1- Ramazan Ay'ının Fazileti Babı
3- Ramazandan Önce Bir Veya Îki Gün Oruç Tutmayın Babı
4- Ay'ın Yirmidokuz Gün Olması Babı
Bu Hadislerden Çıkarılan Hükümler:
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :
10- Orucun Nihayete Ermesi ve Gündüzün Çıkması Vaktinin Beyanı Babı
Bu Hadisden ÇıklarılanHükümler :
11- Visal Orucundan Nehiy Babı
12- Oruçlu Îken Öpmenin, Şehvetini Harekete Getirmeyen Kimselere Haram
Olmadığını Beyan Babı:
13- Cünüb Olduğu Halde Üzerine Fecir Doğan Kimsenin Orucunun Sahih Olması
Babı
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
Hadisten Çıkarılan Hükümler Bir Kaç Nevidir:
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:
16- Bir Îş Görmek Şartıyla Seferde Oruç — Tutmayanın Ecri Babı —
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :
17- Seferde Oruç Tutmakla Tutmamak Arasında Muhayyerlik Babı
18- Arafe Günü Hacının Oruç Tutmamasının Müstehab Oluşu Babı:
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler
20- Aşüra Orucunun Hangi Gün Tutulacağı Babı
21- Aşüra Günü Oruç Tutmayan Kimsenin, O Günün Kalan Kısmını Yemeden
Geçirmesi Gerektiği Babı
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler
22- Ramazan ve Kurban Bayamı Günlerinde Oruç Tutmakten Nehiy Babı
23- Teşrik Günlerinde Orucun Haram Kılınması Babı:
24- Münferiden Cuma Günü Oruç Tutmanın Keraheti Babı:
26- Ramazan Orucunu Şaban Ayında Kaza Babı
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler
27- Ölen Bir Kimse Namına Orucun Kazası Babı
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :
28- Yemeğe Davet Edilen Oruçlunuın Ben Oruçluyum, Demesi Gerektiği Babı
29- Oruçlunun Dilini Tutması Babı:
33- Unutan Kimsenin Yeyip İçmesi
Île Cima'nın Orucu Bozmaması Babı
Bu Riyayetlerden Çıkarılan Hükümler:
36- Her Aydan Üç Gün ve Arafe, Aşüre, Pazartesi, Perşembe Günkeri Oruç
Tutmanın Müstehab Oluşu Babı
37- Şaban Ayı Sonlarında Oruç Babı
38- Muharrem Orucunun Fazileti Babı
39- Ramazanın Arkasından Şevval'den Altı Gün Oruç Tutmanın Müstehab Oluşu
Babı
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler
Savm:
Lûgatta imsak yâni kendini tutmak mânâsına gelir.
Yiyip, içmek, konuşmak
ve yürümek gibi şeylerden kendini tutan kimseye lûgaten -Sâim» derler.
Bundan mâada rüzgârın
sükûnet bulması, güvercin pisliği ve bir nev'î ağaç gibi bir çok mânâlara da
gelir.
Şeriatta:
Tanyeri ağırmacan başlı yarak, güneş batıncaya kadar yiyip içmek, cima etmek
ve ciir"'c mülhak olan şeylerden kendini tutmaktır.
Savm'ı:
«Niyet şartıyla zamân-ı mahsûsta imsâk-i mahsûstur» liye tarif edenler olduğu
gibi «fecri sânînin doğmasından güneş kavuşuncaya kadar orucu bozan şeylerden
kendini tutmaktır.» şeklinde tarif edenler de olmuştur.
Oruc'un rüknü:
imsâkdır.
Sebebi :
Muhteliftir. Ramazan orucunun sebebi: Ramazan ayına erişmektir. Ve her gün, o
günde edâ edilecek orucun sebebidir.
Keffâret oruçlarının sebebi: Yeminden dönme ve kati gibi şeylerdir.
Nezir oruçlarının sebebi de : Yapılan adaklardır.
Orucun vücûdunun şartı: Müslüman, âkil ve baliğ
olmaktır.
Vücûb-u edasının şartı : Hasta olmamak, mukîm yâni evinde yerinde
'Dulunmaktır.
Sıhhatinin şartı: Niyet etmek, hayız ve nifâsdan temiz bulunmaktır. Hükmü : Borcun
ödenmesi ve sevap kazanmaktır.
Orucun hikmetleri: Çoktur. Ezcümle: oruç insana, fakirlere karşı merhamet hissi aşılar.
Çünkü açlık ve susuzluk iztırâbını bir kaç zaman tatmış olan bir kimse bütün
sene ıztırâp içinde çırpınan yoksul biçârelerin hâlini mutlaka hatırlar ve
onlara acıyarak yardımlarına koşar.
Orucun en büyük
hikmeti nefsi terbiye etmesidir. Bu cihet usûl-i fıkıh ilminde gerektiği
şekilde îzâh edilmiştir.
Orucun bunlardan maada
nice hikmetleri vardır. Fakat kula gereken: onu hikmet ve faydaları için değil
sırf Allah'ın emrine imtisal ve ibâdet maksadıyla tutmaktır. Zîrâ bir işten
maksat ne ise, hüküm ona göre verilir. Binâenaleyh orucu meselâ midenin
istirahat in i te'mîn yahut vücûda faydası olduğu için tutanlar onun sevabına
nail olamazlar.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz:
«Nice oruç tutanlar
vardır ki kazançları yalnız açlık ite susuzluktan ibarettir.» hadîsiyle bu
cihete işaret buyurmuştur.
Oruç muhkem bir
farizadır. Farziyeti: Kitap, sünnet ve icmâM ümmet ile sabittir. Binâenaleyh
onu inkâr yahut alay eden kimse dînden çıkar. Özrü yokken tutmayan ise fâsik
olur.
Kitaptan delili:
«Sizden her kim bu
ay'a yetişirse, onun orucunu tutsun [1] ...» ve
«Üzerinize oruç farz
kılındı [2]» âyet-i
kerimeleridir. Bu bâbda ' cumâ-ı
ümmet de vardır.
Sünnetten delili : Bu
bahiste görülecek hadislerle meşhur tmân ve ısiâm hadîsidir.
Oruç Hicretin ikinci
yılı Şaban ay'ında farz kılınmıştır, ,Resû-lüllah (Sailallahü A leyhi ve
Sttltem) dokuz Ramazan
oruç tutmuştur.
Ramazan orucundan önce
başka bir oruç farz olup olmadığı husûsıında selef ihtilâf etmişlerdir. Cumhura
göre Ramazan orucundan evvel hiç bir oruç farz kılınmamıştır. Bir kavle göre
evvelâ Aşûrâ orucu farz olmuş, sonra bu oruç Ramazan'la neşredilmiştir. Hanefii1er'in kavli de budur.
1- (1079) Bize
Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbni Hucr rivayet ettiler. Dediler ki: Bize
İsmâîl yâni İbni Ca'fer, Ebû Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre
(Radiyallahûanh) 'dan naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Saltatlahü A ieyhi ve Sellem) :
— «Ramazan geldimi
cennet kapıları, açılır; cehennem kapıları kapanır, ve şeytanlar bukağılanır.»
buyurmuşlar.
2- (...)
Bana HarmeletÜ'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da İbni Ebî Enes'den naklen haber
verdi; İbni Ebi Enes'e de babası rivayet etmiş ki kendisi Ebû Hüreyre
(RadiyallahÛ anti) 'ı şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem):
— «Ramazan geldimi
rahmet kapılan açılır, cehennem kapılan kapanır ve şeytanlar zincirle
bağlanırlar.» buyurdular.
(...) Bana,
Huhammed b. Hatim ile Hûlvânî rivayet ettiler. Dediler ki: Bize Ya'kûb rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize batanı, Sâlih'den, o da îhni ŞihâVdan naklen rivayet etti.
(Demiş ki) : Bana Nâii [3] b.
El»i Kut*, n vâyet etti, ona ta tabası rivayet etmiş. Babası, Efaû Hüreyre (Rudiyalluiıû anh) 'ı şöyle derken işitmiş:
Resulü İlah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem):
«Ramazan
girdimi...» buyurdular.
Râvî hadîsi yukarki
hadîs gibi nakletmiştir.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu's-Savm* ve «Kitâbu Bed'i'l-Halk»Uı
tahric etmiştir.
Zemahşeri (467-538)'n in beyânına göre Kamadan: Yandı
mânâsına gelen (Rameda) fiilinin mastarıdır.
Şehr kelimesi bu
mastara izafe edilerek (Şehr-u Ramada'n) şeklinde alem olmuşdur.
Oruç ayına «Ramazan» denilmesi: Müslümanlar o ayda açlık veya susuzluğun
hararetinden yandıkları içindir.
Bâzıları: «Araplar
eski lûgattan ayların isimlerini naklederken onla ra zamana göre isim
vermişlerdir. Oruç ayına «Ramazan» demeleri şiddetli sıcaklara tesaadüf
ettiğindendir.» derler.
Bu bâbda daha başka
kaviller de vardır.
Cennet kapılarının
açılması, cehennem kapılarının kapanması vp şey tanların bukağılanması
hususunda Kaadı îyâz şunları söylemiştir: «Bu hadîsden zahirî mânâsı ve
hakikati kastedilmiş olması muhtemeldir. Şu hâlde cennet kapılarının açılması,
cehennem kapılarının kapanması ve şeytanların bukağılanması Ramazan ayının
girdiğine bir alâmet ve hürmetini ta'zîm olur. Şeytanların bukağılanması:
Mü'min-lere eza edememeleri içindir. Maamâfih bu sözlerden murâd: Mecazî mânâları
da olabilir: Bu takdirde hadîs-i şerif Ramazan'da sevap ve afvın çokluğuna,
şeytanların ezâ ve iğvâların azaldığına işaret olur. Y/mi şeytanlar bağlanmış
gibi olurlar da, bâzı şeylere ve bâzı insanlara tasallut eder; bâzılarına
edemezler.
Hadîsin ikinci
rivayetinde: (Rahmet kapıları açılır) başka bir rivayette:
(Şeytanların azgın
takımı bukağ;lcın:r.) buyurulmuş olması da bu ihtimâli te'yîd eder. Cennet
kapılarının açılmasından murâd: Bu ay'da umumiyetle sâir-aylarda görülmeyen
oruç, teravih ve şâir hayırât gibi tâat-lara Allah'ın fütuhat vermesi de
kastedilmiş olabilir. Çünkü bunlar cennete girmeye sebep ve âdeta cennete
açılan kapular mesabesindedir. Cehennem kapılarının kapanması ve şeytanların
bukağılanması da günahlardan sakınmaktan ibaret olur.»
Nevevî diyor ki: «Bu
hadîs muhakkakkikîn-i ulemâ ile Buhârî'nin kaail oldukları sahîh ve muhtar olan
mezhebe delilidir. Bu mezhebe göre ay zikre tmeksizin sâdece (Ramazan) demek
kerâ-hetsiz olarak caizdir.
Bu mes'ele hakkında üç
mezheb vardır :
1- Ulemâdan
bir tâife'ye göre hiç bir suretle münferiden (Ramazan) denilemez. Mutlaka
(Ramazan) ay'ı demek îcâb eder, Mâ1îkiyye ulemâsının kavilleri budur. Onlar
Ramazan'in Es-mâullah'dan olduğunu binâenaleyh Allah'dan başkasına ancak bir
kayıtla ıtlak edileceğini söylerler.
2-
Ulemâmızın ekserisi ile İbni Bâkıllânî'ye göre Ramazan'dan oruç ayı
kastedildiğine bir karine bulunursa, bu kelimeyi izâfetsiz olarak (Ramazan)
şeklinde kullanmakta bir kerahet yoktur. Karine bulunmazsa mecruhtur. Onlara göre (Ramazan tuttuk.) (Ramazanda teravih kıldık),
(Ramazan bütün ayların efdalıdır.) (Ramazan'in
sonunda Kadir gecesini aramak mendûbdur.) gibi sözlerde kerahet yoktur. Fakat
(Ramazan geldi.), (Ramazan girdi.) gibi sözler mekruhtur.
3- Muhakkîkîn-i
ulemâ ile Buhârî'nin mezheplerine göre: Karine olsun olmasın (Ramazan)
kelimesini münferiden kullanmakta kerahet yoktur. Doğru olan mezhep de budur.
Birinci ve ikinci
mezhepler fâsitdirler. Çünkü kerahet ancak şeriatın yasak etmesiyle sabit olur.
Bu bâbda hiç bir nehiy sübût bulmamıştır.
Ramazan'm Allah'a
mahsûs bir isim olması iddiası da doğru değildir. Bu hususta hiç bir sahîh
delîl yoktur.
Bâzı haberler vârid
olmuşsa da, onlar da zayıftır. Allah'ın isimleri tevkifidir; onlar ancak
delille sabit olur. Ramazan'in isim olduğu sübût bulsa bile bundan münferiden
kullanılmasının keraheti lâzım gelmez. Babımız hadîsi birinci ve ikinci
mezhepleri sarahaten reddetmektedir. Oruç ayına (Ramazan) denilebileceğini
gösteren bir çok sahîh hadîsler vardır.»
Ashâb-ı Kiram 'dan bir
çokları babımız hadîsi mânâsında hadîsler rivayet etmişlerdi".
Aynî bunları bir araya toplamış ve şöyle
sıralamıştır :
1-
Nesâî ile İbni Mâce, Hz. Abdurrahmân b. Avfdan şu hadîsi tahrîc etmişlerdir: Nadr b. Şeybân şöyle
demiş: «Ebû Selemet'bni
Abdirrahmân'a dedim ki:
— (Bana babamdan
dinlediğin, onun da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) 'den —araya başka
râvî girmemek şartıyla; bizzat— dinlediği bir hadîs şöyle.»
Ebû Seleme :
— «Hay hay
söyliyeyim: Bana, habam
rivayet etti. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— Şüphesiz ki Allah Tebâreke ve Teâlâ Ramazan
orucunu farz kılmıştır. Ben do size
onun kıyamını sünnet kıldım.
Binâenaleyh her kim îmân ederek ve sevabını hesaba katarak Ramazanın
orucunu tutar, namazını du kılarsa günahlarından annesinin doğurduğu gün gibi
(mâ sû m olarak) ç'ttar» buyurmuşUr, Nesâî senedin yanlış olduğunu söylemiş: «Doğrusu Ebû
Seleme, Ebû Hüreyre Men rivayet etmiştir.» demiştir.
Kıyamdan murâd: Terâvîh namazıdır.
2- Ebû
Ya'lâ, Hz.İbni Mes'ûd'danşu hadîsi rivayet eder: îbniMes'ûd (Radfyatlahû atıh) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i Ramazan
başında şöyle buyururken işitmiş:
— «Kullar Ramazanda ne derece sevaplar olduğunu
bilseler ümmetim bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederdi...»
Hadîs uzuncadır,
yalnız münker hattâ bâtıldır. Zîrâ senedinde C e-rîr b. Eyûb El-Becelî vardır.
Bu adam hadîs uydururmuş. Vekî' Ebû Nuaym, Fadl b. Dükeyh gibi imamlar onu
hadîs uydurmakla itham etmişlerdir. îbni Maîn onun hakkında «Bir şey etmez.»
demiş; Buhârî ile Ebû Zür'a hadîsinin münker olduğunu söylemişlerdir.
Nesâî dahî «O, metrûkü'l-Hadîstir.» demiştir.
3- Haris b.
Ebî Üsâme, Hz. Selm&n-ı Fârı-s î 'den şu hadîsi rivayet etmiştir: Selmân
demiş ki:
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
Şâbân'ın son günü bize hutbe okudu ve:
— «Ey cemâat! Size büyük bir ay yaklaşmaktadır;
Öyle mübarek bir ay ki: İçinde bin aydan daha hayırlı bir gece vardır. Allah, o ayın orucunu farz, terâvîh'İni
nafile olarak meşru kılmıştır. İmdi her
kim bu ayda hayır nâmına bir İş yaparsa yetmiş tane farz eda etmiş gib*
olur Bu ay: sabır ayıdır. Sabrın sevabı
İse cennettir. Bu ay yaıd-mlcşma ayı Ar.
Bu ayda mü'minin rızkı arttırılır »
buyurdular.
Bu hadîs dahî uzundur.
Senedinde İyâs nâmında bir râvî vardır. Mezkûr râvî meçhuldür. Binâenaleyh
hadîs münkerdir.
4- Nesâî,
Enes (Radiyaltahû anh) 'dan şu hadîsi tahrîc etmiştir: Resûlüllah (Saîlallahü
Aleyhi ve Selîem):
— «İşte Ramazan geldi. Bu ayda cennet kcıp:ları
açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da zincirle barlanrr.» buyurmuşlardır. Ancak Nesâî
onun hatâ olduğunu söylemiştir.
Ayni hadîsi Taberânî
dahî «El-Evsat» nâm eserinde tahrîc et-mişdir. Onun rivayetinde hadîsin sonunda
şu cümle de vardır:
«Ramazana erişip do affolunmayan
bizden ırak olsun. Böylesi Ramazanda affolunmazsa ne zaman affolunur?»
Bu hadîsin râvîleri
arasında Fad1 b. îsâ vardır ki hadîsi münkerdir.
Hz. Enes’in bir hadîsi
daha vardır ki: Onu da Ukaylî zayıf hadîsler tneyâmnda rivayet etmiştir.
5- Taberânî'nin
Hz. Ubâde tü'bn ü's-Sâmit (Radiyallahâ anh) 'dan rivayet ettiği bir hadîsde
şöyle Duyurulmuştur: Ramazan geldiğinde bir gün Resûlüllah (SallallahU Aleyhi ve Settem) :
— Size Ramazan eldi. Bu ay bereket ay'ıdır. Bu
ayda Allah size yardım eder. Rahmetini indirir, günahları affeder, duaları
kabul buyurur. Allah, sizin ibâdet hususundaki yarışınızı görür de sizinle
meleklerine iftihar eder. Binâenaleyh
siz Allah'a hayır İşlediğinizi gösterin. Çünkü şakı bu ayda Allah'ın
rahmetinden mahrum kalan kimsedir»; buyurdular.
Hadîsin isnadında
Muhamed b. Ebî Kays vardır. Bu zâtın hâli keşif ve îzâha muhtaçtır.
6- Taberânî,
îbni Abbâs (Radiyallahû anh) 'dan şu hadîsi rivayet etmiştir: Resûlüllah
(SattaUahÜ Aleyhi ve Selîem):
— «Size meleklerin en faziletlisini haber
vereyim mi? O, Cibril Aley-hisselâm'dır.
Peygamberlerin efdalı Adem Aleyhissolâm, günlerin efdalı Cuma; aylarm
efdalı Ramazan, gecelerin efdalı Leyle-İ Kadir, kadınların efdalı da Meryem
binti Imrân Aleyhesselâmdrr.» buyurdular.
Bu hadîsin
râvîlerinden Nâfi ' b. Hürmüz zayıftır. tbnü'l-Cevzî (508-597).
îbni Abbâs (Raâiyallahû anh) dan bu bâbda uzun bir
hadîs rivayet etmişse de, o hadîs münkerdir.
7- Yine Taberânî,
Hz. Abdullah îbni
ömer'den şu hadisi rivayet etmiştir. Peygamber
(SallallahU Aleyhi ve Selîem):
— «Şüphesiz ki cennet sene başından, gelecek
seneye kadar Rama-za : iç!n «üslenir. Ramazanın
ilk gecesi oldumu arşn altından b;r rüzgâr es
... buyurdular.
Bu hadîsin
râvîlerinden Ve1îd b. Velîd'i Dârakutnî ile başkaları zayıf bulmuş; Ebû Hatim
ise: «doğru söyler.» diyerek onu tevsik etmiştir.
8- Taberânî
«El-Evsat» nâm eserinde Hz. Ömeru'-bnu'l-Hattâb (Radiyailahû anh) 'dan da şu
hadîsi rivayet etmiştir:
«Ramazanda Allah'ı
zikreden Kimsenin günâhı affolunur.
Aİlah'dan dileyen mahrum kalmaz.»
Bu hadisin isnadında
Hilâl b. Abdirrahmân nâmında bir râvî vardır ki: Ukay1ionu zayıf bulmuş,
hadîsini mün-ker saymıştır,
9 - Taberânî
'nin, Hz. Ebû Ümâme 'den rivayet ettiği bir hadîste şöyle buyurulmaktadır:
«Her iftar zamanı
Allah'ın cehennemden azâd ettiği
kimseler vardır.» Hadîsin râvîleri mütemetdirler.
10-
Taberânî «Es-Sağir» adlı eserinde Hz. Ebû Saîd-i Hudrî 'den şu hadîsi rivayet
etmiştir:
«Gerçekten Ramazan
ayının ilk gecesinde gök kapıları aol r. Bunbr Ramazan'in son ecesine kadar kapanmazlar.»
Bu hadîsin râvîleri
arasında Muhammed b. Mervân Es-Sa'dî nâmında zayıf bir zât vardır. Hz. Ebû Saîd
'den Bez-zar dahî şu hadîsi rivayet
etmiştir:
«Şüphesiz ki Allah
Teâlâ'nm Ramazanda her gün her gece azâd ettiği kulları vardır. Ve her
müslümanın her gün her gece kabul buyurulan bir duası olur.»
bu hadîsin isnadında
zayıf bir râvî olan Ebân b. Ebî Ayyaş
vardır.
Tabarânî yine Hz. Ebû
Saîd 'den şu hadîsi rivayet etmiştir:
«Seneden seneye
tutulan Ramazan oruçları, aralarındaki günahlara kef-fârettir.»
11-
Taberânî, Ebû Mes'ûd-u
Gıfârı (Radiyailahû anh) 'dan
îbni Mes'ûd hadîsi gibi bir rivayet nakletmiştir. Bu
hadîs dahî zayıftır.
12-
Nesâî, Hz. Âişe (Radiyailahû anha)'dan'şu hadîsi rivayet
etmiştir:
ResûlüllaH (Sallallahü
Aleyhi ve Seîlem) azimetle emretmek sizin halkı Ramazan.'da Teravih
kılmaya teşvik buyurur ve:
— Ramazanda îmân ve
ihtisâpla teravih kılan kimsenin geçmiş günahları affolunur» derdi.
13- Taberânî
'nin, Ümmü Hanî (Radiyaüahû anh) 'dan rivayet ettiği bir hadisde şöyle
buyurulmaktadır:
«Ümmetim Ramazan ayını
ibâdetle ihya ettikçe asla kepaze olmıyacak-lard r.» Ashâbtan :
— Ramazan ayını boşuna geçirmekde ümmetinin ne
kepazeliği olur Yâ Resûlallah? diyenler bulundu. Peygamber »Sallallahü Aleyhi
ve Sellem):
— Onun hürmetini çiğnemek...» buyurdular.
Ayni hadîsde:
Binâenaleyh Ramazan
ayından korunun. Zîrâ o ayda işlenen hayırlı ameller başka aylarda görülmedik
bir şekilde katlanır. Kötülükler de öyledir.»
ifâdesi de vardır.
Hadîsin isnadına îsâ
b. Süleyman El-Curcâni vardır. Bu zâtı İbni Hibbân mevsuklardan, İbni Maîn ise
zayıflardan saymıştır.
Rivayetlerin
bâzılarında «Gök kapıları açılır.»; diğer bâzılarında «Cennet kapılan açılır.»
bu/urulmuştur. Zahiren bu rivayetler birbirlerine muarız gibi görünürlerse de,
hakîkatta aralarında hiç bir zıddiyet ve ınünâfaat yoktur. Zîrâ gök kapılan
semâdadır, cennet semânın üstünde olduğu için ona bu kapılardan çıkılır.
Rahmet kapılarından
murâd da: Cennet kapılarıdır.
Tıybî diyor ki: «Bu
kapıların açılmasının faydası: meleklere
huç tutan kulların fiillerini göstererek o fiilleri beğendirmek ve bunun
Allah indinde pek büyük bir mertebe olduğunu bildirmektir.
Bir de Peygamter
(SaUallahü Aleyhi ye Sellem) Jin haberlerine istinaden gök kapılarının
açılacağına inanan mükellef bir kulun neşâtı artar. lîu hakikati hulûs-i kalple
kabul eder.»
Şeytanların bukağılanması
hususunda Hu1eymî şunları söylemiştir: «İhtimâl ki şeytanlardan murâd: Semâdan
meleklerin sırlarını çalanlardır. Bunların Ramazan günlerinde değil de sadece
Ramazan gecelerinde bağlanmaları muhtemeldir. Çünkü şeytanların bu güruhu
Kur'ân-ı Kerîm inerken sır çalmaktan menedilmiş-lerdi. Binâenaleyh muhafazada
mubağlağa göstermek için bağlanmaları artırılmış olabilir. Bu sözden
şeytanların müslümanları başka aylarda olduğu gibi adam akıllı ifsat
edememeleri de kastedilmiş olabilir. Çünkü müslümanlar Ramazanda oruçla, Kur'ân
okumak ve zikretmekle meşgul olurlar. Bu gibi şeyler ise şeytanları inkisâr-ı
hayâle uğratır.» Bâzıları şeytanlardan murâd: Onların azgın takımı olduğunu
söylemişlerdir.
Bu takdirde:
«Şeytanlar Ramazanda bağlanıyor da neden yine bir çok kimseler günah
işliyorlar?» şeklinde bir suâle meydan kalmaz. Çünkü bağlanmayan bir çok şeytanlar vardır, âsîleri yoldan
çıkarmaya onlar kâ-fîdir.
Hadîsden maksat :
Ramazan ayında kötülüklerin azalmasıdır. Nitekim bunu hepimiz müşâhade
etmekteyiz; kaldı ki bütün şeytanlar Ramazan'da bağlanmış bile olsa insanları
yoldan çıkaracak başka sebepler yine mevcuttur. Nefs-i emmâre ile kötü âdetler
ve insan şeytanları bunlardandır.
3- (1080)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâ-fi'den dinlediğim,
onun da İbni Ömer (Radiyallahû ün/i«m^'dan, onun da Peygamber (SaHallahü Aleyhi
ve Sellem) 'den naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum: Resûlüllah (Sallatlahü
Aleyhi ve Sellem) Ramazan'ı anarak şöyle buyurmuşlar:
— «Hilâl*! görmedikçe
oruç tutmay.n; onu görmedikçe bayram da yapmayın. Şayet hava bulutlu olursa onun miktarını
hesâb edin.»
4- (...)
Bize Efaû Bekir b. El I Şeyle rivayet etli. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah Nâfi'den, o da İl:ni Ömer (Radiyallahû
anhûma) 'dan naklen rivayet etti ki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
Ramazan'ı anmış da elleriyle işaret ederek:
— «Ay şoyİe, şöyle ve şöyledir...» buyurmuşlar. Üçüncü defasında baş parmağını
yummuşlar. Müteakiben:
— «Ay'ı görmek şartıyla oruç tutun; ay'ı görmek
şartıyla bayram yapın. Eğer hava
bulutlu olursa o ay için otuz gün taktir edin.» buyurmuşlar.
5- (...)
Bize İbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Ubeydullah bu isnâdla rivayette bulundu. Ve:
«Hava bulutlu olursa
ay'ı 30 gün üzerinden takdir edin.» diyerek Ebû Üsâme hadîsi gibi rivayet etti.
(...) Bize
Ubeydullah v. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, Ubeydullah'dan
bu isnâdla rivayet etti. Bu rivayette İbni Ömer şunu da söyledi:
«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Seltem) Ramazan'ı anarak:
— «Bir ay yirmidokuz
gündür. Ay şöyle, şöyle ve şöyledir...» buyurdular.
İbni Ömer «ay'ı takdir
edin.» dedi «Otuz gür .«'ü söylemedi.
6- (...)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail, Eyyûb'dan, o da
Nâfi'den, o da İbni Ömer (Radiyallahâ an hû mu) 'dan naklen rivayet etti. İbni
Ömer şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve. Sellem):
— «Ay yirmidokuz
günden ibarettir. Binâenaleyh siz hilâli görmedikçe oruç luimayın, onu
görmedikçe bayram da yapmayın. Eğer hava bulutlu olursa ay'm mttctarn: lıo;ûb
edin.» buyurdular.
7- (...)
Bana Humeyd b. Mes'adete'l-BahiH rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr b.
Mufaddâl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Seleme yâni İbni Al-kame, Nâfi'de.t, o
da Abdullah b. Ömer (Kadiyallahû anhû/na) 'dan naklen rivayet eyledi. İbni Ömer
şöyle demiş: Reçjtlüllah (Satlallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Ay, yİrmidokuz
gündür. Hilâl'i gördünüzmü oruç tutun; onu gördü nüzmü iftar edin. Eğer hava
bulutlu olursa ay'ın miktarın, resâb edin.» buyurdular.
8- (...)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana
Salim b. Abdillâh rivayet etti ki, Abdullah b. Ömer (Radryallahû anhûma) şunu
söylemiş: Ben, Resûlüllah (Satlallahü Aleyhi ve Sellem)
— «Ay'ı gördünüz mü
oruç tutun; onu gördünüzmü bayram yapın. Şayet hava bulutlu olursa ay'ın
miktarını hesâb edin!» buyururken işittim.
9- (...)
Bize Yahya b. Yahya ile Yahya b. Eyyûb, Kuteybetü'bnü Saîd ve İbni Hucr rivayet
ettiler. Yahya b. Yahya (Ahterenâ); ötekiler: (Haddesenâ) tâbirlerini
kullandılar. (Dediler ki) : Bize İsmâîl yâni İbni Ca'fer, Abdullah b. Dinar'dan
rivayet etti. O da İbni Ömer (Radiyaltohû anhûma)yi şunları söylerken işitmiş:
Resûlüllah (Salta'lahii A,eyhi ve Sel'em):
«Ay yirmidokuz
gecedir. Onu görmedikçe oruç tutmayın, onu görmedikçe bayram da yapma in.
Ancak hava bulutlu olursa o başka. Hava bulutlu olursa siz ay'tn miktarını
hesâb edin.» buyurdular.
10- (...)
Bize Harun b. Abdİllâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kavh b. Ubade rivayet
etti, (Dedi ki) : Bize Zekeriyyâ b. tshâk rivayet etti. (Dedi ki): Bize Amr b.
Dinar rivayet eyledi, Kendisi İbni Ömer (Radiyallahû anhüma) 'yi şunu söylerke
dinlemiş: Ben, Peygamber (Saİlalİahü A leyhi ve Sellem) 'i:
«Ay şöyle, şöyle v«
şöyledir...» buyurutfcen işittim; üçüncü defasında baş parmağını yumdu.
11- (...)
Bana Haccâc b. Şâir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasenü'l. Eşyeb [4]
rivayet etti. (Dedi kî): Bize Şeybân, Yahya'dan rivayet etti. Demiş ki: Bana.
Ebu Seleme dâhi haber verdi, kendisi İbni Ömer (RadiyaHahû anhûma)*yt şöyle
derken dinlemiş: ResulUllah (Sallallahü Aleyhi xe Selletn) 'I;
«Ay yİrmİdokui
göndür,.)» buyururken işittim.
12- (...)
Bize Seni b. Osman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ziyâd b. Abdillâh EI-Bekkâî,
Abdülmetik b. Umeyr'den, o da Mûsâ b. Tâlha'dan, o da Abdullah b, Ömer
(Radtyallahû anhûmai 'dan, o da Peygamber (Saîtaîkıhii Aleyhi ve Sellem)1 Ava
naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar:
Ay söyle, şöyle ve
şöyledir (Yâni) on, on ve dokuzdur.»
13- (...)
Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Şu'be, Cebele [5]'den
naklen rivayet eyledi. Cebele şöyle demiş: Ben, İbni Ömer (Radiyallahû anhûma)
'yi şunu söylerken dinledim: Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem):
«Ay şöyle, şöyle ve
şöyledir.» buyurdu ve ellerini bütün parmakları ile iki defa biribirine vurdu,
üçüncü defada sağ yahut sol baş parmağını kıstı.
14- (...)
Bize Muhammedü'bnü'l - Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b.
Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ukbe yâni İbni Hureys'den naklen
rivayet eyledi. "(Demiş ki) : Ben, İbni Ömer (Radiyallahû anhûma)*yı şunu
söylerken işittim: Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem):
«Ay, yirmidokuz
gündür.» buyurdular.
Şu'be (Hadîsi rivayet
ederken) üç defa ellerini birbirine kapamış, üçüncüde 'baş parmağını
bükmüş.
Ukbe: «Zannederim (ay
otuz gündür) dedi ve avuçlarını üç defa birbiri üzerine kapadı.» demiş.
15- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder, Şu'be'den
naklen rivayet eyledi. H.
Bize
Muhammedü'bnü'l-Müsennâ ile tbni Beşşâr da rivayet ettiler. tbnü'l-Müsennâ
(Dedi ki): Bize Muhanuned b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Esved
b. Kays [6]'dan
naklen rivayet etti. Demiş ki: Ben, Said b. Amr b. Saîd [7]'den
dinledim, o da İbni Ömer (Radtyallahû anhûma)'yı Peygamber (Sallalîahü Aleyhi
ve Seliem)fden naklen rivayet ederken işitmiş. Resûlüllah (S allallahü Aleyhi
ve Sette m):
«Biz Um mî bir
ümmetiz. Yazıyı hesabı bilmeyiz. Ay şöyle, şöyle ve şöyledir...» buyurmuş; üçüncüde baş parmağını yummuş:
«Bazen de ay şoyje,
şöyle ve şöyle olur.» buyurmuş yâni otuz çeker demek istemiş.
(...) Bana,
bu hadisi Muhammed b. Hatim dahî rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni Mehdi, Süf.
'n'dan, o da Esved b. Kays'dan bu isnâdla rivayette bulundu. Yalnız ikinci ay
için «Otuz» tâbirini söylemedi.
16- (...)
Bize Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvâhid b. Ziyâd
rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hasen, b. Ubeydillâb, Sa'd b. Ubeyde'den naklen
rivayette bulundu; şöyle demiş: tbni Önu-r (RatiİyaUahû anhûma) bir adamı: «Bu
gece ay'in yarı gecesi dir.» derken işitti de, ona:
— Sen, bu gecenin
ay'in yarısı olduğunu nereden biliyorsun? Ben, Resûliillah (Sallaltahii
Aleyhi', ve Setiem)'I şöyle buyururken işittim:
«Ay şöyle ve
föyledir.» buyurdu ve on parmağı ile iki defa isnn' etti, üçüncü defasında dahî
bütün parmaklarıyla işarette bulundu. Yalnız baş parmağını tuttu. Yahut geri
çekti; dedi.
17- (1081)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İhra rahim b. Sa'd, İbni
Şihâb'dan, o da Saîd b. El - Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre (Radiyallahûanhydan naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle demiş: Resölüllah (Salktllahü Aleyhi ve Sellem):
— «Hilâl'i gortfunuzmü
oruç tutun, onu ğördOnuzmü bayram yapın. Eğer hava bulutlu otursa otuz gün oruç
tutun.» buyurdular.
18- (...)
Bize Abdurrahmâit b. Sellâm El-Cumahi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Rabî' yâni
İbni Müslim, Muhammed'den —ki İbni Ziyâd'dır.—, o da Ebû Hüreyre (Radiyallahâ
anh) 'dan aklen rivayet etti ki, Peygamber
«Ay'ı görmek şartıyla
oruç tutun ye onu görmek şartıyla bayram ya-ptn. Şayet hava bulutlu olursa sayıyı
tamamlayın.» buyurmuşlar.
19- (...)
Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
(Dedi ki); Bize Şu'be, Muhammed b. Zi yâd'dan naklen rivayet etti. Demiş ki:
Ben, Ebû ^üreyre (Radiyallahû anh) 'ı şunu söyler* ken işittim: Resûlüllah
(Sailallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Ay'ı görmek şartıyla
oruç tutun ve onu görmek şartıyla bayram yapın. Eğer ay'ı görmenize havanın
bulutlanması mâni oluyorsa otuz günü sayın.» buyurdular.
20- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şey be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bişr
EI-Abdİ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Ömer, EbÛ*z-Zînâd'dan a da
A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre (Radiyallahû anA^'dan naklen rivayet eyledi; Ebû
Hüreyre şöyle demiş: Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) hilâlden
bahsederek :
«Onu gördün üz mü oruç
tutun ve (yine) onu gördünüzmü bayram yapın.
Eğer hava bulutlu olursa otuz günü sayın.» buyurdular.
Bu hadisin her iki
rivayetini Buhar i «Küâbu's-Savm» ve «Ki-tâbu't-Talâk»'ın muhtelif yerlerinde
tahric ettiği gibi İbni Ömer rivayetini Ebû Dâvûd ile Nesâî; Ebû Hüreyre
rivayetini de îbni Mâce «Kitâbu's-Savm-'da rivayet etmişlerdir. Bu bâbda bir
çok ashâb-ı kiram 'dan hadisler rivayet olunmuştur. Ezcümle:
1- E bû
Dâvûd, Hz.İbni Abbâs (Radiyallahû anh) dan şu hadîsi tahric etmiştir:
«ftesûlüllah
(Sailallahü Aleyhi ve Sellem) bir veya iki gün oruçla bu ayın onun* geçmeyin.
Ancak biriniz daha önceden oruç tutmaya başlarsa o başka. Ay'ı görmedikçe oruç
tutmayın sonra müteâkib ay'ı görünceye kadar oruç tutun. Şayet hİlâl'İn uğruna
bulut gelirse gün sayısını otuz olarak yapın. Ay yirmİdokuz gündür»
buyurdular.
2- Tirmizi'nin
rivayet ettiği Ebû Hüreyre hadisinde şöyle denilmektedir: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Bir veya iki günle
bu ay'ın önüne geçmeyin Ancak bu günler biriniz in-tutmakta o'duğu oruç
günlerine tesaodüf ederse, o başka. Ay'ı görmek »artıyla oruç turun; (yine)
onu görmek şartıyla bayram yapın. Eğer hava bulutlu olursa otuz günü sayın,
sonra bayram yapın, buyurdular.
Tirmizi bu rivayet hakkında: «Ebû
Hüreyre Hadîsi
hasen sahih bir hadîsdir.» demiştir.
Yalnız Tirmizî bu
vecîhle hadîsi rivayet etmekte münferid kalmıştır.
3- Ebü Dâvûd
ile Nesâî, Hz. Huzeyfe 'den şu hadîsi tahrîc etmişlerdir: «Resûlüllah
(Saİlallahü Aleyhi ve Sellem)
— Hilâl'i görmedikçe
yahut gün sayısını tamamlamadıkça bu aydan önce oruç tutmayın. Sonra hilâl'i
gördüğünüz yahut gün sayısını tamam-Had iğ in iz vakit oruç tutun; buyurdu.»
4- Ebû Bekre
(Radiyailahû anh) 'dan rivayet olunan bir hadîsi Ebü Dâvûd-u Tayâlisî ve onun
tarîkinden Beyhaki şu lâfızlarla tahrîc etmişlerdir:
«Ay'ı görmek şartıyla
oruç tutun ve yine onu görmek şartıyla bayram yapın. Şayet hava bulutlu olursa
gün sayısını otuz olarak tamamlayın.»
5- Taberânî «El-Kebîr» nâm eserinde Talk b, Alî (Radiyailahû
anh) 'dan şu hadîsi rivayet etmiştir;
«Resûlüllah
(Sallallahii Aleyhi ve Sellem) hilâli görünceye kadar Ramazandan önce bir gün
oruç tutmayı yasak etti;..»
Bu hadîsin râvîleri
arasında hakkında söz edilen Habbân isminde bir zât vardır.
Yine bu bâbda
Taberânî, Hz. Berâ1 b; Âzib'den; Ebû Dâvûd, Âişe (Radiyailahû anhat'dan: Bey ha
kî, Hz. Ömer ileCâbir (RadiyaUahû anhûma)'dan; Dârakutnî, Hafi b. Hadîc
(Radiyailahû anA/ttan; Taberânî «El-Kebir» nâm eserinde Abdullah b. Mes'ûd
(RadiyailahûanA)'dan; İmam Ahmed b. Hanbel ile Taberânî: Hz. Alî (Raçtiyatlahû
anh) 'dan; yine Taberânî, Semuratü'bnü Cündeb (Radiyailahû anh) 'dan hadîsler
rivayet etmişlerdir.
Ramazandan bir veya
iki gün evvel oruca başlamanın yasak edilmesi farz oruçlar, nafile orucun
birbirine karışmaması hikmetine mebriîdir.
Resûlüllah (SallallahÜ
Aleyhi ve Sellem) bunu mü si umanlar hıristiy anlara benzemesin diye yasak
etmiştir. Çünkü hıristiyanlar kendilerine farz kılınan şeylere kendi fâsitliği
kirlerince münâsip gördükleri şeyleri katarlardı.
Sahâbe-i kiram'in
ekserisi ile Tâbiîn ve onlardan sonra gelen ulemânın yevm-i şekde oruç tutmayı
kerih gördükleri sahih rivayetlerle naklolunmuştur ki ashâb-ı kiram 'dan Alî, ö
-mer, tbni Mes'ûd, Huzeyfe, îbni Abbâs, Ebû Hüreyre, Enes ve Ebü Vâil (Radhallahûanhûm)
ile Tabiîn 'den Saîd b.
El.-Müseyyeb, îkrime, İbrâhîm Nehai, Evzâî, S ü fyân-ı Sevri, İmam A'zam , İmam
Mâlik, İmam Şafiî, İmam Ahmed b. Hanbel, Ebû Ubeyd, Ebû Sevr ve İshâk hazerâtı
bunlar meyânındadır.
Sahabeden bir cemâatin
yevmi şekde oruç tutmayı tecviz ettikleri rivayet olunur.
Yevm-i şek: Şaban 'dan
mı yoksa Ramazan 'dan mı olduğu kestirilemiyen şüpheli gün demektir.
Hz. Ebû Hüreyre:
«Ramazandan evvel bir gün oruç tutmam: benim için gecikmemden daha makbuldür.
Çünkü bir gün evvel tutarsam orucum kazaya kalmaz. Fakat tutmazsam orucum
kazaya kalır.» demiştir.
Böyle bir kavil Hz.
Amrü"bnü Âs 'dan dahî rivayet
olunur.
Muâviye (RadiyaUahû
anh) «Sabândan bir gün oruç tutmam: benim için Ramazan 'dan bir gün
tutmamaktan daha iyidir.» demiştir.
Ayni söz Hz. Aişe ile
kız kardeşi Esmâ (RadiyaUahû anhûma) 'dan da rivayet olunur.
Hava bulutlu olursa
Küfe ulemâsı ile îmam Mâlik, İmam Şafiî, Evzâî ve Sevrî'ye göre o gün oruç
tutmak yine vâcib değildir. İmam Ahmed'in bir kavli de budur.
Bir kimse o gün oruç
tutar da, sonradan Ramazan 'dan olduğu anlaşılırsa Hanefiî1er'e göre tutulan
oruç haram değildir. Sevrî ile Evzâî 'nin mezhepleri de budur.
İbni Ömer ile îmam
Ahmed ve ulemâdan bir taife: «Yevnw şekde hava açık olursa oruç tutulmaz. Fakat
bulutlu olursa oruç tutmak vâcibdir.» demişlerdir.
Ulemâdan bâzılarına
göre bu hususta halk imama tâbidir. İmam oruç tutarsa, onlarda tutar; iftar
ederse onlar da iftar ederler.
Hasan-ı Basrî ile îbnî
Sîrin.bir rivayette Şa'bî ve bir
rivayette İmam Ahmed'in kavilleri budur.
Mutarrif b. Abdullah
îbni Şihhîr ile îbni Şureyb ,.îmam Şâfiî'nin: «Yevm-i şekde oruca niyet etmeden
sabahlamak fakat o günün öğle zamanına kadar yiyip içmemek gerekir. Zevalden
önce Ramazan 'dan olduğu anlaşılırsa oruca niyet edilir. Ramazandan olmadığı
meydana çıkarsa iftar olunur.» do-diğini nakletmişlerdir.
îbni Küte y be, Dâvûdî
ve diğer bâzı ulemânın kavilleri de budur.
Şahadeti kabul edilmeyen
bir kimsenin Ramazan ay'mı günlüğüne mahkeme huzurunda şahadet etmesiyle yahut
îtimâd ettiği bir köle veya kadından işittiğini haber vermesiyle Ramazan ay'ı
isbât edil* miş olmaz. O gün yine .yevm-i şekdir. Ancak o gün nafile omca niyrt
ederse Hânefiîler'e göre mekruh olmaz. İmam Mâlik m kavli de budur.
«Hidâye» şerhinde
şöyle denilmektedir: «Havas hakkında efdal olan, o gün kendisiyle yakınlarının
nafile oruca niyetlenmeleridir. Bu kavil ÎTS Tam Ebû Yûsuf 'dan da rivayet
olunur. Avam takımına fjnr ken zevale yaklaşmcaya kadar beklemeektir. O günün
Ramazandan olduğu anlaşılırsa o anda oruca niyet ederler. Aksi taktirde oruca
niyetlenmezler.
Fir kimse Ramazandan
üç gün evvel yahut bütün Şaban ayın-da oruç tutsa veya âdet edindiği oruç günü
yevm-i şekke tesaadüf etse efdal olan o gün nafile oruca niyet etmesidir.
«El-Mebsût» nâm
eserde: (Oruç efdaldır.) deniliyor.
«El-Muhit»'de: Yevm-i
şek: Bir kimsenin âdeti olan oruca tesaadüf ederse oruç tutmak efdal, aksi
taktirde ise tutmamak efdaldır.
Ramazandan bir veya iki gün önce ne sıfatla olur .a
olsun oruç tutmak mekruhtur. Fakat üç gün evvel oruç tutmak mekruh değildir,
İmam Ahmed b. Hanbel'in kavli de budur.» deniliyor. İmam Şâfiî'ye göre
Şaban ayının yarısından sonra nafile
oruç tutmak mekruhtur. Çünkü Rcs * .üllah (Saltailahü Aleyhi ve Sellem):
«Şaban yan oldumu artık
oruç tutmayın.» buyurmuştur.
Tirmizi bu hadis için
«Hasen şahindir.» demiştir. Maamâfih î -mam Şafiî 'nin istidlal ettiği bu
badisin sıhhat derecesi üzerinde yine de söz edilmiştir. tmamAhmed 'in: «Bu
hadîs mahfuz değildir.» dediği rivayet olunur.
Sahih olduğu kabul
edilse bile daha taşka sahîh hadise murâraza etmektedir.
Ümmü Seleme
(Radtyallohû anh) 'dan rivayet olunan bir ha-dîsde :
«Psygambtr (Saltallahü
Aleyhi ve Seltem) Şâbân'dan mâada ssntntn hiç bir ayında tam olarak oruç
tutmazdı. Şaban ayını iw oruç tutmak $ûru-riyle Ramazan'a elcUrdi.» denilmiştir.
Tirmizi bu hadîsin dahî hasen olduğunu söylemiştir.
Babımız
rivr.-'itlerinde zikri geçen cümlesi muhtelif şekillerde tefsir olunmuştur.
«EI-Müheszcb» şerhinde bunun1 «sıkıştınn» yâni «oruçla doldurun» yahut «Bulut altında ay'ı
takdir edin.» mânâsına geldiği bildirilmiştir.
İmam Ahmed b. Hanbel
ile bulutlu günde Ramazan niyetiyle oruç tutmayı tecviz eden diğer bâzı
ulemânın kavilleri budur.
İbni Şureyh, Mutarrif
b. Abdilİâh, İbni Kuteybeve daha başkalarına göre mezkûr cümlenin mânâsı: «Ay'ı
menzillerinin hesabma göre takdir edin.» demektir.
Ebû Ömer -İbni
Âbdilberr'in «Istizkâr» nâm eserinde beyânına göre Tâbiîn'in büyüklerimden
bâzıları bu hususta yıldızlarla ay'ın menzillerini ve hesap yolunu nazar-ı
ittibâra ahrlarmış.
tbni Şîrîn böylesi
hakkında «Bunu yapmaması kendisi için daha iyi olurdu.» demiştir.
îbni Şureyh, İmam
Şafii 'den yıldızlarla ve hesap yoluyla Ramazanın su butuna istidlal etmenin
caiz olacağına işaret eden bir kavil rivayet etmişse de, ŞafiîIer'den İbni
Abdilberr bunu kabul etmemiş: «Şafiî 'nin elimizde bulunan kitaplarında Ramazanı
ancak gözle görmekle yahut âdil şahadetle veya Şaban ayını otuz gün
tamamlamakla ît ika ad en sahih olabileceği yazılıdır.» demiştir.
Hicaz, Irak, Şam ve
Mağrib ulemasının cumhuru ile Ebû Hanife , Mâlik, Şafiî, Evzâf, Sevri ve
bil'umûm hadîs ulemâsı ile Hanef iîler'in mezhepleri budur.
Bu hususta muhalefet
eden yalnız imam Ahmed ile onâ tabî olanlardır.
Müneccimin kendi
yaptığı hesapla amel etmesinin caiz olup olmaması hususunda iki kavil vardır.
Mâziri: «
Cumhûr-u fukahâ Resûlüjlah (SatlallahU Aleyhi ve Seüemyin: «Takdir edin.»
sözünden murâd. Qtuz günü ia-mamlamakdır; demişlerdir. Nitekim diğer rivayette
bu söz ayni mânâya tefsir Duyurulmuştur.
Mezkûr cümleden murâd:
Yıldız hesabı olamaz. Çünkü bunu, bütün insanlara teklif etmek onlara güçlük
verir. Herkes hesap bilmez. Şâr / Hazretleri ise insanlara ancak ekseriyetin bildiği
şey'i emreder.» demiştir. . Kuşeyri diyor ki: «Hesap hilâlin bulut gibi bir
mâni olmaca ufuktan doğmuş olacağını gösterirse bu vücûb iktizâ eder. Zîrâ şerT
sebep mevcuttur. Bir şey'in lâzım olması için hakikaten onu görmek şart
değildir.
Bir mâniden dolayı
görülmeyen ay'm sübûtuna ya günlerin sayısını tamamlamak yâhutta o günün Ramazandan olduğuna ictihâd
suretiyle ittifak olunursa oruç tutmak vâcib olur...»
Bâzıları: «Resûlüllah (Salîallahii Aleyhi ve
Sellem)'in takdirden muradı: İçinde bu1 onduğunuz ay'ın günlerini
otuz olarak tamamlayın mânâsına gelri. Zira asıl olan, ay'ın devamıdır.»
demişlerdir. Cumhur bu, tevcihi kabul etmiştir.
Babımız rivayetleri
oruca başlamanın ve bitirmenin hilâli görmeye mutaailik olduğuna yâni Ramazan'in
başında da, sonunda da gökteki hilâli görmekle amel etmenin vâcib olduğuna
delildirler. Ulemâ Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in : «Biz ummî bir
ümmetiz; yazıyı ve hesabı bilmeyiz.»
ifâdesi üzerinde dahî muhtelif
tefsirlerde bulunmuşlardır.
Tiybî'ye göre «Biz»
tâbiri bütün arap milletinden kinayedir. Bâzıları: «Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) bununla yalnız kendini kas-detmiştir.» derler.
Ümmet; Cemâat
demektir.Ahfeş'in tarifine göre bu kelime lâfzın, mtifred, mitnen cemi'dir. Dîh
ve tarikat mânâlarına da gelir.
Übnü'l-sîr: «Ümmet:
bir dînde tek kalan adamdır.» diye tarif etmiştir.
Ümmi : Anneye mensup, demektir.
Bâzıları bundan arap
mîlletinin kastedildiğini, çünkü onların yazı bilmediklerini söylemişlerdir.
Bir takımları: Bu cümleden:
«Biz, annelerimizin doğurduğu gibi kalacağız» mânâsını çıkarmış; Dâvûdî:
«Geçen ümmetlerden hiç bir şey almamış yalnız kendilerine gönderilen vahyi
kabul etmiş.» mânâsına geldiğini söylemiştir.
«Yazı ve hesap
bilmeyiz.» cümlesi ümmî olduklarının beyânıdır. Rivayete nazaran araplann ümmî
bir millet olması, onlarca yazı pek nâdir bulunan kıymetli bir şey
olduğundandır. Maamâfih az da olsa içlerinde, okur yazar ve hesap yapanlar
vardı.
Buradaki hesaptan
murâd: Yıldızların hareketini hesâb etmektir. Araplar bu hususta pek az şeyler
biliyorlardı. Onun için de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ümmetinden
güçlüğü kaldırmak için hükmü gözle görmeye talik etmiştir.
«Hava bulutlanırsa gün
sayısını otuz' olarak tamamlayın.» buyurması: Hükmün asla hesaba taallûk
etmediğini gösterir. Çünkü hesaba taallûk etse:
«Hava bulutlu
olursa ne yapmak
lâzım geldiğini hesap bilenlere torun...» derdi.
İbni Battal ve
başkalarının beyânına göre bu cümleden mu-râd: «Biz öyle bir milletiz ki:
Orucumuzun ve şâir ibâdetlerimizin vakitlerin tarif için bize hesap ve yazı
bilmeyi gerektiren şeyle teklif edilme-mistir. Bizim ibâdetlerimiz açık bir
takım alâmetlere raptedilmiştr. Onları bilme hususunda hesap âlimleri ile
başkaları müsavidir.» demektir. Sonra Resûlüllah (Salİallahü Aleyhi ve Sellem)
elleriyle işaret ederek bu mânâyı tamamlamış, iki elinin parmaklarıyla herkesin
anlıyacağı bir şekilde ay'ın bazen otuz, bazen de yirmidokuz güç çektiğini
göstermiştir. Şu hâlde bir kimse tâyin etmeksizin bir ay oruç adaşa yirmidokuz
gün tutmakla iktifa edebilir. Çünkü bir ay: en az yirmidokuz gün çeker. Nitekim
namaz kılmayı nezreden bir kimseye iki rek'at namaz kâfi gelir. Zîrâ namaz ismi
en azından bu miktara verilir. .
İmam Mâlik, bir ay
oruç nezir eden kimsenin gün hesabıyla tuttuğu takdirde mutlaka otuzu
doldurması îcâb ettiğine kaail olmuştur.
Bu hadîste «İşaretle
hüküm sabit olur.» diyenlere delil vardır. . Hilâl'i bir beldede yaşayan bütün
insanların görmesi şart değildir. Ramazan hilâlini iki âdil hattâ esah kavle
göre bir âdil kimsenin görmesi bütün müslümanlar için kâfidir. Bayram hilâli
için' mutlaka iki âdil kimsenin şahadeti lâzımdır. Bu hususta bütün ulemâ
müttefiktir. Yalnız Ebû Sevr Bayramın da âdil bir şahidin şahâdetiyle sabit
olacağını söylemiştir.
21- (1082)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû r.üreyb rivayet ettiler. Ebû Bekir (Dedi
ki) : Bize Vekî\ Alîyyu'bnü Mübârek'den, o da Yahya b. Ebî Kesir'den, o da Ebû
Sel eme'den, o da Ebû Hür ey re (Radiyallahû anh) 'dan naklen rivayet etti. Ebû
Hüreyre şöyle demiş: Resûlüllah. (Sallallahü A îeyhi ve Sellem):
«Bir veya iki gün
oruçla Ramazan'ın önüne geçmeyin. Ancak bit adam (âdet edindiği) bir orucu
tutuyorsa onu tutsun.» buyurdular.
(...) Bu
hadîsi bize Yahya b. Bişr El-Har iri de rivayet ct(İ. (Dedi ki) Bize Muâviye
yâni İİmi Sellâm rivayet etti. H.
Bize İbnti'l-Müsennâ
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âmir rivayet etti. (Dedi ki): Bize
Hisara rivayet eyledi. H.
Bize ibnü'l-MÜsenuâ
ile İbni Ebî Ömer de rivayet ettiler. Dediler ki: ize Abdülvahhâb b. Abdilmecîd
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb rivayet etti. H.
Bana Züheyy i. Harb
dahî rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bize Hüseyin b. Muhammed rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Şeybân rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
Yahya b. Efaî Kesir'den bu i sn adla yukarki hadîsin mislini rivayet
etmişlerdir.
Bu hadîsi bütün
kütüb-i sitte sahipleri -KitâbuVSavm-'da muhtelif râvilerden tahrîc
etmişlerdir.
Tirmizî onun hakkında:
«Hasen sahih bir hadîstir.» demiştir.
Bubâbda Ebû Dâvûd, Hz.
Huzeyfe ile İbni Abbâs ve Aişe'i Ratİiyalltthû anha) 'dan; Tirmiri: İbni Abbas'dan;
Beyhakî: Ömer (Radiyallakûarthydan; Dira-ftutni: Câbir b. Hadîc'den; Taberânî;
îbni Mes'ûd (Radiyaİlahû a«A)*dan; îmam Ahmed ile Taberânî: Alîyyü'bnü Ebî Tâlib
(Radryalhhû atih) 'dan; Taberâni: Tâ1k b. Alî (RadiyallahÛ anh) ile
Semuratü'-bnü Cündeb ve Berâ1 b. Azib (Radiyallahûanh) hazerâ-tından hadisler
rivayet etmişlerdir.
Hadîs-i şeride istisna
edilen hadisden murâd: Bir kimsenin âdet edindiği orucudur. Nezir ve keffâret
oruçları da olabilir. Bu gibi oruçları o gün tutmak naşs-ı hadîsle tecviz
Duyurulmuştur.
Hadisden murâd:
Yukarıda görüldüğü vecîhle huistiyanlara benzemekten müsl umanları
sakındırmaktır.
Peygamber (Salİallahü
Aleyhi ve Selle m) ashabına ehl-i kitaba muhalefet etmelerini emir buyururdu.
Acaba bu emirin hükmü
nedir? Tir miz î'nin ulemâdan rivayetine rÖre ehl-i kitaba benzemek: kerahet
ifâde eder. Fakat mütekaddimin ulemâ ekseriya harama da kerahet ıtlak ederlerdi. Bu bâbda ulemâ ihtilâf
etmişlerdir.
Dâvûd-u Zâhi rî'ye
göre Ramazandan bir veya iki gün evvel oruç tutmak, âdetine tesaadüf etsin
etmesin asla caiz değildir.
Ulemâdan bir taifeye
göre Şâbân'in son gününde nafile oruca niyet etmek caiz değildir.
Yalnız âdet edindiği
oruç o güne tesaadüf ederse onu tutabilir. Delilleri: Bu hadîstir.
Ashâb-ı kiram 'dan
Ömer ü'bnü'l-Hattâb, Alîyyü'bnü'Ebî Tâlib, Âmm. fi/r, Huzeyfe ve İbni Mes'ûd
(Radiyaliahii anh) hazerâtı ile Tâbiin'den Saîd ü'bnü'l-Müseyyeb, Şa'bî, îbrâhim
Nehaî, Hasan-ı Basrî ve îbni Şîrîn'in buna kaail oldukları rivayet
edilir. İmam Şafiî 'nirımezhebide budur.
İbni Abbâ's ile
EbûHüreyre (RadiyaltahÛ anha) farz namazla nafilenin arasını konuşmak, ayağa
kalkmak veya ileri geri gitmek suretiyle ayırmayı müstehab gördükleri gibi;
burada da Şaban'-ta- Ramazan oruçlarını bir veya iki gün fasıla vermek
suretiyle birbirinden ayırmayı emrederlermiş.
İkrime : «Yevm-i şekde
oruç tutan, Allah ve Resulüne isyan etmiştir.» dermiş.
Bâzıları yevm-i şekde
nafile oruca niyetlenmeyi tecviz etmişlerdir.
Bu bâbdaki tafsilâtı
az yukarıda görmüştük.
Yevm-i şekde oruç
tutmalın ne hikmete binâen nehiy buyurulduğu ihtilaflıdır;
Ulemâdan bâzılarına
göre buradaki nehyin hikmeti: Ramazana zindelik ve neşâtla girmek ve Ramazan
orucu için kuvvetli bulunmakdır.
Bir takımları hükmün
Ramazan ayının görülmesine talik bu-yurulmasına bakarak: «Ay'ı görmezden bir
veya iki gün evvel oruç tutan, bu hükme ta'n etmiş olur.» demişlerdir.
Kesûlüllah (Sallattahü
Aleyhi ve Sellem) 'in yalnız bir veya iki günü zikretmesi: Ramazandan önce
oruç tutanlar ekseriyetle o miktarla iktifa ettikleri içindir. Bu taifeye göre
memnu olan günler Sabânın 16 sından başlar.
Cumhûr-u ulemâ'ya göre
Şaban'in yarısından sonra nafile oruç tutmak caizdir.
22- (1083)
Bize Abd b. Humeyd rivayet et. (Dedi ki) : Bize Ab-durrazzâk haber verdi. (Dedi
ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den naklen haber verdi ki; Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) bir ay zevcelerinin yanına [girmemeye yemin etmiş.
Zührî şqyle demiş:
Bana Urve, Aişe (Radiyaltahû anha) Man
naken habCr verdi ki, şunları söylemiş:
«Saymakta olduğum
yirmidokuz gece geçince Resûlüllah
(Sallallahü ' Aleyhi ve Sellem) evvelâ
benden başlayarak yanıma girdi. Ben:
— Yâ Resûlallah! Sen, bizim ya ımıza bir ay
girmemeye yemin etmiştin, hâlbuki yirmidokuz günde girdin. Ben, bunları
sayıyordum; dedim. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Ay yirmidokuz gündür;» buyurdular.
23- (1084)
Bize Muhammed b. Kumh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys haber verdi. H.
Bize Kuteybetü'bnü
Saîd dahî rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Leys, Ebû'z-Zübeyr'den,
o da Câbir (Radiyallahû anh) Man naklen rivayet etti. Câbir şöyle demiş:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir ay müddetle kadınlarından
ayrılmıştı. Ayın yirmi dokuzun da yanımıza çıktı (kendisine):
«Bu gün yirmi
dokuzdur.» dedik. Bunun üzerine Resûlüllah (SaUallahÜ Aleyhi ve Şellem):
— «Ay ancak şöyledir»
diyerek ellerini üç defa birbirine çarptı. Son defasında parmaklardan birini
kıstı.
24- (...)
Bana Hârûn b, Abdillâh ile Haccâc b. Şâir rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Haccâcü'hnü Muhammed rivayet etti. Dedi ki.: İbni Cüreyc şunları söyledi: Bana
Ebû'z-Zübeyr haber verdi; o da Câbir b. Abdillâh (Rarfiyallahüanh)'ı şöyle
derken işitmiş: Peygamber (SaUallahu Aleyhi ve Sellent) bir ay kadınlarından
ayrıldı. Nihayet yirmidokuzuncu günün sabahı yanımıza çıktı. Cemâatdan biri:
— -Yâ Resûlatlah! Ancak
yirmidokuzuncu günün sabahin dayız.* dedi. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellent):
— «Ay bazen yirmidokuz gün olur.» buyurdu. Sonra üç defa ellerini birbiri
üzerine kapadı. İki defasında ellerinin bütün parmakları ile, Üçüncüsünde ise
do*-uz parmağı ile işaret etti.
25- (1085)
Bana Hârûn b. Abdillâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haccâcü'bnü Muhammed
rivayet etti, (Dedi ki) : İbni Cüreyc şunu söyledi: Bana Yahya b. Abdillâh b
?,?uhammed b. Sayfî haber verdi. Ona da İkrimetü'bnü Abdirrarmân b. Haris haber
vermiş; ona da ÜmmÜ Seleme (Radiyallahû ariha) haber vermiş
ki: Peygamber (Sül la İlah ü Aleyhi ve Sellem) bir ay zevcelerinden bâzılarının
yanına girmemeye yemin etmiş. Yirmi-dokuz gün geçince sabahleyin —yahut akşam
üzeri— yanlarına girmiş. Kendisine:
— «Yâ Nebiyyallah!
Sen, bizim yanımıza bir ay girmemeye yemin etmiştin.» demişler. Resulü İlah
(Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Bir ay yirmidolcuz gün olur.» buyurmuşlar.
(...) Biz?
tshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ravh haber verdi. H.
Bize
Muhammedtt'bnü'l-Müsennâ dahi rivayet etti. (Dedi ki): Bİxc Dahhâk yâni Ebû
Asım rivayet etti. Ravh ile Dahhâk hep birden İbni ( U-reye'den bu isnâdla
yukarki hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
26- (1086)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bişr
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmâîl b. Ebî Hâlİd rivayet eyledi. (Dedi ki) :
Bana Muhammed b. Sa'd, Sa'd b. Ebî Vakkaas (Radiyallahıîanh) 'dan naklen
rivayet etti. Şöyle demiş: ResulüIih (Sallalfohü Aleyhi ve Sellem) bir elini
diğerine çarparak :
«Ay şöyle vt şöyl*
olur.» buyurdu. Sonra üçüncü çarpışta bir parmak noksan bıraktı.
27- (...)
Qana Kaasim b. Zekeriyyâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin b. Alî,
Zâide'den, o da İsmail'den, o da Muhammed b. Sa'd'd an, o da babası
(Radİyallahû 'anh) 'dan, o da Peygamber (Sallalbhü Aleyhi ve Sellem) den naklen
rivayet eyledi. Resulüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) (elleriyle) on, on ve
hir defa da dokuzu işaret ederek:
«Ay şöyle, şöyle ve
şöyledir.» buyurmuşlar.
(...) Bana,
bu hadîsi Muhammedü'bnü Abdi İlâh b. Kuhzâz da rîvâyt etti. (Dedi ki) : Bize
Alîyyü'bnü Hasen b. Şakîk ile Selemetü'bnü Süleyman [8]
rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdullah yâni tbnil-Mübârek haber verdi.
(Dedi ki) : Bize İsmâîİ b. Ebî Hâlid bu
isnâdla yukarki iki râvînin hadîsleri mânâsında bir hadîs haber verdi.
Görülüyor ki: Bu
hadîsi dört sahâbî yâni Hz. Âişe, Câbir, Ümmü Seleme ve Sa'd b. Ebi Vakkaas
(RadiyallahCt anhûm) rivayet etmişlerdir.
Ümmü Seleme (Radiyallahûanha)
rivayetini Buhârî «Ki-tâbu's-Savm» ile *Kitâbu'n-Nikâh»'da; Nesâî
«tşratü'n-NisâVda; İbni Mâce «Kitâbu't-Talâk«'da rivayet etmişlerdir.
Resûlüllah (Salîaîlahü
Aleyhi ve Sellem)'in bir ay kadınlarından ayrılması muhtelif lâfızlarla ifâde
olunmuştur. Babımız rivayetlerinden de anlaşılacağı vecihle bunların
bâzılarında:
«Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellenı) bir ay zevcelerinin yanına girmemeye yeniîn etti.»
denilmiş; bâzılarında bunun yerine:
«Bir ay kadınlarından
uzaklaştı,»; Buhar î'nin rivayetinde : «Kadınlarına bir ay îlâ yaptı.» ifâdesi
kullanılmıştır. ilâ da bir nev'î yemin olduğuna göre rivayetler arasında birbirine münâfaat yoktur.
Şeriat ıstılahında
îlâ: Bir kimsenin karısına dört ay yahut daha fazla yaklaşmamaya yemîn etmesi,
mânâsına gelirse de, hadisdeki ilâdan murâd bu değil; sâdece yemindir. Zira bir
âyet-i kerime şer'an îlâ müddetinin ziyâde ve noksansız dört ay olduğunu beyân
etmiştir.
Resûlüllah (SalMlahü
Aleyhi ve Sellem) ise bir ay yaklaşımyacağma yemin, etmiştir.
îbni Abbâs
(RadiyallahCt anh) «Bir adam karısına bir veya iki yahut üç ay yaklaşmıyacağma
yemîn etse, îlâ müddetini söylemedikçe bu yemîn îlâ sayılmaz.» demiştir.
Atâ', Tâvûs, Saîdü'bnü
Cübeyr ve Şa'bî'-nin de buna kaail-oldukları rivayet edilir.
İmam Şafiî ile îmam
Ahmed b. Hanbel'e göre dört
ay kadına yaklaşmıyacağına yemin ötmek şer'an ilâ sayılmaz. Mutlaka dört aydan
fazla bir müddet söylemek îeâb eder.
İmam Mâlik, dört ay
üzerine bir gün ziyâde edilmesini şart koşmuştur. Fakat ilâ âyeti bu zevatın
aleyhlerine delildir.
îlâ'nın hükmü : Müddet
içinde kadına yaklaşıldığı taktirde keffâret îcâb etmektir.
Hasan-ı Basrî'ye göre keffâret lâzım değildir; ilâ
sakıt olur.
îlâ yapan kimse dört
ay içinde karısına yaklaşmazsa, bir talâk boş olur. Ashâb-ı kiram 'dan İbni
Mes'ûd, İbni Ömer, İbni Abbâs, Osman ve Alî (Radiyallahû artfuhn) hazçrâtının
kavilleri bu olduğu gibi cumhûr-u Tâbİîn'ın mezhepleri de budur.
îlâ hakkında fıkıh
kitaplarında tafsilat vardır.
Hadîsin bütün
rivayetlerinde bir ay'in yirmidokuz günden ibaret olduğu bildirilmektedir.
Kaadı Iyâz diyor ki:
«Bütün bu rivayetlerin mânâsı: Rcsûlüllah (SaUaUahii Aleyhi ve Sellem)
yirmidokuz günü tamam ettikten sonra döndü, demektir. Buna delil : Hadisin bir
rivayetinde :
{yirmidokuz gün
geçtikten sonra); diğer rivayette :
(yirmidokuzun
sabahında) yâni (yirmidolcuzdan sonra gelen gecenin sabahında) Duyurulmuş
olmasıdır, o sabah ise otuzuncu günün sabahıdır. (Ay yirmidokuzdur.) sözünün
mânâsı: b.'ızen yirmidokuz çeker, demektir. Nitekim bâzı rivayetlerde bu
şekilde t;ısrîh buyurulmuştur.»
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Seltem)%n\ yemini zevcelerine güvendiği içindi. Müfessirler Sûre-i
Tahrim'in tefsirinde bu yeminin sebebini beyân etmişlerdir. Görmek isteyenler
oraya bakabilirler.
28- (1087)
Bize Yahya b. Yahya ile Yahya b. Eyyûb, Kuteybe ve İb->ii llucır rivayet
ettiler. Yahya b. Yahya (Anberanâ) dedi; diğerleri (Had-dcsenâ) tâbirlerini
kullandılar. (Dediler ki) : Bize İsmail yâni İbni Ca'-fer, Muhammed yâni İbni
Ebî Harmele'dcn, o da KüreyVdeıı naklen rivayet etti, ki Ümmü'I-Fadi binti
Haris kendisini Muâviye n ezdin e Şam'a ff<»ndermiş. Küreyb şöyle demiş:
Şam'a varıp Ümnıü Fadl'ın hacetini gÖr-tlum. Ben, Şam'da iken Ramazan hilâli
göründü. Hilâl'i cuma gecesi gördüm. Sonra Medine'ye ayın nihâyetinde geldim.
Abdullah İbnt Abbâs (Radiyallahft anhûma)
bana bâzı şeyler sordu, sonra hilâlden söz açarak:
— «Hilâli ne zaman gördünüz» dedi. Ben :
— «Biz, onu cuma gecesi gördük.» cevâbını
verdim;
— «Onu sen mi gördün?» diye sordu;
— «Evet. Halk da gördüler ve oruç tuttular.
Muâviye de oruç tuttu.» dedim. Bunun üzerine İbni Abbâs:
— «Ama biz onu cumartesi akşamı gördük. Onun
için de ya otuzu tamamlayıncaya yahut hilâli görünceye kadar oruca devam
ediyoruz.» dedi. Ben :
— «Muâvİye'nin görmesi ve oruç tutmasıyla
iktifa etmiyor musun?» dedim; İbni Abbâs:
— «Hayır; bize Resûlüllah (Sailallahü Aleyhiye
Seltem) böyle emir buyurdu.» cevâbını verdi.
Râvî Yahya b. Yahya,
Küreyb'in «İktifa etimyelim mi?» yoksa «İktifa e.miyor musun?» dediğinde
şekketmiştir.
B u hadîsi Ebû Dâvûd,
Nesâ! ve Tirmizî rivayet etmişlerdir.
Hadîs-i şerif, hilâlin
bir yerde siibût bulmasıyla hükmün oraya münhasır kalacağına delâlet
etmektedir.
Nevevi şöyle diyor:
«Ulemâmıza göre sahih olan kavil şudur ki: Hilâlin bir yerde görülmesi bütün
insanlara teşmil edilemez. Yalnız me-safe-i sefer olmıyan yakın yerlere mahsûs
kalır.
Bâzıları: Ayın ayni
zamanda doğduğu yerlere hüküm şâmildir, derler.
Bir takımları da:
İklim birse hüküm hepsine şâmil, değilse şâmil olamaz; demişlerdir.
Ulemâmızdan bâzıları: Ay'ın bir yerde görünmesi, yer yüzünde yaşıyan bütün
müslumanlara âmm ve şâmildir; diyorlar. Bu takdirae İbni Abbâs Hazretleriain
Kürey b (RadiyallahCı anhj'nm haberi ile amel etmemesi haber-i vahit olduğu
içindir. Çünkü bu bir şahadettir, bir kişinin haberiyle sabit olmaz. Lâkin
zahire bakılırsa İbni Abbâs, onu haber-i vâhid olduğu için değil; uzakta
bulunanlar hakkında hüküm isbât etmediği için reddetmiştir.»
Bu mes'ele Hanef iîye
imamları arasında da ihtilaflıdır. Zahiri mezhebe göre bir yerde hilâlin
görüldüğü sübût buldumu hüküm bütün insanlara şâmil olur. Binâenaleyh garp'da
yaşıyan müslüman-ların ay'ı görmesiyle, şarkda yaşıyanlara da Ramazan ve Bayram sabit olur.
Bâzıları: «Bu mes'ele
ayın muhtelif zamanlarda doğmasına göre değişir. Çünkü hükme sebep aydır.
Hilâl görülmek suretiyle bir kavim hakkında sebebin mevcut ve münrakid olması
başkaları hakkında da mün'a-kid olmasını îcâb etmez. Zîrâ ihtilâf-fmatâli' yâni
ayın muhtelif zamanlarda doğması nazar-ı itibâra alınır. Nitekim bir kavmin
bulunduğu yerde güneş batsa, başkalarının yaşadığı yerde batmasa yalnız güneşin
battığı yerlerin halkına akşam namazı farz olur.» demişlerdir.
«Et-Tecrîd» sahibi ile
diğer bâzı ulemâ ihtilâf-ı matâli'i muteber tutmuşlardır. Küreyb hadîsinin
zahiri de onların kavlini te'yid etmektedir. Ancak bâzıları bu hadisd'ki
işaretin İbni Abbâs ile Hz. Küreyb arasında cereyan eden konuşmaya âit
olduğunu söyliyenler vardır. Bu takdirde hadîsde ihtilâf-ı metâli'in nazar-ı
itibâra alınacağına delil kalmaz.
Hanefiîler 'den
«Hidâye- şârihi Kemâl İbni Hümâm (788-861): «Zâhir-i rivayetle amel etmek
ihtiyata daha muvafıktır.» diyor.
— hilalin büyük ve
küçüklüğüne itibar olmadığını, allah ealâ'nın onu görülmek için imdâd ettiğini
hava bllutlu olursa orucun otuz gün üzerinden tamamlanacağını beyân babı
29- (1088)
Bize Ehû Bekir b. Ebi Şey be rivayet etti. (Dedi ki) : Bire Muhamraed b.
Fudayl, Husayn'dan, o da Amr b. Mürra'dan, o da Ebû'l-Bahteri'den naklen
rivayet etti. Ebûl-Bahteri [9] şöyle
demiş: Omra yapmak için yola çıktık. «Batn-ı nahle» denilen yere indiğimiz
vakit hiiâli görmeye çalıştık. Bunun üzerine cemâatdan bâzıları:
— «Bu ay üç günlüktür.»; diğer bâzıları da:
— «İki günlüktür.»
dediler. Derken tbni Abbâs'a tesaadüf ettik. .(Kendisine):
— «Biz hilâli gördük. Cemâatdan bâzıları onun
üç : ünlük olduğunu, diğer bâzıları iki günlük olduğunu söylediler.»
dedik, bni Abbâs:
— «Onu hangi akşam gördünüz?» diye sordu;
— «Filân ve filân
akşam.» dedik. Bunın, üzerine tbni
Abbâs ;
— «Şüphesiz ki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Allah, onu görülmek için ımdâd etmiştir;
buyurdular. O, sizin gördüğünüz
geceye aittir.» cevâbını verdi.
30- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder, Şu'be'den
naklen rivayet etti. II.
Bize İbnü'I-Müsennâ
ile İfcni Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bite Muhammed b. Ca'fer
rivayet etü. (Dedi ki) ; Bize Şu'be, Amr b:. Mürra'dan naklen haber verdi. Amr
söyle demiş: Ben, Ebû'I-Buhterî'yi şunu söylerken işittim: Biz (Zât-ı ırk)
denilen yerde iken Ramazan hi-lâlİni gördük de İbni Ahfcâj (RadiyaHahü
unlıiınta) 'ya sormak için bir adam gönderdik. İbni ALbâs (RadlyuUahıt
d"'') şunları söylemiş: Resûlül-lah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Şüphesiz ki Allah
ay'ı görülmeli İçin İmdâd «tmiştir. Eğer hava buluttu olursa sayıyı ta man
layı verin.» buyurdular.
Hadîs-i şerif bütün
nüshalarda bu şekilde yâni birinci rivayette «medde»; ikinci rivayette
«Emedde» sîgalarıyla rivayet edilmiştir.
Kaadi İyâz 'in
beyânına g3re utenıâtlan bâzıları medde fiilini imtidât yâni uzatmak; -Kmedde»
fiilini de İmdat vermek mânâsına tefsir etmişlerdir.
Kaadı iyâz: «Bence
doğrusu rivayetin ssâhiri manâsıyla kalmasıdır. Zahirî mânâsı: Allah onun
müddetini görülsün diye uzatmıştır; demektir. Zaten her iki fiilin de bu mânâya
geldikleri söylenir...* diyor.
demaattan bazılarının
«ay üç günlük» bazılarının da «iki günlüktür» demeleri, onun büyük gördükleri
içindir. îbni Abbâs (RadiyaUahû anlı) ise ayın büyüklüğü küçüklüğü nazar-ı
itibâra alınamayacağını, ayın bir gecelik olduğunu bildirmiştir. Zira büyük
veya küçük göstermek Allah Teâlâ'ya kalmış bir fiildir. Dilerse hiç de
göstermez; bu takdirde oruç günleri otuz üzerinden tamamlanır.
Mâzirî diyor ki:
«Hilâl güneşin zevalinden sonra görülürse gelecek akşama; zevalden Önce
görülürse evvelki akşama âiddir.'Bazıları bunun da gelecek akşama âid olduğunu
söylemişlerdir.
Zâhirî1er'e göre
oruçda geçen akşama, bayramda ise ihtiyâtan gelecek akşama âiddir. «Ayı
görürseniz oruç tutun!» hadîsinin zahirine bakılırsa ay görüldümü oruç tutmak
îcâb eder... O halde görülen ay gelecek geceye hami olunur...*
Fakat Übbî, Mâziri
'nin bu son sözüne itiraz etmiş ve:^«Bu bâbda Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Setlem) 'den sahih bir hadîs vârid olmamıştır. Yalnız Ömer (RadiyaUahû anh) 'in
:
(Ayı zevalden önce
görürseniz iftar edin; zevalden sonra görürseniz iftar etmeyin!» dediği rivayet
olunur. Böyle bir kavi Hz. Alî'den He nakledilmiştir. Görülen ayın gelecek
geceye âid olduğunu bildiren kavi meşhurdur...» demiştir.
Ayın zevalden önce
görülmesi meselesi Hanefiyye imamlar, arasında da ihtilaflıdır. Hilâl, ayın
otuzuncu günü zevalden önce görülürse imam Ebû Yusuf a göre evvelki geceye
âiddir. Binaenaleyh Ramazan başı ise o gün oruç tutmak; Ramazan sonu ise iftar
etmek lâzımdır.
İmam A'zam'la imam
Muhammed'e göre ise görülen hilâl mutlak surette gelecek akşama âiddir. Bazıları
bu meseledeki hilafın yalnız imam Ebû Yûsuf'la imâm Muhammed arasında olduğunu
söylemişlerdir.
İmâm A'zam 'dan bir
rivayete göre hilâli güneşin yolu üzerinde görünür yâni güneş hilâli ta'kîb
ederse, o hilâl evvelki geceye, hilâl güneşin peşinden gidiyorsa gelecek
geceye âiddir. Fetva İmam A'zam’la imam
Muhammed'in kavline göredir.
31- (1089)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid h. Zürey Halid'den, o
da Abdurrahman b. Ebî Bekrâ'dan, o da babası (lladiyallahû an/ij'dan, o da
peygamhex(SallaUahü Aleyhi ve Sellem) Men naklen haber verdi:
«İki bayram ayı noksan
olmazlar, bunlar Ramazan île Zilhicce'dir» buyurmuşlar.
32- (...) Bize
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bizi* Mu'temir b. Süleyman,
İshak b. Süvcyd ile Hâlid'den, onlar da Abdurrah-ınan b. Bekrâ'dan, o da Ebû
Bekra'daii naklen rivayet etti ki, Peygamber (SallallohU Aleyhi ve Sellem):
«İki bayram ayı noksan
olmazlar» buyurmuşlar.
Hâlid'in hadîsinde:
«İki bayram ayı: Ramazan île Zil-Hicce noksan olmazlar» denilmiştir.
Bu hadisi Buharı Ebû
Davud, Tirmiz ve îbni Mâce ,
«Küâbu's-Savm»'da tahric etmişlerdir.
Hadisi şerif, biri İshak
b. Suveyd, diğeri Hâ1id E1-Hazza' olmak üzere iki terikden rivayet olunmuştur.
Bu tariklerin ikisi de
sahih olmakla beraber Buhâri, îshak b. Süveyd tarikini yalnız başına rivayet
etmiş, Nesâi'den gayrı «Sahih» sahipleri ise onu Halid-i Hazza* tarikinden
rivayet etmişlerdir.
Buhâri 'nin İshâk
tarîkini tercih etmesi: Bu rivayet üzerinde ihtilâf edilmediği içindir.
Bununla beraber bazı
raviler hadisin merfu* olup pjmadığmda şek-ketmiçlerdir.
Tirmizî: «Bu hadis
Abdurrahman b. EbîBekrâ'dan mürsel olarak da rivayet edilmiştir.» demiş, bu sebeple
onun sahih değil, hasen olduğunu söylemiştir. cümlesi mahzuf bir müptedanm haberidir.
Bedel olması da
caizdir.
İbnü'I Cevzî
(5C8-597) bu babda şunları söylemiştir: «Bayram Şevval'de olduğu
halde Ramazan'a neden Bayram
ayı denilmiştir» şeklinde bir sual varid olursa, bu suale E'rem iki veeihle cevap ermiştir.
1. Veçhe
göre : Şevva1'in hilali bazen Ramazan'ın son günü zevalden sonra göründüğü
için Ramazan'a bayram ayı denilmiştir.
2. Veçhe
göre : Bayram oruca yakın olduğu için yakınlık sebebiyle Araplar bayramı oruç
ayına izafe etmişlerdir.
Ulemâ bu hadîsin
te'vîli hususunda . ihtilâf etmişlerdir. Bâzılarına göre «îki bayram ayı noksan
olmazlar» cümlesinden murâd: «Gün hesabiyle noksan olsalar bile hükümde noksan
değildirler» demektir.
Diğer bazıları: «Bu
cümlenin mânâsı, mezkur iyi ayın ikisi de noksan olarak bir senede
bulunamazlar. Biri yirmidokuz çekerse, diğeri otuz olur, demektir» mütalaasında
bulunmuşlardır.
«Bundan murad:
Zül-Hicce ayının on gününde işlenen amellerin faziletini beyândır. Zira bu ay
ecir ve sevap hususunda Ramazan *dan geri kalmaz» diyenler de vardır.
îbni Hibbân ( ?-354)
«Bu haberin iki mânâsı vardır, biri iki bayram ayının bize nisbetle noksan
olsalar bile hakikatta noksan olmamalarıdır, diğeri iki bayram ayının fazilet
hususunda noksan olmamalarıdır» diyor.
Tahavî (238-321) dahi
şu mütalaayı serd ediyor: «Bu hadisin manası, Bayram ayları yirmidokuz bile
çekseler yine tamam sayılırlar. Çünkü birinde oruç, diğerinde hac vardır. Bu
ibâdetlerin hükümleri ise noksan değil tamdır.»
Kirmâni < ?-786)
diyor ki: iHacc, Zül-Hicce ayının ilk on gününe tesaadüf eder, binâenaleyh ayın
noksan veya tamam olmasının bunda dahl-ü te'siri yoktur. Fakat Ramazan böyle
değildir, onun tamamı oruçla geçer ve bazen tam bazen de nakıs olur, dersen ben
de derim ki:
Bazen hacc günlerinde
baygınlık vukûbulur, bu sebeple o günlerdeki noksan Ramazan'in sonunda hilal
görülmemek suretiyle meydana gelen noksana benzer. Bazen bir gün ziyade ve
eksik hesab edilmek sûreti rle hata da edilebilir. Bu suretle Arefe ayın
sekizinde veya onunda yapılabilir. Şu halde hadisin manası, Arafât'da gün
hatâsiyla vakfeye duranların ecirleri hatasız vakfe yapanların sevaplarından
noksan olmaz.» demektedir.
îbni Battal (
?-444)'ın beyânına göre ulemâdan bir taife: Araf e *den bir gün evvel veya sonra vakfe
yapmak suretiyle bütün hacılara şamil bir hata işlen'rse, yapılan vakfe
kafidir, çünkü o günler ictihadla ibadet eden kullı rın Allah indindeki
sevabını azaltmaz. Nitekim noksan kalan oruç gü eri de Ramazan'in sevabını
noksan etmez.» demişlerdir.
Bu kavil /tâ', Hasan-ı
Basrî, îmam A'zam ve imam Şafiî’den
naklolunmuştur.
tbnü'l Kaasim: Hacılar
hata ederek vakfeyi Arefe gününden sonra yapsalar bu caizdir. Fakat vakfeyi
terviye gününden evvel yaparlarsa ertesi gün bir daha vakfe yapmaları îcab
eder.» demiştir.
Ulemâdan bazılarına
göre Zül-Hicce 'nin sekizinci günü vakfe yapmak hiçbir suretle caiz değildir.
Çünkü o gün vakfe'ye ayı görerek yahut görmeyerek yapılır.
Ayı görerek yaparlarsa
9. günü tekrarlamaları, görmeden yaparlarsa 10. günü tekrarlamaları îcab eder.
Rcsûlüllah (SaUulİahU
Aleyhi veSet!em)'m hassaten bu iki ayı zikir buyurması oruçla hacc bu ayhrda,
yapıldığı içindir.
Nevevî kat'iyyettc
buna k.'util olmuştur.
Tıybî ( ?-743) :
«Hadîsin zahirine bakılırsa bu iki ayın hassaten zikredilmesi, başka aylarda
bulunmayan bir meziyete sahip oldukları içindir. Yoksa hadis, başka ayda
yapılan taatm sevabı bunlarda yapılanın sevabından daha azdır, mânâsına gelmez.
Maksad bu iki ay bayramlara mahsus olduğu için onlarda vuku'u melhuz olan
hatânın hükmünü kaldırmakdır.» demiştir.
Hadis-i şerif,
sevapların amellere göre değil, sırf Allah'ın bir fadl-ı ihsanı olduğunu
soyliyenlerin delilidir.
Yine bu hadîs tam ve
noksan ayların sevabda müsavi olduklarına delildir.
33- (1090)
Biıe Ebû Bekir b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. İdrîs,
Husayn'dan, o da Şa'bi'den, o da [10]
Adiyy b. Hatim (Radiyallahû anh) Man
naklen rivayet etti, Adiyy şöyle demiş: (Sizin için
fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden seçilinceye
kadar yiyip için [11]
âyeti kerimesi nâzl olunca Adiyy b. Hâini peygamber (Sallallahü A leyhi ve
Setlem) 'e:
«Ya Kesûlallah Ben,
yastığımın altına bir beyaz, biri siyah iki ip koydum. (Bununla) geceyi
gündüzden seçiyorum.» dedi. Resûlüllah (SalUillc.hu Aleyhi ve Selİem):
«Senin yastığın pek
genişmiş, Bu beyaz iplikle siyah iptik gecenin karanlığı ile gündüzün
aydınlığından ibarettir.» buyurdular.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu's-Savm» ile -Kitabu't-Tcfsir» de Ebû Davud «Kİtâbu's-Savm'da, Tirmizi
«Kitâbu't-Tefsir» de muhtelif ravilerden tahric etmişlerdir.
Tirmizi onun hakkında
«Hasen Sahih bir hadistir.» demiştir.
İkaal: Arapların deve
bağladıkları iptir.
Mücâhid'in rivayetinde
bunun yerine «Kıldan iki iplik aldım.» denilmiştir.
Hadîsin bir
rivayetinde şöyle buyurulmuştur: «Dedim ki Yâ Resûlallah, bu beyaz iplikle
siyah iplikden murâd nedir? Bunlar hakikaten ıkı iplik midir? Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Selİem):
«Şayet ipliklere
bakhnsa sen hakikaten pek kalrn kafalıymışsın.» buyurdu.
Sonra ilâve etti:
«Hayır, bundan murâd,
gecenin karanlığı ile gürdüzün aydınlığıdır.»
Ebû Davud'un
rivayetinde: «Ben biri beyaz, biri siyah iki ip alarak yastığımın altına koydum
da, onlara baktım, fakat ipleri biribirindon seçemedim. Sonra bunu Resûlüllah
(SaİiaÜahü Aleyhi ve Settem)'e anlattım da, güldü ve:
«Oyla İse sen İn
yastığın pek geniş ve uzunmuş. Bundan murad : Gece İle gündüzden
ibarettir, buyurdu» denilmektedir.
Ebû Avâne 'nin rivayet
ettiği Mutarrif hadîsinde: «Resûlüllnlı (Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) güldü ve
:
— «Hayır öyle değil,
ey kalın kafalı, buyurdular.» denilmiştir.
«Sentn yastığın pek
genişmiş.» ifâdesindeki yastık uykudan kinayedir. Maksat «Senin uykun pek çok
ve derinmiş.» demektir.
Bâzıjarı yastığın
başdan kinaye olduğunu söylerler. Nitekim: «Sen hakîkaten pek kalın
kafalıymışsın.» hadîsi de bunu te'yid etmektedir.
Bir takımları kalın
kafalı tâbirinin ahmaklıktan kinaye olduğunu söylerler. Zira kafanın haddinden
fazla büyük ve geniş olması, gabâvet ve
ahmaklığa delildir. Nitekim mutedil oluşu
da akıl ve âlicenaplık alâmetidir.
Kaadî îyâz diyor ki: «
Hz. Adiyy'in iki ip alarak yastığının altına koyması âyet-i kerimeden bu
mânâyı anladığmdandır. Ayni şekilde hareket eden diğer ashab dahi âyetten bu
mânâyı anlamışlardır.
(Çünkü o zamana kadar
beyazlıkla siyahlığın nelerden ibaret olduğunu beyân eden fecir kelimesi henüz
nazil olmamıştı.)
âyet-i kerimesi nâzıl
olunca ipliklerden muradın gece
ile gündüz olduğunu
anladılar. Hadîsin mânâsı şudur: Eğer sen Allah'ın murâd ettiği iki ipliği —ki
gece ile gündüzden ibarettirler.— yastığının altına koydunsa, o halde senin
yastığın onları örtmüş ve kaplamış olacağından genişlemesi iktizâ eder.
(Sen hakikaten pek
kalın kafaltymışstn . ) rivayeti de aynı mânâya gelir...»
Görülüyor ki Kaadî
îyâz hadîs-i şerif deki:
«Senin yastığın pek
genismis.» ve «Sen hakikaten pek kalın kafalıy-
mışsın.» rivayetlerini
makaama münâsip bir şekilde te'vil etmiştir.
Bu hususta bir çok hadîs
ulemâsı da Kaadı 1yâz'la beraberdir. Onlar bu ifâdelerden ahmak ve akılsız
mânâsını çıkaranlara itiraz etmişler, bunun zemmölacağım söylemişlerdir.
Halbuki ortada zemmi îcab edecek bir söz yoktur.
Burada şöyle bir suâl
hatıra gelebilir : «Bu hadîsin zahirine bakılırsa ak iplikle kara iplikten
bahsedilen âyet-i kerime nâzıl olurken Hz. Adiyy'in orada bulurduğu
anlaşılıyor. Bu, onun daha önceden müslü-man olmasını iktizâ eder. Halbuki
hakikat Öyle değildir. Çünkü âyet-i kerime hicretin iAk zamanlarında inmiş,
Adiyy (Radryallahü anh) ise hicretin 9. veya 10. yılında müslüman olmuştur.
İbni tshâk ile diğer Siyer ve Meğazi müellifleri vak'ayı bu şekilde tesbit
etmişlerdir.»
Ulemâ bu suâle dört
vecihle cevap vermişlerdir:
1) Hadîs-i
şerifde zikri geçen âyet oruç farz kılındıktan sonra nazil olmuştur. Aynî bu cevabı ihtimalden pek uzak görmektedir.
2) Hz.
Adiyy’in sözü te'vil olunur. Onun bu sözden muradı: «Ben, Müslüman olduğum
vakit bu âyet bana okununca beyaz ve siyah iplerle tecrübeye giriştim.»
demektir.
3) Hadisin
manası: «Âyetin indiğini duyunca iki ip aldım.» demektir.
4) Hadisde
mahzuf kelimeler vardır. Bunlar şöyle takdîr olunur: «Âyeti kerîme nazil olup
da bir müddet sonra ben Medine'ye gelerek Islâmiyeti kabul ettiğim ve onun
şeriatlarını öğrendiğim vakit iki ip aldım.»
Aynî bu dördüncü vechin en güzel olduğunu
söylemektedir.
İmam Ahmed b.
Hanbel'in rivayeti de bu tevcihi te'yid eder.
Müeâhid tarikiyle
gelen bu rivayette «Resûlüllah (Sallatlahiİ Aleyhi ve Sellem) buna namazla
orucu tâlim ederek
— Namazı söyle
kılacaksın, orucu da şöyle tutacaksın. Güneş kavuştu mu taa ak iplikten kara
ipliği seçinceye kadar ye, iç. buyurdu. Ben de iki iplik aldım... ilah...»
Duyurulmaktadır.
Bâzıları âyetteki kara
iplikle ak iplik tabirlerinin gece ile gündüz mânâsına geldiklerini bildiren
(fecir) lafzının bu âyetten hayli zaman sonra nazil olduğunu ileri sürerek
beyânın nasıl olup da ihtiyaç zamanından geri bırakıldığını, hâlbuki beyân
gelinceye kadar teklif devam ettiğini müşkil saymışlardır.
Ulemâ bunlara şu
cevabı vermişlerdir:
Âyet-i kerîme'de
«fecir* lafzı nazil olmadan da beyân vardır. Yalnız onu herkes değil, bâzı
mütehassıslar anlardı. Beyânın herkesin anlıyacağı derecede açık olması şart
değildir. Kaldı ki,âeyt-i kerîme'den maksadın ne olduğunu Hz. Adiyy'den başka
anlamayan bulunmamıştır. Hattâ ulemâdan basıları câhiliyet devrinde ak iplikle
kara ipliğin gündüzle gece mânâsında kullanılmakta şüyu' bulduğunu, bunun
beyâna ihtiyâcı olmadığını söylemişlerdir.
Nevevî (631-676)
ipliklere hakikat mânâsını verenlerin Peygamber (SailattahüA leyki ve Sellem)in
meclislerinde bulunmayan, anlayışı kıt bazı
Bedeviler olduklarını söylemiştir.
Ulemâdan uazıları
âyet-i kerîme'deki mecazın istiare mi, yoksa teşbîh kabilinden mi olduğu
mes'elesi üzerinde de durmuşlardır.
:
Aynî, bunun istiare
kabilinden olduğunu söylemiş ve «Biz, bu babın evvelinde bunu Zemehşerî 'den naklettik.» demişdir.
34- (1091)
Bize Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîri rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Fudayl b.
Süleyman [12] rivayet etli : (Dedi ki)
: Bize Ebû Hazım n'vâyet etti. (Dedi ki) : Bize Schl b. Sa'd rivayet eyledi.
(Dedi ki) : Şu (size ak İplik kora İplikten seçilinceye kadar yiyin için)
âyı-timı zil olunca bazı kimseler bir" beyaz bir de siyah iplik alarak
bunları birbirinden seçinceye kadar yemeye devam ederdi. Nihayet Allah xAZ.ıe
ve Celle) (Fecirden) kavl-i kerîmini
indirerek bundan muradı beyân eyledi.
35- (...)
Bana Muhammed b. Schl Et-Temimi [13] İle
Ebû Bekir b. İshâk rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bİze İbni Ebî Meryem rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Gassâıı haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû Hâzini, Sehl b.
Sa'd (Radiyıtilahü anh l'dutı naklen
rivayet etti. Schl şöyle ıl.mı, Şu âyet (yani):
(Size ok iplik kara
iplikten seçilinceye kadar yiyin, için) kavl-i ilâhisi nazil olunca bazı
kimseler oruç tutmak istedimi her biri ayaklarına bîr siyah bir de beyaz iplik
bağlarlar da, bu iplikleri birbirinden seçinceye kadar yiyip içmeye devam
ederlerdi. Bundan sonra Allah (Fecini-n) >»\ lini indirdi. Bu suretle
Allah'ın bu âyetten gece ile gündüzü ımırâd ettiğini anladılar.
Bu hadisi Buharı
«KitâbuVSavnı» ile «Kitâbu't-Telfsir»
de Nesâî «Kitabu's-Savm» da muhtelif râvüerden tahric etmişin d,;
Bundan evvelki hadîsde
Hz. Adiyy'in biri beyaz diğeri siyah ikî ipi yastığının altına koyduğu bildirilmişti.
Bu hadîsde Ashâb-1 Kiram 'dan bâzılarının iki ipliği ayaklarına bağladıkları
görülüyor. Fn-kat iki rivayet arasında münâfaat yoktur. Zira bâzılarının
iplüklvu tıklarının altına koyması, diğerlerinin ayaklarına bağlaması
mümkündür.
Ulemâdn bir takımları
iki rivayetin arasını bulmak için Ashâb'm sahur zamanına kadar iplikleri
yastıklarının altında Uttukları, sahur zamanında onları ayaklarına bağladıkları ihtimâlinden
bahsetmişlerse de, bu ihtimâl uzak görülmüştür. Çünkü o zaman kendileri uyanık
bulunacakları için ayaklarına iplik bağlamaya hacet yoktur. Ellerinde onları
daha iyi görürler.
Ri'y :
Manzara demektir.
Bâzıları bu kelimeyi
«ra'y* ve «ri'iyy» şeklinde rivayet etmişlerdir.
Fakat Kaadî îyâz buna
itiraz etmiş, hatâ olduğunu söylemiştir.
Bu şekilde rivayet
sahih olsa bile mer'i yani görünen mânâsına geleceğini bildirmiştir.
Kurtubî ( ?-656), Hz.
Adiyy rivayeti ile bu rivayetin arasını bulmuş ve: Adiyy rivayetinin Seh1
rivayetinden sonra vârid olabileceğinden bahisle Hz. Adiyy'in, Seh1
rivâyetin-deki macerayı işitmemiş olması ihtimalini ileri sürmüştür.
Maamafih yine Kurtubî
'nin beyânına göre her iki hadîsin aynı kazıyye hakkında vârid olması
muhtemeldir. Yalnız râvilerden bazısı âyetteki «Fecir» kelimesini muttasıl
olarak zikretmiş, bâzıları onu âyetten ayırmışlardır. Çünkü bu kelime âyet-i
kerîme'nin baş tarafından hayli zaman sonra nazil olmuştur.
Bâzıları bir sene
sonra indirildiğini söylerler.
Tahavî'nin rivayetine
göre âyet-i kerîme nazil olduktan sonra Ashâb-ı Kiram bir müddet fecir
doğuncaya kadar yiyip içmeye devam etmişler, sonra Allah Teâlâ Hazretleri fecir
kaydını indirmekle bu hükmü neshetmiştir.
Fakat Kaadî îyâz,
Tahavî 'nin bu sözüne itirazda bulunmuş ve hükmün onun dediği gibi evvelâ
sabit olup, sonradan neshedilme-ffifiirıi hadisden muradın bu işi bazı
Bedeviler *in te'vtl suretiyle yaptıklarını beyândan ibaret olduğunu
söylemiştir.
36- (1092)
Bİzc Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh rivayet » Kiler. (Dediler ki) : Bize
Leys haber verdi. H.
Bize Kuteyhetü'bnü Sn
id de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, ibni Şihâh'dan o da Salim b. Abdîllah'dan, o da Abdullah (Radiyallahü anh)l:m o da Resuliillah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)ıden naklen rivayet eyledi, \le buyurmuşlar :
(Bilâl geceleyin ezan
okur, İmdi siz ibru Um mü Mektüm'ün ezanını İfitinceye kadar yiyip için.»
37- (...)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ilini Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus ibni Şihâb'dan, o da Salim b. Afadillah'can o da
Abdullah b. Ömer (Radiyaltahû anhûnıa)1 dan naklen haber verdi. Abdullah şöyle
demiş: Ben, ResûlüIIah (Sallallohü Aleyhi ve Seİlem)i :
«Gerçekten Bilâl
geceleyin ezan okuyor. Binâenaleyh siz ibni Um mü Mektâm'un ezanını isitinceye
kadar yiyip için.» buyururken işittim.
38- (...) Bize
ibni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) :
>ize Ubeydullah, Nâfi'den o da ibni Ömer (Radiyallahıı anhûma) dan naklen rivayet eyledi, şöyle demiş:
ResûlüIIah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem).'în, biri Bilâl, diğeri âmâ ibni Ümınü Mektûm olmak üzere iki
müezzini vardı. Bir defa ResûlüIIah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem):
«Şüphesiz ki Bilâl
geceleyin ezan okun Binâenaleyh siz ibnî Ummü Mektûm ezarf okuyuncaya kadar
yiyip için.» buyurdular.
Halbuki ikisinin ezanı
arasında, ancak birinin inip dikerinin (minareye) çıkacağı kadar fazla
bulunurdu.
(...) Bize
yine ibni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize UbeyduIIah rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kaa-sim, Aişe
(RadiyaUahûanha)'âan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen
bu hadisin mislini rivayet etti.
(...) Bize
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Abde haber verdi. H.
Bize tbnü'l-Müsennâ
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hanımad b. Mes'ade rivayet eyledi.
Bu râvilerin hepsi
Ubeydullah'dan her iki isnâdla İbni Nümeyr hadisi gibi rivayette bulundular.
Bu hadisi Buhari «Kitâbu's-Savm»'dan tahric etmiştir.
El-Mühelleb diyor ki:
«Bu hadisin muhtelif lafızlarından anlaşıldığına göre Hz. Bila Tin vazifesi
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in emrettiği vakitte geceleyin ezan
okumakmış. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu, namaz kılan namazı
kessin, uyuyan uyansın da sahur yemeğini yememişse yesin, diye yapmıştır.
Bütün bunları Hz. İbni
Mes'ud, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet etmiştir. Ashâb-ı
kiram, Hz. Bi1â1'in ezanından sonra sahur yerlerdi.
Hadis-i şerif,
Abdullah tbni Ümmu Mektûm ezanının Bilâl (Radiyallahü anh) 'm ezanına yakın
olduğuna delildir.
Hadisin bâzi
rivayetlerinder «tbni Ümmü
Mektûm'a: — Sabahladın, sabahladın, denilirdi.» cümlesi vardır. Bu
gösteriyor ki: Ibni Ümmü Mektûm
Hazretleri fecrin doğmasına yakın yahut fecir doğarken ezan okumağa dikkat eder,
vakti bildirmek için Hz. Bi1âI'in ezanı ile iktifa etmezmiş. Zira Hz. Bilâl
ezanını muhtelif vakitlerde okurmuş.
Bu hadisde «Birinin
inip diğerinin (minareye) çıkacağı kadar fasıla bulunurdu.» denilmesi bazı
zamanlardaki müşâhadeye mebnîdir. Çünkü ezam her gec? ayni vakitte okusa
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun ezanı ile iktifa eder: «îbni Ümmü
Mektum ezan oku-yuncaya kadar yiyip için.» buyurmaz, «Bilâl ezanı bitirdim,
yiyip içmeyi kesin.» emrini verirdi.
îbni Ümmü Mektûm ama
bir zât idi. Bu sebeple vaktin geldiğini kendisine haber veren bir adamı
bulunması muhtemeldir. Çünkü böyle biri bulunmasa vaktin geldiğini ekseriya
bilemezdi.
îbni Vehb'in, Yûnus
tarikiyle 1bni Şihâb'dan, onun da Salim 'den naklettiği bir rivayet de bu
ihtimali teyid eder. Mezkur hadisde: «Îbni Ümmü Mektûm gözü görmez bir zât idi.
Cemâat kendisine fecir doğdukta (ezanı oku.) deme-dikçe ezan okumazdı.•
denilmektedir.
1. Oruç
tutacak olan bir kimse, fecr-i sâdık denilen tanyerinin ağır-masına kadar yiyip
içebilir. Fecr-i sâdık doğdu mu yiyip içmeyi keser.
Sahabe ve Tabiin'in cumhuru
buna kaaildirler. Mamer, Süleymân-ı Ahmeş, Ebû Miclez ve Hakem b. Uteybe
güneşin doğmasından az evvele kadar sahur yemenin caiz olduğunu söylemişlerdir.
Delilleri Tahavî‘nin rivayet et-tiğitiği Hz. Huzeyfe hadîsidir. Mezkûr hadisde
şu cümleler vardır :
«Sabah olduktan sonra
mı sahur yediniz?» diye sordum. — «Evet sabah
olduktan sonra yedik, şu kadar var
ki güneş doğmamıştı.»
Bu hadisi Nesâi ile
imam Ahıned b. Hanbel dahî rivayet etmişlerdir.
Ma'mer sahur yemeğini
o kadar geç yermiş ki, bilmeyenler orucu yok zannederi ermiş.
İbni Münzir'in sahih bir
isnadla Hz . Ali (Radiyallahû anh,) dan rivayet ettiği bîr habere göre AIi
(Radiyal'.ahü anh) sabah namazını kılmış da :
«Beyaz iplikte
siyah ipliğin birbirinden seçildiği zaman şimdidir.» demiş.
İbnü'l-Münzir ( ?-3lO)
bazı ulemânın: «Günün aydınlığını gecenin karanlığından seçmek, aydınlığın
yollara ve evlere dağılmasiîe olur.» dediklerini rivayet etmiştir.
Sahih bir isnâdla yine
ibni Münzir'in, Salim 'den rivayet ettiği bir hadisde Hz. Ebû Bekir'in ortalık
iyice aydınladıktan sonra:
«Şİmdİ bana suyumu
getir.» dediğini rivayet etmiştir.
A'mfs'iıı: illeıe düşeceğimi bilmesem sabah
namâznu kılar da ond;ı!i ı:*)!ira sahur yerdim.» dedij;i rivayet bulunur,
fiyye ulemâsının bu
bâbdaki kavilleri ilerde görülecektir.
1. Hadîs-i
şerif «Sabah ezanı fecir doğmazdan önce okunabilir.» di-yenîerin delilidir.
2. Fecir
doğuncaya kadar yeyip içmek ve cima' etmek caizdir.
3. A'mâ'nın
ezan okuması caizdir.
4. Siibalı
namazı için biri fecirden önce, diğeri sonra olmak üzere iki defa uzan okumak
müstuhabtır.
5. A'mâ'nın
şebâdeti makbuldür diyen imam Mâlik iîe
Müzeni ve başkaları bu hadisle istidlal etmişlerdir.
39- (1093)
Bize Züheyr b. Iarb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. İbrahim,
Süleymân-i Tcymi'dcn, o da Kbû Osman'dan, o da İbnt Mcs'ûd (Radiyallahii
anhy&m\ naklen rivayet etti. İbııî Mesûd şöyle demiş: Kesûlüllah (SaMUütil
Aleyhi ve Selleın) :
«Sizden hiç birinizi
Bilâl'ın ezanı -yahut Bilâl'in nidası- sahurundan menetmesin. Çünkü o namaz
kılanınıza namazı kestirmek ve uyuyanınızı uyandırmak için geceleyin ezan okur
- yahut nida eder.» buyurdu. Ve elini doğrultarak kaldırdı da :
«Fecir şöyle ve şöyle
olmakla değil, şöyle oluncaya kadardır.» buyurdu ve iki parmağını araladı.
(...) Bize
tbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hâlid yâni Ahmar, SüJeymân-i
Teymi'den bu isnâdla rivayette bulundu. Yalnız o şöyle dedi:
ResûliUIah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) parmaklarını topladı, sonra onları yere doğru çevirerek:
— Şu şekilde oldu
aydınlık fecir değildir. Fecir şöyle olandır, buyurdu ve İki şahadet parmağını
birbiri üzerine koyarak ellerini uzattı.»
40- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebi Şey be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir b.
Süleyman rivayet etti. H.
Bize tshak b. İbrahim
de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr ile Mu'temir b. Süleyman ikisi birden
Süleymân-ı Teymî'den bu isnadla haber verdiler. Mu'temir'ir hadîsi:
«Uyuyanınızı
uyandırır, namaz kılanınızı da
namazını kestirir.» cümlesinde
sona erer.
tshâk dedi ki: «Cerir
kendi rivayetinde Resâlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) fecri kastederek:
Şöyle olmak eğil,
böyle olmaktır. Yani fecir genişliğine görünen aydınlıktır, uzunluğuna z'hur
eden aydlınlık-değildir.» buyurdu.) dedi.»
41- (1094)
Bize Şeybân b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dülvâris, Abdullah b.
Süvâdete'l-Kuşeyri'den naklen rivayet eyledi. (Demiş ki) : Bana babam rivayet
etti, o da Semûratü'bnü Cündeb'i şunu söylerken işitmiş: Ben, Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem yi :
«Sakın sizden birinizi
ne Bilâl'ın nidası ne de yayılmadıkça şu aydınlık sahurdan menetmesin.»
buyururken dinledim.
42- (...)
Bana ZÜheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. Uleyye rivayet
eyledi. (Deai ki) : Bana Abdullah b. [14]
Sevâde, babasından, o da Semûratü'bnü Cündeb (Radiyalîahü anh) 'dan naklen
rivayet etti. Şöyle demiş:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Settem) :
«Sakın bizi ne
Bilâl-in ezanı ve -Şahabın direk gibi görünen aydınlığına İşaretle- ne de şu
beyazlık şu şekilde dağılmadikça aldatmasın.» buyurdular.
43- (...)
Bana Ebu'r-Rabi' Ez-Zehrâni rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b.
Sevadete'I-Kuşeyri, babasından, o da Semuratü'bnü Cündeb (Radiyalîahü anh) 'dan
naklen rivayet eyledi, şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);
«Sakın ne Bilâl'ın
ezanı ne de ufukda şöyle görünen uzun aydınlık Şu şekilde yayılın aya kadar
sahurunuzdan sizi aldatmasın.» buyurdular.
Hammâd tun iki eliyle
göstererek genişliğine zuhur eden aydınlığını anlatmak i. ediğini hikâye
etmiştir.
44- (...)
Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti (Dedi ki) : Bize Şu'be, Sevâde'den naklen
rivayet eyledi.
(Demiş ki) : Ben*,
Scınuralii'bnü C ün deh {Radiyalluhit onh)."ı hutbe okuyarak Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellcm)"nı şöyle buyurduğunu rivayet ederken
dinledim:
«Sizi ne Bilâl'ın nidası
ne de fecir görününceye (tadar -Yahut fecir yanhneaya kadar görülen çj
aydınlık aldatmasın»
(...) ISİzo,
İni hadisi Crnü'l-İMiisfiı^â dibi rivayet etti. (Üedi ki) : Bize KIîu Uîivud
rivayet etti. (OocJi ki) : iti?'1 Şii'de h.ıber verdi. (Dodi ki) : lî;jna
Sevadetü'lınü Haır/aletc'l-Kuşeyı-i Iıah-r verdi, Senuıratü'hnü Cün-deb
(RtuUyallahii cnh) \ Resıılüllah (StılUrluhu Aleyhi ve Settem) şöyle
lui-yururdtı... derken dinledim, diyerek bu hadisi anlattı.
İbni Mesûdi (RaJiy l'a/tii
c:ıh) hadîsini Buhâri «Ezan» ve «Talâk» bahislorindo, Ebû Dâvud , Nesâi ile
İbni Mâce «KitâbıTs-Savnı» dan talırîc etmişlerdir.
Hz. Bi1â1'in geceleyin
ezan okıırıasi sabahın yaklaştığım bildirmek içindir. Tâki teheccüd namazı
kılanlar namazı keserek biraz uyusunlar da, sabah namazına neşatla kalksınlar,
uyuyanlar da uyanarak az -eok teheccüd namazı kılsınlar yahut sahur yemo&i
yesinler, sonra yıkanarak veya abdest alarak sabah naanazına hazır olsunlar.
ResûlülJah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'in mübarek eliyle işaret ederek gösterdiği birinci fecirden
murâd Fccr-i Kâzib yâni alaca karanlıktır. Bunun hakikati ufukta yukarıdan
aşağı doğru sarkan bir aydınlıktır. Sonra tekrar kaybolur. Fecr-i Kâzib
geceden sayılır. Onunla sabah namazının vakti girmiş sayılmaz. O anda sahur
yemeği yenilebilir.
KcsûlüIIah (Sallallahü
Aleyhive Sellem) ikinci işareti ile Fecr-i Sadık'ı yâni hakiki tanyeri
ağırmasını göstermiştir.
Bunun mâhiyeti
aydınlığın ufukta genişliğine yayılmasıdır. Bu aydınlık sabahı bildirir.
Onunla sabah namazının vakti girer.
1- Hz. Bilâl
(Radiyallahüanhym. geceleyin okuduğu ezan namaz kılanlara namazı kestirmek,
uykuda olanları uyandırmak içindi. İmam A'zam'la imam Muhammed ve Züfer'inkavilleri
budur. Ona göre sabah namazı için Abdu
İlah ibni ümmü Mektim'un yaptığı gibi
yeniden ezan okumak îcab eder.
Süfyân-ı Sevrî'niı kavli de budur.
Evzâi, Abdullah
ibni'l-Mübârek, imam Mâlik, imam Şafii, imam Ahmed b. Hanbel . İshâk, Dâvud-u Zahiri
ve ibni Cerir-i Taburî fecir doğmazdan
önce sabah ezanı okunmasını tecviz etmişlerdir.
Hanef iiler 'den imam
Ebû Yûsuf'un mezhebi do budur.
Bu hususta muhtelif
hadisler varid olmuştur. Bunların bazılarında « Bi1â1'in ezanı sizi aldatmasın.
Çünkü o geceleyin ezan okur. Siz ibni Ümmü Mektûm 'un ezanını işidinceye kadar
yiyip içmeye devam edin.» b-ayurulmuş, diğer bazılarında «İbni Ümmü Mektûm
gözü görmez bir kimsedir onun ezanı sizi aldatmasın, Fila Bilâl ezan okucuğu zaman artık kimse yemek
yemesin.» denilmiştir.
Zahiren biribirine
munâfi gibi görünen bu rivayetler Aynî'ye göre ezanı nevbetle okumakdan ileri
gelebilir. Çünkü, caiz ki Resûliillah (Sallalkihü Aleyhi ve Sellem) bazı
gecelen evvelâ Hz. Bi1â1'e nml.m sonra Hz. .Abdullah ibni Ümmü Mektûm'a, bazı
geceler de evvela îbni Ümimü Mektûm'a, sonrr Hz. Bi1âl ezan okutmuş olsun.
îşte zıddiyet buradan
ileri gelir. Ezanı evvelâ kim okursa okusun, bu ezanın namaz ve oruç babında
hükmü yoktur. Hüküm ikinci ezana taalluk eder.
Ebu'l-Fetih
Kuşeyrî diyor ki: «Vakti girmezden ön
ce sabah namazı için ezan okumayı caiz görenler bu ezanın ne vakit okunacağında
ihtilâf etmişlerdir,
Şâfiî1er'e göre
tanyeri ile Fecr-i Kâzib arasında nk?ı-nur, daha Önce okumak mekruhtur.
Bâzılarına göre gece yarısı bir takımlarına göre gecenin üçte birinde okumak
caizdir.
Gecenin son altıda
birinde okunur.» diyenler de vardır. İmam Ebû Yûsuf ile İmam Ahmed ve îmam
Mâlik'? göre gece yarısında okunur.
Safi î'ye ulemâsının zahih kavli de burtnr
İkinci bir kavle göre
ezan fecir doğarken seher zamanında okımuı. Begavî kat'iyyetle buna kaail
olmuştur.
Üçüncü bir kavle göre
: Kışın gecenin son yedide birinde, yazın gecenin kalan yedide birinin
yansında okunur.
Dördüncü bir kavle
göre: Gecenin üçte birinden vakt-i muhtarın onuna kadar,
Beşinci bir kavle
göre: Gecenin her anında okunabilir.
Yedide bir, yedide
birin yansı rivayetleri İçin
İraâmü'l.Haremeyn : (Hadîs
ulemâsı indinde bâtıldır.) elemiştir.»
2- Fecir,
biri Kâzib diğeri Sâdık olmak üzere iki nev'idir.
3- Bir şey*i
bit'te'kid öğretmek için işaretle izahta bulunmak caizdir.
4-
El-Mühelleb'e göre bu rivayetler işaretin sözden daha kuvvetli olduğuna
delildir.
45- (1095)
Bize Yahya fa. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin, Abdullaziz b.
Süheyl'den, o da Encs'dcn naklen haber verdi. H.
3ize Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe ile Züheyr b. Harb, tbni Uleyye'den, o da Abdülazîz'den, o da En es
(Rcdiyallahü anh) 'dan naklen rivayet ettiler. H.
Bize Kuteyebtü'fanü
Said dahi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Avâ-ne, Katâde ile Abdülazîz b.
Süheyb'den, onlar da En es (Radiyallahü anh i dan naklen rivayet etti, Enes
şöyle demiş: Resûlüllah (SallaUahu Aleyhi ve Sellem):
«Sahur yeyin. Çünkü sahurda
bereket vardır.» buyurdular.
Bu hadisi Buhâri,
Tirmizî, Nesâi ve îbni Mâce
«Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.
Tirmizî onu tahric
ettikten sonra: «Bu bâbda Ebû Hüreyre, Abdullah b. Mes'ûd, Câbir b. AlTdiİ-lah,
îbni Abbâs, Amru'bnü'l - Astrbâd b. Sâriye, Utbetü'bnüAbd veEbu'd-Derdâ
(Radiyallahü anhûm) hazerâtmdan da hadîsler rivayet olunmuştur.» demektedir.
Bunlardan maada Hz.
Ali, Abdullah b. Amr, Abdullah b. Ömer, Ebû Ümame, Ebu Said-i Hudri, Mikdân b.
Ma'dikerib, Âişe, Meyserâ (Radiyallahü anh t\m) ile ismi bilinmeyen bir zâtdan
da hadîsler rivayet olunmuştur:
1) Ebû
Hüreyre (RadiyaUahii cınh) hadisini Nesâi hem merfû hem mevkuf olarak rivayet
etmiştir. Lafzı babımızın Enes
(RadiyaUahii anh) hadîsi gibidir. Ebû
Ya'Iâ'nın rivayetinde :
— Resûlüllah
(Sallallâhü Aleyhi veSellem) sahur yemeği ile tirit hakkında bereket duasında
bulundu.»; başka bir rivayetinde de:
Resûlüllah
(Sallaltahii Aleyhi ve Seltem) Sahur berekettir, tirit berekettir, cemâat da
berekettir, buyurdular.» denilmektedir.
2) Abdullah b.
Mes'ud hadîsini yine Nesâi
merfû ve mevkuf olarak tahrîc etmiş :
«Mevkuf olması daha
doğrudur.» demiştir.
3) Câbir
(Radiyallahü anh) hadîsini îbni
Adiyy «EI-Ka-mil» nâm eserinde
babımız hadisi tarzında rivayet etmiştir.
4) İbni Abbâs
(Radiyallahüanh) hadîsini Îbni Mâce tahric etmiştir. Mezkûr hadîsde Resûlüllah
(SaUallahü Aleyhi ve Setlem) :
«Sahur yemeğinden
gündüzün orucu kaylûleleden de gecenin namazı İçİn istifade edin.»
buyurmuşlardır.
Bu hadîsi Hâkim de
«Müstedrek» inde tahrîc etmiştir.
5)
Amru'bnü'1-Âs hadîsini Müslim
ile Nesâi tahrîc etmişlerdir.
Babımızda bu hadîsden sonra görülecektir.
6) îrbâd
b. Sâriye hadîsini
Ebû Dâvud ile
Nesâi tahrîc etmişlerdir. Hz.
İrbâd şöyle demiştir:
«Beni, Resûlüllah (SaUallahü
Aleyhi ve Setlem) Ramazanda sahur yemeğine davet etti de:
«Mübarek yemeğe buyur,
dedi.»
Nasâi'nin rivayetinde
«Buyur» yerine -Buyurun» denilmiştir. Bu hadîsi îbni ; Hibbân dahi «Sahîh»inde tahrîc
etmiş, 1bnü'1-Kattâr ise zayıf bulmuştur.
7) Utbetü'bnü Abd
ile Ebu'd-Berdâ' rivayetini
îbni Adiyy «El-Kamil» nâm eserinde tahrîc etmiştir. Bu
rivayette Utbe ile Ebu'd - Derdâ ' (RadiyaUahii anh) şöyle demişlerdir :
«Resûlüllah (SaUallahü
Aleyhi ve Sellem) gecenin sonunda sahur yiyin, buyurdu. Bunun mübarek bir öğün olduğunu
söylüyordu.»
8) Hz. Ali
hadîsini yine Îbni Adiyye tahrîc etmiştir. Bu hadîste
Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem).;
«Bir yudum suyla olsun
sahur yapın, bir vudum suyla olsun İftar edin.» buyurmuşlar.
Yalnız hadîsin
senedinde metruk bir râvi olan Hüseyin
b. Abdullah vardır.
9) Abdullah
b. Amr (Radiyallahü anh) hadisini İbni Hibban
«Sahih» inde rivayet etmiştir. Bu rivayette dahî : «ltcsûlüllah
(Sülhllahü Aleyhi ve Sellem):
— «Bir yudum suyla olsun sahur yapın,
buyurdular.» denilmektedir.
10) Abdullah
b. Ömer (Radiyallahii anh) hadîsini yine İbni Hibbân
tahric etmiştir.
Mezkûr rivayette Hz.
Abdullah şöyle demektedir: Resû-lüllalı (SallaUahil Aleyh've Sellem) :
— «Şüphesiz kî Allah ve melekleri
sahur yiyenlere sa'lat eylerler.» buyurdu.
11) Ebû Ümâme
(Radiyallahü anh) hadisini Taberâni «Müsned» inde tahrîc etmiştir. Hz.
Ebû Ümâme şöyle demiştir: Een, Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi veSellem)'i :
— «Ya
Rabbî, Ümmetime sahur yemeğinde
bereket ver. (Ey ümmetim}, bir yudum
suyla, bir hurma tanesiyle, bir kaç kuru üzüm tanesiyle de olsa sahur
yapın. Zira melekler size Salât
eylerler, buyururken işittim.»
Hadisin isnadı
hakkında süz edilmiştir.
12) Ebû
Saîd-i Hudrî (Radiyallahüanh) hadîsini
imam Ahmed b. Hanbel «Müsned»
inde tahrîc etmiştir. Hz. Ebû Saîd şöyle demektedir: «ResûlülUih (SallaUahil
Aleyhi ve Sellem) :
— «Sahur berekettir, velev ki biriniz onu bir
yudum suyla yapsın. Çünkü Allah Azze
ve Celi ile
melekleri sahur yiyenlere salât eylerler, buyurdu.»
Bu hadîsi İbni Adiyy
dahi biraz lâfız farkıyla rivayet etmiştir, îsnâdı hakkında söz edilmiştir.
13)
Mikdân b. Ma'diker î b (Radiyallahü
unh) hadîsini Nesâi merfû ve mürsel olarak rivayet etmiştir.
Bu hadîste
Kcsûlüllah (Salla!lahit Aleyhi ve
Sellem) : «Sahura devam edin. Çünkü o
mübarek bir öğündür.» buyurmuşlardır.
14) Âişe
(Radiyallahü anha) hadîsini Ebû Ya'1a -Müsned» inde tahrîc etmiştir. Mezkûr
rivayette Hz. Âişe şunları söylemiştir.
«Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve
Sellem) :
— Bize mübarek yemeği yani sahuru getir,
buyurdular. Halbuki çok defa bu yemek
iki hurma tanesinden ibaret olurdu.»
15) Meyserâ
hadîsini Ebû Nuaym-ı İsfahani tahrîc etmiştir. Meyserâ (RadiyaV.ahü anh) şöyle
demiştir; Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Selfan) :
— «Bir lokma veya bir 'casık çorba ile olsun
sahur yapın. Çünkü o, bereket
yemeğidir. Sahur sizin orucunuzla Hiristiyanların orucu arasında
huduttur.» buy unlular.
Bu hadîs hakkında soz
edilmiştir. Zehebi, Meysor' (Radiyallahiianlı) 'in Basra bedevilerinden bir
sahâbi olduğunu, Uusunti-lah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellemye :
— Sen ne zaman Peygamber oldun ya Itesûlallah?
diye sorduğunu kaydeder.
16) îsmi
bilinmiyen sahâbinin hadîsini Nesâi tahrîc etmiştir. T'm hadîste: «Peygamber
(SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'in yanına girdim, salıür yemeği yiyiyordu :
— Bu yemek berekettir, bu sîze Allah'ın verdiği
bîr berekettir. Onu bırakmayın,
buyurdular.» denilmektedir. Râviler,
mutemetdirler.
Rcsûlülluh (SallaUahü
Aleyhi ve Selleın)'u\ «Sahur yİyİn, • emri bilıuım nedib ifâde eder.
Sahur kelimesi :
«Suhur* şeklinde de rivayet edilmiştir.
Bereket kelimesini
ulemâ muhtelif şekillerde tefsir etmişlerdir. Şöyle ki:
a) «Bereket»
den murâd: Az olan yiyeceğe oruca yardımı olaenk şekilde kuvvet bahşetmektir.
Kesûîüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)
'in :
«Bir yudum suyla, bir
hurma tanesiyle de olsa...» buyurması bunu delâlet eder. Bu, Allah'ın halk
ettiği bir hususiyettir.
b) «Bereket»
den murâd: Muâhaza olunmamaktır.
Nitekim Hz. Ebû Hüreyre'den rivayet
olunan bir hadîsde :
— «Uç şey vardır kİ
bunlar üzerine kul hesaba çekilmez : Sahur yemeği, iftar yemeği ve din
kardeşleriyle birlikte yenilen
yemek.» buyurulmuştur.
c)
Bereketten murâd : Oruç v.s. gibi gündüz amellerine kuvvet kazanmaktır.
d)
Bereket'den ruhsat ve sadaka mânâsı kastedilmiştir.
Bu ruhsat iftar
zamanında yemek üzerine yemekden ibaretti, sonra nesholundu.
Bereket lugatta
«Ziyade- ve «Artış» mânâsına gelir.
Kaadi îyaz: «Bu
bereket sahura kalkan kimsenin zikir, namaz istiğfar v.s. gibi ziyâde
amellerinden ibaret de olabilir. Zira insan sahura kalkmasa bunları yapamaz,
onları terketmiş olur.» diyor.
Ulemânın ihtilâfından
çıkmak için her gün oruca ayrı ayrı niyetlenmeyi de bunlar meyânında
zikrediyor.
îb'ni Dakiki'1-îd'e
göre burada ki bereket uhrevî amellere 3e, dünysvî amellere de âit olabilir.
1) Hadîs-i
şerif, sahura teşvik etmektedir. Ulemâ sahur yemeğinin müstehab olduğuna
ittifak etmişlerdir. Sahur yemeği hıristiyanlarm orucuyla müslümanlarm orucunu
biribirinden ayıran hadd-i
fasıldır. Zira Hıristiyanlar
sahura kalkmazlar.
Bîr hadisde sahur
yemeği ile sabah namazının arasında elli âyet okuyacak kadar fasıla bulunduğu
bildirilmiştir.
2) Bu
hadîsde sahuru tanyerine yakın bir zamana kadar te'hire teşvik vardır.
3) İftar
için acele etmek müstehabdır. Çünkü bir hadîs-i şerifte: «İnsanlar iftarı acele
yapmaya devam ettikçe hayırda dâimdirler.»
buyurulmuştur. Bu
hadîsin manası: «İnsanlar bu sünneti muhafazaya devam ettikçe daima hayır
işlemiş sayılırlar, iftarı te'hir ederlerse, bu onların fesada düşeceklerine
bir alâmettir.» demektir.
46- (1096)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Musa b. Uley'den,
o da babasından, o da Amrü'bnü'1-As [15]'dan
naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Bizim orucumuzla
ehl-i kitabın orucu orasında hudut, sahur yemeğidir.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe hep birden Veki'den rivayet ettiler.
H.
Bana, bu hadîsi
Ebu't-Tahir dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. Her iki
râvi Musa b. Uley'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır.
47- (1097)
Bize Ebû Bekir b. EM Şey o e rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki', Hişam'dan, o
da Katade'den, o da Enes'den,: o da Zeydü'bnü Sabit İRadiyallahü anlı) 'dan
naklen rivayet etti, şöyle demiş: Resulüllalı (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) ile
birlikte sahur yedik. Sonra namaza kalktık.»
Râvi diyor ki: «Ben,
sahur ile namazın arasında ne kadar müddet vardı? diye sordum. Zeyd:
— Elli âyet, cevabını
verdi.»
(...) Bize
Amru'n-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bite Yezîdü'bnü Harun rivayet eyledi.
(Dedi ki) : Bize Hemmam haber vefdi. H.
Bize tbnü'l-Müsenna da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ömerü'bnü Âmir rivayet etti.
Her iki râvi
Katade'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır.
Amrü'bnu'1-Âs
(Radiyaltahüanh) hadîsinin senedindeki Musa b. U1ey , « Mûsab. Ali» şeklinde de
rivayet oluıı-muşsa da meşhur rivayeti birincisidir.
Ekle: Bir defa yemek,
mânâsına gelir. Yenilen şeyler çok olabilir.
Kaadi lyâz bu
kelimenin «iîkle» şeklinde rivayet olunduğunu iddia etmiştir. «Ükle»: Bir
lokma, demektir. İhtimâl Kaadî îyâz bununla hemşehrilerinin rivayetini
kastetmiş olacaktır. Çünkü sözüne devam etmiştir:
«Doğrusu (ekle) dir.
Burada maksat da odur.»
Zeydü'bnü Sabit
(Radiyaltahüanh) hadîsini Buhâri •Mevâkîtu's-Salât» ile «Kitâbu's-Savm» da,
Tirmizî, Nesâi ve îbni Mâce «Kitâbu's-Savm» da muhtelif râvîlerden tahrîc
etmişlerdir.
Buhâri 'nin bir rivayetinde
hadisin lafzı şöyledir : «Nebiyyullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Zeydü ' bnü
Sabit ile birlikte sahur yemeği yemişler. Sabit demişki, yemek bitince
Nebiyyullâh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
namaza kalktı. Ve beraberce namazı kıldık. (Râvi diyorki) Enes'e:
— Sahur yemeği ile namaza girmelerinin
arasında ne kadar zaman geçeti? diye
sordum,
— Bîr kimsenin elli
iye* okuyacağı kadar, cevâbım verdi.» Enes'e «A-ada ne kadar vakit geçti?» diye
soran ravi, Katâde'dir.
Hadîsin bâzı
rivayetlerinde cemi' sigasiyle «Ashabdan bazıları Peygamber (SaUallahii Aleyhi
ve Sellem) ile birlikte sahur yemişler." denildiği gibi, namaz hakkında
dahi cemi' siğasıyia «Beraberce namazı kıldık.», bazı rivayetlerde tesniye
sîgasıyta «ikisi namazı kılmışlar.» bir rivayette de müfred sîgasıyla
«ResûIüHah (SaUallahii Aleyhi ve Sellem) namazı kıldı.» denilmiştir.
Zeyd (Rad'tyaUahü Gnh)
hadisi sabah namazının evvel vaktini bildirmektedir. Sabah namazının vakti
Fecrin doğmasıyla başlar. Zira oruca niyet eden bir kimsenin, yiyip içmesi
haram kılınan vakit fecrin dolduğu vakittir.
Hadîs-i şerifde
sahurla sabah namazı arasında elli âyet okunacak kadar bir zaman geçtiği
bildirilmektedir ki, takriben dört dakika eder.
Sabah namazının son
vakti ihtilaflıdır Cumhura göre: Güneş doğmasından az önceye kadar devam eder.
Bu hususta başka
kaviller de vardır.
48- (1098)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü-laziz b. Eb"
Hâzim, babasından, o da Sehlü'bnü Sa'd (Radiyallahü anh) dan nakle ı haber
verdi ki, Resûlüllah (SaUallahii Aleyhi ve Sellem) :
«İnsanlar iftarı acele
yapmaya devam ettikleri müddetçe hayırla yaşamakta dâimdirler.» buyurmuşlar.
(...) Bize bu hadîsi
Kuteybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'-kub rivayet eyledi. H.
Bana Züheyr b. Harb da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman b. Mehdi, Süfyan'dan naklen rivayet
eyledi.
Bu râvilerin ikisi de
Ebû Hâzim'den o da Sehlü'bnü Sa'd {Radiyallahü anh) 'dan, o da Peygamber
(SaUallahii Aleyhi ve Sellem /den yukarki hadîsin mislini rivayet etmişlerdir,
49- (1099)
Bİze Yahya b. Yahya ile Ehû Küreyb Muhammcd 1»' rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Ebû Muâviye, A'mcş'dcn, o dtü'bnü Unıeyr'den, o da Ebû Atiyye'den naklen
haber verdi Ebû AUyye şöyle demiş: Ben ve Mesrûk Âişe'nin yanına girdik de:
— «Ey Müzminlerin annesi,
Mulıaınnıed (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) 'in ashabından iki adanı varki, birisi hem iftarı acele ediyor hem
de nn-ınazı acile kılıyor. Diğeri iftarı da namazı da tc'hir ediyor.» dedik Aişe
— «Buutların binicisi hem iftarda hem namazda acele
davranıyor?-diye sordu, Biz:
— «Abdullah yâni İlini Mes'ud.» cevâbını
verdik. Âişe
— «Kesûlüllah (SalUrflahii Aleyhi ve Sellem)
işte böyle yapardı.» dedi. Ebû Küreyb: «Diğeri de Ebû Musa.» ifâdesini ziyâde
etti.
50- (...)
Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Zaide, A'meş'dı-n, o
da Umâra'dan, o da Ebû Atiyyc'den naklen haber verdi. EbîvAtiyye şöyle demiş:
Ben ve Mesrûk Âişe
(Ratliyallahîi atıha) 'nın yanına girdik. MuîjiûK ona şunu söyledi:
— «Muhaınmrfl
(Sallalluhü Aleyhi ve Selleıny'm ashabından iki adam var ki, bunların ikisi de
luıymhm geri kalınıyorlar. Birİ akşam namazı ili iftarda acele davranıyor, diğeri hem akşamı hem iftarı
te'hir ediyor.* Âişe :
— «Akşam namazı île iftarda acele davranan
kimdir?* diye sordu, Mesrûk :
— «Abdullah'dır.» cevabını verdi. Bunun üzerine
Âişe :
— «ResûltiIIah
(Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) işte böyle yapardı.» dedi. Seh1 (RadiyaUahü anlı)
hadîsini Buhâri, Tirmîzi ve İfani Mâce «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.
Bu babda Hz. Ebû Hüreyre,
İbni Abbas ve Enes (Radtyallahû anhûm) 'dan da rivayetler vardır.
Ebû Hüreyre hadîsini
Ebû Dâvud tahric etmiştir. Bu hadîsde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
;
«İnsanlar iftarda
acele ettikçe bu din muzaffer olarak I alacaktır» buyurmuşlardır.
İbni Abbas
(Radiyaîhıhii anh) hadisini Ebû Dâvud-u Tayâ1isî Müsned»inde rivayet etmiştir.
Mezkûr hadîsde Hz. İbni Âbbâs şöyle demektedir: «Resûlülah (Sallallahü Aleyhi
ve Selletri:
— Biz -Peygamberler
cemâati iftarımızda acele davranmaya, sahû rumuzu te'hir etmeye ve namazda sağ
ellerimizi sol ellerimizin üzerine
koymaya me'mur olduk,- buyurdular.
Bu hadisi Beyhakî dahi
«Sünen-inde Ebû Dâvud tarîkiyim rivayet etmiş ve: «Bu hadis Talhatü'bnü Amr
El-Mekki-nin rivâyetiyle maruftur. Halbuki bu zât zayıftır.» demiştir.
Enes (Radiyattahü anh)
hadîsini Ebû Ya'la «MUsned»inde rivayet etmiştir. Bu hadiste Hz. Enes:
«Ben, Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)i bir yudum suyla olsun iftar etmeden aksam namazı
kılarken hiç görmedim.» demiştir.
Hadîsin isnadı
güzeldir.
Babımızın Hz. Âişe
hadîsi için Tirmizi: «Bu hadis ha-sen sahihdir.» demektedir.
Seh1 (Radiyalhhü
anh) hadisinde :
«İnsanlar İftarı acele
yapmaya devam ettikleri müddetçe hayırla yaşamakta daimdirler.» buyurulmuştur.
Hz. Ebû Zerr'in rivayetinde
: «Sahuru da te'hir ettikleri müddetçe.» cüml si de vardır.
Ebû Zîrr (RadiyaUahü
anh) rivayetini imam Ahmed b. Hanbe1 tahrîc etmişt:r.
İftarın acele
yapılmasındaki hikmet hakkında El-Mühelleb şunları söylemiştir:
«Bundaki hikmet:
Gündüze geceden bir şey katmamaktır. Bir de iftarda acele davranmak, oruç
tutan kimse için daha muvafıkdır. İbâdet hususunda ona kuvvet verir.»
tbni Dakîki'1-İd
(625-702) : «Bu hadisde, iftarı yıldızlar zuhur edinceye kadar te'hir eden Şia
fırkasına red cevabı vardır.» diyor.
Gerçi bâzıları: «Bu
hadis vârid olduğu zaman Şia fırkası mevcut değildi.» demişlerse de, Aynî
Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Seltem)'in gelecekte Şiî1er'in ne yapacağını
Allah'ın bildirmesiyle bilmiş olması muhtemeldir.» diyerek bu kavli reddetmiştir.
Hâsılı iftar ve akşam
namazında acgle davranmak sahuru te'hir etmek sünnettir. İbni Abdilber:
«İftarın acele, sahurun te'hirle yapılacağını bildiren hadisler sahih ve
mütevâtırdırlar.» demiştir.
51- (1100)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Küreyb ve İbni Nümeyr rivayet ettiler.
Hepsinlnlâfizlan birdir. Yahya: «Bize Ebû Muâviye haber verdi.* dedi, İbni
Nünieyr: «Bize babam rivayet etti.», Ebû Küreyb ise «Bize Ebû Üsâmc rivayet
etti.» dediler.
Bu râviler toptan
Hişâm b. Ur ve'd en, o da babasından, o da Âsim [16] b.
Ömer'den, o da Ömer (Rad'tyallahü anh) 'dan naklen rivayette bulundular. Ömer
(Radiyallahiianh) şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem):
«Gece geldi de gündüz
gitti ve güneş kayboldu mu oruçlu iftar eder.» buyurdular.
İbııi Nünıeyr: «Fakat»
kelimesini zikretmedi.
Bu hadîsi Buhâri
(194-256), Ebû Dâvud (202-275) ve Tirmizî (209-279) «KitabıTs-Savm» da muhtelif
râvîlerden tahric etmişlerdir.
«Oruçlu iftar
eder.» cümlesinden murad: İftar vakti
giren, demektir.
îbni Huzeyme (223-311)
: «Bu hadîsin lafzı haber ise de mânâsı emirdir. Yani oruçlu iftar etsin,
demektir.» mütalaasında bulunmuştur. Zira güneşin kavuşmasıyla gece girmiş
olur. Gece is? oruca mahal değildir. Yani geceleyin oruç tutulamaz.
Görülüyor ki Peygamber
(SallalUıhü Aleyhi ve Seîlem) :
«Gece geldi de gündüz
gitti ve güneş kayboldu mu...» buyurmuştur. Nevevi'nin beyânına göre ulemâ-i
kiram bu üç cümlenin birbirini tezammun ettiklerini ve biri diğerinin lâzımı
olduğunu söylemişlerdir.
ResûlüIIah (Sallallahü
Aleyhi veSel!em)'in bunları bir araya getirmesi, ziyâde-i beyan kabil İndendir.
Zira oruçlu olan bir kimse vadi gibi dar ve derin bir yerde bulunabilir. Bu
takdirde güneşin battığını göremez, karanlığın çökmesine ve aydınlığın
gitmesine îtimad eder.
52- (1101)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyni, Ebû İshâk-ı
Şeybânî'den, o da Abdullah b. Ebî Evfâ (Radiyallahü anh) 'dan' naklen haber
.verdi. Şöyle demiş: ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi veSetlemi ile birlikte
Ramazan ayında bir seferde bulunuyorduk. Güneş Kiiyuşunca ResûlüIIah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
— «Yo fülân, (Hayvanındanlin de bize karıştırma
yap. buyurdu. O
— «Yâ Resûlallah, henüz üzerinde gündüz var.»
dedi. ResûlüIIah (Salialtahü
Aleyhi ve Sellem) (tekrar) :
— «İn de bize karıştırma yap.» buyurdular. Bunun üzerine o zât hayvanından inerek karıştırmayı yaptı
ve ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi
veSeltemye getirdi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ondan içti. Sonra
eliyle işaret ederek :
— «Güneş, şuradan
battı, gece de şuradan geldi mİ, oruçlu iftar eder.» buyurdular.
53- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebi Şey be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyyü'bnü Müshir
ile Abbad b. Avvâm, Şey baniden, o da İbni Ebi Evfâ (Radiyaiiahü anh) 'dan
naklen rivayet ettiler. İbni Ebî Evfâ şöyle demiş: Bir seferde Resûlüllah
(Salîaîîahü Aleyhi ve Selfent) ile beraber bulunuyorduk. Güneş kavuşunca
Peygamber (Sailallahii Aleyhi ve
Sellem} bir zata: ; — «İn de bize karıştırma yap.» buyurdu. O zat:
— «Ya Resûlallah, Akşamlasaydın (daha iyi olmaz
mıydı?) dedi. Peygamber (Saitalîahu Aleyhi ve Sellem) (tekrar) :
— «İn de bize karıştırma yap.» buyurdu. O zât (Yine) :
— «Üzerimizde henüz gündüz var.» dedi,
müteakiben (hayvanından) inerek karıştırmasın* yaptı. Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) onu içti, sonra eliyle şark tarafına doğru işaret ederek:
— «Gecenin
şuradan geldiğini gördünüz
mu oruçlu iftar
eder.» buyurdular.
(...) Bize
Ebû Kâmil rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvâhid rivayet etti. (Dedi ki):
Bize Süleyman-ı Şey bani rivayet eyledi. (Dedi ki) : Ben Abdullah b. Ebî
Evfâ (Radiyallahü anh)'ı şunu
söylerken işittim :
«Resûlüllah (SaUaîlahü
Aleyhi v. Sellem) ile birlikte yolculuk ettik, kendisi oruçluydu, güneş
kavuşunca:
«Yâ fülân, in de bize
karıştırma yap.» buyurdu.
Râvi hadîsi İbnî
Müshir ile Abbâd b. Avvâm rivayetleri gibi nakletmistir.
54- (...)
Bize İbni Ebi Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân haber verdi. H.
Bize ishâk rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Cerîr haber verdi.
Bu râvilerin ikisi de
Şeybâni'dcn, o da İbni Ebi Evfâ'dan naklen rivayet etmişlerdir. H.
Bize Ubcydullah b.
Muâz dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet eyledi. H.
Bize İbnü'l-Mtisennâ
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammpd h. Cafer rivayet eyledi. İkisi de
dediler ki : Bize Şu'be, Şeybâni'dcn, o dit İbni Ebî Evfâ (RadiyaUahü anh)
'dan, o da Peygamber (SallaHahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen İbni Müshir ile
Abbâd ve Abdulvâhid hadîsleri mânâsında rivayette bulundu.
Bu râvilerden hiç
birinin hadîsinde «Ramazan ay'ı* ve «Gece şi'm dan geldi mi» ifâdeleri yoktur.
Bunlar yalnız Hüseyin'in rivayetinde vardır.
Bu hadîsi Buhâri
«KitâbuVSavam»ın bir-iki yerinde, Ebû Dâvud ile Nesâi dahi ayni bahiste tahrîc
etmişlerdir.
Ulemâ Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Ramazanda yaptığı bu seferin Mekke 'nin fethi
seferi olması ihtimâlinden bahsederler. Zira Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve
Seltem) 'in Ramazanda yaptığı seferler Bedir
gazası ile Mekke 'nin fethine
münhasırdır.
Hz. İbni Ebî Evfâ
Bedir gazasına iştirak edememi-, tir. Binâenaleyh Ramazan
ayında vukubulan ve İbni Ebi Evfâ
(RadiyaUahü anh) 'in da iştirak ettiği bu sefer Mekke 'nin fethi gazası olacaktır.
Rivayetlerde ismi
bildirilmeyen zat Bilâl (RadiyaUahü anh) dtr. «Tevdih» sahibi: «Bâzı
rivayetlerde bu zatın Bilâl olduğu tasrih edilmiştir." diyor.
Filhakika Ebû Dâvud
'un rivayetinde: ResûliiHah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «İn ya Bilât, ... ilâh ... buyurdu.»
denilmiştir.
İmam Ahmed'in
rivayetinde : «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) suyunu taşıyın zâtdan
su istedi.» denilmiştir.
«İcdah»: Karıştırma
yap, demektir. Bunu kavrulmuş unu su ile karıştırmak suretiyle yaparlardı.
Dâvudî mezkûr
kelimesin «süt sağ» mânâsına geldiğini söyle-mişse de, Kaadî İyâz ve diğer
hadis ulemâsı bu mânâyı kabul etmemişlerdir.
Hz. Bilâl henüz akşam
olmadığı zannıyla : «Yâ Resûlallah, Ak-şamlasan iyi ederdin.» demiştir. İmam
Ahmed'in rivayetinde: «Biraz geciksen de akşam olsa, iyi ederdin.» denilmiştir.
Hz. Bilâl yüzde yüz
akşam olmadığı kanâatında bulunduğu ve Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve
Setlemyin ortalığın aydınlığına iyi bakmamış olmasına ihtimal verdiği için
mes'eleyi ona iyice bildirmek maksadıyla :
— «Üzerimizde henüz gündüz var.» demişse de, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) havanın aydınlığına değil, güneşin batmasını nazarı itibara almış,
sonra güneşi göremeyen bir kimsenin neye dikkat etmesi lâzım geldiğini beyânla
karanlığın şark tarafından gelmesine işaret buyurmuştur.
Bâzı rivayetlerde
Bilâl (Radiyallahu anh) 'm, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e üç defa
mürâca"atde bulunduğu zikredilmiştir.
Burada şöyle bir sual
hâtıra gelebilir: « Hz. Bi1â1'in ilk emirde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) m buyurduğunu yapmayıp altşam olmadığını söylemekte tekrar tekrar ısrar
etmesi, bir sahâbiye yakışmayan inatlık değil midir?»
Bu suâlin cevâbı
yukarıda verilmiştir. O da Bilâl (RaûiyaUahii anh) 'in yüzde yüz akşam olmadı
kanâatinde bulunmasıdır.
Güneşin battığını
muhakkak surette bilse bir an tevakkuf etmezdi. Onun emr-i Resul karşısında
duraklaması ihtiyat ve mes'elenin hükmünü iyice anlamak içindir.
Az yukarıda da
arzettiğimiz vecihle: «... oruçlu İftar eder.» cümlesinden murâd: «İftar vakti girer.» demektir. Bu cümleden :
«Güneş kavuşunca
oruçlu olan bir kimse bir şey yiyip İç meşe de cu bozulur.» mânâsını çıkarmamakdır.
1- Hadîs-i
şerif, Ramazanda sefer eden kimsenin oruç tutmasının ef-dal olduğuna delildir.
Çünkü Peygamber (Sallallahü A'eyhi ve Sellem) Ramazanda yaptığı mezkûr
seferinde oruçlu idi.
Ulemâ bu bâbda ihtilâf
etm i sterdir. Bâzılarına göre: Ramazanda sefer eden kimse oruç tutup
tutmamakta muhayyerdir. Ashâb-ı kiram 'dan İbni Abbas, Enes ve Ebû Sa id (Radiyallahü
anh) lazerâtı ile Tabii n'den Saîd b. El- Müseyy b, Ata', Saîdü'bnü Cübeyr,
Hasan-ı Basrî, îb-râıim Neha \ Mücâhid, Evzâi ve Leys’in kavilleri budur.
Bir takımları seferde
oruç tutmamanın efdal olacağını söylemişlerdir. Ömer b. Abdilaziz, Şa'bî,
Katâde, Muhammed b. Ali, İmam Şafiî, İmam Ahmed b. Hanbel ve İshâk'in
mezhepleri de budur.
îbnü'1-Arabî 468-543),
Şâfii1er'in «Seferde oruç tutmamak efdal dır.» dediklerini söylemiş, Ebû Ömer
îbni Abdil-berr (368-463) seferi bir kimse hakkında İmam Şâfii'nin «O
muhayyerdir.» deyip, tafsilat vermediğim söylemiştir. Fakat Kaadî İyâz'a göre
Şafiî 'nin mezhebince seferde oruç tutmak efdaldır.
Ulemâdan bir cemaat
seferde oruç tutmanın efdal olduğuna kaaildirler.
Esved b. Yezîd, Ebû
Hariîf ve diğer Hanefiiye ulemâsının kavilleri budur.
Et-Tevdih» nâm eserde
İmam.Safii, İmam Mâlik ve diğer Mâ1ikiye ulemâsı ile Ebû Sevr'in de buna kaail
oldukları bildiriliyor.
Bu kavil Osman b.
Ebi'l-Âs ile Enes b. Mâlik (Radiyallahü anh) hazerâtından da rivayet olunmuştur.
Buna mukaabil Hz. Ömer
ile oğlu Abdullah, Ebû Hüreyre ve îbni Abbâs (Radiyallahü anhûm) hazerâtmın seferde
iken tutulan orucun kâfi gelmeyip sonra kazası îcâb edeceğine kaail oldukları
rivayet edilir.
Abdurrahman b. Avf
(Radiyallahü anh) «Seferde oruç tutan, hazarda oruç tutmayan gibidir.»
demiştir.
Zâhirî1er'in kavli de
budur.
Ümmü'l-Mü'min'in Hz.
Âişe, Kays b. Abbâd, Ebu'l-Esved, Abdullah b. Ömer. (Radiyallahüanh) hazerâtı
ile Sâlİm b. Abdillah, İbni Sîrin, Amr b. Meymûn, Ebû VâiI ve Hz . Ali (Radiyallah'İ
anh) seferde oruç tutarlarmış.
Hattâ Hz. Ali 'nin :
«Bir kimse mukîm iken Ramazana erişir de, sonra sefer ederse ona oruç tutmak
lâzımdır.» dediği rivayet olunur.
Ebû Miclez:
«Rajnazanda hiç. bir kimse sefere çıkmaz, çıkan bulunursa oruç tutsun.»
demiştir.
îmam Ahmed b. Hanbel'e
göre Ramazanda sefere çıkan Iıir kimsenin oruç tutmaması mubahtır. Tutarsa
kerahet işlemiş olur. Fakat orucu yine de farz namına kâfidir.
Hanef iiler'den îsbi
Câbi «Muhtasâr-ı Tahavî» şerhinde şunları söyler: «Efdal olan, oruç kendisini
zayıflatmamak şartıyla seferde oruç tutmaktır. Oruç zayıflatır veyahut oruç
sebebiyle meşakkata Uuçar^olunursa tutmamak efdaldır. Meşakkat olmadığı halde
oruç tutmayan da günâha girmiş olmaz. Bizim bu kavlimiz îmam Mâlik ile îmam
Şafiî 'nin de mezhepleridir.
İmam Nevevî: «Mezhep budur.» demiştir.
Mücâhid'den bir
rivayete göre orucu tutmakla tutmamanın hangisi kolayına gelirse yolcu için
efdal olan odur.
Bâzıları: «Yolcunun
orucu tutması ile tutmaması müsavidir.» demişlerdir, İmam Şafiî 'nin bir kavli de budur.
2- Hadîs-i
şerif iftarda acele davranmanın müstehab olduğuna delildir.
3- Yine bu
hadîs orucun ne zaman sona erdiğini beyân etmektedir. İbni Abdilberr
«El-İstizkâr» nâm eserinde: «Akşam namazının vakti girdiği zaman farz
veya nafile oruç tutan kimseye iftarın helâl olacağında bütün ulemâ
müttefiktir.» demiştir.
Ulemâ akşam namazının
gece namazlarından sayıldığında da müttefiktirler. Yalnız iftarın yüzde yüz
güneşin battığını anladıktan sonra mı v;i|nlaraği yoksa bu hususta ictihâd
kafimi geleceği hususunda ihtilâf etmişlerdir.
Eafiî'ye göre, ihtiyat
olan, güneşin battığını yakînen bilmedikçe orucu bozmamaktır.
Bu husustaki tafsilâtı
ftftih kitâplanndan aramalıdır.
4-
Delillerin zahirlerini istifsarda bulunmak caizdir. Çünkü delillerden zahirî
mânâları kastedilmiş, olabilir.
5- Güneşin
battığı tahakkuk eder etmez orucu bozmak helâl olur. (îı»conin bir cüz'ünü
oruçla geçirmek mutlak surette vâcib değildir.
6- Âlim bir
zâta unuttuğundan endişe eden bir meseleyi hatırlatmak gerekir.
7- Şer'î
emir, hissi emirden daha beliğdir. Akıl şeriata hükmedemez.
8- Hurma ile
iftar etmek vâcib değil, müstehabdır.
9- Bir şeyi
bilmeyen kimsenin üç defaya' kadar sormasına müsamaha gösterilir.
55- (1102)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Malik'e, Naci'den dinlediğim,
onun da İbni Ömer (Radiyallahû anhûnt) 'dan naklen rivayet ettiği şu hadîsi
okudum: PeygnmlerfSallallahü Aleyhi ve Sellem) visal orucunu yasak etti, Ashâb:
— «Ama sen visal yapıyorsun.» dediler. Resûlüllah
(Sallaltahü Aleyhi ve Sellem):
— «Ben, sizin gibi değilim, çünkü ben (Rabbim
tarafından) doyurulur ve sulanırım.» buyurdular.
56- (...)
Bize, bu hadîsi Ebû Bekir b. EM Şey be de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Abdullah b. Nümeyr rivayet etti, H.
Bize İbni Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah,
Nâfi'den, o da İbni Ömer (Radiyallahû anh) dan naklen rivayet eyledi ki,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazanda visal yapmış, (Onu görünce)
halk da visal yapmışlar. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) onları bundan menetmiş. Kendisine :
— «Ama sen visal
yapıyorsun.» diyenler olmuş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Ben
sizin gibi değilim.
Çünkü ben doyurulur ve sulanırım.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Abdülvâris b. Abdissamed rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, dedem'den, o da
îyyûvdan, o da Nafî'den, o da Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu Hadîsin
ıuslini rivayet etti. Yalnız, «Rama-sanMa» kaydını söylemedi.
Bu hadisi Bubâri
«KitâbuVSavm» in bir-iki yerinde tahric etmiştir.
Visal: îftâr
etmeksizin arka arkaya birkaç gün oruç tu inaktır.
Buhâri'nin bir
rivayetinde: rtcygamheîfSaUallahü Aleyhi ve Seilem) visal yaptı. (Bunu görünce)
halk da visal yaptılar, fakat bu onlara güç geldi. Peygamber(Sollallahil Aleyhi
ve Seilem)de kendilerini bundan menet-ti...» denilmektedir.
Bundan anlaşılıyor ki
Resulüllah (SaUallahü Aleyhi ve Seilem) 'in ümmetini visal orucu tutmaktan
menetmesine sebep açlık ve susuzluk meşakkatidir.
Ashab-ı kiram «Bunu
sen de tutuyorsun ya Resûlallah.» deyince, Fahri Kâinat (SallaUahü Aleyhi ve
Seilem) efendimiz:
«Ben, sizi: hey'et in
iz gibi değilim.» buyurarak kendi halinin, ashabına benzemediğini anlatmıştır.
Ulemâdan bâzıları bu
hadîsdeki «Hey'et? lafzının zâid olduğunu söylerler. Maksat: «Ben sizin gibi
değilim.» demektir.
BesûlüIIah (SallaUahü
Aleyhi ve Seilem) hâlini:
«Ben doyurulur
sulanırım.» cümlesiyle izah buyurmuştur. Zira Teâla Hazretleri ona yiyecek ve
içecek yerini tutacak feya ihsan eder. Bu sû-retle açlık ve susuzluk hissetmez.
Ona ibâdet ve tâat hususunda kuvvet ihsan eder, vücûduna zaaf ve bitkinlik arız
olmaz.
Burada şöyle bir suâl
hâtıra gelebilir: «Acaba bu hadîsden zahiri mânâsı murâd edilip de, Allah
Teâla Hazretleri, Resâl-i Ekrem'ini cennet taamlarıyla cennet meşrubatından
doyurup sulamamış mıdır?»
Cevâp: Bunu
sö'yliyenler de olmuştur. Ortada hiç bir mânide yoktur. Çünkü Resûlüllah
(SallaUahü Aleyhi ve Seilem) Allah Teâla indinde cennet taamlarıyla doyurulup
sulanmaktan daha çok ikdamlara lâyıktır. «Bu tak-qin!msa{Sallallahü Aleyhi ve
Seilem) visal yapmamış olur.» şeklinde bir suâl vârid olmaz, çünkü cennet
taamları dünya taamlarına benzemez. Binâenaleyh onlar visal orucuna mâni
değildir.
Bâzıları: «Yiyip
içtiği halde visalinin bozulmaması Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Seilem} 'e
mahsustur. Bu babda ümmetinden hiç bir kimse ena kıyâs edilemez.» demişlerdir.
Resûlüllah (Sallallahu
Aleyhi ve Setlem)'in ümmetini visal orucundan nehiy buyurması, tahrim mi yoksa
tenzih mi ifâde ettiği, hususunda ulemânın ihtilâfı vardır. Hadîsin zahirine
bakılırsa buradaki nehiy tahrîm içindir.
Gerçi Ashâb-ı kiram
'dan bir cen âatın visal orucu tuttukları rivayet olunmuştur. Meselâ Askeri
'nin «Kitâbü'l-Evâil» nâm eserinde Hz, Abdullah b. Zübeyr'in onbeş gün Visal
orucu tutardığı bildirilmektedir.
Âmir b. Abdillah b.
Zübeyr, Ramazanın onaltı ve onyedinci gecelerinde visal yapar, hiç bir şey
yiyip içmemek suretiyle orucuna devam eder sonra yağ ile iftar edermiş.
Kendisine neden böyle yaptığı sorulunca :
— «Yağ bağırsaklarımı
ıslatıyor ve su cesedimden çıkıyor.» cevâbını vermiş.
Mes'elenin te'vili
ihtilaflıdır.
Ulemâdan bâzıUrı:
«Resûlüllah ('SallaUahü-Aleyhi ve Sellenı) ashabına acıdığı için visal orucunu
menetmiştir. İktidarı olanları visal orucunu tutmakta beis yoktur. Çünkü böyle
bir kimse yemesini içmesini ancak Allah için terkeder demişlerdir.
İmam Ahmed ile îshâk
sahurdan sahura visal yapmayı mekruh saymamışlardır.
Ebû Hanîfe, Mâ1ik, Şâfiî
ve fukanâdan bir cemaata göre visal orucu ne suretle olursa olsun mekruhtur.
Onlara göre hiç bir kimsenin visal yapması caiz değildir.
Ha'ttâbi (319-388) :
«Visal orucu Peygamber (SallaUahü Aleyhi veSeltem) 'in hasâismdandır. Bu oruç
ümmetine yasak edilmiştir.» diyor.
Zâhiri1er'e göre visal
orucu haramdır. «El-Mühezzeb» şerhinde bu orucun kerâhet-i tahrîmiye ile
mekruh olduğu kaydediliyor.
Taberi (224-310) diyor
ki: «As,hâb-ı kiram 'dan bâzıları ile başkalarının günlerce yemeyi
terkettikleri rivayet olunmuştur. Onlar bunu çeşitli sebeplerle yapmıştır.
Bâzıları visal orucuna iktidarı olduğu için visal yapmış, ve iftarlığını
fakirlerle muhtaçlara vermiştir. Bir takımları, iftardan, müstağni oldukları
yahut nefisleri alıştığı için visal yapmışlardır. Nitekim Ameş'in rivayetine
göre Teymi: .
— Ben bazen oruç
tutmadığım halde otuz gün bir şey yemeden dururum, bu benini muhtaç olduğum
vazifeleri görmeme" mâni olmaz, demiştir. A'meş, îbrâhim-i Teymi 'nin iki
ay bir şey yemeden yalnız hurma hoşafı içmekle iktifa ettiğini söylemiştir.
Bâzıları da nefsini
şehvetten menetmek için visal orucu tutmuşlardır. Onlar bunu efdal
görmüşlerdir.»
57- (1103)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yunus, İbni Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana
Ebû Selemetirbnü Abdirrahman rivayet etti, ki Ebû Hüreyre (RadİyaUahü atıh) şunları söylemiş :
Resûlüllah (SallaÜahü
Aleyhi ve Sellem) visalden nehiy buyurdu. Bunun Üzerine müslumanlardan bir
zât:
— Ama sen visal
yapıyorsun yâ Resûlallâh, dedi, Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Sellem):
— «Benim gibi hanginiz olabilir? Ben Rabbim beni doyurup sulayarak
gecelerim.» buyurdular.
Ashâb visalden vaz
geçmekten imtina' edince Resûlüllah (SaUaîlahii Aleyhi ve Sellem) onlara bir
gün, sonra bir gün daha visal yaptırdı, lîila-hare hilali gördüler. Bunun
üzerine Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) visalden vaz geçmeyi kabul
etmediklerinden dolayı (Kendilerine) bir ders-i ibret verircesine :
Şayet bu hilal geçikse idi size daha ziyâde
visal yaptıracaktım.» buyurdular.
58- (...)
Bana Züheyr b. Htrb ile İshâk rivayet ettiler. Züheyr (Dedi ki) : Bize Cerîr,
Umarâ'dan o da Ebû Zür'a'dan, o da Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) 'dan naklen rivayet eyledi Ebû Hüreyre şöyle
demi? Resûlüllah (SallaÜahü Aleyhi ve Sellem);
«Visalden
salcının.» buyurdu. Aslıâb :
— Amv sen visal yapıyorsun
ya Resûlailah, dediler.
Resülûllah
— «Ş ?he$İz kİ bu hususta siz benim gibi
değilsiniz. Zîra ben, Rab-bim beni oyurup sulayarak geceliyorum. Siz gücünüzün yeteceği amelleri üzerinize
alın» buyurdular.
(...) Bize
Kuteybctü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muğire, Ebu'z-Zinâd'dan, o da
A'rec'den, o da Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) 'dan, o da Peygamber (Salîallahü
Aleyhi ve SeUem)*den naklen bu hadîsin mislini rivayet eyledi. Yalnız 6: «Takat
getirebileceğiniz şeyleri yüklenin.» dedi.
(...) Bize
İbni Nümcyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tabam rivayet etti (Dedi ki) : Bize
A'meş, Ebû Sâlih'den o da Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) dan, o da Peygambsr
(Salîallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet eyledi ki, visalden nehi
buyurmuşlar... Hâvi Umara'nin Ebû ZürVdan rivayet ettiği hadîs gibi rivayette
bulunmuştur.
Bu hadisi Buhari ile
Nesâi «Kitâbu's-Savm» da lahrîc etmişlerdir.
Ashâb-ı kiram'in visal orucundan vazgeçmemeleri,
Peygamber (SallaUahü Aleyhi veSel!em)'e muhalefet için değil, bu babdaki
richyin de.ı tenzih mânâsı anladıkları içindir.
Hadîsin zahirinden
anlaşılıyor ki tutulan visal orucu iKi rjaiıain etmiş. Nitekim Mamer 'in
rivayetinde iki gün devam ettir;, tasrih olunmuştur.
Peygamber (SallaUahü
Aleyhi ve Sellemyin visal orucuna müsâaade buyurması nehyi te'kid ve bu babda
hâsıl olacak mefsedeti göstermek içindir. Visal orucundan doğacak mefsedet:
İbâdete bıkmak, zayıf ve bîtap düşerek başka ibâdetlerini yapamamaktır.
Buhârî bu hadîsi
«Kitâbu't-temenni» de dahi rivayet etmiştir. Oradaki rivayetinde Enes b. Mâlik
(Radiyallahü anh) şöyle demiştir. «Peygamber (SallaUahii Aleyhi ve Sellem)
ayın sonunda visal yaptı, onu gören bir takım insanlar da visal yaptılar.
Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)
bunu duyunca :
— «Bu ay uzamış olsa
öyle bir visal yapardım ki : Bu isin derinliğine dalanlar cndan vazgeçerdi. Şüphesiz ki ben sizin gibi
değilim.' Ben Rab-bim beni doyurup suladığı halde yaşar.m, buyurdu.
Görülüyor ki
Resûlüllah (Salia'lahü Aleyhi ve Sellem) ashabın n visal orucunu
terketmediklerini görünce onlara canı sıkılmış, ayın sonu olmasa kendilerine
bütün bir ay visal orucu tutturmak suretiyle, visal orucunun ne demek olduğunu
göstermek istemiştir.
Babımız hadîsinde bu
mânâda «Münekkil» tâbiri kullanılmıştır. Bâzı rivayetlerde bunun yerine
«Tenkil» denilmiştir.
Hattâ bir rivayette bu
lâfız »Münkir» şeklinde zaptedilmiştir.
Tenkil: Başkalarına
ibret olacak şekilde cezalandırmaktır. Buradaki cezadan murâd: Visal orucunu
müddetini uzatmakdır. Zira günlerce yiyip içmeden gece gündüz oruçlu bulunan
bir kimse nihayet zaafa düşer, vücûdunda derman kalmaz ve bu orucu bırakmak
için izin ister.
59- (1104) Bize
Ztiheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebii'n-Nadr, Haşim b. Kaasim
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman, Sâbit'den, o da Enes (Radiyallahü anh)'dan naklen rivayet
eyledi. En es şöyle demiş:
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Ramazanda namaz kılıyordu, ben de gelerek yambaşına (namaza)
durdum. Başka bir adam gelerek o da durdu. Neticede bir cemâat olduk. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benim arkasında olduğumu hissedince namazda
kısaltma yapmaya başladı. Sonra evine girdi, (orada) öyle bir namaz kıldı ki,
onu bizim, yanımızda kılmadı. Sabahladığımız vakit kendisine:
— «Akşam (arkanda) biz
olduğumuzu anladın mı?» jttye sorduk. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
— «Evet, yaptığım tahfife beni sevkeden budur.»
buyurdular.
Müteakiben Resûlüilah
(SaüaUuhii Aleyhi ve Sellem) visal orucu tutmaya başladı. Bu iş ayın sonuna
tesaadüf etmişti. Derken ashabından bir i;ı-kim adamlar da visal orucuna başladılar.
Bunun üzerine Peygamber (Sallaîlahii Aleyhi ve Sellem):
— «Bazı adamlara ne oluyor ki visal yapıyorlar?
şüphesiz siz benim gibi değilsiniz. Bana bakın, Vallahi eğer ay uzamış olsaydı size Öyle bir visal
orucu tuttururdum kî bu işin
derinliğine dalanlar ondan vazgeçerlerdi.»
buyurdular.
60- (...)
Bize Asım b. Nadr Et-Teymî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid yani
İbni'l-Hâris rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bize Humeyd, Sâbit'den, o da Enes
(Radiyallahü anlı)'dan naklen rivayet etti, şöyle demiş: Resû-lüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazan ayının başında visal onun tuttu. (Onu
görünce) müslümanlardan bazı kimseler de visal yaptılar. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu duyunca :
— «Bu ay bize uzamış
olsa öyle bir visal yapardık ki : bu işin derinliğine dalanlar ondan
vazgeçerlerdi. Şüphesiz kî sız benim gibi değilsiniz — yahut şüphesiz ki ben
sizin gibi değilim.— Çünkü ben, Rabbİm beni doyurup suladığı halde yaşarım.»
buyurdular.
61- (1105)
Bize İshâk b. İbrahim ile psman b. Ebî Şeybe hep birden ALde'den rivayet
ettiler, tshâk (Dedi ki) : Bize Abdetü'bnü Süleyman, Hişam b. Ur ve'den, o da
babasından, o da Âişe (Radiyallahü anh) 'dan naklen haber verdi. Âişe şöyle
demiş:
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ümmetine acıdığı için
kendilerini visal orucundan nehiy bu;' ırdu. Ashâb :
— «Ama sen de visal
yapıyorsun.» dediler. Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem):
— «Ben, s'zin
gibi değilim. Çünkü
beni Rabbim doyurur
sular.» buyurdu.
Enes hadîsini Buhâri
«Kitâbu't-Temenni» deve biraz lafız farkıyla «Kitâbu's-Savm» da, Âişe hadîsini
«Kitâbu's-Savm» da tahrîc ettiği gibi Âişe hadîsini Nesâi dahi «Kitâbu's-savm»
da rivayet etmiştir.
İbnü'l-Arabî diyor ki
: «Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) 'in ashabına visal orucu tutmak
için müsaade buyurması, onlara bir cezadır. Ceza tarikiyle verilen müsaade ise
şeriattan değildir.»
Teammuk: Teklif
edilmeyen bir şeyi yapmağa çalışmak, bir şey'İn derinliğine dalmaktır.
Bu rivayetler dahi
mânâ ve hüküm itibârı ile yujcarkiler gibidir.
Enes (Radiyallahiianh)
hacîHnde :
«Resûlüllah
(Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) ramazanın başında vİsâl orucu tuttu.» denilmiştir.
Müs1im'in ekşer-i
nüshalarında rivayet bu şekildedir. Kaadî İyâz dahi ekser-i nüshalardan bu
hadisi ayni şekilde nakletmiş fakat bunun râvi tarafından bir vehim olduğunu
söylemiştir.
Doğrusu Ramazan ayının
sonunda visal yapmış olmasıdır Müs1im'in bâzı râvileri onu bu şekilde de
rivayet etmişlerdir. Nitekim bundan önceki rivayetlerle sair hadîslerde de hal
böyledir.
«Zaile» fiili: bir
şey'i gündüz yapmak mânâsında kullanılır. Bunun zıddı «Bate» yani «gece yaptı»
fiilidir.
Fiil bu mânâya
alındığı takdirde hadîs-i şerif: «Rabbim bana .gündüzün yemiş içmiş gibi
kudret ve tâJcat verir.» mânâsına te'vil olunur ki Nevevî: «Sahih olan mezheb
de budur.» diyor.
Ancak bu keilmeden
«olmak» mânası da kastedilmiş olabilir. Bu takdirde mâna «Ben Rabbimin beni
doyurup suladığı halde olurum:» demektir.
62- (1106)
Bana Aliyyü'fcnü Hucr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Stif-yan, Hişam b. Ur ve d
en, o da babasından, o da A işe (Radiyallahû anha) dan naklen rivayet eyledi.
Âişe :
«Resûlüllah (SallaUahü
Aleyhi ve SeUem) oruçlu iken kadınlarından bazısını öperdi, demiş sonra gülmüş.»
63- (...)
Bana Alîyyü'bnÜ Hucr Es-Sa'di ile İbni Ebî Ömer rivayet ettiler. Dediler ki :
Bize Süfyan rivayet etti. (Dedi ki) : Abdurrahman b. Kaasim'e:
— Sen, babanı Âişe (Radiyallahû anha) 'dan
naklen Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in oruçlu olduğu halde onu
öperdiğini rivayet ederken işittin mi? dedim, Abdurrahman biraz sustu, Sonra:
— «Evet» cevâbım verdi.
64- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyyü'bnü Müshir,
Ubeydullah b. Ömer'den o da Kaasim'den, o da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan
naklen rivayet etti, Âişe şöyle demiş:
«Resûlüllah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem) oruçlu olduğu halde beni öperdi. Anra sizin hanginiz Resûlüllah
(SallaUahü Aleyhi ve Sellem) in nefsine hakim olduğu gibi kendine malik
olabilir?»
65- (...)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ve Ebû Küreyb rivayet ettiler.
Yahya (Ahberanâ), Ötekiler (Haddesenâ) tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki) :
Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Esved ile Alkame'den,
onlar da Aişe (Radiyallahû anha) dim
naklen rivayet ettiler. H.
Bize Suca' b. Mahled
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Ebi Zaide rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize A'meş, Müslim'den, o da Mesrûk'dan, o da Âişe (Radiyallahû anha)'dan naklen rivayet
eyledi. Aişe şöyle demiş:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oruçlu olduğu halde öper, ruçlu iken mübaşerette
bulunurdu. Lakin İçinizde nefsine en ziyade hâkim olan o'İdi.»
66- (...)
Bana Aliyyu'bnü Hucr ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Su
f yân, Mansûr'dan o da İbrahim'den, o da Al karne'-den, o* da Âişe (Radiyallahû
anha)'dan rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü A leyhî ve Sellem)oruç\vL iken
Öpermiş. (Aişe) :
«O, içinizde nefsine
en ziyâde hâkim olanınızdı.» demiş.
67- (...)
Bize Muhammedü'fanü'l-Müsennâ ile fbni Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet eyledi. (Dedi ki) ; Bize Şube, Mansur'dan, o da
İbrahim'den, o da Âlkame'den, o da Âişe (Radiyallahû anha)ydan naklen rivayet
etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oınıçlu iken nubaşerette
bulunurmus.
68- (...) Bize
Muhammedü'bnü'I-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Ebû Âsim rivayet etti.
(Dedi ki) : İbni Avni, İbrahim'den, o da Es-ved'den hadiîs rivayet ederken
dinledim, Esved şöyle demiş: Ben ve Mes-rûk, Aişe (Radiyallahûanhay'ya giderek, ona:
— «Resûlüllah
(SallaMahü Aleyhi veSellem) oruçlu iken mübaşerette bulunur muydu?» diye
sorduk. Aişe:
— «Evet, lâkin o sizin nefsine en ziyâde hâkim
olanınız —yahut nof-sîne en ziyâde hâkim olanlarınızdan — idi.» cevabını verdi.
Hâvi Ebû Asım burada
şekketmiştir.
(...) Bana,
bu hadîsi Ya'kub-u Devrakî de rivayet etti. (Dedi ki) : /Bize İsmail» tbni AvnMan,
o da thrâhim'den, o da Esvcd ile Mesrûk'dan naklen onlların ümmü'l-Müminin
Hazretlerine sormak için yanına girdiklerini rivayet etti ve hadîsi yukarki
hadîs gibi anlattı.
69- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasenü'bnü Musa
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeybân, Yahya 1b. Ebî Kesir'den, o da Ebû
Seleme'den naklen rivayet eyledi. Ebû Sel eme'ye ( merü'bnü Abdi 1 aziz, ona da
Urvetü'bnü Zübeyr, ona da Ümmü'l-Müminin Aişe (Radiyailahû anha) haber vermiş
ki Resûlüllah (Saltailahü Aleyhi ve Sellem) oruçlu olduğu halde kendisini
öpermiş.
(...) Bize
Yahya b. Bişr El-Horîri rivayet etti. (Dedi ki) : 'Bize Muâvi-ye yani tbni
Sellâm, Yahya b. Ebi Kesİr'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.
70- (...)
Bize . ahyâ b. Yahya ile Küteybetü'bnü Smd ve Ebû Bekir Ebî Şeybe rivayet
îttiler. Yahya (Ahberana),
ötekiler (Haddesena)
tabirlerini kullandılar. (Dediler ki) :
Bize Ebu'l-Ahvâs, Ziyad b. Uâka'dan, o da Amr b. Meymûn'dan, o da Âişe
(Radiyallahûanha)'dan naklen rivayet eyledi, Aişe:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi veSellem) oruç ayında öperdi.» demiş.
71- (...)
Baha Muhammedü'bnü Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz b. Esed rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Bekr-i Nehşeli rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bize Ziyad
b. I lâka, Amr b. Meymûn'dan, o da Âişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen rivayet
etti. Şöyle demiş :
«Ronûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve SeHem) Ramazanda oruçlu iken Öperdi.»
72- (...)
£iıe Muhammed b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abd ur rahman rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Ebu'z-Zinad'dan, o da Aliyyü'bnü Hüseyin'den, o
da Aişe (Radiyallahû anha) 'dan naklen rivayet eyledi ki, Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) oruçlu iken öpermiş.
Bu hadisi Buhâri
«Kitâbu's-Savm» in bir iki yerinde; T i r-mizî
dahi «KitâbuVSavm» da tahric etmişlerdir.
Bubabda Ömer'bnü'l
-Hattâb, Hafsa, Ebû Sâîd, Ümmü Seleme, fbni Abbâs, Enes, Ebû Hüreyre, Âliyyü'bnü
Ebî Tâlib, Abdulla,h İbni Ömer, Abdullah İbni Amr, Ümmü Habibe, Meymûne,
Meymûne bin ti Sa'd (Radiyallahû Mnhûm)ile
Ensâr 'dan bir zât hadîsler rivayet etmişlerdir.
Bunları Aynî
şöyle sıralamıştır:
1- Hz. Âişe
hadîsi,bir çok tarîklerle rivayet oluniruş ir. Tahavî bunlardan yirmi tanesini tahric etmiştir.
2- Hz. Ömer
hadîsini Ebû Dâvud ile Nesâi tahrîc etmişlerdir. Bu hadîsde Ömer (Radiyallahû
anlı) şöyle demiştir:
«Aşka gelerek oruçlu
iken Öptüm de: Yâ Resûlallah, Bu gün büyük bir iş yaptım, oruçlu iken öptüm,
dedim, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— Oruçlu iken su ile ağzını çalkalatan no
dersin? buyurdular;
— Beis yoktur, dedim,
— üyle Ue konujma, buyurdular.»
Nesaî, bu hadîsin
münker olduğunu söylemiş fakat onu İbni Hibbân ile Hâkim de rivayet etmişler,
Hakim «Şeyheynin şartı üzeri sahihtir. Yalnız onu tahrîc etmemişlerdir.»
demiştir.
3-
tlmmü'l-Mü'min'in Hafsa (Radiyallahü
anh)sini Müslim, Nesâi ve
İbni Mâce tahric etmişlerdir.
Hadis-i şerif az sonra
görülecektir.
4- Ebû
Saîd (Radiyallahü anh) hadîsini Nesaî
rivayet etmiştir. Hz. Ebû Saîd: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Oruçluya Öpmek ve
kanaldırmak için ruhsat verdi.»
demiştir.
5- Ümmü Seleme (Radiyallahüanh) hadîsini
Müslim, Buhâri ve İbni
Hibbân tahric etmişlerdir.
Hadis-i şerif az sonra gelecektir.
6- îbni
Abbâs (Radiyal lahit anh) hadisini Kaadi.Yusuf
b. İsmail hatrîc etmiştir. Mezkûr hadisde Hz. îbni
Abbâs şöyle demiştir: Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Oruçluyken başlara
dokunur yani öperdi.»
7- Enes
(Radiyallahü anh) hadîsini Taberâni «Es-Sağır» nâm eserinde tahrîc etmiştir. Bu
hadîsde : Resûlüllah (SallaUahü Ait
\hi veSellem)'e:
— Oruçtu bir kimse öpebilir mi? diye soruldu da
:
— «Bunda
bir be's yoktur. O,
kokladığı bir çiçektir, buyurdular.» denilmektedir.
Hadîsin râvileri
mevsukturlar.
8- Ebû
Hüreyre (Radiyallahü anh) hadîsini Beyhakî
rivayet etmiştir. O da Enes
hadisi gibidir.
9- Ali
(Radiyallahü anh) hadîsini ibni'Ebî
Hatim «Ki-tâbu'1-llel» adlı
eserinde rivayet etmiştir. Mezkûr hadisde
Hz. Ali:
«Resûlüllah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem) oruçlu iken öperdi.» demiştir.
10- İbni
Ömer (Radiyallahüanh) hadîsini İbni
Adi yy «El-Kâmil» nâm eserinde tahric etmiştir. Bu hadisde:
«Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) oruçlu İken öper de abdostinı azelemezdi.» denilmektedir.
Yalnız râvilerinden Gâlib b. AbdiIlah El-Cezeri
zayıftır.
11- Abdullah
b. Amr (Radiyallahüanh) hadîsini İmam Ahmed
b. Hanbel ile Taberâni tahric
etmişlerdir. Hz. Abdullah:
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Seltemfın yarımdaydık, bir genç g e Herek :
— Yâ Resûlâllah, oruçlu iken
zevcemi öpebİHrmiyim? diye
»ordu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sel'em):
— Hayır, cevâbım verdi. Derken bir İhtiyar gelerek :
— Oruçlu
iken zevcemi Öpebilir
miyim? diye sordu.
Resûlüllah (Saiiallahü
Aleyhi ve Seilem) (Ona): — Evet,
cevâbını verdi.
Bİz birbirimize
bakıştık, bunun üzerine Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Seilem):
— Birbirinize neden bakıştığınızı anladım. Şüphesiz ki ihtiyar nef.İne maliktir,
buyurdular.» demiştir.
Hadîsin isnadında îbni
Lehia vardır. Bu zat ile ihticac olunup olunamıyacağı ihtilaflıdır.
12-
Ümmü Habibe (Radiyallahü anh) hadîsini
Nesaî tahric etmiştir. Bu hadîste dahî:
«Resûlüllah
(Saiiallahü Aleyhi ve Seller») oruçlu iken öperdi.» denilmektedir.
Yalnız Nesaî hadîsin
Ümmü Habîbe 'den değil, Hafsa (Radiyallahü anh) 'dan rivayet edildiğini,
doğrusunun da bu olduğunu söyler.
13-
Ümmü'l-Mü'minih Meymune (Radiyallahüanh) hadisini 1bni Ebü Hatim «El - İleU inde rivayet etmiştir. Hz. Meymûne:
«Resûlüllah
(Satlallahü Aieyhi ve Seilem) oruçlu iken öperdi.» demiştir.
Kbû Zür'abu rivayetin
yalnış olduğunu, hadîsi Hz. Meymûne değil Aişe (Radiyallahâ anha) rivayet
ettiğini, Sevrî ve diğer ulemânın rivayetleri bu tarzda olduğunu söylemiştir.
14-
Resûlüllah (Saiiallahü Aleyhi ve Sellem)'in azatlısı Meymûnebinti Sa'd (Radiyallahüanh) hadîsini
îbni Mâce tahric etmiştir. Meymûne (Radiyallahü anh) Peygamber
(Saiiallahü Aleyhi \eSellem)'e
ikisi de oruçlu oldukları halde, zevcesini öpen bir adamın hükmü
soruldu. Resûlüllah (Sallalhhü Aleyhi ve Seilem):
— ikisinin de oruçları bozulur, buyurdu.»
demiştir. Darakutnî bu hadîsin sabit
olmadığını söylemiş, Sühey1i ile Beyhakî
dahi ayni kanaatda olduklarını bildirmişlerdir. Mezkûr hadisi Buhâri dahi
münker saymıştır.
15- Ensar
Man olup ismi bilinmeyen ve zevcesinden rivayet eden zatın hadîsini îmam Ahmed
tahric etmiştir. Hadis uzundur. Bu haâisde dahi Resûlüllah (Saiiallahü Aleyhi
ve Sellemyin oruçlu iken öper-dığinden bahsedilmektedir.
Mübaşeret: çıplak
olarak teni tene değtirmektir. Burada ondan mu-rad elle dokunmaktır.
Irb kelimesi «Erab»
şeklinde de rivayet olunmuştur. Ekser-i ulemâ bu kelimeyi «İrb» şeklinde
rivayet etmişlerdir.
Her iki şekle göre eh
«hacet» mânâsına gelirse de, «Erab» uzv-u mahut mânâsında da kullanılır.
Ulemânın beyânına göre
Âişe (Radiyallahû anha) *mn sözünden çıkan mana şudur:
«Sîzin oruçlu iken
zevcelerinizi öpmekten sakınmanız îcob eder. Bu hususta kendinizi Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gibi sanmayın. Çünkü o nefsine maliktir, Öpmekle
şehvete gelerek inzal vaki olacağından korkmaz. Bil'akis inzal vaki
olmıyacağından emindir. Sizler bundan emin olamazsınız. Binaenaleyh
sakınmalısınız.»
Hz. Âişe'nin gülmesine
gelince : Bâzıları bunun muhalefet edenlere şaşmasından ileri geldiğini, bir takımları
kendisine şaştığı için güldüğünü söylemişlerdir. Zira bir kadının bilhassa
kendinden bahseden utanılacak bir hâli erkeklere söylemesi şaşılacak bir
şeydir. Lâkin Hz. Âişe hadîsi tebliğ etmek için buna mecbur kalmış ve kendisini
muz-tar bırakan bu hale şaşmıştır.
Bâzıları, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi veSellem) indinde nail olduğu yüksek mertebeye sevindiği
için güldüğünü söylemişlerdir.
Kâadî İyaz: «İhtimal
ki kıssanın sahibi kendisi olduğuna tembih için gülmüştür. Taâ ki hadisine
daha belîğ bir şekilde îtimad hâsıl olsun.» demiştir.
Ulemâ bu hadîsin hükmü
hakkında ihtilâf etmişlerdir.
Kaadî Şurey, İbrahim
Nehaî, Şa'bi, Ebû Kılâbe, Muhammedü'bnü'l-Hanefiiye, Mesrûk b. Ecda' ve
Abdullah b. Şubrume oruçlu bir kimsenin zevcesini öpemiyeceğine kaail
olmuşlardır. Öperse onlara göre her ikisinin oruçları bozulur. Delilleri
Meymûne binti Sa'd hadisidir.
Bu hadîs hakkında
söylenenleri az yukarda görmüştük.
İbni Abdi1berr'in
beyânına göre Ashab-ı kiram'-dan Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Ömer ve
Urvetü'bnü Zübeyr (RadiyaVahü anlı) hazerâtı oruçlu bir kimsenin zevcesini
öpmesini kerih görürlermiş.
îmam Mâlik Ramazanda
oruç tutan genç ve ihtiyarın zevcelerini öpmelerini mekruh addetmiştir. Bir
rivayete göre 1bni Abbâs (Radiyallahû anh) bu hususta ihtiyara ruhsat vermiş,
gencin öpmesini kerih görmüştür.
Kaadî îyâz alel'ıtlak
oruçlu bulunan herkesin zevcesini öpebileceği ne kaail olanlar bulunduğunu
bildirmiştir. Bu kavil Sahabe ve Tabiîn 'den bir cemaata nisbet olunur. İmam
Ahmed, İshak ve Dâvud-u Zahirî 'nin mezhepleri de budur.
Ulemâdan bazıları bunu
alel'ıtlak kerih görmüşlerdir. İmam Mâlik'in meşhur olan kavli budur.
Bazıları öpmeyi
gençler için kerih, ihtiyarlar için mubah görmüşlerdir. Bu kavil 1bni Abbâs
(Radiyallahü anh) 'dan rivayet olunmuştur ki, Ebû Hanîfe, Şafiî, Sevrî ve
Evzaî 'nin mezhepleri de budur. Mezkûr kavli Hattâbi, îmam Mâlik'den de rivayet
etmiştir.
Bir takımları öpmenin
nafile oruçda mubah, farz oruçda haram olduğunu söylemişlerdir.
Bu kavil îmam
Mâlik 'den dahi rivayet olunur.
Şafiller'den Nevevi:
«Öpmek şehveti tahrik ediyorsa ule-mâmızca esah olan kavle göre haramdır.
Maamâfih kerâhet-i tenzihiye ile mekruh olduğunu söyliyenler vardır.» diyor.
Tafsilat fıkıh
kitaplarındadır.
73- (1107)
Bize Yahya b. Yahyâ ile Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe ve Ebû Küreyb rivayet ettiler.
Yahya (Ahberanâ), ötekiler (Haddesenâ) tabirlerini kullandılar. (Dediler ki) :
Bize Ebû Muâviye, A'meş'den o da Müslim'den, o da Şüteyr b. Şekerden, o da
Hafsa (Radiyallahü anha) 'dan naklen rivayet etti. Hafsa:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oruçlu ilçen öperdi.» demiş.
(...) Bize
EbıTr-Rabi' Ez-zehrâni rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne rivayet eyledi.
H.
Bize Ebû Bek!., b. Ebî
Şeyhe ile İshâk b. İbrahim de Cerîr'dcn bunların ikisi de Mansûr'dan, o da
Müslim'den o da Şuteyr b. Şekel'den o da Hafsa (Radiyattahû anhay&an, o da
Peygamber (Saltaîlahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen bu hacirsin mislini rivayet
etmişlerdir.
74- (1108)
Bana Harun b. Said El-Eyü rivayet etti. (Dedi ki) ; Riz<-tbni Vehb rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana Amr yani İfani Haris, Abdürabbih b. Saîd'deh, ° da
Abdullah b. Ka'b EI-Himyerî'deii, o da Ömer 1>. Ebî Se-leme'den naklen haber
verdi. Ömer, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e:
— «Oruçlu bîr kimse öpebilir mi?» diye sormuş,
Ret\i\ü\\aU(Salta!lahü Aleyhi ve Sellem) ona Um mü Seleme'yi işaret ederek
— «Buna sor,» cevabını vermiş. Ününü Seleme de
Resfılüllnh (Sallaahü Aleyhi ve Sellem)'in bu işi yapardığım onu haber vermiş.
Bunun üzerine Ömer (Radiyallahü anh);
— «Ya Resûlallah, Allah senin gelmiş geçmiş
bütün günahlarım atfetmiştir.» demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
ona :
— «Dikkat et, Vallahi Allah'a karşı en ziyâde
ehl-i takva olanınız ve ondan en ziyade korkanınız şüphesiz ki benim.» buyurmuşlar.
Bu rivayetler dahî
yukarkiler mânâsındadır.
Hz. Ömer b. Ebî Se1eme'nin
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)1e:
«Allah senin gelmiş
geçmiş bütün günahlarını atfetmiştir.» demesi, oruçlu iken öpmeyi Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e mahsus, caiz olan ahvalden zannettiği içindir.
'Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu kabul etmemiş:
«Allah'dan en ziyâde
korkanınız ben'im.» buyurarak nehyedilen bir şeyi: benim irtikâb edeceğime
nasıl ihtimal veriyorsunuz?» demek istemiştir.
Hadisin Müs1im'de
olmıyan bir rivayetinde : «Ömer bunu söyleyince Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) gadaplandı.» denilmiştir.
Ayni hadîsin
«El-MCvatta»daki rivayetinde: . Allah dilediğini Resulüne helal kılar.» ibaresi
de vardır.
75- (1109)
Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, İbni.
Cüreyc'den naklen rivayet etti. H. Baha Muhammed b. Râfi' de rivayet etti.
Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Abdurrazzâk b, Hemmara rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize İbni Cüreyc haber verdi.. (Dedi ki) : Bana Abdülmelik b. Ebi Bekir b.
Abdirrahman, Ebû Bekir'den naklen haber verdi. Ebû Bekir şöyle demiş: Ebû
Hüreyre (Raâİyallahü anh) 'ı kıssa
ederken dinledim, kıssasında şunları söylüyordu: «Bir kimse cünüb olarak
sabahlarsa oruç tutmasın.» Ben, bunu (Babam) Abdurrahman b. Haris'e anlattım
Babam bunu kabul etmedi. Bunun üzerine (Babam) Abdurrahman kalktı gitti. Onunla
beraber ben de gittim. Nihayet Âişe ile
Ümmü Seleme (Radiyallahû anhûma)'nun. yanlarına girdik. (Babam) Abdurrahman hu
mes'eleyi onlara sordu. İkisi birden ;
— «Peygamber (Salkıllahü Aleyhi ve Sellem)
bazeı i hti lamdan başka bil sebeple cünüb olarak sabahlar, sonra oruç
tutardı.» dediler.
Oradan giderek
Mervân'ın yanına girdik. Babam bu mes'eleyi ona da andı. Mervan :
— «Ben, sana, Ebû
Hüreyre'ye giderek söylediklerini kendisine iâdc etmeni kat'iyyetle
emrediyorum.» dedi.
Bunun üzerine Ebû
Hüreyre'ye geldik. Ebû Bekir (yâni Ben) bütün bunlara şâhid olmuştur. (Babam) Abdurrahman,
konuşulanları kendisine anlattı. Ebû Hüreyre:
— «Bunları sana onlar
mı söyledi?» diye sordu. Babam:
— «Evet,» cevâbını verdi, Ebû Hüreyre :
— «Onlar, bunu daha iyi bilirler.» dedi.
Bundan sonra Ebû
Hüreyre bu hususta söylediklerini Fadl b. Abbas'a uİs bet etti. Artık: «Ben,
bunu Fadl'dan işittim. Peygamber (Sailallahü A'.eyhi veSellemyden duymadım.»
demeye başladı.
Böylece Ebû Hüreyre bu
hususta söylemekte olduğu sözlerden dönmüş oldu.
Kavi diyor ki:
«Afadülmelik'e :
— Aişe ile Ümraü
Seleme: (Ramazanda) dediler mi? diye sordum,
— öylece, (yani) Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi
ve Sclletn) ihtilâmdan gayri bir sebeple cünub olarak sabahlar, sonra oruç
tutardı, dedi.
76- (...)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ibni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da Ur-vc-Ui'btıü'z-Zübeyr ile Ebû
Bekir b. Abdır rahman'dan naklen haber verdi ki: Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve
Sel!em)yin zevcesi Aişe :
«Resûlüllah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellein) ramazanda ihtilâmdan gayrı bir sebeple cünub olarak sabahlar
da, yıkanır oruç tutardı.» demiş.
77- (...)
Bana Harun b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana Amr yâni İbni'l Haris, Abdürab-bih'den, o da Abdullah b.
Kâ'b El - Him yeri den naklen haber verdi. Ona da Ebû Bekir rivayet etmiş ki,
kendisini Mervân cünüb olarak sabahlayan bir adam oruç tutacak mı? diye sormak
için Ümmü Seleme (Radryallahû onAâ/ya göndermiş. Ümmü Seleme:
— «Resulü İlah
(SalîaUchü Aleyhi ve Sellemi cima' sebebiyle — İhtilâm olarak değil— cönub
olduğu halde sabahlar, sonra orucunu bozmaz, kaza da etmezdi.» demiş.
78- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Ab-dürabbih b. Saîd'den
dinlediğim, onun da Ebû Bekir b. Abdtrrahman b. Haris b. Hişâm'dan, onun da
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) 'in zevceleri Âişe ile Ümmü Seleme'den
naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum:
Aişe ile ÜnunÜ Seleme:
«Şüphesiz ki RtsûlüNaH
(SallaUahii Aleyhi ve Sellem) ramazanda intifam sebebiyle değil, cima dan
dolayı cunub olduğu halde sabahlar, sonra oruç tutardı.» demişler.
Bu hadîsi 1bni Mâce'den
gayrı bütün kütüb-i sitte imamları muhtelif tariklerden tahrîc etmişlerdir.
Hadisin râvileri
üzerinde pek çok ihtilâflar vardır. Ezcümle Hz. Ebû Hüreyre 'nin hadîsi
Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem)'e ref etmemesi üzerinde edilmiştir: Bâzı
rivayetlerinde Ümmü Seleme (Radiyallahüanh)
zikredilmiş, bâzılarında edilmemiştir.
Keza Abdurrahman b.
Haris'in Hz. Âişe ile Ümmü Seleme (Radiyallahii anh) 'yi bizzat görüp konuştuğu
ihtilaflıdır. Bâzı rivayetlerde Ümmü Seleme 'nin kölesi vasıtasıyla konuştuğu
bildirilmiştir. Ancak bizzat konuştuğunu gösteren rivayetler daha çok ve daha
şahindir. Bununla beraber Hz. Abdurrahmâ n '-tun evvelâ köleyi göndermesi,
sonra bizzat gidererek konuşmuş olması da mümkündür.
Buhâri 'nin
rivayetinden anlaşıldığına göre Mervân o sırada Medine valisi bulunuyormuş.
Abdurrahman (Radiyallahii anh) evvelâ
Ebû Hüreyre'ye gitmek
istememiş, Mervân
yeminle ısrar edince Ebû Hüreyre'ye gitmiş,
Hz. Ebû Hüreyre'yi Zulhuleyfe denilen yerde arazîsi varmış, orada buluşmuşlar.
Rivayetlerin mecmuundan anlaşılıyor ki Abdur-rahman in. Hz. Ebû Hüreyre'ye
gitmek istememesi, güceneceğinden korktuğu içindir. Çünkü biribirlerine
komşuymuşlar. 'Mervân ısrar eıdin-ce
Abdurrahmân :
«Allah seni affetsin,
Bu zât benim dostumdur, ben onun söylediği sözü kendisine iade etmek istemem.»
demiştir.
Filvaki Hz, Ebû
Hüreyre: «Cünüb olarak sabahhyan bir kimse o gün oruçsuzdur.» diye fetva
verirmiş, Hattâ îbrâhim Nehaî ile Urvetü'bnü'z -Zübeyr ve Tâvus'un mezhepleri
de buymuş. Lâkin görülüyor ki Hz. Ebû Hüreyre bu fetvasında işrâr etmemiş, kişe
ile Ümmü Seleme (Radiyalîahû anhûma) nın sözlerini işitince:
«Onlar bunu daha iyi
bilir.» diyerek bu fetvasından dönmüştür. Zâten kendisi mezkûr fetvayı Fadl b.
Abbâs 'dan dinlemiş bulunuyormuş.
Nevevi diyor ki :
«ihtimâl Hz. Ebû Hüreyre 'nin fetvasından cfönmesi iki hadis tearuz ettiği
içindir. O, bunların arasını bulmuş ve birini teVil etmiştir. Te'vil ettiği hadis:
«Bir kims* cüriub
olarak sabahlarsa oruç tutmasın.» rivayetidir. Nevevî, Ebû Hüreyre (Radiyallahü
anh)'ın te'vil götüren sözünden dönmesine sebeb Hz. Âişe-ve Ümmü Seleme hadîsi
olduğunu, o hadîsin daha ziyâde itimada şayan olduğunu, çünkü böyle şeyleri
ezvâc-ı tâhiratm herkesden daha iyi bildiklerini söylediklerinin Kur'ân-ı Ker
im'ede muvafık olduğunu beyân ettikten sonra Ebû Hüreyre hadîsinin üç vecihle
te'vil edildiğini söylemiştir. Şöyle ki:
1) Hz. Ebû
Hüreyre 'nin bu fetvası efdal olan hareketi beyândır. Cünüb olan bir kimse için
efdal olan şey fecir doğmazdan önce yıkanmaktır.
Maamafîh buna riâyet
etmez de sabahleyin yıkanırsa orucu yine caizdir. Safiî1er Un mezhebi budur.
Burada şöyle bir suâl
hatıra gelebilir: «Resûlüllah (SallaUahüAleyhi ve Sellem) 'in sabahleyin
yıkandığı sübût bulmuşken, fecir doğmazdan önce yıkanmak nasıl efdal olur?»
Bu suâle Nevevî şöyle
cevap vermiştir: «Peygamber, (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in Sabahleyin
yıkanması, bu işin cevazını bildirmek içindir. Ümmetine bir mes'eleyi beyânı
tezammun ettiği için bu onun hakkında efdaldır. Zaten Peygamber (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem) beyânla memurdur. Bu mes'ele cevazı bildirmek için bâzı
zamanlarda her azayı birer defa yıkayarak abdest almasına benzer. Halbuki
abdest uzuvlarını üçer defa yıkamanın efdal olduğu malumdur. Resûlüllah
(Sallallchü Aleyhi ve Sellem) 'in devam üzere aldığı abdestin mâhiyeti budur.
Bir çok hadisler de bu hakikati nâtıktır. Peygamber (Sallaİlchü Aleyhi ve
Seltenı) caiz olduğunu göstermek için deve üzerinde ele» tavaf etmiştir.
Malumdur ki tavafı yürüyerek yapmak efdaldır. Resûlüllah (Salla'.lahü Aleyhi ve
Setiemyin tekerrür eden tavafları yürüyerek vâki olmuştur. Bu mes'elenin emsali
çoktur.»
2) İhtimâl
Hz. Ebû Hüreyre hadisi cima hâlinde sabahlayıp da fecrin doğduğunu bildiği
halde cimâ'a devam eden kimseye ham-ledilmiştir. Bu takdirde şüphesiz o
kimsenin orucu bozulur.
3) İbnü'l-Münzir'in,
Beyhaki Men rivayetine göre Ebû Hüreyre hadîsi mensûhtur. Fakat Ebû Hüreyre
(Radiyallahü anh) onun neshedildiğini duymamış bir müddet evvelden bildiği gibi
fetva vermiş, hükmün neshedildiğini duyunca fetvasından dönmüştür. îbni Münzir:
«Bu bâbda benim işittiğim en güzel söz budur.» demiştir.
Filhakika İslâmiyetin
ilk zamanlarında oruçlu bir kimsenin uyuduktan sonra cima'da bulunması, yiyip
içmesi haram kılınmıştı. Sonra bunlar neshedilmiştir.
1- Hadîs-i
şerif, cünüb olarak sabahlayan kimsenin hükmünü beyân etmektedir.
2- Fukahâ
hükümdarın huzuruna girerek onunla ilmi müzâkerelerde bulunabilirler.
3- Hadîs-i
şerif, Mervân'ın dini ve dünyevi
mes'elelerle meşgul olduğuna delildir. Kendisi ve oğlu Abdülmelik
ulemâdan sayılırlar.
4- Bir
mes'ele hakkında münazara edilirse onu bilen birine arz etmek gerekir.
5- Bir
mes'eleyi bilen bir kimse, hilafını kimden işitirse işitsin, bildiğinin hilafı
delil ile sabit oluncaya kadar onu kabul etmeyebilir.
6- İhtilâf
zuhurunda kitâbdan delil bulunmazsa huccet-î kaatîa Resûlüllah (Sallallahiİ
Aleyhi ve Sellem)'in sünnetidir.
7- Âdil bir
kimsenin haberi amel babında hüccettir.
Bu husûsda kadınla erkek müsavidir. Şehâdet meselesinde ayrılırlar.
Çünkü haberle şehâdet. başka başka şeylerdir.t
8- Bir şey
hakkındaki bilginin doğruluğunu anlamak için hüccet ve delîl istemek, araştırma
yapmak caizdir. Nitekim Mervan Öyle yapmıştır.
9- Âlim bir
zât muhalifinin hüccetini işittiği zaman hakkı i'tirfif etmelidir. Ulemânın
sânına yakışan budur.
10- İki
hadîs tearuz ederlerse râvinin sözü tercih olunduğu gibi, kadınlara mahsûs
hallerde dahî kadınların sözü tercih edilir. Nitekim erkek* lere mahsûs
hallerde de erkeklerin kavli müreccahtır.
11- Hadîs-i
şerif, büyüklerin huzurunda edeb ve terbiyeye riâyet gerektiğine delâlet
etmektedir.
12- Cünüb
olarak sabahlayan kimsenin oruçlu sayılıp «ayılmiyacağı ulemâ arasında
ihtilaflıdır. Bu husûsda yedi kavil vardır:
a) Oruç
mutlak surette sahihdır. Yâni farz olsun nâifle olsun. Cünüb olarak sabahlama
kasden veya unutarak yahut uyuyarak
vuku bulsun oruç şahindir. Zira hadîs âmmdır,
Sahâbe-i kiram 'dan
Âliyyü'bnü Ebî Tilib, Abdullah 'İbni Mes'ûd, Zeydü'bnü Sabit, Ebu'd-Der dâ',
Ebû Zerr-i Gıfâri, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Abhâs (Radiyallahûanhûm)
hazerâtının kavilleri budur.
Ebû Ömer İbni
Abdilberr: «Irak ve Hicaz'daki fetva imamlarının imam Mâlik, Ebû Hanîfe Şafiî,
SevrS, Evzaî, Leys ve bunların arkadaşlarıyla 1mam Ahmed, îshâk, Ebû Sevr, ibni
UIeyye, Ebû Ubeyde, Dâvud, İbni Cerîr-i Taberî ve hadîs ulemâsından bir
cemâatin kavilleri budur.» diyor.
b) Cünüb
olarak sabahlayan kimsenin orucu mutlak surette sahih değildir. Fadl b.
Abbâs, Üsâmetü'bnü Zeyd
ve Ebû Hüreyre hazerâtmm kavilleri budur. Arzettiğimiz
vecıhTe Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) sonra bu kavilden dönmüştür.
c) Cünüb
olduğunu bilerek sabahlayan kimsenin orucu sahih değildir. Bilmeden sabahlarsa
orucu sahih olur. Bu kavil Tavus, Urve-tü'bnü
Zübeyr ve İbrahim Nehaî 'den
rivayet olunmuştur. Böyle bir kavlin Hz. Ebû' Hüreyre 'den de rivayet edildiğini
«El-İk. al» sahibi kaydetmiştir.
d) Cünüb
olarak sabahlı yan kimse farz oruca niyet edemez, nafile oruç tutabilir.
Bu kavil İbrahim
Nehaî ile Hasan-i Basrî 'den
rivayet olunur. 1tni
fcerr'in rivayetine göre Hasan ibni Hayy Ramazanda cünüb olarak sabahlaman kimsen'ı, o
günü kaza etmesini müstehab görür. Nafileye niyetlenen hakkında ise kaza lâzım
gelmediğini söylermiş.
e) Cünüb
olarak sabahlayan kimse o gün orucunu tamtfmlar sonra kaza eder. Bu kavil Salim
b. Abdi İlah, Hasan-ı Bas-rî ve Ata'
b. Ebî Rabâh'dan rivayet
olunmuştur.
g) Farz
oı'uca niyetlenenin onu kaza etmesi müstehabdır. Hasan İbni Salih b. Hayy'm kavli budur.
ğ) Oruç,
cünüb olarak sabahlamakla değil, üzerine güneş doğmakla bozulur. îbni Hazm'in
mezhebi de budur. Ona göre kasden bir gü-nftbı işlemek orucu bozar.
13- Bu hadîs
«Peygamberlere ihtilâm olmak caizdir.» diyenlere delildir. Bu mes'ele
ihtilaflıdır. En meşhur olan kavle göre Enbiyâ-1 Kiram ihtilâm olmazlar. Çünkü ihtilâm şeytanın
insanla oynaşmasınla ileri gelir. Peygamber bu gibi şeylerden münezzehtirler.
Peygamberler hakkında
ihtilamı caiz görmeyenler hadîsi te'vil etmiş vp bundan muradın: Cima'
sebebiyle cünüb olarak sabahlardı, ihtilâm sebebiyle cünüb olmazdı, demek
olduğunu söylemişlerdir.
14- Nevevî (631-676) Cünüb olarak sabahlayan kimsenin
hükmü bâbındaki ihtilâflar sonradan kalkmış, orucunun sahih olduğuna bü-tiin
ulemn ittifak etmişlerdir. Bu bâbda hayız ve nifâslı kadınların hükmüdür. Kan
gece kesilir de yıkanmadan sabahlarsa oruçları şahindir. Yıkanmayı kasden veya
unutarak sabaha bırakmanın bir te'siri yoktur. Bütün ulemânın mezhebi budur.»
diyor.
79- (1110)-
BUe Yahya b. Eyyûb ile Kuteyhe ve İtmi Hucr rivâ-v.( Şiiler. İtmi Eyyûb (Dedi
ki) : Bfce İsmail b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki): Bana Abdullah b.
Abdirratım&n yani Ebu Tuvale künyesini taşıyan tbni Ma'mer h. Hazm El-Ensâri'den
naklen haber verdi. Ona da Aişe'nin zatlısı Ebû Yûnus, Aişe (Rüdiyaliahû anha)'dan naklen haber vermiş
kî Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)’e fetva sormak için bir adam gelmiş. Konuşulanları Aişe
kapının arkasından işi ti yormuş. Gelen zât:
— «Yâ Resûlallah, Bazen ten cünüb iken namaz
vakti geliyor, o gün oruç tutayım mı?» diye sormuş. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
— «Ben, cünüb iken de namaz vakti geliyor. Ama
ben oruç tutuyorum, cevâbını vermiş. O zât:
— «Sen bizim gibi değilsin ya Resûlallah,
Allah, senin gelmiş geçmiş bütün
günahlarını atfetmiştir.» demiş.
Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Vallahi ben
Allah'dan en ziyâde korkanınız ve ondan neyle korktuğunu en iyi bileniniz
olmayı cidden ümid ederim.» buyurmuşlar.
80- (1109)
Bize Ahmed b. Osman En-Nevfelî rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze Ebû Asım rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize İbnî Cüreyc rivayet etti. (Dedi ki) : Bana [17]
Muhammed b. Yûsuf, Süleyman b. Yesâr'dan naklen haber verdi ki, Süleyman, Ümmü
Seleme (Radiyaliahûanha)'ya :
— «Cünüb olarak
sabahlayan bir adam oruç tutacak mı?» diye sormuş. Ümmü Seleme (Radiyaliahû
anha) :
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ihtilamdan başka bir sebeple cünub olarak
sabahlar, sonra oruç tutardı.» demiş.
Bu rivayetler dahî
cünüb olarak sabahlı yan bir kimsenin orucu bozulmadığına delildirler.
Az yukarda da işaret
ettiğimiz vecihle Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin fetvası soran zâta
cam sıkılmışdır. Çünkü soran zât Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin
memnu olan bir fiili işlediğine, ancak gelmiş geçmiş bütün günahları
affedildiği için bundan mes'ûl olmıyaca-ğına kanaat getirmiştir,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem);
«Ben sizin en ziyâde
Allah'dan korkanınızın)... ilâh...» buyurarak o zâta red cevâbı vermiştir.
Hz. Aişe hadîsi
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in fiillerine uymanın vücûbuna
delildir. îmam Mâlik ile diğer bir çok Bağdat ulemâsının ve ekseri Şafiilerin
kavilleri budur. Şafiilerin bir çoklarına göre Resûlüllah [Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin fiillerine
uymak mendûbdur. Bazıları
mubah olduğunu söylemişlerdir. Bu hususta usul-i fıkıh kitaplarında tafsilat
vardır. Şöyle ki:
1- Resâlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in oturup kalkmak, yiyip içmek gibi tabiî
fiilleri ümmetinin fiilleriyle müsavidir.
2- Kuşluk
namazı, vitir ve teheccüd gibi ona mahsûs farz olan namazlar ile dörtden
ziyâde kadınla evlenmek hususunda ümmeti onun gibi değildir.
3- Mutlak
veya mücmeli beyân için işlediği fiiller bil'ittifâk ümmetine de şâmildir.
4- Yukarki
üç kısımdan maada
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'den sâdır olan bir fiile, o fiilin sıfatına göre hüküm verilir. Fiil,
Resâlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) hakkında vâcib ise ümmetine-de
vâcib, mendûb ise ümmetine de mendûbdur. Sıfatı bilinmeyen fiiller hakkında
ihtilaf olunmuştur. İmam Mâlik'e göre mubah, İmam Şafiî,
İmam A'zam ve ulemâdan bir
cemaata göre mendûbdur.
Bâzıları bu hususta
bir ş.ty söyliyemeyip tevakkuf etmişlerdir.
81- (1111)
Bize Yahya b. Yahya İle Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Züheyr b. Harb ve İbni Nümeyr
hep birden tbni Uyeyne'den rivayet ettiler, Yahya (Dedi ki) : Bize Süfyan b.
Uyeyne, Zühri'den, o da Humeyd b. Abdir-ruhman'dan, o da Ebû Hüreyre
(Radiyallahü anh) 'dan naklen haber verdi. Ebû Hüreyre Şöyle demiş: Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e bir adam gelerek:
— «Helak oldum yâ
Resûlallah,» dedi. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
— «Seni helak eden nedir,» diye sordu. O zât:
— «Ramazan gününde
zevcemle cima ettim.» cevâbını verdi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Bîr ..öle azod edecek bir şey bulabilecek
misin?» buyurdu. A-dam:
— «Hayır.» cevâjım ve di. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «İki ay birVri arkasına oruç tutabilecek
misin?}» diye sordu. A-dam yine:
— «Hayır» cevâbını
verdi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Dyle
ise altmış, fakiri doyuracak bir şey bulabilecek
misin?» dedi. Adam yine:
— «Hayır»
cevâbını verdi. Sonra
oturdu. Derken Peygamber (Sallnlluhii Aleyhi ve Sellem) 'e
içinde hurma dolu bir zembil getirdiler. Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) o adama:
— «Bunu (al da) tesadduk et.» buyurdu. O zât:
— «Bizden daha
fakirine mi? Medine'nin iki taşlığı arasında buna bizden daha muhtaç bir
aile yoktur.» dedi.
Bunun üzerine Peygamber (SnlUtllahü Aleyhi ve Sellem) güldü, hatta yan dişleri göründü. Sonra
(o zâta)
— «Haydi git bu hurmayı ailene yedir.»
buyurdular.
(...) Bize
İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr, Man-sûrdan, o da
Muhammed b. Müslim Ez -Zühri'den bu isnâdla İbni Uyey-ııe'nin rivayeti gibi
haber verdi. Ve: «İçinde hurma dolu bir arak...» dedi, arak: «Zenbil» dir
-Peyegamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) güldü, hattâ yan dişleri göründü.»
cümlesini söylemedi.
82- (...)
Bize Yahya b. Yahya İle Muhammed b. Rumh rivayet ettiler. (Dedi ki) : Bize
Leys haber verdi. H.
Bize Kuteybe de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, İlmi Şihab'dan, o da Humeyd b. Abdirrahman
b. Avf'dan, o da Ebû Hüreyre ÇRadiyallahü anh) dan naklen rivayet eyledi ki,
bir adam Ramazan gününde karısı ile cima etmiş de bunu Resulii:lah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'e danışmış. Peygamber {Sallollahü Aleyhi ve Sellem):
— «Bir köle bulabilecek misin?» diye sormuş. Adam :
— «Hayır.» cevâbını vermiş. Resylüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «İki ay oruç tutabilir misin?» demiş. O zât yine :
— «Hayır» cevâbım vermiş. Resûlüllah
(Saîlallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Dyle ise altmış
fakır doyur.» buyurdular.
83- (...)
Bize Muhammed b. Raf i1 rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İshali b. İsa rivayet
etti, (Dedi ki) : Bize Mâlik, Zührî'deu naklen bu İsnâdla haber verdi ki, bir
adam Ramazanda orucunu bozmuş da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona
bir köle azat etmek suretiyle keffâret vermesini emir buyurmuş.
Sonra Zührî, tbni
Uyeyne hadîsi gibi rivayette bulunmuş.
84- (...)
Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrazzâk rivayet
eyledi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi
ki) : Bana İbni Şihâb, Humeyd b.
Abdirrahman'dan naklen rivayet etli. Ona da Ebû Hüreyre anlatmış ki : Peygamber
(SaUaUahü Aleyhi veSellem) Ramazanda orucunu bozan bir adama bir köle âzad
etmesini yahut iki ay oruç tutmasını yahut da altmış fakiri doyulmasını emir
buyurmuş.
(...) Bize
Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrazzâk haber verdi. (Dedi ki)
: Bize Ma'mer Zührî'den naklen bu isnâdla tbni Uyeyne hadîsinin mislini haber
verdi.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu's-Savm» in bir iki yerinde ve «Kita-bu'1-Edeb" de Ebû Dâvud,
Tirmizi, Nesai ve 1bni Mâce «Kitâbu's-Savm» da muhtelif râvilerden
tahric etmişlerdir.
Besûlüllah (Sallallahü
Aleyhi veSeUem)'e gelerek «Helak oldum yâ Re-sûlallah,» diyen zâtın ismi Selemetü'bnü
Sahr El-Beyâdi'dir.
«Selmân b.
Sahr» diyenler de olmuştur.
Bu rivayette Hz. Selem
e'nin «Helak oldum.» dediği görülmektedir. Bundan sonra gelecek Hz. Âişe
hadîsinde mezkûr kelimesinin yerine «Yandım.» denilmiştir. Hadisin bazı
tariklerinde: «Helak oldum.» ve «Helak ettim.» rivayeti vardır.
«Helak ettim.» tâbiri
üzerinde bir hayli söz edilmiş, Ha11âbi rivayetlerin hiç birinde bu kelimenin
bulunmadığını söylemiş, Beyhakî de: «Hadîs imamları bu kelimeye razı
değillerdir.» demiştir.
Kaadı İyâz dahi buna benzer sözler söylemiştir.
Aynî diyor ki:
«Üstadımız Zeynüddîn (Rahimehullah) bu kelimenin müsned olarak üç tarikden
rivayet edildiğini söylemiştir.
Birincisi Ebû Sevr tarîkidir.
Bunu Darakutnî rivayet etmiştir. Râvîleri sikadır.
İkincisi Evzaî tarîkidir.
Mezkûr tarîki Beyhakî senedi ile nakletmiş sonra Hâkim'in hadisdeki «Helak
ettim.» lafzını zayıf bulduğunu söylemiştir.
Üçüncüsü Ukayl
tarîkidir: Bun dahî Darafcutnî- tahric etmiştir. Râvileri arasında hakkında söz
edilenler vardır.»
Ebû Zür'a'ya göre :
«Helak ettim.» sözünü
nakleden en güzel tarik Mua11a b. Mansur
tarîkidir.
Yalnız bu zatın hadisi
kabul edileceğine Buhâri ile Müslim ittifak etmekle beraber İmam Ahmed b.
Hanbel ondan halis rivayet etmemiş,
«Ben, ondan hadîs yazmadım, çünkü re'ye muvâfıfc alan hadîsleri rivayet eder ve
her gün iki-üç hadîsde hatâya düşerdi.» de mistir,
Muallâb. Mansûr, îmam
A'zam'ın ashabından-Hır. Yahya b.Maîn onu mûtemed saymış,Yâkub îbni Şüyhe dahi
mevsuk olduğunu söylemiştir. Daha başka tevsik edenler de vardır.
Faziletli bir zât
imiş. Defalarca kadı tâyin edilmek istenildiği halde Hu vazifeyi kabul
etmemiştir. İbni Sa’d onun Özü sözü doğru, fa-kih ve muhaddis bir zât olduğunu
söyler.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve SeUem) «Helak oldum» diyen zâta «Seni helak etlen nedir?» sormuştur.
Bir rivayette «Vay haline, derin nedir?» B.uhâri 'nin bir rivayetinde «Vay
haline ne yaptın?» buyurmuştur.
Bâzı rivayetlerde
gelen zâtın : «Oruçlu iken zevcemle cima ettim.» dediği bildirilmişse di burada
«Ramazanda zevcemle cima ettim.» denilerek, vak'anın Ramazanda geçtiği beyân
edilmiştir.
Bu gösteriyor ki
cimâdan dolayı keffâret îcab etmek için Ramazan orucuyla başka oruçlar arasında
fark vardır.
Mâlikîler 'den
bâzıları hangi oruç olursa olsun, bozan kimseye keffâret lâzım geleceğini
söylemişlerse de, babımız hadîsi onların bu kavlini reddetmektedir.
Hz. Ebû Hüreyre 'nin
bir rivayetinde «Resûlüllah (SaMlahü Aleyhi ve Sellem):
— «Ne çirkin bir iş yapmışsın. Bir köle âzad et» buyurdu.» denilmiştir.
Taberânî 'nin
«El-Kebir» nam eserinde tahric ettiği İbni Ömer (Radcyallahü anh) rivayetinde :
«Bir adam Peygamber (Sallallah'-i Aleyhi veSellem)e gelerek:
— Ben Ramazan günlerinden birinde orucumu
bozdum, dedi. Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem):
— Hiç bir özür ve hastalık olmadığı halde mı?
diye sordu. O zât;
— Evet, cevâbım verdi. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
— Ne çirktn iş yapmışsın, buyurdular. Gelen
zât:
— Evet, (öyle oldu.
Şimdi bana) ne emir buyurursun? dedi. Peygam-"Tfcer (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
— Bir köle azot et, buyurdu lor.»
denilmektedir.
O zâtın Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yin emrine mukaabil söylediği söz dahi muhtelif
şekillerde rivayet olunmuştur. Babımız hadîsinde bir tek kelime ıIe_«Hayır*
cevâbını verdiği görülüyor. Bir rivayette «Hayır ya Resûlallah" demi;.
Başka bir rivayette «seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederini ki ben, hiç
bir vakit köleye mâlik olmadım.» cevâbını
vermiştir.
Köle âzad
edemiyeceğini görünce Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) kendisine iki ay
peşi peşine oruç tutup tutamıyacağmı sormuş, o zât buna da «Hayır.» cevabını
vermiştir.
İbni İshâk'in
rivayetine göre: «Zâten başına ne geldiyse oruçtan geldi ya.» cevabım
vermiştir. Bunun üzerine Fahr-i Alem (SallaUahü Aleyhi ve Seltem) Efendimiz,
ona altmış fakir doyurup doyuramıyacağım sormuş o bu suale de «Hayır.» cevâbını
vermiştir.
1bni Ömer
(Radiyallahii anh) rivayetinde «Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim
ki ben ailemi bile doyuramıyorum.» diye cevap vermiştir.
_ îbni Dakîki'1-îd
(625-702)" bir gün altmış fakirin yerine on
gün altı fakir doyurmanın caiz
ölamıyacağınr söylemiş, hadîsin ondan bu mânayı çıkaranlar aleyhine delil olduğuna işaret etmiş
ve: « Hanefîi1er'in meşhur kavline göre bu kâfidir. Hattâ bir kimse bir fakiri
altmış gün doyursa
onlara göre caizdir.» demiştir.
Aynî buna şu cevabi vermiştir:
« Hanefîi1er'le uğraşan bu adamlar bir şey belliyor fakat bir çok şeyleri
unutuyorlar. Bilmiyorlar mı ki burada maksat fakirin hacetini gidermek!.,!.
Altmışın manasına riâyet şartıyla fakirin haceti giderilince ortada ta'n edecek
bir şey kalmaz. Sonra hadîsdeki doyurmadan murâd, yemeğe imkân .bahşedecek
şekilde fakirlere vermektir. Maksat yiyeceği fakirin ağzına koymak değildir.»
Burada şöyle bir suâl
hatıra gelebilir: «Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ye Sellem) 'in bu üç şey'i
tâyin etmesindeki hikmet ve bunlarla oruçlu ara-/ sında ki münâsebet nedir?»
Cevap : Ramazan
gününde kasden cima etmek suretiyle orucun hürmetini ayak altına alan kimse
mâsiyet sebebiyle kendini helak etmiş demektir. Bu sebeple nefsine bir fidye
olmak üzere köle âzad etmesi münâsip olur.
ResûIüKah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem) *in :
(Her kim bir köle azat
ederse, o kölenin her uzvuna mukaabil Allah da onun bir uzvunu cehennemden azat
eyler.} buyurduğu sahih rivayetle sabit olmuştur:
Oruç tutmanın
münâsebeti meydandadır. Çünkü oruç cinayet cinsinden bir ceza ve âdeta bir
kısastır.
Orucun iki ay olmasına
gelince: Müslüman Ramazan ayının her gününde oruç tutarak nefsine
sabrejttirmeye me'murdu. Binâenaleyh bir gün orucunu bozmakla bütün ayın
orucunu bozmuş gibi oldu. Zira oruç günlerinin nev'i itibarıyla bir ibâdet
sayılır. Onun için maksadının nakızi ile mukaabele olunarak orucunu bozan kimseye bir yerine iki
&y oruç yüklenmiştir.
Fakîr doyurmanın
münâsebeti de aşikardır. Her oruç gününe bedel bir fakir doyurulması emir
buyurulmuştur.
Bir de bu hasletler
bir çok haklara şâmildirler. Oruç, Allah'ın hakkıdır. Yemek vermek hür olan
kulların, âzad olmak kölelerin, emre imtisal-den dolayı verilecek sevap cinayet
sahibinin haklarıdır.
Zenbi11er hurma
getiren zâtın kim olduğu malum değilidr. Bazı rivayetler de ensârdan olduğu
kaydedilmiştir. İsmi yine meçhuldür.
ResûlüIIah
(Saltallahii Aleyhi ve Sellem):
«Bunu al da tasadduk
et,» emrini verince Hz. Seleme:
«Bizden daha fakirine
mi?» mukaabelesinde bulunmuştur. Bundan muradı: O gün Medine'de kendisinden
daha fakir kimse bulunmadığını anlatmaktır. Nitekim sözüne devamla: «Medine
'nin iki taşlığı arasında bizden daha muhtaç bir aile yoktur diyerek maksadını
izah etmiştir.
Hz. Selem e'nin son
sözlerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gülmüştür. «Hattâ yan
dişleri göründü.» cümlesiyle Peygamber (Sallaltahii Aleyhi ve Sellem) o defa
tebessümden biraz fazla güldüğü ifâde olunmuştur. Zira Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) efendimiz ekseriyetle tebessüm buyururlardı.
Bâzıları : «Dünya
umuru için yalnız tebessüm ile iktifa buyurur, âhi-ret umuru için bazen
gülerdi.» demişlerdir.
Burada gülmesinin
sebebi: Hz. Seleme 'nin halinde müşâha-(l«ı etliği değişmedir. Seleme (Radiyallahü anh) nefsinin helak olduğundan korkarak
onu kurtarmak için mümkün mertebe fidye vermek için gelmişti. Neticede bu
babdaki ruhsatı görünce keffâret için kendisine verilen hurmayı yemeye tama
etti.
1- İçtihadi
bir mes'ele hakkında fetva sormaya gelen bir kimsenin
cezalandırılmaması.gerekir. Zîra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
Ramazan ayının hürmetini ayaklar altına alan Seleme (Radiyallahü anh) 'ı
cezalan dır mamıştır. Fakat hadd-i îcab eden hususa t böyle değildir. Onlarda
şer'an ta h di d olunan ceza tatbik edilir.
Kaadi îyâz diyor ki:
«Hz. Seleme 'nin Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SeUem)ye gelerek fetva
sorması tevbe ettiğine delildir.
Bir de ResûHillah
İSalhUahü Aleyhi ye Sellem) her gelene, ceza yerse, korkudan ekseriya ona
kimse gelip bir şey sormazdı...»
2- Keffâret
hadîs-i şerifde zikredilen tertip
üzere verilir. Zıhâr feffâreti de
öyledir. Yani Ramazanda kasden orucunu bozan bir kimse mümkünse köle âzad
edecek, buna imkân yoksa iki ay ara vermemek şartıyla oruç tutacak, buna da
imkânı yoksa altmış fakiri doyuracakdır. Ekseri - ulemânın kavli budur.
İmam Mâlik- «Keffâret
verecek olan Kimse bu üç şey arasırica muhayyerdir.»
Öir rivayette «Bence
yiyecek vermek köle azadından daha iyidir*.» raiştiri
Yine imam' Ma1ik'in
köle azadı ile oruca kâail olmayıp kef-faretin sadece yiyecek vermekten ibaret
olduğunu kabul ettiği söylenir.
îbni Dakiki'l-İd : «Su
mes'ele müşkilâttandır. Sabit olan bir hadise muarız olduğu halde onu izaha imkan
yoktur. Yalnız Malikiler'den bâzı muhakkikin onu haletmiş ve yiyecek vermek
diğerlerinden evlâ ve müstehabdır, demişlerdir. Mâ1ikiyye ulemâsından bazıları
da bu hususta bir çok vecihler ileri sürmüşlerdir. Fakat bunların hiç biri
hadîsde köle azadının oruçla yiyecekden Önce zikredilmesi karşısında mukaayim
delil olamaz.» demiştir.
3- Hadîs-i
Şerif, keöâretîn tertip üzere verileceğine delildir, ibnü'1-Arab diyor ki :
-Resûlüllalı (SalWlahü AİeyhLve Settem) keffâret mes'elesini saydığı üç şeyden
biri bulunmazsa Ötekine nakletmek suretiyle beyân buyurmuştur. Bunun hükmü
muhayyerlik olamaz.»
KaâdîB'eyzâvi ( ?-685)
dahi: «Birincisi bulunmadığı taktirde ik nciyi, o bulunmadığı takdirde üçüncüyü
faile atfetmek, bu işte muhayyerlik olmadığına delildir. Çünkü bu söz beyân
sadedinde suâle cevap olarak vârid olmuştur. Binâenaleyhi muhkem, şart
mesabesindedir.»
CufflhÛr-u ulemâ bu
mes'elede terciK yoluna gitmiş ve Zühr î'den tertip üzere rivayet eden
râvilerin tahyîr yoluyla rivayet edenlerden daha çok olduklarını
bildirmişlerdir.
Bu râvilerin otuz kişi
olduğu söylenir tertibi tercih etmenin bir sebebi de hadisi rivayet eden
râvinin kıssayı olduğu gibi hikâye etmesi ve vak'ayı herkesderi iyi bilmesidir.
Tahyîri rivayet eden; râvi İse vak'ayı görmemiş, hadîsi başka râviden almıştır.
Bu bâbda ihtiyat tertibe riâyet etmektir.
El-Mühelleb ile
Kurtubî hâdisenin müteaddit olduğuna meyil göstermişlerse de, doğru değildin
Rivayetler muhtelif olsa da hâdise birdir.
4- Keffâret
hususunda fakire yardım olunur.
5- Akrabaya
keffâret verilebilir.
6- Hibe ile
sadakada, sözle kabul şart değildir. Almak kâfidir.
7- Keffâret
ancak nafakası îcab eden kimselerin nafakasını çıkardıktan sonra vâcib olur.
8- Şaşılacak
bir şey karşısında fazlaca gülmek caizdir.
9- Bir
kimseye cevaben «Yazık sana» yahut «vay hâline» gibi sözler söylemek caizdir.
10-
istenmediği halde Allah'a yemin etmek caizdir.
11- Fakirlik
iddiası hususunda söz, iddia edenindir. Yani fakir olduğunu iddia eden bir
kimâeye istediği şey verilebilir. Kendisine fakir olduğunu ishât teklif
edilmez.
12- Zann-ı
galip üzere yemin etmek caizdir. Zira Buhâri'nin rivayetinde! Hz. Selem e'nin
yemüı ettiği bildirilmiş, Resûlüllah (Salla!lahü
Aleyhi ve Setlem) kendisine bir şey dememiştir.
13-
Müstehcen sayılan sözleri kinaye suretiyle ifâde etmek caizdir.
14- Dara
düşen müslümanı kurtarmaya çalışmak gerektir.
15- Bir
kişiye günlük ihtiyacından fazla bir şey verilebilir.
16- Keffâreti
bir aileye vermek caizdir.
85- (1112)
Biıe Muhammed b. Rumh b. Muhacir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Yahya b.
Saîd'den, o da Abdurrahman b. Kaasim'den, o da Muhammed b. Ca'fer [18] b.
Zübeyr'den, o da Abbâd b. Abdillah b. Zü-bey'den, o da Aişe (Radiyallahû
artha)'âan naklen haber verdi ki, şöyle demiş: Resûlüllah (SallallahüAleyhi ve
Sellem)'e bir adam gelerek:
— «Yandım;» dedi.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem):
— «Nİçin?» diye sordu. Adam :
— «Ramazanda
güpegündüz zevcemle cima' ettim.» dedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Setlem):
— «Sadaka ver, sadaka ver,» buyurdular. O
zât :
— «Bende hiç bir şey yoktur.» dedi. Bunun
üzerine Peygamber (Saltallahii Aleyhi ve Sellen:) onu oturmasını emir buyurdu. Derken I?.esû-lüllah (SallaUahii Aleyhi ve
Sel!em)'e işlerinde yiyecek bulunan
iki zenbil geldi de o zâta bu hurmaları tesadduk etmesini emir buyurdu.
86- (...)
Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdülvahhâb
Es-Sekafî haber verdi. (Dedi ki) : Yahya b. Said'i şöyle derken işittim : Bana
Abdurrahman b. Kaasim haber verdi, ona da Muhammed b. Cafer b. Zübeyr haber
vermiş. Ona da Abbâd b. Abdillah b. Züfaeyr rivayet etmiş ki, kendisi Âişe
(Radiyallahû anha) 'yi :
«Resûlüllah (Salhliahü
Aleyhi ve Sellem) 'e bir adam geldi...» derken ifKmiş.
Müteakiben ravi hadisi
rivayet etmiş.
Bu hadîsin başında
«Sadaka ver, sadaka ver.» ibaresiyle «güpegündüz» kaydı yoktur.
87- (...)
Bana Ebut-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki)
: Bana Amr b. Haris haber verdi, ona da Abdurrah-nıau b. Kaasim rivayet etmiş,
ona da Muhammed b. Ca'fer h, Zübeyr rivâyet eylemiş, ona da Abbad b. Abdillah
b. Zübeyr rivayet etmiş ki kentlisi Peygamber (SallaUahii Aleyhi ve Setler»)
y\n zevcesi Âişe'yi şunu söylerken işitmiş :
«Bİr adam Ramazanda
mescidde iken Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Sellem)fin yanına gelerek
— Ya Resûlallah, yandım, yandım, dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seller»)
ona başına geleni sordu, adam:
— Ehlimle cima ettim,
dedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— Sadaka ver, buyurdular Adam:
— Vallahi ya
Nebiyyallah, Hiç bir şey'im yoktur. Ben buna kaâdir de-KİHm, dedi. Resûlüllah
(SallaUahii Aleyhi ve Sellem):
— «Otur, emrini verdi.» O da oturdu. O, bu halde iken bir adam Üzerinde
yiyecek yüklü bir eşeği sürerek çıka geldi. Bunun üzerine Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Nerede o demin yanan
zât?» diye sordu. Adam hemen ayağa kalktı Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— Al bunu tesadduk et, buyurdular. O zât:
— Ya Resûlallah bizden
başkasına mı (tasadduk edeceğim?) Vallahi bizler cidden açız, hiç bir şey'imiz
yok, dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Dyle ise onu siz
yeyin. buyurdular.»
Bu hadisi Buhâri
«Kitâbü'l-Hudûd», «Kitâbu's-Savm» ve «Kitâ-hu I-Muharibin» de, Ebû Dâvud ve
Nesaî «Kitâbu's-Savm» da tahrip etmişlerdir.
«Yandım,» diyerek
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e dert yanan zâtın Selemetü'bnü Sahr
El-Beyâdi, bir rivayete göre Sel n an
b. Sahr
olduğunu az yukarıda görmüştük.
Tirmizî'nin rivayetine
göre: «Selemetü'bnü Sahr El-Beyâdi zevcesine Ramazan geçinceye kadar zıhâr [19]
yapmış, uınazanın yarısı geçince bir gece onur a c i mâda bulunmuş. Müteakiben
Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Sellemye gelerek vakayı ona anlatmış, Resûlüllah
(SallaUahii Aleyhi ve Sellem):
— Bir köle ozad et, buyurmuşlar. Seleme:
— Köle bulamam, demiş.
— Öyle İse aralıksız iki ay oruç tut,
buyurmuşlar. Seleme:
— Ben, bunu da yapamam, demiş.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
— Altmış fakir doyur, buyurmuş. Seleme
bunu da yapamıy a cağını
söylemiş. Bunun
üzerine Resul üllah (Sallallafı ii
Aleyhi ve Sellem) FervetÜ'-bnii Amr'a :
— Ver şuna bu zenbili, büyütmüşler. Zenbil on beş -onaltısa zahire alacak kadar
büyükmüş.»
Görülüyor ki babımız
hadîsinde vak'anın güpe gündüz, Tirmizî'nin rivayetinde ise geceleyin geçtiği
bildiriliyor. Bundan dolayıdır ki ulemâ bu vak'anın iki defa başka başka
kimselerin başından geçmiş olduğuna kaaldirler.
Şahısların kişinin de
Benî Beyaza kabilesine mensup olmaları, keffâretin sıfatında ve fakirlik
hususunda iştirak etmeleri kıssanın bir olmasını îcab etmez.
Gelen zât günah
irtikâb eden bir kimsenin cehennem ateşiyle azâb olunacağını bildiği için
«yandım,» demiş yahut «kıyamette ateşle azab göreceğim» demek istemiştir.
Hadîsin bazı
rivayetlerinde gelen zâtın başını saçını yolarak göğsüne vurduğu ve «Hem helak
oldum hem helak ettim.» diye feryat ettiği, bir rivayette yüzüne vurduğu,
Darakutni 'nin rivayetinde basma toprak saçtığı bildirilmiştir.
Arak: Büyük zenbil,
demektir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)din :
«Nerede o demin yonon
zât?» diye sormas , bu zâtın orucunu kasti on bozduğuna-delildir. Çünkü bu söz
ona kasit hükmü isbât etmektedir. Hurmayı ona verirken «Bunu tesodduk ot,» buyurmuştur.
Bu söz mutlak vârid olmuşsa da maksat «Altını; fakire tesadduk et» demektir.
1- Ulemâdan
bâzıları bu hadîsle istidlal ederek Ramazanda kasden cima etmek suretiyle
orucunu bozan kimsenin yalnız sadaka vermesi îcab ettiğini söylemişlerdir.
Avf b. Mâlik-i Eşcai
ile Abdullah b. Ruhm'-un mezhepleri budur. Mezkûr kavil imam Mâlik'den bir
rivayet olmak üzere nakledilir.
Bu zevata yukardaki Ebû
Hüreyre hadîsinde köle azadıyla orucun da zikredildiği hatırlatılmak suretiyle
cevap verilmiştir. Onunla amel etmek evladır. Bir de Orucunu bozan zâta derhal
keffâret icab etmemesi, keffâret vermeye iktidarı olmadığı içindir. Bu sebeple
keffâreti verebilecek vaziyete edinceye kadar tehir edilmiştir.
«El-Mebsût» nâm eserde:
«Reslûüİlah ' (Saliallahu Aleyhi ve Sellem) 'in o zâta emrettiği sadaka nafile
idi. Zira fakirliğinden dolayı o anda kendisine keffâret vâcib olmamıştı. Onun
için de Resûliillah (Salkilahü Aleyhi ve Sellem) hurmayı ailesi efradına
vermesine müsaade buyurmuştu...» deniliyor.
Ebû Ca'fer-i
Taberî'nin: «Ebû Hani'fe, Sevrî ve Ebû Sevr'in kavillerine göre kıyâs şudur ki
böyle bir kimsenin fakirliği sebebiyle üzerinden keffâret sakıt olmaz, borç
olarak kalır. Şâir keffâretlerde olduğu gibi imkân bulduğu zaman öder.» dediği
rivayet olunur.
Bu babda Şâfii1er‘den
iki kavil rivayet edilmiştir. Bâzılarına göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'in o zata keffâret hurmasın* dan yemeye müsaade buyurması fakirliğinden
dolayı bir ruhsattır. Onun içindir ki Şâfiiler'den
ibni Şihab:
«Bir adam bu işi bu
gün yapsa keffâret vermekten başka çaresi olamaz.» demiştir.
Bâzıları bu hükmün
mensûb olduğuna, bir takımları da o zâta mahsûs olduğuna kaail olmuşlardır.
2- Ulemâ-i
kiram bu keffare tin miktarında dahi ihtilâf etmişlerdir. İmam Şafii ile İmam
Mâ1ik'e göre onbeş sa' (takriben 45 kilo) olup her fakire 1 müd yani çeyrek sa'
(yediyüzellişer gram) verilir.
Hanefiîler'e göre her
fakire buğdaydan yarım, hurmadan 1 sa' verilir. Nitekim zıhar keffâretinde de
hal böyledir. Çünkü hadis-i şerif-de gelen hurmanın iki arak olduğu ve
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in hurmaları o zata verdiği bildirilmektedir.
Bir arak 15 sa'alan zenbil olduğuna göre iki tanesinde 30 sa' hurma bulunmak
icab eder. Bunları altmış fakire taksim edince her fakire yarım sa' (yani
takriben bir-buçuk kilo) hurma düşer.
3- îmam
Şafiî ile Zahiriye ulemâsı bu hadîsle ihticâc ederek cima' eden karı kocaya
yalnız bir keffâret lâzım geleceğine
kaâil olmuşlardır. Çünkü Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve Seltem) o zâta karısının
hükmünü söylememiştir. Ona da ayrıca keffâret lâzım gelse elbette beyân ederdi.
îmam A'zam, İmam
Mâlikve Ebâ Sevr'e göre kadın cimâ'a razı olduysa ona da keffâret îcab eder.
Evzâî bu babda kadının razı olmasıyla olmamasını hükümde müsavi tutmuştur.
îmam Mâ1ik'in meshûr
olan mezhebine göre cimâ'a mecbur edilen kadın için kocası ya köle âzad etmek
yahut fakir doyurmak suretiyle keffâret verir, oruç tutamaz.
Cimâ'a icbar edilen
erkeğe keffâret lâzım gelip gelmiyeceği ihtilaflıdır.
İmam A'zam'dan bir
rivayete göre bu hususta icbar edilen erkeğe de, icbar edene de keffâret lâzım
değildir.
Hadîs-i şerîfde
kadının hükmü bildirilmemesi mes'elesine Hanefiîler tarafından : «İhtimâl o
kadın cimâ'a icbar edilmiş yahut oruçlu olduğunu unutmuş yahut bir özürden
dolayı oruçsuz bulunmuştur.» diye cevâp verilmiştir.
4- Keffâret
için altmış fakir doyurmak îcab eder. Bâzıları, îmam A'zam'in : «Altmış kişilik
yiyeceği bir fakire vermek caizdir.» dediğini rivayet etmiş ve bu hadîsi onun
aleyhine delil göstermişlerse de Aynî bu mes'elede rivayet edenin İmam A'zam'ın mezhebini bilmediğini
söylemiştir.
Hz. İmam'in mezhebine
göre altmış kişilik keffâreti iki ayda bir fakire vermek caizdir. Binâenaleyh
hadîs onun aleyhine hüccet olamaz. Çünkü maksat fakirin ihtiyâcını
gidermekdir. Hacet ise gün begün yenilenir ve birinci gün keffâret alan fakir,
ikinci gün başka bir fakirmiş gibi olur. Bir kimse altmış günlük yiyeceği bir
günde bir fakire verse yalnız bir günlük keffâret vermiş sayılır. Çünkü
kefferati verene düşen vazife günleri ayırmaktır.
Yiyecek vermenin şartı
bir günde iki öğün doyuncaya kadar yemek yedirmektir.
5- Keffâret
verirken tertibe riâyet vâcibtir. Evvelâ köle azadı, o bulunmazsa oruç, ona
imkan yoksa fakir doyurmaya sıra gelir. Zira cümleler birbiri üzerine tertîb
ve takibe delâlet eden (fa) ile atfedil mislerdir. İmam A'zam ile
Şafiî 'nin ve Ma1ikî1er'den îbni abîb'in mezhepleri budur.
İmam Mâlik ile diğer
Mâlîkiyye ulemâsı keffâret veren kimsenin bu üç şey arasında muhayyer olduğuna
kaaildirler.
Ulemâdan bâzılarına
göre keffâret zamana göre değişir. Açlık senesinde fakirlere yiyecek vermek,
bolluk olursa köle azadı evlâdır. Ehl-i fetvadan bâzıları zengine oruç tutmayı
emretmişlerdir.
Bunlar keffâretin ceza
tarafını nazar-ı itibara almış, veren kimseye hangi nev'i daha güç gelecekse
onu yapmasını evlâ görmüşlerdir.
İbrii Ebî Leylâ
(74-148)'ya göre keffâret veren kimse köle azadı ile oruç tutmak arasında
muhayyerdir. Bunları yapamazsa fakir doyurur. İbni Cerir'in kavli de budur.
İmam Ahmed'in meşhur
olan kavline göre oruç keffâreti ter-tib hussuunda zihâr keffâreti gibidir.
Yâni köle âzad etmesi îcab eder.
Bunu bulamazsa, oruca,
ona da iktidarı yoksa fakir doyurmaya sıra gelir. Cumhûr-u ulemâ 'nın kavilleri
de budur.
— İmâm Ahmed 'den
başka bir rivayete göre keffâret veren kimse bu üç şey arasında nuhayyerdir.
Üçüne de İktidarı yoksa İmam Ahmed 'den bir rivayette göre keffâret sakıt olur.
Evzainin kavli de budur.
6- Âzad
edilecek köle mutlaktır. Müslüman, kâfir, erkek, kadın, büyük ve küçük
olabilir. Hanefiîler'Ie Dâvud-u Zâhiri'nin mezhepleri budur.
İmam Mâlik, İmam Şafii
ve imam Ahmed b. Hanbe1 kölenin mü'min olmasını şart koşmuşlardır. Çünkü katil
keffaretinde mü'min kaydı vardır. Binâenaleyh buradaki mutlak köle lafzı
oradaki mukayyede hamledilerek keffâret için âzad edilecek kölenin mü'min
olması icab ettiğine kaâildirler. Mutlak mukayyed mes'elesi usul-i fıkıh ilmine
âit bir bahisdir.
Atâ'nın mezhebine göre
azad edecek köle bulamıyan bir deve, onu da bulamıyan bir sığır verir.
İbnü'l - Arabî,
Hasan-ı Basri 'den de böyle bir kavil rivayet edildiğini söyler. ,
7- Oruçta
tetâbu yani hiç ara vermeden her gün arka arkaya tutmak ve araya Ramazan
ile bayram ve teşrik günleri
girmemek şarttır. Bu hususta bütün ulemâ müttefiktirler.
Yalnız îbni Ebî
Leylâ'ya göre tetâbu şart değilidr. Hadîs-i şerîf onun aleyhine delildir.
8- Fukaha,
keffâret orucuyla birlikte bozduğu günün orucu da kaza edilir mi edilmez mi mes'elesinde
ihtilâf etmişlerdir. Hanefiîler'le İmam
Malik, Sevrî, Ebû Sevr,
İmam Ahmed ve İshak'a göre o günün orucunu kaza etmek lâzımdır. Yani
Ramazanda kasden orucunu bozan kimse onun
yerine altmışbir gün oruç tutacaktır.
Evzaî: «Orucunu bozan
kimse köle azadı yahut fakir doyurmak suretiyle keffâret verirse, bozduğu günün
yerine bir gün oruç tutar, kef-fâreti iki ay oruç tutmakla öderse ayrıca
bozduğu günün kazası lâzım gelmez.» demiştir.
Bazıları keffâret
orucu mes'elesinde bozulan orucun kazasından bahsedilmediğini, binâenaleyh
onun kazası îcab etmediğini söylemişlerse de, Hz. Ebû Hüreyre ile başkalarının
rivayetlerinde kaza lâzım geleceği bildirilmiştir.
9- Ramazanda
ayrı ayrı günlerde kasten cima' eden kimseye ayrı ayrı keffâret lâzım geleceğinde
ulemâ müttefikdirler. Bir günde bir kaç defa cima' edene yalnız bir keffaret
lâzım geleceğinde dahi ittifak vardır. Ancak bozduğu günün keffâretini
vermeden haşjta bir gün orucunu bozan kimse hakkında ihtilâf vardır.
îmam Mâlik, İmam Şafiî
ve İmam Ahmed'e göre böyle bir kimseye mutlaka orucunu bozduğu her gün için
keffaret lâzımdır.
İmam A'zam arada
keffaret verilmeksizin tekerrür eden bu cinayet için bir keffaret kâfi
geleceğine kaail olmuştur
Sevr î: «Bence her
bozulan gün için keffaret vermek evlâdır. Ama arada keffaret verilmemişse
tekerrür eden günler için biıStek keffaret de kâfidir.» demiştir.
10- Babımız
hadîsi zımmen temlike delâlet etmektedir. Zira Resû-lüllah (SaUaUahü Aleyhi ve
Seltem)'in «Bunu tesadduke .» buyurmasının mânâsı: «Bunu sana temlik ettim, al
da tesadduk et.* demektir.
88- (1113)
Bana Yahya b. Yahya ile Muhammed b. Rumh rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Leys haber verdi. H.
Bize Kuteybetü'bnü
Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) :Bize Leys, İbni Şih&Vden, o da Ubeydultan
b. Ab di İlah b. Utbe'den, o da İbni Abbâs (RadtyaUahft anhûma)'dan naken
rivayet eyledi ki, Resûlüllah (SallaUahii Aleyhi ve Settem) fetih yılında
Ramazanda yola çıkmış. Kedid denilen yere varıncaya kadar oruç tutmuş, sonra
orucu bırakmış. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ye Sellem) 'in ashabı onun
bu yeni yeni fiillerine tâbi olur-larmış.
(...) Bize
Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. EM Şeybe, Amru'n-Nâkıd ve tshâk b. İbrahim,
Süfyândan, o da Zührî'den naklen bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet
ettiler.
Yahya şunları söyledi:
«Süfyan : (Resuliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in son kavli ile amel edilirdi.) sözünü
kastederek:
— Bu sözün kimin
olduğunu bilmiyorum, dedi.»
(...) Bana
Muhammed b. Râfi* rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürraz-zâk rivayet etti,
(Dedi ki) : Bize Ma'mer Ztihrî'den bu isnâdla haber verdi.
Zühri şöyle demiş:
«İki şıkkın sonuncusu oruç tutmamak olmuştu. Zaten Sesûlüllab (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ^în daima san fiili ile amel olunur.»
Yİne Zühri demiş ki:
'Restâmiak (Saüallahü Aleyhiİve Sellem) Mekke'ye Ramazandan geçen 13. gecenin
sahalımda vardı.»
(...) Bana
Harmeletü'bnii Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus İbni Şîhâb'dan naklen bu isnâdla Leys hadisinin mislini
haber verdi.
İbnr Şİhâb: «Ashâb,
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in en yeni fiiline *âbi olurlar, onu
muhkem bir nasih kabul ederlerdi.» demiş.
(...) Bize
İshak b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir, Man-sûr'dan, o da
Mücahid'den, o da Tâvus'dan, o da İbni Abbâs (Radiyaİlahû anhûm) 'dan naklen
haber verdi. İbni Abbâs şöyle demiş: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
Ramazanda sefer etti ve Usfan'a varıncaya kadar oruç tuttu. Sonra içinde şu
bululnân bir kab istedi. Ve cemâat kendisini görsün diye güpegündüz suyu içti.
Ondan sonra Mekke'ye girinceye kadar oruç tutmadı.»
İbni Abbâs
(Radvycdlahü anh) «İşte Resûlüllah (Saliailahü Aleyhi ve Sellem) hem oruç tuttu
hem de tutmadı. Binaenaleyh isteyen oruç tutar isteyen tutmaz.» demiş.
89- (...)
Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize VekT Süf-y ân'dan, o da
Abdülkerim [20]'den, o da Tâvus'dan, o da
tbni Abbâs 'dan naklen rivayet eyledi, şöyle demiş :
«Oruç tutanı da
tutmayanı da ayıplama. Çünkü Resûlüllah (Saliailahü A leyhi ve Sellem) seferde hem oruç tutmuş hem tutmamıştır.»
Bu hadisi Buhâri
«Kitâbu's-Savm» ile IÜtabu'1-Cihad» da; Nesâi «KitabuVSavm» da muhtelif
râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'in çıktığı sefer fetih gazâsıdır. Mekke 'nin fethi için
yapılan bu sefere Ramazanın onunda Çarşamba
günü ikindiden sonra çıkmışlardı.
Zülhuleyfe yanındaki
Sa1sa1 dağına vardıkları zaman Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
tarafından bir münâdi çıkarak :
— «Oruç tutmamak isteyenler
tutmasın. Tutmak isteyenler tutsunlar.» diye ilân etti, Kendid'e varınca Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)
ordudakiler kendini
görsün diye hayvanının üzerinde ikindiden sonra iftar etti.
Siyer ulemâsı
Resûlüllah (Satfatiahü Aleyhi ve Sellem)'in Ramazanın o-nunda çıkıp,
ondokuzunda Mekke'ye vâsıl olduğunda ittifak etmişlerdir.
Resûlüllah (Saltallahü
Aleyhi ve Sellem)'in nerede iftar ettiği muhtelif şekillerde rivayet
olunmuştur. Rivayetlerin bâzılarında «Kürau'l-Gamîm», diğerlerinde «Kadîd»
olduğu bildirilmiştir.
Kaadî İyâz;
«Resûlüllah (Sallaliûhü Aleyhi ve Sellem) 'in nerede iftar ettiği hususunda
rivayetler muhteliftir. Fakat hepsi aynî kaziyye hakkındadır. Bunlar biribirine
yakın yerlerdir. Hepsi Ustan* vilâyetine tabidirler.» demiştir.
Kedîd: Medîne'ye yedi
konak mesafade bir yerdir. Mekke'ye yakındır. Kudeyd ile Usfân arasında altı
mil mesafe vardır. Kudeyd ile Mekke arasında ise 42 mil mesafe bulunmaktadır.
Kürâu'l-Gamîm: Mekke
ile Medine arasında bir yerdir.
Kudeyd dahi Mekke'ye
yakın bir yerin ismidir.
1- Hadîs-i
şerif, Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'in seferde oruç tuttuğuna açık
delildir ve seferde orucu caiz görmiyenlerin sözünü reddetmektedir.
2- Seferde
oruç tutmamak mubâhdır.
3- Seferi
olan bir kimse akşam olmadan iftar edebilir.
4- îmam
Şafiî'ye göre oruca niyet ederek sefere çıkan bir kimse o gün orucunu bozamaz.
Ancak sefer hâlinde iken niyetlenen kimsenin orucunu bozması caizdir.
îbni Abdilberr'in
beyânına göre ulemâ evinde iken oruca niyet ederek sonra seferç çıkan kimsenin
iftarı hususunda ihtilâf etmişlerdir.
îmam Mâlik
buna yalnız kâza lâzım geldiğine kaâil olmuştur.
Ebû Hanîfe ile Şafiî,
Dâvud-u Zâhiri.Taberî ve Evzaî 'nin kavilleri de budur. Şafiî 'nin bir kavline
göre böyle bir kimse cima ederse keffâret de verir.
90- (1114)
Bana Muhammedü'bnü'I-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdülvahhâb yani
tbni Abdümecid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ca'fer, babasından, o da Câbir
b. Abdillah (Radiyallahüanhj'dan naklen rivayet etti ki Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) fetih yılında Mekke'ye (Sefer için) Ramazanda yola çıkmış ve
Kürâu'l-Gamım denilen yere varıncaya kadar oruç tutmuş. Cemâat da oruç
tutmuşlar. Sonra bir kadeh su istemiş, .kadehi herkesin göreceği şekilde
kaldırdıktan sonra suyu içmiş, bundan (biraz) sonra kendisine :
— «Bâzı kimseler oruç
tutuyorlar.» Demişler. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Onlar âsilerdir,, onlar âsilerdir.»
buyurmuşlar.
91- (...)
Bize, bu hadîsi Kuteybetü'bnü Saîd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Abdülazîz yâni Derâverdî, Cafer'den bu isnadla rivayet etti. Şunu da ziyâde
eyledi: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e :
— «Cemâada oruç
meşakkat vermektedir. Onlar senin ne yapacağına 'yorlar, dediler. Bunun üzerine
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) en sonra bir kadeh su istedi.»
92- (1115)
Bize Ebû Bekir b. Em Şeybe ile Muhammedti'bnu'1-Mü-sennâ ve ibni Beşşâr
toptan.1 Muhammed b. Ca'fer'den rivayet ettiler. Ebû Bekir (Dedi ki) : Bize
Gtınder Şu'be'den, o da Muhammed b. [21]
Abdir-rahman b. Sa'd'dan, o da Muhammed b. Amr b. Hasen'den o da Cabir b.
Abdillah (Radiyallahû anhûm) 'dan naklen rivayet eyledi. Câbir şöyle demiş;
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir seferde idi, (Bir ara) etrafına
insanlar toplanmış, gölgelendîirlmekte olan bir adam gördü de:
— «Ona ne olmuş?» diye
sordu. Ashâb:
— «Oruç tutan bir
adam.» cevâbını verdiler. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):;
— «Seferde oruç tutmanız tâ aftan ma'dut
değildir.» buyurdular.
(...) Bize
Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi
ki): Bize Şube, Muhammed b. Abdirrahmân'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Ben,
Muhammed b. Amr b. Hasen'i rivayet ederken dinledim, o da Câbir b. Abdillah
(Radiyallahû anhûm) 'yi şunu söylerken işitmiş:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir adam gördü...»
Râvi hadisi yukarki
gibi rivayet etmiştir.
(...) Bize,
bu hadisi Ahmed b. Osman En-Nevfeli dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû
Dâvud [22]
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu is-nadla yukarki hadîsin mislini
rivayet eyledi.
Râvi şunu da ziyâde
etmiş: Şu'be (Dedi ki) ; Yahya b. Ebî Kesir'in bu hadîsde fazla şeyler rivayet
ederdiğini duyardım.»
Bu isnâdda şu ad
vardır: «Şu'be : Allah'ın size bahşettiği ruhsatı benimseyin, dedi.»
Râvi diyordu:
«Kendisine bunu sorduğum zaman hatırlayamadık
Hz . Câmr hadîsinin ikinci
rivayetini Buhâri Ebû Dâvud ve Nesaî
«Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.
Bu babda Sa.habe-i
kiram 'dan Abdullah îbni Ömer, Ka'bb. Mâlik, İbni Abbâs ve Ebû Hüreyre
(Radiyallahü anh) hazerâtından da
rivayetler vardır.
1- İbni Ömer
hadîsini Tahavî ile İbni Mâce tahric etmişlerdir. Bu hadîsde Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Seferde oruç tutmak
tâ attan mâdut değildir.» buyurmuştur.
2- Ka'b b.
Mâlik (Radiyaüahü cnh) hadîsini Tahavî tahric etmiştir. Mezkûr hadîsde dahi:
«Seferde oruç tutmanız
tâ attan mâdut değildir.» buyurulmaktadır.
Ayni rivayeti Nesaî
ile İbni Mâce ve Taberâni de tahric etmişlerdir.
3- îbni
Abbâs rivayetini İbni
Adiy.y rivayet etr mistir. Hadis
aynen İbni Ömer
rivayeti gibidir.
4- Ebû
Hüreyre (Radiyallahü anh) rivayetini yine İbni Adiyy tahric etmiştir. Mezkûr rivayet de yukarkiler
gibidir. Hâvileri arasında Muhammed
İbni İshak vardır. Bu zâtın hadîsi
münkerdir.
Tahavî (238-321) :
«Ulemâdan bir cemâat bu hadîslerle istidlal ederek Ramazanda sefer eden bir
kimsenin oruç tutması afdal olduğunu söylemişlerdir.» diyor.
Tahavî 'nin bunlardan
muradı: Saîd b."Cübeyr, Sadîü'b nü'1-Miiseyyeb, Ömer b, Abdilazîz, Şabî,
Evzaî, Katâde, İmam Şafiî, İmam Ahmed ve İshâk*dır.
Câbir (Radiyallahü
anh) hadîsinin birinci rivayetinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) efendimizin :
«Onlar asilerdir.»
buyurduğu kimseleri ulemâ «Oruçtan mütezarrır olanlar.» mânâsına
hamletmişlerdir. Yahut orucu bozmanın caiz olduğunu beyân için Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendilerine iftar emrini vermiş, bu emre
muhalefet ettikleri için onlara «Âs>* demiştir.
Nevevi diyor ki: «Her
iki takdire göre de oruçdan zarar görmemek şartıyla sefer hâlinde oruç tutan
kimse âsi değildir. Birinci teVili hadîsin ikinci rivâyetindeki: «Cemaata oruç
tutmak meşakkatli geldi.» cümlesi te'yid etmektedir.
Bu rivayet mutlak olan
öteki rivayetleri beyân etmektedir. Bütün rivayetlerden murâd: Oruçtan zarar
görmiyenlerdir.
Câbir hadîsinin ikinci
rivayetinde üzeri gölgelendirildiğinden bahsedilen zât'ın Ebû îsrâil olduğu söylenir.
Hatibin
«Kitâbü'l-Mübhemât» nâm eserinde beyân ettiği vecihle Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Ebû İsrail'li iki oğlunun kollar; arasında üzeri
gölgelenerek sürüklenirken görmüş ve onun neden böyle götürüldüğünü
sormuş. Ashâb:
— «Bu zât Beytullah'a yürüyerek gitmeyi
nezretmiş.» demişler. Bunun üzerine Besûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
— Şüphesiz ki Allah bunu nefsini ta'zib
etmesinden müsteğnidir. Ona emredin de gitsin hayvana binsin.» buyurmuşlar.
îmam Ahmed b. Han
bel'in «Müsned» inde mezkûr zâtın gölgelendirilen şahıs olmadığına işaret
vardır.
Zahirîler 'den
bâzıları «Sefer halinde oruç tutmak tâattan mâdut değildir.» Hadîsi ile
istiklâl ederek: «Taâttan mâdut olmayınca oruç tutmak günahtır. Binâenaleyh
Ramazanda sefer hâlinde tutulan oruç farz yerine geçmez.» demişlerdir. ,
Tahavî: «Bu hadîsin
lâfzı zikri geçen muayyel şahsa mahsûstur. Hadîsin mânâsı: İnsanın kendini bu
derece yorması tâat sayılamaz, Allah oruç tutmamak için ruhsat vermiştir,
demektir.» şeklinde te'vilde bulunmuştur.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'in şiddetli sıcaklarda seferde bizzat oruç tutmuş olması bu
te'vîlin sıhhatine delildir.
Seferde oruç tutmak
günah olsa, ondan herkesden Önce kendisi kaçınırdı.
Bu hususta başka te'viller
de vardır. Şer'î kaaide şudur ki: Teâlâ Hazretleri bu ümmete takat
getirerniyecekleri şeyleri teklif buyurmamıştır.
Hasta olan mukîm ile
oruç kendini bîtap düşüren zayif, telef-i nefis-den korkanlarsa iftar
etmelerine ruhsat vermiştir. Böylelerinin oruç tutması isyan sayılır. Birinci
rivayetteki «Onlar âsilerdir.» sözü de buna hamlolunur.
Oruç tutmak
kendilerine zarar vermiyen kimselerin hükmü ise az yukarıda görüldüğü veçhile
tutup tutmamakta muhayyer olmalarıdır.
Rivayetlerin arası bu
suretle bulunmuş olur.
Ortada muâraza
olmadığı için nesih iddiasına'da mahal kalmaz.
Nesaî'nin tahric
ettiği bir,hadîsde Resûlüllah, (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Şüphesiz kİ Allah
yolcudan oruçla namazın yarısını kaldırmıştır.» buyurmuştur.
93- (1116)
Bize Heddâb b. Halid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ham-mâm b. Yahya rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Katâde, Ebû Nadrâ'dan, o da Ebû Saîd-i Hudri (Radfyallakü anh) 'dan naklen rivayet
eyledi. Ebû Saîd :
Resulüİlah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Ramazanın 16. sın-da gazaya çıktık, bâzımız oruç
tuttu, bâzımız tutmadı. Ama ne tutan tutmayanı ayıpladı ne de tutmayan
tutanı.» demiş.
94- (...)
Bize Muhammed b. Ebî Bekir El- Mukaddemi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya
b. Saîd, Teymi'den naklen rivayet etti. H.
Bize, bu hadisi
Muhammedü'bnü'I-Müsennâ dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbni Mehdî rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Su*be rivayet eyledi, İbnü'l-Müsenjıâ (Dedi ki) : Bize
Ebû Âmir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâra rivayet eyledi.
Yine İbnü'l-Müsennâ
(Dedi ki) : Bize Salim b. Nuh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ömer yani İbni
Âmir rivayet etti. H.
Bize Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muham-mcdü'bnü Bişr, Saîd'den naklen
rivayet eyle.
Bu râvîlerin hepsi
Katâde'den bu isnâdla Hemmam hadisi gibi rivayette bulunmuşlardır. Şu kadar
var ki Teyraî, Ömer b. Âmir ve Hişâm rivayetlerinde :
«Ramazanın
onsekizinde», Saîd rivayetinde «Onikisinde», Şu'fae rivayetinde ise
«Onyedisinde yahut ondokuzunda* ifâdeleri vardır.
95- (...)
Bize Nasr b. Aliy el-Cehdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr, yani İbni
Mufaddal, Ebû Mesleme'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî
(Radiyallahü anh) 'dan naklen rivayet etti şöyle ,demiş: «Biz, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Ramazanda sefer ederdik. Ama ne
oruçlunun orucu ta'yib edilirdi ne de tutmayanın iftarı.»
96- (...)
Bana Amru'n-Nâkıd rivayet'etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. İbrahim Cüreyrfden,
o da Ebû Nadradan, o da Ebû Saîd-i Hudrî (Radiyallahü anh) 'dan, naklen rivayet
etti. Ebû Saîd şöyle demiş: «Biz, Re-sûltiUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile
birlikte Ramazanda gaza ederdik. Kimimiz oruç tutar, kimimiz tutmazdık. Ama ne
tutan tutmayana gücc-nirdi ne de tutmayan tutana. Kendinde kuvvet hissedip de
oruç tutanın yapığını hoş görürler, zayıflık hissedip de tutmayanın yaptığını
da hoş görürlerdi.
97- (1117)
Bize Saîd b. Amr El - Eş'asi, Sehl b. Osman, Süveyde b. Saîd ve Hüseyin b.
Hureys [23] hep
birden Mervân'dan rivayet ettiler. Saîd (Dedi ki) : Bize Mervân b. Muâviye,
Âsım'dan naklen haber verdi.
(Demiş ki) : Ebû Nadrâ'yı, Ebû
Saîd-i Hudri ile
Câbir b. AbdMah (Radiyallahû anhûma) 'dan naklen rivayet ederken
dinledim. Şöyle demişler: «Biz, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile
sefer ettik. Orucu tutan tuttu,
tutmayan tutmadı. Ama Kimse birbirini ayıplamadı.»
98- (1118)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Heyseme, Humeyd'den
naklen haber verdi. Humeyd şöyle demiş: Enes (Radiyallahû anh) 'a seferde
Ramazan orucunun hükmü soruldu da :
«Biz Resûlüllah
(Satiallahü Aleyhi ve Sellem) ile ramazanda sefer ettik ama ne oruç tutan
tutmayanı ayıpladı, ne de tutmayan tutam.» dedi.
99- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hâlid-i Ahmar,
Humeyd'den, rivayet etti. (Demiş ki) : Sefere çıktım ve oruç tuttum. Bana :
— «Orucunu kaza et,» dediler. Ben de (onlara) :
— «Bana Enes haber
verdi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in as-bâbı sefere çıkarlar
fakat ne oruç tutan tutmayanı ayıplarmış, ne de tutmayan tutanı.» dedim.
Müteakiben tbni Ebî
Miileyke'ye rastladım, bana o da Âişe (Radiyallahû anhai 'dan bu hadîsin
mislini rivayet etti.
Hz. Enes Rivayetini Buhâri
«Ki tâ bu's-Sav m» da tahrîc etmiştir.
Bu rivayetler dahi
gerek lafız gerekse hüküm itibarı ile yukardakiler gibi seferde oruç tutmayı
caiz görmiyenler aleyhine delildirler.
Rivayetlerin umûmundan
anlaşılıyor ki seferde orucu terketmek vâcıb değil, bir ruhsattır. Fakat
kudreti olanların oruç tutması yine de ef-daldır. Zîra gördük ki rivayetlerin
birinde :
«Allanın size verdiği
bu ruhsatı tutun.» Duyurulmuştur. Bu cümleden murâd Orucu tutmaya teşviktir.
Gerçi ravi mezkûr
cümleyi unutmuştur. Lâkin onu vaktiyle mevsuk bir râviden dinlemişse muhakkik
usûl-i fıkıh ulemâsı ile muhaddislere göre unutmasının hiç bir zararı yoktur.
Yalnız Kerhî ile ona tâbi olurlarsa böyle bir hadîsle amel olunmaz.
Râvi, bir hadîs
sorulunca «Onu ben rivayet etmedim.» derse o bahîslp. bütün ulemâya göre açel
caiz olmaz.
100- (1119)
Bize Ebu Bekir h. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye, Âsim'd
an, o da Müverrik'den, o da Enes (Radiyallahü anh) 'dan naklen haber verdi.
Enes şöyle demiş: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte seferde
bulunuyorduk. Kimimiz oruçlu, kimimi oruçsuz idik. Sıcak bir günde bir yerde
mola verdik. Ekseriyetle gölgelenenlerimiz elbisesi olanlardı. Bâzılarımız
güneşten eli ile korunuyordu. Derken oruç tutanlar (bîtap) düştüler.
Tutmayanlar kalkarak sadırları kurdular ve develeri suladılar. Bunun üzerine
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Şellem):
«Bugün oruç
tutmayanlar ecri alıp gittiler.» buyurdu.
101- (...)
Bize Ebû Küreyb rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Hafs, A-sım-ı Ahvel'den, o da
Müverrîk'den o da Enes (Radiyallahü anh) 'dan naklen rivayet etti. Enes şöyle
demiş :
-Besûltillah
(SalUüîahü Aleyhi ve Seitem) bir seferde idî. Ashabından) bâzısı oruç tuttu,
bâzısı tutmadı. Tutmayanlar akıllılık ettiler ve iş gördüler. Oruçlular ise
bazı işleri görmekten âciz kaldılar. Bu babdâ Resûlüllah
(Sallallahü A leyhi ve
Sellem):
— «Bugün oruç
tutmayanlar ecri alıp gittiler.» buyurdu.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbü'I-Cihâd» da, Nesaî «Kitâbu's-Savm» da tahrîc etmişlerdir.
Ashâb-i kiram'in
ekserisinin elbiseleriyle bâzılarının da elleriyle güneşten korunmağa
çalışmaları, çadırları olmadığını göstermektedir. Çünkü o zaman müslümanların
sayısı henüz az, mâlî kuvvetleri kifayetsizdi.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in :
«Bugün oruç
tutmayanlar ecri alıp gittiler.» cümlesinden muradı: O-ruç tutmayanların
tutanlardan çok sevap kazandıklarını anlatmaktır. Yoksa oruç tutanlar hiç sevap
kazanmadı, demek değildir. Maksat oruç tutmayanların, tutanlardan daha çok
sevap kazandıklarını bildirmektir. Çünkü oruç tutanların sevabı yalnız
kenidlerine aittir. Tutmayanlar ise çadır kurmak, hayvan sulamak ve yemek
hazırlamak gibi umuma ait o-lan işleri gördükleri için hem gördükleri işin
sevabına nail olmuş hem de oruç tutanlara hizmet ettikleri için onlara verilen
ecrin bir misli de kendilerinin olmuştur.
1- Ulemâdan
bazılarına göre gazada yapılan hizmetin ecri, orucun sevabından daha büyüktür.
2- Harpde
askerin birbirine yardım etmesi ve mücâhidlerin hizmetinde bulunmak gibi
vazifeler bütün ordu efradına vâcibdir.
3- Bir kimse kendine müsavi olan bir zâta
hizmette bulunabilir. yerine bazı nüshalarda yani hizmet etti
denilmiş, ve doğrusu
bu olduğunu iddia edenler olmuşsa da Kaadî Iyâz birinci rivayetinde sahih
olduğunu söylemiş, bu husûsda üç vecih beyân etmiştir. Birinci veçhe göre
«tehazzeme» nin mâ'nâsı ihizmet için kuşaklan sıkıladı demektir. İkinci veçhe
göre hizmette bulunmaya istiare edilmiştir. Üçüncü veçhe göre, akıllılık etti
mânâsına gelir.
102- (1120)
Bana Muhemmed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman b. Mehdi»
Muâviyetü'bnü Sâlih'den o da Rabia'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana
Kazca rivayet eyledi. (Dedi ki) : Ebû Saîd-i Hudrî (Radiyallahüanh)1 geldim,
başında kalabalık insanlar vardı. Bunlar dağılınca:
— «Ben, sana bunların sorduklarını
sormayacağım.» dedim. Ona sefer hakkında suâl sordum. Ebû Saîd şu cevabı
verdi:
— «Biz oruçlu olduğumuz halde Resûlüllah
(Saliallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Mekke'ye sefere çıktık. Bir yerde
mola verdik, Resûlüllah (Saliallahü
Aleyhi ve Sellem) :
— Siz düşmanınıza ya Hastınız, artık oruç
tutmamak size daha kuvvet kazandırır, buyurdu.
Bu, bir ruhsat idi.
Onun için kimimiz oruç tuttu, kinlimiz tutmadı. Sonra başka bir yere indik. Bu
sefer Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem):
— Sizler yarın sabah düşmanınızla
karşılaşacaksınız, oruç tutmamak sîze daha çok kuvvet kazandırır. Binaenaleyh oruç tutmayın, buyurdular.
Bu, kafi bir emirdi.
Hemen orucu bıraktık.»
Sonra Ebû Saîd
(Radiyallahüanh) şunu söyledi: «Vallahi sonralar* Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte
seferde oruç tuttuğumu zu da bilirim.»
Ashâb-ı kiram'in
RessUüllaJt (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ikinci sözünden emir mânâsını
çıkarmaları ertesi sabah düşmanla karşılaşacakları içindir.
Bu hadîs, diğer
hadisleri de tefsir etmekte ve hadîslerin ayrı ayrı yerlerde vârid olduklarını
göstermektedir.
Resûlüllah (Saltallahü
Aleyhi ve Sellem) ilk defa:
«Oruç tutmamanız size
daha çok kuvvet kazandırır.» buyurduğu vakit ashabın tevakkuf etmeleri, oruç
tutmak mı, tutmamak mı efdal olduğunu kestiremedikleri içindir. Çünkü Besûl-ü
ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)kendisi oruçlu idi. Hattâ kendisine :
— «Cemaat senin ne
yapacağını bekliyor.» demişlerdi.
Beyhakî (384-458) diyor
ki: « Ashab ikiram'in orucu bırakmaları ihtimal o gün bozmak suretiyle olmuş.
îhtimalki ertesi günler için oruca niyet etmemişlerdir.»
103- (1121)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Hişâm b. Ur
ve'den, o da babasından, o da Âişe (Radiyallahû anha) dan naklen rivayet etti
ki, şöyle demiş: [24]
Hamzatü'bnü Amr El-Eslemî, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) *e seferde
oruç tutmanın hükmünü sordu, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «İstersen oruç tut,
istersen tutma.» buyurdular.
104- (...)
Bize Ebu'r-BabîJ Ez-Zehrâni rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd yani İbni
Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm, babasından, o da Âişe (Radiyallahû
anha) 'dan naklen rivayet etti ki, Hamzatü'bnü Amr EI-Eslemî Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e suâl sorarak:
— «Yâ Resûlüllah, Ben
devamlı oruç tutan bir adamam. Seferde de oruç tutabilir miyim?» demiş.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «İstersen oruç tut,
dilersen tutma.» buyurmuşlar.
105- (...)
Bize, bu hadîsi Yahya b. Yahya dahî rivayet tstti. (Dedi ki) : Bize Ebû
Muâviye, Hişâm'dan naklen bu isnâdla Hammâd b. Zeyd hadîsi gtbi «Ben devamlı
oruç tutan bir adamım.» şeklinde haber verdi.
106- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet et tiler. (Dediler ki) :
Bize İbni Nümeyr rivayet etti. Ebû Bekir şöyle dedi: Bize Abdurrahim b.
Süleyman rivayet etti. Her iki râvi Hişâm'dan bu isnâdla Hamza'ıun :
«Ben, devamlı oruç
tutan bir adamım. Seferde oruç tutabilir miyim?» dediğini rivayet eylediler.
107- (...)
Bana Ebu't-Tâhir ile Harun b. Saîd El-Eyli rivti et ettiler. Harun (Haddesenâ),
Ebu't-Tâhir (Ahberanâ) tâbirlerini kul ndılar. E-bu't-Tâhir (Dedi ki) : Bize
tbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) . 'ana Amr b. Haris, Ebu'l-Esved'den, o da
Urvetübnu'z-Zübeyr'den, o da Ebû Mura-vih [25] 'den,
o da Hamzatü'bnü Amr ElEslemî (Radiyallahüanh) 'dan naklen haber verdi ki,
şöyle demiş:
— «Ya Resûlüllah, eBn seferde oruç tutmaya
kendimde kuvvet buluyorum. Acaba (tutsam) bana bir günah var mıdır?»
Bunun üzerine
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Bu Allah'dan bir ruhsattır. Her kim onunla
amel ederse ne ala, kim oruç tutmak isterse ona da bir günah yoktur.»
buyurmuşlar.
Harun kendi
rivayetinde: «O, bir ruhsattır.» dedi, «Ali ah'dan- ifâdesini söylemedi.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu's-Savm» in bir-iki yerinde tahrîc etmiştir.
Esrüdü: Devam üzere
tutuyorum, manasınadır.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) devam üzere oruç tutan Ham-zaiü'bnü Amr (Radiyallahü anh)
Hazretlerini seferde oruç tutmak için muhayyer bırakmış :
«İstersen.tut istersen
tutma.» buyurmuştur. Halbuki Abdullah b. Amrü'bnu'1-Âs (Radiyallahü anh)'a
devamlı oruç için müsaade etmemiş:
«Bir. gün oruç tut,
bir gün tutma.» buyurmuştu.
îki hadîs arasında
münâfaat yoktur. Çünkü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Abdullah b.
Amr'a müsâade etmemesi vücutça zayıf düşeceğini bildiği içindir. Nitekim öyle
de olmuş. Hz. Abdullah âhır ömründe zayıf düşmüş, Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Seüem) 'in sözünü hatırladıkça: «Ah keşke Resûlüllah
(SallallahüAleyhi ve Seüem) 'in ruhsatını kabul etseydim.» diye hayıflanmıştır.
Hz. Hamza oruç için
kendinde kuvvet olduğunu söyleyince ona müsaade buyurmuştur.
Şâfii1er'de El -
mütevelli, Abdullah hadîsini zahirî mânâsına almış ve bir gün ara ile oruç
tutmanın devamlı oruç tutmaktan ef-dal olduğunu söylemiştir.
Fakat buna kaail
olmayanlar kendisine cevap vermiş: «Gün aşırı oruç tutmak efdal olsa Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu Hz. Hamzatü'bnü Amr'a da bildirirdi. Zîra
beyânın hacet zamanından te'-vili eâiz değildir.», demişlerdir.
Hadîsin bir
rivayetinde:
«Bu, Allah'dan bir
ruhsattır. Onunla kim amel ederse ne ala. Kim oruç tutmak isterse ona da bir
günah yoktur.» buyurulmaktadır ki, «Seferde oruç tutmamak efdaldır.» diyenler
bununla istidlal etmişlerdir.
Zira Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oruç tutmayanlar hakkında «Ne ala.» yani iyi bir
iş yapmış olur, buyurmuş, tutan için «günah yoktur.» tabirini kullanmıştır.
Halbuki «günah yoktur» tâbiri «bana bir günah var mıdır?» suâlinin cevabıdır.
Bu tabir oruç tutmanın iyi olmadığına delâlet etmez. Kaldı ki rivayetlerin
birinde Peygamber (Saîlatlahü Aleyhi ve Sellem) oruç tutmanın da tutmamanın da
güzel olduğunu söylemiştir.
Übbî. diyor ki :
«Günah yoktur.» tabirinin oruç güzel değildir manasına gelmemesi, bu tâbirin
«Vücûb, nedib, ibâha ve kerahet yoktur.» mânâlarına amm ve şâmil olmasındandır.
108- (1122)
Bize Dâvud b. Ruşeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ve-lîd b. Müslim, Saîd b.
Abdîlazîz'den, o da İsmail [26] b.
Ubeydillah'dan, o da Ününü Derda [27] 'da
o da Ebu'd-Derdâ, (Radiyalkthü anh) 'dan naklen rivayet etti. Ebu'd Derâ şâylc
demiş:
«Ramazan ayında p«k
sıcak bir günde Resû\ül\ah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte (sefere)
çıktık. Sıcağın şiddetinden her birimiz elini babına koyuyordu. Aramızda
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Abdullah b. Re vaha'dan başka
oruçlu kimse yoktu.»
109- (...) Bize
Abdullah b. Meslemete'l-Ka'nebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm b. Sa'd,
Osman [28] b.
Ha yy ân Ed - Dimaşki'den, o da Ünımü Derdâ'dan naklen rivayet eyledi, şunları
söylemiş :
«Ebu'd-Derdâ (Dedi ki)
: Vallahi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in seferlerinden birinde
pek sıcak bir günde onunla beraber bulunduğumuzu hatırlarım, öyle ki: İnsan
sıcağın şiddetinden elini başına koyardı. (O gün Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) ile Abdullah b. Revaha'dan başka oruç tutanımız yoktu.»
Bu hadisi Buhâri ile
Ebû Dâvud «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.
Buhâri 'nin
rivayetinde «Ramazan» kaydı yoktur.
Aynî 'nin beyanına gör
mezkur kayıtda iki faide vardır. Bunlardan biri hadisle istidlalin ancak
«Ramazan» kaydıyla tamam olması, diğeri îbni Hazm'e cevab-ı red teşkil
etmesidir. Çünkü İbni Hazjm «Bu orucun nafile oruç olması ihtimali vardır. Binaenaleyh
Elju'd-Derdâ1 hadîs Ramazan orucu için haccet olamaz. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in bu seferi de feth-i Mekke seferi zannedilmez. Zira
mezkûr seferde Abdullah b. Revana 'nin Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ile birlikte olduğu anlaşılıyor. Halbuki Abdullah, Mekke seferinden
önce Mûte'de şehid edilmiştir.» diyor.
«Et-Telvih» sahibi bu
seferin Bedir seferi olması ihtimalinden bahsetmiştir. Çünkü Tirmizî'nin Hz.
Ömer (Radiyallahü anh) «Bedir ve Fetih harplerinde Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ile Ramazanda 'gaza ettik, her iki hrabde de oruç tutmadık»
demiştir.
Tirmizi bu hususta
biri «Seferde oruç tutmanın keraheti.», diğeri «Seferde oruca ruhsat
hakkındaki hadîsler.» olmak üzere iki bâb tanzim etmiştir. Birinci bâbda Câbir
b. Abdi11ah [29] (Radiyallahü anh)
hadisini, ikinci babda da Hamzatü'bnü Amr [30]
Es1emî hadîsini tahrîc etmiştir.
Hadîslerin ikisi de az
yukarıda geçmiş, İmam Nevevî «Re-• îlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'in
iftar etmiyenler hakkında (onlar erdir.) buyurması, oruçtan zarar görenlere
hamledilmiştir. Yahut caiz ..; beyân için kendileirne iftar emri verilmiş fakat
onlar bu vacibe muhâieic, Emişlerdir. Her iki takdire göre de oruçtan zarar
görmemek şartıyla seferde oruç tutan kimse âsi sayılmaz.» demişti.
Burada şöyle bir suâl
ortaya çıkar : «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) iftar emrini verdiği
halde sahabeden bâzıları hattâ ashâb-1 kirâm'in en faziletlileri olan Ebû Bekir
ile Ömer (Radiyallahü anh) da dâhil oldukları halde bu emre muhalefet edebilmişlerdir.»
Cevâp : Câbir
hadîsinde iftar emri yoktur. Kütüb-isitte sahiplerinin tahrîc ettikleri
rivayette dahi iftar emrinden bahsedilmemiş, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) iîtar ettikten sonra ashâb-dan bâzılarının oruca devam ettikleri
bildirilmiştir.
Ebû Bekir ile Ömer
(Rodiyalla-hü anh) hazerâtının oruçları Merru'z - Zahrân 'dadır. Merrü'z-
Zahrân, Usfan'-dan sonra gelir. O hadîsde orucun fetih seferinde tutulduğuna
dair söz yoktur.
Gerçi hadîsin
zahirinden bu seferde olduğu anlaşılırsa da, Ebû Bekir ile Ömer (Radtyallahü
anh) Resûlüllah zllzllahü Aleyhi ve Sellem) 'in iftarın ruhsat mânâsına
anlamışlar, kendilerinde oruç tutmaya iktidar görünce iftar etmemişlerdir.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) da başkaları onlara uymasın diye iftar
etmelerini emir buyurmuştur.
110- (1123)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Malik'e Ebu'n-Nadr'dan duyduğum,
onun da Abdullah b. Ebbâs'ın azatlısı U-meyr'den, onun da Ümmü Fadl binti
Hâris'den naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum: Bâzı kimseler arafe günü Ümmü
Fadl'm yanında Resûlüllah (SaîlaUahü Aleyhi ve Sellem) in oruçlu olup olmadığı
hususunda münakaşa etmişler. Bir takımları Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
oruçludur, bâzıları (hayır) oruçlu değildir, demişler. (Ümmü Fadl demiş ki) :
Bunun üzerine ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''e bir kadeh süt
gönderdim. Kendisi Arafât'da devesinin üzerinde vakfe yapıyordu. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sütü içti:
(...) Bize
İshâk b. İbrahim ile tbnİ Ebî Ömer, Süfyân'dan, o da Ebu'n-Nadr'dan naklen bu
isnâdla rivayet ettiler. Ebu'n-Nadr: «Devesinin üzerinde vakfe yapıyordu.»
cümlesini söylememiştir. Bir de :
*Ümmü Fadl'ın azatlısı
Umeyr'den.» demiştir.
(...) Bana
Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman b. Mehdi, Süfyân'dan,
o da Ebu'n-Nadr Sâlim'den bu isnâdla İbni Uyeyne hadisi gibi rivayette bulundu.
Ebu'n-Nadr bu rivayette de «Ümmü Fa di'm azatlısı Umeyr'den...» demiş.
111- (...)
Bana Harun b. Saîd El-Eyli rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana Amr haber verdi. Ona da Ebun-Nadr rivayet etmiş, ona da
İbni Abbâs (Radtyatlahû anhûma) 'mn azatlısı Umeyr rivayet eylemiş ki, kendisi
Ümmü Fadl (Radiyallahû anhai 'yi şöyle derken işitmiş:
«Resûlüllah
(Saîlallaitü A leyhi ve Sellem) 'in
ashabından bâzı kimseler
Araf e günü oruç
hakkında şekkettiler. Biz de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) ile birlikte Arafat'da bulunuyorduk. Bunun üzerine
ben, Resû-
f\nh (Sallallahü
Aieyhi ve Sellem)'e ağaçtan bir çanak içinde süt gönderindisi Arafat'da iken bu
sütü içti.»
Bv» j-ıdîsi Buhâri
«Kitâbu'1-Hacc» in bir-iki yerinde, «Kitâbü'l-Eşribe»r,ia aç yerinde, Ebû Dâvud
«Kitâbu's-Savm» da i&uhtelif iâvilerden tahrîc ftmişlerdir.
îmam Ahmed ile Nesaî'nin
'Hz,- Abdullah b. Abbâs tarikiyle annesi Ümmü Fadl 'dan rivayet ettikleri bir
hadisde:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Arafâtda iftar etti.» denilmektedir.
Hadîs-i şerifin bir rivayetinde
Hz. Umeyr için İbni Abbâs 'm azatlın, denilmiştir.
Nevevi diyor ki:
«Zahire bakılırsa Hz. Umeyr hakikatta Ümmü Fadl'ın âzail ısıdır. Ümmü Fad1 ,
îbııi Abbâs annesi olduğu için ona tbni Abbâ s'm azatlısı da denir.*
Buharı ile dıger hadis imamları da ayni şeyi
söylemişlerdir.
1- Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Araîe günü oruç tutmamıştır. Gerçi Müs1im'in bir
hadîsinde : «Arafe gününün orucu iki senenin günâhlarına keffâret olur.»
buyurulmuşsa da mezkûr hadîs hacı ol-mıyanlar hakkındadır. Hacıların o gün oruç
tutmamaları îcab eder. Bunun hikmeti dua ve hac amelleri için zinde kalmak ve
Resûlüllah (SallaîlahU Aleyhi ve Sellem) 'e uymaktır. Şâfiiye ulemâsından bir
çokları o gün oruç tutmanın mekruh olduğunu söylemişlerdir.
Şafiî1er'den Müt e
veli î'nin beyânına göre oruç sebebiyle bîtap düşmeyecek bir kimsenin bile
fazilete nail olmak için o gün oruç tutmaması evlâdır,
Rûyani: «Bir kimse
kuvvetli olur da zayıf düşmezse oruç tutması efdaldır.» demiştir.
Beyhakî 'nin «El-Ma'rife»
nâm eserinde îmanı Şafiî'nin eski mezhebine göre Arafe günü oruçtan bîtap
düşmeyecek bir kimsenin, oruç tutması iyi olduğu kaydedilmektedir.
Hattâbî bu kavli
ihtiyar etmiştir.
«Tevhid» sahibi ise :
«Bizim mezhebimize göre o gün mutlak surette oruçsuz bulunmak müstehabdır.
Cumhûr-u ulemâ 'mızın kavli de budur.» demektedir.
İbni Battal diyor ki:
«Ulemâ Arafe gününün orucu hususunda ihtilâf etmişlerdir. îbni Ömer ve Osman
hazeratı-nın oruç tutmadıklarını, kendisinin de oruç tutmamakta devam ettiğini
söylemiştir.
İbni Abbâs (Radiytülahüanh):
— (Arafe günü oruç
tutmak isteyen bizimle arkadaş olamaz. Çünkü o gün tekbîr ve yeyip içme
günüdür.) demiştir.
imam Mâlik ile Ebû
Hanîfe ve Sevrî oruç tutmamayı ihtiyar etmişlerdir. Atâ’ya göre bir kimse hacc
filleri ile zikir için kuvvetli bulunmak maksadıyla Arafe günü oruç tutmazsa
kendisine oruç tutanların ecri verilir.
îbni Zübeyr, Âişe ve Ömer (Radiyallahüanh)
hazerâtı Arafe günü oruç tutarlarmış. İshâk ile Hasan-ı Bas-rî hu kavle meyyal
görünürler. Hattâ Hasan-ı Basrî hacılara Arafe günü oruç tutmalarını emreder :
«Ben, Hz. Osman pek sıcak bir Arafe gününde oruç tutarken gördüm.» demiş.
Üsâmetü'bnü Zeyd,
Urvetü'bnü Zübeyr (Radtyalîahü anh) hazerâtı ile Tabiîn 'den Kâasim, Muham-med
ve Saîdü'bnü Cübeyr dahi Arafe günü oruç tutarlarmış.
Katâde, oruç bîtap
düşürmemek şartıyla Arafe günü oruç tutmakta beis görmemiştir.Dâvudî'nin kavli
de budur.
İmam Şafiî: «Hacı
olmayanlar için o gün oruç tutmayı, hacı olanlar için ise tutmamayı evla
görürüm.» demiştir.
Atâ'nın : «Hacc
mevsimi kışa tesaadüf ederse ben Arafe günü oruç tutarım, yaza tesaadüf ederse
tutmam.» dediği rivayet olunur.
2- icabında
kalabalık yerlerde yemek içmek caizdir.
3- Kadının
hediyesini kabul etmek sâizdir. Verilen hediye adeter. cimrilik edilmiyen
miktarda olursa bu hediyenin kendi malından mı, zevcinin malından mı olduğunu
sormaya dahî lüzum yoktur.
112- (1124)
Bana Harun b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana Amr, Bükeyr b. Eşece'den, o da İbni Abbas (Radryallahû
anh) 'in azatlısı Kiireyb'den o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
zevcesi Meymûne'den naklen haber verdi. Meymûne (Radtyallahû anhûma) şöyle demiş :
«Halk Arafe günü
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in oruçlu o-lup olmadığında şüphe
ettiler. Bunun üzerine Meymûne ,ona bir kap süt gönderdi. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vakfe yerinde vakfe yapmakta idi. Bu sütü halkın
gözleri gönünde içti.»
Bu hadîsi Buharı
«Kitâbu's-Savm» da tahric etmişdir. Hilab : Süt kabı demektir bâzılarına göre sağılmış süttür. Bâzan içinde süt bulunmayan kaba da hılâb
denir.
1- Arefe
günü. oruç tutmamayı müstahâb görenler bununla istidlal etmişlerdir. Ancak bu
istidlal söz götürür. Çünkü Peygamber
(SallaHahü Aleyhi ve Sellem) 'in mücerred fiili mezkûr orucun
müstehab olmadığına delâlet etmez.
Caiz ki müstehab olan bir şeyi cevazını bildirmek için terk eder, ve tebliğ
maslahatından dolayı bu onun hakkında efdal olur. İstidlal Ebû Dâvud
ile Nesâî 'nin rivayet ettikleri Ebû Hüreyre hadîsi ile tamam olur. Bu hadîsde
Peygamber (SallaHahü Aleyhi ve Sellem) 'in Arafe fünü Arafat'da oruç tutmayı
yasak ettiği bildirilmektedir. Hadisi İbni
Huzeyme ile Hâkim sahih addetmişlerdir. Selef 'den bâzılarının mezhebi budur. Yahya b. Saîd El-Ensârî: «Hacılara arafe günü oruç
tutmamak vâcibdir.» demiştir.
Taberî'ye göre
Peygamber (SallaHahü Aleyhi ve Sellem) 'in arafe günü oruç tutmaması
muhayyerlik bildirmek içindir. Lâkin orucun duâ ve zikre mâni olacak derecede
zayıflığa sebebiyyet vermemesi şartdır. Ulemâdan bâzılarına göre Resûlüllah
(SallaHahü Aleyhi ve Sellem) 'in arefe günü oruç tutmaması cumaya tesadüf
ettiği içindir, zîra münferiden cuma günü oruç tutmaktan nehîy buyurmuştur. O
gün vakfe yapacak hacıların bayramı olduğu için oruç tutmadığını söyleyenler de
vardır. «Sünen» sâ-hiblerin rivayet ettikleri Ukbetü'bnü Âmir hadîsi de bu
kavli te'yid eyler. Mezkûr hadîsde :
«Arefe, kurban ve teşrik
günleri biz ehli islamın bayramımızdır.»
buyurulmakdadır.
2- Gözle
görmek daha kafi bir hüccettir, ve haberden daha kuvvetlidir.
3- îctimâ*
yerlerinde yeyip içmek mubâhdır, zaruretten dolayı bunun bir keraheti yoktur.
4- Peygamber
(Sallalİahü Aleyhi ve Sellem)'m fiillerine
uymak gerekir.
5-
Resûlüllah (SallaHahü Aleyhi ve Sellem) 'in hayatında ictihad ve erkeklerle
kadınlar arasında ilmi mes'elelerde münazara caizdi.
6- Arafat'da
hayvan üzerinde vakfe yapmak müstehabdır. Nevevi, Şafiîler'in sahih kavline
göre hayvana binmeden vakfe yapmak efdaldır. Bâzıları binip binmemenin müsavi
olduğunu söylemişlerdir.
7- Ayakta ve
hayvan üzerinde su içmek caizdir.
8 - Peygamber (Satfallahü Aleyhi ve
Sellem)'m hediye kabul etmesi caizdir.
9- Hadîsi
şerîf Hz. Meymûne (Radiyaliahü at.h) ile Ümmü Fad1'in fitnat ve zekâlarına
delildir.
113- (1125)
Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerr, Hişâm b. Urve'dne, o
da babasından, o da Â'şe (Radiyatlahûanha) 'dan naklen rivayet etti. Âişe şöyle
demiş:
«Cahiliyet devrinde
Kureyş Aşure günü oruç tutarlardı. Ona Resûlül-lah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) de tutardı. Medine'ye hicret edince bu orucu yine tuttu ve tutulmasını
emir buyurdu. Ramazan ayı(nda oruç) farz kılınınca :
— AşOra orucunu
isteyen tutar, isteyen ter keder, buyurdular.» » buyurdular.
114- (...)
Bize Ebû Bekir b. EM Şey be ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize İbni Nümeyr, Hişâm'dan bu isnâdla rivayette bulundu. Yalnız hadîsin
başında :
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de onu tutardı.» cümlesini zik-retmemiş. Hadîsin
sonunda:
«Aşûrâyı terk etti.
Onu isteyen tuttu, isteyen bıraktı.» demiş, bu cümleyi Cerîr'in rivayetinde
olduğu gibi Peygamber (Sallallahü Aleyhi v? Sellem) 'in sözü olarak rivayet
etmemiştir.
(...) Bana
Amru'n-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Siifyân, Zührî'-den, o da Urve'den
o da Aişe (Radiyallahû anha)*den nah-len rivayet eyledi ki, câhiliyet devrinde
aşura günü oruç tutulurmuş. İslâmiyet gelince onu isteyen tutmuş isteyen
terkctmiş.
115- (...)
Bize Harmeletti'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana
Urvetii'bnü'z-Ztibeyr haber verdi ki £işe şunu söylemiş :
«Resulüİlah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazan orucu farz kılınmazdan Önce aşura orucunu
emrederdi. Ramazan orucu farz kılınınca artık aşura günü isteyen oruç tutar
isteyen tutmaz oldu.»
116- (...)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Muhammed b. Rumh hep birden Leys b. Sa'd'den
rivayet ettiler. İbni Rumh (Dedi ki) : Bize Leys, Yezîd b. Ebî Habîb'den naklen
haber verdi. Ona da Irak haber vermiş, ona da Urve haber vermiş, Urveye de Aişe
haber vermiş ki, Kureyş câhiliyet devrinde Aşûra orucunu tutarmAş, Sonra o
günün orucu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e de emrohinmuş. Nihayet
ramazan orucu farz kılınmış, bunun üzerine Resûlülllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
«Dileyen aşura orucunu
tutsun, dileyen tutmasın.» buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhari
«Kitâbu's-Savm» da, Nesaî «Kitâbu'l -Hacc» ile «Kitabu't-Tefsir» de tahric
etmişlerdir.
Aşure orucu hakkında
bir çok ashabı kiram 'dan hadîsler rivayet olunmuştur. Ezcümle :
Tahavî, Habîb b. Hind
b. Esma ile Abdur-rahmân b. Selemete'l-Huzâi 'den, Abdullah b. Ahmed Hz.
Ali (Radiyal'.ahü anh) 'dan, İbni
Mâce Muhammed b. Sayfî ( Rad'ryallahii anh )'dan,
Buhâri, Sel em etü'bnü
Ekvâ' ile İbni Abbâs ve Rubeyyi'
binti Muavviz (Radiyallahüanh)
dan, îmam Ahmed, Bezzâr ve Taberânı, Abdullah
b. Zübey? (Radiyallahü anh)'âan, Bezzâr, Â i Ş e (Radiyallahüanha)'dan,
Taberâni, Hz. Ebû
Musa (Radiyallahüanh) dan, Yine
Taberâni, S a id ü'bnü-'l -Müseyy eb tarikiyle Muâviye (Radryaliahü anh) 'dan,
îmam Ahmed b. Hanbel, Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) dan, Yine İmam Ahmed ile
Taberâni, Câbir (Radiyallahü anh) dan,
Taberâni, Hz. EbûSaîd
ile Ubâdetü'bnü's-Sâmit, Habbâb b. Erat ve Mâbe <'~i Kureşi 'dan,
Bezzâr ile
Taberâni Mi eze e tü'bnü Zahir 'den,
İmam Ahmed, Bezzâr ve
Taberâni, Abdullah b. Bedir 'den,
Buhâri, Ruzeyne
(Radiyallahü anh) 'dan,
Müslim babımızda görüleceği
vecihîe Abdullah b. Ömer, Abd,urrahman b. Yezîd, Kays b. Seken, Câbir b.
Semûra, Muâviyetü'bnü Ebî Süf-yan, îbni Abbâs ve Ebû Musa (Radiyallahü anhûm)
haze-râtından hadîsler rivayet etmişlerdir.
B hadîslerin umumundan
anlaşıldığına göre câhiliyet devrinde kureyş kabilesi Aşûra orucunu tutmuş,
İslâmiyetin ilk zamanlarında Resû-Iüllah (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) ile
müslümanlar da tutmuşlardır. Hicretin 2. yılında Ramazan orucu farz kılınınca
mezkûr orucun hükmü neshe-dilmiştir.
Ulemâ aşûra orucu
hakkında bir çok yönlerden söz etmişlerdir. Şöyle ki:
1- Aşûra
«On» manasına gelen «aşır» dan alınmıştır. Kurtubî onun (aşire) den mübalağa ve
ta'zim için ma'dulen alma bir kelime olduğunu, aslında (aşire) kelimesinin
«El-Leyletü'1-Aşîratü» şeklinde gecenin sıfatı olduğunu, sonra udul suretiyle
sıfatdan isme tahvil edildiğini, bu suretle mevsufa ihtiyacı kalmadığı için
sadece «Aşûra» şeklinde kullanıldığını söyler. Mezkûr kelimenin daha başka bir
asıldan alındığını söy-liyeoler de vardır.
Ebû Amr-ı Şeybâni 'den
rivayet olunduğuna göre kelime "Aşura» şeklinde kısa okunur.
îmam Sibeveyhi 'nin
kısa. ve uzun okunabileceğini söylediği rivayet olunur.
«Hadîs İmamları onu
kısa okumuşlardır.» demiştir.
îmam Halil b. Ahmed'e
göre bu kelimenin aslı «İbrani» dir.
«Cemhere» de ise
İslâmi bir isim olduğu, câhiliyet devrinde bilinmediği zikreidlmişse de bu
mütâlâa kabul edilmemiş: «Onu bizzaât Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem)
ile ashabı zikretmiş, câhiliyet devrinde de bu isimle maruf olduğunu
bildirmişlerdir.» denilmiştir.
2- Aşûra
orucunun hangi gün tutulacağı ihtilaflıdır. İmam Halil b. Ahmed'e göre Muharrem
ayının 10. günü tutulur. Zira kelimenin iştikaakı bunu gösterir. Sahabe ve Tabi
î n 'in cumhuru ile -onlardan sonra gelen bir çok ulemânın mezhepleri budur.
Sahabe meyamnda Hz.
Âişe (Hadiyailahû anha) da bulunduğu gibi Tabiîn'den Saîd b. El-Müseyyeb ile
Ha-san-i Basrî ve mezheb imamlarından Mâlik, Şafiî, Ah-med b. Hanbel, îshâk ve
bu mezheplerin sair imamları da vardır.
İbni Abbâs
(RadiyalUthü anh) ya göre aşura Maharrem'-in 9. günüdür.
Dahhâk'in
«El-Musannef» inde: «Aşûra Muharrem'in 9. günüdür.» denilmiş, İbni Bezîze 'nin
«El-Ahkâm» nam eserinde ashâb-ı kiram aşûranın 9. gün mü yoksa 10. veya 11. gün
mü olduğunda ihtilâf etmişlerdir.» mütalaası ileri sürülmüştür.
Ebû Leys-i Semerkandî
ile Taberî Aşura-mn 11. gün olduğuna kat'iyyetle hükmetmişlerdir.
Bâzıları 10 ve 11.
günlerin ikisinde birden oruç tutulmasını müstehab görmüşlerdir.
Hz. Ebû Hüreyre 'den
hadîs rivayet eden Ebû Raf i' ile İbni Sîrin, İmam Şafiî, îmam Ahmed ve îshâk'in
kavilleri budur.
Hz. tbni Abbâs'm Aşûra
gününü kaçırırım endişesi ile 10. ve 11. günleri seferde bile olsa oruçla
geçirdiği rivayet olunur.
îbni Şihâb-ı Zührî
'nin adeti de buymuş. Ebû îshâk, Muharrem'in 9, 10 ve 11. günleri olmak üzere
üç gün Aşûra orucu tutar: «Ben aşûra gününü kaçırmamak için ondan bir gün evvel
ve bîr gün sonra da oruç tutarım.» demiş.
İbni Abbâs (RadiyaVahü anlı) nın dani :
«Aşûra gününden bir
gün evvel ve bîr gün sonra oruç tutun da yahû-dilere muhalefette bulunun.» dediği rivayet olunur.
Hanefîi1er'in
«El-Muhit» nam eserinde : «Yalnız a Şûra günü oruç tutmak Yahudilere benzemek
olacağı İçin kerih görülmüştür.» deniliyor.
El-Bedâyi' da ise:
«Yalnız o gün oruç tutmayı ulemâdan bâzıları kerih görmüş, ekseriyeti kerih
görmüşlerdir.- Çünkü aşûra faziletli günlerdendir.» denilmiştir.
3- Yukarda
da beyân olunduğu vecihle ulemâdan bâzıları: «Aşûra gününe bu ismin verilmesi:
Muharrem aynıın 10. nuna tesadüf ettiği içindir.» demişlerdir. Bu ta'lil
zahirdir. Fakat bir takımları daha başka ta'liller yapmış, ezcümle :
«Bu ismin verilmesi, o
günde Allah Tealâ Hazretleri ön tane Peygamberine on keramet ihsan ettiği
içindir.» mütâlâasında bulunmuşlardır. Şöyle ki :
a) Teâla
Hazretleri, Musa (Aleyhisselâm)'a aşûra gününde mucize ihsan etmiş, denizi
yararak Fir'avun ile askerlerini sulara gark etmiştir.
b) Nuh
(Aleyhisselâm) 'in gemisi .Cûdi dağının
üzerine Aşûra gününde demirlemiştir.
c) Yûnus
(Aleyhisselâm) balığın karnından Aşûra günü kurtulmuştur.
d) Hz.
Adem'in tevbesi Aşûra günü kabul
buyurulmuştur.
e) Hz.
Yûsuf (Aleyhisselâm) kuyudan Aşûra günü
çıkarılmıştır.
g) îsa
(Aleyhisselâm) o gün doğmuş ve o gün göklere kaldırılmıştır.
ğ) Dâvud (Aleyhisselâm) 'm tevbesi o gün kabul
buyurulmuştur.
h)
İbrahim (Aleyhisselâm) o günde
doğmuştur.
I) Yâkub
(Aleyhisselâm) 'in gözleri o gün görmeye başlamıştır.
j) Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in gelmiş geçmiş mütesav-ver olan bütün günahları
o gün affolunmuştur.
Aynî diyor kî:
«Bâzıları bu on Peygamberin içinde İdrîs, Eyyûb ve Süleyman (Aleyhimüsselâm) 'ı
da zikretmiş-
lerdir. Çünkü îdrîs
(Aleyhisselâm) semaya o gün kaldınknış, Cenâb-ı Hak, Eyyûb (Aleyhisselâm)'m
hastalığına o gün şifa vermiş, Süleyman
(Aleyhisselâm) 'a da o gün mülk ihsan buyurmuştur.»
4- Ulemâ
aşûra orucunun, vâcib değil, sünnet olduğuna ittifak etmişlerdir İslâmiyetin
ilk zamanlarında bu orucun hükmüne olduğu ihtilaflıdır. İmam
A'zam'a göre farzdı.
Safi Mer'den bu babda
iki kavil naklolunur. Meşhur olan kavle göre Aşûra orucu ilk meşru olduğu zaman
sünriet idi. Ve hâlada sünnettir. Mezkûr oruç hiç bir zaman farz kılınmamıştır:
Yalnız islâmın ilk
devirlerinde kuvvetle müstehab idi." Ramazan orucu farz kılınınca
eskisinden daha h^fif olmak üzere müsteh|b olarak kaldı.
İkinci kavle göre bu
mes'elede Şâfiîler de İmam Âzam gibi farziyete kaaildirler.
Kaadî İyaz, Seleften
bâzılarının bu orucun farz olduğuna kaa-il olduklarını, onlarca farziyetine
kaail olanlardan bu gün kimse kalmadığını, binâenaleyh farz olmadığına icmâ*
husul bulduğunu, mezkûr orucun bu gün müstehab olduğunu söylemiştir.
5- Aşûra
orucunun fazileti hakkında hadîsler vârid olmuştur. Müslim, Tirmizî ve İbni Mâce'nin
Ebû Katâde'den rivayet ettikleri bir hadîsde Resûlüllah (Şallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Aşura günü tutulan
orucun Allah indinde o günden önce bir senenin günahlarına keffâret olacağını
hesaba katarım.» 'buyurmuştur.
îbni Ebî Şeybe 'nin
güzel bir senedle Hz. Ebû Hüreyre'den merfû olarak rivayet ettiği bir hadîsde :
«Asûra günü Peygamberler
(Aleyhimüs Selâm) oruç tutmuşlardır Binaenaleyh onu siz de tutun.»
Duyurulmuştur.
Yine Tirmizî 'nin Hz ,
Ali (Radiyallahü anh) 'dan rivayet ettiği bir hadîsde:
«Bir adam
Peygamber (SalUûlahü Aleyhi ve Sellem)'e
:
— Ramazandan sonra
bana ne zaman oruç tutmamı emredersin? diye sordu. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
— Mu harem ayında oruç tut, çünkü o, Alah'ın
ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki Teâla
Hazretleri o günde bir cemâatin tövbelerini kabul etmiş, başka bir kavmin de
tövbelerini kabul edecektir, buyurdu.»
denilmişti*.
Tirmizî bu hadîs için
: «Hasen gariptir, demiştir. Daha başkr hadîs ve eserler de vardır.
6- Aşûrâ
gecesi ile aşûra günü namaz kılmanın ve o g'ün sürme çekmenin faziletleri
hakkında vârid olan hadîsler sahih değildirler. Bu bâbda İbni Abbâs
(Radiyallahü anh) 'dan merfû olarak «Her kim aşûra günü sürme taşı ile
sürme çekinirse ebediyen göz ağrısı görmez.» hadîsi rivayet olunmuşsa da, bu
hadîs uydurmadır, onu Hz. Hüseyin (RadiyaV.ahü anh) 'in kaatilleri
uydurmuşlardır.
İmam Ahmed b. Hanbel:
«Aşûra günü sürme çekinme hususunda Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
'den bid'attır.» demiştir.
«Et-Tevdih» nâm
eserde: «Re&ûlÜllah(Sallatlahii Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet olunan en
garîp şey göçeğen kuşu hakkmda (Aşûra orucunu ilk tutan bu kuşdur.) buyurmuş
olmasıdır. Bu rivayet anlayışsızlıktan neş'et etmiştir. Zîra kuş oruç tutmakla
vasıf lan amaz.
Hâkim bu hadîsi Hz. Hüseyin'in
kaatillerinin uydurduğunu söylemiştir.» deniliyor.
Aynî (762-855) bu
hadîs hakkında şu mütâlâayı dermeyan etmiştir: «Kuşa oruç tutmak şer'i oruç
kastıyla ıtlak edilmemiştir ki, kaailine anlayışsızlık nisbet edilebilsin. Onun
maksadı aşûra'yi ta'zim için kuşun da yiyip içmekten kesildiğini anlatmaktır.
Bu, Allah Teâlâ'nın
ilhamı ile olur ve o günün faziletine bu yoldan delâlet eder.
117- (1126)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şey be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nttmeyr
rivayet eyledi. H.
Btze İfa«i Nfcneyr de
rivayet etti. Laftı onundur. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Ufceydullah, NIH'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Bana Abdullah b.
Ömer (Radiyallahâ anhûma) haber verdi ki, câmliyet devri halkı aşûra günü oruç
tutarların!?. Onu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile müslümanlar da
Ramazan orucu farz kılınmazdan imce tutmuşlar. Ramazan orucu fanı kılınınca
Resûlüllah (Sailallahii Aleyhi ve Sellem):
«Şüphesiz ki aşûra,
Allah'ın günlerinden bir gündür. Artık o gün dileyen oruç tutar, dileyen
tutmaz.» buyurmuşlar.
(...) Bize,
bu hadîsi Muhammedü'bntt'l?Müsennft ile Züheyr b. Harb de rivayet ettiler.
Dediler ki : Bize Yahya yani Kattan rivayet etti. H.
Bize Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsa-me rivayet eyledi.
Her iki râvi
Ubeydullah'dan bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
118- (...)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet eyledi. H.
Bize İbni Rumh dahi
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys. Nafi'den, o da İbni Ömer (Rcdiyallahû
anhâma) 'dan naklen haber verdi ki Resûliillah (Saîîallahü Aleyhi ve Setlem)
Jin yanında aşûra günü zikredilmiş de :
«O, Câhiliyet devri
halkının oruç tuttuğu bir gündü. Artık sizden onu kim tutmak isterse tutsun,
kim istemezse bırakım.» buyurmuşlar.
119- (...)
Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâ-me, Velîd yani İbni
Kesîr'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nâfi' rivayet etti. Ona da
Abdulah b. Ömer (Radiyailahû anhûma) rivayet eyle-miş ki, kendisi Resûliillah
(Salİalîahü Aleyhi ve Sellem) 'i bir aşûra günü şöyle buyururken işitmiş :
«Şüphesiz ki bu gün,
câhiliyet devri halkının oruç tuttuğu bir gündür. Artık kim o gün oruç tutmak
isterse tutsun, kim tutmamak isterse tutmasın.»
Abdullah (Radiyailahû
anh) o gün oruç tutmazmış, Ancak İtiyat edindiği oruca tesâadüf ederse
tutarmış.
120- (...) Bana
Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef rivayet etti (Dedi ki) : Bize Ravh rivayet
etti. (Efeçlûki)": Bize Ebû Mâlik Ubeydullah b. Ahnes [31]
rivayet eyledi. (Dedi ki) : Bana Nâfi', Abdullah bi. Ömer 'dan naklen haber
verdi. Abdullah:
«Peygamber (Sallailahü
Aleyhi ve Selletn) 'in yanında aşûra günü oruç tutmanın lafı^ediîdi. » diyerek
tamâmiyle Leys b. Sa'd hadîsi gibi rivayette bulunmuş.
121- (...)
Bize Ahmed b. Osman en-Nevfelî rivayet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Âsim rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ömer b. Muhammed b. Zeyde El-Askalani rivayet etti.
(Dedi ki): Bize Salim b. Abdillah rivayet etti. {Dedi ki) : Bana Abdullah b.
Ömer (Radiyallahû anhâma) rivayet eyledi. ^(Dedi ki): Resulü İlah (Sallailahü A
leyhi ve Selîem) 'in yanında aşûra gününün lâfı oldu da:
— «O, öyle bir gündür ki, câhiliyet devri halkı
onda oruç tutarlardı. Artık isteyen o gün oruç tutar, isteyen tutmaz.»
buyurdular.
Bu hadîsi Buharı «Kitâmu's-Savm»
ve «Kitâbu't-Tefsir» de tahrîc etmiştir.
Buhâri'nin bütün^
rivayetlerinde hadîsin sonunda muhtasaran «Dileyen oruç tutar.» buyuruüriuştur.
Tah'avî 'nin yine İbni
Ömer (Radiyallahû anh) 'dan tahrîc ettiği rivayette: «Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi
ve Sellem):
— Sizden kim aşûra günü oruç tutmak isterse
tutsun, oruç tutmak istemiyen ondan vazgeçsin, buyurdu.» denilmiştir. .
Bu hadîsi Dârimi
(281-255) dahî «Sünen» inde Müs1im'in rivayeti gibi tahrîc etmiştir.
Bütün bu rivayetler o
gün oruç tutup tutmamanın ihtiyari bir iş olduğuna delâlet etmektedirler.
Bu ve bundan sonraki
rivayetler aşure orucunun farziyeti nes-hedilerek nâüle kabilinden meşru
kaldığına delildirler.
Usul-i fıkıh ulemâsı
bir ibâdetin farziyeti neshedildikten sonra o ibaretin mubah olarak meşru kalıp
kalmıyacağı mes'elesinde ihtilâf etmişlerdir.
Hz. Abdullah b.
Ömer'in aşûra günü oruç tutmaması, o günü islâmda da câhiliyet devrinde olduğu
kadar ta'zim etmiş olmamak içindir. Onun mezkûr günde oruç tutmaması, o gün
oruç tutula-mıyacağına delâlet etmez. Zîra o gün ehl-i şirkin hatırasını ihya
için değil de sevap kasdıyla oruç tutana Allah indinde büyük sevap vardır.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in aşûra günü niçin oruç tuttuğu ihtilaflı bir mes'eledir.
Bâzıları onu câhiliyyet devrinden beri tuttuğunu söyler.
Buhâri ile Müslim'in
İbni Abbâs (Radiyallahü anh) dan tahric ettikleri bir rivayete göre Resûlüllah
(SaJUı'.lahü Aleyhi ve Sellem) Medine'ye gelince yahudilerin aşûra günü aruç
tuttuklarını görmüş, onu Musa (Aleyhisselâm)'ın dahi tuttuğu söylenince: «Biz
Hz. Musa 'ya uymaya sizden daha lâyıkız.» buyurarak, bu orucu tutmuştur.
Caiz ki Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu orucu Kureyş ile birlikte islâmiyetten evvel
tutmuş, Medine'ye hicret edince Musa (Aleyhisselâm) 'in şeriatında da
bulunduğunu öğrenerek- onu hem kendisi tutmuş hem de ashabına emir buyurmuştur.
Ramazan orucu farz kılınınca İse bu işi ashabının ihtiyarına bırakmıştır.
122- (1127)
Bize Ebû Bekir b. Eb! Şeybe ile Ebû Küreyb hep birden Ebû Muâviye'den rivayet
ettiler. Ebû Bekir (Dedi ki) : Bize Ebû Muaviye, A'meş'den, o da Umara'dan, o
da Abdurrahman b. Yezîd'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Eş'as b. Kays,
Abdullah'ın yanına girdi, Abdullah yemek yiyiyordu. Eş'as'a:
— «Yâ Ebâ Muhammed, Yemeğe yaklaş.» dedi. Eş'as
:
— «Bu gün aşûra günü değil midir?» dedi.
Abdullah:
— «Sen aşûra gününün ne olduğunu bilir misin?»
diye sordu. Eş'as :
— «Neymiş o?» dedi.
Abdullah:
— «O, ancak Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve
SeUem)'\n Ramazan orucu inmezden önce oruç tuttuğu bir gündür. Ramazan orucu
inince bırakıldı.» cevâbını verdi.
Ebû Küreyb : «Onu
bıraktı.» dedi.
(...) Bize
Züheyr b. Harb ile Osman b. Ebi Şeybe rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Cerîr, A'meş'den bu isnâdla rivayette bulundu.
Ve yine Züheyr ile
Osman : «Ramazan (orucu) inince onu terketti.» dediler.
123- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekİ' ile Yahya b.
Saîd El-Kattân Süfyan'dan rivayet ettiler. H.
Bana Muhammed b. Hatim
dahi rivayet etti. Bu lafız onundur. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Zübeyd-i Yâmi, Umaratü'tmü
Umeyr'den o da [32] Kays b. Seken'den naklen
rivayet etti ki, Eş'as b. Kays aşûra günü Abdullah (tbni Mes'ud) in yanına
girmiş. Abdullah yemek yeyiyormuş. Eş'as'a:
— «Yâ Ebâ Muhammed, Yaklaş da yemek ye,» demiş.
Eş'as:
— «Ben oruçluyum.» mukâabeleşinde bulunmuş.
Abdullah:
— «Biz vaktiyle bu
orucu tutardık, sonra terk olundu.» demiş.
124- (...)
Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İshâk b. Mahsur rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize İsrail, Mansûr'dan, o da Ib-râhim'dan, o da Alkâme'den
naklen rivayet eyledi. Alkâme şöyle demiş: Eş'as b. Kays, İbni Mes'ûd'un yanına
girdi, îbni Mes'ûd Aşûra günü yemek yeyiyordu. Eş'as :
— «Yâ Ebâ Abdirrahman, Şüphesiz ki bu gün aşûra
günüdür.» dedi. tbni Mes'ûd:
— «Filhakika Ramazan (Orucu) inmezden önce, bu
günde oruç tutulurdu. Ramazan orucu inince bırakıldı. Eğer oruçlu değilsen
yemek ye.» dedi.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu't-Tefsîr» de tahric etmiştir.
Hz. Eş'as b. Kays,
Kinde kafilesine mensûbdur. O kabîlerin reisi imiş. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in yanına Kinde 'lilerden 60 kişilik bir heyet ile gelerek
müslüman olmuştur. Câhiliyet devrinde kavminin itaatim celbetmiş bir reis
olduğu gibi islâmiyet devrinde dahi kavmi arasında muhterem bir zât imiş.
Ancak Resû-lüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in vefatından sonra bir müddet
irtidad etmişse de, sonra Hz. Ebû Bekir'in hilâfeti zamanında tekrar müslüman
olmuştur. Eş'as (Radiyallahü anh) Kûfe'de Hz, A1i'nin şahadetinden kırk gün
sonra vefat etmiştir.
Hadîs-i şerif hüküm
itibârı ile bundan önceki İ b n i Ömer hadisi gibidir.
125- (1128)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Musa
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeybân, Eş'as b. EbiV Şa'sa'daıı, o da Ca'fer b.
Ebî Sevr'den, o da Câbir b. Semûra (Hadıyallahû anh) 'dan naklen haber verdi.
Câbir şöyle demiş :
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) aşûra günü oruç tutmanızı bize emreder, bizi buna
teşvikde bulunur, o gün bizim hâlimizi tefriş eylerdi. Ramazan orucu farz
kılınınca bir daha bize ne emir buyurdu ne de nehiy. O gün gelince bizi teftiş
de etmez oldu.»
Bu rivayetlerde geçen
«Romazan ayı inmezden
Önce» ve
«Ramazan farz
kılındı.» gibi tâbirlerden murad :
Ramazan orucudur.
Bu rivayet aşûra orucu
hakkında ki emirin vücûb ifâde ettiğine kâail olanlar aleyhine delildir.
126- (1129)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yunus, İbni Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana
Humeyd b. Abdirrahman haber verdi ki, kehrisi Muâviyetü'bnÜ Ebî Safyan'ın
Medine'de yani Medine'ye bir gelişinde hutbe okurken dinlemiş. Muâviye,
Medine'lilere aşûra gününde hutbe îrad ederek:
«Ulemânız nerede ey
Medineliler? Ben bu gün için ResûlÜllah (SaUallahü Aleyhi ve SeUem)'i şöyle
buyururken işittim:
— «Bu gün a şura
günüdür. Allah, bu günün orucunu size farz kılma-mistir. Ama ben oruçluyum.
İmdi sizden kim oruç tutmak isterse tusun, kim tutmak istemezse o da tutmasın.»
(...) Bana
Ebu't-Tâhİr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb rivayet etti, (Dedi
kf : Bana Mâlik b. Encs, İbni Şihab'dan bu isnadla bu hadîsin mislini haber
verdi.
(...) Bize
tbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sâfyan b Uyey-ne, Zührî'den bu
isnadla rivayette bulundu. Muâviye, Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'i
böyle bir günde :
«Ben, oruçluyum. İmdi
kim oruç tutmak İsterse tutsun,» buyururken işitmiş.
Hâvi, Mâlik ile Yûnus
rivayetlerinin geri kalan kısımlarını zikrememiş.
Bu hadisi Buhâri ile
Nesâi «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.
Buhâri'nin rivayetinde
«Hacc ettiği sene.» kaydı da vardır.
Taberî: «Muâviye
halîfe olduktan sonra ilk haccını (44), son hac-cım da (575) yılında
yapmıştır.» diyor.
Bâzıları buradaki
haccından murâd : Onun son haccı olduğunu söylemişlerdir. Maamafih hadisde
buna bir delil yoktur.
Nevevî diyor ki:
«Muâviye 'nin (Ulemânız nerede?) demesine sebep bâzılarının aşûra orucu için:
Vâcibdir, dediklerini, bir takımlarının onu haram, daha başkalarının da mekruh
saydıklarını işitmiş olmasıdır. Bu sözü ile mezkûr orucun farz, haram ve mekruh
olmadığını bildirmek istemiştir.»
İbni Tîn'e göre
ulemânın muvâfakatlarmı almak için söylemiş olması ihtimâli vardır.
Resûlüllah (Salîallahü
Aleyhi ve Seltem) 'in :
«Ama ben oruçluyum,
buyurması aşûra orucunun faziletine delildir. Zira bu oruç faziletli olmasa
Resûlüllah (Sallallühü Aleyhi ve Sellem) o gün oruç tutmazdı. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ümmeti için bir nu-mûne-i imiisâldir.
127- (1130)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü-
şeym, Ebû Bişr'dan, o
da Saîd b. Cübeyr'den o da İbni Abbâs (Rcdiyallahû ahhûmaydaın. naklen haber
verdi. Şöyle demiş:
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Medine'ye geldi de, Yahudileri aşûra günü oruç tutarken
buldu. Kendilerine bunun sebebi soruldukta:
«Bu gün Allah'ın, Musa
ile Ben: İsrail'i Fir'avuna karşı muzaffer kıldığı gündür. İşte biz onu ta'zim için oruç
tutuyoruz.» dediler. . Bunun üzerine
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellenı):
«Biz, Hz. Musa'ya
sizden daha evlâyız.» buyurdu ve o gün
oruç tu-t utmasını cm reyle di.
(...) Bize,
bu hadîsi İbni Beşşâr ile Ebû Bekir b. Nâfi' hep birden Muhammed b. Cafer'den,
o da Şu'be'den, o da Ebû Bişr'dari bu isnâdla rivayet ettiler. Yalnız burada
râvi: «Resûlüllah (Suila'lahiİ Aleyhi ve SeUem) Yahudilere bunun sebebini
sordu.» demiş.
128- (...)
Bana tbniömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân Ey-yub'dan o da Abdullah [33] b.
Said b. Cübeyr'den oda babasından, o da İbni Abbâs (Radiyallahû anhûma) 'dan
naklen rivayet etti ki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Se//em.)Medine'ye
gelmiş de Yahudileri aşûra günü oruç tutarlaken bulmuş Bunun üzerine onlara:
— «Oruç tuttuğunuz bu
gün nedir? diye sormuş. Yahudiler :
— «Bu çok büyük bir
gündür. Bu günde Allah, Musa ile kavmini
kurtardı da Fir'avun ile kavmini (suda) gark etti. Musa da buna şükür İçin
oruç tuttu. İşte biz de bu günün orucunu tutuyoruz.» demişler. Bunun üzerine
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Öyle ise biz Musa'ya sizden daha yakın ve
daha evlâyız.» buyurmuş, ondalı sonra o gün Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
f'Uem) hem kendisi oruç tutmuş hem de tutulmasını emir buyurmuşta
(...) Bize
İshak b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrazzâk haber verdi. (Dedi
ki) : Bize Ma'msr, Eyyûb'dan bu isnadla rivayette bulundu. Şu kadar var kî o :
«Sn id b. Cübeyr'in oğlundan» demiş, adını söylememiştir.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu's-Savm» ile «Ehâdîs'l-Enbiyâ» da, Ebû Dâvud, Nesaî ve İbni Mâce
«Kitâbus'—Savm« da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Rivayetler arasında
az çok lâfız farkları vardır.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in Yahudi1er'in cevâbından sonra oruç tutması ve ashabına
oruç tutmalarını emir buyurması bu oruca o günden sonra başlamış mânasına
alınmamalıdır. Maksad : Öteden beri tutmakda olduğu c oruca devam etti
demektir. Çünkü Resûlüllah (SallaHâhii Aleyhi ve Sellem) 'in onu Medîne'ye
gelmezden önce tutar -dığı başka rivayetlerden anlaşılmıştır. Burada şöyle bir
suâl hatıra gelebilir :
Hadîsin zahiri,
Peygamber Aleyhi ye Sellem) 'in Medine'ye geldiğinde Yahudileri oruçlu
bulduğunu gösteriyor. Halbuki onun Medin e'yegelişi Rebîulevvel ayındadır. Aşçra
ise muharremdir.
Cevap şudur: Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Yahudi1er'in Aşûra günü oruç tuttuklarını Medine'ye
geldiği gün işitmiş sı sormuştur.
Bâzıları bu sözde
mahzuf bulunduğunu- söylemişlerdir. Onlara t?nre «Peygamber (Sallallahü
Aleyhive 5e/fem) Medine'ye geldi de ajura gününe kadar orada kaldı, ve
yahudilerin o gün oruç tuttuklarını gördü» takdirindedir.
Gerçi yahudilerin
habürine i'timad edilemezse de Resûlüllah (SaUaltdhü Aleyhi ve Sellem)'\n bu
orucu vahi tarîki ile haber alması kuvvetle muhtemel olduğundan orucunu
onların verdiği habere itimaden tutması lâzim gelmez.
Bâzıları Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'n bu orucun kendi içtihadı ile devam ettiğini
söylerler. Bir takını ulemâ da bunu ona müs-lümanlığı kabul eden Yahudi1er'in
söylemiş olması, yahut haberi veren Yahudi1er'in adetçe tevatür derecesine
varmaları ihtimali üzerinde durmuşlardır. Bittabi tevâtüde islâmiyyet şart
değildir.
Bu hususda Kaadî Iyaz
şunları söylemiştir: « Kureyg'ini Aşûra orucunu tuttukları, Peygamber (ScValiahü
Aleyhi ve Seîiem). dahi bu orucu tutardığı sabit olmuştur. Medîne'ye geldiği
zaman dahi aynı orucu tutmuştur. Binaenaleyh Yahudiler 'in orucu ona yeni bir
hüküm isabet etmiş değildir ki üzerinde lâf etmeye hacet kalsın. Bu ancak bir
hâlin tavsifi ile bir sualin cevabından ibarettir...»
129- (1131)
Bize Ebû Bekir b. Eli Şeybc ile Ibnü Nüraeyr rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Ebû Üsâme, Ebû Umeys'den, o da Kays b. Müslim'den, o da Tarık b.
Şihât'dan, o da Ebû Musa (Radiyallahû anh) 'dan naklen rivayet eyledi. Ebû Musa
şöyle demiş:
«Aşûra günü,
yahudilerin ta'zim ve bayram ettikleri bir gün idi. Re-sûlüllah dahi: «Siz ogün
oruç tutttun» buyur- (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) lar.
130- (...)
Bize bu hadisi Ahmed b. Münzir [34] de
rivayet ettij (Dedi ki) :Bize Hammâd b. Üsâme rivüyet etti. (Dedi ki) : Bana
Kays ber verdi, ve bu i sn âdin buhadisin mislini rivayet etti. O: «Ebû Üsamc dedi
ki: Bana da Sadahatü'bnü [35] Ebî
Imran Kays b. Müslim'den o da Tarık b. Şihâb'dan, o da Ebû Musa (Radiyallahû
anh) 'dan naklen rivayet etti. Ebû Musa şâyle demiş: Hayberliler Aşûra günü
oruç tutar, o günü bayram ittihâz ederler, o gün kadınlarına ziynetlerini ve
güzel elbiselerini giydirirlerdi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
O gür sîz de oruç
tutun, buyurdular.» ifadesini ziyade
etti.
Eu hadîsi Buharı «Kitâbu's-Savm»
ile «ttyânü'l - Yahid» de, Nesaî
«Kitabu's-Savm» da tahric etmişlerdir.
Sara : Güzel
elbise, demektir. Bâzıları «güzel kılık kıyafet» mânasına geldiğini
söylemişlerse de, Aynî burada onu bu mânâya almanın çirkin bir hatâ olduuğnu
söylemiştir. Zira hadîsde Yahudi1er'in Sarayı kadınlarına giydirdikleri
bildirilmektedir.
Hadîsin bazı
rivayetlerinde Yahudiler'in Aşûra günü bayram yaptıkları, bu rivayette ise hem
oruç tuttukları hem de bayram yaptıkları bildiriliyor.
Gerçi bayram günü oruç
tutmak memnu ise de bu bizim şeriatımıza göredir. Onların şeriatına göre
baayram günü oruç tutmak caiz olabilir.
Bir de Yahudiler'in
bayram yapmasından o günü hakikaten bayram olması icab etmez.
131- (1132)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe ile Amru'n-Nâkıd hep birden Süfyan'dan rivüyet
ettiler. Ebû Bekir (Dedi ki) :Bize tbni Uyeyne Ubeydullah b. Ebi Yezid'den
rivayet etti. O da İbni Abbas'dan dinlemiş İbn Abbâs (Radiyallahû anhûma) 'ya
aşûra günü oruç tutmanın hükmü sorulmuşda:
— «Resulüllah
(SaÜallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu günden başka sair günler üzerine faziletini
dileyerek oruç tuttuğu bir gün ve bu aydan ynai ramazandan maada faziletini
dileyerek oruç tuttuğu bir ay bilmiyorum.» demiş.
(...) Bana
Muhammed b. Rafi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdur-razâk rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize İbni Cüneyc haber verdi. (De,di ki) : Bana Ubeydullah [36] b,
Ebî Yezîd bu isnâdda bu hadisin mislini haber verdi.
Bu hadisi Buharı ve
Nesaî «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.
Kirmanı diyor ki : Ulemâ
ResûlvMahi Sallcilahü Aleyhi ve Sellem) 'in Aşûra ile Ramazan oruçlarına
hasseten ehemmiyet vermesi Ramazan oruç farz olduğu içindir, tik zamanlarda
aş»ra oruca dahi farzdı, demişlerdir.
Burada şöyle bir sual
hatıra gelebilir: «Bâzı hadîslerde günlerin en faziletlisi Arefe olduğu bildirilmiştir.
Bu hadîsten isen en faziletli günün Aşûra olduğu anlaşılıyor. Bunların arası
nasıl bulur?»
Kirmani bu suâle şöyle
cevap vermiştir: «Aşûra'nın efdal olması, o gün oruç tutulduğu içindir. Arefe
'nin efdal olması başka cihettendir.»
:
Bâzılarına göro Kamhan
orucu farz Aşûra orucu mendûb olduğu halde Resûlüllah (Salkıilahii Aleyhi ve
Seller») Vn sevap hususunda müşterek oldukları içindir .
Fakat Aynî bu
mütalaanın söz görtürdüğü söylemiştir. Çünkü sevap hususunda müşterek olmak
yalnız bu iki oruca mahsus değildir.
Hâsılı babımız
hadisleri Aşûra orucunun câhiliyet devrinde Araplarla Yahudilerin tuttuğu bir
oruç ojduüjunu. Islâmiyetin ilk zamanlarında onun müslümanlara da far
Ulnıdıgını sonra Ramazan orucu ile neshedilerek mendûb hükmünde kaldığını
bildirmektedir.
132-(1133)Bize
Ebû Bekir bi Ebî Şeybc rivayet etti. (Dedi ki) : Bize veki' b. Verrâh, Hâvib b.
Ömer'den hakem b. A'rac'dan naklen rivayet etti. Hâkim şöyle demiş: îbni Abbâs
(Radiyallahû anhûma) 'miji yanına vardım, kendisi zemzemin yanında cübbesini
başının altına koyarak uzanmıştı, ona dedim ki:
— «Bana a şûra
orucundan haber ver.» İbııi Abbâs f
Radiyallahû anh)
— «Muharremin hilâlini gördün mü günleri
saymaya başla ve 9. günü oruçlu olarak sabahla.» cîedi.
— «Resûlüllah
tSallallahü Aleyhi ve Sellemj
Aşûra orucunu böyle
mi fulardı? dedim, İhm Abbâs (Radiyallahû r.nh) .
— «Evet.»
cevabını verdi.
(...) Bana
Muhaınmed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b Saîd El-Kattân,
Muâviyetü'bnü Amr'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Hakem b. A'rac
rivayet" etti. (Dedi ki) : İbni Abbâs (Radiyallahû anhûma) 'ya Aşûra
orucunu sordum, kendisi zemzemin yanında cübbesini başının altına koyarak
uzanmıştı...»
Ve hadisi Hâcib b.
Ömer hadîsi gibi rivayet etti.
Bu hadîsi Ebû Dâvud
(202—275) ile Tirmizi (209—279) dahi tahric etmişlerdir.
Tirmizi'nin yalnız
başına rivayet ettiği îbni Abbâs hadisinde :
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Aşûra orucunun 10. gün tutulmasını emir
buyurdu.» demektedir.
Tirmizi : «Bu hadîs
hasen sahilidir.» demişse de, bununla iki rivayetten hangisini kastettiğini
beyan etmemiştir. Hadîs ulemasına göre Tirtn.izi 'nin «Hasen sahih» dediği
hadîs birincisi yani kitâbjm'ızdaki rivayettir. Tirmzi'nin yalnız başına tahric
ettiği ikinci rivayet mun-katı'dır. Zira hadîsi Hsn-ı Basrî Hz. İbni Abbâs'dan
rivayet etmiştir.Halbuki Hasan-ı Basri bunu İbni Abbâs 'dan dinlemiştir.
Mezkûr rivayet Tirmizi'nin de tahric ettiği babımız hadîsine muhalif olduğu için şâzzdır.
Babımız hadîsi Aşûra
orucunun 9. günde tutulacağını göbtermek-te ise de Ayni, Hz. İbni Abbâ s'm bu
sözüyle«9. ve 10. günleri tut.» demek istediğini söylüyor. Ona göre İbni Abbas
(Radiyallahû anh) «Evet» demekle Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
onu sonra göreceğimiz hadîsdeki:
«Gelecek seneye
inşaaliah 9. gün oruç tutarız.» sözüne işaret Emiştir.
Kaadî İyâz: «İhtimâl
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu niyeti de Yahudiler'e benzememek için 9. ve 10 günleri
oruç tutmaktı. Nitekim diğer bir rivayette : (9. ve 10. günleri tutun.) buyurmuştur...»
diyor.
Bâzılarına göre Hz.
İbni Abbâ s'ııı buradaki «Evet» cevabı »Gelecek seneye sağ olursa 9. gün oruç
tutar.» manasınadır.
Ebû Ömer îbni
Abdilberr (36a—463) : «Bu söz Peygamber (Sattallahü Aleyhi ve Sellem)'in
vefatına kadar Aşûra orucunu Muharrem'in 10 unda tuttuğuna delildir. Medîne'ye
gelinceye kadar onu bu şekilde tutmuştur. îbni Abbâs hadîsinden mahfuz olan
budur Ama bu babda Îbni Abbâ s'dan rivayet olunan eserler muztarîptir.»
demiştir.
Nevevî diyor ki: «îbni
Abba s'ın bu sözü onun mezhebine «Öre Aşûra orucunun 9. günü tutulacağını
sarahaten göstermektedir.
Selef ve Hale fin
cumhuruna göre Aşûra orucu Muharrem'in 10. günü tutulur...»
133- (1134)
Bize Hastn b. Aliy El-Hulvâni rivayet etti. (Dedi ki) : Bibe Îbni Ebî Meryen
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Eyyub rivayet eyledi (Dedi ki) : Bana
İsmail b. Ümraeyye rivayet etti ki Ebû Gatafan [37] b.
Tarif El-Mürri'yi şöyle derken işitmiş : Ben, Abdullah b. Abbâs (Radiyallahû
anhûma) 'yi şunları söylerken dinledim :
«Resûlüllah
(Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) Aşûra günü oruç tuttuğu ve tu tutmasını emir
buyurduğu zaman eshab
— Yâ Resûlüllan, şüphesiz ki bu gün Yahudilerle
Hristiyanların ta'-zim ettikleri bir gündür, dediler. Bunun üzerine
Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve
Sellem):
— «Gelecek seneye
inşaattan 9. gön oruç tutarız,» buyurdular, tbni Abbâs:
— «Fakat gelecek sene
gelmeden Resûlüllah (ScMal lahit Aleyhi ve Sellem) vefat etti.» dedi.
134- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki): Bize
Veki', tbni Ebî Zi'b'den, o da Kaasim b. Abbâs'dan u da Abdullah b. Umeyr'den,
o da Muhtemelen Abdullah b. Abbâs (RadiyalUthû anhûma) 'dan demiş olmak üzere rivayet etti.
İbni Abbâs (Radiyallahû
anh) şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Eğer gelecek seneye
kadar yaşarsan mutlaka 9. gün oruç tutarım.» buyurdular.
Ebû Bekir'in
rivayetinde : «Yani Aşûra gününde, dedi.» ibaresi de vardır.
Nevevî diyor ki: «Bu
hadîe Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in daima Muharremin 9. günü
oruç tutmadığını tarsîh etmektedir. Bu suretle onuncu gün oruç tuttuğu meydana
çıkar. îmam Şâfiı ile diğer Şâfiîye uleması, îmanı Ahmed, tshâk ve sair ulema
Muharrem'in 9. ve 10. günlerinde oruç tutmanın müstehab olduğuna kaaildirler.
Çünkü Peygamber (Salîallatiü Aleyhi ve Sellem) Muharremin 10. günü oruç tutmuş,
sağ kalırsa 9. günü tutmaya da niyet etmiştir.»
Ulemanin bu husustaki
kavillerini az yukarda görmüştük.
135- (1135)
Bize Kutaybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hatim yâni İbni İsmail,
Yezîd b. Ebî Ubeyd'de, o da Selemetü'bnü Ekvâ' (Radiyaüahû anh) 'dan naklen
rivayet etti ki Seleme şöyle mediş : Resûlüllah (Sallailâhü Aleyhi ve Sellem)
Aşûra günü Eşlem kabilesinden bir a Ham göndererek halk arasında şunu ilân
etmesini emir buyurdu:
— «Kim oruçtu değilse oruç tutsun, yemek yemiş
olan da orucunu geceye kadar tamamlasın.»
Bu hadisi Buhâri
«Kitâbu's-Savm'ın bir - iki yerinde, Nesaî
dahi «Kitâbu's-Savm» da muhtelif ravile^den tahrîc etmişlerdir.
BesûlüIlah(Aleyhi ve
Sellem) 'in- ilân için gönderdiği zatın ismi Hind b. Esma
b. Harisete'l-Eslemî 'dir.
Vahya e1 - Katiân sın
ibr rivayetinde Resûaüllah (Sallailâhü Aleyhi ve Sellem) Eşlem kabilesinden bir
adanla :
— Kavminin arasında îlan et...» buyurdu.» denilmiştir.
İmam Ahmed b. Hanbel ile
İbni Ebî Hays em e' nin tahdic ettikleri bir rivayette Hz. Hind: Şâyle
demiştir: «Peygamber (Sallailâhü Aleyhi ve Sellem) beni kavmim olan Eslem'e gönderdi de
— Kavmine emret, bu Aşûra gününde oruç
tutsunlar. Günün evvelinde yemek yemiş kimse bulursan günün kalan kısmını o da
oruçla geçirsin.» buyurdular
1) Hanefiîye
ulemâsı gerek babımız hadîsi ile gerekse İmam Ahmed'in tahric ettiği Hind
rivâyetiyle ramazanda olsun, başka zamanlarda olsun geceden oruca niyetlenmeyen
kimsenin orucunun sahih olduğuna istidlal etmişlerdir. Çünkü Peygamber
(Sallailâhü Aleyhi ve Sellem) gündüzleyin oruca niyetlenmeyi emir buyurmuştur.
Bu emir oruca geceden niyetlenmenin
şart olmadığına delildir.
Ulemâdan bazıları
«Mezkûr emir aşûra orucunun farz olmasına mü-tevakkıftir. Halbuki ulemanın
kavillerinden bu orucun farz olmadığını tercih ettikleri anlışılıycr.»
demişlerdir. Hz. Âişe'nin :
Bu babda Aynî şunları söylüyor : «Buhârî ile Müslim
(Aşûra günü câhiliyet
devrinde Kureyş'in oruç tuttukları bir gündü. O gün Peygamber (Sallailâhü
Aleyhi ve Sellem) de oruç tutardı. Medine'ye geldiğinde dahi bu orucu tuttu ve
tutulmasını emir buyurdu. Ramazan orucu farz kılınınca bu oruç hakkında
— İsteyen onu tutar, isteyen terkeder,
buyurdular) dediğini rivayet
etmişlerdir.
Bu hadîs olanca
sarahati ile Aşûra orucunun bir zamanlar farz idiğini ilân etmektedir.
Yine Âişe ile Abdullah
b. Mes'ud, Abdullah b. Ömer ve Câbir b. Semûra hazerâtından rivayet olunduğuna
göre :
(Ramazan orucu farz
kılınmazdan önce aşûra günü oruç tutmak farz idi. Ramazan orucu farz kılınınca
artık isteyen, o orucu tuttu, isteyen ter-ketti.) Mezkûr" hadîsi İbni
Şed dât «Ahkâm» mda rivayet
etmiştir.
Diğeri bir rivayete
nazaran Peygamber(SaV.altahü Aleyhi ve Seîlem) Medine 'nin etrafındaki Ensâr köylerine
haber göndererek:
(Aşmm gün ü kim oruçlu
olarak sabahladıysa orucunu tamamlasın, kim oruçsuz olarak sabahladıysa o günün
bakiyesinde oruç tutsun. Bir şey yiyip içmeden sabahlayan o gün oruç tutsun.)
diye ilân etmiştir. Hadis inüttafekun aleyhdir. Bu aruç farz ve müteayyin idi.
Hafız Ebû C-aferi-Tahavî (Radryallahû anh) (Bu eserlerde aşûra orucunun farz
olduğuna delil vardır$lesû\ü\\a.h(SaUallahü Aleyhi ve Sellem) yin sabaha
çıktıktan sonra ashabına oruç tutmalarını, yemek yiyenleri nde günün geri kalan
kısmında bir şey yememelerini emir buyurması dahi Aşûra orucunun farz olduğuna
delildir. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) nafile oruç için
tutmayanlara emir vermez, sabahtan yemek yiyenlere günün bakiy-yesinde bir şey
yememelerini taavsiye buyurmaz.) diyor.»
2) Hadîs-i
şerif, üzerinde muayyen bir oruç borcu olup da geceden niyetlenmeyen bir
kimsenin sabahleyin o oruca niyetlenebileceğine delildir.
3) Ekseri
ulemaya göre Aşûra orucu farz idi. Sonra Ramazan orucu ile nesholundu. Vakıa
biraz yukarda gördüğümüz Muâviye (Radiyailahû anh) hadisinde
Resûlül\ah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in :
«Bu gün Aşuredir, onun
orucuna Allah size farz kılmamışhr. Binaenaleyh isteyen oruç tutsun, isteyen
tutmasın, ben oruçluyum.» buyurduğu bildirilmiştir.
Fakat mezkûr hadîsden
murâd: «Nesihden sonra o orucun bizim hakkımızda farziyeti kalmamıştır» demektir.
«Ulemanın sözlerinden
Aşûra orucunun farz kılınmadığım tercih ettikleri anlaşılıyor.» iddiası
hakkında Aynî: «Bu bir kuru inattan ibarettir. Ulemanın kavillerinden Aşûra
orucunun ancak farz onların da oruç tutmuş sayılacağı için değil, ihtimal
vaktin hürmeti için-gösteriyor...» diyor.
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Aşûra günü yiyip içenlere günün geri kalan
kısmında bir şey yememelerini emir buyurması, onların da oruç tutmuş sayılacağı
için değil, İhtimal vaktin hürmeti içnidir.
iddiası için dahi Aynî: «Delilden neş'et etmiyen bir ihtimale itibar
yoktur. Mutlak ihtimal ile ne hüküm sabit olur, ne de nakşedilir.-cevabını
veriyor.
4- Yine b
uhadis-i şerif yiyip içmeden sabahlayan bir kimsenin, o gün bir şey yiyip
içmemek şartıyla niyet etsin etmesin oruçlu sayılacağına delildir. Çünkü
Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSetîem) bir şey yemeden sabahlayan kimselerin
oruçlarını tamamlamalarım emir buyurmuştur. Bir şeyin tamamlanması, önceden
onun bir kısmının mevcut olmasını
iktizâ eder.
Hanefiîler'e göre
Ramazan orucu ile nezr-i muayyen ve nafile oruçlarına geceden kuşluk namazına
kadar niyetlenmek caizdir Ramazan'm kazası ile nezri mutlak ve keffâret
oruçlarına geceden niyetlenmek ve orucu tâyin etmek şarttır. Gündüzün
niyetlenmek ancak daha önceden bir şey yememek şartiyle caizdir.
Cumhur-u ulemaâya göre
gündüzün hiç bir oruca niyet caiz değildir.
136- (1136)
Bana Ebû Bekir b. Nâfi' El-Abdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr b. Mufaddal
b. Lâhik rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Zekvân, Kubeyyi' binti Muavviz
b. Afra'dan naklen rivayet etti. Rubeyyi' şöyle demiş : Resûlüllah (Saüallahü
Aleyhi ve Sellem) Aşûra sabahı Medine'nin etrafındaki Ensar köylerine:
«Kim oruçlu olarak
sabahladıyta orucunu tamamlasın. Oruçsuz olarak sabahlayan da o günün
bakiyesini tamamlasın.» diye haber gönderdi.
Bundan sonra artak giz
bu orucu tutmağa ve küçük çocuklarımıza da Allah'ın izniyle tutturmaya
başladık. Mescide gider çocuklarımıza yünden yapma oyuncaklar verirdir.
Onlardan biri yiyecek için ağlarsa iftar zamanı oluncaya kadar bu oyuncağı
kendilerine verdirir.
137- (...)
Bize, bu hadisi Yahya b. Yahya dahi rivayet etti. (Dedi ki) :Bize Ebû Ma'şer
EI-Attâr [38] , Tâlib b. Zakvân'dan
naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Rubeyyi' binti Muavvbiz'e aşûra orucunu
sordum, şu cevabı verdi:
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Ensâr köylerine elçilerini gönderdi...»
Râvi hadîsi Bişr
hadisi gibi rivayet etmiş, şu kadar var ki : «Biz onlara yünden oyuncak yapar
da, onları beraberimizde götürürdük. Yiyecek istediler mi oyuncağı kendilerine
verirdik. Oyuncak onlan avutur, bu suretle oruçlarını tamamlarlardı.» demiştir.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu's-Savm» da tahrîc etmiştir.
lhn : Yün, demektir.
Bâzıları boyalı yün, diğer bâzıları da kırmızı yün manâsına geldiğini
söylemişlerdir.
Müslim 'in bütün
nüshalaıındaa «Bu oyuncağı çocuklara iftar zamanında verirdik.» denilmişse de,
Kaadî İyâz bu cümlede mahzuf kelinme bulunmadığından, doğrusunun «îftar zamanı
gelinceye kadar.» olduğuna, zira manânın ancak bu suretle tamamlandığını söylemiştir.
Nitekim Müs1im'in ikinic rivayetinde «Yiyecek istediler mi bu oyuncağı onlara
verirdir, oyuncak anları oruçlarını tamamlayıncaya kadar ayarladı.»
denilmiştir.
Yine Kaadî İyâz:
«İhtimal çocukların oruç tuttuğundan Pey-gamheı(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
malûmatı yoktu. Çocuklara oruç tutmalarını onun emretmesi ihtimalden uzaktır.
Çünkü bir senede tekerrür etmiyen ağır. bir ibâdeti küçüklere teklif etmek
onları ta'zib olur.» demişse de, bu mütalâa kabul edilmemiş ve kendisine İbni
Huzeyme'nin rivayet ettiği Rezîne hadîsi ile cevap verilmiştir. Rezîne
hadisinde:
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) aşûra günü süt emen çocukları ve Fâtıme'nin süt emen
çocuklarını getirtir de ağızlarına tükürür, annelerine onları geceye kadar
emzirmemelerini emir buyururdu.»
denilmektedir.
1)
Ramazan orucu farz kılınmazdan önce
Âşûra orucu farz idi.
2) Çocukları
ibadete alıştırmak meşrudur.
3) Şahabın
in: «Biz Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Selîem) zamanında şöyle yapardık.»
demesi merfu hadîs hükmündedir. Zira
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'n huzurunda bir şeyin yapıldığını
görerek ses çıkarmaması o şeyin caiz olduğuna delildir. Yapılan iş caiz olmasa
kabul buyurmazdı.
138- (1137)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Malike, İbaî Şihab'dan
dinlediğim, onun da tbni Ezher'in azatlısı Ebû Ubeyd'den naklen rjvayet ettiği
şu hadîsi okudum : «Ebu Ubeyd demiş ki: ömeru'-bnül Hattâb (Rtrfiyallahû anh)
ile beraber bayramda bulundum. Ömer gelerek bayram namazını kıldırdı. Sonra
namazdan çıkıp cemaâata hutbe okudu ve :
banlarınızdan
yediğiniz iki gündür. Resûlüllah (SaHaîlahü Aleyhi ve Sellem) bu iki günde oruç
tutmaktan nehiy buyurmuştur, dedi.»
Bu hadisi Müslim
(204-261) «Kitâbul-Edâhi» de dahi tahric ettiği gibi Buhâri «Kttâb«'s-Savm» ve
-Kitâbu'l-Edâhİ» de. Ebû Dâvud, Tirraizî, Nesaî ve îbni Mâce «Kitâbu's-Savm» da
muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Hadîsin bir
rivayetinde Hz. Ebû Ubeyd'in Ömer (Raâfyeâlahû anh) ile beraber bulunduğu
namazın Kurban bayramı namazı olduğu bildirilmiştir.
Hz. Ömer'in iki günü
vasıflarıyla bildirmesi, o günlerde niçin oruç tutulmadığına işaret içindir.
Yâni Ramazan bayramında iftar vâcib olur, Kurban
bayramında ise Kurban eti yenir ve yedi-rilir. O gün, Alla h'ın kullarına
ziyafet günü olduğu için oruç tutmak menedilmiştir.
Bayram günlerinde oruç
tutmak bütün ulemâya göre mamnu-duf. Yalnız Hanefii1er'e göre bir kimse Ramazan
bayramı günü oruç tutmayı nezir etse bu nezir şahindir, o gün oruç tutmaz başka
bir günü onu kaza eder. Bu kavil İmam Mâlik ile Evzâî'den de rivayet
olunmuştur. Hanefiiler'e göre bayram günü oruçtan nehiy buyrulması asıl orucun
meşruiyetine münâfi değildir. Ekseri fu-kahaya göre nehyin fesâd icab etmediğini
«El-Mahsûl» sahibi nakletmiştir.
Râzi bu hususta uzun
beyanâtda bulunmuştur.
Buhar î'nin rivayet
ettiği Ziyâd b. Cübeyr hadisi de Hanefiile r'in kavlini te'yid eder. Mezkûr hadîsde:
«Bir adam İbni Ömer'e gelerek:
—Birisi pazartesi günü
oruç tutacağım, diye nezretse de, o gün bayrama tesadüf etse hüküm nedir ?
diye sordu. İbni Ömer:
— Allah nezri İfa
etmeyi emir buyurmuştur, ama Resûlüllah (Salkûlahü Aleyhi ve Seliem) de bu
günde oruç tutmayı yasak etti, diyerek fetva hususunda bir şey söylemedi.»
denilmektedir.
Ulemadan İbni Abdi İmelik:
«Eğer o adamın orucu alet-tayin menedilmiş
olsaydı îbni Ömer tevakkuf etmezdi.» demiştir.
îmam Şafiî, tmam Züferve
îmam Ahmed b. Hanbel'e göre bayram günlerinde oruç tutmak ve o günlerde oruç
tutmayı nezir etmek sahih değildir. Bu kavil tmam A'zam ile İmam A'zam'dan bir
rivayete göre Kurban bayramı günü oruç tutmayı nezir etmek sahih değildir,
fakat bir kimse: «Yarın oruç tutacağım» diye nezretse de, ertesi günü Kurban
Bayramı olsa fce«ri sahihdir.
Hadis-i şerif, bayram
namazının hutbeden Önce kılınacağına da delildir.
139- (1138)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Malik'e Muhammet! b. Yahya b.
Habban'dan dinlediğim, onun da A'rac'dan onun da Ebû Hüreyre
(Radiyallahûanh)'dan naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum:
«Resûlüllah
(Sailallahü. Aleyhi ve Sellem) iki gün (yani) kurban bayramı günleri oruç
tutmaktan nehiy buyurmuşlar.»
140- (827)
Bize Kutaybetü'bnû Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr, Abdülmelik yâni
ibnl Umeyr'den, o da Kazca'dan, o da Ebû Saîd (Radiyallahûanh)den naklen
rivayet eyledi. Kazca demiş ki: Ben, Ebû Saîd'den bir hadîs dinledim de hoşuma
gitti. Kendisine :
— «Bunu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)''den sen mî işittin ?» diye sordum, EbÛ Saîd :
— «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
'den işitmediğim bir şeyi mi
söyleceğim ? Ben, onu :
— İki günde oruç tutmak caiz değildir: Kurban
bayramı günü ile Ramazan bayramı günlerinde, buyururken işittim.» dedi.
141- (,..)Bize
Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdulazîz b. Muhtar rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Atar b. Yahya baba-sıuılan, o da Ebû Saîd-i Hudrî
(Radiyallahû anh) 'dan naklen rivayet etti ki Keiûlülah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) iki günde (yâni) ramazan ve kurban bayramı günlerinde oruç tutmaktan
nehiy buyurmuş.
142- (1139)
Bize Ebû Bekir b. Ebû Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Velrf*, timi
Avn'dan, o da Ziyâd [39] b.
Cübeyr'den naklen rivayet eyledi. Ziyâd şöyle demiş: Bir adnm îbni Ömer .(Radiyûüahû anhüma) 'ya gelerek :
— «Ben, bir gün oruç tutmaya nezrettİm, o da
kurban yahut ramazan bayramına
rastladı.» dedi. İbni Ömer (Radiyallahû
anhûma):
— «Allah Teâlâ nezrin ifa edilmesini erdir
buyurmuştur. ResûliUlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ise bu gün oruç tutmayı
yasak etti.» cevabını verdi.
143- (1140)
Bize îbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sa'd b. Saîd rivayet etti.
(Dedi ki) : Bana Amra, Âişe (RadryaUahu artha)A&n naklen haber verdi. Âişe
:
«Resûlüllah (SaUallahü
Aleyhi ve Setlem) iki oruçtan (yani: Ram aza 7 bayramı ile Kurban bayramı
gönleri oruç tutmaktan nehiy buyurdular.» demiş.
Ebû Saîd hadisini Buhâri
«Fadlu's-Salâti fi mescidi Mek-kede ve'1-Medinetî» bahsinde, îbni Ömer hadisini
de Kitabü's-Sıyâm» da tahric etmiştir.
Hz. Abdullah İbni Ömer: «Allah Teâlâ nezrin ifasını emir
buyurmuştur.» sözü ile «Nezirlerini ifa etsinler» âyeti kerîmesine işaret
etmiştir. îbni Ömer (Radryallahû anh) 'ya sual soran zâtın ismi malum değildir.
Yalnız bazı rivayetlerde bu zâtın Mîna'da iken İbni Ömer'in yanına geldiği ve
bir-rivayette : «Zannederim pazartesi günü. dedi.» ifadesini kullandığı
bildirilmektedir.
Babımız hadisine göre
oruç nezir eden zât, soranın kendisidir. Fakat Zannederim pazartesi günü,
dedi.» ifâdesini kullanan mes'eleyi kendisi için değil, başkası nâmına
sormuştur. Kıssanın iki defa ayrı ayrı geçmiş olması muhtemeldir.
Hz. îbni Öm er'in bu
suâl karşısında tevakkuf ederek kafi bir cevap vermemesi, kanaatine göre iki
delil tearuz ettiği içindir. Sonra zâta ihtiyaten o günü kaza etmesi lâzım
geldiğine işaret için cevap vermemesi de bir ihtimaldir. Zîra bu suretle iki
delille de amel olur. îki delilden murâd : «nezirlerin ifâsına emreden âye't-i
kerîme ile bayram günü oruç tutmayı yasak eden hadîs-i şerifdir.
Bu rivayetler bayram
günleri oruç tutmanın memnu olduğuna delildirler. Bu günlerde orucun niçin nehyedildiğini
az yukarıda ki Hz. Ömer hadîsinde
görmüştük. Ömer (RadtyalUthü anh) hadîsini hü-"ji Kfltübü sitte sahihleri
tahric etmişlerdir. Hadîsin bir rivayetinde Hz. Ömer:
«Ramazan Bayramına
gelince, o sizin iftar gününüzdür» diyerek nehyin illetine işaret etmiştir.
Yani ramazan bayramı günü oruçla iftar günlerini birbirlerinden ayıran hadd-i
fasıldır. O gün bayram olması nehyin ikinci illetidir. Kurban Bayramı günü
orucun yasak edilmesi, Allah'ın kullarına bir ziyafet günü olduğu içindir. O
gün oruç tutmak Allah'ın ziyafetine iştirak etmemek olur.
Hz. Ömer'in
«Kurbanlarınızdan yediğiniz gündür.» sözü kurban etlerini kesenlerin de
yiyebileceğine işarettir.
Kurban kesen kimsenin
kurbanından yemesi' bütün ulemâya göre müstehabdır. Hattâ vâcib ©lduğunu
söyliyenler bulunmuştur.
Bayram günlerinde oruç
tutmak ulemânın ittifakı ile haramdır. Yalnız 1mam A'zam'dan bir rivayete göre
bayram günlerinde oruç tutmayı nezir eden bir kimse o günlerde oruç tutabilir,
denilmişse de, bu rivayet doğru değildir. İmam A'zam'a göre bayram günü oruç
tutmayı nezeden kimse o gün oruç tutmaz, onu kaza eder.
144- (1141)-
Bize, Süreye b. Yûnus rivayet etti.. (Dedi ki): Bize Hüseyn rivayet etti. (Dedi
ki): Bize Hâlid, Ebu'l-Melih'dcn, p da Nü-beyşetül-Hüzeli [40] den
naklen haber verdi. NÜbeyşe şöyle demiş: Re-sûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve
Selîem) :
«Teşrik günleri yeyip
içme günleridir, buyurdular .
(...) Bize
Muhammed b. Abdillah b. Nttbeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail yani timi
Uleyye, Hâlid-i Hazzâ'dan rivayet etti. (Demiş ki):
Bana Ebî Kılâbe, Ebûl-Mehil'den,
o da, Nübeyşe'den naklen rivayet eyledi. Hâlid demiş ki: Ben, Ebul-Melih'e
rastladundı sordum, bu hadisi bana o anlattı. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Seliem) Men naklen Hüseyin hadîsi gibi rivayette bulundu, o:
«Bİr de Allah için
zikir günleridir.» ibaresini ziyâde
eyledi.
145- (1142)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şcybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Sabık [41]
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbrahim b. Kûfeliir. Sahîheyn râvilerindendi.
(213) târihinde vefat etmiştir.
Tahman, Ebu'z-Ztibeyr'den
o da tbni Ka'b b. Malik'den o da babasından naklen rivayet etti ki, Resûlüllah
(SalkiUahü Aleyhi ve Seliem) babasını Evs b. Hadesan ile birlikte teşrik
günlerinde (halk arasına) göndermiş, o da:
— «Cennete mü'minden
başka kimse girmeyecektir. Mina günleri ye-yip içme günleridir.» diye nida
etmiş.
(...)Bize,
bu hadisi Abd b. Humeyd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Amir,
Abdülmelik b. Amr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbrâhim b. Tahman bu isnâdla
rivayette bulundu. Yalnız o : «İkisi de nida ettiler;» demiştir.
Bu babda Tahavî,
Buhari, Hz. Aişe ile Abdullah b. Ömer'd en, Nesaî, tbni Mace, İmam Ahmed
Dârimî, Taberani ve Beyhakî, Hz. Ali 'den, Tahavî, Hz. Âişe ile Ca'fer b.
Muttalib, Abdullah b. Hu-zâfe, Ebû Hüreyre, Nübeyşetü'l-Hüzelî Enes b. Mâlik,
Ma'mer b. Abdillah, Ümmü'1-Fadl,-Mes'ud b. Hakem ve diğer sahabeyi kiram'dan
hadîsler tah-rîc etmişlerdir.
Aynî'nin beyanına göre
bunlardan maada Ümmü Amr b..Süleym, Ukbetü'bnü Âmir, Hanzatü'bnü Amr, Abdullah
b. Amr, Amr b. Âs, Büdeyl b. Verkaa ve Zeyd b. Hâ1id (Radiyallahû anh)
hazeratmdan da hadisler rivayet olunmuştur. Mezkûr rivayetlerin hepsi teşrik
günlerinde orucun yasak edildiğine delâlet etmektedirler. .
Resülü\lah(Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) buniı hacılar Mina'da ikamet etmekteyken ilân buyurmuş,
içlerinde temettü, kıran haccı yapanlar olduğu halde hiç birini istisna etmemiştir.
Mina günlerinden murâd
: Teşvik günleridir. Bunlara «Eyyam-ı Ma'dudat» dahi denilir ki Zilhicce'nin
11., 12 ve 13. günleridir. Teşrik güneşe karşı sermek, güneşletmek, mânâsına
gelir. Mezkûr günlerde kurban etleri güneşe karşı serilerek kurutulduğu için
bunlara teşrik günleri adı verilmiştir. Aynı günlere; «Mina günleri» denilmesi,
o günlerde hacılar Mina'da bulundukları içindir.
Ulemâdan bâzılarına
göre bu günlere teşrik denilmesi, kurbanlar güneş yükseldikten sonra
kesildiğındendir.
Bayram namazı güneş
yükseldikten sonra kılındığı için bu ismin verildiğini söyleyenler de vardır.
İmam A'zam'a göre
teşrik, namazın arkasından tekbir getirmektir.
Ulemâ teşrik günlerini
tâyin husuounda ihtilâf etmişlerdir. Esah elan kavle göre teşrik günleri bayram
gününden sonra üç gündür.
İmam A'zam, İmam Malik
ve İmam Ahmed'e göre kurban gününden sonra 3. gün teşrikde tahil değildir.
Ulemâ bu günlerde oruç
tutulup tutulmayacağı hususunda dahî ihtilâf etmişlerdir. Bu ihtilâflar
neticesinde ortaya dokuz kavil çıkmıştır. Şöyle
ki:
1) Teşrik
günlerinde oruç tutmak mutlak surette caiz değildir. Bu günler oruca hiç bir
suretle müsait değildir.
Hz. Ali (Radiyallahû
anh) ile Tabii n'den Hasan-ı Basri' ve Ata' buna kaaildirler. İmam Şafii 'nin
yeni mezhebi Leys b. Sa'd İbni Uleyye ve Hanefiile r'in kavilleri de budur.
Fetva da bu kavle göredir.
2) Teşrik
günlerinde oruç tutmak mutlak suretle caizdir. ŞafiîIer'den Ebû İshâk-ı Mervezi
ile diğer bazı ulemanin mezhepleri
budur. Mezkûr kavil Zübeyr b. Avvam ile Ebû Ta1ha (Radiyallahû cnhûma) 'dan rivayet olunmuştur.
3) Temettu'a
niyet eden hacı hediye kurbanı, bulamaz ve on gün zarfında üç gün oruç
tutamazsa, teşrik günlerinde oruç tutması caizdir.
Sahabeden Âişe,
Abdullah b. Ömer ve Urve'tü'b-nüz-Zübeyr (RadiyalUûıû anh) hazerâtının
kavilleri budur.
İmam Malik ile Evzaî,
îshâk b. Râhuye ve eski mezhebinden
İmam Şafiî buna kaail olmuşlardır.
Müzen î, îmam Safi
î'nin bu kavilden döndüğünü söylemiştir.
4) Teme11u'a
niyet eden hacı ile bu günlerde oruç tutmayı nezeden kimse mezkûr günlere
muttasıl olmak şartıyla daha evvel oruç tutarsa teşrik günlerinde dahi
tutabilir.
Mâ1ikî1er'den
bâzılarının kavli budur.
5) îmam
Mâlik'den îbni Kaasim'in rivayetine göre teşrik günlerinin ilk ikisi ile
sonuncusu arasında fark vardır. îlk iki gün ancak temettü' haccı yapanlar oruç
tutabilirler. Son gün ise nezir ve teffaret oruçları da tutulabilir. Yalnız
oruca ara vermemek şarttır.
6) Teşrikin
son gününde mutlak surette oruç tutmak caizdir. İbnü'-1 Arabî bu kavli
Mâlikiyye ulemasından nekletmiş ve : «Ulemamız ramazan ve kurban bayramı
günleri oruç tutmanın haram olduğunu söylemişlerdir. Dördüncü gün oıuç tutmak
nehyedilme-miştir.» demiştir.
7) Temettu'a
niyet eden hacı şartlan dahilinde teşrik
günlerinde oruç tutabilir. Zihar keffareti dahi bu hükümde dahildir. İ
bnü '1-Arabî bunu îmam Mâlik'in bir kavli olmak üzere nakletmiştir.
8) Yemin
keffareti için teşrik günlerinde oruç tutmak caizdir. Îbnü'l-Arabî, İmam Mâli
k'in bu hususda bir şey
söylemeyip, Tevakkuf
ettiğini bildirmiştir.
9) teşrik günlerinde yalnız nezir orucu
tutulabilir. etmişlerse de doğru değildir. Aynî: «Bu kavlin İmam. A 'zam etmişlerse
de doğru değildir, Aynî: «Bu kaavlin İmam A'zam'dan nakli sahih değildir, böyle
bir nakil sanı-i itibara almaya değmez.» diyor.
146- (1143)
Bize Amru'n-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki): Bize Stif-yân b. Uyeyne, Abdülhamid
b. CÜbeyr [42] den, o da Muhammed b.
Abbâd b. Ca'fe [43] den naklen rivayet etti.
(Demiş ki) : Câbir b. Abdullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ya Kabe'yi tavaf
ederken: *> — «ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cuma günü oruç
tutmaktan nehi buyurdu mu ?> diye sordu.
— «Evet, şu beytin
Rabbine yemin olsun (nehyetti.) n dedi.
(...) Bize
Muhammed b. Kâfi* rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdur-razzak rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize îbni Cüreye haber verdi (Dedi ki) : Bana Abülhamid b. Cübeyr
b. Şeybe haber verdi. Ona da Muhammed1 b. Abbad b. Ca'fer haber vermiş ki,
kendisi Cabir b. Ah iul\ah(Rtidiyaliahû anft)'ya sormuş, (o da) Peygamber
(Sallallahü Aleyhi \^ Sellem) 'dan yu-karki hadîsin mislini rivayet etmiş.
Bu hadisi' Buharı,
Nesaî ve îbni Mâce -Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.
Nesaî onu birçok
tarîklerden rivayet etmiştir. Bunlardan Ebûd- Derdâ, (Radiyallahû anh)
rivayetinde şöyle denilmektedir . «Resû-lüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Yâ Ebâ Derda, Başka
günlerde orucu bırakıp da yalnız cuma gunünda tutma. Başka gecelerde nafile
namazı bırakıp da yalnız cuma gecesi kılma,»
buyurdular.
Nesaî'nin Huzeyf
etü'l-Bâriki tarikiyle Cünâdetü'1-Ezdî'den rivayet ettiği bir hadîsde beyân
edildiğine göre:
«Resûllülah (SaUallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in huzuruna sekizinci Cünâde olmak üzere bir cuma akşamı 8
kişi girmişler. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendilerine yemek ikram
ederek:
— Yeyin, buyurmuşlar. Onlar
— Biz oruçluyuz, demişler. BesûlÜllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Dün oruç tuttunuz mu? diye sormuş,
— Hayır, cevabını vermişler,
— Yârın oruç tutacak mısınız? demiş, yine :
— Hayır cevâbını
vermişler. ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);
— öyle ise îtar edin, buyurmuşlar.»
Gerçi Tİrmiziî'nin
rİTâyet ettiği bir hadisde:
«RtsOlüllah (SaHallahü
Aleyhi ve Sellem) her ayın başında öç gün oruç tutar. Cuma günü nâdir»n oruçsuz
bulundu.» denilmiştir.
Tirmizî bu hadisin
hassen garib olduğunu söylemiştir.
İbni Ebî
Şeybe dahî Hz. Abdullah b.
Öme r'in
«Ben, Hıö\v\\ah(Salfo!lahü
Aleyhi ve Sellcm) hiç bir cuma günü oruçsuz görmedim.» dediğini, tbni Abbâs
(Radiyallahûarih)'in da aynı sözü söylediğini rivayet etmişdir.
Zahire bakılırsa bu
rivayetler babımız hadîslerine muarız gibi görünürlerse de, hakikatte
aralarında muarıza yoktur. Çünkü Tirmizî ile îbni Ebî Şeyb e'nin rivayet
ettikleri hadîslerde Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Seltem) 'in yalnız cuma
günü oruç tuttuğuna delâlet yoktur.
Resûltillah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in münferiden Cuma günü oruç tutmaktan nehiy
buyurmasına bakılırsa kendisinin cuma günü ile birlikte başka bir günde oruç
tuttuğu anlaşuir. Zira Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve Setlem) 'in fi'li başka
emri başka olamaz.
Emrinin fiiline
muhalif olduğu sahih rivayetle anlaşılırsa o zaman ya nesih yahut tahsis vaki
olur. Burada böyle bir şey yoktur.
Ulemâ münferiden cuma
günü oruç tutmanın caiz olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. Şöyle ki:
1) Cuma günü
oruç tutmak mutlak surette mekruhtur,
İbrahim Nehaî, Şa'bî, Zührî
ve Mücahidin meshepleri budur.
Mezkûr kavil Hz. Ali (Radiyallahû anh)'dan rivayet olunmuştur. Bu kavli Ebû
Ömer İbni Abdilberr,
îmam Ahmed ile 1shâk'dan da rivayet etmiştir.
Ebû Hüreyre, Selınftnı
Fârisi ve Ebû Zerr (Radiyallahû anh) hazerütı dahi Cuma günü oruç tutmayı kerih
görmüş, onu bayram gününe benzetmişlerdir.
Filhakika sahih bir
hadisde «Resûlüllah (SaMlahü Ateyhive Settem): «Bu gün Allah'ın bayram olarak
m*sru kıldığı bir göndür.» buyurmuştur.
2) Cuma günü
oruç tutmak mutlak surette mubahdır. Bu kavil îbni Abbâs (Radiyallahâ anh)
ileMuhammd b. Münkedir'den rivayet
olunmuştur.
imam Mâlik ile İmam A'za
m'jn ve Hanefii1er'den îmam Muhamme d'in mezhepleri budur.
îmam Mâlik: «îtim ve
fıkıh ehlinin ve kendilerine uyulan imamların hiç bîrinden Cuma günü oruç
tutmanın nehyediidiğini duymadım. O gün oruç tutmak güzel bir işdir.»
demiştir.
3) Yalnız
Cuma günü oruç tutmak mekruhtur. Fakat onunla birlikte bir gün evvel yal^ut bir
gün sonra oruç tutulursa kerahet
kalmaz.
Sahabe-i kira m'dan
Hz. Ebü Hüreyre ile Tabiîn'den Muhammed b. Şirin, Tavus ve Hanefiîler'den îmam
Ebû Yûsü f un kavilleri budur.
îmam Şâfi î'nin bir rivayete göre bunu caiz
gördüğü, diğer bir
Nevevî'nin beyanına
göre Şâfiiyye ulemasının cumhuru rivayete göre mekruh addettiği anlaşılmıştır.
Cuma günü oruç
tutmanın kerahetine kaaildirler. Mâli kile r'den İbnü'l-Arabî dahi bu kavli
sahih bulmuştur.
4) Kaadî
İyâz, Dâvud î'nin : «Cuma günü oruç tutmak ân-cak günü kollayıp da hassaten
oruç tutanlar hakkında nehyedilmiştir. O günle
birlikte başka bir gün de oruç tutan bu nehiyden hariçtir...» dediğini
rivayet etmiş ve bu kavli tercih eder
görünmüştür.
5) Cuma günü
oruç tutmak haramdır. Ancak ondan bir gün önce veya sonra otuç tutmak yahut bir
gün oruç tutup bir gün tutmamayı adet edinen kimsenin oruç günü cumaya tesadüf
etmek suretiyle o gün oruç tutmasında beis yoktur.
Zahirîler'den îbni Hazm'in
mezhebi budur.
Ulemâ buradaki nehyin
hikmeti hususunda da ihtilâf etmişlerdir.
1) Nevevî'nin
ulemanın naklen beyanına göre Cuma günü dua, zikir, ibadet, gusül, namaza erken
gitmek, namazı beklemek, hutbemi dinlemek v.s. gibi ibâdetler günü olduğu için
o gün oruç tutmayarak bu ibâdetler için zinde ve neşâtlı kalmak müstehab
görülmüştür.
2) Cuma günü
orucun nehyedilmesî bayram olduğu içindir. Bayram günü oruç tutmak caiz
değildir.
3) Cuma günü
oruç tutmak o günün ta'zimi hususunda mübalağa göstererek gitmeye düşülecek
endişesiyle nehyedilmiştir.
4) Orucun
nehyedilmesi onun farz kılındığı itikaad edilir endişesin-dendir.
5) Cuma günü
oruç tutmak, devamlı surette tutulursa farz kılınacağı endişesi ile nehiy
buyurmuştur.
6) Hırıstiyanlar'a
muhalefet için rehiy buyurulmuştur. Ulemadan bazılarına göre bu babda en doğru
kavi şu iki hadîse muvafık olandır:
a) Hâkim,
Hz, EbûHüreyr e'den merfûan : «Cuma günü bayram günündür. Bayram gününüzü oruç
günü yapmayın. Ancak ondan bir gün
evel veya sonra oruç tutarsanız
o başka.» hadîsini rivayet etmiştir.
b) İbni Ebi
Şeyb e'nin güzel bir isnâdla Hz. Ali
(Radiyalİahû anh) 'dan tahıic ettiği
biı bir hadisde
«Sizden biriniz ay
içersinde nafile oruç tutacaksa Perşembe günü tutsun. Cuma günü oruç tutmasın.
Çünkü o gün yeyip içme ve zikir günüdür.» buyurulmuştur.
147- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs ile Ebû
Muâviye, A'meş'den rivayet ettiler. H.
Bize Yahya b. Yahya da
rivayet etti. Lafız onundur. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da .
Ebû Hüreyre (Radtyallahû anh) 'dan naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle demiş
: Resûlüllah (Saltalhhü Aleyhi ve Seilem) :
«Hiç biriniz Cuma günü
oruç tutmasın. Ancak ondan önce yahut sonra oruç tutarsa o başka.» buyurdular
148- (...)
Bana Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin yani Cû'fi, Zâide'den, o
da Hişâm'dan-, o da İbni Sîrin'den, o da Ebû Hüreyre (Radiyalhhûanh)'Aan, o da
Peygamber (Stülallahü Aleyhi ve Seilem) 'den naklen rivayet etti:
«Geceler arasından
cuma gecesini nafile oruç için tahsis etmeyin. Ancak birinizin tutmafaa olduğu
orucuna tesaadüf ederse o başka.» buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhâr'i ile
İbni Mâce dahi «Kitâbu's-Savm» da tahrîc
etmişlerdir.
Hadîsin muhtelif
rivayetleri vardır. İmam Ahmed'in tahric ettiği
bir rivayette:
«Bir adam Ebû
Hüreyreye:
— Cuma günü oruç tutmaktan halkı meneden ten
misin ? dedi. Ebû Hüreyre üç defa :
— Evet, Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki benim,
Ben hakikaten Mühammed (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem)
«Sizden biriniz yalnız
başına Cuma günü oruç tutamaz. Ancak onunla birlikte başka günlerde de tutarsa
ne âla.» buyururken işittim. Dedim.» buyurulmaktadır.
Bu hadîsler mutlak
olarak vârid olan Câbir hadîsini takyid etmektedirler. İstisnadan anlaşılıyor
ki bir gün evvelinden yahut bir gün sonra da tutmak suretiyle Cuma günü oruç
caizdir.
Oruç tutmayı âdet
edinenlerin dahi Cumâ'ya tesadüf ettikleri zaman o günü tutmaları caizdir.
Nenevî diyor ki: Bu
hâdisde cuma gecesini nafile namaz için, cuma gününü de nafile oruç için tahsîs
etmekten sarahaten nehiy bu-yurulmuştur.» Ulemâ bunun mekruh olduğuna ittifak
etmişlerdir.
Nevevî «Regaib»
denilen namazın da bilittifak mekruh olduğunu söylemekte, bunu bü'atçıların
uydurdukları münker bir bid'attan olduğundan bahisle uyduranlara lanet
okunmaktadır.
149- (1145)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bekir yani tbni Mudar,
Amr b. Haris'den, o da Bükeyr'den, o da Sele-me'nin azatlısı Yezîd'den, o da
Selemetübnü Ekvâ' (Radîyalîahû anh) 'dan naklen rivayet eyledi. Seleme şöyle
demiş:
«Şu (orucu takat getiremiyenlerin bir fakir doyuracak fidye
vermeleri icab [44] eder) âyet-i kerîmesi
nazil olduktan sonra dileyen oruç tutmaz da fidye verirdi. Nihayet ondan
sonraki âyet indi de bunu neshetti.»
150- (...)
Bana Amr b. Sevvâd EI-Amiri rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb
haber verdi. (Dedi ki) : Bize Amr b. Haris, Bti-keyr b. Eşece'den, o da
Seleraetü'bnü Ekvâ'nin azatlısı Yezîd'den, o da Selemetü'bnü Ekva' (Radtyaİlahû
mıh) 'dan naklen haber verdi ki şöyle demiş:
«Resûlüllah (Sallalhhü
Aleyhi veSellem) devrinde Ramazanda bizden dileyen oruç tutar, dileyen tutmaz
da bir fakir doyuracak fidye verirdi. Nihayet su âyet-i kerîme nazil oldu:
(Sizden hor kim bu aya yetişirse onun orucunu tutsun.» [45]
Bu hadîsi Buharı
«Kitâbu't-Tefsir» de, Ebû Dâvud ile Tirmizî «Kitbu's'-Savm» da, Nesaî
«Kitâbu't-Tefsir- de tahric etmişlerdir.
Hadis-i şerifden
Anlaşılıyor ki islâmiyetin ilk zamanlarında müslü-manlar oruç tutmakla fidye
vermek arasında muhayyermişler. İsteyen oruç tutar isteyen tutmaz da onun
yerine fidye verirmiş. Bir fidye bir fakirin bir günlük yiyeceğiymiş. Sonra
âyet-i kerîme inerek bu hükmü neshetmiş ve oruç ayına yetişen mükelleflerin
oruç tutmaları gerektiğini bildirmiştir.
Islâmm ilk
devirlerinde müslümanlara bahsedilen bu muhayyerlik (Allah-u A'lem) müslümanlar
henüz günlerce oruç tutmaya alışmadıkları içindir. Sonra ruhsat neshedilmiş,
azimetle amel farz kılınmıştır. Maa-mafih nesih mes'elesi yine de ihtilaflıdır.
Ashâb-ı kiram 'dan
İbni Abbâs (Radiyailahû anh) bu âyetin mensuh olmadığım söylemiştir. Ona göre
oruca takat getiremiyen-lerden murad ihtiyar erkeklerle ihtiyar kadınlardır,
Böyleleri oruç tutamadıkları takdirde hergün birer fakir doyururlar.
Buhar i'nin rivayetine
göre Hz. Enes ihtiyarladıktan sonra bir veya iki sene her günün orucu yerine bir fakir doyurmuş, ona ekmek ve et
yedirmiştir. Enes'in onun yüz on yaşlarında iken yaptığı rivayet olunur.
Yine Buhar î'nin
rivayetine göre İbni Abbas (Radiyallahû anh)
âyet-i kerîmeyi şeklinde okumuştur.
Bu kıraâta göre mâna:
<Oruç tutmaya güç haline takat getirebilenler...» demek olur.
Mezkûr âyeti Abdullah
b. Mes'ud (Radiyallahû anh)'âa ayni şekilde okumuştur.
Cumhur-u ulemâya göre
bu âyet-i kerîme neshe dilmiştir. Nitekim, babımız hadîsi dahi neshedildiğine
delâlet etmektedir.
Aynî diyor ki: «Hâsılı
nesih sağlam ve mukim olan kimseler hakkında kendilerine oruç farz kılınmak suretiyle
sabit olmuştur.
Oruç tutmaya kudreti
olmayan şeyh-i fâniye gelince : O tutmayabilir. Üzerine kaza da lâzım
değildir. Ancak oruç tutmadığı takdirde vakti hali varsa fakir doyurması icap
eder mi etmez mi ?
Bu mes'elede ulemâdan
iki kavil rivayet olunur. Birincisi kavle göre fakir doyurması icab etmez.
Şeyh-i fâninin hükmü sabî gibidir.
îmam Şafiî'nin iki
kavlinden biri budur.
İkinci kavle göre:
Oruç tutmağa iktidarı olmayan ihtiyarların her gün için bir fidye vermeleri
icab eder. Sahih olan kavil budur. Ekser-i ulemâ onu, tercih etmiştir.»
151- (1146)
Bize Ahmed b. Abdillah b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet
etti.. (Dedi ki) Bize Yahya b. Saîd, Ebû Sele-me'den rivayet etti. Ebû Seleme
şöyle demiş : Ben, Âişe (RadryaHahu anha) 'yi şunları söylerken
işittim:
«Bazen üzerinde
ramazandan kalma oruç borcu olurdu da onu Şa ban'dan başka zamanlarda kaza
edemezdim. Meşguliyetim Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den ileri gelirdi - yahut Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) ile meşgul olurdum - »
(...) Bize
İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr b. Ömer Ez-Zehrâni haber
verdi. (Dedi ki) : Bana Süleyman b. Bilâl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya
b. Saîd bu isnâdla rivayette bulundu, yalnız o: «Bu vaziyet BesûlÜllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den ileri geliyordu.» demiş.
(...) Bana,
bu hadîsi Muhammed b. Rafi* dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrazzâk
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Güreye haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yahya b, Saîd bu isnâdla rivayette bulundu
ve:
«Zannederim (bu onun
Peybamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile meşgul bulunmasından olacak)
sözünü Yahya söylüyordu.» dedi.
(...) Bize
Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivayet etti (Dedi ki) : Bize Abdülvahhâb rivayet etti.
H.
Bize Amru'n-Nâkıd dahi
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize SÜfyân rivayet etti. Her iki ravi Yahya'dan bu
isnâdla rivayette bulunmuş yalnız hadîsde «Resûlttllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ile meşgul olurdum.» cümlesini zik-retmemişlerdir.
152- (...)
Bana Muhammed b. Ebî Ömer El-Mekkî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülazîz b.
Muhammed Ed-Derâverdi, Yezîd b. Abdillalı b. Had'dan, o da Muhammed b.
İbrahim'den o da Ebû Selemete'bni Abdutrahman'dan, o da Aişe
(Raâiyallahû antta)1dan neklen rivayet etti. Aişe şöyle demiş:
G«erçekten bizden
birimiz RMÛlüllah (SallaUohü Aleyhi ve Sellem) zamanında bazan oruç tutamaz da
Resûlullah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber bulunmak dolayısıyla onu
ta şaban gelinceye kadar kaza edemezdi.»
Bu hadîsi Buharı, Ebû
Dâvud, Nesaî ve îbni Mâce
«Kitabu's-Savm» da tahric etmişlerdir.
Babımızın bir
rivayetinde işaret olunduğu gibi Buhar î'nin rivayetinde dahi «Meşguliyet
Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)'den ileri geliyordu. Yahut onunla meşgul
olunuyordu.» ifadesi râvi Yahyâ'nm sözü olduğu bildirilmiştir.
Bu sözden murâd: Hz.
Âişe'nin bütün vakitlerinde kendini Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
'in emrine tahsis ettiğini anlatmaktır. Şaban
ayında orucunu kazaya vakit bulması, o ayda Resûlullah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)
oruç tuttuğu içindir.
Tirmizî'nin bir
rivayetinde Hz. Âişe'nin:
«Resûlullah (SaUallahü
Aleyhi ve Sellem) vefat edinceye kadar
üzerinde kalan Ramazan borcunu ancak Şaban ayında kaza etmişimdir.» dediği bildirilmektedir.
1) Kazanın
zamanı geniştir. Şaban ayına kadar iıe zaman istenilirse oruç kaza
edilebilir. Şaban ayı girince vakit mudayyak olur. Yani artık kalan orucu o
ayda behemehal kaza etmek lâzım gelir.
Hz. Âişe'nin ramazan
borcunu Şaban ayında kaza etmeye ehemmiyet vermesi, mezkûr borcun Ramazan
girinceye kadar gecikmesi caiz olmadığına delildir. Maamafih kaza etmeden
Ramazan girer borç sakıt olmaz. Kaza yine lâzımdır.
2) Erkeğin
muaşeret ve hizmet hakkı şâir haklardan önce gelir. Yalnız namaz gibi vakitle
mahsur bulunan farzlar müstesnadır.
3) Ulema
kocasının izni olmaksızın kadının onun yanında nafile oruca niyet etmesi helâl
olmadığına ittifak etmişlerdir.
153- (1147)
Bana Harun b. Saîd El-Eyli ile Ahmed b. İsa rivayet ettiler. (Dediler ki): Bize
Ihni Vebb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Amr b. Haris, Ubeydullah b. Ebî
Cafer'den, o da Muhammed b. Ca'fer b. Zâbeyr'den, o da Urve'den o da Aişe (Radiyallahû
anha) 'dan naklen haber verdi İd Resûlüllah (SaMlahü Aleyhi ve Sellem) ;
«Her kim ürerinde oruç
borcu olduğu halde ölürse onun nâmına velisi oruç tufar.» buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhâri, Ebû
Dâvud ve Nesâi «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir.
Resûlüllah (SalUülahü Aleyhi ve Sellem) 'in:
«Üzerinde oruç borcu
olduğu halde...» buyurması, maksadının mükellefler olduğuna karinedir. Yâni
akıl baliğ olarak ölen bir kimsenin oruç borcu varsa, onun nâmına velisi oruç
tutacaktır. Bunu tecviz eden ulemâ velinin kim olduğunu tâyin hususunda ihtilâf
etmişlerdir. Bâzıları akraba olduğunu söylemiş bir takımları hassaten mirasçı,
diğerleri de asabe akraba olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Kirmâni'ye göre sahih
olan kavil akraba olmasıdır. Bu hususta asabe yahut mirasçı olmanın bir te'siri
yoktur. Akraba olmayan birinin ölen nâmına oruç tutması hususunda «El-MÜhezzeb»
şerhinde : «Velinin izni ile tutarsa şahindir. îzinsiz tutarsa sahîh olmaz.
Velinin Ölen nâmına oruç tutması vâcib değil müstahabdır.» denilmektedir.
İbni Hazm'in
rivayetine göre Leys b, Sa'd, Ebû Sevr 've Dâvud-u Zahiri velilerin ölen kimse
nâmma oruç tutmalarının farz olduğunu söylemişlerdir.'
İçlerinden birinin
oruç tutması da kâfidir.
Nevevî dahî «Er-Bavda»
nâm eserinde kat'iyyetle buna kaail olmuş fakat
mezkûr kavli hiç bir kimseye nisbet etmemiştir.
Aynî diyor ki:
«Üstadımız Zeynüddin, Nevev i'nin bu kavline şaşmış, sonra onun müslim şerhinde
Safi î'nin bir kavline göro ölen kimse namına velisinin oruç tutması müstehab
olduğunu söylediğini, vâcib değildir, diye tasrih ettiğini bildirmiştir.»
1) Hadîs
uleması Ölen kimse nâmına velisinin oruç tutabileceğine bununla istidal
etmişlerdir.
Ebû Sevr, Tavus,
Hasan-ı Basrî, Zühri, Katâde, Hammad b. Ebî Süleyman, Leys b. Sa'd Dâvud-u
Zahiri ve îbni Hazm ile eski mezhebine göra İmam Şaiîi 'nin kavilleri budur,
Ölen kimsenin velîsi
onun kalan Ramazan orucu ile keffaret ve nezir oruçlarını tutabilir.
Beyhakî ile Nevevî
îmam Şafiî 'nin eski mezhebini tercih etmişlerdir. Çünkü bu babdaki hadisler
sahilidir.
Nevevî Müslim şerhinde
: «Bizim itikad ettiğimiz sahih ve muhtar havil budur. Safi î'nin fıkıh ile
hadis ilimlerini kendilerinde cem eden muhakkak ashabı dahi bu kavli sahih
bulmuşlardır. Zira bu babdaki sahih ve sarih hadîsler kuvvetlidirler.»
demiştir.
Fakat .Aynî buna
itiraz etmiş ve «Şâfiî'nin eski kavli onun mezhebi değildir. Çünkü kendisi
eskiden yazdığı kitaplarını îmha etmiş, eski sözlerinden döndüğüne isnatta
bulunmuştur. Şâfiî'ye ulemasının îmam Şafiî'den nakilleri bu şekildedir.»
demiştir.
2) Ulemadan
bazılarına göre ölen kimse namına velisi oruç tutmaz, her ğün için buğdaydan
bir fakire bir müd fidye verir.
Zühri, îmam Mâlik ve
yeni mezhebinde İmam Şafiî 'nin kavilleri budur.
Hatta îmam Mâlik'e
göre fidyeyi bile ölen vasiyet etmişse verir.
3) ölen
kimse namına velisi her gün için yarım sa' yani bir fitre miktarı yiyecek
verir. Bu kavil îbni Abbâs
(Radiyallahû anh) 'dan nakledilmiştir.
Süfyân-ıSevr'de buna kaaüdir.
4) Ölen
kimse, namına velisi her gün için buğdaydan yarım sa', başka zahirelerden bir sa'
fidye verir. İmam A'zam'in kavli budur.
Yalnız fidye vermek için ölenin bunu vasiyet etmiş olması şarttır. Vasiyet
etmemişse onun nâmına velisi fidye vermez.
5) Bâzıları
bu hususta Ramazan orucu ile nezir orucu arasında fark
görmüşlerdir. Onlara göre nezir borcu olan bix kimsenin vesinda fark
görmüşlerdir. Onlara göre nezir orucu olan bir kimsenin velîsi onun nâmına
oruç tutar. Ramazan orucu için ise her gün bir müd yiyecek verir. îmam Ahmed b. Hanbel ile
îshâk'm kavilleri budur.
6) Ölen
kimse nâmına velîleri ancak fidye verecek bir şey bulamadıkları zaman oruç
tutarlar. Saîd b. EI-Müsey yeb ile Evzaî'nin mezhebleri budur.
Hanefiîler ile onlara
tâbi olan ulemanın delilleri Neseî'nin rivayet ettiği İbni Abbas (Radiyallahû
ank) hadisidir. Mezkûr hadisde Resûlüllah (Salktllahü Aleyhi ve Seîîem) :
«Bir kimse nâmına
başkası namaz kılamaz. Lâkin onun nâmına yiyecek verir.» buyurmuşlardır.
Diğer bir delilleri
de îbni Ömer (Radiyallahû anh) hadîsidir.
Bu hadisde Res»lüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Bir kimse,, üzerinde
bir aylık oruç borcu varken ölürse onun namına her gün için bir fakir
doyurulsun.» buyurmuşlardır.
Kurtubî «El-Muvatta»
şerhinde «bu hadîsin isnadı şahindir.» demiştir.
Aynı hadîsi, Tirmizî
ile Mace dahi rivayet etmişlerdir. Yalnız Tirmizî «Sahîh olan bu hadîsin îbni
Ömer mevkuf bulunmasıdır.» demiştir.
Hatta Beyhakî,
"îbni Ömer rivayetinin iki vecÜhle hatâ olduğunu söylemiştir. Ona göre
hadisi Peygamber (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem)'e merfu olarak rivayet etmek
birinci hatadır. Doğrusu hadîsin tbni Ömer hazretlerine mevkuf olmasıdır.
îkinsi hata hadisde geçen «Yarım sa'» tabiridir, doğrusu «Bir müd buğday» dır.
Bayhakî «El-Ma'rife»
adlı eserinde daha da ileri giderek «Bu hadis sahih değildir.» demiştir.
Fakat Aynî bu iddiayı
kabul etmemiş, hadîsi mevsuk râvile-rinden naklettiğini beyan ederek bu gibi
zevatın hadisleri kabul edileceğini söylemiştir.
Beyhakî 'nin iddia
ettiği hatalar hakkında dahi «Bunlar Vechi beyân edilmeyen mücerred bir
davadan ibarettir.» demiştir.
Tahavî'nin rivayet
ettiği Hz. işe hadisinde şöyle denilmektedir :«Amra bintiAbdirrahman, Hz. Âişe'ye :
— Annem üzerinde Ramazan borcu olduğu halde
vefat etti. Onun namına bu orucu ben kaza edebilir miyim ? diye sormuş Âişe
— Hayır, kaza edemezsin. Lâkin senin onun
namına her gün bir fakire sadaka vermen oruç tutmandan daha hayırlıdır.»
demiş.
Hadîsin senedi sahihdir.
Ulemâ başkası nâmına
namaz kılmanın caiz olmayacağına ittifak etmişlerdir. Oruç ta öyledir. Çünkü
her ikisi bedenî birer ibâdettirler.
İbni Kassâr'ın
«Buharı» şerhindeki rivayetine nazaran E1 -Mühelleb: «Bir kimsenin başkası
namına oruç tutması caiz olsa her kesin birbirleri ı-imma namaz kılmaları da
caiz olurdu. Bu takdirde Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in dahî
amıcası Ebû Tâ1ib namına iman etmesi caiz olmak iktiza ederdi. Zira onun iman
etmesini pek ziyade arzu ediyordu. Halbuki ümmetin uleması hiç bir kimsenin başkası
namına iman edemiyeceğine ve hiç bir kimsenin başkası nâmına namaz
kılamiyacağına ittifak etmişlerdir. Binaenaleyh hakkında ifcUMkf edilen oruç
meselesini de bu gibi ittifak! mes'elelere katmak icâb eder.» demiştir.
Hanefiî1er'in bu gibi
yerlerde şöyle bir kaideleri vardır: Sâhabi bir gey rivayet eder de sonra onun
aksine fetva verirse îtibar onun fetvâ-smadır. Gerçi bâzıları bunun aksini
iddia etmiş ve: «îtibar, fetvasına değil, rivâyetinedir. Çünkü rivayetine
muhalif olan jctihâdı tahakkuk etmeyen bir şeye müstenid olabilir. Bundan
dolayı o hadîsin zayıf olması lâzım gelmez. Hadîsin sahih olduğu tahakkuk
edince zann mukaabilinde muhakkak olan bir şey terkedilemez.» demişlerse de, bu
zevatın bahsettikleri ihtimâl bâtıldır, çünkü şahâbinin Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet ettiği bir hadîse kendi içtihadından dolayı
muhalefette bulunması hiç bir zaman sânına lâyık değildir.
Ashâb-ı kiram hakkında
bu gibi ihtimallere yer vermek doğru değildir.
'
Sahâbi rivayet ettiği
hadîsin aksine fetva verirse bu, o hadîsin nes-hedildiğine delildir.
154- (1148)
Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki): Bize tu h. Yunus haber verdi
(Dedi ki): Bize A'meş, Müslim. Batin'den, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da tbni
Abbas (Radiyallahû anhûmaffan naklen rivayet ettiki bir kadın Besûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e gelerek :
— «Annem, üzerinde bir ay oruç borcu olduğu
halde vefat «tti.» demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);
— «Ne denin? Annenin, üzerinde (başka) bir borç
olsaydı onu öder-miydİn?» buyurmuş, Kadın:
— «Evet.» demiş.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) :
— «Dyle ise Allah borcu ödenmeye daha
lâyıktır.» buyurmuşlar.
155- (...) Bana
Ahmed b. Ömer El-Vefciî [46]
rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hüseyin b. Aliy, Zaide'den, o da Süleyman'dan, o
da Müslim-i Batin'den, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da îbni Abbas .(Radiyalîahû
anhâma) dan naklen rivayet etti. İbni Abbas şöyle demiş: Bir adam Peygamber
(Sdlallahü Aleyhi ve
Sellem) 'e gelerek :
— «Ya Besûlüllah! Annem, üzerinde bir aylık
oruç borcu olduğu halde vefat etti, onun nâmına bu orucu b$n kaza edeyim mi?»
diye sordu. Resûlüllah (SallaUahü Aîeyhi ve Sellem) :
— «Şayet annenin (başka) bir borcu olsa onun
nâmına Öder miydin?» buyurdu. O -sât:
— «Evet» cevabını verdi. Resûlüllah (Saliallahü
Aleyhi ve Sellem) :
— «öyle İse Allah borcu ödenmeye daha
lâyilctir.» buyurdular. (Râvi) Süleyman
(Demiş ki) : «Hakem ile Selemetü'bnü KÜhcyl hep
birden, Müslim bu
hadisi rivayet ederken biz oturuyorduk, Mücâhid'i bu hadîsi tbni Abbas'dan
naklederken dinledik, dediler.
(...) Bize
Ebû Saîd-i Eşecc rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hâlid-i Ahmer rivayet etti.
(Dedi ki) :Bize A'meş, Selemetâ'bnü KÜheyl ile Hakem b. Uteybe ve Müslim-i
Batin'den, onlar da Satd b. Cübeyr ile Mücâhid ve Atâ'dan onlar da İbni Abbâs
(Radvyallahû anhûma)'dan, o da Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve SellemYden
naklen bu hadîsi rivayet etti.
156- (...)
Bize İshak b. Man sûr ile tbni Halef ve Abd b. Humeyd hep birden Zekeriyyâ b.
Adiyy'den rivayet ettiler. Abd (Dedi ki) : Bana Zekeriyyâ b. Adiyy rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydulluai b. Amr, Zeyd b. Ebî Üneyse'den naklen haber
verdi. (Demiş ki) : Bize Hakem b. Uteybe, Saîd b. Cübeyr'den, o da tbni Abbâs
(Radiyallahû anhûma) 'den naklen rivayet eyledi, tbni Abbâs şöyle demiş : Bir
kadın Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve Sellem) 'e gelerek:
— «Ya Resûlüllah,
Annem, üzerinde adak orucu olduğu halde vefat etti. Onun namına ben oruç
tutabilir miyim » diye sordu, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Ne dersin? Annenin üzerinde (başka) bir borç
olsa da onu öde-seydin, onu nâmına geçer miydi?» buyurdu. Kadın:
— «Evet» cevâbım verdi. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
— «Öyle ise annen nâmına oruç tut,» buyurdular.
Bu hadîsi Buhâri,
Tirmizî, Nesâi ve îbni Mâce «Kitabu's-Savm»da, Ebû Dâvud «Kitâbu'l-Eymân
ve'n-Nüzûr»da tahric etmişlerdir.
Hadîsin muhtelif
rivayetleri vardır. Rivayetlerin bâzılarında Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'e bir adam geldiği,diğer bâzılarında gelenin kadın olduğu bildirildiği
gibi bâzı rivayetlerde vefat eden kadının bir aylık oruç borcu, bazılarında iki
ay peşi peşine oruç borcu, bir rivayette de nezir orucu borcu olduğu
bildirilmektedir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'e gelen erkek ve kadının isimleri malum değildir. Vak'amn
müteaddit defalar vukubulmuş olması muhtemeldir.
1) Hadîs-i
şerif meyyit namına oruç tutmak caizdir, diyenlerin delillerindendir. Halbuku
Resûlülla (Salîallahü Aleyhi ve Sellemyin oruç borcunu kul borcuna benzetmesi,
Hanafiiler lehine delâlet etmektedir. Zira kadına: «Annenin kul borcunu öder
miydin?» diye sorması, borcun ona vacib olmadığını gösterir.
Oruç meselesi de buna
benzetildiğine göre onun da vâcib olmadığı anlaşılır.
2) Hadîs-i
şerif ölen kimse nâmına borç ödemenin mendûb olduğuna delildir.
3) Kıyas
yapmak sahihdir.
4) Hacet
zamanında ecnebi bir kadının sözünü ve sesini
dinlemek caizdir.
157- (1149)
Bana Aliyyu'bnÜ Hucr Es-Sa'dî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyyu'bnü Müshir
Ebu'l-Hasen, Abdullah b. Atâ'dan [47] , o
da Abdullah b. Büreyde'den o da babası (Radiyallahûanh) dan naklen rivayet
etti. şöyle demiş:
«Bir defa ben,
Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanında otururken ona bir kadın
gelerek:
— «Ben anneme bir câriye tasadduk ettim. Halbuki annem vefat etti dedi. Resûlüllah
(Salîallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Ecrin Sabit
olmuştur. Cariyeyi de miras sana iade etmiştir, buyurdu. Kadın:
— «Yâ Resûlüllah, Annemin üzerinde bir ay oruç
borcu vardı, onun nâmına bu orucu ben tutabilir miyim ? diye
sordu. Resûlüllah
(Salîallahü Aleyhi ve
Sellem) :
— Onun namına oruç
tut, buyurdu. Kadın :
— Annem hiç hacc
etmedi, onun nâmına ben hacc edebilir miyim ? ctedi. Resûlâllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Onun namına haccet,
buyurdular.
158- (...) Bu
hadisi Bize Ebû Bekir b. Ebî Şey be de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah
b. Nümeyr, Abdullah b. Atâ'dan, o da Abdullah b. Büreyde'den, o da babası
(Radiyatîahû arttı) 'dan naklen rivayet eyledi. Babası: «Ben, Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Selîem) İn yanında oturuyordum» diyerek' timi Mttshir
hadisi gibi rivayette bulunmuş. Yalnız o «İki ayın orucu» demiştir.
(...) Bize
Abd b. Hameyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrazzâk haber yerdi (Dedi ki):
Bize Sevr!, Abdullah b. Atâ'dan, o da îbni Büreyde'den, o da babası (Radtyallahû anh) 'dan naklen haber verdi.
Babası:
«Bir kadın Peygamber
(Saüaîlahü Aleyhi ve Sellem) 'e geldi...» diyerek yukardaki hadîsin mislini
rivayet etmiş ve : «Bir aynı orucu* demiştir.
(...) Bana,
bu hadîsi İshâk b. Mansûr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeyrfullah b.
Musa, Süfyan'dan, bu isnadla haber verdi. Ve : «İki ayın orucu» dedi.
(...) Bana
tbni Ebî Halef rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İshak b. Yûsuf rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Abdâlmelik b. Ebî Süleyman, Abdullah b. Ata' El-Mektd'den, o
da Süleyman b. Büreyde'den, o da babası (Radtyallahû anh) 'dan naklen rivayet eyledi. Babası :
Bir kadın,
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
'e geldi...» diyerek yukarkilerin hadîsleri gibi rivayette bulunmuş ve: «Bir
ayın orucu.» demiştir.
Bu hadîs dahi ölen bir
kimse nâmına oruç tutulacağına, haccedilebi-leceğine kaail olanların
delillerindendir. Ulemâ hacc mes'elesinde de ihtilâf etmişlerdir.
Bâzılarına göre
velinin Ölen kimse nâmına haccetmesi lâzımdır.
Hadîsti şerif bir
kimsenin tesadduk ettiği bir şeyi mîras olarak alabileceğine delâlet
etmektedir.
Cumhura göre başkası
nâmına haccetmek, âciz şartıyla caizdir. Yani kötürüm olup iyileşme ümîdi
bulunmayan bir kimse ile vefat eden nâmına haccetmek caizdir.
Kaadî İyâz,
Malikîler'in ölen bir kimse nâmına oruç tutmak ve haccetmek hususunda bu
hadîslerle istidlal edemediklerini, çünkü hadîslerin muztarîb olduklarını
söyleyerek itizarda bulunmuştur.
Nevevî, Kaadî 'nin
itizarım kabul etmemiş: «Bu itizar batadır. Hadîsde izdırâb yok, ihtilâf
vardır...» demiştir.
159- (1150)
Bize Ebû Bekir b. EM Şeybe ile Amru'n - Nâkıd ve Zubeyr b. Harb rivayet
ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân b. Uyeync, Efcu'r - Zinad'dan o da A'rac'dan
o da Ebû Hüreyre (Radiyallahû anh) 'dan naklen rivayet ettiler. Ebû Bekir b.
Ebî Şeybe:
«Rivâyeten.» tâbirini
kullandı, Amr «Hadisi Peygamber (Salîalîahü Aleyhi ve Sellem) 'e vardırarak.»,
Züheyr ise:
«Peygamber (Salîalîahü
Aleyhi ve Sellemyden naklen.» dediler. Besû-lüllah (SalJallahü Aleyhi ve
Sellem) :
«Biriniz oruçlu iken
bir yemeğe davet olunursa: «Ben oruçluyum deyiversin.» buyurmuşlar.
Hadîs-i şerîf Özür
beyânına hamlolunmuştur. Yani yemeğe davet olunan bir kimse oruçlu bulunursa,
halini bildirmek ve özür dilemek için hane sahibine «Ben oruçluyum.» demelidir.
Nevevî'nin beyânına
göre oruçlu bulunmak davete icabet içrn özür sayılmaz. Lâkin davete icabet
ettikten sonra orucu bozmak lâzım değildir. Yememek için oruç Özür teşkil eder.
Oruçlu olmayan kimsenin ise hem davete icabeti hem de verilen yemek ziyafetine
fi'len iştirak etmesi lâzımdır.
Nafile oruç tutan
davetliye oruç tutmak güç geliyorsa iftar etmesi müstehab olur. Aksi takdirde
orucu bozmamalıdır. Fakat tutulan oruç farz veya vâcib oruçlardan ise onu
bozmak haramdır.
Hadis-i şerif icabında
namaz ve oruç gibi nafile ibâdetlerin söylenebileceğine delildir. Hacet yokken
bu gibi ibâdetleri gizli yapmak mü3te-habdır.
Yine bu hadîs, din
kardeşleriyle hoş geçinmenin, ara bulmanın, kalp yatıştırmanın ve icabında
güzel bir şekilde itizarda bulunmanın lüzumuna
işaret etmektedir.
160- (1151)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Ebu'z -
Zinâd'dan o da A'rac'dan, o da Ebû Hüroyre
(Radtyallahû anh) Man
rivâyeten tahdîs eyledi.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) :
«Biriniz bir gün
oruçlu olarak sabahlarsa kötü söz söylemesin ve cahillik etmesin. Şayet biri
kendisine söğer yahut doğerse :
— Ben oruçluyum, ben
oruçluyum, deyiversin.» buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhar i, Ebû
Dâvud ve Nesaî «Kitâbu's-Savm» da tahrîc etmişlerdir.
Buhâri 'nin
rivayetinde :
«Nefsim yed-İ
kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki oruçlunun nefesi Allah indinde misk
kokusundan daha güzeldir. (Teâla Hazretleri): Oruçlu yeyip içmesini ve
şehvetini benim İçin terketmektedir. Oruç benim için tutulur, onun mükafatını
verecek olan da benim. İyi amel on misli katlanacaktır (buyurmuştur)» ziyâdesi de vardır.
Bu bâbda T'irmizî 'nin
yine Hz. Ebû Hüreyre 'den ri -vâyet ettiği bir hadîsde : Resûlüllah (Saîîallahü
Aleyhi ve Setlem) şöyle buyurdular : Rabbiniz diyor ki:
İşlenen her iyi amel,
on mislinden yediyüz misline kadar katlanır. Oruç benim için tutulur, onun
mükâfatını verecek de benim. Oruç cehenneme karşı bir kalkandır. Hiç şüphe yok
ki oruçlunun ağız kokusu Allah indinde misk kokusundan daha güzeldir. Sizden
birinize oruçlu iken bir kimse cahillik ederse Ben oruçluyum, deyiversin»
buyrulmuştur.
Tirmizî: «Bu hadis hasen
sahih ve bir vecihden garîbdir.» demiştir.
Filhakika mezkûr
hadîsi Tirmizî'nin tahric ettiği vecihden yalnız kendisi rivayet etmiştir.
Tirmizî bu babda Muâz
b. Cebel, Sehl b. Sa'd, Ka'b b. Ucrâ, Selam etü'bnü Kayser ve Beşîr b Hasâsiyye
(Radiyaüahû anh) hazeratmdan da hadîsler rivayet olunduğunu söylemiştir:
Muâz hadîsini Tirmizî,
îbni Mâce ve «Sünen-i Kübrâ» nâm eserinde Nesaî tahric etmişlerdir. Hz. Muâz
şöyle demektedir: «Bir seferde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber
idim. Bir gün yolda giderken kendisine yaklaşarak:
— Bana bir amel söyle ki onu yaptığım takdirde
cennete girmeme sebep olsun, dedim. Sonra Resûlüllah
— Sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç bir
kalkandır,» buyurdular...
Tirmizî: «Bu hadîs hasen sahîhdir.» demiştir. Sehl
b. Sa'd hadîsini yine Tirmizî ile îbni
Mâce tahric etmişlerdir. Mezkûr hadisde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Zzltem) :
«Cennette Reyyân adı
verilen bir kapı vardır. Bu kapıdan oruçlular davet edilecektir. Oruç tutanlar
zümresinden olanlar ondan gireceklerdir. Ondan giren ebedi yy en
susamıyscaktır.» buyurmuşlardır.
Ayni hadîsi Süleyman
b. Bilâl tarikiyle Buharî ve Müslim
dahi rivayet etmişlerdir.
Ka'b b. Ucrâ hadîsini
Tirmizî tahric etmiştir. Bu na-dîste :
«Oruç mükemmel bir
kalkandır.» buyurulmuştur.
Tirmizî hadîs hakkında «Hasen garîb» tabirini
kullanmıştır.
Selâmetü'bnü Kayser
hadîsini Taberanî «El-Kebîr» nâm
eserinde rivayet etmiştir. Mezkûr hadîsde Selâme (Radiyallahû anh) Ben
Resûlüllah (Salktllahü Aleyhi ve Sellem) :
«Bir kimse Allah'ın
rızâsını dileyerek bir gün oruç tutarsa, Allah o kimseyi uçan karga gibi
cehennemden uzaklaştırır...» buyururken işittim, demektedir.
Beşir hadîsini Bağavî
ile Taberâni «Mu'cem» lerinde rivayet etmişlerdir. Hadisi şerifdeAHah Teâla
hazretlerinden rivâyeten :
«Oruç benim İçin
tutulur, onun mükâfaatını verecek olan da benim.» buyurulmaktadır.
Yine bu bâbda Ebû
Saîd-i Hudrî, Ali b. Ebî Tâlib Âişe , îbni Mes'ud,Osman b. Ebî-Âs, Enes, Câbir,
Ebû Ubeyde, Hu.zeyfe, Ebû Umâme ve Ukbetü'bnü Âmir (Radiyallahû anh)
hazerâtuıdan hadîsler rivayet olunmuştur.
Ebû Saîd (Radiyallahû
anh) hadîsini Müslim ile Nevaî tahric etmişlerdir. Hadîs-i şerif kitabımızda
bundan üç-dört hadîs sonra gelecektir.
Hz. Ali hadisini Nesaî
rivayet etmiştir. Mezkûr hadisde : Allah : Oruç benim için tutulur, onun
mükâfaatını verecek olan da benim, buyuruyor.» denilmektedir.
Hz. Âişe hadîsini yine
Nesaî tahric etmiştir. Bu hadîsde:
«Oreç Cehenneme karşı
bir kalkandır.» ibaresi vardır.
îbni Mes'ud hadîsini
fbni Hibban «Tabakatü'l-Muhaddisin» nâm eserinde rivayet etmiştir. Aynı hadîsi
Nesaî dahi mevkuf olarak rivayet eder. Onda dahî:
«Oruç bir kalkındır.»
cümlesi vardır.
Osman, b. Ebi'l-Âs
hadîsini Nesaî ile îbni Mâce rivayet
etmişlerdir. Bu hadîsde Hz. Osman :
«Ben, Resûlüllah (SaJlallahü
Aleyhi ve Settem) 'ı : Oruç sizden birimizin cenge karşı kullandığı kalkan
gibi bir kalkandır, buyururken işittim.» demektedir.
Enes (Radiyallahû anh)
hadîsini Îbni Mâce rivayet etmiştir. Mezkûr hadîsde dahî:
«Oruç cehenneme karşı
bir kalkandır.» cümlesi vardır.
Câbir hadisini îbni
Hibbân «Sahih» inde, Hâkim «Müstedrek» inde rivayet etmişlerdir. Bu hadîsde de:
«Oruç bir
kalkandır» denilmektedir.
Ebû Ubeyde hadîsini
Nesaî rivayet etmiştir. Yukarki cümleler bu hadîsde dahi zikredilmiştir.
Huzeyfe hadîsini îmam
Ahmed b. Hanbel«MÜsned»inde rivayet etmiştir. Hz. Huzeyfe şunları söylemiştir:
«Peygamber (SalMlahü
Aleyhi ve Sellem) 'İ göğsüme yaslandırdım da, buyurdu ki:
— Allah'dan başka
Allah yoktur. Her kimin ölürken son sözü bu olursa cennete girer. Her kim
Allah'ın rızasını dileyerek bir gün oruç tutarsa son nefeste bunu söyler ve
cennete girer. Ve her kim Allah'ın rızâsını dileyerek bir sadaka verirse son
nefesinde bu sözü söyler ve cennete girer.»
Ebû İmame hadîsini
İbni Adiyy «El-Kâmii» adlı eserinde rivayet etmiştir. Mezkûr hadîsde
Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem):
«Her kim Allah yolunda
bir gün oruç tutarsa, Allah o kimse ile cehennem arasında derinliği yerle gök
arası kadar bir hendek halk eder.» buyurmuşlardır.
Ukbetü'bnü Âmir
hadîsini Nesaî tahric etmiştir. Bu hadîsde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Her kim Allah
Teâlâ'nın yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah cehennemi o kimseden yüz yıllık
yol mesafesinde ırak eyler.» buyurmuştur.
161- (...)
Bana Harmeletü'bnü Yahya Et-IKdU rivayet etti. (Dedi ki): Bize tbni Vehb haber
verdi. (Dedi ki): Bana Yfetıu, İbni Şİhab'dan naklen haber verdi ki, Ebû
Hüreyre (RattiyallaHû tmh) 'ı şunu söylerken işitmiş: Ben Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seütm)fi ştfyle buyururken işittim:
«Allah (Azze ve Celi)
Adem oğlunun her ameli kendinindir. Yalnız oruç müstesna, o benimdir. Onun
mükâfaatını verecek olan da benîm, buyurdu. Mu ham m od in nefsim yed-i
kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu Allah indinde
misk kokusundan güzeldir.»
162- (...)
Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb ile Kuteybetü'bnü Saîd rivayet ettiİer.
(Dediler ki) : Bize Muğîra yani El-Hizâmi, Ebu'z-Zinâd'dan o da A'rac'dan, o da
Ebû Hüreyre (RadiyalUthû anh) 'dan naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre :
«ResûlüIIah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Oruç bir kalkandır,
buyurdular.» demiş.
163- (...)
Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrazzâk rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize İbni CUreyc haber verdi. (Dedi ki): Bana Ata', Ebû
Sâhil-i Zeyyât'tan naklen haber verdi ki, Ebû Hüreyre (Radiyallcüıû anh)ı şöyle
derken işittim: ResûlüIIah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurudular :
«Allah (Azze ve Celi)
Adem oğlunun her ameli kendinindir. Yalnız oruç müstesna. Çünkü o benimdir,
onun mükâfaatını verecek olan da benim, buyurmuştur. Oruç bir kalkandır.
Birinizin oruç tuttuğu bir gün olursa, o gün kötü söz söylemesin ve gürültü
çıkarmasın. Şayet kendisine birisi so-ğer yahut kavga ederse :
— Ben oruçlu bir
kimseyim, deyiversin. Muhammedin nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin
ederim ki oruçlunun ağız kokusu kıyamet günü Allah indinde misk kokusundan daha
güzel olacaktır. Oruçlu için sevineceği iki ferah vardır.
İftar ettiği vakit
iftarına sevinir, bir de Rabbine kavuştuğu vakit orucuna sevinir.»
164- (...)
Bİze Ebû Bekir b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Ebû Muftviye ile Veki
A'meş'den rivayet ettiler. H.
Bize Züheyr b. Harb da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir, A'meş'den rivayet etti. H.
Bize Ebû Saîd-i Eşecc
dahî rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Veki' rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize A'meş, Ebû Salih'den, o da Ebû HÜreyre (Radiyallahûanh)}'den naklen
rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
:
«Adem oğlunun her
ameli katlanır. Bir iyilik on mislinden yediyüz misline kadar katlanır. Allah
(Azze ve Celi) (Yalnız oruç müstesna, Çünkü o, benimdir, onun mükâfaatını
verecek olan da benim. Kulum sehvetiyle taamını benim için bırakıyor.) buyurmuştur.
Oruçlu için İki ferah vardır: Biri iftar zamanındaki sevinci, diğeri de
Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Emîn olun oruçlunun ağız kokusu Allah
indinde misk kokusundan daha güzeldir.»
buyurdular.
165- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Fudeyl,
Ebû Sinan'dan, o da Ebû Salih'den o da Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd
(Radiyallahûanhûmaj'dun naklen rivayet etti. Demişler ki: Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Allah (Azze ve Celi)
Muhakkak oruç benimdir, onun mükâfaatını verecek can da benini.) buyurmaktadır.
Ge.çekten oruçlu için iki ferah vardır. İftar ettiği vakit bir ferah, Allah'a
kavuştuğu vakit de bir ferah.
Muhommedin nefsi yed-i
kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu, Allah indinde
misk kokusundan daha güzeldir.» buyurdular.
(...) Bu
hadîsi hana İs^ak b. Ömer b. Selit El-Hüzeli [48] dahi
rivayet etti. (Dedi ki) : Cİze Abdülâzîz yani tbni Müslim rivayet etti. (Dedi
ki) Bize Dırâr b. Mürrâ yani Ebû Sinan bu isnâdla rivayette bulundu, dedi ki :
Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Slilem)
:
«Oruçlu Allah'a
kavuştuğu ve Aîlah mükâfaatını verdiği vakit sevinir.» buyurdu.
Ctinne :
örtü, demektir.
Kılan, mânâsına gelen
«Mİcen» de bundan alınmıştır.
Cinler dahi insanlara
görünmedikleri için kendilerine bu isim verilmiştir.
Babımızın birinci
hadîsinde zikri geçen «Cahillik etmesin» tâbirinden murâd : Akılsızlık,
istihza ve yaygara gibi câhiliyet devrine mahsus fiillerden birini yapmasın,
demektir.
Kurtubî: «Bu sözden
câhiliye fiillerinin oruçtan başka ibadetlerde caiz olduğu anlaşılmamalıdır.
Maksat bunların oruçta daha ziyade memnu olduğunu anlatmaktır» diyor.
Resûlüllah (Sallaliahü
Aleyhi ve Sellem) crııçhmvn kendisine söğüp saymak suretiyle sataşanlara «Ben
oruçluyum» demekle mukaabele edilmesini emir buyurmuştur.
Bu hususta ulemadan üç
kavil rivayet olunur;
1) Kavle
göre : Oruçlu olan bîr kimse bu sözü
diliyle söyleyecek ve bilmeyenlere kendisinin oruçlu olduğunu ve oruç sayesinde
kötü sözlerden sahilce işlerden korunduğunu bildirecektir.
2) Kavle
göre: Bu sözü içinden söyleyecek
yâni nefsini kötülüklere kötülükle muameleden
menedecektir.
3) Kavle
göre : Farz oruçla nafile arasında fark vardır. Faz oruç tutan kimse bu sözü
diliyle söyleyecek, nafile oruç tutan
diliyk; söyle-miyerek sadece kalbinden geçirecektir.
Kirmâni'ye göre
Resûlüllah (SallcUtahü Aleyhi ve Sellem) 'in bu emr-inin dille söylemeye de,
kalbinden geçirmeye de ihtimâli vardır. Dille söylendiği takdirde oruçluya
sataşan kimse ekseriya yaptığına pişman olur ve eziyetten vazgeçer, kalbinden
geçirdiği takdirde ise oruçlu kendisini kötülüklere muhatap olmaktan meneder.
İmam Şafiî'ye göre
Hadîs-i Şerifi iki mânâya birden hamletmek gerekir.
Haluf veya Hulüf :
Ofuç tutan kmsenin ağız kokusu, demektir. Bu kelime yalnız bu mânâda
kullanılmıştır.
Mâzirî diyor ki:
«Oruçlunun ağız kokusunun Allah indinde misk-kokusundan daha güzel olması mecaz
ve istiaredir. Zira bazı kokuları güzel bulup beğenmek hayvanların
sıfatlarındandır. Hayvanların hoş gördüğü şeylere meyletmek, pis gördüklerinden
kaçınmak tabiatları ik-tizâsıdır. Allah Teâlâ Hazretleri bu gibi şeylerden
münezzehdir. Lâkin biz insanların âdetimiz güzel kokulara yaklaşmak olduğundan,
oruç için güzel koku istiare edilmiştir.»
Ka'adî İyaz'a göre
oruç tutanlara Teâla hazretleri âhirette mükâfatta bulunacak onların ağızları
misk kokusundan daha güzel kokacaktır.
Bâzılarına göre bu
sözden murâd: Allah'ın rizâsı ve sevabıdır.
Bir takımları «Oruçlu
ağzın miskden daha güzel kokması meleklere nisbetledir.» demişlerdir.
Hanefiîler 'den İmam
Kuduriile Malikiler-den îbni Arabî ve Şâfiîler 'den Ebû Osman S â -bûni, Ebû
Bekir İbni Sem'âni buradaki güzel kokunun Allah'ın rizâsı ve kabulünden ibaret
olduğuna kat'iyyetle söylemişlerdir.
Şehvetden murâd
bazılarına göre cima' şehvetidir. Fakat bil'umum şehvetler mânâsına alınması
daha doğrudur. Bu takdirde hadisde yiyip içmenin şehvet üzerine atfedilmesi
hassın âm üzerine atfı kabilinden olur. Buhar î'nin rivayetinde evvelâ yeyip
içme zikredilmiş, şehvet onun üzerine atfedilmiştir. Ona göre cümle âmmın has
üzerine atfı demek olur.
Görülüyor ki hadîsin
bazı rivayetlerinde Resûlüllah (Sailaliahu Aleyhi ve Sellem) Teâla
hazretlerinin kelâmını nakletmektedir. Böyle hadislere •Hadîs-i Kutsi»
denildiğini kitabımızın başında görmüştük:
Kirmâni diyor ki: «Bu
da Allah'ın kelâmı olduğuna göre Kur'ân ile bunun farkı vardır? dersem ben de
derim ki: Kur'ân'in lafzı mucizdir. Hem
Kur'an Cibril (Aleyhisselâm) vasıtasıyla
indirilmiştir. Küdsi hadîs ise hem mu'ciz değil, hem vasıtasız sadır olmuştur,
böyle hadîse «Hadîs-i Kudsi» yahut «Hadîs-i İlâhi» derler.
Hadîslerin hepsi
böyledir. Zâten Peygamber(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendiliğinden bir şey
söylemez? dersen ben de derim ki : Aralarındaki fark Kutsi hadisin Allah'a
izafe edilerek ondan rivayet olunmasıdır. Sâii hadisler öyle değildir. Şöyle de
bir fark yapılabilir : Kutsî hadis Allah Te-âla'ya nisbet edilen ve onun zâtı
ile celâl ve cemâl sıfatlarına tealluk eden hadisdir.»
Tıybî bu babda şunları
söylemiştir: «Kur'ân Cebrail {Aleyhisselâm)\n. i'caz için Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e indirdiği lâfızdır. Hadisi kutsî: Bu lâfzin
mânsını ya ilham suretiyle yahut uykuda Allah'ın resulüne haber vermesi,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m de o mânâyı kendi sözleriyle ümmetine
tebliğ buyurmasıdır S:ir hadisleri Peygamber (SaîlaHahü Aleyhi ve Seilem)
Allah'a izafe etetmemig, cndan rivayet buyurmanuştır.
«Onun mükâfatını
verecek olan da benim.» cümlesi oruçluya verilecek sevabın çokluğunu beyân
etmektedir. Zira kerim olan bir zat mükâfatı bizzat kendisi vereceğini va'd
ederse bu o mükâfatın büyüklüğüne delildir. Kirmâni : »Zamirin öne alınması ya
tahsis yahut te'kid içindir.» demiştir. Gerçi burada ikisine de ihtimal varsa
da zahir olan mânâ birincisidir.
Yani bu cümle oruçlunun
mükâfatını «Ben veririni, başkası değil.» mânasına gelir şâir ibâdetler böyle
değildir. Onlarm mükâfatlarını vermek bâzan meleklere havale edilir,
Ulemâ :
«Oruç benimdir, onun mükâfatını verecek olan da benim.» cümlesinin mânası
üzerinde çok sözler söylemişlerdir. Hulâsa olarak bu cümleden murad, başka
ibâdetlerde olduğu gibi oruçta riya bulunmamasıdır. Çünkü oruç, fiille
anlaşılmayan bir ibadettir. Bir kimsenin oruçlu olup olmadığını başkaları
bilemez. Zührî'nin ınürsol olarak rivayet ettiği bir hadis bu mânayı teyid
etmektedir. Mezkûr hadis Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Oruçta riya yoktur.»
buyurmuşlardır. Ayni hadisi Beyhakı başka bir tarikden mevsûl olarak rivayet
etmiştir. Bazıları: «Oruca fi'len riya girmez, fakat bazen sözle riya karışır.
Meselâ: Oruç tutan kimse oruçlu olduğunu habeı verir ve bu suretle ona da riya
karışabilir. Şâir ibadetlere ise fi'len
riya karışır.» demişlerdir.
Kut tu b î'ye göre,
mezkûr cümlenin manası: «Oruca verilecek sevabın mikdarım ve kaç kat olacağını
yalnız Allah bilir. Şâir ibâdetler böyle değildir. Onlara verilecek sevaba bazı
insanlar lauttali' olabilir.» demektir. îmami Mâli k'in El-Muvatta'» da rivayet
ettiği bir hadis bu mânayı teyid eder. Zira mezkûr hadiste : «Güzel amel on
mislinden 700'e kadar Allah'ın dilediği miktarda katlsftıır. Allah Teâlâ: Yalnız
oruç müstesna, çünkü o benimdir, onun mükâfatını da ben vereceğim,
buyurmuştur.» denilmektedir.
îbni Abdi1 Berr'e
göre, bu cümleden murâd: «Oruç benim için en makbul ve her ibâdetten Önce gelen
bir taattır.» demektir. Zira Teâla hazretleri «Oruç benimdir» buyurarak onu
kendi zatına izafe etmiştir. Bu onun şâir ibâdetlerden daha faziletli olduğunu
göstermeye kâfidir.
Nesaî'nin Ebû Ümame
(Radiyailahû anh) 'den ınerfuan rivayet ettiği bir hadîste :
«Orucu boşlama, çünkü
onun dengi yoktur.» buyurulmuştur. Bâzıları başka bir hadiste :
«Bilmiş olun ki,
amellerinizin en hay ir İrsi namazdır.» buyurulmasına bakarak aralarında
muaraza görür gibi olmuşsa da hakikatte bu iki hadîs arasında hiç bir muânza yoktur.
Zira Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunları-muhatablarmın suallerine
göre söylemiştir. Nitekim yine bu kabilden olmak üzere bir hadiste :
«Amellerin en
hayırlısı az bile olsa devam I ısıdır.» buyurmuştur.
Bâzılarına göre,
orucun Allah'a izafesi teşrif içindir. Nitekim bütün âlem Allah Teâla'nm mülkü
olduğu halde Kur'an-ı keri m'de «Allah'ın
demesi» buyurulmuştur.
Hâsılı orucun mükâfatı
âdetle mukayese değildir. Allah'ü Ztiicelâl onun mükâfatını hadsiz ve hesapsız
verecektir.
Kurtubî'nin beyânına
göre oruçlunun iftar zamanı sevinmesi kendisine iftar mubah kılınarak açlıkla
susuzluktan kurtuluduğu içindir. Bu sevinç tabii bir şeydir. Hadisten anlaşılan
zahiri mânâ da budur. Bâzıları oruçlunun ibadetini sakatlamadan tamamladığı
için sevindiğini söylemişlerdir.
Rivayetlerin
birindeki: % «Orucuna sevinir.» cümlesinden murâd orucunun sevabına
sevînmesidir. Bâzıları: «Bundan murâd, orucunun kabul olduğuna sevinmesidir.»
demişlerdir.
166- (1152)
Bize Ebû Beki b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bu Hâlir1 ' Mahled yani
Katavâni,Süleyman b. Bilâl'den rivayet etti. (De iniş ki:) Bana Ebû Hâzini,
Sehl b. Sa'd (Ratfiyallahâanhyâan. naklen rivayet eyledi. Sehl şöyle demiş:
Resûlüllah {Şallallahü Aleyhi ve Selîem):
«Cennette bir kapı
vardır ki ona Reyyân derler. Kıyamet gününde bu kapıdan oruçlular girecekler,
onlarla birlikte başka hiç biri girmiyecektir. Oruçlular nerede denilecek.
Müteakiben bu kapıdan gireceklerdir Oruçluların sonu girdi mi kapı kapanacak
bir daha ondan hiç bir kimse gîremi-ycçektir.» buyurdular.
Bu hadîsi Buharî
dahi «Kitâbu's-Savm» da tahric
etmiştir.
Kapı cennetin dışında
olduğu halde «Cennete açılan bir kapı» denilmeyip:
«Cennette bir kapı
vardır ki...» buyurulması Cennette olan nimetlerle rahatın kapıda da bulunduğunu
anlatmak içindir. Bu suretle o kapıdan girmeye daha beliğ bir surette teşvik
buyurulmuştur.
Aynî'ye gere «Cennette
açılan bir kapı» denilmemesi bu kapının, Cennetin sekiz kapısından maada
olduğuna işaret içindir. Cennetin sekiz kapısından maada namaz kapısı, cihad
kapısı, sadaka kapısı ve rahmet kapısı gibi birçok kapıları bulunduğu sahih
hadîslerle rivayet olunmuş-tur. Ancak ulemânın beyanına göre bu kapılar
cennetin sekiz büyük kapısında dahildirler. Zira büyük kapıların iki kanadı
arasında beşyüz yıllık mesafe bulunduğu rivayet olunmuştur.
Müs1im'in bazı
nüshalarında: «Oruçluların önde olanları girdi mi kapı kapanır.» denilmişse de
bu rivayet yanlıştır. Bâzı Müslim sarihleri onun bir vehimden ibaret olduğunu
söylemişlerdir.
Aynî, Üstadı
Zeyn'ün-Din'den naklen ulemâdan bâzılarının bu hadisle Müs1üm'in tahric ettiği
Hz. Ömer Hadisinin aralarını bulmakta müşkilât çektiklerini söylüyor. Hz. Ömer
hadisinde Peygamber (Salkdlahü Aleyhi ve Sellem) :
«Sizden biriniz
mübalegali bir şekilde yahut tertemiz abdest alır da sonra Allah'dan başka ilâh
olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve resulü olduğuna şehâdet ederim derse o
kimseye cennetin sekiz kapısı birden açılır. Onların hangisinden isterse
girer.» buyurmuştur.
Bu zevata göre
Peygamber (Salktllahü Aleyhi ve Settem) abdest alıp şehâdet getiren kimsenin
cennet kapılarının hangisinden isterse girebileceğini haber vermiştir. Bu
sıfatta olan bir kimse oruca ehliyet kazanmadan, meselâ : Oruç ayına erişmeden
ölmüş yahut nafile oruç tutmamış olabilir. Şu halde babımız hadîsinde beyân
buyrulan Reyyân kapısının oruçlulara tahsisi müşkıldir ?
Aynî bu zavata iki vecihle cevâb verildiğini
söylüyor. Şöyle ki:
1) Abdest
alıp şehâdet getiren kimseye oruç kapısından girmekden sarf-ı nazar ettirilir
de ondan girmek istemez, diğer kapıların hangisinden isterse girer.
2) ümer
(Radtyallahû anh) hadisinin lâfızlarında ihtilâf vardır, Tirmizî'nin
rivayetinde:
«O kimse için
cennetten sekiz kapı açılır. Bu kapıların hangisinden dilerse girer.»
Duyurulmuştur. Mezkûr rivayet Cennet kapılarının sekizden çok olduğunu
göstermektedir. Oruç kapısı bu sekizde dâhil olmayabilir. Bu takdirde iki
hadîs arasında hiç bir muâraza yoktur.
Hadîs-i şerif orucun
ve oruç tutanların tazîletine delildir.
167- (1153)
Bize Muhammed b. Rumh b. El-Muhacir rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Leys,
Îbni'l-Had'dan o da Süheyl b. Ebî Sâhil'den, o da Numau b. Ebî Ayyaş'dan o da
Ebû Saîd-i Hudri (Radiyalîahii a^^ümcyânn naklen haber verdi. Ebû Saîd şöyle
demiş: Resûlüllah (Sallaltahü A leyhi ve Zellem) :
«Allah yolunda bir gün
oruç tutan hiç bir kul yoktur kî, o gün sebebi ile Allah onun yüzünü yetmiş
sene cehennemden ırak etmesin» buyurdular.
(...) Bize
bu hadîsi Kuteybetü'bnü Saîd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülâziz yani
Derâveıdi, Süheyl'den bu isnadla rivayette bul
168- (...)
Bana İshâk b. Man sûr ile Abdurrahman b. Bişr El-Abdi rivayet ettiler. (Dediler
ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnü Cüreyc Yahya b. Saîd
ile Süheyl b. Ebî Sâlih'den naklen haber verdi: Onlar da Nu'man b. Ebî Ayyaş
Ez-Zürâki'yi Ebî Saîd-i Hudrî (Radiyalîahû anh) 'dan naklen rivayet ederken
işitmişler, Ebû Saîd şöyle demiş: Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Her kim Allah yolunda
bir gün oruç tutarsa Allah o kimsenin yüzünü yetmiş yıl cehennemden ırak eyler,
buyururken işittim.
Bu- hadîsi Buhâri ile
Tirmizî «Kitâbu'l-Cihâd»da, Nesaî ile İbniMâce «Kitâbu's-Savm» da muhtelif
râvilerder. tahric etmişlerdir.
Nevevî (631 — 676) ile
diğer bir takım ulemâ cehennemden uzaklaştırmayı " mesafe mânasına
almamış, hadîsden murâd : Cehennemde yakmamak olduğunu söylemişlerdir. Mamafih
hakikat mâ'nanın murâd olmasına bir mâni yoktur.
Hadîsin buradaki
rivayeti, oruçlunun yalnız yüzünün Cehennemden uzaklaştırılmasını iktizâ
ediyor, Bir çok rivayetlerde ise bizzat oruçlunun Cehennemden
uzaklaştırılacağı bilidrilmektedir. Şayet yüzden murâd zât ise mâna birdir.
Fakat yüzden murad hakikati ise cehennem oruçlunun Cehennemden
uzaklaştırılacağı bildirilmektedir. Şayet yüzden murâd daha ziyâde uzak
kalacağı anlaşılır. Bunun sebebi oruçlunun susuzluk çekmesidir. Suyun yeri de
ağızdır.
Harîf: Güz
mevsimi domek ise de araplar kinaye tarikiyle onu seneye itlâk ederler.
Oruçlunun Cehennemden
ne nıikdar uzaklaştırılacağı hususunda Ukbetü'bnü Amir, Amr b. Anbese,
Abdullahb. Süfyan, Enes b. Mâlik, E bu Umame, Ebu'd-Der-dâ, Câbir, Utbetü'bnü
Nezr, Selâmet ü'bnü Kayse, Ebû Hüreyre, Sehl b. Muâz ve Abdulîajh b. Ömer
(Radiyalîahû anh) hazerâtından muhtelif hadîsler rivayet olunmuştur.
Mezkûr hadîslerin
bâzılarında oruçlunun Cehennemden yüz sene, diğer bâzılarında beşyüz senelik
yol mesafesinde uzaklaştırılacağı bildirilmiştir. Bu rivayetlerin arasını bulmak
için yetmiş sene rivayeti tercih edilir. Çünkü yetmiş sene rivayetinde B-uhâri
ile Müslim ittifak etmişlerdir. Binaenaleyh en sahîh rivayet odur. Şöyle de
denilebilir: Allah Teâla Peygamber (Saltallahü Aleyhi ve Selîem) efendimize evvelâ
cehennemden uzaklaştıracağı en kısa mesafeyi bildirmiş sonra tedricî surette
daha uzun mesafeleri beyân buyurmuştur. Mesafenin uzun veya kısalığı oruç
tutanların hallerine nisbetle de
olajbilir.
169- (1154)
Bize Ebu Kâmil, Fudayl b. Hüseyin rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvâhid b.
Ziyâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Talhatü'bnü Yahya b. Ubeydiliah rivayet
etti. (Dedi ki : Bana Âişe [49]
binti Talha, Ümmü'l-Müminin Âişe (Radiyallahü anhd) 'dan naklen rivayet eyledi:
Şöyle demiş : Resûlüllaih (Saİlallahü Aleyhi ve Seîlem) bir gün bana :
— Ya Aişe, yanınızda
(Yiyecek) bir şey var mı? diye sordu. Ben :
— Ya Resûlallah, hiç bir şeyimiz yok,
dedim. Resûtallah
— Uyle işe ben
oruçluyum, dedi ve dışarı çıktı. Az sonra bize bir hediyye getirdiler - Yahut
ziyaretçiler geldiler - Resulü İlah
(Sallailahü Aleyhi ve Sellem)
dönüp geldiği vakit ben .
— Yâ Re*ûlüllah, Bize
bir hediyye getirdiler. Yahut ziyaretçiler geldi - de sana (o hediyeden) bir
parça sakladım, dedim.
— Ne imiş o? diye sordu.
— Hays yemeği, dedim.
— Getir onu, buyurdular. Ben de hemen yemeği getirdim ve yedi. Sonra :
— Ben oruçlu olarak sabahlamışım, buyurdular.
Talha demiş ki: «Ben
bu hadîsi mücâhide rivayet ettim de mücâhid şunu söyledi. Bu iş malından sadaka çıkaran ve isterse
veren, dilerse vermeyen bir kimse
mesabesindedir.
170- (...)
Bize 6bû^Bekr b. Abî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yeki', Talhfltü'bnü
Yahya'dan, o da halası Aişe binli Talha'dan, o da Ümmü'l-Mü'minîn Âişe'den
naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Bir gün Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve
Selîem) yanına girdi ve:
— Yanınızda (yiyecek)
bir şey var mı? diye sordu. Biz :
— Hayır, cevâbını verdik.
— Öyle ise ben oruçluyum, buyurdu. Sonra başka
bir gün yine yanımıza geldi (bu sefer) :
— Yâ Resûlüllah, Bize hays yemeği hediye geldi,
dedik, Resûlüllah
— Onu bana göster. Vallahi oruçlu olarak
sabahlandım, dedi ve yedi. Hays hurmaya yağ ve keş karıştırılarak yapılan bir
nevi yemektir.
Herevî:
«Muhtelif şeyler birbirine katılarak yapılan tirittir.» demiştir.
Zevr :
Ziyaretçiler demektir. Bir iki şeye az ve çok kimselere itlâk edilebilir.
«Bize ziyaretçiler
geldi.» cümlesinden mur£d : Beraberlerinde hediye de getirdiler, demektir. Bu
cümle «onların gelmesi sebebiyle bize hediye getirildi.» mânasına da gelebilir.
Neveyî diyor ki: «Bu
iki rivayet bir hadîstir, ikinci rivayet birinciyi tefsir etmekte ve birinci
rivayetteki kıssanın iki günde cereyan ettiğini bildirmektedir. Kaadı İyâz ile
diğer hadîs ulemâsının kavilleri de budur.»
1) Kadîs-i
şerif nafile Gruca gündüzün zevalden önce niyetlenmeyi caiz görenlerin
delillerindendir. Bunu caiz görmeyenler, hadîsi te'vil etmiş ve Resûlüllah
(Saliallahü Aleyhi ve Seüem) 'in oruca geceden niyetlendiğini fakat takat
getiremiyeceğini anlayınca :
«Yiyecek bir şeyiniz
var mı?»diye sorarak orucunu bozmak istediğini söylemişlerdir,
Nevevî : «Bu te'vil
fasit ve ihtimalden uzak bir tekellüden ibarettir...» demiştir.
2) Şafii1er'le
onlara muvafakat eden ulemâya göre nafile orucu bozmak caizdir. Çünkü böyle bir
oruca iptidaen niyet etmek hususunda kul muhayyerdir. Devam hususunda dahî
hüküm budur. Ashâb-ı kiram 'dan bir cemaatla îmam Ahmed,.İshak ve diğer bazı ulemânın
mezhepleri de budur. Ancak bu orucu bozmayarak tamamlamak, onlara göre de
müstehabdır.
3) îmâm
A'zam, İmam Mâlik, Hasan-i Basrî, Medhûl ve îbrâhim Nehaî'ye göre nafile orucu
bozmak caiz değildir. Özürsüz bozulduğu takdirde kazası lâzım gelir.
îbni Abdilberr, bir
özürden dolayı nafile orucu bozana kaza lâzım gelmeyeceği hususunda ulemanın
ittifak ettiklerini söylememiştir.
İmam A'zam 'dan meşhur
olan rivayete göre ziyafete iştirak etmek Özür sayılır.
171- (1155)
Bana Amr b. Muhammed En-Nâkı d rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize İsmail b. İbrahim,
Hişâmi Kurdusî'den [50], o
da Muhammed b. Sırin'den o da Ebû Hüreyre (Radryallahû anh) 'dan naklen rivayet
etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş
Bosûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Her kim oruçlu iken
unutur da, ytyip İçerse orucunu tamamlasın. Zira onun ancak Allah doyurmuş ve
sulamıştır.» buyurdular.
Bu hadîsi bütün
Kütüb-i Sitte sahipleri ile İbni Hifba n
az çok lafız farkıyla lahrîc etmişlerdir.
Tirmizî bu babda Ebû
Saîd ile Ümmü İshâk dan da rivayetler bulunduğunu kaydetmiştir.
Ebû Saîd hadîsini
Dârakutni tahric etmiştir. Metni şöyledir
«Her kim Ramazanda
unutarak orucunu bozarsa, ona kaza yoktur. Çünkü onu Allah doyurmuş, sulam
ıştır.»
Ümmü İshak hadîsini
İmam Ahmed rivayet etmiştir. Bu hadîs-İ şerifde şöyle denilmektedir
«Ümmü İshak,
Resûlüllah (SailaUıthü Aleyhi ve Setlem) 'in yanındaydı Peygamber (Sailallahü
Aleyhi ve Setlem)''e bir kap tirit getirdiler. Onunla beraber Ümmü tshâk da
tiritten yedi. Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) m yanında Zülyedeyn de
vardı. Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Seıkm) Ümmü tshâk'a etil bir kemik
verdi. Zülyedeyn :
— Yâ Ümmü İshak bundan ye, dedi. (Ümmü İshak
demiş ki) :
— Ben o anda oruçlu olduğumu hatırladım. Âdeta
elim tutuldu. Elimi ne uzatabiliyor ne de
çekebiliyordum. Bunun üzerine
Peygamber
— Sana ne oldu? diye sordu.
— Ben oruçlu idim, unuttum, dedim. Zülyedeyr :
Doyduktan sonra şimdi
mi aklına geliyor? dedi. Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) (Bana):
— Orucunu tamamladı. Bu ancak Allah'ın sana
gönderdiği bir rızık-tır,» buyurdular.
Resûlüllah (Sailallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in :
«Onu ancak
Allah.doyurmuş, sula m ıştır.» buyurması, unutarak ye-yip içen kimsenin niçin
orucu bozulmadığını ta'lildir. Zira' rızkı v»ren Allah'dır, bu babda kula bir
şey nisbet edilmez.
Unutarak yiyip içmekte
kulun bir te'siri yoktur .
Mefhûm-u muhalifi
delil kabul edenler bu hadîsle istidlal ederek harama rızık denilemeyeceğine
kaail olmuşlardır. Mu'tezi1e'nin mezhebi budur. Mes'ele usûl-i fıkıh ilminde
münâkaşa edilmiştir.
Hadîs-i şerif unutarak
yeyîp içmenin ve cima' etmenin orucu bozmadığına kaail olan ekseri ulemânın
delilidir.
imam A'zam, îmam Şafiî
veDavud- Zahiri'-nîn mezhepleri de budur.
Kabîa ile imam Mâlik'e
göre unutarak yiyip içmek orucu bozar. Böylesine keffâret lâzım gelmezse de
kaza icap eder.
Atâ, Evzaî ve Leys.
cima'da kaza lâzım geleceğine, unutu-ı.ak
yemek bir şey icab etmediğine kaail olmuşlardır.
îmam Ahmed b. Hanbel'e
göre unutarak cima' edene hem kaza hem keffâret lâzımdır. Unutarak yiyene bir
şey lâzım gelmez.
172- (1156) Bize
Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid b. Zürey, Saîd-i
Cüreyri'den, o da Abdullah b. Şakîk'den naklen haber verdi. Abdullah şunları
söylemiş : Âişe (Radiynllahû anha) 'ya :
«Peygamber (Sallallanü
Aleyhi ve Seliem) ramazandan başka malum bir ay oruç tutar mıydı?» diye sordum.
Aişe:
— «Vallahi o vefatına
kadar Ramazandan başka malum bir ay oruç tutmadı. Ama hiç bir ay'ı da ondan
oruç payını almadan kamilen oruçsuz geçirmedi.» dedi.
173- (...)
Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kehmez, Abudullah b.
Şakîk'den naklen rivayet eyledi. Abdullah şöyle demiş: Aişe : (Radiyallahû anha) 'ya :
— «Peygamber
(Sallaiiahü Aleyhi ve Seliem) bütün bir ay oruç tutar miydi?» diye sordum.
Âişe:
— «Onun vefatına kadar Ramazandan başka bütün
bir ay oruç tuttuğunu, bütün bir ayı da oruçsuz geçirdiğini bilmiyorum.» dedi.
174- (11)
Bana Ebu'r-Rabî' Ez-Zehrâm rivayet etti. (Dedi ki) :Bize Hanıma d, Eyyûb ile
Hişam'dan, onlar da Muhammed'den, o da Abdullah b. Şakîk'den naklen rivayet
ettiler. Hammâd: Zannederim Eyyûb bu hadîsi Abdullah b. Şakîk'den işitmiş,
dedi. Abdullah şunları söylemiş. Âişe (Radtyallahûanha)'ya Peygamber (SaUailakü
Ueyhi ve Sellem) 'in orucunu sordum da:
— «Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o kadar çok oruç tutardı ki biz artık hep oruç
tutacak hep oruç tutacak, derdik. Bazen de orucu Öyle bırakırdı ki artık hiç
tutmayacak hiç tutmayacak, derdik. Medine'ye geleli Ramazandan başka ben onun
bütün bir ay oruç tuttuğunu görmedim.» dedi.
(...) Bize
Kuteybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd, Eyyûb'dan o da Abdullah b.
Şakîk'den naklen rivayet etti. Abdullah:
«Ben, Âişe
(Radiyallahûanha)-yeL sordum...» diyerek yukarki hadisin mislini rivayet
etmiş, yalnız isnâdda Hişam ile Muhammedi zikret-raemiştir.
;
175- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlike, Ömer b. Ubeydullah'ın
azatlısı Ebu'n-Nadr'dan dinlediğim, onun da Ebû Se-lemete'bni Abdır rahman'dan,
onun da Ümmü'l-Mü'minin Aişe (Radiyallahû
naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum: Âişe şöyle demiş:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o derece oruç tutardı ki biz: Bu artık orucu
bırakmaz, derdik. (Bazen de) orucu öyle terkederdi ki: Artık bu oruç tutmaz,
derdik. Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in Rama-zan'dan başka hiç
bir ay'ı kamilen oruçla geçirdiğini görmedim. Şaban ayı kadar hiç bir ayda çok
oruç tuttuğunu da görmedim.»
176- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkıd hep birden İbni Uyeyne'den rivayet
ettiler. Ebû Bekir (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, tbni Ebî Lebîd'den o da
Ebû Seleme'den naklen rivayet etti: Ebû Seleme şöyle demiş: Âişe (Radfyatlahû
anha) 'ya ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'iri orucunu sordum da
şunları söyledi :
«Peygamber
(Sallallatıü Aleyhi ve Sellem) o kadar çok oruç tutardı ki biz: Artık hep oruç
tutacak derdik. (Bazen) orucu o kadar bırakırdı ki: Artık hiç tutmayacak,
derdik. Ben onun hiç bir ayda Şaban ayındakinden daha çok oruç tuttuğunu
görmedim. Şaban ayını bütün tutardı. Onda orucu pek az bırakırdı.»
Bu hadîsi Buhar î, Ebû
D âvud ve Nesaî «Kitabu's-Sam» da, Tirmizî «Şemail»de tahriç etmişlerdir.
ResûlüIIah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in bazen peşi peşine bir çok günler oruç tutup, bazen de
birçok günler oruç tutmaması nafile ibadetler malûm vakitlere bağlı olmadığı
içindir. Onlar ne zaman irâde ve iıegât bulunursa o zaman yapılırlar.
Bu hadîsten
anlaşılıyor ki Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazandan maada hiç
bir ay'ı tam olarak oruçla geçirmemiştir. Gerçi Ebû Dâvud'un Hz. Ümmü Seleme
'den rivayet ettiği bir hadiste:
«Resût-i Ekrem
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir mn zarfında hiç bir ay'ı tam olarak oruçla
geçirmezdi. Yalnız Şaban müstesna. Onu Ramazana eklerdi.» denilmiştir.
Tirmizî dahi bu mânada
bir hadîs rivayet etmiştir. Mezkûr hadîsler babımız hadîsine muarız gibi
görünürlerse de Tirmizî'nin rivayetine göre
İbni Mübarek:
«Arap dilinde bir
kimse bir ayın ekserisini oruçla geçirirse, o ayı oruçla geçirdi, demek
caizdir. Filân bütün gece namaz kıldı, derler halbuki o adamın o gece yemek
yemesi ve bâzı işleriyle meşgul olması ihtimâl dahilindedir.» demiştir.
Tirmizî diyor ki:«îbni
Mübarek, iki hadîsin mânaca bir olduklarım söylüyordu.»
Bâzıları Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seilem) 'in bir sene Şaban ayını kamilen oruçla
geçirdiğini, bir sene de Şabanın bazı günlerinde oruç tuttuğunu söylemişlerdir.
«Bazen Şabanın
evvelinde, bazen sonunda bazen de hem evvelinde hem sonunda oruç tutardı.»
diyenler de vardır. Resûl-i Ekrem (Saîlallahü Aleyhi ve SeUem)'in Şaban ayında
çok oruç tutmasının sebebi : O ayda ibadetler Allah'a arzolunduğu içindir-.
Nitekim Nesaî'nitı Hz. Üsâme'den rivayet ettiği bir hadîsde şöyle
buyurmaktadır.
«Yâ Resulailah, Senin
hiç bir ayda Şabandaki kadar oruç tuttuğunu görmüyorum, dedim, Resûlüllah
^/Saîlallahü Aleyhi ve Seilem):
— Bu ay amellerin Rabbü'l-Alemin
hazretlerine arzolunduğu aydır.
Binaenaleyh ben amellerimin, oruçlu olduğum halde arzedilmesini isterim,»
Buna benzer bir hadîs
Hz. Âişe'den de rivayet olunmuştur.
Tirmizî 'nin Hz. Enes'den
rivayet ettiği bir hâdisde şöyle denilmektedir :
«Resûlüllah
(Saîlallahü Aleyhi ve Seilem) 'e Ramazandan sonra hangi ayda oruç tutmak
efdaldır? diye soruldu, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem):
— Ramazanı ta'zim için Şaban ayında, cevâbını
verdi.»
İbnı Batta Vın
rivayetine göre Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)her ay üç gün oruç
tutarmış. Bazı aylarda meşguliyeti sebebiyle bu orucu tutamadığı olur, bu
suretle biriken üçer günü Şaban ayında birden tutarmış.
Bâzıları Resûlüllah
(Saîlallahü Aleyhi ve Sellemym Dâvud (Aleyhisselâm) orucu tuttuğunu, o oruçtan
kalan günlerini Şaban ayında tamamladığını söylemişlerdir.
Mıhibb-i Taberî bu
babda ulemâdan altı kavil rivayet etmiştir :
1)
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) her ay üç gün oruç tutardı,
tutamadıklarını Şaban ayında tamamlardı.
2) Şabanda
çok oruç tutması, ramazanı ta'zim içindi.
3) Şabanda
çok oruç tutması ameller Allah'a o ayda arzolunduğu idindir.
4) Şaban
ayında halk gafil bulunduğu için onlara örnek olmak üzere çok oruç tutardı.
5) Sene
içinde öleceklerin isimleri Şaban ayında neshedildiği için o ayda çok oruç
tutardı. Nitekim bir hadisde Resûlüllah
(fSalhlhhü Aleyhi ve Seilem) :
«Yâ Aişe, Bu ay, ölüm
meleğinin ruhlarını kabzedeceği kimselerin isimlerini yazdığı aydır. Ben
ismimin oruçlu olduğum halde kaydedilmesini isterim.» buyurmuştur.
6) Peygamber
(SalUtlIahü Aleyhi ve Sellem) 'in zevceleri kazaya kalan oruçlarını şaban
ayında tutarlardı. Bu sebeple Resûlüllah (SalUıtiahü Aleyhi ve Sellem) de oruç tutardı.
Resul-i Ekrem
(SallalUthü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin Ramazandan başka hiç bir ay'ı tam
olarak oruçla geçirmemesi, farz olduğu zannedilmesin diyedir.
Vakıa Müs1im'in
rivayet ettiği bîr hadîsde :
«Ramazandan sonra en
faziletli oruç ayı şeprullah Muharremdir.» buyurulmugtur.
Meşkûr hadîs babımız
hadîsine muarız gibi görünürse de hakikatta muarıza yoktur. İhtimâl Peygamber
(Sallallahii Aleyhi ve Sellem) muharre-löîn faziletini son ömründe anlamış ve
onda oruç tutmaya imkân bulamamıştır.
Hasılı Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'n Şaban ayında fazla oruç tuttuğunu gösteren
rivayetler çoktur. Bunların bir kısmı bütün Şaban ayını oruçla ayını oruçla
geçirdiğini, bir takımı da Şabanın yansına kadar oruç tuttuğunu ifade
etmektedirler.
Ulemâ Şabanın yarısına
kadar oruç tuttuğunu bildiren hadislerin men. sûh olduklarını söylemişlerdir.
Te'vii edenler de olmuştur.
177- (782)
Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Hişâm haber verdi
(Dedi ki): Bana babam, Yahya b. Ebi Kesir'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize
Ebû Seleme, Âişe (Radtyalkthû anha) 'dan naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş
.
«Resûlüllah (SalMlahü
Aleyhi ve Sellem) senenin hiç bir ayında Şaban uyındakinden daha fazla oruç tutmaz,
ve:
— Amellerden gücünüzün yetebileceğini yapın.
Çünkü siz bıkma-dıkça Allah da
size asla bıkmış muamelesi yapmaz, buyurur bir de şunu söyledi:
— Allah indinde amelin en makbulü sahibinin az
da olsa davam üzere işlediği ameldir.»
Bu hadîsi Buharı ile
Nesai «Kitâbu's-Savm» da tahric etmişlerdir, Resûlüllah (Sallallahü A kyhi ve Selicm I 'in:
«Amellerden gücünüzün
yetebileceğini yapın.» emri, bütün ibadetlerde vücûda zarar vermemek şartıyla
devam edebileceğiniz r.ıikdârı iltizâm edin, pek ziyâde derine .dalmayın,
mânâsına gelir.
cümlesinin asıl mântsı
«AHoh qslâ bıkmaz.» demekse de bıkmak, sevinmek gibi şeyler kula mahsûs
sıfatlar olduğundan Teâla Hazretleri hakkında bunların hakikatini murâd etmek
muhal yani imkânsızdır. Binâenaleyh hadisin te'vili vâeib oîur.
Ulemânın muhakkıklan
bu cümleye «Size bıkkınlık muamelesi yapıp da sizden sevap ve rahmetini
esirgemez.» mânâsını vermişlerdir.
Bâzılarına göre
cümlenin mânâsı «Siz bıktığınız vakit o bıkmaz.» demektir,
Heravî: «Bu cümlenin
mânâsı: .Siz bıksanız da bıkmasanız da Allah ebediyen bıkmaz, demektir.»
mütâlâasında bulunmuştur.
Buradaki amelin
izdivaç mânâsına geldiğini söyliyenler de vardır. Bu taktirde:
«Siz istemekten
bıkmadıkça Allah Teâlâ sizden fazl-u keremini esirgemez.» denilmiş gibi olur.
Kirmâl1i'ye göre
Allah'a bıkkınlık itlâkı ceza vermemesinden kinayedir.
178- (1157)
Bize Ebu'r-Kabi' Ei-Zehrân* rivayet etti.. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Ebû
Bişr'den, o da Saîd h. Cübeyr'den, o da İbni Abbâs (Radiyallahû anhâma) 'dan
naklen rivayet eyledi. İbni Abbâs şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellenı} Ramazandan başka hiç bir zaman bütün foir ay oruç tutmazdı. Oruç
tuttuğu zaman öyle tutardı ki insan:
— Hayır vallahi, bu
artık orucu bırakmaz, der, tutmadığı zaman da insan :
— Hayır vallahi, bu artık oruç tutmaz, diyecek
kadar orucu terke-derdi.»
(...) Bize
Muhammcd b. Beşşâr ile Ebû Bekir b. Nâfi", Gunder'dcn, o da Şu'be'den, o
da Ebû Bişr'den naklen bu isnâtlls rivayette bulundular. (Bu hadîste) İbni
Abbâs : «Medine'ye geleli peşi peşine bir ay (oruç tutmadı)» demiş.
179- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nümeyr
rivayet etti. Bize İbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Osman b. Hâkim E1-Ensâri rivayet etti. (Dedi ki) : Saîd
b. Cübeyr'e Receb orucunu sordum • «Biz o zaman Receb aymda bulunuyorduk, şu
cevâbı verdi :
«Ben, İbni Abbâs (Radiyallahû aııhûma)'yi şunları söylerken
işittim : — Resûlüllah (Salhllahü Akyhi ve Seüem) (bazen) biz: Bu artık orucu
bırakmaz, deyinceye kadar oruç tutar, bazen
de : bu artık oruç tu tınaz, deyinceye kadar orucu terkederdi.»
(...) Bana
bu hadîsi Aliyyyü'bnü Hucr dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyyü'bnü Mü s
hır rivayet etti. H.
Bana İbrahim b. Musa
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsa b. Yûnus haber verdi. Bu râvilerin her
ikisi Osman b. Hâkim'den bu isnâdda bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
180- (1158)
Bana Züheyr b. Harb ile İbni Ebî Halef rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Ravh b. Ubâde rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ham-mâd, Sâbİt'ten o da Enes
(Radiyallahâ ank)'dan naklen rivayet eyledi. H.
Bana bu hadisi Ebû
Bekir b. Nâfi' dahî rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Beliz rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hammad rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sabit, Enes
(RudiyallohCi anki 'dan naklen rivayet eyledi ki, Kesûlüllalı (Sallallahü
Aleyhi ve Setlem) bazen bu artık devamlı oruç tutacak, denilecek kadar oruç
tutar, bazen de: Artık hiç oruç tutmaz, hiç oruç tutmaz, denilecek kadar orucu
terkedermiş.
İbni Abbâs hadîsini
Buhâri «Kitabu's-Savm»da, Tirmizî, Nesaî ve İbni Mâce «ŞemaiUde tahrîc
etmişlerdir.
Nevevî diyor ki:
«Hadîsin zahirinden anlaşıldığına göre Saîd b. Cübeyr'in bu sözünden muradı :
Receb ayında oruç tutmak yasak edilmediği gibi mendub da olmadığına
istidlaldir. Ona göre Receb ayı Şâir aylar hükmündedir. O ya da oruç tutmak ne
yasak edilmiş ne de mendûb kılınmıştır. Yalnız orucun aslı mendûb bir ibâdettir.
Ama Ebû Dâvud 'un «SünenVinde Resûlüllah (SallalİalıU Aleyhi ve Sellem)'in
haram aylarda oruç tutmaya teşvik buyurduğu rivayet olunmuştur. Receb
de o aylardan biridir.»
181- (1159)
Bana Ebu't-Tâhir rivayet etti. Dedi ki: Ben, Abdullah b. Vehbi, Yunus'dan, o
da İbni Şihab'dan naklen rivayet ederken işittim. H.
Bana Harmeletü'bnü
Yahya dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) :
Bana Yûnus, tbni Şihâb'dau nakleu haber verdi. (Demiş ki) : Bana Saîd b.
El-Müseyyeb ile Ebû Selemete'bni Ab-dirrahmân haber verdiler ki, Abdullah b.
Amr b. As şöyle demiş : Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e benim:
— «Yaşadığım müddetçe mutlaka geceleyiu namaz
kılacağım ve gün-düzleyin oruç tutacağım.» derdiğimi haber vermişler. Bunun üzerine ResûlüIIah (Saîîaİîahü
Aleyhi ve Sellem):
— «Bunu sen mî söylüyorsun?» diye sordu. Kendisine :
— Evet,
ben bunu söyledim
ya ResûlüIIah.» dedim.
ResûlüIIah (Şalktltahü A îeyhi ve Sellem) :
— «Ama senin buna gücün yetmez. Sen kimi oruç
tut, İçimi tutma, kah uyu, kah namaz kıl. Bir de her aydan üç gün oruç tut.
Çünkü yapılan bir hayırlı amele mukabil on misli sevap verilir. Bu üç gün oruç
bütün senenin orucu gibidir.» buyurdu.
— «üen bundan daha ziyâdesine takat
getirebilirim» dedim. ResûlUl-lah
(Sallallahü A Jeyhi ve Sellem)
— «(öyle ise) bir gün
oruç tut, bir gün tutma. Bu, Dâvud (Aleyhisstlâm) in orucudur. En âdilâne oruç
da budur.» buyurdu.
—"Ben, bundan
daha ziyâdesine takat getiririm,» dedim. ResûlüIIah (Sallaİtahü Aleyhi ve
Sellem) :
— «(Artık) bundan efdalı olamaz.» buyurdular.
Abdullah b. Amr
(Radiyallahû anhûma): «ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in söylediği:
her ay üç günü kabul etseydim benim için ailem ile malımdan daha makbul
olurdu.» demiş.
182- (...)
Mim Abdullah b. Muhammed Er-Rûmi rivayet etti. (Dedi kiW<Bİ2e Nadr b.
Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îkrime yâni İbni Aımnar rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Yahya rivayet etti. (De-m ki) ; Btm ve Abdullah b. Yezîd,
beraberce giderek Ebû Seleme'ye vardık ve kendisine bir haberci gönderdik. Ebû
Seleme yanımıza çıktı, bir de baktık evinin kapısı yanında bir mescid var. Ebû
Seleme yanımıza çıklnta.va kaditr o mescîdde bulunduk. Ebû Seleme :
— «îçciiye, i-ırstıek
islerseniz buyurun. İsterseniz burada oturun,» dedi. Biz:
— «Hayır, burada oturalım da sen bize hadis
rivayet et.» dedik. Ebû Seleme şunları söyledi :
— «Bana
Abdullah b. Amr b. Âs (Radiyallahû anhûma) rivayet etti, (Dedi kİ) : Ben bütün sene oruç
tutuyor, her gece Kur'ân okuyordum. (Hatırlayamıyor) ya Peygamber (Sallallühü
Aleyhi veSellemfe beni söyledi-lerler yahut bana haber gönderdi de yanına
gittim. Bana :
— «Ben, senin bütün sene oruç tutardtğım ve her
gece Kur'an okur-duğunu haber almadım mı sanıyorsun?» dedi. Ben:
— «Hay hay yâ Nebiyyallah (Muhakkak haber almışsmdır.) Ama ben bununla
hayırdan başka bir şey murâd etmedim, dedim. Resûlüllah
— «Şüphesiz kİ her aydan üç gün oruç tutman
sana kâfidir. buyurdu. Ben :
— «Yâ Nebiyyallah! Ben, bundan daha fazlasına
takat getiririm, dedim. Efendimiz :
— «Fakat zevcenin senin üzerinde hakkı vardır.
Misafirlerinin senin üzerinde hakkı vardır, vücûdunun da senin üzerinde hakkı
vardır. Binâenaleyh sen Nebiyyullah Dâvud
(Aleyhfsseîâm)'in orucunu tut.
Çünkü o insanların en ziyâde ibadet edeniydi, buyurdu. Ben :
— «Yâ Nebiyyallah, Dâvud orucu nedir? diye
sordum:
— «Dâvud Afeyhisselâm bir gün oruç tutar, bir
gün tutmazdı. Bir de her ay Kur'cn'ı hatim et.
buyurdu. Ben:
— «Yâ Nebiyyallah! Ben bundan daha fazlasına
takat getiririm, dedim.
— «O halde
Kur'ân'ı her yirmi günde bir kere hatmey'e buyurdu.
— «Yâ Nebiyyallah! Ben bundan daha fazlasına
takat getirebilirim, dedim.
— «öyle İse onu her on günde bir hatim et, buyurdu.
— «Yâ Nebiyyallah! Ben bundan daha fazlasına takat getirebilirim,
dedim.
— «O
halde onu her hafta
hatim eî. Ama
bundan öteye de geçme. Çünkü
zevcenin senin üzerinde hakkı vardır.
Misafirlerinin de senin üzerinde hakkı vardır. Vücudunun dahî senin üzerinde hakkı vardır, buyurdular.
Abdullah demiş ki
: «Ben
(ibâdet isteğinde) şiddet gösterdim,
bana da şiddet gösterildi. Peygamber (Sallailahii Aleyhi ve Sellem) Bana:
— Sen bilmezsin, belki ömrün uzun olur,
dedi.
Neticede
'PeygambetfSalUıUahü Aleyhi ve Seltem)'\n dediğine geldim. İhtiyarlayınca :
— Keski Nehiyyyu\lah(Saltallahü Aleyhi ve
Selİem)"m gösterdiği ruhsatı kabul etseydim, diye hayıflandım.»
183- (...)
Bana bu hadîsi Züher b. Harb dahî rivayet etti (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubade
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn El-Mual-lim, Yahya b. £bî Kesîr'den bu
isnadla rivayette bulundu. O her aydan üç gün sözünden sonra : «Çünkü senin
için her ha sen e mukaabilinde onun oc misli (mükâfat) vardır. Bütün sene orucu
işte budur.» ibaresini ziyâde etmiştir. Yine bu hadîsde : «Nebiyyullah
Davud'un orucu nedir? dedim.
— Sonenin yarısıdır,
cevâbını verdi» cümlesi vardır.
Bu hadîsde Kuran
okumaya dair bir şey söylememiş, «Ziyaretçilerinin senin üzerinde hakkı
vardır» dememiş, fakat (onun yerine) :
«Şüphesiz kî senin
üzerinde çocuklarının da hakkı vardır.» demiştir.
184- (...)
Bana Kansim b. Zekcriyyâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Musa,
Seyhan'dan, o da Yahya'dan, o da Beni ZtihrVıiin azatlısı Muhammed b.
Abdirrahman'dan. o da Ebû Sel eme den :
— Muhammed: Zannederim ben bunu Ebû Seleme'den
işittim, demiş; o da Abdullah b. Amr
(Radiyallahû anhutna) 'dan naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş ; Resûlüllah
(Sallalkthü Aleyhi ve Sellem) bana :
— Her ay Kur'ân'ı hatmeyle, buyurdu.
— Ben kendimde (fazla) kuvvet buluyorum, dedim,
— öyle İse onu yirmi günde hatmet, buyurdu.
— Ben kendimde (bundan daha fazla) kuvvet
buluyorum, dedim.
— O halde onu her yedi günde bir oku, ama
bundan fazlasına uzanma, buyurdu.
185- (...)
Bana Ahmed b. Yûsuf El-Ezdi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Amr b. Ebî Seleme
Evzaî'den kıraat sureti ile rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Yahya b. Ebî Kesir,
ftmi'I-Hakem b. Sevbân'dan, rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû Sclemete'bnü
Ahdîrrahman, Abdullah b Amr b. As (Radiyallahûankûma)'dzn naklen rivayet
eyledi. Abdullah şöyle demiş : Resûlüllah
Salhİhhü Aleyhi ve Sellem) :
«Yâ Abdallah! Filân
gibi olma, geceleyin namaz kılardı, şimdi gece namazını terk etti.» buyurdular.
186- (...)
Bana Muhammed b. Râfi* rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Ben Atâ'dan dinledim.
Kendisine Ebu'l-Abbâs'ın haber verdiğini söylüyordu. O da Abdullah b. Amr b. Âs
(Radiyallahu anhûmaj'yt şöyle derken işitmiş :
Peygamber (SaUaüdhü
Aleyhi ve Settem, benim arka arkaya oruç tutar, bütün gece namaz kılardiğımı
duymuş. Bunun üzerine ya bana birini gönderdi yahut kendisine tesadüf ettim.
— Ben senin oruç tutar ve hiç
bırakmazlığını, bütün gece namaz
kılardığını haber almadım mı sanıyorsun?
Ama böyle yapma. Zîra gözünün hakkı vardır, nefsinin hakkı vardır, ailenin
dahî hakkı vardır. Binâenaleyh kimi oruç tut kimi tutma. Hem namaz kıl, hem
uyu. Bİr de her on günde bir oruç
tut. (Tutmadığın) dokuz günün ecri de senin olur, buyurdu.
— Ben kendimi bu. dan daha fazlasına muktedir
görüyorum ya Ne-biyyallah, dedim.
.
— O halde Dâvud aleyhisselântın orucunu tut,
buyurdu.
— Dâvud (Aleyhisselâni) nasıl oruç tutardı yâ
Nebiyyallah? dedim.
— Bİr gün oruç tutar, bir gün tutmaz, düşmanla
karşılaştığı zaman da kaçmazdı, buyurdu.
— Bu hasleti bana kim
tekeffül eder yâ Nebiyyallah, dedim. (Burada) Râvi Ata1: Ebedi orucu nasıl
anlattı bilemiyorum demiş. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Seîlem):
— Ebedî oruç tutan kimse oruç tutmuş değildir,
ebedî oruç tutan, oruç tutmuş değildir, ebedî oruç tutan
oruç tutmuş değildir, buyurdular.
(...) Bu
hadisi bana Muhammed b. Hatim dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b.
Bckr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc bu isnâdla haber verdi. Ve
kendisine EbVl-Abbâs Şair'ir haber verdt-ginî söyledi.
Müslim der ki:
Ebu'l-Abbâs Sâib b. Ferruh Mekke'lüerden sika ve âdil zâttır.
187- (...)
Biıe Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be, Habîb'den, o da Ebu'l-Abbâs'dan, o da Abdullah b. Amr
(Radiyalîahûanhûma)'dan işitmiş olmak üzere rivayet etti. Abdullah şöyle demiş:
Bana Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Selîem):
— Ey Abdullah b. Amr, sen hakîkaten bütün sene
oruç tutuyor, bütün gece namaz kılıyorsun ama
bunu yapmaya devam edersen gözler obalır ve zayıflar. Ebedî oruç tutan,
oruç tutmuş değildir. Bir ayın üç gününde oruç tutmak, o ayı bütün tutmaktır,
buyurdu.
— Ben bundan daha fazlasına takat
getirebilirim, dedim.
— öyle ise Dâvud (Aleyhisselâm) orucunu tut,
bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Ama düşmanla karşılaştığı zaman da
kaçmazdı, buyurdu.
(...) Bize
bu hadisi Ebû Küreyb dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Bîşr, Mis'âr'dan
rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Habîb b. Ebî Sabit, bu isnâdla rivayette
bulundu. O: «Nefis bîtab düşer» demiş.
188- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne,
Anir'dan, o da Ebu'l-Abbâs'dan, o da Abdullah b. Amr (Radiyallahâ cmhûma)'dan
naklen rivayet eyledi. Amr şöyle demiş: Bana Resûlüllah (Sallalîahü Aleyhi ve
Seîlem) :
— Senin geceleyin namaz kslardığını,
gündüzleyin de oruç tu tardı-ğını ben haber almadım mı sanıyorsun? dedi.
— Ben bunu yapıyorum, dedim.
— Ama sen bunu yaparsan gözlerin oba lir,
nefsin bîtab düşer. Gözünün bir hakkı vardır, nefsinin hakkı vardı, ailenin de
bir hakkı vardır. Kimi namaz kıl, kimi uyu, kâh oruç tut, kâh tutma, buyurdu.
189- (...)
Bize Ebü Bekr b. Ebî Şeybe ile Zühcyr b. Harb rivayet ettiler. Ztiheyr dedi ki
: Bize Süfyân b. Uyeyne, Amr b. Dinar'dan, o da Amr b. Evs'den, o da Abdullah
b. Amr (Radiyallahû anhûma) 'dan naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş:
Resûlüllah (Sallalîahü A leyhi ve Sellem):
— Şübhesiz ki Allah
indinde en makbul oruç Dâvud orucudur. Allah indinde en makbul namaz da Dâvud
aleyhisselâmın namazıdır. Hz. Dâvud gecenin yarısını uyku ils geçirir, üçte
birinde namaz kılar, altıda birinde (yine) uyurdu. Bir gün oruç tutar, bîr gün
tutmazdı, buyurdu.
190- (...)
Bana Muhammed b. Kâfî1 rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Amr b. Dinar haber
verdi. Ona da Amr b. Evs, Abdullah b. Amr b. Âs (Radiyallahû anhûma) 'dan
naklen haber vermiş, ki peygamber
(SaHallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Allah İndinde en
makbul oruç, Dâvud orucudur. Hz. Dâvud senenin yarısını oruçla geçirirdi.
Allah Azze ve Celîe indinde en makbu! namaz da Dâvud aleyhisselârnın namazıdır.
Gecenin yansını uyku ile geçirir, sonra namaz kılar, sonra gecenin nihâyetinde
(yine) uyurdu. Gecenin yansından sonra üçte birini namazla geçirirdi, buyurdu.
Kavi tbni Ctireyc
demiş ki: «Amr b. Dinar'a:
(Gecenin yarısından
sonra üçte birini namazla geçirirdi) sözünü Amr b. Evs mi
söylüyordu? Evet, cevâbım verdi.
191- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâ-lid b. Abdillah,
Halid'den, o da Ebû Kilabe'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana
Ebırl-Melik haber verdi. (Dedi ki) : Babamla birlikte Abdullah b. Amr'm yanına
girdim de, bize benim oruç tuttuğumun Re-sûlüllah (Saliallahü Aleyhive Seîlem)
'e söylendiğini anlattı. Derken Efendimiz yanıma girdi. Ben hemen kendilerine
içi hurma lifi ile doldurulmuş, deriden mamul bir yastık koydum. Fakat
Itesûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) yere oturdu. Yastık ikimizin arasında
kaldı. Bana hitaben:
— «Sana her aydan üç gün oruç tutmak yetmiyor
mu?» dedi.
— «Yâ Resûlallah bu kadarı bana yetmez» diyecek
oldum. (Sözümü keserek):
— «Beş gün tut,» buyurdu. Ben :
— «Yâ Resûlallah,» dedim.
— «Yedi gün tut,» buyurdu. Ben yine :
— «Yâ Resûlallah, ...» dedim.
— «Dokuz gün tut,» buyurdu. Tekrar:
— «Yâ Resûlallah, ...» dedim.
— «Onbir gün tut,» buyurdu. Yiue :
— Yâ Resûlüllah, ...» dedim. Peygamber
fâallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Davud (Aleyhisselâm) orucunun fevkinde oruç yoktur. Bu oruç senenin yarısıdır. Bir gün oruç tutmak, bîr gün tutmamaktan
ibarettir,» buyurdular.
192- (...) Bize
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize G un der, Şu'be'den
rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
El-Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-hammed b. Ca'fer rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be Ziyâd b. Feyyazdan [51]
naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ebû Iyâz'ı b. Abdullah b. Amr (Radiyalîahû
anhûma) 'dan naklen rivayet ederken dinledim. Resûlüllah (Sallalİahü Aleyhi ve
Sellem) Abdullah'a :
— «Her ay bir gün oruç tut. Geri kalan günlerin
ecri de senindir.» buyurmuş.
Abdullah:
— «Ben bundan daha fazlasına takat getiririm.»
demiş. Peygamber 'Sallallahü Aleyhi ve
Sillem) :
— «(Her ay) İki gün oruç tut, geri kalan
günlerin ecri de senindir.» buyurmuş.
Abdullah:
— «Ben bundan daha fazlasına takat getiririm.»
demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;.
— «(Her oy) üç gün oruç tut, geri kalan
günlerin ecri de senindir.» buyurmuş.
Abdullah:
— «Ben bundan daha fazlasına takat getiririm.»
demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «(Her ay) dört gün oruç tut, geri kalan
günlerin ecri de senindir.» buyurmuş.
Abdullah (yine) :
— «Ben bundan daha fazlasına takat getiririm.»
demiş. Efendimiz:
— «Allah indinde en
fazîierti olan orucu. Dâvud Aleybisselâm orucunu tut, «Hz. Dâvud bir gün oruç
tuîar, bE<- gün tutmazdı.» buyurmuşlar.
193- (...)
Bana Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Hatim hep birden İbni Mehdî'deıı rivayet
ettiler. Züheyr (Dedi ki) : Bize Abdurrah-mân b. Mehdî rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Selim b. Hayyâm rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Saîd b. Mînâ rivayet
etti. (Dedi ki) : Abdullah b. Amr şunu söyledi : Kesûlüllah (SallaUahii Aleyhi
ve Sellem)bana :
— «Ey Abdullah b. Amr! Duydum ki sen gündüzleri
oruç tutar, geceleri namaz kılarmışsın. Bunu yapma, çünkü vücûdunun senin
üzerinde hakkı vardır, gözünün de senin üzerinde hakkı vardır. Zevcenin dahî senin
üzerinde hakkı vardır. Bazen oruç tut, bazen tutma. Her aydan üç gün oruç tut.
Bu bütün sene oruç tutmak demektir.» buyurdu. Ben:
— «Yâ Resûlüllah! Benîm
(fazla oruç tutmaya) kuvvetim
vardır.» dedim. Resûlüllah
— «Dyle ise Dâvud Aleyhisselâm orucunu tut,
(yâni) bir gün oruç tut, bir gün tutma,»
buyurdular.
Abdullah (ömrünün
sonlarında) : «Ah keski bu ruhsatı tutsaydım.» derdi.
Bu hadîsin muhtelif rivayetlerini
Buhâri «Kitâbu't-Tehec-cud», «Kitâbu's-Savm», «Kitâbu'n-Nikâh» ve «KitâbiTI-îsti'zan>?da,
Müslim ile Ebû Dâvud «KitâbuJs-Saîât»da, Nesaî «Kita-bu's-Savm»da tahric
etmişlerdir.
Hadîsin muhtelif
rivayetlerinden anlaşıldığına göre Abdullah b. Amr (Radiyallahû anh) gündüzleri
oruç, geceleri de Kür'ânı Kerîm M hatmetmek suretiyle ihya edeceğine yemin
vermişti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) bunu vahiy ile haber almış,
Hz . Abdullah'a bunu yapmamasını çünkü gerek nefsinin gerekse ailesi ile
ziyaretçilerin kendisi üzerinde hakları bulunduğunu ve çok yaşıya-cağı için
âhir ömründe bu vazifeleri yapamayacağını işâreten anlatmıştı. Hz, Abdullah,
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in tavsiyelerini kendisi için az
bulmuş, her tavsiyesine mukâabil daha fazlasını istemişti. Bunun mânâsı onun
tavsiyelerine —haşa— itiraz değildi. Çünkü Hestiİû\lah(SaUallahü Aleyhi ve
Sellem) 'in tavsiyelerinin emir mahiyetinde olmadığını biliyordu. O bunları
sırf bir tahfif ve kolaylık olmak için yapıyordu.
Abdullah (Radiyallahû
anh) ise kendinde ibâdet için kuvvet gördüğünden, daha fazlasını rica
ediyordu. Fakat neticede Fahri Kâinat (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin
haber verdikleri zuhur etti. İhtiyarlayınca bu ibadetleri ifada güçlük çekmeye
başladı. O zaman Resûlül-Iah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem)in tavsiyelerini
hatırlar ve «Ah keski Pey-gtttabet(Sallallahü Aleyhi ve Sellemyin ruhsatını
tutmuş olsaydım.» diye ha-yıflanırdı.
Zevcenin hakkından
murâd, cima', nafaka ve hüsn-ü muaşeret gibi şeylerdir.
Hadîsin bâzı
rivayetlerinde zikri geçen ehil'den murâd da: Çoluk çocuk ve akrabadır.
Bunların hakları, kendilerine nafaka vermek, onlara güzel muamelede bulunmak,
çocuklara tslâm terbiyesi vermek gibi şeylerdir.
Nafile oruç babında
cismin hakkından murâd dahî, onun sıhhatine dikkat etmek ve iyi bakmaktır.
Buradaki hak : Yâcib mânâsına değildir.
Ancak oruç sebebiyle
vücud dermansız ve bîtap düşer de telef olmaya mâruz kalırsa, vücûda bakıp
beslemek vâcib olur.
Bâzıları: «Buradaki
hakdan murâd : Mendûbdur.» demişlerse de, mendüba, hak denilemiyeceği cihetle
bu tefsir makbul görülmemiştir.
Her ay tutulan üç gün
orucun bütün sene orucuna dank tutulması fazilet ve sevap itibarı iledir.
Buradaki benzerlikden hakikate müsavat lâzım gelmez.
Hadîs-i Şerîfde zikredilen
«Efdal»ın mânâsı fazileti daha çok, demektir. Yoksa her ay bir gün oruç
tutanla on gün oruç tutanın birbirinden farkı meydandadır. Zîra biri on kat
sevaba lâyık bir hasene, diğeri onar kat sevabı celbeden on hasene ifa
etmiştir.
ResCüül\»h(Sallallahü
Aleyhi ve Seilem) in «ebedî oruç tutan kimse oruç tutmuş değildir.» sözünü
ulemâ üç şekilde te'vil etmişlerdir:
1) Bu söz
hakikatine hamledilir. Ebedî oruç tutan, bayramlarla teşrîk günlerinde de orucu
bırakmıyacağı için, sevap kazanayım
derken günâha girmiş olacağından hiç oruç tutmamış, gibi olur.
Hz. Âişe (Radiyallahû
anha) dahî buna kaail olmuştur.
2) Bu cümle
oruçtan zarar görecek yahut oruç sebebiyle başkalarının haklarını zayi edecek
olanlar hakkındadır,
3) «Oruç
tutmuş değildir.» cümlesi «Başkaları gibi oruçtan meşakkat duymaz.» mânâsına
haberdir, duâ mânâsına değildir.
Bütün sene; oruç
tutmanın caiz olup. olmadığı hususunda ulema ihtilâf etmişlerdir. Zahirîler-'e
göre caiz değildir. Cûmhûr-u ulemâ bayramlarla teşrik günlerinde tutmamak şartıyla
bunun caiz olduğunu söylemişlerdir.
İmam Şafiî'nin mezhebi
de budur. Hattâ ona göre bu oruç müstehabdir.
İbni Mâce 'nin Hz. İbni Ömer 'den rivayet ettiği bir hadîste :
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) 'in :
— «Nuh Aleyhişselâm
bayram günleri müstesna olmak üzere bütün sene oruç tutardı.» buyurduğu
bildirilmiştir.
Ashâb-ı .Kiram'dan
Ömerü'bnü/l-Hattâb oğlu Abdullah, Âişe, .Ebû Talha ve Ebû Ümame (Radiyallahû
anh) hazeratı bütün sene oruç
tutarlarmış.
Visal orucu ile bütün
sene orucunu .birbirine karıştırmamalıdır. Visal orucu birkaç gün geceleri
dahi iftar etmemek şartıyla tutulan oruçtur. Senelik oruç ise bayramlarla
teşrik günlerinden, maada, akşamları iftar etmek şartıyla tutulan oruçtur.
1) Riyadan
hâli olmak şartıyla, bir kimsenin yaptığı hayır hasenatı ve ibadetleri
söylemesi caizdir.
2) Nafile
oruçların efdalı Dâvud (Aleyhişselâm) orucudur.
3) Bu
rivayetler, Resûlüllah (Salkülahil Aleyhi ve Seliem)'in ümmeti hakkındaki
sonsuz şefkat ve merhametine delildir.
Fahr-i Âlem
(Sallallahü Aleyhi ve Seliem) Efendimiz ümmetini daima hayırlı işlere teşvik
buyurmuş, onlara ancak takatları dahilindeki ibâdetleri tavsiye etmiş,
bıkkınlık verecek şekilde fazlasına gitmekten sakınmalarını emir eylemiştir.
4) Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seliem) Efendimizin kendisine takdim olunan yastığın
üzerine oturmaması tevazu'una delil olduğu gibi, üzerine oturmak için
kendisine yastık konulması ashab-ı kiramın umumiyetle fakr-u zaruret içinde
olduklarını gösterir. Zira Hz. Abdullah'ın evinde yastıktan başka oturmaya
elverişli bir şey bulunsa Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve,SeHem)*e mutlaka
onunla ikramda bulunurdu.
5) Babanın
evlâdına islâmî terbiye vermesi ve dinî vecîbelerini Öğretmesi farzdır. Bunlar
çocuk bulûğa ermeden yapılacaktır. Baba olmadığı zaman bu vazife anneye
düşer..
6) Müsâfire,
büyüklere ve fazilet ehline ikramda bulunmalıdır.
194- (1160)
Bize Şeyban b. Ferruh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdulvâris, Yezîd-i
Rişk'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Muazetü'l-Adeviyye rivayet etti.
Kendisi Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) 'in zevcesi Aişe'ye
— «Besûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) her
ay üç gün oruç tutar mıydı?» diye sormuş,
— «Evet» cevâbını vermiş. (Muaz'e demiş ki):
— Âişe'ye : Ayın hangi
günlerinde oruç tutardı?» diye sordum»
— «Ayın hangi günlerinde oruç tutacağına
ehemmiyet vermezdi.» dedi.
Resûlüllah (Sallailahü
Aleyhi ve Sellem) her ay muayyen günlerde oruç tutmaması, o günlerde oruç
tutmanın farz olduğu zannedilmesin di-yedir.
Kaadî lyâz'ın beyânına
göre her ay tutulacak üç gün oruç hakkında muhtelif hadîsler vârid olmuştur.
Hz. Cerîr’den rivayet
olunan bir hadîsde üç günden murâd «Ey-yâm-ı bîd»dir. Eyyâm-ı bîd, her ayın
onüç, ondört ve onbeşinci günleridir.
Bâzıları 12, 13 ve 14.
günler olduğunu söylemişlerdir.
Hz. îbni Ömer
(Radcyallahû atıh) rivayet olunan bir hadîsde Eyyâm-ı bîd'den ayın on ikinci
günü ile ondan sonra gelen iki perşembe kasdedildiği bildirilmiştir.
.İbrahim Nehaî oruç
için ayın sonunu Hasan-ıBas-r î ise
başını müstehab görmüşlerdir.
Hz. Âişe’ye göre bir
ay cumartesi, pazar ve pazartesi, sonraki ay salı, çarşamba ve perşembe
günleri' oruç tutmak müstehabdır.
Ümmü Seleme
(Radiyallâhû anh)''dan bir rivayete göre ayın ilk perşembesi ije onu tâkib eden
pazartesi günleri oruç tutmalıdır.
Bir takımları
pazartesi ile perşembe günleri oruç tutmayı tercih etmişlerdir. Her ayın ilk
günü ile onuncu ve yirminci günleri oruç tutmanın müstehab olduğunu
söyleyenler de vardır. Bu kavil imam Mâ1ik'e de nisbet edilir.
Mâ1ikîler'den İbni
Şaban her ayın ilk günü ile on bir ve yirmi birinci günlerinde oruç
tutulacağına kâail olmuştur.
195- (1161)
Bana Abdullah b. Muhammed b. Esma' Ed-Dubaî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Mehdi yâni timi Meymûn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gaylan b. Cerîr,
Mutarrifden, o da İmran h^ Husayn fRadiyallahû anhüma) 'dan naklen rivayet
eyledi ki, Peygamber (Sallalkthü Aleyhi ve Sellem) Imrâ'na —yahut İmrân da işitmek suretiyle
başka zâta—:
— «Ey fülân! Bu ayın sonunda oruç tuttun
mu?» diye sormuş.
O zât:
. — «Hayır!» cevâbını vermiş. Resûlüllah
föalkdlahü A leyhi ve Sellem):
— «Ramazandan çıktıktan sonra iki gün oruç tut,»
buyurmuşlar.
Sürra veya serar yahut
sirâr: Ekser-i ulemâya göre ayın sonu mânâsına gelir.
Heravî :
«Halkın bildiği budur.» demiştir. Fakat bâzıları bunu kabul etmemiş, ay sonunda
oruç tutmanın mendûb olduğuna dair hadîs vârid olmadığını söylemişlerdir.
Onlara göre sürra'dan murâd : ayın or-tasıdır.
Aynî de bu kavli tercih etmiştir.
Sürrâ'nın cem'i :
Sürar, serâr ve sirâr gelir.
Evzaî : «Sürar, ayın
evvelidir.» demiş, Cevheri neresi olduğunu bilmediğini söylemiştir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in işaret buyurduğu ay Şaban 'dır.
«Sürra'dan murâd ayın
sonudur.» diyen ekser-i ulemâ bu hadîsle istidlal etmişlerdir. Çünkü ayın
evveline veya ortasına sürra denilmiş olsa sorulan zât tutmadığı günleri Şaban'in sonunda kaza edebilirdi.
196- (1162)
Bİze Yahya b .Yahya et-Temîmî ile Kuteybetübnü Saîd hep birden Hrunmad'dan
rivayet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Hammâd b. Zeyd, Gaylan'dan, o da Abdullah
b. Mabed-i [52] Zimmâniden, o da Ebû
Katâde'den, naklen haber verdi. (Ebû Katâde şöyle demiş):
«Bir adam peygamber
(Sallallalıü. Aleyhi ve Sellem)fe gelerek:
— Nasıl
oruç tutarsın? diye
sordu. Bunun üzerine
Resûlüllah (Satlalkthü Aleyhi ve Sellem) gabadlandı. Ömer
(Radiyallahûanh) onun kızdığını görünce:
— Biz, Rabb ola'rak Allah'a, din olarak
İslâm'a, Peygamber olarak da Muhammed'e razı olduk. Allah'ın gadnbi ile
Resulünün gadabindan Allah'a
sığınırız, dedi. Ömer
(Radryallahû anh) bu sözü
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) 'in gadabı ya tısın caya kadar
tekrarladı, durdu. Nihayet Ömer :
— Yâ Resûlallah! Bütün sene oruç tutan kimsenin
hali ne olacak? dedi. Besûlüllah (Satlalîahü Aleyhi ve Sellem) :
— «(Böylesi) ne oruç tutmuştur, ne tutmamıştır
—yahut oruç da tutmamıştır, iftar da etmemiştir—» buyurdu.
Ömer (tekrar) :
— İki gün oruç tutup bir gün tutmayanın hâli ne
olacak? diye sordu. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Buna kimse takat getirebilir mi? buyurdu.
Ömer (yine):
— Bir gün oruç tutup bir gün tutmayanın hâli
nice olacak? diye sordu. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— Bu, Dâvud Aleyhisselâm'ın orucudur, buyurdu.
Ömer:
— Bir gün oruç tutup iki gün tutmayanın hali
nasıldır? diye sordu. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— Bunun için bana takat verilmesini dilerim;
cevâbını verdi. Bundan sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ;
— Her aydan üç gün, bir de ramazandan ramazana oruç tutmak yok mu? İşte bu bütün
senenin orucu demektir. Arafe günün orucunu Allah'ın o günden önceki sene ile
o günden sonraki senelerin günahlarına keffâret yapacağını umarım. Aşûra günün orucunu ise Allah'ın o
günden önceki senenin günahlarına keffâret kılacağını ümîd ederim, buyurdular.
197- (...)
Bize Mnhammed b. El-Müsennâ.ile Muhammed b. Beş-şâr rivayet ettiler. Lâfız
ibni'l-Müsennâ'nındır. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be, Gaylan b. Cerîr'-den naklen rivayet etti. O da Abdullah
b. Ma'bed-i Zimmâni'yi Ebû Ka-tadete'l-Ensâri (Radiyallahûanh)'dtın naklen
rivayet ederken dinlemiş. Hesitiü\\ah (SaUüllaJıü Aleyhi ve Seüem)'e nasıl oruç
tuttuğu sorulmuş, Ebû Katâde (Demiş ki) : Bunun üzerine ResûlüUah (SallaUahü
Aleyhi ve SeUem) gadaplandı da Ömer (Radiyallahü anh):
— «Biz, Babb olarak Allah'a,' din İslâm'a Resul
olarak Muhammed'e, bey'at nâmına da kendi bey'atımıza razı olduk.» dedi.
Müteakiben Resûlüllah
(SaUalUûıü Aleyhi ve Seîlem)'e bütün sene oruç tutmanın hükmü soruldu:
— «Böylesi ne oruç tutmuş ne de iftar ermiştir.
—Yahut oruç da tutmamıştır, iftar da etmemiştir. —» buyurdu.
Sonra iki gün oruç
tutup, bir gün tutmamanın hükmü soruldu. Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve
Seîlem) :
— «Buna kim takat getirebilir?» cevâbını verdi,
Bir gün oruç tutup iki
gün tutmamanın hükmü de soruldu. Resûlüllah (SaMUM Aleyhi ve Seîlem) :
— «Keski Allah bunun için bize kuvvet verse.»
buyurdular.
Bir gün oruç tutup,
bir gün tutmamanın hükmü dahi soruldu. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
— «Bu oruç kardeşim Dâvud Aleyhİsselâm'ın
orucudur.» buyurdular.
Pazartesi günü oruç
tutmanın hükmünü de sordular. Peygamber
— «Bu gün benim doğduğum ve peygamber olarak
gönderildiğim — yahut bana vahiy indirildiği— gündür.» buyurdu. Müteakiben:
— «Her aydan öç gön, bir de ramazândan ramazana
tutulan oruç, butun sene oruç tutmak demektir.» buyurdular.
BesûlüUah (SallallahüAleyhiveSelIem)Je
arafe günü oruç tutmanın hükmü de soruldu: .
— «Bu oruç geçen sene ile gelecek senenin
günâhlarına keffâret olur.» buyurdu.
Aşûra günü oruç
tutmanın hükmü dahî soruldu. Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) : .
— «Bu Oruç geçen senenin günahlarına 'keffâret
olur» buyurdular.
Müslim diyor ki : Bu
hadîsin Şû'be rivayetinde: «Pazartesi ile perşembe günleri oruç tutmanın hükmü
de soruldu, dedi, ama biz perşembe meselesini bir vehimden ibaret bulduğumuz
için onu zikretmedik.» ibaresi de vardır.
(...) Bize,
bu hadîsi Ubeydullah b .Muâz dahî rivayet etti. (Dedi kî): Bize babam rivayet
etti. H. Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâ-1 yet etti. (Defo kî): Bize Şebabe
rivayet etti. H.
Bize İshâk b. İbrahim
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Nadr b. Şti-meyi hal ar verdi. Bu râvilerin
hepsi Şu'be'den bu isnâdla rivayette bulunmuşlardır.
(...) Bana
Ahmed b. Saîd Ed-Dârimî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Habban b. Hilâl rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ebân-ı Attâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize G%ylân b.
Cerîr bu isnadda Şu'be hadîsinin mislini rivayet eyledi. Yalnız o, hadîsde
pazartesi gününü zikretmiş, perşembeyi söylememiştir.
198- (...)
Bana Ztiheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi M) : Biz*r Afe-durrahman b. Mehdî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mehdi b. Meytmm, Gaylân'dan, o da Abdullah b.
Ma'bed-i Zimnanî'den, o da Ebû Katâdetc*l--f-nsâri (RadryaHahû dnh)*dan naklen
rivayet eyledi ki Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e pazartesi günü
oruç tutmanın hükmü sorulmuş, o da:
— «Ben, o gün doğdum,
bana vahiy dahî o gün indirildi.» buyurmuşlar.
Ulemânın beyânına göre
Besûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'in suâl soran zâta kızması, suâlini
hoş karşılamadığı içindir. Çünkü sorulan bir suâle cevap vermek gerekir.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ise bu suâle vereceği cevaptan bir
mefsedet doğar diye korkmuştu. Soran zât aldığı cevaptan vücûb mânâsı
anlayabilirdi. Yâhüt Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in tuttuğu oruç
ona az görünebilirdi. Halbuki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
Müslümanların dîni ve dünyevî birçok işleriyle meşgul bulunduğu gibi
zevcelerinin hukukunu îfa etmek, misafirlerini ağırlamak, gelen hey'etleri
kabul etmek v.s. birçok vazifeleri de vardı. Bu sebeple hali daha ziyâdesini
iktizâ .etmekle beraber sırf ümmetine merhamet ve şefkatinden dolayı
ibâdetlerde de.iktisâta riâyet ederdi.
Soran zât, suâlini
yanlış sormuştu, ona gereken : «Ben, kaç gün oruç tutayım?» yahut: «Nasıl oruç
tutayım » diyerek suâlini kendine tahsis etmekti. O zaman Resûlüllah (SaUallchü
Aleyhi ve Sellem)' de başkalarına olduğu gibi ona da hâline göre cevap verirdi.
«Bunun için bana takat
verilmiş olmasını dilerim.» cümlesinin mânâsı, bâzılarına göre «Ümmetimin buna
tâkât getirmesini dilerim.» demektir. Zira "Peygambev (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) Efendimiz orucun bu derecesine ve daha ziyâdesine muktedir idi.
Visal orucu tutar ve kendisine bu hususta uymak isteyen ashabına ;
«Ben, sizin gibi
değilim. Çünkü ben gecemi, Rabbim meni doyurup suladığı halde geçiririm.» buyururdu. Hadîsin ikinci rivâyetindeki :
«Keski Allah bunun
için bize kuvvet ihsan etse...» cümlesi de bu le'vili te'yid eder. Mezkûr
cümleyi zevcelerîyle sair müslümanlar hakkında söylemiş olması ihtimâli de
vardır.
Fahr-i Kainat
(SalUtllahü A leyhi ve Sellem) Efendimiz arafe orucu hakkındaki sözleriyle, bu
orucun iki senenin günahlarına keffâret olacağını anlatmışlardır. Buradaki
günahlardan murâd: Abdest babında görüldüğü veçhile küçük günahlardır.
cümlesi şeklinde de rivayet
olunmuştur.
Kaadi Iyâz her iki
rivayetin sahih olduğunu söyler. İkinci rivayete göre mânâ: «Onu vehim
zannettiğimiz için...» demek olur,
Kaadî îyâz diyor ki:
«Hâvinin (Perşembe gününü zikretmedik.)
demesi, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
(Ben, o gün doğdum,
bana Peygamberlik de o günde verildi.) buyurduğu içindir. Sair rivayetlerden
anlaşılacağı üzere Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) 'in doğduğu ve
kendisine Peygamberlik verildiği gün pazartesidir. Bu sebeple imam Müslim,
Şu'be rivâyetindeki perşembe gününü zikretmemiştir.
199- (1161)
Bize Heddâb b. Hâlid rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Hammad b. Seleme,
Sâbit'den, o da Muharrif'den, o da İmrân b. Huşayn (Radiyallahû anhûma) 'dan
naklen rivayet etti. Heddâbdan, Mutarrif i anlamış değilim. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Selîem) İmran'a yahut başka birine:
— «Şaban'in sonlarında oruç tuttun mu?» diye
sormuş, o da: «Hayır!» cevâbını vermiş. Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
— «Ramazandan çıktığın vakit iki gün oruç
tutuver.» buyurmuşlar.
200- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vczîd b. Harun,
Cüreyri'den, o da Ebu'l-Ala'dan, o da Mutarrif den, o da îmran b. Husayn
(Radiyallahû anhûma) 'dan naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) bir zâta:
— «Bu ayın (Şâban'ın) sonlarında oruç tuttun
mu?» diye sormuş, o zât:
— «Hayır!»
cevâbını vermiş. Bunun üzerine
Resûlüllah (Salfaîlahü Aleyhi ve
Sellem):
— «Ramazandan
(çıkarak) iftar ettiğin vakit, onun yerine İki gün oruç îutuver.» buyurmuşlar.
201- (...)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Cafer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Mutarrif b. Şıhhîr'in kardeşi oğlundan
rivayet etti. (Demiş ki) : Ben, Mutarrif i, tmran b. Husayn (RadiyaUahû anhûmâ)
'dan naklen rivayet edeik n işittim. Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Selîem)
bir zâta Şaban ayını kastederek :
— «Bu ayın sonlarından biraz oruç tuttun mu?»
diye sornutş. O zât:
— «Hayır!», cevâbını vermiş. Bunun üzerine
Peygamber (SalîalkthU Aleyhi ve Sellem)
ona :
— «Ramazandan iftar ettiğin vakit bir gön yahut
iki gün oruç tu-tuver.» buyurmuşlar.
Bir mi, iki mi
dediğinde şüphe eden Şu'be'dir. Şu'be: «İki gün, dedi zannederim.» demiştir.
(.;.) Bana
Muhammed b. Küdâme [53] ile
Yahya [54]
EI-Lu'lui rivayet ettiler. Dediler ki: Bize Nadr haber verdi. (Dedi ki) : Bize
Şu'be haber verdi. (Dedi ki) : Bize Mutarrif'in kardeşi oğlu Abdullah [55] b.
Hân! bu isnadda bu hadîsin mislini rivayet eyledi.
Bu hadîsi Buhâri , Ebû
Dâvud ve Nesaî «Kitâ-bu's-Savm»da tahrîc etmişlerdir.
Bu hadîs, bundan önceki
babda görülen (1161) numaralı hadîsin başka bir rivayetidir. Onun için de aynı
numara ile gösterilmiştir.
Ekser-i ulemâ:
«Sürâr'dan murâd: ay sonudur.» dediklerine göre bu rivayetler, ramazandan
bir-iki gün önce oruç tutmayı nehiy eden sahih rivayetlere muhalif
görünmektedir.
Mâziri ile diğer
birtakım ulemâ rivayetlerin arasını bulmak için: «Burada Resûlüllah (Saîîallahü
Aleyhi ve Sellem) 'e muhatap olan zâtın âdeti ay sonunda oruç tutmaktı. Yahut
Şaban'ın sonunda oruç tutmayı adamıştı. Fakat Ramazandan bir-iki gün önce oruç
tutmayı yasak eden hadîslerle amel ederek orucunu tutmamıştı. Peygamber
(SallaUahü Aleyhi ve Sellem) bu hadîsi ile mûtad olan oruçların yasak edilmediğini
beyân buyurmuştur.» demişlerdir.
202- (1163)
Bana Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Ebû
Bişr'deıı, o da Humeyd b. Abdirrahman El-HimyeriV den, o da Ebû Hiireyre
(Radtyallahû anhûma)'dan naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş: Resûlüllah
(SallaUahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Ramazandan sonra en
faziletli oruç, Allah'ın ay'ı olan Muharrem'de tutulan oruçtur. Farz namazdan
sonra en faziletli namaz gece namazıdır.»
buyurdular.
203- (...)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rİr, Abdülmelik b.
Umeyr'den, o da Muhammed b. Münteşirden, o da (Radiyallakü anhüma) Humeyd b.
Abdirrahman'dan, o da Ebû Hüreyre dan merfû olarak rivayet etti. Ebû Hüreyre
şöyle demiş: Resûlüllah (SalUühhü Aleyhi ve Sellem) e fark namazdan sonra hangi
namazın ve Ramazan ayı orucundan sonra hangi orucun efdal olduğu soruldu da:
— «Farz namazdan sonra
en faziletli namaz : Gece yarış; kılınan namazdır, ramazan ayından sonra en
faziletli oruç : Allah'ın ay'ı olan Muharrem orucudur.» buyurdular.
(...) Bize
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin b. Aliy,
Zâid'den, o da Abdülmelik b. Umcyr'den bu isnâdla oruç bahsinde Peygamber
(SaUalIahii Aleyhi ve Selîem) 'den bu hadîsin mislini rivayet etti.
Nevevî diyor ki: «Hz.
Ebû Hüreyre 'den iki dane Humeyd b. Abdirrahman hadîs rivayet etmişlerdir. Bunlardan
biri Himyerî , diğeri Z ührî'dir. Buhâri ile Müs1im'de zikri geçen Humeyd b.
Abdır rahman Zührî 'dir. Yalnız Müs1im'in bu hadîsini Humeyd b. Abdirrahman,
Himyeri rivayet etmiştir. Buhâri bu hadîsi tahrîc etmediği gibi, Himyerî'den
hiç bir rivayeti de yoktur. Himyerî’nin
Müs1im'de de bundan başka rivayeti yoktur.»
Hadîs-i Şerîf oruç
için Ramazandan sonra en faziletli ay Muharrem olduğuna delâlet etmektedir.
Yukarıda da görüldüğü veçhile Peygamber (Saiîallahü Aleyhi ve Sellem)'iri
Muharrem'de değil de Şaban'da fazla oruç tutması ya onun faziletini hayâtının
son günlerinde öğrendiği içindir. Yahut Muharrem 'de sefer ve hastalık gibi bir
özürden dolayı fazla oruç tutamamıştır.
Hadîs-i Şerîf, farz
namazdan sonra "en faziletli namaz gece namazı olduğuna da delildir.
Bütün ulemâ bu hususta
müttefiktirler. Şafiî 'lerden Mervezî ile ona muvafakat edenlere göre gece
namazı beş vaktin sünnetlerinden de efdaldir. Fakat ekseriyetle Şâfiiyyye
ulemâsı vakit sünnetlerinin gece namazından efdal olduğuna kaaildirler. Çünkü
bu sünnetler farzlara benzerler.
Nevevî, Mervezî 'nin
kavlini daha kuvvetli ve hadîse daha muvafık bulmaktadır.
204- (1164)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybetü'bnü Saîd ve Aliy-yü'bnü Hucr toptan
İsmail'den rivayet ettiler. İbni Eyyûb (Dedi ki) : Bize İsmail b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Sa'd b. Saîd b. Kays, Ömer b. Sabit b. Haris
El-Hazrecî'den, ona da Ebû Eyyûb El-Ensari (Radtyallalıâ anh) rivayet etmiş
olmak Üzere haber verdi ki, Resûlüllah (SaMİahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Her kim ramazan
orucunu tutar da sonra Şevval'den altı günü eklerse bu bütün sene oruçlu gibi
olur.» buyurmuşlar.
(...) Bize
İbni Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Yahya b. Saîd'İn kardeşi Sa'd b. Saîl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ömer b.
Sabit haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ebû Eyyûb El-Ensâri (Radiyallahû anh) haber
verdi. (Dedi ki) : Res£lüllah (Saihllahü Aleyhi ve Seilem) 'i yukarki hadîsin
mislini söylerken işittim.
(...) Bu
hadâsi bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivayet etti. '(Dedi ki) : Bize Abdullah
b. Mübarek* Sa'd b. Saîd'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben,
Ömer b. Sâbit'den
işittim. (Dedi ki) :
Ben, Ebû Eyyûb
(Radiyallahû anh) :
Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) buyurdu... diyerek yukarki hadîsin mislini rivayet
ederken işittim.
Nevevî diyor ki: «Bu
hadîs İmam Şafiî ile İmam Ahmed, Dâvud-u Zahirî ve onlara
muvafakat eden ulemânın mezheplerine açık delildir. Onlara göre Şevval 'den
altı gün oruç tutmak müstehabdır.
îmam Mâlik ile Ebû
Hanîf e'ye göre bu oruç mekruhtur. İmam Mâlik «El-Muvatta» nâm eserinde:
(Ehl-i ilimden bu orucu tutan hiç bir kimse görmedim.) demiştir. Bu zevata
göre Şevval orucunun mekruh olması farziyeti zannedilmesin diyedir. îmam Şafiî
ile ona muvafakat edenlerin delili sahîh ve sarih olan bu hadîstir. Bir sünnet
sabit oldu mu bâzı kimselerin yahut ekseriyetin veya herkesin terketmesi
sebebiyle bırakılamaz..
Mezkûr zevatın
(Farziyeti zannolunur.) sözleri arafe, aşûra ve diğer mendûb oruçlarla
nakzolunur. Ulemâmıza göre efdal olan Ramazan Bayramını müteâkib altı gün ara
vermeksizin oruç tutmaktır. Maamafih bu orucu muhtelif günlerde tutan yahut
Şevvâ1'in ortasına veya sonuna bırakan dahî peşi peşine tutmuş gibi fazilete
nail olur. Çünkü böylesine de Ramazan orucuna Şevval 'den altı gün ekledi,
denilebilir. Ulemânın beyânına göre Ramazan orucuna Şevyal 'den altı §ün
eklemekle tutulan orucun bütün sene orucu gibi olması, yapılan tâatlar on misli
katlandığı içindir:
Ramazan’ın on misli on
ay eder, altı günün on misli de altmış gün yani iki ay olur. Bu suretle oruç
tutan kimse bütün sene oruç tutmuş gibi sevap kazanır. Bu cihet Nesaî'nin
kitabında merfû bir hadîs ile beyân olunmuştur.»
Lâkin Nevevî'nin Ebû
Hanîf e 'ye nisbet ettiği kavil Hanefîiler'in mezhebi değildir. Hanefîyye
kitaplarında : «Ramazan Bayramından sonra Ramazan orucuna Şevval'-den altı gün
oruç eklemek mendûbdur.
Bâzıları bu orucun
aralıksız tutulmasını mekruh görmüş, bâzıları mekruh olmadığını söylemişlerdir.
İnam Mâlik kerahete
kaail olanlardandır. Bu orucu Şevvâ1'in muhtelif günlerinde tutmak kerahetten veHıristiyan1ar'a benzemekten uzaklaştırır.» denilmektedir.
205- (1165)
Bize Yahya b. Yahya, rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nafî'den dinlediğim,
onun da İbni Ömer (Radiyallahâ anhûmayûan rivayet ettiği şu hadîsi okudum :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ashabından bazı kimseler rüyada
Kadir Gecesinin Ramazanın son yedi gecesinde görmüşler. Bunun üzerine
Rasû\ü\\ah(SallalUifıü Aleyhi ve Sellem) :
«Görüyorum ki
rüyalarınız Ramazanın son yedi gecesi hakkında birbirini tutmaktadır. Arlık
kim Kadir Gecesini arayacaksa onu Ramazanın son yedisinde arasın.» buyurmuşlar.
206- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e» Abdullah b. Dinar'dan
dinlediğim, onun da tbni Ömer (Radiyallahû anhûma)'dan, onun da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum:
Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)
«Kadir Gecesini,
Ramazanın son yedisinde arayın.»
buyurmuşlar.
207- (...)
Bana Amru'n-Nâkıd ile Zübeyr b. Harb rivayet ettiler. Zübeyr (Dedi ki): Bize
Süfyan b. Uyeyne, ZÜhrî'den, o da Salim'd en, o da babası (Radiyallahû anh,)
dan naklen rivayet etti. Babası (Abdullah b. Ömer) şöyle demiş; Bir adam Kadir
Gecesinin yirmiyedinci gece olduğunu
(rüyasında) gördü. Bunun üzerine
Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem)
:
«(Kadir Gecesi
hakkındaki) rüyalarımızın son on gün içinde olduğunu görüyorum. Binâenaleyh
siz onu bu on günün tek gecelerinde arayın.»
buyurdular.
208- (...)
Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana
Salim b. Abdillah b. Ömer haber verdi ki babası (Radiyallahû anh) şöyle demiş:
Ben Resulü Hah (SallaÜahü Aleyhi ve Sellem) 'i Leyle-i Kadir hakkında şöyle
buyururken işittim :
«Sizden bâzı kimseler
Kadir Gecesinin Ramazanın ilk yedisinde, bâzıları da son yedi gecesinde
olduğunu rüyalarında gördüler. Siz onu son on gecede arayın.»
209- (...)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ukbe yani İbni Hureysden rivayet etti.
(Demiş ki) : Ben İbni Ömer (Radiyallahû anhüma) 'yi şunu söylerken işittim :
Resû\ü\lah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Siz, onu yâni Kadir
Gecesini Ramazanın son on gecesinde arayın. Şayet biriniz zayıf düşer yahut
âciz kalırsa sakın kalan yedi geceden mahrum kalmasın,» buyurdular.
210- (...)
Bize Muhammed b. EI-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) . Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be,
Cebele'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben İbpi Ömer (Radiyallahü anhüma) 'yi
naklen rivayet ederken dinledim. Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Selienü 'den
Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Seliem) :
«Her kim Kadir
Gecesini arayacaksa, onu son on gecede crasın.» buyurmuşlar.
211- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aliyyü'bnü Müshir,
Şeybâni'den, o da Cebele ile Muhârib'den, onlar dr tbni Ömer (Raâtyalîahii
enhüına) 'dan naklen rivayet cîti. İbnİ öro^r şöyle demiş; Resûlüllah
(fiallaUahü Aleyhi ve Sellem):
«Kadir Gecesini, son
on gecede arayın. —Yahut son dokuz gecede arayın. —» buyurdular.
Bu hadîsi Buhâri
«Fadlu Leyleti'l-Kadir» babında, Nesai «Kitâbu'r-Rüya-da tahric etmişlerdir.
Hadîsin muhtelif
rivayetleri Kadir Gecesinin Ramazân-i Şerîf'in yirmisinden sonraki tek
gecelerde aranacağın bildirmektedir. Kadir Gecesinin bin aydan daha hayırlı
olduğu Kur'ân-ı Kerîm'in «Kadir» sûresinde beyân olunmuştur. 3u geceye niçin
Kadir Gecesi nâmı verildiği hususunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir.
Bâzılarına göre
«Kadirin mânâsı: Bir şey takdir etmek, ona paha biçmek demektir. Aîlah Teâla
Hazretleri sene içinde geçecek vak'a-yı ve umuru o gece takdir buyurup
hükmettiği için ona bu isim verilmiştir. Birtakımları o gecenin, ehemmiyet ve
şerefinden dolayı bu isim verildiğini söylemişlerdir.
Rivayete göre Zührî :
«O gece azamet ve şeref gecesidir.» demiştir.
Ebû Bekr-i Verrâk'a
göre mezkûr geceye Kadir denilmesi, kadr-u kıymeti olmayan kimselerin, o geceyi
ihya etmekle kıymet kazandıkları içindir.
Ulemâdan bazıları
mü'minlerin o gece işledikleri salih ameller Allah Teâla indinde makbul olduğu
için bu ismin verildiğini, birtakımları da kadr-u kıymet sahibi olan, Kur'ân-ı
Kerîm'in o gecp indirilmesi sebebiyle Kadir
Gecesi nâmı verildiğini söylemişlerdir
O gece, yeryüzüne üç
büyük melek indiği için bu ismin verildiğini söyliyenlerde vardır. İmam Halîl
b. Ahmed'e göre o gece yeryüzü
meleklerle dolup taştığı için bu isim verilmiştir.
Bu bâbda daha başka
kaviller de vardır.
Ne garîbdir ki
Kur'ân-ı Kerîm'de :
«Kadir Gecesi bin
aydan daha hayırlıdır.» [56]
buyurulduğu halde son asırulemâsından Mısır'.Şeyh.Muhammed Abauh , Kadir
Gecesinin bizatihi hiç, bir fazileti olmadığını, bu büyük fazileti ona
Kur'ân-ı ,Kerim'in o gece inmesi bahgettı-ğini iddia etmiş, şimdiye ka^âr hiç
bir müfessir ve muhaddisin naur-ı hayâlinden bile geçmeyen, garîb iddiasını
isbât sadedinde âyet ve hadîs tanımamıştır. Ezcümle Buhar ile Müs1im'in bu
babda ittifakla tahric ettikleri birçok hadîslerin muztarib,. zayıf ve uydurma
"olduklarını iddia etmiştir. Halbuki sahîheynde bahusus Buhâri'de uydurma
hadîs bulunmak- §öyle dursun, bir tek zayıf hadîs bile yoktur. Ulemâ
kitâbullah'dan sonra en sahih kitabin «Sahîh-i Buhâri» olduğunu söylemiş,
birtakımları Müslim 'in «Sahîh »ini tercih etmişlerdir. Gerçi Buhâri'de 300
kadar zayıf hadîs olduğu, «Sahîh-i Müslim»de dahî bu kabilden birçok hadîsler
bulunduğu tesbît edilmişse de bunlar müstakillen hüküm ifâde etmek için değil,
o bâbdaki esâs hadîslere şahit yani onları takviye ve te'yid için
getirilmişlerdir. Biz sözle'sahîheyn-deki her zayıf hadîsin mutlaka sahîh bir
rivayeti de vardır. Hadîs ulemâsına göre sahîh bir hadîsi rivayet ettikten
sonra onu te'yid için aynı hadîsin zayıf bir rivayetini nakletmekte hiç bir
beis yoktur, tslâm düşmanlarının müslümanlığa Ijücûm için bu gibi zayıf
hadîsleri ele alarak demagoji yapmalarına pek fazla hayret edilemez. Çünkü
düşmandan zâten düşmanlık beklenir. Fakat bir müslüman âliminin hattâ müctehid
geçinen bir zâtın en sahîh hadîslere «uydurma» damgası vurmasına ne mânâ
verilir »bilemem?... Bereket versin ki Ezher Şeyhlerinden Abdurrahman Tâc ,
Kadir Gecesi hakkında yazdığı yir-mi-otuz sahifelik küçük bir broşürle Muhammed
Abdü'ye hak ettiği cevâbı vermiş, hatalarını birer birer yüzüne çarparak
müslümanları Resûlüllah (Sallâllahü Aleyhi ve Sellem) 'in sahîh hadîslerine
karşı tereddüt ve şüpheye düşmekten kurtarmıştır.
Bizce Kadir Gecesinin
fazileti hakkında Kur'ân-ı Kerîm 'de hiç bir âyet bulunmasa, Kur'ân-ı Kerîm'in
o gece nazil olması aklen mezkûr gecenin yine pek mümtaz, pek şerefli olmasını
iktizâ eder. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm semavî kitapların sultanı mesabesindedir. Bir
sultanı ağırlamak için ise saray gerekir. Onu bir kulübeye misafir almak şanına
lâyık bir hürmet ve ta'zim olamaz.
Şu halde akıl, semavi
kitapların sultanını Allah Teâlâ Hazretlerinin mutlaka mümtaz bir gecede
indirmiş olmasına hakmeder, o gece de Kadir Geceşidir.
Filvaki mezkûr gecenin
akla uygun olarak pek mümtaz ve şerefli bir gece olduğunu Allah Teâlâ
Hazretleri:
«Kadir Gecesi bin
aydan daha hayırlıdır.» âyet-i kerîmesi ile beyân buyurmuştur.
.Kur'ân-ı Kerîm 'in o geceye şeref üstüne şeref, hayır
üs tüne hayır kattığı hususunda isek söz yoktur.
Ulemâ, Kadir Gecesinin
tâyini hususunda ihtilâf etmişlerdir. Ezcümle , Ramazan'm ilk gecesi, onyedinci
gecesi, onsekizinci gecesi, ondokuzuncu gecesi, yirmibirinci, yirmiüçüncü,
yirmibeşinci, yirmi-yedinci, yirmidokuzuncu ve Ramazan'm son gecesi olduğunu
sö> leyenler bulunmuştur. Çift gecelerde aranacağını iddia edenlerle, bütün
senede ve bütün Ramazan'da aranması gerektiğini söyleyenler de vardır.
îmam A'zam'a göre
Kadir Gecesi Ramazan 'dadır, yalnız her sene aynı geceye tesadüf etmeyip, bazen
evvel bazen sonra gelir.
İmam Ebû Yûsuf'la îmam
Muhammed'e göre Kadir Gecesi değişmez, lâkin hangi gece olduğu belli değildir.
Bir rivayete göre Ramazan'm yarısından sonra aranılacağını söylemişlerdir.
İmam Şafiî'ye göre
Kadir Gecesi Ramazan'in yirmisinden sonra gelir, yeri değişmez. Bu gece
kıyamete kadar bakidir.
Ebû Bekir-i ftâzi:
«Kadir Gecesi aylardan birine mahsus değildir.» demiştir. Hanefîiyye ulemâsının
kavilleri de budur. Hattâ Kaadî Han, îmam A'zam'ın meşhur kavline göre Kadir
Gecesinin sene içinde devrettiğini, bazen Ramazan 'da, bazen de başka başka
bir ayda geldiğini söylemiştir. Bu kavil tbni Mes'ûd ve tbni Abbâs (Radiyallahü
anhüma) ile 1krimeden ve diğer birtakım ulemâdan sahîh rivayetlerle
nakl-olunmuştur.
El-Mühelleb bu kavli
çürütmeye çalışmış ise de, Hatifîii1er'e hücum edeyim derken îbni Mes'ûd ve İbn
i Abbâs (Radiyallahü anh) hazerâtı gibi iki büyük sahâbinin kavillerini hiçe
çıkarmak gaflet ve cür'etinde bulunmuştur.
Sahâbe-i kiram 'dan
Abdullah b. Zübeyir Kadir Gecesinin onyedinci, Ebû Said-i Hudrî yirmibirinci
geceler olduğunu söylemişlerdir.
İmam Şafiî, Hz ibnû Saîd'in kavlini tercih
etmiştir.
Abdullah b. Üneys
(Radiyallahû anUyya. göre Leyle-i Kadir
Ramazan Jm yirmiüçüncü gscesidir.
Sahabe, ikiram 'dan
bir cemaatla îbni Abbâs {Radiyallahû anlı) yirmiyedinci gece, Bilâl (Radiyallahû
atık) yirmi-dördüncü, Hz. A1i ondokuzuncu gece olduğunu söylemişlerdir. Bu
babda başka kaviller de vardır. Hattâ Leyl'e-i Kadir'in Safaan'm onbeşinci
gecesi olduğunu söyliyenler bile bulunmuştur.
Şiîler'le Râfizî 'ler,
Kadir Gecesinin kaldırıldığını iddia ederler.
Abdürrazzâk'ın Hz.
Abdullah b. Hanbes 'den rivayet ettiği bir hadîs Şiîler'le Râfizî 'ler aleyhine
delildir. Mezkûr hadisde:
«Efcû Hüreyre'ye dedim
ki :
— -Kadir Gecesinin kaldırıldığı söyleniyor. Ne
dersin? Ebû Hüreyre :
— «Onu söyleyen yalan yapmış, cevâbını verdi.»
denilmektedir.
Zahirîler 'den İbni
Kazm, Kadir Gecesi hakkında şunları söylemiştir: «Ramazan
yirmidokuz çekerse Kadir Gecesi
hiç şüphesiz kalan on günün evvelindedir. O da ya yirmibirinci,. ya
yirmiikimci, yahut yirmidördüncü veya yirmialtmci yahut yirmise-kizinci
gecedir. Ramazan otuz çekerse: Son on gecenin iktidası seksiz
olarak ya yirmibirinci, ya yirmiüçüncü, ya yirmibeşinci, yahut yir miyedinci
veya yirmidokuzuncu gecedir.»
Kadir Gecesinin
Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) zamanır. da. yalnız bir seneye mahsûs
vâki olduğunu söyliyenler de vardır.
Hasılı Kadir Gecesi
hakkında kırkbeş kadar kavil vardır. Maama-fih mefhûm-u adet muteber bir delîl
olmadığı için rivayetler arasınö> münâfaat yoktur.
Ulemâdan bâzılarına
göre Resûlüllah {Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) Kadir Gecesini kat'î olarak tayin
etmemiştir. Bu sebeple Ashâb-ı Kiram 'dan her biri işittiği ile amel etmiştir.
Ekser-i Ulemâ Kadir Gecesinin yirmiyedi
Ramazan'da olduğunu söylemişlerdir.
212- (1166)
Bize Ebu't-Tâhir ile HarmeletüTmH Yahya rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Ibni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yunus, tbni Şibab'dan, o da Ebû
Selemete'bni Abdirrahman'dan, o da Ebû Hü-reyre (Radiyallahûanh)'Ûarx naklen
haber verdi ki ResÛlûllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Kadir Gecesi rüyamda
bana gösterildi. Sonra zevcelerimden bin beni uyandırdı da o [onun hangi gece
olduğu) bana unutturuldu. Artoc sız onu kalan on gün zarfında arayın.^ buyurmuşlar.
Harmele : «Ben, o
geceyi unuttum.» diye rivayet etti.
213- (1167)
Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bekir yâni Ibni Mudar,
İbni Haddân, o da Muhammed b. İbrahim'den, o da Ebû Selemete'bni
Abdiraahman'dan, o da Ebû Saîd-i Hudri (Radiyallahûanh) dan naklen rivayet
etti. Ebû Saîd şöyle demiş: Re-sülüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlern) Kamazan
ayının ortasındaki on günde itikaf yapardı. Yirminci gece geçip de
yirmîbirinciyi karşıladığı zaman evine dönerdi. Onunla birlikte itikâf yapanlar
da dönerlerdi. Sonra, bir Kam a zan ayında evine dönmeyi itiyat edindiği gece
mescidde kalarak cemaata hutbe okudu ve onlara Allah'ın dilediklerini emretti.
Sonra şöy-* le buyurdu :
«Ben, bu on günde
îtikâf yapıyordum. Üjlaîıura şu son on günde itikat yapmak hatırıma geldi,
imdi benimle beraber kim itikat yapmışsa, îtikâf yerinde gecelesin. Ben, bu
geceyi hakikaten rüyamda gördüm ama, o hana unutturuldu. Artık siz, onu son on
gün zarfında tek gecelerde arayın. Ben kendimi bir su ve çamura secde ederken
gördüm.»
Ebû Said-i Hudrî demiş
ki: «Yirmibirinci gece yağmura tutulduk da mescid Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi
ve Sellem) 'in namaz kıldığı yere aktı. Resûlüllah (Salkülahü Aleyhi ve Se//em)
sabah namazından çıkarken ona baktım, yüzü çamur ve suyla ıslanmıştı.»
214- (...)
Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdtil-aziz yani Derâverdi,
Yezîd'den, o da Muhammed b. İbrahim'den, o da Ebû Selemete'bnü Abdİrrahman'dan,
o da Ebû Saîd-i Hudrî (RadfyallahÛ (ytm 'dan naklen rivayet etti ki, şöyle
demiş : «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)Ramazanda ayın ortasındaki on
günde îtikâf yapardı...»
Ravi hadîsi yukarki
hadîs gibi rivayet etmiş yalnız: «îtikaf ettiği yerde dursun, buyurdu.» Bir de:
«Alnı çamur ve suyla
dolu olarak çıkıyordu.» demiştir.
215- (...)
Bana Muhammed b. Abdilal» rivayet etti.
(Dedi ki):
Bize Mu'temir rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Umâratü'bnü Gaziyyete'l-Ensâri rivayet etti. (Dedi ki) :
Ben, Muhammed b. İbrahim'i, Ebû Sele-me'den, o da Ebû Said-i Hudrî (Radiyallahûanh)'dan
naklen rivayet ederken işittim, Ebû Said şöyle demiş: Resûlüllah (Scdlallahü
Aleyhi ve Sellem) Ramazanın ilk on günü zarfında îtikâfa girmiştir. Sonra ortasındaki
on günde tentesi üzerinde hasır bulunan bir Türk çadırında îti-kâf yaptı,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu hasırı eliyle tutarak çadırın bir
tarafına çekti. Sonra başını (çadırdan) çıkararak cemaatla konuştu. Cemâat
kendisine yaklaştılar. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve :Sellem):
«Ben, ramazanın ilk on
gününde îtikâf yapar, bu geceyi arardım, sonradan ayın ortasındaki on günde
îtikâf yapmaya başladım. Bil âhara bana gelerek bu gecenin son on gönde
olduğunu s öy I iyen oldu. Binaen-aleyhi sizden kim îtikâfa. girmek isterse,
girsin.» buyurdu.
Bunun üzerine cemâat
da onunla birlikte îtikâfa girdiler.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Bana, Kadir Gecesi,
tek gece olarak gösterildi ve sabahında çamurla su içine secde edeceğim
bildirildi.» buyurdu.
Müteakiben
yirmibirinci gecenin sabahına erdi. Sabah namazına kalkmıştı. Derken semâdan
yağmur yağdı ve mescid aktı. Çamurlu suyu gözümle gördüm. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sabah namazını edadan sonra alnında ve burnunun
ucunda çamurlu su vardı. Bir de baktım o gece son on günün yirmibirinci gecesi imiş;
216- Bize
Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âmir rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Hişârn, Yahya'dan, o da Ebû Se-leme'dcn naklen rivpyet etti.
Ebû Seleme şöyle demiş : Aramızda Kadir Gecesini müzâkere ettik. Müteakiben Ebû
Saîd-i Hudrî (Radiyallahü anh)'a vardım, Ebû Said tenim dostumdu.
— «Beraberce hurmalığa çıksak ya.» dedim. Ebû
Saîd, üzerinde ha-mişa denilen bir cübbe olduğu halde dışarı çıktı. Kendisine:
— «Sen, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'i Kadir Gecesinin lâfını ederken işittim mi? diye sordum. Ebû Saîd.
şunları söyledi:.
— «Evet! Biz, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Ramazanın
ortasındaki on günde îtikâfa girdik de yirminci günü sabahı îtikâîian çıktık.
Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bize hutbe okuyarak
şöyle buyurdular :
«Bana hakikaten Kadir
Gecesi gösterildi. Ama ben,- onu unuttum. — Yahut: o, bana unutturuldu.—
Binâenaleyh siz, onu ayın son on gününde îek gecelerde arayın. Bana su ve
çamur içine secde edeceğim dahi gösterildi. Imdİ kim Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ile beraber itîkâfa girmişse geri dönsün.»
Ebû Saîd demiş ki:
«Bunun üzerine geri döndük. Gökyüzünde bir bulut paresi bile görmüyorduk.
Derken bir bulut geldi ve yağmura tutulduk. Hattâ mescidin tavanı aktı. Zâten
mescid hurma dalından yapılmıştı. Namaz kılındı, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) 'i, su ile toprak içine secde ederken gördüm. Hattâ çamurun eserim
alnında bile gördüm.»
(...) Bize
Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrazzâk haber verdi. (Dedi ki)
: Bize Ma'mer haber verdi. H.
Bize Abdullah b.
Abdirrahmân Ed-Dârimî dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebu'l-Muğira haber
verdi. (Dedi lu) : Bize Evzâi rivayet etti.'
Her iki râvi Yahya b.
Ebî Kesîr'den bu isnâdla yukarki hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
Bunların rivayetlerin
de: «Namazdan çıktıktan sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i
gördüm, alnında ve burnunun ucunda çamur eseri vardı.» ibaresi de vardır.
217- (...) Bize Muhammed b. EI-Müsennâ Üe Ebû Bekir b. Hal-lâd
rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize AbdülVla rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Saîd Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî
(Radiyaliahû anh)'da.n> naklen rivayet eyledi. Ebû Saîd şöyle demiş:
Resûlüllah (SallallahüAleyhi-ve Settem) , Kadir Gecesi henüz kendisine
bildirilmezden Önce onu arayarak Ramazan'ın ortasındaki on günde îtikâfa
girdi. îtikâl günleri geçince çadırın sökülmesini emretti ve hemen çadır
söküldü. Sonra Kadir Gecesinin, Ramazan'ın son on günü zarfında olduğu
kendisine bildirildi. Bunun üzerine çadırın kurulmasını emir buyurdu ve çadir
tekrar kuruldu. Sonra cemâatin yanına çıkarak:
«Ey cama at, gerçekten
bana Kadir Gecesi bildirilmişti. Ben de onu sîze haber vermek için çıkmıştım,
fakat birbirlerinden hak dâva eden iki adam geldi yanlarında Şeytân da vardı.
Bu sebeple Kadir Gecesi bana unutturuldu. Artık siz, onu Ramazanın son on günü
zarfında arayın. Onu dokuzuncu, yedinci ve beşinci gecelerde arayın.»
buyurdular.
Kavi demiş ki ; «Ben;
— «Yâ Ebâ Saîd! Siz sayıyı, birden daha iyi
bilirsiniz, dedim. Ebû Saîd:
— Evet, bu hususta
biz, sizden daha üstünüz, dedi. (Kendisine) :
— Bu dokuzuncu, yedinci ve beşinci ne demektir?
diye sordum. Ebû Saîd :
— Yirmibİrinci gece
geçti mi ondan sonra gelen yirmiikinci gece : dokuzuncudur, yirmiüçüncü gece
geçti mi, onun arkasından gelen gece yedinci, yirmi beşinci gece geçti mi, onu
tâkib eden gece beşincidir, cevâbını verdi.»
İbni Hallâd :
«Birbirlerinden hak dâva eden...» tâbirinin yerine «Birbirleriyle muhâsama
eden iki kişi.» dedi.
218- (1168)
Bite Said b. Amr b. Sehl b. İshâk b. Muhammed b. Eş'as b. Kays El-Kindî ile
Aliyyü'bnü Haşrem rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Damra rivayet etti.
(Dedi ki) : Bana Dahhâk b. Osman rivayet etti. (Dedi ki) :Bana Dahhâk b. Osman
rivayet etti. — tbni Haşrem : Dahhâk b. Osman'dan, dedi.— O da Ömer b.
Ubeydillah'ın azatlısı Ebu'n-Nadr'dan, o da Büsur b. Saîd'den, o da Abdullah [57]. b.
Üneys'-den naklen rivayet etmiş ki, ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Bana, Kadir Gecesi
gösterildi ama sonra unutturuldu. Ben, rüyamda o gecenin sabahında kendimi su
ve çamur içine secde ederken gördüm.»
buyurmuşlar.
Abdullah (Radiyailahû
anh): «Biz, Ramaran'm yirmiiiçüncü gecesi yağmura tutulduk. ResûlüIIah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bize sabah namazını kıldırdı. Namazdan çıktığı
vakit su ile çamurun eseri alnmda ve burnunda kalmıştı.» demiş.
Râvi diyor ki:
«Abdullah b. Üneys (geceyi zikretmiyerek sadece) : Yirmiüçte yağmura tutulduk,
dedi.»
(54).
219- (1169)
Biie Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni Nümeyr ile
Veki', Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe (Radiyalîahû anha) 'dan naklen
rivayet etti. Şöyle
demiş: Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) :.
«Kadir Gecesini
Ramazanın son on gecesinde arayın.» buyurdular.
Burada İbni Nümeyr:
«İltimas edin.» Yeki1: «Taharri edin.» diye rivayette bulunmuşlardır.
(îltimâs ile
taharrinin ikisi de : araştırmak, ruânâsma gelir.)
Ebû Saîd (Radiyalîahû
anh) hadîsini Buhâri «Fadlu Ley-Ieti1-Kadir»in bir-iki yerinde ve
«Kitâbu's-SâlâUda, Âişe (Radiyalîahû anha) hadîsini dahî «Fadlii
Leyleti*l-Kadir»de tahrîc etmiştir.
Türk çadırından murâd:
Keçeden yapma ufak çadırdır.
Rivayetlerin umumundan
anlaşılıyor ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e Kadir Gecesinin
hangi gece olduğu bildirilmiş, fakat sonradan unutturulmuştur. Hattâ Hemmâm'in
rivayetinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bir defa Ramazan'ın
ilk on gününde, başka bir defa ortasındaki on günde îtikâfa girdiği ve ikisinde
de Cebrail (Aleyhisselâm) gelerek: «Aradığın ilerdedir.» demek suretiyle Kadir
Gecesinin*Ramazan'ın son on gecesinde olduğuna işaret ettiği bildirilmektedir.
Bu geceye işaret olmak üzere Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in
rüyasında, su ile çamura secde edeceği bildirilmiştir.
Hadîsin bir
rivayetinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve SelîemY'va. unutmasına sebep
Şeytanla birlikte gelen iki zâtın birbirlerinden hak dava etmeleri olduğu
görülüyor.
Bu iki zâtın Abdullah
b. Hadred ile Ka'b b. Malik (Radiyalîahû anh) oldukları söylenir. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onların dâvası ile meşgul olurken, Kadir
Gecesinin hangi gece olduğunu unutmuştur.
Ulemâdan bâzılarına
göre buradaki unutmaktan veya unutturulmaktan murâd: O gecenin, o seneki
bereketinin kaldırılmasıdır.
Gerçi Hz. EbûHüreyre
rivayetinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) lin unutmasına sebep
kendisini zevcelerinden birinin uyandırması olduğu anlaşılıyorsa da vak'anm iki
defa cereyan etmiş olması ihtimâl dahilindedir. Vak'anın bir olması, unutmanın
iki defa vu-kubulması da mümkündür.
Burada şöyle bir suâl
hatıra gelebilir: «Kesûlüllalı (SallalkthüAleyhi veSellem) 'in bu mes'elede
unutması câîz olunca, başka mes'elelüri unutması da caizdir. Bu suretle
ümmetine tebliğ ile me'mur olduğu bazı ahkâm zayi olacaktır..
Cevâp şudur: Ümmetine
tebliği icâb eden ahkâmı ResûlüHah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem)?m unutması
caiz değildir. Caiz hattâ vaki olsa bile Allah Teâlâ onları Kesûl-İ Ekrem'ine
tekrar hatırlatır.
1) Namaz
kılan kimse alnında toprağı silmemelidir.
2) Çamurlu
yere secde etmek caizdir.
3) İbâdette
evlâ olanı araştırmak ve ona irşâdda bulunmak gerekir.
4) Ahkâm
ifâde etmeyen husûsatta Peygamber
{Sallallahü Aleyhi ve Sillem) 'in unutması caizdir.
5) Ay
lâfzını kullanmadan, sadece Ramazan
demek caizdir.'
6) îtikâfa
girmek ve bunun için Ramazan'ın son on gününü tercih etmek müstehabdır.
7)
Peygamberlerin rüyalarına hüküm terettüb eder.
220- (762)
Bize Muhammed b. Hatim ile İfani Ebî
Ömer ikisi birden İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. İbni Hatim (Dedi ki) : Bize Süf-yan b. Uyeyne, Abde ile Âsim
b. EbFn-Necûd'dan [58] naklen rivayet etti. Onlar da Zır b. Hubeyş'i
şöyle derken işitmişler :
— «Übeyyu'bnü Ka'b (RadiyaUahû anh)'a sordum, dedim ki:
— Kardeşin İbni Mes'ûd: Kim bîr yıl ibadetle
kaaim dursa, Kadir Gecesine rastlar, diyor. Übey (RadiyaUahû anh)
— O insanların buna güvenmemelerini
kastetmiştir. Yoksa kendisi bu gecenin Ramazan'da olduğuna, Ramazan'm da son on
gecesinde, o gc~ cenin de yirmiyedinci gece olduğunu pek âlâ bilir, dedi. Sonra
bu gecenin yirmi yedinci gece olduğuna İstisnasız yemin etti. Ben :
— Bunu neye istinaden söylüyorsun ya
Ebe'l-Münzh? dedim. Übey (RadiyaUahû adh) :
— Alâmetine,
yâmut Resûlüllah (Satlallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in bize haber verdiği nişana istinaden söylüyorum. O gecenin
sabahında güneş şuâsız olarak doğu çaktır, cevâbını verdi.
221- (...)
Bize Muhammed b. El-Müsenna rivayet etti. (Dedi ki) : Bİ3e Muhammed b. Ca'fer
rivayet elti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Ahdetü'hnü Ebî
Lübâbe'yi, Zır b. Hubeyş'den, o da Übey-yü'bnü Ka'b (RadiyaUahû anh) 'dan
naklen rivayet ederken dinledim. Zır şöyle demiş :
Übeyy, Kadir Gecesi
hakkında: «Vallahi onu ben pek ala bilirim.» dedi.
Şû'be: «Zann-ı
galibime göre bu gece Resûlüllah (SaHallahU Aleyhi ve Sellem) 'in bize ihyasını
emrettiği gece olacaktır. O gece ayın yirmiyedinci gece sidir.» şeklinde
rivayet etmiştir.
Yalnız Şû'be şu
cümlede (yâni) «Bu gece Resûlüllah (Sallallahti Aleyhi ve Sellem) 'in bize
ihyasını emrettiği gecedir.» ifâdesinde şekketmiş : «Bunu bana, ondan bir
dostum rivayet etti.» demiştir.
222- (1170)
Bize Muhammed h Afcbâd ile İbni Ebî Ömer rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
MervAn yâni Fezâri, Yezîd yâni İbni Key-sân'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû
Hüreyre (Radiycdlahû anh) 'dan naklen rivayet eyledi. Ebû Hifceyre şöyle demiş:
-Biz, Resulüllah
(Salkiîlahü Aleyhi ve SeUemyin yanında Kadir Gecesini ı;azâkere ettik de:
— Ay doğduğu vakit
onun çanak yarısı gibi-olduğunu hanginiz hatırlar? buyurdu.
İstisnası yemin'den
murâd: İnşaallah demeden yapılan yemSndir.
Hz. Ubeyy'in bu kat'î
yemini Kadir Gecesini, alâmetinden bildiği içindir. Bu alâmet güneş şuâsız
doğmasıdır.
Ulemânın beyânına göre
güneşin ziyâsız doğmasına sebep: O gece yeryüzüne inen sayısız meleklerin
semâyı kaplamaları olabilir.
Kaadî İyaz'a göre ayın
çanak kırığı gibi doğması, Kadir Gecesinin Ramazan sonlarında olduğuna
işarettir. Çünkü ay yeni doğduğu sıralarda böyle görünmez.
Kadir Gecesinin
alâmetleri hakkında muhtelif hadîsler vârid olmuştur. Bezzâr'm «Müsned-inde Hz.
Câbir b. Semû-r a 'dan tahrîc ettiği bir hadisde :
«Kadir Gecesini
Ramazanın son on gecesinde arayın. Zîra onu, ben gördüm, fakat unuttum. O,
yağmurlu ve rüzgârlı bir gecedir.» Duyurulmuştur.
İbni Hibbân'ın
«Sahîh»inde Hz. Câbir b. Abdi11âh'dan tahrîc ettiği bir hadîs dahî mânâ itibarı
ile buna yakındır. Mezkûr hadîsde Kadir Gecesinin fazla sıcak ve soğuk olmayıp,
mutedil aylı ve yıldızlı bîr gece olduğu bildirilmiştir.
îbni Ebî Şeybe 'nin
rivayet ettiği Abdullah b. Mes'ûd (Radiyallahû anh) hadîsinde :
«Güneş her gûrt
şeytânın iki boynuzu arasından doğar. Bundan yalnız Kadir Gecesinin sabahı
müstesnadır.» deniliyor.
tbni Huzeyme'nin Hz.
Ebû HÜreyre'den merfû olarak tahric ettiği bir hadîsde:
«O gece yere inen
meleklerin adedi, çakıl tadarının adedinden daha çoktur.» buyuruluyor.
îbni Ebî Hâtim'in
Mücâhid tarikiyle rivayet ettiği bir hadîsde o gece yeryüzüne şeytan
salınmadiği, belâ gönderilmediği bildirilmekte, Dahlıâk tarikiyle rivayet
ettiği hadîste ise o gece tevbe eden herkesin tevbesi kabul edildiği, gök
kapılarının açıldığı, Kadir Gecesinin güneş kavuştuktan, ertesi sabah tekrar
doğuncaya kadar devam ettiği beyan olunmuştur. Daha başka rivayetler de vardır.
Nevevî diyor ki:
«Kadir Gecesi mevcuttur, onu her sene Ramazan'da Benî Adem 'den Allah'ın
dilediklerin görürler. Nitekim geçen hadîsler de bunu göstermektedir.
Sulehadan, onu gördüklerini haber verenlerin adetleri sayılmayacak kadar
çoktur.
Hz. Übeyy hadîsinde de
işaret olunduğu vecihle bu geceı-;n kullardan gizlenmesi, ona güvenip de şâir
ibâdet ve tâatlara karşı gevşeklik göstermesinler, bilâkis ona tesadüf etmek
tamamıyla birçok geceleri ibadetle ihya etsinler diyedir.
Cuma günündeki icabet
saatinin, Kur'ân.ı Kerîm 'deki ism-i a'zam'ui gizlenmesi gibi şeyler hep bu
hikmete mebnîdir.
[1] Sûrc-i Bakara âyet 185
[2] Sûre-i Bakara âyet 183.
[3] Ebû Süheyl Nâfi' b, Mâlik b. Ebî Amir: İmam Mûlik'İn
amıcasıdır; sahîheyn râvf-lerindendir
[4] Ebû Alî Hasen b. Mûsâ El-Eşyeb : Kûfeli olup Bagdat'da yaşamıştır. Aslen Horasanlıdır. (192) târihinde. vefat
etmiştir
[5] Ebû Süveyre Cebeletü'bnü Suhaym
Euleymî yahut Şeybânî: sahîheyn
râvîlerin-dendİr.
[6] Ebû Kays Esved b. Kays El-Becell: Kûfelidir; Sahîheyn
râvDerindendir.
[7] Ebû Osman Saîd b. Arar b. Saîd El-Kuraşî Et-Emevî:
KÛfclidir; Sahîheyn rtviIerindendir.
[8] Setemetü'bnü Süleyman
El-Mervezî: Sahîheyn
râvîlcrindcndir.
[9] EbÛI-Bahterî Satd b.
"eyrûz Et-Tâî \ (?-83) Kûfeli azatlılardandır. Benî Nabhâ'mn
fizatlısı Saîd b. Cübeyr olduğu da söylenir. Sahîheyn râvîlerindendîr
[10] Sûrc-i Bukara âyet 187.
[11] Ebü Tarif Adiyy b. Hatim b. AbJÎHah El-Taifi IR.A.) : (?-68) Kııfelİ ashabı kirâmdandır.
[12] Ebû Süleyman Fudayl b. Süleyman : Busralıdır, Sahîheyn
râvîlerindendu.
[13] Ebû Bekir Muhammed b. Schl Ei-Temîmİ : Müslim in râvîlerindcndi yaşamı? ve (151)
tarihinde orada vefat etniktir.
[14] Müslim in râvîlerindendir, BasralıJır
[15] Ebû Muhammed Amrü'bnü Âs b. Vâil (R.A.) : Mısırı
fetheden sahâbi-i celildir. (43) târihinde Ramazan bayramı akşamı vefat
etmiştir
[16] Ebû Ömer Asım b. Ömer b. Haltâb El-Kuraşî : (?-70) Hz.
Abdullah b. Ömer'in kardeşidir.
Sahîhayn râvıierindendir
[17] Sahiheyn râvîlerindendir.
[18] Hz. Zübeyİr b. Avvâm'ın torunudur. Mcdînelidir. Sahîheyn râvîlerindendir
[19] Zihar : Bir kimsenin, karısını şer'an nikâhı kendisine
haranı olan bir kadının bakılması haram bir uzvuna benzetmesidtr. «Sen, bana
annemin sırlı gibisin.» gibi sözlerle yapılır. Zıharm hükmü keffaret vermedikçe karısının
kendisine haram olmasıdır
[20] Ebû Saîd Abdülkerim b. Mâlik El-Cezerî : (7-127)-Hz.
Osman'ın âzathsıdır. Hz. Muâviye'nin azatlısı olduğunu söyleyenler dç vardır.
[21] Bu zâta Muhammed b. Abdirrahman b. Es'ad b. Zürâra
dahî denilir. Sahîheyin lâvîlerindendir
(124) tarihinde vefat etmiştir
[22] Ebû Davud-u Tayalisi
[23] Ebû Amma Hüseyin b. Hureys b. Hasan El-Mervezî :
(?-244) Imran b. Hüsayn (R.A.)'m âzatlısıdır, sahîheyn râvîlerindendir
[24] Ashâb-i kirâm'dandır, Künyesi Ebû Sâlihdir. (61)
târihinde vafât etmiştir
[25] Ebû Murâvİh Sa'd El-Leys : Medînelidir, Peygamber (S.A.V.) zamanında dünyaya gelmiş,
adım bizzat ResûlÜllah (S.A.V.) koymuştur.
[26] Ebû Abdülhaınîd tsmâil b. Ubeydülah yahut İbni
Abdillah El-Mahzumî: (7-132) Şamlı âzadlıfardandir. Sahîhheyn râvîlerindendir
[27] Hz. Ebu'd-Derdâ' Uveymir b. Amİr'in zevccsidir.
[28] Hz. Ummü Dcrdâ'mn âzatlısıdır
[29] 1114 numaralı hadis.
[30] 1121 numaralı hadis.
[31] Ebû Mâlik Ubeydullah b. Ahnes: Hadîs itibariyle
Basralılardan sayılır. Sahîheyn râvîlerindendir
[32] Kays b. Seken El-Ezdî: Kûfelidir. Müslimin
râvîlerindendir. Mus'ab b, Zübeyir zamanında vefat etmiştir.
[33] Azatlılardandır, ahiheyn ravilerindendir
[34] Basralılar. Müslimin râvilerinrîendir
[35] Ehvâz kadışıdır- Müslİmin râvilrindendir
[36] Mekkeli
azatlılardandır. (126) tarihinde
vefat etmiştir. Sahîhyen
ravilerimlendir.
[37] Ebû Gatafân b.
Tarif yahut İbni Mâlik El-Murrî, Müslimin râvîlerindendir.
[38] Yûsuf b. Yezid': Basrahdır. Sahîheyn râvilerindendir.
[39] Ziyâd b. Cübeyr b. Hayyete's-Sckafi : Sahîheyn
râvilerindendir.
[40] Aahâb-ı kirâm'dandır. Kendisine Nübeyşetü'1-Hayr dahî
denilir.
[41] Ebû Ca'fer Muhammed b. Sabık Et-Temîmi:
AzatlılannJauthr. Aslen acem olup Kâfclidir. Sahîheyn râvilerindendi, (213)
târihinde vefâd etmiştir.
[42] Abdülhamid b. Cübeyir b. Şeybe :Hicâzh sayılır.
Sahîheyn râvilerindendir
[43] Mekkeli olup Medîne'yc hicret etmiştir. Sahîheyn
râvileıîndendir,
[44] Sûre-İ Bakara âyet 184.
[45] Sûre-i Bakara âyet 185
[46] Ebû Ca'fer Ahmed b. Ömer b. Hafs El-Vekiî (?-235):
Müslim'in lâvüerindendir.
[47] Ebû Ata' Abdullah b. Atâ: A'zatlılardandır. Hem
Mekke'li hem Medîne'li olduğu söylenir. Müslim'in râvüerindendir
[48] Ebû Yakub Ishâk b. Ömer b. Seîit El-Hüzeli: ( ?-230) Basrahdır. Müslimin râ-vllerindedir.
[49] Sahiheyn râvilerindendir
[50] Ebü Abdillih Hişâm b. Hassândır
[51] Ebu'l-Hasem Ziyâd h. Feyyaz El-Huzaî: Kürelidir.
Müslimin râvîlerindendir
[52] Basrahdır. Müslimin râvüerindendîr
[53] Muhammed b. KudameteVSülemî: Müslîmin
râvilerindedndir.
[54] îbni ile Kudame; Her îkİside Müsîlimn rüvilerindendir
[55] Müslimin râvilerindedndir.
[56] SÜrfr-i Kadir âyet 3.
[57] Ebû Yahya Abdullah b. Üneys El-Cünenî (r.Aö); Ensâr-i
kiramdaodır. Akabe ve Uhud gazalarında bulunmuştur Bedir gazasına iştirak edip
edemediği ihtilaflıdır. Uz. Muâviyenin hilâfeti zamanında vefat etmiştir
[58] Ebû ekir Âsim b. Ebun-Necûd:. Kûfeli, Kurrâdandır.
Sahüıeyne râvilerindcndi