1. Şuf'a Hakkının Bulunduğu
Yerler
2. Şufa Hakkı Bulunmayan Yerler
1.
Abdurrahman b. Avfın oğlu Ebu Seleme'den: Resûlullah (s.a.v.) ortaklar arasında
taksim edilebilen müşterek mallarda şufa olduğuna hükmetti. Ortaklar arasında
sınırın bulunduğu yerlerde şufa hakla yoktur.[2]
imam Malik der ki:
Bizde amel ittifakla böyledir.
2. Saidb.
el-Müseyyeb'e soruldu:
«— Şuf ada bir prensip
var mı?» Said:
«— Evet, Şufa evlerde,
arazide ve yalnız ortaklar arasında olur» dedi.
3. Malik'e
de Süleyman b. Yesar'dan bu hadisin benzeri rivayet edildi.
imam Malik der ki: Bir
adam, bir köle yahut bir cariye ya da benzeri metalar vererek bir topluluğa ait
toprağın bir parçasını aldı. Sonra ortaklardan biri gelip şufa hakkını
kullanarak toprağı geri aldı fakat (bu arada) köle ya da cariye ölmüştü. Hiç
kimse bunların kıymetini bilemedi. Bunun üzerine müşteri: «Kölenin ya da
cariyenin kıymeti yüz dinar» dedi. Şufa sahibi ortak: «Hayır elli dinar» dedi.
îmanı Malik (bu
konuda) der ki: Müşteri verdiği bedelin yüz dinar kıymetinde olduğuna yemin
eder. Sonra şufa sahibi dilerse (bu meblağı vererek, satın alınan toprağı) geri
alır, isterse almaz. Ancak şufa sahibinin köle ya da cariyenin kıymetinin
müşterinin dediğinden daha aşağı olduğunu isbat ederse o fiyattan alır.
îmam Malik der ki:
Müşterek bir toprak ya da evin bir parçasını bir kimse hibe etse, hibe edilen
kişi de hibe edene hibe edilen şeye karşılık para ya da mal verse, ortaklar
isterlerse hibe edilen kişiye verdiğini dinar veya dirhem vererek orasını
alabilirler.
imam Malik der ki: Bir
kimse müşterek bir toprağı ya da evi hibe eder, karşılığında bir şey almaz ve
hibe ettiğini de geri istemez, ortağı burasının kıymetini vererek almak
isterse, hibenin karşılığında birşey verilmediği müddetçe olamaz. Şayet karşılığında
birşey verilirse, ortak olan şufa sahibinin, verilenin bedelini ödeyerek
orasını alma hakkı vardır.
imam Malik der ki: Bir
kişi, müşterek bir toprağın bir parçasını satış fiyatına belirli bir zamana
kadar veresiye satın almıştır.
Eğer ortak zenginse,
aynı fiyata aynı zamana kadar şufa yoluyla orasını alabilir. Ortağın parayı
aynı süre içerisinde verememesinden korkutuyorsa, bu müşterek toprak parçasını
sahibinden satın alabilen adam gibi güvenilir, zengin bir kefil getirirse bu
hak ona da tanınır.
imam Malik der ki:
(Ölen) Bir adam çocuklarına bir toprağını miras bırakır, sonra çocuklardan
birinin de çocukları dünyaya gelir, daha sonra baba ölür, bunun üzerine
çocuklarından biri bu topraktaki hakkını satarsa, satanın kardeşi, babasının
ortakları olan amcalarından şufa hakkı bakımından önce gelir.
îmam Malik der ki:
Hüküm bizce de böyledir. Şufa ortaklar arasında hisseleri miktarıncadır.[3] Her
biri hissesi oranında alır. Hissesi azsa az, çoksa çok alır. Bu durum,
ortaklar, şufa'da hisselerinin fazla olduğunu iddia ettikleri zaman söz
konusudur.
Bir adam,
hissedarlardan birinden hissesini alıp da, hissedarlardan başka biri: «Ben şufa
dan hissem kadar pay alırım» der, müşteri de: «Ya hepsini alırsın, yahut hiç
almazsın» derse, şufa hakkını isteyen, ya tamamını alır, ya da hakkından vazgeçer.
Almak istediğinde hak kendisinindir.
îmam Malik der ki: Bir
adam bir arazinin tamamını alır ve ağaç dikmek ya da bina yapmak gibi kalıcı
birşeyle veya kuyu kazmak suretiyle imar ettikten sonra ikindi bir şahıs o
arazinin bir kısmında önceden hakkı olduğunu isbat ederek şufa yoluyla arazinin
tamamını almak istediği takdirde, bu araziyi o adamın elinden şufa yoluyla imar
ettiği şeyin değerini vermedikçe alma hakkı yoktur. Eğer arazide yaptığı
şeylerin kıymetini verirse, şufa yoluyla araziyi alabilir.[4]
imam Malik der ki:
Müşterek bir ev ya da arazideki hissesini satan bir kimse, hissedarın şufa
yoluyla alacağını öğrenince, (engellemek amacıyla) müşteriyle kendi isteği
üzerine ikale[5] yapsalar, hakka engel
olamaz, şufa sahibi mal sahibinin sattığı para mukabilinde o hisseyi alma
hakkına sahiptir.
Bir kişi, hayvan ve
meta'larla birlikte bir pazarlıkla (şuf alı) bir arazinin ya da bir evin bir
bölümünü satın alsa, hissedar, şufa
yoluyla yalnız arsa ya
da arazideki hisseyi almak istese, müşteri de, «Satın aldıklarımın hepsini al,
çünkü ben hepsini birden aldım» derse bu konuda imam Malik der ki: Hissedar
arazi ya da evdeki hisseyi, hepsine verilen bedelden yalnız paylarına düşen
miktarı vererek alır. Müşterinin aldığı her şey, müstakil olarak satın
alınabileceği bedelle diğerlerinden ayrılır. Sonra, şufa sahibi alacağı
hisseyi, umumi bedelden payına isabet eden kıymet karşılığı alır. İstemezse,
hayvan ve meta'lardan hiç birini almayabilir.
imam Malik der ki: Bir
kişi ortak arazinin bir parçasını satar, hissedarların bir kısmı buradaki
haklarını satıcıya devreder, diğerlerini devretmeyip şufa haklarını kullanarak
hisseleri kadarını almak isterlerse, şufa haklarını devretmeyenler hissenin
tümünü alabilir. Hisseleri kadarını alıp geri kalanını bırakma hakları yoktur.
imam Malik der ki: Çok
ortaklı bir arsa bulunsa, hissedarlardan birisi hazır, diğerleri yokken bir
ortak, hissesini satmak isterse ve mevcut kişiye şufa hakkını kullanarak bu
hisseyi alması ya da vazgeçmesi teklif edilir, o da «Ben bu parçadaki hissemi
alırım, diğer ortaklarım gelene kadar hisselerini bırakırım. Onlar bu parçadaki
hisselerini alırlarsa alırlar, almazlarsa hissenin hepsini ben alırım» derse,
bu kişinin derhal hissenin tamamını almak ya da vazgeçmekten başka bir hakkı
yoktur. Sonra (alması halinde) ortaklar gelince, isterlerse ondan alırlar ya da
ona bırakırlar. Eğer bu şahıs kendisine yapılan teklifi kabul etmezse, şufa
hakkının devam edeceği görüşünde değilim.
4. Osman b.
Alfan (r.a.) der ki: «Sınırları belli olan arazide (evin bahçesinde), kuyuda ve
erkek hurma[6] ağacında şuf a yoktur.»
imam Malik der ki:
Hüküm bizce de böyledir.
îmanı Malik der ki:
Taksim edilebilsin veya edilemesin, yollarda ve evin bahçesinde[7] şuf a
olmaz.
İmam Malik der ki: Bir
adam, muhayyer olması şartıyla müşterek arazinin bir parçasını satın almıştır.
Satıcı ortağın sattığı bu yeri, müşteri, almayı kesin olarak kabul etmeden şuf
a yoluyla ortakları almak istemeleri halinde, müşterinin o parçayı kesin olarak
alıp satış sabit olana kadar şuf a haklan sabit olmaz. Satış kesinleşirse, şuf
a haklan da sabit olur.
imam Malik der ki: Bir
kimse, bir araziyi satın alır ve arazi elinde bir müddet kalır, sonra başka bir
adamın miras yoluyla o arazide hissesi olduğunu iddiası neticesinde hissesi
olduğu ortaya çıkarsa, şuf a lıakkı sabit olur. Arazi gelir getirirse, bu gelir
hakkının sabit olduğu güne kadar ilk müşterinindir. Çünkü, arazideki dikili
ağaçlar telef olsa ya da sel götürse, ilk müşteri sinesine çeker.
Zaman uzar veya
şahidler ölür veya satıcı ya da alıcı ölür veyahut her ikisi de sağdır, uzun
zaman geçtiği için alış veriş unutulmuş olursa şufa hakkı kalmaz. Adam sadece
sabit olan hissesini alır. Adamın durumu, satışın yakın bir zamanda olması
konusunda yukardaki gibi olmazsa ve bayiin arazinin bedelini, şufa sahibinin
hakkını iptal etmek maksadıyla gizlediğini düşünürse, arazi tahmini bedeli
üzerinden değerlendirilir ve arazinin bedeli yeni değere göre olur. Sonra arazi
üzerine eklenen binalara ağaçlara ve diğer tamirata bakılır. Böylece önce
müşterinin belirli bedelle aldığı arazinin durumu, sonra bu arazide yaptığı
bina ve diktiği ağaçlar değerlendirilmiş olur. Bundan sonra şufa sahibi araziyi
alır.
îmanı Malik der ki:
Şufa hayattaki bir kişinin malında olduğu gibi, ölü bir kişinin malında da
olur. Vereseler ölenin malının değeri (şufalı olduğu için) azalacağından
korkarlarsa önce malı taksim ederler, sonra da satarlar. Böylece, bu kişilerin
malda şufa haklan kalmaz.
imam Malik der ki:
Bizce kölede, cariyede, devede, inekte, koyunda, diğer hayvanlarda, kumaşta ve
susuz bir kuyuda şufa yoktur. Şufa taksim edilebilen ve sınır çekilebilen
arazidedir. Taksimi kabul olmayan şeylerde şufa yoktur.
İmam Malik der ki: Bir
kimse hissedarların huzurunda bir araziyi satın alırsa (hissedarların şufa
hakkını iptal etmek isterse), onları hakimin huzuruna çıkarır. Böylelikle, ya
şufa hakkına sahip olurlar, ya da hakim bu haklarını iptal ederek araziyi müşteriye
teslim eder, şayet müşteri onları mahkemeye vermezse, onlar da müşterinin (bu
araziyi) satın aldığını bildikleri halde aradan uzun zaman geçinceye kadar
şufa hakkı talep etmezler, sonra gelip şufa haklarını isterlerse, kanaatimce bu
haklan kendilerine verilmez
[1] Şufa; lugatta eklemek anlamındadır. Üç kökten
gelebilir:
1) Bir hisseyi öteki
hisseye eklemek manasını taşır. Ezan lafızlarını iki defa söylemeye ve iki
rekatlı bir namaza da şef denir.
2) Şufa tekin karşıtı
olan çiftten türetilmiştir. Ortağının hissesini şufa yoluyla alan kişi çift
hisseye sahip olmaktadır.
3) Şefaat kelimesinden
türetilmiştir. Bu takdirde, ortağın kendi hissesine diğer ortağının hissesini
katması anlamını taşır. İslam'dan önce ortaklardan biri hissesini satarsa,
diğer komşu ortak müşteriden kendisi almak isterdi.
Fıkıh dilinde şufa, bir
ortağın, ortağının sattığı malı parasını vererek almak hakkıdır. Başka deyişle
şüfa, bir akarın (taşınmazın), müşteriye mal oluş fîatı karşılığında müşteri
istemese de ondan alınmasıdır. Şufa fasid ya da sahih bir satıştan sonra sabit
olur. Şufa hakkı, Hanefi mezhebinde sırasıyla şu dört kişi için sabit olur.
a) Satılan bir akara
ortak olan kimsenin şufa hakkı vardır.
b) Satılan bir malın
özel sulama hakkına ortak olan kimsenin şufa hakkı vardır.
c) Satılan bir akarın
özel yoluna ortak olan kişinin de şufa hakkı vardır.
d) Akar sahibi bitişik
komşu için de şufa hakkı sabittir.
Bir evin duvarında
kirişi olan ya da duvar üzerindeki kirişten beraberce istifade eden kişi,
komşu sayılır. Şufa hakkı, şufa sahihlerinin adedine göredir, hisselerine göre
değildir. Malikilerde ise hisselerine göredir. Şufa sahibi hakkını üç şekilde
talep eder:
1. Taleb-i MüvâseBe:
Satışın yapıldığını öğrenir öğrenmez o mecliste şufa hakkını kullanacağını
hareketleriyle göstermesi ya da söylemesidir.
2. Taleb-i Takrir ve
işhad: Akarın yanında veya müşteriye ya da akar satanın elindeyse ona şöyle
der: «Falanca bu evi satın almıştır. Ben şufa hakkımı kullanarak orasını almak
istiyorum, şahid olun.»
3. Taleb-i Husumet ve
Temlik: Hakime «Falanca falan evi satın almıştır. Benim şu sebepten dolayı
orada şufa hakim var. Emret de orasını bana tesli-metsin» demesidir. Genellikle
talebin gecikmesiyle İmam Ebû Hanife'ye göre şufa hakkı düşmez. Fetva böyledir,
imam Muhammed'e göre özürsüz bir ay tehir ederse şufa hakkı batıl olur (düşer).
[2] Ibn Abdilber der ki: Çoğu Muvatta ravileri Malik'ten
ve başkaları mürsel olarak rivayet etmişlerdir.
[3] Hanefi mezhebinde, hissedarların hisselerine göre
değil adedine göredir.
[4] Müşterinin bir araziyi imarı, iki şekilde olur:
aj Yaptığı şeyler ya
arazide sabit kalan köklü şeylerdir. Bina yapmak, ağaç dikmek, kuyu kazmak
gibi.
b) Ya da sabit kalmayan
geçici şeylerdir. Ekin ekmek, araziyi ıslah etmek gibi. Bu îkinci kısımda,
şufa hakkı yoktur. Birinci kısma giriyorsa, şuf & sahibi arazi üzerinde
yapılan şeylerin kıymetini verirse, şufa hakkına sahip olur. Vermezse hak taleb
edemez. Hatta kendi hissesi üzerinde yapılan şeylerin kıymetini vermedikçe,
kendi hissesini alma hakkı da yoktur. Müşteriye binayı yıkmasını ya da ağaçlan
sökmesini emredemez. Zira alıcı bunları kendi mülkü olduğu kanaatiyle
yapmıştır. Eğer hissedar yapılan şeylerin kıymetini vermek istemezse,
müşteriden hissedarın hissesinin kıymetini vermesi istenir. O da vermek
istemezse, hissedar hissesinin kıymetine karşılık, müşteri de üzerine yaptığı
şeylere mukabil bu hissede ortak olurlar.
[5] Yapılan bir satışın taraflarca bozulmasıdır.
[6] Hurma bahçesi ortaklar arasında müşterek olup diğer
hurmaları aşılamak için ihtiyaç duyulan erkek hurmada şuf a söz konusu
değildir. Şayet aşılanacak bir bahçe yoksa, o zaman bunun hükmü bir hurma gibidir ki şuf alı olabilir.
[7] Evin bahçesinde şuf a olmaması şu şekilde olur: Bahçe
ve içinde bulunan evler, ortaklar arasında müşterek olur, ortaklardan biri ev
veya bahçesindeki hissesini satmış olsa, diğer ortakların bu arsada şuf a
hakları yoktur. Çünkü evlerin taksim edilmesiyle arsa şufah olmakta, evlere
tabi olmaktan çıkmıştır.