29. TALAK (BOŞAMA/BOŞANMA) KİTABI. 2

1. Talakı Bainle Boşama. 2

2. Erkeğin, (Boşama Niyetiyle) Karısına Serbestsin, Kurtuldun Gibi Sözleri. 3

3. Boşama Yetkisini Kadına Vermek Suretiyle Boşanma. 4

4. Boşama Yetkisini Kadına Vermekle Bir Talak Hakkını Kınlanma. 4

5. Kadına Boşama Yetkisini Vermek, Boş Olmasını Gerektirmez. 5

6. Îla' (Karısına Yaklaşmama Yemini). 6

7. Kölenin Îlası. 7

8. Hür Kişinin Zıharı. 7

9. Kölenin Zıharı. 9

10. Kadının Muhayyerliği. 9

11. Hul’ (Kadının Bedelli Boşaması). 10

12. Bedel (Mal) Vererek Boşanan Kadının Talak'ı. 11

13. Lian (Lânetleşme Yoluyla Boşanma). 12

14. Lian Neticesinde Annesi Üzerine Kaydedilen Çocuğun Mirası. 14

15. Bakire Bir Kızı Boşamak. 14

16. Hastanın Boşaması. 15

17. Boşadıktan Sonra Verilecek Mut'a (Hediye). 16

18. Kölenin Boşaması. 16

19. Hamileyken Boşanan Cariyenin Nafakası. 17

20. Kocasını Kaybeden Kadının İddeti. 17

21. Hayızlar, Boşama İddeti Ve Aybaşı Halindeyken Kadını Boşamak. 17

22. Kendi Evinde Boşanan Kadının İddeti. 19

23. Boşanan Kadının Nafakası:. 20

24. Kocası Tarafından Boşanan Cariyenin İddeti. 20

25. Boşanma Îddetî İle İlgili Konular. 20

26. Hakemlek. 21

27. Henüz Evlenmeden Boşamaya Daik Yemin. 22

28. Karısıyla Cima Edemeyen Kocaya Tanınacak Zaman. 22

29. Talakla Alakalı Hadisler. 22

30. Kocası Ölen Hamile Bir Kadının İddeti. 24

31. Kocası Ölen Kadının İddeti Bitinceye Kadar Kendi Evinde Durması. 25

32. Efendisi Ölen Ümmü Veledin İddeti. 26

33. Kocası Ya Da Efendisi Ölen Cariyenin İddeti. 26

34. Azil. 27

35. Kocası Ölen Kadının Bir Süre Süslenmemesi. 28

 

 

 

 

 

 

 

 

29. TALAK (BOŞAMA/BOŞANMA) KİTABI

 

1. Talakı Bainle Boşama[1]

 

1. Malik, şunları rivayet etti: Bir kişi Abdullah b. Abbas'a: «Ben kanını yüz talak ile boşadım. Hakkımdaki görüşün nedir?» deyince îbn Abbas ona:

«— Kadın senden üç talak ile boş oldu. (Geri kalan) doksanye-di talakla da Allah'ın âyetlerini alaya almış oldun» dedi. [2]

 

2. îmam Malik'ten rivayet olundu: Bir adam Abdullah b. Mes'ud'a gelerek:

«— Karımı sekiz talak boşadım» deyince îbn Mes'ud: «— Sana nasıl fetva verildi?» diye sordu. O da:

«— Karın üç talakla boş olmuş denildi» diye cevap verdi. îbn Mes'ud devamla şöyle dedi:

«— Doğru söylemişler, kim Allah'ın emrine uygun olarak bo-şarsa Allah (bu boşamanın hükmünü) açıklamıştır. Bir kimse de kendi aleyhine gevezelik yaparsa, bu hatası kendine aittir. Kendi aleyhinize mugalata yapıp da bizi uğraştırmayın. Hüküm, onla­rın dediği gibidir. (Karın senden üç talak ile boştur)».

 

3. Ebû Bekir b. Hazm şöyle demiştin Ömer b. Abdülaziz bana:

«Elbette (kesinlikle) sözü (Taîak-ı bain) hakkında âlimler ne hüküm veriyor?» diye sorunca, ben ona şöyle cevap verdim:

«Ebân b. Osman elbetteyi bir talak sayıyor.» Bunun üzerine Ömer b. Abdülaziz:

«Şayet talak (Boşama hakkı) bin tane olsa, elbette kelimesi hepsini içine alır. Elbette sözünü kullanan, son sözü söylemiş olur. (Yani karısı üç talak ile boş olur).» dedi.

 

4. Ibn Şihab'dan rivayet edildi: Mervan b. Hakem, Elbette kaydıyla karısını boşayanın karısının üç talak boş olduğuna hük­mederdi.

îmam Malik der ki: Üç talak hakkında duyduklarımın en uy­gunu budur. [3]

 

2. Erkeğin, (Boşama Niyetiyle) Karısına Serbestsin, Kurtuldun Gibi Sözleri

 

5. imam Malik'e şöyle rivayet olundu: Irak'tan, Ömer b. Hattab'a bir adamın karısına (boşama kasdiyle) «ipin boynunda» dediğini yazdılar. Bunun üzerine Ömer b. Hattab da (Irak'taki) valisine: Ona hac mevsiminde benimle Mekke'de görüşmesini söyle diye yazdı. Hz. Ömer, Beytullahı tavaf ederken adı geçen adam, Hz. Ömer'le karşılaşıp, selâm verince, Hz. Ömer:

«— Kimsin?» diye sordu. O da cevaben:

«—Yamna gelmesini emrettiğin kişiyim», deyince Hz. Ömer:

«— Şu Kabe'nin Rabbı hakkı için sana soruyorum, karına «ipin boynunda» derken niyetin neydi?»

«— Buradan başka bir yerde bana yemin verseydin gerçeği söylemezdim.

Ömer:

Bu sözümle karımı boşamayı kasdettim» deyince Hz.

«— Hüküm, istediğin gibi olmuştur, (yani karın senden boş­tur)» dedi.

 

6. imam Malik'e şöyle rivayet olundu: Ali b. Ebî Talib, karısı­na «sen bana haramsın» diyen bir kişi hakkında:

«— Karısı üç talakla boştur»[4] diye fetva verirdi.

İmam Malik der ki: Üç talak konusunda işittiğimin en uygu­nu budur.

 

7. Nafî'den rivayet edildi, Abdullah b. Ömer der ki: (Bir kimse­nin karısını boşama niyetiyle): «Sen serbestsin veya ben senden kurtuldum» demesi üç talak sayılır.

 

8. Muhammed'in oğlu Kasım'dan rivayet edildi: Bir ailenin kızıyla adamın biri evliydi. Adam, karısının ailesine «alın kızınızı ne yaparsanız yapın» dedi. Bunun üzerine fakihler, o kadının bir talak ile boş olduğuna hükmettiler.[5]

 

9. Ibn Şihab, Karısına: «Sen benden, ben de senden kurtul­dum» diyen bir adam hakkında, der ki:

«O kadın üç talak ile boştur. Tıpkı elbette ile boş olan kadın gibi.

îmam Malik der ki: Bir adam, «Sen serbestsin» veya «sen kur­tuldun» ya da «sen kesin olarak boşsun» derse, bu üç talak sayılır. (Nikâhtan sonra) karısına yaklaşmadan yukardaki sözleri söyle­yen kimse hakkında, bir veya üç talaktan hangisine niyyetlendi ise o kadar talak vaki olur. Adam «bir tane kasdettim» derse yemin et­tirilir, o şahıs, karısına taliplilerden biri olur. Zira kocasıyla te­masta bulunmuş bir kadını, kocasından ancak üç talak kesin ola­rak ayırır. Böylece kadın kocasından kurtulur ve serbest olur. Ko­casıyla temas etmemiş bir kadın hakkında bu işi bir talak görür.

imam Malik der ki: Bu konuda işittiğimin en uygunu Şi-hab'ın sözüdür.

 

3. Boşama Yetkisini Kadına Vermek Suretiyle Boşanma

 

10. îmam Malik'e şöyle rivayet edildi: Bir adam, Abdullah b. Ömer'e gelerek:

«— Ya Eba Abdurrahman, boşama yetkisini kanma verdim. O da kendisini boşadı. Bu konuda görüşün nedir?» dedi.

Abdullah b. Ömer:

«— Görüşüm karının dediği gibi (yani boştur)» deyince, adam:

«— Yapma, ya Eba Abdurrahman» dedi.

îbn Ömer:

«_- Ben mi yapıyorum? Onu sen yaptın», karşılığım verdi.

 

11. Nafî'den: Abdullah b. Ömer şöyle derdi:

«Koca, karısına boşama yetkisini verirse hüküm, karının ver­diği hükümdür» (yani kendisim boşarsa boş olur, boşamaz ise boş olmaz). Yalnız (koca karışma) mani olur.

«Ben yalnız bir talakla boşama yetkisini vermeyi kasdettim.» derse, yemin eder, (ric'î talak vaki olur), iddeti içerisinde karısına döner.                                            

 

4. Boşama Yetkisini Kadına Vermekle Bir Talak Hakkını Kınlanma

 

12.Zeyd b:Sâbit'in  oğlu Harıce şöyle rivayet etti: O, babası Zeyd b. Sabit in yanında otururken, Zeyd'e, EbÛ Atîk'in oğlu Mu-hammed ıkı gözü yaşlı olarak geldi. Zeyd ona:

 *. O da-.

«—Boşama yetkisini karıma verdim, o da benden ayrıldı» de­di. Zeyd ona:

«— Seni böyle davranmaya ne zorladı?» diye sordu. Adam: «— Kader» cevabını verdi. Zeyd:

«— istersen karına dön. O, yalnız bir talak ile boş olmuştur. Senin ona dönmek hakkındır» dedi.[6]

 

13. Abdurrahman b. Kasım babasından rivayet etti: Sakîf ka­bilesinden bir adamın boşama yetkisini karısına vermesi üzerine karısı, ona:

«.— Sen talaksın (boşsun)» dedi ve adam sustu. Sonra tekrar: «— Sen talaksın» dedi. Kocası:

«— Ağzında taş (söyleyeceğin bir olay) mı var?», dedi. Kadın tekrar:

«— Sen talaksın» deyince, kocası (tekrar):

«— Ağzında taş mı var?» dedi. Bunun üzerine davalarım gör­mesi için Mervan b. Hakem'e gittiler. Mervan adama, karısına yalmz bir talakla boşama yetkisi verdiği hakkında, yemin ettirdi ve karısını ona verdi.

Abdurrahman der ki:

«Bu hüküm (babam) Kasım'ın hoşuna giderdi» ve bu konuda işittiklerinin en uygunu olduğu görüşündeydi.

imam Mâlik der ki:

«Bu konuda işittiklerimin en uygunu ve en hoşuma gideni bu­dur.

 

5. Kadına Boşama Yetkisini Vermek, Boş Olmasını Gerektirmez

 

14. Hz. Aişe der ki: «Ebû Bekir'in oğlu (kardeşim) Abdurrah-man'a Ebû Ümeyye kızı Kureybe'yi (ailesinden) istedim. Onlar da verdiler. Sonra Abdurrahman'a sitem ederek:

«— Biz, Onun değil, Hz. Aişe'nin hatırı için verdik» dediler. Bunun üzerine Hz. Aişe Abdurrahman'a (haber) göndererek du­rumu bildirince Abdurrahman da boşama yetkisini (hanımı) Ku-reybe'ye verdi. Kureybe, kocasını tercih etti. Bu olay talak sayıl­madı.

 

15. Kasım'dan şöyle rivayet edildi:

Hz. Peygamber'in hanımı Hz. Âişe, Abdurrahman —Şam'da iken— kızı Hafsa'yı Zubeyr'in oğlu Münzir'le evlendirdi.

Abdurrahman (Şam'dan) gelince:

«— Ben olmadan bu yapılır mı?» dedi.

Hz. Aişe (olayı) Münzir'e anlatınca, Münzir:

«— Bu iş, Abdurrahman'm elindedir. (Yani boşama yetkisini ona verdim. Ne derse o olur.)»» demesi üzerine:

Abdurrahman (Aişe'ye hitaben):

«— Senin kararlaştırdığın işi bozma gücünü kendimde gör­müyorum» dedi. Böylece Hafsa, Münzir'in yanında kaldı ve bu olay talak sayılmadı.[7]

 

16. Abdullah b. Ömer ile Ebû Hureyre'ye, boşama yetkisini ka­rısına veren, bu yetkiyi kullanmadan kocasına iade eden kadının kocası hakkında fetva soruldu.

Her ıkısı de:

«—Bu boşama sayılmaz», dediler.

Saîd b. Müseyyeb der ki:

«Bir adam boşama yetkisini karısına verir de karısı da ondan ayrılmaz ve onun yanında kalırsa bu, boşama sayılmaz.»

îmanı Malik, boşama yetkisi kendisine verilen, bu yetkiyi ka­bul etmeyip sonra kocasından ayrılan kadın hakkında der ki: «Onun elinde böyle bir yetki yoktur. Bu yetki, ikisi bir mecliste bu­lunduğu sürece devam eder.»

 

6. Îla' (Karısına Yaklaşmama Yemini)[8]

 

17. Cafer, babası Muhammed'den rivayet eder: Ali b. Ebî Talib derdi ki:

«Bir kişi karısına yaklaşmamaya yemin ettiğinde talak mey­dana gelmez. Dört ay geçince bakılır, ya karışım boşar ya da cinsî münasebet yapmakla yeminini bozar, (keffaret verir) karısına yaklaşır, imam Malik der ki: Fetva bizce de böyledir.[9]

 

18.Nafî'den rivayet edildi; Abdullah b. Ömer şöyle derdi:

«Bir kimse karısına yaklaşmamaya yemin edip de üzerinden dört ay geçince bakılır: Ya karısını boşar, yahut ona dönerek yemi­nini bozar, keffaretini verir. Dört ay geçmeden ettiği yemin talak sayılmaz.»

Ibn Şihab'dan rivayet edildi: Saîd b. Müseyyeb ile Ebû Bekir b. Abdurrahman, karısına yaklaşmamaya yemin eden bir adam hakkında şöyle dediler:

«Dört ay geçince kadın, ric'î talak ile boş olur. Kadın iddet bek­lerken kocasının dönme hakkı vardır.»[10]

 

19. îmam Malik'e şöyle rivayet edildi: Karısına yaklaşmama­ya yemin eden bir adam hakkında Mervan b. Hakem:

«Dört ay geçince kadın bir talak ile boş olur. Kadın iddet bek­lerken kocasının ric'at (dönme) hakkı vardır» diye hüküm verir­di.[11]

Malik der ki: Bir adam karısına ilâ yaparsa bakılır, karısına dönmez de boşarsa (ric'i talak olur) iddeti içinde dönme hakkı vardır, îddet'i bitinceye kadar yaklaşmazsa talak bain olur. (Bu takdirde) dönme hakkı olmaz. Ancak (yaklaşmaması) hastalık, hapis gibi meşru özürlerden dolayı olursa karısına dönme hakkı devam eder. İddeti bitip bain talak ile boş olduktan sonra yeniden evlenir, yine dört ay geçinceye kadar karısına yaklaşmazsa bakı­lır, yeminini bozmazsa birinci yeminle talak bain olur, bir daha dönemez. Nikahlayıp, karısına yaklaşmadan boşandığı için de, karısı üzerinde bir iddet ve ric'at hakkı yoktur.

îmam Malik der ki: Karısına yaklaşmamaya yemin eden kim­se dört ay geçince bakılır, boşarsa talak ricl olur. İddeti içerisinde dönebilir. İddeti bitmeden dört ay geçerse talak vaki olmaz, iddeti bitinceye kadar dönebilir. Bu sırada dönmeden iddeti bitince ta­lak bain olur ve bir daha dönemez.

Bu hususta işittiğimin en güzeli budur.

İmam Malik, karısına yaklaşmamaya yemin eden, sonra da bir talak ile boşayan ve boşama iddeti bitmeden dört ay geçen adam hakkında der ki:

Bu adam, yeminini bozarak keffaret vermemişse iki talak ile boşamış olur. Şayet boşama iddeti dört aydan önce biterse (bu du­rumda) adamın yemini boşama olmaz. Çünkü karısı ondan boş iken dört ay geçmiş olmaktadır.

İmam Malik der ki: Bir kimse karısına bir gün ya da bir ay yaklaşmamaya yemin eder de sonra dört aydan daha fazla (bir müddet) geçinceye kadar bekler (hanımına yaklaşmazsa), bu yemin, boşamayı gerektiren yemin olmaz. Boşamayı gerektiren ye­min, (hanımına) dört aydan daha fazla yaklaşmamaya yemin eden kişinin yeminidir. Fakat dört ay ya da daha az karısına yak­laşmamaya yemin eden kimsenin yemini kanaatimce ilâ sayıl­maz. Çünkü nazarı dikkata alınacak zaman, (yani dört ay) gelince yeminin gereği yerine gelmiş olur. Bir şey gerekmez.

îmam Malik der ki: Bir koca, karısı çocuğunu sütten kesinceye kadar ona yaklaşmamaya yemin ederse bu yemin ila sayılmaz. Ni­tekim bana ulaştığına göre Ali ö. Ebi Talib'e bu mesele soruldu­ğunda bu yeminin ilâ olmayacağını ifade buyurmuşlardır.

 

7. Kölenin Îlası

 

îmam Malik der ki: îbn Şihab'a kölenin kansına yaklaşmaya­cağına dair ettiği yeminin hükmünü sordum.

Ibn Şihab da şöyle dedi:

«— Onun yemini de hürün yemini gibi sabittir. Şu kadar var ki kölenin ilâsının süresi (dört ay değil) iki aydır.»

 

8. Hür Kişinin Zıharı[12]

 

20. îmam Malik'e rivayet edildi: Saîd b. Amr b. Süleyb ez-Zü-rekî evleneceği kadını boşayacağını söyleyen bir adam hakkında

Kasım b. Muhammed'e (fetva) sordu.

O da dedi ki:

«— Karısına «seninle evlenirsem sırtın bana anamın sırtı gibi olsun» diyen adama Hz. Ömer, «Evlenirsen zıhar keffareti verin­ceye kadar karına yaklaşma» diye emretti.

 

21. imam Malik'e şöyle rivayet edildi: Bir adam, Kasım b. Mu-hammed ile Süleyman b. Yesar'a evlenmeden Önce karısına zıhar yapan bir adam hakkında (fetva) sordu. Onlar da:\

«— O kadınla evlenirse zıhar keffareti verinceye kadar ona do­kunamaz» dediler.

 

22. Hişam b. Urve babası Urve'den rivayet eder:

Urve, dört karısına bir cümle ile «hepiniz bana annemin sırtı gibisiniz» diyen bir adam hakkında:

«— Ona yalnız bir keffaret gerekir» demiştir.

Rebia b. Ebî Abdirrahman'dan da böyle rivayet edilmiştir.

imam Malik der ki: Fetva bize göre de böyledir, Allah, zıhar keffaret i hakkında şöyle buyurdu: «(Karısına zıhar yapan) temas etmeden Önce bir köle azad eder. Köle bulamayan, karısına yaklaşmadan peşpeşe iki ay oruç tutar, oruç tuta-mazsa altmış fakiri doyurur.»[13]

imam Malik, ayın ayrı meclislerde karısına zıhar yapan bir ki­şi hakkında der ki:

«Ona yalnız bir keffaret gerekir. Şayet zıhar yapar, sonra kef-faretini verir, sonra da tekrar zıhar yaparsa, yeniden bir keffaret daha gerekir.»

imam Malik der ki:

«Bir kimse zıhar yaptık dan sonra, keffaret vermeden önce bir­leşme yaparsa, yalnız bir keffaret gerekir. Keffaret verinceye kadar karısına yaklaşmaz. (Önceden yaklaştığı için de) Allah'tan af di­ler. Bu işittiklerimin en uygunudur.

imam Malik der ki:

Gerek süt ve gerekse ncseb (soy) yönünden evlenmesi haram olan kadınlara yapılan benzetme de aynıdır. (Aralarında hiç bir fark yoktur).

imam Malik der ki: Kadınlar kocalarına zıhar yapamazlar.

Yüce Allah'ın «Kadınlarına zıhar yapıp sonra sözlerin­den dönenler..,»[14] âyeti hakkında İmam Malik der ki: Bu âye­tin tefsiri işittiğime göre şöyledir: Adanı karısına zıhar yapar (sır­tın annemin sırtı gibi der), sonra da karısına yaklaşmaya karar verirse, ona keffaret vacip olur. Şayet karısına zıhar yaptıktan sonra yaklaşmaya karar vermeyerek boşarsa, üzerine keffaret

vacib olmaz. Bundan sonra tekrar evlenirse zıhar keffareti ver­meksizin ona dokunamaz.

Cariyesine zıhar yapan biri hakkında da îmanı Malik der ki:

Şayet bu kişi cariyesine yaklaşmak isterse, münasebetten önce zıhar keffareti vermesi gerekir.

imam Malik der ki: Zıhar yapan bir kimse ilâ da yapmışsa, ayrı ayrı keffaret gerekir. Ancak (aczinden) zıhar keffaretiyle dön­mek istemiyorsa îlâ (yemin) keffaretiyle dönebilir.

 

23. Hişanı b. Urve der ki:

Bir adam, Urve b. ez-Zübeyr'e sordu: «Bir kimse karısına: Sen yaşadıkça üzerine nikahlayacağım her kadın bana annemin sırtı gibi olsun, dedi. Bunun hükmü nedir?»

Urve b. Zübeyr de:

«— Bir köle âzât etmek kâfi» dedi.

 

9. Kölenin Zıharı

 

24. Malik der ki:

îbn Şihab'a kölenin yaptığı zıharın hükmünü sordum. O da:

«Hürün zıharı gibidir», cevabını verdi.

imam Malik der ki: Aynen hür kişinin keffareti gibi olduğunu kastediyor. Hür bir kimseye zıhardan dolayı ne gerekiyorsa köleye de aynısı gerekir, kölenin yaptığı zıhar sabittir, zıhardan dolayı

îmarn Malik, karısına zıhar yapan (ve ona yaklaşmamaya da yemin etmiş olan) bir köle hakkında der ki:

Zıhar keffaretiyle, yemin keffareti de yerine getirilmiş olmaz. Köle, zıhar keffareti olarak oruç tutarken daha orucunu bitirme­den, yemininden dolayı talak meydana gelir.

 

10. Kadının Muhayyerliği

 

25. Kasım b. Muhammed'den: Hz. Aişe şöyle dedi:

«Berîre (adındaki cariye) sebebiyle üç meselenin serî hükmü (üç sünnet) öğrenilmiştir. Bunlardan biri şudur: Berîre azad edil­diği zaman kocasından ayrılma ile yanında kalma hususunda mu­hayyer bırakıldı, ikincisi Resûlullah (s.a.v.):

«Vela hakkı, azad edenindir» buyurdu.[15]

Üçüncüsü Resûlullah (s.a.v.) eve girdiğinde (ocakta) çömleğin içinde et kaynıyordu. Önüne ekmek ve evde bulunan katıklar geti­rildiğinde, Resûlullah: «Çömlekte et piştiğini görmüştüm» de­yince (evdekilerin):

«— Evet ya Resûlallah! Fakat o et, Berîre'ye sadaka olarak ve­rilmiştir. Sen sadaka yemezsin.» demeleri üzerine Resûlullah:

«— O et ona sadaka, bize de Berîre'nin hediyesidir» bu­yurdu.[16]

 

26. Nafî'den rivayet edildi: Bir köle ile evli olup da hürriyetine kavuşan cariye hakkında Abdullah b. Ömer:

«Kocası kendisine yaklaşmadan Önce cariyenin nikâhı fesh et­me hakkı vardır» dedi.

îmam Malik der ki: (Azad edilen bir) cariye ile kocası birleş­tikten sonra cariye muhayyer olduğunu bilmediğini iddia ederse, iddiası kabul edilmez, artık muhayyer de olmaz.

 

27. Urve b. ez-Zubeyr der ki: Adiy oğullarının Zebra adında bir cariyesi, bana cariye iken bir kölenin nikâhlısı olduğunu haber verdi ve şöyle dedi:

(Ben azad edilince) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Hafsa, beni çağırtarak,

«— Sana bir haber vereceğim, —Bir şey de yapmanı istemiyo­rum—: Kocan sana yaklaşmadan Önce nikâhını feshetme hakkın vardır. Şayet sana yaklaşırsa bu hakkın elinden gider» dedi.

Zebra bunu işitince: «O boş olsun, sonra boş olsun, sonra boş olsun» diyerek üç talak ile kocasını boşadı.

 

28. Saîd b. Müseyyeb der ki:

Kendisinde delilik ve eksiklik olan herhangi bir erkek, bir ka­dınla evlense bu kadın muhayyerdir: İsterse kocasının yanında kalır, isterse boşanır.[17]

 

29. imam Malik der ki: Bir köle bir cariyeyi nikâhlasa, onunla zifafa girmeden cariye azad edilse, cariye nikâhı bozmak isterse, bir talakla boş olur ve ona mehir gerekmez. Bize göre hüküm böyle­dir.

 

30. imam Malik'in, îbn Şihabı, şöyle derken duyduğu rivayet edildi: «Bir adam, boşanıp boşanmaması konusunda karısına seçme hakkı verir, o da kocasında kalmayı tercih ederse bu, talak sayılmaz.

îmam Malik der ki: işittiğimin en güzeli budur.

Muhayyer bırakılan kadın hakkında îmam Malik der ki: Ka­dını kocası muhayyer bıraktığı zaman, kadın boşanmayı istese üç talak ile boş olur.[18]

Kocası:

«— Ben, seni yalnız bir talakta muhayyer kıldım», dese bir talak ile boşanmış olmaz (her üç talak gider). îşittiğimin en güzeli budur.

îmam Malik der ki: Kocasının muhayyer bıraktığı kadın:

«— Ben bir talak kabul ettim, (diğerlerini kabul etmem)» Kocası da:

«— Ben (muhayyer bırakırken) seni üç talakta muhayyer bıraktım» dese de kadın yalnız bir talak kabul etse, nikâhına bir zarar gelmeden eski nikâhı üzere kocasının yanında kalır, inşaal-lah bu talak olmaz

 

11. Hul’ (Kadının Bedelli Boşaması)[19]

 

31. Yahya b. Saîd rivayet etti: Bana, Abdurrahman'ın kızı Am-re, Ensar'dan Sehl'in kızı Habibe'den nakletti: Habibe, Kays b. Şemmas'ın oğlu Sabit'in nikâhlısı idi. Allah'ın Resûlu (s.a.v.) sabah namazını kılmaya çıkınca, Sehl'in kızı Habibe'yi sabahın alaca karanlığında kapısının önünde beklerken buldu. Resûlullah (s.a.v.) ona:

«—Kimsin?» deyince, o da cevaben:

«— Ben, Sehl'in kızı Habibe'yim Ya Resûlallah!» dedi. Resû­lullah (s.a.v.):

«—Neyin var?» dedi. Habibe kocası hakkında:

«— Kocam Sabit b. Kays ile evli kalmamız imkânsız» dedi.

Kocası Sabit b. Kays gelince Resûlullah (s.a.v.) ona;

«—Bak (zevcen) Habibe neler söylüyor» dedi. Habibe:

«— Mehir olarak verdiklerinin hepsi yanımda (dilerse geri ve­ririm)» dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Sabit'e:

«—Ona verdiklerini al» buyurdu. Sabit onları geri aldı. Ha­bibe kocasından ayrılarak ailesinin yanında kaldı.[20]

 

32. Ebû Ubeyde'nîn kızı Safiye'nin azatlı cariyesinin, her şeyi­ni kocasına vererek boşandığı ve bunu Abdullah b. Ömer'in hoş karşıladığı rivayet edilmiştir.[21]

Bedel (mal) karşılığı kocasından boşanan kadın hakkında imam Malik der ki: Kocası ona zarar ve sıkıntı verdiği veya hak­sızlık ettiği bilinirse boşama geçerli olur ve karısından aldığı mal­ları da geri verir. Benim duyduğum budur, fakihlerimizin ittifak ettiği hüküm böyledir.

imam Malik der ki: Bir kadının, kocasından aldığından faz­lasını vererek boşanması da caizdir.

 

12. Bedel (Mal) Vererek Boşanan Kadının Talak'ı

 

33. Nafî'den: Muavvez b. Afrâ'nın kızı Rubeyyi' amcası ile bir­likte Abdullah b. Ömer'e geldiler. Ona, Rubeyyi'in Osman b. AfFan zamanında kocasına mal vererek boşandığını bildirdiler. O za­man Osman b. AfFan, kendisine ulaşan bu haberi hoş karşılamıştı.

Abdullah b. Ömer, «Bu kadının iddeti de, normal şekilde boşa­nan kadınınki gibidir,» dedi. Saîd b. Müseyyeb, Süleyman b. Yesâr ve Ibn Şihab da bedel (para) karşılığı boşanan bir kadının iddeti de boşanan diğer kadınlar gibi üç hayız süresidir, diyorlar­dı.

îmam Malik der ki: Mal vererek boşanan kadın ancak yeni bir nikâhla kocasına dönebilir. Tekrar evlenir, kocası ile birleşmeden ayrılırlarsa, iddeti ikinci talaktan itibaren başlamaz, birinci bo­şanmasından itibaren iddetine devam eder.

îmam Malik der ki: Bu konuda duyduğumun en uygunu bu­dur.

imam Malik der ki: Bir kadın, kendisini boşamasına karşılık bir şeyler vermesi üzerine kocası peşpeşe üç talak ile karısını boşarsa hepsi de geçerli olur. Şayet sükûtlerle sözüne ara verirse sükûtten sonra verdiği talaklar vaki olmaz, (zira bain talak vaki olduktan sonra verilen talakların anlamı nikâhsız kadını boşa­mak olacağından bir değeri yoktur.)

 

13. Lian (Lânetleşme Yoluyla Boşanma)[22]

 

34. Sehl b. Sa'd es-Sâidi'den: Uveymir el-Aclanî, Ensar'dan Asım b. Adiyye gelerek şöyle dedi:

«— Ya Asım, karısını yabancı biriyle yakalayan adama ne der­sin, o yabancıyı öldürse, siz de (kısas olarak) onu öldürür müsü­nüz, ya da bu adam nasıl hareket edecek? Benim adıma bu mesele­yi Resûlullah (s.a.v.)'a soruver.»

Asım, Resûlullah (s.a.v.)'a sorunca, Resûlulîah bu suallerden hoşlanmadı ve ayıpladı. Öyle ki Resûlullah (s.a.v.)'dan işittikleri Asım'ın ağırına gitti. Asım evine dönünce Uveymir onun yanına gelerek:

«— Ya Asım! Resûlullah sana ne cevap verdi?» dedi. Asım:

«— Başıma iş açtın. Resûlullah sorduğum meseleden hoşlan­madı.» deyince Uveymir:

«— Resûlullah (s.a.v.)'a sormadan bu meselenin peşini bırak­mam» dedi. bunun üzerine Uveymir, Resûlullah (s.a.v.) ashapla birlikteyken yanına vardı ve dedi ki:

«—Ya Resûlallah, karısını yabancı biriyle yakalayan adama ne dersin, o yabancıyı öldürse siz de onu (kısas olarak) öldürür mü­sünüz ya da bu adam nasıl hareket edecek?»

Resûlullah (s.a.v.) cevap olarak:

«— Senin ve hanımın hakkında âyet indirildi. Git hanı­mını getir» dedi.

Sehl der ki: «Ben ashapla beraber Resûlullah (s.a.v.)'ın yanın­da iken onlar da lanetleştiler.»

Uveymir:

«— Bununla evli kalırsam ona iftira edebilirim, ya Resûlul­lah» dedi. Resûlullah ona boşamasını emretmeden üç talakla karı­sını boşadı.

İbn Şihab, «bundan sonra lanetleşenler bu yolu takip etti­ler» dedi.[23]

 

35. Abdullah b. Ömer'den: Resulullah zamanında bir kişi ka­rısıyla lanetleşti ve çocuğun kendi çocuğu olmadığını söyledi. Resûlullah (s.a.v.) onlan birbirinden ayırdı ve çocuğu anasına ver­di.[24]

imam Malik der ki: Yüce Allah şöyle buyurdu:

«Karılarına töhmet edip kendilerinden başka şahidle-ri bulunmayanlardan birinin(kazf cezasına çarpılmama-sı için) şahadeti, doğru konuşanlardan olduğuna dair Al­lah'a dört kere yemin etmesi ve beşincisinde yalan konu-şanlardansa Allah'ın lanetinin üzerine olmasını istemesi­dir. Karısının, kocasının yalan konuşanlardan olduğuna dair Allah'a dört kere yemin etmesi, beşinci olarak da ko­cası doğru konuşanlardan ise Allah'ın gazabının üzerine olmasını istemesidir. Bu şahadet onu cezadan kurtarır»[25]

İmam Malik der ki: Bizce sünnet olan şudur ki, lânetleşen çift­ler bir daha evlenemezler. Erkek, yalan olduğunu söylerse, yaban­cı bir kadına iftira ettiği için kazf haddi (iftira cezası) tatbik edilir. Çocuk kocanın üzerine kaydedilir. Kadın kocasına ebediyyen dö­nemez. Hüküm bizce kesinlikle ve ittifakla böyledir.

tmam Malik der ki: Karısından kesin olarak boşanan ve ona dönme hakkı olmayan koca, sonradan karısının (kendisinden) hamile olduğunu inkâr ediyorsa, kadın (iddia edilenin aksine) o adamdan hamile olmuşa benziyor, aradan şüphe edilebilecek bir

zaman geçtiği halde çocuğun o adamdan olduğunu iddia ediyor, fakat kesin olarak bilinmiyorsa lânetleşirler. Erbab-ı ilimden duyduğum budur, bize göre hüküm böyledir.

îmam Malik der ki: Karısının kendisinden hamile olduğunu ikrar eden ve hamileyken üç talakla boşanan, henüz ayrılmadan önce zina ederken gördüğünü iddia eden koca, yabancı bir kişiye iftira ettiğinden lânetleşmezler. Bu adama had tatbik edilir. Şayet üç talakla boşadıktan sonra kendisinden hamile olduğunu inkâr ederse lânetleşirler. işittiğim budur.

imam Malik der ki; Zina töhmeti ve Han konusunda hür bir kimse ile köle arasında fark yoktur. Şu kadar var ki cariyeye töh­met edene had tatbik edilmez.

îmam Malik der ki: Müslüman cariye, Hıristiyan veya yahudi hür bir kadınla evlenmiş ve münasebette bulunmuş olan müslü-man hür kocası ile karısı arasında mülâane (lânetleşme) yapılır. Çünkü Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'inde —karılarına iftira edenler—(Nur, 24/6-9)6uyurmuştur. Müslüman cariye ve Hıris­tiyan veya yahudi hür bir kadın da buradaki «karıları» kelimesi­nin içine dahildir. Bizce hüküm böyledir.

imam Malik der ki: Köle, müslüman hür bir kadın ile ya da müslüman bir cariye veya yahudi veya Hıristiyan hür bir kadın ile evlenirse aralarında gerektiğinde mülâane yapılır. îmam Malik, karısıyla lânetleşen ve aklı başına gelip daha beşinci yeminde kendisine lanet okumadan bir veya iki yemin sonra kendisini ya­lanlayan koca hakkında der ki: Kocaya iftira haddi tatbik edilir, araları ayrılmaz.

îmam Malik, karısını boşayıp aradan üç ay geçtikten sonra «ben hamileyim» diyen karının kocası hakkında der ki: Kocası, bu kadının (kendinden) hamile olduğunu inkâr ederse karısıyla lânetleşir.

Kocası lânetleşen sonra da kocası tarafından satın alınan ca­riye hakkında da imam Malik der ki: Ona sahip olsa da münase­bette bulunamaz. Sünnet, lânetleşen karı kocanın ebediyyen bir­birlerine dönemeyeceği şeklindedir, imam Malik der ki: Zifafa girmeden karısı ile lânetleşen koca sadece nıehrin yarısını verir»

 

14. Lian Neticesinde Annesi Üzerine Kaydedilen Çocuğun Mirası

 

36. Malik'e rivayet edildi: Urve b. Zübeyr, Han yapan kadının çocuğu ile zinadan olan çocuk hakkında şöyle derdi:

«Çocuk Öldüğünde mirasından annesi Kur'an-ı Kerim1 de be­lirtilen hissesini alır, anne bir kardeşleri de hisseleri kadarını alırlar. Geri kalan mirası, eğer kadın azatlı cariye ise efendilerine kalır. Eğer cariye değil hür ise kendisi hakkım aldıktan ve çocuk­ları da haklarım aldıktan sonra geri kalan hazineye kalır,

îmam Malik der ki: Bana, Süleyman b. Yesar'dan da benzeri nakledildi. Ülkemizdeki ulemanın bu şekilde amel ettikleri zama­na yetiştim.

 

15. Bakire Bir Kızı Boşamak

 

37. Muhammed b. Abdurrahman b. Scvban'dan rivayet edildi. Muhammed b. îyas b, el-Bükeyr şöyle dedi: Zifafa girmeden ada­mın birisi karısını üç talak ile boşadı, sonra boşadiğı bu hanımla evlenmek istedi. Bunun üzerine (yanıma) fetva sormaya geldi. Be­raberce Abdullah b. Abbas ve Ebû Hüreyre'ye gittik. Meseleyi on­lara sordu.

Onlar:

«— Kadın başka bir koca ile evlenmeden onunla evlenemez-sin» dediler. O da:

«— Ben onu yalnız bir talakla boşadım,» deyince Ibn Abbas: «— Nimeti elinden kaçırdın,» dedi.

 

38. Affı o. Yesar, şöyle dedi: Adamın biri, Abdullah b. Amr b. el-/   a Karısı ile zifafa girmeden, onu üç talak ile boşayan başka bir

şahıs hakkında (fetva) sormak için geldi.

Ata der ki: «ilk defa evlenen (ve dokunulmayan) kızın talakı birdir, dedim.» Abdullah b. Amr b. el-Âs bana:

«—Sen hikayecisin (Fıkhın derinliklerinden ne anlarsın). Bir talak, onu bir talak-ı bain ile boş yapar. Üç talak ise, başka kocaya varıncaya kadar o kadını haram kılar» dedi.

 

39. Muaviye b. Ebî Ayyaş el-Ensarî şöyle anlatır:

Abdullah b. Zübeyr ve Asım b. Ömer b. el-Hattab'm yanınday­dım.

Yanımıza Muhammed b. îyâs b. el-Bükeyr gelerek şöyle dedi:

«Bir bedevi nikâhtan sonra karısına yaklaşmadan onu üç talak ile boşadı. (Bu hususta) görüşünüz nedir?» Abdullah b. ez-Zübeyr:

«— Bu konuda bir diyeceğim yoktur. Sen, Abdullah b. Abbas ile Ebû Hüreyre'ye git. Onlar Hz. Aişe'nin yanmdalar. Onlara sor, sonra gel neticeyi bize de bildir, dedi. Adam gitti onlara sordu. îbn Abbas, Ebû Hureyre'ye:

«— îşte mühim bir mesele geldi, fetvasını ver.» deyince, Ebû Hureyre:

— Bir talak ile onu boş yapar (yeniden evlenebilirler). Üç ta­lak da başka kocaya varıncaya kadar o kadının tekrar nikâh edil­mesini haram kılar dedi. Ibn Abbas da aynısını söyledi.

îmam Malik der ki: Hüküm bize göre de böyledir. Bir adam, dul bir kadınla evlenir, ancak birleşmezse, bu dulun durumu da bakire kızın durumu gibidir. Bir talak, onu da talak-ı bâin ile boş yapar, üç talak da başka bir kocaya varıncaya kadar o kadını ilk kocasına haram yapar.

 

16. Hastanın Boşaması

 

40. Abdurrahman b. Avf hasta iken, katısını talak-ı bâinle bo­şadı, (sonra da öldü). îddeti bitince Osman b. Affan, talak-ı bâinle boşadığı karısını ona varis yaptı.[26]

41. AVec'den rivayet edilmiştir: Osman b. Affan, hastayken boşadığı karılarını Ibn Mukmil'e varis yaptı.[27]

 

42. Ebû Abdurrahman oğlu Rebîa'ya şöyle rivayet edildi: «Ka­rısı, kendisini boşamasını Abdurrahman b. Avf dan istedi.» O da karısına dedi ki:

«— Hayız olup temizlendiğinde bana bildir.» Hanımı, Abdur-rahman b. Avf hastalanıncaya kadar hayız görmedi. (Hayız gör­dükten sonra) temizlenince kocasına haber verdi. Kocası da has­tayken onu üç talak-ı bâin ile veya bir talak ile boşadı. Fakat bu son talaktı. îddeti bitince Osman b. AfFan, Abdurrahman'a karısı­nı varis yaptı.

 

43. Muhammed b. Yahya b. Habban der ki: «Dedem Habban'm biri Haşimî, diğeri Ensar'dan iki hanımı vardı. Ensar'h karısını, emzikli iken boşadı. Aradan bir sene geçti sonra dedem öldü, o hâlâ hayız görmemişti:

«— Ben hayız görmedim, kocama varis olurum» dedi. Haşimi-lerden olan karısıyla Hz. Osman b. Affan tarafından muhakeme edildiler. Osman, Ensar'dan olan karısının varis olduğuna karar verdi. Haşimî kadın, Hz. Osman'ın aleyhinde konuşunca, Hz. Os­man:

«— Kararım, amca oğlunun yaptığına uygundur.» (Bunu söy­lerken) Ali b. Ebi Talib'i kastederek bize işaret etti.

 

44. Ibn Şihab dedi ki: Bir adam hastayken, karısını üç talak ile de boşasa karısı ona varis olur.

îmam Malik der ki; Koca hastayken, cima etmeden karısını boşasa karısı mehrin yarısını alır ve kocasına vdtis olur. îddet beklemesi gerekmez. Karısı ile cima ettikten sonra boşarsa, karısı ona varis olmakla birlikte mehrin de tamamını alır. Bu konuda bize göre kız ile dul arasında fark yoktur.

 

17. Boşadıktan Sonra Verilecek Mut'a (Hediye)[28]

 

45. Malik'e şöyle rivayet edildi: Abdurrahman b. Avf karısını boşadı. Mut'a (hediye) olarak ona bir cariye verdi.

Nafî'den: Abdullah b. Ömer şöyle derdi: Gerdeğe girmeden bo­şanan ve kendisine mehir takdir edilen kadına, takdir edilen meh-rin yarısı verilir. (Mehir takdir edilmeden aynı zamanda gerdeğe girmeden) Boşanan her, kadına Mut'a vermek gerekir.[29]

 

46. îbn Şihab, «her boşanan kadına mut'a vermek gerekir.» de­di.

imam Malik der ki: Bana Kasım b. Muhammed'den de bunun benzeri bir rivayet geldi.

imam Malik der ki: Bize göre, mut'anın azının veya çoğunun belli bir sınırı yoktur.

 

18. Kölenin Boşaması

 

47. Süleyman b. Yesar'dan rivayet edildi:

Nüfey', Resûlullah'ın hanımı Ümmü Seleme'nin Mukâtebi ya da. kölesi idi. Karısı hür bir kadındı. Onu, iki talak ile boşadıktan sonra dönmek istedi. Resûlullah (s.a.v.)'m hanımları, ona, Osman b. Affan'a gidip bu konuyu sormasını söylediler. (Hz. Osman'ın yanına giderken) ona «Derec» denen bir mahalde Zeyd b. Sabit'in elini tutmuş olarak rastladı ve (konuyu) onlara sorunca her ikisi birden:

«— O sana haram oldu, o sana haram oldu,» dediler.[30]

 

48. Saîd b. el-Müseyyeb'den rivayet edildi:

Nüfey', Resûlullah (s.a.v.)'ın hanımı Ümmü Seleme'nin Mü-katebiydi. Hür olan karısını iki talak ile boşadı. (Tekrar dönmek istediğinde) Hz. Osman b. Affan'a fetvasını sordu. O da:

«— O, sana haram oldu» dedi.

 

49. Muhammed b. ibrahim b. el-Haris et-Teymf den rivayet edildi: Resûlullah (s.a.v.)'ın hanımı Ummü Seleme'nin Mukatebi Nüfey, Zeyd b. Sabite fetva sordu ve dedi ki:

«— Ben hür olan karımı iki talakla boşadım (tekrar ona döne­bilir miyim?)»

Zeyd b. Sabit:

«— O sana haram oldu» dedi.

 

50. Nafi'den: Abdullah b. Ömer'in şöyle dediği rivayet edildi:

«Köle, karısını iki talak ile boşarsa, (karısı) hür olsun cariye olsun, başka kocayla evlenip boşanana kadar kendisine haram olur. Hür kadının iddeti üç, cariyenin iddeti iki hayızdır.»

 

51. Nafî'den: Abdullah b. Ömer, şöyle derdi: «Bir kimse kölesi­nin evlenmesine izin verirse boşama hakkı kölenin elinde olur. Onun boşama yetkisi kısmen de olsa hiç kimsenin elinde değildir. Bir adamın küçük oğlunun cariyesi veya küçük kızının cariyesini alması caizdir.»

 

19. Hamileyken Boşanan Cariyenin Nafakası

 

imam Malik der ki: Bir köle veya hür bir erkek, cariye karıları­nı boşasalar, bir köle de hür bir kadını talak-ı bâinle boşasa, ka­dın hamile olsa bile karısına dönmesi mümkün değilse nafaka vermeleri gerekmez.

îmanı Malik der ki: Küçük oğlu başka bir kavmin kölesi iken hür babaya süt annesi tutması gerekmez. Bir kölenin de kendi malından, efendisinin mülkiyetinde olan birine, efendisinin izni olmaksızın infak etmesi gerekmez.

 

20. Kocasını Kaybeden Kadının İddeti

 

52. Ömer b. Hattab şöyle dedi: «Kocasını kaybeden ve onun ne­rede olduğunu bilmeyen her hangi bir kadın dört sene bekler, son­ra da dört ay, on gün iddet bekler, bundan sonra evlenmesi helâl olur.»

İmam Malik der ki: Eğer kadın, iddeti bittikten sonra evlenir­se, kocası ister birleşsin, isterse birleşmesin, ilk kocası onunla evle-nemez.

înıam Malik der ki: Bu hüküm bize göre böyledir. Eğer kocası, kadın daha evlenmeden yetişirse onunla evlenmeye daha lâyıktır.

imam Malik der ki: Bazı kimselerin Ömer b. el-Hattab'ın şu fetvası hakkındaki itirazları ulemaca hoş görülmedi: «îlk kocası geldiğinde isterse mehrini verir, dilerse karısına sahip olur.»

İmam Malik der ki: Koca kayıpken karısını boşar; sonra karı­sına döner; fakat kocasının boşadığını öğrenip, döndüğünü öğre-nemediği için başka koca ile evlenen kadın hakkında Hz. Ömer b. Hattab: «İkinci kocası birleşsin ya da birleşmesin birinci kocası­nın ona dönme hakkı yoktur» der.

imam Malik der ki: Gurbette olanla nerde olduğu bilinmeyen hakkında duyduğum en güzel fetva budur.

 

21. Hayızlar, Boşama İddeti Ve Aybaşı Halindeyken Kadını Boşamak

 

53. Nafî'den: Resûlullah zamanında Abdullah b. Ömer, hayız-lı iken karısını boşadı, Ömer b. el-Hattab da bu konuyu Resûlullah (s.a.v.)'a sordu. Resûlullah (s.a.v.) şöyle cevap verdi: «Ona söyle, hanımına dönsün, sonra hayzından temizlenip tekrar hayız gö­rüp tekrar temizleninceye kadar boşamasın, (iki hayızdan) sonra (ki temizlik esnasında) isterse evliliğini devam ettirir, isterse ona yaklaşmadan boşar. İşte bu, Allah (c.c.)'ın kadınları boşamayı mubah kıldığı iddet bekleme müddetidir.»[31]

 

54. Urve b. ez-Zübeyr'den: Mü'minlerin annesi Hz. Aişe, (iddet bekleyen) Ebû Bekir es-Sıddîk'ın oğlu Abdurrahman'ın kızı Haf-sa'yı üçüncü hayzında kan görmeye başlayınca (kocasının evin­den ailesinin yanına) gönderdi. Bu hadise, Abdurrahman'ın kızı Amre'ye anlatılınca:

«—Urve doğru söylemiş, bu konuda ulemâ Hz. Aişe ile tartış­tılar ve dediler ki: Yüce Allah kitabında «Üç kuru'» buyurdu.» Bu­nun üzerine Hz. Aişe:

«— Doğru söylediniz (ama) Kurû'un ne olduğunu biliyor mu­sunuz? Kuru' (hayız değil) temizlik halleridir»[32]dedi.

 

55. tbn Şihab der ki: Ebû Bekir b. Abdurrahman'ın şöyle dedi­ğini işittim: «Fakihlerimizden karşılaştığım herkes, Hz.Aişe'nin dediğini söylerdi.»

 

56. Süleyman b. Yesâr'dan: Boşadığı karısını (iddeti esnasın­da) üçüncü hayızı görmeye başladığı bir sırada Ahvas, Şam'da öldü. Bunun üzerine Muaviye b. Ebû Süfyan, Zeyd b. Sabit'e mek­tup yazarak bu meseleyi sordu. Zeyd de cevaben ona şöyle yazdı: «Karısı üçüncü hayızı görmeye başlayınca boşanmış olurlar, bir­birlerine de varis olamazlar.»

 

57. Kasım b. Muhammed, Salim b. Abdullah, Ebû Bekir b. Abdurrahman ve îbn Şihab şöyle derlerdi: «Ric'î talak ile boşanan bir kadın, üçüncü hayzına girince talak-ı bainle boş olur. Eşler bir­birine varis olamazlar ve koca hanımına dönemez.»

 

58. Nafî'den: Abdulah b. Ömer şöyle derdi: Koca karısını boşa-yıp, karısı üçüncü hayzını görmeye başlayınca kesin olarak boşa­nırlar.

îmam Malik der ki: Bizce de hüküm böyledir.

 

59. *udayl b. Ebî Abduîlah'dan: Kasım b. Muhammed ile Sa­lim b. Abdullah derlerdi ki: «Kadın boşanır da üçüncü hayzı gör­meye başlarsa, talak-ı bainle boş ve başka erkekle evlenmesi helâl olur.»

 

60. Saîd b. el-Müseyyeb, Ibn Şihab ve Süleyman b. Yesar: «Mal vererek boşanmasını sağlayan kadının da iddeti, üç temizlik müddetidir» derlerdi.

 

61. îbn Şihab «Boşanan bir kadının iddeti, uzun bile olsa (üç) temizlik müddetidir» derdi.

 

62. Yahya b. Said'den: Bir kadın Ensar'dan olan kocasından kendisini boşamasını istedi. Kocası da, «Hayız görünce bana he-ber ver» dedi. Kadın hayız görünce kocasına heber verdi. (Bu sefer) kocası «Temizlenince haber ver» dedi. Kadın temizlenince haber verdi, kocası da onu (temizken) boşadı.

îmam Malik der ki: Bu konuda işittiklerimin en uygunu bu­dur.

 

22. Kendi Evinde Boşanan Kadının İddeti

 

63. Kasım b. Muhammed ve Süleyman b Yesâr'dan: Yahya b. Said b. el-As, Abdurrahman b. el-Hakemin kızını talak-ı bainle boşadı, babası Abdurrahman kızını iddet beklemesi gereken yer­den yani evinden başka bir yere taşıdı. Ümmü'l-Mü'minin Hz. Aişe, o gün Medine valisi Mervan b. Hakem1 e haber gönderdi ve dedi ki: «Allah'dan kork ya Mervan, onu boşandığı eve geri getir.» Süleyman'ın rivayetine göre Mervan, «Kardeşim Abdurrahman b. el-Hakem'in kızını götürmesine engel olamadım,» dedi. Kasım'ın rivayetine göre de Mervan: «Bilmiyor musun, Kays'ın kızı Fatıma da iddeti bitmeden boşandığı kocasının evinden ayrılmıştı» deyin­ce Hz. Aişe: «Fatıma'nın durumunu buna karıştırma. (Zira kocası­nın evinde huzursuzdu)» dedi. Mervan cevaben: «Fâtıma kocası­nın evinden huzursuz olduğu için aynlmışsa, bunlar arasında da yeterli huzursuzluk mevcuttur» dedi.[33]

 

64. Nafi'den: Hz. Osman'ın torunu Abdullah'ın talak-ı bainle boşadığı karısı, İbn Nufeyl'in torunu Said'in kızı (iddetini kocası-

mn evinde beklemeyerek) taşındı. Abdullah b. Ömer, iddeti bitme­den kocasının evinden taşınmasını hoşgörmedi.

 

65. Nafi'den: Abdullah b. Ömer, karısını, Resûlulah (s.a.v.)'in hanımı (kardeşi) Hafsa'nın evinde boşadı. Mescide giderken yolu oradan geçiyordu. Karısına dönünceye kadar, izin istemekten hoşlanmadığı için evlerin arkasındaki başka bir yoldan giderdi.

 

66. Yahya b. Saîd'den: Bir kadını kocası kirayla oturduğu bir evde boşaması üzerine Saîd b. Müseyyeb'e:

«— Iddet müddetince evin kirasını kim verecek?» diye sorul­du.

Saîd b. Müseyyeb de:

«— Kocası verir» dedi. Soruyu soran:

«— Kocanın parası yoksa?» dedi. Saîd de:

«— Karısı verir» dedi. Soran:

«— Karıda da yoksa» dedi. Saîd:

«— Devlet verir» dedi.

 

23. Boşanan Kadının Nafakası:

 

67. Fatıma binti Kays şöyle dedi: Kocam Ebû Amr b. Hafsa Şam'da iken, beni üç talak ile boşadı. Bana, vekili arpa gönderdi. Ben de ona sinirlendim. Bana:

«—Vallahi, bizde bir hakkın yok» dedi. Ben de Resûlullah (s.a.v.)'a giderek meseleyi anlattım. Resûlullah:

«—Nafakan kocana ait değil» dedi ve Ümmü Şerîk'in evinde iddet beklememi emretti sonra şöyle dedi:

«— Ashabım Ümmü Şerîk'e (iyi bir kadın olduğundan) çok gider gelirler. (Seni görmemeleri gerek) sen, Abdullah b. Ümmi Mektum'un yanında iddet bekle» zira o âmâdır, onun yanında örtünü çıkarır, serbest olabilirsin. İddetin bittiğinde bana haber ver.» îddetim bitince Resûlullah'a, Mua-yiye b. Ebi Süfyan ve Ebû Cehm b. Hişam'm benimle evlenmek is­tediklerini söyledim.

Resûlullah (s.a.vO:

«— Ebû Cehm, asasını omzundan bırakmaz (yani karı­larını çok döver ya da çok seyahat eder), Muaviye de hiç malı olmayan (cimrinin) biri, sen Üsame b. Zeyd'le ev­len» buyurdu. Ben istemedim, sonra Resûlullah:

«— Üsame b. Zeyd'le evlen» buyurdular. Ben de evlendim. Allah, bu evliliği hayırlı kıldı ve onunla mesud oldum.[34]

 

68. îbn Şihab der ki: Üç talak ile boşanan kadın, iddeti bitince­ye kadar evinden çıkmaz. Kocasından nafaka almaya da hakkı yoktur. Ancak hamile olursa, doğuruncaya kadar kocası nafakası­nı verir.

îmam Malik der ki: Bize göre de hüküm böyledir.

 

24. Kocası Tarafından Boşanan Cariyenin İddeti

 

69. îmam Malik der ki: Bir köle, cariye olan karısını boşar, sonra cariye azat olursa, azad olması iddetini değiştirmez; iddeti, cariyenin iddeti kadardır. İster kocasının ona dönme hakkı olsun, isterse olmasın, iddeti hür kadınınki gibi olmaz.

imam Malik der ki: Köleyken işlediği bir suçtan dolayı ceza çekmesi gereken kölenin azad edildikten sonraki cezası da böyle­dir. Çekeceği ceza, köle cezasıdır. Hür kocanın üç talak ile boşadı-ğı cariye iki, kölenin iki tala/ı ile boşadığı hür kadın da üç hayız id-det bekler.

îmam Malik der ki: Cariye ile evli bir kimse, sonra onu satın alır ve azad ederse birleşmedikçe bu cariye iki hayız iddet bekler. Satın aldıktan sonra azad etmeden önce birleştiği cariyeye bir ha­yız istibra (bekleme) gerekir.

 

25. Boşanma Îddetî İle İlgili Konular

 

70. Ömer b. el-Hattab der ki: «Boşanıp bir ya da iki hayız gördükten sonra hayız (âdet) görmemeye başlayan bir kadın, do­kuz ay bekler, hamile olduğu anlaşılırsa iddeti, çocuğu doğurunca biter. Hamile değilse, dokuz ayı müteakip üç ay daha bekler, sonra iddeti bitmiş olur, başka biriyle evlenebilir.»[35]

Said b. Müseyyeb derdi ki: «Boşama yetkisi erkeğe, iddet bek­lemek de kadına aittir.»

 

71. Said b. Müseyyeb der ki: «Hastalığından dolayı devamlı kan gelen kadının iddeti, bir senedir.»

imam Malik der ki: Kocası boşadığı zaman hayızdan kesilmiş bir kadın, dokuz ay iddet bekler, bu dokuz ay içerisinde aybaşı ol­mazsa üç ay daha iddet bekler. Bu üç ayı tamamlamadan aybaşı olursa, hayızı esas alarak yeni baştan iddet beklemeye başlar. (Bi­rinci hayızını gördükten sonra) tekrar hayız görmeden Önce ikinci dokuz ay daha geçer, sonra üç ay iddet beklerken daha tamamla­madan ikinci defa hayız görürse, yeniden hayız esasına göre iddet beklemeye başlar. (İkinci aybaşısı tamamlandıktan sonra) üçün­cü hayzı görmeden üçüncü dokuz ay geçince, üç ay daha iddet bek­lerken üçüncü defa aybaşı olursa, hayız itibariyle iddeti tamam­lanmış olur. Eğer adet görmezse bir üç ay daha bekler, sonra evlen­mesi helâl olur. Talak-ı hainin dışında (yukardaki esaslara göre) iddeti bitmeden önce kocanın karısına dönme hakkı vardır.

înıam Malik der ki: Bizde sünnet şöyledir: Bir kimse karısını ric'î talak ile boşamış ve yalnız bir defa dönme hakkı kalmıştır. Karısı iddet beklerken ona dönmüş, birleşmeden tekrar onu boşa-mıştır. Bu halde kadın bekleyeceği iddeti bir önceki beklediği idde-te eklemez, son boşanmadan itibaren yeniden iddet beklemeye baş­lar. Adam kendine haksızlık yapmış ve hataya düşmüş olur. istese de karısına dönemez.

 

imam Malik der ki: Karısı müslüman olmuş, kâfir bir koca, sonradan müslüman olursa iddet beklemekteyken karısına döne­bilir, îddeti bitince artık ona dönemez, tddeti bittikten sonra onunla (îslam ölçülerine göre) evlenmek isterse (evlenebilir, önce­ki) evliliği, îslam hükümsüz kıldığı için talak sayılmaz.

 

26. Hakemlek

 

72. Ali b. Ebi Talib, Yüce Allah'ın «Karı-kocanın araların­daki geçimsizlikten korkarsanız, erkek ve kadın tarafın­dan birer hakem gönderin. Hakemler, aralarını ıslah et­mek isterlerse, Allah (c.c.) karı-kocanın arasında en iyisi­ni takdir eder. Şüphesiz ki Allah herşeyi bilir ve her şeyden haberdardır.»[36] ayetindeki iki hakem hakkında der ki: «Ha­kemlerin, karı-koca arasını ayırmak ya da birleştirmek yetkileri vardır.»

îmanı Malik der ki: îki hakemin, kan ve kocanın birleşmeleri ya da ayrılmaları hakkındaki sözleri geçerlidir. îlim erbabından işittiğimin en uygunu budur.

 

27. Henüz Evlenmeden Boşamaya Daik Yemin

 

73. Ömer b. el-Hattab, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mes'ud, Salim b. Abdullah, Kasım b. Muhammed, îbn Şihab ve Süleyman b. Yesar derlerdi ki: «Evleneceği kadını boşayacağına yemin eden bir kişi, yeminini bozsa, evlendiği zaman o kadım boşaması gere­kir.»

Abdullah b. Mes'ud, «Nikahlayacağım her kadın boş olsun» di­yen bir kişi hakkında der ki: «Belli bir kabile ya da belli bir kadın adı söylemezse bir şey lâzım gelmez»[37]

îmam Malik der ki: Duyduğumun en güzeli budur.

Karısına «Sen boşsun, evlendiğim her kadın boş olsun, şöyle şöyle yapmazsam malım sadaka olsun» diyen ve yeminini bozan bir kişi hakkında da Malik der ki: Evli bulunduğu kadınlar boş olur, belli bir kadın, kabile, yer vs. söylemeden, nikâhlanacağım her kadın boş olsun demesinden boş olmaları gerekmez, istediği kadınla evlenir. Malının da üçte birini tasadduk eder.

 

28. Karısıyla Cima Edemeyen Kocaya Tanınacak Zaman

 

74. Said b. el-Müseyyeb der ki: «Bir kadınla evlenip cinsî iliş­kiye muktedir olamıyan bir kocaya bir sene mühlet verilir. (Bu bir sene içerisinde) birleşebilirse ne âlâ. Edemezse birbirinden ayrı­lırlar.»[38]

 

75. Malik, îbn Şihab'a sordu:

«— Erkeğe mühlet, zifafa girdiği günden itibaren mi, yoksa kadının onu mahkemeye verdiği günden itibaren mi verilir?» îbn Şihab:

«— Mahkemeye verdiği günden itibaren» dedi.

îmam Malik der ki: Karısı daha Önce birleşmiş, sonra birleşe-mez hale gelmiş bir kişiye mühlet verildiğini işitmedim. Bu karı-koca birbirinden ayrılmaz.

 

29. Talakla Alakalı Hadisler

 

76. Ibn Şihab'a rivayet edildi: Sakîf kabilesinden bir kişi[39] müslüman olduğu zaman on karısı vardı. Resûlullah (s.a.v.) ona: «Dört karın kalsın, diğerlerini boşa» buyurdu.[40]

 

77. Ömer b. Hattab der ki: «Bir kadını kocası bir ya da iki talak ile boşadıktan sonra ona dönmez, nihayet kadın başkasıyla evle­nir, o da ölür ya da kendisini boşarsa, birinci kocası tekrar o kadın­la evlenebilir. Bu takdirde, o kadına geriye kaç talak kalmışsa o kadar talakla sahip olur.»[41]

îmam Malik der ki: Tatbikat bizce de ittifakla böyledir.

 

78. Sabit b. el-Ahnef der ki: Ben, Zeyd b. el-Hattab'm oğlu Abdurrahman'ın bir Ümmü Veledi ile evlenmiştim. Zeyd b. el-Hattab'm oğlu Abdurrahman'ın oğlu Abdullah beni yanma çağır­dı. Gittim. Yanına girince bir de ne göreyim. Orada bir kırbaç, iki demir bukağı ve benim için hazırladığı iki köle var. Dedi ki: «Onu boşa! Yoksa Allah'a yemin ederim ki sana şöyle şöyle yaparım.» Bunun üzerine, ben de: «O bin talak ile boş olsun» dedim ve yanın­dan çıktım. Mekke yolunda Abdullah b. Ömer'e yetiştim ve ona başıma gelenleri anlattım. Abdullah kızdı ve dedi ki: Bu (zorlan­dığın) için talak sayılmaz, karın sana helaldir. Ona dönebilirsin, îçim rahat etmedi, O günlerde Mekke emin olan Abdullah b. Zübeyr'e gittim. Başımdan geçeni ve Abdullah b. Ömer'in bana de­diğini ona anlattım. Bana «karın sana helaldir, ona dön» dedi ve Medine valisi Câbir b. el-Esved ez-Zührî'ye Abdullah b. Abdurrah-man'ı cezalandırmasını ve benimle karımı serbest bırakmasını yazdı. Medine'ye dönünce Abdullah b. Ömer'i izniyle karısı Safiy-ye, karımı zifafa hazırladı. Sonra Abdullah b. Ömer'in düğün günü, yemeğe davet ettim. O da (davetimi kabul ederek yemeğe)

geldi.[42]

 

79. Abdullah b. Dinar der ki: Ben Abdullah b. Ömer'i «liiddeti-hinne» kelimesine «kubul» kelimesini ilâve ederek âyeti «Ey pey­gamber, karılarınızı boşadığınızda onları iddet esnasında boşa-yın»[43] şeklinde okuduğunu işittim.

İmam Malik der ki: Abdullah b. Ömer, bu kıraatıyla kocanın, karısını her temizliğinde bir talak ile boşamasını kasdetmiştir.

 

80. Urve'den: (İslamdan önce) bir adam karısını boşayıp daha iddeti bitmeden ona dönmek istese bin talakla dahi boşasa karısı­na dönebilirdi. (O zaman) adamın biri (zulmetmek kasdıyla) karı­sını boşadı, iddetinin bitmesi yaklaşınca ona döndü. Sonra tekrar boşadı. Sonra da dedi ki: «Vallahi bana dönmene engel olacağım. İddetinin bitmesi yaklaşınca sana dönüp tekrar boşamakla idde-

tin uzayıp gideceğinden başka kocayla da evlenemeyeceksin.» Bu­nun üzerine yüce Allah şu âyeti indirdi: «{Vukuundan sonra tekrar karı-koca hayatına dönülebilecek) boşama iki defa­dır. (Sonra koca karısına dönerek) iyilikle evli kalır, ya da istedi­ği kişiyle evlenmesi için onu sei'best bırakır.»[44] Bunun üzerine, o günden itibaren karısını boşayan ve boşamayan herkes, eski adet­lerini bırakarak Allah'ın emri üzerine hareket ettiler.[45]

 

81. Sevr b. Zeyd ed-Dîlî'de: (Islamdan önce) kişi, karısını bo-şar, ihtiyacı da olmadığından onunla evli de kalmak istemez, (sırf) iddetini uzatmak suretiyle zarar vermek için ona dönerdi. Bunun üzerine Yüce Allah (c.c.) «Zarar vermek kasdıyla aşırı gide­rek o kadınları tutmayın, kim böyle yaparsa kendisini aza­ba maruz bırakır.»[46] buyurdu. Böylece Allah onlara nasihat ediyordu.

 

82. Saîd b. el-Müseyyeb ve Süleyman b. Yesar'a sarhoşun ver­diği talakın hükmü soruldu. Onlar da şöyle dediler: «Sarhoş boşar-sa talakı vaki olur. Öldürürse kısas olarak kendisi de öldürülür.»

imam Malik der ki: Hüküm bizce de böyledir.[47]

Said b. Müseyyeb şöyle derdi: Bir adam karısını beslemekten aciz ise birbirinden ayrılırlar.

imam Malik der ki: Kendilerine yetişmiş olduğum Medine ulemasının görüşü de bu şekildedir.

 

30. Kocası Ölen Hamile Bir Kadının İddeti

 

83. Abdullah b. Abbas ve Ebû Hureyre'ye kocası ölen hamile kadının iddeti soruldu. İbn Abbas: «îki iddetin[48] sonraya kalanı kadar başka kocayla evlenmesi helâl olur.» dedi. Bunun üzerine Ebû Seleme b. Abdurrahman, Resûlüllah (s.a.v.)'ın hanımı Ümmü Seleme'nin yanına giderek bu meseleyi ona sordu. Ümmü Seleme dedi ki: Sübey'a el-Eslemiyye kocası öldükten onbeş gün sonra doğurdu. Onunla biri genç, diğeri yaşlı iki kişi evlenmek is­tedi. Kadının gönlü gence meyletti. İhtiyar: «daha iddetin bitme­di» dedi. ihtiyarın ailesi seyahatte idi. Dönünce başkasından önce davranarak onu kendisine almalarını rica etti. Bunun üzerine kadın Resûlüllah (s.a.v.)'a gelip durumu öğrenmek isteyince, Resûlüllah (s.a.v.): «İddetin bitti evlenebilirsin. İstediğinle^ evlen» buyurdu.[49]

 

84. Abdullah b. Ömer'e kocası ölen hamile kadının iddetini sordular. Abdullah b. Ömer: «Çocuğunu doğurunca iddeti biter, evlenmesi helâl olur» dedi. Ensardan biri, Abdullah b. Ömer'e, Ömer b. el-Hattab'ın şöyle dediğini söyledi: «(Bir kadın), henüz kocası teneşirde iken ve defnedilmeden de doğursa iddeti biter, ev­lenmesi helâl olur.»

 

85. el-Misver b. Mahreme'den: Sübey'a el-Eslemiyye kocası öl­dükten bir kaç gece sonra doğurdu. Resûlullah (s.a.v.) ona: «İdde-tin bitti evlenmen helâl, istediğinle evlen.» buyurdu.[50]

 

86. Süleyman b. Yesar'dan: Abdullah b. Abbas ve Abdurrah-man b. Avf m oğlu Ebû Seleme, kocasının ölümünden bir kaç gece sonra doğuran kadının iddeti hakkında ihtilaf ettiler. Ebû Seleme «doğurunca iddeti biter» dedi. tbn Abbas da: «îki iddetin sonraya kalanı kadar iddet bekler» dedi. Ebû Hureyre geldi ve Ebû Sele-me'yi kasdederek «Ben amcamın oğlu ile aynı görüşteyim» dedi. Bunun üzerine Abdullah b.Abbas'ın kölesi Kureyb'i, bu meseleyi serması için Resûlullah (s.a.v.)'ın hanımı Ümmü Seleme'ye gön­derdiler. Kureyb, dönünce onlara Ümmü Seleme'nin şöyle dediği­ni bildirdi: Sübey'a el-Eslemiyye, kocasının ölümünden bir kaç ge­ce sonra doğurunca konuyu Resûlullah'a söyledi. Resûlullah (s.a.v.) da: «İddetin bitmiştir. İstediğinle evlen» buyurdu.[51]

îmam Malik der ki: tlim erbabı bizde halen bu görüştedirler.

 

31. Kocası Ölen Kadının İddeti Bitinceye Kadar Kendi Evinde Durması

 

-87. Ebû Said el-Hudrî'nin kızkardeşi, Malik b. Sinan'ın kızı el-Fureya'mn kocası, kaçan kölelerini yakalamaya gitmiş ve «Kadûm»[52] tarafında onlara yetiştiğinde köleleri onu öldürmüş­lerdi. Füreya, Hudre oğulları arasındaki ailesine dönüp döneme­yeceğini sormak için Resûlullah'a gitti. Kendisi bunu şöyle anlatı­yor; Kocam bana sahibi olduğu bir ev ve nafaka bırakmadığından, (iddetimi beklemek için) Hudre oğullarındaki aileme dönüp döne­meyeceğimi Resûlullah (s.a.v.)'a sordum. Resûlullah (s.a.v.): «Evet (ailene gidebilirsin)» buyurdu. Dönüp odaya girdiğimde Resûlullah (s.a.v.) bana seslendi (ya da emretti beni çağırdılar.)

«—Nasıl demiştin?» buyurdu. Kendisine söylemiş olduğum kocamın hikâyesini tekrarladım.

«— Takdir edilen iddetin sona erinceye kadar kendi

evinde bekle» buyurdu. Ben de evimde dört ay on gün bekledim. Hz.Osman b. Affan da haber gönderip benden bu meseleyi sordu­ğunda kendisine aynen bildirdim. O da buna uyarak hüküm ver­di.[53]

 

88. Said b. el-Müseyyeb'den: Ömer b. el-Hattab, kocaları Ölen (ve iddet esnasında hacca giden) kadınları el-Beyda denilen ma­halleden geri çevirir, hac yapmalarına engel olurdu.

Yahya b. Said'e rivayet edildi. Habban'm oğlu Saib öldü. Karı­sı Abdullah b. Ömer'e gelerek kocasının Öldüğünü ve kocasının Kanat denilen yerde ekili bir tarlası olduğunu söyledi ve orada ge­ceyi geçirmesinin doğru olup olmayacağını sordu. Bunun üzerine, Abdullah b. Ömer orda kalmasına müsaade etmedi. Bu sebeple, kadın seher vakti Medine'den çıkar, sabahleyin tarlaya varır, gün boyu orada kalır, sonra akşamleyin Medine'ye gelir, geceyi evinde geçirirdi.[54]

 

89. Hişam b. Urve, kocası ölen ve sahrada yaşayan bir kadın hakkında: «Ailesinin indiği yere iner» dedi. imam Malik der kiıBizde de durum (fetva) böyledir.

 

90. Abdullah b. Ömer der ki: Kocası Ölen ve üç talak ile boşa­nan kadın (iddet beklerken) geceyi evinden başka bir yerde geçire-

 

32. Efendisi Ölen Ümmü Veledin İddeti

 

91. Kasım b. Muhammed der ki: Yezid b. Abdülmelik Ümmü veled oldukları halde, efendileri ölüp de bir ya da iki hayız iddet bekledikten sonra evlenen kadınları dört ay on günlük iddetleri kadar kocalarından ayırdı. el-Kasım b. Muhammed: «Sübhanal-lah! Allah, kitabında «Sizlerden ölen ve (geride) karılarını bırakanlar» (Bakara, 2/234) buyuruyor. Bunlar âyette adı ge­çen kadınlardan değiller» dedi.

 

92. Abdullah b. Ömer dedi ki: Efendisi ölen Ümmü Veled'in id-deti bir hayızdır.

Yine Kasım b. Muhammed derdi ki: Efendisi ölen Ümmü Ve-led'in iddeti bir hayızdır.

imam Malik der ki: Bizce de hüküm böyledir.

imam Malik der ki: Ümmü Veled hayız görmeyen bir kişiyse, iddeti üç aydır.[55]

 

33. Kocası Ya Da Efendisi Ölen Cariyenin İddeti

 

93. Said b. Müseyyeb ve Süleyman b. Yesar derler ki: Kocası Ölen cariyenin iddeti iki ay, beş gündür.

 

94. İbn Şihab da bunun benzerini rivayet etti.

îmanı Malik, cariyeyi ric'î talak ile boşayıp, dönme hakkı olan, sonra boşadığı karısı iddet beklerken Ölen bir köle hakkında der ki: Kocası ölen cariyenin iddeti gibi, iki ay beş gün iddet bekler. Bu cariye, kocasının dönme hakkı varken azad olsa, sonra azad olma­yı müteakip kocasının boşamasından ötürü iddet beklerken, koca­sının ölümüne kadar ondan ayrılmak istemezse, kocası Ölen hür kadının iddeti kadar, dört ay on gün iddet bekler. Bu hükmün se­bebi, ölüm iddetinin azad olduktan sonra meydana gelmiş olma­sıdır. Bu sebeple iddeti, hür kadının iddeti kadardır.

imam Malik der ki: Hüküm bizce böyledir.

 

34. Azil[56]

 

95. Ibn Muhayrîz dedi ki: Mescide girdim, Ebû Said el-Hudrî'yi gördüm, yanma oturdum ve ona azil konusunu sordum. Bunun üzerine Ebû Saîd el-Hudrî şöyle dedi: Resûlullah'la (s.a.v.) Benî Mustahk savaşma gittik, Arab esirlerinden cariyeler aldık. Onlarla münasebette bulunmayı arzuladık, ailemizden uzak kal­mıştık. (Ancak hamile kalmalarından, dolayısıyle Ümmü Veled olup satamamamızdan korkarak) azil yapmak istedik. Resûlullah aramızdayken ona sormadan azil yapacağımıza, konuyu (önce) ona (soralım dedik ve) sorduk. «Azil yapmanızda bir mahzur yoktur. Kıyamete kadar, doğması takdir edilenler doğar­lar.» buyurdu.[57]

 

96. Sa'd b. Ebî Vakkas'tan rivayet edildiğine göre, o azil yapı­yordu.[58]

 

97. Ebû Eyyüb el-Ensarî'nin Ümmü Veledi (çocuklu cariyesi) dedi ki: «Ebû Eyyüb el-Ensarî azil yapardı.»[59]

 

98. Nafi'den: Abdullah b. Ömer azil yapmaz ve azli de sevmez­di.

 

99. Amr b. Gaziyye'nin oğlu el-Haccâc anlattı: Ben, Zeyd b. Sa-bit'in yanında otururken Yemenli îbn Kahd, Zeyd b. Sabit'in yanı­na geldi ve ona dedi ki:

«— Ya Ebû Said, yanımda cariyelerim var, yanıma aldığım ka­rılarım onlardan cazip gelmiyor bana. Hepsinin benden hamile kalmalarını da istemiyorum. Azil yapabilir miyim?» Zeyd b. Sabit (bana):

«— Ona sen fetva ver ya Haccac!» dedi.

«— Allah iyiliğini versin; biz senin yanına senden (bir şeyler) öğrenmek için oturuyoruz» dedim. Tekrar:

«— Fetvayı sen ver» dedi. Ben de:

«— O senin çocuk ekeceğin tarlandır. Onu ister sularsın, ister susuz bırakırsın. Ben bunu Zeyd'den duymuştum» dedim.

«— Doğru» dedi.[60]

 

100. Zefîf adında bir adam dedi ki: îbn Abbas'a azil (meselesi) soruldu. Bunun üzerine cariyesini çağırdı ve:

«— Onlara söyle» dedi. Cariye de utanır gibi olunca:

«— Yapabilirsin»(kendisinin de azil yaptığını kasdederek) «ben de yapıyorum» dedi.

îmam Malik der ki: Kişi ancak hür hanımının iznini alarak azil yapabilir. İzinsiz olarak cariyesiyle münasebetinde azil yapmasında bir mahzur yoktur. Başkalarının cariyesi ile evli kimse, ancak onların izniyle azil yapabilir.

 

35. Kocası Ölen Kadının Bir Süre Süslenmemesi

 

101. Ebû Seleme'nin kızı Zeynep'den Humeyd b. Nafî'e şu üç hadisi haber verdim (ve) dedim ki: Babası, Ebû Süfyan b. Harb öl­düğünde, Resûlullah (s.a.v.)'ın hanımı Ümmü Habibe'nin yanına girdim. Ümmü Habibe içinde Sufre ve haluk denen ya da içinde başka kokular bulunan kutuyu istedi ve onu cariyeye sürdü (sonra yüzlerine sürdü). Sonra vallahi, benim kokuya ihtiyacım yok, an­cak Resûlullah (s.a.v.)'ı şöyle derken duydum: «Allah (c.c.Va ve kıyamet gününe inanan bir kadına, bir kişinin ölümünden dolayı üç geceden fazla süslenmemesi helâl olmaz. Şu ka­dar var ki, kocasının ölümünden dolayı kadın dört ay, on gün süslenmeyi terkeder.»

 

102. Zeynep der ki: Sonra erkek kardeşi öldüğünde Peygam­berimizin (s.a.v.) hanımı Cahş'ın kızı Zeyneb'in yanına girdim. Kokusunu istedi ve ondan süründü. Sonra benim kokuya ihtiya­cım yok, fakat ben Resûlullah (s.a.v.)'ı, şöyle derken işittim:

«Allah (c.c.)'a ve kıyamet gününe inanan bir kadına, bir ölüden dolayı üç günden fazla süslenmeyi terketmesi helâl olmaz, ancak kocasının ölümünden dolayı dört ay on gün süslenemez,»

 

103. Zeynep der ki: Resûlullah (s.a.v.)'ın hanımı olan annem Ümmü Seleme'yi şöyle derken işittim: Bir kadın Resûlullah (s.a.v.)'a gelerek: «Kızımın kocası öldü, gözlerinden rahatsız, sür­me çekebilir mi?» dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) iki ya da üç defa «hayır» buyurdu. Resûlullah (s.a.v.) hepsinde «hayır» dedikten sonra «iddet süresi dört ay on gün (devam eder), sizden biri cahiliye devrinde sene başına kadar deve veya koyun pisliği atardı» buyurdu.

Nafî'nin oğlu Humeyd der ki: Zeyneb'e «Resûlullah (s.a.v.)'in «sene başına kadar deve veya koyun pisliği atardı» sözündeki maksadı nedir? dedim. Zeyneb de dedi ki: Kocası ölünce kadın kö­tü bir eve girer ve en kötü elbisesini giyer, kocasının ölümü üzerin­den bir sene geçinceye kadar koku ve benzeri bir şey sürünmez, yı­kanmaz ve tırnaklarını kesmezdi. Sonra o zamanki adet üzere eşek, koyun ve kuş cinsinden bir hayvan getirilir, ona dokunur ve yıkanırdı. Temizlenir, tırnaklan dokunduğu şeyi öldürecek kadar

uzamış olurdu. Sonra çıkar, ona bir tezek verilir, o da tezeği atar­dı. Böylece iddeti bitmiş olurdu. Koku ve benzeri şeyler kullanabi­lirdi.[61]

 

104. Resûlullah (s.a.v.)'ın hanımları Aişe ve Hafsa'dan: Resu-lullah (s.a.v.) «Allah'a ve ahiret gftnüne inanan bir kadın ko­casından başka hiç kimsenin ölümünden sonra üç günden fazla yas tutmaz» buyurdu.[62]

 

105. Kocasının ölümünden dolayı süslenmeyen ve gözlerin­den ileri derecede rahatsız olan kadına Resûlullah (s.a.v.)'m hanı­mı Ümmü Seleme dedi ki:

«— Geceleri sürme çek, gündüzleri sürmeyi sil.»

106. Salim b. Abdullah ile Süleyman b. Yesar, kocası Ölen ka­dın hakkında: «Gözünün ağrımasından korkarsa, kokusu dahi ol­sa tedavi için gözüne ilâç sürer veya sürme çekebilir.»

îmanı Malik der ki: Zaruret varsa (caiz olmayan şey mubah olur) Allah'ın dini kolaydır.

 

107. Nafî'den: Ebû Ubeyd'in kızı Safîyye, kocası Abdullah b. Ömer'in ölümünden dolayı yas tutarken gözlerinden rahatsız ol­du, sürme çekmedimi gözleri çapaklanırdı.[63]

îmam Malik der ki: Kocası ölen bir kadın iddet zamanında ko­kusu olmayan yağ ve benzeri şeyleri sürünebilir.

îmam Malik der ki: Yüzük, halhal ve diğer ziynetleri takına-maz, güzel, açık renk ve desenli elbiseler giyemez. Başını sadece te­mizlik kasdıyla sidir ve boyası olmayan benzeri şeylerle yıkar ve tarar.

 

108. Malik'e şöyle rivayet edildi: Resûlullah (s.a.v.) babasının ölümünden dolayı süslenmeyi terkeden Ümmü Seleme'nin yanı­na girdi. Gözlerine acı bir ilâç olan sabir sürmüştü. «Bu ne? Ya Ummü Seleme!» diye sordu.

«— Sabir, Ya Resûlallah!» diye cevap verdi.

Resûlullah (s.a.v.) da «Onu gece sür, gündüz sil» buyurdu.[64]

imam Malik der ki: Henüz buluğa ermemiş, kocası ölen kız da buluğa ermiş kadın gibi süslenmeyi terk eder.

imam Malik der ki: Kocası ölen cariye de iki ay beş gün olan id-deti süresince süslenmez

imam Malik der ki: Efendisi Ölen Ümmü Veled ile cariye süslenebilirler. Süslenmeyi terketmek sadece nikâhla bağı olan kadınlara gerekir.

 

109. Resûlullah'm hanımı Ümmü Seleme: «Kocasına yas tu­tan kadın başını zeytin yağı ve (sabun yerine kullanılan) sidr ile yıkar» derdi.

 



[1] Talak, lugatta, bağı kaldırma ve serbest bırakma anlamındadır. Şer'an: Özel lafızla gelecekte ya da boşadığı anda nikâh bağını ortadan kaldırmaya talak denir.

Boşama üç şekilde olur: 1- En uygun boşama, 2- Uygun boşama, 3- Bid'at bo­şama.

En uygun boşama: Kocanın, karısı temizken ona yaklaşmayarak bir defa boşamasından ibarettir ki, karısı bu boşamadan sonra iddet bekler, iddeti bitince artık kesin olarak boş olur. Geride iki talak daha kalır. Taraflar is­terlerse yeni bir nikâhla ve yeni mehirle evlenebilirler. Uygun boşama ise, kocanın, karısıyla birleşme yapmadan her temizlik ha­linde bir defa olmak üzere üç temizlik halinde üç talakla boşamasıdır. Buna sünnet üzere olan yani Resûl-i Ekrem'in tavsiye ettiği şekilde boşama da de­nir.

Bidat talak, kocanın, karısını bir sözle üç ya da iki talak ile boşaması veya kadının temiz halinde talak-ı bain ile boşaması ya da hayız halinde boşama-sıdır. Bu tarz boşamak bid'at ve günahtır.

Bir başka yönden talak ikiye ayrılır: 1- Sarih ibare ile boşamak. 2- Kinaye olarak talakta kullanılan lafızla boşama.

Sarih ibareyle verilen talak; boşamada kullanıldığı için boşamaya niyyet et­meye gerek yoktur. Bir vasıfla mukayyed olmadıkça ric'î talak meydana ge­lir.

Kinaye lafızlarla boşama, talaka niyyet etmekle veya durumun delaletiyle olur. Genel olarak bu şekilde verilen talak, talak-ı baindir, yani yeni bir nikâhı gerektirir. Talak ihtiyaç halinde mubah olmakla birlikte, Allah'ın en çok buğzettiği bir hadisedir. Resûlullah «Mubahlar içerisinde Allah'ın en sevmediği mubah, boşamadır» buyurmuştur. Yukardaki izahlar, boşamaya karar verildikten sonra yapılacak hareketin safhalarını açıklamaktadır. Yoksa boşamak aslında sevilmeyen bir olay olduğu için güzel tarafı yoktur.

[2] Çünki islâm'da kocanın karısını en fazla üç talakla boşama yetkisi vardır. Bunun üstünde söylenen sözlerin bir değeri yoktur.

[3] Hanefi mezhebine göre, bu sözle şayet üç talaka niyet etmemişse bain talak vaki olur. Şafiî mezhebine göre ric'î talak vaki olur.

[4] Hanefi mezhebine göre, bain talak vaki olur.

[5] Şeybanî, 600

[6] Şeybanî, 567.

[7] Şeybanî, 569.

[8] îlâ', lugatta yemin anlamındadır.

Fıkıh'da, karısıyla belirli bir müddet cinsî münasebet yapmayacağına dair erkeğin yaptığı yemindir.

îlâ' yoluyla yemin, ya sarih ifadelerle olur; ya da kinaye ifadelerle olur. Sarih ifadelerin niyete ihtiyacı yoktur. Mesela erkeğin,karısına «Sana yak­laşmam, seninle cima etmem, cünüplükten dolayı seninle yıkanmam» gibi ifadeleridir.

Kinaye ifadeler ise, «Sana dokunmam, sana gelmem, seninle (bir odaya) gir­mem, seninle benim başımı hiç bir şey bir araya getirmez, seninle bir yatak­ta gecelemem, yatağına yaklaşmam vb.» ifadelerdir ki, bu ifadeler yemin kasdı ile yapıldığı takdirde îlâ olur.

[9] Hanefî imamlarına göre, dört ay içerisinde yeminini bozarak karışma dön­mezse, dört ayın bitmesiyle talak vaki olur.

[10] Şeybanî,580.

[11] Şeybanî, 579.

[12] Zıhar kelimesi lugatta, sırt anlamına gelen zahr kelimesinden türetilmiş «zahere» fiilinin mastarıdır. Aslında kocanın karısına, «sırtın bana anamın sırtı gibi (geliyor)» demesidir. Ancak sonradan sırttan diğer azalara, anne­den de diğer evlenmesi haram olan kadınlara intikal edilmiştir. Fıkıhta ise, bir kocanın, karısını veya yüz, baş gibi bir organını ya da üçte bir, dörtte bir gibi vücudunun her yerine şamil bir cüz'ünü kendisine nikâhı ebediyen haram olan kadınların bakması haram bir organına benzetmesi­ne, zıhar denir.

[13] Mücadele, 3,4

[14] Mücadele, 3.

[15] Hz. Aişe, Berîre'yi satın almak istediğinde, Berîre'nin kocasının 'Vela

hakkı bize aittir' demesi üzerine, Hz. Peygamber bu sözü söylemiştir

(Zürkanî, IH/235).

[16] Buharı, Talâk, 68/14; Müslim, Itk, 20/2; No: 14.

Benzeri için bkz. Şeybanî, 797-798

[17] Şeybanî, 539, Ayrıca bkz. 538.

[18] Hanefi Mezhebine göre, bir talak-ı bâin vaki olur.

[19] HuT, hal'kelimesinden alınmış, soymak anlamında isim yapılmıştır. Mânâ ile isim arasındaki münasebet, karı ile kocanın birbirlerine manen elbise mesabesinde olmasındandır. Birisi diğerinden ayrılmakla, sanki elbise çıkarılmış olmaktadır. Fıkıh dilinde, kadının, aralarında anlaşacakları ma? *\=yn para Karşı fiğin da kocasından boşanmasını sağlamasıdır.

[20] Ebu Davud, Talak, 13/17; Nesai, Talâk, 27/34; îbn Mace, Talak, 22

[21] Şeybanî, 562.

[22] Lian, lugatta: Lanet kökünden lâane fiilinin semaî masdan olup kovmak ve uzaklaştırmak anlamındadır. Mesala Allah, şeytan hakkında «kıyame­te kadar lanetim senin üzerinedir» buyurdu.

Şer'an Han: Kan-kocanın şehadet ehlinden olup kocanın karısına zina is­nat etmesi veya çocuğunun neksebinin kendisine ait olmadığım söylemesi neticesinde şahid de bulunmadığından aralarında geçen özel nitelikteki lanetleşmedir. Taraflar dörder defa Allah'a yemin ederek kendilerinin doğru, karşı tarafın yalancı olduğunu söylerler. Beşincisinde ise kendisi­nin yalancı karşı tarafın doğru olması halinde Allah'ın lanetinin üzerleri­ne olmasını istemeleridir. Lânetleşen karı-koca ayrılırlar. Artık ebediyyen evlenemezler.

[23] Buharı, Talâk, 68/4; Müslim, Liân, 19/1.

[24] Buharı, Talâk, 68/35; Müslim, Lifin, 19/8; Şeybanî, 587.

[25] Nûr, 24/6-9

[26] Bir kimse ağır hasta iken karısını boşar, iyileşmeden ölürse mirastan mah­rum bırakmak için boşamış sayılır, boşadığı kadın mirasından hakkını alır. tşte Hz. Osman da, bu hükme göre Abdurrahman'ın hasta iken boşa­dığı karısına mirasından pay vermiştir.

[27] Şeybanî, 576.

[28] Bu kısımda Maliki mezhebine göre mut'anın durumu görülecektir. Hanefî-lere göre ise, bunun hükmü şöyledir: Kişi nikâh akdi esnasında mehirden söz etmez veya mehir vermemeyi şart koşar da zifafa girmeden karısını bo-şarsa mut'a vermesi gerekir. Mut'a — sahih görüşe göre— erkeğin mâli du­rumuna uygun olarak kadına vereceği baş Örtüsü, iç elbise ve dış elbiseden ibarettir. Ancak bu, mehr-i mislin (emsal mehir) yarısını geçemez.

[29] Şeybanî, 588.

[30] Şeybanî, 555.

[31] Buharı, Talâk, 68/1; Müslim, Talâk, 18/1; Şeybanî, 554.

[32] Hanefî mezhebinde «kuru» hayız (âdet) hali olarak değerlendirilmiştir.

[33] Buharî, Talâk, 68/41.

[34] Müslim, Talâk, 18/6, no: 35; Şafiî, Risale, no: 756.

[35] Şeybanî, 611.

Hanefi mezhebinde, hayızdan kesilmiş bir kadının iddeti yalnız üç aydır. Kocası Ölmüş ise, dört ay on gün iddet bekler. Bu kadın iddeti bitmeden tek­rar aybaşı olursa, yeni baştan hayız esas alınarak iddet beklemeye başlar. Bir veya iki hayız iddet bekleyen kadın, bilahare aybaşı olmazsa, yeni baş­tan ay esasına göre iddet bekler.

[36] Nisa, 4/41-35.

[37] Hanefi mezhebine göre, bir koca "evleneceğim her kadın boş olsun" derse evlenince talak vaki olur. (Mergınanî, Hidaye, c.l, s. 250).

[38] Şeybanî, 548, 539,

[39] Bu kişi, Gaylan b. Seleme es-Sekafî'dir.

[40] îbn Abdülber der ^i; Muvatta ravileri ile tbn Şihab ravilerinin çoğu böyle ri­vayet ettiler:

Tirmizî ve tbn Mace, mevsûl olarak rivayet ederler. Tirmizî, 9- Nikâh, 33; tbn Mace, 9 -Nikâh, 40.

[41] Hanefi mezhebin-e göre, üç talakla sahib olur. (Mergınanî, c.2, s.11).

[42] Ebû Hanife'ye göre, mükrehin (boşamaya zorlanan kişi) talakı vakidir. Na-hai ve Şa'bi de aynı görüştedirler. Said b. el-Müseyyeb'den de bu şekilde bir rivayet vardır. Malikiler, Resûlullah (s.a.v.)'ın şu hadisine dayanmakta­dırlar: «Zor karşısında talak vaki olmaz.» Bu hadise göre karısını boşama­ya zorlanan kimsenin talakı (delinin verdiği talak gibi) muteber değildir. Abdullah b. Ömer, Abdullah b. ez-Zubeyr, Ömer b. Hattab, Ali b. Ebi Talib, İbni Abbas ve Ömer b. Abdulaziz bu durumda olan kimsenin talakı vaki ol­maz diye fetva vermişlerdir. Şafiî'ye göre de hüküm böyledir. Münteka c. 4 s. 124).

[43] Talak: 1

[44] Bakara: 2/229

[45] Bu hadis mürseldir. Ayrıca mevsul olarak rivayeti için Bk. Tirmizi; 11 Talak, 16

[46] Bakara: 2/231

[47] Sarhoş, karısını boşarsa talak vaki olur, birini haksız yere öldürürse kısas olarak öldürülür. Ömer b. el-Hattab, Ali b. Ebî Talib, Nehaî, Şa'bi, İbn Sîrin ve fukahamn çoğunluğunun görüşü böyledir. İmam Malik, Ebû Ha-nife, Evzaî ve Sevri de bu görüştedirler, tmam Şafii'nin bu hususta iki gö­rüşü vardır:

1- Sarhoşun talakı vaki olur. Şafiî imamlarının çoğunluğu bu görüştedir.

2- Sarhoşun talakı vaki olmaz. Müzenî'nİn görüşü de böyledir Osman b. Af-fan, Rabîa ve Yahya b. Said el-Ensarî'den de böyle rivayet edildi. Talak vaki olmasında asıl olan delil şudur: Hırsızlıktan dolayı elinin kesil­mesi,, birini haksız yere öldürdüğü için kısas yapılması gereken kişinin verdiği talak da vaki olur.

Kadı Ebu'l-Velid der ki: Yukarda söz konusu olan sarhoşun şuuru tama­men kaybolmamıştır. Aklının başında olup olmadığı, istediğini istediği şe­kilde yapabilme siyi e belli olur. Şuuru tamamen kaybolmamış bir sarhoş, bir kişiyi haksız yere öldürürse ittifakla kısas gerekir. Adanı bayılma dere­cesinde sarhoş olmuş, hiç aklı başında kalmamış, ne yaptığını bilmiyorsa bunun verdiği talak geçerli değildir. Zaten bu şekildeki bir kişi vurmaya kadir olamadığı gibi, öldürmeyi ya da başka bir şeyi de kastedemez.

[48] İki iddetten biri, kocası ölen kadının ki dört ay on gündür. İkincisi gebe ka­dının İddetidir ki çocuğunu doğuruncaya kadardır. Bu iki iddetin hangisi uzunsa o muteberdir.

[49][49] Nesaî, 27- Talâk, 56.

[50] Buharı, Talâk, 68/39.

[51] Nesaî, Talak, 27/56.

Yahya b. Said rivayeti için bkz. Müsim, Talak, 18/8, no: 57.

Buharı ve Müslim ile Sünen kitaplarında başka rivayetleri de vardır.

[52] Medine'ye altı mil mesafede bir yerin ismi

[53] Ebu Davud, Talâk, 13/44; Tirmizî, Talâk, 11/23; Nesaî, Talâk, 27/60; Şafiî, Risale, no: 121.

[54] Şeybanî, 583.

[55] Şeybanî, 596.

Ümmü Veled'in efendisi ölür ya da azad ederse, Hanefi mezhebine göre id­deti üç hayızdır. Hayız görmüyorsa üç aydır. (Mergınanî, Hidaye, c.2, s. 29)

[56] Azil, meniyi dışarı akıtmaktır.

[57] Buhari, Itk, 49/13; Müslim, Nikâh, 16/21, no: 125.

[58] Şeybanî, 548.

[59] Şeybanî, 549.

[60] Şeybanî, 550.

[61] Buharı", Talâk, 68/46; Müslim, Talâk, 18/9, no: 58.

[62] Müslim, Talâk, 18/9, no: 63; Şeybanî, 590.

[63] Şeybanî, 589.

[64] Ebu Davud, Talâk, 13/44; Nesaî, Talâk, 27/16.