1. Yemine Ölü Sahiplerinden Başlanması
2. Kasden Adam Öldürmede Kan Davacılarından Yemin Etmeleri Caiz Olanlar
3. Hataen Adam Öldürmede Yemin (Kasame)
1. Ebu Hasme
oğlu Sehl'den: Kabilemin büyüklerinden bir kısım adamlar bana şöyle haber
verdi: Sehl oğlu Abdullah ile Mu-hayyisa, maruz kaldıkları fakirlikten dolayı
(hurma satın almak için) Hayber'e gittiler. Orada Muhayyısa'ya gelinerek Sehl
oğlu Abdullah'ın öldürülüp bir kuyuya atıldığı haber verildi. O da Ya-hudiler'e
gidip:
«— Vallahi onu siz
Öldürdünüz» dedi. Onlar da:
«— Vallahi onu biz
öldürmedik» dediler. Bunun üzerine Muhayyısa geri döndü. (Medine'ye) kavminin
yanına gelerek durumu onlara haber verdi. Sonra Muhayyısa, büyük kardeşi
Huveyyısa[2] ve
(maktulün kardeşi) Abdurrahman, Resûlullah
(s.a.v.)'a geldiler.
Hayber'den gelen Muhayyısa konuşmak isteyince, Resûlullah (s.a.v.) yaşlı
ağabeysin! kasdederek,
«— Söz hakkını büyüğe
ver, büyüğün konuşsun» dedi. Bunun üzerine önce Huveyyısa, sonra da Muhayyısa
konuştu. Daha sonra Resûlullah (s.a.v.):
«— (Yahudiler) ya
maktulün diyetini öderler ya da bize harp ilân etmiş olurlar» dedi. [3]ve
Hayber Yahudilerine bu hususu yazıyla bildirdi. Onlar da:
«— Vallahi onu biz
öldürmedik» diye cevap yazınca, Resûlullah (s.a.v.) Huveyyısa, Muhayyısa ve
Abdurrahman'a:
«— Adamınızın kan
bedeline hak kazanmak için (onu Yahudilerden birinin Öldürdüğüne) yemin eder
misiniz?»
dedi. Onlar;
«— Hayır» deyince,
Resûlullah (s.a.v.):
«— Yahudiler sizin
iddianızı red için yemin etsinler mi?» dedi. Onlar da:
«— Yahudiler müslüman
değil ki (yeminlerine inanalım)» deyince, Resûlullah (s.a.v.) maktulün
diyetini kendi yanından vermeyi kabullendi ve yüz dişi deve gönderdi. Hatta
develer onların evine kadar götürüldü.[4]
Sehl der ki:
«Bunlardan kırmızı bir dişi deve beni tepti».[5] Malik
der ki: Hadisteki fakir kelimesi, kuyu demektir.
2. Yesâr
oğlu Büşeyr anlattı: Sehl oğlu Abdullah el-Ensârî ve Mesud oğlu Muhayyısa,
Hayber'e gittiler. Oraya varınca işlerini takip etmek üzere ayrıldılar. Sehl
oğlu Abdullah öldürüldü. Muhayyısa, Medine'ye geldi. Daha sonra kendisi,
kardeşi Huveyyısa ve Sehl oğlu Abdurrahman, Resûlullah (s.a.v.)'e geldiler.
Ölünün kardeşi olduğu için Abdurrahman konuşmak isteyince Resûlullah (s.a.v.):
«—Sözü büyüğe bırak,
Önce büyüğün konuşsun» buyurdu. Böylece Huveyyisa ile Muhayyisa konuşup Sehl
oğlu Abdullah'ın öldürülmesini anlattılar. Resûlullah (s.a.v.) de kendilerine:
«—Adamınızın kan
bedelinin size verilmesi için elli yemin eder misiniz?» deyince onlar:
«— Öldürüldüğünü
görmedik ve yanında değildik» dediler. Resûlullah (s.a.v.):
«— O halde elli yemin
ederek Yahudiler sizin iddianızdan kurtulur»[6]
buyurunca, onlar:
«— Ya Resûlullah kâfir
kavmin yeminlerini nasıl kabul ederiz» dediler.[7]
Said oğlu Yahya der
ki: Yesar oğlu Büşeyr, maktulün diyetini Resûlullah (s.a.v.) kendi verdi, dedi.
îmam Malik der ki:
Bizdeki ittifaka göre alimlerin geçmişte ve yeni üzerinde ittifak ettikleri ve
benim de güvendiğim kimselerden işittiğim şey, kasâmede önce davacıların yemin
etmeleridir. Kasa-me ancak şu iki şeyden biriyle gerekir: Ya maktul, ölmeden
önce kan bedelim falana aittir, (beni şu vurdu) der, ya da ölü sahipleri
şüpheli delil getirir. Katil zanlısıyla ilgili delil kesin değilse, bu,
davacıların davalı aleyhine yemin etmelerini gerektirir. îşte bize göre kasame
ancak bu iki şeyden biriyle olur.[8]
imam Malik der ki:
Bize göre kasden veya hata yoluyla olduğu iddia edilen ölüm olayında tatbikatın
böyle olmasında ve insanların muamelelerinde kasameye Ölü sahiplerinin
başlamasında ihtilâf yoktur.
îmam Malik der ki:
Davacılar (kasden öldürme davasında) yemin ederlerse, ölülerinin kanına hak
kazanırlar ve aleyhinde yemin ettikleri öldürülür[9]
Kasame'de ancak bir kişi öldürülür,
iki kişi öldürülmez.
Kan sahiplerinden yani maktulün akrabalarından elli kişi elli yemin eder.
Şayet sayıları elli kişiden az olur veya bir kısmı yemin etmekten kaçınırsa,
diğerlerine tekrar yemin teklif edilip elli yemine tamamlanır. Ancak maktulün
affetme yetkisi olan yakınlarından biri yemin etmekten çekinirse o zaman kan
davası düşer.
îmam Malik der ki:
Ölünün yakınlarından katili affetme yetkisi olmayanlardan biri yeminden
kaçınırsa, diğerlerine tekrar yemin ettirilir. Şayet affetme yetkisi olanlardan
biri yemin etmek istemezse, bir kişi de olsa Ölünün diğer sahiplerine tekrar
yemin ettirilmez. Ölü sahipleri böylece yemin edince, bu defa davalılara yemin
teklif edilir. Onlardan elli erkek (kendileri öldürmediklerine ve öldüreni
bilmediklerine) elli yemin eder. Şayet davalılar elli kişiden az ise, yemin
edenlere tekrar yemin ettirilir. Davalı sadece bir kişi ise, o elli yemin eder
ve kurtulur.[10]
imam Malik der ki:
Öldürme hadisesindeki yemin ile diğer hususlardaki yeminler farklıdır. Çünkü
biri diğerine borç verince hakkını vesika ve delille sağlama bağlamak ister.
Ama birini Hdürmek isteyen bunu bir topluluk içerisinde yapmaz, tenha yer ar.
Delille sabit olmayan yerde kasame olmasa ve kasame de diğer hukuki
muamelelerde yapıldığı gibi yapılsa o zaman ölülerin kanları boşa gider, zayi
olur ve bu şekildeki hükmü bilenler insanların kanını akıtıp öldürmeye cesaret
ederlerdi. İnsanların adam Öldürmekten kaçınması ve katil zanlısının da bu gibi
durumda maktulün sözü ile sorumlu tutulmaması için kasamede öldürülenin
sahiplerinden başlanılması gerekli kılındı.
imam Malik der ki: Az
sayıda bir topluluk maktulü Öldürmekle itham edilip de ölü sahipleri bunların
yemin etmelerini teklif ederlerse, onlardan her biri kendi adına elli yemin
eder, yoksa elli yemin bunların sayısına taksim edilmez.
îmam Malik der ki: Bu
konuda işittiğim sözlerin en güzeli budur.
îmam Malik der ki:
Kasame (yemin etmek) maktulün asabesi-ne (baba tarafından erkek akrabalarına)
düşer, onlar yeminleriy-le kısas yapılan kan davacılarıdır,
îmam Malik der ki:
Kasden adam öldürmedeki kasamede kadınlardan hiç biri yemin etmez. Hatta
maktulün velileri sadece kadınlar olsa, bunlara yemin gerekmez. Affetme yetkilen
de yoktur.
îmam Malik der ki:
Kasden öldürülen erkeğin asabesi (baba tarafından erkek akrabaları) veya
yakınları kalkıp: «Biz yemin edip ölümüzün kanına hak kazanacağız» deseler, hak
kendilerinin olur.
îmam Malik der ki:
Kadınlar affetmeyi isteseler de afları geçerli olmaz. Asabesi ve yakınları bu
hususta kadınlardan daha çok söz sahibidirler. Çünkü ölüye yemin eden ve kana
hak kazanan bunlardır.
îmam Malik der ki:
Ölünün asabesi yahut yakınları ölünün kanına hak kazandıktan sonra affetseler
de, kadınlar afdan kaçınıp: «Ölümüzün katilini serbest bırakmayız» deseler, o
zaman söz kadınlarındır. Çünkü kan sabit olup kısas kesinleşince, kadınlar ve
asabeden kısası isteyenler, istemeyenlerden daha çok hak sahibidirler.
îmam Malik der ki:
Kasden adam öldürmede davacılara yemin ettirilebilmesi için, yemin etmeleri
gerekenlerden en az iMi kişi ve daha fazla olması gerekir[11]
Yeminin adedi elli oluncaya kadar bu iki kişiye tekrar ettirilir. Elli yemin
edince kana hak kazanırlar. Hüküm bizde böyledir.
îmam Malik der ki: Bir
grup insan hep beraber bir adamı ölünceye kadar dövseler, öldürülen bir kişi
yerine hepsi öldürülür. Fakat dövmelerinden sonra ölürse yemin gerekir.[12]
Yemin yoluyla ise ancak bir adam kısasen öldürülür. Birden fazla öldürül-
mez.[13]
îmam Malik der ki:
Hata yoluyla adam öldürmede kan davacıları yemin ederler ve yeminleriyle kana
hak kazanırlar. Bunlar elli yemin ederler. Yeminlerinin sayısı, diyetteki
hisseleri oranında olur. Elli yemin davacılara taksim edilince, eksik kalan
yemin taksimde kendisine en çok yemin düşene yaptırılır.
îmam Malik der ki:
Öldürülenin kadınlardan başka varisleri yoksa, yemini bunlar ederler ve diyeti
alırlar. Sadece bir erkek varisi varsa, elli yemin eder ve diyeti alır. Bu
hüküm, kasden Öldürmede değil, hata yoluyla öldürmededir.
imam Malik der ki:
Öldürülenin yakınları (kısastan vazgeçip) diyeti kabul edince Allah'ın
kitabında belirttiği taksim üzere miras alırlar. Buna ölünün kızları, kız
kardeşleri ve mirasçı olabilen diğer kadınlar da varis olurlar. Şayet kadınlar
hissesini aldıktan sonra diyet artarsa, o zaman kalanı kadınlarla beraber en
yakın erkeklere ait olur.
îmam Malik der ki;
Hata yoluyla öldürülen maktulün bir kısım varisleri yok iken, bulunanlardan
biri kendi hissesine düşen miktarı almak istese, kasame tamam olup elli yemin
yapıncaya kadar bunu alamaz ve diyetten ne az ve nede çok hiç bir şeye hak
kazanamaz. Fakat elli yemin ederse, o zaman diyetten hissesine
düşen miktarı alır.
Zira kan ancak elli yeminle sabit olur. Kan sabit oluncaya kadar diyet sabit
olmaz. Bundan sonra o gaib varislerden biri gelirse elli yeminden miras
miktarı oranınca yemin eder ve diyetten hakkını alır. Bütün varisler diyet
haklarını alıncaya kadar bu iş böyle devam eder. Mesela anabir erkek kardeş gelirse
miras hakkı altıda birdir. Elli yeminin altıda birini yapar. Yemin eden kimse
diyetten hakkını alır. Yeminden kaçmanan hakkı ise yok olur. Varislerin bir
kısmı gaib veya buluğa ermemiş çocuk olursa, hazır olanlar elli yemin ederler.
Bundan sonra gaib gelir veya çocuk buluğa ererse, bunlardan her biri diyetteki
hakları ve mirasları oranınca yemin ederler.
İmam Malik der ki: Bu
işittiklerimin en güzelidir.
imam Malik der ki:
Bize göre, kölelerin durumu şöyledir; Köle kasden veya hata yoluyla öldürülür,
sonra efendisi (bunu falan öldürdü diye) bir şahit getirirse, şahitle beraber
kendisi de bir yemin ettikten sonra öldürülenin bedelini alır. Hataen ve kasden
öldürülen kölelerde kasame (elli yemin) yoktur. Kasame gerekir diyen hiç bir
ilim sahibini işitmedim.
İmam Malik der ki:
Köle kasden veya hata yoluyla öldürülür-se efendisine kasame de yoktur, yemin
de gerekmez. Efendisi buna ancak ya iki adil şahitle ya da bir şahitle beraber
kendi yeminiyle hak kazanır.
imam Malik der ki: Bu,
işittiklerimin en güzelidir.[14]
[1] Kasame, lugatta yemin etme anlamınadır. İslam
hukukunda ise, bir kimse öldürülmüş olarak bulunur da mahkemede katilinin kim
olduğu kesin delille isbat edilemezse maktulün velileri veya ölü olarak
bulunduğu yerin sahibi ya da halkına elli yemin ettirilmesidir, Kasamenin
meşru olduğunda, dört mezhep görüş birliği içerisindedir. Fakat bunun
uygulanmasında ihtilaf etmişlerdir. Bu bahisde onu göreceğiz.
[2] Muhayyısa ve Huveyyısa ensardan Abdullah b, Mesud'un
oğullarıdır. Maktul Abdullah ile kardeşi Abdurrahman da bunların kardeşi
Sehl'in oğullandır.
[3] O zaman müslumanlarla Hayber Yahudileri arasında sulh
anlaşması vardı.
[4] Davacılar yemin etmekten kaçındıkları için, Resûlullah
(s.av.) bu defa davacılara yemin teklif edip etmeyeceklerini sormuştur ki
Şafii ve Malikiler'e göre de tatbikat böyledir. Davacılar onların yeminlerini
de kabul etmek istemeyince, Resûlullah (s.a.v.) olayın daha fazla sürüncemede
kalmasını önlemek ve bu sebeple Yahudilerle ölü sahipleri arasında çıkacak ihtilafı
önlemek için maktulün diyetini kendi malından veya devlet hazinesinden
ödemiştir. . Ayrıca burada gayri müslimlerin yeminlerinin geçerli olduğunu
öğreniyoruz. Şayet onların yeminleri muteber olmasaydı, Resûlullah (s.a.v.)
onlara yemin teklifinde bulunmazdı. Ölü sahipleri onlara düşmanlık ve kızgınlıklarından
dolayı yeminlerini kabul etmemiştir.
[5] Buharı", Ahkâm, 93/38; Müslim, 28/1, no: 6;
Şeybanî, 681.
[6] Bu hadise istinaden îmam Malik, Şafii ve Ahmed b.
Hanbel böyle faili meçhul katil hadiselerinde elli yemin maktulün velilerine
yani davacılarına ettirilir, derler. Hanefiler ise, Peygamber Efendimiz
(s.a.v.)'in *—Delil getirmek davacıya, yemin etmek de inkâr edene, (başka bir
rivayette) davalıya aittir.» hadisi şerifini alarak, yemin maktulün bulunduğu
yerden davacıların seçeceği elli davalıya ettirilir, derler.
[7] Ebu Ömer der ki: Bu hadisin mürsel oluşunda Malik'e
muhalefet yoktur. Sahihayn ve başkalarında, Beşir-Sehl b. ebi Hayseme-Râfî b.
Hadîc yoluyla mevsuldür: Buharı, Diyât, 87/22; Müslim, Kasame, 28/1, no:2.
[8] Mücerred ölüm olayıyla kasame sabit olmaz. Ortada bir
şüphenin bulunması gerekir. Dört mezhep bu hususta görüş birliği
içerisindedir. Ancak bu şüphenin ne olduğunda ihtilaf edilmiştir. Hanefiler'e
göre, adamın kendi eceliyle değil de başkaları tarafından öldürülmüş olduğuna
dair üzerinde bir iz bulunması ve maktulun belirli kimselerin mülkünde bulunmuş
olması yeterlidir.
[9] Hanefiler'e göre, kasame neticesinde kısas hükmü
verilmez, diyetle hükmedilir. Katil bulunmaz, Ölünün bulunduğu semt halkı elli
yemini ederlerse, neticede maktulün varislerine diyet vermelerine hükmolunur.
[10] Hanefiîer'e göre, davacılara yemin gerekmediğini daha
Önce kaydetmiştik.
[11] Davacı bir kişi olursa yemin ettirilmez. O zaman yemin
davalıya teklif edilir. Davalı bir kişi de olsa yemin ettirilir. Çünkü
davacıya yemin ettirmemekle hak zayi olmaz. Halbuki davalıya yemin
ettiriîmezse maktulün kanı boşa gitmiş olur.
[12] Yani adam dövülürken iki kişi şahit olur, dövülmeden
sonra bir müddet yaşayıp da ölürse o zaman bu dövmeden dolayı ölüp Ölmediğine
dair kasaıne gerekir.
[13] Hanefîler'e göre, kasame (yemin) neticesinde kısas
gerekmez, sadece diyet gerekir. Dava kasden öldürme davası ise, davalılar
diyeti kendi mallarından verirler. Şayet dava hata yoluyla öldürme davası ise,
o zaman diyeti davalıların âkıîesi (baba tarafından erkek arkabaları verir.
(Meydanı, Lübâb, c.3, s. 172).
[14] Kasame konusu biterken ehemmiyetine binaen şu
hususları belirtmek istiyoruz:
a) Kasamenin
uygulanması, muayyen kimselerden meydana gelen mahalle veya semt halkını daha
dikkatli veya uyanık bulundurur. Bölgeleri içerisindeki faili meçhul cinayet
olaylarının meydana gelmesini Önîemeyeçah-şırlar,
b) Cemiyet
içerisinde katil olayı elbetteki fevkalade mühim bir hadisedir. Kasame
neticesinde maktulün yakınlarına diyet vermekle bu acj nisbeten hafifletilmiş
olup, böylece onların maddi ve manevi yardımına koşulmuş olur.
c) Katili
bilinmeyen öldürme hadisesinde bir kısım kimseler töhmet altında bulunabilir.
Kasame ile bu da giderilmiş olur. Böylece cemiyetin dirlik ve düzenliği
sağlanmış olur.