29. TALAK (BOŞAMA/BOŞANMA) KİTABI
2. Erkeğin, (Boşama Niyetiyle) Karısına Serbestsin, Kurtuldun Gibi
Sözleri
3. Boşama Yetkisini Kadına Vermek Suretiyle Boşanma
4. Boşama Yetkisini Kadına Vermekle Bir Talak Hakkını Kınlanma
5. Kadına Boşama Yetkisini Vermek, Boş Olmasını Gerektirmez
6. Îla' (Karısına Yaklaşmama Yemini)
11. Hul’ (Kadının Bedelli Boşaması)
12. Bedel (Mal) Vererek Boşanan Kadının Talak'ı
13. Lian (Lânetleşme Yoluyla Boşanma)
14. Lian Neticesinde Annesi Üzerine Kaydedilen Çocuğun Mirası
17. Boşadıktan Sonra Verilecek Mut'a (Hediye)
19. Hamileyken Boşanan Cariyenin Nafakası
20. Kocasını Kaybeden Kadının İddeti
21. Hayızlar, Boşama İddeti Ve Aybaşı Halindeyken Kadını Boşamak
22. Kendi Evinde Boşanan Kadının İddeti
24. Kocası Tarafından Boşanan Cariyenin İddeti
25. Boşanma Îddetî İle İlgili Konular
27. Henüz Evlenmeden Boşamaya Daik Yemin
28. Karısıyla Cima Edemeyen Kocaya Tanınacak Zaman
30. Kocası Ölen Hamile Bir Kadının İddeti
31. Kocası Ölen Kadının İddeti Bitinceye Kadar Kendi Evinde Durması
32. Efendisi Ölen Ümmü Veledin İddeti
33. Kocası Ya Da Efendisi Ölen Cariyenin İddeti
35. Kocası Ölen Kadının Bir Süre Süslenmemesi
1. Malik,
şunları rivayet etti: Bir kişi Abdullah b. Abbas'a: «Ben kanını yüz talak ile
boşadım. Hakkımdaki görüşün nedir?» deyince îbn Abbas ona:
«— Kadın senden üç
talak ile boş oldu. (Geri kalan) doksanye-di talakla da Allah'ın âyetlerini
alaya almış oldun» dedi. [2]
2. îmam
Malik'ten rivayet olundu: Bir adam Abdullah b. Mes'ud'a gelerek:
«— Karımı sekiz talak
boşadım» deyince îbn Mes'ud: «— Sana nasıl fetva verildi?» diye sordu. O da:
«— Karın üç talakla
boş olmuş denildi» diye cevap verdi. îbn Mes'ud devamla şöyle dedi:
«— Doğru söylemişler,
kim Allah'ın emrine uygun olarak bo-şarsa Allah (bu boşamanın hükmünü)
açıklamıştır. Bir kimse de kendi aleyhine gevezelik yaparsa, bu hatası kendine
aittir. Kendi aleyhinize mugalata yapıp da bizi uğraştırmayın. Hüküm, onların
dediği gibidir. (Karın senden üç talak ile boştur)».
3. Ebû Bekir
b. Hazm şöyle demiştin Ömer b. Abdülaziz bana:
«Elbette (kesinlikle)
sözü (Taîak-ı bain) hakkında âlimler ne hüküm veriyor?» diye sorunca, ben ona
şöyle cevap verdim:
«Ebân b. Osman
elbetteyi bir talak sayıyor.» Bunun üzerine Ömer b. Abdülaziz:
«Şayet talak (Boşama
hakkı) bin tane olsa, elbette kelimesi hepsini içine alır. Elbette sözünü
kullanan, son sözü söylemiş olur. (Yani karısı üç talak ile boş olur).» dedi.
4. Ibn
Şihab'dan rivayet edildi: Mervan b. Hakem, Elbette kaydıyla karısını boşayanın
karısının üç talak boş olduğuna hükmederdi.
îmam Malik der ki: Üç
talak hakkında duyduklarımın en uygunu budur. [3]
5. imam
Malik'e şöyle rivayet olundu: Irak'tan, Ömer b. Hattab'a bir adamın karısına
(boşama kasdiyle) «ipin boynunda» dediğini yazdılar. Bunun üzerine Ömer b.
Hattab da (Irak'taki) valisine: Ona hac mevsiminde benimle Mekke'de görüşmesini
söyle diye yazdı. Hz. Ömer, Beytullahı tavaf ederken adı geçen adam, Hz.
Ömer'le karşılaşıp, selâm verince, Hz. Ömer:
«— Kimsin?» diye sordu.
O da cevaben:
«—Yamna gelmesini
emrettiğin kişiyim», deyince Hz. Ömer:
«— Şu Kabe'nin Rabbı
hakkı için sana soruyorum, karına «ipin boynunda» derken niyetin neydi?»
«— Buradan başka bir
yerde bana yemin verseydin gerçeği söylemezdim.
Ömer:
Bu sözümle karımı
boşamayı kasdettim» deyince Hz.
«— Hüküm, istediğin
gibi olmuştur, (yani karın senden boştur)» dedi.
6. imam
Malik'e şöyle rivayet olundu: Ali b. Ebî Talib, karısına «sen bana haramsın»
diyen bir kişi hakkında:
«— Karısı üç talakla
boştur»[4] diye
fetva verirdi.
İmam Malik der ki: Üç
talak konusunda işittiğimin en uygunu budur.
7. Nafî'den
rivayet edildi, Abdullah b. Ömer der ki: (Bir kimsenin karısını boşama
niyetiyle): «Sen serbestsin veya ben senden kurtuldum» demesi üç talak sayılır.
8. Muhammed'in
oğlu Kasım'dan rivayet edildi: Bir ailenin kızıyla adamın biri evliydi. Adam,
karısının ailesine «alın kızınızı ne yaparsanız yapın» dedi. Bunun üzerine
fakihler, o kadının bir talak ile boş olduğuna hükmettiler.[5]
9. Ibn
Şihab, Karısına: «Sen benden, ben de senden kurtuldum» diyen bir adam
hakkında, der ki:
«O kadın üç talak ile
boştur. Tıpkı elbette ile boş olan kadın gibi.
îmam Malik der ki: Bir
adam, «Sen serbestsin» veya «sen kurtuldun» ya da «sen kesin olarak boşsun»
derse, bu üç talak sayılır. (Nikâhtan sonra) karısına yaklaşmadan yukardaki
sözleri söyleyen kimse hakkında, bir veya üç talaktan hangisine niyyetlendi
ise o kadar talak vaki olur. Adam «bir tane kasdettim» derse yemin ettirilir,
o şahıs, karısına taliplilerden biri olur. Zira kocasıyla temasta bulunmuş bir
kadını, kocasından ancak üç talak kesin olarak ayırır. Böylece kadın
kocasından kurtulur ve serbest olur. Kocasıyla temas etmemiş bir kadın
hakkında bu işi bir talak görür.
imam Malik der ki: Bu
konuda işittiğimin en uygunu Şi-hab'ın sözüdür.
10. îmam
Malik'e şöyle rivayet edildi: Bir adam, Abdullah b. Ömer'e gelerek:
«— Ya Eba Abdurrahman,
boşama yetkisini kanma verdim. O da kendisini boşadı. Bu konuda görüşün nedir?»
dedi.
Abdullah b. Ömer:
«— Görüşüm karının
dediği gibi (yani boştur)» deyince, adam:
«— Yapma, ya Eba
Abdurrahman» dedi.
îbn Ömer:
«_- Ben mi yapıyorum?
Onu sen yaptın», karşılığım verdi.
11.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer şöyle derdi:
«Koca, karısına boşama
yetkisini verirse hüküm, karının verdiği hükümdür» (yani kendisim boşarsa boş
olur, boşamaz ise boş olmaz). Yalnız (koca karışma) mani olur.
«Ben yalnız bir
talakla boşama yetkisini vermeyi kasdettim.» derse, yemin eder, (ric'î talak
vaki olur), iddeti içerisinde karısına döner.
12.Zeyd b:Sâbit'in
oğlu Harıce şöyle rivayet etti: O,
babası Zeyd b. Sabit in yanında otururken, Zeyd'e, EbÛ Atîk'in oğlu Mu-hammed
ıkı gözü yaşlı olarak geldi. Zeyd ona:
*. O da-.
«—Boşama yetkisini
karıma verdim, o da benden ayrıldı» dedi. Zeyd ona:
«— Seni böyle
davranmaya ne zorladı?» diye sordu. Adam: «— Kader» cevabını verdi. Zeyd:
«— istersen karına
dön. O, yalnız bir talak ile boş olmuştur. Senin ona dönmek hakkındır» dedi.[6]
13.
Abdurrahman b. Kasım babasından rivayet etti: Sakîf kabilesinden bir adamın
boşama yetkisini karısına vermesi üzerine karısı, ona:
«.— Sen talaksın
(boşsun)» dedi ve adam sustu. Sonra tekrar: «— Sen talaksın» dedi. Kocası:
«— Ağzında taş
(söyleyeceğin bir olay) mı var?», dedi. Kadın tekrar:
«— Sen talaksın»
deyince, kocası (tekrar):
«— Ağzında taş mı
var?» dedi. Bunun üzerine davalarım görmesi için Mervan b. Hakem'e gittiler.
Mervan adama, karısına yalmz bir talakla boşama yetkisi verdiği hakkında, yemin
ettirdi ve karısını ona verdi.
Abdurrahman der ki:
«Bu hüküm (babam)
Kasım'ın hoşuna giderdi» ve bu konuda işittiklerinin en uygunu olduğu
görüşündeydi.
imam Mâlik der ki:
«Bu konuda işittiklerimin
en uygunu ve en hoşuma gideni budur.
14. Hz. Aişe
der ki: «Ebû Bekir'in oğlu (kardeşim) Abdurrah-man'a Ebû Ümeyye kızı Kureybe'yi
(ailesinden) istedim. Onlar da verdiler. Sonra Abdurrahman'a sitem ederek:
«— Biz, Onun değil,
Hz. Aişe'nin hatırı için verdik» dediler. Bunun üzerine Hz. Aişe Abdurrahman'a
(haber) göndererek durumu bildirince Abdurrahman da boşama yetkisini (hanımı)
Ku-reybe'ye verdi. Kureybe, kocasını tercih etti. Bu olay talak sayılmadı.
15.
Kasım'dan şöyle rivayet edildi:
Hz. Peygamber'in
hanımı Hz. Âişe, Abdurrahman —Şam'da iken— kızı Hafsa'yı Zubeyr'in oğlu
Münzir'le evlendirdi.
Abdurrahman (Şam'dan)
gelince:
«— Ben olmadan bu
yapılır mı?» dedi.
Hz. Aişe (olayı)
Münzir'e anlatınca, Münzir:
«— Bu iş,
Abdurrahman'm elindedir. (Yani boşama yetkisini ona verdim. Ne derse o olur.)»»
demesi üzerine:
Abdurrahman (Aişe'ye
hitaben):
«— Senin
kararlaştırdığın işi bozma gücünü kendimde görmüyorum» dedi. Böylece Hafsa,
Münzir'in yanında kaldı ve bu olay talak sayılmadı.[7]
16. Abdullah
b. Ömer ile Ebû Hureyre'ye, boşama yetkisini karısına veren, bu yetkiyi
kullanmadan kocasına iade eden kadının kocası hakkında fetva soruldu.
Her ıkısı de:
«—Bu boşama sayılmaz»,
dediler.
Saîd b. Müseyyeb der
ki:
«Bir adam boşama
yetkisini karısına verir de karısı da ondan ayrılmaz ve onun yanında kalırsa
bu, boşama sayılmaz.»
îmanı Malik, boşama
yetkisi kendisine verilen, bu yetkiyi kabul etmeyip sonra kocasından ayrılan
kadın hakkında der ki: «Onun elinde böyle bir yetki yoktur. Bu yetki, ikisi bir
mecliste bulunduğu sürece devam eder.»
17. Cafer,
babası Muhammed'den rivayet eder: Ali b. Ebî Talib derdi ki:
«Bir kişi karısına
yaklaşmamaya yemin ettiğinde talak meydana gelmez. Dört ay geçince bakılır, ya
karışım boşar ya da cinsî münasebet yapmakla yeminini bozar, (keffaret verir)
karısına yaklaşır, imam Malik der ki: Fetva bizce de böyledir.[9]
18.Nafî'den
rivayet edildi; Abdullah b. Ömer şöyle derdi:
«Bir kimse karısına
yaklaşmamaya yemin edip de üzerinden dört ay geçince bakılır: Ya karısını
boşar, yahut ona dönerek yeminini bozar, keffaretini verir. Dört ay geçmeden
ettiği yemin talak sayılmaz.»
Ibn Şihab'dan rivayet
edildi: Saîd b. Müseyyeb ile Ebû Bekir b. Abdurrahman, karısına yaklaşmamaya
yemin eden bir adam hakkında şöyle dediler:
«Dört ay geçince
kadın, ric'î talak ile boş olur. Kadın iddet beklerken kocasının dönme hakkı
vardır.»[10]
19. îmam
Malik'e şöyle rivayet edildi: Karısına yaklaşmamaya yemin eden bir adam
hakkında Mervan b. Hakem:
«Dört ay geçince kadın
bir talak ile boş olur. Kadın iddet beklerken kocasının ric'at (dönme) hakkı
vardır» diye hüküm verirdi.[11]
Malik der ki: Bir adam
karısına ilâ yaparsa bakılır, karısına dönmez de boşarsa (ric'i talak olur)
iddeti içinde dönme hakkı vardır, îddet'i bitinceye kadar yaklaşmazsa talak
bain olur. (Bu takdirde) dönme hakkı olmaz. Ancak (yaklaşmaması) hastalık,
hapis gibi meşru özürlerden dolayı olursa karısına dönme hakkı devam eder.
İddeti bitip bain talak ile boş olduktan sonra yeniden evlenir, yine dört ay
geçinceye kadar karısına yaklaşmazsa bakılır, yeminini bozmazsa birinci
yeminle talak bain olur, bir daha dönemez. Nikahlayıp, karısına yaklaşmadan
boşandığı için de, karısı üzerinde bir iddet ve ric'at hakkı yoktur.
îmam Malik der ki:
Karısına yaklaşmamaya yemin eden kimse dört ay geçince bakılır, boşarsa talak
ricl olur. İddeti içerisinde dönebilir. İddeti bitmeden dört ay geçerse talak
vaki olmaz, iddeti bitinceye kadar dönebilir. Bu sırada dönmeden iddeti bitince
talak bain olur ve bir daha dönemez.
Bu hususta işittiğimin
en güzeli budur.
İmam Malik, karısına
yaklaşmamaya yemin eden, sonra da bir talak ile boşayan ve boşama iddeti
bitmeden dört ay geçen adam hakkında der ki:
Bu adam, yeminini
bozarak keffaret vermemişse iki talak ile boşamış olur. Şayet boşama iddeti
dört aydan önce biterse (bu durumda) adamın yemini boşama olmaz. Çünkü karısı
ondan boş iken dört ay geçmiş olmaktadır.
İmam Malik der ki: Bir
kimse karısına bir gün ya da bir ay yaklaşmamaya yemin eder de sonra dört aydan
daha fazla (bir müddet) geçinceye kadar bekler (hanımına yaklaşmazsa), bu
yemin, boşamayı gerektiren yemin olmaz. Boşamayı gerektiren yemin, (hanımına)
dört aydan daha fazla yaklaşmamaya yemin eden kişinin yeminidir. Fakat dört ay
ya da daha az karısına yaklaşmamaya yemin eden kimsenin yemini kanaatimce ilâ
sayılmaz. Çünkü nazarı dikkata alınacak zaman, (yani dört ay) gelince yeminin
gereği yerine gelmiş olur. Bir şey gerekmez.
îmam Malik der ki: Bir
koca, karısı çocuğunu sütten kesinceye kadar ona yaklaşmamaya yemin ederse bu
yemin ila sayılmaz. Nitekim bana ulaştığına göre Ali ö. Ebi Talib'e bu mesele
sorulduğunda bu yeminin ilâ olmayacağını ifade buyurmuşlardır.
îmam Malik der ki: îbn
Şihab'a kölenin kansına yaklaşmayacağına dair ettiği yeminin hükmünü sordum.
Ibn Şihab da şöyle
dedi:
«— Onun yemini de
hürün yemini gibi sabittir. Şu kadar var ki kölenin ilâsının süresi (dört ay
değil) iki aydır.»
20. îmam
Malik'e rivayet edildi: Saîd b. Amr b. Süleyb ez-Zü-rekî evleneceği kadını
boşayacağını söyleyen bir adam hakkında
Kasım b. Muhammed'e
(fetva) sordu.
O da dedi ki:
«— Karısına «seninle
evlenirsem sırtın bana anamın sırtı gibi olsun» diyen adama Hz. Ömer, «Evlenirsen
zıhar keffareti verinceye kadar karına yaklaşma» diye emretti.
21. imam
Malik'e şöyle rivayet edildi: Bir adam, Kasım b. Mu-hammed ile Süleyman b.
Yesar'a evlenmeden Önce karısına zıhar yapan bir adam hakkında (fetva) sordu.
Onlar da:\
«— O kadınla evlenirse
zıhar keffareti verinceye kadar ona dokunamaz» dediler.
22. Hişam b.
Urve babası Urve'den rivayet eder:
Urve, dört karısına
bir cümle ile «hepiniz bana annemin sırtı gibisiniz» diyen bir adam hakkında:
«— Ona yalnız bir
keffaret gerekir» demiştir.
Rebia b. Ebî
Abdirrahman'dan da böyle rivayet edilmiştir.
imam Malik der ki:
Fetva bize göre de böyledir, Allah, zıhar keffaret i hakkında şöyle buyurdu:
«(Karısına zıhar yapan) temas etmeden Önce bir köle azad eder. Köle bulamayan,
karısına yaklaşmadan peşpeşe iki ay oruç tutar, oruç tuta-mazsa altmış fakiri
doyurur.»[13]
imam Malik, ayın ayrı
meclislerde karısına zıhar yapan bir kişi hakkında der ki:
«Ona yalnız bir
keffaret gerekir. Şayet zıhar yapar, sonra kef-faretini verir, sonra da tekrar
zıhar yaparsa, yeniden bir keffaret daha gerekir.»
imam Malik der ki:
«Bir kimse zıhar
yaptık dan sonra, keffaret vermeden önce birleşme yaparsa, yalnız bir keffaret
gerekir. Keffaret verinceye kadar karısına yaklaşmaz. (Önceden yaklaştığı için
de) Allah'tan af diler. Bu işittiklerimin en uygunudur.
imam Malik der ki:
Gerek süt ve gerekse
ncseb (soy) yönünden evlenmesi haram olan kadınlara yapılan benzetme de
aynıdır. (Aralarında hiç bir fark yoktur).
imam Malik der ki:
Kadınlar kocalarına zıhar yapamazlar.
Yüce Allah'ın
«Kadınlarına zıhar yapıp sonra sözlerinden dönenler..,»[14]
âyeti hakkında İmam Malik der ki: Bu âyetin tefsiri işittiğime göre şöyledir:
Adanı karısına zıhar yapar (sırtın annemin sırtı gibi der), sonra da karısına
yaklaşmaya karar verirse, ona keffaret vacip olur. Şayet karısına zıhar
yaptıktan sonra yaklaşmaya karar vermeyerek boşarsa, üzerine keffaret
vacib olmaz. Bundan
sonra tekrar evlenirse zıhar keffareti vermeksizin ona dokunamaz.
Cariyesine zıhar yapan
biri hakkında da îmanı Malik der ki:
Şayet bu kişi
cariyesine yaklaşmak isterse, münasebetten önce zıhar keffareti vermesi
gerekir.
imam Malik der ki:
Zıhar yapan bir kimse ilâ da yapmışsa, ayrı ayrı keffaret gerekir. Ancak
(aczinden) zıhar keffaretiyle dönmek istemiyorsa îlâ (yemin) keffaretiyle
dönebilir.
23. Hişanı
b. Urve der ki:
Bir adam, Urve b.
ez-Zübeyr'e sordu: «Bir kimse karısına: Sen yaşadıkça üzerine nikahlayacağım
her kadın bana annemin sırtı gibi olsun, dedi. Bunun hükmü nedir?»
Urve b. Zübeyr de:
«— Bir köle âzât etmek
kâfi» dedi.
24. Malik
der ki:
îbn Şihab'a kölenin
yaptığı zıharın hükmünü sordum. O da:
«Hürün zıharı
gibidir», cevabını verdi.
imam Malik der ki:
Aynen hür kişinin keffareti gibi olduğunu kastediyor. Hür bir kimseye zıhardan
dolayı ne gerekiyorsa köleye de aynısı gerekir, kölenin yaptığı zıhar sabittir,
zıhardan dolayı
îmarn Malik, karısına
zıhar yapan (ve ona yaklaşmamaya da yemin etmiş olan) bir köle hakkında der ki:
Zıhar keffaretiyle,
yemin keffareti de yerine getirilmiş olmaz. Köle, zıhar keffareti olarak oruç
tutarken daha orucunu bitirmeden, yemininden dolayı talak meydana gelir.
25. Kasım b.
Muhammed'den: Hz. Aişe şöyle dedi:
«Berîre (adındaki
cariye) sebebiyle üç meselenin serî hükmü (üç sünnet) öğrenilmiştir. Bunlardan
biri şudur: Berîre azad edildiği zaman kocasından ayrılma ile yanında kalma
hususunda muhayyer bırakıldı, ikincisi Resûlullah (s.a.v.):
«Vela hakkı, azad
edenindir» buyurdu.[15]
Üçüncüsü Resûlullah
(s.a.v.) eve girdiğinde (ocakta) çömleğin içinde et kaynıyordu. Önüne ekmek ve
evde bulunan katıklar getirildiğinde, Resûlullah: «Çömlekte et piştiğini
görmüştüm» deyince (evdekilerin):
«— Evet ya Resûlallah!
Fakat o et, Berîre'ye sadaka olarak verilmiştir. Sen sadaka yemezsin.»
demeleri üzerine Resûlullah:
«— O et ona sadaka,
bize de Berîre'nin hediyesidir» buyurdu.[16]
26. Nafî'den
rivayet edildi: Bir köle ile evli olup da hürriyetine kavuşan cariye hakkında
Abdullah b. Ömer:
«Kocası kendisine
yaklaşmadan Önce cariyenin nikâhı fesh etme hakkı vardır» dedi.
îmam Malik der ki:
(Azad edilen bir) cariye ile kocası birleştikten sonra cariye muhayyer
olduğunu bilmediğini iddia ederse, iddiası kabul edilmez, artık muhayyer de
olmaz.
27. Urve b.
ez-Zubeyr der ki: Adiy oğullarının Zebra adında bir cariyesi, bana cariye iken
bir kölenin nikâhlısı olduğunu haber verdi ve şöyle dedi:
(Ben azad edilince)
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Hafsa, beni çağırtarak,
«— Sana bir haber
vereceğim, —Bir şey de yapmanı istemiyorum—: Kocan sana yaklaşmadan Önce
nikâhını feshetme hakkın vardır. Şayet sana yaklaşırsa bu hakkın elinden gider»
dedi.
Zebra bunu işitince:
«O boş olsun, sonra boş olsun, sonra boş olsun» diyerek üç talak ile kocasını
boşadı.
28. Saîd b.
Müseyyeb der ki:
Kendisinde delilik ve
eksiklik olan herhangi bir erkek, bir kadınla evlense bu kadın muhayyerdir:
İsterse kocasının yanında kalır, isterse boşanır.[17]
29. imam
Malik der ki: Bir köle bir cariyeyi nikâhlasa, onunla zifafa girmeden cariye
azad edilse, cariye nikâhı bozmak isterse, bir talakla boş olur ve ona mehir
gerekmez. Bize göre hüküm böyledir.
30. imam
Malik'in, îbn Şihabı, şöyle derken duyduğu rivayet edildi: «Bir adam, boşanıp
boşanmaması konusunda karısına seçme hakkı verir, o da kocasında kalmayı tercih
ederse bu, talak sayılmaz.
îmam Malik der ki:
işittiğimin en güzeli budur.
Muhayyer bırakılan
kadın hakkında îmam Malik der ki: Kadını kocası muhayyer bıraktığı zaman,
kadın boşanmayı istese üç talak ile boş olur.[18]
Kocası:
«— Ben, seni yalnız
bir talakta muhayyer kıldım», dese bir talak ile boşanmış olmaz (her üç talak
gider). îşittiğimin en güzeli budur.
îmam Malik der ki:
Kocasının muhayyer bıraktığı kadın:
«— Ben bir talak kabul
ettim, (diğerlerini kabul etmem)» Kocası da:
«— Ben (muhayyer
bırakırken) seni üç talakta muhayyer bıraktım» dese de kadın yalnız bir talak
kabul etse, nikâhına bir zarar gelmeden eski nikâhı üzere kocasının yanında
kalır, inşaal-lah bu talak olmaz
31. Yahya b.
Saîd rivayet etti: Bana, Abdurrahman'ın kızı Am-re, Ensar'dan Sehl'in kızı
Habibe'den nakletti: Habibe, Kays b. Şemmas'ın oğlu Sabit'in nikâhlısı idi.
Allah'ın Resûlu (s.a.v.) sabah namazını kılmaya çıkınca, Sehl'in kızı Habibe'yi
sabahın alaca karanlığında kapısının önünde beklerken buldu. Resûlullah
(s.a.v.) ona:
«—Kimsin?» deyince, o
da cevaben:
«— Ben, Sehl'in kızı
Habibe'yim Ya Resûlallah!» dedi. Resûlullah (s.a.v.):
«—Neyin var?» dedi.
Habibe kocası hakkında:
«— Kocam Sabit b. Kays
ile evli kalmamız imkânsız» dedi.
Kocası Sabit b. Kays
gelince Resûlullah (s.a.v.) ona;
«—Bak (zevcen) Habibe
neler söylüyor» dedi. Habibe:
«— Mehir olarak
verdiklerinin hepsi yanımda (dilerse geri veririm)» dedi. Bunun üzerine
Resûlullah (s.a.v.) Sabit'e:
«—Ona verdiklerini al»
buyurdu. Sabit onları geri aldı. Habibe kocasından ayrılarak ailesinin yanında
kaldı.[20]
32. Ebû
Ubeyde'nîn kızı Safiye'nin azatlı cariyesinin, her şeyini kocasına vererek
boşandığı ve bunu Abdullah b. Ömer'in hoş karşıladığı rivayet edilmiştir.[21]
Bedel (mal) karşılığı
kocasından boşanan kadın hakkında imam Malik der ki: Kocası ona zarar ve
sıkıntı verdiği veya haksızlık ettiği bilinirse boşama geçerli olur ve
karısından aldığı malları da geri verir. Benim duyduğum budur, fakihlerimizin
ittifak ettiği hüküm böyledir.
imam Malik der ki: Bir
kadının, kocasından aldığından fazlasını vererek boşanması da caizdir.
33.
Nafî'den: Muavvez b. Afrâ'nın kızı Rubeyyi' amcası ile birlikte Abdullah b.
Ömer'e geldiler. Ona, Rubeyyi'in Osman b. AfFan zamanında kocasına mal vererek
boşandığını bildirdiler. O zaman Osman b. AfFan, kendisine ulaşan bu haberi
hoş karşılamıştı.
Abdullah b. Ömer, «Bu
kadının iddeti de, normal şekilde boşanan kadınınki gibidir,» dedi. Saîd b.
Müseyyeb, Süleyman b. Yesâr ve Ibn Şihab da bedel (para) karşılığı boşanan bir
kadının iddeti de boşanan diğer kadınlar gibi üç hayız süresidir, diyorlardı.
îmam Malik der ki: Mal
vererek boşanan kadın ancak yeni bir nikâhla kocasına dönebilir. Tekrar
evlenir, kocası ile birleşmeden ayrılırlarsa, iddeti ikinci talaktan itibaren
başlamaz, birinci boşanmasından itibaren iddetine devam eder.
îmam Malik der ki: Bu
konuda duyduğumun en uygunu budur.
imam Malik der ki: Bir
kadın, kendisini boşamasına karşılık bir şeyler vermesi üzerine kocası peşpeşe
üç talak ile karısını boşarsa hepsi de geçerli olur. Şayet sükûtlerle sözüne
ara verirse sükûtten sonra verdiği talaklar vaki olmaz, (zira bain talak vaki
olduktan sonra verilen talakların anlamı nikâhsız kadını boşamak olacağından
bir değeri yoktur.)
34. Sehl b.
Sa'd es-Sâidi'den: Uveymir el-Aclanî, Ensar'dan Asım b. Adiyye gelerek şöyle
dedi:
«— Ya Asım, karısını
yabancı biriyle yakalayan adama ne dersin, o yabancıyı öldürse, siz de (kısas
olarak) onu öldürür müsünüz, ya da bu adam nasıl hareket edecek? Benim adıma
bu meseleyi Resûlullah (s.a.v.)'a soruver.»
Asım, Resûlullah
(s.a.v.)'a sorunca, Resûlulîah bu suallerden hoşlanmadı ve ayıpladı. Öyle ki
Resûlullah (s.a.v.)'dan işittikleri Asım'ın ağırına gitti. Asım evine dönünce Uveymir
onun yanına gelerek:
«— Ya Asım! Resûlullah
sana ne cevap verdi?» dedi. Asım:
«— Başıma iş açtın.
Resûlullah sorduğum meseleden hoşlanmadı.» deyince Uveymir:
«— Resûlullah
(s.a.v.)'a sormadan bu meselenin peşini bırakmam» dedi. bunun üzerine Uveymir,
Resûlullah (s.a.v.) ashapla birlikteyken yanına vardı ve dedi ki:
«—Ya Resûlallah,
karısını yabancı biriyle yakalayan adama ne dersin, o yabancıyı öldürse siz de
onu (kısas olarak) öldürür müsünüz ya da bu adam nasıl hareket edecek?»
Resûlullah (s.a.v.)
cevap olarak:
«— Senin ve hanımın
hakkında âyet indirildi. Git hanımını getir» dedi.
Sehl der ki: «Ben
ashapla beraber Resûlullah (s.a.v.)'ın yanında iken onlar da lanetleştiler.»
Uveymir:
«— Bununla evli
kalırsam ona iftira edebilirim, ya Resûlullah» dedi. Resûlullah ona boşamasını
emretmeden üç talakla karısını boşadı.
İbn Şihab, «bundan
sonra lanetleşenler bu yolu takip ettiler» dedi.[23]
35. Abdullah
b. Ömer'den: Resulullah zamanında bir kişi karısıyla lanetleşti ve çocuğun
kendi çocuğu olmadığını söyledi. Resûlullah (s.a.v.) onlan birbirinden ayırdı
ve çocuğu anasına verdi.[24]
imam Malik der ki:
Yüce Allah şöyle buyurdu:
«Karılarına töhmet
edip kendilerinden başka şahidle-ri bulunmayanlardan birinin(kazf cezasına
çarpılmama-sı için) şahadeti, doğru konuşanlardan olduğuna dair Allah'a dört
kere yemin etmesi ve beşincisinde yalan konu-şanlardansa Allah'ın lanetinin
üzerine olmasını istemesidir. Karısının, kocasının yalan konuşanlardan
olduğuna dair Allah'a dört kere yemin etmesi, beşinci olarak da kocası doğru
konuşanlardan ise Allah'ın gazabının üzerine olmasını istemesidir. Bu şahadet
onu cezadan kurtarır»[25]
İmam Malik der ki:
Bizce sünnet olan şudur ki, lânetleşen çiftler bir daha evlenemezler. Erkek,
yalan olduğunu söylerse, yabancı bir kadına iftira ettiği için kazf haddi
(iftira cezası) tatbik edilir. Çocuk kocanın üzerine kaydedilir. Kadın kocasına
ebediyyen dönemez. Hüküm bizce kesinlikle ve ittifakla böyledir.
tmam Malik der ki:
Karısından kesin olarak boşanan ve ona dönme hakkı olmayan koca, sonradan
karısının (kendisinden) hamile olduğunu inkâr ediyorsa, kadın (iddia edilenin
aksine) o adamdan hamile olmuşa benziyor, aradan şüphe edilebilecek bir
zaman geçtiği halde
çocuğun o adamdan olduğunu iddia ediyor, fakat kesin olarak bilinmiyorsa
lânetleşirler. Erbab-ı ilimden duyduğum budur, bize göre hüküm böyledir.
îmam Malik der ki:
Karısının kendisinden hamile olduğunu ikrar eden ve hamileyken üç talakla
boşanan, henüz ayrılmadan önce zina ederken gördüğünü iddia eden koca, yabancı
bir kişiye iftira ettiğinden lânetleşmezler. Bu adama had tatbik edilir. Şayet
üç talakla boşadıktan sonra kendisinden hamile olduğunu inkâr ederse
lânetleşirler. işittiğim budur.
imam Malik der ki;
Zina töhmeti ve Han konusunda hür bir kimse ile köle arasında fark yoktur. Şu
kadar var ki cariyeye töhmet edene had tatbik edilmez.
îmam Malik der ki:
Müslüman cariye, Hıristiyan veya yahudi hür bir kadınla evlenmiş ve münasebette
bulunmuş olan müslü-man hür kocası ile karısı arasında mülâane (lânetleşme)
yapılır. Çünkü Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'inde —karılarına iftira edenler—(Nur,
24/6-9)6uyurmuştur. Müslüman cariye ve Hıristiyan veya yahudi hür bir kadın da
buradaki «karıları» kelimesinin içine dahildir. Bizce hüküm böyledir.
imam Malik der ki:
Köle, müslüman hür bir kadın ile ya da müslüman bir cariye veya yahudi veya
Hıristiyan hür bir kadın ile evlenirse aralarında gerektiğinde mülâane yapılır.
îmam Malik, karısıyla lânetleşen ve aklı başına gelip daha beşinci yeminde
kendisine lanet okumadan bir veya iki yemin sonra kendisini yalanlayan koca
hakkında der ki: Kocaya iftira haddi tatbik edilir, araları ayrılmaz.
îmam Malik, karısını
boşayıp aradan üç ay geçtikten sonra «ben hamileyim» diyen karının kocası
hakkında der ki: Kocası, bu kadının (kendinden) hamile olduğunu inkâr ederse
karısıyla lânetleşir.
Kocası lânetleşen
sonra da kocası tarafından satın alınan cariye hakkında da imam Malik der ki:
Ona sahip olsa da münasebette bulunamaz. Sünnet, lânetleşen karı kocanın
ebediyyen birbirlerine dönemeyeceği şeklindedir, imam Malik der ki: Zifafa
girmeden karısı ile lânetleşen koca sadece nıehrin yarısını verir»
36. Malik'e
rivayet edildi: Urve b. Zübeyr, Han yapan kadının çocuğu ile zinadan olan çocuk
hakkında şöyle derdi:
«Çocuk Öldüğünde
mirasından annesi Kur'an-ı Kerim1 de belirtilen hissesini alır, anne bir
kardeşleri de hisseleri kadarını alırlar. Geri kalan mirası, eğer kadın azatlı
cariye ise efendilerine kalır. Eğer cariye değil hür ise kendisi hakkım
aldıktan ve çocukları da haklarım aldıktan sonra geri kalan hazineye kalır,
îmam Malik der ki:
Bana, Süleyman b. Yesar'dan da benzeri nakledildi. Ülkemizdeki ulemanın bu
şekilde amel ettikleri zamana yetiştim.
37. Muhammed
b. Abdurrahman b. Scvban'dan rivayet edildi. Muhammed b. îyas b, el-Bükeyr
şöyle dedi: Zifafa girmeden adamın birisi karısını üç talak ile boşadı, sonra
boşadiğı bu hanımla evlenmek istedi. Bunun üzerine (yanıma) fetva sormaya
geldi. Beraberce Abdullah b. Abbas ve Ebû Hüreyre'ye gittik. Meseleyi onlara
sordu.
Onlar:
«— Kadın başka bir
koca ile evlenmeden onunla evlenemez-sin» dediler. O da:
«— Ben onu yalnız bir
talakla boşadım,» deyince Ibn Abbas: «— Nimeti elinden kaçırdın,» dedi.
38. Affı o.
Yesar, şöyle dedi: Adamın biri, Abdullah b. Amr b. el-/ a Karısı ile zifafa girmeden, onu üç talak
ile boşayan başka bir
şahıs hakkında (fetva)
sormak için geldi.
Ata der ki: «ilk defa
evlenen (ve dokunulmayan) kızın talakı birdir, dedim.» Abdullah b. Amr b. el-Âs
bana:
«—Sen hikayecisin
(Fıkhın derinliklerinden ne anlarsın). Bir talak, onu bir talak-ı bain ile boş
yapar. Üç talak ise, başka kocaya varıncaya kadar o kadını haram kılar» dedi.
39. Muaviye
b. Ebî Ayyaş el-Ensarî şöyle anlatır:
Abdullah b. Zübeyr ve
Asım b. Ömer b. el-Hattab'm yanındaydım.
Yanımıza Muhammed b.
îyâs b. el-Bükeyr gelerek şöyle dedi:
«Bir bedevi nikâhtan
sonra karısına yaklaşmadan onu üç talak ile boşadı. (Bu hususta) görüşünüz
nedir?» Abdullah b. ez-Zübeyr:
«— Bu konuda bir diyeceğim
yoktur. Sen, Abdullah b. Abbas ile Ebû Hüreyre'ye git. Onlar Hz. Aişe'nin
yanmdalar. Onlara sor, sonra gel neticeyi bize de bildir, dedi. Adam gitti
onlara sordu. îbn Abbas, Ebû Hureyre'ye:
«— îşte mühim bir
mesele geldi, fetvasını ver.» deyince, Ebû Hureyre:
— Bir talak ile onu
boş yapar (yeniden evlenebilirler). Üç talak da başka kocaya varıncaya kadar o
kadının tekrar nikâh edilmesini haram kılar dedi. Ibn Abbas da aynısını
söyledi.
îmam Malik der ki:
Hüküm bize göre de böyledir. Bir adam, dul bir kadınla evlenir, ancak
birleşmezse, bu dulun durumu da bakire kızın durumu gibidir. Bir talak, onu da
talak-ı bâin ile boş yapar, üç talak da başka bir kocaya varıncaya kadar o
kadını ilk kocasına haram yapar.
40.
Abdurrahman b. Avf hasta iken, katısını talak-ı bâinle boşadı, (sonra da
öldü). îddeti bitince Osman b. Affan, talak-ı bâinle boşadığı karısını ona
varis yaptı.[26]
41. AVec'den
rivayet edilmiştir: Osman b. Affan, hastayken boşadığı karılarını Ibn Mukmil'e
varis yaptı.[27]
42. Ebû
Abdurrahman oğlu Rebîa'ya şöyle rivayet edildi: «Karısı, kendisini boşamasını
Abdurrahman b. Avf dan istedi.» O da karısına dedi ki:
«— Hayız olup
temizlendiğinde bana bildir.» Hanımı, Abdur-rahman b. Avf hastalanıncaya kadar
hayız görmedi. (Hayız gördükten sonra) temizlenince kocasına haber verdi.
Kocası da hastayken onu üç talak-ı bâin ile veya bir talak ile boşadı. Fakat
bu son talaktı. îddeti bitince Osman b. AfFan, Abdurrahman'a karısını varis
yaptı.
43. Muhammed
b. Yahya b. Habban der ki: «Dedem Habban'm biri Haşimî, diğeri Ensar'dan iki
hanımı vardı. Ensar'h karısını, emzikli iken boşadı. Aradan bir sene geçti
sonra dedem öldü, o hâlâ hayız görmemişti:
«— Ben hayız görmedim,
kocama varis olurum» dedi. Haşimi-lerden olan karısıyla Hz. Osman b. Affan
tarafından muhakeme edildiler. Osman, Ensar'dan olan karısının varis olduğuna
karar verdi. Haşimî kadın, Hz. Osman'ın aleyhinde konuşunca, Hz. Osman:
«— Kararım, amca
oğlunun yaptığına uygundur.» (Bunu söylerken) Ali b. Ebi Talib'i kastederek bize
işaret etti.
44. Ibn
Şihab dedi ki: Bir adam hastayken, karısını üç talak ile de boşasa karısı ona
varis olur.
îmam Malik der ki;
Koca hastayken, cima etmeden karısını boşasa karısı mehrin yarısını alır ve
kocasına vdtis olur. îddet beklemesi gerekmez. Karısı ile cima ettikten sonra
boşarsa, karısı ona varis olmakla birlikte mehrin de tamamını alır. Bu konuda
bize göre kız ile dul arasında fark yoktur.
45. Malik'e
şöyle rivayet edildi: Abdurrahman b. Avf karısını boşadı. Mut'a (hediye) olarak
ona bir cariye verdi.
Nafî'den: Abdullah b.
Ömer şöyle derdi: Gerdeğe girmeden boşanan ve kendisine mehir takdir edilen
kadına, takdir edilen meh-rin yarısı verilir. (Mehir takdir edilmeden aynı
zamanda gerdeğe girmeden) Boşanan her, kadına Mut'a vermek gerekir.[29]
46. îbn
Şihab, «her boşanan kadına mut'a vermek gerekir.» dedi.
imam Malik der ki:
Bana Kasım b. Muhammed'den de bunun benzeri bir rivayet geldi.
imam Malik der ki:
Bize göre, mut'anın azının veya çoğunun belli bir sınırı yoktur.
47. Süleyman
b. Yesar'dan rivayet edildi:
Nüfey', Resûlullah'ın
hanımı Ümmü Seleme'nin Mukâtebi ya da. kölesi idi. Karısı hür bir kadındı. Onu,
iki talak ile boşadıktan sonra dönmek istedi. Resûlullah (s.a.v.)'m hanımları,
ona, Osman b. Affan'a gidip bu konuyu sormasını söylediler. (Hz. Osman'ın
yanına giderken) ona «Derec» denen bir mahalde Zeyd b. Sabit'in elini tutmuş
olarak rastladı ve (konuyu) onlara sorunca her ikisi birden:
«— O sana haram oldu,
o sana haram oldu,» dediler.[30]
48. Saîd b.
el-Müseyyeb'den rivayet edildi:
Nüfey', Resûlullah
(s.a.v.)'ın hanımı Ümmü Seleme'nin Mü-katebiydi. Hür olan karısını iki talak
ile boşadı. (Tekrar dönmek istediğinde) Hz. Osman b. Affan'a fetvasını sordu. O
da:
«— O, sana haram oldu»
dedi.
49. Muhammed
b. ibrahim b. el-Haris et-Teymf den rivayet edildi: Resûlullah (s.a.v.)'ın
hanımı Ummü Seleme'nin Mukatebi Nüfey, Zeyd b. Sabite fetva sordu ve dedi ki:
«— Ben hür olan karımı
iki talakla boşadım (tekrar ona dönebilir miyim?)»
Zeyd b. Sabit:
«— O sana haram oldu»
dedi.
50.
Nafi'den: Abdullah b. Ömer'in şöyle dediği rivayet edildi:
«Köle, karısını iki
talak ile boşarsa, (karısı) hür olsun cariye olsun, başka kocayla evlenip
boşanana kadar kendisine haram olur. Hür kadının iddeti üç, cariyenin iddeti
iki hayızdır.»
51.
Nafî'den: Abdullah b. Ömer, şöyle derdi: «Bir kimse kölesinin evlenmesine izin
verirse boşama hakkı kölenin elinde olur. Onun boşama yetkisi kısmen de olsa
hiç kimsenin elinde değildir. Bir adamın küçük oğlunun cariyesi veya küçük
kızının cariyesini alması caizdir.»
imam Malik der ki: Bir
köle veya hür bir erkek, cariye karılarını boşasalar, bir köle de hür bir
kadını talak-ı bâinle boşasa, kadın hamile olsa bile karısına dönmesi mümkün
değilse nafaka vermeleri gerekmez.
îmanı Malik der ki:
Küçük oğlu başka bir kavmin kölesi iken hür babaya süt annesi tutması gerekmez.
Bir kölenin de kendi malından, efendisinin mülkiyetinde olan birine,
efendisinin izni olmaksızın infak etmesi gerekmez.
52. Ömer b.
Hattab şöyle dedi: «Kocasını kaybeden ve onun nerede olduğunu bilmeyen her
hangi bir kadın dört sene bekler, sonra da dört ay, on gün iddet bekler,
bundan sonra evlenmesi helâl olur.»
İmam Malik der ki:
Eğer kadın, iddeti bittikten sonra evlenirse, kocası ister birleşsin, isterse
birleşmesin, ilk kocası onunla evle-nemez.
înıam Malik der ki: Bu
hüküm bize göre böyledir. Eğer kocası, kadın daha evlenmeden yetişirse onunla
evlenmeye daha lâyıktır.
imam Malik der ki:
Bazı kimselerin Ömer b. el-Hattab'ın şu fetvası hakkındaki itirazları ulemaca
hoş görülmedi: «îlk kocası geldiğinde isterse mehrini verir, dilerse karısına
sahip olur.»
İmam Malik der ki:
Koca kayıpken karısını boşar; sonra karısına döner; fakat kocasının boşadığını
öğrenip, döndüğünü öğre-nemediği için başka koca ile evlenen kadın hakkında Hz.
Ömer b. Hattab: «İkinci kocası birleşsin ya da birleşmesin birinci kocasının
ona dönme hakkı yoktur» der.
imam Malik der ki: Gurbette
olanla nerde olduğu bilinmeyen hakkında duyduğum en güzel fetva budur.
53.
Nafî'den: Resûlullah zamanında Abdullah b. Ömer, hayız-lı iken karısını boşadı,
Ömer b. el-Hattab da bu konuyu Resûlullah (s.a.v.)'a sordu. Resûlullah (s.a.v.)
şöyle cevap verdi: «Ona söyle, hanımına dönsün, sonra hayzından temizlenip
tekrar hayız görüp tekrar temizleninceye kadar boşamasın, (iki hayızdan) sonra
(ki temizlik esnasında) isterse evliliğini devam ettirir, isterse ona
yaklaşmadan boşar. İşte bu, Allah (c.c.)'ın kadınları boşamayı mubah kıldığı
iddet bekleme müddetidir.»[31]
54. Urve b.
ez-Zübeyr'den: Mü'minlerin annesi Hz. Aişe, (iddet bekleyen) Ebû Bekir
es-Sıddîk'ın oğlu Abdurrahman'ın kızı Haf-sa'yı üçüncü hayzında kan görmeye
başlayınca (kocasının evinden ailesinin yanına) gönderdi. Bu hadise,
Abdurrahman'ın kızı Amre'ye anlatılınca:
«—Urve doğru söylemiş,
bu konuda ulemâ Hz. Aişe ile tartıştılar ve dediler ki: Yüce Allah kitabında
«Üç kuru'» buyurdu.» Bunun üzerine Hz. Aişe:
«— Doğru söylediniz
(ama) Kurû'un ne olduğunu biliyor musunuz? Kuru' (hayız değil) temizlik
halleridir»[32]dedi.
55. tbn
Şihab der ki: Ebû Bekir b. Abdurrahman'ın şöyle dediğini işittim:
«Fakihlerimizden karşılaştığım herkes, Hz.Aişe'nin dediğini söylerdi.»
56. Süleyman
b. Yesâr'dan: Boşadığı karısını (iddeti esnasında) üçüncü hayızı görmeye
başladığı bir sırada Ahvas, Şam'da öldü. Bunun üzerine Muaviye b. Ebû Süfyan,
Zeyd b. Sabit'e mektup yazarak bu meseleyi sordu. Zeyd de cevaben ona şöyle
yazdı: «Karısı üçüncü hayızı görmeye başlayınca boşanmış olurlar, birbirlerine
de varis olamazlar.»
57. Kasım b.
Muhammed, Salim b. Abdullah, Ebû Bekir b. Abdurrahman ve îbn Şihab şöyle
derlerdi: «Ric'î talak ile boşanan bir kadın, üçüncü hayzına girince talak-ı
bainle boş olur. Eşler birbirine varis olamazlar ve koca hanımına dönemez.»
58.
Nafî'den: Abdulah b. Ömer şöyle derdi: Koca karısını boşa-yıp, karısı üçüncü
hayzını görmeye başlayınca kesin olarak boşanırlar.
îmam Malik der ki:
Bizce de hüküm böyledir.
59. *udayl
b. Ebî Abduîlah'dan: Kasım b. Muhammed ile Salim b. Abdullah derlerdi ki:
«Kadın boşanır da üçüncü hayzı görmeye başlarsa, talak-ı bainle boş ve başka
erkekle evlenmesi helâl olur.»
60. Saîd b.
el-Müseyyeb, Ibn Şihab ve Süleyman b. Yesar: «Mal vererek boşanmasını sağlayan
kadının da iddeti, üç temizlik müddetidir» derlerdi.
61. îbn
Şihab «Boşanan bir kadının iddeti, uzun bile olsa (üç) temizlik müddetidir»
derdi.
62. Yahya b.
Said'den: Bir kadın Ensar'dan olan kocasından kendisini boşamasını istedi.
Kocası da, «Hayız görünce bana he-ber ver» dedi. Kadın hayız görünce kocasına
heber verdi. (Bu sefer) kocası «Temizlenince haber ver» dedi. Kadın
temizlenince haber verdi, kocası da onu (temizken) boşadı.
îmam Malik der ki: Bu
konuda işittiklerimin en uygunu budur.
63. Kasım b.
Muhammed ve Süleyman b Yesâr'dan: Yahya b. Said b. el-As, Abdurrahman b.
el-Hakemin kızını talak-ı bainle boşadı, babası Abdurrahman kızını iddet beklemesi
gereken yerden yani evinden başka bir yere taşıdı. Ümmü'l-Mü'minin Hz. Aişe, o
gün Medine valisi Mervan b. Hakem1 e haber gönderdi ve dedi ki: «Allah'dan kork
ya Mervan, onu boşandığı eve geri getir.» Süleyman'ın rivayetine göre Mervan,
«Kardeşim Abdurrahman b. el-Hakem'in kızını götürmesine engel olamadım,» dedi.
Kasım'ın rivayetine göre de Mervan: «Bilmiyor musun, Kays'ın kızı Fatıma da
iddeti bitmeden boşandığı kocasının evinden ayrılmıştı» deyince Hz. Aişe:
«Fatıma'nın durumunu buna karıştırma. (Zira kocasının evinde huzursuzdu)»
dedi. Mervan cevaben: «Fâtıma kocasının evinden huzursuz olduğu için
aynlmışsa, bunlar arasında da yeterli huzursuzluk mevcuttur» dedi.[33]
64.
Nafi'den: Hz. Osman'ın torunu Abdullah'ın talak-ı bainle boşadığı karısı, İbn
Nufeyl'in torunu Said'in kızı (iddetini kocası-
mn evinde
beklemeyerek) taşındı. Abdullah b. Ömer, iddeti bitmeden kocasının evinden
taşınmasını hoşgörmedi.
65.
Nafi'den: Abdullah b. Ömer, karısını, Resûlulah (s.a.v.)'in hanımı (kardeşi)
Hafsa'nın evinde boşadı. Mescide giderken yolu oradan geçiyordu. Karısına
dönünceye kadar, izin istemekten hoşlanmadığı için evlerin arkasındaki başka
bir yoldan giderdi.
66. Yahya b.
Saîd'den: Bir kadını kocası kirayla oturduğu bir evde boşaması üzerine Saîd b.
Müseyyeb'e:
«— Iddet müddetince
evin kirasını kim verecek?» diye soruldu.
Saîd b. Müseyyeb de:
«— Kocası verir» dedi.
Soruyu soran:
«— Kocanın parası
yoksa?» dedi. Saîd de:
«— Karısı verir» dedi.
Soran:
«— Karıda da yoksa»
dedi. Saîd:
«— Devlet verir» dedi.
67. Fatıma
binti Kays şöyle dedi: Kocam Ebû Amr b. Hafsa Şam'da iken, beni üç talak ile
boşadı. Bana, vekili arpa gönderdi. Ben de ona sinirlendim. Bana:
«—Vallahi, bizde bir
hakkın yok» dedi. Ben de Resûlullah (s.a.v.)'a giderek meseleyi anlattım.
Resûlullah:
«—Nafakan kocana ait
değil» dedi ve Ümmü Şerîk'in evinde iddet beklememi emretti sonra şöyle dedi:
«— Ashabım Ümmü
Şerîk'e (iyi bir kadın olduğundan) çok gider gelirler. (Seni görmemeleri gerek)
sen, Abdullah b. Ümmi Mektum'un yanında iddet bekle» zira o âmâdır, onun
yanında örtünü çıkarır, serbest olabilirsin. İddetin bittiğinde bana haber
ver.» îddetim bitince Resûlullah'a, Mua-yiye b. Ebi Süfyan ve Ebû Cehm b.
Hişam'm benimle evlenmek istediklerini söyledim.
Resûlullah (s.a.vO:
«— Ebû Cehm, asasını
omzundan bırakmaz (yani karılarını çok döver ya da çok seyahat eder), Muaviye
de hiç malı olmayan (cimrinin) biri, sen Üsame b. Zeyd'le evlen» buyurdu. Ben
istemedim, sonra Resûlullah:
«— Üsame b. Zeyd'le
evlen» buyurdular. Ben de evlendim. Allah, bu evliliği hayırlı kıldı ve onunla
mesud oldum.[34]
68. îbn
Şihab der ki: Üç talak ile boşanan kadın, iddeti bitinceye kadar evinden
çıkmaz. Kocasından nafaka almaya da hakkı yoktur. Ancak hamile olursa,
doğuruncaya kadar kocası nafakasını verir.
îmam Malik der ki:
Bize göre de hüküm böyledir.
69. îmam
Malik der ki: Bir köle, cariye olan karısını boşar, sonra cariye azat olursa,
azad olması iddetini değiştirmez; iddeti, cariyenin iddeti kadardır. İster
kocasının ona dönme hakkı olsun, isterse olmasın, iddeti hür kadınınki gibi
olmaz.
imam Malik der ki:
Köleyken işlediği bir suçtan dolayı ceza çekmesi gereken kölenin azad
edildikten sonraki cezası da böyledir. Çekeceği ceza, köle cezasıdır. Hür
kocanın üç talak ile boşadı-ğı cariye iki, kölenin iki tala/ı ile boşadığı hür
kadın da üç hayız id-det bekler.
îmam Malik der ki:
Cariye ile evli bir kimse, sonra onu satın alır ve azad ederse birleşmedikçe bu
cariye iki hayız iddet bekler. Satın aldıktan sonra azad etmeden önce
birleştiği cariyeye bir hayız istibra (bekleme) gerekir.
70. Ömer b.
el-Hattab der ki: «Boşanıp bir ya da iki hayız gördükten sonra hayız (âdet)
görmemeye başlayan bir kadın, dokuz ay bekler, hamile olduğu anlaşılırsa
iddeti, çocuğu doğurunca biter. Hamile değilse, dokuz ayı müteakip üç ay daha
bekler, sonra iddeti bitmiş olur, başka biriyle evlenebilir.»[35]
Said b. Müseyyeb derdi
ki: «Boşama yetkisi erkeğe, iddet beklemek de kadına aittir.»
71. Said b.
Müseyyeb der ki: «Hastalığından dolayı devamlı kan gelen kadının iddeti, bir
senedir.»
imam Malik der ki:
Kocası boşadığı zaman hayızdan kesilmiş bir kadın, dokuz ay iddet bekler, bu
dokuz ay içerisinde aybaşı olmazsa üç ay daha iddet bekler. Bu üç ayı
tamamlamadan aybaşı olursa, hayızı esas alarak yeni baştan iddet beklemeye
başlar. (Birinci hayızını gördükten sonra) tekrar hayız görmeden Önce ikinci
dokuz ay daha geçer, sonra üç ay iddet beklerken daha tamamlamadan ikinci defa
hayız görürse, yeniden hayız esasına göre iddet beklemeye başlar. (İkinci
aybaşısı tamamlandıktan sonra) üçüncü hayzı görmeden üçüncü dokuz ay geçince,
üç ay daha iddet beklerken üçüncü defa aybaşı olursa, hayız itibariyle iddeti
tamamlanmış olur. Eğer adet görmezse bir üç ay daha bekler, sonra evlenmesi
helâl olur. Talak-ı hainin dışında (yukardaki esaslara göre) iddeti bitmeden
önce kocanın karısına dönme hakkı vardır.
înıam Malik der ki:
Bizde sünnet şöyledir: Bir kimse karısını ric'î talak ile boşamış ve yalnız bir
defa dönme hakkı kalmıştır. Karısı iddet beklerken ona dönmüş, birleşmeden
tekrar onu boşa-mıştır. Bu halde kadın bekleyeceği iddeti bir önceki beklediği
idde-te eklemez, son boşanmadan itibaren yeniden iddet beklemeye başlar. Adam
kendine haksızlık yapmış ve hataya düşmüş olur. istese de karısına dönemez.
imam Malik der ki:
Karısı müslüman olmuş, kâfir bir koca, sonradan müslüman olursa iddet
beklemekteyken karısına dönebilir, îddeti bitince artık ona dönemez, tddeti
bittikten sonra onunla (îslam ölçülerine göre) evlenmek isterse (evlenebilir,
önceki) evliliği, îslam hükümsüz kıldığı için talak sayılmaz.
72. Ali b.
Ebi Talib, Yüce Allah'ın «Karı-kocanın aralarındaki geçimsizlikten
korkarsanız, erkek ve kadın tarafından birer hakem gönderin. Hakemler,
aralarını ıslah etmek isterlerse, Allah (c.c.) karı-kocanın arasında en iyisini
takdir eder. Şüphesiz ki Allah herşeyi bilir ve her şeyden haberdardır.»[36]
ayetindeki iki hakem hakkında der ki: «Hakemlerin, karı-koca arasını ayırmak
ya da birleştirmek yetkileri vardır.»
îmanı Malik der ki:
îki hakemin, kan ve kocanın birleşmeleri ya da ayrılmaları hakkındaki sözleri
geçerlidir. îlim erbabından işittiğimin en uygunu budur.
73. Ömer b. el-Hattab,
Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mes'ud, Salim b. Abdullah, Kasım b. Muhammed, îbn
Şihab ve Süleyman b. Yesar derlerdi ki: «Evleneceği kadını boşayacağına yemin
eden bir kişi, yeminini bozsa, evlendiği zaman o kadım boşaması gerekir.»
Abdullah b. Mes'ud,
«Nikahlayacağım her kadın boş olsun» diyen bir kişi hakkında der ki: «Belli
bir kabile ya da belli bir kadın adı söylemezse bir şey lâzım gelmez»[37]
îmam Malik der ki:
Duyduğumun en güzeli budur.
Karısına «Sen boşsun,
evlendiğim her kadın boş olsun, şöyle şöyle yapmazsam malım sadaka olsun» diyen
ve yeminini bozan bir kişi hakkında da Malik der ki: Evli bulunduğu kadınlar
boş olur, belli bir kadın, kabile, yer vs. söylemeden, nikâhlanacağım her kadın
boş olsun demesinden boş olmaları gerekmez, istediği kadınla evlenir. Malının
da üçte birini tasadduk eder.
74. Said b.
el-Müseyyeb der ki: «Bir kadınla evlenip cinsî ilişkiye muktedir olamıyan bir
kocaya bir sene mühlet verilir. (Bu bir sene içerisinde) birleşebilirse ne âlâ.
Edemezse birbirinden ayrılırlar.»[38]
75. Malik,
îbn Şihab'a sordu:
«— Erkeğe mühlet,
zifafa girdiği günden itibaren mi, yoksa kadının onu mahkemeye verdiği günden
itibaren mi verilir?» îbn Şihab:
«— Mahkemeye verdiği
günden itibaren» dedi.
îmam Malik der ki:
Karısı daha Önce birleşmiş, sonra birleşe-mez hale gelmiş bir kişiye mühlet
verildiğini işitmedim. Bu karı-koca birbirinden ayrılmaz.
76. Ibn
Şihab'a rivayet edildi: Sakîf kabilesinden bir kişi[39] müslüman
olduğu zaman on karısı vardı. Resûlullah (s.a.v.) ona: «Dört karın kalsın,
diğerlerini boşa» buyurdu.[40]
77. Ömer b.
Hattab der ki: «Bir kadını kocası bir ya da iki talak ile boşadıktan sonra ona
dönmez, nihayet kadın başkasıyla evlenir, o da ölür ya da kendisini boşarsa,
birinci kocası tekrar o kadınla evlenebilir. Bu takdirde, o kadına geriye kaç
talak kalmışsa o kadar talakla sahip olur.»[41]
îmam Malik der ki:
Tatbikat bizce de ittifakla böyledir.
78. Sabit b.
el-Ahnef der ki: Ben, Zeyd b. el-Hattab'm oğlu Abdurrahman'ın bir Ümmü Veledi
ile evlenmiştim. Zeyd b. el-Hattab'm oğlu Abdurrahman'ın oğlu Abdullah beni
yanma çağırdı. Gittim. Yanına girince bir de ne göreyim. Orada bir kırbaç, iki
demir bukağı ve benim için hazırladığı iki köle var. Dedi ki: «Onu boşa! Yoksa
Allah'a yemin ederim ki sana şöyle şöyle yaparım.» Bunun üzerine, ben de: «O
bin talak ile boş olsun» dedim ve yanından çıktım. Mekke yolunda Abdullah b.
Ömer'e yetiştim ve ona başıma gelenleri anlattım. Abdullah kızdı ve dedi ki: Bu
(zorlandığın) için talak sayılmaz, karın sana helaldir. Ona dönebilirsin, îçim
rahat etmedi, O günlerde Mekke emin olan Abdullah b. Zübeyr'e gittim. Başımdan
geçeni ve Abdullah b. Ömer'in bana dediğini ona anlattım. Bana «karın sana
helaldir, ona dön» dedi ve Medine valisi Câbir b. el-Esved ez-Zührî'ye Abdullah
b. Abdurrah-man'ı cezalandırmasını ve benimle karımı serbest bırakmasını yazdı.
Medine'ye dönünce Abdullah b. Ömer'i izniyle karısı Safiy-ye, karımı zifafa
hazırladı. Sonra Abdullah b. Ömer'in düğün günü, yemeğe davet ettim. O da
(davetimi kabul ederek yemeğe)
geldi.[42]
79. Abdullah
b. Dinar der ki: Ben Abdullah b. Ömer'i «liiddeti-hinne» kelimesine «kubul»
kelimesini ilâve ederek âyeti «Ey peygamber, karılarınızı boşadığınızda onları
iddet esnasında boşa-yın»[43]
şeklinde okuduğunu işittim.
İmam Malik der ki:
Abdullah b. Ömer, bu kıraatıyla kocanın, karısını her temizliğinde bir talak
ile boşamasını kasdetmiştir.
80.
Urve'den: (İslamdan önce) bir adam karısını boşayıp daha iddeti bitmeden ona
dönmek istese bin talakla dahi boşasa karısına dönebilirdi. (O zaman) adamın
biri (zulmetmek kasdıyla) karısını boşadı, iddetinin bitmesi yaklaşınca ona
döndü. Sonra tekrar boşadı. Sonra da dedi ki: «Vallahi bana dönmene engel
olacağım. İddetinin bitmesi yaklaşınca sana dönüp tekrar boşamakla idde-
tin uzayıp
gideceğinden başka kocayla da evlenemeyeceksin.» Bunun üzerine yüce Allah şu
âyeti indirdi: «{Vukuundan sonra tekrar karı-koca hayatına dönülebilecek)
boşama iki defadır. (Sonra koca karısına dönerek) iyilikle evli kalır, ya da
istediği kişiyle evlenmesi için onu sei'best bırakır.»[44]
Bunun üzerine, o günden itibaren karısını boşayan ve boşamayan herkes, eski
adetlerini bırakarak Allah'ın emri üzerine hareket ettiler.[45]
81. Sevr b.
Zeyd ed-Dîlî'de: (Islamdan önce) kişi, karısını bo-şar, ihtiyacı da
olmadığından onunla evli de kalmak istemez, (sırf) iddetini uzatmak suretiyle
zarar vermek için ona dönerdi. Bunun üzerine Yüce Allah (c.c.) «Zarar vermek
kasdıyla aşırı giderek o kadınları tutmayın, kim böyle yaparsa kendisini azaba
maruz bırakır.»[46] buyurdu. Böylece Allah
onlara nasihat ediyordu.
82. Saîd b.
el-Müseyyeb ve Süleyman b. Yesar'a sarhoşun verdiği talakın hükmü soruldu.
Onlar da şöyle dediler: «Sarhoş boşar-sa talakı vaki olur. Öldürürse kısas olarak
kendisi de öldürülür.»
imam Malik der ki:
Hüküm bizce de böyledir.[47]
Said b. Müseyyeb şöyle
derdi: Bir adam karısını beslemekten aciz ise birbirinden ayrılırlar.
imam Malik der ki:
Kendilerine yetişmiş olduğum Medine ulemasının görüşü de bu şekildedir.
83. Abdullah
b. Abbas ve Ebû Hureyre'ye kocası ölen hamile kadının iddeti soruldu. İbn
Abbas: «îki iddetin[48]
sonraya kalanı kadar başka kocayla evlenmesi helâl olur.» dedi. Bunun üzerine
Ebû Seleme b. Abdurrahman, Resûlüllah (s.a.v.)'ın hanımı Ümmü Seleme'nin yanına
giderek bu meseleyi ona sordu. Ümmü Seleme dedi ki: Sübey'a el-Eslemiyye kocası
öldükten onbeş gün sonra doğurdu. Onunla biri genç, diğeri yaşlı iki kişi
evlenmek istedi. Kadının gönlü gence meyletti. İhtiyar: «daha iddetin bitmedi»
dedi. ihtiyarın ailesi seyahatte idi. Dönünce başkasından önce davranarak onu
kendisine almalarını rica etti. Bunun üzerine kadın Resûlüllah (s.a.v.)'a gelip
durumu öğrenmek isteyince, Resûlüllah (s.a.v.): «İddetin bitti evlenebilirsin.
İstediğinle^ evlen» buyurdu.[49]
84. Abdullah
b. Ömer'e kocası ölen hamile kadının iddetini sordular. Abdullah b. Ömer:
«Çocuğunu doğurunca iddeti biter, evlenmesi helâl olur» dedi. Ensardan biri,
Abdullah b. Ömer'e, Ömer b. el-Hattab'ın şöyle dediğini söyledi: «(Bir kadın),
henüz kocası teneşirde iken ve defnedilmeden de doğursa iddeti biter, evlenmesi
helâl olur.»
85.
el-Misver b. Mahreme'den: Sübey'a el-Eslemiyye kocası öldükten bir kaç gece
sonra doğurdu. Resûlullah (s.a.v.) ona: «İdde-tin bitti evlenmen helâl,
istediğinle evlen.» buyurdu.[50]
86. Süleyman
b. Yesar'dan: Abdullah b. Abbas ve Abdurrah-man b. Avf m oğlu Ebû Seleme,
kocasının ölümünden bir kaç gece sonra doğuran kadının iddeti hakkında ihtilaf
ettiler. Ebû Seleme «doğurunca iddeti biter» dedi. tbn Abbas da: «îki iddetin
sonraya kalanı kadar iddet bekler» dedi. Ebû Hureyre geldi ve Ebû Sele-me'yi
kasdederek «Ben amcamın oğlu ile aynı görüşteyim» dedi. Bunun üzerine Abdullah
b.Abbas'ın kölesi Kureyb'i, bu meseleyi serması için Resûlullah (s.a.v.)'ın
hanımı Ümmü Seleme'ye gönderdiler. Kureyb, dönünce onlara Ümmü Seleme'nin
şöyle dediğini bildirdi: Sübey'a el-Eslemiyye, kocasının ölümünden bir kaç gece
sonra doğurunca konuyu Resûlullah'a söyledi. Resûlullah (s.a.v.) da: «İddetin
bitmiştir. İstediğinle evlen» buyurdu.[51]
îmam Malik der ki:
tlim erbabı bizde halen bu görüştedirler.
-87. Ebû Said el-Hudrî'nin kızkardeşi, Malik b. Sinan'ın kızı
el-Fureya'mn kocası, kaçan kölelerini yakalamaya gitmiş ve «Kadûm»[52]
tarafında onlara yetiştiğinde köleleri onu öldürmüşlerdi. Füreya, Hudre
oğulları arasındaki ailesine dönüp dönemeyeceğini sormak için Resûlullah'a
gitti. Kendisi bunu şöyle anlatıyor; Kocam bana sahibi olduğu bir ev ve nafaka
bırakmadığından, (iddetimi beklemek için) Hudre oğullarındaki aileme dönüp dönemeyeceğimi
Resûlullah (s.a.v.)'a sordum. Resûlullah (s.a.v.): «Evet (ailene gidebilirsin)»
buyurdu. Dönüp odaya girdiğimde Resûlullah (s.a.v.) bana seslendi (ya da
emretti beni çağırdılar.)
«—Nasıl demiştin?»
buyurdu. Kendisine söylemiş olduğum kocamın hikâyesini tekrarladım.
«— Takdir edilen
iddetin sona erinceye kadar kendi
evinde bekle» buyurdu.
Ben de evimde dört ay on gün bekledim. Hz.Osman b. Affan da haber gönderip
benden bu meseleyi sorduğunda kendisine aynen bildirdim. O da buna uyarak
hüküm verdi.[53]
88. Said b.
el-Müseyyeb'den: Ömer b. el-Hattab, kocaları Ölen (ve iddet esnasında hacca
giden) kadınları el-Beyda denilen mahalleden geri çevirir, hac yapmalarına
engel olurdu.
Yahya b. Said'e
rivayet edildi. Habban'm oğlu Saib öldü. Karısı Abdullah b. Ömer'e gelerek
kocasının Öldüğünü ve kocasının Kanat denilen yerde ekili bir tarlası olduğunu
söyledi ve orada geceyi geçirmesinin doğru olup olmayacağını sordu. Bunun
üzerine, Abdullah b. Ömer orda kalmasına müsaade etmedi. Bu sebeple, kadın
seher vakti Medine'den çıkar, sabahleyin tarlaya varır, gün boyu orada kalır,
sonra akşamleyin Medine'ye gelir, geceyi evinde geçirirdi.[54]
89. Hişam b.
Urve, kocası ölen ve sahrada yaşayan bir kadın hakkında: «Ailesinin indiği yere
iner» dedi. imam Malik der kiıBizde de durum (fetva) böyledir.
90. Abdullah
b. Ömer der ki: Kocası Ölen ve üç talak ile boşanan kadın (iddet beklerken)
geceyi evinden başka bir yerde geçire-
91. Kasım b.
Muhammed der ki: Yezid b. Abdülmelik Ümmü veled oldukları halde, efendileri
ölüp de bir ya da iki hayız iddet bekledikten sonra evlenen kadınları dört ay
on günlük iddetleri kadar kocalarından ayırdı. el-Kasım b. Muhammed:
«Sübhanal-lah! Allah, kitabında «Sizlerden ölen ve (geride) karılarını
bırakanlar» (Bakara, 2/234) buyuruyor. Bunlar âyette adı geçen kadınlardan
değiller» dedi.
92. Abdullah
b. Ömer dedi ki: Efendisi ölen Ümmü Veled'in id-deti bir hayızdır.
Yine Kasım b. Muhammed
derdi ki: Efendisi ölen Ümmü Ve-led'in iddeti bir hayızdır.
imam Malik der ki:
Bizce de hüküm böyledir.
imam Malik der ki:
Ümmü Veled hayız görmeyen bir kişiyse, iddeti üç aydır.[55]
93. Said b.
Müseyyeb ve Süleyman b. Yesar derler ki: Kocası Ölen cariyenin iddeti iki ay,
beş gündür.
94. İbn
Şihab da bunun benzerini rivayet etti.
îmanı Malik, cariyeyi
ric'î talak ile boşayıp, dönme hakkı olan, sonra boşadığı karısı iddet beklerken
Ölen bir köle hakkında der ki: Kocası ölen cariyenin iddeti gibi, iki ay beş
gün iddet bekler. Bu cariye, kocasının dönme hakkı varken azad olsa, sonra azad
olmayı müteakip kocasının boşamasından ötürü iddet beklerken, kocasının
ölümüne kadar ondan ayrılmak istemezse, kocası Ölen hür kadının iddeti kadar,
dört ay on gün iddet bekler. Bu hükmün sebebi, ölüm iddetinin azad olduktan
sonra meydana gelmiş olmasıdır. Bu sebeple iddeti, hür kadının iddeti
kadardır.
imam Malik der ki:
Hüküm bizce böyledir.
95. Ibn
Muhayrîz dedi ki: Mescide girdim, Ebû Said el-Hudrî'yi gördüm, yanma oturdum ve
ona azil konusunu sordum. Bunun üzerine Ebû Saîd el-Hudrî şöyle dedi:
Resûlullah'la (s.a.v.) Benî Mustahk savaşma gittik, Arab esirlerinden cariyeler
aldık. Onlarla münasebette bulunmayı arzuladık, ailemizden uzak kalmıştık.
(Ancak hamile kalmalarından, dolayısıyle Ümmü Veled olup satamamamızdan
korkarak) azil yapmak istedik. Resûlullah aramızdayken ona sormadan azil
yapacağımıza, konuyu (önce) ona (soralım dedik ve) sorduk. «Azil yapmanızda bir
mahzur yoktur. Kıyamete kadar, doğması takdir edilenler doğarlar.» buyurdu.[57]
96. Sa'd b.
Ebî Vakkas'tan rivayet edildiğine göre, o azil yapıyordu.[58]
97. Ebû
Eyyüb el-Ensarî'nin Ümmü Veledi (çocuklu cariyesi) dedi ki: «Ebû Eyyüb
el-Ensarî azil yapardı.»[59]
98.
Nafi'den: Abdullah b. Ömer azil yapmaz ve azli de sevmezdi.
99. Amr b.
Gaziyye'nin oğlu el-Haccâc anlattı: Ben, Zeyd b. Sa-bit'in yanında otururken
Yemenli îbn Kahd, Zeyd b. Sabit'in yanına geldi ve ona dedi ki:
«— Ya Ebû Said,
yanımda cariyelerim var, yanıma aldığım karılarım onlardan cazip gelmiyor
bana. Hepsinin benden hamile kalmalarını da istemiyorum. Azil yapabilir miyim?»
Zeyd b. Sabit (bana):
«— Ona sen fetva ver
ya Haccac!» dedi.
«— Allah iyiliğini versin;
biz senin yanına senden (bir şeyler) öğrenmek için oturuyoruz» dedim. Tekrar:
«— Fetvayı sen ver»
dedi. Ben de:
«— O senin çocuk
ekeceğin tarlandır. Onu ister sularsın, ister susuz bırakırsın. Ben bunu
Zeyd'den duymuştum» dedim.
«— Doğru» dedi.[60]
100. Zefîf
adında bir adam dedi ki: îbn Abbas'a azil (meselesi) soruldu. Bunun üzerine
cariyesini çağırdı ve:
«— Onlara söyle» dedi.
Cariye de utanır gibi olunca:
«—
Yapabilirsin»(kendisinin de azil yaptığını kasdederek) «ben de yapıyorum» dedi.
îmam Malik der ki:
Kişi ancak hür hanımının iznini alarak azil yapabilir. İzinsiz olarak
cariyesiyle münasebetinde azil yapmasında bir mahzur yoktur. Başkalarının
cariyesi ile evli kimse, ancak onların izniyle azil yapabilir.
101. Ebû
Seleme'nin kızı Zeynep'den Humeyd b. Nafî'e şu üç hadisi haber verdim (ve)
dedim ki: Babası, Ebû Süfyan b. Harb öldüğünde, Resûlullah (s.a.v.)'ın hanımı
Ümmü Habibe'nin yanına girdim. Ümmü Habibe içinde Sufre ve haluk denen ya da
içinde başka kokular bulunan kutuyu istedi ve onu cariyeye sürdü (sonra
yüzlerine sürdü). Sonra vallahi, benim kokuya ihtiyacım yok, ancak Resûlullah
(s.a.v.)'ı şöyle derken duydum: «Allah (c.c.Va ve kıyamet gününe inanan bir
kadına, bir kişinin ölümünden dolayı üç geceden fazla süslenmemesi helâl olmaz.
Şu kadar var ki, kocasının ölümünden dolayı kadın dört ay, on gün süslenmeyi
terkeder.»
102. Zeynep
der ki: Sonra erkek kardeşi öldüğünde Peygamberimizin (s.a.v.) hanımı Cahş'ın
kızı Zeyneb'in yanına girdim. Kokusunu istedi ve ondan süründü. Sonra benim
kokuya ihtiyacım yok, fakat ben Resûlullah (s.a.v.)'ı, şöyle derken işittim:
«Allah (c.c.)'a ve
kıyamet gününe inanan bir kadına, bir ölüden dolayı üç günden fazla süslenmeyi
terketmesi helâl olmaz, ancak kocasının ölümünden dolayı dört ay on gün
süslenemez,»
103. Zeynep
der ki: Resûlullah (s.a.v.)'ın hanımı olan annem Ümmü Seleme'yi şöyle derken
işittim: Bir kadın Resûlullah (s.a.v.)'a gelerek: «Kızımın kocası öldü,
gözlerinden rahatsız, sürme çekebilir mi?» dedi. Bunun üzerine Resûlullah
(s.a.v.) iki ya da üç defa «hayır» buyurdu. Resûlullah (s.a.v.) hepsinde
«hayır» dedikten sonra «iddet süresi dört ay on gün (devam eder), sizden biri
cahiliye devrinde sene başına kadar deve veya koyun pisliği atardı» buyurdu.
Nafî'nin oğlu Humeyd
der ki: Zeyneb'e «Resûlullah (s.a.v.)'in «sene başına kadar deve veya koyun
pisliği atardı» sözündeki maksadı nedir? dedim. Zeyneb de dedi ki: Kocası
ölünce kadın kötü bir eve girer ve en kötü elbisesini giyer, kocasının ölümü
üzerinden bir sene geçinceye kadar koku ve benzeri bir şey sürünmez, yıkanmaz
ve tırnaklarını kesmezdi. Sonra o zamanki adet üzere eşek, koyun ve kuş
cinsinden bir hayvan getirilir, ona dokunur ve yıkanırdı. Temizlenir, tırnaklan
dokunduğu şeyi öldürecek kadar
uzamış olurdu. Sonra
çıkar, ona bir tezek verilir, o da tezeği atardı. Böylece iddeti bitmiş
olurdu. Koku ve benzeri şeyler kullanabilirdi.[61]
104.
Resûlullah (s.a.v.)'ın hanımları Aişe ve Hafsa'dan: Resu-lullah (s.a.v.)
«Allah'a ve ahiret gftnüne inanan bir kadın kocasından başka hiç kimsenin
ölümünden sonra üç günden fazla yas tutmaz» buyurdu.[62]
105.
Kocasının ölümünden dolayı süslenmeyen ve gözlerinden ileri derecede rahatsız
olan kadına Resûlullah (s.a.v.)'m hanımı Ümmü Seleme dedi ki:
«— Geceleri sürme çek,
gündüzleri sürmeyi sil.»
106. Salim
b. Abdullah ile Süleyman b. Yesar, kocası Ölen kadın hakkında: «Gözünün
ağrımasından korkarsa, kokusu dahi olsa tedavi için gözüne ilâç sürer veya
sürme çekebilir.»
îmanı Malik der ki:
Zaruret varsa (caiz olmayan şey mubah olur) Allah'ın dini kolaydır.
107.
Nafî'den: Ebû Ubeyd'in kızı Safîyye, kocası Abdullah b. Ömer'in ölümünden
dolayı yas tutarken gözlerinden rahatsız oldu, sürme çekmedimi gözleri
çapaklanırdı.[63]
îmam Malik der ki:
Kocası ölen bir kadın iddet zamanında kokusu olmayan yağ ve benzeri şeyleri
sürünebilir.
îmam Malik der ki:
Yüzük, halhal ve diğer ziynetleri takına-maz, güzel, açık renk ve desenli
elbiseler giyemez. Başını sadece temizlik kasdıyla sidir ve boyası olmayan
benzeri şeylerle yıkar ve tarar.
108. Malik'e
şöyle rivayet edildi: Resûlullah (s.a.v.) babasının ölümünden dolayı süslenmeyi
terkeden Ümmü Seleme'nin yanına girdi. Gözlerine acı bir ilâç olan sabir
sürmüştü. «Bu ne? Ya Ummü Seleme!» diye sordu.
«— Sabir, Ya
Resûlallah!» diye cevap verdi.
Resûlullah (s.a.v.) da
«Onu gece sür, gündüz sil» buyurdu.[64]
imam Malik der ki:
Henüz buluğa ermemiş, kocası ölen kız da buluğa ermiş kadın gibi süslenmeyi
terk eder.
imam Malik der ki:
Kocası ölen cariye de iki ay beş gün olan id-deti süresince süslenmez
imam Malik der ki:
Efendisi Ölen Ümmü Veled ile cariye süslenebilirler. Süslenmeyi terketmek
sadece nikâhla bağı olan kadınlara gerekir.
109.
Resûlullah'm hanımı Ümmü Seleme: «Kocasına yas tutan kadın başını zeytin yağı
ve (sabun yerine kullanılan) sidr ile yıkar» derdi.
[1] Talak, lugatta, bağı kaldırma ve serbest bırakma
anlamındadır. Şer'an: Özel lafızla gelecekte ya da boşadığı anda nikâh bağını
ortadan kaldırmaya talak denir.
Boşama üç şekilde olur:
1- En uygun boşama, 2- Uygun boşama, 3- Bid'at boşama.
En uygun boşama:
Kocanın, karısı temizken ona yaklaşmayarak bir defa boşamasından ibarettir ki,
karısı bu boşamadan sonra iddet bekler, iddeti bitince artık kesin olarak boş
olur. Geride iki talak daha kalır. Taraflar isterlerse yeni bir nikâhla ve
yeni mehirle evlenebilirler. Uygun boşama ise, kocanın, karısıyla birleşme
yapmadan her temizlik halinde bir defa olmak üzere üç temizlik halinde üç
talakla boşamasıdır. Buna sünnet üzere olan yani Resûl-i Ekrem'in tavsiye
ettiği şekilde boşama da denir.
Bidat talak, kocanın,
karısını bir sözle üç ya da iki talak ile boşaması veya kadının temiz halinde
talak-ı bain ile boşaması ya da hayız halinde boşama-sıdır. Bu tarz boşamak
bid'at ve günahtır.
Bir başka yönden talak
ikiye ayrılır: 1- Sarih ibare ile boşamak. 2- Kinaye olarak talakta kullanılan lafızla
boşama.
Sarih ibareyle verilen
talak; boşamada kullanıldığı için boşamaya niyyet etmeye gerek yoktur. Bir
vasıfla mukayyed olmadıkça ric'î talak meydana gelir.
Kinaye lafızlarla
boşama, talaka niyyet etmekle veya durumun delaletiyle olur. Genel olarak bu
şekilde verilen talak, talak-ı baindir, yani yeni bir nikâhı gerektirir. Talak
ihtiyaç halinde mubah olmakla birlikte, Allah'ın en çok buğzettiği bir
hadisedir. Resûlullah «Mubahlar içerisinde Allah'ın en sevmediği mubah,
boşamadır» buyurmuştur. Yukardaki izahlar, boşamaya karar verildikten sonra
yapılacak hareketin safhalarını açıklamaktadır. Yoksa boşamak aslında
sevilmeyen bir olay olduğu için güzel tarafı yoktur.
[2] Çünki islâm'da kocanın karısını en fazla üç talakla
boşama yetkisi vardır. Bunun üstünde söylenen sözlerin bir değeri yoktur.
[3] Hanefi mezhebine göre, bu sözle şayet üç talaka niyet
etmemişse bain talak vaki olur. Şafiî mezhebine göre ric'î talak vaki olur.
[4] Hanefi mezhebine göre, bain talak vaki olur.
[5] Şeybanî, 600
[6] Şeybanî, 567.
[7] Şeybanî, 569.
[8] îlâ', lugatta yemin anlamındadır.
Fıkıh'da, karısıyla
belirli bir müddet cinsî münasebet yapmayacağına dair erkeğin yaptığı yemindir.
îlâ' yoluyla yemin, ya
sarih ifadelerle olur; ya da kinaye ifadelerle olur. Sarih ifadelerin niyete
ihtiyacı yoktur. Mesela erkeğin,karısına «Sana yaklaşmam, seninle cima etmem,
cünüplükten dolayı seninle yıkanmam» gibi ifadeleridir.
Kinaye ifadeler ise,
«Sana dokunmam, sana gelmem, seninle (bir odaya) girmem, seninle benim başımı
hiç bir şey bir araya getirmez, seninle bir yatakta gecelemem, yatağına
yaklaşmam vb.» ifadelerdir ki, bu ifadeler yemin kasdı ile yapıldığı takdirde
îlâ olur.
[9] Hanefî imamlarına göre, dört ay içerisinde yeminini
bozarak karışma dönmezse, dört ayın bitmesiyle talak vaki olur.
[10] Şeybanî,580.
[11] Şeybanî, 579.
[12] Zıhar kelimesi lugatta, sırt anlamına gelen zahr
kelimesinden türetilmiş «zahere» fiilinin mastarıdır. Aslında kocanın karısına,
«sırtın bana anamın sırtı gibi (geliyor)» demesidir. Ancak sonradan sırttan
diğer azalara, anneden de diğer evlenmesi haram olan kadınlara intikal
edilmiştir. Fıkıhta ise, bir kocanın, karısını veya yüz, baş gibi bir organını
ya da üçte bir, dörtte bir gibi vücudunun her yerine şamil bir cüz'ünü
kendisine nikâhı ebediyen haram olan kadınların bakması haram bir organına
benzetmesine, zıhar denir.
[13] Mücadele, 3,4
[14] Mücadele, 3.
[15] Hz. Aişe, Berîre'yi satın almak istediğinde,
Berîre'nin kocasının 'Vela
hakkı bize aittir'
demesi üzerine, Hz. Peygamber bu sözü söylemiştir
(Zürkanî, IH/235).
[16] Buharı, Talâk, 68/14; Müslim, Itk, 20/2; No: 14.
Benzeri için bkz. Şeybanî, 797-798
[17] Şeybanî, 539, Ayrıca bkz. 538.
[18] Hanefi Mezhebine göre, bir talak-ı bâin vaki olur.
[19] HuT, hal'kelimesinden alınmış, soymak anlamında isim
yapılmıştır. Mânâ ile isim arasındaki münasebet, karı ile kocanın birbirlerine
manen elbise mesabesinde olmasındandır. Birisi diğerinden ayrılmakla, sanki
elbise çıkarılmış olmaktadır. Fıkıh dilinde, kadının, aralarında anlaşacakları
ma? *\=yn para Karşı fiğin da kocasından boşanmasını sağlamasıdır.
[20] Ebu Davud, Talak, 13/17; Nesai, Talâk, 27/34; îbn
Mace, Talak, 22
[21] Şeybanî, 562.
[22] Lian, lugatta: Lanet kökünden lâane fiilinin semaî
masdan olup kovmak ve uzaklaştırmak anlamındadır. Mesala Allah, şeytan hakkında
«kıyamete kadar lanetim senin üzerinedir» buyurdu.
Şer'an Han: Kan-kocanın
şehadet ehlinden olup kocanın karısına zina isnat etmesi veya çocuğunun
neksebinin kendisine ait olmadığım söylemesi neticesinde şahid de
bulunmadığından aralarında geçen özel nitelikteki lanetleşmedir. Taraflar dörder
defa Allah'a yemin ederek kendilerinin doğru, karşı tarafın yalancı olduğunu
söylerler. Beşincisinde ise kendisinin yalancı karşı tarafın doğru olması
halinde Allah'ın lanetinin üzerlerine olmasını istemeleridir. Lânetleşen
karı-koca ayrılırlar. Artık ebediyyen evlenemezler.
[23] Buharı, Talâk, 68/4; Müslim, Liân, 19/1.
[24] Buharı, Talâk, 68/35; Müslim, Lifin, 19/8; Şeybanî,
587.
[25] Nûr, 24/6-9
[26] Bir kimse ağır hasta iken karısını boşar, iyileşmeden
ölürse mirastan mahrum bırakmak için boşamış sayılır, boşadığı kadın
mirasından hakkını alır. tşte Hz. Osman da, bu hükme göre Abdurrahman'ın hasta
iken boşadığı karısına mirasından pay vermiştir.
[27] Şeybanî, 576.
[28] Bu kısımda Maliki mezhebine göre mut'anın durumu
görülecektir. Hanefî-lere göre ise, bunun hükmü şöyledir: Kişi nikâh akdi
esnasında mehirden söz etmez veya mehir vermemeyi şart koşar da zifafa girmeden
karısını bo-şarsa mut'a vermesi gerekir. Mut'a — sahih görüşe göre— erkeğin
mâli durumuna uygun olarak kadına vereceği baş Örtüsü, iç elbise ve dış elbiseden
ibarettir. Ancak bu, mehr-i mislin (emsal mehir) yarısını geçemez.
[29] Şeybanî, 588.
[30] Şeybanî, 555.
[31] Buharı, Talâk, 68/1; Müslim, Talâk, 18/1; Şeybanî,
554.
[32] Hanefî mezhebinde «kuru» hayız (âdet) hali olarak
değerlendirilmiştir.
[33] Buharî, Talâk, 68/41.
[34] Müslim, Talâk, 18/6, no: 35; Şafiî, Risale, no: 756.
[35] Şeybanî, 611.
Hanefi mezhebinde,
hayızdan kesilmiş bir kadının iddeti yalnız üç aydır. Kocası Ölmüş ise, dört ay
on gün iddet bekler. Bu kadın iddeti bitmeden tekrar aybaşı olursa, yeni baştan
hayız esas alınarak iddet beklemeye başlar. Bir veya iki hayız iddet bekleyen
kadın, bilahare aybaşı olmazsa, yeni baştan ay esasına göre iddet bekler.
[36] Nisa, 4/41-35.
[37] Hanefi mezhebine göre, bir koca "evleneceğim her
kadın boş olsun" derse evlenince talak vaki olur. (Mergınanî, Hidaye, c.l,
s. 250).
[38] Şeybanî, 548, 539,
[39] Bu kişi, Gaylan b. Seleme es-Sekafî'dir.
[40] îbn Abdülber der ^i; Muvatta ravileri ile tbn Şihab
ravilerinin çoğu böyle rivayet ettiler:
Tirmizî ve tbn Mace,
mevsûl olarak rivayet ederler. Tirmizî, 9- Nikâh, 33; tbn Mace, 9 -Nikâh, 40.
[41] Hanefi mezhebin-e göre, üç talakla sahib olur.
(Mergınanî, c.2, s.11).
[42] Ebû Hanife'ye göre, mükrehin (boşamaya zorlanan kişi)
talakı vakidir. Na-hai ve Şa'bi de aynı görüştedirler. Said b. el-Müseyyeb'den
de bu şekilde bir rivayet vardır. Malikiler, Resûlullah (s.a.v.)'ın şu hadisine
dayanmaktadırlar: «Zor karşısında talak vaki olmaz.» Bu hadise göre karısını
boşamaya zorlanan kimsenin talakı (delinin verdiği talak gibi) muteber
değildir. Abdullah b. Ömer, Abdullah b. ez-Zubeyr, Ömer b. Hattab, Ali b. Ebi
Talib, İbni Abbas ve Ömer b. Abdulaziz bu durumda olan kimsenin talakı vaki olmaz
diye fetva vermişlerdir. Şafiî'ye göre de hüküm böyledir. Münteka c. 4 s. 124).
[43] Talak: 1
[44] Bakara: 2/229
[45] Bu hadis mürseldir. Ayrıca mevsul olarak rivayeti için
Bk. Tirmizi; 11 Talak, 16
[46] Bakara: 2/231
[47] Sarhoş, karısını boşarsa talak vaki olur, birini
haksız yere öldürürse kısas olarak öldürülür. Ömer b. el-Hattab, Ali b. Ebî
Talib, Nehaî, Şa'bi, İbn Sîrin ve fukahamn çoğunluğunun görüşü böyledir. İmam
Malik, Ebû Ha-nife, Evzaî ve Sevri de bu görüştedirler, tmam Şafii'nin bu
hususta iki görüşü vardır:
1- Sarhoşun talakı vaki
olur. Şafiî imamlarının çoğunluğu bu görüştedir.
2- Sarhoşun talakı vaki
olmaz. Müzenî'nİn görüşü de böyledir Osman b. Af-fan, Rabîa ve Yahya b. Said
el-Ensarî'den de böyle rivayet edildi. Talak vaki olmasında asıl olan delil
şudur: Hırsızlıktan dolayı elinin kesilmesi,, birini haksız yere öldürdüğü
için kısas yapılması gereken kişinin verdiği talak da vaki olur.
Kadı Ebu'l-Velid der
ki: Yukarda söz konusu olan sarhoşun şuuru tamamen kaybolmamıştır. Aklının
başında olup olmadığı, istediğini istediği şekilde yapabilme siyi e belli
olur. Şuuru tamamen kaybolmamış bir sarhoş, bir kişiyi haksız yere öldürürse
ittifakla kısas gerekir. Adanı bayılma derecesinde sarhoş olmuş, hiç aklı
başında kalmamış, ne yaptığını bilmiyorsa bunun verdiği talak geçerli değildir.
Zaten bu şekildeki bir kişi vurmaya kadir olamadığı gibi, öldürmeyi ya da başka
bir şeyi de kastedemez.
[48] İki iddetten biri, kocası ölen kadının ki dört ay on
gündür. İkincisi gebe kadının İddetidir ki çocuğunu doğuruncaya kadardır. Bu
iki iddetin hangisi uzunsa o muteberdir.
[49][49] Nesaî, 27- Talâk, 56.
[50] Buharı, Talâk, 68/39.
[51] Nesaî, Talak, 27/56.
Yahya b. Said rivayeti
için bkz. Müsim, Talak, 18/8, no: 57.
Buharı ve Müslim ile
Sünen kitaplarında başka rivayetleri de vardır.
[52] Medine'ye altı mil mesafede bir yerin ismi
[53] Ebu Davud, Talâk, 13/44; Tirmizî, Talâk, 11/23; Nesaî,
Talâk, 27/60; Şafiî, Risale, no: 121.
[54] Şeybanî, 583.
[55] Şeybanî, 596.
Ümmü Veled'in efendisi
ölür ya da azad ederse, Hanefi mezhebine göre iddeti üç hayızdır. Hayız
görmüyorsa üç aydır. (Mergınanî, Hidaye, c.2, s. 29)
[56] Azil, meniyi dışarı akıtmaktır.
[57] Buhari, Itk, 49/13; Müslim, Nikâh, 16/21, no: 125.
[58] Şeybanî, 548.
[59] Şeybanî, 549.
[60] Şeybanî, 550.
[61] Buharı", Talâk, 68/46; Müslim, Talâk, 18/9, no:
58.
[62] Müslim, Talâk, 18/9, no: 63; Şeybanî, 590.
[63] Şeybanî, 589.
[64] Ebu Davud, Talâk, 13/44; Nesaî, Talâk, 27/16.