2. Bakire
Kızen Ve Dul Kadının Evlenmeleri Hususunda Müsaadelerinin Alınması
3. Mehir Ve
Mehirsiz Evlilik Hakkındaki Rivayetler
4. Zifaf
Odasında Eşlerin Başbaşa Kalması Halinde Mehrin Vacip Oluşu
5. Yeni
Evlenen Kimse Bakire Veya Dul Karısının Yanında Aralıksız Kaç Gün Kalmalı?
6. Nikâhtan
Sonra Yerine Getirilmesi Gerekmeyen Şartlar
7. Muhallil
Ve Benzerinin Nikâhı
8. Bir Adamın
Nikâhında Toplanması Caiz Olmayan Kadınlar
9. Boşanılan
Kadının Annesiyle Evlenmenin Yasak Oluşu
10. Bir
Kimse, Haram Olarak Temas Ettiği Kadının Kızıyla Evlenebilir Mi?
11. Şer'an
Caiz Olmayan Nikâhlar
12. Bir
Kimsenin Hür Karısının Üzerine Cariye Alması
13. Bir
Kimsenin Boşadıgı Karısına —Cariye Olarak— Malik Olması
14. Cariye
Olarak Milkinde Olan İki Kız Kardeş Veya Anne Ve Kızı İle Temas Yasağı
15. Bir
Kimsenin, Babasının Cariyesi İle Temas Etmesinin Caiz Olmayışı
16. Yahudi Ve
Hıristiyan Cariyeleri Nikahlamak Yasağı
20. Karısı
Kendisinden Önce Müslüman Olan Müşrikin Nikâhı
22. Nikâhla
İlgili Diğer Hadisler
1. Ebû
Hüreyre (r.a.)'den: Resûlullah (s.a.v.) «Hiçbiriniz, (müslüman) kardeşinin
evlilik teklif ettiği kadına evlilik teklif etmez»[1]
buyurdu. [2]
2. Abdullah
b. ÖmeKr.a.) den: Resûlullah (s.a.v.): «Hiç biriniz, (müslüman) kardeşinin
evlilik teklif ettiği kadını istemez» buyurdu. [3]
îmam Malik (r.a.) der
kî: —Allahu a'lem— Resûlullah (s.a.vj'in «Hiç biriniz, kardeşinin evlilik
teklif ettiği kadını istemez» sözünün izahı şöyle olsa gerek: Bir adam bir
kadına evlenme teklif eder, o da ona meyleder, belirli bir mehir üzerinde anlaşırlar
ve karşılıklı rıza gösterirler, artık kadın kendisini ona bağlar. İşte
peygamberimiz o zaman bu kadına başka bir adamın evlenme teklif etmesini
yasaklamıştır, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) kendisine evlenme teklif edilip de rıza
göstermeyen ve aralarında hiçbir anlaşma olmayan kadına hiçbiriniz talip
olmayın, demek istememiştir. Yoksa insanlar arasında huzursuzluk çıkardı.
3.
Abdurrahman b. Kasım, babasından rivayeten Allah Teâlânm (kocası öien ve bekleme
müddetinde olan kadınlar hakkında) «(Bu müddeti bekleyen) kadınlara kinaye ile
hissettirmenizde veya onları almak için içinizde bir arzu beslemenizde günah
yoktur. Allah sizin onları anacağınızı biliyor. Lâkin onlara gizli vaadlerde
bulunmayın. Ancak onlara meşru ve örfe uygun şeyler söyleyin» [4] kavli
şerifinin tefsirinde der ki: Böyle bir kadınla evlenmek isteyen kimse ona ölen
kocasının vefatından sonra bekleme müddetinde iken «Benim yanımda sen çok
kıymetlisin. Gerçekten sana yakınlık duyuyorum. Allah sana mal ve bol rızık
verecek» gibi sözler söyleyebilir.
4. Abdullah
b. Abbas (r.a.) dan: Resûlullah (s.a.v.) (Evlenme hususunda): «Dul kadının nza
ve müsaadesi, velisinden daha Önemlidir. Bakire kızların da müsaadesi alınır,
onların sükûtu müsaade sayılır» buyurdu.[5]
5. Ömer b.
Hattab (r.a.) der ki: Kadınlar, velisinin veya ailesinden söz sahibinin
veyahut Sultan'ın (mülki amirin) müsaadesi olmadan evlenemez.[6]
6. Malik
(r.a.) der ki: Bana Muhammed oğlu Kasım'ın ve Abdullah oğlu Salim'in,
kızlarını müsaadelerini almadan evlendirdikleri rivayet olundu.
îmam Malik der ki:
Bize göre bu hüküm, bakire kızların nikahı hakkındadır.
İmam Malik der ki:
Bakire kız, evlenip evine gidinceye ve tasarruf kudreti bilininceye kadar
malında tasarruf yapamaz.
7. îmam
Malik'e rivayet edildiğine göre, Muhammed oğlu Kasım, Abdullah oğlu Salim ve
Yesar oğlu Süleyman bakire hakkında şöyle derlerdi. Onu müsaadesini almadan
babası evlendirir, bu da onun için bağlayıcı olur.[7]
8. Sa'd oğlu
Sehl es-Sâidî anlatıyor: Bir kadın Resûlullah (s.a.v.)'in huzuruna gelerek: «Ya
Resûlallah! Kendimi sana hibe ettim» dedi ve ayakta durdu bekledi. Bunun
üzerine (ashabdan) biri ayağa kalkıp:
«— Ya Resûlallah! Eğer
sen almayacaksan, onu bana nikâhla» deyince Resûl-i Ekrem (s.a.v.):
«— Ona mehir verecek
bir şeyin var mı?» dedi. Adam: «— Şu üzerimdeki elbisemden başka bir şeyim
yokdedi. Resûlullah (s.a.v.):
«— Elbisem ona
verirsen çıplak kalırsın. Başka birşey araştır» dedi. Adam:
«— Bir şey
bulamıyorum.» dedi. Resûlullah:
«— Bir demir yüzük de
mi bulamazsın?» buyurdu. Adam araştırdı bir şey bulamadı. Bunun üzerine Resûl-i
Ekrem (s.a.v.) adama:
«— Kur'an-ı Kerim'den
bir şeyler biliyor musun?» dedi.
dam ismini söylediği
sûrelerden:
«— Falan falan
sûreleri bilirim» deyince Resûl-i Ekrem (s.avO:
«— Bildiğin sûreleri
kendisine öğretmen şartıyla onu sana nikahladım» buyurdu.[8]
9. Ömer b.
Hattab (r.a.) der ki: Bir adam, kendisinde delilik, cüzzam veya alaca hastalığı
olan bir kadınla evlense ve onunla temasta bulunsa, onun mehrini tamamen
vermesi gerekir, kadının velisi ise (aldatan durumda olduğu için) mehrin
tamamım kocaya öder,[9]
imam Malik der ki:
Eğer adı geçen kadını nikahlayan velisi, babası, yahut kardeşi veyahut kusurunu
bilen biri olursa mehrin tamamını kocaya öder. Ama nikahlayan veli, amcasıoğlu,
yahut mevlası (kendisini azat eden efendisi), yahut da kusurunu bilmeyen yakın
kimselerden ise mehri ödemez, kadının kendisi mehir-den aldığını iade eder,
koca da bir kısmını tazminat olarak kadına bırakır.
10. NafT
anlatıyor: Ubeydullah b. Ömer'in kızının annesi, Zeyd b. Hattab'ın kızıdır.
Abdullah b. Ömer'in oğlu ile evlenmişti. Henüz onunla gerdeğe girmeden oğlan
Öldü. Mehri de tayin etmemişti. Anası kızının mehrini istedi. Abdullah b. Ömer
(r.a.): «Ona mehr gerekmez. Eğer mehr gerekse idi elbette verirdik. Ona haksızlık
etmezdik» dediyse de anası kabul etmedi. Bunun üzerine aralarında Zeyd b. Sabit
(r.a.)'i hakem tayin ettiler. Zeyd b. Sabit (r.a.): Mehirin düşmediğine,
kocasının mirasını almasına fetva verdi.[10]
11. Ömer b.
Abdulaziz, halifeliği zamanında valilerine şunu yazdı: Bir kadını evlendiren
velisi, babası veya başka biri nikâh kıyarken mehir, bağış ve sair neleri şart
koşmuşsa kadının malıdır. Kadın onu istediği zaman alabilir.
îmam Malik, mehir
hususunda kadına verilmesi belirtilen bîr bağış şart koşarak babası tarafından
evlendirilen kadın hakkında der ki: Nikâh kıyarken neler şart koşulmuşsa kadınındır,
isterse onu alır. Gerdeğe girmeden kendisinden ayrılan kocası, nikâh esnasında
kadına neyi vermeyi şart koşmuşsa onun yansını vermesi gerekir.
îmam Malik der ki: Bir
baba, malı olmayan küçük (buluğa ermemiş) oğlunu everirse, mehri babasının vermesi
gerekir. Eğer çocuğun malı varsa, mehir çocuğun malından verilir. Ancak baba
mehri üzerine almışsa, buluğa ermemiş çocuğun nikâhı sahihtir, babasının
velayetinde olur.
imam Malik der ki:
Bakire bir kızla evlenen bir kimse —gerdekten önce— karısını boşarsa, kızın
babası mehrin yansını ba-ğışlasa, caizdir. Kocasından mehrin yarısı düşer.
imam Malik bu hükmün
tahlilinde der ki: Allah Teâlâ kitabında: «... Meğerki onlar bağışlamış
olsunlar.» buyurmuştur, Burada kastedilenler, kendileriyle gerdeğe girilen
kadınlardır. Yine Allah: «Veya nikâh düğümü elinde olan bağışlamış o/-
sun.» buyurur. Bu da,
bakire kızın babası ve cariyenin efendisidir, imam Malik der ki: Bu hususta
işittiğim budur. Bize göre hüküm böyledir.[11]
îmam Malik der ki:
Yahudi veya Hıristiyanın nikâhlısı Yahudi veya Hıristiyan kadın, kendisiyle
gerdeğe girilmeden müslü-man olursa mehir düşer.
îmam Malik der ki:
Kadının mehri çeyrek dinardan eksik olamaz. Hırsızlıkta el kesilmesini
gerektiren en az meblağ da budur.
12. Hz. Ömer
(r.a.), zifaf odasına girip başbaşa kalan eşler hakkında mehir vaciptir diye
hüküm verdi.[12]
13. Zeyd b.
Sabit der ki: Bir kişi zevcesiyle zifaf odasına girip perde indirilince (kapı
kapanınca) mehir farz olur.
Said b. Müseyyeb der
ki: Erkek kadının evinde zifafa girince temas hususunda erkeğin sözü, erkeğin
evinde zifafa girince kadının sözü muteberdir.
imam Malik der ki:
Kadının evinde erkek zifaf odasına girse de kadın: Zevcem bana dokundu dese, erkek
de ona dokunmadım dese erkeğin sözü kabul olunur. Erkeğin evinde kadın zifaf
odasına girse, erkek: Ona dokunmadım dese, kadın da: Bana dokundu dese kadının
sözü kabul olunur.
14.
Abdurrahman oğlu Ebû Bekir el-Mahzumî (r.a.) den şöyle rivayet olundu:
Resûlullah (s.a.v.) Ümmü Seleme ile evlendiğinde ona:
«—Yanımda her zaman
kıymetli olacaksın. İstersen senin yanında yedi gece kalayım, yedi gece de
diğer zevcelerimin yanında kalayım, istersen üç gece senin yanında kaldıktan
sonra öbürlerinin yanına gideyim, üç gün sonra tekrar geleyim.» deyince Ümmü
Seleme:
«— Üç gece kal» dedi.[13]
15. Enes b.
Malik (r.a.) der ki: (Yeni evlenen kadınlara tanınan özel hak) bakire kız için
yedi gece, dul kadın için üç gecedir.[14]
îmanı Malik der ki:
Bize göre de hüküm böyledir. Yeni evlendiği karısından başka zevcesi varsa
yeni evlendiği kadının ilk günleri geçtikten sonra, geceleri aralarında eşit
bir şekilde taksim eder. Yeni evlendiği karısının yanında geçirdiği ilk gecelen
hesaba katmaz.
16. Said b.
Müseyyeb'e sordular:
«— Bir kadın
evlenirken kocasına kendisini memleketinden çıkarmamayı (gurbete götürmemeyi)
şart koşarsa, hüküm nedir?»
«— Kocası isterse onu
çıkarabilir» dedi.
îmam Malik der ki:
Bize göre O şartı kocası söylediği zaman hüküm böyledir. Nikâh kıyarken
karısına: Üzerine başka kadın almayacağım, cariye edinmeyeceğim, diye şart
koşsa, şartını yerine getirmesi gerekmez. Ancak bu şartını talaka (boşamaya)
yahut köle azat etmeye yemin ederek pekiştirirse, mezkûr şarta bağlı kalması
gerekir. (Yani ancak o zaman karısının üzerine başka bir kadınla evlenemez ve
cariye edinemez.)
17. Abdurrahman
b. Zebiyr'in oğlu Zebiyr anlatıyor: Simval oğlu Rifaa —Resûlullah zamanında—
zevcesi Vehb kızı Temi-me'yi üç talak ile boşadıktan sonra Temime Zebiyr oğlu
Abdurrahman'la evlendi. Abdurrahman, cinsî kudretinin zayıflığından dolayı
Temime ile cinsî münasebette bulunamadı. Temime'yi boşadı. Onu daha önce
boşamış olan ilk kocası Rifaa Temime'yi tekrar nikahlamak istedi. Bunu
Resûlullah (s.a.v.)'a sorduğunda Resûî-i Ekrem (s.a.v.) bu evliliğe razı olmadı
ve: «Temime ikinci kocasıyla fiilen münasebette bulunmadıkça sana helâl olmaz.
(Yani onunla evlenemezsin)» buyurdu.[16]
18. Muhammed
oğlu Kasım, Hz. Aişe'den rivayet ediyor: Aişe (r.a.)'ye sordular: «Bir adam
karısını bir daha alamıyacak şekilde (üç defa) boşadıktan sonra bu kadını başka
bir adam nikahladı, kadına dokunmadan boşadı. îlk kocası bu kadını tekrar
alabilir mi?» Aişe (r.a.): «Hayır. îkinci kocası onunla fiilen cinsî münasebette
bulunmadan alamaz,» diye cevap verdi.
19. İmam
Malik'e rivayet edildi: Muhammed oğlu Kasım'a sordular: Bir adam karısını üç
defa boşadıktan sonra kadınla başka bir adam evlendi. Fakat kadına
yaklaşamadan öldü. Bu kadını ilk kocası tekrar alabilir mi? Kasım:
«— Hayır alması caiz
olmaz» diye cevap verdi.
îmam Malik «Muhallil»
konusunda der ki: Karısını üç talak ile boşayan kimse, yeni bir nikâh ile
karşılaşmadıkça eski karısı ile evliliğini devam ettiremez. Şayet başka birisi
ile evliliğinden sonra boşanan karısı ile yeniden nikâhlanırsa, karısına
mehrini vermesi gerekir.
20. Ebû
Hüreyre'den: Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: «Bir kadın bir adamın nikâhında
halasıyla ve teyzesiyle bir arada bulunamaz.»[17]
21. Said b.
Müseyyeb'den: Bir kadın, halasının yahut teyzesinin üzerine nikâhlanamaz. Bir
erkek de bir başkasından hamile olan cariyesiyle münasebette bulunamaz.[18]
22. Said
oğlu Yahya rivayet eder: Sabit oğlu Zeyd'e sordular:
«— Bir adam bir
kadınla evlendikten sonra, yaklaşmadan onu boşadı. Bu adama boşadığı kadının
anası helâl olur mu?» Zeyd (r.a.):
«— Hayır
(kayınvalidesi sayılır), asla caiz olmaz. Bu hususta hiç bir şart yoktur. Şart
yalnız «Rebaib» (Üvey kızlar) hakkındadır. dedi.[19]
23. İmam
Malik birden fazla raviden rivayet eder: Abdullah b. Mes'ud Kufe'de iken ona
sordular:
«— Bir kimse
nikahladığı kıza dokunmadan boşarsa onun annesiyle evlenebilir mi?» Abdullah:
«— Evet caizdir.» diye
buna müsaade etti. Sonra Medine'ye gidince meseleyi büyük sahabilere
sorduğunda:
«— Hayır caiz olmaz.
Şart yalnız üvey kızları hakkındadır.» (Yani nikahladığı kadına dokunmamak
şartıyla onu boşarsa kızı ile evlenebilir) diye cevap verdiler. Bunun üzerine
Abdullah b. Mes'ud (r.a.) Küfeye dönünce evine gitmeden fetva verdiği adama
geldi, (dokunmadan boşadığı kızın annesiyle evlenmesinin caiz olmadığını
söyledi ve) karısından ayrılmasını emretti.
imam Malik der ki: Bir
adam karısının anasını nikâhlasa ve onunla münasebette bulunsa, karısı
kendisine haram olur. Her ikisini de bırakması gerekir. Artık ikisi de ona
ebedî olarak haram olur. Eğer nikahladığı kayın validesine henüz yaklaşmamışsa,
onu boşar ve karısı haram olmaz.
İmam Malik der ki: Bir
adam karısının anasını, yani kayın validesini nikahlayıp ona dokunsa (onunla
temasta bulunsa) o kadın kendisine, babasına ve oğluna ebedî olarak haram olur.
O kadının başka kızı varsa, kendisine o da haram olur, karısı da haram olur.
İmam Malik der ki:
Fakat bir kadına yaklaşma nikâhla değil de zina ile olmuşsa bunlardan hiç
birini haram kılmaz. Zira
Allah Teâlâ
(nikâhlanması haram olan kadınları sayarken):[20]
«Karılarınızın anaları da size haramdır»[21]buyurmuştur.
Burada nikâhla aldığınız karılarınız, anaları haram kılar, demektir,, zina ile
haram kılındığı zikr olunmamıştır. Dolayısıyla nikâhla helâl ve meşru yoldan
olan evlilik helâl evlenme sayılır.
işittiğim budur, bizde
de (Medine'de) halkın tatbikatı böyledir.
Malik der ki: Bir
kimse bir kadınla zina etse de, bunun üzerine had yapılsa (şeriatın verdiği ceza
tatbik edilse), o kadının kızı ile evlenebilir. Zina ettiği kadınla da o adamın
oğlu evlenebilir. Zira o kadınla teması haram yoldandır. Allah Teâlâ ancak
babasının meşru nikâhla yahut şüphe ile evlendiği kadını, oğluna haram
kılmıştır. Allah teâlâ: «Kadınlardan babanızın nikahladığı kadınla
evlenmeyiniz.» buyuruyor.[22]
Malik der ki: Bir adam
bir kadınla «iddetinde» (bekleme süresi içinde) helâl nikâhla evlenip onunla
temas yapsa, o kadınla oğlunun evlenmesi haram olur. Çünkü babası o kadınla
ceza gerektirmeyen meşru nikâhla evlenmiştir. Doğan çocuk babasına ait olur.
Nikahladığı ve temas ettiği kadın ile evlenmek o adamın oğluna haram olduğu
gibi, oğlan bu kadınla
temasta bulunursa bu kadının kızı da bu adama haram olur.
24. Abdullah
b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) «sigar» usulü nikâhı yasakladı. Sigar:
Karşılıklı mehir vermeden, iki kişinin birbirlerinin kızları ile
evlenmeleridir.[23]
25. Ensardan
Hıdam kızı Hansa anlatıyor: Duldum. Babam —istemediğim halde— beni birine
nikahladı. Resûlullah (s.a.v.)'e gidip bunu anlatınca Hz. Peygamber (s.a.v.)
nikâhı bozdu.[24]
26.
Ebu'z-Zübeyr el-Mekkî anlatıyor: Ömer b. Hattab (r.a.)'m huzuruna bir erkek ve
bir kadının şahitliği ile kıyılan bir nikâh davası getirildiğinde: «Bu gizli nikâhtır.[25] Caiz
kılmam. Eğer benden öncekilerden gorseydim, böyle nikâhla evlenenleri «Recm»
ederdim (taşa tutarak
öldürürdüm)» dedi.[26]
27. Said b.
el-Müseyyeb ve Süleyman b. Yesâr'dan: Esed Kabilesinden Tuleyha, Sakif
kabilesinden Rüşeyd'in nikâhlı karısı idi, onu boşadı. O da iddeti (bekleme
süresi) bitmeden (başka biriyle) evlendi. Bunu duyan Hz. Ömer (r.a.) (iddeti
bitmeden evlendiği için) Tuleyha'yı ve evlendiği kocasını kırbaçladı.
Birbirinden ayırdı. Daha sonra şöyle dedi: Hangi kadın iddeti bitmeden
evlenirse evlendiği kocası henüz ona yaklaşmamışsa birbirlerinden ayrılırlar.
Sonra ilk kocasından bekleme süresini bitirdikten sonra bekleme süresinde
evlenip ayrıldığı adam başkaları gibi kendisine evlenme teklifi yapabilir.
Eğer evlendiği adamla münasebette bulunmuşsa nikâh fesh edilip (bozulup)
ayrılınca, önce ilk kocasının bekleme süresini bitirir, sonra da diğer
kocasından dolayı iddeti bitinceye kadar bekler, bir daha da biraraya
gelmezler, (yani birbirlerine yabancı olurlar).
imam Malik, Saîd b.
Müseyyeb'den rivayetle; Aynı zamanda —temas ettiği için— bu kadına mehir
vermesi gerekir, dedi.
İmam Malik der ki:
Bize göre, kocası Ölen hür kadın, dört ay on gün bekledikten sonra henüz ölen
kocasından hamile kalma şüphesi varsa, şüphesi gidinceye kadar bekler ve
başkasıyla evlene-mez.
28. Abdullah
b. Abbas ve Abdullah b. Ömer'e bir adamın hür karısının üzerine cariye almak
istediği sorulunca, o ikisini bir araya getirmeyi hoş görmediler.[27]
29. Saîd b.
Müseyyeb'in şöyle dediği rivayet edilir: Hür kadın istemeden, üzerine cariye
nikahlanmaz. Eğer isterse, (geceleri taksimde) kendisine üçte iki düşer, (yani
koca bir gece cariye ile, iki gece, hür karısı ile kalır.)
îmanı Malik der ki:
Hür kadınla evlenebilen hür bir kimsenin cariye ile evlenmesi uygun olmaz.
Hatta nefsine hakim olabiliyor-sa hür kadınla evlenemeyenin bile cariye ile
evlenmesi doğru değildir. Çünkü Allah Teâlâ kitabında şöyle buyurmuştur:
«Sizden kim hür
kadınlarla evlenmeye mali imkân bulamazsa, sahip olduğunuz müslüman
cariyelerle evlenebilirsiniz* Bu müsaade, günaha girmek (zina etmek) korkusu
olanlarınız içindir.»[28]
30. Zeyd b.
Sabit, cariyesini üç talakla boşadıktan sonra tekrar satın alan kimse hakkında
der ki: O cariye başka bir adamla evlenip boşanmadan kendisine helâl olmaz ( O
cariye ile evleneniz).
31. Said b.
Müseyyeb ve Süleyman b. Yesar'a sordular: «Bîr adam cariyesini kölesi ile
evlendirse, köle karısını boşasa, sonra da o cariyeyi efendisi kendisine hibe
etse, kendisine helâl olur mu?» dediler. Onlar: «Başka biriyle evlenip
boşanmadan helâl olmaz» diye cevap verdiler.
32. îmam
Malik, îbn Şihab'a: «Bir adam nikâhında olan bir cariyeyi bir talakla
boşadıktan sonra, satın alsa kendisine helâl olur mu?» diye sordu. O da: «Üç
talakla boşamadıkça, mülkiyetine geçmesiyle kendisine helâl olur. (Onunla karı
koca hayatı yaşar) Eğer üç talakla boşanuşsa, boşadığı cariye başka biriyle
evlenip tekrar boşanmadan kendisine helâl olmaz» dedi.
îmam Malik der ki: Bir
adam başka birinin cariyesini nikâhlasa ve ondan bir çocuğu olsa, sonra onu
satsa, o cariye, başkasının milkinde olarak kendisinin ümmüveledi olmaz. Ancak
cariyeyi satın aldıktan sonra kendisinin milkinde olarak çocuğu doğurursa o
zaman cariye kendisinin ümmii veledi olur.[29]
imam Malik der ki:
Nikâhında iken kendisinden hamile kalan cariyeyi satın alıp çocuğu yanında
doğurunca da ümmü veled sayılır.
33. Hz.
Ömer'e: «Anası ile kızını cariye olarak mülkiyetine geçiren kimse bunlardan
biri ile birleştikten sonra öbürüne yaklaşabilir mi?» diye sordular. O da:
«İkisiyle birden birleşmeyi doğru bulmam» diye cevap verdi ve hem ana hem de
kızı ile karı koca hayatı yaşamayı yasakladı.
34. Kabısa
b. Züeyb rivayet eder: Bir adam Osman b. Affan'a (r.a.) sordu:
«— Cariye olan iki kız
kardeşle, efendisi karı koca hayatı yaşı-yabilir mi?» Osman b. Affan (r.a.)
şöyle cevap verdi;
«— iki kız kardeş
cariye ile karı-koca hayatı yaşamayı bir âyet helâl kıldı, başka bir âyet haram
kıldı. Ben bunu
caiz görmem» dedi.[30]
Kabîsa devam ederek
der ki: Adam, Hz. Osman'ın yanından çıkınca Resûlullah'ın (s.a.v.) ashabından
birine rastladı, aynı meseleyi ona da sorunca:
«— Eğer benim
selahiyetim olsa da bunu yapanı (iki kız kardeşle evleneni) bulsam ağır ceza
veririm» diye cevap verdi.
îbn Şihab: Bu
sahabinin Ali b. Ebî Talib olduğunu sanıyorum, dedi.[31]
35. îmanı
Malik'e, Zübeyr b. Avvam'dan da bu görüşün benzeri rivayet olundu.
îmam Malik der ki: Bir
adam yanındaki cariyesi ile temas ettikten sonra aynı cariyenin kardeşi ile de
temas etmek istese helâl olmaz. Ancak cariyesini —azad ederek, yahut mukâtebe
akdi yaparak[32] yahut kölesi ile veya
başka biri ile evlendirerek—kendine haram kılarsa, o zaman cariyesinin kız
kardeşi ile temas edebilir.
36. imam
Malik'e şöyle rivayet olundu: Ömer b. Hattab (r.a.) oğluna bir cariye hibe etti
ve kendisine: «Ona dokunma. Avret mahalline baktım, (sana helâl olmaz)» dedi.
Malik (r.a.),
Abdurrahman b. el-Mücebber'den rivayet eder: Salim b. Abdullah oğluna bir
cariye hibe eder ve ona der ki: «Ona yaklaşma. Çünkü onunla temas etmek
istedim. Fakat vücudunu gördükten sonra vaz geçtim.[33]
37. Esved
oğlu Ebû Nehşel, Sa'id oğlu Yahya'ya şöyle anlattı: «Muhammed oğlu Kâsım'a: Ay
ışığında cariyemi çıplak (mahrem yerlerini) gördüm. Hemen ona, bir erkeğin
karısına yaklaştığı gibi yaklaştım. Bunun üzerine cariyem: «Bana yaklaşma, âdet
halindeyim (hayz görüyorum)» dedi. Ben de hemen kalkıp ondan uzaklaştım.
Şimdi onu oğluma hibe etsem onunla cinsî münasebette bulunabilir mi?» dedim. O
da (onun mahrem yerlerim gördüğüm için) onu oğluma vermeme müsaade etmedi.[34]
38. Mervan
oğlu Abdulmelik arkadaşına bir cariye hibe eder. Bir süre sonra arkadaşına:
«— Cariyeden ne
haber?» der. O da:
«— Onu oğluma hibe
etmek istiyorum. Onunla karı koca hayatı yaşıyacak» deyince, Abdulmelik:
«— Mervan (babam)
senden daha muttaki imiş. Oğluna (bana) bir cariye hibe etti, sonra da, ona
cariyenin bacaklarını açık olarak gördüğünü ve ona yaklaşmamasını tenbih etti»
dedi.
îmam Malik der ki:
Yahudi ve hıristiyan cariye ile evlenmek caiz değildir.[35]
Çünkü Allah Teâlâ Kur'an-ıKerimde şöyle
buyurur: «Mü'min kadınların hür olanlarıyla, sizden evvel kitab verilen
ümmetlerin (yahudilerin ve hristiyanların) hür kadınları (...) size helâldir.»[36] Bu
âyette yahudi ve hıristiyan hür kadınlarla evlenmeyi helâl etmiş, «Hür mü'min
kadınlarlaevlenmeye gücünüz yetmezse, mü*min cariyelerinizle evlenin»[37]
âyetinde ise, müslüman cariyelerle evlenmeye müsaade etmiş ve fakat yahudi ve
hıristiyan cariyelerle evlenmeye müsaade etmemiştir.[38]
imam Malik der ki:
Kişinin Yahudi ve Hıristiyan cariyesi kendisine helâldir. Onunla karı koca
hayatı yaşayabilir. Fakat Meeû-si cariyesi helâl olmaz.[39]
39. Sa îd b.
el-Müseyyeb der ki:
Kadınlardan muhsana
olanlar, kocası olan evli kadınlardır. Bunlarla da evlenmek caiz değildir.
Evlenince nikâh batıldır, zina sayılır. Zinayı ise Allah haram kılmıştır.
40. îbn
Şihab ve Kasım b. Muhammed derler ki: Hür kimsenin nikahlayıp da temas ettiği
cariye artık muhsana sayılır.
îmanı Malik der ki:
Kendisine yetiştiğim âlimlerin hepsine göre, cariye ile evlenen hür kimse
muhsan sayılır.[40]
Köle ile evlenen hür
kadın da muhsana sayılır.
imam Malik der ki: Hür
bir kadın kölesi ile evlenirse o köle muhsan sayılamaz. Ancak nikâhında iken
kölesini azad eder, kölesi de azad edildikten sonra onunla münasebette
bulunursa o zaman muhsan sayılır. Azad etmeden önce köle, hanımından ay-rılırsa
muhsan sayılmaz. Kendisini azad ettikten sonra hanımı ile evlenir, onunla temas
ederse o zaman muhsan sayılır. Bir cariye, hür efendisi ile evlenir, azad
edilmeden boşanırsa muhsana sayılmaz. Azad edildikten sonra evlenip, kocası
ile münasebette bulununca muhsana sayılır. Çünkü bir cariye hür bir kimse ile
evlenir, kocası onu azad eder ve azad ettikten sonra onunla münasebette
bulunursa muhsana olur.
îmanı Malik der ki:
Hür bir müslüman hür bir yahudi veya Hıristiyan yahut müslüman cariye, ile
nikâh kıyıp, onlardan biriyle münasebette bulunduğunda muhsan olur.
41. Ali
(r.a.)'den rivayet olundu: Resûlullah (s.a.v.) Hayber savaşı günü Muta'
nikâhını ve ehlî merkep etinin yenilmesini yasakladı.[42]
42. Zübeyr
oğlu Urve anlatıyor:
Hakîm kızı Havle, Hz.
Ömer'in huzuruna girerek:
«— Ümeyye oğlu Rebîa
bir kadınla Muta' usulü birleşti, kadın hamile kaldı» deyince, Hz. Ömer kızdı,
hırkasını sürükleyerek çıkarken şöyle söyledi:
«— Bu müt'adir.
Önceden hükmü bana bırakılsa idi, bunu yapanları recm ederdim. (Taşlayarak
öldürürdüm.)»
43. Ebû
Abdurrahman oğlu Rebîa': «Köle dört kadına kadar alabilir» der.
îmam Malik der ki: Bu
hususta duyduğumun en güzeli budur.
imam Malik der ki:
«(Köle hususunda) Kölenin durumu MuhallU»[43] gibi
değildir. Efendisi izin verirse nikâhı sahihdir. zin vermezse sahih değildir.
Karısından boşatılır. Muhallil ise
«Tahlil» niyeti ile
evlenmiş ise mutlaka boşatılır.
imam Malik der ki: Bir
kadının kocası köle olarak mülkiyetine girerse yahut bir adamın karısı cariye
olarak mülkiyetine geçerse, boşama olmaksızın bu mülkiyet hükümsüzdür. Yeni bir
nikâhla birleştiklerinde birbirinden —hadiseler yüzünden istemeyerek—
ayrılmaları boşanma sayılmaz.[44]
imam Malik der ki: Bir
kadın köle olan kocasını mülkiyetine geçirdikten sonra azat ederse onun
iddetinde (ayrıldıktan sonra bekleme süresinde) sayılır. Ancak yeni bir nikâhla
birleşebilirler.
44. îbn
Şihab'dan şöyle rivayet olundu: Resûlullah (s.a.v.)'in zamanında kocaları henüz
kâfir olan bazı kadınlar hicret etmeksizin müslüman olmuşlardır. Onlardan biri
de Mugıyra oğlu Velid'in kızıdır ki Ümeyye oğlu Safvan'm karısı idi. Mekke'nin
fethi günü müslüman oldu. Kocası Safvan İslama girmedi ve kaçtı. Resûlullah
(s.a.v.) Safvan'a, amcası Ümeyy oğlu Vehb'i —güven altında olduğuna işaret olmak
üzere hırkasını vererek— peşinden gönderdi ve islâm'a davet etti. Vehb'e şöyle
talimat verdi. Safvan razı olursa İslâm'ı kabul edecek, gelmek istemezse ona
iki ay müddet tanınmıştır.
Safvan, elinde hırka
ile Resûlullah (s.a.v.)'in yanına gelince cemaat arasında:
«— Ya Muhammed! İşte
şu Umeyr oğlu Vehb, hırkanı bana getirerek beni çağırdığım, razı olursam
îslama gireceğimi, olmaz-
sam bana iki ay süre
tanıyacağını söyledi» deyince Resûl-i Ekrem (s.a.v.):
«— Ey Ebû Vehb!
Bineğinden inebilirsin.» buyurdu. Safvan:
«— Hayır. Bana
kararını açıklamadan vallahi inmem» deyince Resûlullah (s.a.v.):
«— Sana dört ay süre
tanıdım» buyurdu.
Bunun üzerine
Resûluîlah (s.a.v.) Hevâzin kabilesini Islama davet etmek üzere Huneyn'e
hareket etti. Orada Safvan'a haber göndererek emanet olmak üzere silah ve bazı
malzeme getirmesini söyledi. Safvan gelince:
«— Bunları kendi
rızamla mı vereceğim, yoksa zorla mı alacaksın?» dedi. Resûlullah (s.a.v.)'da:
«—Kendi rızanla»
buyurunca, yanındaki silah ve malzemeyi verdi.
Daha sonra Safvan
—kendisi kâfir, karısı müslüman olarak— Resûlullah ile birlikte Huneyn ve Taif
savaşlarına katıldı. Müslüman oluncaya kadar da Resûî-i Ekrem (s.a.v.)
karısını ondan ayırmadı. İslam'a girdikten sonra eski nikâhlarıyla hayatlarını
sürdürdüler.[45]
45. Ibn
Şihab der ki: Safvan, karısının müslüman oluşundan bir ay kadar sonra İslam'a
girmiştir.
îbn Şihab der ki:
Kocası küffar memleketinde kâfir olarak kalan bir kadın, Allah ve Resulü
uğrunda hicret edip müslüman olunca kocasından kesin olarak ayrılıyordu. Ancak
kocası —iddeti bitmeden— müslüman olarak hicret eder gelirse ayrılık olmuyordu.
46. Ibn
Şihab der ki: Haris b. Hişam'm kızı ümmü Hakîm, Ebû Cehil oğlu İkrime'nin
karısı idi, Mekke'nin fethi günü müslüman oldu. Kocası Ikrime müslüman olmada,
kaçtı Yemen'e gitti. Peşinden karısı Ümmü Hakîm, Yemen'e kadar giderek onu
İslama davet etti. O da îslamı kabul etti. Fetih senesi Medine'ye geldiler.
Huzura girdiğinde Resûlullah onu görünce sevinerek kalktı, onu karşıladı.
Ikrime de Resûlullah'a biat etti. (Ömrünün sonuna kadar din uğrunda mücadele
ve cihad yapacağına söz verdi.) Bundan sonra karısıyla eski nikâhlarıyla
yaşadılar.
İmam Malik der ki:
Koca müslüman olur, karısı kâfir kalırsa karısı islam'a çağrılır, kabul etmezse
nikâhları bozulur. Çünkü Allah Teâlâ:
«—Kafir kadınları
nikâhınızda tutmayın» (Mumtahine, 60/10) buyurmuştur.[46]
47. Enes b.
Malik (r.a.) anlatıyor: Abdurrahman b. Avf (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)'in
huzuruna geldi, üzerinde evlilik belirtisi vardı. Resûl-i Ekrem sorunca
evlendiğini söyledi. Resûlullah (s.a.v.) ne kadar mehir verdiğini sordu, o da:
«— Bir hurma çekirdeği
ağırlığında altın verdim» dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
«— Bir koyun da olsa
kes, düğün yap» buyurdu.[47]
48. Said
oğlu Yahya'dan şöyle rivayet edildi: «— Bana nakledildiğine göre Resûlullah
(s.a.v.) düğüne gelenlere et ve ekmek yedirirdi.[48]
49. Abdullah
b. Ömer, Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle dediğini rivayet etti:
«—Herhangi biriniz
düğüne davet edilirse, gitsin.»[49]
50. Ebû
Hüreyre'nin şöyle dediği rivayet olundu:
«— En kötü sofra
fakirlerin çağırılmayıp sadece zenginlerin davet edildiği düğün yemeğidir. Kim
davet edilir de gitmezse, Allah'a ve Resulüne âsi olmuş olur.»[50]
51. Enes b.
Malik anlatıyor:
Bir terzi Resûluîlalı
(s.a.v.)'ı, hazırladığı bir yemeğe davet etti. Ben de beraber gittim. Ev
sahibi arpa ekmeği ve kabak çorbası çıkardı. Yerken Resûlüllah (s.a.v.)'in
çorbadaki kabaklan topladığını gördüm. O günden sonra kabağı sevmeye başladım.[51]
52. Eşlem
oğlu Zeyd'den Resûlullah (s.a.v.)in şöyle dediği rivayet olundu:
«— Sizden biriniz bir
kadınla evlenir veya bir cariye satın alırsa, perçeminden (kakülünden) tutsun.
Uğurlu ve bereketli olması için dua etsin. Deve satın aJınca da elini hörgücüne
koysun, şeyta-nın şerrinden (devenin tekme ve ısırmasından) Allah'a sığınsın.»
53. Ebû
Zübeyr el-Mekkî der ki:
Bir adam birinin kız
kardeşini istedi. Kardeşi de bacısının zina ettiğini söyledi. Bunu işiten Hz.
Ömer (r.a.) neden unutulmuş hadiseyi söyledin diye kızın kardeşini dövdü (veya
neredeyse dövmek üzereydi).
54. Rebia b.
EM Abdurrahman'dan şöyle rivayet edildi: Muhammed oğlu Kasım ve Zübeyr oğlu
Urve şöyle derlerdi: Dört karısı olan bir adam zevcelerinden birini boşasa,
istediği takdirde evlenebilir. Onun iddetinin bitmesini beklemesi gerekmez.
55. Kasım b.
Muhammed ile Urve b. Zübeyr yukardaki fetvayı, Medine'ye geldiği sene
Abdülmelik oğlu Velid hakkında vermişlerdi. Şu kadar var ki, Muhammed oğlu
Kasım: «Velîd karısını muhtelif meclislerde boşadı» dedi.
56. Said b.
Müseyyeb der ki: Üç şeyle oynanmaz, şaka yapılmaz: Nikâh, talak ve köle âzad
etmek. (Bunlarda çok ciddi olmak gerekir.)[52]
57. Hadîc
oğlu Râfi anlatıyor: Ensardan (Medine'li) Mesleme oğlu Muhammed!in kızıyla
evlendim. Yaşlanınca üzerine genç bir kızla evlendim. Genç karıma daha fazla
önem veriyordum, ilk karım ayrılmak istedi, onu bir talak ile boşadım. Iddeti
bitmek üzereyken onunla tekrar birleştim. Sonra yine genç karıma yakınlık
gösterince tekrar ayrılmak istedi, onu bir talak daha boşadım. Iddeti bitmeden
onunla tekrar birleştim. Daha sonra genç karıma yakınlık ve iltifatım devam
edince yine boşanmak istedi. Bunun üzerine ona:
«— Ne diyorsun? iyi
düşün. Bir talak kaldı. (Seni tekrar boşar-sam bir daha biri eşe meyiz.) Genç
hanımdan daha az iltifat görerek yaşamaya razıysan evliliğimiz devam etsin.
Buna razı olmazsan bir daha birleşmemek üzere seni üçüncü kez boşayacağım»
dedim. O da:
«— Ben bu hale
razıyım, evliliğimiz devam etsin» dedi, ben de onu bir daha bırakmadım. 3u hale
razı olduğunu söyleyince ben de bunda bir vebal görmedim.[53]
[1] Buhari, Nikâh, 67/45; Şafiî, Risale, no: 847; Şeybanî,
528.
[2] Evlilik teklif etmez demek, evlilik teklif etmesin
demektir. Resulü Ekrem'in tabiri daha nazik, daha beliğdir. Yani: Siz mü'minler
yasak olan şeyleri yapmayın demeye lüzum kalmadan, zaten yapmazsınız demektir.
[3] Buharî, Nikâh, 67/45; Şafiî, Risale, 48.
[4] Bakara, 2/235.
[5] Müslim, Nikâh, 16/8, no: 66; Şeybanî, 540.
[6] Şeybanî, 542
[7] Eğer kızı babasından başka bir velisi evlendirir, kız
da istemezse nikâhı bozar.
[8] Buharı, Nikâh, 67/40; Müslim, Nikâh, 12/12, no: 76.
[9] Said b. Museyyeb'den rivayet edilen benzeri için bkz.
Şeybanî, 539
[10] Şeybanî, 543.
[11] Yukarıdaki âyet Bakara sûresinin 237. âyetidir. Meali
şerifi şöyledir: «Mehir tayin etmiş olduğunuz kadınları, kendileriyle gerdeğe
girmeden bo-şarsanız, o zaman tayin etmiş olduğunuz mehirlerin yansı
onlarındır. Meğer ki onlar, veya nikâh düğümünü elinde tutan (veliler) bunu
bağışlamış olsunlar. Bağış takvaya daha yakındır. Kendi aranızdaki iyiliği
unutmayın. Allah işlediklerinizi görür.»
îmam Malik'in: «—..
Kendileriyle gerdeğe girilen kadınlardır...» sözü kendi anlayışına göredir.
Ayetin zahiri, mealde de yazdığımız gibi kendileriyle gerdeğe girmeden boşanan
kadınlardır. Alimlerin çoğu da böyle anlamıştır.
[12] Şeybanî, 532.
[13] Müslim, Radâ, 17/12, no: 41-44; Şeybanî, 525.
îşte din, her şeyde
adaleti ön planda tuttuğu gibi, birden fazla kadınla evlenen kimsenin de
zevceleri arasında adaleti eksiksiz uygulamasını emreder. Her şeyde ümmetine
örnek olan Resûl-i Ekrem (s.a.v.), bu hususta da örnek olmuştur. Müteaddit
zevceleri olan kimsenin geceleri de hanımları arasında adilâne taksim etmesi
gerekir. Yalnız yeni evlendiği karısına kaynaşmaları için ilk günlerde özel
hak tanımıştır. O da gelecek hadisde de belirtildiği gibi, bakire için yedi
gece, dul kadın için üç gecedir.
[14] Buharı, Nikâh, 67/100-101; Müslim, Radâ, 17/12, no:
45-46.
[15] Muhallil: Hulleci demektir. Yani kocasından üç talakla
boşanan kadının ikinci kocası bununla evlenir, kan koca hayatı yaşar, bu kocası
da boşarsa tekrar eski kocası ile evlenebilir.
[16] Buharı, Libas, 87/6; Müslim, Nikâh, 16/16, no:
111-115.
[17] Buhari, Nikâh, 67/27; Müslim, Nikâh, 16/3, no: 33;
Şeybanî, 526
[18] Şeybanî,527.
[19] Mesele şöyledir: Bir kızı nikahlamak, münasebet
olmadan boşanması halinde dahi anasını nikâhlamayı haram kılar. Fakat kızın
anasını nikâhlar da —münasebette bulunmadan— onu boşarsa, kızı ile (ki bir
yerde adamın üvey kızı oluyor) evlenmesi caizdir. Fakat, anasıyla münasebette
bulunduktan sonra boşarsa kızı ile evlenemez.
[20] Dinimizde zina büyük günahlardandır. En ağır cezayı
gerektirir. Yukarıdaki meselede, cehaleti veya gafleti sebebiyle zina eden
kimse, seri cezasını görüp veya tevbe edip zinaya son verdikten sonra, manen
günahtan temizlenmiş sayılır. Dolayısiyle mezkûr kadının anasıyla veya kızıyla
evlenmesi caiz olur.
[21] Nisa, 4/22.
[22] Nisa: 22.
[23] Buharı, Nikâh, 67/28; Müslim, Nikâh, 16/6, no: 57;
Şeybanî, 533.
[24] Buharı, Nikâh, 67/42; Şeybanî, 529.
Bu hadise göre, bir
kimse evlenmek istemeyen kızını zorlayamaz. Hele dul ise hiç zorlayamaz.
[25] Bu nikâhın gizli oluşu, şahidin eksikliğinden geliyor.
Bilindiği gibi, şer'i nikâhta ya iki erkek, yahut bir erkek ve iki kadın
şahidlik yapacaktır.
[26] Şeybanî,534
[27] Şer*an hür kadının üzerine cariye ile evlenmenin hoş
görülmeyi sinin sebebi, o zamanlarda bütün dünyada yaygın olan köle ve
cariyeliği mümkün olduğu kadar azaltmak ve yok etmektir.
[28] Nisa, 4/25.
[29] Kişinin milkinde olan bir cariye, efendisinden bir
çocuk doğurursa, «ümmü veled» ismini alır. Böyle bir cariye satılmaz, hibe edilmez.
Efendisi Öldükten sonra da hür olur. İslâm dininin cariyeleri hürriyete
kavuşturmak için koyduğu kurallardan biri de budur.
[30] Hz. Osman (r.a,) cariye olan iki kız kardeşle birden
zevciyet hayatı yaşamayı helâl kılan âyetle «Nİsa Sûresi 24.» âyeti
kasdedİyor. Allah Teâlâ bir önceki âyette nikâhlanması haram olan kadınları
beyandan sonra bu âyette: «...Ancak cariyeleriniz müstesna...» buyuruyor.
Cariyeler kayıtsız olarak mutlak söyleniyor, îki kız kardeş de olsa
efendilerine helâl olur mu, olmaz mı belirtilmiyor. Haram kıldı dediği âyet de
«Nisa Sûresi 23.» âyetidir.
[31] Şeybanî, 537
[32] Mukâtebe akdi, bir kimsenin, cariyesi veya kölesi ile
belirli bir meblağ ödedikten sonra hür olması üzerine anlaşmasıdır.
[33] Yani, ben mahrem yerini gördüm, senin ona yaklaşman
caiz olmaz demektir.
[34] Kâsım'ın müsaade etmeyişinin sebebi babanın, mahrem
yerlerini gördüğü bir kadınla oğlunun evlenmesinin caiz olmamasıdır. Bu yüzden
bir kadının; kayın babasının yanında örtünmeden açık durması caiz ise de, ona
mahrem yerlerini (vücudunu) gösteremez.
[35] imam Malik'e göre ehli kitaptan bir cariye ile
—yukarıdaki hadiste görüldüğü gibi— nikâh akdi ile evlenilmesi caiz değildir.
Bir sözünde ise «nikâhla evlenmesi caiz olmayan ehli kitap (Yahudi ve
Hıristiyan), kendi cariyesi olması bakımından onunla cinsî münasebette
bulunabilir» der. Aradaki fark şudur: Gayri müslim cariyeden olan çocuk hür
ölür; çünkü doğan çocuğun babası müslüman olduğu için çocuk ona tabidir. Bir
kâfire köle olmak ihtimali olmaz. Aynı cariye ile nikâh akdi ile birleşirse,
doğan çocuk köle olur, babasına tabi olarak da
müslüman olur. Böyle
olunca, bir müslüman kölenin kâfirin eline düşme ihtimali belirir.
Doğan bir çocuk,
nesepde babasına tâbi, köle ve cariyelikte anasına tâbi, dinde de, hangisinin
dini üstünse ona tâbidir.
[36] Mâide Sûresi, 24.
[37] Nisa Sûresi, 25.
[38] Bu âyeti kerimeyi îmam Şafii' de, îmam Malik gibi
anlayarak (yani Yahudiliği ve Hıristiyanlığı şirkten sayarak) gayri müslim
cariyelerle evlenmek (münasebette bulunmak) caiz değildir demiştir.
Ebû Hanife ise cariye
hususundaki hükmün umumi oluşunu esas olarak, aşağıdaki hadise de dayanarak
—müslünıanı tercih etmekle beraber— gayri müslim cariyelerle de evlenmek
caizdir demiştir: tbn Abbas'tan şöyle rivayet olundu:
«Allah bu ümmete hükümleri geniş bıraktığı içindir ki, Yahudi veya
Nasra-ni de olsa cariyelerle evlenmek caizdir.» (Ebussuud Tefsiri, c.l, s.333)
[39] Nikâh yoluyla hürleriyle cinsî münasebetin caiz olduğu
din mensuplarının cariyeleriyle cinsî münasebet (nikâh değil) caizdir. Nikâh
yoluyla hürleriyle cinsî münasebetin caiz olmadığı din mensuplarının
cariyeleriyle cinsî münasebeti de caiz değildir. (Zürkarî, III/196).
[40] Evli kadına muhsana, evli erkeğe muhsan denilir.
Bunların her ikisi de zina yaparsa —şer'an— recim (ölüm) cezasına çarptırılırlar.
[41] Muta nikâhı, bir kadını belirli bir mal, para veya
kadının masrafim üzerine alma karşılığında, treçİci bir süre için
nikâhlamaktır.
islam dan önce bu
yapılıyordu, sonra da bir sure serbest kaldı, daha sonra Hayber Savaşı
sırasında nihâi olarak yasaklandı.
[42] Buhari, 64- Megazî, 38; Müslim, 16-Nikâh, 2; no:
29-32. Önceleri —zaruret ve ihtiyaç gereği—ehli merkep eti helâldi, sonra yasaklandı. Vahşi eşeğin eti
helâl kılındı.
[43] Muhallil, kocasından üç talakla boşanan kadını,
—kocası ile tekrar evlenmesi caiz olsun diye—boşamak şartıyla nikahlayan
kimsedir. Bu tür evlenmeye, «tahlil» denir. Resûlullah bu niyetle evlenen
erkeğe ve kadına lanet etmiştir.
Kocasından üç talakla
boşanan bir kadın, başka biriyle evlenip boşanmadan eski kocasıyla evlenemez. Fakat
yeni koca bu kadınla gerçekten sürekli karısı olması niyetiyle evlenmelidir.
Herhangi bir sebeple kendi isteğiyle karısını boşarsa, bu kadın tekrar eski
kocası ile evlenebilir. İkinci koca kadının eski kocasıyla evlenebilmesi için
nikahlayıp tekrar boşamak üzere anlaşmalı evlenirse, bu adama «muhallil» denir
ki, Resûlullah tarafından lanetlenmiştir.
[44] Boşadıktan sonra köle veya cariye olarak,mülkiyetine
geçerse, bu mülkiyet hüküm ifade eder. Yani kadının boşandığı kocası kendisinin
kölesi ve adamın boşadığı karısı da cariyesi olur.
[45] îbn Abcîilber der ki: Sahih bir yoldan muttasıl
olduğunu bilmiyorum. Bu, siyer bilginlerince bilinen bir hadistir. Îbn Şihab,
bu bilginlerin imamıdır. Bu hadisin şöhreti, isnadından daha güçlüdür. Ayrıca
bkz, Müslim, 43- Fed-âil, 14, no: 59.
Resûl-i Ekrem'in kâfir
olan Sah an'ın müslümnn karısını ayırmnyışı o günün durumuna göre idi. Hem de
Safvan'm î ilom'n gireceğine inanıyordu. Yoksa tslâm dininin kesin hükmü, bir
müslüman kadın, — dini ne olursa olsun— müslüman olma. v- bir a bnım karısı
olamaz, şeklindedir.
[46] Şeybanî, 602.
Burada kâfir demek hiç
bir semavi dini kabul etmeyen, yani ehli kitap olmayan demektir. Yoksa
müslüman bir erkeğin Yahudi veya Hıristiyan bir kadınla evlenmesi caizdir. Yine
kan koca Hıristiyan olur veya Yahudi koca müslüman olur, karısı kendi dininde
kalmak isterse nikâhları bozulmaz, evlilik hayatları devam eder.
[47] Buharı, Nikâh, 67/54; Müslim, Nikâh, 16/12, no: 79-83.
[48] îbn Mace (Nikâh, 9/24), mevsul olarak rivayet eder.
[49] Buharî, Nikâh, 67/71; Müslim, Nikâh, 16/15, no: 96.
[50] Buharî, Nikâh, 67/72; Müslim, Nikâh, 16/15, no: 107
[51] Buharı", Et'ımi, 70/4; Müslim, Eşribe, 36/21, no:
144.
[52] Ebu Davud, Talak, 13/9; Tirmizi, Talâk, 11/9; İbn
Mace, Talâk, 10/13.
[53] Şeybanî, 586.