21 CİHAD KİTABI. 1

1. Cihada Teşvik. 1

2. Düşman Ülkesine Kur'an-I Kerimle Yolculuk Yapmanın Yasak Olması 2

3. Savaşta Kadın Ve Çocukları Öldürmenin Yaşarlığı 3

4. Verilen Güvenceye Uymak. 4

5. Allah Yolunda Bir Şey Verenin Yapacağı İş. 4

6. Savaş Ganimetleriyle İlgili Çeşitli Rivayetler. 4

7. Elde Edilen Ganimetten Beşte Bir Alınması 5

8. Elde Edilen Ganimetin Beşte Birlere Taksim Edilmeden Önce Yenebilmesi 5

9. Düşmanın Eline Geçen Bir Malı Müslümanlar Tekrar Ganimet Olarak Elde Edince Sahibine İadesi 6

10. Savaş Sırasında Öldürülen Düşmanın Üzerinden Çıkanların Ganimet Pt 4rak Alınabilmesi (Seleb) 7

12. Savaşta Atlara. Da Ganimetten Pay Dağıtılması 8

13. Ganimete İhanet Edilmesi 9

14. Allah Yolunda Şehid Olmanın.Fazileti 10

15. Şehitliğin İstenmesi 11

16. Şehitlerin Yıkanması 12

17. Allah Yolunda Yapıldığı Halde Hoş Karşılanmayan Davranış. 12

18. Cihada Teşvik. 12

19. At Yarışları Ve Savaş Harcamalarına Katkı: 14

20. Müslüman Olan Zimmilerin Topraklarının Durumu. 15

21. Mecburiyet Halinde Birkaçkişinin Aynı Kabre  Defnedilmesi; Resulullah'ın (S.A.V.) Vefatından Sonra Onun Va'dine Riayet 15

 

 

21 CİHAD KİTABI

 

1. Cihada Teşvik

 

1. Ebû Hüreyre, Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu naklediyor: «Allah yolunda cihada çıkan kimse, geri dö-nünceye kadar, hiç usanmadan, yılmadan nafile oruç tu­tan ve nafile namaz kılan kimse gibidir.»[1]

 

2. Ebû Hüreyre'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Allah Teâlâ sadece ve sadece kendi yolunda cihad ve kendi emirlerinin tasdiki için evinden çıkardığı kimseyi (şehit olursa) cennete sokmayı yahut sevap veya gani­metlerle tekrar evine döndürmeyi üzerine almıştır.»[2]

 

3. Ebû Hüreyre, Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu naklediyor: «At bazı kimseler için sevap, bazıları için si­per, bazıları için de vebaldir.

Atın, sevaba vesile olduğu kimseyi şöyle anlatabili­riz: Adam atını Allah yolunda hazırlamıştır. Onu bir boş sahaya veya bir otlağa bağladığı zaman bu saha veya ot­lağa atın ipi süründükçe her şey adam için sevap olur. Şayet at ipini koparır da bir iki tur koşarsa, bastığı ve gübrelediği yerleı* dolayısiyle yine adam için sevap yazı­lır. Eğer bîr nehirden geçerken, adamın atını sulamak maksadı olmadığı halde at buradan su içerse yine adam adına sevap yazılır.

Yine bir adam vardır ki atını başkalarına yük olma­mak, onlara muhtaç olmamak için hazırlar. Onu ye der­ken olsun, binince olsun Allah'ın hakkını da unutmaz. İş­te böyle kimse için de at siperdir.

Başka bir adam da vardır ki, başkalarına karşı övün­mek, gösteriş yapmak ve müslümanlara karşı düşmanlık için atını hazırlamıştır. İşte böyle kimse için de atı ve­baldir, yüktür.»

Resûlullah (s.a.v.)'a eşeklerle ilgili bir soru soruldu. Şöyle cevap verdi: «Günah ve sevabın her çeşidini açıkça belir­ten şu ayet-i kerimeden başka bu konuda bana bir şey nazil olmadı: «Her kim ki zerre miktarı hayır işlerse kar­şılığını görür, yine her kim ki zerre kadar fenalık yapar-sa o da karşılığını #örür.»(Zılzâl, 99/2)[3]

 

4. Ata b. Yesar, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu nak­lediyor: «Size insanların mertebece en hayırlı olanını söy­leyeyim mi? Atının yularından tutup Allah yolunda cihat edendir. Bundan sonra,.insanların mertebece en hayırlı olanını haber vereyim mi? Birkaç koyun alarak bir kena­ra çeltilen, namaz kılıp, oruç tutan ve Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmadan ona ibadet eden kimsedir.»[4]

 

5. Ubade b. Velid, dedesi Ubâde b. Samit'ten naklediyor: Resûlullah (s.a.v.)'a Akabe gecesi biz kendisinden duydukları­mızı kabul edeceğimize, söylediklerini yapacağımıza, bollukta ve darlıkta, beğenilen ve beğenilmeyen durumlarda kendisine yardımcı olacağımıza, bir işi ehlinin elinden almak için çaba sarfetmeyeceğimize, nerede olursak olalım daima hakkı söyle­yip, hak yolda olacağımıza ve Allah'ın dinine yardım hususun­da hiç kimsenin kınamasından korkmayacağımıza dair biat et­tik.[5]

 

6. Zeyd b. Eslem'den: Ebû Ubeyde b. El-Cerrah, Ömer b. Hattab'a bir mektup yazarak Rumlann yığınak yaptıklarını ve onlardan korktuklarını bildirdi. Ömer b. Hattab ona cevaben şöyle yazdı:

«-... Maksada gelince, ne zaman ki rnü'min bir kul sıkıntıya duçar olur, Allah ona bir kurtuluş yolu gösterir. Bir zorluk iki kolaylığa asla galip gelemez. Çünkü Allah teâlâ Kitabında şöyle buyuruyor: «Ey intan edenler! Sabrediniz, birbirinize sab­rı tavsiye ediniz, cihada* devam ediniz. Allah'tan (aza­bından) sakınınız ki felah bulaşınız,»[6]

 

2. Düşman Ülkesine Kur'an-I Kerimle Yolculuk Yapmanın Yasak Olması

 

7. Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) Kur'an-ı Ke­rimle düşman topraklarında sefere çıkmayı yasaklamıştır.

Bu konuda imam Malik der ki: «Bu yasak, düşmanın Kur'an-ı Kerim'i eline geçirmesi (ve Kur'an'a bir zarar vermesi) korkusundandır.» [7]

 

3. Savaşta Kadın Ve Çocukları Öldürmenin Yaşarlığı

 

8. Kâ*b b. Malik'in oğlundan (Abdurrahman'dan zannediyo­rum): Resûlullah (s.a.v.), İbn Ebi Hukayk'ın oğlunu öldürenle­rin kadın ve çocuklarını öldürmelerini yasak etti. Onlardan biri şöyle diyor: Ebû Hukayk'ın oğlunun karısı bağırarak karşımıza çıktı. Hemen kılıcımı kaldırdım, tam bu sırada Resûlullah (s.a.v.)'ın yasağı aklıma geldi. Derhal kendimi tuttum. Eğer ka­dınların öldürülmesine dair Hz. Peygamberin koyduğu bu ya­sak olmasaydı o kadını öldürüp kurtulurduk.[8]

 

9. Ibn Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.), Gazvelerden birinde kadın cesetleri gördü. Bundan hoşlanmadı. Bunun üzerine ka­dın ve çocukların öldürülmelerini yasakladı.[9]

 

10. Yahya b. Said'den: Ebû Bekr es-Sıddık Şam taraflarına bir ordu gönderdi. Kendisi de Yezid b. Ebî Süfyan'la beraber yürüyerek uğurlamaya çıktı. Yezid bu ordunun dörtte birine kumandanlık yapıyordu. Denildiğine göre Yezid, Hz. Ebû Bekr'e

*— Ya sen de binersin, ya da ben inerim!» dedi. Ebu Bekr:

«— Sen inme, ben de binmeyeceğim. Çünkü Allah yolunda her adımım karşılığında ben sevap alıyorum» dedi. Daha sonra ona şunları söyledi: Sen kendilerini Allah'a adadıklarını iddia eden zahitler göreceksin, onları ibadetleriyle başbaşa bırak. Başlarının ortalarını tıraş etmiş başka bir grup daha görecek­sin, onları kılıçtan geçir. Sana on şey tavsiye ediyorum: Kadın­ları, çocukları ve yaşlı ihtiyarları öldürme. Meyve veren ağaçla­rı kesme, mamur yerleri tahrip etme. Koyun ve develeri sadece yemek için kes. Arılan yakma, onları parçalama, ganimete iha­net etme. Korkaklık gösterme.

 

11. İmam Malik'ten: Ömer b. Abdülaziz valilerinden birine şöyle yazdı: Bize ulaştığına göre Resul ullah (s.a.v.) bir seriye gönderdiği zaman onlara; «Allah yolunda Allah'ın adıyla sava-

şın. Sizler Allah'ı inkâr edenlerle savaşıyorsunuz. Ganimetlere ihanet etmeyiniz, zulmetmeyiniz, insanların organlarını kesme­yiniz, çocukları öldürmeyiniz» derdi. Sen de orduna ve kıtaları­na bunların aynım söyle. Selâmlar..[10]

 

4. Verilen Güvenceye Uymak

 

12. İmam Malik, Kûfeli bir adamdan naklediyor: Ömer b. el-Hattab kendisinin gönderdiği bir ordu kumandanına şunları yazdı: Duyduğuma göre, sizden bazıları acem ileri gelenlerini takip ediyor. Dağa dayanınca geri çekiliyorlar. Bu sırada onlar­dan biri (düşmanına) farsça matras yani korkma, der. Fakat onu yakaladığı zaman öldürürmüş. Bunu hiç kimsenin yapaca­ğını sanmıyorum. Yaparsa Allah'a yemin ederim ki onun boy­nunu vururum.

îmam Malik der ki: Bu hadis üzerinde ittifak olmadığı için onunla amel edilmez.

îmam Malik'e işaretle aman dilemek sözle aman dilemek yerine geçer mi? diye soruldu. Şu cevabı verdi:

«Evet, benim görüşüme göre önceden işaretle aman dileyen­lerin isteklerinin kabul edilerek öldürülmemelerini ordu men­suplarına bildirmek lâzımdır. Çünkü benim nazarımda işaret, söz mevkiindedir. Abdullah b. Abbas'ın şöyle dediği bana nak­ledildi: Verdikleri sözde durmayan (ahdi bozan) hiç bir toplu­luk yoktur ki, Allah onlara düşmanlarını musallat etmesin.

 

5. Allah Yolunda Bir Şey Verenin Yapacağı İş

 

13. Nafî"den: Abdullah b. Ömer, Allah yolunda bir şey ver­diği zaman verdiği arkadaşına şöyle derdi:

«-Vadiyül Kuraya[11] varınca istediğin gibi tasarruf et.»

 

14. Yahya b. Said'den: Said b. Müseyyeb şöyle derdi: Savaş­ta bir kişiye bir şey verilirse, savaş yerine varınca o şey onun olur.

imam Malik'e: «Savaşa gitmeye iyice karar vererek hazırlı­ğını yapan kimseye son anda ana-babası veya sadece birisi en­gel olursa bu kimse ne yapar?» diye soruldu. O şu cevabı verdi:

«Onlara karşı gelmemeli, seferini sonraki yıla ertelemelidir. Savaş için aldığı teçhizata gelince, bana kalırsa savaşa çıkınca­ya kadar bunları muhafaza etmelidir. Eğer bozulmalarından korkarsa bunları satıp parasını da harpte işine yarayacak baş­ka malzeme almak için saklamalıdır. Şayet, savaşa gitmek iste­diği zaman aynı malzemeyi her an alabilecek durumda ise elin­deki bu malzemeleri istediği gibi kullansın.»

 

6. Savaş Ganimetleriyle İlgili Çeşitli Rivayetler

 

15. Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) aralarında be­nim de bulunduğum {pir seriyyeyi Necid taraflarına göndermiş­ti. Ganimet olarak çok sayıda deve elde ettik. Seriyye'de bulu­nanların her birine on ikişer veya on birer tane deve düştü. Ka­lanlar da birer birer tekrar taksim edildi.[12]

 

16. Yahya b. Said, Said b. Müseyyeb'in şöyle dediğini nakle­diyor: Müslümanlar ganimetleri taksim ettikleri zaman bir de­veyi on koyuna eşit sayıyorlardı.[13]

îmam Malik savaş için ücretle tutulan kişiyle ilgili olarak şunları söyler:

Savaşa katılıp savaş anında diğerleriyle beraber savaş ye­rinde hür (köle değil özgür) olarak bulunan kimseye elde edi­len ganimetten hissesi verilir. Aksi takdirde bir şey verilmez. Bana göre, savaşta hür olarak bulunanların dışında hiç kimse­ye ganimetten verilmez.

 

7. Elde Edilen Ganimetten Beşte Bir Alınması

 

İmam Malik'terr Müslüman sahillerinde bulunan düşman­lar kendilerinin tüccar olduklarını, denizin onları sahile attığı­nı iddia etseler, müslümanlar da bunların sözlerinin doğrulu­ğuna ancak bindikleri vasıtanın bozulması veya susuzluktan izinsiz sahile inmeleri gibi sebeplerle kanaat getirmeleri halin-det benim görüşüme göre bu konuda takdir kumandana aittir, o karar verir. Yalnız, bana kalırsa sahilde onları yakalayanlara beşte bir verilmez.

 

8. Elde Edilen Ganimetin Beşte Birlere Taksim Edilmeden Önce Yenebilmesi

 

İmam Malik'ten: Benim görüşüme göre, müslümanlar düş­man topraklarına girdikleri zaman elde ettikleri yiyeceklerden aralarında taksim edilmeden önce yiyebilirler.

imam Malikten: Bana göre, elde edilen develer, sığır ve ko­yunlar da yiyecek gibidir. Müslümanlar düşman topraklarına girdikleri zaman bunlardan yiyebilirler. Şayet müslümanlar toplanıp taksim edinceye kadar, elde edilenler yenmeyecek olur­sa bozulurlar. Bu durum ise orduya zarar verir. Onun için elde edilenin tamamının yenmesinde bir mahzur yoktur. Ayrıca, or­du mensuplarından birinin elde edilen ganimetten bir miktar biriktirerek evine getirmesini de doğru bulmam.

imam Malik'e: «Düşman topraklarında elde edilen yiyecek­lerden yiyen, azık alan adamın artan yiyecekleri saklayarak evine getirip yemesi mi, yoksa memleketine gelmeden onları sa­tarak parasından yararlanması mı onun için daha iyidir?» diye soruldu. Şu cevabı verdi: Eğer savaşta iken satarsa, bedelini or­tak ganimete ilave eder, şayet yanına almış olduğu azıkla mem­leketine kadar gelmişse ve bu da azsa onu yemesinde ve ondan yararlanmasında bir mahzur yoktur.

 

9. Düşmanın Eline Geçen Bir Malı Müslümanlar Tekrar Ganimet Olarak Elde Edince Sahibine İadesi

 

17. İmam Malik'ten: Duyduğuma göre Abdullah b. Ömer'in bir kölesi ile bir atı kaçmış. Müşrikler bu köle ile atı yakalamış­lar. Daha sonra da milslümanlar bunları ganimet olarak ele geçirmişler. Bu köle ile at, elde edilen ganimetlerin bölüşülme-sinden Önce sahibinin belli olması sebebiyle sahibi olan Abdul­lah b. Ömer'je teslim edilmiştir.[14]

îmam Malik'ten: Müslümanların mallarından düşman eli­ne geçenler şayet tekrar müslümanların eline geçer ve taksim edilmeden önce sahibi belli olursa sahibine iade edilir. Şayet ganimetlerin*bölüşülmesinden sonra bu mallardan daha önce müslümanlara ait olanlar belli olursa sahibine iade edilmez.

«Bir müslümanın kölesi müşriklerin eline düşse ve bilahare müslümanlar bu köleyi ganimet olarak müşriklerden geri alsa­lar ne olur?» sorusuna tmam Malik şu cevabı verdi: Ganimetler bölüşülmeden önce kölenin durumu belli olursa ilk sahibi hiç bir şey ödemeden, köleye tekrar sahip olmak için hiçbir şekilde borca girmeden almaya (jiaha çok layıktır. Eğer ganimetler bö­lüşüldükten sonra kölenin ilk sahibi belli olursa, isterse para karşılığında köleyi ilk sahibi alabilir.

îmam Malik'ten: Müslümanlardan bir adamın çocuk sahi­bi bir cariyesi (ümmü veledi) düşmanların eline düşse, sonra­dan tekrar bu kadını müslümanlar ganimet olarak düşmandan alsalar; ganimetler taksim edilirken kadın bir başka müslüma­nın hissesine düşse, bu sırada kadının sahibi kadını tanışa, bu durumda o kadını cariye yapmak imkânsızdır. Bu benim görü­şüme göre, kumandan bu kadını hissesine düşen kimseye vere­cekse, ilk sahibine fidyesini ödemesi lâzımdır. Eğer ödemezse, ilk sahibinin kadının fidyesini ödeyerek onu başkasında bırak­maması gerekir. Yine benim kanaatime göre, kadının sahibinin ona köle yapması ve onunla cinsi münasebette bulunması doğ­ru değildir. Çünkü kadın hür kadın durumundadır, efendisi fidyesini ödemekle mükelleftir.

îmam Malik'e, düşman ülkesine elçi olarak veya ticaret maksadiyle giden bir adamın, oradan hür veya köle satın alma­sı veyahut da kendisine bunlardan birinin hediye edilmesi ha­linde durumunun ne olacağı soruldu. O şu cevabı verdi: Eğer satın aldığı kimse hür biri ise, satın alan onu köle yapamaz. Ancak kendisini satın alan adama borcunu ödemek zorundadır. Şayet kendisine bu para hibe edilmişse o hürdür ve borcu yoktur. Ancak adam satın aldığı hür kişiye mükâfat ola­rak bir şeyler vermişse o -hür kişi tıpkı karşılığı olan para gibi borçlu olur.

Satın alınan köle ise ilk sahibi kölesinin bedelini satın ala­na ödeyip ödememekte serbesttir. İsterse köleyi alır, satın alana parasını öder. Köle kendisinin olur. Ona vermek isterse verir.

Şayet köle kendisine hibe edilmişse ilk sahibi köleyi almaya j\daha çok lâyıktır. Ayrıca bir şey ödemesi de gerekmez. Yalnız T kendisine köle hihe edilen köleye mükafat olarak bir şey ödemiş­se ve ilk sahibi de köleyi geri almak isterse hibe edilen adama ödemiş olduğunu borçlanır.

 

10. Savaş Sırasında Öldürülen Düşmanın Üzerinden Çıkanların Ganimet Pt 4rak Alınabilmesi (Seleb)

 

18. Ebû Katade b. Rib'i anlatıyor: Huneyn savaşının yapıl­dığı sene Resûlullah (s.a.v.)'la beraber sefere çıkmıştık. Düş­manla karşılaşınca müslümanlarda bir canlılık, bir hareket vardı. Bir ara müşriklerden birinin müslümanlardan birini öl­dürmek üzere olduğunu gördüm. Derhal geri dönüp arkasından yanına kadar vardım ve kılıçla ensesine vurdum, bana şöyle bir baktı, öyle bir bakıştı ki öleceğini anladım. Biraz sonra öldü, böylece ben de kurtuldum. Bu arada Ömer b. Hattab'la karşı­laştım. Ona:

<«— Müslümanlar neredeler, ne yapıyorlar?» dedim.

«— Bilemiyorum» dedi. Daha sonra da müslümanlar topla­nıp geri döndüler. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Kim

 (düşmanla) dövüşerek onu Öldürür ye öldürdüğü açık delille bilinirse, ölenin üzerinden çıkanlar ona aittir.»

Ben bu sözleri duyunca hemen ayağa kalkarak:

«—Bana kim şahitlik yapacak?» dedim ve oturdum. Daha sonra, üçüncü defa ayağa kalkarak aynı şeyi söyledim. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

«— Sana ne oluyor Ebû Katade?» diye sordu. Ben de ola­yı anlattım. Topluluktan bir adam:

«—Doğru ya Resûlullah! O adamın üzerinden çıkanlar be­nim yanımda. Ona söyleyin hakkını helâl etsin.» dedi. Hz. Ebû Bekir hemen müdahale ederek:

«— Hayır, vallahi olmaz. Allah ve Resulü uğruna savaşan Allanın arslanlarından birinin hakkının sana verilmesi doğru değildir» dedi.

Hz. Peygamber de:

«— Doğru, onlan ona ver!» buyurdu. Öldürdüğüm müşri­kin üzerinden çıkanları bana verdi. Ben de bunlardan arta ka­lanı satarak Beni Seleme'den bir bahçe satın aldım. Müslüman olduktan sonra edindiğim ilk mal varlığım bu oldu.[15]

 

19. Kasım b. Muhammed'den: Adamın birinin Abdullah b. Abbas'a ganimetle ilgili soru sorduğunu duydum. îbn Abbas ona şu cevabı verdi: «At ganimettir. Öldürdüğün düşmanın

üzerinden çıkanlar da ganimet sayılır,» Daha sonra adam soru-Jarını tekrarladı. îbn Abbas da aynı şeyleri söyledi. Adam:

«— Allah Teâlâ'nın kitabında «ganimetler» (enfal) dediği şey nedir?» diye sordu, o kadar uzattı ki neredeyse zor kullana­caktı. Bunun üzerine:

*—' Şu olayı biliyor musun? Ömer b. Hattab'ın Sabiğ'i döv­mesi olayını...» dedi.[16]

İmam Malik'e: «Düşmanla dövüşerek onu Öldüren bir kim­se, kumandanın izni olmaksızın düşmanın üzerinde bulunanla­rı alabilir mi? diye sordular. Şu cevabı verdi:

*— Kumandanın izni olmadan kimse hiç bir şey alamaz. Kumandan da bu fionuda kendi içtihadına göre karar verir. Resûlullah (s.a.vj'ın «Bir düşmanla dövüşüp onu öldüren üzerindekileri de alır» hadisi şerifi bana ulaşmadı. Bu konu­da sadece Huneyn savaşı örneği bence malûmdur.»

 

11. Askerlere Dağıtılan Ganimetin Elde Edilen Toplam Ganimetin Beşte Birinden Verilmesi

 

20. Said b. Müseyyeb'den: Askerlere ganimetin beşte biri dağıtılıyordu.

İmam Malik der ki: Bu konuda duyup beğendiğim en güzel rivayet budur.

İmam Malik'e «îlk elde edilen ganimet, ganimet olur mu?» diye soruldu. Şu cevabı verdi: Bu kumandanın içtihadına bağ­lıdır. Bu konuda kumandanın içtihadından başka bilinen ve uygulanmış bir örnek yoktur. Resûlullah (s.a.vj savaşta elde edilen ganimetin tamamını taksim ettiğine dair bir rivayet de bana ulaşmadı. Ancak Huneyn savaşında elde edilen ganime­tin bir kısmını taksim ettiğini biliyorum. Demek ki elde edilen ilk ve son ganimetin taksimi konusunda kumandanın içtihadı (kararı ve izni) şarttır.

 

12. Savaşta Atlara. Da Ganimetten Pay Dağıtılması

 

21. İmam Malik'ten: Duyduğuma göre Ömer b. Abdülaziz şöyle derdi: Ata iki, şahsa bir hisse verilir.[17]

İmam Malik: «Bunu (çeşitli kimselerden) hâlâ duyuyorum!» dedi.

İmam Malik'e «Çok sayıda atla savaşa katılan bir adama her at için ganimetten ayrı ayrı pay verilir mi?» diye soruldu. Şu cevabı verdi:

«— Hiç duymadım. Hem bana kalırsa sadece üzerinde savaştığı ata ganimetten hisse verilir.»İmam Malik der ki: Türk atı (kadana) ve devesi de at cin-sindendir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de: «At, katır ve eşek bin­mek ve zinet içindir.»[18] denilmektedir. Yine başka bir ayeti kerimede de: «Düşmanlarınız için gücünüz yettiği kadar kuvvet ve at hazırlayın ki Allah in ve sizin düşmanlarını­zı kovalayasmız»[19] buyurulmaktadır. Ben Türk atını ve he­cin devesini at cinsinden kabul ediyorum.[20] Said b. Müseyyeb de böyle demiştir. Türk atına zekât düşer mi diye sorulduğunda

o:

*—Ata düşüyor mu da, Türk atına düşsün» cevabını ver­miştin

 

13. Ganimete İhanet Edilmesi

 

22. Amr b. Şuayb anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.), Huneyn'den çıktığı zaman Ci'irrâne'ye gitmek istiyordu. Orada bulunanlar da ganimetlerin taksimini istiyorlardı. Tam bu sırada Resûlul­lah (s.a.v.)'ın devesi bir ağaca yaklaştı, ridası ağaca takılınca sırtından çıktı. Hz. Peygamber:

*— Ridamı getirin!» buyurdu. Daha sonra ise şunları söy­ledi: «Allah'ın size ganimet olarak verdiklerini taksim et­meyeceğimden mi korkuyorsunuz? Kuvvet ve iradesi sa­yesinde yaşadığım Allah'a yemin ederim ki, eğer Allah si­ze Tihame'deki ağaçlar kadar nimet verse, yine aranızda bölüştürürdüm. Siz beni ne cimri, ne korkak, ne de ya­lancı olarak göremezsiniz» buyurdu. Bir yerde konakladığı zaman ordunun arasında ayağa kalkarak:

«— İğneden ipliğe ne varsa getirin. Çünkü ganimete hıyanet, kıyamet gününde bunu yapanlar için bir ayıp, ateş ve büyük kusurdur» buyurdu. Daha sonra da yerden bir deve tüyü alarak (veya başka bir şey):

«— Beni kuvvet ve iradesi ile yaşatan Allah'a yemin

ederim ki, Allah'ın size ganimet olarak verdiğinin beşte birinden şu kadar fazlası bile bana ait değildir. Bu beşte bir de yine size harcanır» buyurdu.[21]

 

23. Zeyd b. Halid el-Cüheni'den: Biri Huneyn savaşında vefat etmişti. (Namazım kıldırması için) durumu Hz. Peygam-ber'e bildirdiler. Hz. Peygamber: «Arkadaşınızın namazını kılınız» buyurdu (ve fakat kendisi kıldırmak istemedi). Bunun üzerine oradakilerin yüz ifadeleri değişti. Resûlullah (s.a.v.): «Arkadaşınız ganimete hıyanet etmiştir.» buyurdu. Derhal eşyalarım açıp baktık, eşyaları arasında iki dirhem kıymetinde yahudi kolyeleri vardı.[22]

 

24. Abdullah b. Mugire b. Ebi Bürde el-Kinani'den: Resûlul­lah (s.a.v.) bir kabileye uğrayarak onlara dua etti. Bu esnada kabilelerden birine de dua etmedi. Yapılan araştırmada. Hz. Peygamberin dua etmediği kabile mensuplarından bir adamın eğeri altında çalınmış bir ganimet eşyası olan kolye bulundu. Onlar bunu Resûlullah (s.a.v.)'a getirdiklerinde, Hz. Peygamber ölüye tekbir getirir gibi tekbir getirdi.[23]

 

25. Ebû Hüreyre/anlatiyor: Resûlullah (s.a.v.)'la beraber Huneyn savaşının yapıldığı sene yola çıktık. Bu savaşta gani­met olarak mal, elbise ve eşyadan başka ne altın ne de gümüş elde edilmişti.

Rifaa b. Zeyd, Hz. Peygamber'e siyah bir köle hediye etti. Bu köleye Mid'am derlerdi. Hz. Peygamber Vadiül Kura'ya doğ­ru yöneldi, oraya varınca Mid'am, Resûlullah (s.a.v.)'ın bineğin­den takımlarını indiriyordu. Birden nerden geldiği belli olma­yan bir ok ona isabet etti ve hemen öldürdü. Halk «Cennet ona mübarek olsun» deyince Hz. Peygamber:

«— Asla, kuvvet ve iradesi ile yaşadığım Allah'a ye­min ederim ki Hayber savaşında ganimetler taksim edil­meden bir elbise almıştı, bu onu cehenneme atacaktır»

buyurdu. Oradakiler bu sözleri duyunca, adamın biri Hz. Pey­gamber'e bir veya iki terlik kayışı getirdi. J3unun üzerine Hz. Peygamber:

«- Çalınan mal bir veya iki terlik kayışı da olsa, cehennem­den bir parçadır» buyurdu.[24]

 

26. Abdullah b. Abbas'tan: Ganimete hıyanet edip de kalp­lerine korku düşmeyen bir toplum yoktur. Zina yaygınlaştığı halde ölümlerin artmadığı, ölçü ve tartıyı eksik yaptıkları halde rızkları kesilmeyen, haksız kararlar verildiği halde kan davala­rı artmayan ve sözlerinde durmadıkları halde Allanın kendile­rine düşmanlarını musallat etmediği bir topluluk yoktur.[25]

 

14. Allah Yolunda Şehid Olmanın.Fazileti

 

27. Ebû Hüreyre'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş­tur:

«Kuvvet ve ira'desi sayesinde yaşadığım Allah'a ye­min ederim ki, O'nun yolunda savaşıp öldürülmeyi, son­ra diriltilip tekrar öldürülmeyi, sonra tekrar diriltilip öl­dürülmeyi ne kadar isterdim.» Ebû Hüreyre üç defa:

«— Allah şahidim olsun ki böyle söyledi» demiştir.[26]

 

28. Ebû Hüreyre'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş­tur: «Allah (şu durumdaki) iki kişiye güler: Biri diğerini öldürür, her ikisi de cennete girer. Bu şöyle olur: Bun­lardan biri Allah yolunda savaşır ve bu esnada öldürü­lür, şehid olur. Öbürü yaptığına pişman olur ve müslü-man olur sonra o da Allah yolunda savaşır şehid olur. Böylece o da cennete girer.»

 (27) Buharı, Cihad, 56/28; Müslim, İmaret, 33/128.

 

29. Ebû Hüreyre, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu naklediyor: «Beni kuvvet ve iradesi ile yaşatan Allah'a ye­min ederim ki, Allah yolunda yaralanan hiç kimse yok­tur ki »Gerçi kimin Allah yolunda yaralandığını Allah bi­lir ya- kıyamet günü yarasından kanlar fışkırarak, rengi kan'renginde ve kokusu misk gibi kokarak gelir.»[27]

 

30. Ömer b. Hattab'tan: Allah'ım, ölümüm, hayatında bir kere bile secde etmiş birinin elinden olmasın. Çünkü kıyamet günü bu secdeyle Jtendini haklı çıkarmaya çalışır.

 

31. Abdullah b. Ebi Katade babasından naklediyor: Bir adam Hz. Peygambere gelerek:

<       «— Ya Resûlullah! Allah yolunda sabırla, karşılığını sadece sondan bekleyerek, asla geri dönmeden savaşsam, Allah benim hatalarımı örter mi?» diye sordu. Hz. Peygamber:

«— Evet,» buyurdu. Adam dönüp gidince Hz. Peygamber onu çağırdı (veya adamı çağırttı) Ona:

«— Ne demiştin?» diye sordu. Adam biraz önce söyledikle­rini tekrarladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

«— Evet, bütün hatalarını affeder, ancak borcu affet­mez. Cebrail bana böyle söyledi» buyurdu.[28]

 

32. Ömen b. Ubeydullah'ın azatlısı Ebû Nadr'dan: Resûlul-lah (s.a.v.) Uhud şehitleri için:

*— Bunların in* an la amel ettiklerine ben şahidim»

buyurunca Hz. Ebû Bfckr:

«— Biz onların arkadaşları değil miyiz ya Resûlallah? On­lar gibi biz de müslüman olduk, onların cihat ettiği gibi biz de ettik» dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

«— Evet yaptınız ama, benden sonra ne yapacağınızı

bilmiyorum» buyurdu. Bu söz üzerine Hz. Ebû Bekr ağladı, sonra da:

«— Senden sonra biz öyle mi olacağız?» dedi.[29]

 

33. Yahya b. Said'den: Resûlullah (s.a.v.), Medine'de otu­rurken yanında da bir mezar kazılıyordu. Adamın biri bu kabre bakarak:

*— Bir mü'min için ne kadar fena bir yer!» dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

«— İyi demedin!» buyurdu. Adam:

«— Mezarı kasdetmedim ya Resûlallah! Allah yolunda şehit olmanın burada yatmaktan daha iyi olacağını kasdetmiştim.» diye sözü-nü tavzih etti. Hz. Peygamber de üç defa:

«— Allah yolunda şehitliğin benzeri yoktur. Yeryü­zünde kabrimin olmasını en çok istediğim başka bir yer yoktur.» diyerek Medine'yi övdü.[30]

 

15. Şehitliğin İstenmesi

 

34. Zeyd b. Eşlem, Ömer b. Hattab'ın şöyle dua ettiğini nakleder: Allahım! Dileğim senin yolunda şehit olmak ve Resu­lünün memleketinde ölmektir,[31]

 

35. Yahya b. Said'den: Ömer b. Hattab şöyle demiştir: Mü'minin şerefi takvasıdır, dini soyudur, iyiliği ahlakıdır. Cesaret ve korkaklık Allah'ın dilediğine verdiği sıfatlardır. Kor­kak, babasından ve annesinden kaçar, cesur kimse de hayatını hiçe sayarak, korkmadan savaşır. Öldürülme de bir nevi ölüm­dür, şehit kendisini Allah'a adayan kimsedir.

 

16. Şehitlerin Yıkanması

 

 36. Abdullah b. Ömer'den: Ömer b. Hattab yıkandı, kefen­lendi ve namazı kılındı. O şehitti, Allah ona rahmet eylesin.

 

37. îmam Malik'e âlimlerden bazılarının şöyle dedikleri ulaşmıştır: Allah yolunda şehit olanlar ne yıkanırlar, ne de tek tek namazları kılınır. Onlar şehit oldukları elbiseleriyle defne­dilirler.

îmam Malik der ki: Yukarıda nakledilenler savaş meyda­nında öldürülenler için geçerlidir.

Şayet harp meydanında yaralandıktan sonra cephe gerisi­ne taşınan kimse orada bir süre yaşar da ondan sonra ölürse, o zaman hem yıkanır, hem de namazı kılınır. Nitekim Ömer b. Hattab'a Öyle yapılmıştır.

 

17. Allah Yolunda Yapıldığı Halde Hoş Karşılanmayan Davranış

 

38. Yahya b Said'den: Ömer b. Hattab bir senede kırkbin deve gönderirdi. Bir kişiyi bir deve ile Şam'a, iki kişiyi bir deve ile de Irak'a gönderirdi. Bir defasında kendisine Iraklı bir adam gelerek:

«— Bana ve Sühaym'e deve ver!» dedi. Ömer b, Hattab: «— Allah aşkına! Sühaym Zıkk mı?» dedi. Adam: «— Evet!» cevabım verdi.[32]

 

18. Cihada Teşvik

 

39. Enes b. Malik anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.) Küba'ya git­tiği zaman Mühan'ın kızı Ümmü Haram'a uğrar, o da Peygam­berimizi yedirip içirirdi. Ümmü Haram, Ubade b. Samit'in nikâhı altında idi. Yine bir gün Hz. Peygamber, Ümmü Ha­ram'a uğradı. Ümmü Haram kendisine yemek ikram etti. Daha sonra oturarak saçlarım karıştırmaya başladı. Resûlullah (s.a.v.) uyuyakaldı. Bilahare gülerek uyandı. Ümmü Haram:

«— Niçin gülüyorsun ya Resûlallah?» diye sordu. Hz. Pey­gamber şu cevabı verdi:

«— Ümmetimden bir grup insan Allah yolunda sava­şan gaziler olarak bana gösterildi. Şu denizin ortasında taht üzerinde kral gibi (veya taht üstündeki krallar gibi) duruyorlardı?» Ümmü Haram:

«—Ya Resûlallah! Dua edin de ben de onlardan olayım!» di­ye rica  etti. Hz. Peygamber ona dua etti. Sonra başını koydu uyudu. Tekrak gülerek uyandı. Ümmü Haram:

*—- Ya Resûlallah! Niçin gülüyorsun?» diye sordu. Peygam­berimiz ilk defasında olduğu gibi cevap verdi:

*— Ümmetimden bir grup insan Allah yolunda sava­şan gaziler'olarak bana gösterildi. Taht üzerindeki kral gibi (veya tahtlar üzerinde kurulmuş krallar gibi)lerdi.»

Bunun üzerine Ümmü Haram tekrar:

«— Ya Resûlallah! Allah'a beni de onlardan kılması için dua et» dedi. Hz. Peygamber:

«— Sen ilklerindensinî» buyurdu.

Ümmü Haram, Muaviye zamanında bir gemiye bindi. Gemiden karaya çıkınca bir hayvanla yoluna devam ediyordu. Ancak bineğinden düşüp vefat etti.[33]

40. Ebû Hüreyre'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş­tur: «Eğer ümmetime meşakkat yüklemiş olmasaydım Al­lah yolunda hiç bir seriyyeden geri kalmazdım. Fakat onları bindirecek bineJk bulamadım, onlar da bundan sonra binecek vasıta bulamaz. Benden sonra benim gibi her sefere çıkamamak onlara ağır gelir. Halbuki Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip tekrar öl­dürülmeyi, sonra diriltilip tekrar öldürülmeyi ne kadar çok isterdim.»[34]

 

41. Yahya b. Said'den, Uhud harbinde Hz. Peygamber: «— Sa'd b. er-Rebi' el-Ensari'den kim haber getire­cek?» diye sordu. Adamın biri:

«— Ben ya Resûlallah!» dedi ve sonra savaş meydanında dolaşmaya başladı. Adamı gören Sa'd b. er-Rebi':

«■— Ne var?» diye sordu. Adam ona:

«- Senden bir haber getirmem için beni Hz. Peygamber gön­derdi.» dedi. Bunun üzerine Sa'd:

*—Git, Peygamberimize benden selam söyle, on iki tane yara aldığımı kendisine bildir. Yaraların hepsi de tam can alıcı yerlerimde. Kavmine söyle, Resûlullah (s.a.v.)'a bir şey olursa onlardan bir kişi bile kalsa Allah'ın dininde mazeretleri geçer­siz sayılır.» dedi.[35]

 

42. Yahya b. Saidden: Resûlullah (s.a.vO cihada teşvik ede­rek cennetten bahsetti. Ensardan bir zat da bu sırada elindeki hurmalardan yiyordu. Bunun üzerine:

«— Eğer bunlar bitinceye kadar oturursam, ben yaşama hırsıyla dolu bir insanım demektir.» dedi ve elindeki hurmaları atarak kılıcım kuşanıp şehit oluncaya kadar savaştı.[36]

 

43. Muaz b. Çekelden: Savaş iki türlüdür. Birinde en kıy­metli mallar feda edilir, arkadaşlar birbirine yardım ederler, kumandanlara itaat edilir ve bozgunculuktan kaçılır. îşte bu türlü bir savaş baştan sona hayırlıdır. İkinci tür savaşta ise en kıymetli mallar harcanmaz. Arkadaşlar birbirlerine yardımcı olmazlar, kumandanlara itaat edilmez ve bozgunculuk yapmak­tan kaçınılmaz. İşte bu çeşit savaşa katılanlar tatminkâr bir şe­kilde geri dönemezler.[37]

 

19. At Yarışları Ve Savaş Harcamalarına Katkı:

 

44. Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: «Hayır (iyilik), kıyamete kadar atın alnındadır.» [38]

 

45. Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) Hafya ile Se-nîyyetülvedâ arasında besili atlara koşu yaptırdı. Besili olma­yan atlar arasında ise Seniyye ile Beni Züreyk Mescidi arasın­da koşu yaptırdı. Abdullah b. Ömer de bu koşuya katılanlar­dandı.

 

46. Said b. Müseyyeb'den: At yarışlarına ödül koymanın bir mahzuru yoktur. Yarışa katılan müsabıklardan yarışı kazanan bu ödülü alır, kazanamayan ise hiç birşey almaz.[39]

 

47. Yahya b. Saîd'den: Resûlullah (s.a.v.)T, ridâsı ile atının-yüzünü silerken gördüler. Niçin böyle yaptığı sorulduğunda:

«— Bu .gece at konusunda dikkatim çekildi» buyurdu.[40]

 

48. Enes b. Malik'ten: Resûlullah (s.a.v.) Haybere gitmek için yola çıktı. Gece oraya vardı. Bir kabileye saldıracağı zaman sabaha kadar hiç ftücuma geçmezdi. Burada da sabah olunca yahudiler çapa ve sepetlerini alarak evlerinden çıktılar. Hz. Peygamber'i görünce:

«— Muhamnıed! Vallahi o! Muhammed ve ordusu» diye te­laşlandılar. Bunun üzerine Hz.Peygamber:

«— Allahü ekber, Hayber haraboldu. Biz bir kabile­nin Önüne konakladığımız zaman, azabla korkutulanla­rın sabahı ne kötü oluyor» buyurdu.[41]

 

49. Ebû Hüreyre'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Kim Allah yolunda iki şey verirse, ona cennetten:

«— Ey Allah'ın kulu burası senin için daha hayırlı­dır.» diye nida edilir. Namaza düşkün olanlar namaz ka­pısından, cihada düşkün olanlar cihat kapısından, sada­kaya düşkün olanlar sadaka kapasından, oruca düşkün olanlar Reyyan kapısından çağırılırlar.»

Bunu duyan Hz. Ebû Bekr:

*— Ya Resûlallah! Bir kimsenin bu kapılardan sadece bi­rinden çağrılması zaruri midir? Bu kapıların hepsinden birden çağrılacak kimse var mı?» diye sordu.

Resûlullah (s.a.v.):

«__ Evet olacak,* umarım ki, sen de onlardan birisin-dir» diye mukabelede bulundu karşılık verdi.[42]

 

20. Müslüman Olan Zimmilerin Topraklarının Durumu

 

îmam Malike soruldu: Bir devlet başkanı, himayesindeki zimmîlerden cizye almakta iken bunlardan müslüman olanları­nın toprakları kendilerine mi bırakılır, yoksa müslümanlara mı verilir? Bunların diğer malları ne yapılır?

imam Malik şu cevabı verdi: Bu çok çeşitli şekillerde de­ğerlendirilir. Eğer bunlarla savaşsız anlaşma yapılmış da ara­larında tslâmı kabul edenler olmuşsa, topraklarını ve malları­nı almaya daha çok lâyıktırlar. Şayet savaş zoruyla zimmî ol­muşlar ve bunlardan İslamı kabul edenler olmuşsa, bunların toprağı ve mallan müslümanlara aittir. Çünkü onlar ülkelerin­de mağlup olmuşlardır. Bütün varlıkları müslümanlara gani­met olmuştur.

Sulh yoluyla anlaşmaya varılan zimmilere gelince, onlar mallarını ve canlarını anlaşarak garantiye bağlamışlardır. On­lara sadece üzerinde anlaşma yaptıkları malları verilir.

 

21. Mecburiyet Halinde Birkaçkişinin Aynı Kabre  Defnedilmesi; Resulullah'ın (S.A.V.) Vefatından Sonra Onun Va'dine Riayet

 

49. Abdurı-ahman b. Ebî Sa'sa'dan: Ensar'dan olup sonra­dan Selemiyyeyn kabilesine mensup olan Amr b. Cemuh ve Ab­dullah b. Amr'ın mezarlarını sel götürmüştü. Çünkü onların kabirleri sel ağzına geliyordu, ikisi de aynı mezarda gömülü bulunuyorlar ve ikisi de Uhut şehitlerindendi. Derhal onlar için başka mezar kazıldı. Bulundukları mezar açılınca görüldü ki sanki henüz daha akşamleyin vefat etmişler gibi cesetleri hiç bozulmamış! Biri yaralanmış ve elini yarasının üzerine koy­muştu. Böylece defnedilmiş. Mezar açılınca elini yaranın üze­rinden aldılar, sonra el tekrar yaranın üzerine geldi, aynı eskisi gibi kondu. Mezarın açılışı ile Uhut harbi arasında tam kırk al­tı sene geçmişti.

imam Malik'ten: Zaruret halinde iki-üç kişinin aynı kabre defnedilmesinde bir mahzur yoktur. Ancak en yaşlısı kıble tara­fına konulmalıdır.

 

50. Rebia b. Ebî Abdurrahman'dan: Hz. Ebû Bekr'e Bah­reyn'den biraz mal gelmişti. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekr:

«— Resûlullah (s.a.v.)'in kime bir sözü, bir va'di varsa gel­sin!.» dedi. Cabir b. Abdullah geldi, Hz. Ebû Bekr ona üç tutam yiyecek verdi.[43]

 

 



[1] Buharı, el-Cihad ve's-Siyer, 560/1; Müslim, İmaret, 336U0.

[2] Buharı, el-Cihad ve's-Siyer, 560/2; Müslim, İmaret, 33^104.

[3] Buharî, el-Cihad ve's-Siyer, 56/48; Müslim, Zekât, 12/24.

[4] Mevsûl olarak da rivayet edilmiştir: Tirmizî, Fedâilu'l-Cihad, 20/18 (ha-sen görmüştür); Nesaî, Zekât, 23/74.

[5] Buharı, Ahkâm, 93/43; Müslim, imaret, 33/41.

[6] Âl-i îmran, 200.

[7] Buharî, e»-Ci>ıad ve's-Siyer, 56/129; Müslim, İmaret, 33/93.

[8] tbn Abdilber der ki: "Muvatta ravileri, hadisin mürsel olduğunda ittifak etmiştir."

Bu hadise, ashabın Resûlullah (s.a.v.)'ın sünnetine son derece bağlı ol­duklarını açık bir şekilde gösteriyor.

[9] Buharı, el-Cihad ve's-siyer, 56/148; Müslim, el-Cihad ve's-Siyer, 32/24, 25. Ayrıca bkz. Şeybanî, 868.

[10] Mevsul olarak da rivayet edilmiştir: Müslim, el-Cihad ve's-Siyer, 32/2.

[11] Mekke'de bir yer.

[12] Buharı, Fardu'1-Hums, 57/15; Müslim, el-Cihad ve's-siyer, 32/35. Ayrıca bkz. Şeybanî, 863.

[13] Rafı' b. Hadîc'ten mevsul olarak manaca rivayet edilmiştir. Buharı, Şerike, 47/3; Müslim, Edâhî, 35/21.

[14] Buharı (el-Cihad ve's-Siyer, 56/187), mevsûl olarakrivayet eder

[15] Buharı, Fardu'l.Hums, 57/18; Müslim, el-Cihad ve's-Sıyer, 32/41.

[16] Bu olay Darimi'nin Süleyman b. Yesar ve Nafi'den rivayet ettiğine göre şöyle cereyan etmiştir. Adamın biri Medine'ye gederek Kur'an-ı Re-rim'deki müteşabih âyetlerle İlgili sorular sormaya başlamış. Uz. Ömer hemen bu adama haber gönderip çağırmış. Onun için hurma sapından sopalar da hazırlamış. Adam gelince: «—Sen kimsin?» diye sormuş.

«— Ben Abdullah b. Ömer'im!» diyerek adamın kafasını bir vuruşta yar­mış. Adam:

«— Yeter ya Emirelmü'minin! Kafamdaki istifhamlar dağıldı...» diyerek yalvarmaya başlamış. Daha sonra Hz. Ömer adamı Basra'ya sürmüş.

[17] Buhar!, el-Cihad ve's-Siyer, 56/51; Müslim, el-Cihad ve's-Siyer, 32/57. Bu hadise göre, süvariye, bir hisse kendisi için, iki hisse de atı için ol­mak üzere üç hisse verilir. Piyadeye ise bir hisse verilir. Mnlikî Şafiî ve Hanbeli mezheplerinde hüküm böyledir. Hanefi mezhebinde de Ebû Yu-sufla tmam Muhammed'in içtihadı böyledir. Ebû Hanife'ye göre ise sü­variye iki, piyadeye de bir hisse verilir.

[18] en-Nahl, 8.

[19] el-Enfal, 60.

[20] Ata ganimetten pay verildiği gibi bunlara da verilir.

[21] tbn Abdilber der ki: "Mürsel oluşunda Malik'ten ihtilaf yoktur.

[22] Nesaî (Kasmi'1-Fey;   38/7), mevsul olarak rivayet eder. Ebu Davud, Cihad, 15/133; Nesaî, Cengiz, 21/66; İbn Mace, Cihad, 24/34.

[23] îbn Abdilber derki: "Bu hadisin herhangi bir yolda müsned olarak riva­yet edildiğini bilmiyorum."

[24] Buharı, el-Eymân ve'n-Nuzür, 83/33; Müslim, iman, 1/183.

[25] ibn Abdilber der ki: "Bunu, muttasıl olarak rivayet ettik. Böylesi re'yle (akılla) söylenmez."

[26] Buharı, Temenni, 94/1; Müslim, İmaret, 33/106.

[27] Buharî, Cihad, 56/109; Müslim, İmaret, 33/105.

[28] Müslim, İmaret, 33/117.

[29] îbn Abdilber derki: "Bütün ravilere göre mürseldir. Ancak, manaca pek çok yoldan müsneddir."

[30] îbn Abdilber der ki: "Bu hadisi, müsned olarak bilmiyorum. Ancak, Malik ve başkalarından, manaca rivayet edilmiştir.

[31] Buharı (Fedâilu'l-Medîne, 29/12), mevsul olarak rivayet etmiştir.

[32] Buradan anlaşıldığına göre, gelen Iraklının Sühaym diye bir arkadaşı yoktur ve Hz. Ömer de bunu fark etmiştir. Adamın söylediği zatı tanıyor gibi davranan Hz. Ömer, adamın yalan söylediğini bu şekilde ortaya çıkarmış, fakat kendisine bir şey söylememiş, istediği develeri vermiştir.

[33] Buharı, Cihad, 56/3; Müslim, İmaret, 33/160.

Ümmü Haram, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in süt annelerinden idi. Nitekim Ümmü Haram'ın kız kardeşi Ümmü Süleym de Hz. Peygamber (s.a.v.)'i emzirmişti. Ümmü Haram, Hz. Muaviye zamanında Kıbrıs fethine işti­rak etmiştir. Kıbrıs adası fethedildikten sonra geri Şam'a dönüleceği sı­rada Ümmü Haram'ın binmesi için bir katır getirilmişti. Çok yaşlı olan bu muhterem kadını bindiği hırçın katır sırtından atarak başı üzerine düşürmüş ve böylece Resûlullah (s.a.v.)'in haber verdiği gibi deniz gazve­sinde şehit düşmüştür. Türbesi Kıbrıs'tadır. Buhari

sarihi Aynî der ki: «Ümmü Haram'ın kabri Kıbrıs'tadır. Halk tarafından tazim edilir ve ku­rak zamanlarda onun hatırına yağmur talep edilir ve halk arasında salih bir kadın kabri diye anılır.»

Milhan'ın kızı ümmü Haram katırdan düştüğü yere defnedilmiştir. Tür­besi Larnaka civarında Tuz gölü kıyısındadır. Bugün Kıbrıs'ta Hala Sul­tan adıyla maruf kadın bu hanımdır. Türkler mezarının bulunduğu yere bir türbe, bir cami yapmışlardır. Hala Sultan Türbesi bugün bile bir zi-yaretgâh halindedir.

[34] Buharı, Cihad, 56/119; Müslim, İmaret, 33/103^ 106.

[35] Ibn Abdilber der ki; "Bu hadis yalnızca siyer ehli tarafından rivayet edi­lir. Onlara göre meşhur ve maruftur.

[36] Mürseldir. Buharı ve Müslim, mevsul olarak rivayet etmişlerdir. Buharı, Megâzî, 64/17; Müslim, imaret, 33/143.

[37] Bu hadis, mevkuftur. Muaz'dan merfu olarak da rivayet edilmiştir. Ebu Davud, Cihad, 15/24; Nesaî, Cihad

[38] Buharı, el-Cihad ve's-Siyer, 56/43; Müslim, İmaret, 33/96.

Bu hadisi şerifte savaşın sürekliliği ve dolayısiyle atın önemi belirtili­yor. Başka bir hadis şerifle ise, «Cihad, kıyamete kadar devam edecek­tir.» denilmektedir.

[39] Buharı, Salât, 8/41; Müslim, İmaret, 33/95.

[40] Mürseldir.

îbn abdilber, Ubeydullah b. Amr el-Fihrî-Malik-Yahya-Enes yoluyla, mevsul olarak rivayet etmiştir.

[41] Buharı, Cihad, 56/'] 02; Müslim, el-Cihad ve's-Siyer, 32/120,121.

[42] Buharı, Savm, 30/4; Müslim, Zekât, 12/85, 86.

[43] Ebu Ömer der ki: "Muvatta ravilerinin ittifakıyla m un katı dır. Ca-bir'den, sahih yollarla muttasıldır." Buharı, Kefalet, 39/3; Müslim,Fedâil, 43/6961.