3.
Farz Namazın Bir Rek'atına Yetişmek
4.
«Güneşin Dönmesi Ve Gecenin Karanlığı» Âyetinin Tefsiri
5.
Namazı Geciktirenler Ve Kaçıranlar
6.
Uyuya Kalıp Namazı Kaçırmanın Hükmü
7.
Çok Sıcakta Namazı Geciktirmek
8.
Sarmısak Kokusuyla Mescide Girmenin Ve Namazda Ağzı Kapatmanın Caiz Olmayışı
1. îbni
Şihab (Ez-Zührî)'den:
Ömer b. Abdülaziz bir
gün (ikindi) namazını geciktirdi. O sırada huzuruna giren Urve b. Zübeyr (onu
uyarmak için) şu hadisi nakletti:
«— Kûfe'de bir gün
Mugire b. Şube[1] (ikindi) namazını
geciktirmişti. O sırada yanına girmiş olan Ebû Mes'ûd el-Ensârî:
— Bunu neden yaptın
Mugire? Hatırlamıyor musun, birgün Cebrail gelmişti de öğle namazını kılmıştı.
Sonra Resûlullah ta kılmıştı. Sonra (ikindi) namazını kıldı, Resûlullah da
kıldı. Sonra (akşam) namazım kıldı, Resûlullah da kıldı, daha sonra (yatsı) namazını
kıldı, Resûlullah da kıldı. Daha sonra da sabah namazını kıldı, Resûlullah da
kıldı. Ondan sonra da (Cibril): «Bunlarla em-rolündün, buyurdu.» demişti.[2]
Bunun üzerine Ömer b.
Abdülazız:
«— Urve, ne dediğini iyi
düşün; Resûlullah'a namaz vakitlerini bildiren Cibril mi idi?» diye sordu.
Urve de:
«— Beşir b. Ebî
Mes'ûd, babasından böyle rivayet etti» dedi.[3]
2. Urve der
ki: Âişe (r.a.) bana: «Resûlullah (s.a.v.) ikindi namazım, güneş henüz odamın duvarında
yükselmeden kılardı.»[4] dedi.[5]
3. Atâ b.
Yesâr anlatıyor:
Bir adam Resûlullah'ın
huzuruna gelerek, sabah namazının vaktini sordu. Resulü Ekrem (s.a.v.) cevap
vermedi. Ertesi gün sabah namazını şafak atınca kıldı; Bir gün sonra da,
ortalık ağarınca kıldı.[6]
Daha sonra da:
«— (Sabah) namazının
vaktini soran nerede?» buyurdu. Adam:
«— Benim Ya
Resulallah» deyince;
<r— Bu iki vaktin
arasındaki zamandır.» buyurdu.[7]
4. Âişe
(r.a.) der ki: Resûlullah (s.a.v.) sabah namazım kıldıktan sonra kadınlar,
örtülerine bürünmüş olarak evlerine dönerlerken henüz karanlıktan
tanınmıyorlardı.[8]
5. Ebû
Hüreyre (r.a.), Resûlullah'm şöyle buyurduğunu rivayet etti: «Güneş doğmadan
sabah namazının bir rek'atma yetişebilen kimse, sabah namazını kendi vaktinde
kılmış :>lur. Güneş batmadan da ikindi namazının bir rek'atma yetişebilen
ikindiyi kendi vaktinde kılmış olur.»[9]
6. Abdullah
b. Ömer'in âzadlısı Nâfi der ki: Ömer b; el-Hattab r.a.) valilerine şunu yazdı:
«Bana göre en önemli vazifeniz namaz-ır. Kim onu —devam ederek— vaktinde kılarsa,
dinini korumuş lur. Kim de namazlarını ihmal ederse, diğer vazifelerini haliyle
aha çok ihmal eder.»
Daha sonra dâ şunları
yazdı:
«Öğle namazını, bir
şeyin gölgesi fey-i zevalin[10]
dışında bir arın oluşundan itibaren, gölgeniz bir misli oluncaya kadar kılın.
İkindi namazını, henüz
güneş yüksekte, beyazken kılın. Namazdan sonra, güneş batmadan önce bir
atlının iki veya üç fersah[11] gidebileceği
kadar bir zaman olsun.
Akşamı, güneş batınca
kılın.
Yatsıyı, kırmızılığın
(akşam şafağının)[12]
kaybolmasından itibaren gecenin üçte birine kadar kılın.[13]
Yatsıyı kılmadan yatanların gözüne uyku girmesin .Yatsıyı kılmadan yatanların.
gözüne uyku girmesin. Yatsıyı kılmadan yatanların gözüne uyku girme-Rİn_ Sabah
namazını, vıldızlar batmadan parlakken kılın.»
7. Ebû
Süheyl rivayet eder:
Hz. Ömer (r.a.) Ebû
Mûsâ el-Eş'ari'ye şöyle yazdı: Öğle namazını, güneş tepeden dönünce (zeval
vaktini müteakip), ikindiyi güneş parlakken, sararmadan, akşamı güneş batınca
kıl. Yatsıyı ya-tmcaya kadar geciktir. Sabah namazını yıldızlar henüz azalmadan
parlakken kıl ve sabah namazında, Mufassal sûrelerden iki sûre oku.[14]
8. Urve de
şöyle rivayet eder:
Ömer b. el-Hattab, Ebû
Mûsâ el-Eşari'ye şöyle yazdı: ikindi namazını güneş beyaz ve parlakken, yani
bir atlının akşama kadar üç fersah gidebileceği kadar bir vakit varken lal.
Yatsıyı gecenin üçte birine kadar, hattâ gece yarısına kadar
geciktirebilirsin. Ancak, sakın gafillerden de olmayasın.
9. Abdullah
b. Râfi, Ebû Hureyre'ye namaz vakitlerini sordu. O da «Sana söyleyeyim: Öğle namazını,
gölgen boyunca olduğunda, ikindiyi, gölgen boyunun iki misli olduğunda, akşamı
güneş batınca, yatsıyı akşamla gecenin üçte biri arasında, sabah namazını da
henüz karanlıkken kıl» dedi.[15]
10. Enes b.
Malik (r.a.) der ki:
İkindi namazını
kılardık, cemaatten bazısı Amr b. Avf oğullarının yurduna gider, henüz onların
ikindi namazı kılmakta olduklarını görürdü.[16]
.
11. Enes b.
Malik (r.a.) der ki: ikindi namazını kıldıktan sonra Küba'ya giden kimse oraya
vardığında güneş hâlâ yüksekte bulunurdu.[17]
12.
(Tabiinden) Kasım b. Muhammed der ki: Ashab'a yetiştim. Onlar Öğle namazını
hava biraz serinleyince kılıyorlardı.
13. Ebû
Süheyl, babası Malik1 ten rivayet eder: Cuma günü Akü b. Ebî Talib'in keçesi
mescidin batı duvarının dibine konuyordu. Duvarın gölgesi keçeyi tamamen
kaplayınca, Hz. Ömer gelip Cuma namazını kıldırıyordu.
Ebû Süheyl'in babası
Malik devam ederek der ki:
Cuma namazından sonra
gidip Öğle uykusuna yatıyorduk.[18]
14. Ebû
Selit'in oğlu rivayet eder: Osman b. Affan (r.a.) Cuma namazını Medine'de,
ikindi namazını da «Melel»'de kıldı.[19]
îmam Malik der ki: Bu,
Cuma namazının zevalden sonra ilk vaktinde hemen kılındığını ve sür'atlice
Melel'e gelindiğini ifade eder.
15. Ebû
Hureyre'den: Resûlullah (s.a.v.): «(Cemaatle Kılman) Namazın bir rek'atına
yetişen, cemaata yetişmiş olur» buyurdu.[20]
16. Abdullah
b. Ömer şöyle derdi:
(İmamla) rukûa
yetişemezsen, secdeye de (dolayısıyle o rekata) yetişememiş olursun.
17. Abdullah
b. Ömer ve Zeyd b. Sabit: «Kim imamla rukûa yetişirse secdeye, (dolayısıyle o
rekata) yetişmiş olur.» derlerdi.
18. Ebû
Hureyre der ki: Bir rek'ata yetişen secdeye (namaza) yetişmiş olur. Fatiha'yı
kaçıran kimse ise, birçok hayrı kaçırmış olur.
19. Abdullah
b. Ömer der ki: «Güneşin dönmesi, batıya doğru yönelmesidir.»
20. Abdullah
b. Abbas (r.a.) der ki: «Güneşin dönmesi,» gölgenin batıdan güneye dönmesidir.
Gecenin karanlığı, gecenin başlaması ve karanlığın tamamen basmasıdır.[22]
21. Abdullah
b. Ömer'in (r.a.) rivayetine göre, Resûîullah (s.a.v.): «ikindi namazını
kaçıran kimse, ailesini ve malını zayi etmiş gibidir» buyurdu.[23]
22. Yahya b.
Saîd rivayet eder:
Ömer b. El Hattab
(r.a.) ikindi namazından dönerken, namaza gelmeyen birine rastladı ve:
«ikindi namazına niçin
gelmedin?» dedi. Adam özür beyan etti. Bunun üzerine Hz. Ömer de: «Ziyandasın!»
dedi. [24]
Yahya der ki: imam
Malik, "Ziyandasın" ifadesini açıklamak üzere şöyle der: "Her
şeyin bir karşılığı ve ziyanı vardır, denir."
23. însan
namazı vaktinde de, vakti geçmiş olarak da kılar. Vakti kaçmış namazı kılması,
aile efradı ve malından daha üstün ve faziletlidir.
Yahya'ya göre îmam
Malik der ki: Seferde unutarak namazını geciktiren kimse, vakit çıkmadan evine
gelirse namazı tam kılar. Vakit çıktıktan sonra gelirse, sefer namazı -yani iki
rek'at-olarak kılsın. Çünkü kazaya bıraktığı gibi kılar.
Malik der ki:
Memleketimizde (Medine'de) halkın ve ulemânın böyle yaptıklarını gördüm.
Malik der ki: Şafak
(akşam şafağı), bata ufkundaki kırmızılıktır. Akşamdan sonra batıda gözüken
kırmızılık kaybolduktan sonra, akşam namazının vakti çıkmış, yatsının vakti
girmiş olur.
24. Nafi
rivayet eder: Abdullah b. Ömer (r.a.) bayıldı, kendinden tamamen geçti.
Ayıldıktan sonra da namazını kaza etmedi.
îmam Malik der ki:
Kanaatime göre -Allah bilir- bütün vakit baygın kalmıştır. Yoksa namaz vakti
çıkmadan aydan kimse mutlaka namazını kılmalıdır.[25]
25. Saîd b.
el-Museyyeb rivayet eder: Resûlullah (s.a.v.), Hay-ber fethinden dönüşünde gece
yola devam etti. Gecenin yarısından çoğu geçince biraz uyuyup dinlenmek için
konakladı. Bilal'e:
«—Uyuma, bizi sabah
namazına kaldır» buyurdu ve uyudu. Ashab da uyudu. Bilâl bir süre bekledikten
sonra —sabaha karşı— devesine dayandı, gözleri uykuya daldı. Güneş doğup yüzlerine
vuruncaya kadar ne Resûlullah (s.a.v.), ne Bilâl, ne de Ashab uyandı.
Resulü Ekrem birden
heyecanla uyanınca, Bilâl:
«— Ya Resulallah; Seni
uyutan (Allah) beni de uyuttu.» dedi. Bunun üzerine Resûlullah hareket emri
verdi. Savaşçılar develerini kaldırıp yola düştüler. Biraz gittikten sonra
Resûlullah (s.a.v.) Bilal'e emretti. Bilâl kaamet etti. Resulü Ekrem cemaate
sabah namazım kıldırdı.[26]
Namazdan sonra da: «Namazı unutup
kılamayan onu
hatırlayınca kılsın. Çünkü Allah Teâlâ ki-tabmda *Beni hatırlayınca namazı kıl[27]
buyurur» dedi.[28]
26. Zeyd b.
Eşlem rivayet eder: Resûlullah bir gece Mekke yolunda konakladı. Kendilerini
namaza kaldırması için de Bilâl'i vazifelendirdi ve uyudu. Ashab da uyudu. (Bir
süre sonra) Bilâl da uyudu. Ancak güneş doğunca uyanabildiler. Uyanıp telâşa
düşünce Resûlullah (s.a.v.) hemen bineklerine binmelerini, o vadiden
çıkmalarını emretti, ve: «Bu vadide şeytan vardır» buyurdu. (Develerine ve
atlarına) bindiler. Vadiyi geçtikten sonra, Resûlullah (s.a.v.) inmelerini ve
abdest almalarını emretti. Bilâl'a da ezan okumasını veya kamet getirmesini
söyledi. Resûlullah namazı kıldırdı, cemaate döndü. Korku ve heyecanlarını
görünce onlara:
«Ey insanlar! Şüphesiz
ruhumuzu Allah aldı (Bizi Allah uyuttu). Dileseydi ruhumuzu bize başka bir
zamanda iade
ederdi. Bizi daha
erken uyandırırdı.[29]
Sizden kim uyuya-kalır, yahut unutur da namazı kılanı azsa uyanınca, namazını
vaktinde kıldığı gibi kılsın» dedikten sonra, Ebû Bekr'e dönerek: «Bilâl namaz
kılıyordu, şeytan geldi onu yatırdı, ninni ile uyutulan çocuk gibi onu uyuttu.»
dedi. Daha sonra Hz. Peygamber Bilâl'i çağırdı. Bilal, Resûlullah'm (daha
önceden) Ebu Bekr'e haber verdiği şeylerin aynısını kendisine anlatınca, Ebu
Bekr «Gerçekten senin Allah'ın Resulü olduğuna şahadet ederim» dedi.[30]
27. Atâ b.
Yesar'dan:
Resûlullah (s.a.v.):
«Sıcağın şiddeti, cehennemin nefesin-dendir.. Sıcak şiddetlenince namazı (biraz
te'hir edip) hava biraz serinleyince kılın» dedi ve devam etti: «Cehennem
Rabbine şikâyet ederek: Yarabbi! Ateşim birbirini yedi, dedi. Rabbi de ona
senede iki nefes alma izni verdi: Bir nefes yazın, bir nefes kışın.»[31]
28. Ebû
Hureyre'den: Resûlullah (s.a.v.) «Sıcak şiddetli olunca (öğle) namazını biraz
te'hir edin; serin vakte bırakın, zira sıcağın şiddeti, cehennemin
nefesindendir.»
buyurdu.
Sonra şu hadisi zikretti:
«Cehennem, Rabbine şikayette bulundu. O da, senede iki nefes izin verdi: Bir nefes
kışın, bir nefes de yazın.»[32]
29. Ebû
Hureyre'den: Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: «Çok sıcakta namazı biraz
te'hir edin. Zira sıcaklığın şiddeti, cehennemin nefesindendir.»33
30. Said b.
El Müseyyeb'ten:
Resûlullah (s.a.v.)
buyurdular ki: «Şu bitkiden (sarmısak-tan) yiyen mescitlerimize girip bizi
sarmısak kokusuyla rahatsız etmesin.»
îmam Malik,
Abdurrahman'dan rivayet eder: «Salim b. Abdullah namazda ağzını bir atkıyla
kapatan birini görünce, ağzını kapatan bu atkıyı sertçe çekip, açardı.»[33]
[1] O zamanlar Mugîre b. Şube, Hz. Ömer tarafından Küfe
valisi olarak tayin edilmişti.
[2] Yani hergün namazı, bu beş vakitte kılmakla emrolundun.
Diğer bir rivayette Cibril: «Sen bunu tebliğ ile.emrolundun,» dedi.
[3] Buhari, Mevakîtu's-Salât, 9/1; Müslim, Mesâcid,
5/166,187.
[4] Güneş doğduğunda ışıkları önce odanın tabanına vurur,
Güneş batıya ufağa indikçe odanın duvarına yükselir. Âişe validemiz, yukarıdaki
sözüyle Resûlullah (s.a.v.) ikindi namazım ilk vaktinde kılardı, demek
istiyor.
[5] Buhari, Mevakitu's-Sâlat, 9/1; Müslim, Mesâcid, 5/167;
Şeybanî, 3.
[6] Sabah namazının vakti, şafak söktükten sonra başlar,
güneşin doğması yak-laşıncaya kadar^kıhmr, demektir.
[7] Bu hadis, mürseldir; Enes'ten ise mevsûl olarak
gelmiştir. Nesaî, Ezan 7/12.
[8] Buharı, Mevakitu's-Salât, 9/37; Müslim, Mesâcid,
5/232.
Hz. Âişe: Sabah
namazının erken kılındığını söylemek istiyor. Resulü Ekrem (s.a.v.) çoğu zaman
sabah namazını erken kılar, bazan da geç kılardı. İmam Şafiî (rahimehullah)
erken kılınmasının efdal olduğunu söyler, îfirîam Ebu Hanîfe Hazretleri de
-cemaatin çoğalması için-, ortalık biraz ağannca kılınmasını tavsiye eder. Bu
hadisten Asrı Saadette kadınların camiye devam ettikleri anlaşılıyor.
[9] Buharî, Mevakîtu's-Salât, 9/28; Müslim, Mesâcid,
5/232. Ebu's-Seâdât tbnül-EsSr der ki: Namaza yetişmeyle ilgili bu hüküm; bu
iki namaza mahsus olmayıp, bütün namazlara şâmil olduğu halde, bilhassa bu iki
vaktin bildirilmesinin sebebi şudur: Bu iki vakit gündüzün başlangıç ve
sonudur. Namaz kılan kimse namazın bir kısmını kıldıktan sonra güneş doğsa,
veya batsa vakit çıktı ve namaz bozuldu sanır. Aynı zamanda güneş doğarken ve
batarken namaz kılınması yasak edilmiştir. Eğer Hz. Peygamber (s.a.v.) ikindi
ve sabah namazlarının birer rek'atlanna yetişenin namazının sahih olduğunu
bildirmese idi, namaz kılan kimse bu iki vaktin çıkmasıyla namazlarının
bozulduğunu sanırdı. İşte bu yanlış anlamaya meydan vermemek için, Resulü Ekrem
özellikle bu iki vakti açıklamıştır.
Bu hadisi şeriften iki
sonuç çıkar:
1. Vaktin
sosunda yalnız bir rekâtı kılınan namazın tamamı kaza değil eda sayılır,
Neufflpıamazın, bu derece dar bir vakte kadar kasten geciktirilme- sini
ulemanın caiz görmediğini söylemiştir.
2. Özürlü bir
kişinin özrü, vaktin sonunda bir rek'at kılınabilecek kadar bir zaman
içerisinde kalksa o vaktin namazı o kişi üzerine borç olur. Sonra kaza etmesi
gerekir. Şayet Özür devam etmiş olsaydı üzerine borç olmayacaktı. Bujtonuda
âlimlerin görüşleri şöyle özetlenebilir:
a- Alimlerin
çoğunluğu birinci maddedeki görüşe sahiptirler,
b- Bir kısım
âlimler de rek'atların hepsinin kaza olacağı görüşündedirler,
c- Bazıları da
vakit içerisinde kılman bir rek'at eda, diğer rek'at veya rek'at-lar kazadır,
derler.
d- Ebû
Hanife'ye göre -ikinci maddede olduğu gibi- hadisi şerif özürlü kişilerin
durumunu açıklamaktadır. Burada söz konusu olan Özürler delilik, bayılma,
hayız, lohusalık vs.dir. Bu özürlerden biri kendisinde olan bir şahıs,
özüründen vaktin sonunda bir rek'at kılınabilecek bir zaman içerisinde
kur-tulursa, o vaktin namazının bu kişi tararından kaza edilmesi gerekir.
Ayrıca Ebû Hanife, bir rek'atı vakit içinde, diğer rek'atı güneş doğarken
kılınan sabah namazının batıl olacağı görüşündedir. Fıkıh usulündeki şu kaide
de Ebû Hanife'yi desteklemektedir: Kâmil bir vakitte kılınması farz olan bir
namazın, mekruh bir vakitte kılınması caiz değildir. Bundan başka 'Özür1 vakit
daha çıkmadan kalkarsa, o vaktin namazı borç olur. Yukarıda bir rek'at olarak
ifade edilmesi ekseriyete göredir. (Bkz. el-Menhel).
[10] Fey-i zeval, güneş tam tepede iken herhangi bir cismin
en kısa gölgesidir. Bir Arşın, takriben 60 santimdir.
[11] Bir Fersah, üç mildir. Bir mil, takriben 1609
metredir.
[12] Şafak (akşam şafağı, gurup), akşamdan sonra ufukta
gözüken kırmızılıktır.
[13] Yatsı namazı tan yeri ağarıncaya (fecr-i sadık
doğuncaya) kadar kılınabi-lir. Fakat yatmadan önce kılınması sünnet ve
efdaldir. Bu yüzden Hz. Ömer yatsıyı kılmadan yatanları kınıyor ve onlara
beddua ediyor.
[14] Mufassal sûreler, Hucurât'dan Abese'ye kadar olan,
sûrelerdir. Bakara'dan Tevbe'ye kadar, «Tıvâl» (uzun sûreler) «Tekvîr»'den
«Nas»a kadar olanlara da «kısar» yani kısa sûreler denir.
[15] Ebû Hanife'ye göre, ikindinin vakti, gölge boyun iki
misli olunca başlar. Şeybanî, 1.
[16] Buhari, Mevakitu's-Salât, 9/13; Müslim, 5/194. Ayrıca
bkz. Şeybanî, 4. Amr b. Avf oğullarının yurdu, Mescid-i Nebeviye «iki mil» yani
«4 kilometre» kadardı.
İmam Nevevî der ki:
Aahab-ı kiramdan Amr b. Avf oğullan, tarla veya bahçelerinde çalışırlardı.
İşleri bitince toplanıp ikindiyi kılıyorlardı. Bu yüzden namazları
gecikiyordu.
Hanefî Mezhebine göre, güneş parlak beyazken ertelenerek kılınması
efdaldir.
[17] Buharı, Mevakîtu's-Salât, 9/13; Müslim, Mesâcid,
5/193; Şeybanî, 3. «Kubâ», Medine'ye Üç mil uzaktadır.
[18] Şeybanî, 223.
Ashab-ı kiram geceleri az uyuyorlardı. Öğle sıcağında namazdan önce biraz
yatıyorlardı. Bu uykuya «Kaylule» deniliyordu. Cuma günleri gusül ve sair
temizlik işleriyle meşgul oldukları için öğle Uykusuna namazdan sonra
yatıyorlardı
[19] Meleî, Medine'ye 17 mil mesafededir. Bu hadis, Hz.
Osman'ın cuma namazını geciktirmeden vaktinde kıldığını ve Melel'e çok süratli
gittiğini ifade eder. Diğer günlerde sıcakların şiddetinden öğle namazını biraz
geç kılıyorlardı. Fakat cuma namazını hangi mevsim ve hangi memlekette olursa
olsun vaktinde kılmak efdâldir
[20] Buhari, Mevakîtu's-Salât, 9/29; Müslim, Mesacid,
5/161.
[21] îsrâ sûresinin 78. âyetinde: «Gündüzün güneş dönüp
gecenin karanlığı bastırmcaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl. Bir de sabah
namazını.. Çünkü sabah namazı şahidlidir.» buyurulur. Ayetteki «Güneşin
dönmesi, île gecenin karanlığı bastırıncaya kadar.» bölümünün tefsirinde
ihtilaf edilmiştir. 19 ve 20 numaralı rivayetlerde, bu konu açıklanmaktadır.
[22] Abdullah (r.a.) bu sözü ile, îsrâ sûresinin (78.)
ayetini kastediyor. Bu âyeti kerîme işaret yolu ile beş vakit namazı ifade
etmektedir:
Güneşin meyli, öğle ve
ikindi namazlarına; karanlığın basması, akşam ve yatsı namazlarına; Fecr
Kur'an'ı (Kur'ane'1-Fecr) da, sabah namazına işarettir.
[23] Buhari, Mevakitu's-Salat, 9/14; Müslim, Mesâcid,
3/200; Şeyban-î, 222.
[24] Yani seferde iken kılamadığıdört rekatlık bir namazı,
evinde iki rek'at, evinde kazaya bıraktığı namazı, seferde dört rek'at kılar.
Yani seferde iken kılamadığıdört rekatlık bir namazı, evinde iki rek'at, evinde
kazaya bıraktığı namazı, seferde dört rek'at kılar.
[25] Ebû Hanife'ye göre, bir gün ya da daha az bir süre
baygın kalan bir kişi, baygın haldeyken geçen namazları kaza eder. Daha fazla baygın
kalmışsa geçirdiği namazları kaza etmez. (Bâcî, Münteka, c.l, s.24)
[26] Burada Resûlullah (s.a.v.)'ın uyandıktan sonra derhal
namaz kılmayıp biraz gittikten sonra namaz kılmasının iki sebebi olabilir: a-
Bilâl (r.a.)'ın, ezan ve ikameti ile bir kısım kişiler uyanmamış olabilirler,
hepsinin uyanmasını sağlamak maksadiyle yola düşmüşlerdir. b- O vadide uyuyup
kalmalarına şeytan sebep olmuştur. Şeytan olan bir vadiyi terk edip şeytan
olmayan bir yere gitmek gayesiyle derhal namaz kılmamışlar, bir süre gittikten
sonra kılmışlardır. Ancak biz, şeytanın bulunduğu yeri bilemeyeceğimiz için,
hatırladığımız yerde namazımızı kılmalıyız. (Bâcî, Münteka, c.l, s.30)
[27] Taha süresindeki 14. ayeti kerîmenin bir meali de
şöyledir: «Beni hatırlaman için namaz kıl.»
[28] Bu hadis, mürseldir; Müslim'de (Mesâcid, 5/309) mevsûl
olarak yer almıştır. Ayrıca bkz. Şeybanî, 184.
[29] Resulü Ekrem bu sözü ile şu ayete işaret ediyor:
«Allah (insanların) ölümü zamanında ruhları alır, ölmeyenlerin de uykuları
sırasında. Böyle Ölümüne hükmettiği kimseninkini alıkor, diğerini belli bir
vakte kadar gönderir. Bunda muhakkak düşünen insanlar için ibretler vardır.»»
(Zümer sûresi, 42) «Uyku küçük ölüm» denilmesinin sebebi de budur.
[30] Bütün Muvatta râvîlerinin ittifakiyle hadis mürseldir.
[31] Hadis mürseldir. Ebû Ömer'in dediğine göre İmam Malik
ve başkalarının bir çok yolla rivayet etmiş oldukları muttasıl hadisler bunu
takviye eder. «Sıcağın şiddeti, cehennemin nefesindendir» Buharı,
Mevakitu's-Salât, 9/9; Müslim, Mesâcid, 5/180.
sözü sıcakların
şiddetinden kinayedir. Asr-ı Saadette mescidin büyük kısmının üzeri açıktı.
Namazı da kızgın kumun üzerinde kılıyorlardı. Bunlara bir de gölgede 40-50
dereceyi bulan Hicaz'ın sıcaklarım eklersek, güneş tepede iken öğle namazının
ne kadar zor kılınacağını düşünebiliriz. Böyle zamanlarda öğle namazını biraz
geciktirmek (mekruh vakte bırakmamak şartıyla) müstehaptır.
[32] Buharf, Mevakitu's-Saîât, 9/9; Müslim, Mesâcid,
5ft80,185; Şeybanî, 183.
[33] Hadis mürseldir. Müslim, (Mesacid, 5/71) muttasıl
olarak rivayet etmiştir.