GİYECEKLERDE TEVAZU VE LÜKSE KAÇMAMAK
GİYİNMEDE ORTA YOL TUTMAK, ZORUNLU VEYA MEŞRU BÎR
GAYE OLMADIKÇA HALKIN NAZARINDA
İPEĞİN KADIN VE ERKEKLERE GÖRE DURUMU
UYUZ HASTALIĞINA MÜPTELÂ OLAN KİMSENİN,
KAPLAN DERİLERİNDEN YATAK VE EYER ÎMAL
YENİ ELBİSE GİYİNCE YAPILACAK DUA
GİYİMDE SACDAN BAŞLAMANIN MÜSTEHAB OLMASI
UYUMA, YASLANMA, OTURMA, MECLİS VE RÜYA ADABI
SIRTÜSTÜ YATMAK, AVRET YERİNİN AÇILMASI ENDİŞESİ
YOKSA AYAK A2AK ÜSTÜNE ATMAK, BAĞDAŞ VEYA
SELÂMIN FAZtLETİ VE ONU YAYMAYI EMRETMEK
GİRİP ÇIKMAK, SONRA TEKRAR GİRMEK
GİBİ KARŞILAŞMASI SIK VUKU BULAN KİMSEYE
VEYA ARALARINA AĞAÇ VE BENZERÎ ŞEYLER GİRSE
DAHİ SONRA SELÂM! TEKRARLAMANIN MÜSTEHAB OLUŞU
EVİNE GİRİNCE SELAM VERMESİNİN MÜSTEHAB OLUŞU
ERKEĞİN HANIMINA, MAHREMLERİNDEN BİR
KADINA, FİTNEDEN UZAK YABANCI KADINLARDAN
BİRİNE SELAM VERMENİN MÜSTEHAB OLUŞU
MECLÎSTEN, ARKADAŞLARDAN VEYA DOSTTAN AYRILIRKEN
SELÂM VERMENİN MÜSTEHAFİ OLUŞU
AKSIRAN KİMSE "ELHAMDÜLİLLAH" DEDİĞİ ZAMAN
"YERHAMÜKELLAH" DEMENİN MÜSTEHAB; ELHAMDÜLİLLAH
DEMEDİĞİ ZAMAN RAHMET DİLEMENİN MEKRUH OLUŞU, TEŞMİT, AKSIRMA VE ESNEMENİN EDEPLERİ
HASTANİN DURUMUNU AİLESİNDEN SORMAK
YASAMASINDAN ÜMİT KESİLEN KİMSENİN YAPACAĞI DUA
ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ KİMSEYE "LÂİLÂHE İLLALLAH" SÖZÜNÜ
ÖLÜNÜN GÖZLERİNİ KAPATTIKTAN SONRA SÖYLENECEK DUA
ÖLÜNÜN YANINDA SÖYLENECEK SÖZLER
FERYAD VE FİGAN ETMEDEN ÖLÜYE AĞLAMANIN CEVAZI
ÖLÜDE GÖRÜLEN ÇİRKİN HALLERİ SÖYLEMEKTEN KAÇINMAK
CENAZE NAMAZI KILANLARI ÇOĞALTMAK VE SAFLARI ÜÇ VEYA DAHA FAZLA YAPMAK
CENAZE NAMAZINDA OKUNACAK DUALAR
ÖLÜYÜ DEFNETTİKTEN SONRA, BtRAZ OTURUP DUA VE İSTİĞFARDA BULUNMAK
ÖLÜ NAMINA SADAKA VERMEK, ONA DUA ETMEK
ÖLEN KİMSEYE İNSANLARIN ÖVGÜSÜ
KÜÇÜK YAŞTA ÇOCUKLARI ÖLEN KİMSENİN FAZİLETİ
SEFER ÂDABI KİTABI PERŞEMBE GÜNÜ SABAH
ERKENDEN SEFERE ÇIKMANIN MÜSTEHAB OLUŞU
SEFER İÇİN ARKADAŞ EDİNMEK, BAŞLARINA UYACAKLARI BtR ÂMİR TÂY^İN ETMEK
YOLCULUK İÇİN BİNEĞE BİNİLDİGİ ZAMAN SÖYLENECEK DUA
İNSANLARDAN VEYA BAŞKALARINDAN KORKAN KİMSENİN VA-
BİR YERDE MOLA VERİNCE OKUNACAK DUA
YOLCUNUN İHTİYACINI GİDERDİKTEN SONRA AİLESİNE ÇABUK
SEFERDEN AİLESİNE GÜNDÜZ DÖNÜŞÜNÜN MÜSTEHAB, ZARURET DIŞINDA GECE DÖNMENİN MEKRUH OLMASI
YOLCU. SEFER DÖNÜŞÜ VATANINI GÖRÜNCE OKUYACAĞI DUA
SEFERDEN DÖNEN YOLCUNUN, CİVARINDAKİ MESCİDE UĞRAYIP İKİ REKAT NAMAZ KILMASININ MÜSTEHAB OLMASİ
KADININ TEK BAŞINA YOLCULUĞUNUN HARAM OLMASI
KUR'AN-I KERİM OKUMANIN FAZİLETİ
KUR'AN'I DEVAMLI OKUMAK, UNUTMAYA TERKETMEKTEN SAKINDIRMAK
KUR'AN-I GÜZEL SESLE OKUMAK VE KURAN-I GÜZEL OKUYANDAN OKUMASINI TALEB ETMEK VE ONU DİNLEMEK
MUAYYEN SURELERİ VE AYETLERİ OKUMAYA TEŞVİK ETMEK
KÜR'AN OKUMAK İÇİN TOPLANMANIN MÜSTEHAB OLMASI
SABAH VE İKİNDİ NAMAZININ FAZİLETİ
NAMAZ VAKTÎNİ BEKLEMENİN FAZİLETİ
CEMAATLA NAMAZ KILMANIN FAZİLETİ
SABAH VE YATSI NAMAZLARINDA CEMAATA GİTMENİN ÖNEMİ
FARZ NAMAZLARA DEVAM EDİLMEMESİNİN ÖNEMLİ YASAKLARDAN OLMASI VE
ÖNDEKİ SAFLARIN TAMAMLANMASININ,
DÜZGÜN VE SOI TUTULMASININ EMREDİLMESİ
FARZLARIN ÖNÜNDE VE SONUNDA OKUNAN
SABAH NAMAZININ SÜNNETİNİN MÜEKKED OLUŞU
SABAH NAMAZININ İKİ REKAT SÜNNETİNİ HAFİFÇE
KILMAK, BUNLARDA NE OKUNACAĞI VE VAKTİ
SABAH NAMAZININ İKİ REKAT SÜNNETİNİ
KILDIKTAN SONRA, SAG TARAF ÜZERİNE
UZANMANIN VE BUNU TEŞVİK ETMENİN
Bu konu; "Açlığın, Sade Hayatın, Yiyecek. İçecek ve Başka Şeylerin Yeterli Olamyla Yetinmek" bölümünde geçmişti.[1]
802. Muaz b. Enes'den (na) rivayete göre, Rasûlulîah (s.a) şöyle buyurmuştun "Kim muktedir olduğu halde, Allah için tevazu amacıyla lüks elbiseyi terkederse, kıyamet günü Allah (cx) o kimseyi, insanların gözü önünde, mü'minlerin (giyeceği) hüllelerden dilediğini giymekle başbaşa bırakır?' (Tirmizî ilayet ederek, hasen demiştir.)[2]
Hadiste, giyim kuşamda tevâzû göstermeye teşvik vardır. Bu hadiste gücü yettiği halde, tevâzû maksadıyla lüks giyimi bırakırsa bu manaya dahildir. Ancak fakir olan kimse, şayet durumu iyi olduğu takdirde, lüks giyimi Allah için terkedeceğipe niyet ederse, yine aynı hüküm kapsamına girer. Çünkü başka bi hadiste "Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır" buyurulmuştur.
Hadise tabiri de "Allah (cc), bu kimseye bütün nî-metlerini ihsan ederek şereflendirir de sonra hülleleri giymekte muhayyer bırakır" demektir.[3]
803. Amr b. Şuayb babasından, o da dedesinden (r,a) yaptığı rivayete göre, Rasûlullah (s.a): "Allah (c.c) nimetinin eserini, kulu üzerinde görmeyi sever" buyurdu. (Tİrmizî rivayet ederek, hasen demiştir).[4]
Hadis-i şerif, insanın elbisesini başkalarına üstünlük için değil de Allah'ın (c.c) nimetini hatırlayarak, güzelleştirmelerini teşvik etmektedir. Yine akrabaları ziyaret, açı doyurmak, esiri serbest bırakmak gibi bütün hayırlarda genişliğe işaret etmektedir.[5]
804. Ömer b. Hattab'dan (r.a) rivayete göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "ipekli elbise giymeyiniz. Çünkü kim dünyada ipekli elbise giyerse, ahirette giyemez." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[6]
İpekli elbise giymeyiniz" hitabı erkekleredir. Saf ipek veya karışık olup, ipek çoğunlukta ise de böyle kumaştan elbise yapmak haram kılınmıştır. Erkek olanlar dünyada haram olduğunu bile bile giyer ve tevbe etmeden ölürse, böyle elbise giymekten ahirette mahrum olurlar.
Hafız îbn Hacer "Bu kimsenin cezası cennettedir. Bu da Allah'ın (c.c), o kimsenin isteğini gidermesiyle olur. Aksi takdirde bu ahiret saadetinin gereği ziyade ikrama muhalif olur" demiştir. Dünyada içki içen kişi de tevbe etmeden öldüğü zaman, durum aynıdır. Bu kimse cennette içkiyi arzu etmeyecektir.[7]
805. Ömer b. Hattab'dan (ra) rivayete göre, şöyle demiştir: Rasûluliah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim:
"İpekli elbiseyi, ancak (ahirette) nasibi olmayan giyer?' (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[8]
Buhârî'nin rivayetinde "Ahirette nasibi olmayan" şeklindedir.
"Ahirette nasibi olmayan kimse" cümlesi, bu kimsenin cezasıdır. Cezasını çekse bile cennete giremez. Ancak Allah (c.c), şirkin haricindeki günahlardan dilediğini affeder. Bu sebeble bu kimse de belki affa uğrar.
Veya bu kimse cennete girer, ipek elbiseyi arzu duymadığı için giymez demektir. Hz. Ömer'den (r.a) bir rivayete göre: "Bu İpek ancak ahirette nasibi olmayan kimselerin elbisesidir" buyurulmuştur.[9]
806. Enes'den (r.a) rivayete göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Kim dünyada ipekli giyerse, ahirette mahrum kalır." (Buhârî ve Müslim rivayet etm İşlerdir).[10]
Hadis hakkında, Neseî bu rivayetin sonuna, "Kim ahirette ipekli elbise giymezse cennete giremez" sözünü idrac etmiştir. Bu söz Abdullah b. Zübeyr'in (ra) sözüdür. Allah Teala bir âyette; "Oradaki elbiseleri ipeklidir.
buyurmuştur. Yani "Onların cennetteki elbisesi ipektir" manasını taşımaktadır. Ebu Saîd'den (r.a) rivayete göre, "Cennete girse bile, ipek elbiseyi cennet ehli giyecektir. Bu kimse ise giyemeyecektir" buyurmaktadır. Bu uöz hakkında İbn Hacer "Bu sözün miidrec olması muhtemeldir" demiştir.[11]
807. Ali (m) şöyle demiştin "Rasûlutlah'ın (sa) ipeği sağ eline, altını da sol eline alıp, sonra, 'Bu ikisi ümmetimin erkeklerine haramdır' buyurduğunu gördüm." (Ebu Dâvud hasen isnadla rivayet etmiştir).[12]
Hadiste, Rasûlullah'ın (s.a) "bu ikisi" buyurması, onları kullanmak manasına gelmektedir. Bunların haram olması normal durumlardadır. Hastalık, uyuzluk, kaşıntı gibi durumlarda veya savaş halinde ipeği giymekte bir mahzur yoktur. Altın, takma burun, Kur'an'ı süslemek için altın kullanma gibi şeyler için fıkıh kitaplarında zikrolunduğu şekilde, bir sakınca yoktur.[13]
808. Ebu Müsâ el-Eş'arî'den (ra) rivayete göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "İpekli elbise ve altın ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helâl kılınmıştır!' (Tirmİzî rivayet ederek, hasen ve sahih demiştir).[14]
Hadiste, ipek döşek, yorgan, v.s. şeyler olduğu gibi, altın yüzük gibi kullanmaya elverişli tüm eşyalar ümmetin erkeklerine haram kılınmıştır.[15]
809. Huzeyfe'den (ra) rivayete göre, şöyle demiştir:
"Nebî (s.a) bize ahin ve gümüş kaplardan bir şey içmemizi ve yememizi, ayrıca ipekli ve atlas kumaştan mamul elbise giymemizi ve üzerine oturmamızı yasakladı." (Buhârî rivayet etmiştir)[16]
Hadisteki nehiy; yemek ve içmek tabirleriyle kullanıldı. Çünkü bu gibi kaplar, çoğunlukla yemek ve içmek için kullanılmaktadır. Bundan dolayı, bu şekilde ztkrolunmuştur. Yoksa bu yasak bütün kullanma şekillerini kapsamaktadır. Saat, gözlük gibi...
İpek üzerinde yaygısız oturmak, cumhura göre haramdır. Mü'minİn, müreffeh yaşayıp kâfirlere benzemekten uzak durması gerekir. Kadınlara yalnız, zînet için altın ve ipek kullanmaya İzin verilmiştir.
Hafız tbn Hacer: "Huzeyfe hadisi birkaç tarikden rivayet edilmiş, fakat bu ziyadesi bu rivayetlerde zikredilmemistir. Bu ziyade kısım 'İpek kumaş üzerine oturmak haramdır' diyenlerin delilidir. Cumhurun görüşü de budur. Ancak Küfe âlimleri ve bazı Şafiî âlimler bu görüşe katılmamışlardır. Onlar; burdaki nehiy, haram olması konusunda sarih değildir, diyerek. İbn Battal'ın, 'Bu hadis hem ipek kullanmak ve hem de üzerine oturmak haramdır' şeklindeki iddiasını reddetmişler ve bu hususta zahir olduğu gibi nass olmadığı görüşünü savunmuşlardır.[17]
810. Enes'den (ra) rivayete göre şöyle demiştir:
"Rasûlullah (s.a), Zübeyr ve Abdurrahman b. Avf a (r.a) uyuzluk isabet ettiği için, ipekli giymelerine ruhsat verdi." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir). [18]
Ruhsat, aslî hüküm için kâim olan bir sebeple beraber, bir özürden dolayı, hükmün zorluktan kolaylığa değişmesidir. Rasûİuİlah (s.a) haram kılınmış ipek giyme hükmünü kolaylığa, yani cevaza, bir özürden dolayı değiştirmiştir. Bu özür de kaşıntıdır. Meğer ki bu giyimde kibir ve gurur gibi harama yol açan sebepler olsun.
Bu hadisten yine, başka koruyucu olmadığı halde sıcak ve soğuktan korunmak için ipek giymenin mubah olduğunu çıkarabiliriz.
Buhârî'nin rivayeti "Zübeyr ve Abdurrahman (ra) Rasûlullah'a (sm) 'bit sardığından' şikâyet etmişlerdi" şeklindedir.[19]
811. Muâviye'den (ra) rivayete göre Rasülullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "İpekli veya kaplan derisinden marniil eyerlere binmeyiniz." (Hasen'dir. Ebu Dâvud ve diğerleri hasen isnadla rivayet etmişlerdir).[20]
îbn Rİslân: "Hazz kelimesiyle yünden dokunmuş elbise de kasdedilirse de, böyle yünden elde edilmiş elbise mubahtır. Sahabe ve tabiîn bu çeşit elbiseyi giymişlerdir. O takdirde Aceme benzeme açısmdan teazîhen mekruhtur. Veya bu tür elbiseyi böbürlenerek giymek yahut lükse düşkün kimselerin giydiği elbise olması sebebiyle nehyedilmiş olması muhtemeldir. Ancak ipekten mamul elbise mutlak haramdır" demiştir.
Kaplan derisinden mamul olan elbise ve eyer hararadır. Beyaz ve siyah çizgili şekildedir. Böyle elbiselerin nehyolunması, giyenlerin kibirlenmeleri ve başkalarına karşı övünmeleri sebebi iledir. Bu çeşit elbiseler Acemlerin giyim şeklidir.
Nehiy, böyle hayvanların kesilen veya kesilmeyenine şamildir. Çünkü bu hayvanların eti yenmez.[21]
812. Ebu'l-Melîh'in babasından (na) rivayetine göre, "Rasülullah (sji) yırtıcı hayvan derilerinden istifadeyi nehyetti." (Ebu Dâvud, Tirmİzî ve Neşe! sahih isnadlarla rivayet etmişlerdir).[22]
Tirmizi'nin rivayetinde, "Yırtıcı hayvan derilerinden yatak yapılmasını yasakladı" şeklinde geçmektedir.
Râvi Ebu'l-Melîh Umeyr b. Üsâme el-Hüzeli (r.a), Kûfeli'dir. Sahabidir. Babası Üsame b. Umeyr b. Âmir Ukeyşir'dir (r a).
Yırtıcı hayvan derilerine binmek yasaklanmıştır.
Beyhakî: "'Buradaki nehiy deride kalan tüylerden dolayıdır. Çünkü tabaklamak, bu tüylere tesir etmez" demiştir.
Bir başka görüşe göre "Böyle derileri tabaklamadan kullanmak nehiy kapsamındadır". Veya bu gibi derileri kullanmak lükse ve israfa düşkün olanların işidir. Kibir ve gurura sebep olması yüzünden nehyedilme ihtimali vardır. yüz yirmi beşinci bölüm.[23]
813. Ebu Saîd el-Hudrî'den (ra) rivayete göre, şöyle demiştir:
"Rasülullah (s.a) yeni bir şey giydiği zaman (ismini, sarık yahut gömlek veya elbise diye belirterek) şöyle buyururdu:
Allahım! Beni sen giydirdin, Sana hamd olsun. Sen'den onun hayrını ve ne için yapılmışsa onun hayrını isterim. Onun şerrinden ve ne için yapılmışsa onun şerrinden Sana sığınırım:1 (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. Hasendir).[24]
Yeni elbise giydikten sonra, o elbisenin ismini söyleyerek Allah'a hamd ve şükretmek mOstehabtır. Özelikle hadisde seçen bu dua ile dua etmek ef-dâldir.
"Bana giydirdiğin gibi" sözünde RasÛlullah (s-a) elbisenin ismini zikretmiştir. Böylece hamd, nimet karşılığında olmuş oiul Hamdın karsdığmda yetmiş kat daha fazlasıyla mukabele görür.[25]
Bu konu hakkındaki sahih hadisler, daha önce geçmiş bulunmaktadır. 99. bölümdeki hadislere bakınız,[26]
814. Berâ b. Âzib'den (ra) rivayete göre şöyle demiştir:
"Rasûlullah (s.a) yatağına yattığı zaman sağ tarafı üzerine yatarak, şöyle derdi:
Allahım! Canımı Sana teslim ettim. Yüzümü San'a yönelttim. İşimi imam Nevcvt San'a havale ettim. Arzu ederek ve korkarak, San'a sığındım. Sen'den başka hiçbir sığınak ve korunacak yer yoktur. İndirdiğin kitabına ve gönderdiğin Nebî'ne İman ettim." (Buh&rî bu lafızla eserinin "Kitabu'1-Edeb" kısmında rivayet etmiştir).[27]
Sağ tarafa yatmak kalbe çok faydalıdır. Kalp boşlukda attığı için çabuk uyanmaya da vesile olur.
"Canımı San'a teslim ettim" yani cananı San'a feda ettim sözü, sanki efendinin, köle üzerindeki hakkı gibidir. Böyle söylerken kalben arzu eder vaziyette olması gerekir. Aksi takdirde gadaba maruz kalır.
"Yüzümü San'a yönelttim" ifadesinde yüzden maksad şahsıdır. Yüz kelimesi insanın en şerefli azası olduğu için şahsından kinaye olarak İfade edilmiştir. Rasûlullah (sa) "Sürer baştadır. Baş kesildiği zaman suret kalmaz" buyurmuştur.
"İşimi San'a havale ettim;" Kim işini Mevlâsına havale ederse, O ona kâfidir.
Hadiste insanın bütün hallerinde Allah'a (tc) sığınması, her akşam Allah'a (oc) ahdini, söz ve fiil yönünden kesin bir şekilde müslümanlığım yenilemesi te'kid edilmektedir.
İnsanın uykudan önce bu cümleleri tekrar edip, o günün son sözlerinin böyle olması, müstehaptır. Bu davranış, iman ve yakın manalarını ihtiva etmekte, Allah (c c) karşısında hâlini güzelleştirmesi sonucunu doğurmaktadır.[28]
815. Berâ b. Âzib'den (na) rivayet olunduğuna göre şöyle demiştir:
"RasûhıUah (s a) bana şöyle dedi: batağına yatacağın zaman namaz abdesti gibi abdest aL Sonra sağ tarafına uzanarak şöyle söyle! (Yukardaki duanın) benzerim zikretti. Bu hadiste 'Bu dua, senin son söyleyeceğin söz olsun' (ziyadçsi) vardır". (Buhftrî i ve Müslim rivayet etmiştir) [29]
Bu hadiste, yatmadan önce abdest almaya teşvik vardır, önceki hadittekî duayı mfl'minin okuması, son söz ve amelinin tamamı olması müstehab-tır. Bu halde ölürse, derecesi yüksek.[30]
816. Âişe'den (r.a) rivayete göre şöyle demiştin "Nebî (s*) gecenin bir kısmında on bir rekât namaz kılardı, fecr doğduğu saman iki rekât hafifçe namaz kılar, sonra müezzin (sabah) ezanını okuyuncaya kadar sağ yanı üzerine yatardı". (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[31]
İmam Nevevî: "Muhtar olan görüş, sabah namazının sünnetinden sonra yatmak, hadisin zahirine göre sünnettir.RasÛlullah (s a) bunu ara »j£ yapması vâcib olmadı Şuh gösterir. Bu şekilde yatmak, ins?«îs kabir yatışını hatırlamasına biî vcsüedif. Bu düşünce, insanı önündeki gününde güzel amel yapmaya sevk eder" demiştir.
Bu yatış, gece ibadeti yapan, yapmayan tüm insanlar için sünnettir.[32]
817. Huzeyfe'den (ra) rivayete göre şöyle demiştir: "Nebî (s.a) geceleyin yatağında (uyuyacağı zaman) elini yatağına koyarak:
'Allahım, Sen'in isminle ölür ve dirilirim' derdi. Uyandığı zaman da 'Bizi diriltip Öldüren ve kendisine dönülen Allah'a hamd olsun' derdi". (Buhârî rivayet etmiştir).[33]
Nebî (s.a) yatarken elini yanağına koyup, sağ tarafına yatardı. Çünkü Nebî (s.a) bütün işlerinde sağı tercih eder, ümmetine de bunu tavsiye ederdi. Uyku tfİümün benzeridir. Bu yatış şekli, can verirken ve kabirdeki yatma şeklidir. Ayrıca oturLrken namaz kılmaktan âciz olan kimse yatarken bu şekil üzere namazını kılar.
Kurtubî; "Sen'in isminle ölür ve dirilirim" sözündeki isim'den maksadın müsemma olduğuna delil vardır; yani "Sen diriltir ve öldürürsün" demektir, demiştir. Bundan, Allah'ın (c.c) her bir isminin bir muktezası olduğunu, varlıkta meydana gelen her bir olayın kendine Özgü isimden neşet ettiğini anlamaktayız. Sanki şöyle demektedir; "Sen'in Mûhyî isminle dirilir, Şerifinle ölürüm"
"öldürdükten sonfü bİZİ dirilten Allah'a hamdolsun" hayat, sâlih amellerle Allah'ın (c.c) rızasının arandığı ortamdır. Uyuyan kimsenin bu nimetten nasibi yoktur. Âdeta ölü gibidir. Sanki hamd, bu nîmete nail olmak ve bu geçen vakit zail olduğu için âdeta bir şükürdür.[34]
818. Tfeîş b. Tıhfe el-Gıfârî'den (ia) rivayete göre şöyle dedi: "Babam anlattı: Mescidde yüzükoyun yatarken, ansızın birisi ayağıyla beni dürterek 'Bu Allah'ın (c c) razı olmadığı bir yatış şeklidir' dedi. Bir de ne göreyim, Ra-sûlullah (s a)". (Ebu Dâvud sahih isnadla rivayet etmiştir).[35]
Hadîs-i şerif, karın üzerine yatmaktan nehyetmektedir. Allah'ın buğzettiği bir yatıştır" sözündeki buğz, nehiyden kinayedir. Çünkü Allah'ın (tc) razı olmadığı ve buğz ettiği davranışlar yasaklanmıştır.[36]
819. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim bir yerde oturur, Allah'ı (c c) zikretmezse Allah'a karşı aleyhinde bir eksikliktir. Kim bir yatağa yatar, Allah'ı (cx) zikretmezse, Allah'a karşı aleyhinde bir eksikliktir!' (Ebu Dâvud hasen isnadla rivayet etmiştir)[37]
Hadis, insanın her an ve her durumda Allah'ı (cc) zikretmesine teşvik etmekle, zikrullahtan gaflet etmesinden sakmdırmaktadır.
Neseî ve Ahmed b. HanbeFin rivayetlerinde "Biriniz Allah'ı zikretmeden bir yolda yürüse Allah'a karşı aleyhine bir eksiklik olur. Yatağına gelir, Allah'ı zikretmezse yine Allah'a karşı aleyhine bir eksiktik olur" buyurulmuştur.[38]
820. Abdullah b. Zeyd'den (na) rivayete göre kendisi "Rasûlullah'ı (s.a) mescidde sırt üstü yatıp, ayak ayak üstüne atarken gördüğünü söyledi" (Bu-hâiî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[39]
Hadise, mescidde avret mahallinin açılması korkusu yoksa, sırt üstü ve ayak ayak üstüne atarak yatmanın cevazına delil vardır. Zîra RasûluUah (sa) bu şekilde yapmıştır.[40]
821. Câbir b. Semure'nin (ra) şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
"Rasûlullah (s.a) sabah namazını kılınca, orada güneş iyice doğup, ay-dinlanıncaya kadar, bağdaş kurup otururdu." (Sahihtir. Ebu Dâvud ve diğerleri sahih isnadlarla rivayet etmiştir). [41]
Hadiste, bağdaş kurup oturmaya cevaz vardır. Sabah namazından sonra beklemek ve güneş yükselinceye kadar Allah'ı (cc) zikretmek müstehabtır.[42]
822. îbn Ömer'den (ta) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Rasûlulîah'ı (s.a) Kabe'nin civarında, dizlerini kolları arasına alarak, şöylece otururken gördüm." Bu şekle 'Kurfusa' da denir. (Buhârî rivayet etmiştir).[43]
Hadiste uylukları kanuna değer vaziyette, ellerini bağlayarak oturduğu bildirilmekte. Bu şekilde oturmaya "Kur/usa" veya "İhtibâ" denir. Caizdir.
Ebu'l-Mehdî ise "Kurfusa, dizleri üzerine eğilerek oturup etlerini koltuk altına almasıdır" demiştir. Bu oturma şekli Ârâbîler'in oturuş şeklidir.[44]
823. Kayle binti Mahrame'den (m) rivayete göre şöyle demiştir:
"Nebî'yi (sa) çömelmiş bir vaziyette otururken gördüm. Rasûlulîah'ı (sa) böyle çekingen oturuşta gördüğüm zaman, korkudan titredim''. (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir).[45]
Hadisi şerif, Rasûlullah'ın (s.a) huşu içinde oturuşunu açıklamaktadır.
Râvi Kayle binti Mahreme el-Anberiyye (ra), Temim kabilesinden bir kola mensuptur. Sahabîdir. Habib b. Ezher ile evlendi. Onun zevcesi iken öldü. Ömer b. Eyyüb b. Ezher onun kızlarını çekip alınca Nebî'ye (sa) şikâyet etmişti.[46]
824. Şedîd b. Süveyd'den (ra) rivayete göre şöyle demiştir:
"Ben bu şekilde sol elimi arkama koyup, elimin ayasına yaslanmış bir durumdayken Rasûlullah (s_a) bana uğrayarak: 'Gazab olunanların oturuş gibi mi oturuyorsun?' buyurdu". (Ebu Dâvud sahih bir isnadla rivayet etmiştir). [47]
Hadisin râvisi; Şedîd b. Süveyd es-Sakaf! el-Hicâzî'dir (ra). Sakif kabilesinden sayılır. Çünkü Sakif kabilesi onun dayılarıdır. Kavminden birisini öldürmesiyle Mekke'ye geldi. Daha sonra onlarla anlaşma yaptı. Sonra Nebî'ye (sa) gelerek, Bcy'at-ı Rıdvan'da biat etti.
Hadisteki "Gazab olunanlann" sözünden murad, yahudilerdir. Fatiha süresindeki bu tabir, mOfessirlerin cumhuruna göre yahudiler olduğu ifade edilmiştir.
Hadis-i şerif, davranış ve fiillerde, kendilerine gazab edilenlere benzemekten alıkoymaktadır. Bunlar da yahudi ve hıristiyanlardır.
Mttslümanın bütün hallerinde, oturuşunda, yemesinde, giymesinde, şekilde müşrik ve kâfirlere benzememesi ile temayüz etmesi lâzımdır.[48]
825. Ibn Ömer'in (r.a) rivayetine göre Rasûlullah (sa) şöyle buyurdu: "Sizden biriniz (bîr cemiyete gittiği zaman) birisini kaldınp, onun yerine oturmasın. Fakat yeri açıp genişleterek (ona yer verin)". îbn Ömer (r.a) kendisine yer verenin yerine oturmazdı. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[49]
Hadis-i şerif, insanın bir yere kendisinden önce oturmuş kimseyi kaldırıp, başkasını oturtmasını haram kılmıştır. Velev ki o insan, oturan kimseden ilim ve yaş bakımından efdal olsun. Bu hüküm erkek ve kadınlara şamildir. Fakat fakihler, mescidde ders veren hocanın yerine oturan kimsenin kaldırılmasını bundan istisna etmişlerdir. Aynı şekilde pazarda satış için alıştığı yere bir başkası yerleştiği zaman, o kimsenin bu şahsı yerinden çıkarma yetkisi vardır. Bunun gibi bir takım meseleleri de İstisna etmişlerdir.
Bu hükümler, âlim bir kimseye, arzu etmeden yer verilmesinin müste-hab olmasına aykırı değildir.
İbn Ömer (ra) kendisine yer veren kimsenin yerine, bu nehyin kapsamına girme korkusundan dolayı "verâ" gereği oturmamıştır. Giren kimseye yer açmak müstehabtır.[50]
826. Ebu Hüreyre'den (ta) rivayete göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Biriniz kalktığı yere tekrar dönerse, oturmaya daha lâyıktır!' (Müslim rivayet etmiştir). [51]
Hadisteki "kalktığı ,yer"den murad, naroaz için oturduğu yerdir. Bir özür sebebiyle kalkarsa, döndüğü vakit, o yere oturmaya daha lâyıktır.
Âlim kimse ders için bilinen yerden kalktığı zaman veya a^ış-veriş yapan kimsenin, özür sebebiyle gelemediği yere, geldiği zaman öncelik hakkı vardır.
Bir kimse camide namaz veya başka bir İbadet için bir yere oturur da, sonra abdest almak veya ufak bir İş görmek amacıyla oradan kalkar ve tekrar oraya dönmeye niyet ederse, o yerdeki hakkı zail olmaz. Oraya başkası oturmuş olsa da kaldırmaya hakkı vardır. Bu hadisten anlaşılacağı üzere yerine oturan kimsenin de kalkması gereklidir.[52]
827. Câbir b. Semure'den (r a) rivayete göre şöyle demiştir:
Riyfa'üs-Sâlİhîn Tercüme ve Şerhi
"Biz Nebî'ye (s.a) geldiğimizde, herbirimiz halkanın son bulduğu yere otururdu!' (Ebu Dâvud ve Tinnizî rivayet etmiştir).[53]
Hadis-i şerifte meclislerde oturmanın edebi ve insanın vardığı yere oturmasına delil vardır.
Dışardan gelenin mecliste oturan bir kimseyi kaldırması veya ona baskı yapması, haddi aşmak ve düşmanlıktır. Bu davranış îman ehlinin işi olamaz.[54]
828, Ebu Abdullah Selman el-Fârisî'den (r.a) rivayete göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Herhangi bir kimse cuma günü gusül eder, gücü miktannca temizlenir, yağlanır, kokulanır, sonra mescide gider, iki kişi arasını ayırmaksızın kılması lâzım olan namazı kılar, imam hutbe okurken konuşmazsa, o cuma ile gelecek cuma arasındaki günahları mağfiret olunur." (Buhârî rivayet etmiştir).[55]
Râvi; Ebu Abdullah Selman el-Farisî (ra) Rasûlullah'm (s.a) âzadlı kö-lesidr. Nesebinden soruldu. Selman; "Ben îslâmoğluyum" dedi. Aslı Farsın Isfahan kentinin köylerindendir. Müslüman olması eskidir. Müslümanlığı için siyer kitaplarında uzun hikâyesi mevcuttur. Rasûlullah (s.a) ile bulunduğu savaşların ilki Hendek muharebesidir. Bu savaştan sonra hiçbir harpten geri kalmamıştır. Nebî (s.a) Medine'de onu Ebu'd-Derdâ ile kardeş yapmıştır. Sahabenin faziletlilerinden, zahid ve alimlerindendir. Rasûlullah'a (s.a) yakınlığı ile biliniyordu. Hendek savaşında hendek kazılması fikrini o ortaya atmıştı.
Sonra Irak'a yerleşti. Hurma eker ve ondan yerdi. 250 sene yaşadığı hususunda alimlerin ittifakı nakledilmektedir. Nebî'den (sa) 60 hadis rivayet etmiştir. Bir hadiste "Cennet, öç kişiye aşıktır. Ali, Araman Seîmân'dır (m)" buyunıImuştL-
Cuma günü fecir doğduktan, güneşin zevaline kadar yıkanmak hadisde işaret edilmektedir. Zevale yakın yıkanmak evîâdır.
Cuma günü gusül etmek müstehabtır. Bir görüşe göre vâcibtir. Koku kullanmak, meclisin sona erdiği yere oturmak, insanların boyunlarına yüklenmemek, oturan İki kimse arasını ayırmamak, hadisten istifade ettiğimiz diğer hükümlerdir.
Hutbeden önce nafile namaz kılmak ve o esnada susmak müstehabtır. Cuma namazı bütün bu edeplerle, önceki cumadan beri Allah (cc) hakkı olan küçük günahlara keffârettir. Büyük günahlar ancak tevbe ile affedilir. İnsanlarla ilgili haklar, o insanları razı etmek ve hakkını onlara ödemekle giderilir.[56]
829. Amr b. Şuâyb, babısmdan, o da dedesinden (na) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Hiçbir kimse İçin, izin vermedikleri sürece iki kişinin arasını ayırarak oturması helâî olmaz" (Ebû Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir. Hasendir).[57]
Ebü Davud'un rivayetinde: "İki kimse arasına ancak müsaadeleriyle oturunuz" kısmı vardır,
Amr b. Şuayb'ın babasının dedesi, Abdullah b. Amr'dır.
Alkâmî şöyle demiştir: "fki kimse, fısıîdaşsalar, bir üçüncü şahıs, onların aşikâr konuşmalarını duyamayacak bir yerde bulunsa da, onlann fısıl-daşmasım dinlemek için gelse caiz olmaz" İbn Abdi'1-Berr; "Bsıldasan kimselerin yasına girmek caiz değildir" demiştir.
Konudan iki kişinin yanına, ancak onlann izniyle girmek caiz olur.
Alkâmî: "insanın ftsüdaşan iki kimsenin yanında oturması caiz değildir. Velev ki onlardan uzak bir yerde otursun. Ancak izin verirlerse müstesnadır. Çünkü onlar, sözlerine yanlarında kimse olmadığı halde başlamışlardır. Bu onlann herhangi birinin sözüne muttali olmasını kerih göreceğine delildir" demiştir.[58]
830. Hüzeyfe b. Yeman'dan (r a) rivayet olunduğuna göre, "Rasûlullah (s.a) halkanın ortasına oturana İânet etmiştin' (Ebu Dâvud hasen İsnadla rivayet etmiştir).[59]
Tirmizî, Ebu Miclez'den (r.a) şöyle rivayet etmiştir:
"Bir adam (meclis) halkası ortasına oturdu. Huzeyfe (r a) '(Meclis) halkası ortasında oturan kimse Muhammed'in (s m) veya Muhammed'in (s m) diliyle Allah'ın lanetine uğramıştır' demiştir?'
Hattâbî, bu hadis hakkında şöyle der: "Bu kimse bir topluluğun halkasına gelir, insnlann omuzlarına basarak geçer, topluluğun son bulduğu tarafta oturursa, insanlara eziyet ettiği için lanet edilir, şeklinde te'vil olunur" demiştir.
Bu, bazan halka ortasında oturmakla yüzler arasında engel teşkil eder. Bazıları diğer kimseleri perdeler. Böylece o kimsenin yeriyle zarara uğrarlar.
Müslümanın diğer insanların hislerine riayet etmesi, özel işlerinde ve toplantılarında çocuk davranışı gibi davranmaması gerekir.[60]
831. Ebu Saîd el-Hûdrî (r.a) şöyle demiştir. Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim: "Meclislerin en hayırlısı geniş olanıdır?' (Ebu Dâvud sahih bîr isnadla, Buhârî'nin şartına uygun rivayet etmiştir).[61]
Hadis, meclislerin genişletilmesine işaret etmektedir. Çünkü meclisin geniş olması, oturan kimsenin rahatlığına sebep olur. Dar meclisler, çoğu zaman oturanları kin ve buğza götürür.
yük günahlar ve kul haklan bunun dışındadır. Büyük günahlar ancak tevbe etmekle veya fazl-ı ilâhi ile affedilir. Kul haklan ise, o insanları razı etmek ve haklannı iade etmekle giderilir.
"Sen'den mağfiret diler ve Sana tevbe ederim" sözünü söylerken bizzat kalbi ite bunları kastetmesi gerekir. Dili ile söyleyip, kalbinin ondan gafil olması yalana olduğuna işarettir. Bu durum, Allah'ın gazabını gerektirir.
Bu zikir sayesinde, o mecliste meydana gelen günahlann affı sözkonu-sudur. Çünkü bu duada Allah'ı (cc) tenzih ve O'nu iyiliği ile övmek, tevhidine şehadet mevcuttur. Buniardan sonra günahlann affedilmesi istenmektedir ki bu duadan sonra kul boş çevrilmez.[62]
832. Ebu Hüreyre'nin (na) rivayet ettiğine göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Kim bir yerde oturur, faydasız lakırdıda bulunur da o yerden kalkmadan şu duayı okursa, bu yerde işlediği günahları affedilir: 'AHahım! Sen'İ hamdinle tenzih ederim. Sen'den başka hiçbir ilâh olmadığına şehadet eder, Sen'den mağfiret diler ve Sana tevbe ederim'." (Tirmizî rivayet etmiş hasen ve sahihtir, demiştir). [63]
Hadis, bu duanın oturulan bir mecliste okunmasının meşruiyetine ve orada meydana gelen küçük günahlara keffâret olacağına işaret etmektedir.[64]
833. Ebu Berze'nin (na) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a) meclisten kalkacağı zaman, son olarak şöyle söylerdi:
"Allahım! Sen'İ hamdinle tenzih ederim. Sen'den başka hiçbir ilâh olmadığına şehadet eder, Sen'den affedilmeyi diler ve San'a tevbe ederim".
Bir adam; "Yâ Rasûlallah, siz önceden söylemediğiniz bir söz söylediniz" dedi.
Rasûlullah (s.a); "İşte bu söz mecliste cereyan eden hatalara keffarettir" buyurdu. (Ebu Dâvud rivayet etmiştir).[65]
Hâkim, Ebu Abdullah "Müstedrek"mût Âişc'nin (na) rivayetiyle naklederek "İsnadı sahihtir" demiştir.
Hadisteki
sözü, "meclisten kalkarken" demek olduğu gibi. Müslümanın diğer insanların hislerine riayet etmesi, Özel islerinde ve toplantılarında çocuk davranışı gibi davranmaması gerekir.
"Rasûltülah'm (sjj) ömrünün sonuna doğru" manâsını da ihtiva etmesi muhtemeldir.
RasÛluilah (sj) fau duayı ümmetine öğretmek maksadıyla ve sevabın artması için okumuştur. Yoksa, o mecliste lakırdı ve boş sözler meydana gelmesinden dolayı değildir. Rasûlullah (s.a) bu gibi boş işlerden beridir.[66]
834- İbn Ömer'den (r-a) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Rasûlullah'ın (s.a) şu dualan okumadan bir yerden kalktığı gayet nadirdi: "Aİİahım, bizimle, günahlarımız arasına korkunu, cenete bizi ulaştıracak kadar Sana itaati, dünya sıkıntılarını bize hafif kılacak derecede yakîni bize nasip eyle. Aİİahım, bizi, yaşattığın müddet, kulaklarımızı, gözlerimizi, gücümüzü hakkımızda faydalı kıl, onlan bizden sonraya bırak (canımızdan önce onlan giderme). Bize zulüm yapanlardan intikamımızı al, bize düşmanlık yapanlara karşı yardım eyle, bizi dinimizde musibete uğratma, dünyayı en ca-zib gayemiz, ilmimizin son hedefi eyleme, bize acımayan kimseleri musallat eyleme." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hasendir)[67]
Bu duadaki korku; kendisinden korkulan kimsenin kudretini bilmekle beraber olan korkudur. Bundan dolayı şu âyet âlimler hakkında inmiştir:
"Allah'ın kullan arasında, O'ndan korkan ancak bilginlerdir" (Fâtır, 28) Bu âyetteki haşyet, zelillikten dolayı değil; Allah'ın (cc) Celâl ve heybetinden meydana gelen korkudur. Nitekim âlimlerin Efendisi (sa) "Ben Allah'ı en İyi büminizim. Ve O'ndan en şiddetli korkamnızım" buyurmuştur. Allah leâlâ melekler hakkında
"Onlar O'nun korkusundan titrerler" (Enbiyâ, 28) buyurmuştur.
"Dünya musibetleri" cümlesindeki "musibet" insanı rahatsız eden her şeydir. Bir hadisde Rasûlullah (s.a) "Mü'mine ezâ veren her şey, onun için musibettir" buyurmuştur.
"Bizi dinimizde musibete uğratma" sözündeki dindeki musibet, eda etmekle emrolunduğumuz dînî emirlerin en azını bile ihmal etmek veya yasaklandığımız nehiylerden herhangi bir şeyi işlemektir. Çünkü dini musibet, en büyük musibettir. Dünya musibetleri böyle değildir. Çünkü telâfisi mümkündür. İnsanın dünyada musibete uğraması Allah'ın (cc) ihsanındandır. Bununla beraber o kimseye Allah (cc) sabır ilham ederse, bu sabır karşılığında sevabı çoğalır.
Hadis-i şerifte: Sadece dua etmek bile müstehabtır. Çünkü dua ibadetin özüdür. însam ibadet bağıyla Allah'a (cc) bağlar ve O'na muhtaç kılar.
Hadis, insanın hayatı boyunca duyu organlarını korumaya ve onlan Allah'ı (cx) razı kılma uğrunda kullanmaya hırs göstermesi gerektiğini ifade eder.
İnsanlara dokunan, düşmanların veya idarecilerin zulmü kendi günahlarından dolayıdır. Bu zararları kendilerinden def etmek için Allah (cc) ile aralarını düzeltmeleri lazımdır. Bu takdirde Allah (cc) kudreti ile onlardan zararlan defeder.
"Dünyayı ilmimizin son hedefi kûma" cümlesinin manası; dünyada bize fayda veren ilme vâkıf olmak, ahiret için faydalı olan ilmde haddi aşmamaktır. Çünkü kâfir ahirete inanmamaktadır. Onun ilminin son hedefi bu dünya hayatıdır. Bunun için ilmini dünyevî lezzetlere hasrederek, şehvet denizinde yüzer. Allah (cc):
"Hayat ancak bu dünyadakinden ibarettir, biz dirilecek değiliz, dediler" (En'am, 29) buyurmuştur. îman sahibi insanlardan kim, vakitlerini dünyayı imar hususunda geçirir, ahiretini imar etmekten gafil olursa, hüsrana uğru-yan kimselere benzemiş olur.[68]
835. Ebu Hüreyre'den (ra) rivayete göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: ' 'Herhangi bîr grup, Allah'ı (c.c) zikretmeksizin bir yerden ancak, eşek ölüsü olduğu bir yerden kalktıkları gibi kalkarlar. Ve (bu durum) onlar için hasret olur?' {Ebu Dâvud sahih isnadla rivayet etmiştir).[69]
Hadis-i şerif, Allah'ı (cc) zikretmekten gafil olmaktan sakmdırmakta-dır. Çünkü kalp hastalıklarının en büyüğü, Allah'tan (cc) gaflet etmektir.
Hadisdeki "Hasret'\m maksat şudur: Zikİrsiz geçirilen zamanlar insanın zayi ettiği vakitlerdir. Bu vakitler geri dönmez. Arif insanın yanında bunun, bir alternatifi yoktur. Böyle bir mecliste zikirsiz geçirdiği vakitler, ona uhrevî bir fayda sağlamamıştır. Dolayısıyla bunun hasretini, ahirette, vakitlerini zikirle geçiren kimselerin elde ettikleri nimetleri görünce anlayacaktır.
Beyhâkî şu hadisi rivayet etmiştir: "Herhangi bir topluluk, bir mecliste oturur, Allah'ı (cc) zikretmeden o meclisten dağıtırlarsa, kıyamet günü bu meclis, onlara hasret olur"[70]
836. Ebu Hüreyre'den (ut) Nebî'nin (sa) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. "Bir topluluk Allah'ı (cc) zikretmedikleri, Nebi'lerine (s.a) salât ve selâm getirmedikleri bir yerde otururlarsa, bu ancak kendi aleyhlerine bîr eksikliktir. Allah (cc) dilerse onlara azab eder, dilerse affeder?* (Tirmizî rivayet etmiştir. Hasendir)[71]
Mecliste Allah'ı (cc) zikretmek ve Rasûlullaha (sa) salât ve selâm getirmek, vâcibtir. Çünkü bunların terki halinde meclistekilerin azab göreceği zikredilmiştir. Fakat bazı âlimler, mecliste zikir ve salât ve selâmı terketmenin mekruh olduğunu söylemişlerdir. Ancak hadisin zahiri, vücub ifade etmektedir.[72]
837. Ebu Hüreyre'den (ra) rivayete göre Rasûlullah (s.a):
"Kim bir yerde oturur, orada Allah'ı (cc) zikretmezse, O kimse aleyhine Allah'a (cc) karşı bir eksikliktir. Kim bir yere uzamr, orada Allah'ı (cc) zikretmezse Allah'a (cc) karşı, o kimse aleyhine bir eksikliktir" buyurdu. (Ebu Dâvud rivayet etmiştir).[73]
önceki hadisin İfade ettiği gibi, her mecliste oturulan veya yatılan yerde Allah'ı (cc) zikretmek zorunludur. Böylece müslüman devamlı cennette Allah (cbc) ile beraber olmuş olur. Hadisteki Allah'ı (cc) zikretmenin dil ile obuası akla ilk gelen anlamdır. Salât-Ü selâm getirmenin beraber zikredilmesi, bunu kuvvetlendirmektedir. Çünkü 42İât-ü selâm ancak dil ile olur. Gürültü olmayan yerde kişinin işitebileceği kadar ses yükseltilir. Ancak buradaki zikrin kalp ile olması da ihtimal dahilindedir. O zaman bu hükme Allah1 tan (cc) korkan, ümid eden ve diğer haller meydana gelen kimseler, lisanen zikretmeseler bile, dahildirler.
Hadis önceden geçmişti. 819 no'lu hadise bakınız.[74]
"Gece ve gündüz uyumanız onun ayetlerindendirV (Rum, 23) Konu ile ilgili hadisler[75]
838. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayete göre şöyle demiştir: Rasûîullah'i (sj.) Şöyle buyururken İşittim:
"Nübüvvetten yalnız mübeşşirat kalmıştır". Ashab:
"Mübeşşirat nedir? (Yâ Rasûlallah) Rasulullah (s.a):
"Sahih rüyadır" buyurdu. (Buhârî rivayet etmiştir).[76]
RasûluUah'ın (sa) vefatıyla vahiy kesilmiştir. Bundan sonra olacak şeyleri bilmek ancak müjdeler iledir. O da sâlih rüyadır. Bir takım rüyalar vardır ki, Allah (cc) onunla mü'min kimseyi, hayır ve serden meydana gelecek olaylara muttali kılar. Ancak bu rüyalar müjde şeklinde değil de, korkuya da neden olur. Rüyaya "mübeşşirât" yani "müjdeleyiciler" demesi galip olan manaya göredir. Allah (cc) mü'mine korkutucu rüya göstererek, aklını başına almasını sağlar. Bu da sadık rüyadır.[77]
839. Ebu Hüreyre'den (ra) rivayet edilmiştir: Nebî (s.a) şöyle buyurmuştur: "Ahir zaman yaklaştığı zaman, mü'minİn rüyası hemen hemen yalan çıkmaz. Mü'minin rüyası nübüvvetin kırkaltı kısmından bir bölümdür?' (Buhâ-rî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[78]
Başka rivayette: "Rüyası en doğru olan, en doğru sözlü olanmızdır" denilmiştir.
Hadisteki "ahir zaman yaklaştığı zaman" sözü Tıybî'ye göre üç şekilde izah edilmiştir.
1. Gündüz ve gece birbirine müsavi olduğu zaman,
2. Dünyanın ömrü sona erdiği zaman,
3. Seneler aylar gibi,aylar haftalar gibi.haftalar günler gibi,günler saatler gibi geçtiği zamandır.
Bu görüşlerden en doğrusu ikincisidir. Tıybî şu hadisi delil getirir. "Ahir Zamanda mü'minin rüyası hemen hemen yanılmaz." Suyütî de bunu teyid etmiştir. Çünkü bu zamanda ilimin çoğu eksilir. Dînî işaretler kaybolur- İnsanlar bu devreue hatırlatıcıya ihtiyaç duvarlar. Nitekim, önceki kavimler de peygamberlere ihtiyaç duyarlardı. Rasûlullah (s.a) peygamberlerin sonuncusu olduğu için rüya-yı sâliha île bu ihtiyaç giderilmiştir.
Arif tbn Ebi Hamza; "Mü'min o zaman garib olur. Ünsiyeti azalır rüya-yı saliha ile ikram olunur" der.
Mühelleb şöyle demiştir: Peygamberlerin rüyası gerçektir. Mü'minkrin rüyasının da doğru oJması kuvvetli bir görüştür. Kâfirlerin ve fasıklann rüyasının yalan olması daha muhtemeldir Çünkü şeytan, mü'minlerin kalplerine nüfuz edemez, ama kâfir ve fasıklann kalplerine tesir eder.
"Rüya, nübüvvetin 46'da biridir" sözünün manası şudur:
"Rasûlullah'ın (s.a) nübüvvetinin ilk 6 ayı sâlih rüya idi." Rüyası sabah aydınlığı gibi idi. Nübüvvetin süresi 23 senedir. Böylece rüya nübüvvetin 46 cüzünden bir cüz sayılmıştır. (Rahİku'l-Mahtüm Mübarekfûri, S. 75)[79]
840. Ebu Hüreyre'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a):
"Beni rüyasında gören kimse, uyanıkken de beni görecektir veya sanki beni uyanıkken görmüş gibidir. Şeytan benim şeklime bürünemez" buyurdu. (Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir).[80]
Hadisteki "Beni rüyasında firen kimse, uyanıkken de beni görecektir" cümlesini Şeyh Ekmeleddin, Meşarik şerhinde şöyle açıklamıştır: "Bu söz gâ-ibten haber vermektir. Bu rüyada Rasûlullah't (s.a) gören kimsenin kıyamet günü onu gözleriyle göreceğine dair, müjde vardır. Hadisin tevili budur" demiştir. Ancak bu hadisin yorumu, görmenin kıyamette değil de dünyada hayır ve salâh sahibi olması gibi bir manaya gelmesine de aykırı değildir.
RasûluHah'ı (s.a) rüyasında ancak kalbinde ona muhabbet besleyen ve onun hidayetine tabi olan görür.
Rasûlullah'ı (s.a) rüyada görmek haktır. Hayâl kabilinden değildir. Çünkü şeytan Nebî'nin (s.a) şekline giremez. Bu onun (s.a) özelliklerindendir.
Şeytanın şekline giremeyeceği kimse sadece Nebî (sa) midir? Bazıları şöyle demiştir. "Allah'ı fes) görmek, peygamberleri, melekleri (ajj, güneş, ay, yıldızlar, yağmur yüklü bulutlan görmek gerçektin Şeytan bunlardan hiçbirinin şekline giremez."
Muhakkîler ise bu temessül sadece Nebi'ye (sjt) mahsustur, diyerek, bu hususta şu görüşleri açıkladılar:
Nebi'ain (sa) risâietinin makamı ve halkı Hakk'a davet etmesinin gereği, Hakk'm sıfatlan ve isimleri, hüküm ve yetki bakımından onda daha zahirdir. Bunlar, Hidâyet sıfatı, Hâdî ismidir. Rasûiullah (sa), Hâdî isminin sureti ve Hâdî sıfatının zuhur ettiği kimsedir. Şeytan ise Mudili ve Zahîr isimlerinin zahir olduğu kimsedir. Allah (cc), Nebî'yi (S.A) hidayet için yaratmıştır. Şayet Iblis'in, Nebi'nin (sa) şekline girmesi caiz olsaydı, Hakk'ın-izhar ettiği her şeye ve hidayet dilediği kimseye gösterdiği her âmile güven sarsılmış olurdu. Bundan dolayı Allah (cc) şeytanın, Nebî'nİn (s.a) suretine girmesini engellemiştir.
Ancak, Allah (cc). Azamet ve Celâl bakımından daha büyük olmasına rağmen, şeytanın bir kavmi sapıtırken "Ben Allah'ım" demesiyle, Hakk'ın suretine girmesinden men etmedi. O kavim de hakkı gördüklerini ve hitabını işittiklerini zannettiler. Oysa her aklı selim sahibi, Hak Teâlâ'mn şeklinin imkânsız olduğunu bilir. Bu yüzden îbîis'in suretinin, Hakk'ın suretine benzemesi sözkonusu değildir. Nebi'nin (s.a) sureti ise belli ve meşhurdur. Hakk'ın saptırması ve hidayet etmesi muktezâsı gereğidir. Nebi (sa) ise sadece hidâyet vasfıyla mukayyettir. Bunun için onun suretine şeytanın girmesi, Allah'ın hidâyetini murad ettiği kimseye Nebî'nin (sa) hidayet kaynağı olması ve ona güvenin devam etmesi İçin menedilmiştir.
"Rüyasında Nebî'yi (sa) gören, onu kıyamette görecektir" diyenlere göre: Bunlar, kıyamette Rasülullah'ı (sa) bizzat gözleriyle göreceklerdir. Ancak bu ni'yet, Allah'ın (cc) bazı âsi mü'minleri cezalandırması ve bu esnada Nebî'yi (s.a) bir müddet görememeleri bu görüşe aykın değildir.
İbn Tîn: "Bundan murad, ona, hayatında görmediği halde îman eden, mutlaka Ölmeden önce onu aydınlık halinde rüyasında göreceği, onun için . bir müjdedir" demiştir.
Bazı âlimler de: "Bu hadisteki ifade, zâhîri manaya göredir. Onu rüyasında gören kimse mutlaka onu baş gözleriyle yakaza halinde görecektir" demişlerdir. Bazı sâlihierden, onu rüyada gördükten sonra bizzat gözleriyle onu gördükleri nakledilmiştir. Hatta ona korktukları bir takan şeylerden sormuşlar, onlan kurtuluşa yöneltmiş ve sonra gerçekten haber verdiği şey doğru çıkmıştı. Bu evliyanın kerametlerinden bir nevidir. Bu çeşit kerametlerin vukuunu İmam Gazzâlî, İbn Arabi ve tbn AbduVSelâm açıklamışlardır.[81]
841. Ebu Saîd el-Hudrî'den (r.a) rivayete göre, Nebî'yi (sa) şöyle söylerken isitmistir
"Sizden biriniz sevdiği bir rüya görürse bu ancak Allah'tandır. Allah'a (cc) hamdetsin. Ve onu anlatsın. Bir başka rivayette; 'Ancak sevdiği kimseye anlatsın' şekliyle geçmiştir. Eğer çirkin bir şey görürse, şeytandandır. Şerrinden Allah'a sığınsın, onu kimseye söylemesin. ÇttnkU o rüya ona zarar vermez." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[82]
insan güzel rüya gördüğü zaman, onu Allah'a (cc) izafe ederek, kendisini sevindiren bir şey gösterdiği için O*na hamdetmesi lâzımdır.
Hadis, nimetlerin meydana gelmesi ve iyiliklerin çoğalması anında hamd ile taleb etmeyi, çünkü bu nîmet ve İyiliklerin devamının ancak hamd ile sağlanacağını beyan etmektedir. Bu güzel rüyayı anlatmasında bir beis yoktur. İnsanı iyimserliğe götürür. Çünkü bu iyimserlik matlubtur. Kötü rüya gören kimsenin onu şeytana izafe etmesi doğru bir harekettir. Bu kötü rüyayı anlatmaması gerekir. Asî takdirde uğursuzluğa sebep olur. Bu da hehyedümiştir. Bu durumda Allah'a (cc) sığınması ve O'na güvenmesi halinde onun zararından emin olmuş olur.
Çirkin rüya gördüğü zaman, okuyacağı dua hakkında Sa'd b. Mansur, İbn Şeybe Abdu'r-Rezzak'ın sahih senedlerle İbrahim en-Nehâî'den şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Sizden biriniz rüyasında çirkin bir şey görürse uyandıktan sonra şöyle desin: 'Allah'ın melekleri ve peygamberlerin sığındığı dua ile bu rüyanın şerrinden, dinimde ve dünyamda çirkin gördüğüm şeyin isabetinden Allah'a sığınırım.[83]
842. Ebu Katâde'den (r.a) rivayete göre, Nebî (s.a) şöyle buyurmuştur: "Rüya-yı sâliha 'başka rivayette; rüya-yı hasene' Allah'tandır. Kötü rüya da şeytandandır. Kim çirkin bir rüya görürse sol tarafına üç defa tükürsün. Şeytandan Allah'a sığınsın. Çünkü bu takdirde ona zarar vermez'. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[84]
Hadise göre, köiü rüya gören kimsenin soluna tükürmesi ve şeytandan sığınması müstehabtır. Bu davranışı şeytanı kovması ve onu hakir görmesidir. Onun verdiği vesveseye iltifat etmemesidir. Şeytanın vesvesesi Allah'ın (c c) İzni olmadan kimseye zarar veremez.
"Rüya 'insanın uykuda gördüğü hayırlı şeylere nisbet edilir ki Allah'tandır. "Hulm" ise uykuda gördüğü kötü manzaralara nisbet edilir. Şeytanın vesve-sesindendîr.
îbn Cevzî; "Rüya ve hulm aynı manadadır. Ancak şeriatın sahibi hayra 'rüya' ismini, şerre de 'hulm' ismini tahsis etmiştir" demiştir.[85]
843. Cftbir'den (na) rivayete göre, RasÛlullah (s-a) söyle buyurmuştur:
"Sizden biriniz sevmediği bir rüya görürse sol tarafına üç kere tükürüp, üç defa şeytandan Allah'a sığınsın. Önce yattığı taraftan öte tarafa dönsün." (Müslim rivayet etmiştir).[86]
Hadise göre, rüyasında çirkin bir şey gören kimse onun iyimserliğe sebep olması için yattığı taraftan, öbür tarafa dönmesi müstehabtır.
Sol tarafa tükürmek şeytanın o yönde oluşuna işaret etmektedir.
Kişinin rüyasında gördüğü çirkin halı, güzel rüyaya yorması için tarafını değiştirmesi, yağmur duasında imamın cübbesini değiştirmesine benzerlik arzeder.
Kadı Iyaz; "üç kere üfürme emri, gördüğü rüyada hazır bulunan şeytanı kovmak, onu horlamak ve rezil rüsvay etmek içindir. Sol tarafa tükürmek ise, solun sevilmeyen kir ve paslar yeri olmasındandır. Sağ taraf bunun aksinedir" der.[87]
844. Ebu'1-Eskâ' Vasile b. Eskâ'dan <i\a) rivayete göre RasÛlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"İftiraların en büyüğü, bir kişinin başka birisinin babası olduğunu iddia etmesi, görmediği rüyayı gördüğü iddiası veya RasüluUah'ın (s.a) söylemediği sözü, ona izafe etmesidir!' (Buhârî rivayet etmiştir).[88]
Râvi Ebu'1-Eskâ Vasile b. Eskâ' el Kinini el-Leysî'dir (na). Künyesinin Ebu Şeddad veya Ebu Muhammed olduğu görüşü de vardır. Ebu'1-Eskâ1, Nebi (s*) Tcbük seferine giderken müslüman oldu. Tebûk'te, Dımaşk ve Humusun fethinde hazır bulundu. Nebî'ye (sa) üç defa hizmet etmiştir. Ehli Suffa-dandır. Rasûlullah'tan (sa) 56 hadis rivayet etmiştir, önce Şam'a sonra Dt-maşk'a, daha sonra Beyt-i Makdis yakınındaki "Cebrin Barre"ye yerleşti. Dı-maşk'ia 78 yaşında H. 85 yılında vefat etmiştir.
Babasının başkası olduğunu İddia etmek büyük günahtır. Çünkü bunun anlamı şudur. "Beni Allah (er) o adamın suyundan yarattı. Halbuki onu esas babasından yaratmıştı." Dolaylı yönden Allah'a (ac) iftira etmiş olur. Yine böyle bir iddia nesebierin zâyiine götürür. Başka aileden olması gerekeceğinden şer'î hükümlerin uygulamasında mahzurlar doğar.
İnsanın rüyasında görmediğini, gördüm diye iddia etmesi de büyük günahlardandır. Rüyayı insana Allah (cc) gösterir. Görmediği rüyayı gördüğünü söyleyen kimse Allah'a (cc) iftira etmiş sayılır. Bu günah uyanıklıktaki yalan söylemeye benzemez. Burdaki yalan mahluka karşı söylenmiştir. Her ne kadar haram ise de rüyadaki yalana benzemez.
Rasûlullah (s.a) aleyhine yalan söylemek, insanları dinde saptırmaya se-beb olduğundan büyük günahtır. Bir hadiste "Kim benim aleyhime kasden yalan söylese, cehennemdeki yerini hazırlasın" buyurulmuştur.[89]
"Ey tman edenler kendi (ev ve) odalarınızdan başka (evlere ve) odalara sahipleriyle alışkanlık peyda etmeden ve selâm da vermeden girmeyin!* (Nur, 27)
"Evlere girdiğiniz vakit Allah tarafından mübarek ve pek güzel bîr sağlık (dilemiş) olmak üzere kendinize selâm verin". (Nur, 61)
"Bir selâm üe selamlandıgmız vakit siz ondan daha güzeÜyle settim ahn veya onu aynıyla karşılayın." (Nisa, 86)
"İbrahim'in (Allah indinde) şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi? Hani bunlar onun yanına girmişlerdi de; 'selâm' demişlerdi. (İbrahim de) •selâm' demiş (selâm ile mukabele etmişti) ".(Zâriyât, 24, 25)
Konu İle ilgili hadisler[90]
845. Abdullah b. Amr b. Âs'dan (ra) rivayet edilmiştir. Bir adam Rasû-hıllah'a (s.a); "İslâm'ın en hayırlı ameli hangisidir?" diye sordu.
Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın kimseye selâm vermendir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[91]
Hadis-i şeriften çıkarılan hükümler:
Yemek yedirmek, kalplerin ülfetini sağlayacağı ve muhabbeti artıracağı için müstehabtır. Yemeğin azı, çoğu, lezzetlisi, lezzetsizi aynıdır.
Tanınan ve tanınmayan kimseye selâm vermek fert hakkında sünnet-i mü-ekkede, cemaat hakkında ise sünnet-i kifâyedir. Selâmı almak fert için farz-ı ayın, cemaat için farz-ı kifâyedir. Selâm vermek, almaktan daha faziletlidir.
"Merhaba, günaydın" gibi selâm tabirleri "Esselâmü Aleyküm" sözüne muadil değildir.[92]
846. Ebu Hüreyre'den (m) rivayete göre Nebî (s.a) şöyle buyurdu:
"Allah (cc), Âdem'i yaratınca, oturmakta bulunan melekler topluluğunu kastederek, 'Şunlara git selâm ver, selâmına nasıl karşılık vereceklerini iyi dînle. Çünkü bu selâm şekli senin ve zürriyetinin selâmıdır* buyurdu. Adem (a.s) giderek 'Esselâmü aleyküm* dedi. Melekler 'Esselâmü aleyke ve rahmetullah' diye mukabelede bulunarak, "rahmetüllah" kısmını ilâve ettiler. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[93]
Hadisteki Âdem'in (a.s) o topluluğa "Esselâmü Aleyküm" diye selâm vermesi, ya Allah'ın (cc) "Sellim" tabirinden çıkarmış veya Allah (c c) ona bu selâm şeklini ilham etmiştir.
O kimseler selâmı ziyadesiyle karşıladılar. Bir âyette
"Size bir selâm verildiği zaman ondan daha iyisiyle selâm verin.-" (Nisa; 86) buyurulması buna delildir. Ancak bu âyete göre "Esselâmü aleyke ve rahmetullahi ve berakâtühû" diye selâm verene, ziyadesiyle cevap verilip verilemeyeceği hakkında cumhur; "Ve berakâtühü'yu geçmez"demiştir, tbn Ab-bâs'tan gelen "Selâmın sonu eberakâtühû'dur" rivayeti bunu doğrulamaktadır.[94]
847. Ebu Urriâre Berâ b. Âzib'den (m) rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştun "Rasûlullah (&a) bize yedi şeyi emir buyurdu. Hasta ziyareti, cenazcyi teşyî' etmek, akstrana Tferhâmüketlah' demek, zayıfa yardım etmek,, mime uğrayana el uzatmak, selâmı yaymak ve yemin eden kimseye ifâsını sağlamaktır;' (Buhar! ve Müslim rivayet etmişlerdir).[95]
Hadis-i şerif, müslümanlar arasındaki kardeşlik bağlarını sağlamlaştırmak, ülfet ve muhabbeti gerçekleştirmek için bu İslâm! edeblere rağbet etmeye teşvik ediyor.
Hadîsteki "Bize emir buyurdu " tabirindeki emir, vttcub veya müstehaba da şamildir.
Müslümanlardan hangi hastalığa mübtela olursa olsun onları ziyaret etmek sünnettir. Farz-ı kifâye diyenler de olmuştur.
Yemin eden kimseye ifâsını sağlamak şöyledir: Meselâ, bir kimse diğeri-ne "Vallahi bu namazı kılacaksın" dediği zaman, yeminin bozulmaması için, o kimsenin namaz kılması lâzımdır.[96]
848. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayete göre RasÛIullah (s.a) şöyle buyurdu:
"îman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinize sevgi duymadıkça îman etmiş olmazsınız. Size, şayet uyguladığınız zaman sevişebileceğiniz bir şeyi göstereyim mi? Selâmı aranızda yaygmlaştırınız" (Müslim rivayet etmiştir).[97]
Hadise göre cennet, kâfire haram kılınmıştır. Bir âyette Allah'ın (cc) "Şüphesiz Allah (cjc) dünya hayatına aldanan inkarcılara cennet rızkı ve suyunu haram kılmıştır." (A'râf, 50) buyurması buna açık delildir.
îman, ancak müslümanlara muhabbet beslemekle kemâle erer. Muhabbet duygusu fıtri bir duygudur. İnsan isteyerek sevemez. Fakat inşam sevgiye götüren sebeplere yapışmak lâzımdır. Bu sebeplerden birisi de selâmı yaymaktın Çünkü Allah (tc), selâmı yaymayı sevişmek için sebep kılmıştır.[98]
849. Ebu Yusuf Abdullah b. Selâm'dan (r.a) rivayete göre, şöyle demiştin Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken dinledim:
"Ey insanlar... Selâmı yayınız, yediriniz, sıla-i rahimde bulununuz. İnsanlar uyurken namaz (teheccüd) kılınız. Cennete salim bir şekilde girersiniz." (Tirmİzî rivayet etmiştir. Hasen ve sahihtir).[99]
Râvi; Ebu Yusuf Abdullah b. Selâm el-lsrâilî'dir. Sahâbîdîr. Benî Nes-kaoğulları'ndandır. Oğhı Yusuf ile künyeienmiştir. Rasûlullah'ın (s.a) Medine'ye teşriflerinde müsİüman olmuştur. Onun hakkında şu âyetler nazil olmuştur: .
"Israitoğulları'ndan bir şahid de bunun böyle olduğuna şehadet edip de inanmışken, siz yine de büyüklük taslarsınız..." (Ahkaf, 10)
"De ki; 'Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah ve kitabı bilenler yeter'." (Ra'd, 43)
Ebu Yusuf, Rasûlüllah'tan (s.a) 15 hadis rivayet etmiştir. Medine'de 43 senesinde vefat etmiştir.
"Cennete selâmetle girersiniz" Eğer zİkrolunan amelleri işlerseniz, afetlerden salim olarak cennete girersiniz. Çünkü cennete "Darüs-Selâm" denmiştir. Bu hadisden murad, cennete ilk girenlerle beraber girersiniz, demek-Jr. Aksi halde îman ehli zaten cennete girecektir. Çünkü çarşı gaflet ve dünya işleriyle meşgul olma alanıdır. Bir hadiste "Gafiller içinde Allah'ı zikretmek, savaştan kaçanlara nızaran sabreden gibidir'* buyurulmuştur. Şelfim da zikirdir. Çünkü şelfim, Allah'ın (cc) isimlerindendir.
Sahabenin bu davranışı, sanki RasÛluUah'tan (s*) nakledilen hadislere uyması neticesüıdedir. Hasan b. Ali (ra) RasÛlullah'ı (s*) vasfederken "kar-plastiği herkese selâmda acele davranırdı" buyurmuştur.[100]
850. Tlıfeyl b. Übeyy b. Ka'b (na), Abdullah b. Ömer'e geüp beraber çarşıya gittiklerini ifade ederek şöyle devam etti:"Sabah vakti, çarşıya çıktığımızda Abdullah, eskici, esnaf, yoksul veya herhangi birinin yanından geçerken mutlaka selâm verirdi." Tlıfeyl devamla: Birgün Abdullah b. Ömer'e geldim. Benimle çarşıya çıkmak istedi. Kendisine 'Çarşıda hc yapacaksın? Sen alışveriş için beklemiyorsun, malların durumundan sormuyor, pazarlıkta bulunmuyorsun, pazar yerlerinde oturmu-yorsun. Gel şurada oturalım da konuşalım' dedim. îbn Ömer (r.a); Ey Ebu Batn -lufeyl şişmandı- Bİz selâm için çıkarız, karşılaştığımız kimselere selâm veririz' dedi." (İmam Mâlik Muvatta'mda sahih isnadla rivayet etmiştir)[101]
Hadise göre; mü'minin, toplu kesimleri, ihtiyaç olmaksızın, onlara selâm vermek İçin dolaşması caizdir. Ancak bu durum, dolaştığı yollarda ma* siyet olmadığı zannı kendisine galib geldiği takdirdedir. Eğer ma'siyetler mevcutsa evinde oturması daha efdaldir.
Mü'minin, karşılaştığı herkese selâm vermesi müstehabtır. Hadiste tbn Ömer'in (ra) şişman olan Tufeyl'e "Ey şişko" demesi, insanın sevdiği kimseyi okşama gayesiyle onun bu gibi vasıflarıyla çağırmasının caiz olduğuna delildir. ibn Ömer (na) çarşıya, orada Allah'ı (c c ) zikretmek gayesiyle gitmiştir.[102]
Selâma başlayan kimsenin "Esselâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtühû" demesi müstehabtır. Çoğul (cemî) zamiri ile söyler. Şayet selâm verilen kişi tek basma da olsa böyle denilir. Selâmı alan kimse ise: "Ve Aleykümü's-setâm ve rahmetullâhi ve berakâtühû" diyerek iade eder.
Konu ile ilgili hadisler[103]
851. İmran b. Husayn'dan (u) rivayet olunduğuna göre şöyle demiştir: "Nebî'ye (s.a) birisi gelerek 'Esselâmu aleyküm' dedi. Nebî (s.a) onun selâmını aldı sonra adam oturdu. Nebî (s.a): 'On sevap (aldı).' dedi. Bir başkası geldi. 'Esselâmu aleyküm ve rahmetulîah' diye selâm verdi. Nebî (sjt) selâmına karşılık verdi. Adam oturdu. Nebî (s^) bu defa: 'Yirmi sevap (aldı)-' buyurdu. Sonra diğer bir adam gelerek 'Esselâm aleyküm ve rahmetullâhi
ve berakâtühü' diyerek selâm verdi. Nebî (sa) selâma aynı şekilde mukabelede bulundu. O kimse oturdu. Nebî (s.a) 'Otuz sevap (aldı)/ buyurdu". (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir. Hasendir).[104]
"Selâmün aleyküm" diyen kimsenin selâmına karşılık olan sevap on misli ile artar. "Ve rakmetuüah" sözünü ilave eden kimseye ayrıca on sevap, "Veberakötühü" sözüne de aynca on sevap verilmek suretiyle 30 sevaba ulaşır.
Hadİs-i şerif, bu selâm terkibinin her birinin bir hasene olduğuna delildir.
Akûlî; "Bu haseneler, selâmı alan kimse içindir" demiştir. Ancak en sahih görüş Mazharî'nin söylediği sözdür ki; "Buradaki haseneler hem selâm alana ve hem de verene şamildir" demiştir.
En faziletli selâm; "Esselâmu aleykümü ve rahmetullâhi ve berakâtüh-ttür. En faziletli selâm alma şekli de; "Ve aleyküm's-selâm ve rahmetullâhi ve berekatühü"düT. Selâm vermenin en azı, "Ve aleyküm selâm"diT. Ancak "Aleyküm" veya "Ve aleyküm" ile iktifa etmek caiz değildir.[105]
852. Âişe'den (ra) rivayete göre şöyle demiştir:
"Rasûlullah (s.a) bana: 'Bu (gelen) Cibril'dir. Sana selâm ediyor', buyurdu. Ben de 'Ve aleyhi's-selâm ve rahmetullâhi ve berakâtühü' diye mukabelede bulundum." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[106]
Hadiste, Aişe'nin (r.a) faziletini beyan vardır. Meleklerin insanlara selâm vermesi ve gaibteki İnsanın selâmım ulaştırma anında selâm vermenin meşru olduğuna delil vardır.
"Cibril sana selâm ediyor" sözünde Cibril'in selâmı tam olarak vermesi ihtimali vardır. Yani en faziletli siga ile selâm vermiştir. Âişe (r.a) de ona misli ile mukabelede bulunmuştur.
Şöyle bir soru sorulabilir: Cibril (â.s), Meryem'e doğrudan geldiği halde Aişe'ye (r.a) de aynı surette gelemez miydi?
Aynî şöyle cevap vermiştir: "îsâ'mn (a.s) babasız dünyaya gelmesi takdir edilince Allah (cx) Cibri'i, Hz. Meryem'e, Hz. isa'nın oluşacağını bildirmek için gönderdi. Ta ki Hz. Meryem Allah'ın (cc) kudretiyle olacağını anlasın ve hamilelik zamanında sakin olsun diye. Sonra Cibril'i, doğum zamanında Hz. Meryem'in rahat olması için tekrar gönderdi. Bu hususta âyette:
"Sakın üzülme, Rabb'in, içinde bulunanı şerefli kılmıştır." (Meryem, 24) buyurmuştur. Meleğin ona seslenişi "sakin olması" ve "rahatsız olmaması" şeklinde iki durumdadır.
Diğer bir cevap: "Meryem kocadan hâlî idi. Ona Cibril hitabla yönelmiştir. Ummü'l-Mü'minîn ümmetin efendisi olmakla ihtiram kazanmıştır. Bu Aişe'nin (na) fazileti hakkında en beliğ bir durumdur. Çünkü şehvetten ârî olan Cibril (a.s), Aişe'ye hürmet etmiştir. Onu muhatap almayarak Rasûlul-lah'ın (sa) kalbini korumak için bizzat Rasûlullah (s.a) aracılığıyla selâm göndermiştir. Böylece onun hakkında iftira edilmesi en uzak bir konu olmuştur.[107]
853. Enes'den (r.a) rivayet olunmuştur: "Nebî (s.a) bir söz söylediği vakit, anlaşılması için üç defa İade ederdi. Bir topluluğa uğradığı zaman selâm verir, üç defa iade ederdi". (Buhârî rivayet etmiştir).[108]
Rasûlullah'ın (s.a) sözü üç defa tekrar etmesi, anlaşılması zor olan cümleleri konuştuğu zaman olmuştur.
Bu hadiste ayrıca Rasûlullah'ın (s.a) ihsanlara merhameti ve şefkatine ve onun ahlâkının güzelliğine işaret vardır.
Üç defa tekrarla yetinümesi, anlayış derecelerinin üstün, orta ve az olmak Özere üç vasıfta olusuna işarettir. Üç defada anlamayan kimseye fazla tekrar edilse bile anlayamaz. Bu iade cemaatin çok olması halindedir.
Kalabalık topluluğa selâmı, bir defada işitmeyecek olurlarsa üç kere iade etmek caizdir. Bu uç defa verilen selâm o kalabalığa şamil olmuyorsa, o topluluğun gönlünü almak için selâmı artırmak caizdir. Sünnet olan, cemaatin bir kısmının duymasıyla hasıl olur.[109]
854. Mikdad (r.a) uzun hadisinde şöyle demiştir: "Biz (sağdığımız) sütten Nebî'ye (s.a) olan payını ayırırdık. Nebî (s.a) gece vakti gelir, hiç kimseyi uyandırmayacak şekilde gizlice selâm verir. Uyanık kimselere duyururdu. Nebi (sa) (devamlı) selâm verdiği gibi selâm vererek gelmişti. (Müslim rivayet etmiştir).[110]
Hadis, uyuyan kimselerin olduğu topluluğa selâm vermenin meşru olduğuna delildir. Ancak sünnete uygun olan sesini, uyuyanları uyandıracak şekilde yükseltmemesi, uyanıklara da duyuramayacak şekilde alçak sesle olmamasıdır.[111]
855. Esma binti Yezid*den (na) rivayete göre "RasÛlullah (sa) bir gün mescide uğramıştı. Bir kadın topluluğu oturmaktaydı. (Onlara) eliyle selim verdi." (Tİnnizî rivayet etmiştir. Hasendir).[112]
(Bu davranış el işaretiyle selâm lafzını beraberce îfâ ettiğine hamledilir. Bu anlayışı Ebu Dâvud rivayetinde "Bize selâm verdi" ziyadesi desteklemektedir.)
Râvi Esma binti Yezıâ b. Seken b. Râfî (na) künyesi ümmü Seleme veya Ümmü Amir el-EnsârTdir. Kİtâbu'l-Libâs'da tercemesi geçmiştir.
"Usbe" kelimesi bir görüşe göre 10, başka bir görüşe göre 40 kişiden oluşan topluluktur.
Hadise göre uzakta bulunan kimselere el ile işaret ederek dil ile selâm vermek caizdir. Ancak sadece el ile işaret etmek mekruhtur. Çünkü el ile selâm gayr-i müslimlerin selâmıdır. Nebî'nin (sa), İsmet sıfatından dolayı fit-, neden uzak olduğu için kadınlara selâm vermesi caizdir. Başkaları ise eğer fitneden emin olur ve kendisine güvenirse kadınlara selâmı caiz olur. Aksi halde susmak ve selâm vermemek daha faziletlidir.
Tirmizî'deki bir hadiste "Başkalarına benzeyen bizden değildir. Yahudi ve hıristiyanlara benzemeyin. Yahudilerin selâmı parmaklarla, htristiyanla-nn selâmı İse el İledir" buyurulmuştur.[113]
856. Ebu Cüreyy el-Huceymî (r.a) şöyle dedi: Rasûlullah'a (s.a) geldim. "Aleyke's-selâm yâ Rasûlallah" dedim. RasÛlullah (s.a):
"Aleyke's-selâm, söyleme çünkü 'aleyke's-selâm' ölülere verilen selâmdır" buyurdu. (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tİnnizî hasen ve sahihtir, demiştir. Hadisin tamamı önceden geçti).[114]
"ötülen verilen selâmdır" sözünde "ölüler" sözü, bilinen ölü manasında değildir. Bilâkis cahillerin dillerinde dolaşan, daha çok şairlerin söylediği türdeki selâm şeklidir. Ömer b. Hattab'ı (ra) gören bir şair şöyle demiştin
"Selâm sana ey emir, mübarek olsun."
Hadiste "Bu ölülere verilen selâmdır" sözünün, bu tabirin caiz olduğuna delil olamaz. Bizzat Rasûluliah (sa) kabirlere: "Esselâmü aleykedare kavmin mü'mintn" diye selam verirlerdi. Buradaki ölülerden murad, kâfirlerin ölüleridir, denilmiştir.
Hadisin şerhi için 796 no'lu hadise bakınız.[115]
857. Ebu Hüreyre'den (ra) rivayete göre Rasûluliah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Bîr şeye binen, yürüyene; yürüyen kimse, oturana; azınlık, çoğunluğa selâm verir?' (Buhar! ve Müslim rivayet etmişlerdir).[116]
Buhârî rivayetinde: "Küçük, büyüğe (selâm verir)" şeklindedir.
Selâmı bu minval üzere vermek müstehabtır. Bunun hikmeti: Muhalİeb'in zikrettiği gibi şöyledir: Yürüyen kimsenin selama başlaması, evine giren kimseye benzetilmiştir. Küçük ise büyüklere hürmet etmesi ve ona tevazu göstermesi için selâma başlamakla emrolunmuştur. Binen kimse ise, bindiği binekle kibirlenmemek için selâma başlar. Azınlık, çoğunluğun hakkım gözetmek için selâma başlar. Çünkü onların hakkı daha büyüktür. Bu hadis, İslâm'da sclamdaki edebin bu şekilde olacağını işaret etmektedir.
İbn Arâbî; "Velhasıl, hadise göre fazileti az olan, faziletli olana selâma başlar" demiştir.[117]
858. Ebu Ümâme Sudayy b. Aclân el Bâhilî'den (r.a) rivayete göre Rasû-lullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz insanların AJlah'a (ac) en yakın olanı selâma ilk başlayandır?' {Ebu Dâvud iyi bir isnadla rivayet
Tirmİzi'nin, Ebu Ümâme'den (r,a) rivayetine göre: "Yâ Rasulallah! Karşılaşan iki kişiden hangisi selâmla başlar?" denildi. Rasülullah (s.a) "önce selâm veren Allah'a (c.c) en yakındır" buyurdu.[118]
Hadise göre, Allah'a (c.c) itaat açısından en yakın olan kimse kardeşine selâmla başlayan kimsedir. Çünkü bu kimse Allah'ı (cc) zikretmeye atılgan ve kardeşinin gönlünü hoşnut etmeye aceie etmiştir.
Yine seiâma başladığı için verilecek selâma da sebep olmuştur. Bu itibarla da hayırdır.[119]
859. Ebu Hüreyre'den (ra) rivayet olunan, namazını düzgün kılmayan bir adamın (anlatıldığı) hadiste, bu şahıs geldi. Namaz kıldı. Sonra Nebî'ye (sa) gelerek selâm verdi. Nebî (s.a) selâmına mukabelede bıüundu. Ve sonra:
"Dön, namazını (tekrar) kti Çünkü sen namaz kılmadın" buyurdu. Adam giderek, namazını kıldı. Sonra tekrar Nebî'ye (sa) geldi. Selâm verdi. Bu olay (gidip-gelme) üç defa tekrar etti. (Buhar! ve Müslim rivayet etmişlerdir).[120]
Hadise göre; "Tahiyyetü'l-Mescid" namazı, selâmdan öncedir. Çünkü Allah hakkıdır. Allah (cc) hakkı, insanların hakkından önce getir. Selâmı İade etmek müstehabtır. Velev ki iki selâm arasım ayıran basit bir engel bile olsa iade eder.
Hadisteki naman düzgün kılmayan kimse, Rafı b. Hallfld ez-Zerkfi, el-Ensârî'dii (ra).
Bu zat Rasûlullah'a (sa) her gelişinde, RasÛlullah'ın (sa) onu namaz kılmaya göndermesi, bu sahabînin namazını düzelteceğine dair bilgisini kontrol etmek içindi. Namazı tam olarak kılmada gevşeklik göstermiştir. Çünkü sonradan haber vennesine göre namaz hakkında yaptığından başka birşey bilmiyordu. Rasûlullah (sa) onu bu şekilde davranarak irşad etmiştir.[121]
860. Ebu Hüreyre'den (na) rivayete göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Sizden biriniz kardeşiyle karşılaşınca, ona selâm versin. Eğer aralarını ağaç, duvar veya kaya ayırmış, sonra yine karşılaşmışsa, ona (tekrar) selâm versin" (Ebu Dâvud rivayet etmiştir.) [122]
Hadise göre; her karşılaşmada selâm müstehabtır. Velevki İki karşılaşma arasını ağaç, duvar, taş v.b. şeyler ayırsın. Çünkü her bir karşılaşma yenidir. Bu yeniden karşılaşma, selâmla başlamayı gerekli kılar, önceki şeyin ona yakınlığı mâni değildir.[123]
"Evlere girdiğiniz vakit Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir sağlık (dilemiş) olmak üzere kendinize selâm verin," (Nur, 61)[124]
861. Enes'den (r.a) rivayete göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"Ey oğulcağızim, ailenin yanına girdiğin zaman selâm ver ki, üzerine ve aile efradına bereket olsun"
(Tirmizî rivayet etmiştir. Hasen ve sahihtir).[125]
Hadise gört, garip kimseye oğulcagızun diye çağırmak caizdir. Çünkü bunda şefkat ve sevgi mevcuttur.
Nevevî, Ezkâr'da şöyîe der: "Evine giren insanın ailesine selâm vermesi mûstehabtır. Evde kimse olmadığı zaman da 'Esselâmu aleynâ veala ibâdi'l-lahi's-sâlihîn' demesi mûstehabtır." Bu takdirde bereket ve hayır meydana gelir. Çünkü selâm Allah'ı zikir nev'indendir.[126]
862. Enes'den rivayete göre, kendisi çocuklara uğradı. Ve selâm vererek, "Rasûlullah (s.a) da bu şekilde yapıyordu" dedi. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir). [127]
Hadise göre; küçüklere selâmı öğretmek, terbiye ve kalplerini hoşnut etmek için selâm vermek müstehabtır.
Kirmanı; "Bu, Rasûlullah'ın (sm) yüce ahlâkı ve güzel edebinden dolayıdır" demiştir.
Hadiste, çocukların îslâmî terbiye ile yetiştirilmesi ve onlara ahlâkî öğelerin öğretilmesini, böylece yetişmiş bir şekilde baliğ olmalanm sağiamaya işaret vardır.[128]
863. Sehl b. Sa'd'm (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Aramızda bir kadın veya 'başka bir rivayette,* yaşlı bir kadın vardı. Pazı köklerinden toplar, tencereye döker, biraz da arpa Ögütürdü. Cumayı kıldığımız zaman (mescitten) ayrılırdık ve ona selâm verirdik. O da bize yemek takdim ederdi." (Buhâri rivayet etmiştir).[129]
Hadiste geçen cemaat Ensâr'dan Benî Saİde kabilesinden bir gruptur. Fitneden korkulmayan yaşlı kadınlara selâm vermek caizdir.
Bu kadının ismi konusunda bir bilgi yoktur, tbn Hacer; "Bu kadittin ismini zabtedemedim" demiştir.[130]
864. Ümmti Hânî Fahite binti Ebu Talib'den (ta) rivayete güre şöyle söyledi:
"Mekke fethi gününde Nebî'ye (s.a) geldim. Nebi (sa) yıkanıyor, Fâtı-ma da (r.a) onu bir elbise ile örtüyordu. Selâm verdim" (diyerek) hadisi zikretti. (Müslim rivayeı etmiştir).[131]
Hadise göre; fitneden emin olmak şartıyla kadının, erkeklere sel£m vermesi caizdir.
Râvi; Ümmü Hânı el-Fahite b. Ebu Talib, el-Kureşî, el-H asîmi'dir (ta). Hz. Ali'nin (ra) öz kızkardeşidir. Muâvİye (ra) zamanında ölmüştür.
Ümmü Hâııî'nin Rasûlullah'a (s.a) seîâm vermesi ve Rasûlullah'ın da onu takrir etmesi, fitneden emin olduğu için caiz oluşuna delildir. Aksi halde, yabancı kadına mutlak olarak selâm vennek haram olsaydı Rasûlul-lah (s.a) mutlaka onu beyan ederdi.[132]
865. Esma binti Yezid'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Nebî (s,a), kadınlarla bîr aradayken bize uğradı ve selâm verdi" (Ebu Dâvud vs Tirmizî rivayet etmiştir. Hasendir. Bu lafız Ebu Dâvud'undur).[133]
Tirmizî'nin lafzı; "Rasûluİlah (sa) bir gün mescide geldi. Bir grup kadın oturmuşlardı. Onlara eli ile işaret ederek selâm verdi" şeklindedir.
Hâdise göre kadının erkeklere, erkeklerin de kadınlara fitneden emin olduğu zaman selâm vermesi ve alması caizdir. Önceki hadislerin de zahirî yö-nüaün delâlet ettiği hükümler şunlardır:
Genç kadının yalnız olduğu halde selâma başlaması veya alması haramdır.
Bir grup kadının veya yaşlı kadının erkeklere selâm vermesi ve alması caiz, hatta mendubtur. İade etmek vâcibtir. Erkeklerin de kadınlara karşı durumu aynıdır.
Tek bir adamın, genç bir kadına selâm vermesi veya alması mekruhtur.
Erkek cemaatın, fitneden emin olduğu zaman, genç kıza selâm vermesi caizdir.
Tek erkeğin, kadın topluluğa selâm vermesi caiz belki müstehatır.[134]
866. Ebu HUreyre'den (ra) rivayete göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"'Yahudi ve hristiyaniara selâm vermeye başlayan siz olmayınız. Yolda onlardan biri ile göz göze gelince, onları yolun kenarına zorlayınız.' (Müslim rivayet etmiştir).[135]
Nevevî, Müslim şerhinde: "Bu hadis bizim ve Cumhurun mezhebine delildir. Kâfirlere selâm vermek haramdır" diye açıklık getirmiştir.
Bir grup alim; "Selâm vermenin caiz olduğunu söylediler. İbn Abbas da onlardan biridir. Ancak bunlar MaverdHnin anlattığına göre; 'Esselâmü aleyke, lâ aleyküm' yani, 'selâm sana olsun siz kâfirlere değil" şeklinde olacağını söylemişlerdir. Bunlar selâm vermeyi emreden hadislerin geneli ile delil getirdiler. Ancak bu bâtıi bir İddiadır. Çünkü bu emirler, bu âkrolunan hadisle tahsis edilmiştir.
Alkâme'nin bir görüşüne göre; kâfirlere selâm vermek, zaruret veya ihtiyaçtan dolayı calidir.
Kalabalık anında müslümanlann yolun ortasından gitmesi gerekir. Ka-??ibahk olmadığı zaman serbesttirler. Bu şekilde gayr-ı müslİmleri caddenin kenarına zorlamak gerekir. Bu, müslümanlann şerefini, diğerlerinin ise küçüklüğünü izhar eder.[136]
867. Enes'den (r.a) rivayete göre Rasülu'lah (s.a) şöyle buyurdu:
"Ehl-i kitab s'.ze selâm verdiği zaman onlara *ve aleykürr' diye kargılık verin." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[137]
Hadisteki "onlara ve aleyküm deyiniz" sözü, Müslim'in bir başka hadiste buyuruları; yahadiler size selâm verdikleri zaman onlardan biri size "Es-sâmû aleyküm (helak üçerinize olsun}" der. Siz de "Aleyke" (sana olsun) deyiniz" ifadesine uygun söylenmiştir.
Bu hadislerden âlimler, ehl-i kitab, selâm verdikleri zaman, onlara "Aleykümü's-selâm" denilmez, bilâkis "Ve aleyküm" veya "Aleyküm" denileceğinde İttifak etmişlerdir.
Bu tabirin manası "Aynı şekilde size olsun" manasınadır. Tabii ki "es-selâmü" ve "es-sâmû" kelimeleri telâffuz yönünden birbirine benzemektedir. Yahudi v; hıristiyanlann müslümanlara olan kinleri sebebiyle selâm verir gibi yaptp, helak, manasına gelen "es-samû" sözünü söylüyorlardı. Müslümanlara da aynı şekilde mukabele etmesi e.nrolunmuştur.
"Ve Aleyküm" sözü rivayetlerin çoğunda mevcut olduğu için "Aleyküm" sözünden daha güzeldir.[138]
868. Üsâme'den (r.a) rivayete göre Nebi (s.a) müsiümanlarla müşriklerin (puta tapan ve yahudiler) karışık oturdukları meclise uğradı. Onlara selâm verdi. (Buhârî ve Müslim rivayet et m işlerdir).[139]
Hadise göre; meclisle oturan müsİümanlara velev ki o mecliste gayr-i müs-lirhler oisun, selâm vermek müstehabtır. Ancak mü'min bu selâmı İle oradaki müslümanlann selâmetini kasteder.
Hadiste "yahudiler" kelimesinin, müşriklerden sonra zikredilmesi, onlardan bir parça olduğuna delildir.
Beyzâvî: "Allah'a eş koşan kadınlarla onlar îmana gelinceye kadar evlenmeyin." (Bakara, 22lJâyetinİn tefsirinde şirkin kitab ehline de şamil olduğunu şu âyet isbat eder: "Yahudiler, 'Üzeyir Allah'ın oğludur' dediler. Hıristiyanlar, Mesih, Allah'ın oğludur, dediler. Allah (c.c), koştukları eşlerden münezzehtir." (Tcvbc, 30, 31)[140]
869. Ebu Hüreyre (r.a) şöyle dedi: Rasûlullah (s.a) buyurdu ki: "Sizden biriniz meclise geldiği zaman selâm versin. Meclisten ayrılmak istediği zaman, yine selâm versin, önceki selâm sonrakinden farklı değildir?' (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. Tirmizî, hasen demiştir).[141]
Hadise güre her karşılaşma ve aynlma anında selâm vermek mendubtur.
Hybv. "İlk verilen selâm, onlan hazır olması anında meclisin şerrinden salim olduğunu haber verdiği gibi, son selâm da ayrıldıktan sonra meclîsin şerrinden salim olmasını haber vermedir. Hazır olma halindeki selâmet* ayrıldığı andaki selâmetten daha evlâ değildir. Bilâkis İkincisi daha evlâdır" demiştir.[142]
"Ey îman edenler, kendi (ev ve odalarınızdan başka evlere ve) odalara sahipleriyle alışkanlık peyda etmeden (izin istemeden) ve selâm da vermeden girmeyin." (Nur, 27)
"Sizden olan (hür) çocuklar buluğ çağına ulaştığı zaman kendilerinden evvelkilerin (buluğa eren büylüklerinin) izin istediği gibi izin istesinler". (Nur, 29)[143]
870. Ebu Mûsâ el-Eşarî'den rivayete göre, Rasûlullah (sa) şöyle buyurdu:
"(Bir yere girerken) İzin istemek Üç keredir. Sana izin verilirse (gir.) Verilmezse (dön.)" (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[144]
Hadise göre, izin istemede edep kişinin üç defa taleb etmesidir. Ev sahibi bu üçüncüden sonra veya önce izin verirse, girer. İzin vermezse, girmesi caiz değildir. Bu üç izinden fazla ısrar etmez.
Nevevî Müslim şerhinde şöyle der: Bir kimse izin istediği zaman, izin verilmezse veya işitmediğini zanederse, şu üç mezhebe göre durum değişir:
1. Zahir olan oradan ayrılır. Üç izin talebini artırmaz.
2. Bilâkis duyduğuna kanaat getirinceye değin artırır.
3. Eğer izin lafzı "Gireyim mi?" şeklinde olup, cevap almazsa üçten fazla tekrar etmez. "Gireyim mi?" lafzı değil de başka bir tabir kullanırsa üçten fazla tekrar edebilir.
Birinci görüşü savunanların delili Rasûlullah'ın (sa) "Üçüncüde izin verilmezse dön" hadisidir.
İkinci görüşü savunantef, hadisin mefhumunu, "O kimsenin duyduğunu bitinceye veya zanned kadar" manasına yormuşlardır.[145]
871. Sehl b. Sa'd'dan (r.a) rivayete göre şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a): "İzin istemek yalnız gözü (haramdan korumak) içindir" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[146]
"hin, ancak gözü (haramdan korumak) içindir" cümlesinden kasıt, izin istemenin, gözün harama ilişmemesi için meşru kılındığıdır. Bu sebeple bir mü'minin, bir başkasının evine dolu dizgin girmesi ve o evde görülmesi caiz olmayan kıyafette kadınlarla karşılaşması, doğru değildir.[147]
872. Rib'î b. Hiraş'den rivayete göre şöyle demiştir:
"Beni Amir'den birisi bize nakletti ki, kendisi Nebî (s.a) evinde olduğu bir anda 'Gireyim mi?' diye izin istemişti. Rasûlullah (s.a) hizmetçisine: "Şu adama git, izin nasıl istenir, ona öğret. Ve ona: 'Esselâmü aieyküm, girebilir miyim?' demesini söyle, buyurdu. Adam bu sözü işitmişti. Şöyle dedi: "Esselâmü aieyküm, girebilir raiyim?" Nebî (s.a) ona İzin verdi. Adam da içeri girdi. (Ebu Dâvud sahih isnâdla rivayet,etti).[148]
Râvi, Rib'î b. Hiraş el-Absî (r.a) Tabiînin büyüklerindendİr. Zehebî, onun hakkında; "Allah'a ibadette kusur etmezdi. Hiç yalan söylememiştir"^demiştir. Hicri 100 senesinde vefat etmiştir.
Hadiste "Beni Amir'den birisi" cümlesindeki birisinin, kim olduğunu araştırmak, hadis usûlü açısından gerekli değildir. Çünkü bu şahıs sahabîdir. Sahabenin hepsi âdildir.
Hadise göre selâm vermenin mi, veya izin istemenin mi, öne alınacağına dair ihtilâf vardır:
1. Sahih olan sünnete ve muhakkiklerin sözüne göre selâm vermeyi, izine takdim etmek gerekir.
2. İzin istemek öncedir.
3. İzin isteyen kimsenin ev sahibine gö2ü iliştiği zaman girmeden önce selâm verir. Aksi takdirde İzin istemek öncedir. Bu görüşü Mâverdî benimsemiştir. Nebî'den (s.a) selâmı önce vermek hususunda iki sahih hadis rivayet edilmiştir.
Hadise göre Rasûlullah (s.a) izin isteyen şahsa, bu hususta vârid olan selâm verilmesi hakkındaki emre uymadığı için önce izin vermemiştir. Ve onu giriş âdabını öğrenmeye ve o şekilde davranmaya teşvik etmiştir.
Hadise göre; evlerin saygınlığı olduğu için oraya izinsiz girmek caiz değildir. Bu hususta cahil kimseleri uyarmak ve onlan bilgilendirmek gerekir.[149]
873. Kilde b. Hanbei'den (na) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Nebî'ye (s.a) geldim. Huzuruna selâm vermeden vardım. Nebî (s,a):
"Dön, 'Esselâmü aleykiim, girebilir miyim?* diye söyle" buyurdu. (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis hasendir).[150]
Râvi, Kilde b. Hanbef (im) Safvan b. Ümeyye'nİn kardeşidir. Hadise göre; iyiliği emir, sünnetler ve edebleri öğretmek, onları uygulamaya teşvik etmeye deli! vardır.[151]
874. Enes'den (r-a) "Isrâ hakkındaki meşhur hadisinde" şöyle dediği rivayet olunmuştur:
Rasûlullah (si) şöyle buyurdu:
"Sonra Cibril (a.s) beni dünya semasına çıkarıp, kapının açılmasını istedi. Kendisine 'Kim o?' denildi. 'Cibril' diye cevap verdi. Kendisice tekrar 'Beraberindeki kim' denildi. 'Muhammed (s&)' diye cevap verdi. Sonra sırasıyla ikinci, üçüncü, dördüncü ve diğer semalara çıktıkça her bir ssmada kendisine Idm o?' deniliyor. O da Kebril' diye cevap veriyordu!' (Buhârî ve Muşumrivayet etmişlerdir).[152]
Hadisdeki "Beraberindeki kim?" sualine göre herhalde melekler yere İnerken, çıkarken kapının açılmasını isteme alışkanlığında değildirler. Melekler, sema kapısını, Cibril'in yanında bulunan kimsenin kendisi için açılmasını istemesi sonucu açmışlardır.
Veya sema şeffaftır. Maverası görülür. Onların da "Yanında kimse var mı?" değil de "Beraberindeki kim" demeleri bunu teyid eder.[153]
875. Ebu Zerr'den (r.a) şöyle dediği riveyet olunmuştur: "Herhangi bir gece vakti dışan çıktım. Bir de baktım ki, Rasûlullah (s.a) yalnız başına yürüyor. Ben de ay ışığında yürümeye başladım. Rasûlullah (sa) geri dönerek beni gördü. Ve "Kim o?" dedi. Ben "Ebu Zerr" diye karşılık verdim." (Buhâ-rî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[154]
Hadİsde Rasûlullah'm (s.a) "Kim o?" diye sorması, o kimsenin münafıklardan veya din düşmanlarından olması endişesine matuftur.
Ebu Zerr'in (r.a) "Ben ayışığındayürüyordum" sözünden murat, Rasû-lullah'ın (s.a) yalnız yürümeyi arzu etmesini anladığı için ondan ayrı yürümeyi tercih etmiştir.
"Ben 'Ebu Zerr'im" diyerek Ebu Zerr (r.a) ismi ile değil de, künyesiyle cevap vermiştir. Çünkü künyesi isminden daha meşhurdu.[155]
876. Ommü Hânî'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Nebî (s.a) yıkanıyor, Fatıma (ra) da onu perdeler bir vaziyette iken geldim. Rasûlullah (s*) "Kim o?" buyurdu. Ben de "Ümmii Hânî'yim" dedim. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[156]
Bu Önceki hadîsden, Rasûlullah'm (s.a) bu ikisinin verdiği cevapları takrir etmesi böyle davranışlara delildir. Şayet onların söylediği sözlerden başka bir cevap verilmesi istenseydi Rasûlullah {s.a) mutlaka onu açıklardı.
Hadisin şerhi için 864 no'lu hadise bakınız.[157]
877. Câbir'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Nebî'ye (s.a) gelerek kapıyı tıkladım. Nebi (s.a) "Kim o" dedi. Ben de "Benim" dedim. Nebi (s.a) sanki hoşlanmamış gibi "Ben, ben de ne demek?" buyurdu."(Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[158]
Hadise göre Nebî (s.a), Cabir'in "benim" demesini hoş karşılamamıştir. Bizzat kendisini tanıtmasını arzu etmiştir. Yoksa Cabir'in (r.a) "benim" demesinin kibir gayesi taşıdığı ve bundan dolayı kerih karşılandığı sözkonusu değildir. Bü söz, İblis ve Firavun'un "ben" demesine benzemez. Bu sözün maksadı, her ikisinin başka gayeye matuf olarak söylenmesidir.
Bu hadisten çıkarılan dersler:
Sünnete göre izin taîep eden kimseye 'Kim o?' denildiği zaman izin verilen kimse kendisini tanıtır. îsmi meşhur ise ismi ile, künyesi meşhur İse künyesiyle icabet eder.
"Benim" veya tanınmayan lakablanyla icabet etmesi mekruhtur.
Karanlık bir yolda, bir şahsa rastlandığında tanımayı istemesi caizdir. Bu şahsın da tanınan ismi ile onu aydınlatması müstehabtır.
Kapıyı çalmak söz ile izin isteme yerine geçer.
Cibril hadisinde, hem kendi ismini ve hem de Nebî'iün (s.a) ismini açıklaması bu hususta güzel bir delildir.[159]
878. Ebu Hüreyre'den (na) Nebi'nin (s.a) söyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
Şüphesiz Allah (cc) aksırmayı sever, esnemeyi çirkin görür. Biriniz ak-sırdıgî vakit 'Elhamdülillah' derse işiten her müstümanm "Yerhamükellah' diye karşılık vermesi bîr vazifedir. Esnemek ise şeytandandır. Sizden biriniz esnedjtu kadar kendisine mani olsun. Çünkü sizden biri esnediği zaman şeytan ona güler?1 (Buhârî rivayet etmiştir).[160]
Hadis hakkında Hattâbî şöyle demiştir: "Aksırma ve esneme hususlarında kullanılan sevgi ve çirkin gönne, onların sebebine bağlanmıştır. Aksırmak, beden hafifliği, bronş yollarının açılması ve aşın duymamaktan meydana gelir. Bu vasıflar insana fayda sağlar. Esnemek ise, aşın doymak, beden ağırlığı gibi aşırı yemekten kaynaklanan bir durumdur, önceki, insanı ibadete gayretli kılar. Sonraki ise tam bunun aksini doğurur. Burada muhabbetin Allah'a (c.c) izafe edilmesinden murad, rızâsı ve mükâfatıdır.
Aksıran kimsenin, hamd etmesinin meşru kılınmasındaki hikmet şudur: "Aksıran kimse, düşünce kuvvetinin bulunduğu dimağındaki eziyeti gidermiş olur. Duyu merkezi olan ve sinirlerin kaynağı da bu dimağdır. Onun salim olması organların selâmetini sağlar." Bu zikredilen açıklamalar aksırmanın, Allah'ın (cc) nimeti olduğunu zahir kılar. Bu sebeple Allah'ın (c.c) yaratma ve kudretini ikrar etmek için O'na hamd etmek münasib olmuştur.
Değişik rivayetlerde hamd cümlesi ayrı ayn zikredilmiştir. Bir hadiste "Siz-den biriniz aksırdığı zaman, 'Elhamdülillah alâ külli hâl' veya 'Elhamdülil-lâhi rabbi'l-Âlemîn' desin." (Neseî) zikredilmiştir.
İbn Cerir bu rivayetler ışığında şöyle der: "Aksıran kimse 'Elhamdülillah' veya 'Elhamdülillah! âlâ külli hâl' veya 'Elhamdülillahi Rabbi'l-Âlemîn' ter-kibleri arasında muhayyerdir" der. Sahih olan da budur.
Aksırmayı gerekli kılan, az yemekten doğan beden hafifliği gibi zindeliği korumak müsrehabtır. Esnemeye neden olacak beden ağırlığı ve oburluktan doğan tembellik kerih görülmüştür.
Aksıran kimseyi işiten kimse "Yerhamükellâh" ile cevap vermesi sünneti müekkededir. Cemaat içinde aksırma vuku bulmuşsa birisi mukabelede bulunsa kâfidir. Ancak cemaatın icabet etmesi efdâldir. Hatta bazı Malikîler bu icabetin herkese vacip olduğuna kail olmuşlardır.
Hadiste, esnemeyi ağzı kapatmakla veya eli ağıza götürmekle, gidermeye ve aynca şeytanı razı kılacak her türlü çirkinliklerden uzaklaşmaya teşvik vardır.
İbn Hacer, "Aksıran kimsenin 'Elhamdülillahi Rabbî'l-Âİemîn' sözünden sonra Fatiha'yi sonuna kadar tamamlamasına dâir alışkanlığın aslı yoktur. Yine şehadet kelimesini, elhamdülillah'tan önce zikrtmenin esası yoktur" demiştir. Hatta böyle yapmak mekruhtur.
Hâlİmî şöyle demiştir: "Belâ ve âfetlerin tümü cezalandırmadır. Cezalandırma ancak günahtan kaynaklanır, insana rahmet eriştiği zaman günah affedilir. Ceza da kalkar. 'Allah sana rahmet etsin' duasının manası 'Rahmeti sana kılarak, selâmet üzere olasın' demektir".
Bu hadiste, aksıran kimsenin, rahmeti ve günahtan affedilmeyi istemesine tenbih vardır. Bu münasebetle "Allah bize ve size mağfiret etsin" sözüyle icabet etmesi, meşru kılınmıştır.
İmam Nevevî, Ezkâr İsimli kitabında şöyle der: Alimlerimiz şöyle demiştir: 'Aksıran kimseye icabet etmek sünnet-i kifâyedir. Ancak herkesin icabet etmesi efdaldır. Bu görüş, Rasûlullah'm (s.a) "İşiten herkese 'yerhamükellâh' demesi haktır" hadisinin zahirine uygundur.
İmam Nevevî, İmam Mâlik'ten rivayetinde de şöyle demektedir: "Aksıran kimseden 'Hamd' tabirini duymadıkça, işiten ona rahmet dilemez."
"Esneme": Şârih Aynî, bu kelimeyi açıklarken şöyle demiş-dİr: "Esnemek, çene ve damak kaslarındaki çeşitli gazlan defetmek için ağzın açılmasıdır"
"O şeytandandır" diye esnemenin şeytana izafe edilmesi, onun, esneyen insanın esnemesine sevineceğine işarettir. Hatta esnemenin insanda meydana getirdiği değişikliğe güler. İbn Arabî "Her türlü çirkin fiili, şer-i şerif şeytana nisbet etmiştir. Çünkü şeytan o fiilin vasıtasıdır. Her türlü iyiliği de meleğe nisbet etmiştir. Onun vasıtası da melektir. Esnemek, midenin dolmasından dolayı tembellik doğurur. Şeytana vasıta olur. Aksırmak ise, az yemenin zindeliğinden kaynaklanır. Bu da melek vasıtasıyladır.
İmam Nevevî: "Esnemek şeytana izafe edilmişdir. Çünkü oburluktan dolayı nefsi azdırır ve insanı şehvetlere çağırır. Bu sbeple esnemenin sebebinden dolayı yasaklama söz konusudur. O da aşırt yemek yemektir" demiştir.
ibn Ebu Şeybe ve Buhârî Tarihi'nde şöyle rivayet edilmiştir: "Nebî(sM) hiç esnememiştir."[161]
879. Ebu Hüreyre'den (ta) rivayet edildiğine göre Nebi (s.a) şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz hapşırdığı zaman 'Elhamdülillah' desin. Arkadaşı veya dostu da ona 'Yerhamükellah' desin. Buna karşılık, hapşıran da ona 'Yehdîkûmullah ve Yüslihu bâleküm' diye cevap versin. (Buhârî rivayet etmiştir)[162]
Hadîse göre; aksıran kimsenin "Elhamdülillah" demesi, onu işiten kimsenin "Yerhamükellah" "Allah sana rahmet etsin" diyerek icabet etmesi sünnettir. Aksıran kimsenin de bu söze karşılık;
"Allah size hidayet etsin ve hâlinizi düzeltsin" demesi gerekir.
Hadiste vârİd olan dualara ziyade etmek, meşru değildir. Sünnete tabi olmak, bid'atten hayırlıdır.
Duaya benzeri iie karşılık vermek, güzele güzelce muamele etmek hadiste teşvik olunmuştur. Bu gibi hususlar sevgi ve kardeşliği te'yid eder.
Kadilyaz "Aksıran kimsenin hamdİle emrolunmasının hikmeti, dimağda yerleşmiş mikropların dışarı çıkması sonucudur" demiştir.[163]
880. Ebu Musa'dan (r.a) rivayete göre şöyle demiştir:
Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim: "Sizden biriniz hapşırıp, 'Elhamdülillah' dediği zaman ona 'Yerhamükellah' diye karşılık veriniz. 'Elhamdülillah' dememişse, 'Yerhamükellah' diye karşılık vermeyiniz."(MüsIim rivayet etmiştir).[164]
Hadisin zahirine göre, aksıran ve hamd eden kimseye "Yerhamükellah" denmesi istenmektedir.
İmam Nevevî: "Aksırıp 'Elhamdülillah' dese ve onu da bir kimse duymazsa diye icabet etmez" demiştir.
İmam Mâlik: "Hamdi duymadığı sürece ona icabet etmez. Yanındaki kimse diye icabet ederse ona icabet eder" demişir.
Mâlik'in bu sözU hamdi duymasa bile icabet etmesi gerektiğine delildir.[165]
881. Enes'den (na) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Nebî'nin (s.a) yanında iki kişi hapşırdı. Nebî (s.a) birine 'Yerhamükellah' deyip, diğerine demedi. 'Yerhamükellah' d.emediği şahıs Nebî'ye (s.a); 'Falan akstrdı, ona yerhamükellah dediniz. Ben aksırdım, bana söylemediniz' dedi. Nebî (s.a) 'O şahıs, elhamdülillah dedi, sen ise demedin' buyurdu." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[166]
Bu ve önceki adis, aksırdıktan sonra, elhamdülillah diyen kimseye yerhamükellah diyerek icabet etmeye, elhamdülillah demeyen kimseye rahmet dilenmeyeceğine delildir.
Hadisteki iki şahıs Suyûtî'nin izahına göre; birisi Âmir b. Tufeyi, diğeri de kardeşinin oğludur.
"Şemmete" kelimesinin "Semmete" olduğuna dâir ihtilâf vardır, ikisinin de dua manasına geldiğini söyleyen olduğu gibi, arasında fark olduğunu söleyen. görüş de vardır. Buna göre; "Semmete" tabiri dönmek manasında olması yönüyle; "Aksırmakla boyun ve baş adaleterinin çözülmesi yerli yerine oturdu (döndü)" demek olur. Ancak "Şemmete" şeklinde; "Hayır duada bulunmak" anlamına gelen daha kuvvetli görüştür.
Hadiste, Rasûiullah (s.a) aksıran kimse "Elhamdülillah" dediği için, ona rahmet dilemiştir. Çünkü zikirle meşgul olup bu hamdi ihmal etmemiştir. Yani itaate itaatle mukabele etmiştir. Diğeri İse zikri ihmal ettiği için ihmal olunmuştur. Mükâfat amelin cinsine göredir.
Hattâbî, MeâlimuVSünen'de, Evzâî'den bir hikâye nakleder: Evzâî'nin yanında aksiran kimse elhamdülillah demeyince Evzât ona:
Aksırdiğın zaman ne dersin? dediğinde adam:
Elhamdülillah... derim, dedi. Evzâî:
Yerhamükellah.. cevabını verdi.
Yani rahmete müstehak olması için hamd sözünü duymak İstedi.[167]
882. Ebu Hüreyre'den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Rasûiullah (s.a) hapşırdığı zaman, elini veya elbisesinin ucunu ağzına götürerek sesini kısar veyahut ağzını yumardı." Kısma veya yumma ifadesi hakkında râvi şekketmiştir. (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tirmizî, hasen ve sahihtir, demiştir).[168]
Hadise göre, aksıran kimsenin elini veya elbisesini ağzından tükürük zerreleri çıkmaması için koyması, böylece yanında oturan kimseye eziyet etmemesi gerekir. Eğer ağzına elini götürmeyip, başını çevirerek aksırmaya çalışsa bile kendisine sahip olamayabilir.
İbn Ârabî; aksınrken sesi kısmaktaki hikmet; sesi salıvermenin, organlara zarar vermesi muhtemel olduğundandır, demiştir.
Ubâde b. Sâmit'in (ra) rivayetinde "Sizden biriniz geğirdiği veya aksır-dığı zaman sesini kıssın. Çünkü şeytan bu ikisinde sesi yükseltmeyi sever" Duyurulmuştur.[169]
883. Ebu Musa'nın (r.a) şöyle dediği rivayet edilmişin
"Yahudiler Rasûlullah'ın (s.a) yanında hapşırdıkları zaman kendilerine 'YerhamükeÜah' buyurmasını beklerlerdi. Rasûiullah (s.a) ise kendilerine 'Allah size hidayet edip, aklınızı düzeltsin', buyurmuştur!' (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir. Hasen ve sahihtir).[170]
Yahudiler, Rasülullah'ın (s.a) yanında, onun duasının bereketi kendilerine dokunması için zorla hapşırmaya çalişıyorlardı.
Bu hadise göre: Yahudiler, gizli olarak Rasûlullah'ın (s.a) nübüvvetine inanıyorlardı. Zahiren inkâr etmeleri hajed ve inadlanndan dolayıdır.
Rasûiullah (s.a), fazlu keremi gereği onlara da hidâyet dileyip, dîni hallerini düzeltmesi için dua ediyordu.
Hadise göre rahmet yalnız müslümanadır. Kâfirlere hidâyet için dua etmek caizdir.[171]
884. Ebu Saîd el-HudrTnin (xst) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasû-lullah (sa) şöyle buyurdu:
"Biriniz esnediği zaman eUyle ağzını tutsun. (Aksi halde) şeytan ağzına girer?' (Müslim rivayet etmiştir)[172]
Hadise göre esneme anında, şeytanın hedefini gerçekleştirmeyi men için elini ağzına komak müsrehabtır.
Bütün hallerde îslâmî edeplere sarılmak, kemal ve ahlâkın gereğidir. Bu edebler, şeytanın vesveselerini kovmaya yöneliktir.
Esneyen kimsenin, o esnada ses çıkarması mekruhtur. İbn Mâce'nin rivayetinde; "Biriniz esnediği zaman, elini ağzına götürsün, ses çıkarmasın, çünkü bu hâle şeytan güler" buyurulmuştur.[173]
885. Ebu'I-Hattab Katâde (r.a) şöyle dedi: Enes'e (r.a) "Rasûlullah'ın (s.a) ashabı arasında musafaha var mıydı?" diye sordum. Enes (r.a) "Evet vardı" dedi. (Buhârî rivayet etmiştir).[174]
Hadise göre musafaha meşrudur. Çünkü Sahabe arasında câri idi. Bir nevî lemâ-i sükutidir. İcmâ ise şer'î delildir.[175]
886. Enes'den (ra) söyle dediği rivayet olunmuştur:
Yemenliler geldiği zaman, RasÛluÜah (sa); "Size Yemenliler geldi. Onlu; musafahayt ilk getiren kimselerdir" buyurdu. (Ebu Dâvud sahih isnadla rivayet etmiştir)[176]
Hadis-i şerifteki Yemen ehli, Ebu Musa'nın (ı\a) daveti sayesinde müslü-man olmuşlardır. Rasûlullah (s.a) musafahayı bu hadisle takrir etmiştir. Bu musafahayı ilk izhar eden Yemen halkıdır.[177]
887. Berâ'dan (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Herhangi iki müslüman karşılaşırlar da musafaha ederlerse, ayrılmadan önce günahları affedilir!' (Ebu Dâvud rivayet etmiştir)[178]
Hadise göre iki müslümanın karşılaşıp anında musafaha yapması küçük günahlarına keffarettir."Salih ameller Allah hakkı olan küçük günahların affına sebeptir. Bu emirden yabancı kadınla tokalaşmak istisna kılınmıştır.
Ebu Dâvud ve Ahmed'in rivayetine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "tki müslüman karşılaşıp musafaha ederlerse Allah (c.c) onların duasına icabet eder. Onlar ayrılır ayrılmaz mağfiret eder."[179]
888. Enes'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Birisi gelerek; 'Yâ Rasûlallah, bizden birisi kardeşiyle veya dostuyla karşılaşırsa, ona eğilebilir mi?' diye sordu. Rasûlullah (s.a) 'Hayır' buyurdu. Adam;
Ona sarılıp öpebilir mi?' diye sordu. Rasûlullah (sa) 'Hayır* buyurdu. Adam;
'Elini alarak musafaha yapabilir mî?' diye sordu. Rasûlullah (s.a) *Evet' buyurdular. (Tİrmizî rivayet ederek hasendir, dedi).[180]
Hadis-i şerife göre karşılaşma anında eğilmek yasaktır. Eğilmek haram kılınmış bid'atlerdendır. Sarılarak öpmek mekruhtur. Ancak yalnız sanlmak caizdir. Kadınlar ve tüyü bitmemiş gençlerle sarılmak bundan müstesnadır.
Yaratılmış varlığa tazim maksadıyla secde etmek haramdır. Velev ki sec-desiyle Allah'a tazimi kasdetsin. Allah (c.c) Yusuf'un (a.s) kardeşleri hakkında şöyle buyurmuştur: "Hepsi onun Önünde (Allah'a secde edip) eğildiler." (Yusuf, 100) Bu âyetteki secde amacıyla eğilmenin, o zamanki dinde meşru olması muhtemeldir.[181]
889. Safvan b. Assâl'ın (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Bir yahudİ arkadaşına: 'Haydi bizi şu Nebî'ye götür' dedi. Rasûlullah'a (s.a) gelerek, Hz. Musa'ya sorulan on emirin dokuzundan sual ettiler. Râvi, hadisi; (Yahudi ve arkadaşı) Rasülullah'm (s.a) elini ve ayağını Öperek, senin gerçek Nebî olduğuna şehadet ederiz" kısmına kadar zikretmiştir. (Tirmizî ve diğerleri sahih isnadlarla rivayet etmişlerdir).[182]
Râvi; Safvan b. Assâl, Kûfe'de yerleşti. Nebî (s.a) ile 12 gazada bulunmuştur.
Yahudi, arkadaşına, Rasûhılİah'ın (s.a) nübüvvetine delil olan bazı mucizelerine vâkıf olmak için, ona götürmesini istemiştir
Tıybî yahud'İerce bilinen on emir vardı. Bunlardan dokuzu kendileriyle müslümanlar arasında ortak, biri ise kendilerine mahsustu. Müşterek olan dokuzunu sordular. Birini gizlediler. Nebî (s.a) o doku2 emir ile, gizledikleri bir emrin cevabını onlara verdi. Bunu mucizesini izhar için yapmıştır.
Bu dokuz emir Tirmizî'de zikredildİği gibi şunlardır:
1. Allah'a şirk koşmayınız.
2. Hırsızlık yapmayınız.
3. Zina etmeyiniz.
4. Haksız yere adam öldürmeyiniz.
5. Yetki sahibini öldürmek için gayret etmeyiniz,
6. Sihir yapmayınız.
7. Faiz yemeyiniz.
8. İffetli kadına iftira etmeyiniz.
9. Harp meydanından kaçmayınız.
Gizledikleri emir hakkında: "Cumartesi gününde haddi aşmayınız" buyurmuştur.
Hadİs-i şerife göre, takva ve salâhı bilinen kimselerin el ve ayaklarını Öpmek caizdir. Bununla bereket beklenir. Çünkü orada bulunanlar Nebî'nin (s.a) el ve ayağını öptükleri zaman bunu çirkin görmediler.[183]
890. İbn Ömer’ den (r a) rivayet edilen bir kısada şöyle demiştir.
“Nebi” nin (s a) yanına yaklaşarak elini öptük” (Ebu Davud rivayet etmiştir)[184]
Hadisteki kıssayı, Ebu Dâvud, Kitabu'l-Cİnad'ın sonunda şöyle rivayet etmiştir: "RasûluIIah'ın (s.a) seriyyelerinden birinde (Mûte gazvesi İdi) bir takım kimseler kaçmışlardı. Ibn Ömer (na); 'Ben de geri kalanlardandım' demişti. Ortaya çıkınca dedik ki: 'Nasıl davranacağız. Savaştan kaçtık, herkes bize gazal? eder?' Sonra Ibn Ömer (ra); 'Medine'ye girer, insanlardan uzak dururuz. Kimse bizi görmez' dendiğini söyledi.
Sonra Medine'ye girerek; 'Kendimizi Rasûlullah'a arz etsek, eğer bizim için tevbe olursa, kalırız. Şayet aksi olursa gideriz" dedik. Ibn Ömer (r.a); RasûluIIah'ın (s.a) yanma sabah namazından önce oturduk. Namazdan çıkarken kalktık ve kendisine:
Biz firar eden kimseleriz dedik. Rasûlullah (sjı) bize yönelerek:
Bilâkis siz, geri dönenlersiniz, buyurdu." Hadis el öpmeye delildir.[185]
891. Âişe'nin (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Zeyd b. Harise Medine'ye gelmişti. Rasûlullah (s.a) evimdeydi. Zeyd gelerek kapıyı çaldı. Nebî (s.a) elbisesini çekerek ona doğru kalktı. Onu kucaklayarak öptü." (Tirmizî rivayet ederek hasendir, dedi).[186]
Hadise göre; seferden dönen kimseye sanlarak öpmek caizdir. Ancak kadın veya tüyü çıkmayan gençler gibi, fitneden korkuluyorsa caiz değildir. Bu husustaki nehiy, tahrimî değil, bilâkis mekruhtur.
Seferden geldiğini anladığı kimseyi mü'minin karşılamaya acele etmesi hadisten anlaşılmaktadır.
Hadis; Zeyd b. Harise1 nin (r.a) fazileti ve RasûluIIah'm (s.a) ona olan sevgisine delildir.[187]
892. Ebu Zerr'den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasülullah (s.a) bana şöyle dedi:
"Müslüman kardeşine, güler yüz göstermek bile olsa, hiçbir iyiliği hor görme." (Müslim rivayet etmiştir).[188]
Hadise göre, "Hor görme" sözü Ebu Zerr'e (ra) olduğu gibi ümmete de şamildir. RasüiuUah'm (s.a) şu sözü buna:"Ümmetimden birisine olan hükmüm, ümmete olan hükmümdür."
Hadiste, özellikle seferden dönüşteki karşılaşma anında, güler yüz göstermeye teşvik vardır.
Hadise göre; çocuklan şefkatle öpmek müstehabtır. Bu kalpte doğan bir acımadır. Allah'ın (cc) kullarına acıması, onların aralarındaki merhametlerine bağlıdır.
Merhametin yokluğu, kalbin katılığına ve insanlara aama duygusunun kaybolmasına delildir.
Hadisin şerhi için 227 no'lu hadise bakınız.[189]
893. Ebu Htireyre'den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Nebî (s.a), Ali'nin (ra) oğlu Hasan'ı (ra) öpmüştü. Akra' b. Habis (bunu görünce) 'Benim on evladım var. Hiçbirini öpmedim' dedi. Rasülullah (s.a): 'Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz' buyurdu." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[190]
894. Berâ b. Âzib'in (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Rasûlullah (s.a) hasta ziyaretini, cenazeyi takip etmeyi, aksırana rahmet dilemeyi, yemin edene yerine getirmesinde yardım etmeyi, zulme uğrayana el uzatmayı, (yemeğe) davet edene icabet etmeyi, selâmı yaymayı bize emretti" (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[191]
Hadise göre hastayı ziyaret etmek, sünnet-i kîfâyedİr. Cahil kimselerin bazı günlerde kerih gördükleri ziyaretin aslı yoktur.
Ziyaretin bir takım edebleri vardır.
1. Hastanın yanında fazla oturmamak, ancak, hasta bundan sıkılmıyor, yakınlık gösteriyorsa, bir beis yoktur.
2. Ona yaklaşmalı ve elini bedenine koyarak, halini sormalı, çabuk iyileşeceğini ona hissettirmelidir.
3. Hastalığına sabrı tavsiye etmeli ve sabrettiği zaman hastalığından mükâfat alacağını anlatması lazımdır.
4. Ondan dua istemelidir, çünkü hastanın duası müstecâbtır.
"Davete İcabet" sözündeki davet, nikâh velîmesîne ilk gündeki icabettir. Ve vacibtir. İkinci gündeki davete icabet, sünnettir. Üçüncü gündeki icabet mekruhtur.[192]
895. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayete göre Rasülullah (s.a) şöyle buyurdu:
"Müslümanm müslümana karşı görevleri beştir. Selâmı almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeyi lakib tmek, davete katılmak, aksırana rahmet dilemektir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[193]
Hadiste zikredilen bu vasıflar, müslümanın, diğer müslüman üzerindeki haklarıdır. Müslümanlar arasındaki bu haklan gözetmek aralarında sevgi ve ülfet doğurur. Kardeşlik bağlarını sağlamlaştırır. İmam Mâlik'e (r.a) göre vacibtir.
Selâm almak farz-ı ayındır. Selâm verilen kimse lek kişi İse "Aleyke's-selâm" demesi gerekir. Sesini selâm verenin işiteceği kadar yükseltmesi lazımdır. Eğer cemaat ise farz-ı kifâyedir.
Şâfiîlere göre hasta ziyareti ve aksırana rahmet dilemek, sünnettir. Cenazeleri defne kadar takip etmek farz-ı kifâyedir.[194]
896. Ebu Hüreyre'nin (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasülullah (s.a) şöyle buyurdu:
"Şühhesiz Allah (cc) kıyamet günü şöyle buyuracak:
Ey Âdemoğlu, hasta oldum da, Ben'i ziyarette bulunmadın. Kul; Ey Rabbim, Sen âlemlerin Rabbi olduğun halde, ben nasıl San'a gelebilirdim? der. Allah (cc):
Bilmedin mi? Falan kulum hasta olmuştu da onu ziyarete gitmedin. Sen şayet onu ziyaret etseydin, yanında Ben'i bulacağını bilmedin mi? buyurur. Allah (cc)
Ey Âdemoğlu! Senden yedirmeni istedim de Ban'a yemek vermedin, buyurur. Kul;
Yâ Rabbi, Sen âlemlerin Rabbi olduğun halde, nasıl San'a yemek ye-direbİlirim? der. Allah (cc):
Hatırlamadın mı, falan kulum senden yemek istedi de ona yedirme-din. Sen şayet ona yedirseydİn, ikramını nezdimde bulacağını bilemedin mi? buyurur. Yine Allah (cc):
Ey Âdemoğlu! Senden su istemiştim de Ben'i sulamadm? Kul;
Yâ Rabbi, Sen kâinatın Rabbisin, Sen'i nasıl sularım? der. Allah (cc)
Falan kulum senden su arzu etti de, ona su vermedin. Şayet ona su verseydin, elbette karşılığım nezdimde bulacağını bilemedin mi? (Müslim rivayet etmiştir)[195]
Hadis-i şerif, kudsî hadislerdendir.
Allahu Teâlâ'nm "Hasta oldum" sözündeki, kulda meydana gelen hastalık vasfını kendine İzafe etmesi, Allah'ın (cc) "Bunlar, Allah'ı (cc) ve müminleri aldatmaya çalışırlar" (Bakara, 9) âyetindeki "Onların mü'minleri aldatmaları, âlemlerin Rabbi olan Allah'ı aldatma..." anlamına kullanılması gibidir. Bunda insanı şereflendirme yönü vardır.
"Onu ziyaret etseydin. Ben'i onun yanında bulurdun" sözündeki "Allah'ın (cc) bulunuşu" manevîdir. Allahu Teâlâ bir âyette şöyle buyurmuştur:
"Üç kişinin gizli bulunduğu yerde dördüncü mutlaka O'dur. Beş kişinin gizli bulunduğu yerde altıncıları mutlaka O'dur. Bunlardan az veya çok nerede olursa olsunlar, nerede bulunursa bulunsunlar, mutlaka onlarla beraberdir..." (Mücadele, 7)
Bu âyetteki beraberlik ilim yönündendir. Yani Allah'ın (cc) ilmi bütün kâinatı kuşatmıştır. Allah (cc) mekândan münezehtir. Herhangi bir şeye hu-lûl etmesi veya birleşmesi mümkün değildir. '
"Senden yemek istedi deyedirmedin" sözü ile Allah'ın (cc)şu kavl-İ şerifine işaret edilmektedir:
"Onlar içleri çektiği halde, yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz ancak sizi Allah rızası İçin doyururuz." (însân, 8,9)
Bu gibi iyilikleri yapanlar sevabı Allah katında bulurlar.
"Kendiniz için önden gönderdiğiniz her hayrı Allah katında bulacaksınız." (Bakara, 110)
"A ilah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz, zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve yapana büyük ecir verir." (Nisa, 40)
Hadis-i şerif, hastayı ziyaret etmeye, yemek yedirmeye, ihtiyacı olana su vermeye teşvik etmektedir. Allah (cc) kıyamet gününde ecir ve mükâfatı tekeffül etmektedir. Bütün mahlûkât Allah'a (cc) muhtaçtırlar. Kİm onlara iyilik ve yardımda bulunursa, Allah (cc) o kimseye bol bol ecir verecektir.[196]
897. Ebu Musa'nın şöyle dediği rivayet edilmiştir. Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Hastayı ziyaret ediniz. Aç olanı doyurunuz. Esiri hür kılınız." (Buhâri rivayet etmişnr).[197]
Hadîse göre, önceki konulara İlâveten esirleri serbest kılma, borçlan Ödemeye ve sıkıntıda olanları kurtarmaya teşvik vardır.
Açlan doyurma, müsiümanlann zenginlik durumlarına uygun olarak farz-ı kifâyedir. Hiç kimse olmazsa da bir kişi olsa, ona farz-i ayın ölür.
İslâm, işbirliği dînîdir. Hadiste zikrolunan işler müsîümanlar arasındaki işbirliğini sağlar. Şu âyet de buna delildir:
"İyilik ve takva üzere yardımlasınız." (Mâide, 2)[198]
898. Sevban'dan (r.a) rivayet edildiğine göre, Nebî (s.a) şöyle buyurdu:
"Müslüman, müslüman kardeşini, hastalığında ziyaret ederse, ayrılıncaya kadar, devamlı, cennetin kaliteli hurmalığı içindedir. Asbab;
'Yâ Rasûlallah! Cennetin hur/esi (kaliteli hurması) nedir?' diye sordular. Rasûlullah (s.a); 'Olgunlaştığında toplanan kurmasıdır' buyurdu!' (Müslim rivayet etmiştir)[199]
Hadis-î şerif, hastayı ziyaret etmenm cenneti gerekli kılacağına ve onun meyvelerini yiyeceğine işaret etmektedir.
"Müslüman kardeşini ziyaret" sözünden islâm kardeşliğinin neseb kardeşliğinden ileri olduğuna delildir.
"Hur/e" hurmalık manasınadır. Bir başka rivayette:
Sabah ve akşam vakitlerinin zikredilmesiyle bütün vakitlerde hastanın ziyaret edilebileceği ve bu ziyaretlerin faziletine dikkat çekilmiştir.
"Cennette onun hurmalığı vardır" hadisi vardır.
Hasta bir müslümanı dolaşmaya giden mü'min, onun yanından dönün-ceye kadar, içinden yemiş topladığı bir bahçeden dönmüş gibidir. Özellikle gurbette bulunan hastanın ziyareti ihmal edilmemelidir. Ziyaretten hoşlanmayan hasta, ziyaret edilmez.[200]
899. Ali'den (ra) rivayete göre şöyle demiştir: Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim:
"Herhangi bir müslüman, diğer müslümanı hastalığında sabahleyin ziyaret ederse, akşam oluncaya kadar yetmiş bin melek ona istiğfar eder. Akşam vakti ziyarete giderse sabah oluncaya değin yetmiş bin melek ona istiğfar eder. Bu müslüman için cennette devşirilmİs meyveler vardır." (Tİrmizî rivayet ederek hasendir, demiştir) [201]
Bu ve önceki hadis hasta ziyaretine teşvik ve alacağı sevabın fazla olacağına delildir.
lâj-Uı "öudve" tâbiri; sabah namazıyla, güneşin doğuşu arasındaki vakittir. Bu vakitte hastayı ziyaret eden kimseye melekler istiğfar ederek, dua ederler.[202]
900. Enes'in (ta) şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Nebî'ye (s.a)yahudi bir genç hizmet ediyordu. Hastalanmıştı. Nebi (s.a) onu ziyaret ederek yanı-başına oturdu. Ve ona: 'Müslüman ol' buyurdu. Genç yanındaki babasına baktı. Babası 'Ebu'l-Kösım'a (Rasûlullah) (s.a) itaat et' dedi. Bö\lece müslüman oldu. Nebi (s.a) oradan ayrılınca şöyle diyordu: 'Onu cehennemden kurtaran Allah'a hamdobun'. "(Buhârî rivayet etmiştir).[203]
Hadise göre kâfiri hastalığında ziyaret caizdir ve ona islâm'ı arz etmek müstehabtır. Hadis, Nebî'nin (sa) gönül ve kalplere tesirinin boyutunu ve onun üstünlüğünü göstermektedir.
Sâlihlerle sohbetin önemine ve daha dünyadayken bile bundan fayda temin edilebileceğine bu hadis delildir. Âsî ve kâfirlerin hidayetini arzu etmek ve onlardan ümitsiz olmamak lâzımdır. Babaların, çocuklarını hayra ve hidayete sevketmeleri, velev ki bakılmaya muhtaç olmaktan çıksalar bile, gereklidir.[204]
901. Âişe'den (na) rivayete göre; "Birisi, bir yerinden müşteki ise veya yara beresi varsa, Nebî (s.a) parmağını (Süfyan b. Uyeyne -râvi- şehadet parmağını yere koyup kaldırarak) şu şekilde koyup 'Bismiİİâhi, yerimizin toprağı, bazımızın tükürüğü ite, bununla hastamız Robbimiz'in izni ile düzelsin diye' dedi," (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[205]
Hadis-i şerife göre, Rasûluliah (s.a) hastalara şifa ümİd etmektedir. Tü-kürüğüyle, temiz toprakla tedavi etmiştir. Bu durum sadece Rasûlullah'a (s.a) mahsustur. Ve onun mucizesidir. Şifa ancak Allah'ın (cc) izniylcdir. Tedavi sebeplerini bilmek ve ilim ehline danışmak gerekir.
Bir başka rivayette; RasÛlullah (s.a), sağ baş parmağının uçlarını ıslatıp, toprağa değdirin Sonra hastanın hastalığına işaret ederdi. Ancak bu rivayette şehadet parmağı zikredilmiştir.
Bu duadaki, "Bismillah! türbetü erdınâ" cümlesinde, İnsanın ilk yaradılış maddesine işaret edilmiştir. "Ve rîkati ba'dtna" cümlesi ise insanın yaratıldığı nutfeye İşaret etmektedir. Sanki Rasûlullah (s.a) lisânı hal ile tazarrû ederek, "Yâ Rabbi, Sen insanın aslım topraktan yarattın. Sonra onun neslini hakir bir sudan meydana getirdin. Onu bu gibi bir sudan yarattığın kuluna ş\fa vermen San'a daha kolaydır" diye dua etmiştir.
Burada insanın yaratılışıyla, toprak arasında münasebet doğruysa, tükürük ile nutfe arasındaki münasebet nedir? diye bir soru sorulsa, cevap: "Bu ikisi insanın artıklanndandır. Bunlardan birisi, diğeri yerine kullanılmıştır" olur. Rasûlullah (s.a) kinayeli konuşmayı severdi. Buna örnek olarak,
Beşir b. Hassaniye'nin hadisinde Rasûlullah (sa) avucuna tükürdü, sonra parmağını oraya koyarak şöyle buyurdu: "Allah (azze ve celle) 'Ey insanoğlu, Beni acz içinde mi bırakıyorsun, halbuki seni bunun benzerinden yarattım* buyurmuştur." Rasûlullah (s.a) tükürüğüyle nutfeyi kastetmiştir.[206]
902. Âişe'den rivayet edilmiştir:
"Nebî (s a) bazı hasta aile efradını ziyaret ederken sağ eliyle üzerini mesh ederek 'Ey Allahım, inşaların Rabbi, bunun sıkıntısını gider, Sen şifa verensin, ona şifa ver. Sen'in şifandan başka şifa yoktur. Öyle şifa ver ki, hiçbir hastalık bırakmasın' diye dua ederdi." (Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir)[207]
Hadiste hastayı ziyaret eden kimsenin, hastaya teberrük için sağ elini sürmesi müstehabtır.
"Hiçbir hastalık bırakmasın" sözü, şifanın sadece bu hastalık için olacağım, yoksa başka hastalığa tutulmaz manasına gelmemektedir.[208]
903. Enes'den (na) rivayete göre o Sâbit'e (ra) şöyle demiştir:
"Rasülullah'ın (s.a) hastaya okuduğu duayı sana okuyayım mı? dedi. Sabit:
Evet. dedi. Enes (na);
Ey insanların Rabbi, şiddet ve sıkıntıyı gideren. Sen şifa verensin, şifa ver. Sen'den başka şifa veren yoktur, öyle şifa kî hastalık bırakmasın." (Buhârî rivayet etmiştir).[209]
Hadise göre bütün elemler için dua etmek caizdir. Âlimler bunun şu üç şartla beraber olduğu zaman caiz olacağına icmâ etmişlerdir:
1. Bu duanın Allah'ın (c.c) kelâmı veya isimleri veya sıfatlarıyla olması.
2. Arapça olması veya manası bilinmek şartıyla diğer dillerde de olabilir.
3. Bu duanın başlı başına tesiri olmadığı, tesir ve faydanın ancak Allah'ın (cc) takdiriyle olduğuna itikad etmesi gerekir.
Ancak duaların hadiste vârid olan lafızlarla yapılması müstehabtır.
Rebî'; Şafiî'ye, rükyeden sordum. İmam Şafiî: "Allah'ın kitabıyla veya zikir olarak bilinen lafızlarla dua etmede bir beis yoktur" demiştir, imam Şafiî'ye tekrar; "Ehl-i kitab, müslumanlara okuyabilir mi?" diye sordum. İmam Şafii: "Evet. Eğer Allah'ın kitabından ve zikirden bilinen laf ularla okuduğu zaman caizdir" demiştir. Sonra İmam Mâtik'ten de bu konuda bir görüş nakletmiştir.
Abdullah b. Selâm'a (na); "Hurûf-u mukâtaa ile dua edilir mi?" diye soruldu. Abdullah b. Selâm da, küfre sebep olmaması için bilinmeyen bu tür harflerle dua etmekten men etmiştir.[210]
904. Sa'd b. Ebî Vakkas'tan (ra) şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Ra-sûluUah (sa) beni hastalığımda ziyaret duayı okudu. 'Yâ Allah Sa'd'a şifa ver, yâ Allah Sa'd'a şifa ver, yâ Allah Sa'd'a şifa ver'. "(Müslim rivayet etmiştir)[211]
Hadîse göre duada tekrar etmek müstehabtır.
Rasûlullah'm (s.a) duayı üç defa tekrar etmesi, önemini artırmak içindir. Bundan önce geçen hadislerde, "Rasûlullah (sa) konuştuğu zaman, m defa tekrar ederdi" buyuruîm«şîur. Aynca bir hadiste "Allah (c.c) duada ısrar edenleri sever" buyurulmuştur. Hastalan dolaşmak müslehabtır. Bu hükme devlet reisi de dahildir.[212]
905. Ebu Abdullah Osman b. Ebü'i-Âs'tan (na) rivayet edilmiştir ki, bu şahıs Rasûlullah'a (sa) bedeninde duyduğu bir elemden müştekî oldu. Rasûlullah (s.a) ona; "Elini, bedenindeki elem duyduğun yere koy (üç kere) şöyîe de 'Bismillah' ve yedi defa da 'Duyduğum ve sakındığım elemin şerrinden, Allah'ın izzet ve kudretine sığınırım' de" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir)[213]
Râvi, Osman b. Ebu'l-Âs (ta) es-Sakafi, TâifUdir. Meşhur sahabîdir, Nebî onu Taife vâU tayin etmiştir. Mu&viye zamanında Basra'da ölmüştür. Ebu Bekir ve Ömer (ta) onun TâİPte vali olarak kalmasını onaylamışlardı. RasûluUah'tan (s s) dokuz hadis rivayet etmiştir.
Hadise göre insanin kendisi içîn dua etmesi müstehabtır. Hadisteki yedi defa dua etmesi, yedi azaya sirayet etmesi içindir.
Hastaya rukye yaparken sağ elini ağrıyan yerinin üzerine koymak ve hadisteki duayı okumak müstehabtır. Bu dua Rasûlullah'a (s.a) mahsus olmayıp bütün ümmete şamildir.[214]
906. îbn Abbas'tan (ra) Nebî'nin (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Ecel vakti gelmemiş bir hastayı ziyarete giden kimse, hastanın yanında yedi defa 'Arşın yüce Rabbi olan Allah'tan sana şifa vermesini İsterim' derse, mutlaka Allah (ac) bu hastalıktan ona afiyet ihsan eder?1 (Ebu Dâvud ve Tir-mizî rivayet etmiştir. Hasendir. Hâkim, "Buhârî'nin şartına göre sahihtir" demiştir).[215]
Hadise göre hastâmn yanında dua etmek faziletlidir. Bunun sonucu, doğruluk ve sadakatla bu dua yapıhrsa şifanın gerçekleşeceğine işaret edilmiştir.
"Ona afiyet ihsan eder" sözüne göre, afiyet, bu hastalığa ve buna sebep olan âmillere şamildir.[216]
907. İbn Abbas'tan (ta) rivayet edilmiştir:
"Nebî (s.a) hasta olan bir bedevîyi ziyaret maksadıyla yanına geldi. Ne-bî (sa) hasta ziyareti sırasında buyurduğu gibi 'Geçmiş olsun, insaallah günahlarını temizleyici olur' diye söyledi." (Buhârî rivayet etmiştir).[217]
Hadise göre hastaya ecir ve mükâfatı müjdeleyerek ve onu hoşnut eden sözlerle sevindirerek dua etmek müstehabtır.
Hadiste geçen bedevinin ismi, Nevevî'nin açıkladığı gibi Kays b. Ebu Hâ-zim'dır (r.a).
"İnşaallah günahlarım temizleyici olur." Yani, "hastalığın günahını temizler. Ayıbına kefarettir" demektir. Çünkü bu iki kötü vasıf ekser itibarıy-ladır. Aksi halde bu hastalık ahirette derecelerin yükselmesine veya dünyada manevî makamların yüceliğine sebeptir. Çünkü riyazetler, hal ve keşfler doğurur.[218]
908. Ebu Saîd el-Hudrî'den (ra) rivayet edilmiştir:
Cibril (a.s), Nebî'ye (s.a) gelerek; "Yâ Muhammed... Hastalığından mı bizarsın?" dedi. Nebî (s.a), "Evet" dedi. Cibril (a.s); "Şöyle dua et: 'Allanın ismi ile seni rahatsız eden her şeyden, her bir canlının zararından, hasetçi-nîn nazarından seni okurum. Allah sana şifa versin. Allah'ın ismi ile sana okurum' dedi." (Müslim rivayet etmiştir).[219]
Hadîste Cibril'in (ut) "Yö Muhammed" diye söylemesi.
"Peygamberin çağrısını, kendi aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın" (Nur, 63) âyetine aykırı değildir. Bu âyet mükellef olan insanlara yöneliktir.
Hastalığı, feryad ve sızlanmaksızm haber vermek caizdir. Hastalığa okumak önceki hadislere uygun olarak müstehabtır. Rasûlullah'ın (sa) başına, beşer icabı, İnsanlara gelen hastalık, eziyetin tesiri, hasetleri, gelmesi mümkündür. Onun da Allah'ın (cc) afiyet ve şifasına ihtiyacı vardır.
"Her bir canlının zararından" cümlesi, "Allah seni İnsanlardan korur" (Maide, 67) âyetine aykırı değildir. Çünkü bu âyette korunacak vasfı, mutlak eziyet değil, bizzat ruhunun rahatsız edilmemesidir. Rasûlullah (s.a) hayatının sonuna kadar rütbesinin yükselmesini artırmak ve kendinden sonra ümmetinden sünnetine bağlı olanları şereflendirmek için eziyete maruz kalmıştır.
"Hasetçinİn nazarından seni okurum" cümlesinde bizzat haseteiden değil de, hasetçinin gözlerinden sakınılmıştır. Çünkü çoğu zaman, kendisi çirkin olan bir malı, sahibine haset ettiğinden dolayı güzel görmesinden sonra nazarı tesir etmektedir. "Her bir canlının zararından" cümlesindeki nefis (can)ten murad, insandır. Veya bizzat ayn, yani nazar olması ihtimali de vardır.
Şifa İçin okumak, Allah'ın isimleri veya sıfatlan veya zikri ile olması gerekir. Bunun bereketiyle, kaldırılması istenen zarar zail olur.[220]
909. Ebu Saîd el-Hudrî ve Ebu Hüreyre'den (ra) rivayet edilmiştir. Bu iki sahabî, RasüluUah (s.a) şöyle söylerken huzurunda idiler: Rasûlullah (s.a) "Bir kimse, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah (cc) en büyüktür?' derse, Rabbt onu, doğrulayarak "Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Ben en büyüğüm" buyurur. Eğer o kimse "Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O tektir. Ortağı yoktur?' derse, Allah (cc); "Ben'den başka hiçbir ilâh yoktur. Ben tekim, ortağım yok" buyurur. Eğer o şahıs; "Allah'tan başka hiçbir iîah yoktur. Mülk ve hamd O'na aittir" derse, Allah (cc); "Ben'den başka ilah yoktur. Mülk ve hamd Ben'im içindir" buyurur. Eğer o kimse; "Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Güç ve kuvvet ancak Allah'tandır (cc)." derse Ailah (cc), "Ben'den başka hiçbir ilâh yoktur. Güç ve kudret ancak Ben'dendir" buyurur. Rasûlullah (s.a) "Kim bunları hastalığı esnasında okur, sonra vefat ederse, cehennem ateşi o kimseye dokunmaz" buyurdu. (Tirmizî rivayet etmiştir. Hasen demiştir).[221]
Hadiste geçen bu cümlelerin fazileti zikredilmiştir. Çünkü bu cümlelerde Allah'a (cc) îmana, tevhide, ta'zime ve şükrü nimetlere tahsise deîâİei vardır. Her şeyde O'na sığınmak ve O'na tevekkül etmek de bu cümlelerde mevcuttur. Bu sözleri hastaya söylemek ve ölünceye kadar tekrarlamak Allah'ın (cc) fazl ve keremiyle hüsn-i hatimeye (güzel sona) sebeptir.
"Hamd O'nadır." Allah (cc) her şeyin faili ve yaratıcısıdır. Her şey O' □un fiilinin görüntüleridir. Bu amaçla bütün hamdler O'na râcidİr. Hamd, güzel olan şeylere övgü demektir. (Jüt 1UL; *jt "Ateş onu yemez", bu söz, bu duaları ölüm hastalığında okuyan kimsenin cehenneme girmeyeceğinden kinayedir. Sonra bu sözde cehenneme ebedî girişle girmeyeceği ihtimali vardır.[222]
910. İbn Abbas'tan (r.a) şöyle rivayet olunmuştur:
Ali (r-a) Rasûlullah'ın (s.a) vefat ettiği rahatsızlığında, huzurundan çıktığında, insanlar "Ey Ebu'l-Hasen Rasûlullah (s.a) nasıl oldu?" diye sordular. Ali (r.a), "Allah'a hamd olsun iyidir" diye cevap verdi. (Buhârî rivayet etmiştir).[223]
Hadise göre hastanın hastalığının şiddetli olması halinde yanma ulaşmak zor olursa, halinden sormak müstehabtır. Ehli ve yakınlarına da hastanın halinden sorulması sünnettir.
Hastanın halinden sorulduğu zaman, onun hoşuna gidebileceği olsun iyidir" sözleriyle cevap verilmesi gerekir. Bu hal, Allah'a hamdin ve şükrün devamlılığı demektir. Ve hiçbir sıkıntı ve meşakkat onun kulluk görevini değiştirmediğine delildir.[224]
911. Âişe'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Nebî (sa) (son nefesinde) bana yaslandığı halde, şöyle dua ettiğini işittim:
"Allahım... Beni affeyle ve bana merhamet eyle, beni refîk-ı a'lâya kavuştur." (Buhârî ve MüsÜm rivayet etmişlerdir).[225]
Hadise göre; Nebî'nin (s.a) "Beni affeyle" sözünü söylemesi Rubûbiyet makamına boyun eğişine güzel bir örnektir. Halbuki o, günahlardan masumdur. Veya ümmeti için şer'î bir hükUm ve son nefeste olan kimsenin, irtihal ve intikal vakti olduğu için mağfiret istemekten gaflet etmemesine işarettir.
"Bana merhamet eyle" her bir şeye rahmet, lâyık oluşuna göredir. Allah'ın (cc) Peygamberi'ne bahşettiği rahmet, açıklamaya mecal bırakmayacak kadar büyüktür.
"Refîku'l-A'iâ"dan, mukarreb melekler ve sâlih mü'mİnler kastedilmiştir.
lbn Hümam: "Onlar peygamberler, sıddîktar, şehidler, sâlihlerdir ki şu âyette zikredilmişlerdir" demiştir.
"Kim Allah'a ve Peygamber'e itaat ederse, iste onlar Allah'ın, nimetine eriştirdiği peygamberlerle, dosdoğru olanlar, şehidler ve iyilerle beraberdir' fer. Onlar ne güzel arkadaştırlar." (Nisa, 69)
Refik kelimesinin birçok İnşam temsil ettiği halde müfred olması, bu kimselerin Allah Tcâlâ'ya itaat üzerine devam ettiği ve birbirinin dostu olması hasebiyledir. Aynca bunun tekil olması, cennet ehlinin cennete bir tek adamın kalbi gibi gireceklerine işarettir.
Refîk, Allah'ın (cc) isimlerindendir. Dolayısıyla "Beni kavuştur" sözü, Allah'a kavuştur, anlamındadır.
Rasülullah'm (sjl), Allah'ın (cc) "Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Onlar, evet, dediler" (A'râf, 172) âyetinde "Evet" dediği gibi, son nefesinde bu sözü söylemesi münasip olmuştur.
ölüm emareleri görüldüğü zaman kalbi boşaltıp Hakk'a bağlamak ve O'nun rahmet ve mağfiretini ümit etmek gerekir.[226]
912. Aişe'den (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
Rasûlullah'ı (sa) son nefesinde iken gördüm. Yanında içi su dolu olan bardağa elini daldırıp su ile yüzünü meshederken şöyle buyurdu: "Allahım, Ölümün baygınlık ve sıkıntılarına karşı bana yardım eyle." (Tirmizî rivayet etmiştir)[227]
Hadise göre peygamberler de hastalıktan elem duvarlar ve onun şiddetini üzerlerinde hissederler, insanlara gelen, onlara da gelir.
Rasûlullah (s.a) ölüm hastalığında ateşli hastalığa yakalanmıştı. Vücudunun hararetini soğutmak için su sürüyordu.
Ruh bedenden ayrılacağı zaman şiddet ve ızdıraba maruz kalır. Bunu hafifletmek için dua etmek müstehabtır.[228]
913. İmran b. Husayn'dan (r.a) rivayet edilmiştir:
"Cüheyne kabilesinden, zinadan dolayı hamile kalan bir kadın, Nebî'ye (s.a) geldi. Ve 'Yâ Rasûiallah, haddi mûcib bir suç işledim. Tatbik et' dedi. Rasûlullah (s.a) kadının velîsini çağırdı. Ve 'Ona güzel muamele eyle, çocuğunu doğurunca bana getir' buyurdu. Adam aynısını yaptı. Nebi (s.a) kadının elbiselerini Üzerine bağlanıp, recmolun masını emretti. Sonra kadın recm edildi. Rasûlullah (s*) kadının namazını kıldı." (Müslim rivayet etmiştir)[229]
Hadiste, "Buna iyi bak" sözünü Rasülullah (s.a) hamile kadının akra-balanna söylemiştir. Çünkü Arap kabilelerinde olan âdete göre zina eden kadın, o kabileye ar getiriyordu. Bu ar'i def etmek amacıyla kadına eziyet etmemeleri için ona iyilik etmesini söylemiştir.
Ayrıca Rasülullah (sa) kadına, tevbe ettiği için şefkat etmiştir. Bu gibi ayıptan dolayı insanlann kalplerinde nefret uyanıp o kadını çirkin sataşmalardan korumak için iyiliğe teşvik etmiştir.
Zinadan hamile kalan kadına, çocuğu doğurduktan sonra had tatbik edilir. Had günahını giderir. Had sebebiyle ölen kimsenin cenaze namazı kılınır.
Kadının had esnasında üzeri açılmaması için elbise ile sıkıca bağlanır.
Hadise göre recme Rasülullah (sa) başlamıştır. Sonra insanlar devam etmiştir.
Recim emri, devlet başkanının emrine mevkuftur.
Cenaze namazı kılınmıştır. Çünkü Rasülullah (s.a) bir hadiste "Kadın öyle tevbe etmiştir ki, Medine ehline taksim edilse hepsine yeterdi. Kendini Allah'a (c.c) güzel olarak arz etmesinden daha faziletlesini bulabilir misin?" buyurmuştur.[230]
914. îbn Mes'ud'dan (ra) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Nebî (s.a) sıtmaya yakalandığı bir anda huzuruna girdim. Bedenine dokundum. Ve "Yâ Rasûlallah, şiddetli ateşiniz var. Sıtmaya yakalandınız" dedim. Rasülullah (s.a),
"Evet, benim, sizden iki kişinin yakalandığı sıtmaya denk, sıtmam var" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[231]
Hadis, peygamberlerin de insanlara dokunan acılara maruz kalacağına delildir. Bundaki hikmet, peygamberlerin Allah (cc) kaunda derecelerinin yüksekliğidir.
"Sizden iki kişinin yakalandığı sıtmaya denktir" sözünden Hz. Âişe'nin başka bir hadiste, "Senin için iki ecir mi vardır?" diye sorduğu zaman, Rasû-îııîlah'm (s.a) "Evet" diye cevap vermesi, iki kişinin mükâfatına denk olduğunu ifade içindir.
Va'k: Banlarına göre sıtma, baslarına göre ise, sıtmanın verdiği elem ve titremedir. Rasülullah'm (sa) hastalığının fazla elem vermesi, ecrinin kat kat artması içindir. Nitekim Peygamberimiz (sa) "İnsanların en şiddetli balâya maruz kalanlan biz peygamberleriz. Sonra evliya, daha sonra derece derece sâlih kişiler gelir" buyurmuşlardır.[232]
915. Sa'd b. Ebî Vakkas'tan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasûlullah (s.a) beni, şiddetli bir hastalıktan doiayı ziyarete gelmişti, ben, '(Yâ Rasulallah) başıma galeni görüyorsun, ben zengin birisiyim, kızımdan başka varisim de yok' dedim." Hadisin tamamını zikretti. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[233]
Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a) hastalığa Veda Haccı esnasında Mekke'de tutulmuştur.
Hadise göre; hastanın, "Şiddetli ağrıyor", "Acım var" demesi caizdir. Hadiste Nebî'nin (s.a) ashabına sevgi gösterip, hal hatırını sorduğuna İşaret edilmiştir.
Çünkü Sa'd "başıma geleni görüyorsun" dediği zaman Rasûlullah (s.a) bu sözünü yasaklamamıştır, bu da ikrar sayılır. Şayet yasak olsaydı Rasûlullah (s.a) bunu mutlaka yasaklardı.
Vasiyet malm üçte birine kadar tekabül eder. Bu miktan azaltmayı istemesine de icma edilmiştir. Rasûlullah'ın (s.a) "üçte bir mî?, üçte birçoktur" buyurması da buna delildir.[234]
916. Kasım b. Muhammed şöyle dedi:
"Âişe (ra) 'Vah başım' demişti. Nebî de (s.a) 'Bilâkis esas benim başıma vay' dedi." Hadisin tamamını zikretti. (Buhârî rivayet etmiştir)[235]
Râvi, Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir es-Sıddîk el-Kureşî (ra) Medine fakihlerinden sika bir râvidir. Tabiînin tabakasmdandır. Hicri 106'da vefat etmiştir.
Hadise göre hastanın hastalığından şikayet etmesi caizdir. Âişe (na) ve Rasûlullah (sa) baş ağrılarından şikayet etmişlerdir.[236]
917. Muaz'ın (r.a) şöyle dediği rivayeı edilmiştir:
RasûluUah (s.a) şöyle buyurdu: "Kimin son sözü 'Lâ ilahe illallah1 olursa cennete girer!' (Ebu Dâvud ve Hâkim rivayet etmiştir. Hâkim "isnadı sahihtir" demiştir).[237]
Hadise göre, "Lâ ilahe illallah" sözünü söyleyenin cennete gireceğine delil vardır. Bu giriş velev ki azap gördükten sonra bile olsun muhakkak gireceğine işaret vardır.
Bu hadis, bu sözü söyleyip de ölen kimsenin müslüman olduğuna delildir. Bu sözü söyleyenin ilk kurtuluşa erenlerle cennete gireceğine de ihtimal vardır.
Hz. Ali'den (ra) Taberânî'de rivftyet edilen hadiste, "Son sözü 'Lâ ilahe illallah' olan kimse cehenneme girmez" buyunılmuştur.[238]
918. Ebu Saîd ei-Hudrî'den (ra) şöyle rivayet olunmuştur:
Rasûlullah (s.a), "ölüm döşeğindekilerinize 'Lâ ilahe illallah' sözünü telkin ediniz" buyurdu, (MüsÜm rivayet etmiştir).[239]
Hadise göre, ölüm döşeğinde olan kimseye iki şehadeti telkin etmek müs-tehabtır. Çünkü bu durumda bu şahsın ölümden önce Keiime-i Şehadeti söylemesi mümkün olabilir.
Bir hadiste, "ölülerinize 'Yâsîn' okuyunuz" buyurulmuştur. Bu sûre ölmeden önce okunacağı gibi, öldükten sonra veya definden sonra da okunabileceğine delil vardır.
Bu sözün hakiki manasına hamledileceğine bir grup âlim görüş belirttiler. Bu yüzden ölülere, definden sonra telkin etmeyi müstehab gördüler.[240]
Telkinin caiz olduğuna delil olan pek çok hadis mevcuttur. Ancak bu telkinin ölüm anındaki telkin mi, yoksa öldükten sonraki telkin mi? olduğuna dair ihtilaf vardır.
Taberânî'deki, îbn Abbas'ın (na) rivayetinde "ölülerinize 'Lâ ilahe İllallah' kelimesini telkin ediniz. Hangi müslüman bu sözü ölüm anında söylerse, onu kurtarır" buyuruimuştur.
Birçok rivayet, bu telkinin Ölüm anmdaki kimseye yapılmasını âmirdir. Bu telkini bu manaya hamlederek Şâfiîlerden îzzeddin b. Abdüsselâm fetvalarında bunu zikretmiştir.
TîrmizPdeki bir hadiste "Ölülerinizi telkin ediniz"
hadisini gerçek manasına mı, yoksa yukarıda zikredildiği gibi ölümden önceki dununa mı yorumlanacağı konusunda farklı görüşler vardır.
Bu hadiste ölüye telkinden maksad, ölümden sonraki telkindir. Çünkü mutlak olarak ölmeden önceki kimseye ölü demek, ölen kimseye göre mecazdır. Hakîkî manası mecazî manasından önce gelir. Ebu Hüreyre'nin (na):
"Kimin son sözü 'Lâ ilahe illallah' olursa cennete girer" hadisi de ölmeden önceki îe'kine delildir.
Şâfiîlerde sahih olan görüş, öldükten sonraki telkindir. İmam Nevevî, Mecmu' adlı kitabında zikretmiştir. îbn Salâh ve Şâfiîlerden bir grup âlim, bunun müstehab olduğunu söylemişlerdir. Mâlikîler de bunun müstehab olduğunda Şâfiîler'e muvafakat etmişlerdir.
Ebu Bekir b. Arabî: Bu görüş Medine ehlinin, salih ve seçkin insanların amelidir, demişlerdir.
Hanefiler bu hususta ihtilâf etmişlerdir. Hanbelîler de aynı şekilde bu hususta farkîı görüş beyan etmişlerdir.
Telkinden rnurad, Ölen kimsenin yanında ara sıra "Lâ ilahe İllallah" "Allah'tan başka ilâh yoktur" diyerek, ona bunu hatırlatmaktır. Tâ ki ölenin son sözü kelime-i tevhid olsun. Ölen kimseye kelime-i şehadeti telkin etmek, öldükten sonra gözlerini kapatmak ve diğer haklarını ifâ etmek gerekir.[241]
919. Ümmü Seleme'den (r.a) rivayete göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a) Ebu Seleme Öldüğü zaman yanına girdi. Ebu Seleme'nin açık olan gözünü kapadı. Sonra, "Ruh bedeni terkedince göz cnu takip eder" buyurdu. Ailesinden bazıları âh ü figan ettiler. Rasûlullah (sa):
"Hakkınızda ancak hayır duada bulununuz. Çünkü melekler yaptığınız duaya âmin derler" buyurdu. Sonra Rasûlullah (s.a):
"Allahım, Ebu Seleme'yi affeyle. Hidayete erenler arasında derecesini yücelt, arta kalanlar içinde, ona eş kimseler kıl. Bizi ve onu mağfiret eyle ey âlemlerin Rabbi, kabrini genişlet ve nurlandirJ' buyurdu. (Müslim rivayet etiniştir)[242]
Hadiste geçen Ebu Seleme Abdullah b. Abdü'I-Esed el-Mahzûmî, sahabîdir. ölen kimsenin gözlerinin açık olması, ona çirkinlik vereceğinden kapatılması lâzımdır. Vücuttan Önce ruh, sonra görme duygusu çıkar.
Hafız İbn Hacer şöyle der: "Bu konuyu anlamakta incelik vardır. Görme duygusu ruh cesette olduğu sürece görmeye devam eder. Ruh ayrıldığı zaman, diğer uzuvlar gibi o da faaliyetini kaybeder. Otuz senedir incelemelerin neticesi şudur: Ruh, bedenin ayak tarafından başa kadar ayrılır. Göz henüz faaldir. Ruh ağızdan çıkınca göz çıkan kısmı görür, veya alimlerden birçoğu "Ruh bedene bitişiktir, çıktığı zaman, görülür, işitilir, selâm alır" demişlerdir. Bu hadis bu konuya en kuvvetli delillerdendir.
tbn Hacer el-Heytemî, Mihâc şerhinde; "Göz onu takip eder, sözünden, görme kuvveti, ruhun çıkışını takip eder. O zaman göz sabit kalır. Görüşü çirkinleşir" demiştir.
Ruhun çıkmasından sonra çıkışını takip eden görme duygusundan bir iz kalır. Ve ruhun çıkışını takip etmesi ihtimali vardır.
Ruhun çıkması anında görme hissi zail olduğundan gözün açık olmasının faydası kalmadığı için kapatılır.
Ebu Hüreyre'nin (r.a) şu hadisi bu hususu açıklar: "İnsan öldüğü zaman gözü açık olduğunu görmediniz mî? Sahabe: "Evet" dediler. Rasülullah (s#): "Bu, gözün ruhu takip etmesidir" buyurmuştur.
ö!en kimsenin aleyhine beddua etmekten nehiy vardır. Çünkü melekler ölünün ailesinin yaptığı dualara âmin derler.
Fazilet sahibi kimselerin ölüm anında kardeşlerini ziyaret edip onlara dua etmeleri gerekir. Bu hadiste ölen kimsenin kendisine yapılan duadan istifade edeceğine, kabir nimetlerinin varlığına delil vardır.
"Ey âlemlerin Rabbi"bı± sözle duayı bitirmenin manası açıktır. Çünkü âlemi yaratan Allah (c.c), onun işlerinin sahibidir. İşlerini düzelticidir. Bu itibarla bu sözle O'ndan istenir.
ölünün arkasından "AUahım, bu musibetimde beni mükâfatlandır. Buna ondan daha hayırlısını ihsan eyle" diye söylemesi müstehabtır.
Ümmü Seleme (na) bu duayı yapınca Allah (tc) ona en hayırlı zevç olarak Rasûlullah'ı (sa) nasîb etmiştir.[243]
920. Ümmü Seleme'nin (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasülullah (sa) şöyle buyurdu: "Hasta veya mevtanın yanında bulunduğunuz zaman ancak hayır duada bulununuz. Çünkü melekler yaptığınız dualara âmin derler:1
Ümmü Seleme anlatıyor: "Ebu Seleme vefat edince Nebî'ye (s.a) giderek, 'Yâ Rasûlallah Ebu Seleme vefat etti' dedim. Bunun üzerine Rasülullah (s s)bana 'Yâ Allah, beni ve onu bağışla, onun yerine bana güzel bir karşthk sözünü söyle buyurdu. Ben de böyle söyledim, Allah (cc) bana ondan daha hayırlı» Muhammed'i (s.a) nasib etti''
Müslim'in rivayetinde: "Hastanın ve ölünün yanında bulunduğunuz zaman" seklinde râvinin şekki mevcuttur. (Ebu Dâvud ve diğerleri, meyyit tabirini seksiz rivayet ettiler).[244]
Hadise göre, ölüm döşeğindeki hastaya hayır duada bulunmak, ona kelime-i şehadeti telkin etmek ve Yâsîn sûresini okumak müstehabtır.
Mü'min kimsenin son nefesinde melekler hazır bulunur, yapılan dualara âmin der.
Ebu Seleme (na) sahih olan görüşe göre Rasûlullah (s.a) ile beraber Uhud savaşında bulunmuş, orada aldığı yaranın etkisinden dolayı Hicrî 4. senede vefat etmiştir.
Ölüye dua esnasında insanın kendisim de unutmaması gerekir.
ölen kimseye kötü sözle dua etmemek lazımdır. Çünkü melekler yapılan dualara âmin derler.[245]
921. Ümmü Seleme'den şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim: Herhangi bir kimse musibete duçar olur ve şöyle derse, Allah (cc) musibetinden ona mükâfat verir, ve karşılığında ondan daha hayırlısını ihsan eder: 'Biz Allah İçiniz ve O'na dönücüyüz. Allahım, derdime mükâfat ver. Bu dertten sonra daha hayırlısını nasib eyle'. Ümmü Seleme: 'Ebu Seleme vefat edince Rasûlullah'ın (s.a) bana emrettiğini uyguladım. Allah bana ondan daha hayırlısını yani, Rasûlullah'ı (sm) ihsan eyledi' dedi." (Müslim rivayet etmiştir).[246]
"Musibete duçar olur" cümlesindeki "musibet"; gerek az olsun, gerek çok olsun büyük veya küçük olsun hepsine şâmildir. Musibet anında,
"Biz Attahiçiniz ve O'na dönücüyüz" duasını okumak gerekir. Çünkü her şey Allah'ındır. Ve O'na dönücüdürler. O mülkünde dilediği şekilde tasarruf eder, üzerimize gelen belâ ve musibetlerin kolay olması için sabretmek ve bu âyetin hakikatlarım tedebbür etmek lâzımdır.
Musibete duçar olan kimsenin bu duayı sadece okuması fayda vermez. Bilâkis fayda hâsıl olması için bunun manasını gerçek yönüyle düşünmek, sabnn tam olmasına götüren faydalı bir ilaçtır. Bu ve önceki hadiste musibet akabinde güzelini taleb edene, ya dünyada ya da ahirette bu hususa dâir vaad vardır.
Bu duada kulun kendisini Mevlâsı'mn hükümlerinin emrine ve ona verdiği musibete sabretmeye azmi vardır. Allah (cc) güzel işlerde bulunan kimsenin ecrini zayi etmez. Kim iyilikte bulunursa, onun için ondan hayırlı mükâfat vardır.
Ümmü Seleme (r.a) bir başka rivayette, Rasülullah'ın (s.a} kendisine emrettiğini uygularken şöyle dedi: "Müslümanlardan hangisi Ebu Seleme'den hayırlıdır. O Rasûlullah'a (sm) ilk hicret eden kimseydi, diye düşündüm. Sonra Allah (cc) Rasûlullah'ı (sm) insanların en hayırlısı olması hasebiyle bana na-sib etti" Böylece duanın tesiri görülmüştür.[247]
922. Ebu Musa'dan (na) rivayete göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"Bir kimsenin çocuğu öldüğü zaman Allah (cc) meleklerine; "Kulumun yavrusunun canını kabzettiniz mi?" der. Melekler; "Evet" derler. Allah (cc), "Kulumun ciğer paresini aldınız öyle mi?" der. Melekler; "Evet" derler. Allah (cx) "Kulum ne söyledi?" der. Melekler "Sana hamd ederek, 'Biz Allah içiniz ve O'na dönücüleriz' dedi" derler. Allah (cc) "Kulum için çenette bir köşk bina edin. Ve adını Hamd köşkü koyunuz" diye nida eder. (Tirmizî rivayet ederek, hasendir, demiştir).[248]
Hadiste, musibet anında sabretmeye, kaza ve kadere nza göstermeye teşvik vardır. Bunun neticesinde kişiye cennette büyük mükâfata nâü olacağı vaad olunmuştur.
"Kulumun yavrusu" cümlesinde Allah (cx) kulu kendine izafe etmesi, başına gelen musibeti sabır ile karşıladığı için onu şereflendirmesi ve yarasını sarması sebebiyledir.
"Kulumun ciğer paresini aldınız öyle mi?" cümlesinde söz konusu edilen insanın sabrının büyüklüğüne işaret vardır. Çünkü çocuğa karşı oluşan sevginin şiddeti, insanın özünü oluşturan ve onsuz yaşanamayacak olan kalbe benzetilmiştir. Böylece bu ifadeyle musibetin büyüklüğü ve ona gösterilen sabrın yüceliğini açıklamaktadır.
Hadise göre musibete uğrayan kimsenin sabır ve rıza göstererek "înnâ lillâh ve innö ileyhi râciûn" demesi gerekir. "Allah (c.c) kulunun çocuğunun ruhunun kabzedildiğini ve kulunun sabrını en iyi bilendir. Bildiği halde meleklere sorması, o kuluna cennette karşılığını verirken yaptığı amellere melekleri şahit kılmak içindir" denilmiştir.[249]
923. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: "Allah Teâlâ şöyle buyurur: Mü'min kulumun, dünyadaki en çok sevdiğini aldığım zaman, sevabını bekleyerek, sabırla karşılayanların katımdaki mükâfatı ancak cennettir." (Buhârî rivayet etmiştir).[250]
Hadiste musibet anında sabra ve sevabını yalnız Allah'tan (cc) beklemeye teşvik vardır. Aynca bunun mükâfatının yalnız cennet olacağı ifade edilmiştir.
Hadiste Allah'ın (cx) "katımdaki" ifadesi şeref açısındandır. Mekân kastediİmemiştir. Zira Allah (cx) mekândan berîdir. "sevabını bekleyerek sabırla karşılama" tabiri, sevabını Allah'tan umar, ve O'nun yanında saklı olduğunu düşünür manasındadır. Bu yüzden musibet anında ziyade sabır ve teslimiyet gösterilmesini haber verir. Hadisin şerhi için.[251]
924. Usâme b. Zeyd'den (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
Nebî'nin (s.a) kızlarından biri, kendisine haber göndererek, çocuğunun ölüm döşeğinde olduğunu söyledi ve gelmesini İstedi. Rasülullah (s.a) gelen elçiye: "Ona dön ve haber ver ki, Allah'ın (cc) aldığı, verdiği O'na aittir. O-nun katında, her şeyin belirli süresi vardır. Ona söyle, sabretsin ve mükâfatı Allah'tan beklesin!" buyurdu. Hadisin tamamını zikretti. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişierdir).[252]
Hadiste, "Nebî'nin (sm) kızlarından birinden" rnurad Zeyneb'tir. Hasta olan çocuk ise kocası Ebu'l-Âs b. Rebî'den olan Ümâme'dir (r.a). Ancak hadiste "/ön" veya "çocuk" geçmektedir. Bu durumda isminin Ali olması muhtemeldir. Başka bir rivayette kız olduğu zikredilmektedir. Ümâme, uzun süre yaşamış, sonra Hz. Ali (r.a) onunla evlenmiştir.
"Her şey O'nun kalında..." cümlesi, ile her şeyin bilgisinin meleklerin yanında yazılı olduğuna işaret olunmuştur. Ancak Allah (cc) onları şereflendirmek için kendisini zikr etmiştir. Şu âyette olduğu gibi
Allah cennete çağırır." (Yûnus, 25) âyetinde Allah (cc), teşrif olsun diye kendisini, dostlan makamında zikretmiştir. Yani "Allah'ın dostları cennete çağırır" demektir
"Sabretsin" tabiri, oğlunun ölümünün acısına tahammül edip, feryad veya benzeri sızlanmaları izhar etmemesidir. Hadisin şerhi için 29 no'lu hadise bakınız.[253]
Nİyâha: Yüksek sesle, ölünün iyiliklerini saymaktır. Ağlama olmasa bile haramdır. Bu hususta yasakla ilgili olarak inşaaüah bilgi verilecektir.
Mutlak olarak ölüye ağlamak hakkındaki; "ölü, ailesinin ağlaması sebebiyle azaba uğrar" gibi hadisler ya te'vil edilmiştir veya bunu vasiyet eden kimseye hami olunmuştur. Yasaklanan; ölünün iyiliklerini sayıp dökmek veya yüksek sesle bağırmak suretiyle ağlamaktır. İyiliklerini saymadan veya bağırıp çağırmadan ağlamanın caiz olduğuna dâir birçok hadis vardır. İşte bu hadisler şunlardır:[254]
925. Ibn Ömer'den (na) rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (sa) beraberinde Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas, Abdullah b. Mes'ud (na) olduğu halde, Sa'd b. Ubâde'yİ ziyaret ederek ağladı. Oradaki topluluk, RasIullah'm (sjı) ağlayışını görünce, onlar da ağladılar. Rasûlullah (s.a): "Dinliyor musunuz? Şüphesiz Allah (cc) ağlayan göz ve hüzünlü kalp sebebiyle azab etmez. Fakat İşaret ederek- bununla, Allah (cc) ya azab eder, ya da acır" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdi r)[255]
Sa'd b. Ubâde (r.a) hicretin ilk zamanlarında hastalanmıştı.
ölüye ağlamak ve mahzun olmak mubahtır. Bunlarda bir beis yoktur. Ancak şer-î şerifin haram kıldığı, feryat etmek ve sızlanmak gibi insandan sâdır olan hususlar, kaza ve kadere buğz etmektir ki, yasaklanmıştır.
"Nedb" Ölünün iyiliklerini saymaktır. "Niyâha"; ölünün iyiliklerini sayarak feryat etmektir. Ölen kimse, Nedb ve Niyâha'dan. dofayı azab görmez. Ancak vasiyet etmişse veya o kimselerin ağlayacaklarını bildiği halde önceden nehyetmemişse, azaba duçar olur.
Yahut da "Rahmet eder" sözünden maksad ölüye karşı sabır ifadelerini söyler. İstircâ, "Biz Allah içiniz ve Allah'a döneceğiz" der ve hamdde bulunursa bu taktirde Allah ona rahmet eder.
Hadiste ölüye, bağırmaksınn ağlamak caizdir. Çünkü ağlamak kalbin inceliği ve merhamet tezahürîerindendir.
Sa'd, o ana kadar Rasûiullah'm (s a) bu gibi hallerde ağladığını görmediği için şaşmış olacak ki, "Yâ Rasûlallah bu durumun nedir?" demiştir.
Allah (cc) yüz rahmet yaratmış ve bunun doksan dokuzunu katında tutarak sadece birini kullan, cinleri ve bütün canhlan arasında paylaşürmıştır. Şeytan bile kıyamette Allah'ın kullarına bot bol rahmetini görünce ümide kapılacaktır. Yeryüzüne inen o bir rahmetten en çok nasibini atanlar mutlaka peygamberlerdir. Rasûlullah (s.a) ise ümmetine en şefkatli ve acıyan peygamberdir. Onun göz yaşları sabırsızlıktan değil, rahmet eseridir.[256]
926. Üsâme b. Zeyd'den (r.a) rivayete göre Rasûlullah (s.a) kızının oğlu ölüm döşeğindeyken, huzuruna getirildi. Rasûiullah'm (s.a) iki gözü yaşardı. Sa'd b. Ubâde ona:
"Yâ Rasûlallah! Bu durumun nedir?" dedi. Rasûlullah (s.a);
"Bu Allah'ın (cc) kullarının kalblerindeyaratmış olduğu acıma hissidir. Allah (cjc) ancak merhamet sahibi kullarına merhamet eder" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[257]
927. Enes'ten rivayete göre Rasûlullah (s.a) oğlu ibrahim can çekişirken yanına girdi. Gözleri yaşarmaya başladı.
Abdurrahman b. Avf kendisine "Sen de mi (ağlıyorsun) yâ Rasûlallah?" dedi. Rasûlullah (s.a): "Yâ Avfoğlu, bu acıma hissidir" diyerek ve tekrar ağlayarak, "Göz yaşarır, kalp hüzün duyar, biz ancak Rabbimiz'in hoşlanacağı şeyi söyleriz. Biz, ey îbrâhim, senin ayrılığına gerçekten üzülenleriz" buyurdu. (Buhâri rivayet etmiştir. Bîr kısmını Müslim rivayet etmiştir).[258]
Rasûiullah'm (s.a) oğlu İbrahim hicretin 10. yılında 18 aylık iken vefat etmiştir. Ibn Hazm, "İbrahim, Rasûiullah'm (sa) vefatından üç ay kadar önce vefat etmiştir" demiştir.
Bu ve Önceki hadisler gereğince musibet anında kaza ve kadere nza göstermek ve teslim olmak gerekir. Gözün yaş dökmesi ve kalbin hüzünlenmesi normal vasıflardır. Bunda bîr beis yotur.
Rasfllullah'ın (s.a) ağlamasını gören Abdurrahman b. Avf hayretle; "Yâ RasûlaUah! Sen de mi ağlıyorsun? Oysa sen ağlamaktan nehyetmedin mi?" veya "İnsanlar sabretmezler. Sen de mi onların yaptığı gibi yapıyorsun?"^diye hitapta bulundu. Rasûlullah da(sa), bu ağlamanın bir rahmet eseri olduğunu, haram kılınmış olan ağlama olmadığını söylemiştir.
Bir başka rivayette Abdurrahman b. Avf; "Sen iki ahmak vefâcîr seslerden yasakladın. Bu seslerden birisi, oyun ve eğlence nağmesi, şeytanın miz-marları (müzik aletleri), diğeri ise musibet anında yüzü, başı yolmak, şeytanın sevdiği âhu figan etmektir" demiştir.
Bu gözyaşı ise merhamet eseridir. Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. Bu acıma hissinden doğan ağlama, kişinin gücü haricindedir. Bundan kaçınmakla insan mükellef değildir.
Çocuklara peygamberlerin isimlerini kovmak caizdir. Nitekim Rasûlullah (s.a) oğluna İbrahim'in (a.s) ismini koymuştur. Hadis Rasûli Ekrem'in çocuklara ve zayıflara karşı aşırı merhametine delildir.
Sahîh-i Buhâri'de bu konuda bir çok meşhur hadis vardır. Allah en iyisini bilir.[259]
928. Rasûlullah'ın (s.a) azadlı kölesi, Ebu Râfi Eslem'den (r.a) rivayete göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"Kim bir ölüyü yıkar, ondaki hoş olmayan halleri gizlerse, Allah (cx) o kimseyi kırk defa mağfiret eder." (Hâkim, Müslim'in şartına uygun rivayet etmiştir)[260]
Râvi Ebu Rafı Eslem'in adı îbrâhim veya Ebu Hürmüz'dür. Uhud, Hendek ve "diğer gazalarda bulundu. Nebî (s.a) onu, azatlı cariyesi Selma ile evlendirdi. Ondan Ubeydullah b. Ebî Râfi doğdu. Mısır'ın fethinde hazır bulunmuştur. Medine'de Hz. Osman'ın (r.a) katlinden önce vefat etmiştir. Ebu Râfi Abbas'ın kölesiydı. Onu Rasûlullah'a (s^) hibe etmişti. Abbas müsiü-man olunca Rasûlullah (s.a) Ebu Râfı'yi azad etmişti.
Cenazeyi yıkayan kimsenin, onda gördüğü yüz siyahlığı veya suret değişikliği gibi halleri gizlemesi vâcîbtir. Böyle yaparsa işlemiş olduğu 40 günahı affolunur. Ancak fâsik ölünün durumunun, bu gibi fısk ve bid'atından insanların sakınması için söylenmesinde bir sakınca yoktur.
ölünün iyi durumlarını gizlemekte de bir sakınca yoktur. Bu konuda birkaç hadis zikredelim:
Taberânî'nin Ebu Ümâme'den rivayet ettiği bir hadiste Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Kim bir ölüyü yıkarsa ve onun sırlarını örterse, Allah (c£) onun günahlarım Örter."
Âişe'den (ra) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştun "Kim ölüyü yıkar, emaneti edâ eder, gördüğü halleri ifşa etmezse, annesinden doğduğu gibi günahlardan tertemiz olur."
Ali'den (r.a) rivayete göre de Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Kini Ölüyü yıkar, onu kefenler, kokular, taşır, namazını kılar, ve onda gördüğü halleri İfşa etmezse, anasından doğduğu günkü gibi hatalarından sıyrılır.[261]
929. Ebu Hüreyre'nin (r.a) rivayetine göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Kim cenazede hazır olup, namazı kılarsa, ona bir kırat sevap vardır. Kim defn oluncaya kadar hazır olursa, ona iki kırat sevap vardır." Denildi ki; "İki kırat ne kadardır?" Rasûîullah (s.a); "İki büyük dağ büyüklüğü kadardır" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir). [262]
Hadise göre cenaze namazını kılan ve onu uğurlayan kimseye kırat nis-betinde sevap vardır.
İbn Hacer el-Heytemî; "Kırat sevabı, cenazenin bulunduğu yerde bulunmakta hâsıl olur" demiştir.
Ibn Hacer eUAskalânî ise; "Kırat sevabı sadece cenaze namazı kılan kimse içirt hâsıl olur" demiştir. Fakat sahih olan görüşe göre cenaze namazı kılan ile onu uğurlayan kimselerin kırat sevapları değişiklik arzeder.
Cenazelerin anması halinde, ister ayrı ayn ve ister tek namaz kılınsın, kırat sevabı o nİsbette artış gösterir.
Cenaze namazını kılıp, defhedilinceye kadar hazır bulunursa, İmam Şafiî'ye göre, defni tamamlasa, bir başka rivayette, oradan ayrılınca, iki kırat sevabı kazanmış olur. Bu İki kıratın birisi namaz için, diğeri ondan sonraki fiiller içindir.
Taberânî'nin bir rivayetinde; "Kim cenazeyi defnoluncaya kadar takip ederse, üç kırat sevap alır" buyurulmaktadir. Bunların birincisi, evde hazır olmak, ikincisi; namazdan dolayı, uçüncf "ü; ise, defnedilinceye kadarki zaman içindir.
RasûluIIah (s.a), kıratın manasını insan idrakine yaklaştırmak için dağ kadar olduğunu beyan buyurmuşlardır. Bu sebeple, insanın bu sevap mukabilinde ameli icra etmesine İşaret edilmiştir.
Kıratların miktarları konusunda amelin zorluğu ve kolaylığına nisbetle ihtilaf edilmiştir. Burada zikrolunan iki kırat, sevabı namaz ve defin için tahsis olunmuştur. Asıl maksad da budur.
İmam Nevevî ve diğer âlimler "Bu iki kıratın birbirine eşit olması doğru değildir. Çünkü Allah (c.c), iyiliği, karşılığına göre büyütür" demişlerdir.
Buradaki "Büyük iki dağ kadardır" tabiri, bir başka rivayette Uhud dağı kadar olduğu zîkrolunmuştur.
Bİr hadiste; "Onun için iki kırat mükâfat yazılır; en hafifi kıyamet günü mizanda Uhud dağından daha ağırdır" buyurulmuştur.[263]
930. Ebu Hüreyre'den (ra) rivayete göre RasûluIIah (s.a) şöyle buyurdu:
"Kim müsluman bîrinin cenazesini, inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek, uğurlar, cenaze namazını kılar ve defnoluncaya değin aynlmazsa, her biri Uhud dağı kadar sevabı olan iki kırat kadar mükâfatla döner. Kim sadece namaz kılıp definde hazır bulunmazsa, bir kırat ecirle döneri' (Buhârî rivayet etmiştir).[264]
Hadis, cenazeyi, evinden defne kadar takip etmeye teşvik etmektedir.
"Kırat"m Uhud dağı ile açıklanması müslümanlann zihninde bu sevabın büyüklüğünü sağlamaya matuftur. Bu ecrin büyük olması cenaze sahiplerinin, aşın üzüntülerini bîr parça hafifletmek, gönüllerini hoşnut kılmakla orantılı olması hasebiyledir.
Bu iki kırat ecrin birisi, cenazeyi takip içindir. Diğeri ise, cenaze namazı ile birlikte defne kadar sabırla ayrılmamak içindir.[265]
931. Ümmü Atiyye'den (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Cenazeleri uğurlamaktan nehyolunduk. Fakat haram kılınmadı!' (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[266]
Hadisteki anlam hakkında Kurtubî şöyle der:
"Ümmü Atıyye'nin hadisinin zahirinden buradaki nehyin tenzihi olduğu anlaşılmaktadır" Cumhurun görüşü de budur, tma'm Mâlik caiz olduğunu söylemiştir.
Kadınların cenazeyi takip etmeleri mekruhtur. Çünkü kadınlar örtün-mekle ve erkeklere karışmamakla emrolunmuşlardır. Cenazeyi takip etmek, bazen açılmaya ve karışmaya sebep olur. Bu yüzden hoş karşılanmamıştır.[267]
932. Âişe'den (ra) rivayete göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"Herhangi bir cenazede sayıları yüze varan bir müslüman topluluk, ona yardım dileşeler, mutlaka kabul olunuiT (Müslim rivayet etmiştir).[268]
Cenazede namazı kılanların sayısını çoğaltmak müsîahabtır. Çünkü cemaatin çoğalması, Ölüye dua edenlerin sayısını artıracağından fayda hâsü olur.
Şefaat, ölüye mağfiret dilemektir. Aslında bu kelimenin manası "çifttir". Bu anlamıyla, maksad hasıl olması için makam ilâve etmektir.
Ncvevî şöyle der: Muhtemeldir ki Rasûlullah'a (s.a) önce yüz kişinin ccnaze hakkındaki şefaatlerinin kabul edileceği bildirilmiş, o da bunu ümmetine söylemiştir. Daha sonra kırk kişinin bilâhare de sayılan az da olsa üç saf teşkil eden cemaatın şefaat dileklerinin kabul edileceği bildirilmiş, Rasülullah (s.a) onlan da haber vermiştir. Nitekim müteakip hadisler bu hususu teyid etmektedir.[269]
933. Ibn Abbas'tan (r.a) rivayete göre şöyle demiştir: Rasülullah'ı (s.a) şöyle buyururken dinledim:
"Hiçbir müslüman ölmez ki, cenazesinde, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayan kırk kişi hazır bulunur da, Allah (c.c) onlann, o kimse hakkındaki şefaatini kabul buyurmasın." (Müslim rivayet etmiştir).[270]
Bu ve önceki hadise göre, şefaat mü'minlere mahsustur. Ancak şefaatçi?-lerin ve şefaat olunanların, şefaat ehlinden olması şarttır. Onlann şefaati, bazen kabir azabından veya ahiret azabından kurtuluşuna vesile olur. Veya her iki azabını da hafifletirler.
Şefaat eden 40 kişinin Allah'a şirk koşmayanlarla sınırlı olması, müminler için büyük bir müsamahadır.[271]
934. Mersed b. Abdullah el-Yezenî'den rivayet olunmuştun
"Mâlik b. Hübeyre (ra) cenaze namazı kılacağı zaman, cemaati az bulursa, üç safa böler, sonra şöyle derdi. Rasülullah (s.a) şöyle buyurmuştur: 'Kimin cenaze namazı Uç saf olarak kılınma, Allah fcc) ona cenneti vâcib kılar' " (£bu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tİrmizî, hasendir, de-miştir).[272]
Râvi, Mersed b. Abdullah el-Yezenî'nin, künyesi Ebu'l-Hayr'dır. Mısırlıdır. Tabiînin ileri gelen fakihlerindendir. Hicrî 90'da vefat etmiştir.
Mâlik b. Hübeyre (na) şahabıdır. Humus ve Mısır'da yerleşti. Mervan zamanında ölmüştür.
Cenaze namazında cemaat az ise onlan üç safa bölmek müstehabtır. Böylece Allah'a yönelmede çokluk tezahür etmiş olur.
Bu ve önceki hadislerde 100 kişi veya 40 kişi veya üç saf gibi adetler arasında bir zıtlık yoktur. Asıl olan çokluktur.
Bu üç safla namazı kılınan cenazenin cennetlik olacağı Hz. Peygamber'İn lisanıyla sabittir.[273]
Önce bir tekbir alınır. Bunu takiben eüzü okuyarak Fatiha okur. Sonra, ikinci tekbiri alıp Rasûlullah'a (s.a) salât okuyarak: "Allâhümme saf!i alt Mu-hammedin ve ala âl-î Muhammed" der. Efdal olan; "Kemâ salleyte ala îbrâ-hıme ve ala âl-i İbrâhîme inneke hamıdun mecîd" demek suretiyle tamamlamaktır. Halktan bazıları "tnnallâhe ve melâiketenû yusallûne ale'n-Nebîy" âyetini okumaz, sadece bunu okur (Salavât-ı şerife okumaz)sa namaz sahih olmaz. Sonra üçüncü tekbiri aiarak ölüye dua eder.
Sonra dördüncü tekbiri alır. (Hanefî mezhebinden olanlar selâm verir. Şafîîler ise) cenazeye dua eder. Bu duanın en güzellerinden biri de; "Allahım, onun sevabından bizi mahrum etme ve ondan sonra bizi fitneye uğratma, bizi ve onu yarlığa" duasıdır.
Şafiî fukahâsma göre muhtar olan, ekser halkın âdeti hilâfına ve İbn Evfâ'mn rivayet ettiği hadise uyarak duayı uzatmaktır. İnşaallah o hadisi zikredeceğiz.
Üçüncü tekbirden sonra me'sur dualara gelince:[274]
935. Ebu Abdurrahman b. Avf b. Mâlik'ten (na) rivayet edilmiştir:
Rasûlullah (sa) bir cenaze namazı kıldığında (okuduğu) dualardan şunları ezberledim. "Allahım, onu bağışla ve ona rahmet eyle, ona afiyet ver, onu affeyle, makamını İhsan eyle, kabrini genişlet, onun su, kar ve buzla hatalarını temizle, beyaz elbiseyi kirden pak kıldığın gibi, hatalarından pak eyle. Ona dünya ehlinden daha hayırlı ehil, dünya hanımından daha hayırlı hanım nasip eyle. Onu cennetlik kıl, kabir azabından ve cehennem ateşinden uzak eyle" (Râvİ) sonunda bu mevtanın yerinde olmak istedim. (Müslim rivayet etmiştir).[275]
Hadiste cenaze namazının gerekliliği vurgulanmaktadır. Ayrıca bütün hayırları toplayan duaların özü ile yadetmek müstehabtır. Çünkü dua ölüye genişlik verir.
Kabir nîmeti ve azabı haktır. "Ona afiyet ver." Yani, kabirdeki, fitne, yalnızlık, zulmet ve azab gibi eziyet veren şeylerden onu koru, anlamındadır.
"Onu bağışla" tabiri ise, O kimsenin taatte yapmış olduğu hatalardan af edilmesini talep içindir.
Nihaye'de; "Af günahların yok edilmesidir. Afiyet ise hastalıklardan ve musibetlerden salim olmaktır" diye îzah edilmektedir.
"Makamını nasib eyle" sözünden maksad ona ecir, sevap ve mağfiret ile ikram edilmesini taleptir. Veya cennetteki nasibini güzel kıl, anlamındadır.
"Su, kar ve buzla hatalarını temizle" Bu cümlede, rahmet ve mağfiret çeşitlerini, ma'siyet ve gaflet türlerini yaygınlaştırma bahis mev-
"Dünyadaki zevcesinden daha hayırlı bîr eş" Bu, ya cennetteki dünya hanımıdır. Veya Hüri'l-în'dir. ölen kadm ise cennetteki dünya erkeklerinden daha hayırlı eş nasib kılınır.[276]
936. Ebu Hüreyre, Ebu Katâde, Ebu İbrahim e!-Eşhelî (r.a), o da babasından -ki babası şahabıdır- (r.a) rivayet ettiğine göre, Nebi (s.a) bir cenaze namazında şunları buyurdu:
"Alfahım, dirimize, ölümüze, küçüğümüze, büyüğümüze, erkeğimize, dişimize, hazır olanımıza, olmayanımıza mağfiret eyle. Allahım, bizden sağ bıraktıklarını İslâm üzere sağ eyle. Canını aldıklarının da, îman üzerine canını al. Allahım, mükâfatından bizi yoksun kılma, ölümünden sonra bizi fitneye duçar eyleme." (Tirmizî Ebu Hüreyre ve Eşhelî rİvayetiyle; Ebu Dâvud, Ebu Hüreyre ve Ebu Katâde rivayetİyle rivayet etmiştir. Hâkim; Ebu Hüreyre rivayeti, Buhârî ve Müslim'in şartına uygundur, dedi. Tirmizî; "Buhârî, bu rivayetlerin en sahihi, Eşhelî rivayetidir." sözünü nakleder. Buhârî; "Bu babda en sahih rivayet, Avf b. Mâlik hadisidir" demek tedir).[277]
Hadise göre, dirilere ve ölülere şâmil olacak biçimde duada mübalağaya işaret olunmaktadır. İnsana yapılan ikramın en hayırlısı İslâm üzere yaşamak, îman üzere ölmek, fitnelerden uzak olmaktır.
Hadisteki Ebu İbrahim el-Eşheli (r.a) Tabiîn'in ileri gelenlerindendir. Eş-hel, Ensâr'dan bir sülâledir.
Hadisdeki duada, küçüklere mağfiret dilenmiştir. Bu hususta Tahavî-ye; "Küçüklerin günahları olmadığı halde mağfiret dilenmesinin manası" hakkında soruldu. Tahavî; "Nebi (s&) çocukların âkıl-bâliğ olduktan sonra işleyecekleri takdir olunan günahların bağışlanmasını, Rabbinden İstemiştir" diye cevap vermiştir. Veya küçüklerden maksad, gençlerdir. Büyüklerden maksad ihtiyarlardır, denilmiştir.
hayatta gizlediği îtîkadı ve niyetidir. Aşikâr yönlen ise hayatta aleni olarak işlediği bütün hareketleridir.[278]
937. Ebu Hüreyre'den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah'ı (sa) şöyle buyururken işittim:
"Mevta için namaz kıldığınız zaman, içten gelerek dua ediniz!' (Ebu Dâ-vud rivayet etmiştir).[279]
Hadise göre, duadan soyutlanmış cenaze namazı sahih değildir.
Duada ihlâsh olmak, dua esnasında Allah'a ortak koşmadan yakarmaktır. En azı; "Allahım, onu mağfiret et" duasıdır.[280]
938. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayete göre, Nebî (s.a) cenaze namazı kılarken şöyle dua etmiştir: "Allahım, sen onun (ölünün) Rabbi'sin. Onu Sen yarattın, İslâm'a onu Sen hidâyet ettin, ruhunu Sen kabzettin. Gizli ve aşikâr yönlerini Sen bilirsin. Onun için Sana şefaatçi olarak geldik, onu mağfiret eyle!' {Ebu Dâvud rivayet etmiştir)[281]
Hadise göre, hayrın bu çeşitlerini kapsayan lafızlarla dua etmek müste-habtır.
"Gizli ve aşikâr yönlerini Sen bilirsin "; cümlesindeki gizli yönü, kişinin[282]
939. Vasile b. Eska'dan (r,a) rivayete göre şöyle demiştir: "Rasûlullah (sa) müs!üman bir adamın cenaze namazını bize kıldırırken, şöyle dua ettiğini işittim: Allahım, falan oğlu falan, Sen'in zimmetinde ve iraden akındadır. Onu kabir fitnesi ve cehennem azabından koru. Sen vefa ve hamde lâyıksın. Allahım, ona mağfiret eyle ve acı. Sen gerçekten Cafûr ve Rahîm'sin." (Ebu Dâvud rivayet etmiştir).[283]
Hadise göre,* Rasûlullah (s.a) ashabının hayrı için ve ümmetine talim etmek için en câmî duaları ihtiyar etmeye arzu duyardı.
İraden altındadır" cümlesindeki "Habl-limesi "Hepiniz toptan Allah'ın ipine sanlınız"(ÂI-i îm-ran, 103) âyetinde ahidveya, eman veya zimmet manasına kullanılmıştır. Arapların âdeti, birbirine eman verirlerdi. Birisi sefere çıkacağı zaman her kabilenin reisinden eman alırdı. Böylece her bir kabilenin sınırlan içinde emin olmuş olurlardı. İşte bu cümlenin anlamı budur.[284]
940. Abdullah b. Ebu Evfâ (ra) kızının cenaze namazını dört tekbirle kıldı. Dördöncü tekbirden sonra, iki tekbir arası süresince ayakta kalarak, kızı için istiğfar edip duada bulundu. Sonra "Rasûlullah (sa) böyle yapardı" dedi.
Diğer bir rivayette: "Dört tekbir aldı. Bir müddet bekledi. Ben beşinci tekbiri alacağını tahmin ettim. Sonra sağına ve soluna selâm verdi. Namazdan aynlınca/kendisine; 'Bu nasıl? diye sorduk.' 'Ben Rasûlullah'ı (s.a) böyle yaparken gördüm. Onun yaptığı şeklin dışına çıkmadık. Yahut, 'Rasûlullah (s*) böyle yapardı' dedi." (Hâkim rivayet etti, ve sahih hadistir dedi).[285]
Hadise göre cenaze namazının dördüncü tekbirinden sonra mevtaya duayı uzun kılmak müstehabtır. Bunun aksine insanlar bu yerde az dua ederek, dördüncü tekbirden sonra selâmda acele davranmaktadırlar.[286]
941. Ebu Hüreyre'den (ra) Nebî'nin (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Cenazeyi taşımada acele ediniz. Eğer ölen kimse sâlih bir insan ise, (kabrindeki) hayrına ulaştırmış olursunuz. İyi bir insan değilse, o takdirde şerrinden kurtulmuş olursunuz."(Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir).[287]
Müslim rivayetinde: "Üzerine hayır göndermiş olursunuz" şeklindedir.
Hadise göre cenazeyi takip edenlere zorluk olmamak şartıyla acele götürmek müstehabtır.
Cenazeyi acele götürmek sâlih insanlar için hayırdır, tehir edilmesi ise, ban hayırları fevt eder.
Cenaze sahibinin hayırlı veya serti olması gaybî bilgilerdendir.[288]
942. Ebu Sâid el-Hudrî'den (ra) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Nebî (sa) şöyle buyurdu:
"Cenaze tabuta konulduğu zaman erkekler onu omuzlarına kaldırınca (meyyit) iyi bir insan idiyse, 'Beni (acele) götürün' der. Eğer iyi insan değilse, yakınlarına 'Eyvah, veyl bana, beni nereye götürüyorsunuz?' der. Feryadım insan dışında her şey işitir. Şayet insan işitmiş olsa bayılırdı." (Buharı rivayet etmiştir).[289]
"Eğer sâlih bir kimse ise" sözünden murad, dünyada emirlere sarıhp yasaklardan kaçınan kimse veya böyle olmadığı halde son nefesinde tevbe etmesi nasip olan kimsedir.
Hadise göre, ölen kimsenin özel bir melekesi vajir.
Hadiste vârid olduğu gibi cenazenin konuşması ya hakîkidir ki bu Alla-hu Teâlâ'nın kudretine göre İmkansız değildir. Veya lisân-ı hal olmasından kinayedir, ^ani, şayet bu kimseye konuşma kabiliyeti verilmiş olsa, bu sözü söyleyeceğine işaret vardır. Fakat önceki mana hadisin zahirine göre daha yakındır. Ancak Allah (cc), kesb ve amel konusunda bağımsız irade ve ihtiyarın gerçekleşmesi için ölülerin hâlini insanlardan gizlemiştir.[290]
943. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayete göre Nebî (s.a) şöyle buyurdu:
"Mü'minin canı, ödeninceye kadar borcuna bağlı kalır." (Tirmizî rivayet ederek, hasendir dedi).[291]
Hadiste, "Mü'minin canı borcuna bağlı kalır" sözü hakkında Suyûtî; "Cam şerefli makamından borcu sebebiyle alıkonulmuştur" der. Hafız îrâkî ise; "Onun işi kurtuluş mudur, yoksa heîâk mıdır, diye hükmedilmeden, borcu ödenip, ödenmeyeceğine kadar beklenir!' Fukahânıh açıkladığı gibi, ölen kimse ödeyecek miktarı bıraksa da, bırakmasa da müsavidir.
Mâverdî ise; "Hadis, ölen kimsenin terike bırakmaması haline hamlolunmuştur" demiştir.
Zahir olan mana; "Borç almada ve ödemede asi olan kimsenin hâli budur. Aksi halde o kimsenin Allah'tan (cjc) affedilmesi umulur." ölen kimsenin borcunu Ödemede acele davranmak gerekir.
Bu hadis, Rasûluliah'ın (sa) vefat ettiğ zaman zırhının yiyecek karşılığında bir yahudidî rehin bulunmasına münâfi değildir. Çünkü rehin, mürte-hinin elinde, kendi hakkı makammdadır. Ortada borç yoktur.[292]
944. Husayn b. Vahvah'tan (r.a) rivayete göre Talha b. Berâ (r.a) hastalanmıştı. Nebî (s.a) ziyaretine gelerek:
"Talha'nm öleceğini zannediyorum, ölünce bana bildiriniz. Cenazesine acele davranınız. Çünkü müslümanın ölü bedeninin yakınları içinde alı konulması doğru olmaz" buyurdu. (Ebu Dâvud rivayet etmiştir).[293]
Râvi, Husayn b. Vahvah (r.a) sahabidir. Kadisiye'de şehid düşmüştür.
Hadise göre, ölen kimsenin vefatı kesinleştikten sonra teçhizine başlamak vâcibtir. Sebepsiz yere tehir etmek haramdır.
İbn Esir şöyle demiştir: "Talha gece vefat etmiştir. Son nefesinde 'Beni gece defnedin, Rabbime kavuşturunuz. Rasüluüah'ı (sm) çağırmayın, çünkü benim yüzümden yahudilerin ona zarar vermesinden korkarım' demiştir. Sabah olunca Rasûlullah'a haber verildi. Efendimiz gelerek kabrinde durdu, insanlar da saf halinde durdular. Rasûlullah (sa) ellerini kaldırarak; 'AlSahtm, Talha'ya güldüğün ve onun da Sana güldüğü halde kavuşsun' diye buyurdu.[294]
945. Ali'den (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Bakîu'I-Ğarkad mezarlığında idik. Bize, Rasûlullah (s.a) gelerek oturdu. Biz de çevresinde oturduk. Elinde bir asâ bulunuyordu. Başını eğmiş, bastonu ile yere (bir şeyler) çiziyordu. Sonra şöyle buyurdu:
"Sizden hiçbir kimse yok ki, cennet ve cehennemde yerleri yazılı olmasın." Sahabîler;
"Yâ Rasûlallah o takdirde hakkımızdaki yazıya güvenelim mi?" dediler. Rasûlullah (sa):
"Ameli saiih işleyiniz. Herkes ne için yaratılmıssa kolaylaştınhr" buyurdu. Hadisin tamamını zikretti. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[295]
"BakTut-Ğarkad" Medine kabristanlığıdır. Burada diken ağaçlan bulunduğu için bu isim verilmiştir.
Kabirde vaaz etmek müstehabtır. Çünkü bu zaman kalplerin inceldiği andır.
Hadise göre: Her şeyi bilen Allah (cc) insanların şekavet ve saadetten dolayı kazanacaktan yerleri bilmektedir. Allah'ın (cc) bu ilminin, İnsanı o amelleri işlemeye zorlamakla ilgisi yoktur. Sabık ilminden maksat, "Falan kimse ihtiyarıyla salihlerin amelini işleyeceğini, böylece saadet ehlinden olacağım bilmesidir?' Fakat Allah'ın bilgisi insanlardan gaibtir. İnsan kendisinin hangi sınıftan olduğunu bilmediği gibi, Allah'ın bu ilmine dayanarak amelden tekasül gösermesi düşünülemez. Bilâkis iyi ve güzel amel işlemeye gayret etmesi lazımdır. Çünkü Allah (cx), kulu ezeli bilgisine göre değil, belki çnun ihtiyarıyla kazandığı amellere göre hesaba çekecektir.
Buhârî'nin rivayetinde; "Saadet ehline gelince, bunların saadet ehlinin amelini işlemesi kendilerine kolaylaştınhr. Şekavet ehli ise şekavet ameli onlara kolaylaştırılır. Sonra;[296]
946. Ebu Amr'den veya Ebu Abdullah veya Ebu Leylâ Osman b. Af-fan'dan (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Nebî (s.a), ölü defnolunduktan sonra bir süre başında durur ve 'kardeşiniz için istiğfar ediniz. Ve onun içirT(HieIeklerin sualine cevapta basan dileyin. Çünkü şu anda sorgudadır' buyururdu." (Ebu Dâvud rivayet etmiştir)[297]
Hadise göre definden sonra kabir yanında durup Münker ve Nekir'in sorgu suali esnasında ölünün sabit söz ki, kelime-i tevhid üzere kılınma ıadair dua etmesi müstehabtır. Mü'min kimseye Allah (cx) delili ilham eder ve "Rabbİm Allah, dinim İslâm'dır" cevabını verir.
Kâfir ve münafık ise "Ha, ha, bilmiyorum" cevabını verir.
Kabirde Münker ve Nekir'in sorgu suali haktır. Definden sonra kabrin başında biraz durmak müstahabtır. Ölen kişi, o esnada kabrinin başındakilerin konuşmalarım işitir.[298]
947. Amr b. As'tan (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Beni gömdüğünüz zaman, deve kesilip, eti dağıtılacak kadar, kabrimin yanında durunuz ki, sizinle yalnızlığım gitsin ve Rabb'imin görevli meleklerine vereceğim cevabı bilir olayım". (Müslim rivayet etmiştir. Hadisin tamamı geçmişti).[299]
İmam Şafiî (r.a): "Kabrin yanında biraz Kur'an okumak müstehabdır. Kur'an hatmedilirse iyi olur" demiştir.
Hadise göre; ölüye ünsiyet kurmak için, kardeşlerinin ve ailesinin ona kabir başında dua etmesi müstehabdır.
Unsiyetten hikmet; Allah bilir, insan nesli ancak kendi benzeriyle Ülfet kazandığı içindir. Ünsiyet hasıl olunca kalbi sükûna erer ve mutmain olur. Bu yüzden Amr b. As vasiyetini böyle yapmıştır.
Kabir azabı haktır. Münker, Nekir isimli İki meleğin sorulan haktır. Definden sonra kabrin başında biraz durmak müstehabdır. ölen kişi o esnada kabrinin başındakilerin konuşmalarım işitir.[300]
"Bunİann arkasından gelenle (şöyle) derler. Ey Rabbimiz, bizi ve iman ile daha önden bizi geçmiş olan din kardeşlerimizi yarlığa." (Haşr, 10)[301]
948. Aişe'den (na) rivayet olunmuştur. Bir adam, Nebi'ye (s.a) şöyle dedi: "Annem ansızm vefat etti. Şayet konuşsaydı, sadaka vereceğim tahmin ediyorum. Onun adına sadaka versem, ona sevap olur mu?" Rasûlullah (s.a); "Evet" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[302]
Hadise göre: ölünün hesabına sadaka vermek meşrudur. Ve ona fayda sağlar. Hadis şu âyete nt değildir.
"tnsan ancak çalıştığına erişir." (Necm, 39) Çünkü âyet kâfirler hakkındadır, tnsan umumi zikredilmiş, fakat kâfirler kastolunmuştur.
Veya; "Ancak çalıştığının karşılığı vardır. Allah'ın fazlı ise çok büyüktür. Günahları affeder. İyiliği artırır. Mü'minlerin, O'na dua etmeleri sebebiyle mükâfatlandırır." manasına gelir. Baba, çocuğunun doğmasında sebeb olunca, sanki onun ameliyle sevap kazanır. Bu manayı doğrulayan, Rasûlul-lah'm (s.a) şu hadisi buna delildir: "tnsan ölünce üç şeyden müstesna ameli kesilir. Sadaka-i cariye, faydalanılan ilim, kendisine dua eden salih evlat."
Nevevî, sevapların ölülere ulaşacağı konusunda alimlerin ittifak ettiklerini söyler. Hanefîlere göre de, bağışlanan her çeşit ibadetin sevabı ölenlere erişir.[303]
949. Ebu Hüreyre'den (na) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:
"tnsan ölünce, şu üç husus dışında ameli sona erer: Sadaka-i cariye, faydalanılan İlim, kendisine hayır dua eden iyi evlât." (Müslim rivayet etmiştir)[304]
Hadise göre: Bu üç sebeple ölen kimseye, sevabın ulaşması sabittir. Çünkü bunlara sebep veren odur. Dolayısıyla sanki devamlı yapan odur. Hadis, öldükten sonra devam edecek hayırları işlemeye teşvik etmektedir.
İlmi yaymanın ve- öğretmenin faziletine işaret olunmaktadır. İbn Mâce'de ise RasÛlullah (s.a) söyle buyurmuştur:
"Mü'mine ölümünden sonra, amelinden ve kasemlerinden ulaşacak şeyler şunlardır:
1. Yaydığı itim,
2. Bıraktığı salih çocuk.
3. Bıraktığı mushaf
4. Bina ettiği mescit.
5. Yolcu için bina ettiği ev.
6. Akıttığı nehir.
7. Sıhhatinde iken malından sadaka olarak çıkardığı mal."
Bu hadisle, Müslim hadisi arasında çelişki yoktur. Çünkü RasÛlullah (s.a) önce üç sebepten faydalandığı hadisini zikretmiş, sonra Allah'tan (cc) vahiy yoluyla bu sayıyı artırmıştır.
Çocukların işlediği iyi amellerden baba istifade eder, günahlarından zarar görmez. Bu Allah'ın (cc) fazl ve in'âmıdır.[305]
950. Enes'den (r.a) rivayet olunduğuna göre şöyle demiştir: Sahabîler bir cenazeye rastgeldiler. Onu hayırla yâd ettiler. Nebi (s.a); "vacib oldu" buyurdu. Sonra bir başka cenazeye rast geldiler. Onu da şerle andılar. Nebi (s.a); "Vacip o/du" buyurdu. Ömer b. Hattâb (r.a); "Ne vacip oldu?" dedi.Nebî "Şu hayırla yad ettiğiniz kimseye cennet vacib oldu, şu şerle andığınız kimseye de cehennem vacib oldu. Sizler yeryüzünde Allah'ın şahidlerisiniz" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmîc'erdir).[306]
Hadise göre, ihlasu mü'minlerin, bîr mö'mini övmesi onun bâtinen ve zahiren iyi olduğuna şehadettir. Eöyîe olunca şahit oldukları kimse cennet ehlindendir.
Yine bir kimsenin içi ve dışının fesadına şahitlik yapılırsa o kimsenin cehennem ehlinden olduğuna delildir. Çünkü arzusuna tabi olmayan gerçek mü'mmîer, Allah'ın (cc) şahitleridir. Onlara hakkı söyletir ve doğru olanı ilham eder.
Fasiklann hayır veya şer ile şahitliği muteber değildir.
Rasûlullah'ın (s.a); "ölülerinizin iyiliklerini anınız. Kötülüklerinden vazgeçiniz" sözü mü'minlere aittir. Kâfir veya cehren masiyet İşleyen kimselerin kötü amellerini zikretmek, ondan sakınmak için haram değildir.
Ebu Davud'un, Ebu Hüreyre'den rivayet ettiği bir hadis şöyledir: "Melekler semada Allah'ın şahitleridir. Sizler de Allah'ın yeryüzündeki şahitlerisiniz..." buyurulmuştur.
Ibn Tin, bu hususun sahabîlere mahsus olduğunu ve ehli takva kimselerin şahidliğinin de muteber olduğunu söyler.
Nevevî de sahabîlerin şerle andıkları cenazenin münafıklardan olduğu görüşündedir.[307]
951. Ebu'l-Esved'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Medine'ye gelip. Ömer b. Hattab'in (ra) yanına oturdum. Bir cenaze geçiyordu. Onun hakkında hayırlı sözler söylendi Ömer (r.a); "Vacib oldu" dedi. Sonra bir başka cenaze geçti. O kimseye de şerli sözler söylendi. Ömer (ra); "Vacib oldu" dedi. Bir müddet sonra üçüncü bir cenaze geçti. Onun hakkında da'serii sözler söylendi. Ömer (ta); "Vacib oldu" dedi. Ebu'l-Esved (r.a) "Ya£miru'l-Mü'minin ne vacib oldu?" diye sual ettim. Ömer (ra); "Ne-bi'nin (sa) buyurduğu gibi söyledim. Nebi (s.a) 'Herhangi bir müslüman hakkında dört kişi hayırla yâd ederse, Allah (cc) onu cennete koyar! Biz, 'Üç kişi hayırla yad ederse?' dedik. Nebî (s.a) "üç kişi de hayırla yâd ederse" buyurdu. Biz, iki kişi hayırla yed ederse dedik. Nebî (s.a); 'iki kişi de hayırla yâd ederse' buyurdu. Biz de artık tek kişinin hayırla yâd etmesinden sual etmedik" dedi. (Buhârî rivayet etmiştir).[308]
Râvi, Ebu'l-Esved ed-Düelî'nin adı, Zâlim b. Amr b. Süfyan'dır. Mu-hadramûn'dandır. Hicri 69'da vefat etmiştir.
Hadise göre: Dört kişinin hayır ile şehadeti onun cennetlik olduğunu ifade etmektedir. Ahmed b. Hanbel'in rivayetinde "En yakın dört komşusu hayır ile şahadet ederse, o kimse hakkında Allah (cc) şöyle der: 'O kimsenin hakkında onların ilmini kabul ettim. Bilmedikleri günahları affettim'. "
İbn Hacer, Fethu'l-Barî'de şöyle der; "Mtislümanvn bununla tahsis edilmesi, mü'minlere rahmet ve faziletin genişliğine delildir. Allâhû Teâlâ onlara en az bir sebeple veya dua ile veya gefaatla, katından hayırlar verecektir!' imamlarımız bundan ve önceki hadisten; cenaze geçerken iyi kimse ise ona dua edilmesinin ve onun hayırla anılmasının sünnet olduğu hükmünü çıkarmışlardır.[309]
952. Enes'in (na) şöyle dediği rivayet olunmuştur: RasûîuIIah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Herhangi bir müslümanın, buluğ çağma ulaşmamış üç çocuğu ölürse, Allah (cc) o çocuklara olan rahmetinden dolayı, onları cennete koyar?' (Bu-hârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[310]
Hadise göre; üç küçük çocuğu Ölen kimse sabreder ve sevabını Allah-tan (cc) beklerse, Allah'ın (cc) onlara şefkat ve merhametinin büyüklüğünden dolayı o kimseyi bu küçük çocukların hürmetine cennete koyar.
"Küçük çocuk" olması zikredilmiştir. Çünkü onlar günahsızdırlar. Ve onlara rahmet ve şefkat daha büyüktür.
Alimlerden çoğu bu hususda akil baliğ olanla, küçük çocukları ayırmışlaidır. Çünkü akil baliğ çocuktan tahmeti yok etmeyi gerektiren ana babaya İsyan tasavvur edilir. Küçük çocuk böyle değildir Çünkü onlar şer ile muhatap değillerdir.
tbn Münir; "Bilakis bu hükme büyfik çocuklar da girer. Çünkü ana babaya yük olan küçük çocuk hakkında bu sa^îî olunca, kendisinden fayda hasıl olan büyük çocuk hakkında neden sabit olmasın" der.
İbn Hacer, Fethu'l-Barî'de; "Allah (cc), onu onlara rahmetinin fazlı sebebiyle cennet'e sokar" sözü birinci görüşü teyİd eder. Çünkü onlar küçüktürler. Günahsız olmaları sebebiyle onlara acıma daha ziyadedir" demiştir.
Mecnûn olarak akil bâüğ olup, bu şekilde ölen kimse bunlara dahii midir?
Bu hususta kayıtlama getirilmemiştir. Fakat günahsız olmaları sebebiyle bunlara dâhil kılınmıştır.
îbn Mâce'nin Ukbe'den merfuan rivayetinde Rasûlullah (s.a) " Cennetin sekiz kapısında onunla karşılaşır ve dilediğiniz kapıdan girersiniz" buyurmuştur. Bunu Neseî'nin şu hadisi doğrular: "Sen cennet kapılarından bir kapıya gelmezsin ki, o çocuğu sana kapıyı açmaya çalışırken bulamayasm." Bu gibi hadisler yukarıdaki manayı te'kid etmektedirler.
Ölen müslüman çocukları cennetliktirler. Ma'zirî "Peygamberlerin çocuklarının cennetlik olduklarına alimler icma etmiştir" der. Müşriklerin çocukları hakkında ihtilaf edilmiştir. Ancak onların da cennetlik oldukları söylenir. Nitekim bir hadiste; "Kâfirlerin çocukları, cennet ehlinin hizmetçileridir" buyurulmuştur.[311]
953. Ebu Hüreyre'nin (ra) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûlullah (s,a) şöyle buyurdu:
"Müslümanlardan birinin, Üç çocuğu ölürse, yemin yerine gelmesi müstesna, cehennem ateşi, o kimseye dokunmaz." (Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir)[312]
"Yemin yerine gelmesi"nden maksat, şu âyetin hükmüdür: "Sizden hiçbiriniz müstesna olmamak üzere kepiniz oraya varacaktır"
Hadise göre: Üç çocuğu ölen mü'min sabreder, sevabını Allah'tan beklerse, Allah'ın takdirine razı olursa cehennem ateşi ona dokunmaz. Her ne kadar sırattan geçerken, ateş üzerine gelse bile saadet ehli olması hasebiyle ateşin eziyetini duymayacaktır. Geçişi göz açıp kapamneaya değin gerçekleşecektir. Ancak Allah (cc) bir âyette:
"Sizden cehenneme uğramayacak yoktur. Bu Rabb'inin, yapmayı üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür." (Meryem, 71) buyurmuştur. Bu âyet bütün insanların istisnasız cehenneme uğrayacağına dair Allah'ın yeminidir. Ancak bu âyetin izahı hakkında Hattâbî; "Bu âyetin manası, mü'minler cehenneme azap görmek için girmeyeceklerdir. Bilâkis bu cehennem üzerinden geçmek şeklinde tezahür edecektir. Bu geçiş, bir kimsenin yeminini keffâretle çözme miktarmdadir!'
Taberânî'nin bu konuya dair rivayetinde merfuan şöyle buyurmuştur: "Kimin buluğa ermemiş üç çocuğu ölürse, cehennemi ancak bir yolcu geçişi gibi geçer?' Yani sırattan geçiştir. Bu kasem hakkında hangi âyet olduğu ihtilaf olunmuştur.
1. (Meryem 71) âyetinin başına yemin takdiri iledir, ki maksat bu âyettir.
2."Rabb'ine andolsun ki mutlaka biz onları uydukları şeytanlarla beraber hasredeceğiz..." (Meryem, 68)
Bu âyetten üç âyet sonra cümlesinden istifade ile bu yeminin vâcib olduğu ortaya çıkar.
Ayetteki ' nemin üzerindedir.
ifadesi sırat köprüsünden geçiştir. Bu köprü cehen-
Neseî'nin rivayetinde Rasûlullah (s.a); "Vürûd, giriştir. Hiçbir iyi vefa-cir kimse yoktur ki oraya girmesin. Fakat mü'minlere bu geçiş, serinlik ve selâmet olur."
Tirmizî'nin rivayetinde; "Oraya girerler, sonra amelleri ile çıkarlar" bu-yurulmuştur.
Ibn Hacer, Fethu'I-Barî de; "Bu iki görüş, sözlerin en sahihidir" demiştir.
Sırattan geçiş, oraya girmek demektir. Ancak insanların amellerine nis-betle geçiş farklı olacakın En üst derecede olan kimse, göz açıp kapama süresinde geçecektir. Rasûlullah (s.a) "Hudeybiye'de hazır olanlar cehenneme girmeyecektir" buyurdu. Hz. Hafsa; "Allah (c.c) 'Herkes oraya girecektir'bu-yurmadı mı?" dedi. Rasûlullah (s.a); "Allah (c.c): 'Sonra takva sahiplerini kurtarırız-.' (Meryem, 72) buyurmadı mı?" diye cevap verdi.
Bu âyetin izahında Yalnız kâfirlere mahsustur" diyen zayıf bir görüş vardır. Bir başka görüş, buradaki girişten murat; "Mü'minin dünyada hummadan yakalandığı sıcaklık kadardır" görüşüdür ki, bu da, bu açıklamalara münâfi değildir.[313]
954. Ebu Saîd el-Hudrî'nin (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Ra-sûlullah'a (s.a) bir kadın gelerek; 'Yâ Rasûlallah, sözlerinden sadece erkekler faydalanıyor. Bize b-r gün tâyin et, gelip, Allah'ın sana öğrettiğinden birazını da bize öğret' dedi. Rasûluİlah (s.a), 'Falan gün bîr araya toplanın' buyurdu. O günde toplandılar. Nebi (s.a) geldi. Onlara, Allah'ın kendisine öğrettiğinden öğretti. Sonra söyle buyurdu. 'Sizden herhangi bir kadın, sağken üç çocuğu irtihal ederse, onlar o kadına cehenneme karşı engel olur.' Kadınlardan biri; 'İki kişi ölse?' dedi. Rasûlullah (s.a); İki çocuğu da' buyurdu. (Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir).[314]
Hadise göre: Kadının öğrenim hakkı vardır. Kadın şer'î şerifle mükelleftir. Toplumda faydalı, sâlih bir üye olması amacıyla dînî, dünyevî işlerini düzeltmek için ilim Öğrenmesi vaciptir. Nebi'nin (s.a) kadının öğrenim isteğine İcabet etmesi, tevâzuuna güzel bir delildir.
Hadîste Rasûlü Ekrem'e geldiği bildirilen kadın Enes'in (ra) annesi Ümmü Süleym'dir. Ümü Hânî ve Ümmü Eymen olduğu da bildirilir. Hadisenin birkaç defa tekerrür etmesi de muhtemeldir.
Kadınlar erkeklerle konuşarak dini problemlerini, İhtiyaç duydukları şeyleri sorarak öğrenebilirler. İmam, birşey hakkında vaadde bulunabilir.
Kurtubî şöyle demiştir: "Hadiste üç çocuk zikredilmiştir. Çünkü, çokluğun ilk mertebesi bu sayıdır. Ecrin çokluğu ile musibet büyük sayılmıştır. Bu üç çocuğu aşarsa musibetin yönü hafifler. Çünkü alışkanlık hâline gelmiş olur"
Hafız Ibn Hacer bu görüşü şöyle tenkid etmiştir. "Çünkü 4 çocuğu ölen kimsenin zarureten üç çocuğu ölmüş demektir. Dolayısıyla mükâfata bu da lâyıktır. Dördüncü çocuk ecri yükseltmezse bile, bu mükâfatı da kaldırmaz. Gerçek şudur ki, hadiste üç çocuktan fazlası ötmesi halinde mükâfata daha layık olacağına işaret vardır. Onların Rasûlullah'a (s.a) üçten fazlasını sormamaları, bunu teyid etmektedir. Çünkü onlar üç adetten dördün, beşin de aynı hükme gireceğini bilmekteydiler.
Rasûlullah'a (s.a); "tki çocuğu ölene ne dersin?" diye soran kadına "iki çocuğu Ölen de" cevabını vermiştir. Üç çocuğun hemen arkasından buna cevap vermesi, ya çok süratli bir şekilde gerçekleşen vahyin eseridir. Veya bunu Rasûlullah (s.a) bildiği halde, amelde gevşeklik göstermesinler diye baştan söylememiş, sualden sonra cevap vermiştir. Çünkü genellikle iki çocuğun ölümü, üç çocuk ölümünden daha tesirlidir.[315]
955. İbn Ömer'den (na) rivayet edilmiştir. Rasülullah (s.a); Semûd beldelerindeki Hicr mevkiine varınca- ashabına şöyle buyurdu:
"Şu azaba uğramış kavmin yerlerine, ancak ağlar vaziyette giriniz. Eğer ağlayamiyorsanız, oraya girmeyiniz ki, onların başına gelenler, size de gelebilir!' (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[316]
Bir başka rivayette: "Rasülullah (s.a), Hicr mevkiine uğradığında şöyle buyurdu; 'Nefislerine zulüm eden şu kimselerin yerlerine, ancak ağlayarak giriniz. Aksi takdirde onlara isabet eden azâb, size de dokunabilir.' Sonra Ra-sûlullah (s.a) başını örterek, vadiyi hızlı bîr şekilde kat ettir
Semûd diyarı, Şam ile Medine arasındadır. Ashab Rasûlullah (sa) İle beraber Tebûk seferine giderken bu hadis varid olmuştur.
Rasûiullah (s.a); "Ancak oraya ağlayarak girin" sözünden murat, ağlamayı gerektirecek şekilde tefekkürle emretmiştir. Çünkü Allah (tc) bu kavme yeryüzünde uzun süre mühlet vermiştir. Bunlar ise küfür içinde yaşamışlardır. Bu yüzden Allah'ın (c.c) azabı onlara geldi. Mü'minler de bu yerleri tefekkür edip, Allah'ın azabından emin olması, onların başına gelenin, kendi başlarına da gelebileceğini düşünmeleri ve ibret almalap gerekmektedir. Kim bu yerlerden düşünüp üzülmeden geçerse, bir nevi aldırış etmemek gibi bir hâl meydana geleceğinden yasaklanmıştır. Ayrıca bu durum, kalbin kararmasına ve hüşû duymamasına götürür. Belki de onları azaba sürükleyen amelleri işlemeye sürükler ve aynı azaba düşmelerinden emin olamayabilirler.
Bu yüzden, "Zâlimin azabı, zâlim olmayan kimseye nasıl dokunur?" diye itiraz eden kimseye bu cevap verilmiştir.
Ayrıca, zâlimlerle oturup, kalkmak ve onlarla yemekten nehiy vardır. Nitekim bir âyette:
Haksızlık yapanlara yönelmeyin, yoksa ateş size de dokunur." (Hûd, 113) buyurulmuştur.[317]
956. Kâ'b b. Mâlik'den (r.a) rivayet olunmuştur: "Nebi (s.a) Tebûk seferine perşembe günü çıktı. O, perşembe günü sefere çıkmayı severdi." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[318]
Sahîhayn'daki rivayetinde: "Rasûiullah (sm), perşembe günü dışında nadiren sefere çıkardı."
Hadise göre: Cihad ve diğer seferler olsun perşembe günü sefere çıkmak müstehabtır.
Pazartesi ve cumartesi günleri de sefere çıkmak faziletlidir.[319]
957. Sahr b. Vedâa el-Ğamidî es-Sahabî'den (m) rivayet edilmiştir. J?û-sûlullah (sm) göyle buyurdu: "Allahım, günün erken saatlerinde ümmetime bereket ihsan eyle' Rasû-lullah (sjs) bir seriyye veya ordu gönderdiği zaman gündüzün evvelinde gönderirdi. Sahr (rM) ticaretle meşguldü. Ticaret (malını) erkenden gönderirdi. Matı çoğaldı ve zengin oldu. (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. Tir-mizî, hasendir, demiştir)[320]
Hadisin râvisi Sahr b. Vedâa Hicazlt'dır. Taife yerleşti. İttifakla sahabî-dir. Vefat tarihi bilinmemektedir.
Hadise göre: Sefere, perşembe veya diğer günlerde sabahleyin çıkmak müstehabtır.
Çalışma ve ticaret gibi hususlarda olsun, fayda hâsıl olması için gündüz erken vakitlerden yararlanmaya özen göstermek gerekir. Gayret, çalışma canlılığı, üretimin bol olması, kazancın çok olması gündüzün evvelinde hasıl olur. Ve bu vakitte bereket meydana gelir.[321]
958. Ibn Ömer'den (na) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûluilah (sa):
"Şayet insanlar yalnız yolculuğa çıkmaktaki tehlikeleri, benim kadar bilselerdi, hiçbir kimse, geceleyin yalnız olarak yürümezdi" buyurdu. (Buhârî rivayet etmiştir)[322]
Hadise göre: Yola arkadaşstz tek başına çıkmak mekruhtur. Bundaki hikmeti en az akıl sahibi kimse bile idrak eder. özellikle sefer tecrübesi olan kimseler daha iyi bilir.
Seferde yalnız başına olmakta dini ve dünyevî birçok zararlar mevcuttur. Cemaat namazından mahrum olmak, tehlikelere maruz kalmak, gibi...
Belki de sefer hâlinde hasta olması durumunda, hastalığı ile ilgilenecek kimse bulamaz.[323]
959. Amr b. Şuayb, babasından, o da dedesinden (r.a) şöyle dediği (r.a) rivayet olunmuştur: Rasûlullah (s.a):
"Tek bir yolcu şeytandır, tki yolcu, iki şeytandır. Fakat üç yolcu birj gruptur" buyurdu. (Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, sahih isnadlanyla rivayet et| mislerdir. Tirmizî, hasen hadisdir, demiştir).[324]
Amr b. Şuayb, babasından, o da dedesinden işitmiştir. Amr b. Şuayb'in babasının dedesi Abdullah b. Amr b. As'tir {r.a). Seferde en az üç kişi ile yolculuk yapmak müstehabtır. Bundan az sayıdan kaçınmak gerekir. Çünkü ancak üç veya daha çok sayı ile maslahat ve fayda sağlanmış olur. Çünkü bazen iki kişiden birisine bir şey ânz olursa diğeri yalnız kalır.
Hattâbî;' 'Bunun manası, yalnız başına yolculuğa çıkmak şeytanın fiilidir. Bu halde, şeytan ona yoldaş olur. Ona istediği kötülüğü yaptırır.[325]
960. Ebu Saîd el-Hudri ve Ebu Hüreyre'nin (r.a) şöyle dedikleri rivayet olunmuştur: Rasûlullah (s.a);
"Bir sefere üç kişi çıktığı zaman, birisini emir. tâyin etsinler" buyurdu. (Hasendir. Ebu Dâvud, hasen isnadla rivayet etmiştir) [326]
Yola çıkan yolcu topluluğunun içlerinden birini, emir tâyin etmeleri men-dubtur. Sefer boyunca ona itaat ederler. Bu emirin, topluluk içinde yolculuk hallerini en iyi bilen tecrübeli, bilgîii olan kimseden olması gerekir.
Mâverdî; "Buradaki emir vücub içindir" demiştir. Bu emire fâsık bile olsa itaat edilir. Çünkü bu onu seçenlerin rızasına bağlı olan bir emirliktir. Emirliğin sona ermesi, seferin bitmesi İledir.[327]
961. İbn Abbas'tan (r.a) rivayet olunmuştur: Nebi (s.a) şöyle buyurdu:
"Dostların en hayırlısı dört kişidir. Seriyyelerİn en hayırlısı dört yüz kişidir. Orduİann en hayırlısı dört bindir. On iki bin kişilik topluluk, azlığa rağmen mağlub edilemez." (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. Tirmizî hasendir demiştir).[328]
Yolculukta dört kişi ile olmak müstehabtır. Dördüncüsü hayırlıdır. Bundaki hikmet, birbirleriyle müşavere ederler, ihtiyaçlarını giderirler. Böylece hayır üzerine işbirliği meydana gelir.
Müslümanlar 12.000 kişi olduğu halde hezimete uğrarlarsa adetlerinin azlığından değil, başka sebeplerden dolayıdır.
"Dostların en hayırlısı" sözünden muradın, arkadaş değil de, Rasûlul-lah'ın (s.a) ashabının en hayırlısı 4 tür, diyenler de olmuştur, önceki görüş doğrudur. Ancak bu görüşün de doğruluk payı vardır. Bu dört kişi Hulefa-i Raşidîn'dir.[329]
962. Ebu Hüreyre'den (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"Verimli arazide yolcuîuk yaptığınız zaman deveye (otlamak) hakkını veriniz. Verimsiz arazide yolculuk yaptığınız zaman, güçleri tükenmeden orayı süratle geçiniz. Gece konakladığınız zaman yoldan uzaklasın. Çünkü yollar, geceleyin haşerâtın sığınağı ve geçeceği yerlerdir?' (Müslim rivayet etmiştir)[330]
Hadise göre; hayvanlara acımak lazımdır. Bu da onlan yiyeceklerden naâplendirmektir. Otlayamayacağı yerlerde uzun süre onu bekletmek doğru değildir.
Yalnız yerlerde, eziyeti mûcib olması nedeniyle gecelemekten sakınmak gerekmektedir.
Merası bol yerlerde yolculuk edilirse, hayvalar otlatılır ve sulanır. Mera-sız yerlerden geçerken süratli geçilmelidir. Zira hayvanların hastalanması ve güçlerinin düşmesi dikkate alınarak verimsiz yerde fazla kalmamalıdır. Böceklerin, haşerâtm gece yollarda gecelemesi hem onlar için kolay hareket etmeleri, hem de yolculardan dökülen yemek kırıntılarını toplamaları sebebiyledir.[331]
963. Ebu Katâde'den (r.a) rivayet olunmuştur:
"Rasûlullah (s.a) sefer esnasında geceleyin konakladığı vakit sağ tarafına yaslanır. Eğer sabaha az bir zaman kala konaklarsa dirseğini dikip, başı avucunda olduğu halde yaslanırdı." (Müslim rivayet etmiştir).[332]
Hadise göre; sağ tarafa yatmak müstehabtır. Namaz için uyku galebe çalması durumunda ihtiyatlı davranmak gerekir. Namaz vakti girmeden önce uyumak caizdir. Namaz vakti girdikten sonra, namaz kılamayacağma ya-kin hasıl olursa uyumak caiz değildir. Uyku kendisine galip olursa müstesnadır.
Gece yolculuğu yapan bir kimsenin istirahat için konakladığı yerde sağ tarafına uzanarak yatması müstehabtır. Eğer sabaha yakın bir vakitte konak-lamıssa kollarını dikerek, başını avucunun üzerine koyması da müstehabtır. Çünkü bu yatış şekilleri kişinin uykusunda hafif olmasını, dolayısıyla namaz ve ibadete kalkmasına yardımcı olur.[333]
964. Enes'den (m) söyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûlullah (u) şöyle buyurdu:
"Yolculuğa gece çıkınız. Çünkü yer geceleyin dürülüi?' (Ebu Dâvud ha-sen isnâdla rivayet etmiştir) [334]
Hadise göre; yolculuğa geceleyin çıkmak müstehabtır. özellikle gecenin son vaktinde, yolcu mesafeleri katetmeye müsait zindelikte olur.
Bir hadiste; "Gecenin son vaktine mtilazemet edin. Çünkü Allah'ın (cjc) melekleri, yolcu için yeri, sayfalan dürer gibi dürerler" buyurulmuştur.
Bir âyette: "Artık geceleyin bir ara aileni yola çıkar..." (Hicr, 65) buyurulmuştur.
Gecenin evvelinde yürümek nehyedilmİştir. Bir hadiste; "Hayvanlarınızı ve çocuklarınızı güneş battıktan sonra karanlık geçinceye kadar salıvermeyiniz."
İmam Nevevî ise, bu hadiste kastedilen; "Hayvanları ve çocukları sahipsiz göndermeyiniz" demektir. Ve bu vakitte yolculuk yapmak mekruh değildir, demiştir.[335]
965. Ebu Sa'Iebe el-Hüşenî'nin (r.a) şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: "İnsanlar bir yerde konakladıkları vakit, dağ kovukları ve vadi aralarına dağılırlardı. Rasûlullah (s.a); 'Sizin bu dağ aralarına ve vadilere dağılışınız, şeytandandır' buyurdu. Bundan sonra topluluk, bir yerde dinlendikleri zaman bir arada dururlardı." (Ebu Dâvud hasen bir isnâdla rivayet etmiştir).[336]
Râvi, Ebu Sa'lebe el-Httşeni'nin adı Cürsûm'dur. Hicrî 75'de vefat etmiştir.
Hadise göre; seferde, bir yerde yalnız konaklamak mekruhtur.
Yolculukta işbirliği ve ünsiyet hasıl olması için toplanmak müstehabtır. Çünkü seferde çoğu zaman yalnızlık hâli galiptir.[337]
966. Sehl b. Amr veya Bey'ât-ı Rıdvan'da bulunan İbn Hanzaliye diye bilinen Sehl b. Rebî' b. Amr el-Ensârî'den (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Rasûlullah (s.a) (açlıktan) karnı, sırtına yapışmış bir deveye rastgeldi. Ve şöyle buyurdu: 'Şu dilsiz hayvanlar hakkında Allah'tan korkunuz. (Binmeye) uygun olduğu halde bininiz, (yemeye) uygun olduğu halde yiyiniz' " (Ebu Dâvud, sahih isnâdla rivayet etmiştir).[338]
Hadisin râvisi Sehl b. Rebî (r.a) insanlardan uzlet etmiş, namazı ve zikri çok olan kimsedir. Mescitte olduğu sürece devamlı namaz kılardı. Mescitten ayrıldığı zaman da daima teşbih, tehlil gibi zikirle meşgul olurdu. Dımaşk'ta yaşamış, Muaviye devrinin başlarında burada vefat etmiştir. Sahabî oîdugu ve Bedir hariç bütün savaşlarda bulunduğu söylenmiştir.
Hadis; hayvan ve diğer canlılara nfle ile muamele etmeye teşvik etmektedir. Ayrıca hayvanları rahatsız etmemek gerekir. Çünkü onlar elem duyar, fakat konuşamazlar.
Hayvanlar hakkında; "Binmeye ve yemeye" elverişli olduğu halde denmiştir. Çünkü hayvanlar hakkında bu iki vasıf diğerlerinden önemlidir. Bu sebeple diğer vasıflar söylenmemiştir.[339]
967. Ebu Cafer Abdullah b. Câ'fer'in (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Birgün Rasûlullah (s.a) beni arkasına aldı. Ve hiç kimseye söylemiyece-gim bir sözü bana söyledi. Rasûlullah (sa) kazâ-i hacet amacıyla, gizlenmek için en çok tepe veya bahçe duvarını severdi." (Müslim muhtasar olarak rivayet etmiştir).[340]
Berkânî, Müslüm'in isnadıyla rivayet edilen hadisin; "Bahçe duvarı" sözünden sonra şu ziyadeyi getirdi: "Rasûlullah (s.a) Ensar'dan bir adamın bahçesine girdi. Orada bulunan deve, Rasülullah'ı (sa) görünce inledi ve gözleri yaşardı. Nebi (s.a) deveye yaklaşarak, hörgücü ve kulak arkasını sıvazladı. Ve deve sakinleşti. Rasûlullah (s.a); 'Bu devenin sahibi kim? Bu deve kimin?' buyurdu. Ensardan olan genç gelerek, 'Yâ Rasûlallah! İşte benim' dedi. Rasûlullah (s.a) Allah'ın (c.c) seni sahip kıldığı şu hayvan hakkında Allah'tan korkmaz mısın? Çünkü o bana, senin onu aç ve yorgun bıraktığım şikâyet ediyor' buyurdu" (Ebu Dâvud, Berkânî rivayeti gibi rivayet etmiştir).
Hadisin râvisi; Ebu Ca'fer Abdullah b. Ca'fer b. Ebu Talib el-Kureşî'dir. Babasıyla Hudeybiye'den Medine'ye gelmiştir. Rasûlullah (s.a) vefat ettiği zaman 10 yaşındaydı. 80 senesinde vefat etmiştir.
Hadise göre hayvan güçlü olduğu takdirde arka kesimine bir başkasını bindirmek caizdir.
Hayvanlar Allah'ın (cx); insanlara bahşettiği bir nimettir. Bunun şükrü, onlan yedirmek ve onlara acımaktır.
Hayvanların Nebi'ye (s^) şikâyet edip, gözyaşı dökmeleri onun mucize-lerindendir.
insanları mahlukata karşı iyilik yapmaya davet etmek müstehabtır.
Ahmed b. Hanbel'in rivayetinde "Nebi (s&); 'Bu devenin sahibi kimdir? bakın' buyurdu. Yahya, 'Çıktım. Sahibini aramaya koyuldum. Ensar'dan olan sahibini buldum. Onu çağırdım. Nebi (s.a); 'Bu devenin hali nedir?' buyurdu. Adam; 'Ne olmuş? Vallahi bilmiyorum. Onu çalıştırıp yük yükledik. Sonra şikâyet (sulama) görevinden aciz düştü. Bana onu kesmemi söylediler. Ben de dün gece kesip etini dağıttım' dedi. Nebi (s.a) .'öyle yapma' cevabını verdi.
îbn Reslân; bu rivayete göre deve kötürüm olduğu zaman onu kesmek caiz değildir. Şafiîlere göre böyle hayvanı mutlak olarak kesmek caizdir. Bu hadisteki yasaklama, mucize gerçekleşmesi sebebiyle bu hayvana aittir, diye ceyap verilmiştir.
Hâiş: Hurma kümesi demektir. Hurma bahçesi de denilebilir. Hadis, kazâ-i hacet esnasında çukur bir yere veya bahçeliğe oturarak görünmemeninsün-net olduğuna işaret etmektedir.[341]
968. Enes'den (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Bir yerde konakladığımızda, hayvanların yüklerini çözmedikçe nafile namaza durmazdık." (Ebu Dâvud, Müslim'in şartına uygun bir isnadla rivayet etmiştir).[342]
Hadise göre hayvanları konaklama esnasında rahatlatma ve üzerindeki yükleri indirmek müstehabtır. Bu davranışta, nafile ibadetlere mübâderet vardır. Ancak hayvanlara karşı bu davranış nafile ibadete takdim edilmiştir.
Böyle olmadığı zaman, hayvanların üzerindeki yükler namaz kılan kimselerin hatırını meşgul eder. Bu amaçla nafile ibadetten önce bu hareket yapılmıştır.
Hadiste ayrıca hazarda olduğu gibi, seferde de nafile ibadet yapmanın müstehab olduğu ifade edilmiştir.
İmam Nevevî; "Fukaha sefer halinde nafile namazı kılınabileceğinde mutlak ittifak etmiştir. İhtilaf, râtib olan nafile İbadetlerdedir" demiştir.[343]
Bu bölümde önce geçen birçok hadisler vardır.
"Allah (c.c); kul, kardeşine-yardım ettiği müddetçe onun yardımmdadırf' Ve "Her İyilik sadakadır?' Ve benzerleri gibi.[344]
969. Ebu Saîd el-Hudrî'nin (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Biz bir seferde iken, bineği üzerinde bir adam sağı, solu süzerek çıka-geldi. Rasûlullah (s.a) 'Kimin yanında fazla bineği varsa, bineği olmayana versin. Kimin beraberinde fazla azığı varsa, azığı olmayana versin' buyurarak, birkaç sınıf maldan söyleyebildiğini söyledi, de, bizden bir kimsenin, kendi fazla malında hakkı olmadığını zannettik." (Müslim rivayet etmiştir).[345]
Hadise göre, müslümanlar arasında dayanışmayı gerçekleştirmek ve işbirliğine teşvik vardır. Özellikle kriz anlarında.
Bu işbirliği ve dayanışma farz-ı kifâyedir. Yiyecek ve içeceğe mahsus değil, bilâkis umumidir. Bütün zaruri hayat faaliyetlerine şamildir.
Rasûlullah (sa) birkaç mal zikrederek, fazlasını tasadduk etmeyi emrederdi. Gelen kişinin sağı solu süzmesi, aç olması ve istemeden kendisine bir şey verilmesini ima içindir. Rasûlullah (sa) bunu sezerek nezaketle 'Buna yiyecek verin' demeyip 'Kimin fazla azığı varsa, onu azığı olmayana versin' buyurmuştur. İhtiyaç sahibi halini ima etmesiyle açıkça istemeden ona yardım eli uzatılmalıdır.[346]
970. Câbir'den (r.a) rivayet edilmiştir. Rasûlullah (s.a) gazaya çıkmak istedi. Ve "Ey Muhacir ve Ensâr topluluğu!... Kardeşleriniz arasında, herhangi bir malı ve akrabası olmayan gruplar var. Bundan dolayı her biriniz kendisine iki veya üç kişiyi alsın" buyurdu. Her birimizin nöbetle; erek bindiği binekleri vardı. Ben de yanıma İki ya da üç kişi kattım. Halbuki yalnız biri ile nöbetleşerek bineceğim devem vardı. (Ebu Dâvud rivayet etmiştir)[347]
Hadise göre; önceki izahlara ilâveten cihad v.b. hayır İşlerinde yardımlaşmaya teşvik vardır.
Sahabenin Rasûluliah'a (s.a) itaata acele davrandıkları ve onun emirlerini zorlanmadan îfâ ettikleri zikredilmiştir.[348]
971. Câbir'den (ra) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Rasûlullah (s.a) yolculuk -sırasında geri kalarak, zayıflan devesine götürerek, onlara dua ederdi." (Ebu Dâvud hasen isnadla rivayet etmiştir).[349]
Hadiste, Nebi'nin (s.a) tevazuu ve ashabına önem verip ontan gözettiğine işaret vardır.
Emirin cemaatını araştırması, onlardan zayıf olan kimseyi cesaretlendirmesi ve muhtaç olan kimseye yardım etmesi gerekir. Bu görev tüm müslü-manlarm görevidir.
Kendisinde zaaf ve gayret eksikliği olan kimseye dua ederek arzu ettiğine kavuşmasını sağlamak müstehabtır.[350]
"Sizin İçin gemilerden, hayvanlardan bineceğiniz şeyleri meydana getirmiştir. Ta ki sırtlarında karar kılasınız. Sonra üzerlerine yerleşince (kalplerinizle) Rabb'inizin nimetini iyice düşünesiniz ve (dilinizle de) bunları bize râm eden Allah'ın şanı ne yücedir, münezzehtir. Yoksa biz bunlara güç yetiremez-dik. Riz herhalde ancak Rabb'imize dönüp gidicileriz diyesiniz." (Zuhruf 12,14)[351]
972. İbn Ömer'den (ra) rivayet edilmiştir. Rasûlullah (s.a) yolculuğa çıkarken devesine çıkıp oturduğu zaman, üç kere tekbir alır, sonra şöyle derdi:
Bunları bizim emrimize âmâde kılan Allah'ı tenzih ederim. Yoksa biz bunlara yakİaşamazdık. Biz her halde Rabb'imize dönücüleriz. Allah'ım, yolculuğumuzda Sen'den iyilik, takva ve razı olacağın ameli isteriz. Allah'ım, bu seferimizi bize kolay ksl, bundan sonraki mesafeyi kısalt. Allahim, Sen yolculukta yardımcı, ehl-i iyâlde vekilsin: Allahım, seferin sıkıntısından, üzücü bir manzaradan, mal, aile ve çocukta kötü değişmelerden Sana sığınırım."
Seferden döndüğü zaman bunlan söyler ve şu ilavede bulunurdu. "Rabb1-İmize tevbekâr, ibadet edici ve hamdederek dönenleriz." (Müslim rivayet etmiştir)[352]
Hadiste geçen duayı, sefere gidip, dönerken okumak müstehabtır. Çünkü sefer, kusur işleme ve sığınılması gerekli şeylerin meydana gelme ihtimali olan yerdir.
Allah'a (c.c) yönelmek ve O'ndan kolaylık, hayır ve muvaffakiyet ümid etmek gerekir. Ve nimetlerine karşı şükür etmek lazımdır.
"A ilahım, Sen yolculukta yardımamsın" bu dua ile kul, yolculukta Allah'ı (c.e) kendisine yardımcı ve başa gelecek olaylardan kendisini korumasını İstemiştir.
"Allahım, seferin sıkıntısından, üzücü bir manzaradan, mal, aile ve çocukta kötü değişmelerden Sana sığınırım,"
Bu kısımdan murat, sefer dönüşü ailesinde ve malında görülebilecek bir değişimden Aüah'a (c.c) sığınmadır. Bu değişmenin hastalık, ölüm veya ma-sİyet üzerinde olması düşünülebilir.[353]
973. Abdullah b. Sercis'in (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştin Rasûlullah (s*) sefere çıktığı zaman, seferin sıkıntısından, kötü değişimlerden, yükseldikten sonra düşüşten, mazlumun bedduasından, aile ve maldaki kötü görünümlerden Allah'a sığınırdı." (Müslim rivayet etmiştir)[354]
Hadisin râvisi Abdullah b. Sercis, sahabîdir. Bağdat'a yerleşti. Mahzû-moğuüan'ndandır.
Hadiste zikrolunan hususlardan sığınmak müstehabtır. Çünkü sığınılacak hususlar seferde meydana gelebilecek şeylerdir.
Seferden önce, yolcunun haklan sahiplerine verip helâlleşmesine teşvik vardır. Çünkü mazlum dua ederse duası seferde kabul olur. Tesiri daha şiddetli olur.
Yolculukta hiç kimseye yardımı esirgemek veya ücreti az vermek gibi zul-metmemeye özen göstermek gerekir.
Hadiste, ziyade yapılan amellerden eksiltmekten, andlaşmadan sonra bozmaktan, cemaatten infirada, salahtan fesada değişmeden sığınma vardır. Ay-nca, çokluktan azlığa, imandan sonra küfre düşmek, itaatten masiyete dönmek, huzurdan gaflete dönmekten sığınma vardır.[355]
974. Ali b. Rebîa şöyle demiştin Ali b. Ebu lalib'e fra) binmesi için bir hayvan getirildiğini gördüm. Ayağını üzengiye koyarken "Bismillah" dedi. Hayvana oturup yerleşince, söyle dua etti: "Bu bineği emrimize sunan Allah'a hamdolsun. Aksi halde ona yakın olamazdık. Biz Rabb'imize dönücüleriz" buyurarak, üç defa "Elhamdülillah" sonra üç defa Allahu Ekber" derdi. Sonra "Sen'i noksan sıfatlardan tenzih ederim. Nefsime zulmettim. Beni mağfiret eyle. Çünkü ancak Sen mağfiret edersin, diyerek gülümsedi. Kendisine "Yâ Emîrü'l-Mü'mmm neye güldün?" denildi. Ali (ra)" Nebi'yi (sa) şu yaptığım gibi yaparken gördüm. Gülümsemişti. Kendisine 'Ya Rasûlallah neye güldünüz?' dedim. Rasûlullah (s.a) 'Çünkü Rabb'in Sübha-nehü; kulunun 'Günahlarımı mağfiret eyle' deyip, O'ndan başkasının günahları mağfiret etmeyeceğini bilmesinden hoşlandığı için razı olur (ondan güldüm)' buyurdu!'
(Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. Tirmizi hasendİr, demiştir. Bazı nüshalarda hasen, sahih tabiri yardır. Bu Ebu Davud'un lafzıdır.)[356]
Hadise göre; umumi hadislere ittibaen, binerken besmele çekmek müs-tehabdır. Allah'ı (c.c) hamd ve O'nu tazımi, nimetleriyle faydalanması karşılığında çok yapmak, istiğfarı, özellikle kusurları işlediği zaman çoğaltması müstehabtır.
Allah'ın (cc) rahmetinin genişliği ifade edilmiştir.
Nebi'mn (s.a) müslümanlann kurtuluşuna ve Allah'ın (cc) onları kabul etmesine titiz davrandığı görülmektedir
üç kere 'Elhamdülillah' derdi; hamdın üç kere tekrarı Allah'ın (cc) azametini müşirdir. Çünkü kul, Allah'ın hakkını gerçek şekilde takdir edemez, O Allah'a uymada, gücü nisbetİnde memurdur. Uç kere olmasından hikmet;
1. Nimet içindir.
2. Azabı def içindir.
3. İkramın umumi olması içindir.
Üç kere 'Allahu Ekber1 derdi. Bunun birincisi, Allah'ın zatındaki azamet ve kibriyasma işarettir. İkincisi, sıfatlanndaki azamet ve kibriya, üçüncüsü mekandan münezzeh olduğuna işarettir.
Allah'a (c.c) gülmek sıfatı izafe edilmesi hakiki değil, belki O'nun rızasından kinayedir.[357]
Konu ile ilgili hadisler
975. Câbir'in (ra) şöyle dediği rivayet olunmuştur.
"Biz yokuş çıkarken, tekbir getirir, iniş sırasında teşbih ederdik." (Buhârî rivayet etmiştir).[358]
Hadise göre; "Duygu yüceliğinden, manevi yüceliğe yükselirken A ilahın azametine ve büyüklüğüne şehadet amacıyla tekbir getirdik" demektir. Tekbir getirmek "Allahu Ekber" demektir. Teşbih etmek ise "Sübhânellah" demektir.[359]
976. İbn Ömer'den (na) şöyle dediği rivayet olunmuştun
"Nebi (s.a) ve ordusu tepelere çıkarken tekbîr getirirler. Aşağı İnerlerken teşbih ederlerdi."
(Ebu Dâvud.sahih isnatla rivayet etmiştir).[360]
Yüksek yere çıkarken tekbir j,stirmek, gerçek yüceliğin duygu yüceliğine izharı, amacıyla müstehabtır.
İnerken, Allah'ı layık olmadığı vasıllardan tenzih ederek, teşbih etmek mttstehabtır.[361]
977. İbn Ömer'den şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Nebi (s-a) hac yahut umreden dönerken; her yokuş ve yüksek yere çıkarken üç kere tekbir getirir, sonra şöyle dua ederdi: 'Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Birdir. Şeriki yoktur. Mülk ve hamd O'na mahsustur. O her şeye kadirdir. Rabbimize, tevbe ve İbadet ederek, secdede bulunarak, hamdederek dönücüleriz. Allah va'dine sadıktır. Kuluna yardım etti. Düşman orduları tek başına hezimete uğrattı: " (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir).[362]
Müslim rivayetinde: "Ordu ve seriyyelerle, gazadan veya hac ve umreden döndüğü zaman»" şeklindedir.
"Seniyye": Dağ eteği, yamaç demektir. Fedfed: Sert ve yüksek yer anlamındadır.
Hadiste geçen; "Lâ ilahe illallah"; Allah'ın zâtını birlemektir. "Vahdehû' sıfatlarını birlemektir, "fltallah"; fiillerini birlemektir.
Hadise göre; Allah'ın nimetini itiraf etmek, O'na taata, ibadete ve tevbe etmeye ahdi tazelemek gerekir.
Bu duayı her sefer dönüşünde ister hac veya umre veya başka sefer olsun okumak müstehabtır.
"Kuluna yardım etti"den maksat, Rasûlü Ekrem'dir (si).
Nevevî derki: "Allah, insanlar tarafından harp yapılmaksızın bütün (Hendek harbinde) hizipleri bizzat hezimete uğratmıştır" demiştir.[363]
978. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edilmiştir: Bir adam;
"Yâ Rasûlallah! Sefere çıkmak istiyorum, bana tavsiyede bulun" dedi. Rasûluliah (ş.a);
"Allah'ın takvasından ayrılma, her tümseklî yerde tekbir getir" buyurdu. Adam ayrılacağı vakit, onun hakkında, "Allahım, ona uzaklığı kısalt, seferi ona kolay kıl" diye dua etti. (Tirmizî rivayet ederek, hasendir, demiştir).[364]
Yoia çıkmak isteyen kimsenin, kendisine dua etmesi ve doğru yolu göstermesi için ilmine, faziletine güven duyduğu kimseye danışması müstehabtır.
Fazilet ehlinin, yolcuya, Allah'tan (cc) sakınmasını ve sefer edebterir.i Öğretmesi ve tavsiye etmesi gerekir.
Yolcuya sefer boyunca fayda sağlayacağı ve zorluktan uzaklaşması için dua etmesi gerekir.
Duada "uzaklığı kısalt" cümlesinden maksat, uzun yolun müyesser me-sakkatlardan uzak kılınmasını istemektir. Bu şekilde yol kısa imiş gibi gelir.[365]
979. Ebu Musa el-Es'arî'den (ra) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Nebi (s.a) ile bir seferde beraberdik. Bir vadiye çıkarken tehül ve tekbir getirirdik. Seslerimiz yükselirdi. Nebi (s.a); *Ey insanlar kendinize acıyınız. Siz ne sağıra ve ne de uzakta olan kimseye sesleniyorsunuz. O sizinle beraberdir. İşitici ve yakındır' buyurdu." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[366]
Hadise göre; sefer süresince yüksek sesle zikir yapmamak müstehabtır. Ayrıca Nebi'nin (s.a) ashabına karşı şefkatli olduğunu anlıyoruz.
Allah (cc) mü'minlere yakındır. Gerek gizli ve gerekse aşikar bütün sözleri duyar ve bilir.
Tehlîl getirmek "Lâ ilahe illallah" demektir. Tekbir getirmek ise "Allahu Ekber" demektir.[367]
980. Ebu Hüreyre'den (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûlullah (sa) şöyle buyurmuştur:
"Üç dua şüphesiz"kabul edilir. Mazlumun, misafirin, bir de babanın oğluna yaptığı dua."**1 (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir).[368]
Hadise göre; misafirin kendisine ve başkasına dua etmesi müstehabtır. Çünkü Allah (cc), yolcunun karşılaştığı sıkıntı ve zorluklardan dolayı duasını kabul eder.
Zulümden ve ana babaya asi olmaktan sakınmak, mazlumun ve babanın bedduasından sakınmak gerekir. Çünkü bu dua reddedilmez.[369]
981. Ebu Musa el-Eşarî'den <r.a) rivayet olunmuştur. Rasûlullah (s.a) bir topluluktan korktuğu zaman şöyle dua ederdi:
"Allahim, Senİ(n korumam) onlara karşı siper kılarız. Şerlerinden Sana sığınırız."
(Ebû Dâvud ve Nesaî sahih isnadla rivayet etmişlerdir.)[370]
Hadîse göre; her belâ ve musibet anında Allah'a sığınıp O'na yapışmak, zalim ve benzerlerinin şerrinden bu dua ile dua edilmesi gerekir.
Bİr topluluktan korkmak, beşer için tabiî bir haldir. Allah (cx) Musa ve Hanın hakkında:
"Musa ve kardeşi; Rabb'imiz onun bize kötülük etmesinden veya azgınlığının artmasından korkarız, dediler." (Tana, 45) buyurmuştur.[371]
982. Havle b. Hâkim'den (ra) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûlul-lah'ı (s.a) şöyle söylerken işittim:
"Kim mola verir de: 'Sana yarattıklarının şerrinden, Allah'ın tam olan kelimeleriyle sığınırım' derse, o yerden gideceği yere kadar kendisine hiçbir şey zarar veremez" dedi. (Müslim rivayet etmiştir).[372]
Hadise göre; bu duayı gece veya gündüz, her konaklama anında yapmak müstehabtır.
Râvi; Havle b. Hâkim (r.a), Osman b. Mazun'un eşidir. Nefsini Rasülul-lah'a (s.a) hibe eden kadındır.
"Yarattıklarının şerrinden" bu cümle ile şerli varlıklar kastedilmiştir. Bu kısma insanın nefsi, hevası gibi içten ve dıştan zarar veren her şey dahildir. Şeytan v.s. lam olan kelimelerden murat; bazı alimlere göre kusuru ve noksanı olmayan kelimelerdir. Bir kısmına göre de şifalı kelimelerdir. Bir kısmına göre ise bundan maksat Kur'an'dır.[373]
983. İbn Ömer'den (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûlullah (s.a) yolculuğunda gece olunca şöyle buyururdu:
"Ey yer, benim ve senin Rabb'in Allah'tır (cc). Senin ve sende olan canlıların, yaratılan ve üzerinde gezen varlıkların zararlarından Allah'a sığını-nm. Yine burada yaşayan arslan, yılan, akrep ve burada yaşayan, İblis ve şeytanların şerrinden Allah'a sığınırım." (Ebu Dâvud rivayet etmiştir)[374]
"Ey yer" diye Rasülullah'ın (s.a) bu şekilde nidası, Allah'ın yere anlayacağı bir idrak verdikten sonra muhatab kılındığı muhtemeldir.
Bu duayı, konaklama esnasında, özellikle gece vakti okumak müstehabtır. Çünkü eziyet görme açısından daha galiptir. Zira bu vakitte eza veren canlıların gizlenmesi sözkonusudur. Bu duayı okuyan Allah'ın (cc) izniyle selâmet bulur.[375]
984. Ebu Hüreyre'den {ta) rivayet edilmiştir. Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"Yolculuk bir çeşit azaptır ki, sizi yemekten, içmekten, uykudan men eder. Sizden biri işini bitirince, hemen evine dönsün" (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[376]
Hadise göre; seferde ihtiyaç görüldükten sonra vatana avdet etmeye teşvik vardır. Bu hususta gecikmemek müstehabtır.
"Yolculuk bir çeşit azaptır!* Bu izah, seferdeki yorgunluk ve cesedin acı duyması sebebiyledir.
İmamu'l-Harameyn, babası vefat ettikten sonra Ok cülusunda "Niçin sefer azaptan bir parçadır?" diye soruldu. İmamu'l-Haranıeyn; "Çünkü dostlardan ayrılık vardır da ondan" cevabını verdi.
Ayrıca yolculuk esnasında sıcak ve soğuğa göğüs germek, yakınlardan ayrılma ve yaşam zorluğu mevcuttur. Bu açılardan azap denilmiştir.[377]
985. Cabir'den (ra) rivayet olunmuştur. Rasûlullah (s.a) şöyle buyudu: "Sizden biriniz, ailesinden ayrılığı uzun sürerse, gece evine dönmesin."
Başka bir rivayette; "Rasûlullah (sm) ailesinin kapısını gece çalmasından yasakladı" şeklinde geçmektedir. (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir),[378]
Sefer kısa ise eve gece dönmek mekruh değildir. "Tunik"; geceleyin gelmek anlamındadır.
Uzun süre ailesinden uzak kalan kişinin dönerken gece ansızın evine girmesi hoş karşilanmamaktadır. Ancak ev halkının haberi varsa gece eve gelmekte sakınca yoktur. Buradaki kerahet evdekilerin hazırlıksız olmaları ve telaşa düşmeleri sebebiyledir.[379]
986. Enes'ten (ra) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Rasûlullah (sa) ailesinin kapısını sefer dönüşü geceleyin çalmazdı. Daima sabah veya akşam vakti gelirdi:1 (Buhâri ve Müslim rivayet etmiştir)[380]
Bu ve önceki hadislerin genel izahı şöyledir:
Seferden gece dönmek mekruhtur. Gündüzün evvelinde ve sonunda gelmek müstehaptır. Böylece ailesini rahatsız etmemiş ve onu rahatsız olacağı bir halde bulmamış olur.
Ancak, hanımını müşkül bırakmaz ve sefer müddeti de kısa olursa veya kadının, kocasının geleceğine dair bilgisi varsa o takdirde gece gelmesinde bir sakınca yoktur.
Ancak gündüz gelirse, kadının traş ve temizlik gibi hazırlığım yapması mümkün olur.[381]
987. Enes'ten (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Nebi (s.a) ile beraber, seferden döndüğümüz zaman, Medine eteklerine geldiğimizde Rasûlullah (s.a); 'Rabb'imize hamd edici, ibadet edici, tevbe ediciler olarak dönücüleriz' buyurdu ve Medine'ye gelinceye kadar devamlı böyle söylüyordu." (Müslim rivayet etmiştir).[382]
Vatana dönüş esnasında bu ve benzer duaları çok okumak müstehabtır. Çünkü bu dönüşte, taat, şükür ve tevbeye azim ederek salim olma nimetini tabir vardır.
"Allah'ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, hiçbiriniz ebediyyen temize çıkamazdı" buyurmuştur.[383]
988. Ka'b b. Mâlik'ten (r.a) rivayet edilmiştir:
"Rasûlullah (s.a) seferden döndüğü zaman mescide gelip, iki rekat namaz kslardi." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[384]
Seferden döndüğü zaman evine en yakın bir yerdeki mecsitte iki rekat namaz kılmak müstehabtır. Bundaki hikmet, beldesine gelişini Allah'a ibadet ile açmak vardır.[385]
989. Ebu Hüreyre'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştin
"Rasûlultah (s.a); 'Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadının, bir gün bir gecelik yola, mahremsiz çıkması helâl olmaz' buyurdu" {Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[386]
Hadise göre; mü'min bir kadının, bir gün bir gecelik mesafeye mahrem-siz gitmesi caiz olmaz. Buradaki bîr gün bir gece ifadesi galip olan âdete mebnİdir.
Mahrem İle beraber sefer caizdir. Bu mahrem ister fasik olsun, ister sâ-lih olsun müsavidir. Çünkü mahrem olan kimseden kötülük beklenmesi gayri tabiidir.
Allah'a ve ahiret gününe iman eden kişinin Allah'ın yasak ettiklerinden sakınması gerekir. Bu sebeple "Allah'a ve Ahiret gününe inanan bir kadın" buyurulmuştur. [387]
990. İbn Abbas'm (r.a) Rasûluliah'i (s.a) şöyle buyururken İşittiği rivayet olunmuştur;
"Herhangi bîr erkek, yanında mahremi olmayan bir kadınla başbaşa kalmasın. Kadın, ancak mahremiyele yola çıkabilir. Bir adam RasûluUah'a (s.a): 'Yâ Rasûlallah! hanımım hac amacıyla yola çıktı, bense falan falan gazve için yazıldım' Rasûlullah (s.a): 'Yürü, hanımınla beraber haccet', buyurdu." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[388]
Hadise göre; kadının hac ve umre dışında mahremsiz veya kocasız sefere çıkması haramdır.
Cumhur fukaha; "Adına sefer denilen, gerek uzun olsun, gerekse kısa olsun her tür yolculuk, kadına yasaktır." demişlerdir.
Hanefîlere göre ise; "Namazın kısaltılması caiz olan her uzun seferden kadın men'edilir.
Şafiîlere göre; "Farz olan hac ve umre yolculuğuna kadının nefsinden emin olduğu takdirde, mahremsiz çıkması haram değildir.
Hanefîler ve İmam Ahmed; Darekutnî'nin rivayet ettiği, "Kadın ancak mahremi ile beraber haccetsin" hadisine göre kadının mahremsiz hacca ve umreye gidemeyeceği görüşündedirler. Kadınlardan hac ibadetini ifa etmek isteyenlerin, kocaları veya mahremlerinin refakat etmeleri cumhura göre va-rib değildir.
İmam Ahmed; "Eğer kadına başkası refakat etmediği takdirde kocasının veya mahreminin yolculukta refakat etmesi vacibtir" demiştir.
Kadının yalnız başına sefere çıkması, topluluktan ayrılması veya düşmanlardan korkması gibi zarurî haller sebebiyle yukarıdaki hükümlerden istisna kılınmıştır.
İslâm dinî kadına önem vermiş ve onlan korumuştur. Onlan şüpheye ve düşmanların tecavüzüne maruz bırakmamıştır.
Kadînîa beraber erkeğin halvette olması haramdır. Çünkü bu durumun fnhuşa sevketmesî üiv.ıhtemeldir. Zamanıma müsltrnîsn bu kesyuii. iiik-katli obnahdır. Bir hadis-i şerifte de "Bir kimse yanında mahremi olmayan bir kadınla bir arada oturmasın" büyütülmüştür.[389]
991. Ebu Ümame'nin (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim:
"Kur'an okuyunuz. Çünkü o, kıyamet günü, okuyanlarına şefaatçi olarak gelir." (Müslim rivayet etmiştir).[390]
Kur'an okumak sevaptır. Onu okuyup, amel eden kimseye, Kur'an kıyamet günü, şefaatçi olarak gelecektir.
Alkamî şöyle der; "Kur'an-ı Kerim kıyamet günü insanların görebileceği şekle bürünerek gelecektir. Aynen, kulların hayır ve şer amellerinin tartılacak biçimde şekil alacağı örneği gibi."
"Kur'an'ı Allah rızası için öğrenip yasayan, Allah'ın (cc) ve kullarının haklarını gözeten stddıklar topluluğundan olması itibarıyla peygamberlerin derecelerinden bir kısmına nail olmuşlardır.[391]
992. Nevvâs b. Sem'ân'dan (ra) şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Ra-sûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim:
"Kur'an ve dünyada iken onunla amel eden Kur'an ehli, kıyamet günü, huzura getirilirler. Bakara ve Âl-i tmran sureleri, bu kimseler hakkında şefaatçi oldukları halde çekişerek, karşılarlar! (Müslim rivayet etmiştir).[392]
Hadiste; Kur'an-ı Kerim'İ tilâvet etmenin ve Bakara ile Âl-i İmran surelerinin faziletine işaret edilmiştir.
Hadisteki, "Sahibihima"ûan murat; Bakara ve Âl-i îmran surelerini te-debbürle okuyan ve emrolunania amel edip, nehyettiklerini yapmayan kimsedir.
Bakara ve Âl-i İmran sureleri, Kur'an'm en uzun ve hükümleri en çok olan sureleridir.[393]
993. Osman b. Affan'dan (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûlul-lah (s.a);
"En hayırlınız, Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir" buyurdu. (Buhârî rivayet etmiştir)[394]
Kur'an'ı okumayı ve tecvid ile kıraati Öğrenmenin faziletine hadis-i şerif işaret etmiştir.
Aynca hadiste Kur'an'ı Allah'ın (cc) nzasını kazanmak için ihlasla öğretmenin faziletine de işaret edilmiştir.
"Kur'an öğrenen" tabiri Kur'an'm tümüne şamil olduğu gibi, bir kısmına da havidir.[395]
994. Hz. Aişe'den (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Kur'an okuyan ve maharet sahibi kimse, muhterem ve itaatkar olan gezici meleklerle beraberdir. Kur'an okuyan, kıraatinde zorlanarak kekeleyen kimseye iki ecir vardır! (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[396]
Hadiste, Kur'an-ı Kerim'i güzel tilâvet edip, kıraati hakkıyla ifa etmenin fazileti ve bu kimselerin ahiretteki makamlarında amelleri ölçen meleklerle beraber olacağına delil vardır.
"Ta'tea"; Meşakkat ve tereddütle okumaktır.
Kur'an'ı güçlükle okuyanlara iki ecir verilmesi, onların hafız olanlardan daha çok sevap alacağı anlamında değildir. Zira peygamberler veya meleklerle bir arada bulunmak elbette daha fazla sevap neticesidir.
Kur'an'ı zorlukla okuyan kimsenin, birisi kıraatinden dolayı, diğeri me-şekkatinden dolayı olmak üzere iki ecir alacağına işaret edilmiştir.
Bu mükafatların sebepleri şunlardır:
Kur'an'ı okuyup, amel edenler, onu melekler gibi yüklenmiş sayılmıştır. Veya kıraatiySe müslümanlara fayda sağladığı veya İçindeki manalara insanları sevkettiği cihetiyledir.[397]
995. Ebu Musa el-Eşarî'den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlul-lah (s.a) şöyle buyurdu:
"Kur'ân okuyan mü'min, turunç meyvesi gibidir. Kokusu ve tadı güzeldir. Kur'ân okumayan mü'min, tadı güzel, kokusu olmayan hurma gibidir. Kur'an okuyan münafık, kokusu güzel, tadı acı olan reyhan otuna benzer. Kur'ân okumayan münafık, tadı acı, kokusu olmayan Ebu Cehil karpuzu gibidir." (Müslim rivayet etmişlerdir).[398]
"Kur'an okuyan mü'minin benzeri" yani sânı büyük garip vasfı, kalbini sabit imanından, Kur'an-ı kıraat la rahattık duyması ve sesiyle insanları hoşnut kılması, dinleyip, öğrenmesi sebebiyledir.
Böyle okuyan mü'min turunç meyvesine benzetilmiştir. Çünkü turunç meyvesi, koklama, görme, tad ve dokunma duyulan olmak üzere 4 organa hitap etmektedir. Bu meyveyi ilk görme anında insanın canı çekmektedir.
"Utriice" portakal, elma ve kavun gibi meyvalardır. "Kuran okumayan mü'minin benzeri" hurmaya benzetilmiştir. Kalbinde İman vardır. Fakat onu izhar edecek Kur'an tilavetinden uzaktır. Bu tilavetten maksat Fatiha gibi gerekti kıraatin haricinde okunması gerekli tilavettir. Hurma tadı var, ancak kokusu yoktur. Böyle mü'min imanı sayesinde tatlıdır, ama kıraati olmadığından kokusu yoktur.
Kur'an okuyup onunla amel eden yüksek derecelere haizdir. Kur'an okuyan münafık zahiri güzel görünür. Ama içi habistir.
Kur'an okumayan münafık İçi ve dışı habistir.
Hadis, Kur'an'ı ezberleyip, hıfzetmenin faziletine işaret etmekte ve bir şeyi anlatmak için misal getirmenin eğitimdeki yerini İma etmektedir.[399]
996. Ömer b. Hattab'tan (r.a) rivayet olunmuştur: Nebi (s.a);
"Şüphesiz Allah (cx), bu kitabla birtakım kavimleri yüceltir. Diğer bir kısım topluluğu (amel etmeyen) da alçaltır" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[400]
Allah'ın (cx) kitabını okuyup, anlamak, ezberlemek ve onunla amel etmeye teşvik vardır.
Ondan yüz çevirip, ihmal eden ona inanmayan alt derecelere düşer. Dünya ve ahireti mahvolur.[401]
997. Ibn Ömer'den (ra) rivayet olunmuştur. Nebi (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Ancak iki kişinin hakkında hased caizdir. Birisi Allah kendisine Kur-an'i nasip etmiş, onunla gece gündüz meşgul oluyor. Diğeri, Allah (cc) kendisine mal vermiş. Gece gündüz Allah yolunda infakta bulunuyor?' (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[402]
Bu hadise göre; Kur'an'ı ezberlemek tedebbür ve tefekkür ile okumaya devam etmeye temenni vardır.
Ayrıca bu hadisin şerhi İçin 544 no'lu hadise bakınız.[403]
998. Beri b. Âzib'teri (u) şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Birisi Kehf suresini okuyordu. Yanında iki iple bağlı atı bulunuyordu. Adamın üzerine bulut yaklaşarak, gölgelemiş, atı ise ondan ürkmüştü. Sabah, adam Nebi'ye (s.a) gelerek durumu anlattı. Nebi (s.a); 'O bulut, Kur'an için inen bir sekînettir' buyurdu." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[404]
Hadiste Kehf sûresini okumanın fazileti, salih insanla> 'çın harikulade olayların zuhuruna işaret vardır.
Kehf suresini okuyan sahabî Useyd b. Hudayr'aır. Atını İki iple bağlaması, atın kuvvetli ve hırçın olması sebebiyledir.
Sekînet hakkında; esen rüzgâr, üzerinde sekînet bulunan melek, kuş gibi hayvan, cennet altınından yapılmış yo! ve ruh gibi şeyier söylenmiştir. Ancak, Allah'ın yarattığı ve yanında melekler buiunan bir varlık olarak anlamak en uygun olanıdır.[405]
999. İbn Mesûd'dan (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a); "Kim, Allah'ın kitabından bir harf okursa ona bir hasene vardır. Bir hasene on misli karşılığıdır. Ben Elif, lam, mim bir harftir demiyorum. Elif bir harftir, lam bir harftir, mim bir harftir" buyurmuştur. (Tirmizî rivayet etmiştir. Hasen ve sahihtir)[406]
Kur'an-ı Kerim'i okumaya teşvik edilmektedir. Okuduğu her kelimenin her bir harfine 10 sevap verilmektedir.
Bir hadiste: "Kim Kur'an'ı okur, harekelere dikkat ederse her harf karşılığında 20 hasene vardır. Kim harekelere dikkat etmezse, her harf karşılığında 10 hasene vardır" buyurulmuştur. Burada zikrolunan diğer 10 hasene Kur-an'ı zabt ve kıraatteki hırs karşılığtndadır.[407]
1000. tbn Abbas'tan (r.a) şöyle demiştir. Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"İçinde (ezberinde), Allah'ın kitabından bir şey bulamayan kimse harap ev gibidir:* (Tirmizî rivayet etmiştir. Hasen ve sahihdir).[408]
Kalbinde Kur'an'dan bir şey olmayan kimse harap ev gibidir. Kur'an'ı hıfz eden hayırla doludur. İhsanla müstağraktır.
Kim Kur'an'ı ezberlerse veya bir kısmjm hıfz ederse harap olan evi tezyin ve imar etmiş olur.
Hadiste Kur'an*ı ezberlemeye ve onu devamlı okumaya teşvik vardır.[409]
1001. Abdullah b. Amr b. Âs'tan (ra) rivayet olunmuştur. Nebi şöyle buyurmuştur:
Kur'an hafızına "Oku ve yüksel, dünyada okuduğun gibi, oku. Senin varacağın yer (cennette) okuduğun âyetin son noktasıdır!' (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. Tirmizî, hasen ve sahihtir, demiştir).[410]
Kur'an'ı ezberleyen kimse İçin cennette, ezberlediği kadar dereceler vardır.
Beyhakî'nin rivayetinde Rasûlullah (si); "Cennetin derecelerinin sayısı, Kur'an âyetleri sayısıncadır. Kur'an ehlinden cennete giren kimsenin üzerinde derece yoktur" buyurmuştur.
Hadisin metni ve Beyhakî'nin hadisinden "Kur'an'ın bütün ayetlerini tam olarak okuyan kimse" takva sahibi kimselerin cennetteki derecelerinden en üstününe hak kazanır, hükmü istifade edilmiştir.
"Oku ve yüksel" bu söz, hafıza cennette sırf haz duyup, hoşnut olması için denilecek, yoksa cennete, teklif yoktur.
Bu söz dünyada Kur'an'ı ezberleyen, eda ve kıraatim sağlam yapan kimseye söylenecektir.
Kur'an'i ezberlemeye teşvik edilmektedir.
Sahİbu'l-Kur'an'dan maksat, hafızdır. Kur'an'ı ezberleyen ve onu tedeb-bürle beraber amel eden kimse, yalnız okuyan hafızdan faziletlidir.
Ayrıca hadisten şu sonuçlar çıkarılabilir.
Kur'an'ı tilavet ve tedebbürle amel ederek çok okumaya teşvik edilmiştir. Kur'an'ı hatmetmeye, bunu en çok yedi günde bir tekrarlamaya teşvik olunmuştur.
Kur'an tilâveti ve tedebbürle amel ederek çok okumaya teşvik edilmiştir.
Kur'an'ı hatmetmeye, bunu en çok 7 günde bir tekrarlamaya teşvik olunmuştur.
Nevevt Ezkâr adlı eserinde, muhtar olan hatim suresi hakkında İhtilafı zikretmiş ve şöyle demiştir. "Bu durum şahısların durumuna göre değişiklik arz eder. Bir kısım kimseler Kur'an'ın inceliklerini, latif manalarını düşünerek okumak ister. Bu kimse okuduğunu tam olarak anlamanın hasıl olduğu bir vakitte hatmeder. Yine bir sınıf insan ilim neşriyle veya müslümanlar arasındaki husumetleri gidermekle meşguldür. Bunun gibi diğer görevleri vardır. Kur'an'ı ona göre bir süre içinde hatmeder Vakti müsait olan kimselerin mümkün olduğu sürece kıraati çoğaltması ve anlayarak okuması faziletlidir![411]
1002. Ebu Musa'dan (r.a) rivayet edilmiştir. Nebi (si) şöyle buyurmuştur. "Şu Kur'an-ı devamlı okuyunuz. Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin olsun ki, Kur'an'm hatırdan çıkması, devenin bağından kurtulup, kaçmasından, daha süratlidir!' (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[412]
Hadise göre Kur'an'ı ezberleyen kimsenin onu unutmamak için devamlı, zaman zaman okuması gerekir.
Aksi halde, Kur'an insan hafızasından çıkar. Çünkü Kur'an'ı unutmak develerin yayılmasından daha süratlidir.
Kur'an'ı ezberlemek, Allah'ın (oc) bahşettiği bir lütuftur.[413]
1003. İbn Ömer'den (na) rivayet edilmiştir kî, Rasûlullah (sa); "Kur'an hafızı, bağlı deve gibidir. Eğer onu muhafaza ederse elinde tutar, salıverirse, kaçar!' buyurmuştur. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[414]
Hadiste Kur'an'ı ezberleyen kimse deve sahibine benzetilmiştir. Deve sahibi, devesini bağlar ve onu korursa, kaçmaktan onu emin kılmış otur. Eğer onu salıverirse kaybolur, elde edilmesi zor olur. Kur'an hafızı da böyledir. Onu ezberledikten sonra devamlı okur ve korursa unutması güç olur. Ve böylece onu korumuş olur.[415]
1004. Ebu Hüreyre'den (na) şöylç dediği rivayet edilmiştir.
Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken dinledim: "Allah Teâlâ, Kur'anı Ke-rim'i aşikâr ve teğanni ile okuyan güzel sesli Nebisini dinlediği gibi, hiçbir şeyi dinlememiştir;1 (Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir).[416]
Allah (c.c), Kur'an-s Kerim'i güzel sesle tilavet eden kimseye büyük ecir verir.
Kur'an-ı Kerim'i güzel sesle okumak mubahtır. Ancak böyle okurken kıraatte harf fazlalığı veya eksikliği gibi değişiklik yapmamak gerekir.
Kelabâzî; "Kur'anU teğanni ile okumcvm manası; Allah'tan (cc). korku ve kalp inceliği üzere olması şeklindedir" demiştir.
Veya "Teğannt" kederleri gidermesi anlamındadır. Çünkü insana keder isabet ettiği zaman, çoğunlukla içinde bulunduğu durumdan çıkmak için şiirle teğanni eder. Sıddıklann derdi; ahiret derdi ve onlann Allah (cc) ile meşguliyetlerinden dolayı göğüslerinin daralmasıdtr. Bu sebepten Nebi (sa) "Kim Kur'an't teğanni ile okumazsa, bizden değildir" buyurmuştur.
Veya; "Kim Kur'an'Ia başka şeylerden müstağni olmasa.." demektir. Ancak bazı sarihler bunu tenkid etmişlerdir. Ve "şayet bu mana kasdedilmişse onunla insanlardan ve onlarla konuşmaktan müstanği olma demek olur ki, bu tebliğ, alış veriş vj. gibi İhtiyaçlardan uzaklaştırır." diyerek muhalefet etmişlerdir.
İbn Malik ise; "Buradaki Kur'an'Ia başka şeylerden müstağni olma durumu kıraat esnasındadır. Yoksa müstağni olmak bütün vakitler için değildir" demiştir.[417]
1005. Ebu Musa el-Eş'arî'den rivayet olunmuştur: Rasûlullah (s.a) kendisine: "Gerçekten sana, Davud'a (a.s) verilen güzel seslerden, bir ses verildi" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir).[418]
Müslim rivayetinde; Rasûlullah (s.a) ona; "Dün gece senin kıraatim dinlediğimi, keşke görseydin" buyurdu demiştir.
Kur'an-ı Kerim'i tecvid kaidelerine göre, güzel sesle okumak müstehab-tır. Çünkü bu Kur'an'ın halâvetini ve kalplere nüfuzunu artırır. Yoksa Kur-an'ı bu kaidelerden uzak okumak haramdır.
Mizmâr; kaval çeşidinden bir düdüktür. Burada, ondan kastedilen güzel sestir.
Kadı lyaz, "Sen Kur'an terftli ile süslemek müstehabur" demiştir.[419]
1006. Berâ b. Azib'den <ra) şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Nebi'yi (s*) yatsı namazında Tin suresini okurken dinledim. Ondan daha güzel sesli birisini dinlememiştim." (Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir).[420]
Nebİ'nin (ra) Kur'an okuyuşunda ses tonu güzeldi. Bu Allah'ın (cx) onu bütün güzelliklerle donattığına delildir.
Berâ'nın (r.a) bir başka rivayetinde; "Nebi (sjo) seferde iken, yatsı namazının farzının ilk rekatında Tin suresini okurdu" buyurulmuştur.
Tirmizi'nin bir rivayetinde; "Allah (c£) gönderdiği peygamberi güzel yüzlü ve güzel sesli kılmıştır. Nebinizin yüzü ve sesi onların en güzelidir" buyurulmuştur.[421]
1007. Ebu Lübâbe Beşir b. Abdü'l-Münzir'den (ra) rivayet edilmiştir: Nebi (s.a); "Kur'an'ı teğanni ile okumayan bizden değildir" buyurdu.(Ebu Dâvud iyi bir isnadla rivayet etmiştir).[422]
Hadisin râvisi Ebu Lübâbe Beşir b. Münzir el-Evsî'dir. İsmi Rifaa'dir. Osman b. Affan'dan (r.a) önce vefat etmiştir.
Nebİ'nin (s.a) yolu, Kur'an'ı güzel sesle okumaktır. Çünkü güzel ses Kur* an'ın güzellik ve tesirini artınr.
Taberânî'nin bir rivayetinde; "Güzel sesin zineti Kur'an'dır" buyurulmuştur.
Abdüntzzak'ın rivayetinde çöyle Duyurulmuştur. "Her şeyin süsü varda: Kur'an'm süsü de güzel sestir."
Sahabe; "Güzel sesi yoksa?" diye sorunca; Rasûlullah (s.a); "Güzelliği gücü nisbetindedir" buyurmuştur.[423]
1008. İbn Mes'ud'dan (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Nebi (s.a) bana: "Bana Kur'an oku" buyurdu. Ben "Yâ Rasûlallah sana indirilen Kur-an'ı sana mı okuyayım?" dedim. Rasülullah (sa) "Başkasından dinlemek daha hoşuma gidiyor" buyurdu. Ben Nisa suresinden ona okumaya başladım. (Acep her ümmetten birer şahid getirerek onların üzerine de seni şahid kıldığımız zaman hal nice olur? ayetine gelince, "Bu kadar kâfi" dedi. Ona yöneldiğimde, gözleri yaşarnuştı.(Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir).[424]
Hadise göre; Kur'an-ı Kerim'i başkalarından dinlemek müstehabtır. Böyle dinlemek, lafızları zabt ve harflere hakkını verme gibi meşguliyetler olmadığı için anlamaya ve düşünmeye daha meyyaldir.
Talebenin hocaya okuması müstehabtır.
Kur'an'ı tilâvet veya dinleme esnasında tedebbür etmeye teşvik vardır. Çünkü bu nefse daha fazla tesir icra eder.
Allah'ın (ac) ayetlerini dinlerken, O'ndan korku duyarak ağlamak, bununla beraber sükûnu muhafaza etmek sevabtır.
Rasülullah (s.a) bu ayet okunduğu zaman gözlerinden yaş aktı. Bu şekilde ağlaması ümmetine rahmetinden dolayıdır. Çünkü şahid, hiçbir şeyi gizlemez. Ümmete şehadetle mükellef kılındığı zaman, o ancak onlar hakkında kemâli sever. Şahidliğin bir şartı da, yaptıkları noksanlıktan zikretmesidir. Bu şehadetin sebebi İte ümmetine azabın gelmesinden korkmuştur. Kalbi, korku ve hüzünle İncelmiş ve ümmetine şefkatinden dolayı ağlamıştır. Umulur ki, Allah (cc) bu vasıtayla onu şefaatçi kılar.
Allah (cx) bir ayette;
"Ey İnananlar! And olsun ki, içinizden size, stkmtıya uğramaz kendisine ağır gelen, size düşkün inananlara şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir." buyurmuştur. (Tevbe 128)
Peygamberimize verilen şefkat başka hiçbir peygambere verilmemiştir. Bu yüzden Nebi'ye kabul olunacak dua hakkı verilmiş, bütün peygamberler duasını bu dünyada yapmış, Rasûîullah (sa) duasını ümmetine saklamıştır.
Peygamberimiz'in (s.a) ibn Mes'ud'a "Bu kadarı kâfi, (yeter)" buyurması, bu ayetteki ibret ve nasİhatlara dikkat çekmek İçindir. Nitekim Rasülullah (s.a) göz yaşını tutamamıştır.
Kur'an'ı can kulağı i!e dinlemek ve ayetlerin anlamlarını düşünmek sünnettir.[425]
1009. Ebu Saîd Râfi b. Muâllâ'dan (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a) bana; "Sana mescidden çıkmadan önce Kur'an'dan en büyük sureyi öğreteyim mi?" buyurdu. Sonra elimi tuttu. Mescidden çıkmak isteyince kendisine "Yâ Rasûlallah! "Sana en büyük sureyi öğreteyim mi? diye buyurdunuz." Rasûlullah (s.a) "Elhamdulillâhi Rabbi'l-âlemin ve namazda tekrarlanan yedi ayet bana verilen Kur'an-ı Azim'dir"(Buh&n ve Müslim rivayet etmiştir).[426]
Hadisin râvisi Ebu Saîd Râfi b. Muallâ'mn ismi hakkında muhtelif görüşler vardır. İsminin Haris olduğunu tbn Abdu'ül-Berr söylemiştir. Sahih olan görüş de budur. Çünkü Rân b. Muâllâ Bedir'de şehid düşmüştür, fbn Abdi M Berr, sözüne devamla: "Bu râvinin tam adı, Haris b. Nüfey b. Muâllâ b. Levan b. Hârise'dİr. Benî Seleme'ye mensuptur. Resulullah'tan (s.a) ikî hadis rivayet etmiştir" demiştir.
Fatiha suresine en büyük sure denilmesi, Kur'an'ın bütün maksadlannı topladığı İçindir. Bundan dolayı "Ümmü'l-Kur'an" denilmiştir. Bu sürenin büyük sûre oluşu, ona "Seb'ul-Mesânî" denildiği içindir. Bu ismin verilmesinin birkaç sebebi vardır. Tekrarlanan veya ikişer manasına gelen "Mesânî" kelimesine "yedi" manasına gelen "seb'u "kelimesi izafe kılınmıştır. Yani "tekrarlanan yedi ayet "manasına gelen terim Fatiha suresine isim olarak verilmiştir. Bu ismin verilmesi, ya namazın her rekâtında tekrarlandığı için, ya da Fatiha1 ya zammı sure eklendiği içindir. Bir görüşe göre de; hem Mekke'de ve hem de Medine'de olmak üzere iki defa nâzİl olduğu içindir. Ayrıca bu sureye övmek ve dua gibi iki kısmı İhtiva etmesi veya dillerde devamlı bir şekilde tekrarlandığı için bu ad verildiği; yine başka bir görüşe göre de; Fatiha suresinin ayetlerinde Allah'ın (cc) İsimleri ve sıfatları ikişer olarak zikredilmesi gibi sebepler sayılmıştır.
Hadisi şerifte, Fatiha suresine "Kur'anu'l-Azim" denilmesi bu surenin, Kur'an'ın mufassal olan İtikadı, amelî ve ahlâkî bütün hükümlerini mücmel olarak içine almasındandir. Hasan Basrî (r.a); "Allah (c.c) geçmiş kiiaplarda-ki ilimleri, Kur'an'da zikretmiş, Kur'an'daki ilimleri de Fatiha suresinde toplamıştır. Kim Fatiha'nın tefsirini bilirse Kur'an'm tefsirini bilmiştir." demektedir.[427]
1010. Ebu Saîd el-Hudrî'den (na) rivayet edilmiştir: Rasûluilah (s.a); "Kul hüvallahü ehad" hakkında "canım kurdret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, bu (sure) Kur'an'ın Üçte birine denktir" buyurdu.(Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir).[428]
Başka bir rivayette: Rasûluilah (si) ashabına; "Sizden biriniz bir gecede Kur'an'ın üçte birini okumaktan aciz mi?" buyurdu. Bu onlara zor geldi. Ve "Yâ Resûlallah! buna kimin gücü yeter" dediler. Rasûlullah (sa) "Kul hu-vellahu ehâd, Allah'üs-Samed. Kur'an'm üçte biridir" buyurdu.
Hadise göre; işin kesinliği ve hayra teşvik amacıyla yemin etmek müste-habîır.
"Kur'an'ın üçte birine eşittir" sözü bu kıraattan hasıl olacak sevap açısındandır.
"Hangimizin gücü yeter" sözü, bir gecede kıraatim tedebbür ile, her bir harfle hakkını vermek gibi hususları nazan itibara alınırsa, zor geleceğini İfade eder. Gerçekten de öyledir.[429]
1011. Ebu Saîd el-Hudrî'den (r.a) rivayet edilmiştir: Bir adam birisini; "Kul hüvallahü ehâd" suresini sık sık okurken işitti. Sabah olunca Nebi'ye (s.a) geldi ve sanki azımsıyarak durumu haber verdi. Rasûlullah <s.a); "Nefsim kudrek elinde olan Allah'a yemin olsun ki, o (sure) Kur'an'ın üçte birine eşittir" buyurdu.(Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir).[430]
Önceki hadiste bu hadisin bir kısmı rivayet olunmuş, burada ise tamamı zikredilmiştir.
Hadiste zikredilen birinci "adam" dan kastedilen imâm Neveviye göre Ebu Saîd el-Hudri'dir. (na) İkinci "adam" ise Katâde b. Numan'dır.[431]
1012. Ebu Hüreyre'den (ra) rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a) "Kul hü-vallahu ehâd" suresi hakkında "O (sure) Kur'ân'ın Üçte birine denktir" bu-yurdu.(Müslİm rivayet etmiştir).[432]
"îhlas suresi Kur'an'm üçte birine denktir" ifadesi hakkında ihtilaf edilmiştir. Bir görüşe göre; Ihlas suresini okumanın sevabı, Kur'an'm üçte birini okuma sevabına eşittir. Bir başka görüşe göre: Kur'an üç bölümdür. Kıssalar ile ilgili bölüm, hükümlerle ilgili bölüm, Allah'ın (cc) sıfatlan ile ilgili bölümdür ki, thlâs suresi bu bölümü teşkil ettiği için Kur'an'm üç önemli bilgisini ihtiva eder. Bunlar da; tevhid bilgisi, Sırât-ı Müstakim bilgisi, ahiret bil-gisi'dir. thlas suresi, tevhid bilgisi ile ilgili olduğu için Kur'an'ın üçte birine denk sayılmıştır.
tbn Abdi'1-Berr ise, "İhias suresi neden Kur'an'ın üçte birine muadil'dir bilemiyoruz. Bu konuda Rasülullah'ta gelen rivayettler dışında bilgimiz yoktur" demektedir. îshâk b. Râhuyed e üç defa Ihlas suresini okuyanın Kur-an'ı okuyan kadar sevap kazanamayacağım söyler. Bazı alimler ise îhlas suresini okuyanın Kur'an'ın üçte birini okuyan kimse kadar sevap alacağını söylemişlerdir.[433]
1013. Enes'ten (r.a) rivayet edilmiştir: Bir adam: "Yâ Rasûlallah ben bu 'Kul hüvallâhu ehad' suresini seviyorum" dedi. Rasûlullah (s.a) "O sureyi sevmen, seni cennete sokar" buyurdu. {Tirmizî rivayet ederek, hasen demiştir. Buhârî sahih'inde senetsiz rivayet etmiştir).[434]
Bu ve önceki üç hadis, îhlas suresinin fazileti ve bir dafa okuyanın Kur1 an'ın üçte birini okuma sevabına denk olduğunu beyan etmektedir.
Hadis, bu sureyi iman sahibi kimselerin okumak suretiyle imanını kemâle erdirmesi hususunda bir tavsiyedir.[435]
1014. Ukbe b. Âmir'den (na) rivayet olunmuştur: Rasûlullah (s.a) "Bu gece, benzeri asla görülmemiş, ayetlerin İndirildiğini görmedin mi? Onİar; "Kul eûzu birrabbi'l'Felak" ve "Kul eûzu birabbi'n-nas'tır" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[436]
Ukbe b. Âmir (r.a) sahabidir. Ukbe; şair, Kur'an'ı güzel okuyan, fesahat sahibi biriydi. Deniz savaşlarına komutanlık etmiştir. Künyesi hakkında ihtilaf varsa da en meşhur olan görüş Ebu Hammad'tır. Şam fetihlerine katıldı. Dimaşk'a yerleşti. Muaviye zamanında H. 54 senesinde Mısır'a vali oldu. 58 yılında orada vefat etti. Rasûlullah'tan (s.a) 55 hadis rivayet etmiştir.
Lebid b. A'sam Rasûlullah'a (s.a) sihir yaptığı zaman, Efendimiz bu iki sureyi okuyarak, Allah'tan (cc) yardım dilemiş, sihir tamamıyla ortadan kalkmıştır.
Bu iki sure icma ile Kur'an'dandır. İbn Mes'ud'tan, Kur'an'dan olmadığına dair bir rivayet varsa da bu kendi görüşüdür. Felak ve Nas surelerine Muavvizateyn denir.
Buhârî'nin rivayet ettiği hadiste Hz. Âişe (na) şöyle demiştir: "Rasûlü Ekrem (sja) hastalandığında kendine Mavvizât'ı okur ve ü/ürür. Ağrısı şiddetlenince ona bu sureleri ben okur ve bereketini ümid ederek elini mesh ederdim." Hz. Âişe Felak, Nas ve îhlas surelerini kastederek Muavvizât demiştir.
Nitekim bu üç sureyi Rasûlullah'ın (s.a) her gece döşeğine uzandığı vakit avuçlarını birleştirerek okuyup, avuçlarına üfürdüğü, sonra da elleriyle vücuduna meshettiği rivayet edilmiştir.[437]
1015. Ebu Saîd el-Hudri'den (ta) şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Ra-sûîullah <s.a) cinlerden, nazardan, 'Muâvvizeteyn' sureleri nazil oluncaya kadar Allah'a sığınırdı. Bu sureler nazil olunca bunlarla sığınıp, diğerlerini bıraktı!' (Tirmizî rivayet ederek, hasen demiştir).[438]
Bu surelere Muavvizateyn denilmiştir. Çünkü bu sure, kendisine sığınılan ve sığınılması gerekti şeyler hakkmda en cimi ifadeleri topladığı için bu isim verilmiştir.
Bu surelerle dua etmek; cinlerin eziyetinden, kindar, hasedçinin nazarından korunmaya bir vesiledir.
Göz değmesi haktır. Bu sebeple Nebi (sa) bundan Allah'a (cx) sığınıyordu.
Muavvizateyn'den olan Felak suresini okumaya başlayan insan, "Fetak'ın Rabbine sığınırım" diyerek, gerek itikad ve gerekse amel açısından olsun her türlü zulmeti izafe eden feyzi Rabbaniyi dilediğine işarettir. Çünkü "Felak" sabah aydınlığıdır. Bu vakit nurlann aktığı, bereketlerin indiği, rızıklann taksim edildiği vakittir.
İkinci olarak, gerek Ölü ve gerekse diri, bedene, mala, dünyevî ve uhrevî yönden şerr doğuran bütün mahlûkatın şerrinden sığınılmışım
Sonra "Ay" gaib olunca gecenin şerrinden sığınılmıştir. Çünkü karanlık, sığınmanın zorluğuna sebeptir. Sonra sihir yapanların, ruhta cereyanı gerektirecek, düğümlere üflemesinden sığınmadır ki, öncekinden daha önemlidir.
Sonra hasetçinin, hasedinin ateşi tutuşma vaktindeki şerrinden sığınıl-rnıştir. Çünkü o anda nefsi ve dini gideren hilelerin en incesinin tesiri görülür.[439]
1016. Ebu Hüreyre'den (ta) rivayet olunmuştur: Rasûlultah (s.a) "Kur-an'da otuz ayet kadar bir sure vardır. Bir kimseye mağfiret oluncaya kadar, şefaat eder. Bu sure lebânke'l-tev bi yedihi'l-Mülk' süresidir" buyurdu. (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. Tirmid basendir, demiştir).[440]
Bu hadiste Kur'an'ın kıyamet gününde şefaat edeceğine delil vardır.
Mülk suresi hayatın yaratılışı ile başlayıp, hayatın özü olan su ile sona ermektedir. Kâmil bir hayatın sebebi olan şefaat, bu surenin ürünüdür. Ayrıca bu sure Allah'ın azameti ve kudretini, sanatının sağlamlığını, sonra bu hususta çekişip yüz çevirenlerin akıbetini, alacağı cezaları beyan edip, hayatın sebebi su ile son buluşu, bu gibi sûi akibetlerden şefaat ile kurt ulunacağına güzel bir işarettir.[441]
1017. Ebu Mes'üd el-Bedrî'den rivayet edilmiştir: Nebi (s.a); "Kim, Sure-i. Bakara'nın son iki ayetini geceleyin okursa, bu ayetler ona kâfidir" buyur-du.(Buhâri ve Müslim rivayet etmişur).[442]
Ebu Mes'ud Ukbe b. Amr'dır. Bedir yöresinden olduğu veya Bedir savaşma katıldığı için Bedri denilmiştir.
Hadisdeki; "bu iki ayet kâfidir." ifadesi çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Deylemî'nin rivayetinde; "Kim Bakara'nın son iki ayetini okursa o geceyi kâim olarak geçirmiş olur" hadisi buna açıklık getirir. Ayrıca bu iki ayet, o geceki insan ve cinn şerlerinden insanı muhafaza eder.
Bu izahların en güzeli şudur: Bu İki ayet İhtiva eniği mana açısından, insanın imanını kuvvetlendirir, tik ayeti okuyup düşünen insan imanın şartlannı hatırlayıp, büyük haz duyar. Allah'ın, (cx) hükümlerine emir ve yasaklarına teslimiyet göstererek sonra "Semi'nâ ve ata'nâ" duyduk ve itaat ettik" der ve bağlılığını bildirir. Daha sonra Ölüm sonrası hayatı hatırlar. Ameli sa-Ünlerini çoğaltmaya vesile olur. Son ayette tazarru ve niyazın en mükemmel Şekli olan duaları okur, dünya ve ahiret saadetini celbeden Bu açılardan bu iki ayel o kimseye kifayet etmiş olur. Hz. Ali ile Hz. Ömer'in (na) "Akıllı bir adam görmedim ki, Bakara suresinin son âyetlerini okumadan uyusun" dedikleri rivayet edilir.[443]
1018. Ebu Hüreyre'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a); "Evlerinizi, kabirlere çevirmeyiniz. Şeytan, Bakara suresi okunan evden nefret edip (kaçar)" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[444]
Hadisi şerif. Bakara suresinin faziletini beyan etmektedir. Bu sureyi te-debbürle okuyup, gereğiyle amel eden kimseden şeytan uzaklaşır. Ona vesvese veremez. Çünkü Kur'an'da Bakara suresi gibi, hükümleri açıklayan, kıssaları anlatan, delilleri ikâme eden, mucizeleri açıklayan, şeytan1 .lilelerini, insanı nasıl aldattığını anlatan bir başka sure yoktur. Bunun :çin Bakara suresinde; bin emir, bin nehiy, bin haber vardır, denilmiştir.
Bu hadiste, evlerde nafile namazı gibi ibadetleri çoğaltmanın sünnet olduğuna işaret vardır.[445]
1019. Ubeyy b. Kâb'dan (na) söyle dediği rivayet olunmuştur: RasÛluI-lah (sa) "Yâ Ebu Afünzir. Allah'ın kitabından, hafızanda olan ayetlerden, hangisi daha büyüktür. Biliyormusun?" buyurdu. Ben: "Allah'û lâ ilahe illâ hüve'l-Hayyû'l-Kayyûm"dedim. Rasûlullah (sa) göğsüme vurarak; "îlimsana hayırlı olsun ey Eba Mönz//-T)uyurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[446]
Übeyy b. Ka'b (ra) sahabenin kurrâlanndandır. Bu sebeple Rasûlullah (sa) "Hafızandaki en büyük ayet hangisidir." buyurmuştur. Übeyy, Rasûlul-lah'ın (sa) sorduğu bir soruya sahabenin adeti olan "Allah ve Rosûlü daha iyi bilir" sözünü bu hadiste söylememişse de, Müslimin rivayetinde şöyle demektedir: "Önce Allah ve Rasûlü bilir" dedim. Rasûlullah (sa) soruyu bana tekrar yöneltince "Allah'u lâ ilahe illâ hüve'l-HayyÜ'l-Kayyûm'dur" dedim, buyurdu.
Şüphesiz bu ayet, iktiza ettiği mana açısından, Allah'ın zâtını, sıfatlarını, fiillerini, anlatma yönünden ayetlerin en üstünüdür. Zaten bu üç hususu iyi bilmek asıl hedeftir. Diğerleri buna tâbidir.
Rasûlullah'm (s.a) Ubeyy'in verdiği cevap karşısında onu; "îlim sana hayırlı olsun" diye medhetmesi, Ubeyy'in ilminin bol olduğunu işaret vardır.
Bu sözden ilmiyle şöhret buhr.üS İnsanın yüzüne karşı onu methetmenin, kendir.! beğenmesinden emin olunduğu zaman uygun olduğu anlaşılır. Çünkü bunda, ondan ilim alanlar ve faydalananlar açısından fayda vardır.
Bu hadiste, Kur'an'ın bir kısmının diğer kısmına üstün kılınabileceğine delil vardır. Cumhur bu görüştedir.[447]
1020. Ebu Hüreyre'den (ra) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûlullah (s.a) beni ramazan zekâtım korumaya vekil tayin etmişti. Birisi bana gelerek, hurmalardan avuclamaya başladı. Onu yakaladım. Ve "(vallahi) seni Rasûlullah'a (sa) götüreceğim" dedim. O şahıs "Benim muhtaç ve bakmaya zorunlu olduğum aile efradım var, şiddetli geçim derdim var" dedi. Bunun üzerine onu bıraktım. Sabah olunca, Rasûlullah (s.a); "Yâ Ebu Hüreyre... dün gece esirin ne yaptı" buyurdu. Ben; "Yâ Rasûlaliah geçim darlığından ve ailesinden dertlendi. Ben de ona acıdım. Serbest bıraktım" dedim. Rasûlullah (s.a)
"O sana yalan söyledi, tekrar dönecek" buyurdu. Ben de RasûlullarTın bu sözünden dolayı yakında döneceğini anladım.
Gözlemeye başladım. (Gerçekten) geldi ve hurmadan avuclamaya başladı. Ben: "Seni mutlaka Rasûlullah'a götüreceğini" dedim. Adam; "Beni bırak, ihtiyacım var. Sıramda aile efradım var. Bir daha gelmiyeceğim" dedi. Ona acıdım ve serbest bıraktım. Sabahleyin Rasûlullah (s.a) bana; "Yâ Ebu Hüreyre dün gece esirin ne yaptı" buyurdu. Ben "Yâ Rasûlaliah, aynı şeklîde ailesinden, durumundan şikâyet etti. Acıdım ve salıverdim" dedim. Rasûlullah (sa); "Sana yalan söyledi. Tekrar gelecek" buyurdu. Ben de üçüncü kez yolunu gözledim. Tekrar gelerek hurmayı avuclamaya başladı. Onu yakaladım. Ve "Mutlaka seni Rasûlullah'a götüreceğim. Bu üçüncü defadır. Sen gelmeyeceğini söylüyor, yine geliyorsun" dedim. Adam; "Beni bırak, sana Allah'ın fayda vereceği kelimeleri öğreteyim" dedi. Ben "Nedir onlar?" dedim. Adam: "Yatağına girdiğin vakit, Ayete'l-Kürsî'yi oku. Çünkü bu ayet devamlı olarak, sana Allah'tan bir koruyucudur. Sabah oluncaya kadar şeytan sana yaklaşmaz," dedi. Tekrar serbest bıraktım. Sabahleyin Rasûlullah (s.a) bana; "Esirin dün gece ne yaptı?" buyurdu. Ben "Yâ Rasûlullah, bana Allah'ın fayda vereceği kelimeleri Öğreteceğini iddia etti. Kendisini salıverdim" dedim.
Rasûlullah (s.a); "O nedirT buyurdu. Ben "O bana" yatağına girdiğin zaman AyeteM-Kiirsî'yi başından sonuna kadar oku, diyerek devamla, devamlı olarak üzerinde Allah'ın koruyucu meleği olur. Şeytan sana sabaha kadar yaklaşamaz" dedi. Nebi (sa); "Bak şimdi sana çok yalancı olduğu halde doğru söylemiş. Ey Ebu Hüreyre üç kez kimle karşılaşıyorsun? biliyor musun?" buyurdu. Ben "Hayır" dedim. Rasûlullah (s.a); "O şeytandır" buyurdu.(Bu-hâri rivayet etmiştir).[448]
Hadiste geçen "Ramazan zekâtı" Szâzka-i Fıtır'dır. Ramazana izafe edilmesi, o ayın bir cüzünde verildiği içindir. Ki Ramazan orucunda meydana gelen noksanlıkları giderir.
Ra5Ûîullah'm (sa) "Yâ Ebu Hüreyre esirin bu gece ne yaptı" diye sorması ve yine tekrar geleceğini haber vermesi, Allah'ın (cx) Rasûlflne haber vermesi sebebi iledir.
Ayete'l-Kürsî'nin fazileti hakkında vârid olan bu hadis; şayet akşam vakti bîr evde Ayete'I-Kürsî okunursa, o gece şeytanlardan korunacağına, Ayete'l-Kürsî'yi uyumadan önce okumanın mendup olduğuna işaret etmektedir.[449]
1021. Ebu'd-Derdâ'dan (ra) rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a) "Kim, Kehf suresinin ilk on ayetini ezberlerse, Deccal'dan korunmuş olur.
Bir başka rivayette: "Kehf suresinin son on ayetini" buyurmuştur.(Müs-lim rivayet etmiştir).[450]
"Deccal" kelimesi, çok yalancı manasındadır. Kılıç altınla kaplandığı zaman "Seyfün müdecceî" denir. Buna göre kendi gerçek yüzünü örtüp, başka türlü göründüğü için bu isim verilmiştir. Deccal, kıyamete yakın bir zamanda, ortaya çıkacak, bir takım harikulade olaylar gösterip, ülûhİyet davasında bulunarak insanlan saptırmaya çalışacaktır. Hiçbir peygamber gönderilmemiştir ki, kavmini onun fitnesinden sakındırmış olmasın.
Rasûlullah (s.a) ümmetine Deccal'ı bildirmiş, fitnesinden korunmak İçin bu tavsiyede bulunmuştur. Selef, çocuklarına Deccal'm haberini Öğretirlerdi. Bİr başka hadiste "Otuz deccal çıkmadıkça kıyamet kopmaz" yine "Ahir zamanda deccallar olur" rivayetleri de bu hususa dair haberlerdir.
Kehf suresinin ilk on ayetini ezberleyen ve onu sabah akşam okuyan, Dec-cal'ın fitnesinden korunmuş olur. Müslim'in bir rivayetinde; Kehf suresinin son on ayeti zikredilmiştir.[451]
1022. İbn Abbas'tan (ra) şöyle dediği rivayet olunmuştun Cibril (a.s) Nebi'nin (s.a) yanında oturmuş bir vaziyette İken Nebi (sa) yukarıdan bir gıartı işitti. Başını kaldırdı. Cibril (a.s); "Bu bugün açılan bir kapıdır ki, önce hiç açılmamıştır" dedi. Oradan bir melek indi. Cibril (a.s) Bu melek yeryüzüne indi. önceden hiç İnmemişti" dedi. Melek selâm vererek; Sana verilen iki nurla müjdelen... ki bu iki nur senden önce hiç kimseye verilmemiştir. Onlar, Fatiha suresi ve Bakara suresinin son iki ayetî'dir. Bunlardan bir harf bile okusan, mükâfatı (mutlaka) verilir" dedi. (Müslim rivayet etmiştir). [452]
Hadisi rivayet eden, tbn Abbas (r.a) bu gaybİ haberleri Rasûlullah'ın (s.a) hazf ederek anlatması, tevkifidir, demiştir.
Hadİsdekİ açılan kapı dünya semasındaki kapıdır. Sahih olan hadislerin delâletine göre, Kur'an, Levh'i Mahfûz'dan, dünya semasındaki Beyt'Ül-Izze denilen yere Kadir gecesi toptan inmiş, oradan da peyderpey, 23 küsur senede Rasûlullah'a (s.a) inmiştir.[453]
1023. Ebu Hüreyre'den (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûhülah (sa.v); "Allah'ın mescidlerinden birinde Kur'an tilâveti veya aralarında (okuyup, dinleme şeklinde) ders yapmak üzere bir topluluk toplanırsa, onlara se-kînet iner Rahmet onlan kaplar. Melekler onları kuşatır. AJIah (c.c) o kimseleri katında bulunanlara 2İkreder" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[454]
Hadisdeki topluluktan murat kadınlara da şamil olduğu gibi erkeklerin oluşturduğu bir topluluk olması daha muhtemeldir.
Hadiste, mescidlerds toplanıp, Kur'an okuyup Öğrenmenin müstehab olduğu, böyle cemaat üzerine sekînet ve rahmetin ineceğine işaret vardır. Yine Allah*i (c.c) zikreden kimseyi, Allah (cx) kendi katındaki meleklere zikreder. Allah'ı (cc) zikretmek en yüce makamdır. Bunu, meleklerin o topluluğu kuşatması takip eder, sonra sekînetin inmesine şamil olan umûmi ralımet takîb eder. Böylece kul, manevî sahada terakki etmiş olur.
Sekînet; mehabet, itmi'nan ve vakar anlamına gelir. Burada sekînet'ten maksat, rahmettir.[455]
"Ey iman edenler, namaza kalkacağınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar kollarınız! yıkayınız. Başlarınızı meshrdip, her iki topuğa kadar ayaklarınızı (yıkayınız). Eğer cünüp olduysanız boy abdesti alın. Eğer hasta ol-muşsanız veya seferdeyseniz veya içinizden biri ayak yolundan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, bu halde su da Dufamamışsanız, o vakit tertemiz bir toprakla teyemmüm edin, binaenaleyh (niyetle) ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah, sizin üzerinize bir güçlük yapmayı dilemez, fakat iyice temizlenmeni?İ ve üstünüzdeki ninefinin tamamlanmasını diler. Taki şükredersiniz" {M aide, 6) [456]
1024. Ebu Hüreyre'den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasülullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim: "Ümmetim kıyamet gönü abdest adlarındaki parlaklıklarından (tanınıp çağrılacaklar. Sizden kim parlaklığını artırmaya gücü yetiyorsa yapsın." (Buhâri ve Müslim rivayet etmiştir).[457]
"Ğurre" kelimesi, yüzü, kulakları, boynun bir kısmını yıkamaktır. "Tahcil" ise abdest azalarının farz kısmı haricindeki yerleri yıkamaktır. Bu gibi azalan yıkayarak güzel abdest almak, bu ümmetin özelliklerindendir.
Hadiste devamlı abdestli gezmeye, güzel bir şekilde abdest almaya teşvik vardır.
Kıyamet günü bekleme mevkisinde, dünyada abdest almaya Özen gösteren kimselerin alınlarmdakİ nurdan Rasûluilah'm (s.a) ümmetinden olduğu tanınacaktır.
Curre; atın alnındaki beyazlığa da denir, Tahcil ise atın diğer uzuvlann-daki alaca renklere veya üç yerdeki beyazlığa verilen addır. Bu münasebetle ğurre mü'minin abdestten dolayı yüzünde oluşacak nura; tahcil ise diğer abdest azalarında meydana gelecek nura benzetilmiştir.
Hadis, abdestin farzlarına, sünnetlerine riayet etmeye işaret etmektedir.[458]
1025. Ebu Hüreyre'den (r.a) şöyle rivayet olunmuştur: "Dostum Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken dinledim: 'Mü'minin (cennetteki) süsleri abdest suyunun ulaştığı yere kadardır.''-(Müslim rivayet etmiştir).[459]
Buhârî Libâs bahsinde bu manada bir hadis nakletmîştir.
Hadisdeki "Hitye"Üea murat, cennet ehlinin zinetidir. Cennette mü'minin takınacağı zinet ve süsler, abdest azalarında suyun ulaştığı yere kadardır.
Hadiste "ğurre" ve "tahcit't yani, mükemmel bir şekilde abdest almaya teşvik vardır.
Ebu Hüreyre 'nin peygamberimiz için "Halil'im (dostum)" demesi, Rasûluilah'm (s.a) "Ben haili (dost) edinseydim, Ebu Bekr'i kendime Halil yapardım" hadisiyle çelişki ifade etmez. Zira Rasûlü Ekrem kimseyi Halil edin-memiştir. Ancak Rasûlü Ekrem'i başkaları halil edinmiş olabilir.[460]
1026, Osman b. Affan'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir; Rasûlullah (sa); "Kim abdest alır ve abdesti güzelce alırsa, hataları, cesedinden, tırnak altia-nna varıncaya kadar dökülür;'(Müslim rivayet etmiştir).[461]
Hadisdeki "abdesti güzel alırsa" tabiri, abdestin sünnetlerine, «dabına riâyet edip, ruhsatları ve bu husustaki İhtilafları terk etmek suretiyle en güzel bir şekilde abdest almaktır.
"Hataları dökülür" ifadesindeki hatalar, Allah hakkı olan küçük günahlardır. Dökülmesi demek, mağfiret olunmasıdır.
Abdest alırken besmele çekmekle bütün küçük günahların, besmelesiz abdest almakla ise, yalnız abdest azalarının işlediği küçük günahların mağfiret edileceğine dair görüş vardır.[462]
1027. Osman b. Affân (r.a) şöyle demiştir: "Rasûlullah'ı (sa) şu (gördüğünüz) abdestim gibi, abdest alırken gördüm. Sonra 'Kim böyle abdest alırsa, geçmiş günahları, mağfiret olunur. Kılacağı namazla mescide yürümesi, nafile ibadet olur.Müslim rivayet etmiştir).[463]
Hadisi şerif abdestle ilgili yukarıdaki şerhte verdiğimiz bilgiye ilâve olarak, namaz için mescide yürümenin ecir ve mükâfatı artıracağına işaret etmektedir, "kılacağı namazla mascide kadar yürümesi, nafile ibadet olur" bu-yurulması, kılacağı namazdan ve camiye gitmesinden hasıl olacak sevap, nafile ibadetlerden alman sevaplara dahil olur demektir. Aksi halde farz namaz nafileye çevirilir anlamında değildir. Zira şartlarına uyarak, özenle alınan abdest geçmiş küçük günahların bağışlanmasına vesile olur. Namazdan meydana gelecek sevap fazlaca artar. Nafileden kastedilen budur. Ziyade olanla, kulun ahiretteki derecesi artar veya namazdan sonra işleyeceği günahlara kef-fâret olur.[464]
1028. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet olunmuştun Rasülullah (s.a) şöyle buyurdu: "Müslüman yahut mü'min kul, abdest aldığı zaman, yüzünü yıkarsa, gözîeriyle kazandığı günahlar su ile birlikte veya son damlasıyla beraber ellerinden dökülür, gider. Ayaklarını yıkadığı zaman, ayaklarıyla işlediği bütün hatalar su ile veya son damlasıyla beraber dökülür, gider. Taki günahlardan pak olarak sıyrılır:'(Müslim rivayet etmiştir).[465]
Abdest almak maddî kirleri temizlediği gibi, manevî kirleri yani, küçük günahları da temizler. Hadis, her bir azayı yıkadığı zaman o azadaki günahların döküleceğini, dolayısıyla abdest aldıktan sonra bütün azalar yıkan' dığı için tüm küçük günahların dökülüp, tertemiz olacağını beyân etmektedir.
Yüzde, ağız ve burun gibi diğer uzuvların bulunmasına rağmen sadece güzlerin baktığı günahların affedileceğinin zikredilmesi, gözlerin günahının daha büyük olması sebebiyledir. Büyük affedilirse küçük elbette affolunur.
"Taki günahlardan pak olarak sıyrılır" diye hadisin sona ermesi, onun, bütün vücudu ş'amil olduğunu göstermektedir.[466]
1029. Ebu Hüreyre'den (ra) rivayet olunmuştur: Rasülullah (s.a) bir kabre gelerek; "Mü'min topluluk diyarı selâm üzerinize olsun. İnşaallah size katılırız. Kardeşlerimizi görmeyi arzu ettim" buyurdu. Ashab: "Yâ Rasûlallah, biz kardeşlerin değil miyiz?" dediler. Rasülullah (s.a); "Sizler ashabimsınız, kardeşlerimiz, henüz dünyaya gelmediler" buyurdu. Ashab; "Yâ Rasûlallah, ümmetinden henüz dünyaya gelmeyen kimseleri, nasıl tanırsın" dediler. Rasülullah (s.a); "Bir kimseye ait, aynı renkte atları arasında alnı ve üç ayağı beyaz bir atı bulunursa ona tanımaz mı? diye cevab verdi. Ashab; "Evet yâ Rasûlallah" dediler. Rasülullah (s.a); "Onlar, abdest azaları parlak bir şekilde geleceklerdir. Ben de onian (kevser) havuzunda bekleyeceğim" buyurdu, (Müslim rivayet etmiştir).[467]
Hadiste geçen "makbere" kelimesi Baki mezarlığını ifade etmektedir. Burada, "înşâallah size katılırız" ifadesiyle şüphe olmayan ölüm hakkında istisna edatı kullanılmıştır. En sahih görüşe göre bu tabiri "Herhangi bir şey için A Hah 'm (cj:) dilemesi dışında, ben onu yapacağım deme" (Kehl, 23) ayetine imtisalen Rasüİullah (s.a) söylemiştir. Veya Hattabî'nin söylediği gibi: "Konuşan kimse bu tabirle sözünü güzelleştirip'
Rasûlullah'm (s.a) "Kardeşlerimizi görmek istedim" İfadesi öldükten sonra karşılaşmayı temennidir. Sonra sahabenin tarifi de bu hadiste mevcuttur. Ra-sûlullah (s.a) "Siz benim ashabımsımz, kardeşlerimiz ise benden sonra gelenlerdir" buyurmuştur. Hadis ahir zaman müslümanlarının faziletini beyan etmektedir.
Alimlerin çoğu, "Nebi'yle (s.a) sohbeti olan veya onu bir defa gören kimse sohbet şerefine nail olur. Sonradan gelen kimselerden daha faziletlidir" demişlerdir.
Rasûlullah (s.a) bu ümmeti. Öncülük ederek Kevser havuzu başında bekleyip karşılayacaktır. Bu ne büyük şereftir.
Rasûlullah'ın "Siz benim ashabımsımz" buyurması sahabîierin kardeşliğini yok etmez. Bilakis sahabîierin peygamberimizle konuşup görüşme has-İetleriyle Üstünlüklerine işaret edilmiştir. Nitekim "Sizin en hayırlınız benim zamanında yaşayanlarınızda" buyurulmuştur. Sahabîler din kardeşidirler. Sonrakiler de din kardeşidirler. Zira Allah ancak kardeştirler" buyurmuştur.[468]
1030. Ebu Hüreyre'den (na) rivayet olunmuştun Rasûlullah (s.a) "Sizi, Allah'ın onunla günahları dereceleryükseltecek şeye delalet edeyim mi?" buyurdu. Ashab; "Evet yâ Rasûlallah!" dediler. Rasûlullah (si); "Zor vakitlerde, abdesti güzel almak, mescidlere adımlan çoğaltmak, bir namazdan sonra diğer namaz} beklemektir, tşte bağlılık budur, bağlılık budur" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[469]
Hadiste, hataları giderip, dereceleri yükselten üç özellik sayılmıştır. Zorluk anlarında abdesti tastamam almak, mescidlere çok adım sayısınca "ürümek, namazdan sonra diğer namazı beklemektir. Sahih bir hadiste; "Bent Seleme evlerini mescidin yanına nakletmek İsteyince, Rasûlullah (sm) 'Bölgenizde durunuz (adım çokluğunuzdan) sevabınız çok yazılır' buyurmuştur."
"Ribât" nöbet yeri anlamında olup, burada bir şeyi alıkoymak manasına gelmektedir. Namaz kılan, camiye giden insan, kendisini teşvik olunan itaate hazır tutmaktadır. Bu tabir diğer rivayetlerde üç defa tekrar edilmiştir. Bu tekrar, söz konusu amellere özen gösterilmesi içindir[470]
1031. Ebu Mâlik el-Eş'arî'dcn (ra) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûlullah (s.a); "Temizlenmek, imanın yarısıdır"buyurdu. (Müslim rivayet et-miştir).[471]
Bu hadiste, iman, namazla tefsir edilmiştir. Bu takdirde, "Abdest namazın yansıdır" manasına gelir. Eğer iman bizzat kendisi ise, o zaman imandan bir kısım olmuş olur.
"îmanın yarısıdır" buyurması, abdestin yüceliğini ifade eder. Bazı âlimler; "Temizliğin sevabı kat kat olarak imanın yansım bulur' demişlerdir. Bir kısım alim ise; "İman nasıl ki önceki günahlara keffâret oluyorsa, abdestte günahİan yok etmektedir. İmansız bir kimsenin abdesti muteberdir. O halde abdest imandan neşet eden bir ibadet olup ondan bir parçadır" demişlerdir. Nitekim abdestsiz namaz olmamaktadır. Namaz ise dinin direğidir.[472]
1032. Ömer b. Hattab*tan (r.a) rivayet edilmiştir: Nebi (s.a); "Sizden bir kimse abdest alır, abdestini güzelce ifa eder, sonra 'Tek olan ve ortağı olmayan Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim" derse cennetin sekiz kapısı açılır. Dilediğinden girer" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir)[473]
Tirmizî de; "Allahım, beni tevbe edenlerden ve çok temizlenenlerden eyle" ziyadesi vardır.
Bu hadisle, "Cennetin Reyyân kapısından yalnız oruçlular girer, başkaları değil" hadisi arasında zıtlık yoktur. Çünkü oruç tutmak, abdest alıp, bu duayı okuyarak bütün kapılardan gireceklerin de aynı zamanda amelidir.
İbn Hacer; "Tirmİzî'de bu ziyade olan kısım bu hadiste sabit değildir", diyerek İmâm Nevevî'yi tenkit etmiştir. Tirmizî'nin şeyhi Cafer b. Muham-med, isnadını tam zabt etmediği halde rivayet ederek, sikaya muhalefet sebebiyle zabt noksanlığım ifade etmiştir. İbn Allan ise: "Bu ziyadeye Rasûlul-lah'ın (s.a) mevlası Sevbân'dan (r.a) nakl edilen bir şahid buldum}' diyerek, hadîsin aslının olduğunu beyan etmiştir.[474]
1033. Ebu Hureyre'den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a); "Şayet insanlar, ezan ve ilk saftaki sevabı bilselerdi, sonradan (ezan okuma ve ön safta yeraima hususunda) kur'adan başka çare buiamasalardi elbette kur'a çekerlerdi. Namaza erken gitmekteki sevabı bilmiş olsalardı yanş ederlerdi. Yine şayet yatsı ve sabah namazlanndaki sevabı bilselerdi, emekleyerek dahi olsa bu iki namaza gelirlerdi" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[475]
Cemaatla kılman namazda en faziletli yer imamın hemen arkasındaki saftır. Hatta Kabe'de cemaatle kılman namazda bir kimse Kabe'ye uzak olup imam'a en yakın olsa, imama uzak olup Kabe'ye yakın duran kimseden ecir bakımından daha faziletlidir. Çünkü ilk safın fazileti, imamın kıraatim işitmesi ve amin demesidir. İkinci saf üçüncüden, üçüncü saf dördüncü saftan daha hayırlıdır. Hadiste ezan okumanın fazileti de ifade edilmektedir.
Çünkü ezan İslâm'ın şeâiri ve sünnetSerindendir. Müezzinin sevabı Allah (c.c) katında büyüktür.
Aynca hadis kur'a çekmenin cevazını da beyan eder ki, bazı hususlarda hak sahibini tayin için kur'a çekmek asıl olarak kabul edilmiştir.
Namaza erken gitmeye de aynca teşvik vardır. Çünkü namaza erken giden ilk safta yerini alarak kur'a ya gerek duymaksızın ilk safın sevabını almış olur.
Yatsı ve sabah namazlarını cemaatla kılmanın ecrine de işaret edilmektedir. Çünkü sabah ve yatsı namazı münafıklara ağır gelen ibadetlerdir. Bu namazlar kulun dininde doğruluğunu ortaya koyar.[476]
1034 Muâviye'den (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim: "Kıyamet günü müezzinler, İnsanların en uzun boylular mdandır." Müslim rivayet etmiştir.[477]
"İnsanların en uzun boylusu "ndan murat Allah'ın (c.c) rahmetine, diğer insanlara nazaran daha çok muttali olmalarıdır. Arablar, efendi olan kimseleri boyu uzun diye vasfederier. Müezzinler de kıyamet günü insanların efendisi olacaklardır.
İbn Arabî; "Bundan maksat, amel bakımidan İnsanların en fazla olanıdır" demektedir. Yine Beyhakî bu hadis için "Buradaki boyu uzun demek, kıyamet günü insanlar şiddetle susayacak, susadıkça boyunlar bükülecek, fakat müezzinler susamayacaklan için boyunları dik duracaktır. Hadisin manası da budur" demektedir. Nadr b. Şümeyl de; "Kıyamet günü Arasat meydanında herkes haline göre tere batacaktır. Müezzinler boyu uzun olduğu için, bundan uzak olacaklardır" der.
Bütün bu açıkamalarda doğruluk payı bulunmaktadır. Çünkü müezzinler ezan ile hayra davet ederler, hayrı gösteren kimse, hayır sahibinin aldığı mükâfatın aynısını almaktadır.[478]
1035. Abdullah b. Abdurrahman b. Ebu Sa'saa'dan rivayet olunmuştur. Ebu Sâıd el-Hudrî (r.a) kendisine; "Seni, koyunları ve köy hayatını sever görüyorum. Koyunlarla veya köyde olduğun zaman namaz için ezan okurken, sesini yükselt, çünkü müezzinin sesini işiten, cinn, insan veya herhangi bir şey, kıyamet günü o kimse için şahidlik eder" dedi. Ebu Said: Râsulul-lah'tan böyle işittim" demiştir. Buhâri rivayet etmiştir)[479]
Hadisin râvisi, Abdullah Ebu Saîd'den rivayet etmiş, ondan da iki oğlu, Abdun-ahman ve Muhammed rivayet etmişlerdir. Buhârî Ebu Dâvud, Ne-seî, İbn Mâce ondan tahricde bulunmuşlardır. Hafız İbn Hacer "Takrib" adlı eserinde onun Medineli ve tabiînin büyüklerinden olduğunu zikretmiştir.
Hadiste; müezzin ezan okurken sesini geniş çevreye duyurmak için cehd ve gayret sarfetmeye teşvik edilmekedir.
Cin ve İns tabirleri zikredilmiştir. Çünkü bunlar dinin furûu ile mükelleftirler. Ve şehadete ehil kimselerdir. "Şey", tabiri de şehadeti sahih olan hayvan ve diğer canlıları İfade eder. Kıyamette bu gibi canlılar şahitlik için diriltileceklerdir.
"Allah şahid olarak kâfidir" ayetine göre bu şehadetin faydası nedir? Allah (c.c) gaybi ve şûhûdu bildiği halde bu sahicilikteki hikmet; ahiretteki hakûmlerin dünyada uygulanan hükümler gibi, cereyan edeceğine işaret etmektir. Bu şehadet bizzat müezzinlerin faziletini ve derecesini meşhur kılmak içindir.[480]
1036. Ebu Hüreyre'den (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur; Rasülul-lah (s.a); "Namaz İçin ezan okunduğu zaman, şeytan ezanı işitmemek İçin yelİene yellene kaçar. Ezan bitince tekrar gelir. Namaz için kamet edilince, yine arkasını dönüp kaçar. Kametin sonunda tekrar gelir. Kişi ile nefsi arasına girerek, şunu hatırla, şunu hatırla... diye, namaz öncesi akılda olmayan şeylerle vesvese verir de adam, kaç rekât kıldığını bilemez olur" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[481]
Hadiste, ezanın fazileti ve ezan okunurken, dinî şuuûru ilân ve tevhid akidesini izhardan dolayı şeytan hasret duyarak, kaçmak zorunda kalır.
"Şeytanınyellenmesi" ya hakaret etmek gayesiyle olur veya şiddetli korku ve kaçışının sebep olduğu bir haldir. Veya insanların namaz için abdest almasına aykırı olarak hareket etmesidir.
Buradaki şeytandan murat, insanlardan ve cinlerden her inatçı kimseyi kapsadığı gibi, asıl cinlerden olan şeytanlardır.
Bir başka rivayette; "Ravhâ denilen yere kadar kaçar. Bu yer Medine'ye otuz altı mil mesafededir. Ezan bitince vesvese için tekrar döner, kişi ile kalbi araşma girerek onu meşgul eder" şeklinde geçmektedir.
Bir rivayete göre; "Şeytan, kıyamette ademoğlu için şahidlik yapmak zorunda kalmaması için kaçar" denmektedir.
Hadis, namazda şeytanın vesvesesinden sakınmaya ve huşu İçinde olmaya teşvik etmekedir.
"Tesvib"; Cumhura göre kamettir. Şeytan kamet getirilirken tekrar kaçar, kamet sonunda tekrar gelir.
Ebu Hanife, Ebu Yusuf gibi bazı Küfe uleması, tesvib"in "Hayyaale'l-Felâh" olduğunu söylemişlerdir.[482]
1037. Abdullah b. Amr b. Âs'ın (u) Rasûluİlah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet olunmuştur:
"Ezanı dinlediğiniz zaman, müezzinin söylediği gibi söyleyiniz. Sonra bana salât getirin. Çünkü kim bana salât ederse Allah (c.c) ona on defa rahmet eder. Sonra Allah'tan benim için Vesîle'yi İsteyiniz. Çünkü bu Vesîle, cennette bir makamdır ki, o Allah'ın kullarından bir kula layıktır. Umarım ki, o kul ben olayım. Kİm benim için Vesîle'yi isterse, şefaat ona vacib olur." (Müslim rivayet etmiştir)[483]
Hadisi şerif, ezan okuyan müezzine, dinleyen kimsenin icabet etmesini emrediyor. "Ezanı dinlediğiniz zaman" cümlesinde, ezan dinlemekle kayıtlanmıştır. Bu cümleden anlaşıldığına göre; minarede namaz vaktinde müezzini görüp, sesini işitmeyen kimsenin ona uyup ezana icabet etmesi gerekmez.
Kirmanı; "Müezzinin söyleyeceği gibi söyler" sözünü müezzin ezan lafızlarını her bitirişte o kelimeyi telaffuz etmektir" der.
İmam Şafiî ise; "Her kelimenin akabinde müezzini takib etmek, hadisin iktizasınca müstehabtır" der
Cumhur ise; "Ezan lafızlarının her birinin akabinde tekrar eder, ancak 'Hayya ale's-Satâh ve Hayya alel-Fe/âhldidz 'Lâ havle ve la kuvvete illâ bitiâh' demesinin müstehab olduğuna Sahîh-i Bu hân'deki Muaviye hadisini delil getirirler. Ayrıca Müslim'de rivayet olunan Hz. Ömer (r.a) hadisi vardır. Bu iki hadisde bu izah sarih bir şekilde yer almaktadır.
Hadîsi şerif, ezan lafızlarını tekrar ettikten sonra Rasûlullah'a (s.a) bir salât getirmenin on sevabla karşılık göreceğini beyan etmektedir.
Daha sonra Ümmet-İ Muhammed'in, Rasûlullah'a (s.a) Vesîle makamına ulaşması için Allah'a (c.c) dua etmeleri tavsiye olunmuştur.
Ezandan sonra dua etmenin faziletli olması, vaktin özelliğindendir. Bir hadiste; "Ezanla kamet arasında dua reddedilmez" buyurulmaktadır.
Ezandan sonra dua etmek, hayırları ve şefaati celb eder.[484]
1038. Ebu Saîd el-Hudrf den (r.a) rivayet olunduğuna göre; Rasülullah (s.a); "Ezam işittiğinizde, müezzinin söylediği gibi söyleyiniz" buyurdu. (Bu-hârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[485]
Hadisin şerhi önceki hadiste geniş olarak geçmiştir.[486]
1039. Câbir'den (r.a) rivayet edilmiştir: RasÛluliah (s.a); "Ezam dinildikten sonra.; 'Atlahtm, şu tam olan davetin ve kılınacak namazın Rabbi, Muhammsd'e Vesîle'yi ve fazileti ver. Onu vaad ettiğin makâm-ı MahmÛd'a gönder' derse, kıyamet günü şefaatim ona vacib olur" buyurdu (Buhar! rivayet etmiştir)[487]
"Vesîle"aslında kendisiyle matluba ulaşılan şey veya yaklaşılan şey manasına getir. Dolayısıyla cennette bir makama ad olmuştur. "Fazikt"; diğer yaratılanlara karşı üstünlüktür. "Makâm-ı Mahmûd" yalnızca Rasûlullah'a (s.a) mahsus olan şefaat makamıdır.
Her ezandan sonra bu duayı okuyan kimsenin mü'nün olarak öleceğine müjde vardır. Çünkü "şefaatim vacib olur" buyurulmuştur. Oysa şefaat yalnız mü'minler içindir.[488]
1040. Sa'db. Ebî Vakkas'tan (r.a) rivayet olunmuştur: Nebi (s.a); "Kim müezzini dinledikten sonra; 'Tek ve ortağı olmayan Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in (s.a) Allah'ın kulu ve Rasûla olduğuna şe-hadet ederim. Rabb olarak, Allah'tan; Rasûl olarak, Muhammed'den (s.a) din olarak İslâm'dan razı oldum' derse, günahı mağfiret olunur" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir). [489]
Bu duanın, müezzin ezanda şehadeteyne başladığı anda yapılması gerekir.[490]
1041. Enes'ten (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasûlullah (s.a); "Ezan ile kamet arasında, (yapılan) dua reddolunmaz" buyurdu. (Ebu Dâ-vud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. Tirmizî, hasendir, demiştir).[491]
Allah-u Teâlâ ezan ve kamet arasındaki vakitte duaya icabet eder. "Ezkâr" adlı kitapta Tirmizî'nin şu ziyadesi vardır : Sahabe Rasûlullah'a; "Ne dua edelim, yâ RasûİaUah?" diye sordular. Rasûlullah (s.a); "Allah'tan dünya ve ahirette afiyet isteyiniz" buyurdu.[492]
"Şüphesiz ki namaz, inşam çirkin işlerden ve haramlardan ahkor" (An-kebût, 45)[493]
1042. Ebu Hüreyre'nin (na) Rasûlullah'ı (sa.) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmektedir: "Herhangi birinin evinin önünden günde beş sefer içine girip yıkandığı bir nehir aksa, o kimsenin Üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz?" diye sordu. Sahâbîler; "Hayır, o kimsede hiçbir kir kalmaz" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a); "İşte beş vakit namaz da bu nehire benzer. Allah bes vakit namaz sayesinde günahları yok eder" buyurdu. (Buhfirî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[494]
Hadîs; vakit namazı edâ etmenin ve namazı devamlı kılmanın faziletine delildir. Beş vakit namazı mükemmel bir şekilde, şart ve rüküîerini yerine getirerek kılan kimsenin küçük günahlarım Allah (c.c) bağışlar. Büyük günahları için ise, mutlaka tevbe etmesi gerekir.
İbnü'l-Arabî diyor ki: "Bu misalin benzetme yönü şudur: İnsanın gerek bedenî, gerekse elbisesi pislenince onu bol su ile yıkayarak nasıl temizliyorsa hissî olan pisliklerle kirlenince onlardan temizlenme hususunda beş vakit namaz da öyledir. Bunlar kulu günah kirlerinden temizler. O derece ki, yok etmedik keffaret, olmadık hiçbir günah bırakmazlar!'
Küçük günahların keffâreti, büyük günahlardan korunmak olduğu Kur'-an ayeti ile sabittir. O halde beş vakit namaz neye keffaret olacaktır, denirse, şöyle cevap verilir: Büyük günahlardan kaçınmak ancak beş vakit namazı kılmakla tamam olur. Beş vakit namazını kılmayan bir insan büyük günahlardan sakınmış olamaz. Zira namazı terk etmek büyük günahlardandır. Böylece, büyük günahların küçüklerine keffâret olabilmesi beş vakit namaz kılmaya bağlıdır.[495]
1043. Câbir'den (r.a) Rasüîulîah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Beş vakit namaz, herhangi birinizin evi önünden akan ve günde beş defa İçine girip yıkandığı, suyu bol bir nehre benzer". (Müslim rivayet etmiştir)[496]
Şerhi İle beraber "Ümid Bölümü "nde gecen hadis; beş vakit namazın günahlarını, kirlerini temizlemeye sebep olduğuna delil teşkil eder. Ayrıca beş vakit namazı kılmak da teşvik edilmektedir.[497]
1044. İbn Mes'ud'dan (r.a) rivayet edildiğine göre: Adamın biri yabancı bir kadını öpüvermişti. Hemen Rasülullah'a (s.a) gelerek yaptığım bildirdi. Bunun üzerine "Gündüzün başı ve sonu ile gecenin başlarında namaz kıl, çünkü iyi ameller, kötülükleri giderir." (Hûd, 114) mealindeki ayet indi.
Adam, "Bu ayet benim hakkımda mı indi?" diye sordu. Rasûlullah (s.a) kendisine "Ümmetimin tümü hakkındadır" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[498]
Rasülullah'a (s.a) gelen kimse Ebu'l-Yüsr'dür. Bu hususta başka İsimler de rivayet edilmektedir.
Gündüzün iki tarafındaki namazlar sabah, öğle, ikindi; gecenin başındaki namazlar da akşam ve yatsı namazlarıdır.
öpmek, sıkmak, sarmaşmak gibi şeylerde had uygulanmaz. Bunlar küçük günahlardan sayılmıştır ve büyüklerinden sakınmak şartıyla affolunacaklarını Kur'an bildirmekledir.
Küçük günahlar hususunda beş vakit namaz tevbe yerine geçmektedir. Tevbe kapısı herkes için açık bulunmaktadır. Bir hadiste; "Kötülüklerinizi iyilikleriniz takip etsin, zira o iyilikleriniz kötülükleri yek eder" buyurui-makîadır.[499]
1045. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Büyük günahlar işlenmedikçe, beş vakit nama?; bir sonraki cumaya kadar cuma, aralarında kalan günahlara keffâret olurlar. (Müslim rivayet etmiştir)[500]
Hadis, namazların küçük günahlara keffâret olduğunu açıklamaktadır.
Alimlerin çoğunluğunun görüşüne göre iyi ameller ve bu cümleden olarak namaz büyük günahlara keffâret olmazlar. Onların bağışlanması İçin tevbe edilmelidir. İyi amellerin, İbadet ve taatın küçük günahların bağışlanmasına sebep oluşu ise, ayet ve hadîslerle sabittir.
Namaz nafile olup Ramazan orucu ve kulun âmin demesinin meleklerin aminine tesadüfü gibi güzel amellerin hepsi günahlann keffâretine vesile olurlar. Kulun küçük günahlan varsa affolunur. Kulun sadece büyük günahları varsa bu güzel ameller nisbetinde büyük günahlann cezası hafifletilir. Kulun büyük ve küçük günahlan yoksa bu güzel ameller derecesinde cennetteki makamı yükseltilir. Yani kulun güzel amelleri sebebiyle derecesi yükseltilir, kulun güzel amelleri mutlaka değerlendirilir.
Kadı tyaz: "Bu hadiste zikredildi^ gibi, küçük günahlann affedilmesi, büyüklerinin ise, ancak tevbe ile veya Allah'ın lütfü ve rahmeti ile affolunması ehli sünnetin görüşüdür" diyor.
"Bu her zaman böyledir" cümlesinden maksat, küçük günahlann affedilmesi her zaman bu surette abdest alarak, namaz kılmakla olur. Yahut büyük günah işlememek meselesi her zaman için böyledir demektir.
Bu ve benzer hadisler, abdest ve namazın bütün şart ve âdabına dikkat ederek ihtiyatla amel edilmesine ve ibadetin bütün mezhep ulemasına göre sahih olacak şekilde.yapılmasına teşvik mahiyetindedirler.[501]
1046. Osman b. Affan'ın (r.a) Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken duyduğu rivayet edilmiştir: "Bir müslüman farz bîr namazın vakti gelince onun abdestini, huşûunu ve rükûunu eksiksiz yerine getirirse; büyük günahlar iş-lenmemişse, o namaz o güne kadar işlemiş olduğa tüm günahlara keffâret olur. Bu her zaman böyledir. (Müslim rivayet etmiştir).[502]
Hadisdeki "Büyük günah işlemedikçe..." kaydından küçük günahlann affedilmesi için büyük günah işlememenin şan olduğu manası anlaşılmamalıdır. Bundan maksat, küçük günahlar affedilir, büyükleri affedilmez, demektir. Çünkü büyük günahlar ya tevbe ile ya da Allah'ın (c.c) lütfü ile affedilir.[503]
1047. Ebu Musa'dan (na) Rasûlutlah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sabahye ikindi namazlarını kılan kimse cennete gider." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[504]
Hadis, "Hayır Yollarının Çokluğu Bölümü" 132 no'lu hadiste şerhi ile beraber geçmiştir. Şerhi için oraya müracaat ediniz.[505]
1048. Ebu Züheyr Amâre b. Ruveybe'nin (r.a) Rasûlulîah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Güneş dogmadan önce ve batmadan önce (yani sabah ve ikindi) namazını kılan kimse cehenneme girmeyecektir. (Müslim rivayet etmiştir).[506]
Hadiste geçen "cehenneme girmeyecektir" cümlesi orada ebedî kalmayacaktır anlamındadır.
Hadis sabah ve ikindi namazlarının diğerlerinden daha faziletli ve önemli olduklarına işaret etmektedir. Çünkü, bu iki namazda peyderpey gökyüzünden inen melekler toplanırlar. Bir de sabah namazı uykunun en tatlı zamanında kılınır. O zaman namaza kalkmak nefse zor gelir.
İkindi namazında ise insan yorgun bulunur. Bunlardaki güçlüklere göğüs gererek namaza, hele cemaata devam eden kimse, diğer namazlara, öncelikle devam eder. İbadete bu derece düşkünlük de kişiyi cehennem azabından korur.[507]
1049. Cündeb b. Süfyan'dan (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: '"Sabah namazını kılan kimse Allah'ın zimmeti altındadır. Buna göre, ey Ademoğlu! Allah'ın zimeti altında O'na boçlu olmamaya dikkat et." (Müslim rivayet etmiştir).[508]
"Allah'ın zimmeti" sözü Allanın kefalet ve teminatı manasında kullanılmıştır. "Allah'ın emniyeti" manasını taşıdığını da söyleyenler olmuştur.
Hadisin manası genel anlamıyla şöyle olur: Bir kimse sabah namazını cemaatla kılarsa, o kimse Allah'ın kefalet ve teminatı altına girmiş olur. Binaenaleyh siz Allah'a karşı gitmeyin. Şayet O'nun rızasına karşı bir amelde bulunursanız Allah'ın azabı yetişir de cezanızı verir ve bu ceza da cehenneme atılmak olur.
Hadis sabah namazını kılmayı teşvik etmektedir.[509]
1050. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Melekler nöbetleserek sizin basınızda gözcülük ederler. Sabah ve ikindi namazlarında bu melekler buluşurlar. Sonra geceyi sizin yanınızda geçiren melekler göğe çıkar. Allah onlara -onlardan daha iyi bildiği halde -"Kullarımı ne halde bıraktınız?" diye sorar. Melekler de Allah'a; "Yanlarından ayrıldığımız zaman da, yanlarına vardığımız zaman da namaz kılıyorlardı" diye cevap verirler. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[510]
Ekseri ulemaya göre hadiste zikredilen meleklerden maksat "Ha/aza" melekleridir. Allah'ın (c.c) onlara sorduğu şey, kullarının amellerim yazıp yazmadıktandır.
"Kullarımı ne halde bıraktınız?" diye Allah Teâlâ'mn sorması, meleklerin kutlarının lehine şahadet etmelerini dilediği için olabilir. Yoksa Allah (c.c) her şeyi bilmektedir. Bu da Allah'ın (cc) gizli bir lütfudur. Zira meleklere İnsanların yalnız İbadet hallerini gösterir, şehvet hallerini ve benzerlerini onlara bildirmez denmektedir.
Meleklerin sabah ve ikindi namazlarında toplanmaları, Allah'ın (c.c) mü'min kullarına ayn bir lütfudur. Çünkü bu iki zaman kuilann ibadet vakitleridir. Onun için melekler hem geldikleri vakit, hem de giderken miT-minleri namaz kılarken görür, Huzuru llâhî'de de buna şahadet ederler.
Aynca hadis sabah ve ikindi namazlarının şerefine delil olmaktadır. Sabah ve ikindi namazları en şerefli vakitlerdir. Rızıklann sabahleyin taksim edidiği, amellerin günün sonunda Allah'a (c.c) arzolunduğu ve o vakitte kim ibadet ve taatta bulunursa nzkına ve ameline bereket verileceği hadisle sabit olmuştur.[511]
1051.Cerır b. Abdullah el-Becelî'den fr.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Do-iunaylı bir gece RasüluHah'in (s.a) yamadaydık. Aya bakarak bize söyte buyurdu: Sizler, gözleriniz kamaşmaksizın ve görme güçlüğüne uğramaksızm şu ayı nasıl görüyorsanız, Allah'ı da öyle göreceksiniz. Güneş doğmadan ve batmadan önce namaz kılmayı başarabilirseniz, kaçırmayarak namazı kılınız." (Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir).[512]
Bir rivayette Rasûlullab (s.a); "Ayın onâördüncü gecesi aya baktı" şeklindedir.
Hadis, Allah'ın (c.c) mü'minîer tarafından görüleceğinin delilidir. Bu hususla ayetler, hadisler mevcuttur ve ashab-i kiram ile sonradan gelen alimlerin icmaı vardır. Müminlerin Allah Teâlâ'yı göreceklerini bildiren hadisler yirmiden fazla ashabdan rivayeı edilmiştir. Kâfirler ise Allah'ı görme lezzetinden mahrum kalacaklardır.
Sabah ve ikindi namazına devamla da, kişinin Allah'ı (c.c) görme lüt-funu elde etmesine vesile olacağ; umulur. Allah'ı (c.c) görmek, O'nu seyretme, cennetteki en muazzam lezzettir.
Sabah ve ikindi namazının faziletine bu hadiste işaret etmektedir.[513]
1052. Büreyde'den (r.a) RgsüîuUah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "îkîndi namazını terkedsn kimse amelini yok etmiş olur." (Buhârî rivayet etmiştir) [514]
İkindiyi terkedenin e günkü amellerinin sevabı gider. Çünkü ikindi namazına devam ve kaçırmamaya gayret etmek, ayet ve hadislerde tavsiye edilmiştir. Dolayısıyla günün sonunda böyle önemü ve sevabı bol olan bir ibadeti îerketmek, o günün içinde İşlenen diğer ibadet ve taatın sevabını gölgede bırakır.
Hadîs, bazı alimler tarafından "İkindiyi terketmeyi helâl görerek" manasında yorumlanmıştır. Bazı alimler de "îkîndi natnazmın önemini göstermek amacıyla söylenmiş bir hadistir, yoksa kötü hareketler, iyi amelhri yok etmezler" demişlerdir.
"İkindi namazını (erkeden kişi, sanki o gün hiç iyilik yapmamış gibi büyük bir ziyana uğramıştır" şeklinde de yorumlanmıştır.
Ne şekil ifade edilirse edilsin, bu hadis ikindi namazım terkedenin büyük bir kayba uğradığını ifade etmektedir.[515]
1053. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her kim sabah veya akşam mescide giderse, her bir gidişi için Allah ona cennette bir konak hazırlar." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[516]
Hadis camilere çokça gidilmesini teşvik etmektedir. Gidiliş amacı namaz kılmak, Kur'an okumak, ilim meclislerine iştirak etmek gibi çeşitli
olabilir.
Eve gelen misafire ev sahibinin ikramı insanların adetlerindendir. Camiler de Allah'ın (c.c) evidir. Cömertlerin en cömerdi olan Allah'ın (c.c),evine giden kimseye ikramda bulunacağından şüphe edilmemelidir. Zira Allah (c.c) hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmaz.[517]
1054. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim evinde temizlenir, sonra Allah'ın farz kıldığı namazlardan birini kılmak üzere Allah'ın evlerinden birine yürüyerek giderse, attığı adımlardan her biri bir günahını siler, öbürü de kendisini bir derece yükseltir." (Müslim rivayet etmiştir).[518]
Kişi evinde su ile veya durumuna göre teyemmüm İle temizlenerek farz namazları camide cemaatla kılmak hususundaki sünnete uyarsa, birçok hayırlara ulaşmış olur.
Allah nzası uğruna ibadeî etmek için yolda giderken attığı her adım kendi lehine çalışmaktadır. Onlardan bir tanesi küçük günahlarına keffâret olmaktadır. Büyük günahların affı için tevbenin şart olduğu malûmdur.
Bir de bu küçük günahların da Allah Teâlâ İle kul arasındaki günahlardan olduğu belirtilmektedir. Yani kul hakkı burada söz konusu değildir. Küçük de olsa kul hakkına taallûk eden günahm af yolunun mazlum kuldan geçüği unutulmamalıdır. Kişinin diğer adrnu da Allah (c.c) katındaki derecesini yükseltir. Allah'ın (c.c) rızasına kazanmaya sebep olur.[519]
1055. Übeyd b. Ka'b'dan şöyle rivayet edilmiştir: "Ensardan bir sahS-bî vardı. Evi mescide ondan daha uzak olanını bilmiyorum. Buna rağmen hiçbir namazı kaçırmazdı. Kendisine 'Karanlık gecelerde ve şiddetli sıcaklarda binmek için bir eşek satın abana' dediler. Adam kendisine böyle diyenlere, 'Evimin, mescidin yanıbaşmda olmasını istemem. Gerek mescide doğ yürüyüşüm ve gt< zkse eve gidzrkeA d:y.^ürn heu/üıma yazılsın istiyorum' diyerek cevap verdi. Rasûlullah (s.a) kendisine, 'Allah o sevapların tümünü senin için biraraya getirmiştir' buyurdu." {Müslim rivayet etmiştir). [520]
Hadiste, camilere yürüyerek gitmenin faziletine işaret ediUnektedir. İnsanın evi camiye ne kadar uzak olursa, gidip gelişinde kazanacağı sevap da o derece çok olur.
İlk müslümaniar bol sevap elde ettirici amelleri, meşakkatli olmalarına rağmen tercih etmişlerdir. Camilere gidişte her adımdan biri küçük günahlara keffâret, diğeri ise derece kazanılmasına vesile olduğu gibi dönüşte de ecir vardır. Allah rızası için anian adımlarm hiçbirisi ziyan olmamaktadır.[521]
1056. Câbir'den (r.a) rivayet edildiğine göre, mescidin civarında arsalar boşalmıştı. Selemeegullan mescidin yakınma yerleşmek istediler. Rasû-îullah (s.a) bu haberi duyunca kendilerine, "Duyduğuma göre mescidin yakınma (aşınmak istiyorsunuz" buyuıdu. Onlarda "Eveî, yâ Rasûlallah, böyle istedik" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Rasûlullah onlara "Selemçoğul-ten; oturduğunuz yerlerde kalınız, adımlarınızın sevabı hesabınıza yazılır" buyurdu. Onİar d«i, "Evlerimizin yerlerini değiştirmek bizi memnun etmeyecek" dediler. (Müslim rivayet etmiştir).[522]
Hadis, "Hayır Yollarının Çokluğu Bölümü"ndc 136 no'lu hadis şerhi ile beraber geçmiştir.[523]
1057. Ebu Musa'dan (r.a) Rasûluüah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Namazda en çok ecir kazanan kimse, camiye en uzak yerde oturan kimsedir, arkasından daha az uzak olan gelir. Vaktin girmesini bekleyip de namazı imamla birlikte kılanın sevabı, namazı tek başına kılarak uyuyan kimseden daha büyüktür." (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir).[524]
Mescidlerden uzakta yaşayanların daha çok sevap kazanması, uzak mesafeden gelerek meşakkate katlandıktan içindir. İbadetin en faziletlisi, en zahmetli olanıdır. Bundan dolayı, meşakkate katlanarak uzak mescide gitmek ve namazı orada kılmak daha çok sevap taşır.
Burada cemaatla birlikte namaz kılmanın fazileti de açıklanmaktadır. Değişik hadislerde de cemaatle kılman namazın yalnız kılınan namazdan yirmi beş veya yirmi yedi derece üstün olduğu belirtilmektedir.[525]
1058. Büreyde'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Karanlıkta mescidlere yürüyerek gidenleri kıyamet günü tam aydınlıkla müjdeleyiniz.' (Ebu Dâvud ve Tinnizî rivayet etmİşlerdtr).[526]
Hadiste özelikle gece namazları için cemaata gitmenin ahirette aydınlığa sebep olacağı müjdelenmektedîr. Hiçbir iyiliğin karşılıksız bırakılmaya' cağı ahiret yurdunda, içerisinde ibadete gitme amacı ile yürüdüğümüz gece karanlıktan aydınlığa, nura dönüşecektir. Belki de kabrin karanlığı sıratın karanlığı kişiye lütfedilecek olan bu nur-u ilahî İle aydınlatılacaktır.
Hadiste, karanlık gecelerde cemaatla namaz kılmak için camilere gitmenin fazileti de ayrıca ifade edilmektedir.[527]
1059. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ıh (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'ın hangi şeyle hataları bağışlayacağı ve dereceleri yükselteceğini size söyleyeyim mi?"buyurdu. Ashab; "Evet yâ Rasûlallah" dediler. O da; "Güçlüklere rağmen eksiksiz abdest almak, mescidlere çok çok gitmek, namazdan sonra gelecek zamanı beklemek. İşte bağlılık, işte bağlılık" buyurdu. (Müslim rivayet etmİştir).[528]
Hadis hakkında daha geniş bilgi ve şerhi için "Hayır Yollarının Açıklaması" bölümünde 131 no'ya müracaat ediniz.[529]
1060. Ebu Said el-Hudrî'rien (ra) RasûluUah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bir kimseyi camilere devam eder görünce onun mü'rrıin olduğuna şahid otunuz. Çünkü Yüce Allah: 'Allah 'm mescidlerini ancak Allah ve ahiret gününe inananlar onarıp, şenlendirirler' buyurmuştur." (Tirmizî rivayet etmiştir. Bu hadis hasendir demiştir).[530]
Hadis camiye devam etmenin imanın alametlerinden olduğuna delildir. Müslümamn zahiri iyi amellerine bakarak, iyiliği hakkında, mü'min olduğu hususunda şahitlik etmek caizdir.
Cemaatla namaza devam eimek, camiyi imar etmek cünılesindendir. Camileri imar etmek, binalarını onarmak, içinde İbadete devam etmek, içinde yapıian zikir meclislerinde bulunmak, oralarda ilim halkalarına katılmak ve itikafa girmek güzel amellerle gerçekleştirilmiş olur.
Mü'min mescidden ayrılınca, geri dönünceye kadar kalbi hep orası ile meşgul olur. İşte mesci. "ere bağlılık gerçek anlamda böyle olur.[531]
1061. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Biriniz, evine gitmesine başka bir engel olmadığı halde evine gülmekten kendisini su f namaz alıkoyduğu sürece devamlı namazdadır." (Bu-hârî ve Müslim rivayet etmişierdir).[532]
Hadis camilerde namaz vaktini beklemek, için.oturmanın fazileti hakkında varid olmuştur. Bir ibadet için beklemek de sevap açısından ibadet gibi telâkki edilmiştir. Namazı bekleyen müslüman, camide otururken bİie namaz ibadeti içindeymiş gibi sevap yazılır.[533]
1062. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'in (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Biriniz abdestînî bozmadan namaz kıldığı yerde oturmaya devam ettiği müddetçe melekler; 'Allahım, onu af/eyle! Allahım, ona rahmet eyle!' diye dua ederier." (Buhârî ve rivayet etmiştir).[534]
Hadis, namaz kılınan yerde namazdan sonra bir müddet beklenmesinin güzel olduğunu anlatmaktadır. Yasak kılınmış lakırdılara dalmadan oturulması, meleklerin duasını celbeder. Kullarının ibadetlerine melekleri seyrettirip, dua etmelerini sağlaması Allah'ın (c.c) bir lütfudur.[535]
1063. Enes'ten (r.a) rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a) bir gece yatsı namazını gece yansına kadar ertelemişti. Namazı kıldıktan sonra yüzünü bize dönerek şöyle buyurdu: "Herkes namazını kılıp uykuya daldı. Sizler namazı beklemeye başladığınız andan beri namazdasınız." (Buhârî rivayet et-miştir).[536]
Hadis, yatsı namazını gece yansına kadar geciktirmenin caiz olduğunu İfade etmekte. Cemaatla namaz kılmak için cemaatın oluşmasını beklemek yalnız namaz kılmaktan daha faziletlidir.
Cemaat olunca namazı ilk vakitte kılmak daha evlâdır. Çünkü bunda sünnete uygun hareket mevcuttur. Sünnet olan hareketlere devam ise, aynca sevap elde edilmeye sebep olur. Namazı beklemek için geçirilen vakitte de kişinin namaz sevabı kazanacağı hadisten anlaşılan hakikatlerdendir.[537]
1064. İbn Ömer'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Cemaatla kılman namaz, yalnız başına kılınan namazdan yirmi yedi defa daha faziletlidir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[538]
Cemaatla kılınan namazın yalnız basma kılınan namazdan yirmi beş veya yirmi yedi derece üstün olduğu hakkında değişik birçok hadis mecuttur.
Cemaatla namaz kılmak çok faziletlidir. Cemaatla namazı teşvik eden hadislere bakarak Zahirîler, cemaata devamın farz-ı ayın olduğunu, birta-kımlan farz-ı kifâye olduğunu söylemişlerdir. Hanefilere göre, cemaata devam sünnet-i müekkededir.[539]
1065. Ebu Hüreyre'den <r.a) Rasûİullah'm (s.a) buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bir kimsenin cemaatla kıldığı namaz evinde veya ticarethanesinde kıldığı namazdan yirmi beş kat daha faziletlidir. Bu şöyledir: Adam güzelce abdest aldıtan ionra namazdan başka hiçbir amacı olmaksızın evinden çıkıp camiye giderse; attığı her adım karşılığında kendisine bir derece yüksekliği verildiği gibi, aynca bir günahı da silinir. Namaz kılınca da konuşmadan namaz kıldığı yerde oturduğu sürece melekler 'Allahım, onu affet, Allahım, ona merhamet et' diyerek kendisi için istiğfar ederler. Adam namaz vaktini beklediği sürece namazda gibidir." (Bubârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[540]
Hadis cemaatla kılınan namazın yalnız kihnan namaza üstünlüğünü açıklamaktadır. Alimler, nerede olursa olsun cemaatla kılman namazda bu üstünlük mevcut mudur, yoksa özellikle camilerde oluşturulan cemaatta rm bu üstünlük bulunur, bu konuda ihtilâf etmişlerdir. Bîr kısmı birinci görüsü, bir kısmı da ikinci görüşü savunmuşlardır. ibadetlerin salih olabilmesi için; şartlarına, rükünlerine ve adablarma riayet edilmelidir- Abdestİ güzelce almak, namazımızın kabule şayan olmasına bir vesiledir.
Cemaatla namaz kılmaya giden kişinin attığı adımından birisi onun küçük günahlarına keffâret olur. Diğeri de derecesini yükseltir. Kullarının temizlenmesini arzu eden Yüce Aiiah küçük günahlarını çeşitli vesilelerle bağışlamaktadır. Beş vakit namazın kendi aralarındaki küçük günahlara keffâret olduğu yine geçen bölümdeki hadislerde mevcuttur. Büyük günahlardan uzak kalınmaya aşın gayret gösterilmeli, buna rağmen bir büyük günah işlenmişse affı İçin tevbe edilmesinin zorunlu olduğu bilinmelidir.
Namaz kılındıktan sonra bir müddet lakırdı etmeksizin, oturmak sün-netdr. Zira bu esnada me!ek!er o kişiye dua ederler. Kullarının ibadet halini meleklerine gösterip, dua etmelerini sağlaması da Rabb'imizin ince bir lütfudur.
Namaz vaktini beklemek için geçirilen süre de kulun ibadetinden sayılmakta ve sevap yazılmaktadır.[541]
1066. Ebu Hüreyre'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Kör birisi gelip; "Yâ Rasûlallah, beni mescide götürecek bîr yardımcım yok" diyerek Rasû-hıllah'm kendisine evinde kılmak için izin vermesini istedi. Rasülullah da ada-. ma izin verdi. Fakat adam gitmek üzere geri dönünce Hz. Peygamber ona; "Ezanı duyuyor musun?" diye seslendi. Adam, "eve/"dedi. Rasûluİlah ona: "G halde davete icabet et" buyurdu. (Müsiim rivayet etmiştir)[542]
Hadiste zikri geçen âmâ Abdullah İbn Ümmi Mektum'dur. Nitekim Ebu Dâvud ile Darekutni'nin rivayetlerinde bu açıklanmıştır.
Rivayetlerin bazılarında, Rasûluİlah {s.a) cemaata devam etmeyenlerin evlerini tepelerine yıkmak istediğini bildirdiği zaman bu zat; "Yâ Râsulal-lahl Medine'nin zehirli haşeratı ile yırtıcıları çok..." diyerekÖzür dilediği, diğer bazılarında; her vakit kendim mescide götürecek bir kimse bulamadığını söyleyerek bu namazları evimde kılmam caiz midir, diye sorduğu, fakat kendisine ruhsat verilmediği açıklanıyor.
Hadis-i şerif, "Cemaata devam etmek, ezam işitenlere farz-ı ayındır" diyenlerin delilidir. Fakat alimlerin çoğunluğu buna şöyle cevap vermişlerdir: Hz. Abdullah Ibn. Ümmi Mektum namazı evinde kılmak ve cemaat faztletini onunla kazannuüc İçin ruhsat istemiştir. Çünkü özürlü idi. Kendisine bu şekilde cemaat faziletine ercmeyecegi bildirildi. Nitekim cemaata devamın bir Özürden dolayı icma ile düşmesi de bunu kuvvetlendirir.
Bazıları da; "islâm'ın İlk günlerinde hiçbir kimseye özür tanınmama sureti ile münafıkların, cemaatı terketmeleri önlenmişti, sonradan bu hüküm neshedilerek cemaat hususunda bazı özürler kabul edildi" demişlerdir.[543]
1067. Hz. Peygmberin müezzini İbn Ummi Mektum diye bilinen Abdullah (veya Amr b. Kays)'tan rivayet edildiğine göre; Bu zat, "Yâ Rasûlal-lah, Medine yılan, akrep gibi haşereleri ve yırtıcı hayvanları çok olan bir yerdir"deyince, Rasûluİlah (s.a) da: "Hayya ale's-Salâ, Hayya ale'l-Felâh'ı işitiyorsan gelmelisin" buyurdu. (Ebu Dâvud, hasen senetle rivayet etmiştir).[544]
İbn Ümmi Mektum, Hz. Hatice'nin dayısıdır. İbn Ummi Mektum Ra-sûtunah'tan (s.a)önce Medine'ye hicret etmiştir. Rasûlullah (s.a) bu zatı, kendisi harplere gidişinde Medine'de 13 defa vekil bırakmıştır.
Kadisiye fethinde şehit düşmüştür. lbnu'1-CevzTnin söylediğine göre kendisinden üç hadîs rivayet edilmiştir.
Hadisin şerhi için bir önceki hadise (No: 1066) bakılabilir.[545]
1068. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a).şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Nefsimi kudret einde tutan Allah'a yemin ederim ki, zaman zaman içimden geçiyor ki, bir yığın odun getirilmesini emredeyim, arkasından namaz için ezan okunmasını emredeyim, sonra birisine halka imam olmasını emredeyim, peşinden de varıp namaza gelmeyenlerin evlerini kendileri içindeyken yakayım." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[546]
Hadis, namazı cemaatla, camide kılmaya teşvik etmektedir. Bu ve benzeri hadislere bakarak bir kısım alim cemaata gitmenin farz-ı ayın olduğu görüşünü savunmuşlarsa da, alimlerin çoğunun bu hadislerden çıkardıkları sonuç; cemaatın, kuvvetli bir sünnet oluşudur.
"et-Tuhfe" adlı eserde cemaat hakkında şu özet bilgi verilmektedir: "Cemaat ancak zahmetsizce devama kudretiolanlara vaciptir, özürle düşer. Do-layısıyla hasta, âmâ ve kötürüm olan kimselere cemaata gitmek vacib değildir, özürsüz cemaata gitmeyen kimse kınanır. Böyle birisine ses çıkarmayan komşuları bile günahkâr olur."
Hatta bazı alimlerin görüşlerine göre cemaatı terkedenin şahadeti kabul olunmaz. Bir yer ahalisi toptan cemaatı terkederlerse onlara karşı harp edilir. Dinî ilimleri mütalâa edenlerin bu işleri esnasında cemaata gitmemeleri Özür kabul edilmiştir.
Hadisi şerif müslümanları cemaatı terketmekten uzaklaştırmak ve kazanacakları günahtan dolayı korkutmak için varid olmuştur. Burada hakikat kastedilmemiştir. Onunla mübalağa kastedilmiştir. Çünkü müslümanla-nn ateşte yakılmak suretiyle cezalandınlamayacağına ümmet icma etmişlerdir.
Hadisten, ilk müslümanîann cemaata önem verdikleri anlaşılmaktadır.
lar bÜe cemaatm fazileüni kaçınnamak İçin camiye kendilerini getirtmişlerdir.
Sünnete muhalefetin kişileri dalâlete sürükleyeceği de hadisde belirtilmekte ve cemaat sünetini terkedenlerin, dalâlete düşeceklerine dikkat çekilmektedir. Çünkü cemaata devam hususunda gevşeklik gösteren kimse şeriata karşı da laubali olur.[547]
1069. îbn. Mes'ud'dan şöyle rivayet edilmiştir: "Yarına müslüman olarak kavuşmak isteyen kimse nerede ezam duyarsa namazları kılmaya devam etsin. Çünkü Allah Nebinize (s.a) hidayet yollarını açıkladı. Bu namazlar da hidayet yollarındandır. Şayet siz de, cemaattan geri kalıp evinde namaz kılan şu adam gibi namazı evinizde kilacak olursanız Nebinizin (s.a) sünnetini terk etmiş olursunuz. Eğer peygamberinizin sünnetini bırakırsanız sapıklığa düşersiniz. Benim gördüğüm kadarı ile cemaattan ancak münafıklığı belli olanlar geri kalır. Aramızda öyle kimse oîurdu ki, iki kişinin kolları arasında saltana sallana getirilerek safa yerleştirilirdi." (Müslim rivayet etmiştir ).[548]
Yine Müslim'in naklettiği bir rivayete göre, tbn. Mes'ud (r.a) şöyle demiştir: "Hakikat, Rasâluliah (s.a) bize hidayetin yollarını öğretti, /cinde ezan okunan mescitte (cemaatla) namaz, hidayet yollarındandır."
Hadisimiz cemaata devam etmenin sünen-i hüdâdan olduğunu bildirmektedir. Usûl-u fıkıh ilmine göre sünnetler iki kısımdır: Sünen-i hüdâ, sünen-i zevâid.
Sünen-i hüdâ: Dini İkmal için devam üzere ibadet olarak yapılan sün-netEerdir. Bunları terketmek mekruhtur. Yapmayanlar zemmedilir, işte cemaata devam, ezan, kamet v.b. gibi ibadetler bunlardandır:
Sünen-i zevâid: Rasûlullah'm (s.a) âdet yolu ile yaptığı nülerdir. Bunları terketmekte kerahet yoktur. Yapıldığı takdirde sünneti işleme sevabı kazanılır. Rasülullah'ın yemesi, içmesi, oturup, kalkma, gezme şekilleri gibi.[549]
1070. Ebu'd-Derdâ'mn (r.a)Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Bir köyde veya ıssız bir yerde bulunan üç kişi, aralarında namazı (cemaatla) kılmazlarsa, şeytan onlara galib gelir. Cemaata devam edin. Çünkü kurt, sürüden ayrılan koyunu yer." (Ebu Dâvud, hasen senetle rivayet etmiştir).[550]
Hadis, cemaatı terketmenin şeytana yardım olduğunu anlatmaktadır. Cami dışında, birkaç kişi bile olsa mutlaka cemaat oluşturup namazlarını öyle kılmaları gerekir. Böylece cemaat sevabım elde etmiş ve şeytanî vesvese yollarım kapamış olurlar.
Mü'minler cemaat halinde yaşamalı, fertler de müslüman topluluklardan uzak kalmamalıdırlar. İslâmı cemaat dışındaki müslüman, sürü dışındaki koyuna benzetilmektedir. Yalnız bulunan kişi de her türlü fitne, fesat ve belâ taarruzuna direkt muhatab ve hedef olur. Hem ferdin, hem de toplumun selâmeti cemaat halinde yaşamaktadır.[551]
1071. Osman b. Affân'ın Rasülullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Kim yatsı namazım cemaatla kılarsa gecenin yansını ibadetle geçirmiş gibi olur. Kİm sabah namazım da cemaatla kılarsa bütün gece namaz kılmış gibidir," (Müslim rivayet etmiştir).[552]
Tirmizî'nin yine Osman b. Affân'dan (r.a) naklettiği rivayetts hadis şjy-ledir: "Yatsı namazım cemaatla kılan kimse gecenin yansım ibadetle geçirmiş gibi olur. Yatsı ve sabah namazını cemaatla kıtan kimse ise gecenin tamamını ibadetle geçirmiş gibi olur.
"Her kim yatsıyı cemaatla kılarsa gecenin yansım namazla geçirmiş olur" ifadesinden maksat; "Kim yatsıyı cemaatla kılarsa, kazanacağı sevap, yatsıyı cemaatla kılmadığı zaman gece yansına kadar namaz kılmakta kazanacağı sevaba eşittir" demektir.
Hadis özellikle gece namazlarında cemaata devam etmeyi teşvik etmektedir. Çünkü, gündüz vakitlerinde camiye gitmemenin çeşitli sebeblen olabilir. Gece ise yalnız namaz için ve Allah nzası için cemaata iştirak sağlanacağından sevabı da o nisbette çoktur.
Bazı amellere bol bol sevap verilmesi Allah'ın (c.c) kullarına bir lütfu-dur. Görüldüğü gibi gecenin ortasında ve sonundaki namazlar için cemaata gidilmesi, geceyi tamamen ibadet içinde geçirmiş sevabı kazandıracakta. Eu takdirde müslUmanın İki namaz arasındaki uykusu bile ibadet olarak telâkki edilmiştir.[553]
1072. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Yaisı namazı ile sabah namazını cemaatla kılmanın sevabını bilselerdi emekleyerek bile olsa bu namazlara gelirlerdi" (Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir).[554]
Hadisde cemaata, bilhassa yatsı ile sabah namazları için cemaata gitmek teşvik edilmektedir. Bu namazlarda nefse bir parça meşakkat vardır. Çünkü biri uykunun ilk zamanına, diğeri sonuna tesadüf eder. Onun için de münafıklara en ağır gelen namaz bunlardır. Fakat nimetin külfet karşılığı elde edildiği de unutulmamalıdır.[555]
1073. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûhıllah*in (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Münafıklara en ağır gelen namazlar sabah ve yatsı namazlarıdır. Bu namazları cemaatle kılmanın sevabını bilselerdi emekleyerek de olsa onları kılmaya gelirlerdi," (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[556]
Hadis, münafıklara ağır gelen namazları açıklamaktadır. Yatsı ve sabah namazları, nefse zor gelir. Münafıklar ise yalnız gösteriş ve toplumun beğenisini kazanmak ve dışlanmamak için ibadete gelirler. Bu vakitlerde de onları toplum göremeyeceği için gelmemeyi arzu ederler. Çünkü Allah nzası dışında birşey için cemaata gelenler bu vakitlerde çok zorlanırlar.
Mü'minler ise Allah rızasını diğer lezzetlerin üstünde tuttuklarından hiçbir ibadet nefislerine ağır gelmemektedir. Sevap kazandıracak küçük veya büyük tüm amellere koşmak, mü'minlerin özelliklerindendir.[557]
"Namazlara ve orta namaza devam ediniz..." (Bakara 238)
"Eğer (küfürden) tevbe ederler, namazı güzelce kılarlar ve zekâtı da verirlerse, onları serbest bırakınız." (Tevbe,5)[558]
1074. İbn Mes*ud'dan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah'a (s.a) "Hangi amel daha faziletlidir?" diye sordum. Şöyle buyurdu: "Vaktinde
kılınan namazdır." "Sonra hangisidir?" dediğimde; "Anne-babaya iyilik etmektir" buyurdu. "Sonra hangisi?" diye sordum. O da şöyle buyurdu: "Allah yolunda cihaddır." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[559]
Hadisin tahriri ve şerhi "Anne Babaya îyilik" bölümünde 314 noMu hadiste geçmiştir. Geniş bilgi için o bahse müracaat ediniz.[560]
1075. İbn Ömer'den (r.a) Rasülullah'ın {s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "islâm beş temel esas üzerine kurulmuştur. (Bunlar): Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın RasûlU olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Beytullah'ı haccetmek, ramazanda oruç tutmaktır." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir). [561]
İslâm beş direk üzerine kurulmuş bir çadıra benzetilmiştir. Çadırda her bir direk ne derece önemli ise, İslâm dininde de beş temel şartın her biri o kadar önemlidir. Çadır orta direkle yükselir ve onun miğferinde diğer direklerle ayakta durur. Dinin, diğer şartlarının etrafında döndüğü temel şart şahadettir. Allah'ın birliğine ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik etmektir. Bu olmayınca diğer şartların yerine getirilmesinin hiçbir önemi kalmaz.
tsiâm muazzam bir binaya benzetilmiştir. O binamn ayakta durabilmesi ve mukavemetini devam ettirebilmesi için binanın özelliğini ortaya koyan ana unsurlardan hiçbirisi yok edilemez. Bunun gibi İslâm'ın yüceliğini muhafaza edebilmek için de temel şanlarından hiçbiri noksanlaştınlmamaiıdır.
îslâm'm şartlan olarak bilinen bu unsurlar çeşitli ayet ve hadislerde açıklanmıştır. Her birisini en güzel şekilde yerine getirmek, inanan ferdin Ük görevidir.[562]
1076. İbn Ömer'den (r.a) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun elçisi olduğuna şahadet edinceye, namaz kıhncaya ve zekât verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. İnsanlar bunları yaptıkları zaman İslâm'ın hakkı hariç, bana karşı canlan ve mallan dokunulmazlık kazanır. (İç yüzlerinin) hesabı Allah'a aittir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[563]
Hadis tahrici ve şerhi ile birlikte, "İnsanlar Hakkında Görünür Hallerine Göre Hüküm Verilir" bölümü 391 no'İu hadiste geçmiştir. Geniş bilgi için o konuya bakınız.[564]
1077. Muaz b. Cebel'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah benî Yemcn'e gönderirken şöyle buyurdu: "Sen kitap ehlinden olan bir kavme gidiyorsun. Onlan, Allah'tan başka İlâh olmadığına ve benim Allah'ın Ra-sûlü olduğuma şahadet etmeye davet et. Eğer onlar bu davete uyarlarsa Allah'ın günde beş vakit namaz kılmayı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse Allah'ın kendilerine zenginlerden alınıp fakirlere verilen bir sadaka vermeyi farz kıldığını bildir. Eğer bunu da kabul ederlerse, sakın mallarının en iyisini almaya kalkışma. Aynca mazlumun bedduasmdan sakın. Çünkü bu beddua ile Allah arasında hiçbir perde yoktur." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[565]
Hadisin şerhi için "Zulmün Haramltğı Bölümü "210no'lu hadise bakınız.[566]
1078. Câbir'den (r.a) Rasûtullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terk etmek vardır." (Müslim rivayat etmiştir).[567]
"Bir müslümam küfürden meneden şey, namaz kılmasıdır. Namazı bıraktı mı, artık o kimse ile şirk arasında engel kalmaz, küfre her an girebilir" anlamına gelen hadis, namazın Önemine işaret etmektedir.
Gerçekten namazı terkeden kimse onun farz olduğunu inkâr ediyorsa, bütün alimlerin ittifakı ile dinden çıkar. Farz olduğuna inanıp tembelliğinden kılmıyorsa, o zaman mesele alimler arasında ihtilaflıdır.
Küfre dalmaktan korkan kişi, namazı kılmakla küfürden korunmalıdır.[568]
1079. Büreyde'den (r.a) Rasühıllah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Onlarla aramızdaki alâmet namazdır. Namazı terkeden kimse kâfir olmuş olur.' (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasen, sahihtir demiştir).[569]
Hadis, zahirî ibadetlerden olan namazın önemine delil teşkil etmektedir. "Onlarla aramızdaki alâmet namazdır" cümlesinde "onlar" zamiri münafıklara gitmektedir. Yani, zahirde onlar da biz gibi namaz kıldıkları, cemaata geldikleri için onlara da müslüman muamelesi uygulanmaktadır. Zahirî eşitliğimizi yok edecek şey, namazı terketmeleridir. Namazı kılmazlarsa o zaman kâfirlerle münafıklar arasında bir fark kalmaz.
Farziyetini inkâr etmemek şartı ile tembellikle namazını terkeden ve bu halinden de üzüntü duyan müslümanın dinden çıkmadığına alimlerin çoğu fikir birliğinde bulunmuşlardır.[570]
1080. Büyük bir zat olduğunda ittifak edilen tabiînden Şakik b. Abdullah şöyle der: "Muhammed'in(s.a) sahâbîleri namazdan başka hiçbir İbadetin terk edilmesini küfür saymazlardı". (Tirmizî rivayet etmiştir. Kitab'ul-Imân'da sahih isnadla rivayet etmiştir)[571]
Bu ve daha önceki hadisler namazın dinimizdeki yerini ve önemini göstermek için yeterlidir. Hadislerdeki ifadelerden alimlerimiz çeşitli görüşlere ayrılmışlardır. Sahabeden bir grup müslüman ve onlann görüşüne iştirak eden alimler, tembellikle beş vakit namazdan birini terkedenin gerçekten kâfir olduğunu söylemişlerdir. Bu şahsa dinden dönenlere uygulanan muamele ûy-gulanır, demişlerdir.
Alimlerimizin çoğunluğu ise; bu hakiki küfür değildir. Hadislerde kastedilen namazı terketmeyi heiâl gören kişidir, o zaman kâfir olur, görüşündedirler.
Diğer bii görüş de, namazı terk kişiyi küfre götürür, çünkü isyanlar küfrü doğurur. Veya bu hadisler namazın önemini anlatabilmek için böyle söylenmişlerdir. Lafızların asıl manaları bunlarda kastedümernişlerdir.
Nitekim İmam Şafiî, "Namazı tebmellikten terkeden, dinden çıkmaz, fakat öldürülür" demiştir. Zuhrî ve onun gibi düşünen alimler de; namazı terkeden hapsedilir ve namaz kılmcaya kadar da dövülür görüşündedirler.
Son görüş olarak da; hadislerdeki küfür sözleri, asıl manasında değil, nimete küfür (nankörlük) ecmiş anlamında kullanılmıştır, demektedirler.
Çünkü kulluğun hakikati, zahirî ve baîınî nimetlere şükürdür. Namaz da bu çeşit şükürleri içerdiğine göre, onu terkeden kişi, Allah'ın (c.c) nimetleri karşısında şükrünü eda etmemiş, nankörlük etmiş olur.[572]
1081. Ebu Hüreyre'den (r.a) RasûiuUah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: 'Kıyamet günü kulun ilk Önce hesaba çekilecek ameli namazdır. Eğer namazı iyi, eksiksiz çıkarsa o kul kurtuluşa ermiş ve başarıya ulaşmış olur. Eğer namaz üe ilgili sorusu bozuk çıkarsa, aldanmış ve hüsrana uğramış olur. Eğer farzlardan bir eksiği çıkarsa Allah TesSâ, 'Bakın bakalım, kulumun nafile namazı var m*?' buyurur. Farzlar nafilelerle tamamlanır. Sonra kikinin diğer amellerinin hesabı da bu şekilde yapılır." (Tirnüzî rivayet etmiştir. Hadis, hasendîr, demiştir)[573]
Hadis, farzları yerine getirmeyi teşvik etmektedir. Nama2 önemli iba-detlerimizdendir. Kabule şayan namaz, kişinin ahirette kurtuluşuna vesile olur. Kişi nafilelere de önem vermelidir. Çünkü farzlardan eksik olanları bu nafileler tamamlamaktadır.
însan hayatı boyunca hiçir iyiliği küçük görmemelidir. Zira Allah'ın (c.c) rızası o küçük görülen bir iyilik sebebiyle kazanilabilir.
Kul diğer kulların hakkına riayet etmeye özen gösterdiği gibi Allah'ın (c.c) hakkı olan ibadetlere de önem vermelidir.[574]
1082. Câbir b. Semure'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Rasûlullah yanımıza gelerek; "Melekler Rableri katında nasıl saf tutarlarsa siz de öyle saf tutmaz mısınız?" buyurdu "Yâ Rasûtallah! Melekler Rabb'leri katında nasıl saf tutuyorlar?" diye sorduk. O da; "ön safları doldururlar ve safları da sık tutarlar" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[575]
Cemaat halinde namaz kılarken safları düzgün tutmak, boşluk bırakmamak, ön safları doldurmadan yeni bir saf tutmamak müstehabdır Bu saf adabına riayet edilmezse, cemaat fazileti ve alınacak sevap azalır. Mü'min-ler saflarında, duvardaki taşlar gibi sık ve düzgün durmalıdırlar.[576]
1083. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (s,a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "insanlar ezan okumak ve ilk safta buiunmamn taşıdığı sevabı bilselerdi bu konuda kur'adan başka çare kalmasa kur'a çekerlerdi." (Bu-hârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[577]
Hadis, "Ezanın Fazileti" bölümü 1033 no'lu hadiste şerhi ile birlikte geçmiştir.[578]
1084. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Erkek saflarının en hayırlısı Hkİ ve en kötüsü sonuncusudur. Kadın saflarının en hayırlısı sonuncusu ve en kötüsü ilkidir. " (Müslim rivayet etmiştir)[579]
Nevevî'nin açıklamasına göre; kadın saflarının en hayırlısının sonuncusu oluşu, erkeklerle beraber aynı cemaat halinde kılındığı takdirdedir. Yoksa, kadınlar kendi aralarında cemaat teşkil ederlerse onların safları da hüküm itibarı ile erkek safları gibidir.
Erkeklerle beraber kılan kadın saflarının en hayırlısı, son saf olmasının hikmeti, erkeklerden uzak bulundukları için onları görememeleri ve hareketlerini görmedikleri, seslerini işitmedikleri için de kalpleri bozulmadan, huzur ve hûşü içinde namaz kılabümelerindendir.
"Safların en kötüsü" sözünden kastedilen mana; sevap ve faziletin çok az olmasıdır.[580]
1085. Ebu Saîd el-Hudri'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: RasÛlullah (s.a) bir namaz esnasında sahâbflerinde geride kalma meyli görmüş ve şöyle buyurmuştu: "öne doğru geliniz ve bana öyle uyunuz. Arkadan gelenler de size uysunlar. İnsanlar geride kalmaya devam ederse Allah da kendilerini geride bırakır". (Müslim rivayet etmiştir).[581]
Hadis, namazlarda, ön saflarda yer almayı teşvik etmektedir.
"Sizden sonrakiler de size uysunlar... "cümlesinin manası, benî görmeyenler sizin ne yaptığınıza bakarak size uysunlar, demektir. Hadis-i şerif, imamı görmeyen cemaatın, gördükleri cemaata bakarak İmama uyabileceklerine delildir.
Hayırlı, iyi işlerde müsabaka teşvik edilmektedir. İyi hareketlerde geriden hareket Allah'ın (cx) gazabını gerekli kılar, Allah korusun![582]
1086. Ebu Mes'ud'dan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "RasÛlullah namaza başlarken omuzlarımızı okşayarak; 'Safları düzgün tutunuz, eğri büğrü saf meydana getirmeyin, sonra kalpleriniz de birbirinden ayrı düşer, içinizden faziletliler ve akit başında olanlar benim arkamda dursun. Sonra onların arkasından gelenler, daha sonra da arkadan gelenler dursun'buyururdu." (Müslim rivayet etmiştir).[583]
Görüldüğü gibi safları düzeltmek namazdan önce yapılabilir. Namazda bu fiil caiz değildir. Hadis-İ şerif, cemaatın en faziletli ve aklı başında olanlarını derece derece imama yakm durmaları gerektiğini göstermektedir. Zira cemaatın içinde en faziletli olanlar, en çok ikrama layıktırlar. Bir de bazen namaz içinde imam, burnunun kanaması gibi herhangi bir Özründen dolayı namazdan çıkmak ve cemaatten birini mihraba çıkarmak mecburiyetinde kalabilir. Bazan da ayeti hatırlamayarak tıkanabilir. Bu hallerde imama yardıma olabileceklerin hemen İmamın arkasına dunnalan daha uygun olur.[584]
1087. Enes'ten (r.a) Rasûhıllah'ın (s .a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Saflarımızı düzgün tutunuz. Çünkü safların düzgünlüğü, namazın tam olmasını sağlayan unsurlardır." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[585]
Hadis namazda safların düzgün tutulmasına dikkati çekmektedir. Safların düzgün bir şekilde oluşturulması namazın güzelce edasına yardımcı olur. Cemaatın Rasûlullah'ın (s.a) ve imamlarının emirlerine sarıldıklarına delâlet eder. Aynı zamanda düzgün saf, cemaatın kalplerinin de birbirlerine ülfet etmesine sebep olur. Safların düzgünlüğüne dikkat etmek, cemaatle kılınan namazın adablarındandir.[586]
1088. Enes'ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün namaza durulurken Rasûlullah (sa) yüzünü bize çevirerek şöyle buyurdu: "Saflannm doğru ve sık tutunuz, ben sizi arkada da görürüm." (Buhârî ve Müslim rivayet etmiş-lerdir).[587]
Cemaatın imamı, safların düzgün tutulmasına önem vermelidir. Gerekli görürse bizzat ikaz ederek, kendi eliyle incitmeden safların düzgün oluşmasını sağlamalıdır. Safları güzel bir şekilde görmeden namaza geçmemelidir.
Rasûlullah'ın (s.a) arkasından da görmesi, ya bir keramet ya da Allah'ın (cc) kendisine lütfettiği bir mucizedir. Enes'in (na) ayaklarımız ve omuzlarımız yanımızdaki arkadaşımızın ayak ve omuzlarına değerdi sözü; Asr-ı Saadette oluşturulan safların ne kadar sık ve düzgün olduğunu gösterir.[588]
1089. Nu'man b. Beşir'in (r.) Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Ya saflarınızı düzgün tutarsınız, ya da Allah yüzlerinizi başka başka yönlere çevirir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[589]
Müslim'in rivayeti şöyledir: "Rasûlullah (s.a) konunun önemim kavradığımızı görünceye kadar ok ustası nasıl düzgün ok yaparsa aynı titizlile saflarımızı düzeltirdi. Sonra bir gün namaza durup tekbîr alırken İçimizden bîrinin göğsünün öne çıktığını görünce; "Ey Allah'ın kulları! Ya saflanmzi düzeltirsiniz veyahut da Allah yüzlerinizi başka başka yönlere çevirir" buyur-muştur!'
Safların düzgün tutulmasını emreden bu hadiste diğer birtakım gerçekler de mevcuttur: "Ya safları düz tutarsınız, ya da Allah yüzlerinizi başka başka yönlere çevirir," buyrulması; safları düz tutmayanlar hakkında bir tehdittir. Bazıları bu cümleyi, "Allah aranıza düşmanlık ve kın satar, kalplerinizi değiştirir" şeklinde yorumlamışlardır. Zahirîn muhalefeti batının muhalefetine sebeptir, derler. Ulemadan bazıları hadisten zahirî manasının kastedildiğini söylemişlerdir. Bu takdirde mana şöyledir: "Saflarınızı düzeltin. Düzeltmezseniz Allah da sizin yüzlerinizi asit yaratılışından bozarak kafanız tarafına çevirir. Sonunda da çirkin bir hal alırsınız."
Hz. Ömer (r.n) saflan düzeltmek için Özet adamlar görevlendirmişti Kendisi imam olduğu vakit bu kişiler saflann düzeldiğini haber vermedikçe namaza niyetlenmezdi.[590]
1090. Berâ b. Âzİb'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlulîah (s.a) saflan arasına girerek bir baştan öbür başa kadar gider, göğüslerimizi ve omuz-lanmızı okşayarak şöyle buyururdu: "Saflan karışık tutmayınız, o zaman kalpleriniz de birbirinden ayrı düşer. Allah ve melekleri öndeki saflara rahmet ve istiğfar ederler." (Ebu Dâvud, hasen senetle rivayet etmiştir).[591]
Hadis, Rasûlulîah'm (s.a) saflann düzgünlüğüne verdiği önemi göstermektedir. Göğüs ve omuzlarda bile girinti ve çıkıntı olmaması saflann düzgün oluşması için gereklidir.
Saflann bozukluğu, ayrıklığı kalplerin de parçalanmasına sebeptir. Saflann en faziletlisi ilk saflardır. Yalnız erkek-kadın aynı cemaatla namaz kı-îscaksa o zaman kadınlar İçin kadın saflarıma sonuncusu daha faziletlidir.[592]
1091. İbn Ömer'den (r.a) Rasûlulîah'in (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edU-mistir: "Saflan düzgün tutunuz. Omuzlannız aynı hizada olsun, boşlukları doldurunuz. Yumuşak hareketle kardeşlerinizi ellerinden tutup safa çekin, şeytana boş yer bırakmayın. Kim bir saftaki boşluğu doldurup, kopukluğu önlerse Aîîsh ona rahmetini ulaştınr. Kim de boştuk bırakarak sintiye uğratırsa AiüIs da oza karşı rahmetini keser." (Ebu Dâvud sahih senetle rivayet etmiştir).[593]
Hadis saflann düzgün tutularak, şeytanın girmesine engel olunmasını tavsiye etmektedir. Zahirî muhalefetler batını muhalefetleri doğurur. Saf-lardaki gedikler, şeytanın kişiler arasına vesvese ve buğz sokmasına sebep olur. Saf tutmayı öğrenmek, şeytanın vesvese yollarını kapamak ve Allah'ın (c.c) rahmetine vesile olmak gibi şeyler cemaatla namaz kılmanın faydala-rındandır. Zira saf cemaatla oluşturulur.[594]
1092. tnes'ten (r.a) Rasûlulîah'ın (s.a) çöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Saflannızı sık ve birbirine yakın tutunuz, boyunlarınızı da aynı hizaya getirin. Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, şeytan siyah bir kuzu gibi saflann arasından aranıza sızar." (Ebu Dâvud rivayet «mistir. Hadis Müslim'in şanına göre sahihtir).[595]
Hadiste, saflann mutlaka düzgün tutulmasının gerekliliği anlatılmaktadır, îlk saflar doldurulduktan sonra diğer saflar oluşturulur. Saflann arası yaklaşık üç zira, yani üç kişinin rahatça secde edebileceği kadar aralıkta olmalıdır, fazlası doğru değildir.
Şeytanın aralanndan sızmasına, vesvese ve kin tohumu atmasına müsaade edilmemelidir. Böylece RasOluilah (s.a), harp meydanındaki saf tutmanın tatbikatını camide yaptınniftır.[596]
1093. Enes'ten (r.a) Rasülullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "ön safı doldurunuz, sonra onun arkasındaki safı oluşturunuz. Boş yerler son safta kalsın". (Ebu Dâvud sahih isnadla rivayet etmiştir).[597]
ön safı doldurmadan ikinci bir saf oluşturmak mekruhtur. Sallardaki boş yerleri doldurmak sünnettir. Saf tutma adabına uymamak cemaatle namaz kılmanın faziletini düşürür ve cemaat adabını ihlâl eder.[598]
1094. Hz. Âişe'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah ve melekleri safların sağ taraflarına rahmet ve istiğfar ederler. " (Ebu Dâvud, Müslim'in şartına uygun bir senetle rivayet etmiştir)[599]
Hadis, safların sağ tarafının daha faziletli olduğunu İfade etmektedir. İmamlarımız da safların sağ taraflarına durn&r.ın sünnet olduğu görüşündedirler. Tabii ki sağ ve sol imama nisetle ayarlanmaktadır.
Camiye girildiğinde sağda ve solda boşluk varsa sağ taraf tercih edilmelidir. Fakat imamı ortalama sünneti de terkedilmemelidir. Yani herkes sağı terdh edecek olursa solda boşluklar dolmaz ve düzgün saf da teşekkül etmemiş olur. Safın düzgünlüğü, imamı ortalama ve öndeki saf tamamen dolmadan yeni saf oluşturmama şartlarına dikkat edilerek, sağda bulunan boşluk soldakine tercih edilmelidir.[600]
1095. Berâ'dan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Rasülullah'ın arkasında namaz kılarken onun sağ yanında olmak İsterdik. Yüzünü bize doğru çevirirdi. Onun şöyle buyurduğunu duymuştum: "Rabb'im, kullarım yeniden dirilttiğin -veya mahşerde bir araya getirdiğin- gün beni azabından koru." (Müslim rivayet etmiştir).[601]
Hadis, imamın bulunduğu yerde kalmayıp, o yerden kalkması yahut dönmesi gerektiğine delil teşkil eder. Bunun sebebi mescide girenlerin, imamı namazda zannederek ona uymalarını önlemektir. Bir de imamın o yerde bulunan hakkı bitmiştir.
Efendimizin (s.a) namazdan sonra mübarek yüzünü bütün cemaate doğru çevirmek âdetiydi. Bu işi bazen sağından, bazen de solundan dönmek suretiyle yapardı. Dönerken kalkması yahut oturduğu yerden dönmesi muhtemeldir.[602]
1096. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "imamı ortaya alınız ve saflardaki boşlukları doldurunuz." (Ebu Dâvud rivayet etmiştir)[603]
Safları oluştururken imam ortada bulunacak şekilde oluşturulmalıdır. Cemaat sağ ve solu doldurmak suretiyle safı düzgün bir şekilde oluşturmalıdır.
öndeki safta boşluk varken yeni bir saf oluşturmak sünnete aykırıdır, Saflardaki boşlukları dolduran kimse hem şeytanm oradan girişini engellemiş, hem de safın düzgünlüğüne sebep olduğu için Allah'ın (c.c) rahmetine müstehak olmuştur.[604]
1097. Müzminlerin annesi ÜmmÜ Habîbe Remle binti Ebî Süfyan'ın (r.a) Rasûİuüah') (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Bİr müslüman kişi her gün Allah nzası için farzlar dışında on iki rekât nafile namaz kılarsa Allah onun için cennette bir ev yapar -veya onun İçin cennette bir ev yapılır-" (Müslim rivayet etmiştir).[605]
Ümmü Habîbe itk müslümanlardandır. İlk kocası Ubeydulah b, Cahş İle beraber Habeşistan'a hicret etmiştir. Kocası İslâm'dan dönünce öldürüldü. Daha sonra RasûSuliah (s.a) ile hicretin 6. veya 7. yılında evlendi. Ümmü Habîbe hicretin 40'h yıllarında Medine'de öldü. Rasûlullah'tan (s.a) 65 hadis rivayet etmiştir.
Hadisle, her gün on iki rekât nafile namaz kılınması teşvik edilmektedir. Hadis umûmidir. Yani farzların önünde ve sonunda kılınan sünnetlerin de bu mükâfatı temin decegine işaret için müellif burada bu hadisi zikretmiştir.[606]
1098. tbn Ömer'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Rasülullah (s.a) ile birlikte öğlenin farzından önce iki ve farzdan sonra da iki, cumanın farzından sonra İki, akşamın farzından sonra iki ve yatsıdan sonra da İki rekat namaz kıldım" (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir). [607]
Bu hadisler farzlarla birlikte kılınan sünnet-İ müekkedeler hakkında varid olan sahih hadislerin bir kısmıdır.
Nevevî der ki: "Alimlerimiz İle Cumhur, bu hadislerin hepsi ile amel etmişlerdir. Bu huusia ulemamızdan yalnız akşam namazından önceki iki rekat hakkında ihtilaf zikredilmiştir. Birisi akşam namazından önce nafile kılmak mekruhtur. Diğer görüş ise, müstehab olmasıdır. Şafiîlerce sahih olan da ikincisidir.[608]
1099. Abdullah b. Muğaffel'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her ezan ile kamet arasında namaz vardır. Dileyen için her ezan ile kamet arasında namaz vardır.'' (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[609]
Ezanla kamet arasında namaz kılmak caizdir. Zaten ezan ile kameti bitiştirmek mekruhtur. Çünkü ezandan maksat cemaata namaz vaktinin girdiğini bildirmektir, insanlar, ezanı duyarak, temizliğini yapıp camiye gelirler. Ezanın peşinden hemen kamet getirilerek farza başlanınca bu maksat ve fırsat elden gider.
Tahâvî şerhinde; "Ezanla kamet arası iki rekat namaz kılacak ve her rekatta on ayet okuyacak kadar ayrılır. Müezzin cemaatı bekler. Acele kılmak isteyen zayıflar için kamet getirir. Mahallenin reisini ve büyüğünü beklemez..." demiştir.
İbnu'l-Cevzî ise şöyle der: "Bu hadisin faidesi şudur: Namaz için okunan ezan, o namazdan gayrı her işe engeldir, sanılabilir. Bu hadisle, ezan ile kamet arasında nafile kılmak caiz olduğu belirtilmiştir."[610]
1100. Hz. Âişe'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Rasûlullah (s.a) öğlenin farzından önce dört rekat ve sabahın farzından önce de iki rekat namaz kılmayı hiç terketmezdi. " (Buharı rivayet etmiştir)[611]
Öğleden önce kıhnacak dört rekath sünnetle efdal olan İki selâm vermektir. %ni ikişer rekat kılmaktır- öğlenin ve sabahın sünnetleri, kuvvetli sünnetlerdendir.
Sabahın sünnetinin fazileti hakkında birçok hadis mevcuttur. Bir tanesi SÖyîedir: "Sabahın iki rekat sünneti, dünyadan ve içinde bulunan şeylerden daha hayırlıdır."[612]
1101. Hz. Âise'den (r.a) şöyle rivayet edildi: "Rasûlullah (s.a) sabah namazının iki rekat sünneti kadar hiçbir nafileyi önemli tutmazdı." (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir). [613]
Hadis-i şerif sabah namazının sünnetinin faziletine delildir. İmkân nis-betinde bu sünnete devam edilmelidir. Çok kısa bir şekilde de olsa Rasûlullah bu sünneti kılmış, kaçırmamaya gayret sarf et mistir. Nitekim bir hadiste; "Gerçekten bu iki rekat namaz, benim için bütün dünyadan daha makbuldür" buyurulmuştur.
Hasan Basrî'nİn bu sünnet için "Vaciptir" dediği rivayet edilir.[614]
1102. Hz. Âişe'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a)şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sabah namazının iki rekat sünneti dünya ve içindekilerden hayırlıdır." (Müslim rivayet etmiştir).[615]
Buhârî ve Müslim'in bir rivayetinde hadis şöyledir: "Sabahın İki rekat sünneti, bana bütün dünyadan daha sevimlidir."
Hadisimiz sabah namazının sünnetinin faziletine delildir. Hadis iki şekilde anlaşılmıştır: Ya bu namazda kabul olunan zikirler, diğer herşeyden hayırlıdır, veyahut bizat namazın fiilleri, kendisinde hayır bulunmayan dünya mal ve süsünden daha hayırlıdır, demektir.
Sabah namazının sünnetinin Rasûlullah'a sevimli gelmesi Allah'ın o iki rekat namazdan hoşlandığı ve onlan sevdiği anlamına gelir. Çünkü Rasûlullah (s.a) Allah'ın (c.c) sevdiğini sever, sevmediğini de sevmezlerdi.[616]
1103. Rasûlullah'ın (s.a) müezzini Ebu Abdullah, Bilâl b, Rabâh'dan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir "Sabah namazının vaktini bildirmek için Rasûlullah'a (s.a) gelmişti, fakat Âise kendisine bir şey sorarak onu geciktirdi, bu yüzden ortalık iyice ağardı. Bunun üzerine Bilâl kalkıp Rasûlullah'a namaz vaktinin geldiğini haber verdi. Bilâl'ın ısrarla haber vermesine rağmen Rasûlullah (s.a) odasından çıkmakta gecikti. Daha sonra çıkıp cemaata namaz kıldırır. Âişe'nin ortalık ağanncaya kadar kendisim meşgul ettiğini, Bilâl Rasûlullah'a haber verir, (aynı zamanda) Râsullah'ın da namaza çıkmak için neden geç kaldığını sorar. Rasûlullah (s.a) da "Sabah namazının iki rekat sünnetini kılıyordum " der. Bilâl de; "Yâ Rasûiallah! Cidden geç kaldınız" deyince O; "Daha da geç kalsaydım iki rekat sünneti güzelce itina ile yine kılardım" buyurdu. (Ebu Dâvd hasen senetle rivayet etmiştir)[617]
Bilâl Rasûlullah'ın müezzİnlerindendir. İlk müslüman ve ilk hicret edenlerdendir. Tüm gazalara İştirak etmiş, Allah yolunda hayli eziyet çekmiştir. Ebu Bekir kendisini kölelikten, efendisinden satın almak suretiyle kurtarmıştır. Bilâl, İslâm'ın ilk müezzinidir. Hayatı boyunca Rasûlullah'a (s.a) müezzinlik yapmıştır. Rasûlullah'ın (s.a) vefatından sonra bir harp dolayısı ile Şam'a gitmiş ve oraya yerleşmiştir. Şam'da vefat etmiştir. Kendisinden 44 hadis rivayet edilmiştir.
Hadisten, kadının babasının azad ettiği köle ile konuşabileceği ve ona ihtiyaç duyduğu bazı şeyleri sorabileceği anlaşılmaktadır. Kendisine soru soran kişinin o an yaptığı bir iş de olsa, yine de soru soranla ilgilenip sorusunu cevaplaması âdab-ı muaşerete en uygun olan bir harekettir.
Sabah namazının vakti girip kılınması gerekli olan sünnetin vakti biraz geçmiş de olsa,.sabah namazının sünneti terkedilmemeîidir. Kısa sureler okumakla da olsa kılınmalıdır. Camiye gelen kişi de imamı farza başlamış görse, imam selâm verinceye kadar sünneti kısaca da olsa kihp cemaata yetişebileceğini kestirirse sünnet kümah, sonra imama uymalıdır. Diğer vakitlerde ise bunun aksi yapılır. Yani hemen imama uyulur. Sabah namazında ise böyle davramîmasmın sebebi; "Sabah namazının sünneti dünyadan ve içindekiler-den daha da hayırlıdır" buyurulmasidır.[618]
1104. Hazreti Âişe'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Rasûluîlah (s.a) sabah ezanından sonra ve kametten önce hafifçe iki rekat namaz kılardı." (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir).[619]
Buhârî ve Müslim'in naklettiği diğer bir rivayette söyledin'Rasûluliah (s.a) sabah ezanını İşitince iki rekat kılardı ve öy!c hafif tutardı ki bu rekatlarda 'Fatiha'yı okudu mu?' diye tereddüt ederdim."
Müslim'in naklettiği başka bir rivayette, "Ezanı işitince iki rekat ktlar-âı ve hafif tutardı" şeklindedir. Diğer bir rivayette: "Fecir doğduğu zaman" şeklindedir.
Bu namazı hafif kılmasının hikmeti, sabah namazının farzına, namazın vakti geçmeden önce farzına yetişmeyi istemektir. Gece namazına, hafif iki rekat ile başlayarak ondan sonra kılacağı farza yahut teheccüd namazına
nasıl hazırlanırsa, gündüz namazlanna da aynı şekilde hafif iki rekat namaz İle başlamayı istemiş olması da ihtimal dahilindedir.
Bazdan hafif kumayı, gece hizbini tamamlamayanlara müstehab görmüş, geceleyin teheccüd namazında okumayı âdet edindiği hizbi bitiremeyenlerin, onu sabah namazının sünnetinde tamamlayabileceklerini söylemişlerdir. Hasan Basri bu görüşü benimser.
Rasûlullah*ın (s.a) "hazan sabah namazının sünnetini uzatırdı" şeklinde rivayet varsa da, bu rivayet zayıf görülmektedir.[620]
1105. Hz, Hafsa'dan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Müezzin, sabah ezanını okuyup ortalık ağannea Rasûlullah (s.a) iki rekatlı kısa bir sünnet kılardı. (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir).[621]
Müslim'in naklettiği bir rivayet de şöyledir: "Rasûlullah (s.a) tanyeri ağannea iki rekatlı kısaca kıldığı sünnetten başka namaz kılmazdı."
Rasûlullah (s.a) iki rekat sünneti sabah ezanı okunduktan sonra eda etmiş ve çok kısa tutmuştur. Sabahın farzına uzun vakit kalması için böyle yaptığı söylenir. Bir de, sabah ezanından yani fecri sadıktan sonra bu iki rekattan başka nafile namaz kılmamıştır. Nitekim Tirmizî de "Fecr doğduktan sora, sabah namazının iki rekat sünnetinden başka nafile namaz kılınmaz" şeklinde hadisi yorumlamıştır.[622]
1106. İbn Ömer'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir Rasûlullah (ta) geceleyin ikişer rekat nafile kılar, gecenin sonunda bir rekat ilave ederek vitir kılardı. Sabah namazının farzından önce sanki kulağı karaetteymiş gibi acele ederek, iki rekat daha kılardı. (Buhar! ve Müslim rivayet etmişlerdir). [623]
Gece kılınan nafile namazlar ikişer ikişer kılınır. Bu şekil daha efdal-dir. Vitir namazının vakti, yatsının vaktidir. Vakit çıkmakla vitir namazı düşmez. Kazası lazım gelir. Alimlerin çoğuna göre vitir namazının vakti, tanyeri ağarmakla çıkar. Bazıları sabah namazı kılınıncaya kadar çıkmadığına hükmetmişlerdir. Ancak bir hadiste "Vitiri sabahtan önce kılın!..." buyurul-m ustur.Sabah namazının iki rekatlı sünneti, farza uzun bir zaman ayrılması için, çok kısa kılınır. Ebu Hanife; "Bir rekat iîe vitir namazı caiz değildir. Bir rekat ile namaz olmaz' demiştir. Nitekim bir hadiste "Gecenin vitiride, gündüzün vitiri sayılan akşam namazı gibi üç rekattır" buyurulmuştur.[624]
1107. İbn Abbas'tan (r.a) rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (ş.a) sabah namazının ilk rekatında Bakara süresindeki "Allah'a ve bize indirilen şeye iman ettik" (Bakara , 136) ayetini, ikinci rekatındafÂmenna billahi ve eşhed biennâ müslimûn" "Biz Allah'a iman etik, şahid ol ki, biz müslüman-lanz." (Âl-i İmran, 52) ayetini okurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[625]
Diğer bir rivayette: "İkinci rekatta Âl-i İmran süresindeki 'Tealey ilâ ke-ifmâtin sevâin beynenâ ve beynekûm' 'Sizinle aramızdaki müsavi bir kelimeye gelin' ayetini okurdu" şeklindedir.
Bu hadisler sabah namazının sünnetinde okunacak ayetleri belirtmektedirler. Bu hususta daha birçok hadis vardır. Bunlar gösteriyor ki, sabah namazının sünnetinin hafifçe kılınması yanında, onîarda Fatiha'dan sonra birer sure ve bir sureden ayet okumak müstehabdir. Sabah namazının sünnetinde, özellikle "Kâfırûn" ve "thias" surelerini Rasûluîlah'm okuduğu da rivayet edilmektedir. [626]
1108. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre: "Rasûlulîah (s.a) sabah namazının iki rekatında "KâFırûn" ve "thlas" surelerim okurdu." (Müslim rivayet etmiştir).[627]
Hadiste geçen "sabah namazı" lafzı "sabah namazının İki rekatiik sünneti" manasında kullanılmıştır. Çünkü Rasûlulîah bu namazın sünnetini kısa, hafifçe kılar, fakat farz rekatlarında hayli uzun sureler okurdu. Sünnetini kısa sure ve ayetlerle, özellikle, hadiste mevcut olduğu gibi "Kâfırûn" ve "îhlas" sureleri ile kılmak müsîehabdır.[628]
1109. îbe Ömer'den-(r.a) şöyle rivayet edilmiştir. "Nebî'yi (s.a) bir ay süre ile takip ettim. Sabah namazının farzından önceki iki rekatta Kâfırûn ye thlas sureierini okuyordu." (Tirmizî rivayet etmiştir. )[629]
Hadis sabah namazının sünnetinin kısa kılınması gcrektİgme delildir. Bu surelerle iki rekat sünneı kılmak müstehabdır. Alimlerimiz, daha önceki hadislerde zikredilen Bakara ve Âl-i İmran surelerinin aynı namazda bîrîeştiri-lcnk okunabileceğini de söylemişlerdir. Bu ha-de dahi, namazın hafifçe kılınmasının yok olmayacağım savunmuşlardır. Çünkü uzunluk, kısalık nisM-dir. Uzun kıknan bir namaza göre, bu halde künan namaz bile kısa olabilir, demişlerdir.[630]
1110. Hazreti Âişe'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Nebi (sJa) sabah namazının iki rekat sünnetini kılınca sağ yanı üzerine uzanırdı." (Buhârî rivayet etmiştir)[631]
Sabah namazının sünneti ile farzının arasını ayırmak müstehabdır. Bu fasılayı da sağ yan üzerine bir müddet yatmakla yapmak sünnettir. Rasûlul-Iah (s.a) sağın şerefine binaen sağ tarafına yatardı. Bu hem kabirde yatış şeklidir, hem de böyle vücut pek rahat etmediğinden hemen uyku çökmez.[632]
1111. Hazretİ Âişe'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Nebi (s.a) yatsı namazım bitirdikten sonra, sabaha kadar on bir rekat namaz kılardı. Her iki rekatta bir selam verir, son iki rekata bir rekat daha ekİerdi. Müezzin sabah ezanını bitirip, tanyerinin ağardığını görünce ve müezzin kendisine haber vermeye gelince kalkar, kısaca iki rekat kılardı. Müezzin gelip kendisine kamet için haber verinceye kadar sağ tarafı üzerine bir süre uzanırdı. (Müslim rivayet etmiştir).[633]
Gece on bir rekat nafile namaz kılmak sünnettir. Gece namazları ikişer rekatta bir selâm verilmek suretiyle kılınır. Vitir namazım gecenin son namazı olarak kılmak daha faziletlidir. Sabah namazının sünnetini kısaca ks-hp, farzına kadar sağ tarafa yatmak da sünettir.
Sağ tarafa yaslanmanın hikmeti, kalbin sol tarafta bulunmasıdır. İnsan sol tarafına yatmca uykuya dalar. Çünkü sol tarafa yatmak daha rahat olur. Sağ tarafa yattığında ise uykuya dalmaz.
Hadis-i şerif ayrıca camilere maaşlı müezzin tayin etmenin müstehab olduğuna, müezzinin namaz vaktini İmama bildirmesinin caiz olduğuna ve sabah namazının sünnetinin hafif kılınacağına delâlet etmektedir.[634]
1112. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûiullah (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sizden biri sabah namazının iki rekat sünnetini kılınca bir süre sağ yanı üzerine uzansın." (Ebu Dâvud ve Tİrmizî sahih seneîie rivayet etmişlerdir. Tirmizî, hadis hasen ve sahihtir demiştir).[635]
Hadîs, sabah namazının sünnetinden sonra sağ tarafa bir müddet yatılmasını tavsiye etmektedir.
îbn Hacer; "Bu yatma işinin mescidde değil, evde yapılması müstehab-dır, zira mescidde Rasûİullah'ın sağ yanı üzerine yattığı hakkında herhangi bir rivayet bize ulaşmamıştır. Rasûİullah'ın bu yatışı bazan terketmesi, onun cevazı için delil olarak görülmüştür."[636]
[1] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/7.
[2] Tirmizf; Kitabu Sıfıti'l-Kıyflme, 2483 ve Ahmett b. Hınbel; 3/438, 439
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/7.
[3] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/7-8.
[4] Tirmizî; Küabu'l-Edeb, 282D, Nescî; 8/196 ve Ahmed b. Hanbel; 3/473, 474
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/9.
[5] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/9.
[6] Buhirf; Kiubu'1-Ubas. Mûilim; Kİtabu'HJbta, 20», Tİnnirf; 2828 ve Newİ; 8/200
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/11.
[7] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/11.
[8] Buhâri; Kitabu'l-Libas, Müslim; Kitabu'İ-Libâs, 2068 ve Neseî; 8/201
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/12.
[9] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/12.
[10] Buhâri; Kitabu'l-Libas, Müslim; Kitabu'l-Libas, 2073
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/12.
[11] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/12-13.
[12] Ebu Dâvud; Kİtabu'l-Lİbas, 4057 ve Neseî; 8/160
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/13.
[13] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/13.
[14] Tirmizî; Kiubu'l-Libas, 1720 ve Neseî; 8/161
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/13.
[15] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/13.
[16] Buhârî; Kitabu'l-Libas, Kitabu'l-Eı'ime ve Khabu'l-Esribe
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/14.
[17] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/14.
[18] BuhârîjKitabu'l- Libas. Kitabu'l- Cİhad, M(lslim;Kitabu'l- Libas, 2076, Tirmizî; 1722 ve Ebu Dâvud; 4056
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/15.
[19] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/15.
[20] Ebu Dâvud; Kitabu'l- Libas, 4129 ve tbn Mâce; 3656
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/17.
[21] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/17-18.
[22] Ebu Dâvud; Kitabu'l- Libas, 4132, Tİrmizî; Kitabu'l- Libas, 1771 ve Nesri; Kiıabu'z-Zebaih, 7/176
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/18.
[23] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/18.
[24] Ebu Dâvud; Kitabu'l- Ubas, 4020, Tİimiri; Kitabu'l- Ubas, 1767 ve Ahmed b. Hanbd
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/19.
[25] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/19-20.
[26] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/21.
[27] BnhİrI;lütabu'd- Detvftt
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/21-22.
[28] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/22.
[29] BuharifK-ubu'l- Vûdû, MQsUnvKitıbu'z> Ztkr, 2710, TtmiıS, Ebu Dlvud, NesCtve Ibo MÛce
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/22-23.
[30] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/23.
[31] Suhftrf;Kitabu'd- Deavâî, MQstim;Kitabu's- Salat, 736
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/23.
[32] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/23.
[33] Buhârî;Kitabu'd- Deavât, Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî ve tbn Mâce
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/24.
[34] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/24.
[35] Ebu Dâvud; Kitabu'l- Edeb, 5040, N«eî,tbn Mâce; 3723, Timüzî; 2769, Ahmed b. Hanbd; 2/287
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/25.
[36] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/25.
[37] Ebu Dâvud; Kitabu'l- Edeb, 4856, 5059
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/25.
[38] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/25.
[39] Buhâ&Kitabu'İ- Merada, Kitabu'l- Libas, MOsümjKitabu'l- Libaa, 2100, Ebu Dftvud, Tinolzt ve Neseî
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/27.
[40] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/27.
[41] Ebu Dâvud; Kitabu'l- Edeb, 4850 MüsİimiKitabu's- Sahi. 670 ve Neseî
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/28.
[42] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/28.
[43] Buhâit-Kitabu'l- İstizan
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/28.
[44] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/28.
[45] Ebu Dâvud: Kitabu'l- Edeb, 4847, Tirmizî; Kitabu'l- İstizan, 2815
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/29.
[46] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/29.
[47] Ebu Dâvud; 4848
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/29.
[48] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/29-30.
[49] Buhârî; Kiabu'l-lsüzân, Kitabu'l-Cum'a, Müslim; 2177
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/31.
[50] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/31-32.
[51] Müilim;KiubuVSelâm, 2179
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/32.
[52] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/32.
[53] Ebu Dâvud; 4825. Tirmizî; 2726, Ahmed b. Hanbel; 5/91. 98. 107. 108 ve Niri
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/32-33.
[54] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/33.
[55] Buhâri;Kiubu'l- Cum'a
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/33.
[56] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/33-34.
[57] Ebu Dâvud; 4845, Tirmizî; 2753
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/34.
[58] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/34-35.
[59] Ebu Dâvud; 4826, Timizi; 2754
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/35.
[60] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/35-36.
[61] Ebu Dâvud; 4820, Ahmed b. Hanbel; 3/18, 69
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/36.
[62] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/36.
[63] Tinnizî; 3429, Ahmed fc Hanbel; 2/494
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/36.
[64] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/36-37.
[65] (Ebu Dâvud )
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/37.
[66] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/37-38.
[67] Tinnizi; 3497
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/38.
[68] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/38-40.
[69] Ebu Dâvud; 4855, Ahmed b. Hanbel; 2/389, 515
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/40.
[70] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/40.
[71] Tirmizî; 3377, Ahmed b. Hanbet Tk'bir, 2/463 ve lbn Mâce
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/41.
[72] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/41.
[73] Ebu Dâvud; 4856, 5059
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/41.
[74] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/41.
[75] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/43.
[76] Buhârî; Kitabü't-Tabir
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/43.
[77] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/43-44.
[78] Buhİrf; Kitabu'l-Ti'bir, Müslim; 2263, Tirmizî; 2271 ve Ebu D&vud; 5019
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/44.
[79] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/44-45.
[80] Buhİrf; Kitabu'l-Ta’bir Müslim 2266
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/45.
[81] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/45-47.
[82] Buhârf; Kiiabu't-'&'bİr, Müslim; Kitabu'r-Rü'ya, Tirmizî. 3449
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/47.
[83] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/47-48.
[84] Buhârî; Kitabı/1-Ta'bir. Kitabu-Bedii'l-Halk, Müslim; 2261
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/48.
[85] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/48.
[86] Moslim; 2262, Ebu Dâvud; 5022
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/49.
[87] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/49.
[88] Buh4rî; Kitabu'l-Mentkıb
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/49.
[89] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/49-50.
[90] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/51-52.
[91] Buhirt; Kiubu'l-lmİn, Müslim; 39, Ebu Dflvud; 5194
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/52.
[92] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/52.
[93] Buhârî; Kitabu'I-Enbiya, Kitabu'l-tstiz&n, MOslim; 2841
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/53.
[94] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/53.
[95] Butıân; Kiıabu'Mstizâa, Müslim; 2066
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/53-54.
[96] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/54.
[97] Müslim; 54, Ebu Dâvud; 5193, Timizi; 2689
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/54.
[98] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/54-55.
[99] Tinnizî; 2487, Ahmed b. Hanbel; 5/451, İbn Mâce; 1335, 3251, Darimî; 1/340
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/55.
[100] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/55.
[101] İmâm Malik; Muvatta, 2/961, 962
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/56.
[102] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/56-57.
[103] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/59.
[104] Ebu Dfivud; 5195. Tinniri; 2690
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/59-60.
[105] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/60.
[106] Buhlrf; Kitabu Bcdii'I-Halk, Müslim; 2447
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/60.
[107] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/60-61.
[108] Buhârî; Kiiabu'l-llm. Tirmin"; 2724
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/61.
[109] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/61-62.
[110] Müslim; 205i, Tinnizt ve Noel
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/62.
[111] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/62.
[112] Tİnnizî; 2698, Ebu Dâvud; 5204
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/62-63.
[113] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/63.
[114] Dâvud; 4084, Tinnİzİ; 2722, Ahmed b. Hanbel; S/64
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/63.
[115] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/64.
[116] auhfci; KitabuM-fsüzâD, MOsUm; 2Î60, Ebu Oftvud; 5198, 5199, Tîrmirf; 27M, 2705
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/65.
[117] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/65-66.
[118] Ebu Dâvud; 5197; Tîrmîzî; 2695 (*) Tirmin; bu hadis basendir, demiştir
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/66
[119] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/66.
[120] Buhârî; Kitabu's-Saiât, Kitabu'l-Eymân, Kitabu'l-lsd'an, Müslim; 397
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/67.
[121] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/67-68.
[122] Ebo Dtvod; 5200 ve tbo
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/68.
[123] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/68.
[124] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/69.
[125] Tirmizl; 2699
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/69.
[126] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/70.
[127] Buhârî; KUabu'l-İsıTzân, M Usum; 2168, Ehu DSvud; 5202 ve Tirmizî; 2697
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/71.
[128] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/71.
[129] Buhâri; Kitabu'l-Cuma
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/73.
[130] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/73.
[131] Mfcsîim; Kitabu't-Tahare
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/74.
[132] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/74.
[133] Ebu Dâvud; 5204, Tirmizî; 2698
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/74.
[134] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/74-75.
[135] Müslim; 2167. Tinnirf; 2701, Ebû DSvud; 5205
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/77.
[136] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/77-78.
[137] Buhârî; KitabuM-Isti'zân, Müslim: 2163, Ebû Dâvud; 5207 ve Tirmİo; 3296
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/78.
[138] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/78.
[139] Buhâri; Kkabu'l-lsti'zân,- Müslim; 1798, Tirmizî; 2703 ve Ncscî
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/79.
[140] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/79.
[141] Ebu Dâvud; 5208, Tirmtü; 2707 ve Buhâri; Edebu'l-Müfred
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/81.
[142] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/81.
[143] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/83.
[144] Buhârî; Kİubu't-lsti'zân, Müslim; 2153, Ebu Dâvud; 5180 ve Tinuizî; 2691
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/84.
[145] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/84.
[146] Buhârî; Kitabu'l-tsti'zân, Müslim; 2156, TircnM; 2710 ve Nescî, S/60, 61
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/84.
[147] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/84.
[148] Ebu DÛvud; 5177
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/85.
[149] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/85-86.
[150] Ebu Dâvud; 5176, Tsraîzî; 2711, Ahmed b. Hubd; 3/414
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/86.
[151] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/86.
[152] Buhârî; Kitabu'l-BediYl-Halk, Müslim; 162
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/87-88.
[153] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/88.
[154] Buhârî; Kitatm'r-RikaJc, Müslim; 688, Tirmizî ve Neseî
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/88.
[155] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/88.
[156] Kıtabu'i-lstizân, Müslim; 2155
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/89.
[157] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/89.
[158] Kitabu"1-Cizyc ve Kitatm'J-Edeb, Müslim; 336 55
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/89.
[159] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/89-90.
[160] Buhârî, KitâbıTl-Edeb
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/91-92.
[161] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/92-93.
[162] Buhârî; Kiubu'1-Edeb
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/94.
[163] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/94.
[164] MiUlim; 2992 ve Ahmed b. Hanbel
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/94.
[165] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/95.
[166] Buhârî; Kitabu'1-Edcb, Müslim; 2991, Ebu Dâvud; 5039 ve Tirmiiî; 2743
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/95.
[167] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/95-96.
[168] Ebu Dâvud; 5029, ve Tirmizî; 2746
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/96.
[169] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/96-97.
[170] Ebu Dâvud; 5038 ve Tirmizî; 2740
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/97.
[171] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/97.
[172] Müslim; 2993, Ebu D&vud; 5026 ve İbn Mfice
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/98.
[173] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/98.
[174] Buhâri; fciıabu'l-Jsti'zân ve Timizi; 2730
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/99.
[175] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/99.
[176] Ebu Dâvud; 5213 ve Ahmcd b. Hanbel; 3/212
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/100.
[177] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/100.
[178] Ebu D4vud; 5212, TirmM; 2728 ve Ahmcd b. Hanbct; 4/289, 293, 303
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/100.
[179] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/100.
[180] Tirmizî; 2729, Ibn Mâce; 3702. Ahmcd b. Hanbel; 3/198
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/101.
[181] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/101.
[182] Tirmiri; 2734, Ibn Mâce; 3705 ve Nesei
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/101.
[183] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/101-102.
[184] Ebu Dâvud; 5223 ve Ibn Mâce; 3704
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/102-103.
[185] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/103.
[186] Tirraizî; 2733
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/103.
[187] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/103-104.
[188] Müslim; 2626
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/104.
[189] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/104.
[190] Buhârî; Kitabu'i-Edeb, Müslim; 2318
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/104.
[191] Buhârî; Kitabu'l-hti'zan, Müslim; 2066
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/107.
[192] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/107-108.
[193] Buhârî; Kitabu'l-lstizân, Müslim; 2066
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/108.
[194] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/108.
[195] Müslim; 2569
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/109-110.
[196] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/110.
[197] Buhârî; Kiıabu'l-Merdâ ve't-Tıb ve Ahmed b. Hanbel
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/111.
[198] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/111.
[199] Müslim; Kiıabu'1-Birr vc's-Siia ve Tirmizî; 2568
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/111.
[200] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/112.
[201] Tırmizi; 969, Ebu DSvud; 3098, 3099 ve Ibn MAce; 1442
[202] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/112-113.
[203] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/113.
[204] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/113.
[205] Buhâti; Kitabu't-Tıb, Müslim; 2194
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/115.
[206] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/115-116.
[207] Buhâri; Kiubu't-Tıb, Müslim; 2191 ve Neşet
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/116.
[208] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/116.
[209] Buhâri; Kiubu'l-Merdâ ve't-ub, Ebu Dâvud, Tırmûd ve Nesri
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/117.
[210] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/117.
[211] Masum; ffitabu'l-Vasaya, 1628
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/118.
[212] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/118.
[213] Müslim; 2202, Ebu Dâvud, Tirmid, Neseî ve lbn Mâce
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/118.
[214] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/118-119.
[215] Ebu Dâvud; 3106, Tırmizî; 2084 ve Nesri
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/119.
[216] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/119.
[217] Buhar i; Kttabül-Merdâ
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/120.
[218] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/120.
[219] Müslim; KitabuVSelâm, 2İ86
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/120.
[220] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/121.
[221] Timizi; 3426
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/122.
[222] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/1222.
[223] Buhârî; Kitttbu'l- titizin ve Kiubu'l-Megtei
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/123.
[224] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/123.
[225] Buhârî; KİObu'l-Merdâve't-Tıb. Müslim. 2444
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/125.
[226] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/125-126.
[227] Tinrizf; KİUbul-Ccsuz, 97* vt Ibn, Mise; 1623
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/126.
[228] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/126.
[229] Müilim; Kİubu'l-Hudüd, 1696, Ebu Divud, Tfrmiıî ve Nesri
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/127.
[230] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/128.
[231] Buhârt; Kiubu'l-Merdi, Mudim; 2571 ve Nod.
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/129.
[232] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/129-130.
[233] Buharî; Kitabu'I-Merdft ve't-Tıb, Kİubu'KFeriiz, ve'1- Vesâya; Müiüm; 1638, Ebu Dtvud, Tînni-ü Neasve
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/130.
[234] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/130.
[235] Buhari ; iclubu'1-Modl
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/131.
[236] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/131.
[237] Ebu Dlvud; 3116 ve Ahmcd b. Hubd; 3/233
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/133.
[238] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/133-134.
[239] MOiUm; Kitabu'l-Cenaiz, 916, Tınnizf; 976. Ebu Dâvud; 3117 ve Nescf; 4/5
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/134.
[240] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/134.
[241] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/134-135.
[242] Müslim; Kittbu'l-Cenüz, 920
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/137.
[243] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/137-138.
[244] Müslim; Kİiabu'l-Cenâiz, 919. Ebu Dîvud; 3115, İbn Mİce; 1447. 1598 ve Tirauzİ- 977
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/139-140.
[245] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/140.
[246] Müslim; 918
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/140.
[247] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/140-141.
[248] Tinniri; 1021 ve Ahmcd b. Hanbd; 4/415
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/141-142.
[249] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/142.
[250] Buhâri; Kiubu'r-Rİkak
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/142.
[251] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/142-143.
[252] Buhirf; Kitabu'l-Cenâiz. MOilira; Kitabu'l-Cenaiz; 923
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/143.
[253] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/143-144.
[254] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/145.
[255] Buhâri; KiubıTl-Ccnüz, Müslim; 924
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/145-146.
[256] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/146.
[257] Buhiri; Kiubıı'l-Ceniiz. M dilim; Kiubiı'l-CenaİK 923 ve Nescî; 4/22
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/146.
[258] Buhiri; Kiiabu'l-Cenâiz, Mudiin; Kittbu'l-Fedaİl. 2315 ve Ebu Dftvud, 3126
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/147.
[259] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/147-148.
[260] Hikûn; MfUKdrek: 1/354, 362
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/149.
[261] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/149-150.
[262] Buhârî; Kitabu'l-Ceiuui, Müslim; Kitabu'l-Cenâiz. Wİ, Ebu Dâvud; 3168. 3169, Tirmiii: 1040 ve Nesri; 4/76, 77
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/151.
[263] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/151152.
[264] Buhâri; Kitabu'1-Iman
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/153.
[265] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/153.
[266] Buhârî; Kiubu'l-Cenâiz, Müslim; 93B ve Ebu Dâvud; 3167
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/153.
[267] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/153.
[268] Müsüm; Kisabu'l-Cenfiiî, 947 ve Nesei
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/155.
[269] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/155-156.
[270] Moslim; Kİubul-Cenliz
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/156.
[271] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/156.
[272] Ebu Mvud; 3166, Tmniıf: I0Z8. Ibn Mlce; 1490 ve Muned b. Hubd; 4/79
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/157.
[273] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/157.
[274] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/159.
[275] Mailini; Kitabu'l-Cena 936 thmed b. Hanbd; 6/23, 28, Tînnİd, Norf ve ita Mftce
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/160.
[276] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/160.
[277] Tİnnuî; 1024, Ebu DSvud; 3201 ve İbn M&w, 1498
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/161.
[278] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/161-162.
[279] Ebu Dâvud; 3199 ve lbn Mâce; 1497
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/162.
[280] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/162.
[281] Ebu Dâvud; 3200
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/162.
[282] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/162-163.
[283] Ibo Mftce; 1303, Hâkim; 1/360 ve Ahacd b. Haabct; 4/383
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/163.
[284] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/163.
[285] Ibo Mftce; 1303, Hâkim; 1/360 ve Ahacd b. Haabct; 4/383
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/164.
[286] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/164.
[287] Bahiri; Kittbu'l-Caıliı, Modta; Kiuba'1-Ceıttz, 944, tmım Malik; Muvuu, 1/143, Ebu M-vud; 3181. Tîmirf; 1015 ve Nad; 4/42
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/165.
[288] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/165.
[289] Bahiri; KJttbal-Ceato ve N«d; 4/41
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/166.
[290] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/166.
[291] Tinafcî; Kiubu'Kenâiz. 1078, 1079, Atuned b. Hanbei; 2/440, 475, J08 ve DaraiiS; 2/262
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/167-167.
[292] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/167-168..
[293] Ebu Dâvud; Kitabu'l-Ccnaiz, 3139
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/168.
[294] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/168..
[295] Buhârî; Kitabu'l-Cenüz, Müslim; Kitabu'l-Kader 2647
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/169.
[296] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/170..
[297] Ebu Dftvttrf; Kiubv'l-Censb, 3221
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/171.
[298] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/171-172.
[299] Müslim; Kİtabu'Mroın, 121
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/172.
[300] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/172.
[301] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/173.
[302] Buhtrt; Kittbıı'1-Cenliz, MOsUro;
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/173.
[303] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/174.
[304] Müslim; Kiubu'l-Vujyyet, 1631, Ebu Dtvud; 2880. Timizi; 1376, Ahmed b. Hanbd; 2/372 ve Nesd; 6/251
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/174.
[305] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/174-175.
[306] Buhârî; Kitabu'l-Cenâiz, Müslim; Kitabu'l-Cenâiz, W9
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/177.
[307] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/178.
[308] Buhirt; KiUbut-Centiz
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/178-179.
[309] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/179.
[310] Buhârî; Kitabu'l-Centiz, Müslim; KiUbu't-Birr
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/181.
[311] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/181-182.
[312] Buhârî; Kitabu'l-Cenâiz, Müsiim; Kitabu'l-Birr ve's-Sıla, 2632
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/182-183.
[313] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/183-184.
[314] Buhirî; Kitabu'l-Cenâiz. Müslim; Kiubu'1-Birr veVSUa. 2633
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/184.
[315] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/185.
[316] Bııhâri; Kitaba's-Sslâl, Müslim; Kiiabu'i-Zühd
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/187.
[317] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/187-188.
[318] Bumrt; KiUfau'l-Cihad, Ebu Dâvud; 2öOS
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/189.
[319] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/189.
[320] Ebu Davud; 2606, Tinni; 1212
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/190.
[321] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/190.
[322] Buhârî; Kiubu'l-Cihad
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/191.
[323] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/191.
[324] Ebu Dâvud; 2607, Tirmizî; 1674 ve Muvaiu, 2/978
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/192.
[325] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/192.
[326] Ebu Dâvud; Kitabu'l-Cihad, 2608, 2609
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/192.
[327] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/193.
[328] Ebu Davud; KiıtbıTl-Cihad, 2611, Tirm&T Kiubu's-Sİyer. 1555, Ahraed b. Haabd; I/2M ve Ibn Hıbbao; 1663
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/193.
[329] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/193.
[330] Müslim: KİMbu'l-loare, 1926. Ebu Mmd; ö» « rırarid; 2862
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/195.
[331] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/195-196.
[332] Moılim; Kiubu'İ-MesUd, 683
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/196.
[333] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/196.
[334] Ebu Dâvud; Kitabu'l-Cİhad, 2571, Hâkim; 1/445. 2/114
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/197.
[335] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/197.
[336] Ebu Mvud; KiUbu'^Cihad, 2628, Ahmed b. Hıabel; 4/193
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/197-198.
[337] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/198.
[338] Ebo IMvud; KttıbıTtOhâıİ, 2548
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/198.
[339] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/198-199.
[340] Müslim; Küsbu'l-Tıhm, Jtt, 2429, Ebu Dâvud; Ktabn'W3hıd, 25*9 w Ahmcd b. Hubei; 1/204
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/199.
[341] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/199-200.
[342] Ebu Divud; Kiubu'hCîhad, 2551
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/200.
[343] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/200-201.
[344] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/203.
[345] MOslim; Kiııbu't-Lukitt, 1728, Ebu Dlvud; 1663
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/203.
[346] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/204.
[347] Ebu Dâvud; Kiıabu'l-Cİhld. 2334
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/204.
[348] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/204.
[349] Ebu Dâvöd; Kitabu'l-Cihad, 2639
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/205.
[350] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/205.
[351] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/207.
[352] Mailim; Kiubu'1-Hacc, 1342, Tinnirf; 3444, Etm Dtvud; 2599
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/208.
[353] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/208.
[354] Mtelim; KfabutÜKC 1343. Tİnnizî; 3435. Neıd; 8/372
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/209.
[355] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/209.
[356] Ebu Dftvod: Kiubu'1-CUud, 2602, Tınaİıl; ICiuboM-Deavit, 3443
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/210.
[357] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/210.
[358] Buhftrt; Kiuba'MBııd
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/211.
[359] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/211.
[360] Dlvud; Kittbu'l-CUad, 2599
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/212.
[361] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/212.
[362] Bubirf; KiutVl-CUuıd, Mdtlim; Kbıbat-Hacc, 1344
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/212.
[363] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/212-213.
[364] Tİmizf; Kiubu'd-Deavtı. 3441
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/213.
[365] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/213-214.
[366] Bubfirf; Sütabu'l-Cİhad, MÜtlim; Khabtı'z-Zikr ve'd-Dua, 2704
(*) Tirmizî basendir demiştir, Ebu Dfivud rivayetinde "Ofluna" kısmı yoktur
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/214.
[367] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/214.
[368] Ebu Dtvud; Kitabu'ı-Salat. 1536, Tinniri; Kiubu'd-Deav*!, 1906, İbn Mİce. Ahmed b. 2/238
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/215.
[369] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/215.
[370] Ebu Dâvud; Kitâbu's-Salat, 1537, Ahreed b. Hanbel; 4/414
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/217.
[371] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/217.
[372] Müslim; Kitabu'z-Zikr ve'd-Dua, 2708
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/219.
[373] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/219-220.
[374] Ebu Dâvud; Kiubu'l-Cilud. 26OJ Ahned b. Hubd; 2/132
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/220.
[375] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/220.
[376] Buhirf; Utabo'l-Unn, MUlim; Kiubo'Umâre, 1927, İmam Mtlik; Mnvuti, 2/980
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/221.
[377] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/221-222.
[378] Buhiri; Kiubu'1-Umrc, MüiKm; Khıbu'l-tmlre, 1928, Ebu Dtvud; 2776,2777,2778, Timizi, 2713
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/223.
[379] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/223.
[380] Buhlrf; Kiubu'MJrarc, MOÜiib; KittbuT-tnure. 192S
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/224.
[381] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/224.
[382] Müslim; Kitabu'l-Hıcc, 1345
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/225.
[383] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/225.
[384] Buhirf; Kinbul^Cİlıad, M ölüm; Klttbu'ı-Zikr vc'd Dua ve't-Tevbe, 2769, Ebu Divud; 2781
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/227.
[385] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/227.
[386] Bubirt; Kiubu'ȣalr. Mailim; Kitabul-Hac. 1339, Ebu Dtrad; 1736, Tbntt; 1170
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/229.
[387] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/229.
[388] Buhlrt; Ktubu'n-Nilnb, Müjöm; Kİtabu'1-Haec. 1341
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/230.
[389] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/230-231.
[390] Mailim: KitabuVSalat, 804
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/233.
[391] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/233.
[392] Müslim; Kiubu's-Salaı, 803, Timizi, 2886
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/234.
[393] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/234.
[394] Buhlrf; Kiubfl Fezûli'l-Kur'aa. Ebu Dftvud; 1433 ve Tînnbl; 2909
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/234.
[395] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/234-235.
[396] Buhârî; Kitabu't-Tevtıid, Mailim; Kitabu'l-Misafirûn. 798, Tirmiri; 2904 ve Ibn Mâce; 377»
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/235.
[397] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/235
[398] Buhâri; KitabıTI-Efime, Kİtabo'İ-Fezaili'l-Kur'an ve Kiiabu'l-Tevhid, Müslim; 797, Ebu Dâvtid: 4829, Tirmiiİ; 2869 ve N«eî; 8/124. 129
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/236.
[399] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/236.
[400] Müslim; Kitabu'I-Miıafıiibı, 817
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/237.
[401] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/237.
[402] Buhir; Kitabu'Hlm ve KÜabu'z-Zefcât, Mailim; Khabu'i-Salu. 815
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/237.
[403] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/237.
[404] Buhârt; Kiubu Feailü'l-Kur'an. Müslim; Kiubu'l-Misftftrûn, 795, Tinnic; 2387
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/238.
[405] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/238.
[406] Tirmüî; Kftabu SeviN'l-Kur'tn, 2912
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/238.
[407] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/238-239.
[408] Tirmizi; Kitaba Sevİbn-Kur'an, 2914 ye fttiinî; 3/439
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/239.
[409] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/239.
[410] Ebu Dâvud; Kitabu's-Sa)«, 1664, Tirmİd; Kiubu Scvibi'MCıir'uı, 2913, Ahmed b, Hanbd; 2/192 ve İbn Mtce; 3780
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/239.
[411] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/240.
[412] Buhârî Kiıab Fedâil'îl-Kur'ıın, Müslim; Kiub'ul-MUsâfırin, 791
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/241.
[413] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/241
[414] Buhirî; Kiıab Fedâil'ü-Kur'in, Müslim; KUtb'ut-MOs&flîfn. 7S9, Ahmed b. Hutbe), Ncscf ve İbn Mflee
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/242.
[415] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/242.
[416] Buharı; Kiıab Fedâil'il-Kur'an, Müslim; Kittb'ul-Mûsâfirîn, 792. Ebu Dftvud; 1473 ve Nesei; 2/180
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/243.
[417] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/243-244.
[418] BuhArî; KıUb FedİU'U-Kur'an, Müslim; Kitıb'ul-Müsâftrfn. 793
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/244.
[419] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/244.
[420] Buhârî; Kitab'ut-Ezân, Müslim; Kitab'us-Salât, 464
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/245.
[421] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/245.
[422] Ebu Dâvud; Kİtab'us-Salât, 1471
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/245.
[423] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/245-246.
[424] Buharî; Kiiab'ut-Tefsir, Müslim; Xitab'us-Sal&, 800, Ebu Dâvud; 3668 ve Ttrmizî; 3027
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/246.
[425] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/246-247.
[426] Buhârî; Kitabu Fedâil'il-Kur'an ve Kitab'ul-Tefsir
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/249.
[427] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/249-250.
[428] Buhâri; Kttabu Fedâil'il-Kur'an
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/250.
[429] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/251.
[430] Buhâri; Kitabu Fedâil'il-Kur'an
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/251.
[431] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/251.
[432] Müslim; 812
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/252.
[433] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/252.
[434] Buhar!; Kitab'us-Sslât ve Tirmizî; 2903
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/252.
[435] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/252-253.
[436] Müslim; Kiıabu Salât'ü-Mûsâfirîn, 814, Ebu Dâvbd; 1462, Tirmia; 2904 ve Neseî; 2/158
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/253.
[437] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/253
[438] Timizi; 2059, lbn Mâcc; 3511
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/254.
[439] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/254.
[440] Ebu Dâvud; 1400 ve Tirmizî; 2893
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/255.
[441] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/255.
[442] Buhâri; Kiub'ul-Megazi ve Kiiabu Fedâil'il-Kur'an, Müslim; Kitabu Salât'il-Müsâfirin, 808, Ebu Dâvud; 1397, Tirmizî: 2881
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/255.
[443] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/255-256.
[444] Muslini; Kiubu Salât'İl-Müsâfirfn, 780, Ahmed b. Hanbel, Tinnizî; 2880
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/256.
[445] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/256.
[446] Müslim; Kiubu Salât'il-Müsâfirîn, 810, Ebu Dâvud; 1460
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/257.
[447] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/257.
[448] Buhâri; Kitab'ul-Vek&k ve Kiubu Fedâil'il-Kur'an
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/258-259.
[449] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/259.
[450] Müslim; Kitabu SrJâfil-Müsâürîn, 809. Ahmed b. Hanbel, Ebu Dâvud; 4323, Ncseî, Tirmizî; 288S
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/260.
[451] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/260.
[452] Müslim; Kitabu Saiât'il-Müsâfirîn, 806, Nesei; 2/138
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/261.
[453] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/261.
[454] Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'd-Dua, 2699
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/263.
[455] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/263-264.
[456] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/265.
[457] Buhârî; Kitab'ul-Vüdu', Müslim; Kİtab'uı-Tahfire, 246, Ahmed b. Hanbcl, Nesri; 1/94,
95, Tirmiri ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/266.
[458] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/266.
[459] Mûslim; 250, Buhârî; Kitab'ul-Libas
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/266.
[460] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/266-267.
[461] Müslim; Kiıab'ut-Tahârr, 345
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/267.
[462] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/267.
[463] Müslim; Kitab'm-Tahâre, 229, Buhârî, Ebu Dâvud ve Neseî
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/268.
[464] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/268.
[465] Müslim; Kitab'ut-Tahâre, 244
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/268.
[466] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/268-269.
[467] Müslim; Kİtab'ut-Tahâre, 249
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/269.
[468] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/270.
[469] Mûsüm; Kitao'ut-Tahâre, 251
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/270-271.
[470] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/271.
[471] Müslim; Kitab'ut-Thlre, 223
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/271.
[472] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/271.
[473] Müslim; Kitab'ut-Tahare. 234. Tirmizî; 55, Ebu Dâvud, Nesd
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/272.
[474] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/272.
[475] Buhâri; Kitab'ul-Ezan, Müslim; Kitab'us-Salât, 437, imam Mâlik, Ahmed b. Hanbel ve Ncseî
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/273.
[476] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/273-274..
[477] Müslim; Kiıab'uı-Sal&t, 3S7 ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/274.
[478] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/274-275.
[479] Buhâri; Kiub'ul-Ezin. tmım MİIik vt Nesd
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/275.
[480] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/275-276.
[481] Buhârî; Kİtab'ul-Ezân, Müslim; Kitab'us-Salât, 389, İmam Mâlik. Ebu Dâvud ve Nesd
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/276.
[482] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/276-277.
[483] Müslim; Kİtab'us-Sai&t, 384, imam Mâlik, Ebu Dâvud, Tirmizî ve Nesrî
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/277.
[484] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/277-278.
[485] Buhîri; Kİrab'ul-Eüân, MOsİira; Kitab'us-Salât. 383, TinafaS İbaMâce
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/278.
[486] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/278.
[487] Buhârî; Kitab'us-Salât, İmam Mâlik, Ebu Dâvud. TirmûS ve Nesri
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/279.
[488] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/279.
[489] Müslim; Kitab'us-Salât, 386,
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/279.
[490] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/279.
[491] Ebu Dftvud; Kiub'os-Sallt. 521. Tinmd; 212 ve Nod
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/280.
[492] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/280.
[493] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/281.
[494] Buhari; Kitab*us-Sa!ât, Müslim; Kitab'ul-Mcsâdd, 667, Tirmizî ve Nesei
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/281-282.
[495] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/282.
[496] Müslim; Kitab'ui-Mesâcid, 668
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/282.
[497] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/282.
[498] Buhâiî; Kitab'm-Tsfsir, Müslim; Kiiab*ut-Tevbe, 2363
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/283.
[499] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/283.
[500] Müslim; Kitab'ut-Tahâre, 233
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/283-284.
[501] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/284.
[502] Müslim; Kitab'uı-Tahâre, 228
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/284.
[503] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/284-285.
[504] Buhârî, Müslim; Kiıab'ıil-MesSdd. 635
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/287.
[505] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/287.
[506] Müslim; Kiıab'ul-Mesâcid, 634, Ahmed b. HanbeJ, Ebu Dâvud ve Nesd
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/287-288.
[507] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/288.
[508] Müslim; Kitab'ul-Mesâcid, 657
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/288.
[509] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/288.
[510] Buhârî; Kitab'ut-Tevhid, Müslim; KİUb'ul-Mesatid, 632
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/289.
[511] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/289.
[512] Buhârî; Kitab'ui-Mcvakil, MCUIim; Kitob'uî-Mesâcîd, 633
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/290.
[513] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/290.
[514] Buhârî; Kiiab'us-Saiât, Ahmed b. Kanbel vc Nesd
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/290.
[515] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/291.
[516] Buhârî; Kitab'ul-EzAn, MtUlim; Khab'ul-Meıtcid, 669, Ahmed b. Hınbd
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/293.
[517] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/293.
[518] Mitilini; Kiub'ul-M^fldd, 666 ve İbn
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/294.
[519] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/294.
[520] Mliîtim; Khab'ul-Mcsflcid, 663
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/295.
[521] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/295.
[522] Mudim; Kitab'ul-Mcsâcid. 665
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/295-296.
[523] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/296.
[524] Buhâri; Kitabu SaUt'il-Cum'a, Müslim; Kİtab'ul-MesAdd, 662
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/296.
[525] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/296.
[526] Ebu Dâvud; Kitab'us-Salât, 561, Tirmizî, Kitab'us-Salât, 223
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/297.
[527] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/297.
[528] Müslim; Kiıab'm-Tahâre, 251
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/297.
[529] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/297.
[530] Tirmizî; Kitab'ut-Tefsİr, 3092, Ahmed b. Hanbel, Uzcyme ve İbn Hıbban
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/298.
[531] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/298.
[532] Bubârî; Kitabu S&iât'iUCum'a, Müslim; KUab'u!-Mcsâdd,
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/299.
[533] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/299.
[534] Buhâri; Kitab'ul-Mesâcid
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/300.
[535] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/300.
[536] Buhâri; Kitab'ul-Mesâcid
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/300.
[537] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/300.
[538] Buhİrf; Kitabu Salât'İl-Ceraâa, Müslim; Kİtab'ul-MeSİcid, 650, b. Haabd, Tirmizî, Nesri ve İbn Mftce
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/301.
[539] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/301.
[540] Buhâri; Kitabu Salât'il-Çemâat, Müslim; Kiiab'uî-Mesârid, 649
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/302.
[541] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/302-303.
[542] Müslim; Kitab'yl-Mesâeid, 653
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/303.
[543] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/303-304.
[544] Ebu Dftvud; Kiub'us-Sal&l, 553 ve Tirrairi
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/304.
[545] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/304.
[546] Buhârî; Kitabu Salât'il-Cemâat, Müslim; Kitab'ul-Mesictd, 651
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/305.
[547] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/305.
[548] Müslim; Kitab'ul-Mesâdd, 257
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/306.
[549] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/306-307.
[550] Ebu Dâvud; Kitab'us-Salfc, 547 ve Noel; 2/106, 107
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/307.
[551] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/307
[552] Müslim; Kitab'ul-Mesâdd, 656, Tirmizî; Kitab'us-Salât, 22İ
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/309.
[553] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/309-310.
[554] Buhârî; Kitabu SalSt'Ü-Cum'a, Müslim; Kita&'us-Salât. 437
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/310.
[555] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/310.
[556] Buhârî; Kitab'ul-Ezân. Müslim; Kİtab'ul-Mcsâcid, 65i
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/311.
[557] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/311.
[558] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/313.
[559] Buhûrî; Kilab'uUEdeb, Müslim; Kitab'ul-îiîiân
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/313-314.
[560] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/314.
[561] Buhari; Kitab'uİ-lmân, MüsBm: Kiîab'ut-îmân, 16, Ahrasdb.
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/314.
[562] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/314.
[563] Müslim; Kitab'ul-îmân, Buhârî
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/315.
[564] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/315.
[565] Buhar!; Kitab'uz-Zckât, Müslim; Kitab'uUmân, 19
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/315-316.
[566] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/316.
[567] Müslim; Kitab'ul-Im&n, 82
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/316.
[568] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/316.
[569] Tirmizî; Kitab'ul-îmân, 2623. Ahmed b. Hanbel, lbn Mâce, 1079, Neseî; 1/231 ve İbn Hıbban
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/317.
[570] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/317.
[571] Timüzî: Kitab'ul-lmân, 2624,
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/317.
[572] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/317-318.
[573] Tirnıia'; Kiub'us-Salâı, 413, Ebu DSvud; 863, Ibn Mflce; 1323
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/318-319.
[574] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/319.
[575] Müslim; Kitab'us-SaUt, 430, Ebu Davud ve Nesri
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/321.
[576] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/321
[577] Müslim; Kitab'us-Satât, 438
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/322.
[578] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/322.
[579] Müslim; Kitab'us-Satât, 440
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/322.
[580] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/322.
[581] Müslim; Kitab'us-Satât, 438
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/323.
[582] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/323.
[583] Müslim; Kiıab'ıu-SBİfit, 432
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/323.
[584] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/324.
[585] Buhâri; Kiiabu SaUt'U-Cealıt, Müslim: Kitab'us-Salât, 433
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/324.
[586] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/324.
[587] Buhârî; Kitabu Salât'il-Cemâat, Mitilim; Kiıabu Salâı'il-Cemâaı, 434
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/324.
[588] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/325.
[589] Buhârî; Kİtabu Salât'il-Cemftat, Müslim; Kitab'us-Saüt, 436
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/325.
[590] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/325-326.
[591] Ebu Dâvud; Kİtab'us-Salât, 1664, Nesci; 2/90 ve İba Hıbban
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/326.
[592] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/326.
[593] Ebu Dâvud; Kitab'us-Salât, 666 ve Ahmed b. Hanbel
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/327.
[594] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/327.
[595] Ebu Dâvud; Kitab'us-Salâı, 667, Neseî; 2/92 ve Ibn Hıbban
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/327.
[596] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/327-328.
[597] Ebu Dâvud; Kitab'us-Salât, 671, Nesef; 2/93 ve İbn Hıbban
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/328.
[598] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/328.
[599] Ebu Dâvud; Kitsb'ut-Salât, 676, İbn Mftce; 1005 ve İbn Hıbban
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/328.
[600] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/328-329.
[601] Müslim; Kİtab'ul-Müsâfirfn. 709 ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/329.
[602] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/329.
[603] Ebu Dâvud; Kitab'us-Salât. 681
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/329.
[604] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/330.
[605] Müslim; Kitab'ul-Müsâflrîa, 728, Etra Dâvud; 1250, Tirmiri; 415 ve Nesd; 3/261
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/331.
[606] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/331-332.
[607] Buhârî; Kitab'ut-Teheccûd, Müslim; Kitab'ul-MOsâfirîn. 729, Mâlik; Muvatta; 1/166, Ebu Dâvud; 1252, Nescî; 2/119 ve Tirmiö; 433
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/332.
[608] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/332.
[609] Buhârî; Kitab'ul-Ezân, Müslim; Kiubu Salâı'il-MiUâfirin, 838, Ebu Dâvud; 1283 Tir-mizf; 185 ve Nesrî; 2/28
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/332.
[610] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/333.
[611] Buhârî; Kitab'us-Satâf
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/335.
[612] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/335.
[613] Buhârî; Kitab'us-Salât, Müslim; Kitab'ıa-Salât, 724 ve Ebu Dftvud; 1254
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/336.
[614] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/336.
[615] Mttılim; KiUb'us-SaUt, 725
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/336.
[616] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/336.
[617] Ebu Dİvud; KiUb'us-SaUt, 1237
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/337.
[618] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/337-338.
[619] Buhârî; Kitab'us-Saiât, Müslim; Kitabu Salİfil-MOsîfirîn, 724, Ebu Dâvud; 1255 ve Nesd 3/256
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/339.
[620] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/339-340.
[621] Buhâri; Kiub'us-Saliı, Müslim; Kitabu Saliı'il-MUıâfirfn, 724 ve N««; 3/253
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/340.
[622] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/340.
[623] Buhârî; Kitab'ul-Vitr, Müslim; Kitabu Salât'fl-Müslfirîn, 749 ve TirmiiS; 461
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/341.
[624] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/341.
[625] MûiUm; Kitabu Salâfil-Mttsâfİiîn, 727, Ebu Divud; 1259, Neseî; 2/155
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/341.
[626] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/341-342.
[627] Müslim: KiUbu Salât'ü-Mösâfuin, 726, Ebu Dâvud; 12S6 ve Neseî; 2/155
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/342.
[628] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/342.
[629] Tinnia; Kitab'us-Salât, 417, Neseî; 2/170 « İbn Hıbban
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/342.
[630] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/343.
[631] Buh&rî; Kitab'ut-Teheccftâ
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/345.
[632] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/345.
[633] Müsüm; Kitabu Salât'Ü-Müsâfirîn, 736
İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/346.
[634] İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 4/346.
[635] Ebu DSvud; Kitsb'ys-SaHi, 1261, Tirraia; Kitab'us-Salât, 420