ELLİ İKİNCİ BÖLÜM... 2

ALLAH'TAN ÜMİT ETMENİN FAZİLETİ2

ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM... 3

KORKU İLE ÜMİDİ BİRLEŞTİRMEK.. 3

ELLİ DÖRDÜNCÜ.. 4

BÖLÜM AĞLAMANIN FAZİLETİ4

ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM... 7

DÜNYAYA KAPILMANIN, ONA KAŞI RAĞBETİ AZALTMANIN VE FAKiRLİCtN FAZİLET*. 7


ELLİ İKİNCİ BÖLÜM

 

ALLAH'TAN ÜMİT ETMENİN FAZİLETİ

 

Konu ile ilgili ayetler

 

(Salih bir kulundan haber vererek buyuruyor ki): "Ben işimi Allah'a havale etlim. Şüphesiz Allah, kullarının her halini görüp, ona hife yapanla­rın şerrinden korur". (Ğâfir, 44-45)[1]

 

Konu ile ilgili hadisler

 

440. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah Teâlâ buyuruyor ki; "Ben kulumun beni düşündüğü gibi­yim. Beni andığı yerde onunla beraberim. Vallahi, kulunun tevbesinden do­layı Allah'ın sevinci, sizden birinizin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden daha çoktur. Bana bir karış yaklaşana ben bir zira' yak­laşırım. Bir zira' yaklaşana bir kulaç yaklaşırım. Yürüyerek bana gelene, ko­şarak giderim" (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[2]

 

Hadis, kudsî hadislerdendir. "Ben kulumun zannına göreyim" cümle­sinden maksad; affedeceğimi zannederse onu affederim, azab edeceğimi zan­nederse azab ederim, demektir. Bazıları bu beraberliğin manası, tevbe İstiğ­far ettiği vakit af ve gufranla karşılaşması, dua ettiği vakit duasını kabul et­mesi, istekte bulunursa dileğini yaratmasıdır, demişlerdir. Bir kısım ulema da, bundan maksad, recâ ve af ümidi vermektir, demişlerdir. Nevevî de bu son görüşü daha sahih bulmaktadır.

Kul Allah'ı zikrettiği vakit Allah'ın onunla beraber bulunması, ona rah­met, teşfik, hidayet vermesiyle olur. Kul, içinden Allah'ı zikrettiği vakit Al­lah'ın da onu aynı şekilde zikretmesine gelince, bu hususta Mâziri şunları söy­lemiştir: "Nefis lügatte birçok manalara gelir. Bunlardan biri kan, biri de hay­vanın nefsidir ki, Allah hakkında her ikisi de muhaldir. Nefsin bir manası dazadır. Allah Teâlâ'nın zâtı vardır, bu hadisi lek i nefisden muradda budur".

Bu açıklamaya göre o cümlenin manası; "Kulum beni içinden zikreder­se, ben de onu zatımla anarım" demek olur.

Allah Teâlâ için sevinmek, kederlenmek gibi sıfatlar imkansızdır. Bu se­beple kulunun tevbesine Allah'ın sevinmesi, O'nun rızasından mecazdır. Ra-sûluîlah, Allah'ın tevbekâr kuluna olan ihsanını ve onu bağışlamasını ferah kelimesiyle kinaye olarak ifade etmiştir. Çünkü sultanın âdeti bir kimsenin yaptığından hoşlandığı vakit, ona fazla ihsan ve ikramda bulunmaktır.

Mâzir! de ferahı Üç kısma ayırmış ve biri de sevinçtir, demiştir. Sevinç, sevinilen şeye razı olmaktır. Burada maksad, Allah Teâlâ'nın kulunun tevbe­sine; kayıp hayvanını bulan bir kimsenin onu bulmasmdan duyduğu nzadan daha fazla razı olmasıdır.

Allah'ın kula yaklaşması da, daha önce geçtiği gibi, rahmet, ihsan ve bağısı ile kuluna muamele etmesidir. Kulun ibadet, taatla Allah'ın rızasını kazanma arzusu devam ettiği müddetçe Allah'ın da rahmeti devam edecektir.[3]

 

441. Câbir b. Abdullah'ın (r.a) Rasûluliah'ı (s.a) ölümünden üç gün Ön­ce söyle buyururken işittiği rivayel edilmiştir: "Sizden birini. Ölürken Allah hakkında hüsn-i zan ederek can versin' (Müslim rivayet etmiştir).[4]

 

Hadisi, Câbİr b. Abdullah Peygamberimizin ölümünden üç gün Önce işlt-miştir. Hadisimiz, son nefeste Allah'tan ümit kesmekten sakındırıp, ümitvar ' olunması gerektiğine işaret etmekledir. Bir önceki hadiste de geçtiği üzere, Allah kulunun zanm yanındadır. Allah hakkında hüsn-i zanda bulunmak; kendini bağışlayacağını ve rahmeti ile muamele göreceğini zannetmektir.

Kişi hayatı boyunca ümit-korku arasında bulunmalıdır. Zaman zaman, içinde bulunduğu hale göre, ruhî hastalıkları giderebilmek için ümit veya korku tarafına ağırlık vermelidir. Fakat ölüm alâmetleri belirdiğinde ise, hüsn-i zanda bulunup, daha çok ümitli olmalıdır ki, Rabbini ümid ettiği hal üzere bulsun.

Kur'an'daki "Sîz ancak müslümanlar olarak ölünüz" (Al-i 1 mran,,102) ayeti de bunun bir benzeridir ve hadisi t ey id etmektedir.[5]

 

442. Enes'in (r.a) Rasülullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edil­miştir: "Allah Teâlâ buyurur ki, "Ey Âdemoğlu! Sen bana dua edip bağış­lanmanı istediğin müddetçe günahlarını bağışlarım. Ey Âdemoğlu! Günah­ların yerle gök arasını dolduracak kadar çok olsa da, affını istcsen yine affe­derim. Ey Âdemoğlu! Şirk koşmamış olarak, yeryüzünü dolduracak kadar çok günahla huzuruma gelsen, sana mağfiretimle mukabele eder, affederim". (Tirmİzî rivayet etmiş ve hasen demiştir).[6]

 

Hadisimiz, Allah'tan affını İsteyen günahkâr mü'minin affedileceğine de­lildir.

îman, günahlardan tevbe ederek kurtulmak için şarttır. İmansız amelin de, tevbenin de makbul olmadığı anlaşılmaktadır.

Günahın yerle gök arası olmasından maksat, çokluğuğu ve içinde bü­yük günahların da bulunduğunu ifade İçindir. Büyük günahlar kulun imanı­nı gidermez.

Hadis ile Allah'ın atfının, mağfiretinin tüm günahları bağışlayacak ka­dar nihayetsiz bir şekilde bol olduğuna İşaret edilmektedir. İmanın önemi ya­nında, şirkin günahların en büyüğü olduğu ve îmana dönüldüğü takdirde af-fedilebilecegini bildirerek mü'minlerin ümitsizliğe düşmemeleri, Allah'a de­vamlı ümit bağlamaları istenmiştir. Bu ümit sayesinde kul, günahlarını affet­tirmenin yollarını aramalıdır.[7]

 

ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 

KORKU İLE ÜMİDİ BİRLEŞTİRMEK

 

Konu ile İlgili ayetler:

 

"Hüsrana uğrayanlardan başkası Allah'ın ınekrmden emin olamaz". (A-raf, 99)

'Allah'ın rahmetinden ancak kâfirler ümit keserler". (Yusuf, 87)

'O gün, bir takım yüzler ağarır, bir kısmı da kararır". (Âl-i İmran, 106)

'Rabbiuin azab ve ikabt süratlidir. O Gafurdur, Rahimdir". {A'rAf, 167)

"Muhakkak ki iyiler nimettedir, kötüler de cehennemdedir" (Infirâd, 13-14)

Bilinmelidir ki, sıhhati verilideyken kul için tehcih edilecek durum, kor­ku ve ümit İçinde olması ve bunların birbirine denk olmasıdır. Hastalık ha-Hnde ise ümidin fazla olması normaldir. Kitap, sünneı ve diğer kaynaklardan oluşan şeriat kaideleri bu prensibi açıklamakladır.

"Her kimin terazileri ağır gelirse, o kimse hoş hayat sürer, mizam hafif gelen kimsenin durağı ise hâviyedir. Hâviye nedir bilir misin? O hararetli bir ateştir" (Kâria, 6-9)[8]

 

Kortu ile ilgili hadîsler

 

443. Ebu Hüreyre'den (r,a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Mü'minler Allah'ın cezasını bilselerdi hiçbiri cenneti ümit ede­mezdi. Kâfirler de Allah'ın rahmetini bilselerdi, hiçbiri cennetinden ümitle­rini kesmezdi". (Müslim rivayet etmiştir)[9]

 

Hadisimiz, mü'minin içinde bulunması gereken ümit ve korkuyu açık­lamaktadır. Mü'minler, Allah'ın celâletini, azametini ve azabının şiddetini, kılı kırk yararcasma adalelini görselerdi, bunlardan geçerek cennete gidecek­lerini ümit etmezlerdi.

Kâfirler de Allah'ın mü'minlere karşı takındığf. tavrı, dağlar kadar gü­nahlarım affettiğini, cennetinden uçsuz bucaksız nimetler lütfettiğini görse­lerdi, kendilerini de affedeceğini ve cennetine sokacağını zannederlerdi.

işte hayan boyunca mü'min, anlatılmaya çalışılan bu denge üzere "korku-timit" halini dengelemelidir. Korkusuyla günahlardan kaçmah, ümidi ile de Allah'ın tevbe kapısını zorlamalıdır.[10]

 

444. Ebu Saîd el-Hudri'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu ri­vayet edilmiştir: "Cenaze tabuta konulup erkekler omuzlarında götürürler­ken, ölen kimse iyi biri ise "Gideceğim yere beni hemen ulaştırın, hemen ulaş­tırın!" der. Ölen şayet kötü biri ise "Eyvah! nereye götürüyorsunuz!" diye bir çığlık atar, insanlardan başka herşey bu sesi duyar. Eğer insan da bu çığlı­ğı duysaydı bayılıp düşerdi". (Buhârî rivayet etmiştir)[11]

 

Cenazeyi erkeklerin taşıdığı ifade edilerek kadınların zayıf yaratılışa sa­hip olduklarına işaret edilmiştir. Salih, iyi bir kişi mutlak manada Allah'ın emirlerine sarılan, nehiylerinden kaçınan kimse demektir. İmansız amel-i sa-ühi olmayan kişinin de o anki pişmanlığı, perişanlığını ve çığlıklarını bir duy­mak gerek! Şayet insanlar duysaydı, sesin şiddetinden dolayı düşer ölürlerdi. İmansız kişinin dünyadaki son, ahiret için ise ilk pişmanlığını hadisimiz tas­vir etmiştir.[12]

 

445. İbn Mcs'ud'dan (r.a) Rasûlullah'm (ı,.a) şöyle buyurduğu rivayet edil­miştir: "Cennet ve cehennem size ayakkabınızın bağından daha yakındır". (Buhârî rivayet etmİştir)[13]

 

Hadis, cennel ve cehenneme giriş sebeplerinin bazan çok önemsiz zan­nedilen şeyler olduğuna işaret etmektedir. Taat cennete, isyan da cehenneme götürür. Bu taat ve isyan bazan çok önemli görülmeyen bir meselede vuku bulur. Bu sayede itaat eden cenneie, isyan eden cehenneme gider. Burada hiç­bir hayrın küçük görülerek terkedilmemesi, hiçbir şerrin de hafif görülerek yapılmaması tenbih edilmektedir. Zira Allah'ın rızasının küçük zannedilen bir iyilik (taat) sayesinde de kazanılabileceği, önemsiz zannedilen bir hata­dan dolayı gazabının harekete geçebileceği ihtimali her zaman gözönünde bu­lundurulmalıdır.[14]

 

ELLİ DÖRDÜNCÜ

 

BÖLÜM AĞLAMANIN FAZİLETİ

 

Konu İle ilgili ayetler

"Ağlayarak yüzüstü kapanırlar. Kur'an onların huşûunu artırır". (İsra, 109)

"Siz bu Kur'an'a mı taaccüb ediyorsunuz? Ona mı gülüyor da ağlamı­yorsunuz?". (Necm, 59-60)[15]

 

Konu ile ilgili hadisler

 

446. îbn Mes'ud'dan (r.a) rivayet edilmiştir: "Rasûlullah (s.a) bana "Kur­an oku" dedi. "Yâ Rasûlallah! Kur'an sana inmişken, ben nasıl sana Kur'an okuyabilirim!" dedim. O da, "Onu başkasından duymak istiyorum" dedi. Nisa suresini okudum. "Her ümmetten bir şah id getirip, seni de onlar üzeri­ne şah/d getirdiğimiz zaman onların halleri ne olacak?" ayetine gelince "Şim­dilik bu kadar yeter" buyurdu. Bir de baktım ki, gözleri yaşla dolmuştu" (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[16]

 

Rasülullah'ın ibn Mos'ud'a Kur'an okumasın! emretmesi, dinleyerek haz duyması içindir. Kur'an başkasından dinlenince, manalarını anlamak, îcâzı-nı, fesahatini görmek daha güzel olur. Zira okuyanın, harflerini güzel çıkar­mak, haklarını tam verebilmek için diğerlerini farketmesi, dinleyen kadar mü­kemmel omaz.

Peygamberler ümmetinin şahidleridir. Kâfirlerin küfrüne günahkârların İsyanına ve mü'minlerin de îmanına şahidlik yaparlar.

İbn Nahvi, burada Ra.sûlullah'ın ağlamasının şı: hikmete mebni oldu­ğunu söyier: "Rasûlultah şahidlik yapacak, aleyhlerine şahidlik yaptığı kim­seler de azaba duçar olacaklardır. Çünkü, hüküm şahidlerin sözüne göre ve­rilir, işte o hali görür gibi olduğundan ağlamıştır".

Rasûîullah'ın şehadet üstüne şehadet olarak şahidlik yapması bü­tün insanlığa şâmil olduğundan îfâsı ağır olduğu gibi şefaatçi de idi. Bu İki vazifenin azametinin kendisini ağlatmış olduğu şeklinde de bir yorum getirilmiştir.[17]

 

447. Enes (r.a) der ki: "Rasûlultah (s.a) bize, şimdiye kadar işitmediğim bir hutbe okuyarak şöyle buyurdu: "Eğer bildiğimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız". Enes der ki; Rasûhıllah'ın ashabı bu söz üzerine yüzlerini örttü­ler, hıçkıra hıçkıra ağladılar". (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[18]

 

Hadisin şerhi için "Allah Korkusu Bölümü " 401 nolu hadise bakılmalıdır.

Bu bölümde de zikredilmesinin sebebi, sahabîlerin Allah korkusundan dolayı ağladıklarını belirterek, bu konuda Örnek alınmaları gereğini ifade içindir.[19]

 

448. Ebu Hüreyre'den (ra) Rasûluliah'ın (sa) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sağılan süt memeye geri dönmedikçe Allah korkusundan ağla­yan kışı de cehenneme girmez. Allah yolunda cihad ederken oluşan tozla ce-nennemm dumanı birleşmez". (Tirmizî rivayet etmiştir. 'Hasen-Sahih' demistir)[20]                                                                                      

 

Allah korkusu, emirlerine sarılmayı nehiylerinden kaçınmayı gerektirir. "Burada kastedilen "korku", Allah'ı bitmektir, bu da ilmi ile amel eden­de bulunur" demiştir. Ayet de bunu desteklemektedir. "Allah'tan ancak hak­kıyla Allah'ı bilenler korkar" (Fâtır, 28). Bu şekilde ilim huşüa sebep olur ve o da kişide hüzün ve ağlamayı doğurur.

"Ceheneme girmez" ibaresi orası onun mekânı değildir anlamındadır. Sütün mahalli memedir. Sağıldiğında tekrar mahalline dönmek muhal oldu­ğu gibi, Allah korkusu ile ağlayan için de cehennemin ebedî mekân olması muhaldir denmiştir. Zira bu hâl imanlı olduğuna işarettir. Mü'min de cehen­nemde ebedî kalamaz. Günahkâr olarak gitmişse cehenneme uğrayıp uğra­maması Allah'ın lütfuna kalmıştır.

Hadisimiz cihadın cehennem azabından kurtulmaya sebep olduğuna de­lildir. Zira Allah va'dinden dönmez. Buradaki mana, cihad ederken ölürse veya cihad sonrasında da azabı gerektiren isyanlara dalmamişsa şeklinde yo­rumlanmıştır.[21]

 

449. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Yedi sınıf insan vardır ki, kendi gölgesinden başka gölgenin bu­lunmadığı bir günde Allah onları arşının gölgesi altında gölgelendirir: (Bunlar) Adaletli devlet başkanı, Allah'a ibadetle yetişen genç, kalbi mescidiere tutkun kimse! Allah rızası için birbirlerini sevip, bu sevgi ile bir araya gelip, bu sevgi ile ayrılan iki kişi, mevkî sahibi, güzel bir kadının zina teklifine "Al­lah'tan korkarım" diye cevap veren kimse, sağ elinin verdiğini sol eli duyma­yacak şekilde gizli sadaka veren kimse, kendi başına kaldığı zaman Allah'ı anarak gözyaşı akıtan kimse". (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir) [22]

 

Şerhi için "Allah Sevgisi Bölümü" 376 nolu hadise bakılmalıdır.

Hadisin burada zikredilişi, yalnız bir yerde Allah ile başbaşa kalarak, ibadet, zikir ve O'nun korkusu ile gözyaşı dökmenin faziletine işaret içindir. Dünyadaki bu Allah korkusu ve bu sebeple akıtılan gözyaşının ahirette se­vinç ve cehennemden kurtuluşa vesile olduğuna tenbih için hadis burada tekrar edilmiştir.[23]

 

450. Abdullah b. eş-Şıhhîr (r.a) der ki: "Peygamberimizin yanına gelmiş­tim, namaz kılıyordu. Ağladığından, göğsünden kaynayan tencere sesi gibi bir ses geliyordu". (Tirmizî ve Ebu Dâvud rivayet etmişlerdir).[24]

 

Rasûlullah'ın göğsünden duyulan ses, harfler haline dönüşmediği İçin namaza zarar vermez. Onun ağlaması Allah kokusu ve O'nun celâlini dü-şlindüğündendir. Bu hal ona babası Hz. İbrahim'den (a.s) intikal etmiştir. Hz. İbrahim'in (a.s) göğsünden Allah korkusundan dolayı çıkan ses, bir mil uzak­tan duyuluyordu.

Hadis, Rasûlullah'ın Allah huzurunda ne derece haşyete kapıldığını ifa­de etmektedir. Ümetinin de peygamberinin bu halini örnek almaları teşvik edilmektedir. Tarikat mensupları kendi vecdlerine bu hadisi delil getirmekte­dirler.[25]

 

451. Enes (r.a) der ki: Rasûlullah (s.a) Übeyy b. Ka'b'a "Allah Teâlâsana "Beyyine Sûresini" okumamı emretti" dedi. Übeyy "Allah ismimi andı mı?" diye sorunca Rasûluliah "evet" dedi. Ubeyy b. Ka'b da ağladı". (Buhârî ve Müslim rivayet etmişİerdİr).[26]

 

Taberânr nin rivayetinde, Übeyy b. Ka'b'ın "Allah ismimi zikretti mi" diye sorması üzerine Rasûlullah'm cevabı "Evet ismini ve nesebini mele-i âlâda zikretti" şeklindedir.

Ubeyy'in ağlaması sevinç duyduğu ve neşelendiği içindir. Bu nîmetin şük­rünü eda edememe korkusundandır. Ya da bu nîmet karşısında kendisim kü­çük görerek, haşyetten dolayı ağlamıştır. Zira salth kişilerin âdeti böyledir. Sevindikleri bir meselede haşyet-i ilâhîye dalarak ağlarlar.

Rasûlullah*m Übeyy'e Kur'an okuması, o sûreyi öğretmesi anlamında­dır. Ahmed b. HanbePin rivayetinde Cebrail'in gelerek Beyyine sûresini Übeyy'e öğretmesini emrettiği anlatılır. Hadİs-î şerif Kur'an'ı başkalarına oku­manın sünnet olduğuna delildir.[27]

 

452. Enes'den şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah'm vefatından sonra Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'e şöyle dedi: "Ümmii Eymen'e giderek ziyaret edelim. Rasûlullah onu ziyaret ederdi". Yanına vardıklarında o ağladı. "Niçin ağlı­yorsun? Allah'ın kalında olanların Rasûlullah için daha hayırlı olduğunu bil­miyor musun?" dediklerinde o; "Onun için ağlamıyorum. Allah'ın nezdirt' dekilerin Rasûlullah için daha hayırlı olduğunu da bitiyorum. Asıl ben vahiy kesildiği için ağlıyorum" diyerek onları da coşturmuş ve beraber ağlamışlar­dı", (Müslim rivayet etmİştir).[28]

 

Hadisin şerhi için "îyi Kişileri Ziyaret Etme Bölümü" 360 nolu hadise bakılmalıdır.

Bu bölümde zikredilmesinin faydası, kesilen bir hayırdan dolayı ağla­maya ve salîh kişilerin ötmeleri üzerine ağlamanın caiz olduğuna İşaret et­mesidir, ölenin peşinden üzülmek, câhiliye âdetleri gibi olmaksızın gözyaşı dökmek, kadere tesümeyete zarar vermez.[29]

 

453. Ibn Ömer (r.a) der ki: "Rasûlullah'm (s*) hastal.ğs agırlaşmca "Na­maz, kim kıldıracak?" diye soruldu. "Ebu Bekir* gidin, namazı kıldırsın"buyurdu. Âişe ise "O çok yufka yüreklidir. Kur'an okuduğu zaman kendisini tutamaz ağlar" demesine rağmen Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Ona gidin diyorum, namazı o kıldırsın,'"

Hz. Âişe'den gelen diğer bir rivayet de şöyledir: "Ebu Bekir, senin ma­kamında durunca, ağlamasından dolayı sesini halk işitemez" dedim. {Buhâ-rî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[30]

 

Rasûlullah'ın hastalığının ağırlaşması şu hadisi teyid etmektedir. "İnsan­ların en çok belâlara duçar olanı peygamberlerdir". Hadisten, sahabîlerin en faziletlisinin Hz. Ebu Bekir olduğu anlaşılmaktadır. Ashab da, Ümmet-i Mu-hammed'in faziletli kişileridir. Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir'in halifeliğini hal­ka duyururken, "Rasûlullah'ın dinimiz hakkında başımıza geçirmeye tercih ettiği kişiyi, niçin biz dünya işleri (hilafet) için başımıza seçmeyelim" demiştir.

Hz. Âişe'nin itirazı da, Rasûlullah'ın ölümünden sonra babasının hila­fete geçerek zor bir yükü üstlenmesinden korktuğu içindi. Ümmetin de, pey­gamberlerinin makamına geçen btr zatı hoş kaşınmayacaklarını zannettiğin­den, babasının bu duruma düşmemesini arzu ediyordu.

Hadisimiz ince kalpliliğin ve Kur'an okunurken ağlamanın müstehab ol­duğuna delildir.[31]

 

454. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf der ki: "Oruçlu olduğu bir gün Abdurrahman b. A\f'a it'iar yemeği getirildi. Oda şöyle dedi; "Benden daha değerli olan Mus'ab b. Umeyr şehid edildiğinde hırkasından başka kefenle-necek birşeyi bulunmamıştı. Onunla başı örtülse ayaktan, ayaklan örtülse başı açık kalıyordu. Sonra bize dünyalıktan verildi de verildi, öyle ki, iyilik­lerimizin karşılığı dünyada verilmeye başlandı, ahirete birşey kalmayacak di­ye korktuk". Bu sözleri söyledi, ağlamaya başladı ve iftar etmedi". (Buhârî rivayet etmiştir).[32]

 

Abdurrahman b. Avf, ilk yıllarda müslüman olmuştur. Hicrî 32'de vefat etmiştir. Menâkıbı çoktur.

Mus'ab b. Umeyr, ilk müsiümanlann İleri gelenlerindendir. Uhud'da Ra-

sûlullah zannedilerek şehid edilmiştir.

Hadis, sahabenin tevazuunu ifade etmektedir. Onlar bir başka sahabîyi kedilerinden üstün görürlerdi. Abdurrahman b. Avf cennetle müjdelenenler-den olmasına ve zenginliğini müskimanlar için feda eımesine rağmen, Mus-ab'in kendinden ustun olduğunu söylemiştir.

Dünyaya dalmaktan çekinerek kâfi miktarda yaşamayı ashab tercih et­miştir. Verilen bolca nimetlerin karşılık olarak şükrünü uda edemedikleri için de ağlamışlardır.[33]

 

455. Ebu Ümame Sudayy b Aclân el-BâhiIÎ'den (r.a) Rasûluİlah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'ın katında iki damla ve iki izden daha sevimli bir şey yoktur. Allah korkusundan dolayı dökülen gözyaşı ite 'Allah yolunda akıtılan kâh damlatan. İki ize gelince; Allah yolunda harbe-derken alman yara izleri ile, Allah'ın farzlarından birini îfâ ederken meyda­na gelen izler". (Tirmizî rivayet etmiş ve 'Hasen' demiştir).[34]

 

Allah'ı hakkıyla bilen göz, O'nun korkusu ile yaş akıtır. Zira Kur'an'da, "Allah'tan hakkıyla âlimler korkar" Duyurulmaktadır. Rasûlullah da "Ben sizin Allah'ı en İyi bileniniz ve O'ndan en çok korkanınızın" buyurmuştur. Hadiste kan kelimesinin tekil olarak gelmesinden dolayı ÂkûİÎ "Akan kanın gözyaşından daha kıymetli olduğuna delildir" demiştir.

"Allah yolundan" maksad kelime-İ tevhidi yüceltmek için kâfirler İçin yapılan cihaddir, denmiştir. "Allah yolundaki iz" cihad esnasında kişinin al­dığı kılıç ve mızrak gibi savaş aletlerinin izidir. Farzlardan dolayı beliren iz ise, abdest uzuvlanndaki abdestîn eseri; kişinin alnındaki secde eseri'di r den­miştir.[35]

 

456. Bu konuda birçok hadis vardır. Onlardan biri de Libaz b. Sariye (r.a) tarafından rivayet edilen hadistir: "Rasûlullah bize öyle bîr söz etti ki, sözün tesiriyle kalblerimiz ürperd», gözlerimiz de yaşla doldu". [36]

 

Şerhi için "Sünneti Muhafazayı Emr Bölümü" 157 notu hadise bakıl­malıdır.[37]

 

ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM

 

DÜNYAYA KAPILMANIN, ONA KAŞI RAĞBETİ AZALTMANIN VE FAKiRLİCtN FAZİLET*

 

Konu ite ilgili ayetler

 

"Dünya hayatının benzeri, gökten indirdiğimiz su gibidir. İnsanların ve hayvanların yiyecekleri bitkiler onun yerinde birbirine karışır, nihayet yeryü­zü bezenip, sUsIenip sahipleri onu elde etmeye kâdtr olduklarını zannettikle­ri bir sirsda, geceleyin, yahut gündüzün oraya bizim emininiz geliverdi de neticede orayı sanki bir gün evvel hiç yokmuş gibi biçilmiş hâle getirdik. Dü­şünen millet için ayetleri böyle açıklarız". {Yunus, 24)

"Onlara dünya hayatı için misal getir: O gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sayesinde yerin otlan birbirine karıştı, nihayet kurumuş olarak sabaha çıktı ki, rüzgarlar onları öteye, beriye uçuruyor. Allah herşeye ka­dirdir. Mal ve oğullar dünya hayatının zînetidir. Devamlı olan İyi ameller ise, sevap ve ümit bakımındn Allah nezdinde daha hayırlıdır". (Ketıf 45-46)

"Ey insanlar! Allah'ın va'dettiği akıbet gerçektir. Sakın dünya hayatı si­zi aldatmasın, sakın şeytan da sizi aldatmasın". (Fatır, 5)

"îyi biliniz ki, dünya hayatı; oyun, eğlence, süslenme, birbirinize karşı övünme ve mal, çoluk çocuk çoğaltmak hususunda biririnizte yarışmadan ibarettir. Bütün bunlar yağmur gibidir. Bitirdiği ot kâfirlerin hoşuna gittik­ten sonra kurur da sen onu sararmış, daha sonra bir saman çöpüne dönüş­müş görürsün. (Dünyaya aldananlar için) ahirette şiddetli azab vardır. (Ahi-reti tercih edenler hakkında) Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı insanı oyalayan bir metâdan ibarettir". (Hadîd, 20)

"İnsanın gönlünü çeken kadınlar, oğullar biriktirilmiş attın ve gümüş­ler ve gösterişli atlar, büyük ve küçük baytiayvanlar İle ekinlerin sevgisi İn­sanlara hoş gösterildi. İşte bunlar dünya hayatında istifade edilecek şeyler­dir. Asıl yaşanacak yer Allah kalındadır". (Âl-İ İmran, 14)

"Çoklukla övünmek sizi oyaladı, hatta kabirleri ziyarete gittiniz. Bu tu­tumu bırakın, ne olacağını yakında öğreneceksiniz. Yok, bu tutumu bırakın, ileride öğreneceksiniz. Bu tutumu bırakın, keşke işin sonunu yakînen bilsey­diniz!". (Tekâsür, 1-5) "Şu dünya hayatı, eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret hayatı hakiki ha­yattır, keşke (bunu) bilselerdi". (Ankebüt, 64) nBu konudaki ayetler çok ve meşhurdur. [38]

 

Konu ile ilgili hadisler

 

Konu ile ilgili hadisler de sayılamayacak kadar fazladır. Nakledemedik-lerimize işaret  edebilecek  şekilde hadislerden  başlıcalarını zikredeceğiz.[39]

 

457. Amr b. Avf el-Ensarî'den (ra) rivayet edilmiştir: Rasûlullah, cizye­sini altp getirmek için Bahreyn'e übeyde b. Cerrah'ı gönderdi. Oradan gelir­ken Ubeyde (çokça) ma! ile dönmüştü. Ensar, Ubeyde'nin geldiğini duyunca, cemaatla sabah namazını kılmaya geldiler. Namazdan sonra Rasülullah'ın önünde durdular. Onları bu halde görünce gülümsedi ve "Zannediyorum Ebu Ubeyde'nin Bahreyn'den birşeyier getirdiğini işittiniz" buyurdu. "Evet ya Ra-sûlallah!" diye tasdik ettiler. "Sevininiz, ileride sizi sevindirecek şeyler düşü­nün. Vallahi sizin adınıza korktuğum şey fakirlik değildir. Aksine, sizden ön­cekilere olduğu gibi sizlere de dünya imkânlarının verilmesinden ve onlar nasıl dünya uğruna birbirleri ile çatışıp mahvoldularsa, sizin de aynı uğurda b'trbi-finizle kıskançlık yapıp çatışarak, mahvolmanızdan korkuyorum". (Buhar? ve Müslim rivayet etmiştir) [40]

 

Amr b Avf, Bedir harbine .şûra* etmiş bir sahabîdir. Kütüb-i Sitte'de   û bu hadisten başka rivayeti yoktur.

Ebu Ubeyde'nin ismi, sahih olan görüşe göre Âmir b. Abdullah'dir. Cen­netle müjdelenen on kişiden biri bu zattır.

Bahreyn, Irak'ta Basra ile Hecar arasında meşhur bir beldedir. O zamanlar ahalisi genellikle Mecüsîlerden müteşekkildi. Mecûsilerden cizye denilen vergi alınırdı. Ebu Ubeyde bu cizyeyi getirmiştir. Ensar-ı kiramın, sabah namazın­da Mescid-i Nebevide toplanmalarından diğer namazları kendi meseîf!<»ris~ de kıldıkları anlaşıhyor. Çünkü her kabilenin ayrı ayrı mescıdleri vardı. Ra-sûlullah'ın gülümsemesi onların maksadlarını anladığındandır. Ensar'm mala ihtiyaçları belli idi. Peygamberimiz "sevinin" diyerek arzularını yerine getir­diğini müjdelemiş, peşinden onlar için fakirlikten değil, zenginlikten korktu­ğunu izah buyurmuştur. Bu endişenin sebebi, ihtimal ki, dünyanın kendileri­ne fethedileceğini ve ileride zengin olacaklarını bitmesidir. Fakat bu sözü ile, fakirliğin zararının zenginliğin zararından daha az olduğuna işaret etmiş de olabilir. Çünkü fakirliğin zararı genelde dünyevî, zenginliğin zararı ise genel­de dinî olur.

Hadisin metninde geçen "münâfese" kelimesi; bir şeye rağbet ederek, ona yalnız başına sahip olmaya çalışmak ve bu uğurda adeta yarış etmektir. Dün­ya mah için yapılan bu yarışın sonu kavga ve helake varır Ibn Batlal diyor ki: "Bu hadis dünya matının kötü akıbetinden ve fitnesinin şerrinden korun­mak gerektiğine delildir. İnsan dünya zînetlerine aldanarak bu hususta baş­kaları İle yor iş etmemelidir. Yine bu hadisle fakirliğin zenginlikten efdal ol­duğuna deli! getirilmiştir. Çünkü dünya fitnesi zenginlikle beraberdir[41]

 

458. Ebu Saîd cl-Hudrî (r.a) der ki: RasüluHah minbere oturmuş biz de etrafında oturuyorduk. Bu esnada, "Benden sonra, size dünya nimetlerinin ve zînetlerinin açılıp onlara gönlünüzü kaptıracağınızdan korkuyorum" bu­yurdu". (Buhârî ve Müslim rivayet el mislerdir).[42]

 

Rasûlullah, ölümünden sonra ümmetinin dünyaya meyledip, zînetferi içe­risinde kaybolacaklarından endişe etmektedir. Dünya nimet ve zînetlerine gönül vermek, kişileri bu uğurda yarışa scvkeder. Önceki hadiste geçtiği gibi dünya uğrunda yanş İse dinin fesadına vesile olur. Dünyaya meylin bu kötü akıbete sebep olması sebebiyle; ümmetleri hakkında Rasûlullah bu endişesini beyan etmiştir. Kalbe yerleşen dünya sevgisi, kişinin gözlerini ve tüm azalarını meş­gul eder* Böylece de ahiretle meşgul olmaktan kişiyi uzak tutar.[43]

 

459. Ebu Saîd el-Hudrî'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu ri­vayet edilmiştir: "Dünya tatlı ve manzarası caziptir. Allah sizi dünyada baş­kalarına halef kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve ka­dınlardan sakının". (Müslim rivayet etmiştir).[44]

 

Hadis'in şerhi için "Takva Bölümü" 69 no'lu hadise bakılmadır[45]

 

460. Enes'den (ra) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş­tir: "Ya Allah! Hayat ahiret hayatıdır". (Buhârî ve Müslim rivayet etmiş­lerdir)[46]

 

Dâimi hayat, rağbet edilmesi gereken hayat ahiret hayatıdır. İnsan bu dün­yada başına gelen musibetlere üzülmemeüdir; çünkü geçicidir. Mü'minin bu musibetlere sabrı dolayısı ile aldığı sevap ise ebedîdir.

Hadisimiz, dünya hayatının fâniliğine, ahiret hayatının ebedî olduğuna İşaret ederek kişileri ahiret saadetine teşvik etmektedir.[47]

 

461. Enes'den (r.a) Rasûlullah'ın {s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş­tir: "Üç şey ölüyü takib eder: Ailesi, malı, ameli. İkisi geri döner, biri onun­la kalır. Ailesi ve malı döner, yaptığı iyi ve kötü amelleri onunla kalır". (Bu­hârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[48]

 

ölüyü takip eden üç şeyden biri malıdır. Bu mal, ölümünden önce aile fertlerine kendinin defni için bıraktığı maldır. O mal sayesinde kabri kazılır, teçhiz ve tekfini yapılır, dünyadaki son durağına kadar matı ona refakat eder. Bu işlemlerden sonra geri kalan kısmı paylaşılmak üzere mirasçılara döner.

Kişi amelleri ile kabirde başbaşa kalır. Bundan sonraki ahiret yolculu­ğunda arkadaşı ve kılavuzu amelidir. Yüce Allah "Her nefis kazandığına kar­şılık bir rehindir. (Hesabını doğru vermekle ancak kendisini kurtarabilir)" (Müddessir, 38) buyurmuştur.

Hadis, cennetin ebedî nimetlerine iitsantarı teşvik etmekte, cehennemin can yakıcı azabından da sakınüırmaktadır. Rağbet edilmesi gereken güzellik­lerin, gönlü hoş gelen şeylerin esasının cennette olduğu da tenbih edilmektedir.[49]

 

462. Enes'den (r.aj Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiş­tir: "Dünyada en rahat bir şekilde yaşayan cehennemliklerin biri kıyamet günü getirilir, Cehenneme bir kere sokulup çıkartılır ve "Ey Âdemoğlu! Hayatın­da hiçbir iyi gün geçirdin nü, rahat bir hayat yaşadın mı?" diye sorarlar. "Val­lahi yaşamadım" diye cevap verir.

Dünya hayatında en fazla sıkıntı çeken bir cennetlik getirilir ve cennete bir sokulup çıkarıldıktan sonra "Ey Âdemoğlu! Sen dünya hayatında hiç sı-kmtıya uğradın mı, jflç ızdirap çektin mi?" diye sorariar. "Hayır, vallahi hiç­bir sıkıntıya düşmedim, ızdırap çekmedim" der". (Müslim rivayet etmiştir).[50]

 

Hadisin zahirinden, mü'minlere dünyada aşırı bîr şekilde nimetlerin ve­rilmediği anlaşılmaktadır. Cehennemliklerden birinin getirilip, cehenneme dal­dırılıp çıkarılması, hesaptan sonra olmaktadır. Allah Teâiâ'mn cehennemlik­lerle vasıtasız konuşması onlar için bir şeref değildir. Çünkü Allah onları re­zil etmek için kendileriyle konuşmuştur.

Çok kısa bir müddet cehenneme girmeleri, ömürleri boyunca yaşadık­ları rahat ve lüks hayatı unutturmuştur. Yahut azıcık bir azabın yanında ha­yatları boyunca yaşadıkları rahatlığı yok gibi kabul ederek "hayır vallahi!" demişlerdir.

Hadiste geçen cennetlikten maksat, âsî de olsa mü'min demektir. Cen­netin can ahu güzelliklerinde kısa bir müddet kendini görmesi, havasım te­neffüs etmesi, dünya hayatında çektiklerinin hepsini unutturmuştur. Bunun için "Dünya hayatında sıkıntılı bir gün geçirdin mi?" sorusuna "hayır" cevabını vermiş ve yemin de etmiştir.[51]

 

463. Müstevrİd b. Şeddad'dan (r.a) Rasûiullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Ahiret karşısında dünyanın değeri, ancak birinizin par­mağını denize daldırıp çikardaklan sonra parmağında kalan su damlası gibi­dir. Denizden ne kadarını eliyle alabildi bir baksın!" (Müslim rivayet et-mistir).[52]

 

Müstevrid b. Şeddad Rasülullah'ın vefatında küçük yaşta idi. Bir kısım alimler daha yaşlı olduğunu ve Rasûluilah'tan hadis işiterek ezberlediğini söy­lerler. 7 hadis rivayet etmiştir.

Hadisimiz, ah i ret in devamlı lezzet ve nimetlerine nisbetle dünyanın fani nimetlerinin denizden alınan bir damla gibi olduğuna işaret etmektedir. Çünkü dünya; nimetler ve lezzetler diyarı cennetin vitrini gibidir. Vitrinde ancak müş­terilerin dikkatini çekecek birkaç örnek bulunur. Asıl çeşitler ve değerli mal­lar mağazanın içindedir.

İnsan vttrindek İleri seyretmekle vakit geçirmemeli, mağazaya girerek zevk­lerini tatmin etmelidir.[53]

 

464. Câbır'den (r,a) rivayet edilmiştir:

Rasûlullah yanındaki sahabüerle birlikte çarşıdan geçiyordu. Kısa ku­laklı bir oğlak olusune rastladı, kulağından tutup kaldırarak "Hanginiz bu­nu bir dirheme alır!" dedi. Dediler ki "Daha az paraya da almayız, ne işimi-Ze yarar ki o". "Parasız verilse ister miydiniz?" diye sorunca ashab "Vallahi, ölü iken onu ne yapalım.'" dediler. Peygamberimiz de bunun üzerine "Valla­hi, bu sizce nasıl kıymetsiz ise, dünya da Allah katında bu oğlak Ölüsünden daha değersizdir" buyurdular. (Müslim rivayet etmiştir).[54]

 

Hadis, ölü bir hayvana dokunmakta dokunan kişinin eli veya ölünün derisi yaş değilse necis olunmayacağına delildir. Hadisimiz "Beş kuruşluk kıy­meti bile olmayan şu oğlak olusunun sizin nezdinizde kıymeti ne kadar yok­sa, Allah katında da şu dünya öyledir, kıymeti yoktur" anlamındadır.

Yİne bir başka hadiste "Şu dünyanın Allah katında bir sivrisineğin ka­nadı kadar olsun kıymeti olsaydı, kâfirlere ondan bir yudum su bile içirtnezdi" buyurulmustur.

Alimler dünyanın Allah katında değerinin bu kadar hor hakir görülme­sinde birkaç şey istisna edilir demişlerdir. Bunlar; peygamberler, veliler, ilâhî kitaplar ve İbadetlerdir. Bunların Allah nezdinde kıymeti çoktur.[55]

 

465. Ebu Zerr (r.a) rivayet etmişt'r:

Rasûlullah İle beraber Medine'de Havra denilen yerde dolaşıyorduk. Karşımıza Uhud dağı çıktı. Efendimiz "Ey Ebu Zer!" dedi. "Buyurya Rasû-lailah!" dedim. Şöyle buyurdu: "Şu Uhud dağı kadar altınım olsa sevin/nem ve borcum kadarını yammdu alıkoyduktan sonra geri kalanını üç gün bile tutmadan, Allah'ın kulları arasında -sağa sola arkasına dönerek- şu sana, şu sana, şu da sana diyerek dağıtırdım". Biraz yürüdükten sonra bana dedi ki: "Dünyada zengin olanlar ahiretıe sevabı az olanlardır. Yalnız sağına, soluna şöyle şöyle İn/ak eden/er müstesnadır, onlar da ne kadar azdır!" Sonra bana: "Ben dönüp gelinceye kadar yerinde dur!" dedi ve gecenin karanlığında kay­bolana kadar gitti. Yüksek bir ses işittim. Peygamberimize his inin olmasından korktum, yanına gitmek istedim, fakat "Olduğun yerde dur, ye~ rinden ayrılma" emrini hatırlayarak o gelinceye kadar bir yere ayrılmadım. Rasûlullah yanıma gelince "Bir ses duydum ve korktum" diyerek duydukla­rımı anlattım.

"Sen onu duydun mu?" diye bana sordu. "Evet" dedim. Bana dedi ki: "O, Cebrail'di, bana geldi ve "Ümmetinden Allah'a hiçbir şeyi ortak koş-makstzm ölenler cennete girer" dedi. Kendisine "Zina ve hırsızlık etmiş olsa da mı?" diye sordum. "Evet, zina ve hırsızlık etmiş olsa bile" diye cevap ver­di". (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[56]

 

Rasûlutlah'ın, ashabından biri ile yürümesi onun tevazu una delildir. Pey­gamberimiz "Ey Ebu Zerr" hitabından, âlim veya büyük bir zatın kıymetli bir arkadaşına künyesi İle hatip edeceği anlaşılmaktadır. Borçlu kişinin eline mal geçince, onu borcu için saklaması sadaka olarak dağıtmasından efdal-dir. Zira borç sadakaya takdim edilir. Mal-mülk sahipleri sadaka vermeye teşvik edilmiştir. Allah rızası için infak etmekten çekinmeyen kişilerin ellerindeki mal hor karşılanmamıştır. Hor görülen zenginlik, infak etmekten, sadaka ver­mekten ve Allah yolunda gereken yere harcamakdan kaçınılan zenginliktir.

Hadisimiz, ehl-i hakkın mezhebine delildir. Ehl-i hakka göre, büyük gü­nah işleyenler cehennemde ebedî kalmazlar. Bu hadis aksi görüşte olan Hâ­riciler ile Mu'tezİle aleyhine delildir. Çünkü onlar büyük günah işleyenlerin ebediyyen cehennemde kalacağına inanırlar. Hadisimiz ise, iman üzere ölen kişi günahkâr da olsa, zina etmiş, hırsızlık yapmış da olsa cennete gireceğini İfade etmektedir. Cennete giriş, ya cezasını çektikten sonra ya da bu günah­larına tevbe ettikten sonra ölmüş ise, cehenneme uğramadan olacaktır. Zira şartlarına riayet edilerek yapılan tevbeyi Allah kabul etmekte ve o kulun gü­nahlarını silmektedir.

Hadisimizde özellikle zina ile hırsızlığın zikredilmesi; bunların büyük gü­nahların en çirkinlerinden olduğu içindir.

Hadis, günahların îmana zarar vermeyeceğine, îmanla öten kişinin mut­laka cennete gireceğine, müşrikin ise cennete giremeyeceğine delildir. Kişiyi ebedî cehennemden çıkaramayacak şirk, şirk-i celidir. Yani Allah'ın yanında başka bir yaratıcı ve mâbud olduğunu kabul etmektir. Şirk-i hafi ismi ile anı­lan riya, süm'a gibi şeyler, büyük günah olmalarına rağmen cehennemde ebedî azabı gerektiren şirk değildir.

Hadisimiz, İnsanları mutlak olarak sadakaya ve hayır İşlemeye teşvik et­mektedir.[57]

 

466. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (sa) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Uhud dağı kadar altınım olsa borcum kadarı hariç, geri tarafım yanımda üç gece dahi tutmak istemezdim". (Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir)[58]

 

Hadis, hayır yollarına infakta bulunmayı teşvik etmektedir. Kişi hayatta i İken, sağlık sıhhat içinde İken hayra koşmalıdır. Bu anlardaki sadaka, malın ikisinin dinini ifsad etmesine engel olur. Yine hadiste, kul haklanndan olan : borcu bir an önce ödemeye teşvik vardır. Borcu ödeme, nafile sadakaya tak-:dim edilmiştir.

Hadisimiz, Rasûlullah'ın en üst seviyede bir zâhitf olduğuna, dünya maüna kıymet vermediğine ve kalbinde mal mülk sevgisi olmadığına delildir. Pey­gamberimize fakirlik korkusu hiç arız olmamıştır.[59]

 

467. Ebu Hüreyre'den (ra) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Dünyalık yönünden üstünümde bulunanlara değil, sizden daha aşağıda bulunan kimselere bakınız. Bu hareket, elinizdeki Allah'ın nimetini hor görmemeniz için en uygun yoldur".

Buhârî'nin naklettiği,diğer bir rivayet şöyledir: "Biriniz mal ve güvenlik yönünden kendisinden üstün birini görürse, kendinden aşağıda bulunan kim­selere baksın". (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[60]

 

Din işlerinde kişi kendinden faziletli kişilere bakmalı ve onu örnek ala­rak hâlini düzeltmelidir. Bu hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Dünyalık hu­susunda kendinden aşağıdakilere bakarak Allah'a hamdedip şükreden kim­selere Allah rahmet etsin! Dinî işlerde de kendinden üstün olan kişilere ba­karak, Allah'a hamdedip, (onun gibi olmaya) çalışan kimselere de Allah rah­met etsin!"

Dünyalık hususunda kişinin kendinden üstün zenginlere bakması, Al­lah'ın kendine verdiği nimetleri az görmeye ve dolayısı ile de şükretmeye ve­sile olur.

Mal-mülk açısından aşağıda bulunan insanlara bakıldığında Allah'ın ken­disine verdiği nimetleri görür, şükretme ihtiyacı duyar ve Rabbinin hakkını da malından unutmaz. Dini hususunda faziletli kişilere bakarak kendi nok­sanlarını, işlediği günahları görerek nefsini kınar, cehennem azabı ile korku­tarak ibadet ve taatta gayrete gelir ve salih amellerini çoğaltmaya başlar.

Bu konuda Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadis şöyledir: "Şu iki huy ken­disinde bulunan kişiyi Allah, şükredici ve sabredici olarak vasıflandırmışım Kimde bu iki huy yoksa o kişi, sabredici ve şükredici değildir. Bu iki huy;

a)  Dinî işlerde kendinden üstün olana bakıp onu örnek almak,

b) Dünyevî işlerde kendinden aşağıda bulunana bakarak, Allah'ın ken­dine ihsan ettiği nimetleri görüp hamdetmektir. Dinî işlerde kendinden aşa­ğıdakilere bakan, dünyevî işlerde de kendinden üstün olanlara bakarak ula­şamadığı, kaçırdığı nimetleri (makam ve mevkî) için üzülen kişiyi Allah şük­redici ve sabredici saymaz"[61]

 

468. Ebu Hüreyre'den (ra) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu nv.ıset edilmiştir: "Akma, gümüşe, kadife ve yünlü kumaşa köle olanlar hciâk ol­du. Böyle kişiler, kendilerine verilirse sevinir, verilmez ise üzülürler". (Buhâ-rî rivayet etmiştir).[62]

 

Hadisimizde "Köle olanlar" ifadesi kullanılarak; mal ve mülkü aşırı se­vip, onları muhafazaya çalışanlar bunlara kul olmuş kabul edilmektedir. Akıl­larını, meşguliyetlerini hep onlara hasrettiklerinden sanki onlara hizmet edi­yorlar ve ibadet ediyorlar gibi görülmüştür.

Hadisin metninde "köle" lafzının geçişi, dünya sevgisine dalanların, kur­tulamayacak bir köleliğe, esarete düştüklerini ifade etmektedir. İhtiyaç hâ­linden fazla dünya malı biriktirmek iyi karşılanmamıştır.

Böyle kişilerin psikolojik hallerini de tasvir eden Peygamberimiz; "Veri­lirse bunlar sevinirler, kendilerine verilmezse üzülürler" buyurmuştur. Hare­ketleri ve düşünceleri dünyalık elde etmek ve onu muhafaza etmek için çalış­tıklarından "Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz" diye ibadet ve niyazda bulunmaları tasdik edilmez. Zira onların diğer uzuvları bu ayetin zıddına hareket etmektedir.[63]

 

469. Ebu Hüreyre (ra) der ki: "Ehl-i Suffe'den yetmiş kişi gördüm, hiç­birinin üzerinde hırka yoktu. Ya sadece gömlek veya sadece iç elbisesi giy­mişlerdi ve bunları boyunlarına bağlamışlardı. Bu giydiklerinin kimi diz ka­paklarına kadar, kimi topuklanna kadar vücudu örtüyordu. Avret yerleri gö­rünmesin diye de uçlarını elleriyle topluyorlardı". (Buhârî rivayet etmiştir) [64]

 

Hadisimizin zahiri Ashab-ı Suffe'nin hallerini, fakr-u zaruret içinde ya­şadıklarını beyan etmektedir. Gerçekten onlar ve diğer sahabîler az birşeyle yetinmişler, başkalarını kendilerine tercih etmişlerdi. Onların hiçbir zaman iki takım elbiseleri ve İki çeşit yemekleri olmamıştır. Dünyalık planlarla süs­lenmek, beslenmek istememişler, dünyalıkları îte ahiret yurdunu İmar etme­ye çalışmışlardır. Bu da matlub bir haldir. Zira arzu edilen yüce gayelere, yüksek makamlara, ancak dünyayı feda etmek suretiyle ulaşılır.[65]

 

470. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Dünya mü'minin zindanı, kâfirin ise cennetidir". (Müslim riva­yet etmiştir).[66]

 

Dünyanın mü'mine zindan olmasından murad; dünya şehvetlerinden ba­zılarının ona haram ve mekruh kılınması ve meşakkatli ibadetlerin emir bu-vurulmasıdır. Mü'min öldüğü vakit rahata erer ve Allah leâiâ'mn ona hazır­ladığı ebedî nimetlere, kedersiz rahatlara kavuşur. Dünyanın kâfire cennet oluşu ise, dünyada bütün arzu ve şehvetlerini yerine getirebilmesi itibariyledir. Öl­düğü zaman dâim! azaba ve ebedî şekâvete duçar olacaktır.

Hadiste, mü*mini dünya muhabbetinden uzaklaştırmaya teşvik vardır. Mü'min ahiret yurdunu düşünmeli, yatırımını oraya yapmalıdır. Bir hadiste de "Allah'la karşılaşmayı isteyen kişi ile Allah da karşılaşmayı arzu eder" buyurulmuştur.

Dünyada mü'min ne kadar rahat yaşarsa yaşasın cennet nimetleri ve ra­hatı yanında dünya hayatı, zindan hâli gibi kalır. Kâfir için de, dünyada aç sefil bir hayat da sürse, ahiret azabı yanında dünya hayatı ona göre cennet

hayatı gibi görülür.[67]

 

471. Ibn Ömer (r.a) der ki: "Rasûtuilah om uzumdan tutarak bana "Ey Abdullah! Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi yaşa" dedi. tbn Ömer de şöyle tavsiye ediyordu: "Akşama eriştiğinde sabahı düşünme, sabaha çık­tığında da akşamı düşünme. Sağlığın yerindeyken hastalığın, hayatta iken Ölü­mün için hazırlık yap'\(Buhârı rivayet etmiştir).[68]

 

Hadisimiz, dünyayı tamamen terketmemenin ve vatan da edinmemenin gereğine işaret etmektedir. Kişi dünyada uzun süre katacak gibi davranma­malı ve dünyevî lezzet ve şehvetlere önem vermemelidir. Kişiye dünyada iken, vatanından uzakta, bir sefer için ayrı beldede bulunup, döneceği günü bekle­yen bir yolcunun hâli gibi olmak yaraşır. Görevini yapıp bir an önce dönüş hazırlıkları ile meşgul olması gerekir.

Tirmizî'nin rivayetinde "kendini kabir ehlinden say" ziyadesi vardır.

ibn Ömer'in (ra) tavsiyesinde de, uzun emelden uzaklaşıp ölüme hazır­lıklı olmak anlaşılmaktadır. Sabah olunca akşamı beklemeden vakti en güzel şekilde değerlendirmeli, günahlara tevbe edilmeli ve Ölüme hazır vaziyette bu­lunulmalıdır.

Kimin emeli uzun olursa onun ameli kötü olur, kötü amellerden uzak duramaz. Emeli kısa olan zühd hayatı yaşar, emeli uzun olan İse dünyaya rağbet eder, taat ve ibadeti terkeder, tevbeden de tembellik eder. Ahirett unuttuğu ve ölümü hatırlamadığı ivin kalbini kasvet kaplar.

Mü'minİn sermayesi sıhhati ve hayatıdır. Ticaret zamanı ise yaşadığı gün­lerdir. Kârlı ticaret yapması mümkün olduğu zaman, tembellik ederek, tica­retinin duraklamasına sebep olması doğru değildir. Zira ahiretle  yaraya­cak azık dünya pazarında kazanılmaktadır. Mü'min sıhhat ve hayatını ganimet bilmeli, bunları ahirelte faydası ol­mayacak şeylere harcamaktan kaçınmalıdır. [69]

 

472. Ebu'l-Abbas Sehl b. Sâd es-Sâidî (r.a) der ki: Adamın biri gelerek/Tâ Rasûlullah! İşlediğim zaman Allah'ın ve insanların beni seveceği bir amel söyle" dedi. Rasûlullah da şöyle buyurdu: "Dünyadan yüz çevir ki, Allah seni sev­sin, insanların elindekilere göz dikme ki, onlar sem sevsin". (İbn Mâce riva­yet etmiştir. Hadis hasen seoedle rivayet edilmişir).[70]

 

Dünyadan yüz çevirmek (zühd), kendisi için zarûreten muhtaç olmadığı

Şeyleri terkedip, biriktirilmesi mubah olan şeylere dahi insanın meyletmeme-sidir. Dünya sevgisi her hatanın baş sebebidir. Gerçek zühd; dünyalık birik­tirmeye kudreti bulunduğu halde yalnız cehennem korkusu ve cennet ümidi ile ya da Allah'ın dışında olan bir şeyle meşgul olma korkusu ile dünyadan yüz çevirmektir.

Hadiste zühdün faziletine işaret edilerek hayır yollarında sarfedilmeyen mal-mülk zemmedilmiş t ir.

"Kanaa't" gayret ve çalışmanın sonunda Allah'ın verdiği rızka razı ol­maktır. Zühd fakirlik, zİHet ve tembellik değildir. Zühd, nefsin kendisine ve­rilene razı gelmesi, onları ahiret için yatırım yapması ve haram korkusu ile şüphelileri dahi terkederek ihtiyatlı davranmasıdır. Dünya sevgisi, nefsin is­teklerini yerine getirmede kullanılıp gayr-i meşru şeylere âlet edildiğinde ye-rilmiştir. Hayır işlemek ve mahlûka yardım etmek için dünyalık elde etme ar­zusu kötülenmemiş, aksine bir ibadet ve Allah'a taat kabul edilmiştir.[71]

 

473. Nu'man b. Beşir'den (r.a) rivayet edilmiştir: Ömer b. Hattab insan­ların sahip oldukları dünyalıkları zikrederek şöyle dedi; "Ben Rasûfullah'm karnını doyuracak çürük bir hurma bulamadığından, açlıktan iki büklüm kıv­randığım görmüştüm". (Müslim rivayet etmiştir).[72]

 

Hadîsimiz Rasûlullah'ın zühdüne işaret etmektedir. Rasûlulİah'ın bu ha­yan fakirlikten, hiçbir şeye sahip olmamasından kaynaklanmıyordu. Çünkü Efendimiz ahireti tercih ettiğinden eline geçeni ahiret yollarına infak ediyor ve gözünü gönlünü dünyalık şeyler meşgul etmiyordu. Diğer taraftan bu zühd hayatı ümmeti için örnektir. Dünyanın şehvetlerine ve lezzetlerine dalmama­larını kendi yaşantısıyla da tavsiye etmiştir.[73]

 

474. Âişe (ra) der ki: Rasûlullah vefat ettiğinde evimizde birazcık arpadan başka canlının yiyeceği hiçbir şey yoktu. Uzun zaman hep omı yedim, ölçtü­ğüm zaman tükeniverdî". (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir.)[74]

 

Hadisimiz, Rasûluilah'ın zühdünü anlatmaktadır. Tüm Arap yarımadası nimetleri ile kendine sunulduğu, Allah'tan dileseydi Uhud dağının altına dö­nüşmesi sağlanacağı halde, evinde bir kişinin doyacağı kadar yiyecek bulun­muyordu.

Alışveriş esnasında her iki tarafın hakkının geçmemesi için ölçülmesi iyi­dir. İnfak ederken ölçmek ise doğru değildir. Az yiyeceğin uzun bir müddet Efendimizin ailelerine yetmesi Rasûlullah'ın mucizeler indendir.

ölçtüğü zaman yiyeceğin bitivermesi rahmani bir cezadır. Zira ölçmek Aİlah'a teslim olmaya muhaliftir. Tedbir için gereklidir. Halbuki Allah az bir şeyle uzun zaman efrad-ı Rasûlullah'ı rızıklandırmayı üstlenmiştir, ölçme ha­reketi bu ortamda uygun olmadığından, bereket kesilmiş ve bitmiştir.[75]

 

475. Peygamberimizin hanımı Cüveyriye'nin kardeşi Amr b. Haris (na) der ki: Rasûîullah vefat ederken ne altın, ne gümüş.ne köle veya cariye,ne de başka birşey bıraktı. Onun geride bıraktığı (mirası) şunlardır:"Bindiği be­yaz katır, silahı ve yolcular için vakfettiği bir arazi". (Buhârî rivsyet etmisîir).[76]

 

Hadisimis, menkul malların da vakfedüebiicceğine delildir. Menkul maî-lann ebediyet vasfı olmadığından vakfı sahih değildir demişler, hakkında nas bulunan eşyaları ise bu hükümden istisna etmişlerdir. O da, silah ve atdir. Çünkü Rasûlullah bunları vakfetmiştir. "Siz peygamberler miras bırakma­yız. Geride bıraktığımız malla/-sadakadır (vaktfüır)" hadisince geride kalan mallan vakıf olarak değerlendirilmiştir.

Peygamberimizin vakfı olarak ümmetine intikal eden araziler ise; Fedek arazisinin yarıss, Vâdi'İ- Kura arazisinin üçte biri, Hayber arazisinden beşte bir hissesi olarak payına düşeni, Benî Nadr arazisindeki çiftliktir.[77]

 

476. Habbab b. Eret (r.a) rivayet etmiştir: "Biz Allah'ın rızasını kazan­mak için Rasûlullah ile beraber hicret ettik. Allah katında ecir kazanmamız hak oldu. Kimimiz elde edeceği ecrinden hiç yemeden vefat etmiştir. Mus'ab b. Umeyr bunlardandır. O Uhud harbinde şehid düşmüştü de, işlemeli göm- , leğinden başka "tirşeyi yoktu. Onunla başını örttüğümüzde ayağı, ayağını ört­tüğümüzde de başı açık kalıyordu. Rasûlullatı, onunla başını örtmemizi, ayak­larını da ızhır dejıen otlarla kapatmamızı emretti. Kimimiz de hicretin seme­resinin olgunlaşmasına yetişip, onu toplamıştır". (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[78]

 

"Ecrimiz de Allah'a hak (vacip) oldu" cümlesinden maksad, Allah Teâ-lâ vaad buyurduğu için va'di gereğince ecr-u mükâfat vermek şer'an hak ol­du demektir. Çünkü Allah'a hakikatte hiçbir şey vacip olmaz.

"Kimimiz ecrinden hiçbir şey yemeyip ahirete göçüp gitti"; yani dünya­da hiçbir şey edinmeye çalışmadı, dünya malı kazanmadı. Kendini ahîret iş­lerine vererek ahiret nimetlerine bol bo! nail olmaya çalıştı. İşte bunlardan biri de MusJab b. Umeyr'dir. Uhud harbinde 40 küsur yaşında şehid edilmiş, kendisini saracak kefeni bile bulunmadığı için, ayak uçlarına ızhır otu ör­tülmüştü.

"Kimimiz de, hicretin semeresinin olgunlaşmasına yetişip onu toplamıştır" sözünde istiare vardır. Maksad, kemâle eren meyve gibi dünya nimetleri ken­disine verilmiş, o da ondan bol bol istifade etmiştir, demektir.

Hadisimiz,ttıüttakî kişilerin ya acilen dünyada, ya da ahirette mükâfata kavuşacaklarına delildir. Ya>da her iki dünyada da mükâfat elde ederler. Çünkü onlar, "Rabbimİz, dünyada da, ahirette de bize iyilik ver ve cehennem aza­bından bizi koru" diye dua ederler.

Hadisimiz Allah İçin yapılan hicretin faziletinin büyük olduğuna.da işa­ret etmektedir.[79]

 

477. Sehl b. Sa'd es-Sâidi'den (r.a) Rasûlullah'm şöyle buyurduğu rivayet edil­miştir: "Eğer dünyanın Allah katında sivrisinek kanadı kadar değeri olsay­dı, ondan kâfire bir yudum su bile vermezdi". (Tirmizî rivayet etmiş, hasen-sahihtir, demiştir).[80]

 

Hadisimiz, Allah katında kâfirin değersizliğini ifade etmektedir. Aynı za­manda bizzat dünyanın kendisinin de bir kıymet ve değeri olmadığını ifade ediyor. Dünya, ahiret için bir yol olması sebebiyle kıymet kazanmaktadır. Çün­kü salih amellerin yapıldığı yer dünyadır. Salih ameller, ibadet, taat; hor.ha-kir görülen dünyadan istisna edilmektedir. Zira onların Allah katında ayn bir değeri vardır.

Kâfirlerin dünya nîmei ve lezzetlerinden İstifade etmeleri de Allah'ın nez-dinde dünyanın kıymeti olmadığına ayrı bir delildir.

Hadisimiz, değersiz bir şeye rağbet ederek, ahireti unutmaktan sakın-dırmaktadır. Yine dünyanın ahirete sarfedilerek değerlendirilmesi gerektiği­ne de işaret edilmektedir.[81]

 

478. Ebu Hüreyre'nin (ra) Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken İşittiği ri­vayet edilmektedir: "Dikkat edin, dünya ve içindeki şeyler mel'undur. Allah'ı zikretmek ve ona vesile olan şeyler ile öğretici ve ögrenici olmak müstesna­dır", (Tirmizî rivayet eîmiş, hadis hasen demîştir).[82]

 

Hadisimiz dünyaya mutlak olarak lanet edilmemesine işaret etmektedir. Dünyanın sevilmeyen yönü, kişiyi Allah'tan uzaklaştırıp, şehevî arzularının esîri klimasına sebep oluşudur. Fakat Allah'ın rızasına insanı ulaştırarak iba det, îaat, dünya üzerinde işlense de kıymetlidir, değerlidir.AUah'ın hoşnut ola­cağı ameller, bugzedilen dünya amellerinden değildir.

Bâr hadiste de "Dünyaya sövmeyiniz, o mü'min için negfizelyerdir. Hayrı onun üzerinde işler, serden onunla kurtulur" buyuru i muştur.

Su bölümde zikredilen, dünyanın lanetlenmesi, her zaman genelleme­den uzak oiarak düşünülmelidir. Allah'tan uzaklaştıran ve taattan kişiyi meşgul eden şeylerin lanetlenmesine cevaz vardır

Hadisimiz, aynca Öğreticiliğin ve öğrenciliğin önemine dikkat çekmektedir.[83]

 

479. Abdullah b. Mes'ud'dan (r.a) RasüİuHah'ın (s.a) şöyie buyurduğu rivayet edilmiştir: "Çiftlik edinerek dünyaya dalmaktan sakınınız". (Tirmizî rivayet etmiş, hadis hasen demiştir).[84]

 

Hadisimiz, dünyaya meyletmek ten sakındırmakîadır. Dünya sevgisi onunla meşgu! olmayı gerektirir. Kalbi kendine çeker. Böyîece de Allah'tan uzaklaş­maya. İbadetlerde noksankğa, anketi unutmaya sebep olur. Kişi dünyadan, geçimini sağlayacak kadarı ile yetinmeli, ebedî olan ahireti tercih etmelidir.

Bölümde zikredilen hadislerde rağbet edilmesi gereken yurdun ahiret yur­du olduğu, dünyadan ise ancak Allah rızasına vesile olacak amellerin kıyme­ti olduğu hatırlatılmıştır. Bu sayede mü'minlere zühd hayatım tercih etmeleri tavsiye edilmiştir.[85]

 

480. Abdullah b. Amr b= Âs (r.a) der ki: Barakamızı tamir ederken Ra-sûhıUah yanımıza uğradı "Ne yapıyorsunuz?" diye sordu. "Baraka yıkılacak, onu tamir ediyoruz" dedik. Buyurdu ki: "Ölümü bundan daha âcil görüyo­rum". (Ebu Dâvud, Tirmizî rivayet etmişler, Tirmizî hadis, hasen-sahihdir, demiştir).[86]

 

Kişinin, içinde soğuk ve sıcaktan korunabileceği bir ev yapması kerih gö­rülmemiştir. Burada dikkat edilmesi istenen nokta ahiret mukaddimesi oldu­ğu İçin zikredilmiştir. Kişi hep ölümü düşünmeli ve bu sayede dünyevî lezzet­lere kapılmaktan kurtulmalıdır. Bir hadiste dz;"Lezzetleri yiyip bitiren ölü­mü çok hatırlayın" buyurulmuştur.

İnsan ölümü herşeyden yakın bilmelidir. Kendisine ahireti unutturacak şeylerle meşgui olmamalıdır.[87]

 

481. Ka'b b. İyaz'ın (na) Rasûtullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği riva­yet edilmektedir: "Her ümmet için bir fitne vardır, ümmetim için de fitne maldır". (Tirmizî rivayet etmiş, hadis, hasen-sahih demiştir).[88]

 

Hadiste geçen "fitne" kelimesi hayır ve şer için kullanılan bir terimdir ve imtihan manasmdacflr. Allah Teâlâ malı dünyanın zînetlerinen kılmıştır. İnsan fıtratı da bu mala karşı meyilli yaratılmıştır. Rasûlullah bir hadisinde de "Mal tatlı, gönlü kendine çeken bir yeşilliktir. Allah size ondan verecek ve neler yapıyorsunuz diye bakacaktır" buyurmuştur.

Hadis, Ümmet-i Muhammed'in imtihanının mal ile olacağına delildir. Efendimiz, bunu hatırlatarak dünyaya karşı dikkatli olunup, cazibesine, lez^ zetlerine dalınmamasına istemiştir. Mü'min karşısına sunulan dünya ve ahi-ret lezzetlerinden, ebedî olanı, yani ahiret lezzetlerini tercih .etmelidir.[89]

 

482. Ebu Amr bazılarına göre Ebu Abdullah veya Ebu Ya'lâ Os­man b. Affan'dan (r.a) Rasülullah'ın (s.â) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Âdemoğlunun şunlar dışında dünyadan bir hakkı yoktur; Oturacağı ev, av­ret yerlerini örteceği elbise, yiyecek ve içeceklerini koyacağı kaplar'1. (Tirmizî rivayet etmiş, hadis sahıhlir demiştir)[90]

 

Osman b. Affan ilk müslumanlardandır. Ebu Bekir'in daveıi üzerine müs-lüman olmuştur. Habeşistan'a hicret etmiş, sonra da Medine'ye hicret etmiş­tir. H Osman'a (r.a) Rasülullah'm iki kızı ile evlendiği için "zinnüreyn" denir. Bu evlilik, biri öldükten sonra diğeri ile eklenmesi şekündediı, ikisini birarada bnlundıırmamıştır.

Hz. Osman, Rasûlullah'ian 146 hadis rivayet etmiştir. Fil olayından 6 yıl sonra doğmuştur Üçüncü halife olarak 70 yaşında, hicri 35'de şehid. Cennetle müjdelenen on kişi içerisindedir. Rasûlııllah'tn akı kişilik meş­veret hevfiı içinde idi. Hilafeti 2 sene sürmüştür.

Halifeliği esnasında on defa pepe haecetmişıir. Baki mezarlığına denedılmılir

Hadisimiz, dünya havalından zaruri oian şeyleri ifade etmekledir. Kifa-ye miktarı duıı>adan gerekli olanlar, içinde oturulan ev, avretini örten elbise, ekmek \e sudur. K.ıdıııın av fen; ve eiierı mu M esna îunı vücududur. Er­keğin arei yen ıe: jıobcğı il;: diz kapisâs alaciî-,teki "avretten" mak-sad; bedenini ortcuek elhısc demektir.

Bunların dışındaki kişinin elindeki mallar birer enıanertir. Onları belli bir zaman için emanet veren (Allah) adına muluîj eüneUe meımırdur. ki-şinîn elindeki emanete ihanet ederek kendi malı ırnı? gibi unlardan tasarruf etmesi doğru değildir.[91]

 

483. Abdullah b. Şıhhîr'den (ra) rivayet edilmiştir: Rasûluliah'm yanma girmiştim. Tekâsür sûresini okuyordu. Şöyle buyurdu: "Ademoğlu malım, ma­lım der. Ey Ademoğlu, yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden ya da hayır yoluna harcayarak önden gönderdiğinden başka ne malın var ki?". (Müsiim rivayet etmiştir).[92]

 

Dünyada kişinin faydalandığı mal, yediği içtiği, giydiği ve sadaka olarak verdiğidir. Bunlardan başkası ite insanın alâkası yoktur. Zira İnsan dünyada, başkasının hazinesini bekleyen bir bekçi gibidir. Hazineden ancak zaruri ih­tiyaçlarını karşılamaya izin verilmiştir.

Hadisimizde, zaruret dışındaki dünya mallarından ve lezzetlerinden uzak durarak zühd hayatı yaşamaya teşvik vardır Bu arada yapabiEdiğince sada­kayı çok vermeli, muhtaçlara yardım etmeli ve böylece Allah katındaki malı­nı çoğaltmahdır. Çünkü verilen sadakalar fakirin, miskinin etine geçmeden Önce Allah'ın eline geçmektedir.

Allah da, kuluna önceden biriktirmiş olduğu bu malları sayesinde iyi muamele edecek, razı olacak ve o kulun nesline de rızkı bol yapacaktır.[93]

 

484. Abdullah b. Muğaffe! (ra) der ki: Bir adam gelerek "Yâ Rasûlal-tah! Vallahi sent çok seviyorum" Acd\. Peygamberimiz "Ne söylediğini iyi düşün" dedi. Adam da bu sözünü üç defa tekrar ederek sevgisini teyid etti.

Bunun üzerine RasûluHah şöyle buyurdu: "Eğer bent seviyorsan, fakirliğe karşı zırh hazırla; çünkü fakirlik beni sevenlere ulaşmada, selin akışından daha ça­buk yol alır". (Tirmizî rivayet etmiş ve hadîs hasendir demiştir)[94]

 

Hadiste Rasûlullah'a gelen adamın Ebu Saîd el-Hudrî olduğu zannedil­mektedir. Gelen sahabînin "Yâ Rasûlallah! Seni seviyorum" demesi gösteriş değil, bilakis sünnete uygun bir harekettir. Çünkü peygamerimtz "Kişisevdi­ği kardeşine sevgisini açıklasın" buyurmuştur.

Rasûlullah'ın "Ne söylediğini iyi düşün" demesi onun sevgisinden kuş­kulandığından değildi. Aksine; Rasûlultah'ı sevmenin çeşitli zorluklara, me­şakkatlere katlanmayı gerektireceğini bildirmek ve bu hususta hazır olup ol­madığına dikkat çekmek içindir. Dolayısıyla Rasûlullah'a sevginin sadece dille değil, uğrunda her türlü fedakârlığa hazır bulunmayı gerektirdiğine de işaret edilmiştir. Gerçek sevgi ancak böylece anlaşılmış olur.

Hadisimiz Rasûluilah'ın insanların en zahidi olduğuna delildir. Dünya malına, mülküne hiç kıymet vermedi. Bİr hadiste şöyle anlatılmıştır; Rabbi ona "Mekke dağlarını dilersen allın yapayım da istediğin kadar harca " bu­yurmuştu da Rasûlullah, "Hayır ya Rabb! Bir gün aç,bir gün tok olayım. Açıklığımda Sunu aı-ziyeıimi bildirerek Seni zikredeyim, doyduğum zaman da Sana hamdederek şükredeyim" dileğinde bulunmuştu.

Bir kişiyi seven, sevdiğinin ahlâkı iie ahlâkîanmalıdır. Rasûlullah'ı seven de, hiç fakirlikten korkmama hasleti ve zühd hayatı sürme faziletinde Pey­gamberimize tâbi olmalıdır.

Hadisimiz ayrıca dünyada zühd hayatını tercih ederek lezzetlere dalma­manın, Rasûlullah'ı sevmenin gerçek bir delili olduğuna işaret vardır. Çünkü gerçekten seven, sevgilisinin huylarını huy edinendin[95]

 

485. Ka'b b. Maiik'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kişinin mal ve şöhret hırsının dinine verdiği zarar, iki aç kurtun sürüye vereceği zarardan daha büyüktür". (Tirmizi rivayet etmişiir ve hadis, hasen-sahihtir demiştir)[96]              

 

Hadisimiz, mal ve şöhret hırsının kişinin dinini ifsad ettiğini açıklamak­tadır. Çünkü bir hadiste "Dünya sevgisi her haranın başıdır" buyurulmuş-tur. Mal ve şöhret hırsı, dünya sevgisinden kaynaklanmaktadır. Dünya sevgi­si de, dini ifsad edici haramları helâi göstermek veva en azından haramlar karşısında fazla titizlik göstermemeye kişiyi alıştırdığından, hızlı bir şekilde dini İfsad eder. Dünyayı ahirete tercih etmek, devamh dünya ile meşgul ol­mak, bu fesadın en belirgin özelliğidir.

Hadiste, dünya sevgisinin zararları tasvir edilerek, kişiler zühde teşvik edilmektedir. Mal ve şöhret hırsı aç kurtlara benzetilerek, sakındırılmıştır.[97]

 

486. Abdullah b. Mes'ud (r.a) der ki: Bir gün Rasûlullah (s.a) hasır üze­rinde uyumuştu. Kalktığında yüzünde hasırın izi vardı. "Yâ Rasûlallah! Se­nin için bir yatak temin etsek (ne olur.')" dedik. Bize cevabı şu oldu: "Dünya ile benim işim ne! Dünyada ben, ağacın gölgesinde gölgelendikten sonra yo­luna devam eden atlı gibiyim".{ rivayet etmiştir ve hadis hasen-sahihtir demiştir)[98]

 

Rasûlullah'm cildi ipekten daha da yumuşaktı. Enes (r.a) der ki: "Rasû­lullah'm elinden daha yumuşak bir ipek ve kumaşa dokunmadım".

Dünya hayatı devamlı kalınacak, rahat içinde geçirilmesi gereken bir hayat değildir. Çünkü fânidir, kişiyi ahiret yurduna ulaştıran bir geçittir. Üzerinde yaşayanlar da şu misafir gibidir: Yolculuğu esnasında, yolunda bir ağacın al­tına durmuş gölgelenir. Güneşin harareti azaldıktan sonra oradan kalkıp yo­luna devam eder.

Hadisimizde, dünyayı imar etmekten kaçınma en güzel bir şekilde mu­hataplara anlatılmıştır. Ahiret yurdunun imar edilmeye değer, rağbete layık bir yer olduğu vurgulanmıştır. Maksadın güzel bir şekilde anlatılabilmesi için teşbih ve temsile başvurulmuştur. [99]                     

 

487. Ebu Hüreyrc'den (r.a) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Fakirler cennete zenginlerden beşyüz yıl önce gireceklerdir". (Tir-mizî rivayet etmiş ve hadis sahihtir demiştir).[100]

 

Fakirlerin zenginlerden önce cennete girecekleri hakkında çeşitli hadis­ler mevcuttur. Burada fakirlerden maksad; amel-i salih işleyen, elinde olma­dığı halde mal hırsıyla yanıp tutuşmayan, halinden memnun olan, İsyan et­meyen fakirdir. Zenginlerden maksad da, malmdakİ Allah'ın ve fakirlerin hak­kını tam anlamıyla gözetmeyen zengin anlaşılmalıdır. îman nurundan yok­sun fakir veya zengin hadisimizin konusu değildir. Zira onlar îmanları olma­dığından cennetten ebediyyen mahrum kalırlar.

Zenginlerin daha geç olarak cennete girmeleri, hesap anında fazla meş­gul olmaları dolayısıyladır. Çünkü, malım nereden kazandığından, kazanç yollarının meşru oiup-olmadığından, harcadığı yerlerin nereler olduğundan en ince teferruata kadar hesaba çekilecektir. Bu da hayli zaman alacakiır. He­sabın çok uzun sürüp, beşyüz yıl kadar gecikme olacağı İfade edilmektedir. Gönlünden zühd hayatını seven fakirler methedilirken, zenginler de hesap gü­nüne hazır olmaya teşvik edilmektedir.[101]

 

488. İbn Abbas ve İmran b. Husayn'dan (r.a) Rasûlullah'ın (s,a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Cennete baktım, ehlinin ekserisinin fakirler olduğunu gördüm. Cehenneme baktım, ehlinin çoğunun kadınlar olduğunu gördüm". (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[102]

 

Rasûlullah'ın cennete ve cehenneme muttalî olması, Isrâ gecesinde ola­bilir. Ya da namazda kendisine perde açılarak görmüş olabilir.

İbn Banal der ki; cennet ehlinin çoğunun fakirler olması, onların zen­ginlerden faziletli oldukları anlamına gelmez. Ancak fakirlerin çokluğundan haber verilmiştir. Fakirlik, bizatihi cennete girmeye vesile olan bir hal değil­dir. Ancak salih amelleri ve halleri hakkında şikayette bulunmamaları saye­sinde cennete girerler. Hadisimiz, zühd hayatını tercih etmeyi teşvik etmektedir.

"Cehennem ehlinin çoğunun kadınlar olduğunu gördüm" cümlesi de ka­dınların cehennem ateşinden korunmalarını teşvik etmektedir.

Hadisten, kadınların çoğunun cehennemde oldukları sonucu çıkarılma--malıdır. Çünkü cehennemde çok kadın görmek, kadınların ekserisinin cehen­neme gittiği anlamına gelmez. Cennette her bir erkeğe en az İki, yetmiş... v.b. kadın verileceği ifade edilen hadisleri delil getirerek, Ebu Hüreyre kadınların cennette erkeklerden çok olduklarını söylemiştir. Başka bir görüş olarak da dünya kadınlarının ekserisinin cehennemde olduğu, cennetteki kadınların sa­yısının çokluğunun ahiret kadınlarından (huriler) kayaklandığı söylenmiştir.[103]

 

489. Üsame b. Zeyd'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Cennetin kapısında durdum, oraya girenlerin çoğu yoksullardı. Zenginler hesap vermeleri İçin bekletiliyorlardı. Ne var ki, onlardan cehen­neme gidecek olanların, cehenneme götürülme emri verilmişti". (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[104]

 

Hadisin şerhi için "Müslümanların Zayıflarının Fazileti Bölümü" (32. Bölüm) 25 nolu hâdise bakılmalıdır.[105]

 

490. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Şairlerin söylediği sözlerin en doğrusu Lebid'in "Allah'tan baş­ka herşey batıldır" sözüdür." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[106]

 

Lebid b. Rabîat'ul-Âmiri ashab-ı kİramdandır. Aynî'nİn beyanına göre, yüzellidört sene yaşamıştır. Hz. Osman veya Muavİye'nin hilafeti zamanında vefat etmiştir. Hem câhiliye, hem de İslâmiyet devirlerinde yaşamış olan şair­lerin en büyüklerindendir. Müslüman olduktan sonra, Kur'an'in fesahat ve belagatını gördükten sonra şiir söylememiştir.

Hadis, Rasûlullah'ın şair olan Lebid'in sözünü delil olarak aldığına işa­rettir. Maksat gayr-ı meşru olmadığı zaman şiir söylemek İslâm'da menedil-memiştir. Dünya hayatı noksandır, fânidir ve varacağı yer yokluk ve helaktir. Ahiret hayatı yanında dünya hayatı çok kısadır, sanki yok gibidir.

"Allah'tan başka her şey bâtıldır" sözü, diğer şeylerin fâni, Allah'ın ba­ki olduğunu ifade eder.

Kişi fâni olana değil, baki (ebedî) olana rağbet etmelidir.[107]

 

 



[1] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/337.

[2] Buhârî; Kitab'ut-Tevhİd, Müslim; Kitab'ul-Tevbe, 267S ve Tirmizî; 3538

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/338.

[3] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/338-339.

[4] Müslim; Kttab'ul-Cuıııc, 2877

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/339.

[5] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/339

[6] Tirmizt; Kilab'uü-Deavâı, 3534. Ahrııcd; 5/172 ve Dârinıî; 2/322

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/340.

[7] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/340.

[8] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/341-342.

[9] Müslim; Kilab'uı-Tcvfce, 2755 ve Ahıneü; 2/334, 397, 484

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/342.

[10] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/342.

[11] Buhârî; Kilab'ul-Ccnâiz

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/343.

[12] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/343.

[13] Buharî; Kilub'ıır-Kikâk ve Ahıııod b. Huııbcl

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/344.

[14] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/344.

[15] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/345.

[16] Buhârî; Kiıab'ut-Tefsir, Müslim; Kitab'us-Saiii, 800

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/346

[17] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/346

[18] Buhârî; Kitab'ut-Tfefsir, Müslim; Kitabu Fedâil'in-Nebî, 3559

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/347.

[19] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/347.

[20] Tirmizî; Kiıab'ıtl-Cihâd, 1633. 2312, Ahmed; 2/305 ve Nod; 6/12, 13, M

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/347.

[21] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/348.

[22] Buhâri; Kitab'us-Salâl, Müslim; KUab'ıu-Zekâı, 1031

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/348-349.

[23] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/349.

[24] Buhârî; Kitab'ut-Tfefsir, Müslim; Kitabu Fedâil'in-Nebî, 3559

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/349.

[25] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/349.

[26] Buhârî; Kİıab'ul-Menâkib, Müslim; Khab'us-Salât, 799

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/350.

[27] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/350.

[28] Müslim; Kitabu fedâil'is-Sahâbe, 2454

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/351.

[29] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/351.

[30] Buhârî; Kitab'us-Salâı. Müslim; Kitab'uvSalât, 418

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/351-352.

[31] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/352.

[32] Buhârî; Kitab'ut-Ccnâîz

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/353.

[33] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/353.

[34] Tirmizî; Kiıab'ul-Cihâd, )669

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/353-354.

[35] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/354.

[36] Ebu Dâvud; Kİıab'us-Sunne vç Tirmizî; Kiıab'ul-llm

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/354.

[37] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/354.

[38] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/355-357.

[39] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/357.

[40] Suhârî; Kitab'ur-Rikİfc, Müslim; Kilab'uz-Zithd vt>r-Rekâife, 2961, Tirmizî. Nesri ve Ibn Mace

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/358.

[41] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/358-359.

[42] Buhar!; Kiiab'uz-Zekât, Müslim; Kitab'uz-Zühd ve'r-Rekâtk, 1052 ve Nescî

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/359

[43] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/360.

[44] Müslim; Kitab'ur-Rikâk, 2742 ve Ncseî

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/360.

[45] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/360.

[46] Buhârî; Kitab'ur-Kikâk, Müslim; Kilab'ul-Cihad, 1805

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/360.

[47] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/361.

[48] Buhâri; Kitab'ur-Rikâk, Müslim; Kiıab'uz-Zühd ve'r-Rckâik, 2690, Tİrmizî ve Neseî

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/361.

[49] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/361.

[50] Müslim; Küabu Sıfai'ıl-Kiyame, 2807 ve Neseî

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/362.

[51] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/362-363.

[52] Müslim; Kiub'ul-Ccnne, Tîrmizî ve Neseî

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/363.

[53] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/363.

[54] Müslim; Kilab'uz-Zuhd ve'r-Rekâik, 2957 ve Ebu Dâvud

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/364.

[55] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/364.

[56] Buhârî; Kitab'ur-Rikİk, Müslim; Kitab*uz-Zekât, 2/687 ve Tirmizi

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/365-366.

[57] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/366.

[58] Buhârî; Khah'ur-Kikâk. Müslim; Kiıab'uz-Zekât,

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/367.

[59] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/367.

[60] Buhârî; Kiiab'ur-Rİkâk, Müslim; Kiiab'uz-Zühd ve'r-Rckâİk, 2963

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/367-368.

[61] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/368.

[62] Buhârî; Kilab'ul-Cihâd

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/369.

[63] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/369.

[64] Buhârî; Kitab'ul-Mesâcİd

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/370.

[65] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/370.

[66] Müslim; Kitab’ uz-Zühd ve’r-Rekalik, 2956

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/370.

[67] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/370-371.

[68] Buhfirî; Kitab'ur-RifcSfc, Afımcd b. Hanbel, Tîrmbt «e Ibn Mto

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/371.

[69] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/371-372.

[70] İbn Mâce; Kitab'uz-Zühd, 4102, Taberânî, İbn Hibban ve Hâkim

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/372.

[71] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/373.

[72] Müslim: Kiiab'uz-Zıîhd ve'f-Rekâik, 2978, Tİrmui, İbn Mâce ve Ahmed; 1/24

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/373.

[73] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/373-374.

[74] Buhârî; Kitab'ul-Cihad, Masum; (Cilab'ui-Zühd vrt-ReUik, 2973

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/374.

[75] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/374.

[76] Buhârî; Kiub'ul-Vesfiyâ ve Ttrmİzî

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/375.

[77] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/375.

[78] Buhârî; Kiub'ul-Cenâiz, Müslim; Kiub'ul-Cenaiz, 940, Ebtt Dâvud, Tirmizî, Nsei

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/376.

[79] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/376.

[80] Tintıizî; KiiatCuz-2uhd, 2321 ve tbn Mâcc; 4110

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/377.

[81] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/377.

[82] Tirmizî; Ktiab'uz-Zühd, 2323

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/378.

[83] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/378.

[84] Tirmizî; Kitab'uz-Ziihd, 2329, Ahmed b. Hanbel ve Hâkim

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/378.

[85] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/378-379.

[86] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Edeb, 5236, Tirmizî; Kitab'uz-Zuhd, 2336, İbft Mâce; 4160 ve Ah­med; 2/161

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/379.

[87] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/379.

[88] Tirmtzî; Kitab'uz-Zühd, 2J37, Nesri ve Ahmed; 4/160

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/380.

[89] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/380.

[90] Tirmtzî; Kitab'uz-Zühd 2342

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/380-381.

[91] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/381.

[92] Müslim; ktub'uz-Zühd ve'r-Refcâifc, 959, TîrmSd ve Neseî

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/382.

[93] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/382.

[94] Tirmizî; Kitab'u/-Zühd, 2351

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/382-383.

[95] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/383

[96] Tirmizî; Kttab'ıız-Zühd, 2377 ve Ahmed b. Hanbel; 3/456

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/384.

[97] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/384.

[98] Tirmiıi; Kiiab'uz-Ziihd, 2388, Ahmed b. Hanbel; 1/391,444, ibn Mâce; 4/109, Hâkim

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/384.

[99] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/384-385.

[100] Tirmizi; Kitab'uz-Zühd, 2354, Ahmed; 2/296 ve İbn Mâce; 4122

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/385.

[101] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/385.

[102] Buhârî; Kitabu Bed'il-Halk, Müslim; Kiıub'ut-Rikâk, 2737, Tirmizî ve Nesei; Ü60î, 2606

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/386.

[103] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/386.

[104] Buhârî; Kiiab'un-Nikah, Müslim; Kitab'ur-Rikâk, 2736

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/387.

[105] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/387.

[106] Buhârî; Kitab'ul-Menakıb; Kiiab'ul-Edeb, Müslim; Kiıab'uş-Şi'r, 2256, Tirmizî ve İbn Mâce

İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/387.

[107] İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 2/387-388.