4. Kötülükten Korunmak İçin Okunacak Dualar
5. Allah İçin Birbirini Sevmek
1. Abdullah
b. Ömer (r.a.)'den: Resûlullah (s.a.v.) bıyıkları kısaltıp sakalları uzatmayı
emretti.[1]
2.
Abdurrahman b. Avf in oğlu Humeyd'den: Muaviye b. Ebî Süfyan (r.a.)'ın hacc
ettiği yıl minberin üzerindeyken muhafızlarından birinin elindeki bir bölük
saçı alarak şöyle dediğini duydum:
«— Ey Medineliler!
Akimleriniz nerede? Resûlullah (s.a.v.)'in böyle şeyleri yasakladığını ve
İsrail oğullan ancak kadınları bunu adet edindiği zaman helak oldular,
buyurduğunu duydum» dedi.[2]
3. İbn Şihab
şöyle rivayet eder:
Resulullah (s.a.v.)
saçlarını alnına aşağı indirdi (taradı), sonra da ortasından iki yana ayırdı.[3]
İmam Malik der ki: Bir
kimsenin gelini ile kayın validesinin saçlarına bakmasında bir mahzur yoktur.
4. Nafî'den:
Abdullah b. Ömer (r.a.) yumurtaları çıkarıp burması (hadım yapmayı) hoş
karşılamaz ve «yaratılışının tamam olması onun kalmasıyle olur» derdi.
5. Süleym oğlu
Safvan'a şöyle rivayet edildi: Resûlullah (s.a.v.): «Kendisinin ya da
başkasının yetimine bakıp işlerini yürüten kimse, haksızlıktan sakındığı
takdirde, cennette benimle şöyle (yan yana) dır.» dedi ve işaret parmağı ile
orta
parmağını gösterdi.[4]
6. Yahya b.
Said'den: Ebû Katade el-Ensari (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)'e:
«— Benim saçlarını
omuzlanma kadar uzanıyor. Onları tarı-yayım mı?» diye sorduğunda, Resûlullah
(s.a.v.):
«— Evet, aynı zamanda
onlara iyi bak» diye cevap verdi. Resûlullah (s.a.v.) kendisine «onlara iyi
bak» dediği için Ebû Katade bazan saçlarını günde iki defa yağlardı.
7. Ata b.
Yesar şunları anlattı: Resûlullah (s.a.v.) mescidde idi. îçeri saçı sakalı
dağınık bir adam girdi. Resûlullah (s.a.v.) eliyle ona: «Çık» diye işaret etti.
Sanki saçını ve sakalını düzeltmesini kast ediyordu. Adam da saçını sakalını
düzelttikten sonra gelince, Resûlullah (s.a.v.) (onu göstererek):
«—Herhangi birinizin
şeytan gibi[5] saçı başı dağınık bir
halde gelmesinden böyle gelmesi daha iyi değil mi?» buyurdu.[6]
8.
Abdurrahman oğlu Ebû Seleme'den: Saçı sakalı ağarmış olan Abdurrahman b. Esved
bir cemaaÜe beraber oturuyordu. Ertesi gün o cemaatin yanına geldiğinde
saçlarını kırmızıya boyamıştı. Oradakiler kendisine: «— Bu daha güzel»
dediklerinde, o da: «—Resûlullah (s.a.v.)'in hanımı validem Aişe (r.a.) dün
akşam cariyesi Nuhayîe'yi bana gönderdi, ısrarla boyamamı istedi ve Ebû Bekir
(r.a.)'in boyadığım söyledi.» dedi.
Yahya'nın anlattığına
göre îmam Malik der ki:
«Saçların siyaha
boyanması hususunda, belli bir şey duymadım. Ama başka bir renge boyamak, bana
göre daha iyidir. Hiç boyamasa da olur. Bu hususta, insanlar için bir zorluk
yoktur. Resûlullah (s.a.v.),saç ve sakalını boyamamışbr. Eğer boyamış olsaydı
Aişe (r.a.), Abdurrahman b. Esvede bunu bildirirdi.[7]
9. Yahya b.
Said şöyle rivayet eder: Halid b.Velid (r.a.), Resûlullah (s.a.v.)'e
«— Rüyamda
korkuyorum.» dedi.Resûlullah (s.a.v.)'de şunları oku buyurdu: «Allah'ın
gazabından, azabından, kullarının kötülüklerinden, şeytanların vesvesesinden ve
benimle beraber bulunup bana zarar vermelerinden Allah'ın noksanlıktan uzak,
tam ve üstün kelimelerine sığınırım.»
10. Yahya b.
Said'den: Resûlulîah (s.a.v.) geceleyin götürüldüğü bir yerde ateşten bir
meşaleyle kendisini arayan bir cin gördü. Nereye dönse onu arıyordu. Cebrail
kendisine:
«— Sana, okuduğun
zaman ateşini söndürecek ve onu yüz üstü düşürecek bir kaç kelime öğreteyim
mi?» dediğinde Resûlullah (s.a.v.):
«— Evet, Öğret»
deyince Cebrail: «Şunları oku» dedi:
«Gökten inen
azabından, yerden yükselen kötülüklerin şerrinden, Allah'ın, yerin altında ve
üstünde yarattığı mahlûkların şerrinden, gece ve gündüzün fitnelerinden, gece
ve gündüz meydana gelen hayırlı şeylerin dışındaki felaketlerden Allah'a ve
onun noksanlıktan uzak, hiç bir iyinin ve kötünün ulaşamayacağı kelimelerine
sığınırım.»
11. Ebû
Hüreyre (r.a.) der ki: Eşlem kabilesinden bir adam: «— Ben bu gece uyumadım.»
dedi. Resûlullah (s.a.v.): «— Neden?» diye sorunca:
«— Beni bir akrep
soktu.»diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.):
«— Eğer akşamleyin:
Yarattığı şeylerin şerrinden, Allah'ın noksanlıktan uzak, tam ve üstün
kelimelerine sığınının, deseydin sana zarar veremezdi.» buyurdu.[8]
12. Ka'kâ b.
Hakîm'den: Ka'bül-Ahbar «Eğer söylediğim bir kaç kelime olmasaydı, yahudiler
beni merkep yapacaklardı.»[9] dedi.
Kendisine:
«— O kelimeler nedir?»
diye sorulduğunda, şöyle dedi:
«— Yaratıp çoğalttığı
şeylerin şerrinden, kendisinden daha büyük bir şey olmayan Allah'a, hiçbir
iyinin ve kötünün ulaşamı-yacağı noksanlıktan uzak, tam ve üstün kelimelerine,
Allah'ın bildiğim ve bilmediğim bütün güzel isimlerine sığınırım.»[10]
13. Ebû
Hüreyre (r.a.)'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Allah Teâlâ kıyamet
günü şöyle buyurur:
«— Nerede benim rızam
için birbirini sevenler? Benim gölgemden[11]
başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bu günde onları kendi gölgemde
gölgelendireceğim.»[12]
14. Ebû
Hüreyre (r.a.)'den Resûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğu rivayet edildi:
«Kendi gölgesinden başka hiç bir gölgenin bulunmadığı günde (kıyamet gününde)
Allah yedi kişiyi kendi gölgesinde gölgelendirir (rahmetiyle muamele eder):
1) Âdil
devlet başkanı,
2) Allah'a
ibadetle yetişen genç,
3) Mescidden
çıktığı zaman tekrar dönünceye kadar-kalbi oraya bağlı olan adam,
4) Allah
yolunda sevişen, bu sevgiyle birleşen ve bu sevgiyle ayrılan iki kişi,
5) Allah
Teâlâ'yı tenha bir yerde zikredip gözlerinden yaş akıtarak ağlayan adam.
6) Güzelce soylu bir kadın kendisim davet
ettiğinde: «Ben Allah'tan korkarım» diyen kimse
7) Sadaka
verdiğinde sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek şekilde onu gizleyen
kimse.»13
15. Ebû
Hüreyre'den (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğu rivayet edildi:
«Allah bir kulunu sevdiği zaman, Cebrai-le:
«— Ben filan kimseyi
sevdim (ondan razı oldum), onu sen de sev.» buyurur. Onu Cebrail de sever,
sonra gök halkına seslenerek:
«— Allah filan kimseyi
sevdi siz de seviniz.» der. Onu gök halkı da sever. Sonra onun sevgisi yeryüzünde
halk arasında da yayılır.»[13]
îmam Malik diyor ki:
Allah bir kula buğz edince, buğz etme hususunda da böyle söylediğini
zannediyorum.[14]
16. Ebû
îdris el-Hâvlânî'den; Dımaşk camime (Şam Ümeyye camiine) girdim, bir de baktım
ki dişleri parlak, güzel yüzlü bir genç ve etrafında insanlar toplanmış, bir
şey hakkında ihtilaf edince ona müracaat ediyorlar ve onun sözünü kabul
ediyorlardı. Onun kim olduğunu sorduğumda:
«—Bu, Muaz b. Cebel»
dediler. Ertesi gün erkenden (mescide) gittim. Onu bulduğumda benden daha erken
gelmiş namaz kılıyordu. Namazını bitirinceye kadar onu bekledim. Sonra huzuruna
gittim, selam verdim ve dedim ki:
«—Vallahi ben seni
Allah rızası için seviyorum.»
«— Vallahi mi?» dedi.
«—Vallahi!» dedim.
Tekrar:
«—Vallahi mi?» dedi.
«— Vallahi!» dedim
Yine:
«—Vallahi mi?» dedi.
«—Vallahi!» dedim.[15]
Bunun üzerine abamdan
tuttu, beni yanına çekti ve dedi ki:
*— Sana müjdeler
olsun: Ben Resûlullah (s.a.v.)'in «Allah Teâlâ buyuruyor ki> benim «zam için
birbirini seven, benim rızam için bir arada oturan, benim rızam için birbirini
ziyaret eden ve kendilerini benim rızama adayan kimselere benim muhabbetim
vaciptir.»[16] buyurduğunu duydum.[17]
17. îmam
Malike Abdullah b. Abbas (r.a.)'m şu hadisi rivayet edildi: İşlerde iktisatlı
olmak, yumuşak davranmak, (din ve görünüş bakımından) güzel bir yol tutmak
Nübüvvetin yirmi beşte biridir.[18]
[1] Müslim, Taharet, 2/16, no:53.
Bıyıkları kısaltmaktan
maksat.dudakların üzerinde uzayan kısmını kesmektir. Sakala gelince, Abdullah
b. Ömer ile Ebû Hüreyre (r.a.)'ın sakallarının bir tutamdan fazlasını kestikleri
rivayet edilmiştir. (Bâcî, el-Munteka, c.7, s. 266).
[2] Buharı, Enbiya, 60/54; Müslim, Libas, 37/33, no:122.
[3] İbn Abdilber der ki: Malik'in ravileri böylece mürsel
olarak rivayet etmiştir. Sahîhayn'da Ibn Abbas'tan mevsuldür: Buhari, Libas,
77/70; Müslim, Fe-dail, 43/24.
[4] Malik'in bu konuda, Müslim'de yer alan başka bir
senedi daha var: Müslim'de yer alan başka bir senedi daha var: Müslim, Zühd,
53/2, no:42 Ayrıca bkz. Buhari, Edeb, 78/24.
[5] Yani çirkin görünüşlü demektir. Çirkin bîr şeyi
şeytana benzetmek, Arapların adetlerindendi. Burada da onların örfüne göre
kullanılmış ve üstü başı dağınık, çirkin bir görüntüyle cemiyet içerisine
çıkmanın uygun olmayacağı anlatılmak istenmiştir.
[6] Ebu Ömer der ki: Mürselliğinde Malik'ten ihtilaf
yoktur. Cabir ve başkalarından manaca mevsul olarak gelmiştir.
[7] Şeybanî, 937.
[8] Müslim, Zikr, 48/16, no:55.
[9] Burada beni ahmaklaştırarak doğru yolumdan
saptıracaklardı, hiçbirşey-bilmeyen ve anlamayan bir merkep gibi yapacaklardı,
demek istiyor. Çünkü merkep, anlayış kıtlığı ve bilgisizlikte darbı mesel
olmuştur.
[10] Burada iki şey düşünülebilir: Ya başkaları bilse bile
kendisinin bilmediği esmai hüsnamn varlığına inanıyor, ya da esmai hüsna
arasında hiç kimsenin bilmediği isimler olabileceğini kast ediyor. (Bâcî,
el-Münteka, c. 7, s. 272).
[11] Allah'ın gölgesinden, murad, onun rahmeti, ihsanı ve
himayesidir. Yahut da birçok hadislerde de belirttiği üzere arşı â'lâ'nın
gölgesidir.
[12] Müslim, Bir, 45/12, no:37.
Yanı onların dünyadaki
iyi davranışlarının mükafatını vereceğim.
[13] Buharı, Tevhîd, 97/33; Müslim, Bir, 45/48, no: 157.
Yani onu tanıyan müslümanlar arasında demektir.
[14] Yani Allah bir kişiye buğz edince Cebrail'e:
«Ben filan kimseyi
sevmiyorum, sen de sevme! diye emreder. Onu Cebrail de sevmez. Sonra gök
halkına seslenerek:
«—Allah filan kimseyi
sevmiyor. Onu siz de sevmeyiniz.» der. Bunun üzerine yerdeki insanlar ondan
nefret ederler. (Bâcî, el-Münteka, c.7, s. 274).
[15] Bu da gösteriyor ki, yemin o günkü Arapça'da bazan bir
haberin, bir sözün tekid ve tahkik edilmesi için kullanılıyordu.
[16] Yani gerek düşmanlara karşı cihad hususunda ve gerekse
kendisine emredilen diğer hususlarda, Allah'ın rızasını gözeterek hareket
edenlere, Ce-nab-ı Hak bol sevap ve mükafat vereceğini vad ediyor (Bâcî,
Münteka, c.7, s. 275).
[17] Mevkuftur. Merfu hürmüne sahiptir. Çünkü böylesi kendi
fikri olarak söylenmez. Tabaranî, el-Mucemu"l-Kebir'de Abdullah b.
Serahsi'den rivayet etmiştir.
Bu hadis sahihtir.
Hakim der ki: Buhari ve Müslim'in şartlan üzeredir. îbn Abdilber der ki: Bu,
sahih bir isnaddır.
[18] Yani bunlar nebilerin ahlâkındandır. onlara emredilen
sıfatlardandır. Biz bu tecezziye (taksimata) inanırız, fakat mahiyetini
bilemeyiz. Çünkü bu peygamberlik bilgilerindendir. Bunu düşünce ve istinbat
yoluyla anlamak mümkün değildir.