48 — ZİKİR, DUA, TEVBE VE
İSTİĞFAR BAHSİ
1- Allah Teala'yı Zikretmeye Teşvik Babı
2 - Allah Teala'nın İsimleri ve Onları Ezberleyenleri
Faziletleri Hakkında Bir Bab
3 - Duada Dilersen Demeyip Kesinlik Gösterme Babı
4 - Başına Gelen Bir Zarardan Dolayı Ölümü İstemenin
Keraheti Babı
6 - Zikir Dua ve Allah Teala'ya Yaklaşmadın Fazileti
Babı
7- Dünyada Azabın Peşin Verilmesi İçin Dua Etmenin
Keraheti Babı
Bu Hadis'den Şu Hükümler Çıkarılmıtır:
8- Zikir Meclislerinin Fazileti Babı
10- Tehlil, Tesbih ve Duanın Fazileti Babı
11- Kur'an Okumak ve Zikirde Bulunmak İçin
Toplanmanın Fazileti Babı
12- İstiğfarın ve Onu Çok Yapmanın Müstehab Oluşu
Babı
13- Zikrederken Sesi Kısmanın Müstehab Oluşu Babı
14- Fitnelerin ve Başka Şeylerin Şerrinden Allah'a
Sığınma Babı
15- Acz, Tenbellik ve Başkalarından Allah'a Sığınma
Babı
16- Kötü Hükümden Şekavet Erişmesinden ve
Başkalarından Allah'a Sığınma Hususunda Bir Bab
17- Kişinin Uyku Ânında ve Döşeğe Yattığı Zaman
Söyleyeceği Şey Babı
18- Yaptığının ve Yapmadığının Şerrinden Allah'a
Sığınma Babı
19- Günün Evvelinde ve Uyku Anında Teşbih Babı
20- Horoz Öterken Dua Etmenin Müstehab Oluşu Babı
22- Allah'ı Hamdiyle Tenzih Ederim Demenin Fazileti
Babı
23- Müslümanlara Gaibane Dua Etmenin Fazileti Babı
24- Yeyip İçtikten Sonra Allah Teala'ya Hamdetmenin
Müstehab Oluşu Babı
27- Mağaraya Sığınan Üç Kişi Kıssası İle Salih
Amellere Tevessül Babı
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :
2- (2675)
Bize Kuteybe b. Saîd ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Lâfız Kuteybe'nindir.
(Dediler ki) : Bize Cerîr A'meş'den, o da Ebû Sâ-Uh'den, o da Ebû Hüreyre'den
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü A leyhî ve Sellem):
«Âüah (Azze ve Celle)
buyuruyor ki: Ben kulumun bana oîan zannının yanındayım. Beni zikrettiği zaman
da fyen onunla beraberini. O beni gönülden zikrederse, onu gönlümden
zikrederim. Cemaat arasında zikrederse, onu o cemaattan daha hayırlı bir
cemaat arasında zikrederim. Bana bir karış yaklaşırsa; ben ona bir arşın
yaklaşırım. Bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana
yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim.» buyurdular.
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû
Muâviye A'meş'den, bu isnadla rivayet etti. Ama : «O bana bir arşın yaklaşırsa;
ben ona bir kulaç yaklaşırım» cümlesini zikretmedi.
3- (...)
Bize Muhammed b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Ab-dürrezzak rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmam b. Münebbih'-den rivayet etti. Hemmam:
Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)den bize rivayet
ettikleri şudur... diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Bunlardan biri
şudur: Resûlüllah (Sallallahii A leyhi ve Sellem) :
«Allah buyurmuştur ki
: Kulum bir karışla benim karşıma çıktığı vakit, ben onu bir arşınla
karşılarım. O benim karşıma bir arşınla çıkarsa, ben onu bir kulaçla
karşılarım. Benim karşıma bir kulaçla çıkarsa, ona daha sür'atle gelirim,
ulaşırım.» buyurdular.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tevhid»'de tahric etmiştir.
Hadîs-i şerîf Kutsî
hadîslerdendir.
«Ben kulumun bana olan
zannınm yanındayım...» cümlesinden mu-rad : Affedeceğimi zannederse onu
affederim; azab edeceğimi zannederse azab ederim, demektir. Bazıları bu
beraberliğin mânâsı; tevbe istiğfar ettiği vakit af ve gufranla karşılaması,
dua ettiği vakit duasını kabul etmesi, istekte bulunursa dileğini
halketmesidir, demiş. Bir takımları da: Bundan murad; recâ ve af ümidi vermektir,
demişlerdir ki, Nevevî bu kavli daha sahîh bulmaktadır.
Kul Allah'ı zikrettiği
vakit Allah'ın onunla beraber bulunması; ona rahmet, tevfik, hidâyet ve
riâyetiyle olur. Kul içinden Allah'ı zikrettiği vakit Allah'ın da onu aynı
şekilde zikretmesine gelince : Bu hususta Mâziri şunları söylemiştir: «Nefis
lügatte birçok mânâlara gelir. Bunlardan biri kan, biri de hayvanın nefsidir
ki, Allah Teâlâ hakkında her ikisi müstehildir. Nefsin bir mânâsı da zâttır.
Allah Teâlâ'nm zâtı vardır. Bu hadîsdeki nefisden murad da budur.»
Şu halde cümlenin
mânâsı": Kulum beni içinden zikrederse, ben de onu zâtımla anarım, demek
olur.
«Kullardan daha
hayırlı halk huzurunda,..» ibaresinden
murad; meleklerdir. Yâni; kulum
beni insanlar arasında zikrederse, ben de onu melekler arasında zikrederim,
demektir. Mu'tezile ve diğer bazı dalâlet fırkaları bu hadîsle istidlal ederek
: «Melekler peygamberlerden daha faziletlidir.» demişlerdir. Ehl-i sünnetin
mezhebine göre peygamberler meleklerden efdaldir. Onlar bu hadîsi te'vil ederek
buradaki insanlardan murad; içlerinde Peygamber bulunmayanlardır. Melekler bu
gibi insanlardan hayırlıdırlar, derler.
Hadîs-i şerîf sıfat
hadîslerindendir. Zahirî mânâsının murad edilmiş olması imkânsızdır.
Binâenaleyh hadîsdeki her kelime münasib şekilde te'vil olunur. Maksad : Kul
nasıl ibâdet ederse Allah'ın da ona lâyık olan mükâfatı kat kat vermesidir.
Bu hadîsin bir
rivayetinde «ci'tü» ve «eteytü» kelimeleri yanyana zikredilmiştir. Bunların
ikisi de «geldim» manasınadır. Beraberce zikredilmeleri te'kid içindir.
Maamafih bâzı nüshalarda yalnız «ci'tü», bazılarında da yalnız «eteytü»
denilmiştir.
4- (2676)
Bize Ümeyye b. Bistam El-Ayşî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid (yâni İbnü
Zürey') rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Kasım, Alâ'dan, o da
babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mekke yolunda yürüyordu. Derken Cümdan denilen
dağın yanından geçti. Ve :
«Yürüyün! Bu
Cümdan'dır. Müferridler geçmiştir.»
buyurdu. Ashab:
— Müferridler nedir yâ
Resûlallah? dediler.
«Allah'ı çok zikreden
erkek ve kadınlardır.» buyurdular.
Müferridler kelimesi
müfridler şeklinde de rivayet olunmuştur. Bu kelimeyi Resûlüllah (Sallallahü A
leyhi ve Sellem) :
«Allah'ı çok zikreden
erkek ve kadınlardır.» diye tefsir buyurmuştur. İbnü Kuteybe ile başkalarının
beyânına göre müferrid yahut müfrid asıl itibariyle akranları ölüp münferid
kalanlar demektir. İbnü'1-A'rabî bu kelimenin yalnız bir yere çekilip fakih
olan Allah'ın emir ve nehiylerine riâyet eden mânâsına geldiğini söylemiştir.
5- (2677) Bize Abru'n-Nâkıd ile Züheyr b.
Harb ve İbnü Ebî Ömer, toptan Süfyân'dan rivayet ettiler. Lâfız Amr'ındir.
(Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Ebu'z-Zînad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû
Hüreyre'-den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet
etti:
«Allah'ın doksan dokuz
ismi vardır. Onları kim ezberlerse cennete girer. Hem Allah tektir. Teki
sever.» buyurmuşlar.
İbnü Ebî Ömer'in
rivayetinde: «Onları kim sayarsa...» denilmiştir.
6- (...)
Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer Eyyûb'dan, o da İbni Sî-rîn'den, o da Ebû Hüreyre'den,
bir de Hemtnara b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber
(Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar:
«Gerçekten Allah'ın
doksandokuz ismi vardır. Bir müstesna yüz isimi Bunları kim sayarsa cennete
girer.»
Hemmâm, Ebû
Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet
ettiği hadîsde :
«O tektir, teki
sever...» cümlesini ziyâde etmiştir.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'ş-Şurût» ve «Kitâbu't-Tevhid.'de; Tirmizî «Kitâbu'd-Deavât»'de; Nesâî
«Kitâbu'n-Nuût.'da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
İmam Kuşeyrî: «İsmin
müsemma demek olduğuna bu hadîste delil vardır. Çünkü müsemmadan başka olsa bu
isimler başkasına da verilebilirdi. Halbuki Allah Teâlâ Esma-yı Hüsnâ'nm
kendisine mahsus olduğunu bildiriyor.» diyor. Hattabî ile diğer bazı ulemânın
beyanlarına göre bu hadîs Allah Teâlâ'nm en meşhur isminin «Allah» olduğuna
delildir. Çünkü diğer isimler ona izafe edilmişlerdir. Allah'ın ism-i Azam
olduğu da rivayet edilmiştir.
Ulemâ bu hadîsin
münhasıran doksandokuz ismi ilâhî olduğuna delâlet etmediğini ittifakla
söylemişlerdir. Yâni Allah Teâlâ'nm doksandokuz isminden başka ismi yok demek
değildir. Hadîsten maksat bu doksando-kuzu ezberleyip okuyanın cennete
gireceğini haber vermektir. Bundan dolayıdır ki, bir hadîsde :
«Senden kendine
verdiğin her isimle niyazda bulunurum.» denilmiştir. Hafız Ebû Bekr,
İbnü'l-Arabî bâzı ulemâdan Allah'ın bin ismi olduğunu rivayet etmiştir.
Hadîsin bir
rivayetinde :
«Bu isimleri kim
sayarsa, cennete girer.» buyurulmuştur. Ulemâ buradaki saymaktan ne
kastedildiği hususunda ihtilâf etmişlerdir. Buhârî ile diğer bazı muhakkik
ulemâya göre bunun mânâsı; kim ezberlerse demektir. Bu mânâ daha zahir
görünmektedir. Çünkü diğer rivayette : «Bunları kim ezberlerse...»
denilmiştir. Bazıları: Bundan murad; dua ederken bunları kim sayarsa demektir,
mütalâasında bulunup; bir takımları da bunlara kim takat getirirse, yâni
güzelce riâyet ederek muktezasmca hareket ederse mânâsına geldiğini
söylemişlerdir. Bu hususta daha başka kaviller de vardır.
Vitir: Tek demektir.
Allah hakkında bu kelimenin mânâsı : Birdir; şerîki, nâzîri yoktur demektir.
Allah Teâlâ'nm vitri sevmesi, birçok ibâdet ve amellerde- tek olana daha çok
fazîlet vermesidir. Bundan dolayı namaz günde beş vakit emrolunmuş; taharet
üçer, tavaf yedi, sa'y yedi, teşrik günlerinde şeytan taşlaması yedi ve istinca
üç defa meşru' olmuştur.
7- (2678)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. üarb hep birden İbni Uleyye'den
rivayet ettiler. Ebû Bekr (Dedi ki) : Bize îsmaıl b. Uleyye, Abdü'1-Aziz b.
Suheyb'den, o da Enes'den, naklen rivayet etti. Şöyle demiş : Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Biriniz dua ettiği
zaman duada kesinlik göstersin! Allah.m, dilersen bana ver! demesin. Çünkü
Allah', zorlayacak yoktur.» buyurdular.
8- (2679)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbni Ilucur rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize (yâni İbni Ca'fer) Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen
rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Biriniz dua ettiği
vakit : Allahım, dilersen beni affet! demesin. Lâkin isteği kesinleştirsin ve
rağbeti büyültsün. Çünkü Allah'a verdiği bir şey büyük gelmez.» buyurdular.
9- (...)
Bize İshâk b. Musa El-Ensârî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Enes b. Iyaz
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haris (bu zat İbnü Abdirrahman b. Ebî
Zübab'dır), Atâ' b. Mînâ'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Şöyle
demiş: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ı
«Biriniz kat'iyyen :
Allahım, dilersen beni affet! Allahım, dilersen bana rahmet et! demesin. Duada
kesinlik göstersin. Çünkü Allah dilediğini yapandır. Onu zorlayacak yoktur.»
Bu hadîsi Buhârî ile
Tirmizî «Kitâhu'd-Deavât.'da; N e s â î
«Eî-Yevm ve'l-Leyle»'de tahric etmişlerdir.
Duada azimden murad
kesinlik ve cezimle istemek, Allah'ın dilemesine ta'lik etmemektir. Bazıları
azmin icabet hususunda Allah'a Hüsn-ü zanda bulunmak olduğunu söylemişlerdir.
Yâ Rabbi, dilersen
bana şunu ver, gibi muallak duanın mekruh olmasının sebebi dilersen tâbiri
mecbur edilmesi mümkün olan kimseler hakkında kullamldığmdandır. Allah Teâlâ
bundan münezzehtir. Vermek veya vermemek hususunda onu kimse icbar edemez.
Hadîsin sonunda onu zorlayacak yoktur, buyurulmasımn mânâsı da budur.
10- (2680)
Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail (yâni İbni Uleyye)
Abdü'l-Aziz'den, o da Enes'den naklen'rivayet etti. Şöyle demiş : îlesûlülîah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Biriniz başına gelen
bir zarardan dolayı kat'iyyen ölüm istemesin, istemekten başka çâre yoksa :
Allahım, benim için hayat hayırlı ise beni yaşat, vefat daha hayırlı ise beni
öldür! desin.» buyurdular.
(...) Bize
İbnü Ebî Halef rivayet etti. -(Dedi ki) : Bize Ravh rivayet etti, (Dedi ki) :
Bize Şu'be rivayet etti. H.
Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Affan rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad (yâni İbnü Seleme) rivayet
etti. Her iki râvi Sâbit'ten, o da Enes'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) den naklen bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir. Yalnız o burada:
«Kendisine isabet eden bir zarardan» demiştir.
11- (...)
Bana Hâmid b. Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'l-Vâhid rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Âsim, Nadr b. Enes'den rivayet etti. Enes o gün sağ idi. Enes
şöyle demiş: Eğer Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
«Sakın biriniz ölümü
temenni etmesin...» buyurmasaydı ben onu temenni ederdim, demiş.
12- (2681)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. İdris,
İsmail b. Ebî Hâlid'den, o da Kays b. Ebî Hâzim'den naklen rivayet etti. Şöyle
demiş: Habbâb'ın yanma girdik, karnına yedi dağlama yapmıştı. Eğer Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bizi ölüm duasından nehyetmeseydi ölmek için dua
ederdim, dedi.
(...) Bize
bu hadîsi İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân b. Uyeyne ile
Cerîr b. Abdi'l-Hamîd ve Vekî' haber verdiler. H.
Bize İbnü Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.
Bize Ubeydullah b.
Muâz ile Yahya b. Habîb de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Mu'temir
rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Râfi'
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti. Bu râvilerin hepsi
İsmail'den bu isnadla rivayet etmişlerdir.
13- (2682)
Bize Muhammed b. Râü' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmam b. Müneb-bih'den naklen haber verdi. Hemmam:
Ebâ Hüreyre'nin, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den bize rivayet
ettikleri şunlardır, diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de
şudur: Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem):
«Biriniz ölümü temenni
etmesin. O kendisine gelmezden önce, onu dua etmesin; çünkü biriniz öldüğü
vakit ameli kesilir. Ve çünkü rnü'mine ömrü ancak hayır ziyâde eder.» buyurdular.
Bu rivayetleri Buhârî «Kitâbu'd-Deavât»'da tahric etmişlerdir.
Selefden bir cemaata
göre başa gelen zarardan murad; dünyevî zarardır. Uhrevî bir zarardan korkan
kimsenin ölümü istemesi yasak değildir. Meselâ: Dininde fitneye düşeceğinden
endişe eden bir kimse ölümü isteyebilir. Nitekim selefden birçok kimseler bunu
yapmışlardır. Ölümü temenni etmekle, ölmek için dua etmek arasında umum ve
hususu mutlak vardır. Dua etmek daha ehasdır. Yani her dua temenni fakat her temenni
dua değildir.
Bu hadîsler hastalık,
fakirlik veya düşman korkusu gibi dünyevî bir meşakkat sebebiyle ölümü
istemenin mekruh olduğuna delildirler. Başına belâ gelen kimse sabredemiyecekse
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m talim buyurduğu vecihle :
«Allahım! Benim için
hayat hayırlı ise beni yaşat, vefat daha hayırlı ise öldür.» diye dua
edecektir. Mamaafih efdal olan Allah'ın kaza ve kaderine razı olarak sabretmek
ve sükûn içinde bulunmaktır.
14- (2683)
Bize Heddâb b. Hâlid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hem-mâm rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Katâde, Enes b. MâHk'den, o da Ubâde b. Sâmit'den naklen rivayet
etti ki: Nebîyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
hoş görmez.»
buyurmuşlar.
(...) Bize
Muhammed b. Müsennâ ile İbnü Beşşar da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şube Katâde'den rivayet etti.
(Demiş ki) : Ben Ertes b. Mâlik'i, Ubâde b. Sâmit'den, o da Peygamber
(Sallallahii A leylıi ve Seliem) 'den naklen bu hadîsin mislini rivayet
ederken dinledim.
15- (2684)
Bize Muhammed b. Abdillah Er-Ruzzî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b.
Haris El-IIüceymî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Saîd Katâde'den, o da
Zürara'dan, o da Sa'd b. Hişâm'dan, o da Aişe'den naklen rivayet etti. Şöyle
demiş: Resûlüllah (Sallallahii A leyhi re Sellem):
«Her kim Allah'a
kavuşmayı dilerse, Allah (da) orsa kavuşmayı diler; ve her kim Allah'a
kavuşmayı hoş görmezse, Allah (da) ona kavuşmayı hoş görmez.» buyurdu. Ben :
— Yâ Nebiyyallah!
Ölümden hoşlanmadığı için mi? O halde hepimiz ölümden hoşlanmıyoruz! dedim. Bunun üzerine :
«Öyle değil! Lâkin
mü'mine Allah'ın rahmeti, rıclvani ve canneti müj-delendiği vakit, Allah'a
kavusmays diler. Allah (da) ona kavuşmayı diler. Kâfir ise Allah'ın azabı ve
hışmı ile müjdeiendiği vakit, Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz. Allah (da) ona
kavuşmaktan hoşlanmaz.» buyurdular.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b, Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bekr
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Saîd Katâde'den bu isnadla rivayet etti.
16- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ali b. Müshir,
Zekeriyya'dan, o da Şa'bi'den, o da Şureyh b. Hânî'den, o da Aişe'den naklen
rivayet etti. Şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Seliem):
«Her kim Allah'a
kavuşmayı dilerse Allah (da) ona kavuşmayı diler. Ve her kim Allah'a kavuşmayı
hoş görmezse, Alîah (da) ona kavuşmayı hoş görmez, ölüm Allah'a kavuşmaktan
öncedir.» buyurdular.
(...) Bize
bu hadîsi İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsâ b. Yûnus haber
verdi. (Dedi ki) : Bize Zekeriyya, Âmir'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana
Şureyh b. Hâni' rivayet etti. Ona da Âişe haber vermiş ki: Resûlüllah
(Sallallahii Aleyhi ve Seliem) yukarki hadîsin mislini buyurmuşlar.
17- (2685)
Bize Saîd b. Arar El-Eş'asî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abser Mutarrifden, o
da Âmir'den, o da Şureyh b. Hâni'den, o da Ebû. Hüreyre'den naklen
haber verdi. (Şöyle demiş) :
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
«Her kim Allah'a
kavuşmayı dilerse, Allah (da) ona kavuşmayı diler; ve her kim Allah'a kavuşmayı
hoş görmezse, Allah (da) ona kavuşmayı hoş görmez.» buyurdu. Bunun üzerine ben Âişe'ye gelerek:
__ Ey mü'minlerin
annesi! Ben Ebû Hüreyre'yi Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''den
bir hadîs rivayet ederken dinledim.
Eğer (mesele) öyleyse biz helak
olduk demektir, dedim. Âişe :
__ Helak olan
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in sözüyle helak
olmuştur! Ne o? dedi.
— Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Her kim Alloh'a
kavuşmayı dilerse, Allah (da) ona kavuşmayı diler; ve her kim Allah'a kavuşmayı
hoş görmezse, Allah (da) ona kavuşmayı hoş görmez...» buyurmuş. Halbuki bizde
ölümden hoşlanan hiç bir kimse yoktur, dedim. Âişe:
— Bunu Resûlüllah
(Sallallahii Aleyhi ve Sellem) söyledi. Ama o seni» anladığın mânâda değildir.
Lâkin göz yukarıya dikildiği, göğüs alıp vermeye başladığı, tüyler dikenlendiği
ve parmaklar yumulduğu zaman, o anda her kim Allah'a kavuşmayı dilerse Allah
(da) ona kavuşmayı diler; ve her kim Allah'a kavuşmayı hoş görmezse; Allah (da)
ona kavuşmayj hoş görmez mânâsmadır, dedi.
(...) Bize bu
hadîsi İshak b. İbrahim El-Hanzalî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Cerir,
Mutarrifden bu .isnadla Abser'in hadîsi gibi haber verdi.
18- (2686)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Âmir El-Eş'arî ve febû Küreyb rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Usâme
Bureyd den, o da Ebû Bürdc'den, o da Ebû Musa'dan, o da Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etti.
«Her kim Allah'a
kavuşmayı dilerse, Allah (da) ona kavuşmayı diler; ve her kim Allah'a kavuşmayı
hoş görmezse, Allah da ona kavuşmayı hoş görmez.» buyurmuşlar.
Bu hadîsin Ubâde ve
Ebû Musa rivayetlerini
Buhârî
«Kitâlu'r-Rikâk»'da; Ubâde rivayetini Tirmiz tâbu'z-Zühd* ve
«Kitâbu'l-Cenâiz»'de tahric etmişlerdir.
Bu rivâyetlerdeki
hoşlanmama tâbirinden anlaşılan mânâ : Son nefes-deki tevbenin kabul
edilmiyeceğidir. Çünkü o anda artık her insana öldükten sonra varacağı yer
bildirilir. Saadete kavuşacak olanlar bir an evvel ölümü ve Allah'a kavuşmayı,
bu suretle Allah'ın kendilerine ihsan edeceği nimetlere nail olmayı arzu
ederler. Allah da onlara kavuşmayı diler. Yani onlara bol bol ihsan ve ikramda
bulunur. Cehenneme gidecek olanlar ise varacakları yerin şiddet ve azabını
bildikleri için Allah'a kavuşmayı istemezler. Allah da onlara kavuşmayı
istemez. Bunun mânâsı: Onları rahmetinden ve ikramından uzaklaştırır; ama bunu
kendilerine mu-rad etmez demektir.
Haşrece :
Nefesin göğüsde kalkıp konmasıdır.
19- (2675)
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Ala' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekf, Cafer b.
Bürkan'dan, o da Yezid b. Esam'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle
demiş) : Resûlüllah (Sallallahii
Aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdular:
«Şüphesiz ki Allah :
Ben kulumun bana olan zannmm yanındayım; bana dua ettiği zamanda ben onunla
beraberim buyuruyor.»
20- (...)
Bize Muhammed b. Bcşşâr b. Osman Eİ-Ahdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya
(yani İbni Saîd) ile İbni Ebî Adiy, Süleyman'dan (bu zat Et-Teymî'dir), o da
Enes b. Mâlik'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'den naklen rivayet etti. (Şöyle buyurmuşlar) :
«Allah (Azze ve Celle)
Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım; bir arşın
yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona
koşarak gelirim, buyurdu.»
(...) Bize
Muhammed b. Abdil-A'lâ El-Kaysî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir,
babasından bu isnadla rivayet etti. Ama : «O bana yürüyerek gelirse, ben ona
koşarak gelirim...» cümlesini anmadı.
21- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Kürcyb rivayet ettiler. Lâfız Ebû
Küreyb'indir. (Dediler ki) : Bize Ebû Muaviye A'meş'dcn, o da Ebû Sâlih'den, o
da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet eüi. (Şöyle demiş): Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki:
«Allah (Azze ve Celle)
: Ben kulumun zannmm yanındayım. Beni zikrederken de onunla beraberim. O beni
gönlünden zikrederse, ben de onu nefsimde zikrederim. Beni bir cemaat içinde
zikrederse; ben onu o cemaattan daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim.
Bana bir kar;ş yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım; bana bir arşın
yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona
koşarak gelirim, buyuruyor.»
22- (2637)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize A'meş Ma'rıır b. Süveyd'den, o da E~û Zcr'den naklen rivayet
etti. (Şöyle demiş): Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki :
«Allah (Azze ve Celle)
: Her kim bir hayırla gelirse, ona bu hayrın on misli vardır. Ziyade de
veririm. Ve her kim bir kötülükle gelirse, onun cezası kötülüğün mislidir.
Yahut affederim. Bana kim bir karış yaklaşırsa, ben ona bir cırsın yaklaşırım;
bana kim bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Her kim bana
yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim. Ve her kim bana hiç bir şeyi şerik
koşmamak şartıyle yer dolusu günahla gelirse, ben kendisini o günahın misli
mağfiretle karşılarım, buyuruyor.»
İbrahim dedi ki : Bize
Hasen b. Bişr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize bu hadîsi Veki' rivayet etti.
(...) Bize
Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'den bu isnadla, bu
hadîsin mislini rivayet etti. Yalnız o: «Onun için on misli vardır. Yahut
ziyade ederim...» dedi.
Bu hadîslerin izahı
bahsin başında geçti.
İşlenen hayrın on
misli yahut daha ziyâdesinin verilmesinden murâd Allah'ın lûtfu keremiyle bu on
mislin mutlaka verileceğidir. Ziyâdesi yedi yüz misline kadar hattâ daha fazla
katlanarak Hakk Teâla'nın iradesine göre bazı kimselere verilecektir.
Kurâb yahut Kırâb
dolmaya yaklaşan demektir.
23- (2688)
Bize Ebû'l-Hattab Ziyâd b. Yahya El-Hassânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Muhammed b. Ebî Adiy, Humeyd'den, o da Sabit'-ten, o da Enes'den naklen rivayet
etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) müslümanlardan zayıflamış da
kuş yavrusu gibi olmuş bir zatı dolaştı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ona:
«Allah'a bir şeyle dua
ediyor yahut ondan bir şey istiyor muydun?» diye sordu. O zât:
— Evet! Allah'ım, bana
âhirette ne ile ceza vereceksen, onu bana dünyada peşin ver, diyordum, cevâbını
verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Sübhânellah! Sen buna
takat getiremezsin —yahut senin buna gücün yetmez— Allah'ım bize dünyada
iyilik, âhirette de iyilik ver. Ve bizi cehennem azabından koru! deseydin ya!»
buyurdu. Müteakiben Allah'a onun için dua etti. Allah da şifâsını verdi.
(...) Bize
bu hadîsi Âsim b. Nadr Et-Teyrnî rivayet etti.
(Dedi ki) :
Bize Hâlid b. Hârıs
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Humeyd bu isnadla : «Bizi cehennem azabından
koru...» cümlesine kadar rivayet etti, ziyâdeyi anmadı.
24- (...)
Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Af-fân rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Hammâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sabit, Enes'den naklen
haber verdi ki: Resûlüllahf Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dolaşmak üzere
ashabından bir zâtın yanma girmiş. (Adamcağız) Kuş yavrusu gibi olmuş...
Râvi Ilumeyd'in hadîsi
mânâsında rivayette bulunmuştur. Yalnız o : «Allah'ın azabına sen takat
getiremezsin.» demiş. «Müteakiben
onun için Allah'a dua etti. Allah da şifasını verdi...» cümlesini
anmamıştır.
(...) Bize
Muhammed b. Müsennâ ile İbnü Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler| ki) : Bize Salim
b. Nuh El-Attâr, Saîd b. Ebi Arûbe'den, o da Katâde'den, o da Enes'den, o da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu hadîsi rivayet etti.
Haseneden murad ne
olduğu hususunda birçok kaviller vardır. Bunların en güzeli hasenenin dünyada
ibâdet ve afiyet, âhirette de cennet ve mağfiret mânâsına gelmesidir.
1- Âhiret
cezasının dünyada peşin verilmesine dua etmek memnudur.
2- Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bu hadîsde
ta'lim buyurduğu duayı okumak müstehabdır.
3- Bir şeye
şaşıp, hayret edildiği vakit sübhânallah demek caizdir.
4- Hasta
dolaşmak ve hastaya dua etmek müstehabdır.
25- (2689)
Bize Muhammed b. Hatim b. Meyimin rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Beliz rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Vûheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süheyl babasından,
o da Ebû Hürcyre'den, o da Peygamber (Saüallahü Aleyhi ve Sellem)'âen naklen
rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar :
«Şüphesiz ki : Allah
Tebareke ve Teâla'ntn bir takım seyyar fazla melekleri vardır. Bunlar zikir
meclislerini araştırırlar. İçerisinde zikir olan bir meclis buldular mı onlarla
beraber otururlar. Ve kanatlanyle birbirlerini kuşatırlar. Ta ki kendileriyle
alt semanın arası dolar. Cemaat dağıldıkları vakit yükselir ve gökyüzüne
çıkarlar. Allah (Azze ve Ce'le) onları bildiği halde kendilerine : Nereden
geldiniz? diye sorar. Onlar da : Senin yeryüzündeki bazı kullarının yanından
(geldik), onlar sana teşbih ediyor, tekbîr, tehlilde bulunuyor, sana
hamdediyor ve senden istiyorlar, cevabını verirler. Teâla Hazretleri : Benden
ne istiyorlar? diye sorar : Senden cennetini istiyorlar, derler. Onîar benim
cennetimi gördü mü? der. Hayır yâ Rab-bî! cevabını verirler. Acaba cennetimi
görmüş olsalar ne yaparlar? der. Melekler : Senden eman dilerler, derler.
Benden neden eman dilerler? Diye sorar.
Senin cehenneminden yâ
Rabbi! diye cevap verirler. Onlar benim cehennemimi görmüşler mi? der.
Hayır! cevabını verirler. Acaba cehennerıimi
görmüş olsalar ne
yaparlar? der. Senden
mağfiret dilerler, derler. O da : Ben onları mağfiret ettim, ne
diledilerse kendilerine verdim. Ve onları eman diledikleri şeyden kurtardım,
buyurur. Bunun üzerine melekler : Ya Rabbİ! İçlerinde filân var, günahı çok bir
kul. O ancak oradan geçerken onlarla beraber oturdu, derler. Teâla Hazretleri
: Onu da affettim. Onlar öyle bîr cemaat ki, onlarla düşüp kalkan şakı'olmaz,
buyurur.» Bu hadîsi Buhâri «Kitâbu'd-Deavatn'da tahric etmiştir. Seyyara :
Yeryüzünde seyahat eden meleklerdir. Fudul kelimesi Fudl, Fadl ve Fudaîâ
şekillerinde rivayet olunmuştur. Bu rivayetlerin hepsine göre mânâsı hafeza ve
diğer meleklerden ziyâde olan meleklerdir. Seyyara da bunlardır. Vazifeleri
yoktur. Yalnız zikir halkalarım araştırır ve teftiş ederler.
Hadîs-i şerif, zikrin
faziletine ve suleha ile düşüp kalkmanın bereketine delildir. Kaadî Iyâz
zikrin iki çeşit olduğunu söyler. Bunların biri kalble, diğeri dil iledir.
Kalble zikir dahi iki nev'idir. Bir Allah Teâmn azametini yerle göklerdeki
âyetlerini düşünmektir ki, bu zikirlerin en yükseğidir. Hadîsden murad da
odur. İkincisi emir veya nehye imtisal ederken kalbiyle Allah'ı zikretmektir.
Allah'ı dille anmak zikirlerin en zayıfıdır. Bununla beraber onda da büyük
fazilet vardır. Nitekim bu hususta birçok hadîs-i şerifler vârid olmuştur.
Meleklerin zikr-i kalbiyi yazıp yazmadıkları ihtilaflıdır. Bazılarına göre
yazarlar, Allah Teâlâ onlara bir alâmet yaratmıştır. Bununla kalbin zikrini
bilirler. Bir takımları yazmadıklarına kail olmuşlardır. Çünkü kalbden
geçenleri Allah'dan başka bilen yoktur. Nevevî: «Doğrusu onlar bunu yazarlar ve
kalbin huzuru ile birlikte dille yapılan zikir sadece kalble yapılan zikirden
efdaldır.» diyor.
26- (2690)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail (yâni; İbni Uleyye)
Abdü'l-Aziz'den (bu zât İbnü Suheyb'dir) rivayet etti. j (Demiş ki) : Katâde,
Enes'e : Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) ekse-|riyetle hangi duayı
okurdu? diye sordu. Eııes :
— Ekseriyetle yaptığı
duada :
«Allahim! Bize dünyada
iyilik, âhirette de iyilik ver. Ve bizi cehennem azabından koru!» diyordu.
Râvi demiş ki: Enes
dahi bir istek duasında bulunmak ıııurâd ederse bu duayı okur, herhangi bir duâ
yapmak isterse, o hususta bununla duâ ederdi.
27- (...)
Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be, SâbU'ten, o da Enes'dcn naklen rivayet etti, (Şöyle demiş): Kesûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem):
«Ey Rabbimiz! Bize
dünyada iyilik, âhirette de iyilik ver! Ve bizi cehennem azabından
koru!» derdi.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu't-Tefsir» ve «Kitâbu'd-Davud'da; Ebû Dâvud «Namaz» bahsinde tahric etmişlerdir.
Hasenenin birçok
mânâları vardır. Şeyh İmâdüddin İbnü Kesir: «Dünya hususunda hasene kelimesi
afiyet, geniş ev, güzel zevce, itaatli evlât, bol rızk, faydalı ilim, sâlih
amel, rahat vâsıta ve zikri cemil gibi, bütün dünyevî isteklere şâmildir.
Âhiret hakkında hasenenin ise en yüksek derecesi cennete girmek ve bunun
tabilerinden olan ara-satta en büyük korkudan emin olmak, kolay hesab vermek ve
şâiredir.» demiştir.
Bundan dolayıdır ki,
Resûlüllah (Saîlallahü A leyh't ve Selle m; ekseri zamanlarında bu duayı
okumuştur.
28- (2691)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Sümcy'den dinlediğim,
onun da Ebû Sâlih'den, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi
okudum. Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem):
«Bir kimse günde yüz
defa, bir Allah'dan başka İlâh yoktur. Onun şeriki yoktur; mülk onundur, hamd
de ona mahsustur. Hem o her şeye kadirdir, derse, o kimse için on köle dengi
sevab olur. Ve kendisine yüz ha-senĞ yazılır. Yüz günahı da silinir. Bu onun
İçin o gün akşamlayıncaya kadar şeytandan mahfaza olur. Onun yaptığından daha
faziletli bir iş kimse yapamaz. Meğer ki, onun yaptığından fazla yapsın. Ve
bir kimse günde yüz kere Allah'ı hamdeyle birlikte tenzih ederim derse;
günahları de-
de yüz kere Allahı hay
nizin köpüğü kadar
bile olsa sâktt olur.» buyurmuşlar.
29- (2692)
Bana Muhammed b. Ab d i'1-M elik EI-Emevî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Abdü'1-Azİz b. Muhtar, Süheyl'den, o da Sümey'den, o da Ebû Sâlih'dcn, o da Ebû
Hüreyre'den naklen rivayet etti. (ŞÖyle demiş) : Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi
ve Sellem):
«Bir kimse sabahladığı
ve akşamladığı zaman yüz defa Allah'ı ham-deyle birlikte tenzih ederim, derse;
kıyamet gününde hiç bir kimse onun geîirdiğinden daha fazİleHi bîr şey
getiremez. Meğer ki; biri onun dediği kadar yahut fazlasını getirmiş ola.»
buyurdular.
30- (2693)
Bize Süleyman b. Ubeydıllah Ebû Eyyub El-£aylânî rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Ebû Âmir (yâni; El-Akadî) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ömer (bu zât İbnü
Ebî Zâide'dir), Ebû İshâk'dan, o da Amr b. Meymûn'dan naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş) : Bİr kimse on defa yalnız, Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur.
Onun şerîki yoktur. Mülk onundur. Hamd de ona mahsûsdur. Hem o her şeye
kadirdir, derse, İsmail oğullarından dört kişi âzad etmiş gibi olur.
Süleyman (Dedi ki) :
Bize Ebû Âmir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ömer rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Abdullah b. Ebi's-Sefer, Şa'bî'den, o da Rahî' b. Hüseym'den bunun mislini
rivayet etti.
Râvî (Demiş ki) : Ben Rabi'a : Bunu kimden
işittin? diye sordum :
— Amr b. Meymûn'dan! dedi. Bunun üzerine Amr b.
Meymûn'a gelerek :
— Bunu kimden işittin? diye sordum.
— İbnü Ebî Leylâ'dan! dedi. Hemen İbnü Ebî Leylâ'ya gelerek:
— Bunu kimden işittin? diye sordum.
— EbûEyyûb EI-Ensârî'den (işittim). Onu
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'den naklen rivayet ediyordu, dedi.
31- (2694) Bize Muhammed
b. Atdillah b. Nümeyr ile Züheyr b. b
Ebû Küreyb ve Muhammed b. Tarif El-Bcceii rivayet ettiler (Dedi ki) îdil. hafif, mizanda «fl,r.
All^-kbuldurlar. (Bunlar) AHah', hamdiyle birlikte tenzih ederin,. Büyük
Allah', tenz.h ede-rim (kelimeleridir).» buyurdular.
32- (2695)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şcybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Ebû Muâviye, A'meş'cîen, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû
Hüreyre'den naklen rivayet
etti. (Şöyle demiş) :
Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve
Sellem),:
«Allah'ı tenzih
ederim, hamd Allah'a mahsustur ve Allah'dan başka ilâh yoktur. Allah her şeyden
büyüktür, demem benim için üzerine güneş doğan her şeyden daha makbuldür.» buyurdular.
33- (2696)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize AH b. Mûshir ile İbnû
Nümeyr, Musa El-Cühenî'den rivayet ettiler. H.
Bize Muhammed b.
Abdıllah b. Nümeyr de rivayet etli. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bİze babam
rivayet etti. (Dedi ki) : lîize Musa El-Cühcnî, Mus'ab b. Sa'd'dan, o da
babasından naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Bir bedevi Resûlüllab
(Sallaltahü Aleyhi ve Scllem)'e gelerek:
— Bana söyleyeceğim bir söz Öğret! dedi.
«Bir Allah'dan başka
hiç bir ilâh yoktur. Onun şeriki yoktur. Allah en büyüktür. (Onu) büyük olarak
anarım. Allah'a çok hamdolsun, âlemlerin Rabbi olan Allah'ı tenzih ederim. Güç
ve kuvvet ancak aziz, hakim olan Allah'a mahsustur de!» buyurdu. Bedevi:
— Bunlar Rabbim için; ya kendim için ne
diyeceğim? diye sordu. «Allahım! Beni affet! Bana acı! Bana hidayet ver! Ve
beni nzıklandır!
de.» buyurdular.
Musa : «Bana afiyet
ver kelimesine gelince (bunda) ben tevehbüm ediyorum ve bilmiyorum.» demiş.
İbnii Ebî Şeybe kendi hadîsinde Musa'nın sözünü anmamıştır.
34- (2697)
Bize Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'l-Vâhid (yâni;
İbni Ziyad) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Mâlik EI-Eşcaî babasından
rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Salîaîlahü Aleyhi ve Sellem) müslüman
olan bir kimseye:
«Allahım! Beni affet;
bana acı; bana hidâyet ver ve beni nzıklandır!» demesini Öğretirdi.
35- (...)
Bize Saîd b. Ezber El-Vâsıtı rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Mâlik EÎ-Eşcaî babasından rivayet etti. (Şöyle
demiş) : Bir kimse müslüman olduğu vakit Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ona namazı öğretir, sonra şu kelimelerle duâ etmesini emir buyururdu:
«Allahımi! Beni
affet; bana acı; bana hidâyet ve afiyet
ver ve beni nzıklandır!» :
36- (...)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Harun rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ebû Mâlik babasından naklen haber verdi. Ki babası Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den dinlemiş. Ona bir adam gelmiş de :
— Yâ Resûlallahî
Rabbimden isteyeceğim vakit ne demeliyim? diye sormuş:
«Allahım! Beni affet;
bana acı; bana afiyet ver ve beni nzıklandır, de!» buyurmuş ve baş parmağından maada
parmaklarını toplamış:
«İşte bunlar senin
için dünyanı ve âhiretini (bir araya) toplar.» buyurmuşlar.
37- (2693)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mervân ile Ali b.
Müshir, Musa El-Cühenî'den rivayet ettiler. H.
Bize Muhammed b.
Abdillah b. Nümeyr de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize babam
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Musa El-Cûhenî Mus'ab b. Sa'd'dan rivayet etti.
(Demiş ki) : Bana babam rivayet etti. (Dedi ki) : Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in yanaldaydık :
«Biriniz her gün bin
sevab kazanmaktan âciz midir?» buyurduHKen-disine beraberinde oturanlardan
biri:
— Bizden birimiz bin
sevabı nasıl kazanır? diye sordu:
«Yüz kere teşbih çeker
ve kendisine bin sevab yazılır. Yahut ürerinden bin günah indirilir.» buyurdular.
Bu rivayetleri Buharı
«Kitâbu'd-DeavâU'da; Ebû Hüfeyre rivayetini «Kitâbu Bed-il-Halk»'da; Tirmizî «Kîtâbu'jj Deavâu'da; İbnû
Mâce «Kİtâbu Sevabu't-Tesbih»'de muhtelif râvi-lerden tahric etmişlerdir.
Tehlilin «Lâilâhe
illallah» teshilinde «Sühlıûnullah» dernek olduğunu evvelce görmüştük.
Sübhauallah'ın mânâsı Alkili TeâkVyı sânına lâyık olmayan sıfatlarla
noksanlıklardan tenzih etmektir.
Hadîs-i şerif günde
yüz defadan fazla tehiildu bulunanın fazla sevab kazandıracağını
göstermektedir. Demek oluyor ki, yüz adedi ziyadeyi iptal eden ve bu sebeple
namaz rekâtlarının sayısı gibi riâyeti gereken hudut değildir. Buradaki
ziyâdeden murad tehlilden başka hayır amelleri de olabilir. Hattâ ziyâdenin
tehlil veya başka dualar yahut hem tehlil, hem de başka hayr işleri olması
muhtemeldir. Nevevi bu ihtimâli daha kuvvetli görmektedir. Hadis mutlakdır.
Binâenaleyh yüz tehlili arka arkaya getirmekle ayrı ayrı zamanlarda getirmek
arannda fark yoksa da, bütün gününe mahfaza olması için toptan bir defada
sabahleyin getirmek efdaldır.
Rivayetlerin zahirine
bakılırsa, teşbihin tehlilden efdal olduğu anlaşılır. Fakat Kaadi Iyâz
tehlilin daha faziletli olduğunu söylemiştir. Nitekim bu kavli te'yicl eden
rivayetler de vnrdır. Bâzıları tehlilin ism-i âzam^plduğumi söylemişlerdir.
Kelime-i İhlâs da tevhiddir.
38- (2699) Bİze Yahya b. Yahya Et-Temîmî ile Ebû Bekr b.
Ebî Şeybe ve Muhammed b. Alâ'
El-IIemdâni rivayet ettiler. Lâfız Yahya'nındir.' (Yahya :
Ahberanâ; ötekilerse : Haddesena tâbirlerim kullandılar. Dediler ki) : Bize Ebû
Muâviyc, A'meş'den, o da Elıû Sâlib'den, ioj da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
elti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah '{âallaüuhü Aleyhi ve Setlem):
«Bir kimse bir mü'minden
dünya sıkıntılarından bir sıkıntı
giderirse; Allah ondan âhİret stkınrilanndan bir sıkıntı giderir. Bir
kimse başı1 sıkılana kolaylık gösterirse, Atlan ona dünya ve âhirette kojaylık
verir. Ve bir kimse bir müslümanı (n günahını) Örtbas ederse, Allah da onu
dünya ve âhirette Örtbas eder. Kul din kardeşinin yardımında oldukça, Allah da
kulun yardımindadır. Ve her kim bir yol tutarak, o yolda ilim ararsa, bu
sebeple Allah ona cennete götüren bir yol müyesser kılar. Bir kavm Allah'ın evlerinden bir evde toplanarak kitâbullahı okurlar ve onu aralarında
müzâkere ederlerse; üzerlerine
sekinet iner. Allah'ın rahmeti
onları kaplar. Melekler de
etraflarını kuşatırlar. Allah onları kendi nezdindekilere anar. Bir kimseyi
ameli yavaşlatırsa, nesebi htzlandsramaz.» buyurdular.
(...) Bİze
Muhammed b. Abdillah b. Nüıncyr rivayet ettij fcedi ki) : Bi?x habam rivayet
etti. H.
Bize hu hadîsi Nasr b.
Alî El-Cehdamî de rivayet etti. 1 (Dedi ki) : Bize Ehû Üsâme rivayet ettiller
ikî râvî demişler ki: Bize A meş rİvâ-yet etti. (Dedi ki) ; Bize İbnû Niimeyr,
Ebû Sâlih'dcn rivayet etti. Ehû Üsâmc'nin hadîsinde : «Eîîû Muâviye hacîîsinde
olduğu gibi, bize Ebû Sâlİh, Ebû Hüreyre'den rivayet etti. (Şöyle demiş) :
ResûIüUalıf5a//û(/fl/iü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: ...» ibaresi vardır.
Şu kadar var ki, Ehû Üsfmıe hadîsinde başı sıkılana kolaylık zİkredilmemişür.
39- (2700)
Bize Muhammed b. Müsenııâ ile İbnû Bcşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki)
: Ben Ebû İshâk'ı, Ebû Müslim El-Egar'-dan rivayet ederken dinledim. (Şöyle
demiş) : Ben Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd'i Hudrî aleyhine şehâdet ederim ki,
kendileri Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"m şöyle buyurduğuna
şehâdet etmişlerdir:
«Bir kavm Allah (Azze
ve Celle) 'yi zikir için otururlarsa, onları melekler kuşatırlar, rahmet
kaplar, üzerlerine sekinet iner ve onları Allah kendi nezdindekilere anar.»
(...) Bu
hadîsi bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurahman rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnadda bu hadîsin benzerini rivayet etti.
40- (2701)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Merhum b.
Abdi'1-Aziz, Ebû Neâmete's-Sa'dî'den, o da Ebû Osman'dan, o da Ebû Saîd-i
Hudrî'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Muâ-viye Mescidde bir halkanın
yanma çıktı da :
— Sizi
(buraya) ne oturttu? diye sordu.
— Allah'ı zikretmek için oturduk, dediler.
— Allah aşkına mı; sizi ancak bu mu oturttu?
dedi.
— Vallahi bizi ancak bu oturttu, cevâbını
verdiler.
— Beri bakın, ben sizi itham ettiğim için yemin
ettirmedim. Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve Sellem)'dcn benden daha az hadîs
rivayet etmek hususunda benim mertebemde hiç bir kimse yoktur. Gerçekten
Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ashabından müteşekkil bir halkanın yanma çıktı da :
«Sizi (buraya) no
oturttu?» diye sordu. Ashab :
— Allah'ı zikretmeye, bizi İslâm'a hidâyet
buyurduğu ve onlunla bize imtihanda
bulunduğu için ona hamdetmcye
oturduk, dediler.
«Allah aşkına mı? Sizi
ancak bu mu oturfiu?» buyurdu.
— Vallahi bizi ancak bu oturttu, dediler.
«Beri bakın! Ben sizi
itham ettiğim için yemin ettirmedim. Lâkin şu var ki; bana Cibril geldi de
Allah (Azze ve Celle) 'nin sizinle meleklere iftihar ettiğini haber verdi.»
buyurdular.
Ebû Hüreyre rivayeti
hakkında İmam Nevevî: «Bu hadîs bütün ilimleri, kaideleri ve âdabı bir araya
toplayan büyük bir ha-dîsdir.» diyor. Hadîsin bölümleri evvelce izah edilmişti.
Hadîs-i şerif, Müslümanların hacetlerini görmenin onlara ilim, mal, yardım ve
nasihat gibi şeylerle faydalı olmaya çalışmanın kusurlarını örtbas etmenin
faziletine ödelildir.
Sekînet: Asıl
itibariyle vakar, itminan ve mehabet mânâlarına gelirse de, Kaadi Iyâz burada
ondan murad rahmettir, demiştir. Mamaafih Nevevî, Kaadî'nin bu tefsirini zayıf
bulmuş, ona vakar ve itminan mânâsı vermenin daha güzel olduğunu söylemiştir.
Bu hadîs Mes'ud 'da toplanarak Kur'ân okumanın faziletine delildir. Cumhurun
mezhebi budur. İmam Mâ1ik'in bunu kerih gördüğü rivayet olunmuşsa da Ma1ikiye
ulemâsından bazıları onun sözünü te'vil etmişlerdir. Bu fazileti ihraz için
medrese, kışla ve şâire gibi yerlerde toplanmak da mescid hükmündedir.
«Bir kimseyi ameli
yavaşlatırsa, nesebi hızlandırmaz...» cümlesinden murad : Soy ve sülâlesinin
şerefine güvenerek amelde kusur eden kimse, amel edenler mertebesine ulaşamaz,
demektir.
Allah Teâlâ'mn
meleklere iftiharda bulunması Kur'ân okuyanların faziletini onlara bildirerek
haklarında medh-ü senada bulunmasıdır Allâhi tâbiri yemin ifade eder. İstifham
hemzesi kasem harfinden be deldir. Tıybî bu kelimenin «Allahc» şeklinde mansub
okunacağını söyle mistir. Bu takdirde harf-i cer atılmış, sonra kelime fiile
bitiştirilmiş, faka fiilde hazfedilmiş olur. Cümle «etuhlfûnellahe»
takdirindedir.
41- (2702)
Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybe b. Saîd ve Ebû'r-Rabi' El-Atekî toptan
Hammad'dan rivayet ettiler. Yalıya dedi ki: Bize Ham-mad b. Zeyd, Sâbit'ten, o
da Ebû Bürde'den, o da Egar El-Müzenî'den — bu zatın sahâbîliği vardı — naklen
haber verdi. Ki Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem):
«Gerçek şu ki, bazen
kalbime gaflet çöküyor ama ben Allah'a günde yüz defa istiğfar ederim.»
buyurmuşlar.
42- (...)
Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder Şu'be'den, o da
Amr b. Mûrra'dan, o da Ebû Bürde'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ben
Egar'dan dinledim" — ki bu zat Peygamber (Sallallnfıü A leyhi ve Sellem)
'in aslıabındandı — İbnû Ömer'den rivayet ediyordu. İbnü Ömer (Şöyle demiş) :
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
«Ey insanlar, Allah'a
tevbe edin! Çünkü ben ona günde yüz defa tev-be ederim.» buyurdular.
(...) Bize
bu hadîsi Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
H.
Bize İbnü Müsenna da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Dâvud ile Abdurrahman b. Mehdî rivayet
ettiler. Bu râvilerin hepsi Şu'be'den bu isnadda rivayette bulunmuşlardır. ,
43- (2703) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) ze Ebû Hâlid (yâni; Süleyman b.
Hayyan) rivayet etti. II.
Bize İbnü Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Mu rivayet etti.
Bana Ebû Said El-Eşecc
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs ni; İbni Gıyas) rivayet etti. Bu
râvîlerin hepsi Hişam'dan rivayet e lerdir. H.
Bana Ebû Hayseme
Züheyr b. Harb da rivayet etti. Lâfız onu (Dedi ki) : Bize İsmail b. İbrahim
Hişâm b. Hassan'dan, o da Muhan b. Sîrin'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen
rivayet etti. (Şöyle der
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
«Her kim güneş battığı
yerden doğmazdan önce tevbe ederse, onun tevbesini kabul eder.» buyurdular.
Gayn ve gaym; ikisi de
bir mânâya olup, bulut demektirler. Burada gayndan murad; kalbi kaplayan
şeylerdir. Bazıları bundan gevşeklik ve zikirden gaflet kastedildiğini
söylemişlerdir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu kendisi için suç
saymış ve ondan dolayı istiğfar etmiştir. Ulemâdan bazılarına göre burada gayndan
murad ümmeti hakkında duyduğu endişedir. Kendisinden sonra gelecek ümmetinin
hallerine muttali olmuş ve onlar için istiğfar etmiştir. Bir takımları da :
«Bunun sebebi ümmetinin işleriyle meşgul olması, düşmanla muharebe etmesi
vesaire gibi şeylerdir. Onlarla meşgul olduğu için yüksek makamına nisbetle
bunları suç saymıştır...» demişlerdir. Bu husûsda daha başka sözler de
söylenmiştir. Tevbe, İslâm kaidelerinin en mühimidir. Ve üç şartı vardır:
Günahı terketmek, yaptığına pişman olmak ve bir daha yapmamaya azmetmek. Suç
insan hakkına aitse dördüncü bir şartı daha vardır ki, o da; hakkı sahibine
iade etmek yahut helâllaşmaktır. Güneşin batıdan doğması tev-benin kabulü için
son haddir. Bir daha tevbe kabul edilmeyecektir.
44- (2704)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Fudayl
ile Ebû Muâviye, Âsım'dan, o da Ebû Osman'dan, o da Ebû Musa'dan naklen rivayet
ettiler. (Şöyle demiş) : Bir seferde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
ile beraberdik. Cemaat aşikar tekbir almaya başladılar. Bunun üzerine
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Ey insanlar!
Kendinize acıyın; siz ne sağıra dua ediyorsunuz; ne de bir gaibe! Muhakkak siz
işiten yakın bir zâta dua ediyorsunuz ki, o sizinle beraberdir.» buyurdu. Ebû
Musa (Demiş ki) : Ben onun arkasnıdaydim ve güç kuvvet ancak Allah'a mahsustur,
diyordum. Bunun üzerine
de:
«Ey Abdullah b. Kays!
Sana cennet definelerinden bir define göstereyim mi?»
dedi. Ben :
— Hay hay yâ Resûlallah!
dedim.
«Güç ve kuvvet ancak Allah'a mahsustur,
de!» buyurdular.
(...) Bize
Ibnû Nümeyr üe İshak b. İbrahim ve Ebû Said El-Eşecc toptan Hafs b. Gıyâs'dan,
o da Âsım'dan naklen bu isnadla bu hadîsin benzerini rivayet ettiler.
45- (...)
Bize Ebû Kâmil Fudayl b. Huseyn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid (yâni;
İbni Zürey') rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Teymi', Ebû Osman'dan, o da Ebû
Musa'dan naklen rivayet etti ki: Ebû Musa ve arkadaşları Resûlüllah
(Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'le birlikte imişler. Bir dağ yoluna
çıkıyorlarmış. Ebû Musa (Demiş ki) : Bir adam bir tepeye çıktıkça : Allah'dan
başka ilâh yoktur. Allah en büyüktür, diye nida etmeye başladı. Bunun üzerine
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Siz sağır veya gaibe
seslenmiyorsunuz.» buyurdu. Ve ilâve etti:
«Yâ Ebâ Musa! Yahut yâ
Abdellah b. Kays! Sana cennet definelerinden bir kelime göstereyim mi?»
Ben :
— Nedir o yâ
Itesûlallah! dedim.
«Güç ve kuvvet ancak
Allah'a mahsustur.» buyurdu.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b. Abdi'1-A'lâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir
babasından rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Ebû Osman, Ebû Musa'dan naklen
rivayet etti. (Demiş ki) : Bir defa Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)
Ve râvî yukarki hadîs
gibi rivayette bulunmuştur.
(...) Bize
Halef b. Hişâm ile Ebû'r-Rabî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammad b.
Zeyd Eyyub'dan, o da Ebû Osman'dan, o da Ebû Musa'dan naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş) : Bir gazada Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'le
beraberdik... ve râvi hadîsi nakletmiştir. Bu hadîste o şunu da söylemiştir :
«Sizin dua ettiğiniz
zat, birinize devesinin boynundan daha yakındır.»
Onun hadîsinde :
«Güç ve kuvvet ancak
Allah'a mahsustur.» cümlesi zikredilnıemiştir.
46- (...)
Bize İshak b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Sakafî haber verdi. (Dediler
ki) : Bize Hâlid El-Huzâ Osman'ın babasından, o da Musa'nın babasından şöyle
rivayet etti. (Şöyle demiş) : Biz bir gazada Ile-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ile beraberdik, diyerek haber verdiği hadîsi zikretmiştir. Burada :
«Sizin duâ etmekte
olduğunuz (Allah), sizin her birinize binek devesinin boynundan daha
yakındır.» demiştir. Bu râvınin
hadîsinde :
«Lâ havle ve lâ
kuvvete illâ billâh...» cümlesinin zikri
de yoktur.
47- (...)
Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Nadr b. Şümeyl haber
verdi. (Dedi ki) : Bize Osman (bu zat İbnü Gıyas'dır) rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Ebû Osman, Ebû Musa'l-Eş'arî'den rivayet etti. (Şöyle demiş) : Bana
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Sana cennet
definelerinden bir kelime göstereyim mi? Yahut cennet definelerinden bir define
göstereyim mi?» dedi. Ben :
— Hay hay! cevâbını
verdim.
«Göç ve kuvvet ancak
Allah'a mahsustur.» buyurdular.
48- (2705)
Bize Kutcybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. II.
Bize Muhammcd b. llumh
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ley!s Ye-zid b. Ebî Habîb'den, o da
Ebû'l-Hayr'dan, o da Abdullah b. Amr'dan, o da Ebû Bekr'den naklen haber verdi.
Ki: Ebû Bekir Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Scllem)'e •
— Bana bir dua öğret
ki, onunla namazımda dua edeyim! demiş.
«Allahım! Ben nefsime
büyük zulmettim — Kuteybe çok zulüm demiş—, günahları ise ancak sen affedersin,
imdi bana tarafından mağfiret buyur ve bana acı! Çünkü hakkıyle affeden, acıyan
ancak sensince»buyurmuşlar.
(...) Bana
bu hadîsi Ebû't-Tâhir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb haber
verdi. (Dedi ki) : Bana bir zat —ismini söylemiştir— ile Amr b. Haris, Yezid
b. Ebî Habib'den, o da Ebû'l-Hayr'dan naklen haber verdiler ki: Ebû'1-Hayr,
Abdullah b. Amr b. Âs'ı şunu söylerken işitmiş: Ebû Bekri's-Sıddîk, Resûlüllah
(Salhdlahü Aleyhi ve Sellem)'e :
— Yâ Resûlallah! Bana
bir duâ öğret ki, onunla namazımda ve evimde duâ edeyim! dedi. Bundan sonra
râvi Leys'in hadîsi gibi anlatmıştır. Yalnız o: «çok zulüm...» demiştir.
Bu hadîslerden Ebû
Musa rivayetini Buhârî «Kitâbu'l-Megâzi»'de ile «Kitabu't-Tevhid»'de Ebû Bekr
rivayetini «Kitâ-bu'1-Ezan» ile «Kitabu'd-Deavât»'da; Tirmizî ile îbni Mâce
«Kitâbu'd-Deavât»'da; Nesâî «Kitabu's-Salât» ile «Kitâbu'l-Kunut»'-da; Abdullah
b. Amr rivayetini Buhârî «Kitâbu't-Tev-hid»'de muhtelif râvilerden tahric
etmişlerdir.
Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'in :
«Kendinize acıyın.»
buyurmasından murâd bağırmayın, seslerinizi kı-sm, demektir. Çünkü yüksek sesle
bağırmak, muhatab uzaklarda olduğuna göredir. Halbuki siz Allah'a dua
ediyorsunuz. O haşa sağır yahut uzaklarda değil, bilâkis size son derece yakın
ve beraberinizde olup, her hâlinizi en ihatalı şekilde işitir ve bilir demek
istemiştir. Hadîs-i şerîf lüzum hissedilmedikçe alçak sesle duâ etmenin mendûp
olduğuna delildir. Çünkü bu şekilde duâ tazim ve tevkire daha münasibdir.
«Lâ havle vela kuvvete
illâ billalı...» cümlesinin cennet definelerinden biri olmasının sebebi,
Allah'a teslimiyet ve ondan başka yaratan olmadığını bilerek umuru ona tefviz
ifâde ettiği içindir. Defineden murad cennette birikmiş sevablardır.
49- (589)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet etti-ler. Lâfız Ebû
Bckr'indir. (Dediler ki) : Bize İbnû Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Hişam bahasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti ki: Kesûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şu dualarla duâ edermiş:
«AHahım! Ben
cehennemin fitnesinden ve cehennemin azabından, kabrin fitnesinden ve kabrin
azabından, zenginlik fitnesinin şerrinden ve fakirlik fitnesinin şerrinden
sana sığınırım. Mesih-i( Deccal fitnesinin şerrinden de sana sığınırım.
Aiiahım! Benim günahlarımı kar ve dolu suyu ile yıka! Kalbimi beyaz elbiseyi
kirden pakladığın gibi günahlardan pakla! Benimle günahlarımın arasını mağrîb
ve meşrik arasmı uzaklaştırdsğın gibi uzaklaştır. Allahım! Ben sana tenbellik,
ihtiyarlık, günah ve borçtan da sığınırım.»
(...) Bize
hu hadîsi Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muaviye ile Veki',
Hişam'dnn bu isnadla rivayet ettiler.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'd-Deavât»»'da tahric etmiştir.
Cehennem fitnesinden murâd azab meleklerinin, kabir fitnesinden murâd da,
münker ve nekir denilen suâl meleklerinin muaheze şeklinde sorguya
çekmeleridir. Zenginliğin fitnesi ise şımarmak ve azmaktır. Fakirliğin fitnesi
zenginlere hasedlik çekmek, zengine karşı dinini ve namusunu lekeleyecek
derecede tezellül ve dalkavukluk göstermek; fakirliğine kızarak Allah'a isyan
etmek gibi şeylerdir. Evvelce de görüldüğü vecihle Deccal'a Mesih denilmesi
gözlerinden birinin silinmiş kör olmasından, yahut malûm birkaç gün içinde
yeri dolaşmasmdandır. Sıcak su, kir ve pası daha güzel temizlediği halde bu
hadîste temizliğin kar ve dolu ile temsil edilmesi mübalağa içindir. Çünkü kar
ve dolu el değmedik donmuş sulardır. Bu sebeple onlarla temsil maksadı daha
kuvvetli ifade eder. Hattâbi'ye göre llesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
'm şerrinden Allah'a sığındığı fakirlik, malm azlığı değil, gönül fakirliğidir.
Fakirliğin fazileti hakkında birçok hadîsler vârid olmuştur. İhtiyarlıktan murad;
akıl ve hislerin bozulduğu, yüzün çirkinleştiği ve birçok ibâdetlerin
yapılamadığı geçkinlik hâlidir ki, buna hususî tabiriyle erzel-i ömür derler.
Borçtan Allah'a
sığınması, borçlanan kmse çok defa yalan söylediği, tfa'd edip, sözünde
durmadığı ve çok defa ödeyemeden öldüğü içindir.
50- (2706)
Bize Yahya b. Eyyûb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû Uleyye rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Süleyman Et-Teymî de haber verdu (Dedi ki) : Bize Enes b.
Mâlik de rivayet etti. Enes (Şöyle demiş) . Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
«Allahım! Ben aczden,
tenbellikten, korkaklıktan, ihtiyarlık ve cimrilikten sana sığınırım. Kabir
azabmdan ve hayat memat fitnesinden de, sana sığınırım.» derdi.
(...) Bize
Ebû Kâmil de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid b. Zürey' rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
Abdi'1-A'Iâ dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer rivayet etti. Her iki
râvi Teymî'den, o da Encs'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'âen
naklen bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir. Şu kadar var ki: Yezid'in
hadîsinde : «Hayat memat fitnesinden de» ibaresi yoktur.
51- (...)
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû Mübarek,
Süleyman Et-Teymî'den, o da Enes h. Mâlik'den, o da Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'den naklen haber verdi ki; zikrettiği şeylerden ve
cimrilikten Allah'a sığınmıştır.
52- (...)
Bize Ebû Bekr b. Nâfi' El-Abdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz b. Esed
El-Ammî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Harun El-A'ver rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Şuayb b. Habbâb, Enes'den rivayet etti. (Şöyle demiş) : Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şu duaları okurdu:
«Allahım! Ben
cimrilikten, tenbellikten, erzel-i .ömürden, kabir azabından ve hayat memat
fitnesinden sana sığınırım.»
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'd-Deavât»'da tahric etmiştir.
Acz:
Kudretsizlik; Cübn: Korkakhk ve kalbin zayıflığıdır.
Hayâtın fitnesi
dünyevî arzular ve cehaletlerdir. Bunların en büyüğü son nefeste geçirilen
imtihandır. Ölüm fitnesinden murad bazılarına göre ölümden önceki fitnedir.
Ölüme izafe edilmesi ona yakınlığı dolayısıyladır.
Ulemânın beyânına göre
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bu saydığı şeylerden Allah'a
sığınması, bütün hallerinde kendi sıfatları kemâl bulsun ve bunları ümmetine
öğretmiş olsun diyedir. Hadîs-i şerîf, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'in istiaze ettiği her şeyden ümmetinin de Allah'a sığınması müstehab
olduğuna delildir.
53- (2707)
Bana Amru'n-Nâkıd ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Süfyan b. Uyeyne rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Sü-mcy, Ebû Sâlih'den, o da Ebû
Hüreyre'den naklen rivayet etti ki: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
kötü hükümden şekavet erişmesinden, düşmanların gülmesinden ve kötü halden
Allah'a sığmırmış
Amr kendi hadîsinde şöyle
dedi: «Süfyan : Ben bunlardan birini zil yade etmiş olmamdan şüphe ediyorum,
dedi.»
54- (2708)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Rumh
da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) Bize Leys, Yezîd b. Ebî Habîb'den, o
da Haris b. Ya'kub'dan naklen rivâyet etti. Ona da Yakub b. Abdillah rivayet
etmiş ki: Kendisi Büsr b. Saîd'i şöyle derken işitmiş : Ben Sa'd b. Ebî
Vakkas'ı şunu söylerken dinledim : Ben Havle binti Hakim Es-Sülemiyye'yi
dinledim. Şöyle diyordu : Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"ı:
«Bir kimse bir yere
iner de, sonra Allah'ın tam olan kelimeleriyle yarattıklarının şerrinden
sığınırım, derse, o yerden gidinceye kadar ona hiç bir şey zarar vermez.»
buyururken işittim.
55- (...)
Bize Harun b. Ma'ruf ile Ebû't-Tâhir ikisi birden İbnü Vehb'den rivayet
ettiler. Lâfız Harun'undur. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize de Amr (bu zat İbnû Hâris'dir) haber yerdi. Ona da Zeyd b. Ebî
Hasib ile Haris b. Ya'kub, Ya'kub b. Abdillah b. Eşec'den, o da Bûsr b.
Saîd'den, o da Sa'd b. Ebi Vakkas'dan, o da Havle binti Hakim Es-Sülemiyye'den
naklen rivayet etmişler ki: Havle, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:
«Biriniz bir yere indi
mi Allah'ı tam olan kelimeleriyle yarattıklarının şerrinden Allah'a sığınırım,
desin. Çünkü oradan gidinceye kadar kendisine bir şey zarar vermez.»
buyururken işitmiş.
(2709)
Ya'kub (Dedi ki) : Ka'kâ' b. Hakim de, Zekvân'dan, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû
Hüreyre'den, naklen söyledi ki: Ebû Hüreyre (Şöyle demiş) : Bir adam Peygamber
(Sallallahü A Irvhi ve Sellem, 'e gelerek:
— Yâ Resûlallah! Dün
akşam beni sokan bir akrebden neler çektim! dedi.
«Akşamladığın
zaman Allah'ın tam olan kelimeleriyle
yarattıklarının şerrinden (ona) sığınırım deseydin; sana zarar vermezdi.»
buyurdular.
(...) Bana
îsa b. Hammad El-Mısrî de rivayet etti. (Dedi ki Leys, Yezid b. Ebi Habib'den,
o da Ca'fer'den, o da Ya'kub'dan
Bana laklen
haber verdi ki: Ya'kub
kendisine Gatafan'ın azatlısı Ebû Salih'in haber verdiğini söylemiş, o da Ebû
Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş: Birjadam:
— Yâ Resûlallah! Beni
akreb soktu, dedi...
Râvi İbni Vehb'in
hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.
Buhârî «Ki|tâl>u'd-| tahric «Kitâbu'l-İstiâze.'üei
Bu hadîsin Ebû
Hüreyre rivayetini Deavât» ile «Kitâbu'l-Kader»'de;
Nesâî etmişlerdir.
Cehd:
Meşakkat ve baş sıkısı demektir.
İnsanın kendinden
defetmeye gücü yetmeyen meşakkate cehdü'1-belâ derler. Hz. Abdullah İbnû Ömer
'in Cehdü'l-belâ'yı malın azlığı, evlâdın çokluğudur diye tefsir ettiği rivayet
olunur.
Şekavet, saadetin
zıddıdır. Şiddet ve güçlük demektir.
İbnü Batta1 şekâvetin dünyevî ve uhrevî olmak üzere iki kısma
ayrıldığını, kötü hükmün dahi nefis, mal, aile, son nefes ve âhiret umuruna şâmil
olduğunu söylemiştir. Kaza, hüküm demek ise de, burada hakkında hükürr verilen
şey manasınadır. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu duasını dahi
ümmetine ta'lim için yapmıştır. Hadîs-i şerîf son derece cemiyetli dir. Çünkü
kötü bir şey ya mebde yahut nihayet itibariyle düşünülebilir Mebde itibariyle
tasavvur olunan kötülük, hükmün yâni hakkında ezeldi takdir buyurulan şeylerin
kötü olmasıdır. Nihayet yâni âhiret hususund; tasavvur edilen kötülük ise
hakikî şekavettir. Kötülük bir de hayat hu susunda tasavvur olunabilir. Bu ya
başkalarından gelir ki, düşmanlar ke tülük geldi diye sevinir, gülerler. Yahut
insana kendinden gelir. Bu d Cehdü'l-belâ'dır.
Tam olan kelimelerden
murad; bazılarına göre noksanı ve kjusuru o mayan kelimelerdir. Bir takımları
bunun şifalı kelimeler demel^ olduğı nu söylemiş, bazıları da bundan maksad
Kur'ân'dır demişlerdir.
56- (2710)
Bize Osman b. Ebî Şeybe ile İshak b. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız
Osman'ındır. (İshak : Ahberana; Osman ise : Haddesena tâbirlerini kullandılar,
dediler ki) : Bize Cerir Mansûr'dan, o da Sa'd b. Ubeyde'den naklen rivayet
etti. (Demiş ki) : Bana Bera' b. Âzib rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
«Döşeğine yattığın
vakit namaz için aldığın abdest gibi abdest aî; sonra sağ tarafına yat. Sonra,
Allah'ım ben yüzümü sana teslim ettim. İşimi de sana havale kıldım. Sırtımı
(sevabına) tamaan ve (azabından) korkarak sana dayadım. Senden kurtulup iltica
edecek ancak sen varsın. İndirdiğin kitabına iman ettim. Gönderdiğin
Peygamberine de inandım de! Bunlar son sözün olsun. Şayet o gece ölürsen fıtrat
üzere olduğun halde ölürsün.» buyurmuşlar.
Bera' demiş ki: Ben
bunları hatırlamak için tekrarladım da :
Gönderdiğin resulüne iman ettim, dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) : «Gönderdiğin nebiine iman ettim de!» buyurdular.
(...) Bize
Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah
(yâni; İbni İdris) rivayet etti. (Dedi ki) : Husayn'ı Sa'd b. Ubeyde'den, o da
Bera' b. Âzib'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen bu
hadîsi rivayet ederken dinledim. Şu kadar var ki, Mansur'un hadîsi daha tamamdır.
Husayn'ın hadîsinde :
«Sabahlarsa bir hayra
isabet eder.» ziyadesi vardır.
57- (...)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Efcû Dâvud rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H.
Bize İbnü Beşşar da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Abdurrahnıan Ebû Dâvud rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Şu'be, Amr b.
Murrava-âta rivayet etti. (Demiş ki) : Sa'd b. Ubeyde'yi Bera' b. Azîb'den
naklen yet ederken dinledim. Ki Resûlüllah (Sallallahü ALyhi ve Sellem) bir
geceleyin döşeğine yatacağı vakit:
«Allahım! Nefsimi
sana teslim ettim; yüzümü
sana döndüm; sı sana dayadım ve
emrini (sevabına) tamaan, (azabından)
korkarak havale kıldım. Senden kurtulacak ve sığınacak yer ancak sensin. İndin
kitabına iman ettim. Gönderdiğin Resulüne de inandım.» demesini buyurmuş. Ve
ölürse fıtrat üzere öleceğini söylemiş. İbnü Beşşâr 1 sndi hadîsinde
«geceleyin» sözünü anmamıştır.
58- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'l-Ahvas, Ebû İslıak'dan,
o da lîcra' b. Azîb'dcn naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallalluhü Aleyhi ve Sellem) hır adama :
«Ey filân! Döşeğine
uzandığın vakit...» buyurdular. Râvî Amr b. Mür-ra'nın hadîsi gibi rivayette
bulunmuştur. Yalnız o : «Gönderdiğin nebiine inandım de! O gece ölürsen fıtrat üzere
ölürsün. Sabaha çıkarsan bir hayra isabet edersin...» demiştir.
(...) Bize
İbnü Müsenna ile İbnü Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b.
Cafer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ebû İshak'-dan rivayet etti. O da
Bera' b. Âzîb'i şöyle derken işitmiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
bir adama emir buyurdu. Râvî yukarki hadîs gibi rivayette bulunmuş, yalnız :
«Sabaha çıkarsan bir hayra isabet edersin...» cümlesini anmamıştır.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu'1-Vudu» ve «Kitâbu'd-Deavât»'da; Ebû Dâvud «Kitâbu'l-Edeb»'de; Tirmizî
«Kitâuu'd-Deavât» da; Nesâî «Kitâbu'1-Ycvm ve'l-Leyle»'de muhtelif râvilerden
tahric etmişlerdir.
Bu hadîste üç mühim
sünnet göze çarpmaktadır. Birincisi uykuya yatacak kimsenin abdast almasıdır.
Önceden abdestli ise yenilemesi şart değildir. Çünkü maksat abdestli olarak
uyumaktır. İkincisi sağ tarafına yatmaktır. Çünkü Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) her işinde sağdan başlamayı severdi. Üçüncüsü Allah'ı
zikretmektir. Müslümanın son işi Allah'ı zikir olmalıdır. Rivâyetlerdeki yüz ve
nefis kelimelerinden mak-sad bütün vücuttur. Sırtını dayamak tâbiri de Allah'a
itimad etmekten kinayedir.
Bu talimat dahilinde
hareket eden kimse, o gece ölürse, fıtrat üzere yâni müslüman olarak ölecek,
sabaha sağ çıkarsa, hayra isabet edecek yâni bu sünnetlerin sevabını
kazanacaktır. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Resul kelimesini
kabul etmeyip, onun yerine Nebî kelimesini kullanmasını emir buyurmasının
sebebi ulema arasında ihtilaflıdır. Bazılarına göre bunun sebebi Resul
kelimesinin Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den başkasına da ihtimâli
olduğu içindir. Mâziri ve başkaları : «Bu bir zikir ve duadır. Hangi sözlerle
vârid oldu ise harfiyyen onlan okumak gerekir. İhtimal mükâfat o harflere mütealliktir.
Belki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e bu harflerle okuması
vahyedilmiştir. Binaenaleyh aynı kelimelerle edâ olunması icab eder»
demişlerdir. Nevevî bu kavli beğenmiştir. Ulemâdan bazıları bu hadîsle istidlal
ederek hadîsi mânâ itibariyle rivayetin caiz olmadığını söylemişlerdir. Cumhura
göre mânâyı bilen kimsenin manen rivayeti caizdir. Onlara göre burada mânâ
muhteliftir. Böyle yerlerde ise mânâ itibariyle rivayet bilittifak caiz
değildir.
59- (2711)
Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : babam rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Şu'be, Abdullah b. Ebî's-Sefer'd da Ebû Bekr b. Ebî Musa'dan, o da
Bera'dan naklen rivayet etti ki,
gamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) döşeğine yattığı
vakit:
«Allahsm! Senin
isminle yaşar, senin isminle ölürüm.» der; uyanıda da :
«Bizi öldürdükten
sonra dirilten Allah'a hamdolsun. Diriltmek ona sustur.» dermiş.
60- (2712)
Bize Ukte b. Mûkrem El-Ammî ile Ebû Bekr b.|İNâfi' rivayet ettiler. (Dediler
ki) : Bize Gunder rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Hâlid'den rivayet etti.
(Demiş ki) : Ben Abdullah b. Hâris'i, Abdullah b. Ömer'den rivayet ederken
dinledim ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir adama, döşeğine yatarken:
«Allahım! Nefsimi sen
yarattın, sen öldüreceksin. Onun hayatı-memâtı senin içindir. Sağ bırakırsan
onu koru, öîclürürsen onu affeyle. Allahim! Ben senden afiyet dilerim!»
demesini emir buyurmuşlar. Derken bir adanı Abdullah'a:
— Sen bunu Ömer'den mi
işittin? diye sordu. Abdullah :
__ Ömer'den daha
hayırlısından, Itesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den (işittim) cevâbını verdi.
İbnû Nâfi' kendi
rivayetinde: «Abdullah b. Hâris'den» demiş «işittim»
sözünü anmamıştır.
61- (2713)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir Süheyl'den rivayet
etti. (Şöyle demiş) : Birimiz uyumak istediği vakit sağ tarafına yatmasını Ebû
Salih bize emreder, sonra şöyle derdi :
«Allahım! Ey göklerle
yerin ve büyük arşın Rabbi! Ey bizim ve her şeyin Rabbi! Ey taneyi, çekirdeği
yaran! Tevrat, İncil ve Türkan'ı indiren! Alnından tuttuğun her şeyin şerrinden
sana sığınırım. Aliahsm! Evvel sensin, senden önce hiç bir şey yoktur. Âhir de
sensin! Senden sonra hiç bir şey yoktur. Zahir sensin, senin üstünde hiç bir
şey yokfur. Batın da sensin, senden gayri hiç bir şey yoktur. Bizim namımıza
borcu öde! Ve bizi fakirlikten zengin kıl!» Ebû Salih bunu Ebû Hürcyre'den, o
da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selleınj'dcn naklen rivayet ederdi.
62- (...)
Bana Abdu'l-Hamid b. Beyan El-Vasıtî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid (yâni
Tahhân) Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hürcyre'den naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş) : Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m) döşeğimize yattığımız
vakit Ccrir'in hadîsi gibi dememizi bize emir buyururdu. Ebû Ilüreyre :
«Alnından tuttuğun her hayvanın şerrinden...» demiştir.
63- (...)
Bize Ebû Kür ey b Muhâmmed b. Alâ' da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Usâme
rivayet etti. H.
Bize Ebû Bekr b. Ebî
Şeyhe ile Ebû Küreyh dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbnû Ebî Ubeyde
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
Her iki râvi
A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etmişlerdir.
Ebû Ilüreyre (Şöyle demiş) : Fâtime bir hizmetçi istemek üzere Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Selleın)'e geldi de ona şöyle buyurdular :
«Allahım! Ey yedi kat
göklerin Rabbi... de!» Râvî, Süheyl'in babasından rivayet ettiği hadîs gibi
nakletmiştir.
64- (2714)
Bize İshak b. Musa El-Ensârî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Enes b. Iyâz
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize UbeyduUah rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Saîd b.
Ebî Saîd El-Makburî babasından, o da Ebû Hüıfeyre'den naklen
rivayet etti ki:
Resûlüllah (Sallallahü-Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:
«Biriniz döşeğine
uzandığı vakit gömleğinin kenarını tutsun da onunla döşeğini silksin ve
besmele çeksin! Çünkü o kendinden sonra döşeğinde ne kalacağını bilmez. Yatmak
istediği vakit sağ tarafına yaîsm ve: Al-lahım! Seni tenzih ederim. Ey Rabbim!
Yanımı ancak seninle (döşeğe) koydum. Onu ancak seninle kaldırırım. Nefsimi
tutarsan onu affeyle! Salarsan ^>nu sâlih kullarını koruduğun şeyle keru!
desin.»
(...) Bize
Ebû Kureyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde, Ubey-dullah b. Ömer'den bu
isnadla rivayet etti ve (Şöyle dedi) :
«Sonra, ey Rabbim!
Senin isminle yanımı (döşeğe) koydum. Nefsimi sağ bırakırsan ona acı! desin.»
64- (2715)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Harun,
Hammad b. Seleme'den, o da Sâbit'ten, o da Enes'-den naklen rivayet etti ki:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) döşeğine uzandığı vakit:
«Bizi doyurup sulayan,
kifayet eden ve sığındıran Allah'a hamdolsun. Nice yeteri ve sığmdıncısı
olmayanlar vardır.» dermiş.
Ebû Hüreyre rivayetini
Buhârî «Kitâbu'd-Deavât»'da tahric etmiştir.
Berâ' rivâyetindeki
«Senin isminle yaşar, senin isminle ölürüm» cümlesinden murad: Senin ismini
zikrederek yaşar, ismini zikrederek ölürüm, demektir. Bâzıları buradaki
isimden müsemma kastedildiğini söylemişlerdir. Bu takdirde hadîsin mânâsı
seninle yaşar, seninle ölürüm. Yâni: Beni yaşatan sensin, öldürecek de sensin
demek olur. Yine bu hadîsdeki: «Bizi öldürdükten sonra dirilten» cümlesi,
uyuttuktan sonra uyandıran manasınadır. Uykuya ölüm ıtlak edilmiştir. Zira
uyku yarı ölümdür derler.
Ntişûr: Kıyamet
gününde diriltmek manasınadır.
Ebû Hüreyre rivâyetindeki
«Alnından tuttuğun» tâbirinden murad : Senin kudret ve sultanın altında bulunan
mahrukatın demektir.
Hadîs-i şerifteki borç
kelimesinin bütün kul ve Allah borçlarına şâmil olması ihtimâli vardır.
Zahir ve bâtın
kelimeleri Allah'ın isimlerindendir. Bâzıları buradaki zahiri zuhurdan kudret-i
kâmile sahibi mânâsına geldiğini bir takımları da zahir kat'î delillerle sabit
olan. bâtm ise mahlûkatına görünmeyen mânâsına geldiğini söylemişlerdir.
Bakı11ânî'ye göre, Âhirin mânâsı ilim. kudret vesâir sıfatlanyle baki olan
manasınadır. Yâni; Allah Teâlâ
ezelde nasıl bu sıfatlarla mevsuf ise, mahlûkatı yok olup bittikten sonra da
aynı sıfatlarla muttasıftır.
Döşeğine yatan
kimsenin evvelâ onu silkip temizlemesi müstehabdır. Bunun sebebi, içinde yılan,
akreb gibi zararlı hayvanların bulunması ihtimâlidir. Döşeği gömleğinin
kenarıyle tutması, bu gibi hayvanlar sokmasın diyedir.
Mü'vî:
Sığındıran, acıyıp şefkat eden, demektir. Bâzıları onun vatanı ve meskeni
olmayan mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Bu takdirde cümlenin mânâsı nice
bakacak kimsesi ve yeri yurdu olmayan kimseler vardır, demek olur.
65- (2716)
Bize Yahya b. Yahya ile İshak b. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız Yahya'nındır.
(Dediler ki) : Bize Cerîr, Mansûr'dan, o da Hilâl'den, o da Ferve b. Nevfel
El-Eşcaî'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Âişe'ye Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)"m Allah'a ne ile duâ eder-diğini sordum. Şu cevâbı
verdi:
«Allahım! Ben bütün
yaptıklarımın ve yapmadıklarımın şerrinden sana sığınırım.» derdi.
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Abdullah b. İdris Husayn'dan, o da Hilal'dan, o da Ferve b. Nevfel'den naklen
rivayet etti. (Şöyle demiş) : Âişe'ye Itesûlüllalı (Sallallahü Aleyhi ve
Selltm) 'in okuduğu bir duâ sordum da şunu söyledi:
«Allahım! Ben bütün
yaptıklarımın ve yapmadıklarımın şerrinden sana sığınırım.» derdi.
(...) Bize
Muhammed b. Müsennâ Ue İbni Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbnû
Ebi Adiy rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Amr
b. Cebele dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed yâni İbni Ca'fer rivayet
etti.
Her iki râvi
Şu'be'den, o da Husayn'dan bu isnadla bu hadîsin mislini
rivayet etmişlerdir.
Yalnız Muhammed "b. Ca'fer'in hadîsinde : denilmiştir.
66- (...)
Bana Abdullah b. Haşim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' Evzâî'den, o da
Abde b. Ebî Lübâbe'den, o da Hilâl b. Yesaf'dan, o da Ferve b. Nevfel'den, o da
Âişe'den naklen rivayet etti ki: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
duasında:
«Allahım! Ben bütün
yaptıklarımın ve yapmadıklarımın şerrinden sana sığınırım.» dermiş.
67- (2717)
Bana Haccâc b. Şâir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Ma'mer Abdullah b. Amr
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdû'l-Vâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
El-Hüseyn rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İbnû Bûreyde Yahya b. Yamur'dan, o da
İbnû Abbâs'dan naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
«Allahım! Ancak sana
teslim oldum; sana iman ettim; sana tevekkül eyledim; sana yöneldim ve ancak
seninle düşmana karşı mücadele ettim. Allahım! Beni dalâlete düşürmenden, senin
izzetine sığınırım. Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Ölmeyen diri ancak
sensin. Cinlerle insanlar ölürler.» dermiş.
Bu hadîslerden İbnû
Abbâs rivayetini Buhârî «Kitâbu't. Tevhîd»'de tahric etmiştir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in :
«Bütün yaptıklarımın
ve yapmadıklarımın şerrinden sana sığınırım...» sözünden murad : Kasden olmasa
da dünyada veya âhirette azabı iktiza eden bir iş yaptımsa, onun şerrinden sana
sığınırım, demektir. Maamafih bu duayı ümmetine talim için okumuş olması da
muhtemeldir. İbnü Abbâs rivayetinde
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Allahım! Ancak sana
teslim oldum ve sana iman ettim.» diyerek Allah'a inkıyad ve imanını arzetmiş
ve imanla İslâm'ın farkına işaret buyurmuştur. Bu mes'ele iman bahsinde
geçmişti.
68- (2718)
Bana Ebû't-Tahir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb haber
verdi. (Dedi ki) : Bana Süleyman b.
Bilâl Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da hatasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen
haber verdi ki : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir seferde olduğu ve
seherde kalktığı vakit:
«Bir dinleyen (şu
sözümü) başkalarına işittirsin. Biz Allah'a nimetlerinden ve güzel
imtihanından dolayı hamdederiz. Ey Rabbimiz, bizi koru! Üzerimize bol
nimetlerinin fazlasını ver. Bunu cehennemden Allah'a sığınarak
söylüyorum.» dermiş.
Ezhara : Seher vakti
kalkıp hayvana binmek; yahut yolculuğunda seher vaktine varmaktır. Seher,
gecenin sonu yâni tan yeri ağarma zamanıdır.
Semmaa kelimesi semia
şeklinde de rivayet olunmuştur. Bu takdirde cümlenin mânâsı, dinleyen biri
bizim Allah'a yaptığımız şu hamd-ü senaya şâhid olsun, demek olur.
Hadîsdeki «âizen»
kelimesi hal olarak nasbedilmiştir. Yâni bu sözümü cehennemden Allah'a
sığınarak söylüyorum, demektir.
70- (2719)
Bize Ubeydullah h. Muâz El-Anberî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ebû İshak'dan, o da Ebû Bürde b. Ebî
Musa'l-Eş'arî'den, o da babasından, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) den naklen rivayet etti ki: Şu duayı okurmuş :
«Allahım! Bana
günahımı, cehlimi, isimdeki israfımı ve benden daha iyi bildiğin kusurlarımı
bağışla. Allahım! Bana ciddimi, şakamı, hatamı ve kasdimi bağışla. Bunların
hepsi bende vardır. Allahım! Peşin yaptığım ve sonraya bıraktığım, gizlediğim
veya aşikâr yaptığım ve senin benden daha iyi bildiğin bütün kusurlarımı bana
bağışla! İleri alan ve beri bırakan ancak sensin. Sen her şeye kadirsin.»
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b. Beşşâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdû'l-Melik b.
Sabbah El-Mismaî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnadda rivayette
bulundu.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'd-Deavât»'da tahric etmiştir.
İsraf her şeyde
haddini aşmak mânâsına gelir.
«İleri alan ve geri
bırakan» tâbirlerinden murad, dilediğini rahmet ve tevfikinle öne geçirir;
dilediğine de şaşkınlık vererek bu rahmetinden geri bırakırsın, demektir.
Nevevî 'nin beyânına göre, Resûlüllah (Sallallahü A'.cyhi ve Sellem):
«Bunların hepsi bende
vardır.» sözünü tevazuan söylemiş; nefsinin kemâle ermediğini günah saymıştır.
Bâzıları bundan sehven yaptıklarım; bir takımları da Peygamberlik gelmezden
önceki hallerini kastettiğini söylemiştir. Nevevî: «Murad ne olursa olsun,
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in gelmiş geçmiş bütün günahları
affolunmuştur. O bu duayı tevazu için yapmıştır. Çünkü duâ ibâdettir.» diyor.
71- (2720)
Bize İbrahim b. Dînar rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Katan, Amr b. Heysem
El-Kutaî'den, o da Abdü'1-Aziz b. Abdillah b. Ebî Selemete'l-Mâcişûn'dan, o da
Kudâme b. Musa'dan, o da Ebû Salih Es- Semman'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen
rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Allahım! Bana işimin
ismeti olan dinimi ıslâh et. Merciim içinde olan âhiretimi de ıslâh et. Benim
için hayatı her hay;r hususunda ziyâde kıl ve bana ölümü her serden rahat
kıl!» derdi.
72- (2721) Bize
Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Muhammed b. Ca'fcr rivayet etti. (Dedi ki) Bize Şu'be, Ebû İshak'dan, o da
Ebû'l-Ahvas'dan, o da Abdullah'dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'den naklen rivayet etti ki:
«Allah.m! Ben senden
hidayet, takva, iffet ve (gönül) zenginlik (i) di-ferim.» dermiş
(...) Bize
yine İbnû Müsennâ ile İbnû Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Abdurrahman, Süfyan'dan, o da Ebû İshak'dan naklen bu isnad-la bu hadîsin
mislini rivayet etti, Şu kadar var ki, İbnû Müsennâ kendi rivayetinde (afaf)
yerine (iffet) dedi.
73- (2722)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe ile İshak b. İbrahim ve Muhammed b. Abdillah b.
Nûmeyr rivayet ettiler. Lâfız İbnû Nümeyri'ndir. (İshak : Ahberana; ötekiler
ise : Haddesena tâbirlerini kullandılar, dediler ki) : Bize Ebû Muaviye,
Âsım'dan, o da Abdullah b. Haris ile Ebû Osman En-Nehdî'den, onlar da Zeyd b.
Erk'am'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Size ancak Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in söylediği gibi söylüyorum. O:
«Allahım! Ben aczden, tenbellikten,
korkakl.ktan. hktan ve kabir, azabından sana sığınırım. Allahım! Nefs.me
takvasm, ver.
Ve onu pâk ona pâk
edecek yegane lâs. sensin! Allah.m!
Ben doymayan nelisden ve kabul olunmayan duadon sana tıgınınm
74- (2723)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab dû'1-Vâhid b. Ziyâd,
Hasen b. Ubeydillah'dan rivayet etti.
(Demiş ki) Bize İbrahim b. Sûveyd En-Nahaî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdur rahman b. Yezîd
Abdullah b. Mes'ud'dan rivayet etti. (Şöyle demiş) : Re sûlüllah (Sallallahü A
leyhi ve Sellem) geceye erdiği vakit:
«Geceledik. Mülk de
Allah'ın olarak geceledi. Hamd Allah'a mahsu; dur. Bir Allah'dan başka ilah
yoktur. Onun şeriki yoktur.» derdi.
Hasan demiş ki:
Müteakiben Zübeyd bana rivayet etti ki, kendisi b hadîsde İbrahim'den şunu
bellemiş :
«Mülk onundur. Hamd de
ona mahsusdur. Hem o her şeye kadirdi Allahım! Senden bu gecenin hayrını
dilerim ve bu gece ile ondan sonn kilerin şerrinden sana sığınırım. Allahım!
Ben tenbellikten ve ihtiyarltğ kötülüğünden sana sığınırım. Allahım! Ben
cehennemde azab olunmaktı ve kabirdeki azabdan sana sığınırım.»
75- (...)
Bize Osman b. Ebî şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-jrir, Hasen b.
Ubeydillah'da»^ 0 ja ibrahim b. Süveyd'den, o da Abdurrah-htnan b. Yezid'den, o
da Abdunah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Reb'ıyyullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) geceye erdiği vakit:
«Geceledik. Mülk de
Allah'a mahsus olarak geceledi. Hamd Allah'a jmahsusdur. Bir Allah'dan fc,aşka
ilâh yoktur. Onun şerîki yoktur.» derdi. [Abdullah : Zannederim bu kelimelerin
içinde şunu da söyledi demiş:
«Mülk onundur, hamd je
ona mahsusdur. Hem o her şeye kadirdir, fey Rabbim! Senden bu gececjekinin ve
ondan sonrakilerin hayrını dilerim. Bu gecedekilerin şerriyle onc]an sonrakilerin
şerrinden de sana sığınırım. Ey Rabbim! Tenbellikten ve ihtiyarlığın
kötülüğünden sana Sığınırım. Ey Rabbim! Cehennemde ve kab;,.^] azabdan sana
sığınırım.» Sabahladığı paman dahi bunu söyler :
«Sabahladık. Mülk de
Allah'a mahsus olmak üzere sabahladı,
derdi.
76- (...)
Bize Ebû I^ekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn b. Alî
Zâide'den, „ da Hasen b ubeydillah'dan, o da İbrahim b. Suyeyd'den, o da
Abdurr^hman b. Yezid'den, ö da Abdullah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş).
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) geceye erdıgı vakit:
«Geceledik. Mülk de
A||ah.a mahsus o|amk geceIedi. Hamd Allah'a mahsustur. Bir Allah'dan t,aşka
ilâh yoktur< Onun şeriki yok,ur A,,ahım! Ben senden bu gecenin ve, bu gecede
bulunan şeylerin hayrmdan dilerim. Bu gecenin şerrıyle ondakî|erin şerrinden de
sana s.ğın.r.m. Allah.m! Ben renbell.k, ihtiyarlık ve yaşl.ı.ğm kötülüğünden ve
dünyanm fitnesiyle kabrin azabından sana sığınıt>im.» derdi. Hasen b. Ubeydillah demiş ki: Bana bu
hadîsde Zübeyd, İbrahim b. Süveyd'den, o da Abdurrahman b. Yezid'den, o da
Afcdullah'dan merfu olarak Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in şöyle
buyurduğunu ziyâde etti:
«Bir Allah'dan başka
ilâh yoktur. Onun şerîki yoktur. Mülk onundur. Hamd de ona mahsustur. Hem o her
şeye kadirdir.»
77- (2724)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Saîd b. Ebi Saîd'den,
o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki : Resûlüllah
(Sallallahü. A leyhi ve Sellem):
«Bir Allah'dan başka
ilâh yoktur. Askerini aziz kılmış, kuluna yardım etmiş. Hiziplere yalnız başına
galebe çalmıştır. Ondan başka hiç bir şey yoktur.» dermiş.
78- (2725)
Bize Ebû Kûreyb Muhammed b. Alâ' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû İdris
rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Âsim b. Küleybi, Ebû Bürde'den, o da Alî'den
naklen rivayet ederken dinledim. Alî şöyle demiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) bana şöyle buyurdular:
«Allahım! Bana hidayet
ver! Beni doğruya muvaffak kıl de! Hüdâ ile
seni yola getirdiğini; doğrulukla da oku doğrulttuğunu hatırla.»
(...) Bize
İbnü Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab dulla! (yâni; İbni İdris)
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Âsim b. Küleyb bu isnadh haber verdi. (Dedi ki):
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bana şum söyledi:
«Allahtm! Ben senden
hidayet ve doğruluğu dilerim...» Sonra yukar ki hadîsin mislini söylemiştir.
Ebû Hüreyre rivayetini
Buhârî «Kitâbu'I-Mcgâzi»'de tahric etmiştir.
Bu hadîslerdeki
seci'li dualar tekellüfsüz yapılan soc'in makbul olduğuna delildirler. Sec'in
çirkini zorlanarak kasden yapılanıdır. Çünkü böyle bir seci' duanın huşuunu ve
ihlâsım kaçırır. Düşünmeden, tekellüf yapmadan bile geliveren seci'de ise beis
yoktur. Hattâ güzeldir. Çünkü bu fesahatin kemâlinden ileri gelir. Yahut
evvelce ezberlenmiş de okunur.
İbnü Mes'ud
rivâyetindeki kebr kelimesi kibir şeklinde de rivayet olunmuştur. Bu takdirde
mânâsı başkalarına büyüklenmek demek olur. Kaadî Iyâz kebr rivayetini daha
muvafık bulmuştur. Nitekim Nesâî'nin rivayet ettiği bir hadîs de bunu te'yid
eder. Nesâî'nin hadîsinde kebr yerine «sûü'1-ömr» yâni, ömrün kötülüğü
denilmiştir.
Hiziblerden murad
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîleınj'e karşı çıkan kâfir kabileleridir.
Hendek harbinde bunları Ccnâb-ı Hak harbsiz darbsız rüzgârla ve meleklerle
dağıtmıştı.
Sedâd :
Doğruluk ve her işde ifratsız tefritsiz hareket etmektir. Re-sûlüllah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem), Hz. A1î'ye duâ ederken Allah'ın kendisini doğru yola
sevkettiğini, bir de okunu doğrulttuğunu, yâni daima hedefe isabet ettirdiğini
hatırlamasını emir buyurmuştur. Bundan murad doğru yolda giden nasıl sapmaz ve
okunu doğrultan nasıl hedefden şaşmazsa duâ eden kimsenin de ilminin doğru
olmasına ve sünnetten ayrılmamaya çalışmasına tenbihdir. Bazıları sedâd ve hûda
kelimelerini hatırlasın da unutmasın diye tenbihde bulunduğunu söylemişlerdir.
79- (2726)
Bize Kuteybe b. Saîd
ile Amm'n-Nâkıd ve İbnü Ebî Ömer
rivayet ettiler. Lâfız İbnü Ebi Ömer'indir. (Dediler ki) : Bize Süf-yân, Talha
oğullarının azadlısı Muhammed b. Abdirrahman'dan, o da Kü-reyb'den, o da İbnû
A'ubasd'an, o da Cüveyriye'den naklen rivayet etti ki: Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem): Cüveyriye onun mescidinde iken sabah namazım kıldığı vakit
erkenden yamnmış çıkmış. Sonra kuşluk zamanı geçtiğinde dönmüş. Cüveyriye oturuyormuş. Bunun üzerine
:
«Sen hâlâ benim
bıraktığım hal üzere misin?»" diye sormuş.
Cüveyriye :
__ Evet! diye cevab
vermiş. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Gerçekten senden
ayrıldıktan sonra üç defa dört kelime söyledim ki, bunlar senin bugünden beri
söylediklerinle tartılsa, onların ağırlığını tutar : Allah'ı mahlûkatı
sayısınca nefsinin rızasınca, arşının ağırlığınca kelimelerinin mislince
hamdiyle birlikte noksanlıklardan tenzih ederim.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Ebû Beler b. Ebî Şeybe ile Ebû Kûreyb ve İshak, Muîıam-med b. Bişr'den, o da
Mis'ar'dan, o da Muhammed b. Ahdirrahman'dan, o da Ebî Rişdîn'den, o da İbni
Abbâs'dan, o da Cüveyriye'den naklen ri-vâyet ettiler. Cüveyriye, Resûlüllah
(SallaUahü Aleyhi ve Se!lem)'in sabah namazını kıldığı vakit yahut sabah
namazını kıldıktan sonra kendisinin yanına uğradığını söylemiş.
Ve râvi yukarki hadîs
gibi nakilde bulunmuş; yalnız o : «Allah'ı mahlûkatmm sayısınca tenzih ederim.
Allah'ı kendi rızasınca tenzih ederim. Allah'ı arşının ağırlığınca tenzih
ederim. Allah'ı kfelimele-rinin mislince tenzih ederim.» demiştir,
Hz. Cüveyriye ezvâcı
tahiratdandır. Benî Müsta1ik kabilesinin reisi Haris b. Ebî Dırâr'm kızıdır. Ve
elliyedi tarihinde vefat etmiştir. Burada Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve
Sellem) 'in mescidinden murad namaz kıldığı yerdir.
Midad :
Meded mânâsına masdar olup, bir şeyi çoğaltan imdad mânâsına gelir. Burada
sayıda misli manasınadır. Bâzıları bitip tükenmemek hususunda Allah'ın
kelimelerinin misli : Bir takımları da sevab hususunda misli olduğunu
söylemişlerdir. Midadm burada kullanılması mecazdır. Çünkü Allah'ın kelimeleri
saymakla bitmez. Maksad çokluğunu göstermek için mübalâğadır. Çünkü evvelâ çok
sayıyla ifâde edilebilecek mahlûkatı zikretmiş, sonra arş-ı âlânın ağırlığına
geçmiş. Sonra bundan daha büyüğüne yükselmiş ve onu midad kelimesiyle ifade
buyurmuştur. Maksad Allah Teâlâ'nm kelimeleri nasıl saymakla bitmezse, ben de
kendisini öylece tenzih ederim, demektir.
80- (2727)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız İbnû
Müsennâ'nındır. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Şube, Hakem'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben İbnû Ebi Leylâ'dan
dinledim. (Dedi ki) : Bize Ali rivayet etti. Ki: Fâtıme elindeki değirmen
taşından duyduğu rahatsızlıktan şikâyet etmiş. Derken Peygamber (Sallallahii
Aleyhi ve Sellem)'e esirler gelmiş. Fâtıme ona gitmişse de bulamamış ve Âişe'ye
raslayarak ona haber vermiş. Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) gelince
Âişe, Fatıme'nin ona geldiğini kendisine haber vermiş. Ali demiş ki: Bunun
üzerine Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) yanımıza geldi. Biz
döşeklerimize yatmıştık. Hemen kalkmaya davrandık. Peygamber (Sallallahii
Aleyhi ve Sellem)'.
«Yerlerinizde
kalın!»buyurdu. Ve aramızda oturdu. Hattâ göğsümün üzerinde ayağının
soğukluğunu hissettim. Sonra şöyle buyurdular:
«Size istediğinizden
daha hayırlısını öğreteyim ni? Döşeklerinize yattığınız vakit Allah'a otuz
dört defa tekbir, otuz üç defa teşbih, otuz üç defa da tahmid getirmelisiniz.
Bu sizin için hizmetçiden daha hayırlıdır.»
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (E)edi ki) : Bize Veki'
rivayet etti. H.
Bize Ubeydullah b.
Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.
Bize İbnû Mûsenna dahi
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû Ebi Adiy rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
Şu'be'den bu isnadla rivayet etmişlerdir. Muaz'ın hadîsinde :
«Geceleyin her ikiniz
yatağınıza yattığınızda...» cümlesi vardır.
(...) Bana
Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfybn b. Uyeyne,
Ubeydullah,b. Ebî Yezîd'den, o da Mücâhid'den, o da İbm Ebî Leylâ'dan, o da Ali
b. Ebî Tâlib'den naklen rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
Abdillah b. Nûmeyr ile Ubeyd b. Yaîş dahi Abdullah b. Nümeyr'den rivayet
ettiler. (Demiş ki) : Bize Abdû'l-Melik^ Atâ' \. Ebî Rebah'dan, o da
Mücâhid'den, o da İbni Ebî Leylâ'dan, o dal Alî'den, o da Peygamber (Sallallahii
Aleyhi ve Sellem) 'den naklen Hakem'in, İbnû Ebî Leylâ'dan rivayet ettiği hadîs
gibi rivayette bulundu. Bu hadîsde o şunu da ziyâde etti:
«Ali dedi ki: Ben bunu
Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'den işi-teli beri terketmedim.
Kendisine:
— Sılfın gecesinde de mi? dediler.
— Sıffın gecesinde de! cevâbını verdi.»
Atâ'nın Mücâhid'den,
onun da İbni Ebî Leylâ'dan rivayet ettiği ha-dîsde : «Kavi dedi ki: Ona
:
__ Sıffın gecesinde de
mi? dedim...» cümlesi vardır.
81- (2728)
Bana Ümeyye b. Bistâm El-Ayşî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd (yâni; İbnû Zürey') rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Havlı
(bu zat İbnû Kâsım'dır)
Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyrc'den naklen rivayet etti ki
: Fâtime hizmetçi istemek için Peygamber (Sallaıluni'ı Aleyhi ve Sellcmfc
gelmiş ve işten şikâyet etmiş. Bunun üzerine: «Onu bizde bulamıyacaksın!»
buyurmuş. Şöyle devam etmiş: «Sana hizmetçiden daha hayırlı bir şey göstereyim
mi : Yatağına yaî-tığın vakit otuz üç defa
teşbih, otuz üç defa tahmid, otuz dört defa da tekbir getirirsin.»
(...) Bu
hadîsi bana Alımed b. Said Ed-Dârimî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Habban
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süheyl bu
isnadla rivayet etti.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu FedâUi Ashabu'n-Nebî»'de tahric etmiştir. :
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem), Hz. Ali ile Fâtıme'yi yatakta bulduğu halde kalkmamalarını
emir buyurması, Hz. Ali 'nin onun indinde pek büyük mertebe sahibi olduğuna
delildir. Ulemâdan bazılarına göre hadîs-i şerif, uykuya yatarken bu duayı
okuyanlara bir güçlük ve sakatlık arız olmayacağına delildir. Çünkü Hz. Fâtime
çalışmaktan yorulduğundan şikâyet etmişti. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) onlara öğreteceği duanın hizmetçiden daha hayırlı olduğunu beyân
buyurmuşlardır, Kaadî Iyâz'a göre:
Buradaki hayrdan murad
: Âhiret ameli dünya işlerinden daha hayır lıdır, demektir.
Hz. Ali:
«Ben bunları Sıffın gecesinde de bırakmadım...» diyerek
bu teşbihleri
hayatının en şiddetli anlarında bile terketmediğini bildirmiştir. Sıffın
gecesinden murâd, Hz. Ali ile Şamlılar arasında vuku bulan şiddetli harbdir.
Sıffın, Fırat nehrine yakm bir yerdir.
82- (2729)
Bana Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Ca'fer b. Rabia'dan,
o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki: Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Horozun öttüğünü
işittiğiniz vakit Allah'dan ihsanını isteyin. Çünkü o bir melek görmüştür.
Eşeğin anırmasını işittiğiniz vakit de şeytandan Allah'a sığının! Çünkü o bir
şeytan görmüştür.» buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'Bed-i'l-Halk»'da; Ebû Dâvud «Kitâbu'l-Edeb»'de; Tirmizî
«Kitâbu'd-Deavât»'da; Nesâî de «Kitabu't-Tefsir» ile «Kitâbu'1-Yevm vel-Leyle»'de
tahric etmişlerdir.
Kaadî Iyâz'a göre, horoz öterken Allah'dan dilekte
bulunmanın sebebi, yapılan duaya meleklerin âmin demesi ve istek sahibi hakkında
istiğfarda ve niyazda bulunmaları ümid edilmesidir. .Sulehânm huzu-. runda duâ
etmenin müstehab olması bundan alınmıştır.
İbnü Hibbân'm rivayet ettiği bir
hadîste :
«Horoza sövmeyin!
Çünkü o namaza davet eder.» buyurulmuştur. Filhakika horozda başka hiç bir
hayvanda bulunmayan bir hâssa vardır. O, gece vakitlerini bilir ve hiç
yanılmamak şartıyle ara ara her gece öttüğü vakitler de öter. Gece uzun olsun,
kısa olsun fecir zamanında devamlı öter.
Fâide : Dâvûdî
diyor ki, horozdan beş şey öğrenmek gerekir. Bunlar : Güzel ses, fecirde
kalkmak, cömertlik, kıskançlık ve bol bol mü-nasebetli cinsiyyedir.
83- (2730)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbnû Beşşar ve Ubeydullah b. Saîd rivayet ettiler.
Lâfız İbnû Saîd'indir. (Dediler ki) : Bize Muâz b. Hişam rivayet etti. (Dedi
ki) : Bana babam, Katâde'den, o da Ebû'l-Âliye'den, o da İbnû Abbas'dan naklen
rivayet etti ki: Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Selkm) sıkıntı anında:
«Azîm Halîm olan
Allah'dan başka ilâh yoktur. Büyük arşın Rabbi olan Allah'dan başka ilâh
yoktur. Göklerin Rabbinden, yerin Rabbinden ve kıymetli arşın sahibi olan
Allah'dan başka ilâh yoktur.» dermiş.
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' Hişâm'dan bu isnadla
rivayet etti. Ama Muâz b. Hişâm'ın hadîsi daha tamamdır.
(...) Bize
Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bişr El-Abdî haber
verdi. (Dedi ki) : Bize Saîd b. Ebî Arûbe, Katâde'den rivayet etti. Onlara da
Ebû'l-Âliye Er-Rıyâhî, İbnû Abbas'dan naklen rivayet etmiş ki: Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Scllem) bu kelimelerle duâ eder; sıkıntı anında onları
söylermiş... Râvi, Muâz b. Hişâm'ın babasından, onun da Katâde'den rivayet
ettiği hadîs gibi rivayette bulunmuş; yalnız o: «Göklerle yerin Rabbi...»
demiştir.
(...) Bana
Muhammed b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Hammad b. Seleme rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Yûsuf b. Abdillah b.
Haris, Ebû'l-Âliye'den, o da İbttû Abbas'dan naklen haber verdi ki, Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendisini bir şey üzdüğü vakit şöyle
buyururmuş...
Râvi, Muâz'ın
babasından rivayet ettiği hadîs gibi rivayette bulun muş; o hadîsdeki
kelimelerle birlikte : «Kıymetli arşın Rabbi olan Allah' dan başka ilâh
yoktur.» cümlesini ziyâde etmiştir.
Bu hadîsi Buh ârî
«Kitâbu'd-Deavât»'da tahric etmiştir.
Halim: Yumuşak huylu
demektir. Bu kelimenin Allah'a ıtlakı mecazdır. Lazımı mânâsı murad
edilmiştir. Ki, o da cezayı tehir etmektir.
Hadîs-i şerîf baş
sıkıntısında çok okunması gereken tesirli hadîslerden biridir. Taberî : «Selef
bununla duâ eder ve buna sıkıntı duası derlerdi.» diyor. Ebû Bekr-i Râzî 'den
bu hususta şöyle bir kıssa rivayet olunmuştur. Esbahanda Ebû Nâim'in yanında
bulunuyor; ondan hadîs yazıyordum. Orada Ebû Nâim'in yanında bulunuyor; ondan
hadîs yazıyordum. Orada Ebû Bekr b. Âli namında bir şeyh vardı ki, fetva
hususunda ona müracaat olunurdu. Sultana jurnal edilmiş; sultan kendisini
hapsetti. Bir de rüyamda gördüm ki: Cebrail (Aleyhisselâm) sağ tarafına geçmiş,
durmadan teşbihle dudaklarını kıpırdatıyor. Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve
Selkm) de orada imiş. Bana : Ebû Bekr b. A1î'ye söyle de Buhârî 'nin
Sahîh'indeki sıkıntı duâ-? sim okusun. Allah onun sıkıntısını giderir, buyurdu.
Sabahleyin bunu kendisine haber verdim. Duayı okudu ve az sonra hapisten
çıkarıldı. Hasan-ı Basrî de şunları söylemiştir: «Haccac bana adam gönderdi.
Ben de maksadını anlayarak bu duayı okudum. Huzuruna çıktığım vakit:
— Vallahi! Seni öldürmek için istemiştim. Ama
bugün sen bana şundan ve sundan daha makbulsün, dedi. Şunu da ilâve etti:
— Dile benden ne dilersen?» Burada şöyle bir
sual hatıra gelebilir, îbni Abbâs (Radiyalhhu anAj'nm okudukları duâ değil,
zikirdir,
Bu sualin iki meşhur
cevâbı vardır. Birincisi: Duaya zikirle başlanır. İkincisi: Süfyân b. Uyeyne
'nin verdiği cevabdır ki: Sen Teâlâ Hazretlerinin bir kimseyi benim zikrimle
meşgul olması, benden bir şey istemesine mâni olursa, ben ona bütün isteyenlere
verdiğimin en kıymetlisini veririm, buyurduğunu bilmiyor musun? demiştir.
Ulemâdan bazıları bu
zikirlerin fazileti sâdece büyük günahlardan sakınanlara mahsustur, demişlerse
de Kaadî lyâz bu sözü doğru bulmamış, hadîsler umumîdir, demiştir. Nevevî de
aynı kanaati izhar ederek: «Doğrusu bu hadîsler tahsis edilemez...» demiştir.
84- (2731)
Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki: Bize Hab-ban b. HUal rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. Bize Saîd El-Cüreyrî, Ebû Ab.dillah
El-Cisrî'den, o da İbnû Sâbit'den, o da Ebû Zer'-den naklen rivayet etti ki:
Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'e hangi söz en faziletlidir, diye
sorulmuş :
«Allah'ın melekleri
yahut kulları içirt seçtiği : Allah'ı hamdiylâ tenzih ederim sözüdür.» buyurmuşlar.
85- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Ebî Bükeyr Şu'be'den, o da
Cüreyrî'dcn, o da Aneze kabilesine
mensub Ebû Abdillah El-Cisrî'den, o da Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebû Zer'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Resûlüîlah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem):
«Allah'a en makbul
olan sözü sana haber vereyim mi?» buyurdu.
Ben :
— Yâ Resûlallah!
Allah'a en makbul olan sözü bana haber ver! dedim. Bunun üzerine :
«Şüphesiz Allah'a en
makbul söz, Allah'ı hamdiyle tenzih ederim sözüdür.» buyurdular.
Hadîs-i şerif insan
sözüne hamledilmiştir. Yoksa Kur'ân okumak mutlak teşbih ve tehlilden efdaldır.
Ancak muayyen bir zamanda veya halde okunacağına dâir hadîsler vârid olan
dualarla meşgul olmak daha faziletlidir.
86- (2732)
Bana Ahmed b. Ömer b. Hafs El-Vekîi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b.
Fudayl rivayet etti, (Dedi ki) : Bize babam, Talha b. Ubeydillah b. Kerîz'den,
o da Ümmü Derdâ'dan, o da Ebü Derdâ'-dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem):
«Din kardeşi için
gâibâne dua eden hiç bir müslüman kul yoktur ki : Melek sana da bir misli
demesin!» buyurdular.
87- (...)
Bize İsbâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Nadr b. Şüıneyl haber
verdi. (Dedi ki) : Bize Musa b. Servan El-Muallim rivayet etti. (Dedi ki) :
Bana Talha b. Ubeydillah b. Keriz rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ümmü Derdâ
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana efendim [1]
rivayet etti, O da Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken
işitmiş:
«Bir kimse din kardeşi
için gâibâne dua ederse; ona müvekkel olan melek : Âmin! Sana da bir misli!
der.»
88- (2733)
Bize tshâk b. İbrahim rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize İsa b. Yûnus haber verdi. (Dedi ki) : Bize Abdû'l-Melik
b. Ebî Süleyman Ebû'z-Zübeyr'den, o da Safvan'dan (bu zat İbnû Abdillah b.
Safvan'dır. Derda onun nikâhlısı idi.) demiş ki: Şam'a geldim. Ve
Ebû'd-Derda'ya evinde vardım. Fakat onu bulamadım da Ümmü Derdâ'yı buldum.
— Bu sene haccetmek mi istiyorsun? dedi.
— Evet! dedim.
— öyle ise Allah'a bizim için hayr duasında
bulun! Çünkü Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sellem):
«Müslüman kişinin din
kardeşine gâibâne duası müsîecabdır. Onun başında mövekke! bir melek vardır.
Din kardeşi için hayr duasında bulundukça, ona muvekkel olan melek : Âmin!
Senin için de bir misli var, der.» buyururdu, dedi.
(2732)
Safvân demiş ki: Çarşıya çıktım da Ebû Derda'ya rasladım. O da bana bunun
mislini söyledi. Onu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den rivayet
ediyordu.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) Bize Yezîd b. Harun
Abdulmelik b. Ebî Süleyman'dan bu isnadla bu ha dîsîn mislim rivayet etti. Ve:
«Safvan b. Abdillah b.
Safvan'dan.» dedi.
Bu hadîs-i şerîf
yanında olmayan bir müslüman kardeşine dua etmenin faziletine delildir.
Müslümanlardan bir
cemaata dua etmek de aynı hükümde dâhildir. Hattâ zahirine ' bakılrsa, bütün
müslümanlara duâ etse yine bu fazilete nail olur. Selefden bazıları kendine duâ
etmek istediği vakit aynı duayı müslüman kardeşine de yaparmış. Çünkü bu duâ
makbuldür. Sevabının bir misli de yapana âid olur.
Ümmü Derdâ
tâbiindendir. Îsmi Hüceyme'dir.Cüheyme olduğunu söyleyenler de vardır.
Hadîs-i şerîf, kadının
kocasına efendim diyebileceğine ve ona hıirmet etmesi gerektiğine delildir.
89- (2734)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İbnû Nümeyr rivayet ettiler. Lâfız tbnû
Nümeyr'indir, (Dediler ki) : Bize Ebû Üsâme ile Mu-hammed b. Bişr, Zekeriyya b.
Ebî Zâide'den, o da Saîd b. Ebî Bürde'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen
rivayet ettiler. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallaliahii Aleyhi ve Sellem):
«Şüphesiz ki, Allah yemeği
yedikten sonra, ondan dolayı Allah'a hamd-eden yahut suyu için de ondan dolayı
Allah'a hamdeden kuldan razı olur.» buyurdular.
(...) Bu
hadîsi bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îshâk h. Yûsuf El-Ezrak
rivayet etti. (Dedi ki): Bize Zekeriyya bu isnadla rivayet etti.
Ekle : Bir
defa yenilen yemektir. Sabah akşam yemekleri gibL Hadîs-i şerîf yemek yedikten
veya su içtikten sonra Allah'a hamdetmenin müste-hab olduğuna delildir. Buhârî'nin
Sahîh'inde Allah'a nasıl hamde-dileceği muhtelif şekillerde beyan edilmiştir.
Maamafih «Elhamdülillah» demekle de sünnet yerini bilir.
90- (2735)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, tbnû Şihab'dan
dinlediğim, onun da İbnû Ezhcr'in azatlısı Ebû Ubeyd'den, onun da Ebû
Hüreyre'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
«Biriniz acele edip :
Ben dua ettim ama duam kabul olunmuyor. Yahut kabul edilmedi, demedikçe duası
kabul olunur.» buyurmuşlar.
91- (...)
Bana Abdü'I-Melîk b. Şuayb b. Lcys rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam
dedemden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ukayl b. Hâ-lid Ibnû Şihab'dan rivayet
etti ki: (Şöyle demiş) : Bana Abdurrahman b. Avf'm âzadlısı Ebû Ubeyd rivayet
etti. Bu zat Kurra'dan ve Fıkıh ule-masmdandı. (Dedi ki) : Ebü Hüreyre'yî şunu
söylerken işittim : Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Biriniz acele edip :
Ben Rabbirne dua ettim amma duamı kabul etmedi, demedikçe duası kabul
olunur.» buyurdular.
92- (...)
Bana Ebû't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû Vehb haber verdi. (Dedi
ki) : Bana Muâviye (bu zat İbnû Sâlih'dir.) Rabîa b. Yezid'den, o da Ebû İdris
El-Havlânî'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'den naklen haber verdi ki: Şöyle buyurmuşlar :
«Kul günah veya kat'ı
rahim duasında bulunmadıkça, acele etmedikçe duası kabul edilir durun»
— Yâ Resûlallah! Acele
etmek nedir? demişler. «Duâ ettim de kabul edildiğini görmedim der ve o anda
vaz geçerek duayı bıraksr.» buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhârî,
Tirmizî ve îbnû Mâce «Kitâbu'd-Deavât»'da; Ebû Dâvud «Kitâbu's-Salat»'da
muhtelif râvi-lerden tahric etmişlerdir.
Hadîs-i şerîf duaya
devam etmenin lüzumuna ve icabetin gecikmesinden şikâyet edilmemesi
gerektiğine delildir. Ulemâdan bazılarının beyânına göre, duadan bıkan
kimsenin duası kabul olunmaz. Çünkü kabul edilsin edilmesin duâ bir ibâdettir.
Mü'mine ibâdetten bıkmak yakışmaz. İcabetin gecikmesine gelince; bu, ya vakti
gelmediği içindir, yahut ezelde dünyadaki duası kabul edilmeyeceği, fakat bunun
bedeli âhirette verileceği mukadder olduğu, yahut duasında ısrar edip mübalağa
göstermesi içindir. Çünkü Teâlâ Hazretleri duada ısrarı sever. Çok duâ edenin
duası makbul olur.
Rikâk, rakîkm
cem'idir. Rakîk ince kalbli, nâzik manasınadır. İbnû Seyyide'ye göre rikkat,
acımak mânâsına gelir. Rakîk da merhametli demektir. Bu bahisde görülecek
hadîsler kalbin rikkat ve merhametinden bahsettikleri için bu isim altında
toplanmışlardır.
93- (2736)
Bize Heddâb b. Hâlid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ham-mad b. Seleme rivayet
etti. H.
Bana Züheyr b. Harb da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Muâz El-Anberî rivayet etti. H.
Bana Muhammed b.
Abdi'1-A'lâ dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir rivayet etti. H.
Bize İshâk b. İbrahim
de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir haber verdi.
Bunların hepsi
Süleyman Et-Teymî'den rivayet etmişlerdir. H.
Bize Ebû Kâmil Fudayl
b. Hüseyn de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Zürey
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Teymî, Ebû Osman'dan, o da Üsâme b. Zeyd'den
naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:
«Cennetin kapısında
durdum. Bir de gördüm ki, ona girenler hep fakirlerdir. Mevki sahipleri
mahpusdurlar. Yalnız cehennemlikler müstesna! Onlar cehenneme (götürülmeye)
emrolunmuşlardir. Bir de cehennemin kapısında durdum. Gördüm ki : Umumiyetle
oraya girenler kadınlardır!»
94- (2737)
Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. İbrahim Eyyub'dan,
o da Ebû Recâ' El-Utâridî'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : İbnû Abbâs'ı
şunu söylerken işittim: Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Cennete muttali
oldum. Ve ekseri ehlinin fakirler olduğunu gördüm, cehenneme muttali oldum ve
ekser ehlinin kadınlar olduğunu gördüm!
buyurdular.
(...) Bize
bu hadîsi İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sekafî haber
verdi. (Dedi ki) : Bize Eyyûb bu isnadla haber verdi.
(...) Bize
Şeyban b. Ferrûh da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'l-Eşheb rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ebû Recâ' İbnû Abbas'dan naklen rivayet etti ki: Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cehenneme muttali olmuş...
Ve râvi Eyyub'un
hadîsi gibi anlatmıştır.
(...) Bize
Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme, fiaîd b. Ebî Arûbe'den
rivayet etti. O da Ebû Reca'yı İbnû Abbas'dan naklen rivayet ederken dinlemiş.
(Demiş ki) : Resvlüllah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular...
Ve râvi yukarki
hadîsin mislini anlatmıştır,
95- (2738)
Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tabam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be, Ebû Teyyah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Mutarrif b.
Abdullah'ın iki karısı vardı. Onların birinin yanından geldi de, öteki:
— Sen filân hanımın yanından mı geldin? diye
sordu. O da:
— Ben tmran b. Husayn'ın yanından geldim. Bize rivayet etti ki: Resûlüllah
(SaüaUahü A leyhi ve Selleın):
«Muhokkak cennet
sâkinlerinin en azı kadınlardır.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Muhammed b. Velîd b. Abdi'l-Hamid de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ebû
Teyyah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Mutarrıf'i rivayet ederken dinledim.
Kendisinin iki karısı varmış...
Râvî Muaz'ın hadîsi
mânâsında rivayette bulunmuştur.
Ebû Üsâme
rivayetini Buharı «I^itâbu'n-NikâhVda tahric etmiştir.
Mevki sahibi diye terceme
ettiğimiz Ashâb-ı Cddden murad; dünyada nâsîbi bol, zengin ve itibarlı
olanlardır.
Bunlar hesab vermek
için hapsedilecek, fakirler1 onlardan beş yüz sene önce cennete gireceklerdir.
Nitekim bu hususta .hadîs vârid olmuştur. İstisna edilen zenginler küfür veya
günahları sebebiyle cehenneme sevk-edileceklerdir. Bu hadîsler fakirliğin ve
fakirlerin faziletine delildirler.
96- (2739)
Bize Ebû Zür'a Ubeydullah b. Abdi^l-Kerim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû
Bükeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ya'kub b. Abdirrahman Musa b. Ukbe'dcn, o
da Abdullah b. Dinar'dan, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivayet etti. (Demiş
ki) : Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bir duası da şuydu :
«Allahım! Ben
nimetinin zevalinden, afiyetinin değişmesinden intikamınla bütün hısımının
anîden gelmesinden sana sığınırım.»
Nevevî diyor ki : «Bu
hadîs Müslim'in kadınlar hadîsleri arasına aldığı hadîslerdendir. Halbuki onu
bu hadîslerin başına alması gerekirdi. Müslim bu hadîsi İslâm'ın hafızlarından
ve en belleyişlilerinden biri olan Ebû Zür'ate'r.Râzî 'den rivayet etmiştir.
Sahîh'inde ondan yalnız bu hadîsi rivayet etmiştir. Ebû Zür'a Müs1im'in
akranındandır. Ondan üç sene sonra ikiyüz altmış dört tarihinde vefat
etmiştir.»
Maamafih Sahih-i
Müslim'in Mısır baskısı nüshalarında bu hadîs yoktur.
97- (2740)
Bize Saîd b. Mansûr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-yân ile Mu'temir b.
Süleyman, Süleyman Et-Teymî'den, o da Ebû Osman En-Nehdî'den, o da Üsâme b.
Zeyd'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
«Kendinden sonra
erkeklere kadınlardan daha zararlı bir fiîne bırakmadım.» buyurdular.
98- (2741)
Bize Ubeydullah b. Muaz El-Anberî ile Süveyd b. Saîd ve Muhammed b. Abdi'1-A'la
toptan Mu'temir'den rivayet ettiler. İbnû Muâz (Dedi ki) : Bize Mu'temir b.
Süleyman rivayet etti. (Dedi ki) : Babam şunu söyledi: Bize Ebû Osman, Üsâme
b. Zeyd b. Harise ile Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'den rivayet etti. Onlar da
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etmişler ki, şöyle
buyurmuş :
«Kendimden sonra
insanlar içinde erkeklere kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmadım.»
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İbnû Nümeyr de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Ebû Hâlid El-Ahmer rivayet etti. H.
Bize Yahya b. Yahya da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüşeym haber verdi. H.
Bize İshâk b. İbrahim
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir haber verdi.
Bu râvilerin hepsi
Süleyman Et-Teymî'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
99- (2742)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b, Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ebû Mesleme'den
rivayet etti. (Demiş ki) : Ebû Nad-ra'yı, Ebû Saîd'i Hudrî'den, o da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den naklen rivayet ederken dinledim. Şöyle
buyurmuşlar :
«Şüphejiz dünya tatlı,
yeşildir. Ve şüphesiz Allah sizi dünyaya halife kılmıştır. Ama ne yapacaksınız
diye bakar. İmdi dünyadan korunun, kadınlardan da korunun! Çünkü Benî
İsrail'in ilk fitnesi kadınlarda idi.»
İbnû Beşşâr'ın
hadîsinde: «Ne yapacağınıza bakmak için...» ibaresi vardır.
Kadın fitnesinin en
zararlı bir şey olması şundandır : Erkek, çocuklarını kadından dolayı sever.
Annesi nikâhında olan çocuğu, annesi boşanan veya ölen çocuktan ekseriya daha
çok sever. Bu sebeble onun her dediğini yapar. Hukemadan biri şöyle demiştir :
«Kadınların hepsi serdir. Onların en şer tarafı, erkeğin onlarsız olamamasıdır.
Halbuki kadınların akıl ve dinleri noksandır. Erkeği de akıl ve din noksanlığı icâbı
yapılacak işlere sevkederler. Meselâ: Din umurunu öğrenmekten alıkoyarlar. j
Dûnda umuruna fazla düşürürler. İşte fesadın en şiddetlisi de budur.»
Kadınlar tâbiri
zevcesi olsun olmasın bütün kadınlara şâmildir! Zevcelerin fitnesi daha da
çoktur.
«Dünya tatlı,
yeşildir.» tâbirinden iki şey kastedilmiş olabilir : Biri dünyanın güzelliği,
parlaklığı ve taze meyveler gibi lezzetli oluşu; diğeri yeşil sebze gibi çabuk
gelici geçici olmasıdır.
100- (2743)
Bana Muhammed b. İshak El-Müseyyebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Enes (yâni
Ebû Damra İbnû Iyâz) Musa b. Ukbe'den, o da Nâfi'den, o da Abdullah b.
Ömer'den, o da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'4cn naklen rivayet
etti. Ki, şöyle buyurmuşlar :
«Bir zamanlar üç kişi
yolda giderlerken kendilerini yağmur tutmuş ve dağda bir mağaraya sığınmışlar.
Arkacığsndan mağaranın ağzına dağdan bir kaya düşmüş ve onları kapamış. Bunun
üzerine yolcular birbirlerine :
— Bakın Allah için sâlih amel işledinizse, o
ameller vasıtasıyle Allah'a duâ edin. Ola ki, Allah bu kayayı sizden açar,
demişler, içlerinden biri :
— Allahım!
Benim iki ihtiyar geçkin
ana-babam!a, bir kanm ve küçük
çocuklarım vardı. Onlara iyi bakardım. Hayvanlarımı yanlanna geiir-diğim vakit
süt sağar, evvelâ annemle babamdan
başlsyarak çocuklanm-dan önce onlara içirirdim. Şu var ki : Bir gün
ağaçlık beni uzaklara götürdü de akşamlayıncaya kadar gelemedim. Ve onları
uyumuş buldum. Hemen evvelce yaptığım gibi süt sağdım. Ve kabı getirerek
başlan ucuna dikildim. Onları
uykularından uyandırmaya kıyamıyor; çocuklara da onlardan evvel süt vermekten çekiniyordum.
Çocuklar ayaklanrr.in dibinde çağrışıyorlardı. Benim ve çocukların hâli bu
minval üzere fecir doğuncaya kadar devam etti. Eğer benim bunu senin rızanı
dileyerek yaptığını biliyorsan, bu kayadan bize bir mikdann; arala da, ondan
gökyüzünü görelim, demiş. Bunun üzerine Allah kayanın bir mikdannı aralamış ve
ondan gökyüzünü görmüşler. Diğeri :
— Allahım!
Benim bir amcam
kızı vardı. Onu
erkeklerin kadınları sevmesinin
en son derecesiyle sevmiştim. Ondan kendisiyle evlenmek taleb ettim. Ama o,
kendisine yüz altın getirmedikçe bunu kabul etmedi. (Çalışıp) Yoruldum. Nihayet
yüz altını topladım ve ona götürdüm. Ayaklarının önüne oturduğumda :
__ Ey Allah'ın kulu!
Allah'dan kork ve bu mührü nahak yere açma!
dedi. Ben de yanından
kalktım. Eğer bunu senin rızânı dileyerek yaptığımı biliyorsan, bu kayanın bir
kısmını bize aç, demiş. Allah Teâla da—onlara (bir miktar daha) açmış, öteki :
__ Allahım! Ben
bir ölçek pirince bir çırak tutmuştum, işini
bitirdiği vakit :
— Bana hakkımı ver! dedi. Ben de kendisine
ölçeğini arzettim. Fakat o kabul etmedi. Onu ekmeye devam ettim. Nihayet o
pirinçten çobanla-rıyle birlikte bir sürü sığır elde eltim. Derken bana geldi
ve :
__ Allah'dan kork da
benim hakkıma zulmetme! dedi. Ben :
__ Çobanlarıyle
beraber şu sığırlara git de onları al! dedim. (Bu sefer):
— Allah'dan kork! Benimle alay etme! dedi.
__ Ben seninle alay etmiyorum. Bu
sığırları çobanlarıyle birlikte
al!
dedim. O da aldı,
götürdü. Eğer bunu senin rızanı taleb için yaptığımı biliyorsan, bize
(kayanın) kalan kısmını da aç! demiş. Bunun üzerine Allah kalan kısmı da
açmış.»
(...) Bize
İshûk b. Mansûr ile Abd b. Humeyd de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû
Asım, İbnû Cüreyc'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Musa b. Ukbe haber
verdi.
Bana Süveyd b. Saîd de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ali b. Mûshir Ubeydullah'dan rivayet etli.
Bana Ebû Kûreyb ile
Muhammed b. Tarif El-Becelî dahi rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbnû
Fudayl rivayet etti. (Dedi ki) : Bize E!û Varakabe b. Meskale rivayet etti.
Bana Züheyr b. Harb
ile Ilascn El-IIulvâni ve Alı d b. llumeyd de rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Ya'kub (yâni; İbni İbrahim b. Sa'd) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam,
Salih b. Keysan'dan rivayet etti. Bu râvilerin hepsi Nâfi'den, o da İbııû.
Ömer'den, o da Peygamher (Sallallahii A'eylıi ve Sellenı) 'den naklen Ebû
Damre'nin Musa b. Ukbe'den rivayet ettiği hadîs mânâsında rivayette
bulunmuşlardır. Onlar hadîslerinde : «yürümeye çıkmışlardı...» cümlesini de
ziyâde etmişlerdir. Salih'in hadîs'in-de: «gezinti yapıyorlardı...» cümlesi
vardır. Yalnız Ubcydullah müstesna! Çünkü onun hadîsinde: «çıkmışlardı...»
cümlesi vardır. Ondan sonra bir şey anmamıştır.
(...) Bana
Muhammed b. Schl Et-Temînıî ile Abdullah b. Abdirrahman b. Behram ve Ebû Bekr
b. İshâk rivayet ettiler. (İbnû Sehl: HUd-desena, dedi. Ötekiler : Ahberana
tâbirini kullandılar. Dediler ki) : Bize Ebû'l-Yeman haber verdi. (Dedi ki) :
Bize Şuayb, Zührî'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Salim b. Abdillah
haber verdi ki, Abdullah b. Ömer şöyle demiş: Ben Resûlüllah (Sallallahii
Aleyhi ve Sellem) 'i şöyle buyururken dinledim:
«Sizden öncekilerden
üç kişi yola koyuldular. Nihayet onları geceleme (ihtiyacı) bir mağaraya
sığındırdı...»
Ve râvi hadîsi
Nâfi'in, İbnû Ömer'den rivayet ettiği hadîs mânâsında anlatmıştır. Şu kadar var
ki o :
«Onlardan bir adam :
Allahtm! Benim ihtiyar yaşlı anne-babam vardı. Ben onlardan önce ne aileye
içeceî: bir şey verirdim, ne de mala...» demiştir. Bir de şöyle demiştir :
«Kız bana gelmekten imtina etti. Hattâ kıtlığa duçar oldu. Bunun üzerine bana
geldi. Ben de ona yüz yirmi altın verdim.» Şunu da söylemiştir : «Ben onun
ücretini ürettim. Hattâ ondan dalga dalga birçok inallar meydana geldi.» Şunu
da söylemiştir : «Müteakiben mağaradan
çıkıp gittiler.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâ!m'l-Büyu'»da tahric etmiştir.
«Ayaklarının önüne
oturdum...» tâbirinden murad; cinsî münasebet için oturmaktır.
«Mührü nahak yere
açma...» tâbiri, bekâretimi zina ile bozma, demekten kinayedir.
1- Bir
insanın baş sıkısında ve yağmur duası
gibi şeylerde Allah Teâlâ'ya kendi ameliyle tevessül etmesi caizdir.
2- Hadîs-i
şerif, anneye babaya itaat ve hizmetin, onları zevce ve evlâd üzerine tercih
etmenin faziletine delildir.
3- Hadîs-i
şerîf elinde olup, arzu ettiği halde, sırf Allah rızâsı için haram olan
şeylerden sakınmanın faziletine de delildir.
4- îcâre,
yâni kiraya verme caizdir.
5- Hanefîler'le
diğer bazı ulema bu hadîsle istidlal ederek sonradan sahibi razı olmak şartıyle
bir kimsenin malını izni olmaksızın satabileceğine kail olmuşlardır. Çünkü bu
hadîste mal sahibi, çırağın izni olmadan onun pirincini ekmiş, üretmiştir.
Şâfiî1er'e göre böyle bir tasarruf caiz değildir.
6- Hadîs-i
şerîf evliyanın kerameti hak olduğuna delildir. Ehl-i Sünnetin mezhebi de
budur.