-ye yani tbni Sellâm, Yahya b. Ebi Kesİr'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.

 

70- (...) Bize . ahyâ b. Yahya ile Küteybetü'bnü Smd ve Ebû Bekir Ebî Şeybe rivayet îttiler. Yahya   (Ahberana), ötekiler    (Haddesena) tabirlerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize Ebu'l-Ahvâs, Ziyad b. Uâka'dan, o da Amr b. Meymûn'dan, o da Âişe (Radiyallahûanha)'dan naklen riva­yet eyledi, Aişe:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSellem) oruç ayında öperdi.» demiş.

 

71- (...) Baha Muhammedü'bnü Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz b. Esed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Bekr-i Nehşeli rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bize Ziyad b. I lâka, Amr b. Meymûn'dan, o da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş :

«Ronûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeHem) Ramazanda oruçlu iken Öperdi.»

 

72- (...) £iıe Muhammed b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abd ur rahman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Ebu'z-Zinad'dan, o da Aliyyü'bnü Hüseyin'den, o da Aişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen rivayet eyledi ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oruçlu iken öpermiş.

Bu hadisi Buhâri «Kitâbu's-Savm» in bir iki yerinde; T i r-mizî   dahi «KitâbuVSavm» da tahric etmişlerdir.

Bubabda Ömer'bnü'l -Hattâb, Hafsa, Ebû Sâîd, Ümmü Seleme, fbni Abbâs, Enes, Ebû Hüreyre, Âliyyü'bnü Ebî Tâlib, Abdulla,h İbni Ömer, Abdullah İbni Amr, Ümmü Habibe, Meymûne, Meymûne bin ti Sa'd (Radiyallahû Mnhûm)ile   Ensâr 'dan bir zât hadîsler rivayet etmişlerdir.

Bunları   Aynî   şöyle sıralamıştır:

1- Hz. Âişe hadîsi,bir çok tarîklerle rivayet oluniruş ir. Tahavî  bunlardan yirmi tanesini tahric etmiştir.

2- Hz. Ömer hadîsini Ebû Dâvud ile Nesâi tahrîc etmişlerdir. Bu hadîsde Ömer (Radiyallahû anlı)  şöyle demiştir:

«Aşka gelerek oruçlu iken Öptüm de: Yâ Resûlallah, Bu gün büyük bir iş yaptım, oruçlu iken öptüm, dedim, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Oruçlu iken su ile ağzını çalkalatan no dersin? buyurdular;

  Beis yoktur, dedim,

  üyle Ue konujma, buyurdular.»

Nesaî, bu hadîsin münker olduğunu söylemiş fakat onu İbni Hibbân ile Hâkim de rivayet etmişler, Hakim «Şeyheynin şartı üzeri sahihtir. Yalnız onu tahrîc etmemişlerdir.» demiştir.

3- tlmmü'l-Mü'min'in   Hafsa (Radiyallahü anh)sini Müslim,   Nesâi   ve   İbni   Mâce tahric etmişlerdir.

Hadis-i şerif az sonra görülecektir.

4- Ebû Saîd  (Radiyallahü anh) hadîsini Nesaî rivayet etmiştir. Hz. Ebû Saîd: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Oruçluya Öpmek ve kanaldırmak için ruhsat verdi.»  demiştir.

5- Ümmü   Seleme (Radiyallahüanh)   hadîsini   Müslim, Buhâri   ve   İbni   Hibbân   tahric etmişlerdir. Hadis-i şerif az sonra gelecektir.

6- îbni Abbâs (Radiyal lahit anh) hadisini   Kaadi.Yusuf b.  İsmail   hatrîc etmiştir. Mezkûr hadisde Hz. îbni Abbâs   şöyle demiştir: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Oruçluyken başlara dokunur yani öperdi.»

7- Enes (Radiyallahü anh) hadîsini Taberâni «Es-Sağır» nâm eserinde tahrîc etmiştir. Bu hadîsde :     Resûlüllah (SallaUahü Ait \hi veSellem)'e:

  Oruçtu bir kimse öpebilir mi? diye soruldu da :

  «Bunda  bir be's  yoktur.  O,  kokladığı   bir çiçektir,  buyurdular.» denilmektedir.

Hadîsin râvileri mevsukturlar.

8- Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) hadîsini Beyhakî  rivayet et­miştir. O da Enes  hadisi gibidir.

9- Ali (Radiyallahü anh)  hadîsini   ibni'Ebî   Hatim   «Ki-tâbu'1-llel» adlı eserinde rivayet etmiştir. Mezkûr hadisde   Hz.   Ali:

«Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) oruçlu iken öperdi.» demiştir.

10- İbni Ömer (Radiyallahüanh)   hadîsini   İbni   Adi yy «El-Kâmil» nâm eserinde tahric etmiştir. Bu hadisde:

«Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oruçlu İken öper de abdostinı azelemezdi.» denilmektedir. Yalnız râvilerinden   Gâlib b. AbdiIlah   El-Cezeri   zayıftır.

11- Abdullah b. Amr (Radiyallahüanh)   hadîsini   İmam Ahmed   b.   Hanbel ile Taberâni tahric etmişlerdir. Hz.   Abdullah:

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seltemfın yarımdaydık, bir genç g e Herek :

  Yâ Resûlâllah,    oruçlu iken  zevcemi  öpebİHrmiyim?  diye  »ordu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sel'em):

  Hayır, cevâbım verdi.   Derken bir İhtiyar gelerek :

  Oruçlu   iken   zevcemi   Öpebilir   miyim?   diye   sordu.   Resûlüllah (Saiiallahü Aleyhi ve Seilem)   (Ona): — Evet, cevâbını verdi.

Bİz birbirimize bakıştık, bunun üzerine Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Seilem):

  Birbirinize neden bakıştığınızı anladım.   Şüphesiz ki ihtiyar nef.İne maliktir, buyurdular.» demiştir.

Hadîsin isnadında îbni Lehia vardır. Bu zat ile ihticac olunup olunamıyacağı ihtilaflıdır.

12- Ümmü   Habibe   (Radiyallahü anh)   hadîsini   Nesaî tahric etmiştir. Bu hadîste dahî:

«Resûlüllah (Saiiallahü Aleyhi ve Seller») oruçlu iken öperdi.» denilmek­tedir.

Yalnız Nesaî hadîsin Ümmü Habîbe 'den değil, Hafsa (Radiyallahü anh) 'dan rivayet edildiğini, doğrusunun da bu olduğunu söyler.

13- Ümmü'l-Mü'minih Meymune (Radiyallahüanh) hadisini 1bni Ebü Hatim   «El - İleU inde rivayet etmiştir.   Hz. Meymûne:

«Resûlüllah (Satlallahü Aieyhi ve Seilem) oruçlu iken öperdi.» demiştir.

Kbû Zür'abu rivayetin yalnış olduğunu, hadîsi Hz. Mey­mûne değil Aişe (Radiyallahâ anha) rivayet ettiğini, Sevrî ve diğer ulemânın rivayetleri bu tarzda olduğunu söylemiştir.

14- Resûlüllah (Saiiallahü Aleyhi ve Sellem)'in azatlısı   Meymûnebinti Sa'd  (Radiyallahüanh)   hadîsini   îbni   Mâce tahric etmiştir.   Meymûne (Radiyallahü anh)  Peygamber   (Saiiallahü Aleyhi \eSellem)'e    ikisi de oruçlu oldukları halde, zevcesini öpen bir adamın hükmü soruldu. Resûlüllah (Sallalhhü Aleyhi ve Seilem):

  ikisinin de oruçları bozulur, buyurdu.» demiştir. Darakutnî   bu hadîsin sabit olmadığını söylemiş,   Sühey1i ile Beyhakî dahi ayni kanaatda olduklarını bildirmişlerdir. Mezkûr hadisi Buhâri dahi münker saymıştır.

15- Ensar Man olup ismi bilinmeyen ve zevcesinden rivayet eden zatın hadîsini îmam Ahmed tahric etmiştir. Hadis uzundur. Bu haâisde dahi Resûlüllah (Saiiallahü Aleyhi ve Sellemyin oruçlu iken öper-dığinden bahsedilmektedir.

Mübaşeret: çıplak olarak teni tene değtirmektir. Burada ondan mu-rad elle dokunmaktır.

Irb kelimesi «Erab» şeklinde de rivayet olunmuştur. Ekser-i ulemâ bu kelimeyi «İrb» şeklinde rivayet etmişlerdir.

Her iki şekle göre eh «hacet» mânâsına gelirse de, «Erab» uzv-u ma­hut mânâsında da kullanılır.

Ulemânın beyânına göre Âişe (Radiyallahû anha) *mn sözünden çı­kan mana şudur:

«Sîzin oruçlu iken zevcelerinizi öpmekten sakınmanız îcob eder. Bu hususta kendinizi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gibi sanma­yın. Çünkü o nefsine maliktir, Öpmekle şehvete gelerek inzal vaki olaca­ğından korkmaz. Bil'akis inzal vaki olmıyacağından emindir. Sizler bun­dan emin olamazsınız. Binaenaleyh sakınmalısınız.»

Hz. Âişe'nin gülmesine gelince : Bâzıları bunun muhalefet eden­lere şaşmasından ileri geldiğini, bir takımları kendisine şaştığı için gül­düğünü söylemişlerdir. Zira bir kadının bilhassa kendinden bahseden uta­nılacak bir hâli erkeklere söylemesi şaşılacak bir şeydir. Lâkin Hz. Âişe hadîsi tebliğ etmek için buna mecbur kalmış ve kendisini muz-tar bırakan bu hale şaşmıştır.

Bâzıları, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSellem) indinde nail olduğu yüksek mertebeye sevindiği için güldüğünü söylemişlerdir.

Kâadî İyaz: «İhtimal ki kıssanın sahibi kendisi olduğuna tem­bih için gülmüştür. Taâ ki hadisine daha belîğ bir şekilde îtimad hâsıl olsun.» demiştir.

Ulemâ bu hadîsin hükmü hakkında ihtilâf etmişlerdir.

Kaadî Şurey, İbrahim Nehaî, Şa'bi, Ebû Kılâbe, Muhammedü'bnü'l-Hanefiiye, Mesrûk b. Ecda' ve Abdullah b. Şubrume oruçlu bir kimsenin zevcesini öpemiyeceğine kaail olmuşlardır. Öperse onlara göre her ikisinin oruçları bozulur. Delilleri Meymûne binti Sa'd hadisidir.

Bu hadîs hakkında söylenenleri az yukarda görmüştük.

İbni Abdi1berr'in beyânına göre Ashab-ı kiram'-dan Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Ömer ve Urvetü'bnü Zübeyr (RadiyaVahü anlı) hazerâtı oruçlu bir kimsenin zevcesini öpmesini kerih görürlermiş.

îmam Mâlik Ramazanda oruç tutan genç ve ihtiyarın zevce­lerini öpmelerini mekruh addetmiştir. Bir rivayete göre 1bni Abbâs (Radiyallahû anh) bu hususta ihtiyara ruhsat vermiş, gencin öpme­sini kerih görmüştür.

Kaadî îyâz alel'ıtlak oruçlu bulunan herkesin zevcesini öpebi­leceği ne kaail olanlar bulunduğunu bildirmiştir. Bu kavil Sahabe ve Tabiîn 'den bir cemaata nisbet olunur. İmam Ahmed, İshak ve Dâvud-u Zahirî 'nin mezhepleri de budur.

Ulemâdan bazıları bunu alel'ıtlak kerih görmüşlerdir. İmam Mâ­lik'in meşhur olan kavli budur.

Bazıları öpmeyi gençler için kerih, ihtiyarlar için mubah görmüş­lerdir. Bu kavil 1bni Abbâs (Radiyallahü anh) 'dan rivayet olun­muştur ki, Ebû Hanîfe, Şafiî, Sevrî ve Evzaî 'nin mezhepleri de budur. Mezkûr kavli Hattâbi, îmam Mâlik'den de rivayet etmiştir.

Bir takımları öpmenin nafile oruçda mubah, farz oruçda haram ol­duğunu söylemişlerdir.

Bu kavil   îmam   Mâlik 'den dahi rivayet olunur.

Şafiller'den Nevevi: «Öpmek şehveti tahrik ediyorsa ule-mâmızca esah olan kavle göre haramdır. Maamâfih kerâhet-i tenzihiye ile mekruh olduğunu söyliyenler vardır.» diyor.

Tafsilat fıkıh kitaplarındadır.

 

73- (1107) Bize Yahya b. Yahyâ ile Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe ve Ebû Küreyb rivayet ettiler. Yahya (Ahberanâ), ötekiler (Haddesenâ) tabirle­rini kullandılar. (Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den o da Müs­lim'den, o da Şüteyr b. Şekerden, o da Hafsa (Radiyallahü anha) 'dan nak­len rivayet etti.   Hafsa:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oruçlu ilçen öperdi.» demiş.

 

(...) Bize EbıTr-Rabi' Ez-zehrâni rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne rivayet eyledi. H.

Bize Ebû Bek!., b. Ebî Şeyhe ile İshâk b. İbrahim de Cerîr'dcn bun­ların ikisi de Mansûr'dan, o da Müslim'den o da Şuteyr b. Şekel'den o da Hafsa (Radiyattahû anhay&an, o da Peygamber (Saltaîlahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen bu hacirsin mislini rivayet etmişlerdir.

 

74- (1108) Bana Harun b. Said El-Eyü rivayet etti. (Dedi ki) ; Riz<-tbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Amr yani İfani Haris, Abdürabbih b. Saîd'deh, ° da Abdullah b. Ka'b EI-Himyerî'deii, o da Ömer 1>. Ebî Se-leme'den naklen haber verdi. Ömer, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e:

  «Oruçlu bîr kimse öpebilir mi?» diye sormuş, Ret\i\ü\\aU(Salta!lahü Aleyhi ve Sellem) ona Um mü Seleme'yi işaret ederek

  «Buna sor,» cevabını vermiş. Ününü Seleme de Resfılüllnh (Sallaahü Aleyhi ve Sellem)'in bu işi yapardığım onu haber vermiş. Bunun üzerine Ömer (Radiyallahü anh);

  «Ya Resûlallah, Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarım at­fetmiştir.» demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona :

  «Dikkat et, Vallahi Allah'a karşı en ziyâde ehl-i takva olanınız ve ondan en ziyade korkanınız şüphesiz ki benim.»  buyurmuşlar.

Bu rivayetler dahî yukarkiler mânâsındadır.

Hz. Ömer b. Ebî Se1eme'nin Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)1e:

«Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını atfetmiştir.» demesi, oruçlu iken öpmeyi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e mahsus, caiz olan ahvalden zannettiği içindir.

'Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu kabul etmemiş:

«Allah'dan en ziyâde korkanınız ben'im.» buyurarak nehyedilen bir şeyi: benim irtikâb edeceğime nasıl ihtimal veriyorsunuz?» demek iste­miştir.

Hadisin Müs1im'de olmıyan bir rivayetinde : «Ömer bunu söyleyince Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gadaplandı.» denilmiştir.

Ayni hadîsin «El-MCvatta»daki rivayetinde: . Allah dilediğini Resulüne helal kılar.» ibaresi de vardır.

 

13- Cünüb Olduğu Halde Üzerine Fecir Doğan Kimsenin Orucunun Sahih Olması Babı

 

75- (1109) Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, İbni. Cüreyc'den naklen rivayet etti. H. Baha Muhammed b. Râfi' de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Abdurrazzâk b, Hemmara rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi.. (Dedi ki) : Bana Abdülmelik b. Ebi Bekir b. Abdirrahman, Ebû Bekir'den naklen haber verdi. Ebû Bekir şöyle demiş: Ebû Hüreyre (Raâİyallahü anh)  'ı kıssa ederken dinledim, kıssasında şunları söylüyordu: «Bir kimse cünüb olarak sabahlarsa oruç tutmasın.» Ben, bunu (Babam) Abdurrahman b. Haris'e anlattım Babam bunu kabul etmedi. Bunun üzerine (Babam) Abdurrahman kalktı gitti. Onunla beraber ben de gittim.  Nihayet Âişe ile Ümmü Seleme (Radiyallahû anhûma)'nun. yanlarına girdik. (Babam) Abdurrahman hu mes'eleyi onlara sordu. İkisi birden ;

  «Peygamber (Salkıllahü Aleyhi ve Sellem) bazeı i hti lamdan başka bil sebeple cünüb olarak sabahlar, sonra oruç tutardı.» dediler.

Oradan giderek Mervân'ın yanına girdik. Babam bu mes'eleyi ona da andı. Mervan :

— «Ben, sana, Ebû Hüreyre'ye giderek söylediklerini kendisine iâdc etmeni kat'iyyetle emrediyorum.» dedi.

Bunun üzerine Ebû Hüreyre'ye geldik. Ebû Bekir (yâni Ben) bütün bunlara şâhid olmuştur. (Babam) Abdurrahman, konuşulanları kendisine anlattı. Ebû Hüreyre:

— «Bunları sana onlar mı söyledi?» diye sordu. Babam:

  «Evet,» cevâbını verdi, Ebû Hüreyre :

  «Onlar, bunu daha iyi bilirler.» dedi.

Bundan sonra Ebû Hüreyre bu hususta söylediklerini Fadl b. Abbas'a uİs bet etti. Artık: «Ben, bunu Fadl'dan işittim. Peygamber (Sailallahü A'.eyhi veSellemyden duymadım.» demeye başladı.

Böylece Ebû Hüreyre bu hususta söylemekte olduğu sözlerden dön­müş oldu.

Kavi diyor ki: «Afadülmelik'e :

— Aişe ile Ümraü Seleme: (Ramazanda) dediler mi? diye sordum,

  öylece, (yani) Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sclletn) ihtilâmdan gayri bir sebeple cünub olarak sabahlar, sonra oruç tutardı, dedi.

 

76- (...) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ibni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da Ur-vc-Ui'btıü'z-Zübeyr ile Ebû Bekir b. Abdır rahman'dan naklen haber verdi ki: Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sel!em)yin zevcesi Aişe :

«Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellein) ramazanda ihtilâmdan gayrı bir sebeple cünub olarak sabahlar da, yıkanır oruç tutardı.» demiş.

 

77- (...) Bana Harun b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Amr yâni İbni'l Haris, Abdürab-bih'den, o da Abdullah b. Kâ'b El - Him yeri den naklen haber verdi. Ona da Ebû Bekir rivayet etmiş ki, kendisini Mervân cünüb olarak sabahlayan bir adam oruç tutacak mı? diye sormak için Ümmü Seleme (Radryallahû onAâ/ya göndermiş. Ümmü Seleme:

— «Resulü İlah (SalîaUchü Aleyhi ve Sellemi cima' sebebiyle — İhtilâm olarak değil— cönub olduğu halde sabahlar, sonra orucunu bozmaz, kaza da etmezdi.»  demiş.

 

78- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Ab-dürabbih b. Saîd'den dinlediğim, onun da Ebû Bekir b. Abdtrrahman b. Haris b. Hişâm'dan, onun da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) 'in zev­celeri Âişe ile Ümmü Seleme'den naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum:

Aişe ile ÜnunÜ Seleme:

«Şüphesiz ki RtsûlüNaH (SallaUahii Aleyhi ve Sellem) ramazanda intifam sebebiyle değil, cima dan dolayı cunub olduğu halde sabahlar, sonra oruç tutardı.» demişler.

Bu hadîsi 1bni Mâce'den gayrı bütün kütüb-i sitte imamları muhtelif tariklerden tahrîc etmişlerdir.

Hadisin râvileri üzerinde pek çok ihtilâflar vardır. Ezcümle Hz. Ebû Hüreyre 'nin hadîsi Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem)'e ref etmemesi üzerinde edilmiştir: Bâzı rivayetlerinde Ümmü Seleme (Radiyallahüanh)   zikredilmiş, bâzılarında edilmemiştir.

Keza Abdurrahman b. Haris'in Hz. Âişe ile Ümmü Seleme (Radiyallahii anh) 'yi bizzat görüp konuştuğu ihtilaf­lıdır. Bâzı rivayetlerde Ümmü Seleme 'nin kölesi vasıtasıyla ko­nuştuğu bildirilmiştir. Ancak bizzat konuştuğunu gösteren rivayetler da­ha çok ve daha şahindir. Bununla beraber Hz. Abdurrahmâ n '-tun evvelâ köleyi göndermesi, sonra bizzat gidererek konuşmuş olması da mümkündür.

Buhâri 'nin rivayetinden anlaşıldığına göre Mervân o sıra­da Medine valisi bulunuyormuş. Abdurrahman (Radiyallahii anh) evvelâ   Ebû   Hüreyre'ye gitmek istememiş,   Mervân yeminle ısrar edince Ebû Hüreyre'ye gitmiş, Hz. Ebû Hüreyre'yi Zulhuleyfe denilen yerde arazîsi varmış, orada buluşmuşlar. Rivayetlerin mecmuundan anlaşılıyor ki Abdur-rahman in. Hz. Ebû Hüreyre'ye gitmek istememesi, güceneceğinden kork­tuğu içindir. Çünkü biribirlerine komşuymuşlar. 'Mervân ısrar eıdin-ce   Abdurrahmân :            

«Allah seni affetsin, Bu zât benim dostumdur, ben onun söylediği sö­zü kendisine iade etmek istemem.» demiştir.

Filvaki Hz, Ebû Hüreyre: «Cünüb olarak sabahhyan bir kimse o gün oruçsuzdur.» diye fetva verirmiş, Hattâ îbrâhim Nehaî ile Urvetü'bnü'z -Zübeyr ve Tâvus'un mezhepleri de buymuş. Lâkin görülüyor ki Hz. Ebû Hüreyre bu fetvasında işrâr etmemiş, kişe ile Ümmü Seleme (Radiyalîahû anhûma) nın sözlerini işitince:

«Onlar bunu daha iyi bilir.» diyerek bu fetvasından dönmüştür. Zâ­ten kendisi mezkûr fetvayı Fadl b. Abbâs 'dan dinlemiş bulunu­yormuş.

Nevevi diyor ki : «ihtimâl Hz. Ebû Hüreyre 'nin fet­vasından cfönmesi iki hadis tearuz ettiği içindir. O, bunların arasını bul­muş ve birini teVil etmiştir. Te'vil ettiği hadis:

«Bir kims* cüriub olarak sabahlarsa oruç tutmasın.» rivayetidir. Nevevî, Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh)'ın te'vil götü­ren sözünden dönmesine sebeb Hz. Âişe-ve Ümmü Seleme hadîsi olduğunu, o hadîsin daha ziyâde itimada şayan olduğunu, çünkü böyle şeyleri ezvâc-ı tâhiratm herkesden daha iyi bildiklerini söyledikle­rinin Kur'ân-ı Ker im'ede muvafık olduğunu beyân ettikten sonra Ebû Hüreyre hadîsinin üç vecihle te'vil edildiğini söyle­miştir. Şöyle ki:

1) Hz. Ebû Hüreyre 'nin bu fetvası efdal olan hareketi beyândır. Cünüb olan bir kimse için efdal olan şey fecir doğmazdan önce yıkanmaktır.

Maamafîh buna riâyet etmez de sabahleyin yıkanırsa orucu yine caiz­dir. Safiî1er Un mezhebi budur.

Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: «Resûlüllah (SallaUahüAleyhi ve Sellem) 'in sabahleyin yıkandığı sübût bulmuşken, fecir doğmazdan ön­ce yıkanmak nasıl efdal olur?»

Bu suâle Nevevî şöyle cevap vermiştir: «Peygamber, (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in Sabahleyin yıkanması, bu işin cevazını bildirmek için­dir. Ümmetine bir mes'eleyi beyânı tezammun ettiği için bu onun hakkın­da efdaldır. Zaten Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) beyânla memurdur. Bu mes'ele cevazı bildirmek için bâzı zamanlarda her azayı birer defa yıkayarak abdest almasına benzer. Halbuki abdest uzuvlarını üçer defa yıkamanın efdal olduğu malumdur. Resûlüllah (Sallallchü Aleyhi ve Sellem) 'in devam üzere aldığı abdestin mâhiyeti budur. Bir çok hadisler de bu ha­kikati nâtıktır. Peygamber (Sallaİlchü Aleyhi ve Seltenı) caiz olduğunu gös­termek için deve üzerinde ele» tavaf etmiştir. Malumdur ki tavafı yürüyerek yapmak efdaldır. Resûlüllah (Salla'.lahü Aleyhi ve Setiemyin tekerrür eden tavafları yürüyerek vâki olmuştur. Bu mes'elenin emsali çoktur.»

2) İhtimâl Hz. Ebû Hüreyre hadisi cima hâlinde sabah­layıp da fecrin doğduğunu bildiği halde cimâ'a devam eden kimseye ham-ledilmiştir. Bu takdirde şüphesiz o kimsenin orucu bozulur.

3) İbnü'l-Münzir'in, Beyhaki Men rivayetine göre Ebû Hüreyre hadîsi mensûhtur. Fakat Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) onun neshedildiğini duymamış bir müddet evvelden bildiği gibi fetva vermiş, hükmün neshedildiğini duyunca fetvasından dönmüştür. îbni  Münzir:    «Bu bâbda benim işittiğim en güzel söz budur.» demiştir.

Filhakika İslâmiyetin ilk zamanlarında oruçlu bir kimsenin uyu­duktan sonra cima'da bulunması, yiyip içmesi haram kılınmıştı. Sonra bunlar neshedilmiştir.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hadîs-i şerif, cünüb olarak sabahlayan kimsenin hükmünü be­yân etmektedir.

2- Fukahâ hükümdarın huzuruna girerek onunla ilmi müzâkereler­de bulunabilirler.

3- Hadîs-i şerif,   Mervân'ın dini ve dünyevi mes'elelerle meş­gul olduğuna delildir. Kendisi ve oğlu   Abdülmelik   ulemâdan sayılırlar.

4- Bir mes'ele hakkında münazara edilirse onu bilen birine arz et­mek gerekir.

5- Bir mes'eleyi bilen bir kimse, hilafını kimden işitirse işitsin, bil­diğinin hilafı delil ile sabit oluncaya kadar onu kabul etmeyebilir.

6- İhtilâf zuhurunda kitâbdan delil bulunmazsa huccet-î kaatîa Re­sûlüllah (Sallallahiİ Aleyhi ve Sellem)'in sünnetidir.

7- Âdil bir kimsenin haberi amel babında hüccettir.   Bu husûsda kadınla erkek müsavidir. Şehâdet meselesinde ayrılırlar. Çünkü haberle şehâdet. başka başka şeylerdir.t

8- Bir şey hakkındaki bilginin doğruluğunu anlamak için hüccet ve delîl istemek, araştırma yapmak caizdir. Nitekim Mervan Öyle yapmıştır.

9- Âlim bir zât muhalifinin hüccetini işittiği zaman hakkı i'tirfif et­melidir. Ulemânın sânına yakışan budur.

10- İki hadîs tearuz ederlerse râvinin sözü tercih olunduğu gibi, ka­dınlara mahsûs hallerde dahî kadınların sözü tercih edilir. Nitekim erkek* lere mahsûs hallerde de erkeklerin kavli müreccahtır.

11- Hadîs-i şerif, büyüklerin huzurunda edeb ve terbiyeye riâyet gerektiğine delâlet etmektedir.

12- Cünüb olarak sabahlayan kimsenin oruçlu sayılıp «ayılmiyacağı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bu husûsda yedi kavil vardır:

a) Oruç mutlak surette sahihdır. Yâni farz olsun nâifle olsun. Cünüb olarak sabahlama kasden veya unutarak yahut uyuyarak   vuku bulsun oruç şahindir. Zira hadîs âmmdır,

Sahâbe-i kiram 'dan Âliyyü'bnü Ebî Tilib, Abdullah 'İbni Mes'ûd, Zeydü'bnü Sabit, Ebu'd-Der dâ', Ebû Zerr-i Gıfâri, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Abhâs (Radiyallahûanhûm) hazerâtının kavilleri budur.

Ebû Ömer İbni Abdilberr: «Irak ve Hicaz'­daki fetva imamlarının imam Mâlik, Ebû Hanîfe Şafiî, SevrS, Evzaî, Leys ve bunların arkadaşlarıyla 1mam Ahmed, îshâk, Ebû Sevr, ibni UIeyye, Ebû Ubeyde, Dâvud, İbni Cerîr-i Taberî ve hadîs ulemâsından bir cemâatin kavilleri budur.» diyor.

b) Cünüb olarak sabahlayan kimsenin orucu mutlak surette sahih değildir. Fadl b. Abbâs,   Üsâmetü'bnü   Zeyd   ve Ebû   Hüreyre   hazerâtmm kavilleri budur. Arzettiğimiz vecıhTe Ebû   Hüreyre  (Radiyallahü anh)   sonra bu kavilden dönmüştür.

c) Cünüb olduğunu bilerek sabahlayan kimsenin orucu sahih değil­dir. Bilmeden sabahlarsa orucu sahih olur. Bu kavil Tavus, Urve-tü'bnü   Zübeyr ve İbrahim   Nehaî 'den rivayet olun­muştur. Böyle bir kavlin Hz. Ebû' Hüreyre 'den de rivayet edil­diğini «El-İk. al» sahibi kaydetmiştir.

d) Cünüb olarak sabahlı yan kimse farz oruca niyet edemez, nafile oruç tutabilir.

Bu kavil   İbrahim   Nehaî ile Hasan-i   Basrî 'den rivayet olunur. 1tni fcerr'in rivayetine göre   Hasan  ibni Hayy Ramazanda cünüb olarak sabahlaman kimsen'ı, o günü kaza et­mesini müstehab görür. Nafileye niyetlenen hakkında ise kaza lâzım gel­mediğini söylermiş.

e) Cünüb olarak sabahlayan kimse o gün orucunu tamtfmlar sonra kaza eder. Bu kavil Salim b. Abdi İlah, Hasan-ı Bas-rî  ve  Ata'  b. Ebî   Rabâh'dan   rivayet   olunmuştur.

g) Farz oı'uca niyetlenenin onu kaza etmesi müstehabdır. Hasan İbni   Salih b. Hayy'm kavli budur.

ğ) Oruç, cünüb olarak sabahlamakla değil, üzerine güneş doğmakla bozulur. îbni Hazm'in mezhebi de budur. Ona göre kasden bir gü-nftbı işlemek orucu bozar.

13- Bu hadîs «Peygamberlere ihtilâm olmak caizdir.» diyenlere de­lildir. Bu mes'ele ihtilaflıdır. En meşhur olan kavle göre Enbiyâ-1 Kiram   ihtilâm olmazlar. Çünkü ihtilâm şeytanın insanla oynaşmasınla ileri gelir. Peygamber bu gibi şeylerden münezzehtirler.

Peygamberler hakkında ihtilamı caiz görmeyenler hadîsi te'vil etmiş vp bundan muradın: Cima' sebebiyle cünüb olarak sabahlardı, ihtilâm se­bebiyle cünüb olmazdı, demek olduğunu söylemişlerdir.

14- Nevevî  (631-676) Cünüb olarak sabahlayan kimsenin hük­mü bâbındaki ihtilâflar sonradan kalkmış, orucunun sahih olduğuna bü-tiin ulemn ittifak etmişlerdir. Bu bâbda hayız ve nifâslı kadınların hükmüdür. Kan gece kesilir de yıkanmadan sabahlarsa oruçları şahindir. Yıkanmayı kasden veya unutarak sabaha bırakmanın bir te'siri yoktur. Bü­tün ulemânın mezhebi budur.» diyor.

 

79- (1110)- BUe Yahya b. Eyyûb ile Kuteyhe ve İtmi Hucr rivâ-v.( Şiiler. İtmi Eyyûb (Dedi ki) : Bfce İsmail b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki): Bana Abdullah b. Abdirratım&n yani Ebu Tuvale künyesini taşıyan tbni Ma'mer h. Hazm El-Ensâri'den naklen haber verdi. Ona da Aişe'nin zatlısı Ebû Yûnus, Aişe    (Rüdiyaliahû anha)'dan naklen haber vermiş kî Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’e fetva sormak için bir adam gel­miş. Konuşulanları Aişe kapının arkasından işi ti yormuş. Gelen zât:

  «Yâ Resûlallah, Bazen ten cünüb iken namaz vakti geliyor, o gün oruç tutayım mı?» diye sormuş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Ben, cünüb iken de namaz vakti geliyor. Ama ben oruç tutuyorum, cevâbını vermiş. O zât:

  «Sen bizim gibi değilsin ya Resûlallah, Allah, senin gelmiş geçmiş bütün    günahlarını    atfetmiştir.»    demiş.    Bunun    üzerine    Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

— «Vallahi ben Allah'dan en ziyâde korkanınız ve ondan neyle kork­tuğunu en iyi bileniniz olmayı cidden ümid ederim.» buyurmuşlar.

 

80- (1109) Bize Ahmed b. Osman En-Nevfelî rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze Ebû Asım rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnî Cüreyc rivayet etti. (Dedi ki) : Bana [17] Muhammed b. Yûsuf, Süleyman b. Yesâr'dan naklen haber verdi ki, Süleyman, Ümmü Seleme  (Radiyaliahûanha)'ya :

— «Cünüb olarak sabahlayan bir adam oruç tutacak mı?» diye sor­muş. Ümmü Seleme (Radiyaliahû anha) :

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ihtilamdan başka bir sebeple cünub olarak sabahlar, sonra oruç tutardı.» demiş.

Bu rivayetler dahî cünüb olarak sabahlı yan bir kimsenin orucu bo­zulmadığına delildirler.

Az yukarda da işaret ettiğimiz vecihle Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin fetvası soran zâta cam sıkılmışdır. Çünkü soran zât Resûlül­lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin memnu olan bir fiili işlediğine, ancak gelmiş geçmiş bütün günahları affedildiği için bundan mes'ûl olmıyaca-ğına kanaat getirmiştir, Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);

«Ben sizin en ziyâde Allah'dan korkanınızın)... ilâh...» buyurarak o zâta red cevâbı vermiştir.

Hz. Aişe hadîsi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in fiille­rine uymanın vücûbuna delildir. îmam Mâlik ile diğer bir çok Bağdat ulemâsının ve ekseri Şafiilerin kavilleri budur. Şafiilerin bir çoklarına göre Resûlüllah   [Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin fiillerine uymak mendûbdur. Bazıları mubah olduğunu söylemişlerdir. Bu hususta usul-i fıkıh kitaplarında tafsilat vardır. Şöyle ki:

1- Resâlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in oturup kalkmak, yiyip içmek gibi tabiî fiilleri ümmetinin fiilleriyle müsavidir.

2- Kuşluk namazı, vitir ve teheccüd gibi ona mahsûs farz olan na­mazlar ile dörtden ziyâde kadınla evlenmek hususunda ümmeti onun gibi değildir.

3- Mutlak veya mücmeli beyân için işlediği fiiller bil'ittifâk üm­metine de şâmildir.

4- Yukarki üç   kısımdan   maada   Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den sâdır olan bir fiile, o fiilin sıfatına göre hüküm verilir. Fiil, Resâlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hakkında    vâcib ise ümmetine-de vâcib, mendûb ise ümmetine de mendûbdur. Sıfatı bilinmeyen fiiller hak­kında ihtilaf olunmuştur.   İmam   Mâlik'e göre mubah,   İmam Şafiî,  İmam A'zam   ve ulemâdan bir cemaata göre mendûb­dur.

Bâzıları bu hususta bir ş.ty söyliyemeyip tevakkuf etmişlerdir.

 

14- Oruçlunun Ramazan Gününde Cima' Etmesinin Şiddetle Haram Kılındığı, Bu Sebeble Büyük Keffaretin Vücubu ve Beyanı, Küffaretin Zengine de Fakire de Lazım Geldiğini ve İmkan Buluncaya Kadar Fakirin Zimmetinde Sabit Olduğunu Beyan Babı

 

81- (1111) Bize Yahya b. Yahya İle Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Züheyr b. Harb ve İbni Nümeyr hep birden tbni Uyeyne'den rivayet ettiler, Yah­ya (Dedi ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne, Zühri'den, o da Humeyd b. Abdir-ruhman'dan, o da Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) 'dan naklen haber ver­di. Ebû Hüreyre Şöyle demiş: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e bir adam gelerek:

— «Helak oldum yâ Resûlallah,» dedi. Resûlüllah    (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)                                                                                      

  «Seni helak eden nedir,» diye sordu. O zât:

— «Ramazan gününde zevcemle cima ettim.» cevâbını verdi. Peygam­ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Bîr ..öle azod edecek bir şey bulabilecek misin?»   buyurdu.    A-dam:

  «Hayır.» cevâjım ve di. Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «İki ay birVri arkasına oruç tutabilecek misin?}»     diye sordu. A-dam yine:

— «Hayır» cevâbını verdi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Dyle  ise altmış,   fakiri  doyuracak bir şey  bulabilecek  misin?» dedi. Adam yine:

  «Hayır»    cevâbını    verdi.    Sonra    oturdu.    Derken    Peygamber (Sallnlluhii Aleyhi ve Sellem) 'e içinde hurma dolu bir zembil getirdiler. Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o adama:

  «Bunu (al da) tesadduk et.» buyurdu. O zât:

— «Bizden daha fakirine mi? Medine'nin iki taşlığı arasında buna biz­den daha muhtaç bir aile   yoktur.»   dedi.   Bunun   üzerine   Peygamber (SnlUtllahü Aleyhi ve Sellem)    güldü, hatta yan dişleri göründü.    Sonra  (o zâta)

  «Haydi git bu hurmayı ailene yedir.» buyurdular.

 

(...) Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr, Man-sûrdan, o da Muhammed b. Müslim Ez -Zühri'den bu isnâdla İbni Uyey-ııe'nin rivayeti gibi haber verdi. Ve: «İçinde hurma dolu bir arak...» dedi, arak: «Zenbil» dir -Peyegamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) güldü, hattâ yan dişleri göründü.» cümlesini söylemedi.

 

82- (...) Bize Yahya b. Yahya İle Muhammed b. Rumh rivayet et­tiler. (Dedi ki) : Bize Leys haber verdi. H.

Bize Kuteybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, İlmi Şihab'dan, o da Humeyd b. Abdirrahman b. Avf'dan, o da Ebû Hüreyre ÇRadiyallahü anh) dan naklen rivayet eyledi ki, bir adam Ramazan gününde karısı ile cima etmiş de bunu Resulii:lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e danışmış. Peygam­ber {Sallollahü Aleyhi ve Sellem):

  «Bir köle bulabilecek misin?»    diye sormuş. Adam :

  «Hayır.» cevâbını vermiş. Resylüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «İki ay oruç tutabilir misin?»   demiş. O zât yine :

  «Hayır» cevâbım vermiş. Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem):

— «Dyle ise altmış fakır doyur.» buyurdular.

 

83- (...) Bize Muhammed b. Raf i1 rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İs­hali b. İsa rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Mâlik, Zührî'deu naklen bu İsnâdla haber verdi ki, bir adam Ramazanda orucunu bozmuş da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona bir köle azat etmek suretiyle keffâret ver­mesini emir buyurmuş.

Sonra Zührî, tbni Uyeyne hadîsi gibi rivayette bulunmuş.

 

84- (...) Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrazzâk rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana İbni Şihâb, Humeyd b. Abdirrahman'dan naklen rivayet etli. Ona da Ebû Hüreyre anlatmış ki : Peygamber (SaUaUahü Aleyhi veSellem) Ramazanda orucunu bozan bir adama bir köle âzad etmesini yahut iki ay oruç tutmasını yahut da altmış fakiri doyulmasını emir buyurmuş.

 

(...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer Zührî'den naklen bu isnâdla tbni Uyeyne hadîsinin mislini haber verdi.

Bu hadîsi Buhâri «Kitâbu's-Savm» in bir iki yerinde ve «Kita-bu'1-Edeb" de Ebû Dâvud, Tirmizi, Nesai ve 1bni    Mâce   «Kitâbu's-Savm» da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSeUem)'e gelerek «Helak oldum yâ Re-sûlallah,» diyen zâtın ismi Selemetü'bnü Sahr El-Beyâdi'dir.

«Selmân   b.   Sahr»   diyenler de olmuştur.

Bu rivayette Hz. Selem e'nin «Helak oldum.» dediği görül­mektedir. Bundan sonra gelecek Hz. Âişe hadîsinde mezkûr keli­mesinin yerine «Yandım.» denilmiştir. Hadisin bazı tariklerinde: «Helak oldum.» ve «Helak ettim.» rivayeti vardır.

«Helak ettim.» tâbiri üzerinde bir hayli söz edilmiş, Ha11âbi ri­vayetlerin hiç birinde bu kelimenin bulunmadığını söylemiş, Beyhakî de: «Hadîs imamları bu kelimeye razı değillerdir.» demiştir.

Kaadı   İyâz  dahi buna benzer sözler söylemiştir.

Aynî diyor ki: «Üstadımız Zeynüddîn (Rahimehullah) bu kelimenin müsned olarak üç tarikden rivayet edildiğini söylemiştir.

Birincisi Ebû Sevr tarîkidir. Bunu Darakutnî rivayet etmiştir. Râvîleri sikadır.

İkincisi Evzaî tarîkidir. Mezkûr tarîki Beyhakî senedi ile nakletmiş sonra Hâkim'in hadisdeki «Helak ettim.» lafzını zayıf bul­duğunu söylemiştir.

Üçüncüsü Ukayl tarîkidir: Bun dahî Darafcutnî- tahric etmiştir. Râvileri arasında hakkında söz edilenler vardır.»

Ebû   Zür'a'ya göre :

«Helak ettim.» sözünü nakleden en güzel tarik Mua11a b. Mansur   tarîkidir.

Yalnız bu zatın hadisi kabul edileceğine Buhâri ile Müslim ittifak etmekle beraber İmam Ahmed b. Hanbel   ondan halis rivayet etmemiş, «Ben, ondan hadîs yazmadım, çünkü re'ye muvâfıfc alan hadîsleri rivayet eder ve her gün iki-üç hadîsde hatâya düşerdi.» de mistir,

Muallâb. Mansûr, îmam A'zam'ın ashabından-Hır. Yahya b.Maîn onu mûtemed saymış,Yâkub îbni Şüyhe dahi mevsuk olduğunu söylemiştir. Daha başka tevsik edenler de vardır.

Faziletli bir zât imiş. Defalarca kadı tâyin edilmek istenildiği halde Hu vazifeyi kabul etmemiştir. İbni Sa’d onun Özü sözü doğru, fa-kih ve muhaddis bir zât olduğunu söyler.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUem) «Helak oldum» diyen zâta «Se­ni helak etlen nedir?» sormuştur. Bir rivayette «Vay haline, derin nedir?» B.uhâri 'nin bir rivayetinde «Vay haline ne yaptın?» buyurmuştur.

Bâzı rivayetlerde gelen zâtın : «Oruçlu iken zevcemle cima ettim.» dediği bildirilmişse di burada «Ramazanda zevcemle cima ettim.» denile­rek, vak'anın Ramazanda geçtiği beyân edilmiştir.

Bu gösteriyor ki cimâdan dolayı keffâret îcab etmek için Ramazan orucuyla başka oruçlar arasında fark vardır.

Mâlikîler 'den bâzıları hangi oruç olursa olsun, bozan kimseye keffâret lâzım geleceğini söylemişlerse de, babımız hadîsi onların bu kav­lini reddetmektedir.

Hz. Ebû Hüreyre 'nin bir rivayetinde «Resûlüllah (SaMlahü Aleyhi ve Sellem):

  «Ne çirkin bir iş yapmışsın.  Bir köle âzad et»     buyurdu.» denil­miştir.

Taberânî 'nin «El-Kebir» nam eserinde tahric ettiği İbni Ömer (Radcyallahü anh) rivayetinde : «Bir adam Peygamber (Sallallah'-i Aleyhi veSellem)e gelerek:

  Ben Ramazan günlerinden birinde orucumu bozdum, dedi. Resû­lüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem):

  Hiç bir özür ve hastalık olmadığı halde mı? diye sordu. O zât;

  Evet, cevâbım verdi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Ne çirktn iş yapmışsın, buyurdular. Gelen zât:

— Evet, (öyle oldu. Şimdi bana) ne emir buyurursun? dedi. Peygam-"Tfcer (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Bir köle azot et, buyurdu lor.» denilmektedir.

O zâtın Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yin emrine mukaabil söylediği söz dahi muhtelif şekillerde rivayet olunmuştur. Babımız hadî­sinde bir tek kelime ıIe_«Hayır* cevâbını verdiği görülüyor. Bir rivayette «Hayır ya Resûlallah" demi;. Başka bir rivayette «seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederini ki ben, hiç bir vakit köleye   mâlik olmadım.» cevâbını vermiştir.

Köle âzad edemiyeceğini görünce Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) kendisine iki ay peşi peşine oruç tutup tutamıyacağmı sormuş, o zât buna da «Hayır.» cevabını vermiştir.

İbni İshâk'in rivayetine göre: «Zâten başına ne geldiyse oruç­tan geldi ya.» cevabım vermiştir. Bunun üzerine Fahr-i Alem (SallaUahü Aleyhi ve Seltem) Efendimiz, ona altmış fakir doyurup doyuramıyacağım sormuş o bu suale de «Hayır.» cevâbını vermiştir.

1bni Ömer (Radiyallahii anh) rivayetinde «Seni hak dinle gön­deren Allah'a yemin ederim ki ben ailemi bile doyuramıyorum.» diye cevap vermiştir.

_ îbni   Dakîki'1-îd  (625-702)" bir gün altmış fakirin yerine on gün altı fakir doyurmanın caiz ölamıyacağınr söylemiş, hadîsin ondan bu mânayı çıkaranlar aleyhine delil olduğuna işaret etmiş ve: « Hanefîi1er'in meşhur kavline göre bu kâfidir. Hattâ bir kimse bir fakiri

altmış gün doyursa onlara göre caizdir.» demiştir.

Aynî buna şu cevabi vermiştir: « Hanefîi1er'le uğraşan bu adamlar bir şey belliyor fakat bir çok şeyleri unutuyorlar. Bilmiyorlar mı ki burada maksat fakirin hacetini gidermek!.,!. Altmışın manasına riâyet şartıyla fakirin haceti giderilince ortada ta'n edecek bir şey kalmaz. Son­ra hadîsdeki doyurmadan murâd, yemeğe imkân .bahşedecek şekilde fa­kirlere vermektir. Maksat yiyeceği fakirin ağzına koymak değildir.»

Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: «Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ye Sellem) 'in bu üç şey'i tâyin etmesindeki hikmet ve bunlarla oruçlu ara-/ sında ki münâsebet nedir?»

Cevap : Ramazan gününde kasden cima etmek suretiyle orucun hürmetini ayak altına alan kimse mâsiyet sebebiyle kendini helak etmiş demektir. Bu sebeple nefsine bir fidye olmak üzere köle âzad etmesi münâsip olur.

ResûIüKah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) *in :

(Her kim bir köle azat ederse, o kölenin her uzvuna mukaabil Allah da onun bir uzvunu cehennemden azat eyler.} buyurduğu sahih rivayet­le sabit olmuştur:

Oruç tutmanın münâsebeti meydandadır. Çünkü oruç cinayet cinsin­den bir ceza ve âdeta bir kısastır.

Orucun iki ay olmasına gelince: Müslüman Ramazan ayının her gününde oruç tutarak nefsine sabrejttirmeye me'murdu. Binâenaleyh bir gün orucunu bozmakla bütün ayın orucunu bozmuş gibi oldu. Zira oruç günlerinin nev'i itibarıyla bir ibâdet sayılır. Onun için maksadının nakızi ile mukaabele olunarak orucunu bozan kimseye bir yerine iki &y oruç yüklenmiştir.

Fakîr doyurmanın münâsebeti de aşikardır. Her oruç gününe bedel bir fakir doyurulması emir buyurulmuştur.

Bir de bu hasletler bir çok haklara şâmildirler. Oruç, Allah'ın hakkı­dır. Yemek vermek hür olan kulların, âzad olmak kölelerin, emre imtisal-den dolayı verilecek sevap cinayet sahibinin haklarıdır.

Zenbi11er hurma getiren zâtın kim olduğu malum değilidr. Bazı rivayetler de ensârdan olduğu kaydedilmiştir. İsmi yine meçhuldür.

ResûlüIIah (Saltallahii Aleyhi ve Sellem):

«Bunu al da tasadduk et,» emrini verince Hz.   Seleme:

«Bizden daha fakirine mi?» mukaabelesinde bulunmuştur. Bundan muradı: O gün Medine'de kendisinden daha fakir kimse bulunmadı­ğını anlatmaktır. Nitekim sözüne devamla: «Medine 'nin iki taşlığı arasında bizden daha muhtaç bir aile yoktur diyerek maksadını izah et­miştir.

Hz. Selem e'nin son sözlerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gülmüştür. «Hattâ yan dişleri göründü.» cümlesiyle Peygamber (Sallaltahii Aleyhi ve Sellem) o defa tebessümden biraz fazla güldüğü ifâde olunmuştur. Zira Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) efendimiz ekseri­yetle tebessüm buyururlardı.

Bâzıları : «Dünya umuru için yalnız tebessüm ile iktifa buyurur, âhi-ret umuru için bazen gülerdi.» demişlerdir.

Burada gülmesinin sebebi: Hz. Seleme 'nin halinde müşâha-(l«ı etliği değişmedir.  Seleme   (Radiyallahü anh)            nefsinin helak olduğundan korkarak onu kurtarmak için mümkün mertebe fidye ver­mek için gelmişti. Neticede bu babdaki ruhsatı görünce keffâret için ken­disine verilen hurmayı yemeye tama etti.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- İçtihadi bir mes'ele hakkında fetva sormaya gelen bir kimsenin cezalandırılmaması.gerekir. Zîra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazan ayının hürmetini ayaklar altına alan Seleme (Radiyallahü anh) 'ı cezalan dır mamıştır. Fakat hadd-i îcab eden hususa t böyle değildir. Onlarda şer'an ta h di d olunan ceza tatbik edilir.

Kaadi îyâz diyor ki: «Hz. Seleme 'nin Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUem)ye gelerek fetva sorması tevbe ettiğine delildir.

Bir de ResûHillah İSalhUahü Aleyhi ye Sellem) her gelene, ceza yerse, kor­kudan ekseriya ona kimse gelip bir şey sormazdı...»

2- Keffâret hadîs-i şerifde zikredilen    tertip üzere verilir.    Zıhâr feffâreti de öyledir. Yani Ramazanda kasden orucunu bozan bir kimse mümkünse köle âzad edecek, buna imkân yoksa iki ay ara vermemek şar­tıyla oruç tutacak, buna da imkânı yoksa altmış fakiri doyuracakdır. Ek­seri - ulemânın kavli budur.

İmam Mâlik- «Keffâret verecek olan Kimse bu üç şey arasırica muhayyerdir.»    

Öir rivayette «Bence yiyecek vermek köle azadından daha iyidir*.» raiştiri

Yine imam' Ma1ik'in köle azadı ile oruca kâail olmayıp kef-faretin sadece yiyecek vermekten ibaret olduğunu kabul ettiği söylenir.

îbni Dakiki'l-İd : «Su mes'ele müşkilâttandır. Sabit olan bir hadise muarız olduğu halde onu izaha imkan yoktur. Yalnız Malikiler'den bâzı muhakkikin onu haletmiş ve yiyecek vermek diğerle­rinden evlâ ve müstehabdır, demişlerdir. Mâ1ikiyye ulemâsından bazıları da bu hususta bir çok vecihler ileri sürmüşlerdir. Fakat bunların hiç biri hadîsde köle azadının oruçla yiyecekden Önce zikredilmesi karşı­sında mukaayim delil olamaz.» demiştir.

3- Hadîs-i Şerif, keöâretîn tertip üzere verileceğine delildir, ibnü'1-Arab diyor ki : -Resûlüllalı (SalWlahü AİeyhLve Settem) keffâ­ret mes'elesini saydığı üç şeyden biri bulunmazsa Ötekine nakletmek su­retiyle beyân buyurmuştur. Bunun hükmü muhayyerlik olamaz.»

KaâdîB'eyzâvi ( ?-685) dahi: «Birincisi bulunmadığı tak­tirde ik nciyi, o bulunmadığı takdirde üçüncüyü faile atfetmek, bu işte muhayyerlik olmadığına delildir. Çünkü bu söz beyân sadedinde suâle ce­vap olarak vârid olmuştur. Binâenaleyhi muhkem, şart mesabesindedir.»

CufflhÛr-u ulemâ bu mes'elede terciK yoluna gitmiş ve Zühr î'den tertip üzere rivayet eden râvilerin tahyîr yoluyla rivayet edenlerden daha çok olduklarını bildirmişlerdir.

Bu râvilerin otuz kişi olduğu söylenir tertibi tercih etmenin bir se­bebi de hadisi rivayet eden râvinin kıssayı olduğu gibi hikâye etmesi ve vak'ayı herkesderi iyi bilmesidir. Tahyîri rivayet eden; râvi İse vak'ayı görmemiş, hadîsi başka râviden almıştır. Bu bâbda ihtiyat tertibe riâyet etmektir.

El-Mühelleb ile Kurtubî hâdisenin müteaddit olduğuna meyil göstermişlerse de, doğru değildin Rivayetler muhtelif olsa da hâ­dise birdir.

4- Keffâret hususunda fakire yardım olunur.

5- Akrabaya keffâret verilebilir.                                     

6- Hibe ile sadakada, sözle kabul şart değildir. Almak kâfidir.

7- Keffâret ancak nafakası îcab eden kimselerin nafakasını çıkar­dıktan sonra vâcib olur.

8- Şaşılacak bir şey karşısında fazlaca gülmek caizdir.

9- Bir kimseye cevaben «Yazık sana» yahut «vay hâline» gibi söz­ler söylemek caizdir.

10- istenmediği halde Allah'a yemin etmek caizdir.

11- Fakirlik iddiası hususunda söz, iddia edenindir. Yani fakir ol­duğunu iddia eden bir kimâeye istediği şey verilebilir. Kendisine fakir ol­duğunu ishât teklif edilmez.

12- Zann-ı galip üzere yemin etmek caizdir. Zira Buhâri'nin rivayetinde! Hz. Selem e'nin yemüı ettiği bildirilmiş,   Resûlüllah (Salla!lahü Aleyhi ve Setlem) kendisine bir şey dememiştir.

13- Müstehcen sayılan sözleri kinaye suretiyle ifâde etmek caizdir.

14- Dara düşen müslümanı kurtarmaya çalışmak gerektir.

15- Bir kişiye günlük ihtiyacından fazla bir şey verilebilir.

16- Keffâreti bir aileye vermek caizdir.

 

85- (1112) Biıe Muhammed b. Rumh b. Muhacir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Yahya b. Saîd'den, o da Abdurrahman b. Kaasim'den, o da Muhammed b. Ca'fer [18] b. Zübeyr'den, o da Abbâd b. Abdillah b. Zü-bey'den, o da Aişe (Radiyallahû artha)'âan naklen haber verdi ki, şöyle demiş: Resûlüllah (SallallahüAleyhi ve Sellem)'e bir adam gelerek:

— «Yandım;» dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem):

  «Nİçin?» diye sordu. Adam :

— «Ramazanda güpegündüz zevcemle cima' ettim.» dedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Setlem):

  «Sadaka ver, sadaka ver,» buyurdular. O zât  :

  «Bende hiç bir şey yoktur.» dedi. Bunun üzerine Peygamber (Saltallahii Aleyhi ve Sellen:)  onu oturmasını emir buyurdu.    Derken I?.esû-lüllah (SallaUahii Aleyhi ve Sel!em)'e işlerinde yiyecek    bulunan iki zenbil geldi de o zâta bu hurmaları tesadduk etmesini emir buyurdu.

 

86- (...) Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdülvahhâb Es-Sekafî haber verdi. (Dedi ki) : Yahya b. Said'i şöy­le derken işittim : Bana Abdurrahman b. Kaasim haber verdi, ona da Muhammed b. Cafer b. Zübeyr haber vermiş. Ona da Abbâd b. Abdillah b. Züfaeyr rivayet etmiş ki, kendisi Âişe (Radiyallahû anha) 'yi :

«Resûlüllah (Salhliahü Aleyhi ve Sellem) 'e bir adam geldi...» derken ifKmiş.

Müteakiben ravi hadisi rivayet etmiş.

Bu hadîsin başında «Sadaka ver, sadaka ver.» ibaresiyle «güpegün­düz» kaydı yoktur.

 

87- (...) Bana Ebut-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Amr b. Haris haber verdi, ona da Abdurrah-nıau b. Kaasim rivayet etmiş, ona da Muhammed b. Ca'fer h, Zübeyr rivâyet eylemiş, ona da Abbad b. Abdillah b. Zübeyr rivayet etmiş ki ken­tlisi Peygamber (SallaUahii Aleyhi ve Setler») y\n zevcesi Âişe'yi şunu söyler­ken işitmiş :

«Bİr adam Ramazanda mescidde iken Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Sellem)fin yanına gelerek

  Ya Resûlallah, yandım, yandım, dedi.   Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seller») ona başına geleni sordu, adam:

— Ehlimle cima ettim, dedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Sadaka ver, buyurdular Adam:

— Vallahi ya Nebiyyallah, Hiç bir şey'im yoktur. Ben buna kaâdir de-KİHm, dedi. Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Sellem):

  «Otur, emrini verdi.»   O da oturdu. O, bu halde iken bir adam Üzerinde yiyecek yüklü bir eşeği sürerek çıka geldi. Bunun üzerine Resû­lüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Nerede o demin yanan zât?» diye sordu. Adam hemen ayağa kalk­tı Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Al bunu tesadduk et, buyurdular. O zât:

— Ya Resûlallah bizden başkasına mı (tasadduk edeceğim?) Vallahi bizler cidden açız, hiç bir şey'imiz yok, dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

— «Dyle ise onu siz yeyin. buyurdular.»

Bu hadisi Buhâri «Kitâbü'l-Hudûd», «Kitâbu's-Savm» ve «Kitâ-hu I-Muharibin» de, Ebû Dâvud ve Nesaî «Kitâbu's-Savm» da tah­rip etmişlerdir.

«Yandım,» diyerek Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e dert yanan zâtın Selemetü'bnü Sahr El-Beyâdi, bir rivayete göre   Sel n an b.  Sahr   olduğunu az yukarıda görmüştük.

Tirmizî'nin rivayetine göre: «Selemetü'bnü Sahr El-Beyâdi zev­cesine Ramazan geçinceye kadar zıhâr [19] yapmış, uınazanın yarısı ge­çince bir gece onur a c i mâda bulunmuş. Müteakiben Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Sellemye gelerek vakayı ona anlatmış, Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Sellem):

  Bir köle ozad et, buyurmuşlar. Seleme:

  Köle bulamam, demiş.

  Öyle İse aralıksız iki ay oruç tut, buyurmuşlar. Seleme:

  Ben, bunu da yapamam,   demiş.    Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Altmış fakir doyur, buyurmuş.   Seleme  bunu  da     yapamıy a cağını

söylemiş. Bunun üzerine Resul üllah  (Sallallafı ii Aleyhi ve Sellem) FervetÜ'-bnii Amr'a :

  Ver şuna bu zenbili, büyütmüşler.    Zenbil on beş -onaltısa zahire alacak kadar büyükmüş.»

Görülüyor ki babımız hadîsinde vak'anın güpe gündüz, Tirmizî'nin rivayetinde ise geceleyin geçtiği bildiriliyor. Bundan dolayıdır ki ule­mâ bu vak'anın iki defa başka başka kimselerin başından geçmiş olduğu­na kaaldirler.

Şahısların kişinin de Benî Beyaza kabilesine mensup olma­ları, keffâretin sıfatında ve fakirlik hususunda iştirak etmeleri kıssanın bir olmasını îcab etmez.

Gelen zât günah irtikâb eden bir kimsenin cehennem ateşiyle azâb olunacağını bildiği için «yandım,» demiş yahut «kıyamette ateşle azab gö­receğim» demek istemiştir.

Hadîsin bazı rivayetlerinde gelen zâtın başını saçını yolarak göğsüne vurduğu ve «Hem helak oldum hem helak ettim.» diye feryat ettiği, bir rivayette yüzüne vurduğu, Darakutni 'nin rivayetinde basma top­rak saçtığı bildirilmiştir.

Arak: Büyük zenbil, demektir.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)din :

«Nerede o demin yonon zât?» diye sormas , bu zâtın orucunu kas­ti on bozduğuna-delildir. Çünkü bu söz ona kasit hükmü isbât etmektedir. Hurmayı ona verirken «Bunu tesodduk ot,» buyurmuştur. Bu söz mutlak vârid olmuşsa da maksat «Altını; fakire tesadduk et» demektir.

 

Hadisten Çıkarılan Hükümler Bir Kaç Nevidir:

 

1- Ulemâdan bâzıları bu hadîsle istidlal ederek Ramazanda kasden cima etmek suretiyle orucunu bozan kimsenin yalnız sadaka vermesi îcab ettiğini söylemişlerdir.

Avf b. Mâlik-i Eşcai ile Abdullah b. Ruhm'-un mezhepleri budur. Mezkûr kavil imam Mâlik'den bir rivayet olmak üzere nakledilir.

Bu zevata yukardaki Ebû Hüreyre hadîsinde köle azadıyla orucun da zikredildiği hatırlatılmak suretiyle cevap verilmiştir. Onunla amel etmek evladır. Bir de Orucunu bozan zâta derhal keffâret icab et­memesi, keffâret vermeye iktidarı olmadığı içindir. Bu sebeple keffâreti verebilecek vaziyete edinceye kadar tehir edilmiştir.

«El-Mebsût» nâm eserde: «Reslûüİlah ' (Saliallahu Aleyhi ve Sellem) 'in o zâta emrettiği sadaka nafile idi. Zira fakirliğinden dolayı o anda ken­disine keffâret vâcib olmamıştı. Onun için de Resûliillah (Salkilahü Aleyhi ve Sellem) hurmayı ailesi efradına vermesine müsaade buyurmuştu...» deniliyor.

Ebû Ca'fer-i Taberî'nin: «Ebû Hani'fe, Sevrî ve Ebû Sevr'in kavillerine göre kıyâs şudur ki böyle bir kim­senin fakirliği sebebiyle üzerinden keffâret sakıt olmaz, borç olarak kalır. Şâir keffâretlerde olduğu gibi imkân bulduğu zaman öder.» dediği rivayet olunur.

Bu babda Şâfii1er‘den iki kavil rivayet edilmiştir. Bâzılarına göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in o zata keffâret hurmasın* dan yemeye müsaade buyurması fakirliğinden dolayı bir ruhsattır. Onun içindir ki   Şâfiiler'den ibni Şihab:

«Bir adam bu işi bu gün yapsa keffâret vermekten başka çaresi ola­maz.» demiştir.

Bâzıları bu hükmün mensûb olduğuna, bir takımları da o zâta mah­sûs olduğuna kaail olmuşlardır.

2- Ulemâ-i kiram bu keffare tin miktarında dahi ihtilâf etmişlerdir. İmam Şafii ile İmam Mâ1ik'e göre onbeş sa' (takriben 45 kilo) olup her fakire 1 müd yani çeyrek sa' (yediyüzellişer gram) ve­rilir.                                                                    

Hanefiîler'e göre her fakire buğdaydan yarım, hurmadan 1 sa' verilir. Nitekim zıhar keffâretinde de hal böyledir. Çünkü hadis-i şerif-de gelen hurmanın iki arak olduğu ve Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in hurmaları o zata verdiği bildirilmektedir. Bir arak 15 sa'alan zenbil olduğuna göre iki tanesinde 30 sa' hurma bulunmak icab eder. Bun­ları altmış fakire taksim edince her fakire yarım sa' (yani takriben bir-buçuk kilo) hurma düşer.

3- îmam Şafiî ile Zahiriye ulemâsı bu hadîsle ihticâc ederek cima' eden karı kocaya yalnız bir keffâret lâzım  geleceğine kaâil olmuşlardır. Çünkü Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve Seltem) o zâta karısı­nın hükmünü söylememiştir. Ona da ayrıca keffâret lâzım gelse elbette beyân ederdi.

îmam A'zam, İmam Mâlikve Ebâ Sevr'e göre kadın cimâ'a razı olduysa ona da keffâret îcab eder. Evzâî bu babda kadının razı olmasıyla olmamasını hükümde müsavi tutmuştur.

îmam Mâ1ik'in meshûr olan mezhebine göre cimâ'a mecbur edilen kadın için kocası ya köle âzad etmek yahut fakir doyurmak sure­tiyle keffâret verir, oruç tutamaz.

Cimâ'a icbar edilen erkeğe keffâret lâzım gelip gelmiyeceği ihtilaf­lıdır.

İmam A'zam'dan bir rivayete göre bu hususta icbar edilen er­keğe de, icbar edene de keffâret lâzım değildir.

Hadîs-i şerîfde kadının hükmü bildirilmemesi mes'elesine Hanefiîler tarafından : «İhtimâl o kadın cimâ'a icbar edilmiş yahut oruçlu olduğunu unutmuş yahut bir özürden dolayı oruçsuz bulunmuştur.» diye cevâp verilmiştir.

4- Keffâret için altmış fakir doyurmak îcab eder. Bâzıları, îmam A'zam'in : «Altmış kişilik yiyeceği bir fakire vermek caizdir.» dediğini rivayet etmiş ve bu hadîsi onun aleyhine delil göstermişlerse de Aynî bu mes'elede rivayet edenin   İmam A'zam'ın mezhebini bilmedi­ğini söylemiştir.

Hz. İmam'in mezhebine göre altmış kişilik keffâreti iki ayda bir fakire vermek caizdir. Binâenaleyh hadîs onun aleyhine hüccet ola­maz. Çünkü maksat fakirin ihtiyâcını gidermekdir. Hacet ise gün begün yenilenir ve birinci gün keffâret alan fakir, ikinci gün başka bir fakirmiş gibi olur. Bir kimse altmış günlük yiyeceği bir günde bir fakire verse yalnız bir günlük keffâret vermiş sayılır. Çünkü kefferati verene düşen vazife günleri ayırmaktır.

Yiyecek vermenin şartı bir günde iki öğün doyuncaya kadar yemek yedirmektir.

5- Keffâret verirken tertibe riâyet vâcibtir. Evvelâ köle azadı, o bulunmazsa oruç, ona imkan yoksa fakir doyurmaya sıra gelir. Zira cüm­leler birbiri üzerine tertîb ve takibe delâlet eden (fa) ile atfedil mislerdir. İmam   A'zam ile  Şafiî 'nin ve Ma1ikî1er'den îbni abîb'in mezhepleri budur.

İmam Mâlik ile diğer Mâlîkiyye ulemâsı keffâret ve­ren kimsenin bu üç şey arasında muhayyer olduğuna kaaildirler.

Ulemâdan bâzılarına göre keffâret zamana göre değişir. Açlık sene­sinde fakirlere yiyecek vermek, bolluk olursa köle azadı evlâdır. Ehl-i fet­vadan bâzıları zengine oruç tutmayı emretmişlerdir.

Bunlar keffâretin ceza tarafını nazar-ı itibara almış, veren kimseye hangi nev'i daha güç gelecekse onu yapmasını evlâ görmüşlerdir.

İbrii Ebî Leylâ (74-148)'ya göre keffâret veren kimse köle azadı ile oruç tutmak arasında muhayyerdir. Bunları yapamazsa fakir do­yurur. İbni Cerir'in kavli de budur.

İmam Ahmed'in meşhur olan kavline göre oruç keffâreti ter-tib hussuunda zihâr keffâreti gibidir. Yâni köle âzad etmesi îcab eder.

Bunu bulamazsa, oruca, ona da iktidarı yoksa fakir doyurmaya sıra gelir. Cumhûr-u ulemâ 'nın kavilleri de budur.

— İmâm Ahmed 'den başka bir rivayete göre keffâret veren kim­se bu üç şey arasında nuhayyerdir. Üçüne de İktidarı yoksa İmam Ahmed 'den bir rivayette göre keffâret sakıt olur. Evzainin kav­li de budur.

6- Âzad edilecek köle mutlaktır. Müslüman, kâfir, erkek, kadın, büyük ve küçük olabilir. Hanefiîler'Ie Dâvud-u Zâhiri'nin mezhepleri budur.

İmam Mâlik, İmam Şafii ve imam Ahmed b. Hanbe1 kölenin mü'min olmasını şart koşmuşlardır. Çünkü katil keffaretinde mü'min kaydı vardır. Binâenaleyh buradaki mutlak köle laf­zı oradaki mukayyede hamledilerek keffâret için âzad edilecek kölenin mü'min olması icab ettiğine kaâildirler. Mutlak mukayyed mes'elesi usul-i fıkıh ilmine âit bir bahisdir.

Atâ'nın mezhebine göre azad edecek köle bulamıyan bir deve, onu da bulamıyan bir sığır verir.

İbnü'l - Arabî, Hasan-ı Basri 'den de böyle bir kavil rivayet edildiğini söyler. ,

7- Oruçta tetâbu yani hiç ara vermeden her gün arka arkaya tut­mak ve araya   Ramazan   ile bayram ve teşrik günleri   girmemek şarttır. Bu hususta bütün ulemâ müttefiktirler.

Yalnız îbni Ebî Leylâ'ya göre tetâbu şart değilidr. Hadîs-i şerîf onun aleyhine delildir.

8- Fukaha, keffâret orucuyla birlikte bozduğu günün orucu da kaza edilir mi edilmez mi mes'elesinde ihtilâf etmişlerdir. Hanefiîler'le İmam   Malik, Sevrî,   Ebû   Sevr,   İmam Ahmed ve İshak'a göre o günün orucunu kaza etmek lâzımdır. Yani Rama­zanda kasden orucunu bozan kimse onun   yerine altmışbir gün oruç tu­tacaktır.

Evzaî: «Orucunu bozan kimse köle azadı yahut fakir doyurmak suretiyle keffâret verirse, bozduğu günün yerine bir gün oruç tutar, kef-fâreti iki ay oruç tutmakla öderse ayrıca bozduğu günün kazası lâzım gelmez.» demiştir.

Bazıları keffâret orucu mes'elesinde bozulan orucun kazasından bah­sedilmediğini, binâenaleyh onun kazası îcab etmediğini söylemişlerse de, Hz. Ebû Hüreyre ile başkalarının rivayetlerinde kaza lâzım ge­leceği bildirilmiştir.

9- Ramazanda ayrı ayrı günlerde kasten cima' eden kimseye ayrı ayrı keffâret lâzım geleceğinde ulemâ müttefikdirler. Bir günde bir kaç defa cima' edene yalnız bir keffaret lâzım geleceğinde dahi ittifak var­dır. Ancak bozduğu günün keffâretini vermeden haşjta bir gün orucunu bozan kimse hakkında ihtilâf vardır.

îmam Mâlik, İmam Şafiî ve İmam Ahmed'e göre böyle bir kimseye mutlaka orucunu bozduğu her gün için keffaret lâzımdır.

İmam A'zam arada keffaret verilmeksizin tekerrür eden bu cinayet için bir keffaret kâfi geleceğine kaail olmuştur

Sevr î: «Bence her bozulan gün için keffaret vermek evlâdır. Ama arada keffaret verilmemişse tekerrür eden günler için biıStek keffaret de kâfidir.» demiştir.

10- Babımız hadîsi zımmen temlike delâlet etmektedir. Zira Resû-lüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Seltem)'in «Bunu tesadduke .» buyurmasının mânâsı: «Bunu sana temlik ettim, al da tesadduk et.* demektir.

 

15- Masiyet Sebebiyle Olmamak Üzere Ramazanda Yolculuk Eden Kimsenin Gideceği Yer İki Konak veya Daha Fazla İse Oruç Tutup Tutmamanın Cevazı, Oruçtan Bir Zarar Gelmeden Tutmağa İktidarı Olan   Kimsenin Oruç Tutmasının, Meşakkat Görecek Kimsenin İse Tutmamasının Efdal Olunduğunu Beyan Babı

 

88- (1113) Bana Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh rivayet et­tiler. (Dediler ki) : Bize Leys haber verdi. H.

Bize Kuteybetü'bnü Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) :Bize Leys, İbni Şih&Vden, o da Ubeydultan b. Ab di İlah b. Utbe'den, o da İbni Abbâs (RadtyaUahft anhûma)'dan naken rivayet eyledi ki, Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Settem) fetih yılında Ramazanda yola çıkmış. Kedid denilen ye­re varıncaya kadar oruç tutmuş, sonra orucu bırakmış.    Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ye Sellem) 'in ashabı onun bu yeni yeni fiillerine tâbi olur-larmış.

 

(...) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. EM Şeybe, Amru'n-Nâkıd ve tshâk b. İbrahim, Süfyândan, o da Zührî'den naklen bu isnâdla bu ha­dîsin mislini rivayet ettiler.

Yahya şunları söyledi: «Süfyan : (Resuliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)   'in son kavli ile amel edilirdi.) sözünü kastederek:

— Bu sözün kimin olduğunu bilmiyorum, dedi.»

 

(...) Bana Muhammed b. Râfi* rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürraz-zâk rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ma'mer Ztihrî'den bu isnâdla haber ver­di.

Zühri şöyle demiş: «İki şıkkın sonuncusu oruç tutmamak olmuştu. Zaten Sesûlüllab (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ^în daima san fiili ile amel olunur.»

Yİne Zühri demiş ki: 'Restâmiak (Saüallahü Aleyhiİve Sellem) Mekke'­ye Ramazandan geçen 13. gecenin sahalımda vardı.»

 

(...) Bana Harmeletü'bnii Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus İbni Şîhâb'dan naklen bu is­nâdla Leys hadisinin mislini haber verdi.

İbnr Şİhâb: «Ashâb, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in en yeni fiiline *âbi olurlar, onu muhkem bir nasih kabul ederlerdi.» demiş.

 

(...) Bize İshak b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir, Man-sûr'dan, o da Mücahid'den, o da Tâvus'dan, o da İbni Abbâs (Radiyaİlahû anhûm) 'dan naklen haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazanda sefer etti ve Usfan'a varıncaya ka­dar oruç tuttu. Sonra içinde şu bululnân bir kab istedi. Ve cemâat ken­disini görsün diye güpegündüz suyu içti. Ondan sonra Mekke'ye girinceye kadar oruç tutmadı.»

İbni Abbâs (Radvycdlahü anh) «İşte Resûlüllah (Saliailahü Aleyhi ve Sellem) hem oruç tuttu hem de tutmadı. Binaenaleyh isteyen oruç tu­tar isteyen tutmaz.» demiş.

 

89- (...) Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize VekT Süf-y ân'dan, o da Abdülkerim [20]'den, o da Tâvus'dan, o da tbni Abbâs 'dan naklen rivayet eyledi, şöyle demiş :

«Oruç tutanı da tutmayanı da ayıplama. Çünkü Resûlüllah (Saliailahü A leyhi ve Sellem)   seferde hem oruç tutmuş hem tutmamıştır.»

Bu hadisi Buhâri «Kitâbu's-Savm» ile IÜtabu'1-Cihad» da; Nesâi «KitabuVSavm» da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in çıktığı sefer fetih gazâsıdır. Mekke 'nin fethi için yapılan bu sefere Ramazanın onunda Çar­şamba   günü ikindiden sonra çıkmışlardı.

Zülhuleyfe yanındaki Sa1sa1 dağına vardıkları zaman Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tarafından bir münâdi çıkarak :

— «Oruç tutmamak isteyenler tutmasın. Tutmak isteyenler tutsunlar.» diye ilân etti,   Kendid'e varınca Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)

ordudakiler kendini görsün diye hayvanının üzerinde ikindiden sonra if­tar etti.                                                                                                 

Siyer ulemâsı Resûlüllah (Satfatiahü Aleyhi ve Sellem)'in Ramazanın o-nunda çıkıp, ondokuzunda Mekke'ye vâsıl olduğunda ittifak etmiş­lerdir.

Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem)'in nerede iftar ettiği muhtelif şekillerde rivayet olunmuştur. Rivayetlerin bâzılarında «Kürau'l-Gamîm», diğerlerinde «Kadîd» olduğu bildirilmiştir.

Kaadî İyâz; «Resûlüllah (Sallaliûhü Aleyhi ve Sellem) 'in nerede iftar ettiği hususunda rivayetler muhteliftir. Fakat hepsi aynî kaziyye hakkındadır. Bunlar biribirine yakın yerlerdir. Hepsi Ustan* vilâye­tine tabidirler.» demiştir.

Kedîd: Medîne'ye yedi konak mesafade bir yerdir. Mekke'­ye yakındır. Kudeyd ile Usfân arasında altı mil mesafe var­dır. Kudeyd ile Mekke arasında ise 42 mil mesafe bulunmak­tadır.

Kürâu'l-Gamîm: Mekke ile Medine arasın­da bir yerdir.

Kudeyd dahi Mekke'ye yakın bir yerin ismidir.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Hadîs-i şerif, Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'in seferde oruç tuttuğuna açık delildir ve seferde orucu caiz görmiyenlerin sözünü reddetmektedir.

2- Seferde oruç tutmamak mubâhdır.

3- Seferi olan bir kimse akşam olmadan iftar edebilir.

4- îmam Şafiî'ye göre oruca niyet ederek sefere çıkan bir kimse o gün orucunu bozamaz. Ancak sefer hâlinde iken niyetlenen kim­senin orucunu bozması caizdir.

îbni Abdilberr'in beyânına göre ulemâ evinde iken oruca niyet ederek sonra seferç çıkan kimsenin iftarı hususunda ihtilâf etmiş­lerdir.

îmam   Mâlik   buna yalnız kâza lâzım geldiğine kaâil olmuştur.

Ebû Hanîfe ile Şafiî, Dâvud-u Zâhiri.Taberî ve Evzaî 'nin kavilleri de budur. Şafiî 'nin bir kavline göre böyle bir kimse cima ederse keffâret de verir.

 

90- (1114) Bana Muhammedü'bnü'I-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdülvahhâb yani tbni Abdümecid rivayet etti. (Dedi ki) : Bi­ze Ca'fer, babasından, o da Câbir b. Abdillah (Radiyallahüanhj'dan nak­len rivayet etti ki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) fetih yılında Mek­ke'ye (Sefer için) Ramazanda yola çıkmış ve Kürâu'l-Gamım denilen yere varıncaya kadar oruç tutmuş. Cemâat da oruç tutmuşlar. Sonra bir ka­deh su istemiş, .kadehi herkesin göreceği şekilde kaldırdıktan sonra suyu içmiş, bundan (biraz) sonra kendisine :

— «Bâzı kimseler oruç tutuyorlar.» Demişler. Bunun üzerine Resûlül­lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Onlar âsilerdir,, onlar âsilerdir.» buyurmuşlar.

 

91- (...) Bize, bu hadîsi Kuteybetü'bnü Saîd dahî rivayet etti. (De­di ki) : Bize Abdülazîz yâni Derâverdî, Cafer'den bu isnadla rivayet etti. Şunu da ziyâde eyledi: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e :

— «Cemâada oruç meşakkat vermektedir. Onlar senin ne yapacağına 'yorlar, dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) en sonra bir kadeh su istedi.»

 

92- (1115) Bize Ebû Bekir b. Em Şeybe ile Muhammedti'bnu'1-Mü-sennâ ve ibni Beşşâr toptan.1 Muhammed b. Ca'fer'den rivayet ettiler. Ebû Bekir (Dedi ki) : Bize Gtınder Şu'be'den, o da Muhammed b. [21] Abdir-rahman b. Sa'd'dan, o da Muhammed b. Amr b. Hasen'den o da Cabir b. Abdillah (Radiyallahû anhûm) 'dan naklen rivayet eyledi. Câbir şöyle de­miş; Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir seferde idi, (Bir ara) etra­fına insanlar toplanmış, gölgelendîirlmekte olan bir adam gördü de:

— «Ona ne olmuş?» diye sordu. Ashâb:

— «Oruç tutan bir adam.» cevâbını verdiler. Bunun üzerine Resûlül­lah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):;

  «Seferde oruç tutmanız tâ aftan ma'dut değildir.» buyurdular.

 

(...) Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam ri­vayet etti. (Dedi ki): Bize Şube, Muhammed b. Abdirrahmân'dan riva­yet etti. (Demiş ki) : Ben, Muhammed b. Amr b. Hasen'i rivayet ederken dinledim, o da Câbir b. Abdillah (Radiyallahû anhûm) 'yi şunu söylerken işitmiş:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir adam gördü...»

Râvi hadisi yukarki gibi rivayet etmiştir.

 

(...) Bize, bu hadisi Ahmed b. Osman En-Nevfeli dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Dâvud [22] rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu is-nadla yukarki hadîsin mislini rivayet eyledi.

Râvi şunu da ziyâde etmiş: Şu'be (Dedi ki) ; Yahya b. Ebî Kesir'in bu hadîsde fazla şeyler rivayet ederdiğini duyardım.»

Bu isnâdda şu ad vardır: «Şu'be : Allah'ın size bahşettiği ruhsatı be­nimseyin, dedi.»

Râvi diyordu: «Kendisine bunu sorduğum zaman hatırlayamadık

Hz . Câmr hadîsinin ikinci rivayetini Buhâri Ebû Dâvud ve Nesaî   «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.

Bu babda Sa.habe-i kiram 'dan Abdullah îbni Ömer, Ka'bb. Mâlik, İbni Abbâs ve Ebû Hü­reyre (Radiyallahü anh)    hazerâtından da rivayetler vardır.

1- İbni Ömer hadîsini Tahavî ile İbni Mâce tahric etmişlerdir. Bu hadîsde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Seferde oruç tutmak tâ attan mâdut değildir.» buyurmuştur.

2- Ka'b b. Mâlik (Radiyaüahü cnh) hadîsini Tahavî tahric etmiştir. Mezkûr hadîsde dahi:

«Seferde oruç tutmanız tâ attan mâdut değildir.» buyurulmaktadır.

Ayni rivayeti Nesaî ile İbni Mâce ve Taberâni de tahric etmişlerdir.

3- îbni Abbâs   rivayetini   İbni   Adiy.y   rivayet etr mistir. Hadis aynen   İbni   Ömer   rivayeti gibidir.

4- Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) rivayetini yine İbni Adiyy  tahric etmiştir. Mezkûr rivayet de yukarkiler gibidir. Hâvileri arasında   Muhammed İbni  İshak vardır. Bu zâtın hadîsi münkerdir.

Tahavî (238-321) : «Ulemâdan bir cemâat bu hadîslerle istidlal ederek Ramazanda sefer eden bir kimsenin oruç tutması afdal olduğunu söylemişlerdir.» diyor.

Tahavî 'nin bunlardan muradı: Saîd b."Cübeyr, Sadîü'b nü'1-Miiseyyeb, Ömer b, Abdilazîz, Şabî, Evzaî, Katâde, İmam Şafiî, İmam Ahmed ve İshâk*dır.

Câbir (Radiyallahü anh) hadîsinin birinci rivayetinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  efendimizin :

«Onlar asilerdir.» buyurduğu kimseleri ulemâ «Oruçtan mütezarrır olanlar.» mânâsına hamletmişlerdir. Yahut orucu bozmanın caiz olduğunu beyân için Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendilerine iftar emrini vermiş, bu emre muhalefet ettikleri için onlara «Âs>* demiştir.

Nevevi diyor ki: «Her iki takdire göre de oruçdan zarar görme­mek şartıyla sefer hâlinde oruç tutan kimse âsi değildir. Birinci teVili hadîsin ikinci rivâyetindeki: «Cemaata oruç tutmak meşakkatli geldi.» cümlesi te'yid etmektedir.

Bu rivayet mutlak olan öteki rivayetleri beyân etmektedir. Bütün ri­vayetlerden murâd: Oruçtan zarar görmiyenlerdir.

Câbir hadîsinin ikinci rivayetinde üzeri gölgelendirildiğinden bah­sedilen zât'ın Ebû îsrâil  olduğu söylenir.

Hatibin «Kitâbü'l-Mübhemât» nâm eserinde beyân ettiği vecihle Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ebû İsrail'li iki oğlunun kollar; ara­sında üzeri gölgelenerek sürüklenirken görmüş ve onun neden böyle gö­türüldüğünü sormuş.   Ashâb:

  «Bu zât Beytullah'a yürüyerek gitmeyi nezretmiş.» demişler. Bu­nun üzerine Besûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Şüphesiz ki Allah bunu nefsini ta'zib etmesinden müsteğnidir. Ona emredin de gitsin hayvana binsin.» buyurmuşlar.

îmam Ahmed b. Han bel'in «Müsned» inde mezkûr zâ­tın gölgelendirilen şahıs olmadığına işaret vardır.

Zahirîler 'den bâzıları «Sefer halinde oruç tutmak tâattan mâdut değildir.» Hadîsi ile istiklâl ederek: «Taâttan mâdut olmayınca oruç tut­mak günahtır. Binâenaleyh Ramazanda sefer hâlinde tutulan oruç farz yerine geçmez.» demişlerdir.                   ,

Tahavî: «Bu hadîsin lâfzı zikri geçen muayyel şahsa mahsûstur. Hadîsin mânâsı: İnsanın kendini bu derece yorması tâat sayılamaz, Allah oruç tutmamak için ruhsat vermiştir, demektir.» şeklinde te'vilde bulun­muştur.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in şiddetli sıcaklarda seferde bizzat oruç tutmuş olması bu te'vîlin sıhhatine delildir.

Seferde oruç tutmak günah olsa, ondan herkesden Önce kendisi kaçı­nırdı.

Bu hususta başka te'viller de vardır. Şer'î kaaide şudur ki: Teâlâ Haz­retleri bu ümmete takat getirerniyecekleri şeyleri teklif buyurmamıştır.

Hasta olan mukîm ile oruç kendini bîtap düşüren zayif, telef-i nefis-den korkanlarsa iftar etmelerine ruhsat vermiştir. Böylelerinin oruç tut­ması isyan sayılır. Birinci rivayetteki «Onlar âsilerdir.» sözü de buna hamlolunur.

Oruç tutmak kendilerine zarar vermiyen kimselerin hükmü ise az yukarıda görüldüğü veçhile tutup tutmamakta muhayyer olmalarıdır.

Rivayetlerin arası bu suretle bulunmuş olur.

Ortada muâraza olmadığı için nesih iddiasına'da mahal kalmaz.

Nesaî'nin tahric ettiği bir,hadîsde Resûlüllah, (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Şüphesiz kİ Allah yolcudan oruçla namazın yarısını kaldırmıştır.» buyurmuştur.

 

93- (1116) Bize Heddâb b. Halid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ham-mâm b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Katâde, Ebû Nadrâ'dan, o da Ebû Saîd-i Hudri    (Radfyallakü anh) 'dan naklen rivayet eyledi. Ebû Saîd :

Resulüİlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Ramazanın 16. sın-da gazaya çıktık, bâzımız oruç tuttu, bâzımız tutmadı. Ama ne tutan tut­mayanı ayıpladı ne de tutmayan tutanı.» demiş.

 

94- (...) Bize Muhammed b. Ebî Bekir El- Mukaddemi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, Teymi'den naklen rivayet etti. H.

Bize, bu hadisi Muhammedü'bnü'I-Müsennâ dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbni Mehdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Su*be rivayet eyledi, İbnü'l-Müsenjıâ (Dedi ki) : Bize Ebû Âmir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâra rivayet eyledi.

Yine İbnü'l-Müsennâ (Dedi ki) : Bize Salim b. Nuh rivayet etti. (De­di ki) : Bize Ömer yani İbni Âmir rivayet etti. H.

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muham-mcdü'bnü Bişr, Saîd'den naklen rivayet eyle.

Bu râvîlerin hepsi Katâde'den bu isnâdla Hemmam hadisi gibi riva­yette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki Teyraî, Ömer b. Âmir ve Hişâm ri­vayetlerinde :

«Ramazanın onsekizinde», Saîd rivayetinde «Onikisinde», Şu'fae riva­yetinde ise «Onyedisinde yahut ondokuzunda* ifâdeleri vardır.

 

95- (...) Bize Nasr b. Aliy el-Cehdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr, yani İbni Mufaddal, Ebû Mesleme'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî (Radiyallahü anh) 'dan naklen rivayet etti şöyle ,demiş: «Biz, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Ramazanda sefer eder­dik. Ama ne oruçlunun orucu ta'yib edilirdi ne de tutmayanın iftarı.»

 

96- (...) Bana Amru'n-Nâkıd rivayet'etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. İbrahim Cüreyrfden, o da Ebû Nadradan, o da Ebû Saîd-i Hudrî (Radiyallahü anh) 'dan, naklen rivayet etti. Ebû Saîd şöyle demiş: «Biz, Re-sûltiUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Ramazanda gaza ederdik. Kimimiz oruç tutar, kimimiz tutmazdık. Ama ne tutan tutmayana gücc-nirdi ne de tutmayan tutana. Kendinde kuvvet hissedip de oruç tutanın yapığını hoş görürler, zayıflık hissedip de tutmayanın yaptığını da hoş görürlerdi.

 

97- (1117) Bize Saîd b. Amr El - Eş'asi, Sehl b. Osman, Süveyde b. Saîd ve Hüseyin b. Hureys [23] hep birden Mervân'dan rivayet ettiler. Saîd (Dedi ki) : Bize Mervân b. Muâviye, Âsım'dan naklen haber verdi.

(Demiş ki) :   Ebû Nadrâ'yı,   Ebû   Saîd-i   Hudri   ile   Câbir b. AbdMah (Radiyallahû anhûma) 'dan naklen rivayet ederken dinledim. Şöyle demişler: «Biz, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile sefer ettik.   Orucu tutan tuttu, tutmayan tutmadı. Ama Kimse birbirini ayıplamadı.»

 

98- (1118) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Heyseme, Humeyd'den naklen haber verdi. Humeyd şöyle demiş: Enes (Radiyallahû anh) 'a seferde Ramazan orucunun hükmü soruldu da :

«Biz Resûlüllah (Satiallahü Aleyhi ve Sellem) ile ramazanda sefer ettik ama ne oruç tutan tutmayanı ayıpladı, ne de tutmayan tutam.» dedi.

 

99- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hâlid-i Ahmar, Humeyd'den, rivayet etti. (Demiş ki) : Sefere çıktım ve oruç tuttum. Bana :

  «Orucunu kaza et,» dediler. Ben de (onlara) :

— «Bana Enes haber verdi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in as-bâbı sefere çıkarlar fakat ne oruç tutan tutmayanı ayıplarmış, ne de tutma­yan tutanı.» dedim.

Müteakiben tbni Ebî Miileyke'ye rastladım, bana o da Âişe (Radiyallahû anhai 'dan bu hadîsin mislini rivayet etti.

Hz. Enes Rivayetini Buhâri «Ki tâ bu's-Sav m» da tahrîc etmiştir.

Bu rivayetler dahi gerek lafız gerekse hüküm itibarı ile yukardakiler gibi seferde oruç tutmayı caiz görmiyenler aleyhine delildirler.

Rivayetlerin umûmundan anlaşılıyor ki seferde orucu terketmek vâcıb değil, bir ruhsattır. Fakat kudreti olanların oruç tutması yine de ef-daldır. Zîra gördük ki rivayetlerin birinde :

«Allanın size verdiği bu ruhsatı tutun.» Duyurulmuştur. Bu cümle­den murâd Orucu tutmaya teşviktir.

Gerçi ravi mezkûr cümleyi unutmuştur. Lâkin onu vaktiyle mevsuk bir râviden dinlemişse muhakkik usûl-i fıkıh ulemâsı ile muhaddislere göre unutmasının hiç bir zararı yoktur. Yalnız Kerhî ile ona tâbi olurlarsa böyle bir hadîsle amel olunmaz.

Râvi, bir hadîs sorulunca «Onu ben rivayet etmedim.» derse o bahîslp. bütün ulemâya göre açel caiz olmaz.

 

16- Bir Îş Görmek Şartıyla Seferde Oruç — Tutmayanın Ecri Babı —

 

100- (1119) Bize Ebu Bekir h. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye, Âsim'd an, o da Müverrik'den, o da Enes (Radiyallahü anh) 'dan naklen haber verdi. Enes şöyle demiş: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte seferde bulunuyorduk. Kimimiz oruçlu, ki­mimi oruçsuz idik. Sıcak bir günde bir yerde mola verdik. Ekseriyetle gölgelenenlerimiz elbisesi olanlardı. Bâzılarımız güneşten eli ile korunu­yordu. Derken oruç tutanlar (bîtap) düştüler. Tutmayanlar kalkarak sa­dırları kurdular ve develeri suladılar. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Şellem):

«Bugün oruç tutmayanlar ecri alıp gittiler.» buyurdu.

 

101- (...) Bize Ebû Küreyb rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Hafs, A-sım-ı Ahvel'den, o da Müverrîk'den o da Enes (Radiyallahü anh) 'dan nak­len rivayet etti. Enes şöyle demiş :

-Besûltillah (SalUüîahü Aleyhi ve Seitem) bir seferde idî. Ashabından) bâzısı oruç tuttu, bâzısı tutmadı. Tutmayanlar akıllılık ettiler ve iş gördü­ler. Oruçlular ise bazı işleri görmekten âciz kaldılar. Bu babdâ Resûlüllah

(Sallallahü A leyhi ve Sellem):

— «Bugün oruç tutmayanlar ecri alıp gittiler.» buyurdu.

Bu hadîsi Buhâri «Kitâbü'I-Cihâd» da, Nesaî «Kitâbu's-Savm» da tahrîc etmişlerdir.

Ashâb-i kiram'in ekserisinin elbiseleriyle bâzılarının da el­leriyle güneşten korunmağa çalışmaları, çadırları olmadığını göstermek­tedir. Çünkü o zaman müslümanların sayısı henüz az, mâlî kuvvetleri ki­fayetsizdi.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in :

«Bugün oruç tutmayanlar ecri alıp gittiler.» cümlesinden muradı: O-ruç tutmayanların tutanlardan çok sevap kazandıklarını anlatmaktır. Yoksa oruç tutanlar hiç sevap kazanmadı, demek değildir. Maksat oruç tutmayanların, tutanlardan daha çok sevap kazandıklarını bildirmektir. Çünkü oruç tutanların sevabı yalnız kenidlerine aittir. Tutmayanlar ise çadır kurmak, hayvan sulamak ve yemek hazırlamak gibi umuma ait o-lan işleri gördükleri için hem gördükleri işin sevabına nail olmuş hem de oruç tutanlara hizmet ettikleri için onlara verilen ecrin bir misli de ken­dilerinin olmuştur.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :

 

1- Ulemâdan bazılarına göre gazada yapılan hizmetin ecri, orucun sevabından daha büyüktür.

2- Harpde askerin birbirine yardım etmesi ve mücâhidlerin hizme­tinde bulunmak gibi vazifeler bütün ordu efradına vâcibdir.

3-  Bir kimse kendine müsavi olan bir zâta hizmette bulunabilir. yerine bazı nüshalarda yani hizmet etti

denilmiş, ve doğrusu bu olduğunu iddia edenler olmuşsa da Kaadî Iyâz birinci rivayetinde sahih olduğunu söylemiş, bu husûsda üç ve­cih beyân etmiştir. Birinci veçhe göre «tehazzeme» nin mâ'nâsı ihizmet için kuşaklan sıkıladı demektir. İkinci veçhe göre hizmette bulunmaya istiare edilmiştir. Üçüncü veçhe göre, akıllılık etti mânâsına gelir.

 

102- (1120) Bana Muhemmed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman b. Mehdi» Muâviyetü'bnü Sâlih'den o da Rabia'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Kazca rivayet eyledi. (Dedi ki) : Ebû Saîd-i Hudrî (Radiyallahüanh)1 geldim, başında kalabalık insanlar vardı. Bunlar dağılınca:

  «Ben, sana bunların sorduklarını sormayacağım.» dedim. Ona se­fer hakkında suâl sordum. Ebû Saîd şu cevabı verdi:

  «Biz oruçlu olduğumuz halde Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Mekke'ye sefere çıktık. Bir yerde mola verdik,    Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) :

  Siz düşmanınıza ya Hastınız, artık oruç tutmamak size daha kuvvet kazandırır, buyurdu.

Bu, bir ruhsat idi. Onun için kimimiz oruç tuttu, kinlimiz tutmadı. Sonra başka bir yere indik. Bu sefer    Resûlüllah    (Saliallahü Aleyhi ve Sellem):

  Sizler yarın sabah düşmanınızla karşılaşacaksınız, oruç tutmamak sîze daha çok kuvvet kazandırır.   Binaenaleyh oruç tutmayın, buyurdular.

Bu, kafi bir emirdi. Hemen orucu bıraktık.»

Sonra Ebû Saîd (Radiyallahüanh) şunu söyledi: «Vallahi sonralar* Resûlüllah   (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte seferde oruç tuttuğumu zu da bilirim.»

Ashâb-ı kiram'in RessUüllaJt (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ikinci sözünden emir mânâsını çıkarmaları ertesi sabah düşmanla kar­şılaşacakları içindir.

Bu hadîs, diğer hadisleri de tefsir etmekte ve hadîslerin ayrı ayrı yerlerde vârid olduklarını göstermektedir.

Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem)  ilk defa:

«Oruç tutmamanız size daha çok kuvvet kazandırır.» buyurduğu va­kit ashabın tevakkuf etmeleri, oruç tutmak mı, tutmamak mı efdal ol­duğunu kestiremedikleri içindir. Çünkü Besûl-ü ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)kendisi oruçlu idi. Hattâ kendisine :

— «Cemaat senin ne yapacağını bekliyor.» demişlerdi.

Beyhakî (384-458) diyor ki: « Ashab ikiram'in orucu bırakmaları ihtimal o gün bozmak suretiyle olmuş. îhtimalki ertesi gün­ler için oruca niyet etmemişlerdir.»

 

17- Seferde Oruç Tutmakla Tutmamak Arasında Muhayyerlik Babı

 

103- (1121) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Hişâm b. Ur ve'den, o da babasından, o da Âişe (Radiyallahû anha) dan naklen rivayet etti ki, şöyle demiş: [24] Hamzatü'bnü Amr El-Eslemî, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) *e seferde oruç tutmanın hükmünü sordu, Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

— «İstersen oruç tut, istersen tutma.»  buyurdular.

 

104- (...) Bize Ebu'r-BabîJ Ez-Zehrâni rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd yani İbni Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm, babasından, o da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen rivayet etti ki, Hamzatü'bnü Amr EI-Eslemî Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e suâl sorarak:

— «Yâ Resûlüllah, Ben devamlı oruç tutan bir adamam. Seferde de oruç tutabilir miyim?» demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

— «İstersen oruç tut, dilersen tutma.» buyurmuşlar.

 

105- (...) Bize, bu hadîsi Yahya b. Yahya dahî rivayet tstti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye, Hişâm'dan naklen bu isnâdla Hammâd b. Zeyd hadîsi gtbi «Ben devamlı oruç tutan bir adamım.» şeklinde haber verdi.

 

106- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet et tiler. (Dediler ki) : Bize İbni Nümeyr rivayet etti. Ebû Bekir şöyle dedi: Bize Abdurrahim b. Süleyman rivayet etti. Her iki râvi Hişâm'dan bu isnâdla Hamza'ıun :

«Ben, devamlı oruç tutan bir adamım. Seferde oruç tutabilir miyim?» dediğini rivayet eylediler.

 

107- (...) Bana Ebu't-Tâhir ile Harun b. Saîd El-Eyli rivti et ettiler. Harun (Haddesenâ), Ebu't-Tâhir (Ahberanâ) tâbirlerini kul ndılar. E-bu't-Tâhir (Dedi ki) : Bize tbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) . 'ana Amr b. Haris, Ebu'l-Esved'den, o da Urvetübnu'z-Zübeyr'den, o da Ebû Mura-vih [25] 'den, o da Hamzatü'bnü Amr ElEslemî (Radiyallahüanh) 'dan nak­len haber verdi ki, şöyle demiş:

  «Ya Resûlüllah, eBn seferde oruç tutmaya kendimde kuvvet bulu­yorum. Acaba (tutsam) bana bir günah var mıdır?»

Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Bu Allah'dan bir ruhsattır. Her kim onunla amel ederse ne ala, kim oruç tutmak isterse ona da bir günah yoktur.» buyurmuşlar.

Harun kendi rivayetinde: «O, bir ruhsattır.» dedi, «Ali ah'dan- ifâde­sini söylemedi.

Bu hadîsi Buhâri «Kitâbu's-Savm» in bir-iki yerinde tahrîc et­miştir.

Esrüdü: Devam üzere tutuyorum, manasınadır.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) devam üzere oruç tutan Ham-zaiü'bnü Amr (Radiyallahü anh) Hazretlerini seferde oruç tutmak için muhayyer bırakmış :

«İstersen.tut istersen tutma.» buyurmuştur. Halbuki Abdullah b. Amrü'bnu'1-Âs (Radiyallahü anh)'a devamlı oruç için müsaade etmemiş:

«Bir. gün oruç tut, bir gün tutma.» buyurmuştu.

îki hadîs arasında münâfaat yoktur. Çünkü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Abdullah b. Amr'a müsâade etmemesi vü­cutça zayıf düşeceğini bildiği içindir. Nitekim öyle de olmuş. Hz. Ab­dullah âhır ömründe zayıf düşmüş, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seüem) 'in sözünü hatırladıkça: «Ah keşke Resûlüllah (SallallahüAleyhi ve Seüem) 'in ruhsatını kabul etseydim.» diye hayıflanmıştır.

Hz. Hamza oruç için kendinde kuvvet olduğunu söyleyince ona müsaade buyurmuştur.

Şâfii1er'de El - mütevelli, Abdullah hadîsini zahirî mâ­nâsına almış ve bir gün ara ile oruç tutmanın devamlı oruç tutmaktan ef-dal olduğunu söylemiştir.

Fakat buna kaail olmayanlar kendisine cevap vermiş: «Gün aşırı oruç tutmak efdal olsa Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu Hz. Hamzatü'bnü Amr'a da bildirirdi. Zîra beyânın hacet zamanından te'-vili eâiz değildir.», demişlerdir.

Hadîsin bir rivayetinde:

«Bu, Allah'dan bir ruhsattır. Onunla kim amel ederse ne ala. Kim oruç tutmak isterse ona da bir günah yoktur.» buyurulmaktadır ki, «Seferde oruç tutmamak efdaldır.» diyenler bununla istidlal etmişlerdir.

Zira Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oruç tutmayanlar hak­kında «Ne ala.» yani iyi bir iş yapmış olur, buyurmuş, tutan için «günah yoktur.» tabirini kullanmıştır. Halbuki «günah yoktur» tâbiri «bana bir günah var mıdır?» suâlinin cevabıdır. Bu tabir oruç tutmanın iyi olmadığına delâlet etmez. Kaldı ki rivayetlerin birinde Peygamber (Saîlatlahü Aleyhi ve Sellem) oruç tutmanın da tutmamanın da güzel olduğu­nu söylemiştir.

Übbî. diyor ki : «Günah yoktur.» tabirinin oruç güzel değildir manasına gelmemesi, bu tâbirin «Vücûb, nedib, ibâha ve kerahet yoktur.» mânâlarına amm ve şâmil olmasındandır.

 

108- (1122) Bize Dâvud b. Ruşeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ve-lîd b. Müslim, Saîd b. Abdîlazîz'den, o da İsmail [26] b. Ubeydillah'dan, o da Ününü Derda [27] 'da o da Ebu'd-Derdâ, (Radiyalkthü anh) 'dan naklen rivayet etti. Ebu'd Derâ şâylc demiş:

«Ramazan ayında p«k sıcak bir günde Resû\ül\ah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte (sefere) çıktık. Sıcağın şiddetinden her birimiz elini babına koyuyordu. Aramızda Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Ab­dullah b. Re vaha'dan başka oruçlu kimse yoktu.»

 

109- (...) Bize Abdullah b. Meslemete'l-Ka'nebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm b. Sa'd, Osman [28] b. Ha yy ân Ed - Dimaşki'den, o da Ünımü Derdâ'dan naklen rivayet eyledi, şunları söylemiş :

«Ebu'd-Derdâ (Dedi ki) : Vallahi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in seferlerinden birinde pek sıcak bir günde onunla beraber bulunduğumuzu hatırlarım, öyle ki: İnsan sıcağın şiddetinden elini başına koyardı. (O gün Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Abdullah b. Revaha'dan başka oruç tutanımız yoktu.»

Bu hadisi Buhâri ile Ebû Dâvud «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.

Buhâri 'nin rivayetinde «Ramazan» kaydı yoktur.

Aynî 'nin beyanına gör mezkur kayıtda iki faide vardır. Bunlardan biri hadisle istidlalin ancak «Ramazan» kaydıyla tamam olması, diğeri îbni Hazm'e cevab-ı red teşkil etmesidir. Çünkü İbni Hazjm «Bu orucun nafile oruç olması ihtimali vardır. Binaenaleyh Elju'd-Derdâ1 hadîs Ramazan orucu için haccet olamaz. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu seferi de feth-i Mekke seferi zanne­dilmez. Zira mezkûr seferde Abdullah b. Revana 'nin Resû­lüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte olduğu anlaşılıyor. Halbuki Abdullah, Mekke seferinden önce Mûte'de şehid edil­miştir.» diyor.

«Et-Telvih» sahibi bu seferin Bedir seferi olması ihtimalinden bahsetmiştir. Çünkü Tirmizî'nin Hz. Ömer (Radiyallahü anh) «Bedir ve Fetih harplerinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Ramazanda 'gaza ettik, her iki hrabde de oruç tutmadık» demiştir.

Tirmizi bu hususta biri «Seferde oruç tutmanın keraheti.», diğe­ri «Seferde oruca ruhsat hakkındaki hadîsler.» olmak üzere iki bâb tan­zim etmiştir. Birinci bâbda Câbir b. Abdi11ah [29] (Radiyallahü anh) hadisini, ikinci babda da Hamzatü'bnü Amr [30] Es1emî hadîsini tahrîc etmiştir.

Hadîslerin ikisi de az yukarıda geçmiş, İmam Nevevî «Re-• îlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'in iftar etmiyenler hakkında (onlar erdir.) buyurması, oruçtan zarar görenlere hamledilmiştir. Yahut caiz ..; beyân için kendileirne iftar emri verilmiş fakat onlar bu vacibe muhâieic, Emişlerdir. Her iki takdire göre de oruçtan zarar görmemek şartıyla seferde oruç tutan kimse âsi sayılmaz.» demişti.

Burada şöyle bir suâl ortaya çıkar : «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) iftar emrini verdiği halde sahabeden bâzıları hattâ ashâb-1 kirâm'in en faziletlileri olan Ebû Bekir ile Ömer (Radiyallahü anh) da dâhil oldukları halde bu emre muhalefet edebilmiş­lerdir.»

Cevâp : Câbir hadîsinde iftar emri yoktur. Kütüb-isitte sahiplerinin tahrîc ettikleri rivayette dahi iftar emrinden bahsedil­memiş, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) iîtar ettikten sonra ashâb-dan bâzılarının oruca devam ettikleri bildirilmiştir.

Ebû Bekir ile Ömer (Rodiyalla-hü anh) hazerâtının oruçları Merru'z - Zahrân 'dadır. Merrü'z- Zahrân, Usfan'-dan sonra gelir. O hadîsde orucun fetih seferinde tutulduğuna dair söz yoktur.

Gerçi hadîsin zahirinden bu seferde olduğu anlaşılırsa da, Ebû Bekir ile Ömer (Radtyallahü anh) Resûlüllah zllzllahü Aleyhi ve Sellem) 'in iftarın ruhsat mânâsına anlamışlar, kendilerinde oruç tutma­ya iktidar görünce iftar etmemişlerdir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) da başkaları onlara uymasın diye iftar etmelerini emir buyurmuş­tur.

 

18- Arafe Günü Hacının Oruç Tutmamasının Müstehab Oluşu Babı:

 

110- (1123) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Malik'e Ebu'n-Nadr'dan duyduğum, onun da Abdullah b. Ebbâs'ın azatlısı U-meyr'den, onun da Ümmü Fadl binti Hâris'den naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum: Bâzı kimseler arafe günü Ümmü Fadl'm yanında Resû­lüllah (SaîlaUahü Aleyhi ve Sellem) in oruçlu olup olmadığı hususunda müna­kaşa etmişler. Bir takımları Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oruçlu­dur, bâzıları (hayır) oruçlu değildir, demişler. (Ümmü Fadl demiş ki) : Bunun üzerine ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''e bir kadeh süt gönderdim. Kendisi Arafât'da devesinin üzerinde vakfe yapıyordu. Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sütü içti:

 

(...) Bize İshâk b. İbrahim ile tbnİ Ebî Ömer, Süfyân'dan, o da Ebu'n-Nadr'dan naklen bu isnâdla rivayet ettiler. Ebu'n-Nadr: «Devesinin üze­rinde vakfe yapıyordu.» cümlesini söylememiştir. Bir de :

*Ümmü Fadl'ın azatlısı Umeyr'den.» demiştir.

 

(...) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman b. Mehdi, Süfyân'dan, o da Ebu'n-Nadr Sâlim'den bu isnâdla İbni Uyeyne hadisi gibi rivayette bulundu. Ebu'n-Nadr bu rivayette de «Ümmü Fa di'm azatlısı Umeyr'den...» demiş.

 

111- (...) Bana Harun b. Saîd El-Eyli rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Amr haber verdi. Ona da Ebun-Nadr rivayet etmiş, ona da İbni Abbâs (Radtyatlahû anhûma) 'mn azatlısı Umeyr rivayet eylemiş ki, kendisi Ümmü Fadl (Radiyallahû anhai 'yi şöyle derken işitmiş:

«Resûlüllah (Saîlallaitü A leyhi ve Sellem) 'in     ashabından  bâzı kimseler

Araf e günü oruç hakkında şekkettiler. Biz de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi

ve Sellem)  ile birlikte Arafat'da bulunuyorduk. Bunun üzerine ben, Resû-

f\nh (Sallallahü Aieyhi ve Sellem)'e ağaçtan bir çanak içinde süt gönderindisi Arafat'da iken bu sütü içti.»

Bv» j-ıdîsi Buhâri «Kitâbu'1-Hacc» in bir-iki yerinde, «Kitâbü'l-Eşribe»r,ia aç yerinde, Ebû Dâvud «Kitâbu's-Savm» da i&uhtelif iâvilerden tahrîc ftmişlerdir.

îmam Ahmed ile Nesaî'nin 'Hz,- Abdullah b. Abbâs tarikiyle annesi Ümmü Fadl 'dan rivayet ettikleri bir hadisde:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Arafâtda iftar etti.» denilmek­tedir.

Hadîs-i şerifin bir rivayetinde Hz. Umeyr için İbni Ab­bâs 'm azatlın, denilmiştir.

Nevevi diyor ki: «Zahire bakılırsa Hz. Umeyr hakikatta Ümmü Fadl'ın âzail ısıdır. Ümmü Fad1 , îbııi Abbâs annesi olduğu için ona tbni Abbâ s'm azatlısı da denir.*

Buharı   ile dıger hadis imamları da ayni şeyi söylemişlerdir.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler

 

1- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Araîe günü oruç tutma­mıştır. Gerçi Müs1im'in bir hadîsinde : «Arafe gününün orucu iki se­nenin günâhlarına keffâret olur.» buyurulmuşsa da mezkûr hadîs hacı ol-mıyanlar hakkındadır. Hacıların o gün oruç tutmamaları îcab eder. Bunun hikmeti dua ve hac amelleri için zinde kalmak ve Resûlüllah (SallaîlahU Aleyhi ve Sellem) 'e uymaktır. Şâfiiye ulemâsından bir çokları o gün oruç tutmanın mekruh olduğunu söylemişlerdir.

Şafiî1er'den Müt e veli î'nin beyânına göre oruç sebe­biyle bîtap düşmeyecek bir kimsenin bile fazilete nail olmak için o gün oruç tutmaması evlâdır,

Rûyani: «Bir kimse kuvvetli olur da zayıf düşmezse oruç tut­ması efdaldır.» demiştir.

Beyhakî 'nin «El-Ma'rife» nâm eserinde îmanı Şafiî'nin eski mezhebine göre Arafe günü oruçtan bîtap düşmeyecek bir kim­senin, oruç tutması iyi olduğu kaydedilmektedir.

Hattâbî bu kavli ihtiyar etmiştir.

«Tevhid» sahibi ise : «Bizim mezhebimize göre o gün mutlak surette oruçsuz bulunmak müstehabdır. Cumhûr-u ulemâ 'mızın kavli de budur.» demektedir.

İbni Battal diyor ki: «Ulemâ Arafe gününün orucu hu­susunda ihtilâf etmişlerdir. îbni Ömer ve Osman hazeratı-nın oruç tutmadıklarını, kendisinin de oruç tutmamakta devam ettiğini söylemiştir.

İbni   Abbâs (Radiytülahüanh):

— (Arafe günü oruç tutmak isteyen bizimle arkadaş olamaz. Çünkü o gün tekbîr ve yeyip içme günüdür.) demiştir.

imam Mâlik ile Ebû Hanîfe ve Sevrî oruç tutmamayı ihtiyar etmişlerdir. Atâ’ya göre bir kimse hacc filleri ile zikir için kuvvetli bulunmak maksadıyla Arafe günü oruç tutmazsa kendisine oruç tutanların ecri verilir.

îbni   Zübeyr, Âişe ve Ömer (Radiyallahüanh) hazerâtı Arafe günü oruç tutarlarmış. İshâk ile Hasan-ı Bas-rî hu kavle meyyal görünürler. Hattâ Hasan-ı Basrî hacılara Arafe günü oruç tutmalarını emreder : «Ben, Hz. Osman pek sıcak bir Arafe gününde oruç tutarken gördüm.» demiş.

Üsâmetü'bnü Zeyd, Urvetü'bnü Zübeyr (Radtyalîahü anh) hazerâtı ile Tabiîn 'den Kâasim, Muham-med ve Saîdü'bnü Cübeyr dahi Arafe günü oruç tutarlarmış.

Katâde, oruç bîtap düşürmemek şartıyla Arafe günü oruç tutmakta beis görmemiştir.Dâvudî'nin kavli de budur.

İmam Şafiî: «Hacı olmayanlar için o gün oruç tutmayı, hacı olanlar için ise tutmamayı evla görürüm.» demiştir.

Atâ'nın : «Hacc mevsimi kışa tesaadüf ederse ben Arafe günü oruç tutarım, yaza tesaadüf ederse tutmam.» dediği rivayet olunur.

2- icabında kalabalık yerlerde yemek içmek caizdir.

3- Kadının hediyesini kabul etmek sâizdir. Verilen hediye adeter. cimrilik edilmiyen miktarda olursa bu hediyenin kendi malından mı, zev­cinin malından mı olduğunu sormaya dahî lüzum yoktur.

 

112- (1124) Bana Harun b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Amr, Bükeyr b. Eşece'den, o da İbni Abbas (Radryallahû anh) 'in azatlısı Kiireyb'den o da Pey­gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Meymûne'den naklen ha­ber verdi. Meymûne  (Radtyallahû anhûma) şöyle demiş :

«Halk Arafe günü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in oruçlu o-lup olmadığında şüphe ettiler. Bunun üzerine Meymûne ,ona bir kap süt gönderdi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vakfe yerinde vakfe yap­makta idi. Bu sütü halkın gözleri gönünde içti.»

Bu hadîsi   Buharı   «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişdir. Hilab :   Süt kabı demektir   bâzılarına göre sağılmış süttür.    Bâzan içinde süt bulunmayan kaba da hılâb denir.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler 

 

1- Arefe günü. oruç tutmamayı müstahâb görenler bununla istidlal etmişlerdir. Ancak bu istidlal söz götürür. Çünkü Peygamber   (SallaHahü Aleyhi ve Sellem) 'in mücerred fiili mezkûr orucun müstehab    olmadığına delâlet etmez. Caiz ki müstehab olan bir şeyi cevazını bildirmek için terk eder, ve tebliğ maslahatından dolayı bu onun hakkında efdal olur. İstid­lal   Ebû   Dâvud   ile   Nesâî 'nin rivayet ettikleri  Ebû Hüreyre hadîsi ile tamam olur. Bu hadîsde Peygamber (SallaHahü Aleyhi ve Sellem) 'in Arafe fünü Arafat'da oruç tutmayı yasak ettiği bildirilmektedir. Hadisi İbni  Huzeyme ile   Hâkim   sahih addetmişlerdir.   Selef 'den bâzılarının mezhebi budur.   Yahya b. Saîd   El-Ensârî: «Hacılara arafe günü oruç tutmamak vâcibdir.» demiştir.

Taberî'ye göre Peygamber (SallaHahü Aleyhi ve Sellem) 'in arafe günü oruç tutmaması muhayyerlik bildirmek içindir. Lâkin orucun duâ ve zikre mâni olacak derecede zayıflığa sebebiyyet vermemesi şartdır. Ule­mâdan bâzılarına göre Resûlüllah (SallaHahü Aleyhi ve Sellem) 'in arefe gü­nü oruç tutmaması cumaya tesadüf ettiği içindir, zîra münferiden cuma günü oruç tutmaktan nehîy buyurmuştur. O gün vakfe yapacak hacıların bayramı olduğu için oruç tutmadığını söyleyenler de vardır. «Sünen» sâ-hiblerin rivayet ettikleri Ukbetü'bnü Âmir hadîsi de bu kavli te'yid eyler. Mezkûr hadîsde :

«Arefe, kurban ve   teşrik   günleri   biz ehli islamın   bayramımızdır.»

buyurulmakdadır.

2- Gözle görmek daha kafi bir hüccettir, ve haberden daha kuv­vetlidir.

3- îctimâ* yerlerinde yeyip içmek mubâhdır, zaruretten dolayı bu­nun bir keraheti yoktur.

4- Peygamber (Sallalİahü Aleyhi ve Sellem)'m fiillerine  uymak gere­kir.

5- Resûlüllah (SallaHahü Aleyhi ve Sellem) 'in hayatında ictihad ve er­keklerle kadınlar arasında ilmi mes'elelerde münazara caizdi.

6- Arafat'da hayvan üzerinde vakfe yapmak müstehabdır. Nevevi, Şafiîler'in sahih kavline göre hayvana binmeden vakfe yapmak efdaldır. Bâzıları binip binmemenin müsavi olduğunu söylemiş­lerdir.

7- Ayakta ve hayvan üzerinde su içmek caizdir.

8 - Peygamber (Satfallahü Aleyhi ve Sellem)'m hediye kabul etmesi caizdir.

9- Hadîsi şerîf Hz. Meymûne (Radiyaliahü at.h) ile Ümmü Fad1'in fitnat ve zekâlarına delildir.

 

19- Aşure Günü Orucu Babı

 

113- (1125) Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerr, Hişâm b. Urve'dne, o da babasından, o da Â'şe (Radiyatlahûanha) 'dan naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş:

«Cahiliyet devrinde Kureyş Aşure günü oruç tutarlardı. Ona Resûlül-lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de tutardı. Medine'ye hicret edince bu orucu yine tuttu ve tutulmasını emir buyurdu. Ramazan ayı(nda oruç) farz kılınınca :

— AşOra orucunu isteyen tutar, isteyen ter keder, buyurdular.» » buyurdular.

 

114- (...) Bize Ebû Bekir b. EM Şey be ile Ebû Küreyb rivayet etti­ler. (Dediler ki) : Bize İbni Nümeyr, Hişâm'dan bu isnâdla rivayette bu­lundu. Yalnız hadîsin başında :

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de onu tutardı.» cümlesini zik-retmemiş. Hadîsin sonunda:

«Aşûrâyı terk etti. Onu isteyen tuttu, isteyen bıraktı.» demiş, bu cüm­leyi Cerîr'in rivayetinde olduğu gibi Peygamber (Sallallahü Aleyhi v? Sellem) 'in sözü olarak rivayet etmemiştir.

 

(...) Bana Amru'n-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Siifyân, Zührî'-den, o da Urve'den o da Aişe (Radiyallahû anha)*den nah-len rivayet eyledi ki, câhiliyet devrinde aşura günü oruç tutulurmuş. İs­lâmiyet gelince onu isteyen tutmuş isteyen terkctmiş.

 

115- (...) Bize Harmeletti'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen ha­ber verdi. (Demiş ki) : Bana Urvetii'bnü'z-Ztibeyr haber verdi ki £işe şunu söylemiş :

«Resulüİlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazan orucu farz kılınmazdan Önce aşura orucunu emrederdi. Ramazan orucu farz kılınınca artık aşura günü isteyen oruç tutar isteyen tutmaz oldu.»

 

116- (...) Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Muhammed b. Rumh hep bir­den Leys b. Sa'd'den rivayet ettiler. İbni Rumh (Dedi ki) : Bize Leys, Yezîd b. Ebî Habîb'den naklen haber verdi. Ona da Irak haber vermiş, ona da Urve haber vermiş, Urveye de Aişe haber vermiş ki, Kureyş câhiliyet devrinde Aşûra orucunu tutarmAş, Sonra o günün orucu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e de emrohinmuş. Nihayet ramazan orucu farz kılınmış, bunun üzerine Resûlülllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Dileyen aşura orucunu tutsun, dileyen tutmasın.» buyurmuşlar.

Bu hadîsi Buhari «Kitâbu's-Savm» da, Nesaî «Kitâbu'l -Hacc» ile «Kitabu't-Tefsir» de tahric etmişlerdir.

Aşure orucu hakkında bir çok ashabı kiram 'dan hadîsler rivayet olunmuştur. Ezcümle :

Tahavî, Habîb b. Hind b. Esma ile Abdur-rahmân b. Selemete'l-Huzâi 'den, Abdullah b. Ahmed Hz. Ali   (Radiyal'.ahü anh) 'dan,   İbni   Mâce Muhammed  b. Sayfî  ( Rad'ryallahii anh )'dan,

Buhâri, Sel em etü'bnü Ekvâ' ile İbni Abbâs ve Rubeyyi'  binti   Muavviz (Radiyallahüanh) dan, îmam Ahmed, Bezzâr ve Taberânı, Abdul­lah   b.   Zübey?    (Radiyallahü anh)'âan, Bezzâr,   Â i Ş e (Radiyallahüanha)'dan,

Taberâni,   Hz. Ebû   Musa  (Radiyallahüanh) dan, Yine Taberâni, S a id ü'bnü-'l -Müseyy eb tari­kiyle Muâviye (Radryaliahü anh) 'dan, îmam Ahmed b. Hanbel, Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) dan, Yine İmam Ahmed ile Taberâni, Câbir (Radiyallahü anh) dan,                                                                                                         

Taberâni, Hz. EbûSaîd ile Ubâdetü'bnü's-Sâmit, Habbâb b. Erat ve Mâbe <'~i Kureşi 'dan,

Bezzâr ile Taberâni   Mi eze e tü'bnü   Zahir 'den,

İmam Ahmed, Bezzâr ve Taberâni, Abdul­lah   b.  Bedir 'den,

Buhâri,   Ruzeyne    (Radiyallahü anh) 'dan,

Müslim babımızda görüleceği vecihîe Abdullah b. Ömer, Abd,urrahman b. Yezîd, Kays b. Seken, Câbir b. Semûra, Muâviyetü'bnü Ebî Süf-yan, îbni Abbâs ve Ebû Musa (Radiyallahü anhûm) haze-râtından hadîsler rivayet etmişlerdir.

B hadîslerin umumundan anlaşıldığına göre câhiliyet devrinde kureyş kabilesi Aşûra orucunu tutmuş, İslâmiyetin ilk zamanlarında Resû-Iüllah (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) ile müslümanlar da tutmuşlardır. Hicre­tin 2. yılında Ramazan orucu farz kılınınca mezkûr orucun hükmü neshe-dilmiştir.

Ulemâ aşûra orucu hakkında bir çok yönlerden söz etmişlerdir. Şöyle ki:

1- Aşûra «On» manasına gelen «aşır» dan alınmıştır. Kurtubî onun (aşire) den mübalağa ve ta'zim için ma'dulen alma bir keli­me olduğunu, aslında (aşire) kelimesinin «El-Leyletü'1-Aşîratü» şeklinde gecenin sıfatı olduğunu, sonra udul suretiyle sıfatdan isme tahvil edildiği­ni, bu suretle mevsufa ihtiyacı kalmadığı için sadece «Aşûra» şeklinde kul­lanıldığını söyler. Mezkûr kelimenin daha başka bir asıldan alındığını söy-liyeoler de vardır.

Ebû Amr-ı Şeybâni 'den rivayet olunduğuna göre kelime "Aşura» şeklinde kısa okunur.

îmam Sibeveyhi 'nin kısa. ve uzun okunabileceğini söylediği rivayet olunur.

«Hadîs İmamları onu kısa okumuşlardır.» demiştir.

îmam Halil b. Ahmed'e göre bu kelimenin aslı «İbrani» dir.

«Cemhere» de ise İslâmi bir isim olduğu, câhiliyet devrinde bilinmedi­ği zikreidlmişse de bu mütâlâa kabul edilmemiş: «Onu bizzaât Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) ile ashabı zikretmiş, câhiliyet devrinde de bu isimle maruf olduğunu bildirmişlerdir.» denilmiştir.

2- Aşûra orucunun hangi gün tutulacağı ihtilaflıdır. İmam Halil b. Ahmed'e göre Muharrem ayının 10. günü tutulur. Zira kelimenin iştikaakı bunu gösterir. Sahabe ve Ta­bi î n 'in cumhuru ile -onlardan sonra gelen bir çok ulemânın mez­hepleri budur.

Sahabe meyamnda Hz. Âişe (Hadiyailahû anha) da bulun­duğu gibi Tabiîn'den Saîd b. El-Müseyyeb ile Ha-san-i Basrî ve mezheb imamlarından Mâlik, Şafiî, Ah-med b. Hanbel, îshâk ve bu mezheplerin sair imamları da vardır.

İbni Abbâs (RadiyalUthü anh) ya göre aşura Maharrem'-in 9. günüdür.

Dahhâk'in «El-Musannef» inde: «Aşûra Muharrem'in 9. günüdür.» denilmiş, İbni Bezîze 'nin «El-Ahkâm» nam eserinde ashâb-ı kiram aşûranın 9. gün mü yoksa 10. veya 11. gün mü olduğunda ihti­lâf etmişlerdir.» mütalaası ileri sürülmüştür.

Ebû Leys-i Semerkandî ile Taberî Aşura-mn 11. gün olduğuna kat'iyyetle hükmetmişlerdir.

Bâzıları 10 ve 11. günlerin ikisinde birden oruç tutulmasını müstehab görmüşlerdir.

Hz. Ebû Hüreyre 'den hadîs rivayet eden Ebû Raf i' ile İbni Sîrin, İmam Şafiî, îmam Ahmed ve îshâk'in kavilleri budur.

Hz. tbni Abbâs'm Aşûra gününü kaçırırım endişesi ile 10. ve 11. günleri seferde bile olsa oruçla geçirdiği rivayet olunur.

îbni Şihâb-ı Zührî 'nin adeti de buymuş. Ebû îs­hâk, Muharrem'in 9, 10 ve 11. günleri olmak üzere üç gün Aşûra orucu tutar: «Ben aşûra gününü kaçırmamak için ondan bir gün evvel ve bîr gün sonra da oruç tutarım.» demiş.

İbni   Abbâs (RadiyaVahü anlı)  nın dani :

«Aşûra gününden bir gün evvel ve bîr gün sonra oruç tutun da yahû-dilere muhalefette bulunun.»   dediği rivayet olunur.

Hanefîi1er'in «El-Muhit» nam eserinde : «Yalnız a Şûra gü­nü oruç tutmak Yahudilere benzemek olacağı İçin kerih görülmüştür.» deniliyor.

El-Bedâyi' da ise: «Yalnız o gün oruç tutmayı ulemâdan bâ­zıları kerih görmüş, ekseriyeti kerih görmüşlerdir.- Çünkü aşûra faziletli günlerdendir.» denilmiştir.

3- Yukarda da beyân olunduğu vecihle ulemâdan bâzıları: «Aşûra gününe bu ismin verilmesi: Muharrem aynıın 10. nuna tesadüf ettiği içindir.» demişlerdir. Bu ta'lil zahirdir. Fakat bir takımları daha başka ta'liller yapmış, ezcümle :

«Bu ismin verilmesi, o günde Allah Tealâ Hazretleri ön tane Peygam­berine on keramet ihsan ettiği içindir.» mütâlâasında bulunmuşlardır. Şöyle ki :

a) Teâla Hazretleri, Musa (Aleyhisselâm)'a aşûra gününde mu­cize ihsan etmiş, denizi yararak Fir'avun ile askerlerini sulara gark etmiş­tir.

b) Nuh (Aleyhisselâm) 'in gemisi .Cûdi   dağının üzerine Aşûra gününde demirlemiştir.

c) Yûnus (Aleyhisselâm)  balığın karnından  Aşûra günü kurtulmuştur.

d) Hz. Adem'in tevbesi Aşûra  günü kabul buyurulmuştur.

e) Hz. Yûsuf   (Aleyhisselâm) kuyudan Aşûra günü çı­karılmıştır.

g) îsa (Aleyhisselâm) o gün doğmuş ve o gün göklere kaldırıl­mıştır.

ğ) Dâvud  (Aleyhisselâm) 'm tevbesi o gün kabul buyurulmuştur.

h) İbrahim   (Aleyhisselâm) o günde doğmuştur.

I) Yâkub (Aleyhisselâm) 'in gözleri o gün görmeye başlamıştır.

j) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in gelmiş geçmiş mütesav-ver olan bütün günahları o gün affolunmuştur.

Aynî diyor kî: «Bâzıları bu on Peygamberin içinde İdrîs, Eyyûb ve Süleyman (Aleyhimüsselâm) 'ı da zikretmiş-

lerdir. Çünkü îdrîs (Aleyhisselâm) semaya o gün kaldınknış, Cenâb-ı Hak, Eyyûb (Aleyhisselâm)'m hastalığına o gün şifa vermiş, Sü­leyman    (Aleyhisselâm) 'a da o gün mülk ihsan buyurmuştur.»

4- Ulemâ aşûra orucunun, vâcib değil, sünnet olduğuna ittifak etmişlerdir İslâmiyetin ilk zamanlarında bu orucun hükmüne olduğu ihtilaf­lıdır.   İmam   A'zam'a göre farzdı.

Safi Mer'den bu babda iki kavil naklolunur. Meşhur olan kavle göre Aşûra orucu ilk meşru olduğu zaman sünriet idi. Ve hâlada sünnettir. Mezkûr oruç hiç bir zaman farz kılınmamıştır:

Yalnız islâmın ilk devirlerinde kuvvetle müstehab idi." Ramazan orucu farz kılınınca eskisinden daha h^fif olmak üzere müsteh|b olarak kaldı.

İkinci kavle göre bu mes'elede Şâfiîler de İmam Âzam gibi farziyete kaaildirler.

Kaadî İyaz, Seleften bâzılarının bu orucun farz olduğuna kaa-il olduklarını, onlarca farziyetine kaail olanlardan bu gün kimse kalma­dığını, binâenaleyh farz olmadığına icmâ* husul bulduğunu, mezkûr oru­cun bu gün müstehab olduğunu söylemiştir.

5- Aşûra orucunun fazileti hakkında hadîsler vârid olmuştur. Müslim, Tirmizî ve İbni Mâce'nin Ebû Katâde'den rivayet ettikleri bir hadîsde Resûlüllah   (Şallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Aşura günü tutulan orucun Allah indinde o günden önce bir senenin günahlarına keffâret olacağını hesaba katarım.» 'buyurmuştur.

îbni Ebî Şeybe 'nin güzel bir senedle Hz. Ebû Hüreyre'den merfû olarak rivayet ettiği bir hadîsde :

«Asûra günü Peygamberler (Aleyhimüs Selâm) oruç tutmuşlardır Binaenaleyh onu siz de tutun.» Duyurulmuştur.

Yine Tirmizî 'nin Hz , Ali (Radiyallahü anh) 'dan rivayet ettiği bir hadîsde:

«Bir adam Peygamber  (SalUûlahü Aleyhi ve Sellem)'e :

— Ramazandan sonra bana ne zaman oruç tutmamı emredersin? diye sordu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Mu harem ayında oruç tut, çünkü o, Alah'ın ayıdır.   Onda öyle bir gün vardır ki Teâla Hazretleri o günde bir cemâatin tövbelerini kabul et­miş, başka bir kavmin de tövbelerini kabul edecektir, buyurdu.»   denilmiş­ti*.

Tirmizî bu hadîs için : «Hasen gariptir, demiştir. Daha başkr hadîs ve eserler de vardır.

6- Aşûrâ gecesi ile aşûra günü namaz kılmanın ve o g'ün sürme çekmenin faziletleri hakkında vârid olan hadîsler sahih değildir­ler. Bu bâbda İbni   Abbâs  (Radiyallahü anh) 'dan merfû olarak «Her kim aşûra günü sürme taşı ile sürme çekinirse ebediyen göz ağrısı görmez.» hadîsi rivayet olunmuşsa da, bu hadîs uydurmadır, onu Hz.   Hüseyin   (RadiyaV.ahü anh) 'in kaatilleri uydurmuşlardır.

İmam Ahmed b. Hanbel: «Aşûra günü sürme çekinme hususunda Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den bid'attır.»  demiştir.

«Et-Tevdih» nâm eserde: «Re&ûlÜllah(Sallatlahii Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet olunan en garîp şey göçeğen kuşu hakkmda (Aşûra orucunu ilk tutan bu kuşdur.) buyurmuş olmasıdır. Bu rivayet anlayışsızlıktan neş'et etmiştir. Zîra kuş oruç tutmakla vasıf lan amaz.

Hâkim bu hadîsi Hz. Hüseyin'in kaatillerinin uydurdu­ğunu söylemiştir.» deniliyor.

Aynî (762-855) bu hadîs hakkında şu mütâlâayı dermeyan etmiş­tir: «Kuşa oruç tutmak şer'i oruç kastıyla ıtlak edilmemiştir ki, kaailine anlayışsızlık nisbet edilebilsin. Onun maksadı aşûra'yi ta'zim için kuşun da yiyip içmekten kesildiğini anlatmaktır.

Bu, Allah Teâlâ'nın ilhamı ile olur ve o günün faziletine bu yoldan delâlet eder.

 

117- (1126) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şey be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nttmeyr rivayet eyledi. H.

Btze İfa«i Nfcneyr de rivayet etti. Laftı onundur. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ufceydullah, NIH'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Bana Abdullah b. Ömer (Radiyallahâ anhûma) haber verdi ki, câmliyet devri halkı aşûra günü oruç tutarların!?. Onu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile müslümanlar da Ramazan orucu farz kılın­mazdan imce tutmuşlar. Ramazan orucu fanı kılınınca Resûlüllah (Sailallahii Aleyhi ve Sellem):

«Şüphesiz ki aşûra, Allah'ın günlerinden bir gündür. Artık o gün di­leyen oruç tutar, dileyen tutmaz.» buyurmuşlar.

 

(...) Bize, bu hadîsi Muhammedü'bntt'l?Müsennft ile Züheyr b. Harb de rivayet ettiler. Dediler ki : Bize Yahya yani Kattan rivayet etti. H.

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsa-me rivayet eyledi.

Her iki râvi Ubeydullah'dan bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet et­mişlerdir.

 

118- (...) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet eyledi. H.

Bize İbni Rumh dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys. Nafi'den, o da İbni Ömer (Rcdiyallahû anhâma) 'dan naklen haber verdi ki Resûliillah (Saîîallahü Aleyhi ve Setlem) Jin yanında aşûra günü zikredilmiş de :

«O, Câhiliyet devri halkının oruç tuttuğu bir gündü. Artık sizden onu kim tutmak isterse tutsun, kim istemezse bırakım.»  buyurmuşlar.

 

119- (...) Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâ-me, Velîd yani İbni Kesîr'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nâfi' rivayet etti. Ona da Abdulah b. Ömer (Radiyailahû anhûma) rivayet eyle-miş ki, kendisi Resûliillah (Salİalîahü Aleyhi ve Sellem) 'i bir aşûra günü şöy­le buyururken işitmiş :

«Şüphesiz ki bu gün, câhiliyet devri halkının oruç tuttuğu bir gündür. Artık kim o gün oruç tutmak isterse tutsun, kim tutmamak isterse tutmasın.»

Abdullah (Radiyailahû anh) o gün oruç tutmazmış, Ancak İtiyat edin­diği oruca tesâadüf ederse tutarmış.

 

120- (...) Bana Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef rivayet etti (De­di ki) : Bize Ravh rivayet etti. (Efeçlûki)": Bize Ebû Mâlik Ubeydullah b. Ahnes [31] rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bana Nâfi', Abdullah bi. Ömer 'dan naklen haber verdi. Abdullah:

«Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Selletn) 'in yanında aşûra günü oruç tutmanın lafı^ediîdi. » diyerek tamâmiyle Leys b. Sa'd hadîsi gibi riva­yette bulunmuş.

 

121- (...) Bize Ahmed b. Osman en-Nevfelî rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Âsim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ömer b. Muhammed b. Zeyde El-Askalani rivayet etti. (Dedi ki): Bize Salim b. Abdillah rivayet etti. {Dedi ki) : Bana Abdullah b. Ömer (Radiyallahû anhâma) rivayet eyledi. ^(Dedi ki): Resulü İlah (Sallailahü A leyhi ve Selîem) 'in yanında aşûra günü­nün lâfı oldu da:

  «O, öyle bir gündür ki, câhiliyet devri halkı onda oruç tutarlardı. Artık isteyen o gün oruç tutar, isteyen tutmaz.» buyurdular.

Bu hadîsi Buharı «Kitâmu's-Savm» ve «Kitâbu't-Tefsir» de tah­rîc etmiştir.

Buhâri'nin bütün^ rivayetlerinde hadîsin sonunda muhtasaran «Dileyen oruç tutar.» buyuruüriuştur.

Tah'avî 'nin yine İbni Ömer (Radiyallahû anh) 'dan tahrîc ettiği rivayette: «Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem):

  Sizden kim aşûra günü oruç tutmak isterse tutsun, oruç tutmak istemiyen ondan vazgeçsin, buyurdu.» denilmiştir.                     .

Bu hadîsi Dârimi (281-255) dahî «Sünen» inde Müs1im'in rivayeti gibi tahrîc etmiştir.

Bütün bu rivayetler o gün oruç tutup tutmamanın ihtiyari bir iş ol­duğuna delâlet etmektedirler.

Bu ve bundan sonraki rivayetler aşure orucunun farziyeti nes-hedilerek nâüle kabilinden meşru kaldığına delildirler.

Usul-i fıkıh ulemâsı bir ibâdetin farziyeti neshedildikten sonra o ibaretin mubah olarak meşru kalıp kalmıyacağı mes'elesinde ihtilâf etmiş­lerdir.

Hz. Abdullah b. Ömer'in aşûra günü oruç tutma­ması, o günü islâmda da câhiliyet devrinde olduğu kadar ta'zim etmiş ol­mamak içindir. Onun mezkûr günde oruç tutmaması, o gün oruç tutula-mıyacağına delâlet etmez. Zîra o gün ehl-i şirkin hatırasını ihya için de­ğil de sevap kasdıyla oruç tutana Allah indinde büyük sevap vardır.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in aşûra günü niçin oruç tut­tuğu ihtilaflı bir mes'eledir. Bâzıları onu câhiliyyet devrinden beri tut­tuğunu söyler.

Buhâri ile Müslim'in İbni Abbâs (Radiyallahü anh) dan tahric ettikleri bir rivayete göre Resûlüllah (SaJUı'.lahü Aleyhi ve Sellem) Medine'ye gelince yahudilerin aşûra günü aruç tuttuklarını görmüş, onu Musa (Aleyhisselâm)'ın dahi tuttuğu söylenince: «Biz Hz. Musa 'ya uymaya sizden daha lâyıkız.» buyurarak, bu orucu tut­muştur.

Caiz ki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu orucu Kureyş ile birlikte islâmiyetten evvel tutmuş, Medine'ye hicret edince Musa (Aleyhisselâm) 'in şeriatında da bulunduğunu öğrenerek- onu hem kendisi tutmuş hem de ashabına emir buyurmuştur. Ramazan orucu farz kılınınca İse bu işi ashabının ihtiyarına bırakmıştır.

 

122- (1127) Bize Ebû Bekir b. Eb! Şeybe ile Ebû Küreyb hep bir­den Ebû Muâviye'den rivayet ettiler. Ebû Bekir (Dedi ki) : Bize Ebû Muaviye, A'meş'den, o da Umara'dan, o da Abdurrahman b. Yezîd'den nak­len rivayet etti. Şöyle demiş: Eş'as b. Kays, Abdullah'ın yanına girdi, Ab­dullah yemek yiyiyordu. Eş'as'a:

  «Yâ Ebâ Muhammed, Yemeğe yaklaş.» dedi. Eş'as :

  «Bu gün aşûra günü değil midir?» dedi. Abdullah:

  «Sen aşûra gününün ne olduğunu bilir misin?» diye sordu. Eş'as :

— «Neymiş o?» dedi. Abdullah:

  «O, ancak Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve SeUem)'\n Ramazan orucu inmezden önce oruç tuttuğu bir gündür. Ramazan orucu inince bırakıldı.» cevâbını verdi.

Ebû Küreyb : «Onu bıraktı.» dedi.

 

(...) Bize Züheyr b. Harb ile Osman b. Ebi Şeybe rivayet ettiler. (De­diler ki) : Bize Cerîr, A'meş'den bu isnâdla rivayette bulundu.

Ve yine Züheyr ile Osman : «Ramazan (orucu) inince onu terketti.» dediler.

 

123- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekİ' ile Yahya b. Saîd El-Kattân Süfyan'dan rivayet ettiler. H.

Bana Muhammed b. Hatim dahi rivayet etti. Bu lafız onundur. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Zübeyd-i Yâmi, Umaratü'tmü Umeyr'den o da [32] Kays b. Seken'den naklen rivayet etti ki, Eş'as b. Kays aşûra günü Abdullah (tbni Mes'ud) in yanına girmiş. Abdullah yemek yeyiyormuş. Eş'as'a:

  «Yâ Ebâ Muhammed, Yaklaş da yemek ye,» demiş. Eş'as:

  «Ben oruçluyum.» mukâabeleşinde bulunmuş. Abdullah:

— «Biz vaktiyle bu orucu tutardık, sonra terk olundu.» demiş.

 

124- (...) Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İshâk b. Mahsur rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsrail, Mansûr'dan, o da Ib-râhim'dan, o da Alkâme'den naklen rivayet eyledi. Alkâme şöyle demiş: Eş'as b. Kays, İbni Mes'ûd'un yanına girdi, îbni Mes'ûd Aşûra günü ye­mek yeyiyordu. Eş'as :

  «Yâ Ebâ Abdirrahman, Şüphesiz ki bu gün aşûra günüdür.» dedi. tbni Mes'ûd:

  «Filhakika Ramazan (Orucu) inmezden önce, bu günde oruç tutu­lurdu. Ramazan orucu inince bırakıldı. Eğer oruçlu değilsen yemek ye.» dedi.

Bu hadîsi   Buhâri  «Kitâbu't-Tefsîr» de tahric etmiştir.

Hz. Eş'as b. Kays, Kinde kafilesine mensûbdur. O kabîlerin reisi imiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanına Kinde 'lilerden 60 kişilik bir heyet ile gelerek müslüman olmuştur. Câhiliyet devrinde kavminin itaatim celbetmiş bir reis olduğu gibi islâmi­yet devrinde dahi kavmi arasında muhterem bir zât imiş. Ancak Resû-lüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in vefatından sonra bir müddet irtidad etmişse de, sonra Hz. Ebû Bekir'in hilâfeti zamanında tekrar müslüman olmuştur. Eş'as (Radiyallahü anh) Kûfe'de Hz, A1i'nin şahadetinden kırk gün sonra vefat etmiştir.

Hadîs-i şerif hüküm itibârı ile bundan önceki İ b n i Ömer hadisi gibidir.

 

125- (1128) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bi­ze Ubeydullah b. Musa rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeybân, Eş'as b. EbiV Şa'sa'daıı, o da Ca'fer b. Ebî Sevr'den, o da Câbir b. Semûra (Hadıyallahû anh) 'dan naklen haber verdi. Câbir şöyle demiş :

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aşûra günü oruç tutmanızı bize emreder, bizi buna teşvikde bulunur, o gün bizim hâlimizi tefriş eylerdi. Ramazan orucu farz kılınınca bir daha bize ne emir buyurdu ne de nehiy. O gün gelince bizi teftiş de etmez oldu.»

Bu rivayetlerde geçen

«Romazan ayı inmezden Önce» ve

«Ramazan farz kılındı.» gibi tâbirlerden murad :   Ramazan  oru­cudur.

Bu rivayet aşûra orucu hakkında ki emirin vücûb ifâde ettiğine kâail olanlar aleyhine delildir.

 

126- (1129) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bi­ze İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yunus, İbni Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Humeyd b. Abdirrahman haber verdi ki, kehrisi Muâviyetü'bnÜ Ebî Safyan'ın Medine'de yani Medine'ye bir geli­şinde hutbe okurken dinlemiş. Muâviye, Medine'lilere aşûra gününde hut­be îrad ederek:

«Ulemânız nerede ey Medineliler? Ben bu gün için ResûlÜllah (SaUallahü Aleyhi ve SeUem)'i şöyle buyururken işittim:

— «Bu gün a şura günüdür. Allah, bu günün orucunu size farz kılma-mistir. Ama ben oruçluyum. İmdi sizden kim oruç tutmak isterse tusun, kim tutmak istemezse o da tutmasın.»

 

(...) Bana Ebu't-Tâhİr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb rivayet etti, (Dedi kf : Bana Mâlik b. Encs, İbni Şihab'dan bu isnadla bu hadîsin mislini haber verdi.

 

(...) Bize tbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sâfyan b Uyey-ne, Zührî'den    bu    isnadla    rivayette    bulundu. Muâviye,  Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'i böyle bir günde :

«Ben, oruçluyum. İmdi kim oruç tutmak İsterse tutsun,» buyururken işitmiş.

Hâvi, Mâlik ile Yûnus rivayetlerinin geri kalan kısımlarını zikrememiş.

Bu hadisi Buhâri ile Nesâi «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.

Buhâri'nin rivayetinde «Hacc ettiği sene.» kaydı da vardır.

Taberî: «Muâviye halîfe olduktan sonra ilk haccını (44), son hac-cım da (575) yılında yapmıştır.» diyor.

Bâzıları buradaki haccından murâd : Onun son haccı olduğunu söyle­mişlerdir. Maamafih hadisde buna bir delil yoktur.

Nevevî diyor ki: «Muâviye 'nin (Ulemânız nerede?) de­mesine sebep bâzılarının aşûra orucu için: Vâcibdir, dediklerini, bir takımlarının onu haram, daha başkalarının da mekruh saydıklarını işitmiş olmasıdır. Bu sözü ile mezkûr orucun farz, haram ve mekruh olmadığını bildirmek istemiştir.»

İbni Tîn'e göre ulemânın muvâfakatlarmı almak için söylemiş olması ihtimâli vardır.

Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Seltem) 'in :

«Ama ben oruçluyum, buyurması aşûra orucunun faziletine delildir. Zira bu oruç faziletli olmasa Resûlüllah (Sallallühü Aleyhi ve Sellem) o gün oruç tutmazdı. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ümmeti için bir nu-mûne-i imiisâldir.

 

127- (1130) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü-

şeym, Ebû Bişr'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den o da İbni Abbâs (Rcdiyallahû ahhûmaydaın. naklen haber verdi. Şöyle demiş:

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Medine'ye geldi de, Yahudileri aşûra günü oruç tutarken buldu. Kendilerine bunun sebebi soruldukta:

«Bu gün Allah'ın, Musa ile Ben: İsrail'i Fir'avuna karşı muzaffer kıldığı gündür.   İşte biz onu ta'zim için oruç tutuyoruz.»  dediler. . Bunun üzerine Peygamber   (Sallallahü Aleyhi ve Sellenı):

«Biz, Hz. Musa'ya sizden daha evlâyız.»   buyurdu ve o gün oruç tu-t utmasını cm reyle di.

 

(...) Bize, bu hadîsi İbni Beşşâr ile Ebû Bekir b. Nâfi' hep birden Muhammed b. Cafer'den, o da Şu'be'den, o da Ebû Bişr'dari bu isnâdla riva­yet ettiler. Yalnız burada râvi: «Resûlüllah (Suila'lahiİ Aleyhi ve SeUem) Yahudilere bunun sebebini sordu.» demiş.

 

128- (...) Bana tbniömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân Ey-yub'dan o da Abdullah [33] b. Said b. Cübeyr'den oda babasından, o da İbni Abbâs (Radiyallahû anhûma) 'dan naklen rivayet etti ki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Se//em.)Medine'ye gelmiş de Yahudileri aşûra günü oruç tutarlaken bulmuş Bunun üzerine onlara:

— «Oruç tuttuğunuz bu gün nedir? diye sormuş. Yahudiler :

— «Bu çok büyük bir gündür. Bu günde Allah, Musa ile  kavmini kur­tardı da Fir'avun ile kavmini (suda) gark etti. Musa da buna şükür İçin oruç tuttu. İşte biz de bu günün orucunu tutuyoruz.» demişler. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Öyle ise biz Musa'ya sizden daha yakın ve daha evlâyız.» buyur­muş, ondalı sonra o gün Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve f'Uem) hem kendisi oruç tutmuş hem de tutulmasını emir buyurmuşta

 

(...) Bize İshak b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'msr, Eyyûb'dan bu isnadla rivayette bu­lundu. Şu kadar var kî o : «Sn id b. Cübeyr'in oğlundan» demiş, adını söyle­memiştir.

Bu hadîsi Buhâri «Kitâbu's-Savm» ile «Ehâdîs'l-Enbiyâ» da, Ebû Dâvud, Nesaî ve İbni Mâce «Kitâbus'—Savm« da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Rivayetler arasında az çok lâfız farkları vardır.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Yahudi1er'in cevâbın­dan sonra oruç tutması ve ashabına oruç tutmalarını emir buyurması bu oruca o günden sonra başlamış mânasına alınmamalıdır. Maksad : Öteden beri tutmakda olduğu c oruca devam etti demektir. Çünkü Resûlüllah (SallaHâhii Aleyhi ve Sellem) 'in onu Medîne'ye gelmezden önce tutar -dığı başka rivayetlerden anlaşılmıştır. Burada şöyle bir suâl hatıra gele­bilir :

Hadîsin zahiri, Peygamber Aleyhi ye Sellem) 'in Medine'ye geldiğinde Yahudileri oruçlu bulduğunu gösteriyor. Halbuki onun Medin e'yegelişi Rebîulevvel ayındadır. Aşçra ise muharremdir.

Cevap şudur: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Yahudi1er'in Aşûra günü oruç tuttuklarını Medine'ye geldiği gün işitmiş sı sormuştur.

Bâzıları bu sözde mahzuf bulunduğunu- söylemişlerdir. Onlara t?nre «Peygamber (Sallallahü Aleyhive 5e/fem) Medine'ye geldi de ajura gününe kadar orada kaldı, ve yahudilerin o gün oruç tuttuklarını gördü» takdi­rindedir.

Gerçi yahudilerin habürine i'timad edilemezse de Resûlüllah (SaUaltdhü Aleyhi ve Sellem)'\n bu orucu vahi tarîki ile haber alması kuv­vetle muhtemel olduğundan orucunu onların verdiği habere itimaden tutması lâzim gelmez.

Bâzıları Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'n bu orucun kendi içtihadı ile devam ettiğini söylerler. Bir takını ulemâ da bunu ona müs-lümanlığı kabul eden Yahudi1er'in söylemiş olması, yahut haberi veren Yahudi1er'in adetçe tevatür derecesine varmaları ihtimali üzerinde durmuşlardır. Bittabi tevâtüde islâmiyyet şart değildir.

Bu hususda Kaadî Iyaz şunları söylemiştir: « Kureyg'ini Aşûra orucunu tuttukları, Peygamber (ScValiahü Aleyhi ve Seîiem). dahi bu orucu tutardığı sabit olmuştur. Medîne'ye geldiği zaman dahi aynı orucu tutmuştur. Binaenaleyh Yahudiler 'in orucu ona yeni bir hüküm isabet etmiş değildir ki üzerinde lâf etmeye hacet kalsın. Bu ancak bir hâlin tavsifi ile bir sualin cevabından ibarettir...»

 

129- (1131) Bize Ebû Bekir b. Eli Şeybc ile Ibnü Nüraeyr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Üsâme, Ebû Umeys'den, o da Kays b. Müslim'den, o da Tarık b. Şihât'dan, o da Ebû Musa (Radiyallahû anh) 'dan naklen rivayet eyledi. Ebû Musa şöyle demiş:

«Aşûra günü, yahudilerin ta'zim ve bayram ettikleri bir gün idi. Re-sûlüllah dahi: «Siz ogün oruç tutttun» buyur- (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) lar.

 

130- (...) Bize bu hadisi Ahmed b. Münzir [34] de rivayet ettij (Dedi ki) :Bize Hammâd b. Üsâme rivüyet etti. (Dedi ki) : Bana Kays ber verdi, ve bu i sn âdin buhadisin mislini rivayet etti. O: «Ebû Üsamc dedi ki: Bana da Sadahatü'bnü [35] Ebî Imran Kays b. Müslim'den o da Tarık b. Şihâb'dan, o da Ebû Musa (Radiyallahû anh) 'dan naklen rivayet etti. Ebû Musa şâyle demiş: Hayberliler Aşûra günü oruç tutar, o günü bayram ittihâz ederler, o gün kadınlarına ziynetlerini ve güzel elbiselerini giydirirlerdi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

O gür sîz de oruç tutun, buyurdular.»  ifadesini ziyade etti.

Eu hadîsi Buharı «Kitâbu's-Savm» ile «ttyânü'l - Yahid» de, Nesaî   «Kitabu's-Savm» da tahric etmişlerdir.

Sara : Güzel elbise, demektir. Bâzıları «güzel kılık kıyafet» mânasına geldiğini söylemişlerse de, Aynî burada onu bu mânâya almanın çirkin bir hatâ olduuğnu söylemiştir. Zira hadîsde Yahudi1er'in Sarayı kadınlarına giydirdikleri bildirilmektedir.

Hadîsin bazı rivayetlerinde Yahudiler'in Aşûra günü bayram yaptıkları, bu rivayette ise hem oruç tuttukları hem de bayram yaptıkları bildiriliyor.

Gerçi bayram günü oruç tutmak memnu ise de bu bizim şeriatımıza göredir. Onların şeriatına göre baayram günü oruç tutmak caiz olabilir.

Bir de Yahudiler'in bayram yapmasından o günü hakikaten bayram olması icab etmez.

 

131- (1132) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe ile Amru'n-Nâkıd hep birden Süfyan'dan rivüyet ettiler. Ebû Bekir (Dedi ki) :Bize tbni Uyeyne Ubeydullah b. Ebi Yezid'den rivayet etti. O da İbni Abbas'dan dinlemiş İbn Abbâs (Radiyallahû anhûma) 'ya aşûra günü oruç tutmanın hükmü sorulmuşda:

— «Resulüllah (SaÜallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu günden başka sair günler üzerine faziletini dileyerek oruç tuttuğu bir gün ve bu aydan ynai ramazandan maada faziletini dileyerek oruç tuttuğu bir ay bilmi­yorum.» demiş.

 

(...) Bana Muhammed b. Rafi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdur-razâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüneyc haber verdi. (De,di ki) : Bana Ubeydullah [36] b, Ebî Yezîd bu isnâdda bu hadisin mislini haber verdi.

Bu hadisi Buharı ve Nesaî «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.

Kirmanı diyor ki : Ulemâ ResûlvMahi Sallcilahü Aleyhi ve Sellem) 'in Aşûra ile Ramazan oruçlarına hasseten ehemmiyet ver­mesi Ramazan oruç farz olduğu içindir, tik zamanlarda aş»ra oruca dahi farzdı, demişlerdir.

Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir: «Bâzı hadîslerde günlerin en faziletlisi Arefe olduğu bildirilmiştir. Bu hadîsten isen en faziletli günün Aşûra olduğu anlaşılıyor. Bunların arası nasıl  bulur?»

Kirmani bu suâle şöyle cevap vermiştir: «Aşûra'nın efdal ol­ması, o gün oruç tutulduğu içindir. Arefe 'nin efdal olması başka cihettendir.»      :

Bâzılarına göro Kamhan orucu farz Aşûra orucu mendûb olduğu halde Resûlüllah (Salkıilahii Aleyhi ve Seller») Vn sevap hususunda müşterek oldukları içindir .

Fakat Aynî bu mütalaanın söz görtürdüğü söylemiştir. Çünkü sevap hususunda müşterek olmak yalnız bu iki oruca mahsus değildir.

Hâsılı babımız hadisleri Aşûra orucunun câhiliyet devrinde Araplarla Yahudilerin tuttuğu bir oruç ojduüjunu. Islâmiyetin ilk za­manlarında onun müslümanlara da far Ulnıdıgını sonra Ramazan orucu ile neshedilerek mendûb hükmünde kaldığını bildirmektedir.

 

20- Aşüra Orucunun Hangi Gün Tutulacağı Babı

 

132-(1133)Bize Ebû Bekir bi Ebî Şeybc rivayet etti. (Dedi ki) : Bize veki' b. Verrâh, Hâvib b. Ömer'den hakem b. A'rac'dan naklen rivayet etti. Hâkim şöyle demiş: îbni Abbâs (Radiyallahû anhûma) 'miji yanına vardım, kendisi zemzemin yanında cübbesini başının altına koyarak uzanmıştı, ona dedim ki:

— «Bana a şûra orucundan haber ver.» İbııi Abbâs   f Radiyallahû anh)

  «Muharremin hilâlini gördün mü günleri saymaya başla ve 9. günü oruçlu olarak sabahla.» cîedi.

   «Resûlüllah  tSallallahü Aleyhi ve Sellemj   Aşûra   orucunu   böyle   mi fulardı? dedim, İhm Abbâs (Radiyallahû r.nh) .

  «Evet.»  cevabını   verdi.

 

(...) Bana Muhaınmed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b Saîd El-Kattân, Muâviyetü'bnü Amr'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Hakem b. A'rac rivayet" etti. (Dedi ki) : İbni Abbâs (Radiyallahû anhûma) 'ya Aşûra orucunu sordum, kendisi zemzemin ya­nında cübbesini başının altına koyarak uzanmıştı...»

Ve hadisi Hâcib b. Ömer hadîsi gibi rivayet etti.

Bu hadîsi Ebû Dâvud (202—275) ile Tirmizi (209—279) dahi tahric etmişlerdir.

Tirmizi'nin yalnız başına rivayet ettiği îbni Abbâs ha­disinde :

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Aşûra orucunun 10. gün tutul­masını emir buyurdu.» demektedir.

Tirmizi : «Bu hadîs hasen sahilidir.» demişse de, bununla iki ri­vayetten hangisini kastettiğini beyan etmemiştir. Hadîs ulemasına göre Tirtn.izi 'nin «Hasen sahih» dediği hadîs birincisi yani kitâbjm'ızdaki rivayettir. Tirmzi'nin yalnız başına tahric ettiği ikinci rivayet mun-katı'dır. Zira hadîsi Hsn-ı Basrî Hz. İbni Abbâs'dan rivayet etmiştir.Halbuki Hasan-ı Basri bunu İbni Ab­bâs 'dan dinlemiştir. Mezkûr rivayet Tirmizi'nin de tahric ettiği babımız hadîsine  muhalif olduğu için şâzzdır.

Babımız hadîsi Aşûra orucunun 9. günde tutulacağını göbtermek-te ise de Ayni, Hz. İbni Abbâ s'm bu sözüyle«9. ve 10. günleri tut.» demek istediğini söylüyor. Ona göre İbni Abbas (Radiyallahû anh) «Evet» demekle Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in onu sonra göreceğimiz hadîsdeki:

«Gelecek seneye inşaaliah 9. gün oruç tutarız.» sözüne işaret Emiştir.

Kaadî İyâz: «İhtimâl Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu niyeti de   Yahudiler'e benzememek için 9. ve 10 günleri oruç tutmaktı. Nitekim diğer bir rivayette : (9. ve 10. günleri tutun.) buyur­muştur...» diyor.

Bâzılarına göre Hz. İbni Abbâ s'ııı buradaki «Evet» cevabı »Gelecek seneye sağ olursa 9. gün oruç tutar.» manasınadır.

Ebû Ömer îbni Abdilberr (36a—463) : «Bu söz Pey­gamber (Sattallahü Aleyhi ve Sellem)'in vefatına kadar Aşûra orucunu Muharrem'in 10 unda tuttuğuna delildir. Medîne'ye gelinceye kadar onu bu şekilde tutmuştur. îbni Abbâs hadîsinden mahfuz olan budur Ama bu babda Îbni Abbâ s'dan rivayet olunan eserler muztarîptir.» demiştir.

Nevevî diyor ki: «îbni Abba s'ın bu sözü onun mezhebine «Öre Aşûra orucunun 9. günü tutulacağını sarahaten göstermekte­dir.

Selef ve Hale fin cumhuruna göre Aşûra orucu Muharrem'in 10. günü tutulur...»

 

133- (1134) Bize Hastn b. Aliy El-Hulvâni rivayet etti. (Dedi ki) : Bibe Îbni Ebî Meryen rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Eyyub rivayet eyledi (Dedi ki) : Bana İsmail b. Ümraeyye ri­vayet etti ki Ebû Gatafan [37] b. Tarif El-Mürri'yi şöyle derken işit­miş : Ben, Abdullah b. Abbâs (Radiyallahû anhûma) 'yi şunları söylerken dinledim :

«Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) Aşûra günü oruç tuttuğu ve tu tutmasını emir buyurduğu zaman eshab

  Yâ Resûlüllan, şüphesiz ki bu gün Yahudilerle Hristiyanların ta'-zim ettikleri bir gündür, dediler. Bunun üzerine Resûlüllah       (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem):

— «Gelecek seneye inşaattan 9. gön oruç tutarız,» buyurdular, tbni Abbâs:

— «Fakat gelecek sene gelmeden Resûlüllah (ScMal lahit Aleyhi ve Sellem) vefat etti.» dedi.

 

134- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe ile Ebû Küreyb rivayet et­tiler. (Dediler ki): Bize Veki', tbni Ebî Zi'b'den, o da Kaasim b. Abbâs'dan u da Abdullah b. Umeyr'den, o da Muhtemelen Abdullah b. Abbâs (RadiyalUthû anhûma) 'dan    demiş olmak üzere rivayet etti.

İbni Abbâs (Radiyallahû anh) şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

— «Eğer gelecek seneye kadar yaşarsan mutlaka 9. gün oruç tutarım.» buyurdular.

Ebû Bekir'in rivayetinde : «Yani Aşûra gününde, dedi.» ibaresi de vardır.

Nevevî diyor ki: «Bu hadîe Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in daima Muharremin 9. günü oruç tutmadığını tarsîh etmektedir. Bu suretle onuncu gün oruç tuttuğu meydana çıkar. îmam Şâfiı ile diğer Şâfiîye uleması, îmanı Ahmed, tshâk ve sair ulema Muharrem'in 9. ve 10. günlerinde oruç tutmanın müstehab olduğuna kaaildirler. Çünkü Peygamber (Salîallatiü Aleyhi ve Sellem) Muharremin 10. günü oruç tutmuş, sağ kalırsa 9. günü tutmaya da niyet etmiştir.»

Ulemanin bu husustaki kavillerini az yukarda görmüştük.

 

21- Aşüra Günü Oruç Tutmayan Kimsenin, O Günün Kalan Kısmını Yemeden Geçirmesi Gerektiği Babı

 

135- (1135) Bize Kutaybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hatim yâni İbni İsmail, Yezîd b. Ebî Ubeyd'de, o da Selemetü'bnü Ekvâ' (Radiyaüahû anh) 'dan naklen rivayet etti ki Seleme şöyle mediş : Resûlüllah (Sallailâhü Aleyhi ve Sellem) Aşûra günü Eşlem kabilesinden bir a Ham göndererek halk arasında şunu ilân etmesini emir buyurdu:

  «Kim oruçtu değilse oruç tutsun, yemek yemiş olan da orucunu ge­ceye kadar tamamlasın.»

Bu hadisi Buhâri «Kitâbu's-Savm'ın bir - iki yerinde, Nesaî  dahi «Kitâbu's-Savm» da muhtelif ravile^den tahrîc etmişlerdir.

BesûlüIlah(Aleyhi ve Sellem) 'in- ilân için gönderdiği zatın ismi Hind b.  Esma  b.  Harisete'l-Eslemî 'dir.

Vahya e1 - Katiân sın ibr rivayetinde Resûaüllah (Sallailâhü Aleyhi ve Sellem) Eşlem kabilesinden bir adanla :

  Kavminin arasında îlan et...»  buyurdu.» denilmiştir.

İmam Ahmed b. Hanbel ile İbni Ebî Hays em e' nin tahdic ettikleri bir rivayette Hz. Hind: Şâyle demiştir: «Peygamber (Sallailâhü Aleyhi ve Sellem)  beni kavmim olan Eslem'e gönderdi de

  Kavmine emret, bu Aşûra gününde oruç tutsunlar. Günün evvelin­de yemek yemiş kimse bulursan günün kalan kısmını o da oruçla geçirsin.» buyurdular

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:

 

1) Hanefiîye ulemâsı gerek babımız hadîsi ile gerekse İmam Ahmed'in tahric ettiği Hind rivâyetiyle ramazanda olsun, başka zamanlarda olsun geceden oruca niyetlenmeyen kimsenin orucunun sahih olduğuna istidlal etmişlerdir. Çünkü Peygamber (Sallailâhü Aleyhi ve Sellem) gündüzleyin oruca niyetlenmeyi emir buyurmuştur. Bu emir oruca gece­den niyetlenmenin   şart olmadığına delildir.

Ulemâdan bazıları «Mezkûr emir aşûra orucunun farz olmasına mü-tevakkıftir. Halbuki ulemanın kavillerinden bu orucun farz olmadığını tercih ettikleri anlışılıycr.» demişlerdir. Hz. Âişe'nin :

Bu babda  Aynî şunları söylüyor : «Buhârî ile Müslim

(Aşûra günü câhiliyet devrinde Kureyş'in oruç tuttukları bir gündü. O gün Peygamber (Sallailâhü Aleyhi ve Sellem) de oruç tutardı. Medine'ye gel­diğinde dahi bu orucu tuttu ve tutulmasını emir buyurdu. Ramazan orucu farz kılınınca bu oruç hakkında

  İsteyen onu tutar, isteyen terkeder, buyurdular)   dediğini rivayet etmişlerdir.

Bu hadîs olanca sarahati ile Aşûra orucunun bir zamanlar farz idiğini ilân etmektedir.

Yine Âişe ile Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Ömer ve Câbir b. Semûra hazerâtından rivayet olunduğuna göre :

(Ramazan orucu farz kılınmazdan önce aşûra günü oruç tutmak farz idi. Ramazan orucu farz kılınınca artık isteyen, o orucu tuttu, isteyen ter-ketti.) Mezkûr" hadîsi   İbni    Şed dât    «Ahkâm» mda rivayet etmiştir.

Diğeri bir rivayete nazaran Peygamber(SaV.altahü Aleyhi ve Seîlem) Medine 'nin etrafındaki Ensâr köylerine haber göndererek:

(Aşmm gün ü kim oruçlu olarak sabahladıysa orucunu tamamlasın, kim oruçsuz olarak sabahladıysa o günün bakiyesinde oruç tutsun. Bir şey yi­yip içmeden sabahlayan o gün oruç tutsun.) diye ilân etmiştir. Hadis inüttafekun aleyhdir. Bu aruç farz ve müteayyin idi. Hafız Ebû C-aferi-Tahavî (Radryallahû anh) (Bu eserlerde aşûra orucunun farz olduğuna delil vardır$lesû\ü\\a.h(SaUallahü Aleyhi ve Sellem) yin sabaha çıktıktan sonra ashabına oruç tutmalarını, yemek yiyenleri nde günün geri kalan kısmında bir şey yememelerini emir buyurması dahi Aşûra orucunun farz ol­duğuna delildir. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) nafile oruç için tutmayanlara emir vermez, sabahtan yemek yiyenlere günün bakiy-yesinde bir şey yememelerini taavsiye buyurmaz.) diyor.»

2) Hadîs-i şerif, üzerinde muayyen bir oruç borcu olup da geceden niyetlenmeyen bir kimsenin sabahleyin o oruca niyetlenebileceğine de­lildir.

3) Ekseri ulemaya göre Aşûra orucu farz idi. Sonra Ramazan orucu ile nesholundu. Vakıa biraz yukarda gördüğümüz Muâviye (Radiyailahû anh) hadisinde Resûlül\ah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in :

«Bu gün Aşuredir, onun orucuna Allah size farz kılmamışhr. Binaena­leyh isteyen oruç tutsun, isteyen tutmasın, ben oruçluyum.» buyurduğu bildirilmiştir.

Fakat mezkûr hadîsden murâd: «Nesihden sonra o orucun bizim hakkımızda   farziyeti kalmamıştır» demektir.

«Ulemanın sözlerinden Aşûra orucunun farz kılınmadığım ter­cih ettikleri anlaşılıyor.» iddiası hakkında Aynî: «Bu bir kuru inat­tan ibarettir. Ulemanın kavillerinden Aşûra orucunun ancak farz onların da oruç tutmuş sayılacağı için değil, ihtimal vaktin hürmeti için-gösteriyor...» diyor.

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Aşûra günü yiyip içen­lere günün geri kalan kısmında bir şey yememelerini emir buyurması, onların da oruç tutmuş sayılacağı için değil, İhtimal vaktin hürmeti içnidir.   iddiası için dahi   Aynî:   «Delilden neş'et etmiyen bir ihtimale itibar yoktur. Mutlak ihtimal ile ne hüküm sabit olur, ne de nakşedilir.-cevabını veriyor.

4- Yine b uhadis-i şerif yiyip içmeden sabahlayan bir kimsenin, o gün bir şey yiyip içmemek şartıyla niyet etsin etmesin oruçlu sayılaca­ğına delildir. Çünkü Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSetîem) bir şey yeme­den sabahlayan kimselerin oruçlarını tamamlamalarım emir buyurmuş­tur. Bir şeyin tamamlanması, önceden onun bir kısmının mevcut olma­sını   iktizâ eder.

Hanefiîler'e göre Ramazan orucu ile nezr-i muayyen ve nafile oruçlarına geceden kuşluk namazına kadar niyetlenmek caizdir Ramazan'm kazası ile nezri mutlak ve keffâret oruçlarına geceden niyetlenmek ve orucu tâyin etmek şarttır. Gündüzün niyetlenmek ancak daha önceden bir şey yememek şartiyle caizdir.

Cumhur-u ulemaâya göre gündüzün hiç bir oruca niyet caiz değildir.

 

136- (1136) Bana Ebû Bekir b. Nâfi' El-Abdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr b. Mufaddal b. Lâhik rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Zekvân, Kubeyyi' binti Muavviz b. Afra'dan naklen rivayet etti. Rubeyyi' şöyle demiş : Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve Sellem) Aşûra sabahı Medine'nin etrafındaki Ensar    köylerine:

«Kim oruçlu olarak sabahladıyta orucunu tamamlasın. Oruçsuz olarak sabahlayan da o günün bakiyesini tamamlasın.» diye haber gönderdi.

Bundan sonra artak giz bu orucu tutmağa ve küçük çocuklarımıza da Allah'ın izniyle tutturmaya başladık. Mescide gider çocuklarımıza yün­den yapma oyuncaklar verirdir. Onlardan biri yiyecek için ağlarsa iftar zamanı oluncaya kadar bu oyuncağı kendilerine   verdirir.

 

137- (...) Bize, bu hadisi Yahya b. Yahya dahi rivayet etti. (Dedi ki) :Bize Ebû Ma'şer EI-Attâr [38] , Tâlib b. Zakvân'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Rubeyyi' binti Muavvbiz'e aşûra orucunu sordum, şu cevabı verdi:

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ensâr köylerine elçilerini gön­derdi...»

Râvi hadîsi Bişr hadisi gibi rivayet etmiş, şu kadar var ki : «Biz onlara yünden oyuncak yapar da, onları beraberimizde götürürdük. Yi­yecek istediler mi oyuncağı kendilerine verirdik. Oyuncak onlan avutur, bu suretle oruçlarını tamamlarlardı.» demiştir.

Bu hadîsi   Buhâri   «Kitâbu's-Savm» da tahrîc etmiştir.

lhn : Yün, demektir. Bâzıları boyalı yün, diğer bâzıları da kırmızı yün manâsına geldiğini söylemişlerdir.

Müslim 'in bütün nüshalaıındaa «Bu oyuncağı çocuklara iftar za­manında verirdik.» denilmişse de, Kaadî İyâz bu cümlede mahzuf kelinme bulunmadığından, doğrusunun «îftar zamanı gelinceye kadar.» olduğuna, zira manânın ancak bu suretle tamamlandığını söylemiştir. Nitekim Müs1im'in ikinic rivayetinde «Yiyecek istediler mi bu oyun­cağı onlara verirdir, oyuncak anları oruçlarını tamamlayıncaya kadar ayarladı.» denilmiştir.

Yine Kaadî İyâz: «İhtimal çocukların oruç tuttuğundan Pey-gamheı(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in malûmatı yoktu. Çocuklara oruç tut­malarını onun emretmesi ihtimalden uzaktır. Çünkü bir senede tekerrür etmiyen ağır. bir ibâdeti küçüklere teklif etmek onları ta'zib olur.» de­mişse de, bu mütalâa kabul edilmemiş ve kendisine İbni Huzeyme'nin rivayet ettiği Rezîne hadîsi ile cevap verilmiştir. Rezîne hadisinde:

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aşûra günü süt emen çocukları ve Fâtıme'nin süt emen çocuklarını getirtir de ağızlarına tükürür, annelerine onları geceye kadar emzirmemelerini emir buyururdu.»   denilmektedir.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler

 

1) Ramazan   orucu farz kılınmazdan önce Âşûra orucu farz idi.

2) Çocukları ibadete alıştırmak meşrudur.

3) Şahabın in: «Biz Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Selîem) zamanında şöyle yapardık.» demesi   merfu hadîs hükmündedir. Zira Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'n huzurunda bir şeyin yapıldığını görerek ses çıkarmaması o şeyin caiz olduğuna delildir. Yapılan iş caiz olmasa kabul buyurmazdı.

 

22- Ramazan ve Kurban Bayamı Günlerinde Oruç Tutmakten Nehiy Babı

 

138- (1137) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Malike, İbaî Şihab'dan dinlediğim, onun da tbni Ezher'in azatlısı Ebû Ubeyd'den naklen rjvayet ettiği şu hadîsi okudum : «Ebu Ubeyd demiş ki: ömeru'-bnül Hattâb (Rtrfiyallahû anh) ile beraber bayramda bulundum. Ömer gelerek bayram namazını kıldırdı. Sonra namazdan çıkıp cemaâata hutbe okudu ve :

banlarınızdan yediğiniz iki gündür. Resûlüllah (SaHaîlahü Aleyhi ve Sellem) bu iki günde oruç tutmaktan nehiy buyurmuştur, dedi.»

Bu hadisi Müslim (204-261) «Kitâbul-Edâhi» de dahi tahric ettiği gibi Buhâri «Kttâb«'s-Savm» ve -Kitâbu'l-Edâhİ» de. Ebû Dâvud, Tirraizî, Nesaî ve îbni Mâce «Kitâbu's-Savm» da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Hadîsin bir rivayetinde Hz. Ebû Ubeyd'in Ömer (Raâfyeâlahû anh) ile beraber bulunduğu namazın Kurban bayramı namazı olduğu bildirilmiştir.

Hz. Ömer'in iki günü vasıflarıyla bildirmesi, o günlerde niçin oruç tutulmadığına işaret içindir. Yâni   Ramazan   bayramında iftar vâcib olur, Kurban bayramında ise Kurban eti yenir ve yedi-rilir. O gün, Alla h'ın kullarına ziyafet günü olduğu için oruç tutmak menedilmiştir.

Bayram günlerinde oruç tutmak bütün ulemâya göre mamnu-duf. Yalnız Hanefii1er'e göre bir kimse Ramazan bayramı günü oruç tutmayı nezir etse bu nezir şahindir, o gün oruç tutmaz başka bir günü onu kaza eder. Bu kavil İmam Mâlik ile Evzâî'den de rivayet olunmuştur. Hanefiiler'e göre bayram günü oruçtan nehiy buyrulması asıl orucun meşruiyetine münâfi değildir. Ekseri fu-kahaya göre nehyin fesâd icab etmediğini «El-Mahsûl» sahibi nakletmiştir.

Râzi bu hususta uzun beyanâtda bulunmuştur.

Buhar î'nin rivayet ettiği Ziyâd b. Cübeyr hadisi de Hanefiile r'in kavlini te'yid eder. Mezkûr hadîsde: «Bir adam İbni Ömer'e gelerek:

—Birisi pazartesi günü oruç tutacağım, diye nezretse de, o gün bay­rama tesadüf etse hüküm nedir ? diye sordu.   İbni Ömer:

— Allah nezri İfa etmeyi emir buyurmuştur, ama Resûlüllah (Salkûlahü Aleyhi ve Seliem) de bu günde oruç tutmayı yasak etti, diyerek fetva hususunda bir şey söylemedi.» denilmektedir.

Ulemadan İbni Abdi İmelik: «Eğer o adamın orucu alet-tayin menedilmiş   olsaydı îbni Ömer tevakkuf etmezdi.» demiştir.

îmam Şafiî, tmam Züferve îmam Ahmed b. Hanbel'e göre bayram günlerinde oruç tutmak ve o günlerde oruç tutmayı nezir etmek sahih değildir. Bu kavil tmam A'zam ile İmam A'zam'dan bir rivayete göre Kurban bayramı günü oruç tutmayı nezir etmek sahih değildir, fakat bir kimse: «Yarın oruç tuta­cağım» diye nezretse de, ertesi günü Kurban Bayramı olsa fce«ri sahihdir.

Hadis-i şerif, bayram namazının hutbeden Önce kılınacağına da de­lildir.

 

139- (1138) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Malik'e Muhammet! b. Yahya b. Habban'dan dinlediğim, onun da A'rac'dan onun da Ebû Hüreyre (Radiyallahûanh)'dan naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum:

«Resûlüllah (Sailallahü. Aleyhi ve Sellem) iki gün (yani) kurban bayramı günleri oruç tutmaktan nehiy buyurmuşlar.»

 

140- (827) Bize Kutaybetü'bnû Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr, Abdülmelik yâni ibnl Umeyr'den, o da Kazca'dan, o da Ebû Saîd (Radiyallahûanh)den naklen rivayet eyledi. Kazca demiş ki: Ben, Ebû Saîd'den bir hadîs dinledim de hoşuma gitti. Kendisine :

  «Bunu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''den sen mî işittin ?» diye sordum, EbÛ Saîd :

  «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den işitmediğim    bir şeyi mi söyleceğim ? Ben, onu :

  İki günde oruç tutmak caiz değildir: Kurban bayramı günü ile Ra­mazan bayramı günlerinde, buyururken işittim.»   dedi.

 

141- (,..)Bize Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdulazîz b. Muhtar rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Atar b. Yahya baba-sıuılan, o da Ebû Saîd-i Hudrî (Radiyallahû anh) 'dan naklen rivayet etti ki Keiûlülah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) iki günde (yâni) ramazan ve kurban bayramı günlerinde oruç tutmaktan nehiy buyurmuş.

 

142- (1139) Bize Ebû Bekir b. Ebû Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Velrf*, timi Avn'dan, o da Ziyâd [39] b. Cübeyr'den naklen rivayet eyledi. Ziyâd şöyle demiş: Bir adnm îbni Ömer    .(Radiyûüahû anhüma) 'ya gelerek :                                                                   

  «Ben, bir gün oruç tutmaya nezrettİm, o da kurban yahut   rama­zan bayramına rastladı.» dedi. İbni Ömer  (Radiyallahû anhûma):

  «Allah Teâlâ nezrin ifa edilmesini erdir buyurmuştur. ResûliUlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ise bu gün oruç tutmayı yasak etti.» cevabını verdi.

 

143- (1140) Bize îbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sa'd b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Amra, Âişe (RadryaUahu artha)A&n nak­len haber verdi. Âişe :

«Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Setlem) iki oruçtan (yani: Ram aza 7 bayramı ile Kurban bayramı gönleri oruç tutmaktan nehiy buyurdular.» demiş.

Ebû Saîd hadisini Buhâri «Fadlu's-Salâti fi mescidi Mek-kede ve'1-Medinetî» bahsinde, îbni Ömer hadisini de Kitabü's-Sıyâm» da tahric etmiştir.

Hz.  Abdullah İbni Ömer:  «Allah Teâlâ nezrin ifasını emir buyurmuştur.» sözü ile «Nezirlerini ifa etsinler» âyeti kerîmesine işaret etmiştir. îbni Ömer (Radryallahû anh) 'ya sual soran zâtın ismi malum değildir. Yalnız bazı rivayetlerde bu zâtın Mîna'da iken İbni Ömer'in yanına geldiği ve bir-rivayette : «Zannederim pazartesi günü. dedi.» ifadesini kullandığı bildirilmektedir.

Babımız hadisine göre oruç nezir eden zât, soranın kendisidir. Fakat Zannederim pazartesi günü, dedi.» ifâdesini kullanan mes'eleyi kendisi için değil, başkası nâmına sormuştur. Kıssanın iki defa ayrı ayrı geçmiş olması muhtemeldir.

Hz. îbni Öm er'in bu suâl karşısında tevakkuf ederek kafi bir cevap vermemesi, kanaatine göre iki delil tearuz ettiği içindir. Sonra zâta ihtiyaten o günü kaza etmesi lâzım geldiğine işaret için cevap ver­memesi de bir ihtimaldir. Zîra bu suretle iki delille de amel olur. îki delilden murâd : «nezirlerin ifâsına emreden âye't-i kerîme ile bayram günü oruç tutmayı yasak eden hadîs-i şerifdir.

Bu rivayetler bayram günleri oruç tutmanın memnu olduğuna delil­dirler. Bu günlerde orucun niçin nehyedildiğini az yukarıda ki   Hz. Ömer hadîsinde görmüştük. Ömer (RadtyalUthü anh) hadîsini hü-"ji Kfltübü sitte sahihleri tahric etmişlerdir. Hadîsin bir rivayetinde Hz. Ömer:

«Ramazan Bayramına gelince, o sizin iftar gününüzdür» diyerek nehyin illetine işaret etmiştir. Yani ramazan bayramı günü oruçla iftar günlerini birbirlerinden ayıran hadd-i fasıldır. O gün bayram olması nehyin ikinci illetidir. Kurban Bayramı günü orucun yasak edilmesi, Allah'ın kullarına bir ziyafet günü olduğu içindir. O gün oruç tutmak Allah'ın ziyafetine iştirak etmemek olur.

Hz. Ömer'in «Kurbanlarınızdan yediğiniz gündür.» sözü kur­ban etlerini kesenlerin de yiyebileceğine işarettir.

Kurban kesen kimsenin kurbanından yemesi' bütün ulemâya göre müstehabdır. Hattâ vâcib ©lduğunu söyliyenler bulunmuştur.

Bayram günlerinde oruç tutmak ulemânın ittifakı ile haramdır. Yal­nız 1mam A'zam'dan bir rivayete göre bayram günlerinde oruç tutmayı nezir eden bir kimse o günlerde oruç tutabilir, denilmişse de, bu rivayet doğru değildir. İmam A'zam'a göre bayram günü oruç tut­mayı nezeden kimse o gün oruç tutmaz, onu kaza eder.

 

23- Teşrik Günlerinde Orucun Haram Kılınması Babı:

 

144- (1141)- Bize, Süreye b. Yûnus rivayet etti.. (Dedi ki): Bize Hüseyn rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hâlid, Ebu'l-Melih'dcn, p da Nü-beyşetül-Hüzeli [40] den naklen haber verdi. NÜbeyşe şöyle demiş: Re-sûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Selîem) :

«Teşrik günleri yeyip içme günleridir,  buyurdular .

 

(...) Bize Muhammed b. Abdillah b. Nttbeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail yani timi Uleyye, Hâlid-i Hazzâ'dan rivayet etti. (Demiş ki):

Bana Ebî Kılâbe, Ebûl-Mehil'den, o da, Nübeyşe'den naklen rivayet eyledi. Hâlid demiş ki: Ben, Ebul-Melih'e rastladundı sordum, bu hadisi bana o anlattı. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) Men naklen Hüseyin hadîsi gibi rivayette bulundu, o:

«Bİr de Allah için zikir günleridir.» ibaresini ziyâde   eyledi.

 

145- (1142) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şcybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Sabık [41] rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbrahim b. Kûfeliir. Sahîheyn râvilerindendi. (213) târihinde vefat etmiştir.

Tahman, Ebu'z-Ztibeyr'den o da tbni Ka'b b. Malik'den o da babasından naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (SalkiUahü Aleyhi ve Seliem) babasını Evs b. Hadesan ile birlikte teşrik günlerinde (halk arasına) göndermiş, o da:

— «Cennete mü'minden başka kimse girmeyecektir. Mina günleri ye-yip içme günleridir.» diye nida etmiş.

 

(...)Bize, bu hadisi Abd b. Humeyd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Amir, Abdülmelik b. Amr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbrâhim b. Tahman bu isnâdla rivayette bulundu. Yalnız o : «İkisi de nida ettiler;» demiştir.

Bu babda Tahavî, Buhari, Hz. Aişe ile Abdul­lah b. Ömer'd en, Nesaî, tbni Mace, İmam Ahmed Dârimî, Taberani ve Beyhakî, Hz. Ali 'den, Tahavî, Hz. Âişe ile Ca'fer b. Muttalib, Abdullah b. Hu-zâfe, Ebû Hüreyre, Nübeyşetü'l-Hüzelî Enes b. Mâlik, Ma'mer b. Abdillah, Ümmü'1-Fadl,-Mes'ud b. Hakem ve diğer sahabeyi kiram'dan hadîsler tah-rîc etmişlerdir.

Aynî'nin beyanına göre bunlardan maada Ümmü Amr b..Süleym, Ukbetü'bnü Âmir, Hanzatü'bnü Amr, Abdullah b. Amr, Amr b. Âs, Büdeyl b. Verkaa ve Zeyd b. Hâ1id (Radiyallahû anh) hazeratmdan da hadisler rivayet olunmuştur. Mezkûr rivayetlerin hepsi teşrik günlerinde orucun yasak edildiğine delâlet etmektedirler.   .

Resülü\lah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buniı hacılar Mina'da ikamet etmekteyken ilân buyurmuş, içlerinde temettü, kıran haccı yapanlar ol­duğu   halde hiç birini istisna etmemiştir.

Mina günlerinden murâd : Teşvik günleridir. Bunlara «Eyyam-ı Ma'dudat» dahi denilir ki Zilhicce'nin 11., 12 ve 13. günleridir. Teşrik güneşe karşı sermek, güneşletmek, mânâsına gelir. Mezkûr günlerde kur­ban etleri güneşe karşı serilerek kurutulduğu için bunlara teşrik günleri adı verilmiştir. Aynı günlere; «Mina günleri» denilmesi, o günlerde ha­cılar Mina'da bulundukları içindir.

Ulemâdan bâzılarına göre bu günlere teşrik denilmesi, kurbanlar güneş yükseldikten sonra kesildiğındendir.

Bayram namazı güneş yükseldikten sonra kılındığı için bu ismin verildiğini söyleyenler de vardır.

İmam A'zam'a göre teşrik, namazın arkasından tekbir getir­mektir.

Ulemâ teşrik günlerini tâyin husuounda ihtilâf etmişlerdir. Esah elan kavle göre teşrik günleri bayram gününden sonra üç gündür.

İmam A'zam, İmam Malik ve İmam Ahmed'e göre kurban gününden sonra 3. gün teşrikde tahil değildir.

Ulemâ bu günlerde oruç tutulup tutulmayacağı hususunda dahî ih­tilâf etmişlerdir. Bu ihtilâflar neticesinde ortaya dokuz kavil çıkmıştır. Şöyle  ki:

1) Teşrik günlerinde oruç tutmak mutlak surette caiz değildir. Bu günler oruca hiç bir suretle müsait değildir.

Hz. Ali (Radiyallahû anh) ile Tabii n'den Hasan-ı Basri' ve Ata' buna kaaildirler. İmam Şafii 'nin yeni mezhebi Leys b. Sa'd İbni Uleyye ve Hanefiile r'in kavilleri de budur. Fetva da bu kavle göredir.

2) Teşrik günlerinde oruç tutmak mutlak suretle caizdir. ŞafiîIer'den Ebû İshâk-ı Mervezi ile diğer bazı   ulemanin mez­hepleri budur. Mezkûr kavil Zübeyr b. Avvam ile Ebû Ta1ha (Radiyallahû cnhûma)  'dan rivayet olunmuştur.

3) Temettu'a niyet eden hacı hediye kurbanı, bulamaz ve on gün zarfında üç gün oruç tutamazsa, teşrik günlerinde oruç tutması caizdir.

Sahabeden Âişe, Abdullah b. Ömer ve Urve'tü'b-nüz-Zübeyr (RadiyalUûıû anh) hazerâtının kavilleri budur.

İmam Malik ile Evzaî, îshâk b. Râhuye ve eski mezhebinden   İmam   Şafiî   buna kaail olmuşlardır.

Müzen î, îmam Safi î'nin bu kavilden döndüğünü söylemiş­tir.

4) Teme11u'a niyet eden hacı ile bu günlerde oruç tutmayı nezeden kimse mezkûr günlere muttasıl olmak şartıyla daha evvel oruç tu­tarsa teşrik günlerinde dahi tutabilir.

Mâ1ikî1er'den bâzılarının kavli budur.

5) îmam Mâlik'den îbni Kaasim'in rivayetine göre teşrik günlerinin ilk ikisi ile sonuncusu arasında fark vardır. îlk iki gün ancak temettü' haccı yapanlar oruç tutabilirler. Son gün ise nezir ve teffaret oruçları da tutulabilir. Yalnız oruca ara vermemek şarttır.

6) Teşrikin son gününde mutlak surette oruç tutmak caizdir. İbnü'-1 Arabî bu kavli Mâlikiyye ulemasından nekletmiş ve : «Ule­mamız ramazan ve kurban bayramı günleri oruç tutmanın haram olduğunu söylemişlerdir. Dördüncü gün oıuç tutmak nehyedilme-miştir.» demiştir.

7) Temettu'a niyet eden hacı şartlan dahilinde teşrik    günlerinde oruç tutabilir. Zihar keffareti dahi bu hükümde dahildir. İ bnü '1-Arabî bunu   îmam   Mâlik'in bir kavli olmak üzere nakletmiştir.

8) Yemin keffareti için teşrik günlerinde oruç tutmak caizdir. Îbnü'l-Arabî, İmam Mâli k'in bu hususda bir şey

söylemeyip, Tevakkuf ettiğini bildirmiştir.

9)  teşrik günlerinde yalnız nezir orucu tutulabilir. etmişlerse de doğru değildir. Aynî: «Bu kavlin İmam. A 'zam etmişlerse de doğru değildir, Aynî: «Bu kaavlin İmam A'zam'dan nakli sahih değildir, böyle bir nakil sanı-i itibara almaya değmez.» diyor.

 

24- Münferiden Cuma Günü Oruç Tutmanın Keraheti Babı:

 

146- (1143) Bize Amru'n-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Stif-yân b. Uyeyne, Abdülhamid b. CÜbeyr [42] den, o da Muhammed b. Abbâd b. Ca'fe [43] den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Câbir b. Ab­dullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ya Kabe'yi tavaf ederken: *> — «ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cuma günü oruç tutmaktan nehi buyurdu mu ?> diye sordu.

— «Evet, şu beytin Rabbine yemin olsun (nehyetti.) n dedi.

 

(...) Bize Muhammed b. Kâfi* rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdur-razzak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbni Cüreye haber verdi (Dedi ki) : Bana Abülhamid b. Cübeyr b. Şeybe haber verdi. Ona da Muhammed1 b. Abbad b. Ca'fer haber vermiş ki, kendisi Cabir b. Ah iul\ah(Rtidiyaliahû anft)'ya sormuş, (o da) Peygamber (Sallallahü Aleyhi \^ Sellem) 'dan yu-karki hadîsin mislini rivayet etmiş.

Bu hadisi' Buharı, Nesaî ve îbni Mâce -Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.

Nesaî onu birçok tarîklerden rivayet etmiştir. Bunlardan Ebûd- Derdâ, (Radiyallahû anh) rivayetinde şöyle denilmektedir . «Resû-lüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

— Yâ Ebâ Derda, Başka günlerde orucu bırakıp da yalnız cuma gunünda tutma. Başka gecelerde nafile namazı bırakıp da yalnız cuma ge­cesi kılma,»   buyurdular.

Nesaî'nin Huzeyf etü'l-Bâriki tarikiyle Cünâdetü'1-Ezdî'den rivayet ettiği bir hadîsde beyân edildiğine göre:

«Resûllülah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) 'in huzuruna sekizinci Cünâde olmak üzere bir cuma akşamı 8 kişi girmişler. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendilerine yemek ikram ederek:

  Yeyin, buyurmuşlar.   Onlar

  Biz oruçluyuz, demişler. BesûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  Dün oruç tuttunuz mu?  diye sormuş,

  Hayır, cevabını vermişler,

  Yârın oruç tutacak mısınız?   demiş, yine :

— Hayır cevâbını vermişler. ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);

  öyle ise îtar edin, buyurmuşlar.»

Gerçi Tİrmiziî'nin rİTâyet ettiği bir hadisde:

«RtsOlüllah (SaHallahü Aleyhi ve Sellem) her ayın başında öç gün oruç tutar. Cuma günü nâdir»n oruçsuz bulundu.»  denilmiştir.

Tirmizî bu hadisin hassen garib olduğunu söylemiştir.

İbni   Ebî   Şeybe   dahî   Hz. Abdullah    b.   Öme r'in

«Ben, Hıö\v\\ah(Salfo!lahü Aleyhi ve Sellcm) hiç bir cuma günü oruç­suz görmedim.» dediğini, tbni Abbâs (Radiyallahûarih)'in da aynı sözü söylediğini rivayet etmişdir.

Zahire bakılırsa bu rivayetler babımız hadîslerine muarız gibi görünürlerse de, hakikatte aralarında muarıza yoktur. Çünkü Tirmizî ile îbni Ebî Şeyb e'nin rivayet ettikleri hadîslerde Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Seltem) 'in yalnız cuma günü oruç tuttuğuna delâlet yoktur.

Resûltillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in münferiden Cuma günü oruç tutmaktan nehiy buyurmasına bakılırsa kendisinin cuma günü ile birlikte başka bir günde oruç tuttuğu anlaşuir. Zira Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve Setlem) 'in fi'li başka emri başka olamaz.

Emrinin fiiline muhalif olduğu sahih rivayetle anlaşılırsa o zaman ya nesih yahut tahsis vaki olur. Burada böyle bir şey yoktur.

Ulemâ münferiden cuma günü oruç tutmanın caiz olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. Şöyle ki:

1) Cuma günü oruç tutmak mutlak surette mekruhtur,  İbrahim Nehaî,   Şa'bî,   Zührî   ve   Mücahidin meshepleri budur. Mezkûr kavil Hz. Ali (Radiyallahû anh)'dan rivayet olunmuştur. Bu kavli Ebû Ömer  İbni   Abdilberr,   îmam   Ahmed   ile 1shâk'dan da rivayet etmiştir.

Ebû Hüreyre, Selınftnı Fârisi ve Ebû Zerr (Radiyallahû anh) hazerütı dahi Cuma günü oruç tutmayı kerih görmüş, onu bayram gününe benzetmişlerdir.

Filhakika sahih bir hadisde «Resûlüllah (SaMlahü Ateyhive Settem): «Bu gün Allah'ın bayram olarak m*sru kıldığı bir göndür.» buyurmuş­tur.                                                                                        

2) Cuma günü oruç tutmak mutlak surette mubahdır. Bu kavil îbni Abbâs (Radiyallahâ anh) ileMuhammd b.    Münkedir'den rivayet olunmuştur.

imam Mâlik ile İmam A'za m'jn ve Hanefii1er'den   îmam   Muhamme d'in mezhepleri budur.

îmam Mâlik: «îtim ve fıkıh ehlinin ve kendilerine uyulan imamların hiç bîrinden Cuma günü oruç tutmanın nehyediidiğini duy­madım. O gün oruç tutmak güzel bir işdir.» demiştir.

3) Yalnız Cuma günü oruç tutmak mekruhtur. Fakat onunla birlikte bir gün evvel yal^ut bir gün sonra oruç tutulursa kerahet   kalmaz.

Sahabe-i kira m'dan Hz. Ebü Hüreyre ile Tabiîn'den Muhammed b. Şirin, Tavus ve Hanefiîler'den îmam Ebû   Yûsü f un kavilleri budur.

îmam   Şâfi î'nin bir rivayete göre bunu caiz gördüğü, diğer bir

Nevevî'nin beyanına göre Şâfiiyye ulemasının cumhuru rivayete göre mekruh addettiği anlaşılmıştır.

Cuma günü oruç tutmanın   kerahetine kaaildirler.   Mâli kile r'den İbnü'l-Arabî dahi bu kavli sahih bulmuştur.

4) Kaadî İyâz, Dâvud î'nin : «Cuma günü oruç tutmak ân-cak günü kollayıp da hassaten oruç tutanlar hakkında nehyedilmiştir. O günle  birlikte başka bir gün de oruç tutan bu nehiyden hariçtir...» dedi­ğini rivayet etmiş ve bu   kavli tercih eder görünmüştür.

5) Cuma günü oruç tutmak haramdır. Ancak ondan bir gün önce veya sonra otuç tutmak yahut bir gün oruç tutup bir gün tutmamayı adet edinen kimsenin oruç günü cumaya tesadüf etmek suretiyle o gün oruç tutmasında beis yoktur.

Zahirîler'den îbni Hazm'in mezhebi budur.

Ulemâ buradaki nehyin hikmeti hususunda da ihtilâf etmişlerdir.

1) Nevevî'nin ulemanın naklen beyanına göre Cuma günü dua, zikir, ibadet, gusül, namaza erken gitmek, namazı beklemek, hutbemi dinlemek v.s. gibi ibâdetler günü olduğu için o gün oruç tutmayarak bu ibâdetler için zinde ve neşâtlı kalmak müstehab görülmüştür.

2) Cuma günü orucun nehyedilmesî bayram olduğu içindir. Bayram günü oruç tutmak caiz değildir.

3) Cuma günü oruç tutmak o günün ta'zimi hususunda mübalağa göstererek gitmeye düşülecek endişesiyle nehyedilmiştir.

4) Orucun nehyedilmesi onun farz kılındığı itikaad edilir endişesin-dendir.

5) Cuma günü oruç tutmak, devamlı surette tutulursa farz kılınaca­ğı endişesi ile nehiy buyurmuştur.

6) Hırıstiyanlar'a muhalefet için rehiy buyurulmuştur. Ule­madan bazılarına göre bu babda en doğru kavi şu iki hadîse muvafık olandır:

a) Hâkim, Hz, EbûHüreyr e'den merfûan : «Cuma günü bayram günündür. Bayram gününüzü oruç günü yapma­yın. Ancak ondan bir gün   evel veya sonra oruç   tutarsanız o başka.» hadîsini rivayet etmiştir.

b) İbni Ebi Şeyb e'nin güzel bir isnâdla  Hz. Ali (Radiyalİahû anh) 'dan   tahıic ettiği biı bir hadisde

«Sizden biriniz ay içersinde nafile oruç tutacaksa Perşembe günü tut­sun. Cuma günü oruç tutmasın. Çünkü o gün yeyip içme ve zikir günüdür.» buyurulmuştur.

 

147- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs ile Ebû Muâviye, A'meş'den   rivayet ettiler. H.

Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti. Lafız onundur. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da . Ebû Hüreyre (Radtyallahû anh) 'dan naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle demiş : Resûlüllah (Saltalhhü Aleyhi ve Seilem) :

«Hiç biriniz Cuma günü oruç tutmasın. Ancak ondan önce yahut sonra oruç tutarsa o başka.»  buyurdular

 

148- (...) Bana Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin yani Cû'fi, Zâide'den, o da Hişâm'dan-, o da İbni Sîrin'den, o da Ebû Hüreyre (Radiyalhhûanh)'Aan, o da Peygamber (Stülallahü Aleyhi ve Seilem) 'den naklen rivayet etti:

«Geceler arasından cuma gecesini nafile oruç için tahsis etmeyin. An­cak birinizin tutmafaa olduğu orucuna tesaadüf ederse o başka.» buyur­muşlar.

Bu hadîsi Buhâr'i ile İbni Mâce dahi «Kitâbu's-Savm» da  tahrîc etmişlerdir.

Hadîsin muhtelif rivayetleri vardır. İmam Ahmed'in tahric ettiği  bir rivayette:

«Bir adam Ebû Hüreyreye:

  Cuma günü oruç tutmaktan halkı meneden ten misin ? dedi. Ebû Hüreyre üç defa :                                      

  Evet, Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki benim, Ben hakikaten Mühammed (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem)

«Sizden biriniz yalnız başına Cuma günü oruç tutamaz. Ancak onunla birlikte başka günlerde de tutarsa ne âla.» buyururken işittim. Dedim.» buyurulmaktadır.

Bu hadîsler mutlak olarak vârid olan Câbir hadîsini takyid et­mektedirler. İstisnadan anlaşılıyor ki bir gün evvelinden yahut bir gün sonra da tutmak suretiyle Cuma günü oruç caizdir.

Oruç tutmayı âdet edinenlerin dahi Cumâ'ya tesadüf ettikleri zaman o günü tutmaları caizdir.

Nenevî diyor ki: Bu hâdisde cuma gecesini nafile namaz için, cuma gününü de nafile oruç için tahsîs etmekten sarahaten nehiy bu-yurulmuştur.» Ulemâ bunun mekruh olduğuna ittifak etmişlerdir.

Nevevî «Regaib» denilen namazın da bilittifak mekruh olduğunu söylemekte, bunu bü'atçıların uydurdukları münker bir bid'attan oldu­ğundan bahisle uyduranlara lanet okunmaktadır.

 

25- Teala Hazretlerinin «Oruca Takat Getiremeyenlere Fidye Lazımdır.» Âyet-ı Kerimesinin  «Sizden Her Kim Bu Ay'a Yetişirse Onun Orucunu Tutsun.» Âyet-i Île Neshedildiğinin Beyanı Babı:

 

149- (1145) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bekir yani tbni Mudar, Amr b. Haris'den, o da Bükeyr'den, o da Sele-me'nin azatlısı Yezîd'den, o da Selemetübnü Ekvâ' (Radîyalîahû anh) 'dan naklen rivayet eyledi. Seleme şöyle demiş:

«Şu (orucu takat   getiremiyenlerin bir fakir doyuracak fidye vermeleri icab [44] eder) âyet-i kerîmesi nazil olduktan  sonra dileyen  oruç tut­maz da fidye verirdi. Nihayet ondan sonraki âyet indi de bunu neshetti.»

 

150- (...) Bana Amr b. Sevvâd EI-Amiri rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bize Amr b. Haris, Bti-keyr b. Eşece'den, o da Seleraetü'bnü Ekvâ'nin azatlısı Yezîd'den, o da Selemetü'bnü Ekva' (Radtyaİlahû mıh) 'dan naklen haber verdi ki şöyle demiş:                        

«Resûlüllah (Sallalhhü Aleyhi veSellem) devrinde Ramazanda bizden dileyen oruç tutar, dileyen tutmaz da bir fakir doyuracak fidye verirdi. Ni­hayet su âyet-i kerîme nazil oldu: (Sizden hor kim bu aya yetişirse onun orucunu tutsun.» [45]

Bu hadîsi Buharı «Kitâbu't-Tefsir» de, Ebû Dâvud ile Tirmizî «Kitbu's'-Savm» da, Nesaî «Kitâbu't-Tefsir- de tahric etmişlerdir.

Hadis-i şerifden Anlaşılıyor ki islâmiyetin ilk zamanlarında müslü-manlar oruç tutmakla fidye vermek arasında muhayyermişler. İsteyen oruç tutar isteyen tutmaz da onun yerine fidye verirmiş. Bir fidye bir fakirin bir günlük yiyeceğiymiş. Sonra âyet-i kerîme inerek bu hükmü neshetmiş ve oruç ayına yetişen mükelleflerin oruç tutmaları gerektiğini bildirmiştir.

Islâmm ilk devirlerinde müslümanlara bahsedilen bu muhayyerlik (Allah-u A'lem) müslümanlar henüz günlerce oruç tutmaya alışmadıkları içindir. Sonra ruhsat neshedilmiş, azimetle amel farz kılınmıştır. Maa-mafih nesih mes'elesi yine de ihtilaflıdır.

Ashâb-ı kiram 'dan İbni Abbâs (Radiyailahû anh) bu âyetin mensuh olmadığım söylemiştir. Ona göre oruca takat getiremiyen-lerden murad ihtiyar erkeklerle ihtiyar kadınlardır, Böyleleri oruç tu­tamadıkları takdirde hergün birer fakir doyururlar.

Buhar i'nin rivayetine göre Hz. Enes ihtiyarladıktan sonra bir veya iki sene her günün orucu  yerine bir fakir doyurmuş, ona ek­mek ve et yedirmiştir. Enes'in onun yüz on yaşla­rında   iken yaptığı rivayet olunur.

Yine Buhar î'nin rivayetine göre İbni Abbas (Radiyallahû anh)  âyet-i kerîmeyi şeklinde okumuştur.

Bu kıraâta göre mâna: <Oruç tutmaya güç haline takat getirebilen­ler...» demek olur.

Mezkûr âyeti Abdullah b. Mes'ud (Radiyallahû anh)'âa ayni şekilde okumuştur.

Cumhur-u ulemâya göre bu âyet-i kerîme neshe dilmiştir. Nitekim, babımız hadîsi dahi neshedildiğine delâlet etmektedir.

Aynî diyor ki: «Hâsılı nesih sağlam ve mukim olan kimseler hak­kında kendilerine oruç farz kılınmak suretiyle sabit olmuştur.

Oruç tutmaya kudreti olmayan şeyh-i fâniye gelince : O tutmaya­bilir. Üzerine kaza da lâzım değildir. Ancak oruç tutmadığı takdirde vakti hali varsa fakir doyurması icap eder mi etmez mi ?

Bu mes'elede ulemâdan iki kavil rivayet olunur. Birincisi kavle göre fakir doyurması icab etmez. Şeyh-i fâninin hükmü sabî   gibidir.

îmam Şafiî'nin iki kavlinden biri budur.

İkinci kavle göre: Oruç tutmağa iktidarı olmayan ihtiyarların her gün için bir fidye vermeleri icab eder. Sahih olan kavil budur. Ekser-i ulemâ onu, tercih etmiştir.»

 

26- Ramazan Orucunu Şaban Ayında Kaza Babı

 

151- (1146) Bize Ahmed b. Abdillah b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti.. (Dedi ki) Bize Yahya b. Saîd, Ebû Sele-me'den rivayet etti. Ebû Seleme şöyle demiş :    Ben, Âişe   (RadryaHahu anha) 'yi şunları söylerken işittim:

«Bazen üzerinde ramazandan kalma oruç borcu olurdu da onu Şa ban'dan başka zamanlarda kaza edemezdim.     Meşguliyetim Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den ileri gelirdi - yahut Resûlüllah    (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)   ile meşgul olurdum - »

 

(...) Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr b. Ömer Ez-Zehrâni haber verdi. (Dedi ki) : Bana Süleyman b. Bilâl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd bu isnâdla rivayette bulundu, yalnız o: «Bu vaziyet BesûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den ileri geliyordu.» demiş.

 

(...) Bana, bu hadîsi Muhammed b. Rafi* dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrazzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Güreye haber verdi. (Dedi ki) : Bana   Yahya b, Saîd bu isnâdla rivayette bulundu ve:

«Zannederim (bu onun Peybamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile meş­gul bulunmasından olacak) sözünü Yahya söylüyordu.» dedi.

 

(...) Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivayet etti (Dedi ki) : Bize Abdülvahhâb rivayet etti. H.

Bize Amru'n-Nâkıd dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize SÜfyân rivayet etti. Her iki ravi Yahya'dan bu isnâdla rivayette bulunmuş yalnız hadîsde «Resûlttllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile meşgul olurdum.» cümlesini zik-retmemişlerdir.

 

152- (...) Bana Muhammed b. Ebî Ömer El-Mekkî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülazîz b. Muhammed Ed-Derâverdi, Yezîd b. Abdillalı b. Had'dan, o da Muhammed b. İbrahim'den o da Ebû Selemete'bni Abdutrahman'dan, o da  Aişe     (Raâiyallahû antta)1dan neklen rivayet etti. Aişe şöyle demiş:

G«erçekten bizden birimiz RMÛlüllah (SallaUohü Aleyhi ve Sellem) za­manında bazan oruç tutamaz da Resûlullah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber bulunmak dolayısıyla onu ta şaban gelinceye kadar kaza ede­mezdi.»

Bu hadîsi Buharı, Ebû Dâvud, Nesaî ve îbni Mâce  «Kitabu's-Savm» da tahric etmişlerdir.

Babımızın bir rivayetinde işaret olunduğu gibi Buhar î'nin riva­yetinde dahi «Meşguliyet Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)'den ileri geliyordu. Yahut onunla meşgul olunuyordu.» ifadesi râvi Yahyâ'nm sözü olduğu bildirilmiştir.

Bu sözden murâd: Hz. Âişe'nin bütün vakitlerinde kendini Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in emrine tahsis ettiğini anlatmaktır. Şaban   ayında orucunu kazaya vakit bulması, o ayda    Resûlullah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) oruç tuttuğu içindir.

Tirmizî'nin bir rivayetinde Hz. Âişe'nin:

«Resûlullah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) vefat   edinceye kadar üzerinde kalan Ramazan borcunu ancak Şaban ayında kaza etmişimdir.»     dediği bildirilmektedir.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler

 

1) Kazanın zamanı geniştir.   Şaban   ayına kadar iıe zaman iste­nilirse oruç kaza edilebilir. Şaban ayı girince vakit mudayyak olur. Yani artık kalan orucu o ayda behemehal kaza etmek   lâzım gelir.

Hz. Âişe'nin ramazan borcunu Şaban ayında kaza etmeye ehem­miyet vermesi, mezkûr borcun Ramazan girinceye kadar gecik­mesi caiz olmadığına delildir. Maamafih kaza etmeden Ramazan girer borç sakıt olmaz. Kaza yine lâzımdır.

2) Erkeğin muaşeret ve hizmet hakkı şâir haklardan önce gelir. Yal­nız namaz gibi vakitle mahsur bulunan farzlar müstesnadır.

3) Ulema kocasının izni olmaksızın kadının onun yanında nafile oruca niyet etmesi helâl olmadığına ittifak etmişlerdir.

 

27- Ölen Bir Kimse Namına Orucun Kazası Babı

 

153- (1147) Bana Harun b. Saîd El-Eyli ile Ahmed b. İsa rivayet ettiler. (Dediler ki): Bize Ihni Vebb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Amr b. Haris, Ubeydullah b. Ebî Cafer'den, o da Muhammed b. Ca'fer b. Zâbeyr'den, o da Urve'den o da Aişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen haber verdi İd Resûlüllah (SaMlahü Aleyhi ve Sellem) ;

«Her kim ürerinde oruç borcu olduğu halde ölürse onun nâmına velisi oruç tufar.» buyurmuşlar.

Bu hadîsi Buhâri, Ebû Dâvud ve Nesâi «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.

Resûlüllah  (SalUülahü Aleyhi ve Sellem) 'in:

«Üzerinde oruç borcu olduğu halde...» buyurması, maksadının mü­kellefler olduğuna karinedir. Yâni akıl baliğ olarak ölen bir kimsenin oruç borcu varsa, onun nâmına velisi oruç tutacaktır. Bunu tecviz eden ulemâ velinin kim olduğunu tâyin hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bâzı­ları akraba olduğunu söylemiş bir takımları hassaten mirasçı, diğerleri de asabe akraba olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Kirmâni'ye göre sahih olan kavil akraba olmasıdır. Bu hususta asabe yahut mirasçı olmanın bir te'siri yoktur. Akraba olmayan birinin ölen nâmına oruç tutması hususunda «El-MÜhezzeb» şerhinde : «Velinin izni ile tutarsa şahindir. îzinsiz tutarsa sahîh olmaz. Velinin Ölen nâmına oruç tutması vâcib değil müstahabdır.» denilmektedir.

İbni Hazm'in rivayetine göre Leys b, Sa'd, Ebû Sevr 've Dâvud-u Zahiri velilerin ölen kimse nâmma oruç tutmalarının farz olduğunu söylemişlerdir.'

İçlerinden birinin oruç tutması da kâfidir.

Nevevî dahî «Er-Bavda» nâm eserinde kat'iyyetle buna kaail olmuş fakat  mezkûr kavli hiç bir kimseye nisbet etmemiştir.

Aynî diyor ki: «Üstadımız Zeynüddin, Nevev i'nin bu kavline şaşmış, sonra onun müslim şerhinde Safi î'nin bir kavline göro ölen kimse namına velisinin oruç tutması müstehab olduğunu söylediğini, vâcib değildir, diye tasrih ettiğini bildirmiştir.»

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :

 

1) Hadîs uleması Ölen kimse nâmına velisinin oruç tutabileceğine bununla istidal etmişlerdir.

Ebû Sevr, Tavus, Hasan-ı Basrî, Zühri, Katâde, Hammad b. Ebî Süleyman, Leys b. Sa'd Dâvud-u Zahiri   ve    îbni Hazm ile eski mezhebine göra   İmam Şaiîi 'nin kavilleri budur,      

Ölen kimsenin velîsi onun kalan Ramazan orucu ile keffaret ve nezir oruçlarını tutabilir.

Beyhakî ile Nevevî îmam Şafiî 'nin eski mezhebini tercih etmişlerdir. Çünkü bu babdaki hadisler sahilidir.

Nevevî Müslim şerhinde : «Bizim itikad ettiğimiz sahih ve muhtar havil budur. Safi î'nin fıkıh ile hadis ilimlerini kendile­rinde cem eden muhakkak ashabı dahi bu kavli sahih bulmuşlardır. Zira bu babdaki sahih ve sarih hadîsler kuvvetlidirler.» demiştir.

Fakat .Aynî buna itiraz etmiş ve «Şâfiî'nin eski kavli onun mezhebi değildir. Çünkü kendisi eskiden yazdığı kitaplarını îmha etmiş, eski sözlerinden döndüğüne isnatta bulunmuştur. Şâfiî'ye ulemasının îmam Şafiî'den nakilleri bu şekildedir.» demiştir.

2) Ulemadan bazılarına göre ölen kimse namına velisi oruç tutmaz, her ğün için buğdaydan bir fakire bir müd fidye verir.

Zühri, îmam Mâlik ve yeni mezhebinde İmam Şa­fiî 'nin kavilleri budur.

Hatta îmam Mâlik'e göre fidyeyi bile ölen vasiyet etmişse verir.

3) ölen kimse namına velisi her gün için yarım sa' yani bir fitre miktarı yiyecek verir. Bu kavil    îbni   Abbâs   (Radiyallahû anh) 'dan nakledilmiştir.   Süfyân-ıSevr'de buna kaaüdir.

4) Ölen kimse, namına velisi her gün için buğdaydan yarım sa', başka zahirelerden bir sa' fidye verir. İmam  A'zam'in kavli budur. Yal­nız fidye vermek için ölenin bunu vasiyet etmiş olması şarttır. Vasiyet etmemişse onun nâmına velisi fidye vermez.

5) Bâzıları bu hususta   Ramazan   orucu ile nezir orucu ara­sında fark görmüşlerdir. Onlara göre nezir borcu olan bix kimsenin vesinda fark görmüşlerdir. Onlara göre nezir orucu olan bir kimsenin ve­lîsi onun nâmına oruç tutar. Ramazan orucu için ise her gün bir müd yiyecek verir. îmam   Ahmed b. Hanbel   ile   îshâk'm kavilleri budur.

6) Ölen kimse nâmına velîleri ancak fidye verecek bir şey bula­madıkları zaman oruç tutarlar. Saîd b. EI-Müsey yeb ile Evzaî'nin mezhebleri budur.

Hanefiîler ile onlara tâbi olan ulemanın delilleri Neseî'nin rivayet ettiği İbni Abbas (Radiyallahû ank) hadisidir. Mezkûr ha­disde Resûlüllah (Salktllahü Aleyhi ve Seîîem) :

«Bir kimse nâmına başkası namaz kılamaz. Lâkin onun nâmına yiye­cek verir.»  buyurmuşlardır.

Diğer bir delilleri de   îbni   Ömer (Radiyallahû anh) hadîsidir.

Bu hadisde   Res»lüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bir kimse,, üzerinde bir aylık oruç borcu varken ölürse onun namına her gün için bir fakir doyurulsun.» buyurmuşlardır.

Kurtubî «El-Muvatta» şerhinde «bu hadîsin isnadı şahindir.» de­miştir.

Aynı hadîsi, Tirmizî ile Mace dahi rivayet etmişlerdir. Yalnız Tirmizî «Sahîh olan bu hadîsin îbni Ömer mev­kuf bulunmasıdır.» demiştir.

Hatta Beyhakî, "îbni Ömer rivayetinin iki vecÜhle hatâ olduğunu söylemiştir. Ona göre hadisi Peygamber (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem)'e merfu olarak rivayet etmek birinci hatadır. Doğrusu hadîsin tbni Ömer hazretlerine mevkuf olmasıdır. îkinsi hata hadisde geçen «Yarım sa'» tabiridir, doğrusu «Bir müd buğday» dır.

Bayhakî «El-Ma'rife» adlı eserinde daha da ileri giderek «Bu hadis sahih değildir.» demiştir.

Fakat Aynî bu iddiayı kabul etmemiş, hadîsi mevsuk râvile-rinden naklettiğini beyan ederek bu gibi zevatın hadisleri kabul edile­ceğini söylemiştir.

Beyhakî 'nin iddia ettiği hatalar hakkında dahi «Bunlar Vechi be­yân edilmeyen mücerred bir davadan ibarettir.» demiştir.

Tahavî'nin rivayet ettiği Hz. işe hadisinde şöyle denilmek­tedir :«Amra   bintiAbdirrahman, Hz. Âişe'ye :

  Annem üzerinde Ramazan borcu olduğu halde vefat etti. Onun namına bu orucu ben kaza edebilir miyim ? diye sormuş Âişe

  Hayır, kaza edemezsin. Lâkin senin onun namına her gün bir fa­kire sadaka vermen oruç tutmandan daha hayırlıdır.» demiş.

Hadîsin senedi   sahihdir.

Ulemâ başkası nâmına namaz kılmanın caiz olmayacağına ittifak etmişlerdir. Oruç ta öyledir. Çünkü her ikisi bedenî birer ibâdettirler.

İbni Kassâr'ın «Buharı» şerhindeki rivayetine nazaran E1 -Mühelleb: «Bir kimsenin başkası namına oruç tutması caiz olsa her kesin birbirleri ı-imma namaz kılmaları da caiz olurdu. Bu takdirde Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in dahî amıcası Ebû Tâ1ib namına iman etmesi caiz olmak iktiza ederdi. Zira onun iman etmesini pek ziyade arzu ediyordu. Halbuki ümmetin uleması hiç bir kimsenin baş­kası namına iman edemiyeceğine ve hiç bir kimsenin başkası nâmına namaz kılamiyacağına ittifak etmişlerdir. Binaenaleyh hakkında ifcUMkf edilen oruç meselesini de bu gibi ittifak! mes'elelere katmak icâb eder.» demiştir.

Hanefiî1er'in bu gibi yerlerde şöyle bir kaideleri vardır: Sâhabi bir gey rivayet eder de sonra onun aksine fetva verirse îtibar onun fetvâ-smadır. Gerçi bâzıları bunun aksini iddia etmiş ve: «îtibar, fetvasına değil, rivâyetinedir. Çünkü rivayetine muhalif olan jctihâdı tahakkuk etmeyen bir şeye müstenid olabilir. Bundan dolayı o hadîsin zayıf olması lâzım gelmez. Hadîsin sahih olduğu tahakkuk edince zann mukaabilinde muhakkak olan bir şey terkedilemez.» demişlerse de, bu zevatın bahset­tikleri ihtimâl bâtıldır, çünkü şahâbinin Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet ettiği bir hadîse kendi içtihadından dolayı muhale­fette bulunması hiç bir zaman sânına lâyık değildir.

Ashâb-ı kiram hakkında bu gibi ihtimallere yer vermek doğru değildir.                                                           '

Sahâbi rivayet ettiği hadîsin aksine fetva verirse bu, o hadîsin nes-hedildiğine delildir.

 

154- (1148) Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki): Bize tu h. Yunus haber verdi (Dedi ki): Bize A'meş, Müslim. Batin'den, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da tbni Abbas (Radiyallahû anhûmaffan naklen ri­vayet ettiki bir kadın Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e gelerek :

  «Annem, üzerinde bir ay oruç borcu olduğu halde vefat «tti.» demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);

  «Ne denin? Annenin, üzerinde (başka) bir borç olsaydı onu öder-miydİn?» buyurmuş, Kadın:

— «Evet.» demiş. Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Dyle ise Allah borcu ödenmeye daha lâyıktır.» buyurmuşlar.

 

155- (...) Bana Ahmed b. Ömer El-Vefciî [46] rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hüseyin b. Aliy, Zaide'den, o da Süleyman'dan, o da Müslim-i Batin'den, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da îbni Abbas .(Radiyalîahû anhâma) dan naklen rivayet etti. İbni Abbas şöyle demiş: Bir adam Peygamber

(Sdlallahü Aleyhi ve Sellem) 'e gelerek :

  «Ya Besûlüllah! Annem, üzerinde bir aylık oruç borcu olduğu halde vefat etti, onun nâmına bu orucu b$n kaza edeyim mi?» diye sor­du. Resûlüllah (SallaUahü Aîeyhi ve Sellem) :

  «Şayet annenin (başka) bir borcu olsa onun nâmına Öder miydin?» buyurdu. O -sât:

  «Evet» cevabını verdi. Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «öyle İse Allah borcu ödenmeye daha lâyilctir.»  buyurdular. (Râvi) Süleyman (Demiş ki) : «Hakem ile Selemetü'bnü KÜhcyl hep

birden, Müslim bu hadisi rivayet ederken biz oturuyorduk, Mücâhid'i bu hadîsi tbni Abbas'dan naklederken dinledik, dediler.

 

(...) Bize Ebû Saîd-i Eşecc rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hâlid-i Ahmer rivayet etti. (Dedi ki) :Bize A'meş, Selemetâ'bnü KÜheyl ile Hakem b. Uteybe ve Müslim-i Batin'den, onlar da Satd b. Cübeyr ile Mücâhid ve Atâ'dan onlar da İbni Abbâs (Radvyallahû anhûma)'dan, o da Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve SellemYden naklen bu hadîsi rivayet etti.

 

156- (...) Bize İshak b. Man sûr ile tbni Halef ve Abd b. Humeyd hep birden Zekeriyyâ b. Adiyy'den rivayet ettiler. Abd (Dedi ki) : Bana Zekeriyyâ b. Adiyy rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydulluai b. Amr, Zeyd b. Ebî Üneyse'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bize Hakem b. Uteybe, Saîd b. Cübeyr'den, o da tbni Abbâs (Radiyallahû anhûma) 'den nak­len rivayet eyledi, tbni Abbâs şöyle demiş : Bir kadın Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve Sellem) 'e gelerek:

— «Ya Resûlüllah, Annem, üzerinde adak orucu olduğu halde vefat etti. Onun namına ben oruç tutabilir miyim » diye sordu, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «Ne dersin? Annenin üzerinde (başka) bir borç olsa da onu öde-seydin, onu nâmına geçer miydi?» buyurdu. Kadın:

  «Evet» cevâbım verdi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Öyle ise annen nâmına oruç tut,» buyurdular.

Bu hadîsi Buhâri, Tirmizî, Nesâi ve îbni Mâce «Kitabu's-Savm»da, Ebû Dâvud «Kitâbu'l-Eymân ve'n-Nüzûr»da tahric etmişlerdir.

Hadîsin muhtelif rivayetleri vardır. Rivayetlerin bâzılarında Resû­lüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e bir adam geldiği,diğer bâzılarında gele­nin kadın olduğu bildirildiği gibi bâzı rivayetlerde vefat eden kadının bir aylık oruç borcu, bazılarında iki ay peşi peşine oruç borcu, bir riva­yette de nezir orucu borcu olduğu bildirilmektedir.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e gelen erkek ve kadının isim­leri malum değildir. Vak'amn müteaddit defalar vukubulmuş olması muhtemeldir.

 

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :

 

1) Hadîs-i şerif meyyit namına oruç tutmak caizdir, diyenlerin delillerindendir. Halbuku Resûlülla (Salîallahü Aleyhi ve Sellemyin oruç borcu­nu kul borcuna benzetmesi, Hanafiiler lehine delâlet etmektedir. Zira kadına: «Annenin kul borcunu öder miydin?» diye sorması, borcun ona vacib olmadığını gösterir.

Oruç meselesi de buna benzetildiğine göre onun da vâcib olmadığı anlaşılır.

2) Hadîs-i şerif ölen kimse nâmına borç ödemenin mendûb olduğuna delildir.

3) Kıyas yapmak sahihdir.

4) Hacet zamanında ecnebi bir kadının sözünü ve sesini    dinlemek caizdir.

 

157- (1149) Bana Aliyyu'bnÜ Hucr Es-Sa'dî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyyu'bnü Müshir Ebu'l-Hasen, Abdullah b. Atâ'dan [47] , o da Ab­dullah b. Büreyde'den o da babası (Radiyallahûanh) dan naklen rivayet etti. şöyle   demiş:

«Bir defa ben, Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanında otu­rurken ona bir kadın gelerek:

  «Ben anneme bir câriye tasadduk ettim.  Halbuki annem vefat etti dedi. Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) :

— «Ecrin Sabit olmuştur. Cariyeyi de miras sana iade etmiştir, buyurdu. Kadın:

  «Yâ Resûlüllah, Annemin üzerinde bir ay oruç borcu vardı, onun nâmına bu orucu ben tutabilir miyim ?    diye    sordu.    Resûlüllah

(Salîallahü Aleyhi ve Sellem) :

— Onun namına oruç tut, buyurdu. Kadın :

— Annem hiç hacc etmedi, onun nâmına ben hacc edebilir miyim ? ctedi. Resûlâllah  (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) :

— Onun namına haccet, buyurdular.

 

158- (...) Bu hadisi Bize Ebû Bekir b. Ebî Şey be de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Nümeyr, Abdullah b. Atâ'dan, o da Abdullah b. Büreyde'den, o da babası (Radiyatîahû arttı) 'dan naklen rivayet eyledi. Babası: «Ben, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) İn yanında oturu­yordum» diyerek' timi Mttshir hadisi gibi rivayette bulunmuş. Yalnız o «İki ayın orucu» demiştir.

 

(...) Bize Abd b. Hameyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrazzâk haber yerdi (Dedi ki): Bize Sevr!, Abdullah b. Atâ'dan, o da îbni Bürey­de'den, o da babası   (Radtyallahû anh) 'dan naklen haber verdi. Babası:

«Bir kadın Peygamber (Saüaîlahü Aleyhi ve Sellem) 'e geldi...» diyerek yukardaki hadîsin mislini rivayet etmiş ve : «Bir aynı orucu* demiştir.

 

(...) Bana, bu hadîsi İshâk b. Mansûr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeyrfullah b. Musa, Süfyan'dan, bu isnadla haber verdi. Ve : «İki ayın orucu» dedi.

 

(...) Bana tbni Ebî Halef rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İshak b. Yûsuf rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdâlmelik b. Ebî Süleyman, Abdullah b. Ata' El-Mektd'den, o da Süleyman b. Büreyde'den, o da babası (Radtyallahû anh)   'dan naklen rivayet eyledi. Babası :

Bir kadın, Peygamber   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e geldi...» diyerek yukarkilerin hadîsleri gibi rivayette bulunmuş ve: «Bir ayın orucu.» de­miştir.

Bu hadîs dahi ölen bir kimse nâmına oruç tutulacağına, haccedilebi-leceğine kaail olanların delillerindendir. Ulemâ hacc mes'elesinde de ih­tilâf etmişlerdir.

Bâzılarına göre velinin Ölen kimse nâmına haccetmesi lâzımdır.

Hadîsti şerif bir kimsenin tesadduk ettiği bir şeyi mîras olarak ala­bileceğine delâlet etmektedir.

Cumhura göre başkası nâmına haccetmek, âciz şartıyla caizdir. Yani kötürüm olup iyileşme ümîdi bulunmayan bir kimse ile vefat eden nâmına haccetmek caizdir.

Kaadî İyâz, Malikîler'in ölen bir kimse nâmına oruç tut­mak ve haccetmek hususunda bu hadîslerle istidlal edemediklerini, çünkü hadîslerin muztarîb olduklarını söyleyerek itizarda bulunmuştur.

Nevevî, Kaadî 'nin itizarım kabul etmemiş: «Bu itizar batadır. Hadîsde izdırâb yok, ihtilâf vardır...» demiştir.

 

28- Yemeğe Davet Edilen Oruçlunuın Ben Oruçluyum, Demesi Gerektiği Babı

 

159- (1150) Bize Ebû Bekir b. EM Şeybe ile Amru'n - Nâkıd ve Zubeyr b. Harb rivayet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeync, Efcu'r - Zinad'dan o da A'rac'dan o da Ebû Hüreyre (Radiyallahû anh) 'dan naklen rivayet ettiler. Ebû Bekir b. Ebî Şeybe:

«Rivâyeten.» tâbirini kullandı, Amr «Hadisi Peygamber (Salîalîahü Aleyhi ve Sellem) 'e vardırarak.», Züheyr ise:

«Peygamber (Salîalîahü Aleyhi ve Sellemyden naklen.» dediler. Besû-lüllah (SalJallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Biriniz oruçlu iken bir yemeğe davet olunursa: «Ben oruçluyum deyi­versin.» buyurmuşlar.

Hadîs-i şerîf Özür beyânına hamlolunmuştur. Yani yemeğe davet olunan bir kimse oruçlu bulunursa, halini bildirmek ve özür dilemek için hane sahibine «Ben oruçluyum.»    demelidir.

Nevevî'nin beyânına göre oruçlu bulunmak davete icabet içrn özür sayılmaz. Lâkin davete icabet ettikten sonra orucu bozmak lâzım değildir. Yememek için oruç Özür teşkil eder. Oruçlu olmayan kimsenin ise hem davete icabeti hem de verilen yemek ziyafetine fi'len iştirak et­mesi lâzımdır.

Nafile oruç tutan davetliye oruç tutmak güç geliyorsa iftar etmesi müstehab olur. Aksi takdirde orucu bozmamalıdır. Fakat tutulan oruç farz veya vâcib oruçlardan ise onu bozmak haramdır.

Hadis-i şerif icabında namaz ve oruç gibi nafile ibâdetlerin söylene­bileceğine delildir. Hacet yokken bu gibi ibâdetleri gizli yapmak mü3te-habdır.

Yine bu hadîs, din kardeşleriyle hoş geçinmenin, ara bulmanın, kalp yatıştırmanın ve icabında güzel bir şekilde itizarda bulunmanın lüzu­muna  işaret etmektedir.

 

29- Oruçlunun Dilini Tutması Babı:

 

160- (1151) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Ebu'z - Zinâd'dan o da A'rac'dan, o da Ebû Hüroyre

(Radtyallahû anh)    Man   rivâyeten   tahdîs   eyledi.   Resûlüllah    (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Biriniz bir gün oruçlu olarak sabahlarsa kötü söz söylemesin ve ca­hillik etmesin. Şayet biri kendisine söğer yahut doğerse :

— Ben oruçluyum, ben oruçluyum, deyiversin.» buyurmuşlar.

Bu hadîsi Buhar i, Ebû Dâvud ve Nesaî «Kitâbu's-Savm» da tahrîc etmişlerdir.

Buhâri 'nin rivayetinde :

«Nefsim yed-İ kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki oruçlunun ne­fesi Allah indinde misk kokusundan daha güzeldir. (Teâla Hazretleri): Oruçlu yeyip içmesini ve şehvetini benim İçin terketmektedir. Oruç benim için tutulur, onun mükafatını verecek olan da benim. İyi amel on misli katlanacaktır   (buyurmuştur)» ziyâdesi de vardır.

Bu bâbda T'irmizî 'nin yine Hz. Ebû Hüreyre 'den ri -vâyet ettiği bir hadîsde : Resûlüllah (Saîîallahü Aleyhi ve Setlem) şöyle bu­yurdular : Rabbiniz diyor ki:

İşlenen her iyi amel, on mislinden yediyüz misline kadar katlanır. Oruç benim için tutulur, onun mükâfatını verecek de benim. Oruç cehenneme karşı bir kalkandır. Hiç şüphe yok ki oruçlunun ağız kokusu Allah indinde misk kokusundan daha güzeldir. Sizden birinize oruçlu iken bir kimse ca­hillik ederse Ben oruçluyum, deyiversin» buyrulmuştur.

Tirmizî: «Bu hadis hasen sahih ve bir vecihden garîbdir.» demiş­tir.

Filhakika mezkûr hadîsi Tirmizî'nin tahric ettiği vecihden yalnız kendisi rivayet etmiştir.

Tirmizî bu babda Muâz b. Cebel, Sehl b. Sa'd, Ka'b b. Ucrâ, Selam etü'bnü Kayser ve Beşîr b Hasâsiyye (Radiyaüahû anh) hazeratmdan da hadîsler rivayet olun­duğunu söylemiştir:

Muâz hadîsini Tirmizî, îbni Mâce ve «Sünen-i Kübrâ» nâm eserinde Nesaî tahric etmişlerdir. Hz. Muâz şöyle demektedir: «Bir seferde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile bera­ber idim. Bir gün yolda giderken kendisine yaklaşarak:

  Bana bir amel söyle ki onu yaptığım takdirde cennete girmeme sebep olsun, dedim. Sonra Resûlüllah

  Sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç bir kalkandır,» buyur­dular...

Tirmizî:    «Bu hadîs hasen sahîhdir.» demiştir. Sehl b. Sa'd hadîsini yine Tirmizî ile îbni   Mâce tahric etmişlerdir. Mezkûr hadisde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Zzltem) :

«Cennette Reyyân adı verilen bir kapı vardır. Bu kapıdan oruçlular davet edilecektir. Oruç tutanlar zümresinden olanlar ondan gireceklerdir. Ondan giren ebedi yy en susamıyscaktır.» buyurmuşlardır.

Ayni hadîsi Süleyman b. Bilâl tarikiyle Buharî ve Müslim   dahi rivayet etmişlerdir.

Ka'b b. Ucrâ hadîsini Tirmizî tahric etmiştir. Bu na-dîste :

«Oruç mükemmel bir kalkandır.» buyurulmuştur.

Tirmizî   hadîs hakkında «Hasen garîb» tabirini kullanmıştır.

Selâmetü'bnü   Kayser   hadîsini Taberanî   «El-Kebîr» nâm eserinde rivayet etmiştir. Mezkûr hadîsde Selâme (Radiyallahû anh) Ben Resûlüllah (Salktllahü Aleyhi ve Sellem) :

«Bir kimse Allah'ın rızâsını dileyerek bir gün oruç tutarsa, Allah o kim­seyi uçan karga gibi cehennemden uzaklaştırır...» buyururken işittim, de­mektedir.

Beşir hadîsini Bağavî ile Taberâni «Mu'cem» lerinde rivayet etmişlerdir. Hadisi şerifdeAHah Teâla hazretlerinden rivâyeten :

«Oruç benim İçin tutulur, onun mükâfaatını verecek olan da benim.» buyurulmaktadır.

Yine bu bâbda Ebû Saîd-i Hudrî, Ali b. Ebî Tâlib Âişe , îbni Mes'ud,Osman b. Ebî-Âs, Enes, Câbir, Ebû Ubeyde, Hu.zeyfe, Ebû Umâme ve Ukbetü'bnü Âmir (Radiyallahû anh) hazerâtuıdan hadîsler riva­yet olunmuştur.

Ebû Saîd (Radiyallahû anh) hadîsini Müslim ile Nevaî tahric etmişlerdir. Hadîs-i şerif kitabımızda bundan üç-dört hadîs sonra gelecektir.

Hz. Ali hadisini Nesaî rivayet etmiştir. Mezkûr hadisde : Allah : Oruç benim için tutulur, onun mükâfaatını verecek olan da benim, buyuruyor.» denilmektedir.

Hz. Âişe hadîsini yine Nesaî   tahric etmiştir. Bu hadîsde:

«Oreç Cehenneme karşı bir kalkandır.» ibaresi vardır.

îbni Mes'ud hadîsini fbni Hibban «Tabakatü'l-Muhaddisin» nâm eserinde rivayet etmiştir. Aynı hadîsi Nesaî dahi mevkuf olarak rivayet eder. Onda dahî:

«Oruç bir kalkındır.» cümlesi vardır.

Osman, b. Ebi'l-Âs hadîsini Nesaî ile îbni Mâce   rivayet etmişlerdir. Bu hadîsde Hz. Osman :

«Ben, Resûlüllah (SaJlallahü Aleyhi ve Settem) 'ı : Oruç sizden birimizin cen­ge karşı kullandığı kalkan gibi bir kalkandır, buyururken işittim.» demek­tedir.

Enes (Radiyallahû anh) hadîsini Îbni Mâce rivayet etmiştir. Mezkûr hadîsde dahî:           

«Oruç cehenneme karşı bir kalkandır.» cümlesi vardır.

Câbir hadisini îbni Hibbân «Sahih» inde, Hâkim «Müstedrek» inde rivayet etmişlerdir. Bu hadîsde de:

«Oruç bir kalkandır»  denilmektedir.

Ebû Ubeyde hadîsini Nesaî rivayet etmiştir. Yukarki cümleler bu hadîsde dahi zikredilmiştir.

Huzeyfe hadîsini îmam Ahmed b. Hanbel«MÜsned»inde rivayet etmiştir. Hz. Huzeyfe   şunları söylemiştir:

«Peygamber (SalMlahü Aleyhi ve Sellem) 'İ göğsüme yaslandırdım da, buyurdu ki:

— Allah'dan başka Allah yoktur. Her kimin ölürken son sözü bu olur­sa cennete girer. Her kim Allah'ın rızasını dileyerek bir gün oruç tutarsa son nefeste bunu söyler ve cennete girer. Ve her kim Allah'ın rızâsını di­leyerek bir sadaka verirse son nefesinde bu sözü söyler ve cennete girer.»

Ebû İmame hadîsini İbni Adiyy «El-Kâmii» adlı ese­rinde rivayet etmiştir. Mezkûr hadîsde Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem):

«Her kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah o kimse ile cehen­nem arasında derinliği yerle gök arası kadar bir hendek halk eder.» buyurmuşlardır.

Ukbetü'bnü Âmir hadîsini Nesaî tahric etmiştir. Bu hadîsde Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Her kim Allah Teâlâ'nın yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah cehen­nemi o kimseden yüz yıllık yol mesafesinde ırak eyler.» buyurmuştur.

 

30- Orucun Fazileti Babı:

 

161- (...) Bana Harmeletü'bnü Yahya Et-IKdU rivayet etti. (Dedi ki): Bize tbni Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yfetıu, İbni Şİhab'dan naklen haber verdi ki, Ebû Hüreyre (RattiyallaHû tmh) 'ı şunu söylerken işitmiş: Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seütm)fi ştfyle buyururken işittim:

«Allah (Azze ve Celi) Adem oğlunun her ameli kendinindir. Yal­nız oruç müstesna, o benimdir. Onun mükâfaatını verecek olan da be­nîm, buyurdu. Mu ham m od in nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu Allah indinde misk kokusundan güzeldir.»

 

162- (...) Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb ile Kuteybetü'bnü Saîd rivayet ettiİer. (Dediler ki) : Bize Muğîra yani El-Hizâmi, Ebu'z-Zinâd'dan o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre (RadiyalUthû anh) 'dan naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre :

«ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

— Oruç bir kalkandır, buyurdular.»  demiş.

 

163- (...) Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrazzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni CUreyc haber verdi. (Dedi ki): Bana Ata', Ebû Sâhil-i Zeyyât'tan naklen haber verdi ki, Ebû Hüreyre (Radiyallcüıû anh)ı şöyle derken işittim: ResûlüIIah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurudular :

«Allah (Azze ve Celi) Adem oğlunun her ameli kendinindir. Yalnız oruç müstesna. Çünkü o benimdir, onun mükâfaatını verecek olan da be­nim, buyurmuştur. Oruç bir kalkandır. Birinizin oruç tuttuğu bir gün olursa, o gün kötü söz söylemesin ve gürültü çıkarmasın. Şayet kendisine birisi so-ğer yahut kavga ederse :

— Ben oruçlu bir kimseyim, deyiversin. Muhammedin nefsi yed-i kud­retinde olan Allah'a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu kıyamet günü Allah indinde misk kokusundan daha güzel olacaktır. Oruçlu için sevine­ceği iki ferah vardır.

İftar ettiği vakit iftarına sevinir, bir de Rabbine kavuştuğu vakit oru­cuna sevinir.»

 

164- (...) Bİze Ebû Bekir b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Ebû Muftviye ile Veki A'meş'den rivayet ettiler. H.

Bize Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir, A'meş'­den rivayet etti. H.

Bize Ebû Saîd-i Eşecc dahî rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Veki' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize A'meş, Ebû Salih'den, o da Ebû HÜreyre (Radiyallahûanh)}'den naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Adem oğlunun her ameli katlanır. Bir iyilik on mislinden yediyüz mis­line kadar katlanır. Allah (Azze ve Celi) (Yalnız oruç müstesna, Çünkü o, benimdir, onun mükâfaatını verecek olan da benim. Kulum sehvetiyle taamını benim için bırakıyor.) buyurmuştur. Oruçlu için İki ferah vardır: Bi­ri iftar zamanındaki sevinci, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevin­cidir. Emîn olun oruçlunun ağız kokusu Allah indinde misk kokusundan da­ha güzeldir.»  buyurdular.

 

165- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Fudeyl, Ebû Sinan'dan, o da Ebû Salih'den o da Ebû Hü­reyre ile Ebû Saîd (Radiyallahûanhûmaj'dun naklen rivayet etti. Demiş­ler ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Allah (Azze ve Celi) Muhakkak oruç benimdir, onun mükâfaatını verecek can da benini.) buyurmaktadır. Ge.çekten oruçlu için iki ferah var­dır. İftar ettiği vakit bir ferah, Allah'a kavuştuğu vakit de bir ferah.

Muhommedin nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu, Allah indinde misk kokusundan daha güzeldir.» buyurdular.

 

(...) Bu hadîsi hana İs^ak b. Ömer b. Selit El-Hüzeli [48] dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Cİze Abdülâzîz yani tbni Müslim rivayet etti. (Dedi ki) Bize Dırâr b. Mürrâ yani Ebû Sinan bu isnâdla rivayette bulundu, dedi ki : Resûlüllah  (Sallatlahü Aleyhi ve Slilem) :

«Oruçlu Allah'a kavuştuğu ve Aîlah mükâfaatını verdiği vakit sevinir.» buyurdu.

Ctinne : örtü, demektir.

Kılan, mânâsına gelen «Mİcen» de bundan alınmıştır.

Cinler dahi insanlara görünmedikleri için kendilerine bu isim veril­miştir.

Babımızın birinci hadîsinde zikri geçen «Cahillik etmesin» tâbirin­den murâd : Akılsızlık, istihza ve yaygara gibi câhiliyet devrine mahsus fiillerden birini yapmasın, demektir.

Kurtubî: «Bu sözden câhiliye fiillerinin oruçtan başka ibadet­lerde caiz olduğu anlaşılmamalıdır. Maksat bunların oruçta daha ziyade memnu olduğunu anlatmaktır» diyor.

Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) crııçhmvn kendisine söğüp say­mak suretiyle sataşanlara «Ben oruçluyum» demekle mukaabele edil­mesini emir buyurmuştur.

Bu hususta ulemadan üç kavil rivayet olunur;

1) Kavle göre : Oruçlu olan   bîr kimse bu sözü diliyle söyleyecek ve bilmeyenlere kendisinin oruçlu olduğunu ve oruç sayesinde kötü sözler­den sahilce işlerden korunduğunu bildirecektir.

2) Kavle göre: Bu sözü içinden  söyleyecek yâni  nefsini  kötülük­lere kötülükle muameleden menedecektir.

3) Kavle göre : Farz oruçla nafile arasında fark vardır. Faz oruç tutan kimse bu sözü diliyle    söyleyecek, nafile oruç tutan diliyk; söyle-miyerek sadece kalbinden geçirecektir.

Kirmâni'ye göre Resûlüllah (SallcUtahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu emr-inin dille söylemeye de, kalbinden geçirmeye de ihtimâli vardır. Dille söylendiği takdirde oruçluya sataşan kimse ekseriya yaptığına pişman olur ve eziyetten vazgeçer, kalbinden geçirdiği takdirde ise oruçlu ken­disini kötülüklere muhatap olmaktan meneder.

İmam Şafiî'ye göre Hadîs-i Şerifi iki mânâya birden hamlet­mek gerekir.

Haluf veya Hulüf : Ofuç tutan kmsenin ağız kokusu, demektir. Bu kelime yalnız bu mânâda kullanılmıştır.

Mâzirî diyor ki: «Oruçlunun ağız kokusunun Allah indinde misk-kokusundan daha güzel olması mecaz ve istiaredir. Zira bazı kokuları güzel bulup beğenmek hayvanların sıfatlarındandır. Hayvanların hoş gördüğü şeylere meyletmek, pis gördüklerinden kaçınmak tabiatları ik-tizâsıdır. Allah Teâlâ Hazretleri bu gibi şeylerden münezzehdir. Lâkin biz insanların âdetimiz güzel kokulara yaklaşmak olduğundan, oruç için gü­zel koku istiare edilmiştir.»

Ka'adî İyaz'a göre oruç tutanlara Teâla hazretleri âhirette mükâfatta bulunacak onların ağızları misk kokusundan daha güzel koka­caktır.

Bâzılarına göre bu sözden murâd: Allah'ın rizâsı ve sevabıdır.

Bir takımları «Oruçlu ağzın miskden daha güzel kokması meleklere nisbetledir.» demişlerdir.

Hanefiîler 'den İmam Kuduriile Malikiler-den îbni Arabî ve Şâfiîler 'den Ebû Osman S â -bûni, Ebû Bekir İbni Sem'âni buradaki güzel koku­nun Allah'ın rizâsı ve kabulünden ibaret olduğuna kat'iyyetle söylemiş­lerdir.

Şehvetden murâd bazılarına göre cima' şehvetidir. Fakat bil'umum şehvetler mânâsına alınması daha doğrudur. Bu takdirde hadisde yiyip içmenin şehvet üzerine atfedilmesi hassın âm üzerine atfı kabilinden olur. Buhar î'nin rivayetinde evvelâ yeyip içme zikredilmiş, şehvet onun üzerine atfedilmiştir. Ona göre cümle âmmın has üzerine atfı de­mek olur.

Görülüyor ki hadîsin bazı rivayetlerinde Resûlüllah (Sailaliahu Aleyhi ve Sellem) Teâla hazretlerinin kelâmını nakletmektedir. Böyle hadislere •Hadîs-i Kutsi» denildiğini kitabımızın başında görmüştük:

Kirmâni diyor ki: «Bu da Allah'ın kelâmı olduğuna göre Kur'ân ile bunun farkı vardır? dersem ben de derim ki: Kur'ân'in lafzı mucizdir.  Hem Kur'an Cibril  (Aleyhisselâm) vasıtasıyla indirilmiştir. Küdsi hadîs ise hem mu'ciz değil, hem vasıtasız sadır olmuş­tur, böyle hadîse «Hadîs-i Kudsi» yahut «Hadîs-i İlâhi» derler.

Hadîslerin hepsi böyledir. Zâten Peygamber(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendiliğinden bir şey söylemez? dersen ben de derim ki : Aralarındaki fark Kutsi hadisin Allah'a izafe edilerek ondan rivayet olunmasıdır. Sâii hadisler öyle değildir. Şöyle de bir fark yapılabilir : Kutsî hadis Allah Te-âla'ya nisbet edilen ve onun zâtı ile celâl ve cemâl sıfatlarına tealluk eden hadisdir.»

Tıybî bu babda şunları söylemiştir: «Kur'ân Cebrail {Aleyhisselâm)\n. i'caz için Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e indirdiği lâfızdır. Hadisi kutsî: Bu lâfzin mânsını ya ilham suretiyle yahut uy­kuda Allah'ın resulüne haber vermesi, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m de o mânâyı kendi sözleriyle ümmetine tebliğ buyurmasıdır S:ir hadisleri Peygamber (SaîlaHahü Aleyhi ve Seilem) Allah'a izafe etetmemig, cndan rivayet buyurmanuştır.

«Onun mükâfatını verecek olan da benim.» cümlesi oruçluya veri­lecek sevabın çokluğunu beyân etmektedir. Zira kerim olan bir zat mü­kâfatı bizzat kendisi vereceğini va'd ederse bu o mükâfatın büyüklüğüne delildir. Kirmâni : »Zamirin öne alınması ya tahsis yahut te'kid içindir.» demiştir. Gerçi burada ikisine de ihtimal varsa da zahir olan mânâ birincisidir.

Yani bu cümle oruçlunun mükâfatını «Ben veririni, başkası değil.» mâ­nasına gelir şâir ibâdetler böyle değildir. Onlarm mükâfatlarını vermek bâzan meleklere havale edilir,

Ulemâ : «Oruç benimdir, onun mükâfatını verecek olan da benim.» cümlesinin mânası üzerinde çok sözler söylemişlerdir. Hulâsa olarak bu cümleden murad, başka ibâdetlerde olduğu gibi oruçta riya bulunmama­sıdır. Çünkü oruç, fiille anlaşılmayan bir ibadettir. Bir kimsenin oruçlu olup olmadığını başkaları bilemez. Zührî'nin ınürsol olarak rivayet ettiği bir hadis bu mânayı teyid etmektedir. Mezkûr hadis Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Oruçta riya yoktur.» buyurmuşlardır. Ayni hadisi Beyhakı başka bir tarikden mevsûl olarak rivayet etmiştir. Bazıları: «Oruca fi'len riya girmez, fakat bazen sözle riya karışır. Meselâ: Oruç tutan kimse oruçlu olduğunu habeı verir ve bu suretle ona da riya karışabilir. Şâir ibadetlere ise   fi'len riya karışır.» demişlerdir.

Kut tu b î'ye göre, mezkûr cümlenin manası: «Oruca verilecek sevabın mikdarım ve kaç kat olacağını yalnız Allah bilir. Şâir ibâdetler böyle değildir. Onlara verilecek sevaba bazı insanlar lauttali' olabilir.» demektir. îmami Mâli k'in El-Muvatta'» da rivayet ettiği bir hadis bu mânayı teyid eder. Zira mezkûr hadiste : «Güzel amel on mislinden 700'e kadar Allah'ın dilediği miktarda katlsftıır. Allah Teâlâ: Yal­nız oruç müstesna, çünkü o benimdir, onun mükâfatını da ben vereceğim, buyurmuştur.» denilmektedir.

îbni Abdi1 Berr'e göre, bu cümleden murâd: «Oruç benim için en makbul ve her ibâdetten Önce gelen bir taattır.» demektir. Zira Teâla hazretleri «Oruç benimdir» buyurarak onu kendi zatına izafe etmiştir. Bu onun şâir ibâdetlerden daha faziletli olduğunu göstermeye kâfidir.

Nesaî'nin Ebû Ümame (Radiyailahû anh) 'den ınerfuan ri­vayet ettiği bir hadîste :

«Orucu boşlama, çünkü onun dengi yoktur.» buyurulmuştur. Bâzıla­rı başka bir hadiste :

«Bilmiş olun ki, amellerinizin en hay ir İrsi namazdır.» buyurulmasına bakarak aralarında muaraza görür gibi olmuşsa da hakikatte bu iki hadîs arasında hiç bir muânza yoktur. Zira Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunları-muhatablarmın suallerine göre söylemiştir. Nitekim yine bu ka­bilden olmak üzere bir hadiste :

«Amellerin en hayırlısı az bile olsa devam I ısıdır.» buyurmuştur.

Bâzılarına göre, orucun Allah'a izafesi teşrif içindir. Nitekim bütün âlem Allah Teâla'nm mülkü olduğu halde   Kur'an-ı keri m'de «Allah'ın demesi»  buyurulmuştur.

Hâsılı orucun mükâfatı âdetle mukayese değildir. Allah'ü Ztiicelâl onun mükâfatını hadsiz ve hesapsız verecektir.

Kurtubî'nin beyânına göre oruçlunun iftar zamanı sevinmesi kendisine iftar mubah kılınarak açlıkla susuzluktan kurtuluduğu içindir. Bu sevinç tabii bir şeydir. Hadisten anlaşılan zahiri mânâ da budur. Bâzıları oruçlunun ibadetini sakatlamadan tamamladığı için sevindiğini söylemişlerdir.

Rivayetlerin birindeki: % «Orucuna sevinir.» cümlesinden murâd orucunun sevabına sevînmesidir. Bâzıları: «Bundan murâd, orucunun ka­bul olduğuna sevinmesidir.» demişlerdir.

 

166- (1152) Bize Ebû Beki b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bu Hâlir1 ' Mahled yani Katavâni,Süleyman b. Bilâl'den rivayet etti. (De iniş ki:) Bana Ebû Hâzini, Sehl b. Sa'd (Ratfiyallahâanhyâan. naklen rivayet eyledi. Sehl şöyle demiş: Resûlüllah {Şallallahü Aleyhi ve Selîem):

«Cennette bir kapı vardır ki ona Reyyân derler. Kıyamet gününde bu kapıdan oruçlular girecekler, onlarla birlikte başka hiç biri girmiyecektir. Oruçlular nerede denilecek. Müteakiben bu kapıdan gireceklerdir Oruçlu­ların sonu girdi mi kapı kapanacak bir daha ondan hiç bir kimse gîremi-ycçektir.» buyurdular.

Bu hadîsi   Buharî   dahi «Kitâbu's-Savm» da tahric   etmiştir.

Kapı cennetin dışında olduğu halde «Cennete açılan bir kapı» denilmeyip:   

«Cennette bir kapı vardır ki...» buyurulması Cennette olan nimetler­le rahatın kapıda da bulunduğunu anlatmak içindir. Bu suretle o kapıdan girmeye daha beliğ bir surette teşvik buyurulmuştur.

Aynî'ye gere «Cennette açılan bir kapı» denilmemesi bu kapının, Cennetin sekiz kapısından maada olduğuna işaret içindir. Cennetin sekiz kapısından maada namaz kapısı, cihad kapısı, sadaka kapısı ve rahmet kapısı gibi birçok kapıları bulunduğu sahih hadîslerle rivayet olunmuş-tur. Ancak ulemânın beyanına göre bu kapılar cennetin sekiz büyük ka­pısında dahildirler. Zira büyük kapıların iki kanadı arasında beşyüz yıl­lık mesafe bulunduğu rivayet olunmuştur.

Müs1im'in bazı nüshalarında: «Oruçluların önde olanları girdi mi kapı kapanır.» denilmişse de bu rivayet yanlıştır. Bâzı Müslim sarihleri onun bir vehimden ibaret olduğunu söylemişlerdir.

Aynî, Üstadı Zeyn'ün-Din'den naklen ulemâdan bâzı­larının bu hadisle Müs1üm'in tahric ettiği Hz. Ömer Hadisinin aralarını bulmakta müşkilât çektiklerini söylüyor. Hz. Ömer hadi­sinde Peygamber (Salkdlahü Aleyhi ve Sellem) :

«Sizden biriniz mübalegali bir şekilde yahut tertemiz abdest alır da sonra Allah'dan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve re­sulü olduğuna şehâdet ederim derse o kimseye cennetin sekiz kapısı bir­den açılır. Onların hangisinden isterse girer.»   buyurmuştur.

Bu zevata göre Peygamber (Salktllahü Aleyhi ve Settem) abdest alıp şe­hâdet getiren kimsenin cennet kapılarının hangisinden isterse girebile­ceğini haber vermiştir. Bu sıfatta olan bir kimse oruca ehliyet kazan­madan, meselâ : Oruç ayına erişmeden ölmüş yahut nafile oruç tutma­mış olabilir. Şu halde babımız hadîsinde beyân buyrulan Reyyân kapısının oruçlulara tahsisi müşkıldir ?

Aynî   bu zavata iki vecihle cevâb verildiğini söylüyor. Şöyle ki:

1) Abdest alıp şehâdet getiren kimseye oruç kapısından girmekden sarf-ı nazar ettirilir de ondan girmek istemez, diğer kapıların hangisin­den isterse girer.

2) ümer (Radtyallahû anh) hadisinin lâfızlarında ihtilâf vardır, Tirmizî'nin rivayetinde:

«O kimse için cennetten sekiz kapı açılır. Bu kapıların hangisinden di­lerse girer.» Duyurulmuştur. Mezkûr rivayet Cennet kapılarının sekiz­den çok olduğunu göstermektedir. Oruç kapısı bu sekizde dâhil olmaya­bilir. Bu takdirde iki hadîs arasında hiç bir muâraza yoktur.

Hadîs-i şerif orucun ve oruç tutanların tazîletine delildir.

 

31- Zarar Gelmemek ve Bir Hak Zayı Etmemek Şartıyla Oruca Takati Olan Kimse İçin Allah Yolunda Oruç Tutmasının Fazileti Babı

 

167- (1153) Bize Muhammed b. Rumh b. El-Muhacir rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Leys, Îbni'l-Had'dan o da Süheyl b. Ebî Sâhil'den, o da Numau b. Ebî Ayyaş'dan o da Ebû Saîd-i Hudri (Radiyalîahii a^^ümcyânn naklen haber verdi. Ebû Saîd şöyle demiş: Resûlüllah (Sallaltahü A leyhi ve Zellem) :

«Allah yolunda bir gün oruç tutan hiç bir kul yoktur kî, o gün sebebi ile Allah onun yüzünü yetmiş sene cehennemden ırak etmesin» buyurdular.

 

(...) Bize bu hadîsi Kuteybetü'bnü Saîd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülâziz yani Derâveıdi, Süheyl'den bu isnadla rivayette bul

 

168- (...) Bana İshâk b. Man sûr ile Abdurrahman b. Bişr El-Abdi rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnü Cüreyc Yahya b. Saîd ile Süheyl b. Ebî Sâlih'den naklen ha­ber verdi: Onlar da Nu'man b. Ebî Ayyaş Ez-Zürâki'yi Ebî Saîd-i Hudrî (Radiyalîahû anh) 'dan naklen rivayet ederken işitmişler, Ebû Saîd şöyle demiş: Ben Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Her kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa Allah o kimsenin yüzünü yetmiş yıl cehennemden ırak eyler, buyururken işittim.

Bu- hadîsi Buhâri ile Tirmizî «Kitâbu'l-Cihâd»da, Nesaî ile İbniMâce «Kitâbu's-Savm» da muhtelif râvilerder. tahric etmişlerdir.

Nevevî (631 — 676) ile diğer bir takım ulemâ cehennemden uzak­laştırmayı " mesafe mânasına almamış, hadîsden murâd : Cehennemde yakmamak olduğunu söylemişlerdir. Mamafih hakikat mâ'nanın murâd olmasına bir mâni yoktur.

Hadîsin buradaki rivayeti, oruçlunun yalnız yüzünün Cehennemden uzaklaştırılmasını iktizâ ediyor, Bir çok rivayetlerde ise bizzat oruçlu­nun Cehennemden uzaklaştırılacağı bilidrilmektedir. Şayet yüzden murâd zât ise mâna birdir. Fakat yüzden murad hakikati ise cehennem oruçlu­nun Cehennemden uzaklaştırılacağı bildirilmektedir. Şayet yüzden murâd daha ziyâde uzak kalacağı anlaşılır. Bunun sebebi oruçlunun susuzluk çekmesidir. Suyun yeri de ağızdır.

Harîf: Güz mevsimi domek ise de araplar kinaye tarikiyle onu se­neye itlâk ederler.

Oruçlunun Cehennemden ne nıikdar uzaklaştırılacağı hususunda Ukbetü'bnü Amir, Amr b. Anbese, Abdullahb. Süfyan, Enes b. Mâlik, E bu Umame, Ebu'd-Der-dâ, Câbir, Utbetü'bnü Nezr, Selâmet ü'bnü Kayse, Ebû Hüreyre, Sehl b. Muâz ve Abdulîajh b. Ömer (Radiyalîahû anh) hazerâtından muhtelif hadîsler rivayet olunmuştur.

Mezkûr hadîslerin bâzılarında oruçlunun Cehennemden yüz sene, diğer bâzılarında beşyüz senelik yol mesafesinde uzaklaştırılacağı bil­dirilmiştir. Bu rivayetlerin arasını bulmak için yetmiş sene rivayeti ter­cih edilir. Çünkü yetmiş sene rivayetinde B-uhâri ile Müslim ittifak etmişlerdir. Binaenaleyh en sahîh rivayet odur. Şöyle de denile­bilir: Allah Teâla Peygamber (Saltallahü Aleyhi ve Selîem) efendimize ev­velâ cehennemden uzaklaştıracağı en kısa mesafeyi bildirmiş sonra ted­ricî surette daha uzun mesafeleri beyân buyurmuştur. Mesafenin uzun veya kısalığı oruç tutanların hallerine   nisbetle de olajbilir.

 

32- Nafile Orucu Gündüzün Zevalden Önce Niyet Etmenin ve Nafile Oruc Tutan Kimsenin Özürsüz Orucunu Bozmasının Cevazı Babı:

 

169- (1154) Bize Ebu Kâmil, Fudayl b. Hüseyin rivayet etti. (De­di ki) : Bize Abdülvâhid b. Ziyâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Talhatü'bnü Yahya b. Ubeydiliah rivayet etti. (Dedi ki : Bana Âişe [49] binti Talha, Ümmü'l-Müminin Âişe (Radiyallahü anhd) 'dan naklen rivayet eyledi: Şöyle demiş : Resûlüllaih (Saİlallahü Aleyhi ve Seîlem) bir gün bana :

— Ya Aişe, yanınızda (Yiyecek) bir şey var mı? diye sordu. Ben :

  Ya Resûlallah, hiç bir şeyimiz yok, dedim.    Resûtallah

— Uyle işe ben oruçluyum, dedi ve dışarı çıktı. Az sonra bize bir hediyye getirdiler - Yahut ziyaretçiler geldiler - Resulü İlah    (Sallailahü Aleyhi ve Sellem)   dönüp geldiği vakit ben .

— Yâ Re*ûlüllah, Bize bir hediyye getirdiler. Yahut ziyaretçiler geldi - de sana (o hediyeden) bir parça sakladım, dedim.

  Ne imiş o? diye sordu.

  Hays yemeği, dedim.

  Getir onu, buyurdular.    Ben de hemen yemeği    getirdim ve yedi. Sonra :

  Ben oruçlu olarak sabahlamışım, buyurdular.

Talha demiş ki: «Ben bu hadîsi mücâhide rivayet ettim de mücâhid şunu söyledi.    Bu iş malından sadaka çıkaran ve isterse veren,    dilerse vermeyen bir kimse mesabesindedir.

 

170- (...) Bize 6bû^Bekr b. Abî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yeki', Talhfltü'bnü Yahya'dan, o da halası Aişe binli Talha'dan, o da Ümmü'l-Mü'minîn Âişe'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Bir gün Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Selîem) yanına girdi ve:

— Yanınızda (yiyecek) bir şey var mı? diye sordu. Biz :

  Hayır, cevâbını verdik.

  Öyle ise ben oruçluyum, buyurdu. Sonra başka bir gün yine yanı­mıza geldi (bu sefer) :

  Yâ Resûlüllah, Bize hays yemeği hediye geldi, dedik, Resûlüllah

  Onu bana göster. Vallahi oruçlu olarak sabahlandım, dedi ve yedi. Hays hurmaya yağ ve keş karıştırılarak yapılan bir nevi yemektir.

Herevî: «Muhtelif şeyler birbirine katılarak yapılan tirittir.» demiştir.

Zevr : Ziyaretçiler demektir. Bir iki şeye az ve çok kimselere itlâk edilebilir.

«Bize ziyaretçiler geldi.» cümlesinden mur£d : Beraberlerinde hediye de getirdiler, demektir. Bu cümle «onların gelmesi sebebiyle bize hediye getirildi.» mânasına da gelebilir.

Neveyî diyor ki: «Bu iki rivayet bir hadîstir, ikinci rivayet bi­rinciyi tefsir etmekte ve birinci rivayetteki kıssanın iki günde cereyan et­tiğini bildirmektedir. Kaadı İyâz ile diğer hadîs ulemâsının kavil­leri de budur.»

1) Kadîs-i şerif nafile Gruca gündüzün zevalden önce niyetlenmeyi caiz görenlerin delillerindendir. Bunu caiz görmeyenler, hadîsi te'vil et­miş ve Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Seüem) 'in oruca geceden niyetlen­diğini fakat takat getiremiyeceğini anlayınca :

«Yiyecek bir şeyiniz var mı?»diye sorarak orucunu bozmak istedi­ğini söylemişlerdir,

Nevevî : «Bu te'vil fasit ve ihtimalden uzak bir tekellüden iba­rettir...» demiştir.

2) Şafii1er'le onlara muvafakat eden ulemâya göre nafile orucu bozmak caizdir. Çünkü böyle bir oruca iptidaen niyet etmek hu­susunda kul muhayyerdir. Devam hususunda dahî hüküm budur. Ashâb-ı kiram 'dan bir cemaatla îmam Ahmed,.İshak ve diğer bazı ulemânın mezhepleri de budur. Ancak bu orucu bozma­yarak tamamlamak, onlara göre de müstehabdır.

3) îmâm A'zam, İmam Mâlik, Hasan-i Basrî, Medhûl ve îbrâhim Nehaî'ye göre nafile orucu bozmak caiz değildir. Özürsüz bozulduğu takdirde kazası lâzım gelir.

îbni Abdilberr, bir özürden dolayı nafile orucu bozana kaza lâzım gelmeyeceği hususunda ulemanın ittifak ettiklerini söyleme­miştir.

İmam A'zam 'dan meşhur olan rivayete göre ziyafete iştirak etmek Özür sayılır.                      

 

33- Unutan Kimsenin Yeyip İçmesi  Île Cima'nın Orucu Bozmaması Babı

 

171- (1155) Bana Amr b. Muhammed En-Nâkı d rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize İsmail b. İbrahim, Hişâmi Kurdusî'den [50], o da Muhammed b. Sırin'den o da Ebû Hüreyre (Radryallahû anh) 'dan naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş   Bosûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Her kim oruçlu iken unutur da, ytyip İçerse orucunu tamamlasın. Zira onun ancak Allah doyurmuş ve sulamıştır.» buyurdular.

Bu hadîsi bütün Kütüb-i Sitte sahipleri ile İbni Hif­ba n   az çok lafız farkıyla lahrîc etmişlerdir.

Tirmizî bu babda Ebû Saîd ile Ümmü İshâk dan da rivayetler bulunduğunu kaydetmiştir.

Ebû Saîd hadîsini Dârakutni tahric etmiştir. Metni şöyledir 

«Her kim Ramazanda unutarak orucunu bozarsa, ona kaza yoktur. Çünkü onu Allah doyurmuş, sulam ıştır.»

Ümmü İshak hadîsini İmam Ahmed rivayet etmiştir. Bu hadîs-İ şerifde şöyle denilmektedir

«Ümmü İshak, Resûlüllah (SailaUıthü Aleyhi ve Setlem) 'in yanındaydı Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Setlem)''e bir kap tirit getirdiler. Onunla beraber Ümmü tshâk da tiritten yedi. Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) m yanında Zülyedeyn de vardı. Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Seıkm) Ümmü tshâk'a etil bir kemik verdi. Zülyedeyn :

  Yâ Ümmü İshak bundan ye, dedi. (Ümmü İshak demiş ki) :

 Ben o anda oruçlu olduğumu hatırladım. Âdeta elim tutuldu. Elimi ne uzatabiliyor ne de    çekebiliyordum.    Bunun     üzerine     Peygamber

  Sana ne oldu? diye sordu.

  Ben oruçlu idim, unuttum, dedim. Zülyedeyr :

Doyduktan sonra şimdi mi aklına geliyor? dedi. Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) (Bana):

  Orucunu tamamladı. Bu ancak Allah'ın sana gönderdiği bir rızık-tır,»    buyurdular.

Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) 'in :

«Onu ancak Allah.doyurmuş, sula m ıştır.» buyurması, unutarak ye-yip içen kimsenin niçin orucu bozulmadığını ta'lildir. Zira' rızkı v»ren Allah'dır, bu babda kula bir şey nisbet edilmez.

Unutarak yiyip içmekte kulun bir te'siri yoktur .

Mefhûm-u muhalifi delil kabul edenler bu hadîsle istidlal ederek harama rızık denilemeyeceğine kaail olmuşlardır. Mu'tezi1e'nin mezhebi budur. Mes'ele usûl-i fıkıh ilminde münâkaşa edilmiştir.

Hadîs-i şerif unutarak yeyîp içmenin ve cima' etmenin orucu bozma­dığına kaail olan ekseri ulemânın delilidir.      

imam A'zam, îmam Şafiî veDavud- Zahiri'-nîn mezhepleri de budur.

Kabîa ile imam Mâlik'e göre unutarak yiyip içmek orucu bozar. Böylesine keffâret lâzım gelmezse de kaza icap eder.

Atâ, Evzaî ve Leys. cima'da kaza lâzım geleceğine, unutu-ı.ak  yemek bir şey icab etmediğine kaail olmuşlardır.

îmam Ahmed b. Hanbel'e göre unutarak cima' edene hem kaza hem keffâret lâzımdır. Unutarak yiyene bir şey lâzım gelmez.

 

34- Peygamber (Sallaiiahü Aleyhi ve Sellem)in Ramzandan Başka Zamanlardaki Orucu ve Hiç Bir Ayı Oruçdan Hali Bırakmanın Müstahab Olması Babı:

 

172- (1156) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid b. Zürey, Saîd-i Cüreyri'den, o da Abdullah b. Şakîk'den naklen haber verdi. Abdullah şunları söylemiş : Âişe (Radiynllahû anha) 'ya :

«Peygamber (Sallallanü Aleyhi ve Seliem) ramazandan başka malum bir ay oruç tutar mıydı?» diye sordum. Aişe:

— «Vallahi o vefatına kadar Ramazandan başka malum bir ay oruç tutmadı. Ama hiç bir ay'ı da ondan oruç payını almadan kamilen oruçsuz geçirmedi.» dedi.

 

173- (...) Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kehmez, Abudullah b. Şakîk'den naklen rivayet eyledi. Abdullah şöyle demiş: Aişe :  (Radiyallahû anha) 'ya :

— «Peygamber (Sallaiiahü Aleyhi ve Seliem) bütün bir ay oruç tutar miy­di?» diye sordum. Âişe:

  «Onun vefatına kadar Ramazandan başka bütün bir ay oruç tuttu­ğunu, bütün bir ayı da oruçsuz geçirdiğini bilmiyorum.» dedi.

 

174- (11) Bana Ebu'r-Rabî' Ez-Zehrâm rivayet etti. (Dedi ki) :Bize Hanıma d, Eyyûb ile Hişam'dan, onlar da Muhammed'den, o da Abdullah b. Şakîk'den naklen rivayet ettiler. Hammâd: Zannederim Eyyûb bu ha­dîsi Abdullah b. Şakîk'den işitmiş, dedi. Abdullah şunları söylemiş. Âişe (Radtyallahûanha)'ya Peygamber (SaUailakü Ueyhi ve Sellem) 'in orucunu sordum da:

— «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o kadar çok oruç tutardı ki biz artık hep oruç tutacak hep oruç tutacak, derdik. Bazen de orucu Öyle bırakırdı ki artık hiç tutmayacak hiç tutmayacak, derdik. Medine'ye gele­li Ramazandan başka ben onun bütün bir ay oruç tuttuğunu görmedim.» dedi.

 

(...) Bize Kuteybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd, Eyyûb'dan o da Abdullah b. Şakîk'den naklen rivayet etti. Abdullah:

«Ben, Âişe (Radiyallahûanha)-yeL sordum...» diyerek yukarki hadi­sin mislini rivayet etmiş, yalnız isnâdda Hişam ile Muhammedi zikret-raemiştir.                                                                                           ;

 

175- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlike, Ömer b. Ubeydullah'ın azatlısı Ebu'n-Nadr'dan dinlediğim, onun da Ebû Se-lemete'bni Abdır rahman'dan, onun da Ümmü'l-Mü'minin Aişe (Radiyallahû  naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Âişe şöyle demiş:

«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o derece oruç tutardı ki biz: Bu artık orucu bırakmaz, derdik. (Bazen de) orucu öyle terkederdi ki: Artık bu oruç tutmaz, derdik. Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in Rama-zan'dan başka hiç bir ay'ı kamilen oruçla geçirdiğini görmedim. Şaban ayı kadar hiç bir ayda çok oruç tuttuğunu da görmedim.»

 

176- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkıd hep birden İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Ebû Bekir (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, tbni Ebî Lebîd'den o da Ebû Seleme'den naklen rivayet etti: Ebû Seleme şöyle demiş: Âişe (Radfyatlahû anha) 'ya ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'iri orucunu sordum da şunları söyledi :

«Peygamber (Sallallatıü Aleyhi ve Sellem) o kadar çok oruç tutardı ki biz: Artık hep oruç tutacak derdik. (Bazen) orucu o kadar bırakırdı ki: Artık hiç tutmayacak, derdik. Ben onun hiç bir ayda Şaban ayındakinden daha çok oruç tuttuğunu görmedim. Şaban ayını bütün tutardı. Onda orucu pek az bırakırdı.»

Bu hadîsi Buhar î, Ebû D âvud ve Nesaî «Kitabu's-Sam» da, Tirmizî «Şemail»de tahriç etmişlerdir.

ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bazen peşi peşine bir çok günler oruç tutup, bazen de birçok günler oruç tutmaması nafile iba­detler malûm vakitlere bağlı olmadığı içindir. Onlar ne zaman irâde ve iıegât bulunursa o zaman yapılırlar.

Bu hadîsten anlaşılıyor ki Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazandan maada hiç bir ay'ı tam olarak oruçla geçirmemiştir. Gerçi Ebû Dâvud'un Hz. Ümmü Seleme 'den rivayet ettiği bir hadiste:

«Resût-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir mn zarfında hiç bir ay'ı tam olarak oruçla geçirmezdi. Yalnız Şaban müstesna. Onu Ramazana ek­lerdi.» denilmiştir.

Tirmizî dahi bu mânada bir hadîs rivayet etmiştir. Mezkûr hadîsler babımız hadîsine muarız gibi görünürlerse de Tirmizî'nin rivayetine göre   İbni   Mübarek:

«Arap dilinde bir kimse bir ayın ekserisini oruçla geçirirse, o ayı oruçla geçirdi, demek caizdir. Filân bütün gece namaz kıldı, derler hal­buki o adamın o gece yemek yemesi ve bâzı işleriyle meşgul olması ihtimâl dahilindedir.» demiştir.

Tirmizî diyor ki:«îbni Mübarek, iki hadîsin mânaca bir olduklarım söylüyordu.»

Bâzıları Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) 'in bir sene Şaban ayını kamilen oruçla geçirdiğini, bir sene de Şabanın bazı günlerinde oruç tuttuğunu söylemişlerdir.

«Bazen Şabanın evvelinde, bazen sonunda bazen de hem evvelinde hem sonunda oruç tutardı.» diyenler de vardır. Resûl-i Ekrem (Saîlallahü Aleyhi ve SeUem)'in Şaban ayında çok oruç tutmasının sebebi : O ayda ibadetler Allah'a arzolunduğu içindir-. Nitekim Nesaî'nitı Hz. Üsâme'den rivayet ettiği bir hadîsde şöyle buyurmaktadır.

«Yâ Resulailah, Senin hiç bir ayda Şabandaki kadar oruç tuttuğunu görmüyorum, dedim, Resûlüllah ^/Saîlallahü Aleyhi ve Seilem):

  Bu ay amellerin Rabbü'l-Alemin hazretlerine    arzolunduğu aydır. Binaenaleyh ben amellerimin, oruçlu olduğum halde arzedilmesini isterim,»

Buna benzer bir hadîs Hz. Âişe'den de rivayet olunmuştur.

Tirmizî 'nin Hz. Enes'den rivayet ettiği bir hâdisde şöyle denilmektedir :

«Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Seilem) 'e Ramazandan sonra hangi ay­da oruç tutmak efdaldır? diye soruldu, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem):

  Ramazanı ta'zim için Şaban ayında, cevâbını verdi.»

İbnı Batta Vın rivayetine göre Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)her ay üç gün oruç tutarmış. Bazı aylarda meşguliyeti sebebiyle bu orucu tutamadığı olur, bu suretle biriken üçer günü Şaban ayında birden tutarmış.

Bâzıları Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellemym Dâvud (Aleyhisselâm) orucu tuttuğunu, o oruçtan kalan günlerini Şaban ayında tamamladığını söylemişlerdir.

Mıhibb-i Taberî bu babda ulemâdan altı kavil rivayet etmiştir :

1) Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) her ay üç gün oruç tutardı, tutamadıklarını Şaban ayında tamamlardı.

2) Şabanda çok oruç tutması, ramazanı ta'zim içindi.

3) Şabanda çok oruç tutması ameller Allah'a o ayda arzolunduğu idindir.

4) Şaban ayında halk gafil bulunduğu için onlara örnek olmak üzere çok oruç tutardı.

5) Sene içinde öleceklerin isimleri Şaban ayında neshedildiği için o ayda çok oruç tutardı. Nitekim bir hadisde Resûlüllah   (fSalhlhhü Aleyhi ve Seilem) :

«Yâ Aişe, Bu ay, ölüm meleğinin ruhlarını kabzedeceği kimselerin isim­lerini yazdığı aydır. Ben ismimin oruçlu olduğum halde kaydedilmesini is­terim.» buyurmuştur.

6) Peygamber (SalUtlIahü Aleyhi ve Sellem) 'in zevceleri kazaya kalan oruçlarını şaban ayında tutarlardı. Bu sebeple Resûlüllah (SalUıtiahü Aleyhi ve Sellem)    de oruç tutardı.

Resul-i Ekrem (SallalUthü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin Ramazandan başka hiç bir ay'ı tam olarak oruçla geçirmemesi, farz olduğu zannedil­mesin diyedir.

Vakıa Müs1im'in rivayet ettiği bîr hadîsde :

«Ramazandan sonra en faziletli oruç ayı şeprullah Muharremdir.» buyurulmugtur.

Meşkûr hadîs babımız hadîsine muarız gibi görünürse de hakikatta muarıza yoktur. İhtimâl Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) muharre-löîn faziletini son ömründe anlamış ve onda oruç tutmaya imkân bula­mamıştır.

Hasılı Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'n Şaban ayında fazla oruç tuttuğunu gösteren rivayetler çoktur. Bunların bir kısmı bütün Şaban ayını oruçla ayını oruçla geçirdiğini, bir takımı da Şabanın yansına kadar oruç tuttuğunu ifade etmektedirler.

Ulemâ Şabanın yarısına kadar oruç tuttuğunu bildiren hadislerin men. sûh olduklarını söylemişlerdir. Te'vii edenler de olmuştur.

177- (782) Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Hişâm haber verdi (Dedi ki): Bana babam, Yahya b. Ebi Kesir'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Ebû Seleme, Âişe (Radtyalkthû anha) 'dan naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş .

«Resûlüllah (SalMlahü Aleyhi ve Sellem) senenin hiç bir ayında Şaban uyındakinden daha fazla oruç tutmaz, ve:

  Amellerden gücünüzün  yetebileceğini  yapın.  Çünkü siz  bıkma-dıkça Allah da size asla bıkmış muamelesi yapmaz, buyurur bir de şunu söyledi:

  Allah indinde amelin en makbulü sahibinin az da olsa davam üze­re işlediği ameldir.»

Bu hadîsi Buharı ile Nesai «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir, Resûlüllah  (Sallallahü A kyhi ve Selicm I 'in:

«Amellerden gücünüzün yetebileceğini yapın.» emri, bütün ibadetler­de vücûda zarar vermemek şartıyla devam edebileceğiniz r.ıikdârı iltizâm edin, pek ziyâde derine .dalmayın, mânâsına gelir.

cümlesinin asıl mântsı «AHoh qslâ bıkmaz.» demek­se de bıkmak, sevinmek gibi şeyler kula mahsûs sıfatlar olduğundan Teâla Hazretleri hakkında bunların hakikatini murâd etmek muhal yani imkânsızdır. Binâenaleyh hadisin te'vili vâeib oîur.

Ulemânın muhakkıklan bu cümleye «Size bıkkınlık muamelesi yapıp da sizden sevap ve rahmetini esirgemez.» mânâsını vermişlerdir.

Bâzılarına göre cümlenin mânâsı «Siz bıktığınız vakit o bıkmaz.» de­mektir,

Heravî: «Bu cümlenin mânâsı: .Siz bıksanız da bıkmasanız da Allah ebediyen bıkmaz, demektir.» mütâlâasında bulunmuştur.

Buradaki amelin izdivaç mânâsına geldiğini söyliyenler de vardır. Bu taktirde:

«Siz istemekten bıkmadıkça Allah Teâlâ sizden fazl-u keremini esir­gemez.» denilmiş gibi olur.

Kirmâl1i'ye göre Allah'a bıkkınlık itlâkı ceza vermemesinden kinayedir.

 

178- (1157) Bize Ebu'r-Kabi' Ei-Zehrân* rivayet etti.. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den, o da Saîd h. Cübeyr'den, o da İbni Abbâs (Radiyallahû anhâma) 'dan naklen rivayet eyledi. İbni Abbâs şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellenı} Ramazandan başka hiç bir zaman bütün foir ay oruç tutmazdı. Oruç tuttuğu zaman öyle tutardı ki insan:

— Hayır vallahi, bu artık orucu bırakmaz, der, tutmadığı zaman da insan :

  Hayır vallahi, bu artık oruç tutmaz, diyecek kadar orucu terke-derdi.»

 

(...) Bize Muhammcd b. Beşşâr ile Ebû Bekir b. Nâfi", Gunder'dcn, o da Şu'be'den, o da Ebû Bişr'den naklen bu isnâtlls rivayette bulundular. (Bu hadîste) İbni Abbâs : «Medine'ye geleli peşi peşine bir ay (oruç tutmadı)» demiş.

 

179- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nümeyr rivayet etti. Bize İbni Nümeyr de rivayet etti. (De­di ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Osman b. Hâkim E1-Ensâri rivayet etti. (Dedi ki) : Saîd b. Cübeyr'e Receb orucunu sordum • «Biz o zaman Receb aymda bulunuyorduk, şu cevâbı verdi :

«Ben, İbni Abbâs    (Radiyallahû aııhûma)'yi şunları söylerken işittim : — Resûlüllah (Salhllahü Akyhi ve Seüem) (bazen) biz: Bu artık orucu bırakmaz, deyinceye kadar oruç tutar, bazen  de : bu artık oruç tu tınaz, deyinceye kadar orucu terkederdi.»

 

(...) Bana bu hadîsi Aliyyyü'bnü Hucr dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyyü'bnü Mü s hır rivayet etti. H.

Bana İbrahim b. Musa da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsa b. Yûnus haber verdi. Bu râvilerin her ikisi Osman b. Hâkim'den bu isnâdda bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.

 

180- (1158) Bana Züheyr b. Harb ile İbni Ebî Halef rivayet etti­ler. (Dediler ki) : Bize Ravh b. Ubâde rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ham-mâd, Sâbİt'ten o da Enes (Radiyallahâ ank)'dan naklen rivayet eyledi. H.

Bana bu hadisi Ebû Bekir b. Nâfi' dahî rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Beliz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sabit, Enes (RudiyallohCi anki 'dan naklen rivayet eyledi ki, Kesûlüllalı (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) bazen bu artık devamlı oruç tu­tacak, denilecek kadar oruç tutar, bazen de: Artık hiç oruç tutmaz, hiç oruç tutmaz, denilecek kadar orucu terkedermiş.

İbni Abbâs hadîsini Buhâri «Kitabu's-Savm»da, Tirmizî, Nesaî ve İbni Mâce «ŞemaiUde tahrîc etmişlerdir.

Nevevî diyor ki: «Hadîsin zahirinden anlaşıldığına göre Saîd b. Cübeyr'in bu sözünden muradı : Receb ayında oruç tut­mak yasak edilmediği gibi mendub da olmadığına istidlaldir. Ona göre Receb ayı Şâir aylar hükmündedir. O ya da oruç tutmak ne yasak edilmiş ne de mendûb kılınmıştır. Yalnız orucun aslı mendûb bir ibâ­dettir. Ama Ebû Dâvud 'un «SünenVinde Resûlüllah (SallalİalıU Aleyhi ve Sellem)'in haram aylarda oruç tutmaya teşvik buyurduğu riva­yet olunmuştur.   Receb   de o aylardan biridir.»

 

35- Oruçdan Zarar Görecek Yehut Oruç Sebebi İle Bir Hak Zayi Edecek Olan Kimse Île Bayram ve Teşrik Günlerinde Oruç Tutanı, Devamlı Oruçdan Nehiy ve Bir Gün Oruç Tutup Bir Gün Bırakmanın Faziletini Beyan Babı

 

181- (1159) Bana Ebu't-Tâhir rivayet etti. Dedi ki: Ben, Abdul­lah b. Vehbi, Yunus'dan, o da İbni Şihab'dan naklen rivayet ederken işittim. H.

Bana Harmeletü'bnü Yahya dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, tbni Şihâb'dau nakleu haber verdi. (Demiş ki) : Bana Saîd b. El-Müseyyeb ile Ebû Selemete'bni Ab-dirrahmân haber verdiler ki, Abdullah b. Amr b. As şöyle demiş : Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e  benim:

  «Yaşadığım müddetçe mutlaka geceleyiu namaz kılacağım ve gün-düzleyin oruç tutacağım.» derdiğimi haber vermişler.     Bunun üzerine ResûlüIIah (Saîîaİîahü Aleyhi ve Sellem):

  «Bunu sen mî söylüyorsun?»  diye sordu. Kendisine :

  Evet,   ben   bunu   söyledim   ya   ResûlüIIah.»   dedim.   ResûlüIIah (Şalktltahü A îeyhi ve Sellem) :

  «Ama senin buna gücün yetmez. Sen kimi oruç tut, İçimi tutma, kah uyu, kah namaz kıl. Bir de her aydan üç gün oruç tut. Çünkü yapılan bir hayırlı amele mukabil on misli sevap verilir. Bu üç gün oruç bütün se­nenin orucu gibidir.» buyurdu.

  «üen bundan daha ziyâdesine takat getirebilirim» dedim. ResûlUl-lah   (Sallallahü A Jeyhi ve Sellem)

— «(öyle ise) bir gün oruç tut, bir gün tutma. Bu, Dâvud (Aleyhisstlâm) in orucudur. En âdilâne oruç da budur.»  buyurdu.

—"Ben, bundan daha ziyâdesine takat getiririm,» dedim. ResûlüIIah (Sallaİtahü Aleyhi ve Sellem) :

  «(Artık) bundan efdalı olamaz.» buyurdular.

Abdullah b. Amr (Radiyallahû anhûma): «ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in söylediği: her ay üç günü kabul etseydim benim için ailem ile malımdan daha makbul olurdu.» demiş.

 

182- (...) Mim Abdullah b. Muhammed Er-Rûmi rivayet etti. (De­di kiW<Bİ2e Nadr b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îkrime yâni İbni Aımnar rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya rivayet etti. (De-m ki) ; Btm ve Abdullah b. Yezîd, beraberce giderek Ebû Seleme'ye var­dık ve kendisine bir haberci gönderdik. Ebû Seleme yanımıza çıktı, bir de baktık evinin kapısı yanında bir mescid var. Ebû Seleme yanımıza çıklnta.va kaditr o mescîdde bulunduk. Ebû Seleme :

— «îçciiye, i-ırstıek islerseniz buyurun. İsterseniz burada oturun,» dedi. Biz:

  «Hayır, burada oturalım da sen bize hadis rivayet et.» dedik. Ebû Seleme şunları söyledi :

  «Bana   Abdullah b. Amr b. Âs (Radiyallahû anhûma) rivayet   etti, (Dedi kİ) : Ben bütün sene oruç tutuyor, her gece Kur'ân okuyordum. (Hatırlayamıyor) ya Peygamber (Sallallühü Aleyhi veSellemfe beni söyledi-lerler yahut bana haber gönderdi de yanına gittim. Bana :

  «Ben, senin bütün sene oruç tutardtğım ve her gece Kur'an okur-duğunu haber almadım mı sanıyorsun?»  dedi. Ben:

  «Hay hay yâ Nebiyyallah  (Muhakkak haber almışsmdır.) Ama ben bununla hayırdan başka bir şey murâd etmedim, dedim. Resûlüllah

  «Şüphesiz kİ her aydan üç gün oruç tutman sana kâfidir.     bu­yurdu. Ben :

  «Yâ Nebiyyallah! Ben, bundan daha fazlasına takat getiririm, de­dim. Efendimiz :

  «Fakat zevcenin senin üzerinde hakkı vardır. Misafirlerinin senin üzerinde hakkı vardır, vücûdunun da senin üzerinde hakkı vardır. Binâ­enaleyh sen Nebiyyullah Dâvud  (Aleyhfsseîâm)'in orucunu tut.    Çünkü o insanların en ziyâde ibadet edeniydi, buyurdu. Ben :

  «Yâ Nebiyyallah, Dâvud orucu nedir? diye sordum:

  «Dâvud Afeyhisselâm bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Bir de her ay Kur'cn'ı hatim et.  buyurdu. Ben:

  «Yâ Nebiyyallah! Ben bundan daha fazlasına takat getiririm, de­dim.

  «O halde  Kur'ân'ı  her yirmi  günde bir kere hatmey'e   buyurdu.

  «Yâ Nebiyyallah! Ben bundan daha fazlasına takat getirebilirim, dedim.

  «öyle İse onu her on günde bir hatim et,   buyurdu.

  «Yâ Nebiyyallah! Ben  bundan daha fazlasına takat getirebilirim, dedim.

  «O  halde onu  her  hafta  hatim  eî.  Ama  bundan  öteye de geç­me. Çünkü zevcenin senin  üzerinde hakkı vardır. Misafirlerinin de senin üzerinde hakkı vardır. Vücudunun dahî senin  üzerinde hakkı vardır, bu­yurdular.

Abdullah demiş ki :  «Ben  (ibâdet isteğinde) şiddet gösterdim,  bana da şiddet gösterildi. Peygamber (Sallailahii Aleyhi ve Sellem) Bana:

  Sen bilmezsin, belki ömrün  uzun olur,   dedi.

Neticede 'PeygambetfSalUıUahü Aleyhi ve Seltem)'\n dediğine geldim. İh­tiyarlayınca :

  Keski Nehiyyyu\lah(Saltallahü Aleyhi ve Selİem)"m gösterdiği ruhsatı kabul etseydim, diye hayıflandım.»

 

183- (...) Bana bu hadîsi Züher b. Harb dahî rivayet etti (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubade rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn El-Mual-lim, Yahya b. £bî Kesîr'den bu isnadla rivayette bulundu. O her aydan üç gün sözünden sonra : «Çünkü senin için her ha sen e mukaabilinde onun oc misli (mükâfat) vardır. Bütün sene orucu işte budur.» ibaresini zi­yâde etmiştir. Yine bu hadîsde : «Nebiyyullah Davud'un orucu nedir? dedim.

— Sonenin yarısıdır, cevâbını verdi» cümlesi vardır.

Bu hadîsde Kuran okumaya dair bir şey söylememiş, «Ziyaretçile­rinin senin üzerinde hakkı vardır» dememiş, fakat (onun yerine) :

«Şüphesiz kî senin üzerinde çocuklarının da hakkı vardır.» demiş­tir.

 

184- (...) Bana Kansim b. Zekcriyyâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Musa, Seyhan'dan, o da Yahya'dan, o da Beni ZtihrVıiin azatlısı Muhammed b. Abdirrahman'dan. o da Ebû Sel eme den :

  Muhammed: Zannederim ben bunu Ebû Seleme'den işittim, de­miş; o da Abdullah b. Amr   (Radiyallahû anhutna) 'dan naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş ; Resûlüllah (Sallalkthü Aleyhi ve Sellem) bana :

  Her ay Kur'ân'ı hatmeyle, buyurdu.

  Ben kendimde (fazla) kuvvet buluyorum, dedim,

  öyle İse onu yirmi günde hatmet, buyurdu.

  Ben kendimde (bundan daha fazla) kuvvet buluyorum, dedim.

  O halde onu her yedi günde bir oku,    ama  bundan fazlasına uzanma,  buyurdu.

 

185- (...) Bana Ahmed b. Yûsuf El-Ezdi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Amr b. Ebî Seleme Evzaî'den kıraat sureti ile rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Yahya b. Ebî Kesir, ftmi'I-Hakem b. Sevbân'dan, rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû Sclemete'bnü Ahdîrrahman, Abdullah b Amr b. As (Radiyallahûankûma)'dzn naklen rivayet eyledi. Abdullah şöyle de­miş : Resûlüllah    Salhİhhü Aleyhi ve Sellem) :

«Yâ Abdallah! Filân gibi olma, geceleyin namaz kılardı, şimdi gece namazını terk etti.»   buyurdular.

 

186- (...) Bana Muhammed b. Râfi* rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Ben Atâ'dan dinledim. Kendisine Ebu'l-Abbâs'ın haber verdiğini söylüyordu. O da Abdullah b. Amr b. Âs (Radiyallahu anhûmaj'yt şöyle derken işitmiş :

Peygamber (SaUaüdhü Aleyhi ve Settem, benim arka arkaya oruç tu­tar, bütün gece namaz kılardiğımı duymuş. Bunun üzerine ya bana bi­rini gönderdi yahut kendisine tesadüf ettim.

  Ben senin oruç tutar ve hiç bırakmazlığını,    bütün gece namaz kılardığını haber almadım  mı sanıyorsun? Ama böyle yapma. Zîra gö­zünün hakkı vardır, nefsinin hakkı vardır, ailenin dahî hakkı vardır. Bi­nâenaleyh kimi oruç tut kimi tutma. Hem  namaz kıl, hem  uyu.  Bİr de her on günde bir oruç tut. (Tutmadığın) dokuz günün ecri de senin olur, buyurdu.

  Ben kendimi bu. dan daha fazlasına muktedir görüyorum ya Ne-biyyallah, dedim.      .                                                                            

  O halde Dâvud aleyhisselântın orucunu tut, buyurdu.

  Dâvud (Aleyhisselâni) nasıl oruç tutardı yâ Nebiyyallah? dedim.

  Bİr gün oruç tutar, bir gün tutmaz, düşmanla karşılaştığı zaman da kaçmazdı, buyurdu.

— Bu hasleti bana kim tekeffül eder yâ Nebiyyallah, dedim. (Bu­rada) Râvi Ata1: Ebedi orucu nasıl anlattı bilemiyorum demiş. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem):

  Ebedî oruç tutan  kimse oruç tutmuş  değildir,  ebedî  oruç  tutan, oruç tutmuş değildir, ebedî oruç tutan oruç tutmuş değildir,  buyurdular.

 

(...) Bu hadisi bana Muhammed b. Hatim dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bckr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc bu isnâdla haber verdi. Ve kendisine EbVl-Abbâs Şair'ir haber verdt-ginî söyledi.

Müslim der ki: Ebu'l-Abbâs Sâib b. Ferruh Mekke'lüerden sika ve âdil zâttır.

 

187- (...) Biıe Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Habîb'den, o da Ebu'l-Abbâs'dan, o da Abdullah b. Amr (Radiyalîahûanhûma)'dan işitmiş olmak üzere rivayet etti. Abdullah şöyle demiş: Bana Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Selîem):

  Ey Abdullah b. Amr, sen hakîkaten bütün sene oruç tutuyor, bü­tün gece namaz kılıyorsun ama  bunu yapmaya devam edersen gözler obalır ve zayıflar. Ebedî oruç tutan, oruç tutmuş değildir. Bir ayın üç gü­nünde oruç tutmak, o ayı bütün tutmaktır, buyurdu.

  Ben bundan daha fazlasına takat getirebilirim, dedim.

  öyle ise Dâvud (Aleyhisselâm) orucunu tut, bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Ama düşmanla karşılaştığı zaman da kaçmazdı, buyurdu.

 

(...) Bize bu hadisi Ebû Küreyb dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Bîşr, Mis'âr'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Habîb b. Ebî Sabit, bu isnâdla rivayette bulundu. O: «Nefis bîtab düşer» demiş.

 

188- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Anir'dan, o da Ebu'l-Abbâs'dan, o da Abdullah b. Amr (Radiyallahâ cmhûma)'dan naklen rivayet eyledi. Amr şöyle de­miş: Bana Resûlüllah (Sallalîahü Aleyhi ve Seîlem) :

  Senin geceleyin namaz kslardığını, gündüzleyin de oruç tu tardı-ğını ben haber almadım mı sanıyorsun?  dedi.

  Ben bunu yapıyorum, dedim.

  Ama sen bunu yaparsan gözlerin oba lir, nefsin bîtab düşer. Gözünün bir hakkı vardır, nefsinin hakkı vardı, ailenin de bir hakkı vardır. Kimi namaz kıl, kimi uyu, kâh oruç tut, kâh tutma, buyurdu.

 

189- (...) Bize Ebü Bekr b. Ebî Şeybe ile Zühcyr b. Harb rivayet ettiler. Ztiheyr dedi ki : Bize Süfyân b. Uyeyne, Amr b. Dinar'dan, o da Amr b. Evs'den, o da Abdullah b. Amr (Radiyallahû anhûma) 'dan naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş: Resûlüllah (Sallalîahü A leyhi ve Sellem):

— Şübhesiz ki Allah indinde en makbul oruç Dâvud orucudur. Al­lah indinde en makbul namaz da Dâvud aleyhisselâmın namazıdır. Hz. Dâvud gecenin yarısını uyku ils geçirir, üçte birinde namaz kılar, altıda birinde (yine) uyurdu. Bir gün oruç tutar, bîr gün tutmazdı, buyurdu.

 

190- (...) Bana Muhammed b. Kâfî1 rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (De­di ki) : Bana Amr b. Dinar haber verdi. Ona da Amr b. Evs, Abdullah b. Amr b. Âs (Radiyallahû anhûma) 'dan naklen haber vermiş, ki peygam­ber  (SaHallahü Aleyhi ve Sellem) :

— Allah İndinde en makbul oruç, Dâvud orucudur. Hz. Dâvud se­nenin yarısını oruçla geçirirdi. Allah Azze ve Celîe indinde en makbu! namaz da Dâvud aleyhisselârnın namazıdır. Gecenin yansını uyku ile ge­çirir, sonra namaz kılar, sonra gecenin nihâyetinde (yine) uyurdu. Gece­nin yansından sonra üçte birini namazla geçirirdi,  buyurdu.

Kavi tbni Ctireyc demiş ki: «Amr b. Dinar'a:

(Gecenin yarısından sonra  üçte birini  namazla geçirirdi) sözünü Amr b. Evs mi söylüyordu? Evet, cevâbım verdi.

 

191- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâ-lid b. Abdillah, Halid'den, o da Ebû Kilabe'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Ebırl-Melik haber verdi. (Dedi ki) : Babamla birlikte Abdullah b. Amr'm yanına girdim de, bize benim oruç tuttuğumun Re-sûlüllah (Saliallahü Aleyhive Seîlem) 'e söylendiğini anlattı. Derken Efendi­miz yanıma girdi. Ben hemen kendilerine içi hurma lifi ile doldurulmuş, deriden mamul bir yastık koydum. Fakat Itesûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) yere oturdu. Yastık ikimizin arasında kaldı. Bana hitaben:

  «Sana her aydan üç gün oruç tutmak yetmiyor mu?» dedi.

  «Yâ Resûlallah bu kadarı bana yetmez» diyecek oldum. (Sözümü keserek):

  «Beş gün tut,»   buyurdu. Ben :

  «Yâ Resûlallah,» dedim.

  «Yedi gün tut,» buyurdu. Ben yine :

  «Yâ Resûlallah, ...» dedim.

  «Dokuz gün tut,» buyurdu. Tekrar:

  «Yâ Resûlallah, ...» dedim.

  «Onbir gün tut,»   buyurdu. Yiue :

  Yâ Resûlüllah, ...» dedim. Peygamber fâallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Davud (Aleyhisselâm)   orucunun fevkinde oruç yoktur.    Bu oruç senenin yarısıdır.    Bir gün oruç tutmak, bîr gün tutmamaktan ibarettir,» buyurdular.

 

192- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize G un der, Şu'be'den rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. El-Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-hammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Ziyâd b. Feyyaz­dan [51] naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ebû Iyâz'ı b. Abdullah b. Amr (Radiyalîahû anhûma) 'dan naklen rivayet ederken dinledim. Resûlüllah (Sallalİahü Aleyhi ve Sellem)  Abdullah'a :

  «Her ay bir gün oruç tut. Geri kalan günlerin ecri de senindir.» buyurmuş.

Abdullah:

  «Ben bundan daha fazlasına takat getiririm.» demiş. Peygamber   'Sallallahü Aleyhi ve Sillem) :

  «(Her ay) İki gün oruç tut, geri kalan günlerin ecri de senindir.» buyurmuş.

Abdullah:

  «Ben bundan daha fazlasına takat getiririm.» demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;.

  «(Her oy) üç gün oruç tut, geri kalan günlerin ecri de senindir.» buyurmuş.

Abdullah:

  «Ben bundan daha fazlasına takat getiririm.» demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  «(Her ay) dört gün oruç tut, geri kalan günlerin ecri de senindir.» buyurmuş.

Abdullah (yine) :

  «Ben bundan daha fazlasına takat getiririm.» demiş. Efendimiz:

— «Allah indinde en fazîierti olan orucu. Dâvud Aleybisselâm oru­cunu tut, «Hz. Dâvud bir gün oruç tuîar, bE<- gün tutmazdı.» buyurmuş­lar.

 

193- (...) Bana Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Hatim hep bir­den İbni Mehdî'deıı rivayet ettiler. Züheyr (Dedi ki) : Bize Abdurrah-mân b. Mehdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Selim b. Hayyâm rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Saîd b. Mînâ rivayet etti. (Dedi ki) : Abdullah b. Amr şunu söyledi : Kesûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Sellem)bana :

  «Ey Abdullah b. Amr! Duydum ki sen gündüzleri oruç tutar, ge­celeri namaz kılarmışsın. Bunu yapma, çünkü vücûdunun senin üzerinde hakkı vardır, gözünün de senin üzerinde hakkı vardır. Zevcenin dahî se­nin üzerinde hakkı vardır. Bazen oruç tut, bazen tutma. Her aydan üç gün oruç tut. Bu bütün sene oruç tutmak demektir.» buyurdu. Ben:

  «Yâ Resûlüllah!  Benîm  (fazla oruç tutmaya)  kuvvetim vardır.» dedim. Resûlüllah

  «Dyle ise Dâvud Aleyhisselâm orucunu tut, (yâni) bir gün oruç tut, bir gün tutma,»  buyurdular.

Abdullah (ömrünün sonlarında) : «Ah keski bu ruhsatı tutsaydım.» derdi.

Bu hadîsin muhtelif rivayetlerini Buhâri «Kitâbu't-Tehec-cud», «Kitâbu's-Savm», «Kitâbu'n-Nikâh» ve «KitâbiTI-îsti'zan>?da, Müs­lim ile Ebû Dâvud «KitâbuJs-Saîât»da, Nesaî «Kita-bu's-Savm»da tahric etmişlerdir.

Hadîsin muhtelif rivayetlerinden anlaşıldığına göre Abdullah b. Amr (Radiyallahû anh) gündüzleri oruç, geceleri de Kür'ânı Kerîm M hatmetmek suretiyle ihya edeceğine yemin vermişti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) bunu vahiy ile haber almış, Hz . Abdullah'a bunu yapmamasını çünkü gerek nefsinin gerekse ailesi ile ziyaretçilerin kendisi üzerinde hakları bulunduğunu ve çok yaşıya-cağı için âhir ömründe bu vazifeleri yapamayacağını işâreten anlatmıştı. Hz, Abdullah, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in tavsiye­lerini kendisi için az bulmuş, her tavsiyesine mukâabil daha fazlasını is­temişti. Bunun mânâsı onun tavsiyelerine —haşa— itiraz değildi. Çün­kü Hestiİû\lah(SaUallahü Aleyhi ve Sellem) 'in tavsiyelerinin emir mahiye­tinde olmadığını biliyordu. O bunları sırf bir tahfif ve kolaylık olmak için yapıyordu.

Abdullah (Radiyallahû anh) ise kendinde ibâdet için kuvvet gör­düğünden, daha fazlasını rica ediyordu. Fakat neticede Fahri Kâinat (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin haber verdikleri zuhur etti. İhti­yarlayınca bu ibadetleri ifada güçlük çekmeye başladı. O zaman Resûlül-Iah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem)in tavsiyelerini hatırlar ve «Ah keski Pey-gtttabet(Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin ruhsatını tutmuş olsaydım.» diye ha-yıflanırdı.

Zevcenin hakkından murâd, cima', nafaka ve hüsn-ü muaşeret gibi şeylerdir.

Hadîsin bâzı rivayetlerinde zikri geçen ehil'den murâd da: Çoluk çocuk ve akrabadır. Bunların hakları, kendilerine nafaka vermek, onlara güzel muamelede bulunmak, çocuklara tslâm terbiyesi vermek gibi şey­lerdir.

Nafile oruç babında cismin hakkından murâd dahî, onun sıhhatine dikkat etmek ve iyi bakmaktır. Buradaki hak : Yâcib mânâsına değildir.

Ancak oruç sebebiyle vücud dermansız ve bîtap düşer de telef ol­maya mâruz kalırsa, vücûda bakıp beslemek vâcib olur.

Bâzıları: «Buradaki hakdan murâd : Mendûbdur.» demişlerse de, mendüba, hak denilemiyeceği cihetle bu tefsir makbul görülmemiştir.

Her ay tutulan üç gün orucun bütün sene orucuna dank tutulması fazilet ve sevap itibarı iledir. Buradaki benzerlikden hakikate müsavat lâzım gelmez.

Hadîs-i Şerîfde zikredilen «Efdal»ın mânâsı fazileti daha çok, de­mektir. Yoksa her ay bir gün oruç tutanla on gün oruç tutanın birbi­rinden farkı meydandadır. Zîra biri on kat sevaba lâyık bir hasene, di­ğeri onar kat sevabı celbeden on hasene ifa etmiştir.

ResCüül\»h(Sallallahü Aleyhi ve Seilem) in «ebedî oruç tutan kimse oruç tutmuş değildir.» sözünü ulemâ üç şekilde te'vil etmişlerdir:

1) Bu söz hakikatine hamledilir. Ebedî oruç tutan, bayramlarla teşrîk günlerinde de orucu bırakmıyacağı için,  sevap kazanayım derken günâha girmiş olacağından hiç oruç tutmamış, gibi olur.

Hz. Âişe (Radiyallahû anha) dahî buna kaail olmuştur.

2) Bu cümle oruçtan zarar görecek yahut oruç sebebiyle başkala­rının haklarını zayi edecek olanlar hakkındadır,

3) «Oruç tutmuş değildir.» cümlesi «Başkaları gibi oruçtan meşak­kat duymaz.» mânâsına haberdir, duâ mânâsına değildir.

Bütün sene; oruç tutmanın caiz olup. olmadığı hususunda ulema ihti­lâf etmişlerdir. Zahirîler-'e göre caiz değildir. Cûmhûr-u ulemâ bayramlarla teşrik günlerinde tutmamak şartıyla bunun caiz olduğunu söylemişlerdir.

İmam Şafiî'nin mezhebi de budur. Hattâ ona göre bu oruç müstehabdir.

 İbni Mâce 'nin Hz. İbni   Ömer 'den rivayet ettiği bir hadîste : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) 'in :

— «Nuh Aleyhişselâm bayram günleri müstesna olmak üzere bütün sene oruç tutardı.» buyurduğu bildirilmiştir.

Ashâb-ı .Kiram'dan Ömerü'bnü/l-Hattâb oğ­lu Abdullah, Âişe, .Ebû Talha ve Ebû Ümame (Radiyallahû anh)   hazeratı bütün sene oruç tutarlarmış.

Visal orucu ile bütün sene orucunu .birbirine karıştırmamalıdır. Vi­sal orucu birkaç gün geceleri dahi iftar etmemek şartıyla tutulan oruçtur. Senelik oruç ise bayramlarla teşrik günlerinden, maada, akşamları iftar etmek şartıyla tutulan oruçtur.

 

Bu Riyayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1) Riyadan hâli olmak şartıyla, bir kimsenin yaptığı hayır hase­natı ve ibadetleri söylemesi caizdir.

2) Nafile oruçların efdalı Dâvud (Aleyhişselâm) orucudur.

3) Bu rivayetler, Resûlüllah (Salkülahil Aleyhi ve Seliem)'in ümmeti hakkındaki sonsuz şefkat ve merhametine delildir.

Fahr-i Âlem (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) Efendimiz ümmetini daima hayırlı işlere teşvik buyurmuş, onlara ancak takatları dahilindeki ibâdet­leri tavsiye etmiş, bıkkınlık verecek şekilde fazlasına gitmekten sakın­malarını emir eylemiştir.

4) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) Efendimizin kendisine tak­dim olunan yastığın üzerine oturmaması tevazu'una delil olduğu gibi, üze­rine oturmak için kendisine yastık konulması ashab-ı kiramın umumiyetle fakr-u zaruret içinde olduklarını gösterir. Zira Hz. Abdullah'ın evinde yastıktan başka oturmaya elverişli bir şey bulunsa Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve,SeHem)*e mutlaka onunla ikramda bulunurdu.

5) Babanın evlâdına islâmî terbiye vermesi ve dinî vecîbelerini Öğ­retmesi farzdır. Bunlar çocuk bulûğa ermeden yapılacaktır. Baba olma­dığı zaman bu vazife anneye düşer..

6) Müsâfire, büyüklere ve fazilet ehline ikramda bulunmalıdır.

 

36- Her Aydan Üç Gün ve Arafe, Aşüre, Pazartesi, Perşembe Günkeri Oruç Tutmanın Müstehab Oluşu Babı

 

194- (1160) Bize Şeyban b. Ferruh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdulvâris, Yezîd-i Rişk'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Muazetü'l-Adeviyye rivayet etti. Kendisi Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) 'in zevcesi Aişe'ye

  «Besûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) her ay üç gün oruç tutar mıydı?» diye sormuş,

  «Evet» cevâbını vermiş. (Muaz'e demiş ki):

— Âişe'ye : Ayın hangi günlerinde oruç tutardı?» diye sordum»

  «Ayın hangi günlerinde oruç tutacağına ehemmiyet vermezdi.» dedi.

Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) her ay muayyen günlerde oruç tutmaması, o günlerde oruç tutmanın farz olduğu zannedilmesin di-yedir.

Kaadî lyâz'ın beyânına göre her ay tutulacak üç gün oruç hakkında muhtelif hadîsler vârid olmuştur.

Hz. Cerîr’den rivayet olunan bir hadîsde üç günden murâd «Ey-yâm-ı bîd»dir. Eyyâm-ı bîd, her ayın onüç, ondört ve onbeşinci günle­ridir.                

Bâzıları 12, 13 ve 14. günler olduğunu söylemişlerdir.

Hz. îbni Ömer (Radcyallahû atıh) rivayet olunan bir hadîsde Eyyâm-ı bîd'den ayın on ikinci günü ile ondan sonra gelen iki perşembe kasdedildiği bildirilmiştir.

.İbrahim Nehaî oruç için ayın sonunu Hasan-ıBas-r î   ise başını müstehab görmüşlerdir.

Hz. Âişe’ye göre bir ay cumartesi, pazar ve pazartesi, sonraki ay salı, çarşamba ve perşembe günleri' oruç tutmak müstehabdır.

Ümmü Seleme (Radiyallâhû anh)''dan bir rivayete göre ayın ilk perşembesi ije onu tâkib eden pazartesi günleri oruç tutmalıdır.

Bir takımları pazartesi ile perşembe günleri oruç tutmayı tercih et­mişlerdir. Her ayın ilk günü ile onuncu ve yirminci günleri oruç tutma­nın müstehab olduğunu söyleyenler de vardır. Bu kavil imam Mâ1ik'e de nisbet edilir.

Mâ1ikîler'den İbni Şaban her ayın ilk günü ile on bir ve yirmi birinci günlerinde oruç tutulacağına kâail olmuştur.

 

195- (1161) Bana Abdullah b. Muhammed b. Esma' Ed-Dubaî ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize Mehdi yâni timi Meymûn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gaylan b. Cerîr, Mutarrifden, o da İmran h^ Husayn fRadiyallahû anhüma) 'dan naklen rivayet eyledi ki, Peygamber (Sallalkthü Aleyhi ve Sellem)  Imrâ'na —yahut İmrân da işitmek suretiyle başka zâta—:

  «Ey fülân! Bu ayın sonunda oruç tuttun mu?»  diye   sormuş.   O zât:

.    — «Hayır!» cevâbını vermiş. Resûlüllah föalkdlahü A leyhi ve Sellem):

  «Ramazandan çıktıktan sonra iki gün oruç tut,» buyurmuşlar.

Sürra veya serar yahut sirâr: Ekser-i ulemâya göre ayın sonu mâ­nâsına gelir.

Heravî : «Halkın bildiği budur.» demiştir. Fakat bâzıları bunu kabul etmemiş, ay sonunda oruç tutmanın mendûb olduğuna dair hadîs vârid olmadığını söylemişlerdir. Onlara göre sürra'dan murâd : ayın or-tasıdır.

Aynî   de bu kavli tercih etmiştir.

Sürrâ'nın cem'i : Sürar, serâr ve sirâr gelir.

Evzaî : «Sürar, ayın evvelidir.» demiş, Cevheri neresi ol­duğunu bilmediğini söylemiştir.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in işaret buyurduğu ay Şaban 'dır.

«Sürra'dan murâd ayın sonudur.» diyen ekser-i ulemâ bu hadîsle istidlal etmişlerdir. Çünkü ayın evveline veya ortasına sürra denilmiş olsa sorulan zât tutmadığı günleri   Şaban'in sonunda kaza edebilirdi.

 

196- (1162) Bİze Yahya b .Yahya et-Temîmî ile Kuteybetübnü Saîd hep birden Hrunmad'dan rivayet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Hammâd b. Zeyd, Gaylan'dan, o da Abdullah b. Mabed-i [52] Zimmâniden, o da Ebû Katâde'den, naklen haber verdi. (Ebû Katâde şöyle demiş):

«Bir adam peygamber (Sallallalıü. Aleyhi ve Sellem)fe gelerek:

  Nasıl   oruç   tutarsın?   diye   sordu.   Bunun   üzerine   Resûlüllah (Satlalkthü Aleyhi ve Sellem) gabadlandı. Ömer (Radiyallahûanh) onun kızdı­ğını görünce:

  Biz, Rabb ola'rak Allah'a, din olarak İslâm'a, Peygamber olarak da Muhammed'e razı olduk. Allah'ın gadnbi ile Resulünün gadabindan Allah'a   sığınırız,    dedi.   Ömer   (Radryallahû anh)  bu sözü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) 'in gadabı ya tısın caya kadar tekrarladı, durdu. Nihayet Ömer :

  Yâ Resûlallah! Bütün sene oruç tutan kimsenin hali ne olacak? dedi. Besûlüllah (Satlalîahü Aleyhi ve Sellem) :

  «(Böylesi) ne oruç tutmuştur, ne tutmamıştır —yahut oruç da tut­mamıştır, iftar da etmemiştir—» buyurdu.

Ömer (tekrar) :

  İki gün oruç tutup bir gün tutmayanın hâli ne olacak? diye sordu. Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  Buna kimse takat getirebilir mi? buyurdu. Ömer (yine):

  Bir gün oruç tutup bir gün tutmayanın hâli nice olacak? diye sordu. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  Bu, Dâvud Aleyhisselâm'ın orucudur, buyurdu. Ömer:

  Bir gün oruç tutup iki gün tutmayanın hali nasıldır? diye sordu. Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

  Bunun için bana takat verilmesini dilerim; cevâbını verdi. Bundan sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;

  Her aydan üç gün, bir de ramazandan  ramazana oruç tutmak yok mu? İşte bu bütün senenin orucu demektir. Arafe günün orucunu Al­lah'ın o günden önceki sene ile o günden sonraki senelerin günahlarına keffâret yapacağını  umarım. Aşûra günün orucunu ise Allah'ın o gün­den önceki senenin günahlarına keffâret kılacağını ümîd ederim, buyur­dular.

 

197- (...) Bize Mnhammed b. El-Müsennâ.ile Muhammed b. Beş-şâr rivayet ettiler. Lâfız ibni'l-Müsennâ'nındır. (Dediler ki) : Bize Mu­hammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Gaylan b. Cerîr'-den naklen rivayet etti. O da Abdullah b. Ma'bed-i Zimmâni'yi Ebû Ka-tadete'l-Ensâri (Radiyallahûanh)'dtın naklen rivayet ederken dinlemiş. Hesitiü\\ah (SaUüllaJıü Aleyhi ve Seüem)'e nasıl oruç tuttuğu sorulmuş, Ebû Katâde (Demiş ki) : Bunun üzerine ResûlüUah (SallaUahü Aleyhi ve SeUem) gadaplandı da Ömer (Radiyallahü anh):

  «Biz, Babb olarak Allah'a,' din İslâm'a Resul olarak Muhammed'e, bey'at nâmına da kendi bey'atımıza razı olduk.» dedi.

Müteakiben Resûlüllah (SaUalUûıü Aleyhi ve Seîlem)'e bütün sene oruç tutmanın hükmü soruldu:

  «Böylesi ne oruç tutmuş ne de iftar ermiştir. —Yahut oruç da tut­mamıştır, iftar da etmemiştir. —» buyurdu.

Sonra iki gün oruç tutup, bir gün tutmamanın hükmü soruldu. Re­sûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Seîlem) :

  «Buna kim takat getirebilir?» cevâbını verdi,

Bir gün oruç tutup iki gün tutmamanın hükmü de soruldu. Resûlül­lah (SaMUM Aleyhi ve Seîlem) :

  «Keski Allah bunun için bize kuvvet verse.» buyurdular.

Bir gün oruç tutup, bir gün tutmamanın hükmü dahi soruldu. Re­sûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Bu oruç kardeşim Dâvud Aleyhİsselâm'ın orucudur.»    buyurdu­lar.

Pazartesi günü oruç tutmanın hükmünü de sordular.     Peygamber

  «Bu gün benim doğduğum ve peygamber olarak gönderildiğim — yahut bana vahiy indirildiği— gündür.» buyurdu. Müteakiben:

  «Her aydan öç gön, bir de ramazândan ramazana tutulan oruç, butun sene oruç tutmak demektir.» buyurdular.

BesûlüUah (SallallahüAleyhiveSelIem)Je arafe günü oruç tutmanın hükmü de soruldu:         .

  «Bu oruç geçen sene ile gelecek  senenin   günâhlarına   keffâret olur.»   buyurdu.

Aşûra günü oruç tutmanın hükmü dahî soruldu. Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) :                        .

  «Bu Oruç geçen senenin günahlarına 'keffâret olur» buyurdular.

Müslim diyor ki : Bu hadîsin Şû'be rivayetinde: «Pazartesi ile per­şembe günleri oruç tutmanın hükmü de soruldu, dedi, ama biz perşem­be meselesini bir vehimden ibaret bulduğumuz için onu zikretmedik.» ibaresi de vardır.

 

(...) Bize, bu hadîsi Ubeydullah b .Muâz dahî rivayet etti. (Dedi kî): Bize babam rivayet etti. H. Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâ-1 yet etti. (Defo kî): Bize Şebabe rivayet etti. H.

Bize İshâk b. İbrahim dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Nadr b. Şti-meyi hal ar verdi. Bu râvilerin hepsi Şu'be'den bu isnâdla rivayette bu­lunmuşlardır.

 

(...) Bana Ahmed b. Saîd Ed-Dârimî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Habban b. Hilâl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebân-ı Attâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize G%ylân b. Cerîr bu isnadda Şu'be hadîsinin mislini ri­vayet eyledi. Yalnız o, hadîsde pazartesi gününü zikretmiş, perşembeyi söylememiştir.

 

198- (...) Bana Ztiheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi M) : Biz*r Afe-durrahman b. Mehdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mehdi b. Meytmm, Gaylân'dan, o da Abdullah b. Ma'bed-i Zimnanî'den, o da Ebû Katâdetc*l--f-nsâri (RadryaHahû dnh)*dan naklen rivayet eyledi ki Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e pazartesi günü oruç tutmanın hükmü sorul­muş, o da:  

— «Ben, o gün doğdum, bana vahiy dahî o gün indirildi.» buyur­muşlar.

Ulemânın beyânına göre Besûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'in suâl soran zâta kızması, suâlini hoş karşılamadığı içindir. Çünkü sorulan bir suâle cevap vermek gerekir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ise bu suâle vereceği cevaptan bir mefsedet doğar diye korkmuştu. Soran zât aldığı cevaptan vücûb mânâsı anlayabilirdi. Yâhüt Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in tuttuğu oruç ona az görünebilirdi. Halbuki Peygam­ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Müslümanların dîni ve dünyevî birçok iş­leriyle meşgul bulunduğu gibi zevcelerinin hukukunu îfa etmek, misa­firlerini ağırlamak, gelen hey'etleri kabul etmek v.s. birçok vazifeleri de vardı. Bu sebeple hali daha ziyâdesini iktizâ .etmekle beraber sırf ümmetine merhamet ve şefkatinden dolayı ibâdetlerde de.iktisâta riâyet ederdi.

Soran zât, suâlini yanlış sormuştu, ona gereken : «Ben, kaç gün oruç tutayım?» yahut: «Nasıl oruç tutayım » diyerek suâlini kendine tahsis etmekti. O zaman Resûlüllah (SaUallchü Aleyhi ve Sellem)' de başkalarına olduğu gibi ona da hâline göre cevap verirdi.

«Bunun için bana takat verilmiş olmasını dilerim.» cümlesinin mâ­nâsı, bâzılarına göre «Ümmetimin buna tâkât getirmesini dilerim.» de­mektir. Zira "Peygambev (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz orucun bu derecesine ve daha ziyâdesine muktedir idi. Visal orucu tutar ve ken­disine bu hususta uymak isteyen ashabına ;

«Ben, sizin gibi değilim. Çünkü ben gecemi, Rabbim meni doyurup suladığı halde geçiririm.»   buyururdu. Hadîsin ikinci rivâyetindeki :

«Keski Allah bunun için bize kuvvet ihsan etse...» cümlesi de bu le'vili te'yid eder. Mezkûr cümleyi zevcelerîyle sair müslümanlar hak­kında söylemiş olması ihtimâli de vardır.

Fahr-i Kainat (SalUtllahü A leyhi ve Sellem) Efendimiz arafe orucu hak­kındaki sözleriyle, bu orucun iki senenin günahlarına keffâret olacağını anlatmışlardır. Buradaki günahlardan murâd: Abdest babında görüldüğü veçhile küçük günahlardır.

cümlesi şeklinde de rivayet olunmuştur.

Kaadi Iyâz her iki rivayetin sahih olduğunu söyler. İkinci rivayete göre mânâ: «Onu vehim zannettiğimiz için...» demek olur,

Kaadî îyâz diyor ki: «Hâvinin (Perşembe gününü zikret­medik.)  demesi, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

(Ben, o gün doğdum, bana Peygamberlik de o günde verildi.) buyur­duğu içindir. Sair rivayetlerden anlaşılacağı üzere Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) 'in doğduğu ve kendisine Peygamberlik verildiği gün pa­zartesidir. Bu sebeple imam Müslim, Şu'be rivâyetindeki perşembe gününü zikretmemiştir.

 

37- Şaban Ayı Sonlarında Oruç Babı

 

199- (1161) Bize Heddâb b. Hâlid rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Hammad b. Seleme, Sâbit'den, o da Muharrif'den, o da İmrân b. Huşayn (Radiyallahû anhûma) 'dan naklen rivayet etti. Heddâbdan, Mutarrif i an­lamış değilim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) İmran'a yahut başka birine:

  «Şaban'in sonlarında oruç tuttun mu?» diye sormuş, o da: «Hayır!» cevâbını vermiş. Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

  «Ramazandan çıktığın vakit iki gün oruç tutuver.»  buyurmuşlar.

 

200- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bi­ze Vczîd b. Harun, Cüreyri'den, o da Ebu'l-Ala'dan, o da Mutarrif den, o da îmran b. Husayn (Radiyallahû anhûma) 'dan naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir zâta:

  «Bu ayın (Şâban'ın) sonlarında oruç tuttun mu?» diye sormuş, o zât:

  «Hayır!»  cevâbını vermiş. Bunun  üzerine Resûlüllah    (Salfaîlahü Aleyhi ve Sellem):

— «Ramazandan (çıkarak) iftar ettiğin vakit, onun yerine İki gün oruç îutuver.»  buyurmuşlar.

 

201- (...) Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Cafer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Mutarrif b. Şıhhîr'in kardeşi oğlundan rivayet etti. (Demiş ki) : Ben, Mutarrif i, tmran b. Husayn (RadiyaUahû anhûmâ) 'dan naklen rivayet edeik n işit­tim. Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Selîem) bir zâta Şaban ayını kastede­rek :

  «Bu ayın sonlarından biraz oruç tuttun mu?» diye sornutş. O zât:

  «Hayır!», cevâbını vermiş. Bunun üzerine Peygamber  (SalîalkthU Aleyhi ve Sellem) ona :

  «Ramazandan iftar ettiğin vakit bir gön yahut iki gün oruç tu-tuver.»   buyurmuşlar.

Bir mi, iki mi dediğinde şüphe eden Şu'be'dir. Şu'be: «İki gün, dedi zannederim.» demiştir.

 

(.;.) Bana Muhammed b. Küdâme [53] ile Yahya [54] EI-Lu'lui riva­yet ettiler. Dediler ki: Bize Nadr haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şu'be haber verdi. (Dedi ki) : Bize Mutarrif'in kardeşi oğlu Abdullah [55] b. Hân! bu isnadda bu hadîsin mislini rivayet eyledi.

Bu hadîsi Buhâri , Ebû Dâvud ve Nesaî «Kitâ-bu's-Savm»da tahrîc etmişlerdir.

Bu hadîs, bundan önceki babda görülen (1161) numaralı hadîsin baş­ka bir rivayetidir. Onun için de aynı numara ile gösterilmiştir.

Ekser-i ulemâ: «Sürâr'dan murâd: ay sonudur.» dediklerine göre bu rivayetler, ramazandan bir-iki gün önce oruç tutmayı nehiy eden sahih rivayetlere muhalif görünmektedir.

Mâziri ile diğer birtakım ulemâ rivayetlerin arasını bulmak için: «Burada Resûlüllah (Saîîallahü Aleyhi ve Sellem) 'e muhatap olan zâtın âde­ti ay sonunda oruç tutmaktı. Yahut Şaban'ın sonunda oruç tutmayı adamıştı. Fakat Ramazandan bir-iki gün önce oruç tutmayı yasak eden hadîslerle amel ederek orucunu tutmamıştı. Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) bu hadîsi ile mûtad olan oruçların yasak edilmediğini beyân buyurmuştur.» demişlerdir.

 

38- Muharrem Orucunun Fazileti Babı

 

202- (1163) Bana Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'deıı, o da Humeyd b. Abdirrahman El-HimyeriV den, o da Ebû Hiireyre (Radtyallahû anhûma)'dan naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş: Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) :

— «Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allah'ın ay'ı olan Muhar­rem'de tutulan oruçtur. Farz namazdan sonra en faziletli namaz gece na­mazıdır.»   buyurdular.

 

203- (...) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rİr, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Muhammed b. Münteşirden, o da (Radiyallakü anhüma) Humeyd b. Abdirrahman'dan, o da Ebû Hüreyre dan merfû olarak rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş: Resûlüllah (SalUühhü Aleyhi ve Sellem) e fark namazdan sonra hangi namazın ve Ra­mazan ayı orucundan sonra hangi orucun efdal olduğu soruldu da:

— «Farz namazdan sonra en faziletli namaz : Gece yarış; kılınan namazdır, ramazan ayından sonra en faziletli oruç : Allah'ın ay'ı olan Muharrem orucudur.»  buyurdular.

 

(...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü­seyin b. Aliy, Zâid'den, o da Abdülmelik b. Umcyr'den bu isnâdla oruç bahsinde Peygamber (SaUalIahii Aleyhi ve Selîem) 'den bu hadîsin mislini rivayet etti.

Nevevî diyor ki: «Hz. Ebû Hüreyre 'den iki dane Humeyd b. Abdirrahman hadîs rivayet etmişlerdir. Bun­lardan biri Himyerî , diğeri Z ührî'dir. Buhâri ile Müs1im'de zikri geçen Humeyd b. Abdır rahman Zührî 'dir. Yalnız Müs1im'in bu hadîsini Humeyd b. Ab­dirrahman, Himyeri rivayet etmiştir. Buhâri bu ha­dîsi tahrîc etmediği gibi, Himyerî'den hiç bir rivayeti de yoktur. Himyerî’nin   Müs1im'de de bundan başka rivayeti yoktur.»

Hadîs-i Şerîf oruç için Ramazandan sonra en faziletli ay Muhar­rem olduğuna delâlet etmektedir. Yukarıda da görüldüğü veçhile Pey­gamber (Saiîallahü Aleyhi ve Sellem)'iri Muharrem'de değil de Şaban'da fazla oruç tutması ya onun faziletini hayâtının son günlerinde öğrendiği içindir. Yahut Muharrem 'de sefer ve hastalık gibi bir özürden dolayı fazla oruç tutamamıştır.

Hadîs-i Şerîf, farz namazdan sonra "en faziletli namaz gece namazı olduğuna da delildir.

Bütün ulemâ bu hususta müttefiktirler. Şafiî 'lerden Mervezî ile ona muvafakat edenlere göre gece namazı beş vaktin sün­netlerinden de efdaldir. Fakat ekseriyetle Şâfiiyyye ulemâsı va­kit sünnetlerinin gece namazından efdal olduğuna kaaildirler. Çünkü bu sünnetler farzlara benzerler.

Nevevî, Mervezî 'nin kavlini daha kuvvetli ve hadîse daha muvafık bulmaktadır.

 

39- Ramazanın Arkasından Şevval'den Altı Gün Oruç Tutmanın Müstehab Oluşu Babı

 

204- (1164) Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybetü'bnü Saîd ve Aliy-yü'bnü Hucr toptan İsmail'den rivayet ettiler. İbni Eyyûb (Dedi ki) : Bize İsmail b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Sa'd b. Saîd b. Kays, Ömer b. Sabit b. Haris El-Hazrecî'den, ona da Ebû Eyyûb El-Ensari (Radtyallalıâ anh) rivayet etmiş olmak Üzere haber verdi ki, Resûlüllah (SaMİahü Aleyhi ve Sellem) :

— «Her kim ramazan orucunu tutar da sonra Şevval'den altı günü eklerse bu bütün sene oruçlu gibi olur.» buyurmuşlar.

 

(...) Bize İbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd'İn kardeşi Sa'd b. Saîl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ömer b. Sabit haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ebû Eyyûb El-Ensâri (Radiyallahû anh) haber verdi. (Dedi ki) : Res£lüllah (Saihllahü Aleyhi ve Seilem) 'i yukarki hadîsin mislini söylerken işittim.

 

(...) Bu hadâsi bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivayet etti. '(Dedi ki) : Bize Abdullah b. Mübarek* Sa'd b. Saîd'den rivayet etti. (Demiş ki) :   Ben,   Ömer   b.   Sâbit'den   işittim.   (Dedi   ki) :   Ben,   Ebû   Eyyûb

(Radiyallahû anh) : Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) buyurdu...  di­yerek yukarki hadîsin mislini rivayet ederken işittim.

Nevevî diyor ki: «Bu hadîs   İmam Şafiî ile  İmam Ahmed, Dâvud-u Zahirî ve onlara muvafakat eden ule­mânın mezheplerine açık delildir. Onlara göre Şevval 'den altı gün oruç tutmak müstehabdır.

îmam Mâlik ile Ebû Hanîf e'ye göre bu oruç mek­ruhtur. İmam Mâlik «El-Muvatta» nâm eserinde: (Ehl-i ilim­den bu orucu tutan hiç bir kimse görmedim.) demiştir. Bu zevata göre Şevval orucunun mekruh olması farziyeti zannedilmesin diyedir. îmam Şafiî ile ona muvafakat edenlerin delili sahîh ve sarih olan bu hadîstir. Bir sünnet sabit oldu mu bâzı kimselerin yahut ekseriyetin veya herkesin terketmesi sebebiyle bırakılamaz..

Mezkûr zevatın (Farziyeti zannolunur.) sözleri arafe, aşûra ve diğer mendûb oruçlarla nakzolunur. Ulemâmıza göre efdal olan Rama­zan Bayramını müteâkib altı gün ara vermeksizin oruç tutmaktır. Maamafih bu orucu muhtelif günlerde tutan yahut Şevvâ1'in orta­sına veya sonuna bırakan dahî peşi peşine tutmuş gibi fazilete nail olur. Çünkü böylesine de Ramazan orucuna Şevval 'den altı gün ekledi, denilebilir. Ulemânın beyânına göre Ramazan orucuna Şevyal 'den altı §ün eklemekle tutulan orucun bütün sene orucu gibi olması, yapılan tâatlar on misli katlandığı içindir:

Ramazan’ın on misli on ay eder, altı günün on misli de altmış gün yani iki ay olur. Bu suretle oruç tutan kimse bütün sene oruç tut­muş gibi sevap kazanır. Bu cihet Nesaî'nin kitabında merfû bir ha­dîs ile beyân olunmuştur.»

Lâkin Nevevî'nin Ebû Hanîf e 'ye nisbet ettiği kavil Hanefîiler'in mezhebi değildir. Hanefîyye kitaplarında : «Ramazan Bayramından sonra Ramazan orucuna Şevval'-den altı gün oruç eklemek mendûbdur.

Bâzıları bu orucun aralıksız tutulmasını mekruh görmüş, bâzıları mekruh olmadığını söylemişlerdir.

İnam Mâlik kerahete kaail olanlardandır. Bu orucu Şevvâ1'in muhtelif günlerinde tutmak kerahetten veHıristiyan1ar'a  benzemekten uzaklaştırır.» denilmektedir.

 

40- Kadir Gecesinin Faziletini Beyan, O Geceyi Aramaya Teşvik, Yerini ve En Ümid Edilen Vaktini Beyan Babı

 

205- (1165) Bize Yahya b. Yahya, rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nafî'den dinlediğim, onun da İbni Ömer (Radiyallahâ anhûmayûan riva­yet ettiği şu hadîsi okudum : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ashabından bazı kimseler rüyada Kadir Gecesinin Ramazanın son yedi gecesinde görmüşler. Bunun üzerine Rasû\ü\\ah(SallalUifıü Aleyhi ve Sellem) :

«Görüyorum ki rüyalarınız Ramazanın son yedi gecesi hakkında bir­birini tutmaktadır. Arlık kim Kadir Gecesini arayacaksa onu Ramazanın son yedisinde arasın.» buyurmuşlar.

 

206- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e» Abdullah b. Dinar'dan dinlediğim, onun da tbni Ömer (Radiyallahû anhûma)'dan, onun da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Resulüllah     (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)

«Kadir Gecesini, Ramazanın son yedisinde arayın.»  buyurmuşlar.

 

207- (...) Bana Amru'n-Nâkıd ile Zübeyr b. Harb rivayet ettiler. Zübeyr (Dedi ki): Bize Süfyan b. Uyeyne, ZÜhrî'den, o da Salim'd en, o da babası (Radiyallahû anh,) dan naklen rivayet etti. Babası (Abdullah b. Ömer) şöyle demiş; Bir adam Kadir Gecesinin yirmiyedinci gece olduğunu  (rüyasında)  gördü. Bunun üzerine Peygamber   (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) :

«(Kadir Gecesi hakkındaki) rüyalarımızın son on gün içinde oldu­ğunu görüyorum. Binâenaleyh siz onu bu on günün tek gecelerinde ara­yın.»   buyurdular.

 

208- (...) Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Salim b. Abdillah b. Ömer haber verdi ki babası (Radiyallahû anh) şöyle demiş: Ben Resulü Hah (SallaÜahü Aleyhi ve Sellem) 'i Leyle-i Kadir hakkında şöyle buyururken işittim :

«Sizden bâzı kimseler Kadir Gecesinin Ramazanın ilk yedisinde, bâ­zıları da son yedi gecesinde olduğunu rüyalarında gördüler. Siz onu son on gecede arayın.»

 

209- (...) Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ukbe yani İbni Hureysden rivayet etti. (Demiş ki) : Ben İbni Ömer (Radiyallahû anhüma) 'yi şunu söylerken işittim : Resû\ü\lah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Siz, onu yâni Kadir Gecesini Ramazanın son on gecesinde arayın. Şayet biriniz zayıf düşer yahut âciz kalırsa sakın kalan yedi geceden mahrum kalmasın,»   buyurdular.

 

210- (...) Bize Muhammed b. EI-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) . Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Şu'be, Cebele'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben İbpi Ömer (Radiyallahü anhüma) 'yi naklen rivayet ederken dinledim. Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Selienü 'den Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Seliem) :

«Her kim Kadir Gecesini arayacaksa, onu son on gecede crasın.» buyurmuşlar.

 

211- (...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyyü'bnü Müshir, Şeybâni'den, o da Cebele ile Muhârib'den, onlar dr tbni Ömer (Raâtyalîahii enhüına) 'dan naklen rivayet cîti. İbnİ öro^r şöy­le demiş; Resûlüllah (fiallaUahü Aleyhi ve Sellem):

«Kadir Gecesini, son on gecede arayın. —Yahut son dokuz gecede arayın. —» buyurdular.

Bu hadîsi Buhâri «Fadlu Leyleti'l-Kadir» babında, Nesai «Kitâbu'r-Rüya-da tahric etmişlerdir.

Hadîsin muhtelif rivayetleri Kadir Gecesinin Ramazân-i Şerîf'in yirmisinden sonraki tek gecelerde aranacağın bildirmektedir. Kadir Gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğu Kur'ân-ı Kerîm'in «Kadir» sûresinde beyân olunmuştur. 3u geceye ni­çin Kadir Gecesi nâmı verildiği hususunda ulemâ ihtilâf etmiş­lerdir.

Bâzılarına göre «Kadirin mânâsı: Bir şey takdir etmek, ona paha biçmek demektir. Aîlah Teâla Hazretleri sene içinde geçecek vak'a-yı ve umuru o gece takdir buyurup hükmettiği için ona bu isim veril­miştir. Birtakımları o gecenin, ehemmiyet ve şerefinden dolayı bu isim verildiğini söylemişlerdir.

Rivayete göre Zührî : «O gece azamet ve şeref gecesidir.» de­miştir.

Ebû Bekr-i Verrâk'a göre mezkûr geceye Kadir denilmesi, kadr-u kıymeti olmayan kimselerin, o geceyi ihya etmekle kıymet kazandıkları içindir.

Ulemâdan bazıları mü'minlerin o gece işledikleri salih ameller Al­lah Teâla indinde makbul olduğu için bu ismin verildiğini, birtakım­ları da kadr-u kıymet sahibi olan, Kur'ân-ı Kerîm'in o gecp indirilmesi sebebiyle Kadir   Gecesi nâmı verildiğini söylemişlerdir

O gece, yeryüzüne üç büyük melek indiği için bu ismin verildiğini söyliyenlerde vardır. İmam Halîl b.   Ahmed'e göre o gece yeryüzü meleklerle dolup taştığı için bu isim verilmiştir.

Bu bâbda daha başka kaviller de vardır.

Ne garîbdir ki Kur'ân-ı Kerîm'de :

«Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.» [56] buyurulduğu halde son asırulemâsından Mısır'.Şeyh.Muhammed Abauh , Kadir Gecesinin bizatihi hiç, bir fazileti olmadığını, bu bü­yük fazileti ona Kur'ân-ı ,Kerim'in o gece inmesi bahgettı-ğini iddia etmiş, şimdiye ka^âr hiç bir müfessir ve muhaddisin naur-ı hayâlinden bile geçmeyen, garîb iddiasını isbât sadedinde âyet ve hadîs tanımamıştır. Ezcümle Buhar ile Müs1im'in bu babda itti­fakla tahric ettikleri birçok hadîslerin muztarib,. zayıf ve uydurma "ol­duklarını iddia etmiştir. Halbuki sahîheynde bahusus Buhâri'de uydurma hadîs bulunmak- §öyle dursun, bir tek zayıf hadîs bile yoktur. Ulemâ kitâbullah'dan sonra en sahih kitabin «Sahîh-i Buhâri» olduğu­nu söylemiş, birtakımları Müslim 'in «Sahîh »ini tercih etmişlerdir. Gerçi Buhâri'de 300 kadar zayıf hadîs olduğu, «Sahîh-i Müslim»de dahî bu kabilden birçok hadîsler bulunduğu tesbît edilmişse de bunlar müstakillen hüküm ifâde etmek için değil, o bâbdaki esâs hadîslere şa­hit yani onları takviye ve te'yid için getirilmişlerdir. Biz sözle'sahîheyn-deki her zayıf hadîsin mutlaka sahîh bir rivayeti de vardır. Hadîs ule­mâsına göre sahîh bir hadîsi rivayet ettikten sonra onu te'yid için aynı hadîsin zayıf bir rivayetini nakletmekte hiç bir beis yoktur, tslâm düş­manlarının müslümanlığa Ijücûm için bu gibi zayıf hadîsleri ele alarak demagoji yapmalarına pek fazla hayret edilemez. Çünkü düşmandan zâ­ten düşmanlık beklenir. Fakat bir müslüman âliminin hattâ müctehid geçinen bir zâtın en sahîh hadîslere «uydurma» damgası vurmasına ne mânâ verilir »bilemem?... Bereket versin ki Ezher Şeyhlerinden Abdurrahman Tâc , Kadir Gecesi hakkında yazdığı yir-mi-otuz sahifelik küçük bir broşürle Muhammed Abdü'ye hak ettiği cevâbı vermiş, hatalarını birer birer yüzüne çarparak müslümanları Resûlüllah (Sallâllahü Aleyhi ve Sellem) 'in sahîh hadîslerine karşı te­reddüt ve şüpheye düşmekten kurtarmıştır.

Bizce Kadir Gecesinin fazileti hakkında Kur'ân-ı Ke­rîm 'de hiç bir âyet bulunmasa, Kur'ân-ı Kerîm'in o gece nazil olması aklen mezkûr gecenin yine pek mümtaz, pek şerefli olma­sını iktizâ eder. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm semavî kitapların sultanı mesabesindedir. Bir sultanı ağırlamak için ise saray gerekir. Onu bir kulübeye misafir almak şanına lâyık bir hürmet ve ta'zim olamaz.

Şu halde akıl, semavi kitapların sultanını Allah Teâlâ Hazretlerinin mutlaka mümtaz bir gecede indirmiş olmasına hakmeder, o gece de Kadir Geceşidir.

Filvaki mezkûr gecenin akla uygun olarak pek mümtaz ve şerefli bir gece olduğunu Allah Teâlâ Hazretleri:

«Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.» âyet-i kerîmesi ile beyân buyurmuştur.

.Kur'ân-ı   Kerîm 'in o geceye şeref üstüne şeref, hayır üs tüne hayır kattığı hususunda isek söz yoktur.

Ulemâ, Kadir Gecesinin tâyini hususunda ihtilâf etmişlerdir. Ezcümle , Ramazan'm ilk gecesi, onyedinci gecesi, onsekizinci gecesi, ondokuzuncu gecesi, yirmibirinci, yirmiüçüncü, yirmibeşinci, yirmi-yedinci, yirmidokuzuncu ve Ramazan'm son gecesi olduğunu sö> leyenler bulunmuştur. Çift gecelerde aranacağını iddia edenlerle, bütün senede ve bütün Ramazan'da aranması gerektiğini söyleyenler de vardır.

îmam A'zam'a göre Kadir Gecesi Ramazan 'dadır, yalnız her sene aynı geceye tesadüf etmeyip, bazen evvel bazen sonra gelir.

İmam Ebû Yûsuf'la îmam Muhammed'e göre Kadir Gecesi değişmez, lâkin hangi gece olduğu belli değildir. Bir rivayete göre Ramazan'm yarısından sonra aranılacağını söyle­mişlerdir.      

İmam Şafiî'ye göre Kadir Gecesi Ramazan'in yir­misinden sonra gelir, yeri değişmez. Bu gece kıyamete kadar bakidir.

Ebû Bekir-i ftâzi: «Kadir Gecesi aylardan birine mahsus değildir.» demiştir. Hanefîiyye ulemâsının kavilleri de budur. Hattâ Kaadî Han, îmam A'zam'ın meşhur kav­line göre Kadir Gecesinin sene içinde devrettiğini, bazen Ra­mazan 'da, bazen de başka başka bir ayda geldiğini söylemiştir. Bu kavil tbni Mes'ûd ve tbni Abbâs (Radiyallahü anhüma) ile 1krimeden ve diğer birtakım ulemâdan sahîh rivayetlerle nakl-olunmuştur.

El-Mühelleb bu kavli çürütmeye çalışmış ise de, Hatifîii1er'e hücum edeyim derken îbni Mes'ûd ve İbn i Abbâs (Radiyallahü anh) hazerâtı gibi iki büyük sahâbinin kavil­lerini hiçe çıkarmak gaflet ve cür'etinde bulunmuştur.

Sahâbe-i kiram 'dan Abdullah b. Zübeyir Kadir Gecesinin onyedinci, Ebû Said-i Hudrî yirmi­birinci geceler olduğunu söylemişlerdir.

İmam   Şafiî, Hz ibnû Saîd'in kavlini tercih etmiştir.

Abdullah b. Üneys (Radiyallahû anUyya. göre Leyle-i Kadir   Ramazan Jm yirmiüçüncü gscesidir.

Sahabe, ikiram 'dan bir cemaatla îbni Abbâs {Radiyallahû anlı) yirmiyedinci gece, Bilâl (Radiyallahû atık) yirmi-dördüncü, Hz. A1i ondokuzuncu gece olduğunu söylemişlerdir. Bu babda başka kaviller de vardır. Hattâ Leyl'e-i Kadir'in Sa­faan'm onbeşinci gecesi olduğunu söyliyenler bile bulunmuştur.

Şiîler'le Râfizî 'ler, Kadir Gecesinin kaldırıldığını id­dia ederler.

Abdürrazzâk'ın Hz. Abdullah b. Hanbes 'den rivayet ettiği bir hadîs Şiîler'le Râfizî 'ler aleyhine delildir. Mezkûr hadisde:

«Efcû Hüreyre'ye dedim ki :

  -Kadir Gecesinin kaldırıldığı söyleniyor. Ne dersin? Ebû Hüreyre :

  «Onu söyleyen yalan yapmış, cevâbını verdi.» denilmektedir.

Zahirîler 'den   İbni   Kazm, Kadir Gecesi hakkın­da şunları söylemiştir:   «Ramazan   yirmidokuz çekerse   Kadir Gecesi hiç şüphesiz kalan on günün evvelindedir. O da ya yirmibirinci,. ya yirmiikimci, yahut yirmidördüncü veya yirmialtmci yahut yirmise-kizinci gecedir.   Ramazan   otuz çekerse: Son on gecenin iktidası seksiz olarak ya yirmibirinci, ya yirmiüçüncü, ya yirmibeşinci, yahut yir miyedinci veya yirmidokuzuncu gecedir.»

Kadir Gecesinin Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) zamanır. da. yalnız bir seneye mahsûs vâki olduğunu söyliyenler de vardır.

Hasılı Kadir Gecesi hakkında kırkbeş kadar kavil vardır. Maama-fih mefhûm-u adet muteber bir delîl olmadığı için rivayetler arasınö> münâfaat yoktur.              

Ulemâdan bâzılarına göre Resûlüllah {Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) Kadir Gecesini kat'î olarak tayin etmemiştir. Bu sebeple Ashâb-ı Kiram 'dan her biri işittiği ile amel etmiştir. Ekser-i Ulemâ Kadir Gecesinin yirmiyedi  Ramazan'da olduğunu söylemişlerdir.

 

212- (1166) Bize Ebu't-Tâhir ile HarmeletüTmH Yahya rivayet et­tiler. (Dediler ki) : Bize Ibni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yunus, tbni Şibab'dan, o da Ebû Selemete'bni Abdirrahman'dan, o da Ebû Hü-reyre (Radiyallahûanh)'Ûarx naklen haber verdi ki ResÛlûllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Kadir Gecesi rüyamda bana gösterildi. Sonra zevcelerimden bin be­ni uyandırdı da o [onun hangi gece olduğu) bana unutturuldu. Artoc sız onu kalan on gün zarfında arayın.^  buyurmuşlar.

Harmele : «Ben, o geceyi unuttum.» diye rivayet etti.

 

213- (1167) Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bekir yâni Ibni Mudar, İbni Haddân, o da Muhammed b. İbrahim'den, o da Ebû Selemete'bni Abdiraahman'dan, o da Ebû Saîd-i Hudri (Radiyallahûanh) dan naklen rivayet etti. Ebû Saîd şöyle demiş: Re-sülüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlern) Kamazan ayının ortasındaki on günde itikaf yapardı. Yirminci gece geçip de yirmîbirinciyi karşıladığı zaman evine dönerdi. Onunla birlikte itikâf yapanlar da dönerlerdi. Sonra, bir Kam a zan ayında evine dönmeyi itiyat edindiği gece mescidde kalarak cemaata hutbe okudu ve onlara Allah'ın dilediklerini emretti. Sonra şöy-* le buyurdu :

«Ben, bu on günde îtikâf yapıyordum. Üjlaîıura şu son on günde iti­kat yapmak hatırıma geldi, imdi benimle beraber kim itikat yapmışsa, îtikâf yerinde gecelesin. Ben, bu geceyi hakikaten rüyamda gördüm ama, o hana unutturuldu. Artık siz, onu son on gün zarfında tek gecelerde arayın. Ben kendimi bir su ve çamura secde ederken gördüm.»

Ebû Said-i Hudrî demiş ki: «Yirmibirinci gece yağmura tutulduk da mescid Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) 'in namaz kıldığı yere aktı. Resûlüllah (Salkülahü Aleyhi ve Se//em) sabah namazından çıkarken ona baktım, yüzü çamur ve suyla ıslanmıştı.»

 

214- (...) Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdtil-aziz yani Derâverdi, Yezîd'den, o da Muhammed b. İbrahim'den, o da Ebû Selemete'bnü Abdİrrahman'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî (RadfyallahÛ (ytm 'dan naklen rivayet etti ki, şöyle demiş : «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)Ramazanda ayın ortasındaki on günde îtikâf yapardı...»

Ravi hadîsi yukarki hadîs gibi rivayet etmiş yalnız: «îtikaf ettiği yerde dursun, buyurdu.» Bir de:

«Alnı çamur ve suyla dolu olarak çıkıyordu.» demiştir.

 

215- (...) Bana Muhammed b. Abdilal» rivayet etti.    (Dedi ki):

Bize Mu'temir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Umâratü'bnü Gaziyyete'l-Ensâri rivayet etti. (Dedi ki) : Ben, Muhammed b. İbrahim'i, Ebû Sele-me'den, o da Ebû Said-i Hudrî (Radiyallahûanh)'dan naklen rivayet ederken işittim, Ebû Said şöyle demiş: Resûlüllah (Scdlallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazanın ilk on günü zarfında îtikâfa girmiştir. Sonra orta­sındaki on günde tentesi üzerinde hasır bulunan bir Türk çadırında îti-kâf yaptı, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu hasırı eliyle tutarak çadırın bir tarafına çekti. Sonra başını (çadırdan) çıkararak cemaatla konuştu. Cemâat kendisine yaklaştılar. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve :Sellem): 

«Ben, ramazanın ilk on gününde îtikâf yapar, bu geceyi arardım, sonradan ayın ortasındaki on günde îtikâf yapmaya başladım. Bil âhara bana gelerek bu gecenin son on gönde olduğunu s öy I iyen oldu. Binaen-aleyhi sizden kim îtikâfa. girmek isterse, girsin.» buyurdu.

Bunun üzerine cemâat da onunla birlikte îtikâfa girdiler.

Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Bana, Kadir Gecesi, tek gece olarak gösterildi ve sabahında ça­murla su içine secde edeceğim bildirildi.» buyurdu.

Müteakiben yirmibirinci gecenin sabahına erdi. Sabah namazına kalkmıştı. Derken semâdan yağmur yağdı ve mescid aktı. Çamurlu suyu gözümle gördüm. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sabah namazını edadan sonra alnında ve burnunun ucunda çamurlu su vardı. Bir de baktım o gece son on günün yirmibirinci gecesi imiş;

 

216- Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âmir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişârn, Yahya'dan, o da Ebû Se-leme'dcn naklen rivpyet etti. Ebû Seleme şöyle demiş : Aramızda Kadir Gecesini müzâkere ettik. Müteakiben Ebû Saîd-i Hudrî (Radiyallahü anh)'a vardım, Ebû Said tenim dostumdu.

  «Beraberce hurmalığa çıksak ya.» dedim. Ebû Saîd, üzerinde ha-mişa denilen bir cübbe olduğu halde dışarı çıktı. Kendisine:

  «Sen, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i Kadir Gecesinin lâ­fını ederken işittim mi? diye sordum. Ebû Saîd. şunları söyledi:.

  «Evet! Biz, Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Ra­mazanın ortasındaki on günde îtikâfa girdik de yirminci günü sabahı îtikâîian çıktık. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bize hutbe okuyarak şöyle buyurdular :

«Bana hakikaten Kadir Gecesi gösterildi. Ama ben,- onu unuttum. — Yahut: o, bana unutturuldu.— Binâenaleyh siz, onu ayın son on gü­nünde îek gecelerde arayın. Bana su ve çamur içine secde edeceğim dahi gösterildi. Imdİ kim Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber itîkâfa girmişse geri dönsün.»

Ebû Saîd demiş ki: «Bunun üzerine geri döndük. Gökyüzünde bir bulut paresi bile görmüyorduk. Derken bir bulut geldi ve yağmura tu­tulduk. Hattâ mescidin tavanı aktı. Zâten mescid hurma dalından ya­pılmıştı. Namaz kılındı, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i, su ile toprak içine secde ederken gördüm. Hattâ çamurun eserim alnında bile gördüm.»

 

(...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer haber verdi. H.

Bize Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebu'l-Muğira haber verdi. (Dedi lu) : Bize Evzâi rivayet etti.'

Her iki râvi Yahya b. Ebî Kesîr'den bu isnâdla yukarki hadîsin mis­lini rivayet etmişlerdir.

Bunların rivayetlerin de: «Namazdan çıktıktan sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i gördüm, alnında ve burnunun ucunda ça­mur eseri vardı.» ibaresi de vardır.

 

217-  (...) Bize Muhammed b. EI-Müsennâ Üe Ebû Bekir b. Hal-lâd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize AbdülVla rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Saîd Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî     (Radiyaliahû anh)'da.n> naklen rivayet eyledi. Ebû Saîd şöyle demiş: Resûlüllah (SallallahüAleyhi-ve Settem) , Kadir Gecesi henüz kendisine bildirilmezden Önce onu araya­rak Ramazan'ın ortasındaki on günde îtikâfa girdi. îtikâl günleri geçin­ce çadırın sökülmesini emretti ve hemen çadır söküldü. Sonra Kadir Ge­cesinin, Ramazan'ın son on günü zarfında olduğu kendisine bildirildi. Bu­nun üzerine çadırın kurulmasını emir buyurdu ve çadir tekrar kuruldu. Sonra cemâatin yanına çıkarak:

«Ey cama at, gerçekten bana Kadir Gecesi bildirilmişti. Ben de onu sîze haber vermek için çıkmıştım, fakat birbirlerinden hak dâva eden iki adam geldi yanlarında Şeytân da vardı. Bu sebeple Kadir Gecesi bana unutturuldu. Artık siz, onu Ramazanın son on günü zarfında arayın. Onu dokuzuncu, yedinci ve beşinci gecelerde arayın.» buyurdular.

Kavi demiş ki ; «Ben;

  «Yâ Ebâ Saîd! Siz sayıyı, birden daha iyi bilirsiniz, dedim. Ebû Saîd:

— Evet, bu hususta biz, sizden daha üstünüz, dedi. (Kendisine) :

  Bu dokuzuncu, yedinci ve beşinci ne demektir? diye sordum. Ebû Saîd :

— Yirmibİrinci gece geçti mi ondan sonra gelen yirmiikinci gece : dokuzuncudur, yirmiüçüncü gece geçti mi, onun arkasından gelen gece yedinci, yirmi beşinci gece geçti mi, onu tâkib eden gece beşincidir, ce­vâbını verdi.»

İbni Hallâd : «Birbirlerinden hak dâva eden...» tâbirinin yerine «Bir­birleriyle muhâsama eden iki kişi.» dedi.

 

218- (1168) Bite Said b. Amr b. Sehl b. İshâk b. Muhammed b. Eş'as b. Kays El-Kindî ile Aliyyü'bnü Haşrem rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Damra rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Dahhâk b. Osman rivayet etti. (Dedi ki) :Bana Dahhâk b. Osman rivayet etti. — tbni Haş­rem : Dahhâk b. Osman'dan, dedi.— O da Ömer b. Ubeydillah'ın azatlısı Ebu'n-Nadr'dan, o da Büsur b. Saîd'den, o da Abdullah [57]. b. Üneys'-den naklen rivayet etmiş ki, ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Bana, Kadir Gecesi gösterildi ama sonra unutturuldu. Ben, rüyam­da o gecenin sabahında kendimi su ve çamur içine secde ederken gör­düm.»   buyurmuşlar.

Abdullah (Radiyailahû anh): «Biz, Ramaran'm yirmiiiçüncü gecesi yağmura tutulduk. ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bize sabah nama­zını kıldırdı. Namazdan çıktığı vakit su ile çamurun eseri alnmda ve burnunda kalmıştı.» demiş.

Râvi diyor ki: «Abdullah b. Üneys (geceyi zikretmiyerek sadece) : Yirmiüçte yağmura tutulduk, dedi.»

(54).

 

219- (1169) Biie Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni Nümeyr ile Veki', Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe (Radiyalîahû anha) 'dan   naklen   rivayet   etti.   Şöyle   demiş:   Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :.

«Kadir Gecesini Ramazanın son on gecesinde arayın.» buyurdular.

Burada İbni Nümeyr: «İltimas edin.» Yeki1: «Taharri edin.» diye rivayette bulunmuşlardır.

(îltimâs ile taharrinin ikisi de : araştırmak, ruânâsma gelir.)

Ebû Saîd (Radiyalîahû anh) hadîsini Buhâri «Fadlu Ley-Ieti1-Kadir»in bir-iki yerinde ve «Kitâbu's-SâlâUda, Âişe (Radiyalîahû anha) hadîsini dahî «Fadlii Leyleti*l-Kadir»de tahrîc etmiştir.

Türk çadırından murâd: Keçeden yapma ufak çadırdır.

Rivayetlerin umumundan anlaşılıyor ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e Kadir Gecesinin hangi gece olduğu bildirilmiş, fakat sonradan unutturulmuştur. Hattâ Hemmâm'in rivayetinde Resûlül­lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bir defa Ramazan'ın ilk on gününde, başka bir defa ortasındaki on günde îtikâfa girdiği ve ikisinde de Ceb­rail (Aleyhisselâm) gelerek: «Aradığın ilerdedir.» demek suretiyle Kadir Gecesinin*Ramazan'ın son on gecesinde olduğuna işaret ettiği bildirilmektedir. Bu geceye işaret olmak üzere Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in rüyasında, su ile çamura secde edeceği bildirilmiştir.

Hadîsin bir rivayetinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SelîemY'va. unut­masına sebep Şeytanla birlikte gelen iki zâtın birbirlerinden hak dava etmeleri olduğu görülüyor.

Bu iki zâtın Abdullah b. Hadred ile Ka'b b. Malik (Radiyalîahû anh) oldukları söylenir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onların dâvası ile meşgul olurken, Kadir Gecesinin hangi gece olduğunu unut­muştur.

Ulemâdan bâzılarına göre buradaki unutmaktan veya unutturulmak­tan murâd: O gecenin, o seneki bereketinin kaldırılmasıdır.

Gerçi Hz. EbûHüreyre rivayetinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) lin unutmasına sebep kendisini zevcelerinden birinin uyandırması olduğu anlaşılıyorsa da vak'anm iki defa cereyan etmiş olması ihtimâl dahilindedir. Vak'anın bir olması, unutmanın iki defa vu-kubulması da mümkündür.

Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: «Kesûlüllalı (SallalkthüAleyhi veSellem) 'in bu mes'elede unutması câîz olunca, başka mes'elelüri unut­ması da caizdir. Bu suretle ümmetine tebliğ ile me'mur olduğu bazı ah­kâm zayi olacaktır..

Cevâp şudur: Ümmetine tebliği icâb eden ahkâmı ResûlüHah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem)?m unutması caiz değildir. Caiz hattâ vaki olsa bile Allah Teâlâ onları Kesûl-İ Ekrem'ine tekrar hatırlatır.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler

 

1) Namaz kılan kimse alnında toprağı silmemelidir.

2) Çamurlu yere secde etmek caizdir.

3) İbâdette evlâ olanı araştırmak ve ona irşâdda bulunmak gerekir.

4) Ahkâm ifâde  etmeyen husûsatta  Peygamber    {Sallallahü Aleyhi ve Sillem) 'in unutması caizdir.

5) Ay lâfzını kullanmadan, sadece Ramazan  demek caizdir.'

6) îtikâfa girmek ve bunun için Ramazan'ın son on gününü ter­cih etmek müstehabdır.

7) Peygamberlerin rüyalarına hüküm terettüb eder.

 

220- (762) Bize Muhammed b. Hatim ile İfani Ebî  Ömer ikisi bir­den İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. İbni Hatim (Dedi  ki) : Bize Süf-yan b. Uyeyne, Abde ile Âsim b. EbFn-Necûd'dan [58]  naklen rivayet etti. Onlar da Zır b. Hubeyş'i şöyle derken işitmişler :

  «Übeyyu'bnü Ka'b    (RadiyaUahû anh)'a sordum, dedim ki:

  Kardeşin İbni Mes'ûd: Kim bîr yıl ibadetle kaaim dursa, Kadir Gecesine rastlar, diyor. Übey (RadiyaUahû anh)

  O insanların buna güvenmemelerini kastetmiştir. Yoksa kendisi bu gecenin Ramazan'da olduğuna, Ramazan'm da son on gecesinde, o gc~ cenin de yirmiyedinci gece olduğunu pek âlâ bilir, dedi. Sonra bu ge­cenin yirmi yedinci gece olduğuna İstisnasız yemin etti. Ben :

  Bunu neye istinaden söylüyorsun ya Ebe'l-Münzh? dedim. Übey (RadiyaUahû adh) :

  Alâmetine,   yâmut   Resûlüllah (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bize haber verdiği nişana istinaden söylüyorum. O gecenin sabahında güneş şuâsız olarak doğu çaktır, cevâbını verdi.

 

221- (...) Bize Muhammed b. El-Müsenna rivayet etti. (Dedi ki) : Bİ3e Muhammed b. Ca'fer rivayet elti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Ahdetü'hnü Ebî Lübâbe'yi, Zır b. Hubeyş'den, o da Übey-yü'bnü Ka'b (RadiyaUahû anh) 'dan naklen rivayet ederken dinledim. Zır şöyle demiş :

Übeyy, Kadir Gecesi hakkında: «Vallahi onu ben pek ala bilirim.» dedi.

Şû'be: «Zann-ı galibime göre bu gece Resûlüllah (SaHallahU Aleyhi ve Sellem) 'in bize ihyasını emrettiği gece olacaktır. O gece ayın yirmi­yedinci gece sidir.» şeklinde rivayet etmiştir.

Yalnız Şû'be şu cümlede (yâni) «Bu gece Resûlüllah (Sallallahti Aleyhi ve Sellem) 'in bize ihyasını emrettiği gecedir.» ifâdesinde şekketmiş : «Bu­nu bana, ondan bir dostum rivayet etti.» demiştir.

 

222- (1170) Bize Muhammed h Afcbâd ile İbni Ebî Ömer rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize MervAn yâni Fezâri, Yezîd yâni İbni Key-sân'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre (Radiycdlahû anh) 'dan naklen rivayet eyledi. Ebû Hifceyre şöyle demiş:

-Biz, Resulüllah (Salkiîlahü Aleyhi ve SeUemyin yanında Kadir Gecesi­ni ı;azâkere ettik de:

— Ay doğduğu vakit onun çanak yarısı gibi-olduğunu hanginiz ha­tırlar? buyurdu.

İstisnası yemin'den murâd: İnşaallah demeden yapılan yemSndir.

Hz. Ubeyy'in bu kat'î yemini Kadir Gecesini, alâmetinden bildiği içindir. Bu alâmet güneş şuâsız doğmasıdır.

Ulemânın beyânına göre güneşin ziyâsız doğmasına sebep: O gece yeryüzüne inen sayısız meleklerin semâyı kaplamaları olabilir.

Kaadî İyaz'a göre ayın çanak kırığı gibi doğması, Kadir Gecesinin Ramazan sonlarında olduğuna işarettir. Çünkü ay yeni doğduğu sıralarda böyle görünmez.

Kadir Gecesinin alâmetleri hakkında muhtelif hadîsler vârid olmuştur. Bezzâr'm «Müsned-inde Hz. Câbir b. Semû-r a 'dan tahrîc ettiği bir hadisde :

«Kadir Gecesini Ramazanın son on gecesinde arayın. Zîra onu, ben gördüm, fakat unuttum. O, yağmurlu ve rüzgârlı bir gecedir.» Duyurul­muştur.

İbni Hibbân'ın «Sahîh»inde Hz. Câbir b. Abdi11âh'dan tahrîc ettiği bir hadîs dahî mânâ itibarı ile buna yakındır. Mezkûr hadîsde Kadir Gecesinin fazla sıcak ve soğuk olmayıp, mu­tedil aylı ve yıldızlı bîr gece olduğu bildirilmiştir.

îbni Ebî Şeybe 'nin rivayet ettiği Abdullah b. Mes'ûd (Radiyallahû anh) hadîsinde :

«Güneş her gûrt şeytânın iki boynuzu arasından doğar. Bundan yal­nız Kadir Gecesinin sabahı müstesnadır.» deniliyor.

tbni Huzeyme'nin Hz. Ebû HÜreyre'den merfû olarak tahric ettiği bir hadîsde:

«O gece yere inen meleklerin adedi, çakıl tadarının adedinden daha çoktur.»   buyuruluyor.

îbni Ebî Hâtim'in Mücâhid tarikiyle rivayet ettiği bir hadîsde o gece yeryüzüne şeytan salınmadiği, belâ gönderilmediği bildirilmekte, Dahlıâk tarikiyle rivayet ettiği hadîste ise o gece tevbe eden herkesin tevbesi kabul edildiği, gök kapılarının açıldığı, Kadir Gecesinin güneş kavuştuktan, ertesi sabah tekrar doğuncaya kadar devam ettiği beyan olunmuştur. Daha başka rivayetler de vardır.

Nevevî diyor ki: «Kadir Gecesi mevcuttur, onu her sene Ramazan'da Benî Adem 'den Allah'ın dilediklerin görürler. Ni­tekim geçen hadîsler de bunu göstermektedir. Sulehadan, onu gördük­lerini haber verenlerin adetleri sayılmayacak kadar çoktur.

Hz. Übeyy hadîsinde de işaret olunduğu vecihle bu geceı-;n kullardan gizlenmesi, ona güvenip de şâir ibâdet ve tâatlara karşı gev­şeklik göstermesinler, bilâkis ona tesadüf etmek tamamıyla birçok gece­leri ibadetle ihya etsinler diyedir.

Cuma günündeki icabet saatinin, Kur'ân.ı Kerîm 'deki ism-i a'zam'ui gizlenmesi gibi şeyler hep bu hikmete mebnîdir.

 

 



[1] Sûrc-i Bakara âyet 185

[2] Sûre-i Bakara âyet 183.

[3] Ebû Süheyl Nâfi' b, Mâlik b. Ebî Amir: İmam Mûlik'İn amıcasıdır;  sahîheyn râvf-lerindendir

[4] Ebû Alî Hasen b. Mûsâ El-Eşyeb :   Kûfeli olup Bagdat'da yaşamıştır.   Aslen Hora­sanlıdır. (192) târihinde. vefat etmiştir

[5] Ebû Süveyre Cebeletü'bnü  Suhaym  Euleymî yahut Şeybânî: sahîheyn  râvîlerin-dendİr.

[6] Ebû Kays Esved b. Kays El-Becell: Kûfelidir; Sahîheyn râvDerindendir.

[7] Ebû Osman Saîd b. Arar b. Saîd El-Kuraşî Et-Emevî: KÛfclidir; Sahîheyn rtviIerindendir.

[8] Setemetü'bnü Süleyman  El-Mervezî: Sahîheyn  râvîlcrindcndir.

[9] EbÛI-Bahterî Satd b.   "eyrûz Et-Tâî \ (?-83) Kûfeli azatlılardandır. Benî Nabhâ'mn fizatlısı Saîd b. Cübeyr olduğu da söylenir.   Sahîheyn râvîlerindendîr

[10] Sûrc-i Bukara âyet 187.

[11] Ebü Tarif Adiyy b. Hatim b. AbJÎHah  El-Taifi IR.A.)  : (?-68) Kııfelİ ashabı kirâmdandır.

[12] Ebû Süleyman Fudayl b. Süleyman : Busralıdır, Sahîheyn râvîlerindendu.

[13] Ebû Bekir Muhammed b. Schl Ei-Temîmİ   : Müslim in râvîlerindcndi yaşamı? ve (151) tarihinde orada vefat etniktir.

[14] Müslim in râvîlerindendir, BasralıJır

[15] Ebû Muhammed Amrü'bnü Âs b. Vâil (R.A.) : Mısırı fetheden sahâbi-i celildir. (43) târihinde Ramazan bayramı akşamı vefat etmiştir

[16] Ebû Ömer Asım b. Ömer b. Haltâb El-Kuraşî : (?-70) Hz. Abdullah b. Ömer'in kardeşidir.    Sahîhayn râvıierindendir

[17] Sahiheyn râvîlerindendir.

[18] Hz. Zübeyİr b. Avvâm'ın torunudur.   Mcdînelidir. Sahîheyn râvîlerindendir

[19] Zihar : Bir kimsenin, karısını şer'an nikâhı kendisine haranı olan bir kadının ba­kılması haram bir uzvuna benzetmesidtr. «Sen, bana annemin sırlı gibisin.» gibi sözlerle yapılır.    Zıharm hükmü keffaret vermedikçe karısının kendisine haram olmasıdır

[20] Ebû Saîd Abdülkerim b. Mâlik El-Cezerî : (7-127)-Hz. Osman'ın âzathsıdır. Hz. Muâviye'nin azatlısı olduğunu söyleyenler dç vardır.

[21] Bu zâta Muhammed b. Abdirrahman b. Es'ad b. Zürâra dahî denilir.   Sahîheyin lâvîlerindendir (124) tarihinde vefat etmiştir

[22] Ebû Davud-u Tayalisi

[23] Ebû Amma Hüseyin b. Hureys b. Hasan El-Mervezî : (?-244) Imran b. Hüsayn (R.A.)'m âzatlısıdır, sahîheyn râvîlerindendir

[24] Ashâb-i kirâm'dandır, Künyesi Ebû Sâlihdir. (61) târihinde vafât etmiştir

[25] Ebû Murâvİh Sa'd El-Leys  : Medînelidir,  Peygamber (S.A.V.) zamanında dün­yaya gelmiş, adım bizzat ResûlÜllah (S.A.V.) koymuştur.

[26] Ebû Abdülhaınîd tsmâil b. Ubeydülah yahut İbni Abdillah El-Mahzumî: (7-132) Şamlı âzadlıfardandir. Sahîhheyn râvîlerindendir

[27] Hz. Ebu'd-Derdâ' Uveymir b. Amİr'in zevccsidir.

[28] Hz. Ummü Dcrdâ'mn âzatlısıdır

[29] 1114 numaralı hadis.

[30] 1121 numaralı hadis.

[31] Ebû Mâlik Ubeydullah b. Ahnes: Hadîs itibariyle Basralılardan sayılır. Sahîheyn râvîlerindendir

[32] Kays b. Seken El-Ezdî: Kûfelidir. Müslimin râvîlerindendir. Mus'ab b, Zübeyir zamanında vefat etmiştir.

[33] Azatlılardandır,  ahiheyn ravilerindendir

[34] Basralılar. Müslimin râvilerinrîendir

[35] Ehvâz kadışıdır- Müslİmin râvilrindendir

[36] Mekkeli  azatlılardandır.  (126) tarihinde vefat etmiştir.  Sahîhyen ravilerimlendir.

[37] Ebû Gatafân b.   Tarif yahut İbni Mâlik El-Murrî, Müslimin râvîlerindendir.

[38] Yûsuf b. Yezid': Basrahdır. Sahîheyn râvilerindendir.

[39] Ziyâd b. Cübeyr b. Hayyete's-Sckafi : Sahîheyn râvilerindendir.

[40] Aahâb-ı kirâm'dandır. Kendisine Nübeyşetü'1-Hayr dahî denilir.

[41] Ebû Ca'fer Muhammed b. Sabık Et-Temîmi: AzatlılannJauthr. Aslen acem olup Kâfclidir. Sahîheyn râvilerindendi, (213) târihinde vefâd etmiştir.

[42] Abdülhamid b. Cübeyir b. Şeybe :Hicâzh sayılır. Sahîheyn râvilerindendir

[43] Mekkeli olup Medîne'yc hicret etmiştir. Sahîheyn râvileıîndendir,

[44] Sûre-İ Bakara âyet 184.

[45] Sûre-i Bakara âyet 185

[46] Ebû Ca'fer Ahmed b. Ömer b. Hafs El-Vekiî (?-235): Müslim'in  lâvüerindendir.

[47] Ebû Ata' Abdullah b. Atâ: A'zatlılardandır. Hem Mekke'li hem Medîne'li oldu­ğu söylenir. Müslim'in râvüerindendir

[48] Ebû Yakub Ishâk b. Ömer b. Seîit El-Hüzeli: (   ?-230) Basrahdır. Müslimin râ-vllerindedir.

[49] Sahiheyn râvilerindendir

[50] Ebü Abdillih Hişâm b. Hassândır

[51] Ebu'l-Hasem Ziyâd h. Feyyaz El-Huzaî: Kürelidir. Müslimin râvîlerindendir

[52] Basrahdır. Müslimin râvüerindendîr

[53] Muhammed b. KudameteVSülemî: Müslîmin râvilerindedndir.

[54] îbni ile Kudame; Her îkİside Müsîlimn rüvilerindendir

[55] Müslimin râvilerindedndir.

[56] SÜrfr-i Kadir âyet 3.

[57] Ebû Yahya Abdullah b. Üneys El-Cünenî (r.Aö); Ensâr-i kiramdaodır. Akabe ve Uhud gazalarında bulunmuştur Bedir gazasına iştirak edip edemediği ihtilaflıdır. Uz. Muâviyenin hilâfeti zamanında vefat etmiştir

[58] Ebû ekir Âsim b. Ebun-Necûd:. Kûfeli, Kurrâdandır. Sahüıeyne râvilerindcndi