MUHARREM, ŞABAN VE HARAM AYLARDA ORUÇ TUTMANIN FAZİLETİ
ZİLHİCCENİN İLK ON GÜNÜNDE ORUÇ TUTMANIN VE DİCER İBADETLERİN FAZİLETİ
AREFE GÜNÜ İLE MUHARREM İN DOKUZ VE ONUNCU GÜNÜ TUTULAN ORUCUN FAZİLETİ
ŞEVVAL AYINDAN ALTI GÜN ORUÇ TUTMANIN MÜSTAHAB OLUŞU
PAZARTESİ VE PERŞEMBE GÜNLERİ TUTULAN ORUÇ
HER AYDA ÜÇ GÜN ORUÇ TUTMANIN MÜSTEHAB OLUŞU
ORUÇLUYA İFTAR VERMENİN VE YANINDA
YEMEK YENİLEN ORUÇLUNUN FAZİLETİ, YEMEK YİYENİN YEDİRENE DUA ETMESİ
ŞEHİTLERİN AHİRETTEKİ SEVABININ AÇIKLANMASI VE
KÂFİRLERLE SAVAŞIRKEN ÖLENDEN BAŞKASININ YIKANIP
ÜZERLERİNE NAMAZ KILINMASININ GEREKLİ OLMASI
KÖRLERE İYİLİK ETMENİN FAZİLETİ
ALLAH'IN VE EFENDİSİNİN HAKKINI İFA EDEN KÖLENİN
KARGAŞALIK VE FİTNE DÖNEMİNDE YAPILAN İBADETİN FAZİLETİ
ALIŞVERİŞTE; ALMAKTA VE VERMEKTE MÜSAMAHAKÂR DAVRANMANIN, BORCUNU GÜZELCE ÖDEMENİN,
ALACAĞINI BAĞIŞLAMANIN, ÖLÇÜ VE TARTIYI
KARŞI TARAF LEHİNE TUTMANIN FAZLETİ, EKSİK TARTMANIN
YAŞARLIĞI, ZENGİNİN FAKİR BORÇLUYA SÜRE TANIMASI VE
RASÜLULLAH ÜZERİNE SALÂT-Ü SELÂM SÖYLEMENİN FAZİLETİ
ZİKRİN VE BUNA TEŞVİK ETMENİN FAZİLETİ
OTURARAK, YAN YATARAK, ABDESTSİZ, CÜNÜP VE
ÂDET HALİNDE İKEN ALLAH'I ZİKRETMEK
ZİKİR HALKALARININ VE ORALARA DEVAM
ETMENİN MENDUB, ÖZÜRSÜZ OLARAK ORADAN AYRILMANIN YASAK OLUŞU
EVLİYANIN KERAMETLERİ VE ONLARIN FAZİLETLERİ
GIYBETİN HARAMLIĞI VE DİLİ MUHAFAZA ETMENİN LÜZUMU
GIYBET DİNLEMENİN HAHAMLIĞI, GIYBETİ İŞİTEN KİMSENİN
ONU SÖYLEYENE KARŞI ÇIKMASI, EĞER BUNA GÜCÜ YETMEZ
VEYA SÖZÜNÜ DİNLETEMEZSE, MÜMKÜN OLDUĞU TAKDİRDE
KORKU, FESAT VE BENZERİ BİR İHTİYAÇ BULUNMADAN
HALKIN HABER VE KONUŞMALARINI İŞ BAŞINDAKİLERE
İNSANI, SÖYLEYECEĞİ SÖZLERİ VE HİKÂYELERİ,
SAĞLAM KAYNAĞA İSTİN AD ETMEYE TEŞVİK
YALAN YERE ŞAHİTLİK YAPMANIN BÜYÜK HARAM OLDUĞUNUN BEYANI
BELİRLİ BİR İNSANA VEYA HAYVANA LANET ETMENİN HARAM OLUŞU
BELİRLİ KİMSELERİ HEDEF ALMAKSIZIN
GÜNAHKÂRLARA LANET ETMENİN CAİZ OLUŞU
HAKSIZ YERE BtR MÜSLÜMANA SÖVMENİN HARAM OLMASİ
HAKSIZ YERE VE SERİ BİR FAYDA OLMAKSIZIN ÖLÜLERE SÖVMENİN HARAM OLUŞU
İKİ YÜZ ALTMIŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM
İKİ YÜZ ALTMIŞ DOKUZUNCU BÖLÜM
KARŞILIKLI BUCZDAN, ALAKAYI KESMEKTEN VE
AYIP ARAŞTIRMAKTAN VE BAŞKASININ DUYULMASINI
İSTEMEDİĞİ SÖZÜNÜ DİNLEMEYE ÇALIŞMAKTAN NEHİY
ZARURET OLMADIKÇA SU-t ZANDA BULUNMAKTAN NEHİY
MÜSLÜMANLARI KOR GÖRMENİN HARAM OLUŞU
MÜSLÜMANIN BAŞINA GELEN MUSİBET KARŞISINDA
ŞERİATIN ZAHİRİNE GÖRE SABİT OLAN MESELELERE
TA'N ETMENİN (YERMENİN, SÖVMENİN) HARAMLlGİ
ALDATMAK VE HİLE YAPMAKTAN NEHİY
ÎKİ YÜZ YETMİŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM
YAPILAN İYİLİĞİ BAŞA KAKMANIN NEHİY EDİLMESİ
İKİ YÜZ YETMİŞ DOKUZUNCU BÖLÜM
ÖVÜNMENİN VE HADDİ AŞMANIN NEHİY
MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİYLE ÜÇ
GÜNDEN FAZLA DARGIN DURMASININ HARAMLlGl
ÜÇ KİŞİ BERABER BULUNDUĞU HALDE İHTİYAÇ
HALİ MÜSTESNA İMİ KİŞİNİN ÜÇÜNCÜ KİŞİDEN İZİN ALMADAN
GİZLİCE VEYA ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN BİİMEDİCÎ SİR DİLDE
MEŞRU BİR SEBEP OLMAKSIZIN KADINA, KÖLEYE VE
HAYVANA TERBİYE EDECEK MİKTARDAN FAZLA TA'ZÎB
(EZİYET) ETMESİNİN NEHİY OLUŞU
KARINCA BİLE OLSA, HERHANGİ BİR HAYVANA
ATEŞLE İŞKENCE ETMENİN HARAM OLUŞU
1246. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Ramazan dışında en faziletli oruç, Allah 'm ayı olan Muharrem 'de tutulan oruçtur, Farziann dışında en faziletli namaz da gece namazıdır. " (Müslim rivayet etmiştir)[1]
Nafile oruçların en faziletlisi muharrem ayında tutulan oruçtur. Bu aya "Allah'ın ayı" denmesi, şerefinin büyük olması sebebiyledir.
En faziletli nafile namaz da gece kılman namazdır. Zira gece namazına riya karışmaz, thlas ve samimiyet içinde kılınır. Samimiyetle yapılan ibadetler de, kabule şayandır.[2]
1247. Hz. Âişe (r.a) der ki: "Rasülullah hiçbir ayda Şaban ayında tuttuğu kadar oruç tutmazdı. Çünkü onun hepsini oruçla geçirirdi. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[3]
Bir rivayette de; "Şabanın çok azı hariç, çoğunda oruç tutardı" şeklindedir.
Bazıları Rasûlullah'ın (s.a) bir sene Şaban ayını tamamen oruçla geçirdiğini, bir sene de bazı günlerinde oruç tuttuğunu söylemişlerdir. Şaban ayında çok oruç tutmasının sebebi; o ayda ibadetlerin Allah'a arz olunmasıdır.
İbn Battal1 in rivayetine göre Rasülullah (s.a); her ay, üç gün oruç tu-tarmış. Bazı aylarda meşguliyeti sebebiyle bu orucu tutmadığı olur, bu suretle biriken üçer günü Şaban ayında birden ımarmış.
Bir hadiste de Rasülullah (s.a): "Yâ Âişe, bu ay, Ölüm meleğinin ruhlarını kabzedeceği kimselerin isimlerini yazdığı aydır. Ben ismimin oruçlu olduğum halde kaydedilmesini isterim, "buyurmuştur. Ramazandan sonra, en faziletli orucun Muharrem orucu olduğu hakkındaki hadisle, bu hadisimiz tezat gibi görünmektedir.
Gerçekte ise böyle bir ihtilaf söz konusu değildir, ihtimal Peygamber Efendimiz (s.a), Muharremin faziletini ömrünün sonunda anlamış ve onda oruç tutmaya imkân bulamamıştır.
Hülasa Rasûlullah'ın (s.a), Şaban ayında fazla oruç tuttuğunu gösteren rivayetler çoktur. Bunların bir kısmı, tüm Şaban ayını oruçla geçirdiğini; bir takımı da, Şabanın yansına kadar oruç tuttuğunu ifade etmektedirler.[4]
1248. Mucibetü'l- Bâhiliyye, babası veya amcasından rivayet ettiğine göre (onlardan birisi); kabilesinin elçisi olarak Rasûlullah'a geldi ve gitti. Bir sene sonra kılık-kıyafeti değişmiş olduğu halde Peygamber'in yanına gelmişti. "Yâ Rasûlaliah, beni tanımadınız mı?" diye sordu. O da, "Hayır, kimsin sen?" diye sordu. Adam, Rasûtullah'a; "Ben sana geçen sene gelmiş olan Bâhiliyim" dedi. Rasülullah da; "Güzel (ve yakışıklı) olduğun halde seni bu kadar değiştiren nedir?" buyurdu. O: "Sizden ayrıldığımdan beri (gündüzleri oruç tutup) ancak geceleri yiyorum," dedi. Rasûl-i Ekrem: "Kendine azap etmişsin" buyurdu. Sonra devamla, "Sabır ayını tamamen ve her aydan da bir gün oruç tut" buyurdu. Adam, "Bana orucu anırma, zira benim kuvvetim yerinde" dedi. Rasülullah; "(Her ay) iki gün oruç tut" buyurdu. "Daha artırınız" deyince Rasülullah; "Üç gün oruç tut" buyurdu. "Biraz daha artırsanız?" dedi. Rasûl-i Ekrem de ona, elinin üç parmağını yumup açarak; "Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylanndan tut ve boz, tut ve boz, tut ve boz" diye cevap verdi. (Ebu Dâvud rivayet etmiştir).[5]
Nafile oruç tutmak mendubtur. Bu oruç vesilesi ile kişi AHah ve Rasû-lü'nün sevgisini kazanır, özellikle haram aylar denen Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarındaki oruçlar efdaldir. Tüm seneyi oruçla geçirmek mekruhtur. Diğer kişilerin hakkına ve. kendi bedeni, nefsi gibilerinin hakkına riayet edeceğine inanan kişi için de, bir gün oruç tutup bir gün yelnuun Nevevtmerî daha faziletlidir. Bu şekildeki tutulan oruca "Savm-ı Davud" denir. Yaoi Davud'un (a.s.) orucu bu şekilde idi.
Şahsın ibadete yönelerek, bitkin bir hale düşmesi, başkalarıma yardımı olmaksızın hayat süremez bir dereceye inmesi hoş karşılanmamıştır. Faziletli olan orta yoldur. Hem ibadet, hem taat ve hem de beşeri münasebet ve görevleri yerine getirmek gerekir.[6]
1249. Ibn AbbasMan (r.a) RasÛlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Hiçbir iyi amel bu günlerde (yani Zilhicce'nin ilk on gününde) işlenen iyi amel kadar Allah katında sevimli değildir. " Ashab, "Yâ Rasûlallah, Allah yolunda yapılan cihad da mı?" diye sordular. Bunun üzerine Ra-sûluüah: "Adamın birinin cam ve malı ite evinden çıkıp hiçbirinin geri gelmemesi hariç, Allah yolunda cihad da" buyurmuştur. (Buhâri rivayet etmiştir). [7]
Hadis, Zilhicce iyinin Ük on gününde yapılan ibadetlerin üstünlüğünü bize anlatmaktadır. Zira o günler hac ibadetinin icra edildiği günlerdir. Bu günlerin yüceliğine ve bereketine işaret olmak üzere Yüce Allah, o günleri yeminle anmıştır. "Fecr'e ve on geceye yemin ederim ki..." (Fecr 1, 2)
İslam'da cihadın yeri büyüktür. Böylece bugünlerde tutulan orucun fazileti de daha açık bir şekilde meydana çıkmaktadır.[8]
1250. Ebu Katâde (r.a) der ki: Rasülullah'a (s.a) arefe günü oruç tutmak hakkında soruldu. O da, şöyle buyurdu: "O gün tutulan oruç, geçmiş ve gelecek senenin günahlarına keffâret olur." (Müslim rivayet etmiştir)[9]
Hadis arcfe günü tutulan orucun faziletine işaret ediyor. Orucun keffâ-ret olacağı günahlar, küçük ve Allah hakkı olan günahlardır. Büyük günahlar işlenmedikçe, ibadetlerin, küçük günahlara keffâret olacağı çeşitli rivayetlerde bildirilmiştir.[10]
1251. Ibn Abbas'tan (r.a) "RasûluIIah'ın (s.a) aşure günü oruç tuttuğu ve bu aşure orucunu emrettiği rivayet edilmiştir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[11]
"Rosûlullah (s.a) Aşure günü oruç tutunuz, amini Ramazan orucu/art kılınmadan önce mi vermiştir, yoksa mendub bir oruç olmak üzere mi ver' mistir?" meselesi ihtilaflıdır. Cumhuru ulemaya göre sahih olan, mendub bir oruç olarak tutulmasını emretmesidir.
Efendimiz aşure orucuna devam etmiş ve yahudikre benzememek için de aşure gününün bîr öncesi olan Muharremin 9. gününü de oruçla geçirmiştir.[12]
1252. Ebu Katide'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah'a (s.a) aşure gününde oruç tutmak hakkında soruldu. O şöyle buyurdu: "Geçmiş senenin günahına keffâret olur". (Müslim rivayet etmiştir)[13]
Hadisimiz aşure orucunun faziletinin büyüklüğüne delildir. Efendimiz (s.a) Medine'ye hicret ettiğinde, yahudilerin o günü oruçla geçirdiklerini görmüştü. Sebebini sorunca, "Musa'nın firavundan kurtuluş günüdür. O sebeple, onun kurtuluşunu kutlamak amacıyla tutuyoruz" demişlerdi. Efendimiz (s.a) de, "Hz. Musa'ya hürmet ve ikram etme de, biz sizden daha lâyıkız" demiş ve o günü oruçlu geçirmeye devam etmiştir. Yahudilere benzememek için de Muharremin 9. ve 10. günü oruç tutmuştur. Faziletinin çok olduğunu da ümmetine haber vermiştir.[14]
1253. Ibn Abbas'tan (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) söyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Eğer gelecek ytla kadar yaşarsam Muharrem 'in dokuzuncu günü oruç tutacağım." (Müslim rivayet etmiştir)[15]
Hadisimiz, EhJ-i KJtab'a muhalefet etmenin gerekli olduğuna delâlet ediyor. Rasûlullah (s.a) her konuda yahudikre muhalefete dikkat etmiştir. Aşure orucu hakkında da: "Ehl-iKitab'a muhalefet ediniz. Aşure gününün evvelini ve bir de sonrasını birlikte oruçla geçiriniz" buyurmuştur.
Ailimlerimiz de, "aşure günü orucu gibi, bir gün Öncesi ve sonrası oruç tutmak da mendubtur," demişlerdir.[16]
1254. Ebu Eyyub'tan (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim Ramazan ayında oruç tutar, sonra ona şevval ayından da altı gün eklerse, bütün sene oruç tutmuş gibi olur," (Müslim rivayet etmiştir)[17]
Her iyiliğe en az on kat karşılık verileceği ayet ve hadislerde bildirilmektedir. Ramazan orucunu tutup, şevval ayından da altı gün oruç tutan 36 gün oruç tutmuş olur. Oruçları kabule şayan bir oruç ise, en az on ile çarpıldığında 360 gün oruç tutmuş gibi sevab verilir. Bu sayı da yaklaşık bir senenin günleri kadardır.[18]
1255. Ebu Katâde'den (r.a) Rasûlullah'a (s.a) pazartesi günü oruç tutmak hakkında sorulduğu ve onun da şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "O benim doğduğum ve peygamber olarak gönderildiğim veya bana vahyin indirilmeye başlandığı gündür." (Müslim rivayet etmiştir)[19]
Hadis, pazartesi gününün faziletine işaret etmektedir. Zira o günde şerefli işler gerçekleştiği için, bu gün şereflenmiştir. Bunlar ise, Efendimizin (s.a) pazartesi günü doğması, vahyin Ogün başlaması gibi şerefli olaylardır. Bu olayların şereflendirdiği bir günde oruç tutmak da kişiyi şereflendirir.[20]
1256. Ebu Hüreyre'den (r.a) RasûluUah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: A metler pazartesi ve perşembe günleri Allah 'a sunulur. A me-lim Allah sunulurken oruçlu olmak istiyorum." (Tirmin rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir. Müslim de, hadisi oruç lafzı olmadan rivayet etmiştir)[21]
Hadis, pazartesi ve perşembe günlerinde insanların amellerinin Allah'a (c.c) arzedüdİğini ifade etmektedir.
Müslim'in rivayeti ise şöyledir: "Cennet kapılan pazartesi ve perşembe günleri açılır. Allah 'a hiçbir şeyi ortak koşmayan her kulun günahları bağışlanır. Yalnız din kardeşi ile aralarında düşmanlık bulunan kimse müstesna! (Onlar hakkında), şu iki kişiye barışmcaya kadar mühlet verin!., denilir." Taberânî'nin Üsame b. Zeyd'den naklettiği hadiste; "Ameller her perşembe ve pazartesi günleri Allah 'a arz olunur. O gün Allah, kendine hiçbir şeyi ortak koşmayan herkesi affeder. Yalnız din kardeşi ile arlarında düşmanlık bulunan kimse müstesna... " buyurulmuştur.[22]
1257. Hz. Âİşe (r.a) der ki: "Rasûlullah (s.a) pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak için fırsat kollardı." (Tirmİzî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir). [23]
Pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak sünnettir. Bu günlerde insanların amelleri Allah'a (c.c) arzedilir. Güzel bir amel içinde iken, fiillerinin Rabb'ine sunulması kişiyi hoşnut eder. Bir de bu günlerde şerefli olaylar vuku bulmuştur.[24]
Bu üç günün en faziletli olanı "eyyam'ul-bid" diye isimlendirilen her ayın 13, 14, 15. günlerinde tutulan oruçtur. Her ayın 12, 13,14. günlerindeki oruç daha faziletli denmişse de, meşhur olan sahih görüş birincisidir.[25]
1258. Ebu Hüreyre (r.a) der ki: "Dostum Rasûlullah (s.a) bana şu üç şeyi tavsiye etti: Her aydan Uç gün oruç tutmak, iki rekat kuşluk namazı ve uykuya yatmadan Önce vitir namazı kılmak." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir). [26]
Hadis, her ay üç gün oruç tutmanın, kuşluk namazı kılmanın ve vitir namazının faziletine delil olmaktadır. Kuşluk namazı, güneşin biraz yükselmesinden itibaren öğle vaktine kadar kılınan nafile bir namazdır. En az iki rekat kılınır, en çok da sekiz rekat kılınır. Uyanamayacagmdan korkan kimselerin, vitir namazını uyumadan önce kılmaları caizdir. Böyle korkusu olmayanların vitir namazını gecenin sonunda kılmaları daha eftaldir.[27]
1259. Ebu'd-Derda (r.a) der ki: "Dostum Rasûluüah (s.a) bana şu üç şeyi tavsiye etmiştir ki, yaşadığım müddetçe onları terketmeyeceğim. Onlar: Her aydan üç gün oruç tutmak, kuşluk namazı kılmak ve vitir namazı kılmadan yatmamak." (Müslim rivayet etmiştir)[28]
Her ay üç gün oruç tutmak müstahabtır. Bunları ayın 13, 14, 15. günlerinde tutmak daha faziletlidir. Kuşluk namazı en az İki, en çok sekiz rekat kılınır. Vitir namazını gecenin sonunda kılmak daha faziletlidir. Namaza kalkamayacağından korkan kimse için, yatsıdan sonra, uyumadan önce kılmak da caizdir.[29]
1260. Abdullah b. Amr b. Âs'tan (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her aydan üç gün oruç tutmak, yi! boyu on oruç (utmak gibidir" (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[30]
Her iyilik, en az on katı ile mükafat görür. Her ay üç gün orucu, kabule şayan bir şekilde tutan kimse, 360 günün hepsini oruçla geçirmiş gibi sevaba ulaşır. Her ayın üç gününü oruç tutarak geçirmeye devam edilince; tüm yıl oruçlu geçirilmiş gibi olur.[31]
1261. Muâzet'ül-Adeviyye der ki: Hz. Âişe'ye "Rasûlullah (s.a) her aydan üç gün oruç tutar mıydı?" diye sormuştum. Hz. Âişe, "evet", dedi. Ben, "Aym hangi günlerinde tutardı?" diye sordum. Hz. Âişe: "Ayın hangi günlerinde olduğuna önem vermeden üç gün tutardı" diye cevap verdi. (Müslim rivayet etmiştir)[32]
Hadis, her ay üç gün oruç tutmanın sünnet olduğuna delil olmaktadır. Üç günün özel yeri belirtilmemiştir. Maksat her ay içinde üç gün oruç tutarak, o ayı oruçlu geçirmiş gibi olmaktır. Bunun için ayın hangi kısmında oruç tutmaya elverişli ise, kişi o zaman oruç tutmakla bu ecre nail olur.[33]
1262. Ebu Zerr'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her aydan üç gün oruç tutunca, ayın on üçüncü, on dördüncü, on beşinci günlerinde oruç tut." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir).[34]
Ayın tamamım oruçlu geçirmiş olabilmek için her ay içinde tutulacak olan üç günlük orucu, "eyyam'ul-bid" denilen her ayın 13, 14 ve 15. günlerinde tutmak daha faziletlidir.[35]
1263. Katâde b. Milhan (r.a) der ki: RasüluUah her ayın on üç, on dört on beşinci günleri olan "eyyam'ul-bid" "günlerinde oruç tutmamın emrederdi." (Ebu Dâvud rivayet etmiştir).[36]
"Eyyam'ul-bid" günleri, ayın 13, 14, 15. günleridir. O günleri oruçla geçirmek mendubtur. Bunlara parlak günler denmesinin sebebi, ayın o gecelerde dolunay haline girip parlak olmasıdır. Değişik görüşler de mevcuttur.[37]
1264. lbn Abbas (r.a) der ki: "Rasûlullah seferde olsun, hazarda olsun, her ayın adınhk günlerini (eyyam'ul-bid) oruçlu geçirirdi." (Neseî, hasen se-nedle rivayet etmiştir).[38]
Rasûlullah (s.a) her ayın 13, 14, 15. günlerinde oruca devam etmiştir. O gnülerde oruç tutmak kuvvetli bîr sünnettir. Bu günlerde oruç tutmanın hikmeti hakkında değişik şeyler söylenmiştir. Ay bu günlerde fazla parlak olduğundan, rutubet de fazla olur. İnsana zarar veren rutubetten koruna-bilmek için oruç tavsiye edilmiştir.
Genelde ay tutulması bu gecelerde vuku bulur. Ay tutulması esnasında da namaz kıbnması halinde o günün gecesi nafile namazla, gündüzü de oruçlu geçirilmiş gibi olur.[39]
1265. Zeyd b. Hâfid el-Cüheni'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim bir oruçluya iftar yaptırırsa, onun kadar sevap kazanır. Üstelik oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmez." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasen ve sahihdir demiştir)[40]
Hadiste, oruçluya iftar ettirmenin fazileti açıklanmaktadır.
lbn Huzeyme ve Neseî'deki rivayet şöyledir: "Kim bir gaziyi giydirir, hacıyı donatır veya ailelerine yardımda bulunur ya da bir oruçluya iftar ettirirse, ona da gazi, hacı ve oruçluya verilen sevabın bir misli yazılır ve onia-rın da sevablarında hiçbir eksiklik olmaz".
Bir hadisinde de Efendimiz (s.a), "Allah bu sevabı bir hurma veya bir yudum su ya da bir tas süt ile oruçluya iftar ettiren kimseye de verir' * buyurmuştur.[41]
1266. Ensar'dan Ümmü Ümare'den (r.a) rivayet edildiğine göre; Rasû-lullah (s.a) onun evine gitti, kendisi de ona yemek verdi. Rasûlullah, "Sen de ye" deyince, kadın "Ben oruçluyum" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber; * 'Oruçlunun yanında yemek yenince (yemek yiyenler) yanından ayrılıncaya kadar, melekler onun için istiğfar ederler" buyurdu. Belki Peygamberimiz "Yiyenler doyuncaya kadar" şeklinde buyurmuştu. (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir)[42]
Ümü Ümare künyesi ile bilinen kadının İsmi Nesibe b. Ka'b b. Amr olduğu söylenir. 70 kişi ile beraber Akabe Biati'na katılmıştır. Çeşitli harblere iştirak etmiştir. Yemâme harbinde 11 yerinden yaralanmış ve eli kesilmiştir.
Hadiste misafire ikram etmenin, meleklerin duasına vesile olacak bîr amel olduğuna işaret edilmektedir. Aç bir kimseyi doyuran kişiye, melekler, misafir yemek yedikçe, dua ederler. Allah'tan onun için af ve mağfiret isterler.[43]
1267. Enes (r.a) der ki: Rasûlullah (s.a) Sa'd b. Ubâde'nİn (r.a) evine geldi, o da Peygamber'e ekmek ile zeytin ikram etti. Rasûlullah bunları yedikten sonra şöle buyurdu: "Yanınızda oruçlular İftar etti, yemeğinizi de iyiler
yedi ve melekler sizin için istiğfar etli." (Ebu Dâvud sahih senedle rivayet etmiştir).[44]
Sa'd b. Ubade, Hazrec kabilesinin efendisidir. Sa'd, babası gibi cömert bir zattır. Misafire küçük bir şey ikram etmek cömertliğe engel değildir. Yer ve zamana göre ikram şekli değişik olabilir.
Misafire yemek yedirirken meleklerin, hane sahibine dua ettiklerine bu hadis açık bir delildir.
Değişik hadislerinde de Efendimiz (s.a) cömertlerin, Allah'a (c.c), insanlara ve cennete yakın olup, cehennem ateşine uzak olduğunu müjdelemiştir.[45]
1268. İbn Ömer'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Rasülullah (s.a), Ramazanın son on günü iıikafa girerdi." (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir). [46]
İtikafm kelime manası: "Mutlak surette bir yerde durmak, demektir. Şeriatta ise, bir kimsenin ibadet amacıyle mescidde durmasıdır.
İtikaf; kitab, sünnet ve icma ile sabittir. Ayetten delili ise: ibrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, İbadete kapananlar (İtikaf edenler), rüku ve secde edenler için evimi temizleyin'diye emretmiştik,"(Bakam, 125) ayetidir.
İtikaf; bir mescidde Ramazanın son on günü yapılır.[47]
1269. Hz. Âişe'den (r.a) rivayet edildiğine göre: "RasÛluliah (s.a) vefatına kadar Ramazanın son on günü itikafa girerdi. Vefatından sonra da eşleri itikafa girdi." (Buhar! ve Müslim rivayet etmişlerdir).[48]
İtikafin hükmü, Rasûiuilah'îan (s.a) sonra da devam etmiştir. Bu hususta erkeklerle kadınlar arasında fark gözetilmemiştir.
Hadisler, Ramazanın son on gününde itikafa girmenin müstahab olduğuna delâlet etmektedir. Erkekler hakkında bunun kuvvede müstahab olduğunda alimler ittifak etmişlerdir. Kadınlar hakkında ise ihtilaf vardır.
Nevevî: Bu hadiste kadınların itikafmın sahih olduğuna delil vardır. Çünkü Peygamber (s.a) onlara itikaf için izin vermişti. Fakat Ebu Hanîfe'ye göre kadının itikafı yalnız evinin mescidinde sahih olur. Evinin mescidinden maksat, namaz için tahsis ettiği yerdir. Ona göre; erkek, evinin mescidinde itikafa giremez.[49]
1270. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre, "Rasûiuilah (s.a) her Ramazan on gün itikafa girerdi. Vefat ettiği yılın Ramazanında ise yirmi gün itikafta kaldı." (Buhârî rivayet etmiştir).[50]
Rasûiuilah (s.a) önceleri Ramazanın ortasındaki on günde itikafa girerdi. Zira Kadir gecesini bu on günde arardı. Sonraları kadir gecesinin son on günde olduğunu anlayınca, itikafı da son on günde yapmaya başladı.
Vefat ettiği sene, ecelinin yaklaştığını anlayınca, ibadet ve taatını biraz daha fazlalaştı rmış ve itikaftada 20 gün kalmıştır. Aynı yıl Cebrai! ile birlikte Kur'an'ı da iki defa hat met mistir.
Hadiste, ömrün sonunda ve yaşlılık yıllarında, ibadet ve taâta biraz daha fazla yönetmeye teşvik edilmektedir.[51]
"Hacca gidip gelmeye gücü yetenlere Allah için Kabe'yi ziyaret etmek farzdır. Bîr kîsme küfreder, haca terkederse. şüphe yok ki AHah âlemlerden müstağnidir." (Âl-i İmran. 97)[52]
1271. İbn Ömer'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştun: Onlar: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammet)'in O'nun Rasûltt olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Kabe'yi ziyaretle haccetmek ve Ramazanda oruç tutmak." (Buhar! ve Müslim rivayet etmişlerdir).[53]
Hadis, 1075 ve 1206 numarada da geçmiştir. Şerhi için bu numaralı hadislere müracaat ediniz.[54]
1272. Ebu Hüreyre*den (r.a) Rasülullah'm (s.a) hutbe okuyup, şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Ey insanlar! Allah sîze Beyt'ullah'ı (Kabe) ziyaret etmeyi farz kıldı. Buna göre Beyt'ul-lah'i ziyaret ediniz." Sahabîler-den birisi, "Her sene mi, yâ Rasûlallah" diye sordu. Rasûlullah önce adama cevap vermedi. Adam da sorusunu üç defa tekrar etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Eğer, evet demiş olsaydım, her yıl hacca gitmeniz gerekecek ve buna gücümüz yetmiyecekti." Sonra şöyle dedi: "Sizi olduğunuz gibi bıraktıkça bana ilişmeyin. Çünkü, sizden öncekiler peygamberlerine muhalefet etmeleri ve çok soru sormaları yüzünden mahvolmuşlardır. Size birşey emredince elinizden geldiği kadarını yerine getiriniz. Size birşeyi yasaklayınca da oniı yapmayınız." (Müslim rivayet etmiştir)[55]
Rasûlullah (s.a) "Ben sizi bıraktığım müddetçe siz de beni bırakın..."buyurmakla ' 'size bir şey emir veya nehyetmediğim müddetçe siz de beni bırakın, bir şey sormayın" demek istemiştir, tsrailoğullannın helaki gibi kötü bir netice olacağım hatırlatmıştır. Onlara Allah Teâlâ bir sığır kesmelerini emretmişti. Emre itaatle herhangi bir sığırı kesseler, emir yerini bulurdu. Fakat onlar öyle yapmadılar. Kesilecek hayvan hangi renkte, kaç yaşında olacak gibi birçok sualler sordular. Onların bu İsyankar suallerine karşılık Allah Teâlâ da kendilerine şiddet gösterdi ve bu yaptıklarından dolayı onları zemmevtedi.
Gereksiz yere çok soru sormak kötü bir huydur. İnsan, İslâm'ın emirlerini gücü nisbetle yerine getirmeye çalışmalıdır. Rasûlullah, kritik ortamda bile tebliğ vazifesini yerine getirmiştir. İnsanlar sormasa da açıklanmasında gerek duyduğu konuları açıklamıştır.
Dinin emirlerinde kolaylık esastır; zorluk ve meşakkat asıl değildir.[56]
1273. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah'a (s.a); "En faziletti amel nedir?" diye soruldu. O da şöyle buyurdu: "Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne iman etmektir". "Sonra hangisidir?"diye sorulduğunda; "Allah yolunda cihaddır" buyurdu. "Sonra hangi amei faziletlidir?" diye sorulduğunda; "Makbul olan hacdır" buyurdu, (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[57]
Kalbin, şüphesiz bir tasdiki olan iman en faziletli bir şeydir. Ameller, İmansız bir değer taşımaz. Burada fazilet sırasına göre amellerin iman, ci-had ve hac seklinde sıralanışı, soranın haline göredir. Zira Efendimiz (s.a) soranın haline göre cevap verir ve onun neyi sormak istediğini çok iyi anlardı. Dolayısıyla soru lafızları aynı da olsa, soranların ahvaline göre değişik cevaplar vermiştir. Bunda da bir gariplik görülmemiştir. Allah (c.c) yolunda cihad ve hac ibadeti, İslâm'ın temel ibadetlerindendİr.
Haccın kabul edildiğine alâmet oiarak, kişinin içinde bulunduğu gaflet ortamından, ibadete dönmesi gösterilmiştir.[58]
1274. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğunu işittiği rivayet edilmiştir: "Kim çirkin söz söylemeden ve günah işlemeden hac ederse, annesinden doğduğu gündeki gibi geri döner". (Buhârî ve Müsiim rivayet etmişlerdir).[59]
Hadis, kabui edilen haccın, insanın günahlarına keffâret olduğuna delil oluyor. Kişi, büyük günah işlemeden, küçüklerinde ısrar etmeden, hacci-m yaparak geri dönerse Allah hakkına ait ola küçük günahlarından temizlenmiş olur.
Tirmizi rivayetinde "Günahları bağışlanır" şeklindedir.[60]
1275. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûluiiah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bir umre, diğer umreye kadar, ikisi arasında geçen hatalara keffârettir. isyandan ve noksanlık/an uzak olarak makbul olan haccın karşılığı ise ancak cennettir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[61]
Hadiste, müslümanlar umre yapmaya teşvik ediliyorlar. Hac ayı olan Zilhicce dışında ve hac günleri haricinde, Kabe'yi tavaf ve Safa İle Merve arasında sa'y (koşu) etmeken ibaret olan ibadete umre denir. Umre de, insanın Aüah hakkına yönelik küçük günahlarının affolmasma sebeptir.
îsyan ve noksanlıktan uzak olarak yerine getirilen hacem günahlara keffâret olması yanında, İkinci Özelliği, şahsın cennete girmesine vesile olmasıdır. Umulur ki, bu şekilde titiz hac eden zat, diğer günahlarına da tevbe eder ve bu hal üzere son nefese kadar devam ederse, kurtulanlarla beraber cennete girer.[62]
1276. Âişe (r.a) der ki: Rasûlulîah'a (s.a) "En faziletli amel olarak cihadı görüyoruz, biz de cihad etmeyelim mi?" diye sordum. O şöyle buyurdu: "En faziletli cihad, günaha bulaştırılmamış hacdır." (Buhâri rivayet etmiştir).[63]
Hadis, hacem dinimizdeki üstün.mevkiine delil oluyor. Bir hadiste de; "Hz. Âişe; cihad etmek için Rasûlullah'tan izin istedim de o; sizin cihadt-nız,~hacdır buyurdu" denilmiştir.
Büyük ve küçük günahlardan uzak olarak icra edilen haccın mükafatı büyüktür. Kul hakkı dışında, kişinin günahlarına haccı keffâret olur. Hac esnasında da insan nefsine zor gelen birçok şeyler hakkında, nefsini sabrettirmek suretiyle cihad etmektedir.[64]
1277. Hz. Âişe'den (r.a) Rasûluiiah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah 'm, arafe günü kadar cehennemden kul âzad etliği bir başka 8ün yoktur." (Müslim rivayet etmiştir)[65]
Hadiste, arefe gününün Allah nezdindekî kıymeti ifade edilmektedir. Haftanın günleri içinde cuma günü, en faziletli gündür. Senenin günleri içinde ise arefe günü daha faziletlidir.[66]
1278. İbn Abbas'tan (r.a) Rasühıllah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Ramazanda yapılçn umre, bir hacca veya benimle beraber yapılmış bir hacca denktir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[67]
Ramazanda yapılan umrenin bir hacca bedel olması bazılarına göre sevap hususundadır. Buna karine, hakikatte umrenin hac yerine geçmeyeceğine dair İcma bulunmasıdır, lbn Huzeyme: "Bir şey diğerine bazı manalarında benzerse, o şeyi diğerine benzetmek ve onun dengi saymak caizdir" diyor.
Îbn'ül-Cevzî: "Amelin sevabı, vaktin şerefi nisbetinde artar. Nitekim kalbin huzuru ve niyetin ihlası ile de artar" diyor. Bazılarına göre, bu hadisten maksat, Ramazanda yapılan farz bir umre yine Ramazanda yapılan nafile hac ile nafile umre gibidir, manasına gelir.
lbn Tîn'e göre, hadis-i şeriften muhtemelen zahiri manası kastolunur. Ve Ramazanın bereketiyle, bu ayda yapılan umre hacca denk olur.[68]
1279. lbn Abbas'tan (r.a) rivayet edildiğine göre kadının biri şöyle sordu: "Yâ Rasûlallah, Allah'ın kullarına farz kılmış olduğu hac ibadeti, babama binek hayvanı üzerinde duramayacak kadar yaşlı iken yetişti. Onun yerine hac edebilir miyim?" Rasûlullah "evet" diye cevap verdi. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[69]
Hac, hem bedeni ve hem de mâli bir ibadettir. Mal varlığı olduğu halde, sıhhati elverişli olmadığından hacca gidemeyen şahıs, yerine bir vekil göndererek hac İbadetini yaptırabilir. Göndereceği vekil kendi yakını olabileceği gibi, bu ibadeti noksansız olarak yerine getirebileceğinden emin olduğu yabana biri de olabilir.
üzerine hac farz olan bir şahıs, hacca gitmeden ve vekil de göndermeden hastalanmış ve vasiyet etmişse, varisleri onun adına ölümünden sonra hacca gitmeleri ile de bu ibadeti yerine getirmiş sayılır.[70]
1280. Rivayet edildiğine göre, Lakit b. Âmir (r.a) Rasûlullah'a (s.a) gelerek şöyle dedi: "Babam kocamış bir İhtiyardır. Ne haccetmeye, ne umre yapmaya, ne de yol yürümeye güç yetirebilir. (Ne emredersiniz, "dedi). Rasûlullah; "Babanın yerine haccet ve umre yap "buyurdu. (Ebu Dâvud ve Tir-mizî rivayet etmişlerdir. Tirmizî; hadis, hasen ve'sahihdir demiştir).[71]
Hadis, farz hacc ve umrede vekâletin geçerli olduğuna delildir. Şerhi için 1279 numaralı hadise müracaat edilebilir.[72]
1281. Sftib b, Yesdti (r.a) der ki: "Veda haccmda yedi yaşında olduğum halde Rasûluilah (s,a) Us beraber bana da hac yaptırıldı." (Buhârî rivayet etmiştir).[73]
Çocukları triiluğ çağından Önce ibadetlere alıştırmak gerekir. Bu amaçla küçük çocuğa hacceîürmek ve namaz kıldırmak caizdir. İbadetlere ülfet eder ve rükunlanm güzelce edaya alışır. Buluğdan sonra da onlan kolaylıkla ve güzelce edaya muvaffak otur.[74]
1282. İbn Abbas'tan (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûluilah (s.a) Rev-ha'da bir kervanla karşılaştı. Onlara "Siz kimlersiniz?" diye sordu. Onlar da "müslümanlar" diye cevap verdiler. Sen içimsin diye sorduklarında Peygamberimiz "Allah'ın Rasûlü" die cevap verdi. Bunun üzerine bir kadın süt çocuğunu yukarı kaldırarak "Bunun için de hac (sahih) olur mu?" dedi. Rasûluilah da "Evet, senin için de ayrıca sevap vardır" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[75]
Hadis, küçük çocuğun haccınm sahih olduğuna delil olmaktadır. Mâlik, Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve alimlerin çoğunluğuna göre, çocuğun haccı sahihtir. Yalnız nafile yerine geçtiği için buluğ çağından sonra imkân bulduğu takdirde hac etmesi lazımdır.
Rasûlullah'm (s.a) "Sana da ayrıca sevap vardır" sözünden maksat, çocuğu taşıdığı ve ihramh kimsenin kaçınması lazım gelen şeylerden de koruyarak onun, ihramh kimselerin görmesi gereken muameleyi görmesini sağladığı için kadının sevap kazandığını anlatmaktadır.[76]
1283. Enes'ten (r.a) Rasûlullah'm (s.a), eşya ve yiyeceklerinin üzerinde bı&sndugu bir deve üstünde haccettiği rivayet edilmiştir. (Buhârî rivayet etmiştir)[77]
Hadis Rasûlullah'm (s.a) tevazusuna işaret ediyor. Rasûluilah (s.a) dünya malı ve metaından çok cüzî şey taşır ve ihtiyacı olmayan şeye rağbet etmezdi. Duasında, niyazında da tekeîlüften kaçınır, samimice çok öz dualar da bulunurdu. Nitekim mütevazi bir yolculuk ve hac ibadeti esnasmda, şu mü-levazi duayı yapmıştı: "Allahim bu hocamı, içinde kibir bulunmayan mütevazi, samimi bir hac yap!.[78]
1284. İbn Abbas (r.a) der ki: "CahÜiye döneminde Ukaz, Mecinne, Zül-mecaz isimü semtler, pazar yerleri idüer. Müslümanların hac mevsimlerinde alış-veriş yapmanın günah olacağından çekinmeleri üzerine hac mevsiminde "Rabb'inizin faziletinden pay aramanız günah değildir." (3akara: 193) mealindeki ayet inmiştir." (Buhârî rivayet etmiştir).[79]
Hac aylan ve günlerinde yapılan ticaret hac ibadetine engel değildir. Ancak insan ticaret ediyorum diye tamamen kendini dünyevî işlere vererek, kıymetli anları Allah'a yönelmekten uzak bir şekilde geçirmemelidir. İbadetini ve hac rükunlanm güzelce ifa ettikten sonra fırsat bulduğunda ticareti ile de meşgul olabilir. Zira müslüman, "Zerre miktarı hayır da yapsa, zerre kadar şer de işlese karşılığını göreceğinin " şuuru içindedir. Bu prensipten gafil olmadıkça hac İbadeti esnasında bile ticareti ona zarar vermez.[80]
"Nasıl ki onlar sizin tümünüzle savaşıyorlarsa, sizler de onların tümü ile savaşınız ve biliniz ki, Allah takva sahipleri ile beraberdir." (Tevbe, 36)
"Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin hoş görmediğiniz bir şey hakkınızda hayırlı ve sevdiğiniz bîr şey de hakkınızda fena olabilir. (İyiyi ve kötüyü) Allah bilir, siz bilemezsiniz." (Bakara, 216)
"Ağırlıklı ve ağırlıksız olarak savaşa katılınız. Malınızla, canınızla Allah yolunda savaşınız.'' (Tevbe, 41)
"Allah Teâlâ, cennet karşılığında mü'minlerin canlarını ve mallarını saün aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar. Harp meydanında şehid ve gazi olurlar. Allah'ın bu öyle bir vaadidir ki, Tevrat'ta da, İncil'de de, Kur'an'da da sabittir. Kim Allah'tan daha fazla vaadim yerine getirir? Yaptığınız bu alış verişıen dolayı sevininiz. İşte bu büyük bir başarıdır." (Tevbe, 111)
"özürlüler dışında savaştan geri kalan mü'minler ile Allah yolunda mallan ve canlan ile cihad edenleri, savaştan geri kalanlardan derece farkı ile üstün kılmıştır. Allah her birine iyiük vaat etmiş olmakla birlikte, mücahid-leri savaştan geri katanlara karşı yüce bîr mükâfatla üstün kılmıştır. Onlar için Allah tarafından bağışlanmış dereceler, mağfiret ve rahmet vardır. Allah günah bağışlayıcı ve merhametlidir." (Nisa, 95-96)
"Ey mtt'mialer! Size acı azaptan kurtulmanızı sağlayacak bir tkareî göstereyim mi? Allah'a ve O'nun Rasûiü'ne iman eder; Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için hayırlıdır. O zaman Allah günahlarınızı bağışlayarak, sizi akından nehirler akan cennetlere ve Adn cenneîindeki çok güzei evlere koyar. îşte büyük basarı budur. Bunun seveceğiniz başka bir sonucu, Allah'ın yardımı ile yakın.vadeli zaferdir, mü'minlere müjdele." (Saff, 10-13)
Bu konuda çok sayıda ayet bulunmaktadır. Bu kadarı i!e yetiniyoruz.
Cihadın fazileti hakkında da sayılamayacak kadar çok hadis vardır. Bunlardan bir kısmı ise şunlardır:[81]
1285. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah'a (s.a) hangi amelin daha faziletli olduğu soruldu. O da şöyle buyurdu: "Allah ve Rasûiü'ne imandır." Sonra hangisidir diye sorulduğunda; "Alioh yolunda rthaddır" buyurdu. Sonra hangisi dendiğinde şöyle buyurdu: "Makbulolan hacdır." (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir).[82]
Hadisin şerhi 1273 no'lu hadiste geçmiştir.[83]
1286. İbn Mes'ud (r.a) der ki: Yâ Rasûlallah hangi amel Allah katında daha sevimlidir?" diye sordum. Şöyle buyurdu: "Vaktinde kılınan namazdır." "Sonra hangisidir?" diye sordum; "Anne-babaya İyilik etmektir" buyurdu. "Sonra hangisidir?' dediğimde de; "Allah yolunda cihad etmektir buyurdu. (Buhar! ve Müslim rivayet etmişlerdir).[84]
Hadis, "Ana Babaya İyilik" bölümünde (No: 312) geçmiştir.[85]
1287. Ebu Zerr (r.a) der ki: "Yâ Rasûlaliah hangi amel daha faziletlidir?" diye sordum, o şöle buyurdu: "Allah 'a iman ve Allah yolunda cihad etmek. " (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[86]
Hadiste iman ve cihadın yüceliğine işaret ediliyor. "Allah'a iman" demekle yetinihniş, fakat iman esaslarının tamamı kastedilmiştir. Yine hadis-i şerifte en faziletli amel olarak, Allah'a iman ve cihadın zikredilişi ya soranın haline uygun düşmesi için veya cevap verildiği zamana uygun düşmesi dolayısı iledir. Zira değişik zamanlarda sorulan aynı soruya Rasûluiiah (s.a) farklı cevaplar verebilmiştir. Bu da zaman, zemin ve muhatabın durumunu iyi bilmesine bağlıdır.[87]
1288. Enes'ten (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sabahleyin erken veya akşam karanlığı bastıktan sonra Allah yolunda yola koyulmak, dünyadan ve dünyadaki herşeyden daha hayırlıdır." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[88]
Allah yolunda yapılan sabah ve akşam seferlerinin, fazilet ve sevabı bütün dünya nimetlerinden daha hayırlıdır. Yani bütün dünya nimetleri bir kişinin olsa, Allah yolunda yapılan bir tek sabah veya akşam yürüyüşüne denk olamaz. Çünkü dünya nimetleri geçici, ahiret nimetleri ise ebedidir.
El-Mühelleb'e göre hadis şunu ifade etmektedir: "Cennette bir sabah yürüyüşü kadar az bir zamanm sevabı bütün dünya zamanlanndan daha hayırlıdır" Yani ahiretin kısa zamanı dünyanın uzun zamanından daha hayırlıdır.
Maksat cihadın büyüklüğünü anlatarak, onu yerine getirmeye teşvik etmektir. Binaenaleyh, bir insan dünyalara malik olan zengine değil, Allah yolunda sabah veya akşam yürüyüş yapan mücahide imrenmelidir.[89]
1289. Ebu Saîd el-Hudrî (r.a) der ki: "Adamın birisi Rasûlullah'a (s.a) gelerek "En fazilet/i insan kimdir?" diye sordu. "Allah yolunda malı ve canı ile cihad eden mü'mindir" buyurdu. Adam "Sonra kim?" diye sorduğunda Rasûlutlah: "Bir dağ geçidinde barınıp, Allah'a ibadet eden ve insanlara hiçbir zararı dokunmayan kimsedir" buyurdu. (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir).[90]
Mal ve nefis ile yapılan cihadın faziletine işaret eden hu hadis, "Fitneden ve Harama Düşmekten Korkulduğunda Uzlete Çekilmenin Müstehab Oluşu" bölümünde de {No: 598) geçmiştir.[91]
1290. Seni b. Sa'd'dan (r.a) RasûluIİah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah yolunda bir gün hudut boyunda nöbet tutmak, dünyadan ve dünyada bulunan şeylerin tümünden hayırlıdır. İçinizden birisinin kamçısının cennetteki yeri, dünyadan ve dünyada bulunan şeylerin tümünden daha hayırlıdır. Kulun Allah yolunda giriştiği gece seferi veya sabahleyin erken çıktığı yolculuk, dünyadan ve dünya üzerinde bulunan şeylerin tümünden hayırlıdır." (Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir)[92]
Hadiste müslümanlar, hudut boylarında nöbet tutmaya ve Allah yolunda cihad etmeye teşvik edilmektedir. Az bir zaman ahiretteki hayatı yaşamak ve oradaki çok dar bir mekan, dünyadan daha üstündür. Kişi çok süslü gösterilen, fani olan dünya hayatına aldanarak; ebedi saadet bahşeden cihadı terketmemelidir. Allah katında cihad fiilinin ve mücahidin mükâfatı çok büyük olacaktır. Mücahidin kısa bîr yürüyüşü bile dünyadan ve onun nimetlerinden daha hayırlıdır. İşte cihadın karşılığı bu kadar büyük olacaktır.[93]
1291. Selman (r.a) der ki: Rasülullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim: "Bir gün, bir gece hudut boylarında nöbet tutmak, bir ay boyunca oruç tutup geceleri ibadetle geçirmekten hayırlıdır. Şayet adam bu nöbet sırasında ölürse, o sırada işlemekte bulunduğu amelin sevabı, onun adına kesilmeksi-zin devam ettirilir. Rızkı da devam ettirilir ve kabir azabı görmez." (Müslim rivayet etmiştir)[94]
"Ribat": Hayvanı bağlamaya yarayan ip demektir. Sonra bu ketime hudud muhafızına ad olmuştur. Hadisten maksat şudur: Bir gün, bir gece düşmana karşı hudud muhafızlığı yapmak, bir ay nafile oruç tutmakla bir ay nafile namaz kılmaktan daha hayırlıdır. Şayet hudud muhafızlığı, kişi bu
görevi yaparken ölürse, o vazifede iken yaptığı amelleri devam edermiş gibi ecirve mükâfat verilir.
Hadis-i şerif; şehid hakkındaki ayetlere de uygundur. Ayetler de şehitlerin ölmediği, Allah (c.c.) katında diri oldukları ve kendilerine nzık verildiği açıklandığı gibi, yukarıdaki hadisin değişik rivayetlerinde, şehit ruhlarının cennet meyvelerinden yedikleri anlatılmaktadır.
Hadis, hudud bekçiliği yapan kimsenin faziletine ve amelinin Öldükten sonra da devam edeceğine delil olmaktadır.[95]
1292. Fedâleb. Ubeyd'den (r.a) RasûluIİah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her ölünün ameli sona erer, Allah yolunda, hudut boylarında nöbet tutarı kimse hariç. Bu şahsın ameli kıyamet gününe kadar çoğaltılır ve kabir fitnesinden de kurtarılır." (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. Tirmizî hadis, hasen-sahihtir demiştir).[96]
Fedâle b. Ubeyd çeşitli harblere iştirak etmiştir. Mısır fethinde de bulunmuş ve Şam'a yerleşmiştir. Muaviye, onu Şam valisi yapmıştır. Hicri 58 yıllarında ölmüştür. Rasûlullah'tan (s.a) 50 hadis rivayet etmiştir.
Hadis, hudut boylarında nöbet bekleyenin amelinin ölümünden sonra da kıyamete kadar devam edeceğine ve amel defterinin kapanmadığına delil olmaktadır. Hudud beklerken ölen şahıs, sanki kıyamete kada hudut bekli-
yormuş gibi sevap almaya hak kazanır. Yerine getirdiği görev sebebiyle ömrü de bu şekilde bereketlenmiş olur. Kabir azabından da muaf tutulur.
Hadis-i şerif Allah yolunda nöbet beklemeyi teşvik etmektedir.[97]
1293. Osman'ın (r.a) Rasûİullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Hudut boylarında Allah yolunda bir gün nöbet tutmak, başka yerlerde bin gün nöbet tutmaktan hayırlıdır. " (Tirmizî rivayet etmiştir.)[98]
Hadis, hasen-sahiptir
Hadiste, hudut boylarında nöbet tutmanın Allah katındaki değeri anlatılmaktadır. Bu konuda değişik hadisler mevcuttur. Bazı hadislerde bu nöbet, bir ay oruçtan daha hayırlı görülmüştür. Bu tür ifadelerden maksat, nöbet bekleyen mücahidin ecrinin diğer insanlardan daha çok olduğunu anlatmaktır. Bu ecirdeki üstünlük, mücahidin niyetine, ihlasına, nöbet mahallinin kritik konumuna paralel olarak çoğalabilir. Hadisler bu şekilde anlaşılmalıdır.[99]
1294. Ebu HüYevre'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah yolunda cihad etmek için sefere çıkan kimse hakkında Yüce Allah, 'Eğer o kulumu, yalnız cihad amacı ile Bana karşı taşıdığı İman ve peygamberine inanmış olması sefere çtkarmışsa, kendisini cennete koyacağım veya kazanmış olduğu ecir ve ganimetle birlikte çıkmış olduğu evine döndüreceğim kesindir' buyurmaktadır. Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşırken yaralı düşen kimse, kıyamet günü Allah'ın huzuruna yaralandığı günkü hali ile benzi kan renginde ve kokusu misk kokusu olarak gelir. Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, müslümanlara zor gelmese savaşa giden hiçbir birlikten asla geri kalmazdım. Fakat onlan teçhizatlandırmaya imkân bulamadığım gibi, kendi güçleri de buna yetmiyor. O zaman da bana katılmamak olara ağır geliyor. Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldükten sonra, (dirilerek) bir daha savaşıp ölmeyi ve (yeniden dirildikten sonra) bir kere daha savaşıp ölmeyi arzu ederim." (Müslim rivayet etmiştir)[100]
Hak yolunda gazaya çıkan kimseye Allah'ın (c.c.) kefil olması, lütf-u keremiden ona cennetini nasip etmesidir.
Allah yolunda can veren mücahidin cennete konması hususunda Kadı lyaz şunları söylemiştir: "İhtimal Allah o kimseyi Öldüğü anda cennetine koyar. Nitekim Allah Teâîâ şehitler hakkında: 'Onlar diridirler, Rab'lerİ katında onlara rızık verilir1 denmiştir. Bir ihtimal de cennete; hesapsız, azap-sız, sorgusuz, sualsiz giren ilk bahtiyar insanlarla birlikte girmektir. Ve sahih bir hadiste de açıklandığı üzere şehidlik, günahlarına keffâret olur."
Aynı hadisin değişik bir rivayetindeki: "Allah kendi yolunda yaralananı pekâla bilir" cümlesi harb ve gazada ihlâs ve samimiyet gerektiğine tembihtir. Gazada verilecek sevap bu ihlâs ve samimiyete göre olacaktır. Şu halde Aîîah için harbedenler «İseler de, kalsalar da kazanacak; ganimet veya san ve şöhret kazanmak yahut düşman milletten öç almak gibi maksatlarla gazaya çıkanlar sevaptan mahrum kalacaklardır. Bu cihet Mecelle'de "Bir İsten maksat ne ise, hüküm ona göredir" kaidesi ile hülâsa edilmiştir.
Hadisin zahirî, bu hükmün kâfirlerle yapılan harblere mahsus olduğunu gösteriyorsa da, asi ve yol kesenler ve benzerleri ile yapılan çarpışmalar da aynı hükme dahildir.
Şehidin kıyamet günü yarasından kan fışkırarak gelmesinin hikmeti, faziletine ve canım feda ettiğine şahid olmasıdır.
Şchid olmayı ve kişinin kudreti haricindeki bir hayrı temenni etmesi caizdir. Cihad farz-ı kifâyedir. Fakat cihadın farz-ı ayın derecesine yükseldiği yerler alduğunu da unutmamak gerekir. [101]
1295. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah yolunda savaşırken yaralanan herkes, kıyamet günü, rengi kan renginde ve misk gibi kokarak kanayan yarası ile Allah 'in huzuruna gelir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[102]
Hadîs, Allah yolunda şehit düşenin mahşerde harp alâmetleri ile dirileceğine deli! teşkil ediyor. Kanayan yarası şehidin, Allah yolunda çarpıştığına ve bu uğurda can verdiğine şahit olacaktır. Allah katında şehidin yarasından akan kanın kokusu, kökulann en yücesidir. Şehadetinin karşılığı da pek yüce olacak, şehit ebediyyen cennette güzel kokular içinde yaşayacaktır.[103]
1296. Muaz'dan (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Müslüman bir kimse, Allah yolunda, bir deve sağılacak kadar cihad ederse, o kimse cenneti hak eder. Kim Allah yolunda yaralanır veya başka bir musibete uğrarsa, yarasının kanı her zamankinden daha fazla olarak mahşere gelir, kanının rengi za'feran rengidir ve kokusu da misk kokusu gibidir." (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. TirmM; hadis, hasen-sahihtir demiştir).[104]
Allah yolunda az bir müddet de olsa cihad edip, müslüman olarak ölen kişiye cennet vacib olur. Kişi samimiyetle Allah yolunda canını feda etmeyi ister, cihad eder, fakat şehit düşmez, sonradan ölür veya Öldürülürse yine kendisine şehit ecri verilir.
Hadis. İslâm'da cihadın önemini ve şehidin Allah katındaki makamını göstermektedir. Büyük fedakârlıklar, büyük karşılıkları doğurur. Az sabır ve sebat ebedî mutluluk ve saadeti kazandırır.[105]
1297. Ebû-HüFeyre (r.a) der kî: Rasûiullah'ın (s.a) ashabından birisi, içinde tatlı sulu bir^aynak bulunan bir dag geçidine rast geldi ve orası hoşuna gitti. Kendi kendine; "İnsanlardan uzaklaşıp, bu dağ geçidinde otursam (ne iyi olur), fakat Rasûlullah'tan (s.a) izin atmadan bunu yapmayacağım " dedi. Durumu Rasûluîlah'a haber verince, o şöyle buyurdu: "Sakın öyle yapma. Çünkü birinizin kendisini Allah yolunda savaşmaya adaması, evinde yetmiş yıl namaz kılmasından daha faziletlidir. Allah'ın günahlarınızı bağışlayıp, sizi cennete koymasını istemez misiniz? Allah yolunda savaşınız. Deve sağımı kadar Allah yolunda savaşan kimse, cenneti hak etmiş olur." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, basendir demiştir).
Hadis cihadın önemini açıklamaktadır. Müslüman, topluma bağlı insandır. Toplumdan uzak, sakin bir yerde yaşayıp, o şekilde ibadet etmekten; toplum içinde yaşayarak, cihad etmek daha faziletlidir.
Ashabın tamamı büyük insanlık örneği olmuşlardır. Nerede yaşayacakları hususunda bile Rasûiullah'ın (s.a) iznine başvurmuşlardır. Cihad, nafile ibadetlerden kat kat üstündür. Allah yolunda cihad, kişinin günahlarına keffâ-ret olur. Cennete girmeye vesile oiur. Çok kısa zaman da olsa, cihad etmek; ahirette büyük mükâfatlar kazandırır. Samimiyetle ve ihlâsİa şehit olmayı isteyerek savaşıp, şehit olamayan kişiye de şehit ecri verilecektir.
yolunda savaşan mücahid; kendisi savaştan dönünceye kadar, devamlı olarak gündüzleri oruç tutup, geceleri hiç uyumadan A ilah 'in ayetlerini okuyarak namaz kılan kimse gibidir. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişIerdir).[106]
uhârî'nin rivayetinde hadis şöyledir: "Adamın biri; 'Yâ Rasûlallah, bana cihadın yerini tutacak bir amel göster' dedi. Hz. Peygamber de, 'öyle bir amel bulamıyorum' dedi. Sonra da, 'Mücahtd sefere çıkınca; mescidine kapanıp, hiç uyuklamadan namaz kılabilir ve hiç ara vermeden oruç tutabilir misin?" deyince adam; "Bunu kim yapabilir ki?" diye cevap verdi.
Hadiste cihadın faziletinin pek büyük olduğuna işaret ediliyor. Zira, namaz, oruç ve Allah'ın ayetlerine İtaat en faziletli amellerdir. Mücahid, bu amellerden bir an bile gevşeklik göstermeyen kimse ile bir tutulmuştur. Halbuki bu amelleri bir an gevşeklik göstermeden yapacak kimse yok gibidir. Onun içindir ki, cihada denk bir amelin ne olacağı sorulunca Peygamber (s.a) "Sizin ona gücünüz yetmez" buyurmuştur.
Mücahid her hususta, daimi oruç tutan, namaz kılan bir kimseye benzer. Mesela: Bu İbadetlere devam eden kimse, yiyip İçmeden vs. lezzetlerden kendini nasıl tutarsa, mücahid de nefsini düşmanla çarpışmak için tahsis eder. O nasıl bir an bıkmadan ibadetine devam ederse, bu da bir an eciı kazanmaktan uzak kalmaz. Sahih bir hadiste, mücahidin şahlanan atı için bile sevap kazanacağı bildirilmiştir.[107]
1298. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûiullah'a (s.a), "Allah yolunda cihada denk bir amel hangisidir?" diye soruldu. Rasulullah da: "O ameli işlemeye gücünüz yetmez " dedikten sonra şöyle buyurdu: [108]
1299. Ebu Hflreyre'den (r.a) RasÛlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. "İnsanların geçiminin hayırlısı, atının dizginini tutup da Allah yoluna koyulandır ki, savaşa veya korkunç {tehlikeli) bir ise çağırıldığında yahut bir feryat işittiğinde, atının üzerinde uçarcasına onlara yetişir de, ölme ve öldürme ihtimali olan yerlere çekinmeden saldırır. Yahut da, şu tepelerden birinin başında ya da şu derelerden birinde, koyun sürüsünün başında bulunan adamın yaşamıdır ki; o namazım kılıp, zekâtım verir ve ölüm gelinceye kadar ibadet eda de, halkın hayır ve menfaatim düşünür. Her iki durumda da insan ancak hayırdadır." (Müslim rivayet etmiştir)[109]
Hadis, "Fitneden ve Harama Düşmekten Korkulduğunda Uzlete Çekilmenin Müstehak Oluşu" bölümüde (No: 601) geçmiştir.[110]
1300. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah Teâlö, kendi yolunda cihad edenler İçin cennette yüz derece hazırlamıştır. Bu derecelerin ikisinin arasındaki mesafe gökle yer arasındaki mesafe kadardır." (Buhârî rivayet etmiştir).[111]
Hadis, mücahidin faziletinin büyüklüğüne ve Allah'ın ona hazırladığı yüce nimetlere deli! oluyor. Hadisteki maksat, mücahidin cennetteki makam ve mevkisinin üstünlüğünü anlatmaktır. Zira mücahid, dünyasını ahiret yurdu ile değişmiştir.[112]
1301. Ebu Saîd el-Hudrfden (r.a) RasÛlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim Allah'ı Rab, İslâm'ı din, Muhammed'i de peygamber olarak benimserse, cennete girmesi kesinleşmiş olur." Rasûlullah'ın bu sözü Ebû Saîd'İn, hoşuna gitti ve Hz. Peygamber'den tekrar söylemesini İstedi, o da aynı sözleri tekrarladıktan sonra, şöyle devam etti: "Bir başkası vardır ki, Allah onun sayesinde kulunu cennette yüz derece yüceltir ve her iki derecenin arası da, gökle yer arasındaki mesafe kadardır.'' Ebu Saîd, ' 'O nedir? Yâ Rasûlallah " deyince, Rasûlulîah "Allah yolunda cihad etmek, Allah yolunda cihad etmek" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[113]
Hadiste, mücahidin ahiretteki yüce makamına işaret edilmektedir.
Hadis hakkında Kadı îyaz şunları söylemiştir: "Bundan zahiri manasının kastedilmiş olması mümkündür. Bu taktirde buradaki derecelerden maksat, görünürde birbirinden yüksek olan menzillerdir. Bu da cennet menzillerinin sıfatıdır. Nitekim cennet köşklerinin sahipleri hakkında, 'Onlar birbirlerine parlak yıldız gibi görünürler,' buyuruimuştur. Hadîste, manevî yüksekliğin kastedilmiş olması da ihtimal dahilindedir. Ki bu yükseklik insanın hayaline gelmeyen büyük ihsanlar ve bol nimetleri ifade etmektedir. Allah'ın (c.c.) cennet ehline lütuf buyurduğu nimet ve kerametlerin nevileri birbirinden çok farklıdır. Fazilet hususunda bunların birbirinden uzaklığı yerle gök arası gibi olur. Ama birinci ihtimal daha açıktır." Nevevî de Kadı lyaz'ın sözlerini tasdik etmiştir.[114]
1302. Ebu Bekir b. Ebu Musa el-Eşarî der ki: Cephede düşman karşısında babamın şöyle dediğini işittim. "Rasüluilah (s.a) şöyle buyurdu: 'Cennetin kapıları kılıçların gölgesi altındadır. " O sırada pejmürde vaziyette biri ayağa kalkarak "Ey Ebu Musa, Rasûlullah'ın böyle söylediğini bizzat kendin işittin mi?" dedi. Ebu Musa, "evet" dedi. Adam arkadaşlarına dönerek, "sizi selâmlarım" dedi ve kılıcının kınını kırıp attı. Sonra da kılıcı ile düşmana yürüdü ve şehit düşünceye kadar savaştı. (Müslim rivayet etmiştir)[115]
Ebu Bekir b. Ebu musa'mn ismi Amr veya Âmirdir. Tabiînden olup, güvenilir bir zattır. Hicri 106 yılında ölmüştür.
Hadis İle cihada teşvik edilmektedir.
"Cennet kapılan kılıçların gölgesinde..." ibaresi; cihada teşvik etmek, cihadın sevabını açıklamak, kılıç (silah) kullanmaya teşvik, etmek savaşa iştirak gibi birçok şeye dikkat çekmektedir. Alimlerimiz bu cümleden maksat; "Cihad ve harbe iştirak cennete girmenin yolu ve sebebidir" demişlerdir.. Yahut, kılıçlar, harpte düşmana yaklaşmaktan kinaye olarak zikredilmiştir. Burada, özellikle kılıçların zikredilmesi, araplann ekseriyetle silahlarının kıhç olması nedeniyledir. Ya da hadisten maksat; cihadın neticesi cennettir, demektir.[116]
1303. Ebu Abs Abdurrahman b. Cebr'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Ayaklan, Allah yolunda tozlanmış bir kula cehennem dokunmaz." (Buhârî rivayet etmiştir).[117]
Ravi Ebu Abs'in ismi Abdullah'tır. Ma'bed olduğu da sölenir. Bedir ve diğer harplere itirak eden bir sahabîdir. 70 yaşında iken, Hicri 34 yılında ölmüştür.
Hadiste, mücahidin cehennem atşini görmeyeceği müjdeîenmektedir. Allah'ın rızası çeşitli yollarla kazanılabilir. Allah'ın (c.c.) rızasını kazanan her İçişi için de değişik müjdeler verilmektedir. Cihad yolu ile nza-ı İlâhîye nail olanlara ise daha büyük müjdeler sunulmaktadır.[118]
1304. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sağılmış süt, sağıldığı hayvanın memesine dönmedikçe Allah korkusu İle ağlamış olan kimse de cehenneme girmez. Allah yolundaki toz ile*cehennem dumanı bir kişide birleşmez." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasen-sahihtir demiştir).[119]
Hadis, Allah korkusundan ağlamanın ve Allah yolunda meşakkate katlanmanın faziletini anlatmaktadır. Sahihayn'da rivayet edilen bir hadis bu hadisi desteklemektedir. Nitekim orada: "Yedi sınıf insan mahşerde Allah-in hazırlattığı gölgelik altında gölgelenecekler. Hiçbir gölgenin bulunmadığı o günde Allah onları gölgelikte ağırlayacaktır... Onlardan biri de gizli, sakin bir yerde Allah'ı hatırlayıp, gözleri yaşaran kimsedir..."
Sağılan sütün hayvanın memesine girmesi nasıl mümkün değil ise, Allah korkusundan ağlayan kimsenin de cehenneme girmesi mümkün değildir.
Allah yolunda insanın ayaklarına bulaşan toz bile cehennem dumanına (ateşine, azabına) engel olur.[120]
1305. İbn Abbas'm (r.a) Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "fki göz vardır ki, bunlara cehennem ateşi değmez. Onlar; Allah korkusundan ağlayan göz ile Allah yolunda nöbet tutarak geceleyen gözdür." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir).[121]
Hadisdeki iki gözden maksat, o öellikteki gözlere sahip olan kişilerdir. Zira insanın en şerefli uzvu göz olduğu için o zikredilmiş, burada cüz ile kül (parça sözkonusu edilerek tüm kastedilmiştir) yani gözlerden bahsedilerek insanın tamamı kastedilmiştir.
Allah korkusu; Allah'ı (c.c) iyi tanımak, O'nun Azamet ve Celali'ni bilmekten ortaya çıkar. Bunun için hakkıyla Allah'tan (c.c) korkanların alimler olduğu Kur'an'da bildirilmiştir: "Allah'tan hakkıyla ancak, O'nun alim kullan korkar." (Fâtır, 28)
Cephede düşman bekleyen asker ile hudut boylarında nöbet bekleyen asker de bu hadisin kapsamına girerler. Her İkisi de aynı müjdeye layıktır.[122]
1306. Zeyd b. Hattd'dn (r.a) Rasûhıllah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim bir savaşçıyı teçhizatUmdınrsa, kendisi savaşa katilmiş gibi olur. Kim bir mBcahidin arkasından ailesini görüp gözetirse, o da bizzat harb etmiş gibi ecir kazanır." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[123]
Hadis mücahide, her ne şekilde olursa olsun, yardım edenin, gaza etmiş gibi sevap kazanacağına delil oluyor. Hayırlı bir iş yapan mü'mine yardım edene o iyi işi yapanın alacağı ecir kadar sevap vardır. Mü'minler birbirleriyle hayırlı işlerde yardımlaşmakla mükelleftirler.
Bu ve benzeri hadisler, müslümanlann -her ne suretle olursa olsun- yararına çalışan bir kimseye iyilikte bulunmaya teşvik etmektedir.[124]
1307. Ebu Ümame'den (r.a) Rasûluİlah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sadakanın en hayırlısı, Allah yolunda dikilen çadırın gölgesi ve Allah rızası için bir mücahidin yanına verilen hizmetçi ve A llch yolunda verilmiş ergenlik çağına girmiş bir devedir. " (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasen-sahihtir demiştir).[125]
Hadis gazilere yardım etmeye teşvik etmektedir. Bu yardım; binek temin etmek, hizmetçi ikram etmek, yiyecek ve giyecek sağlamaktır. Bunlar da olmasa, geride kalmış aile fertlerini görüp gözetmek suretiyle bu yardım yerine getirilerek, sadaka sevabına ulaşmalıda.[126]
1308. Enes (r.a) der ki: "Eşlem kabilesinden bir genç Hz. Peygamber'e gelerek "Yâ Rasûlallah savaşa katılmak istiyorum, fakat teçhizatım yok" dedi. Rasûlullah da delikanlıya "Filan şahsa git, o teçhizatını hazırlamış, sonra da hastalanmıştı" buyurdu. Delikanlı o adama giderek "Rasûlullah sana selâm söylüyor ve kendisi için hazırlamış olduğu teçhizatı sana versin' diyor" dedi. Adam da karısına; "Kendim için hazırlamış olduğum teçhizatı bu delikanlıya ver, içbir parçasını da alıkoyma, vallahi ondan alıkoyacağın hiçbir parça senin hakkında yararlı ve bereketli olmaz" dedi." (Müslim rivayet etmiştir)[127]
Hadis gaziye yardım etmenin faziletine delil oluyor. Aynca bir insan hayır işlerinden birine mal sarfetmek ister de imkân bulamazsa, o malı başka bir hayır yoluna sarfetmesinin müstehab olduğuna delil teşkil ediyor. Kişinin bir malı adamadıkça, mutlaka o niyet ettiği hayıra sarf etmesi lazım gelmez, başka bir hayra da sarf edebilir.[128]
1309. Ebu Saîd el-Hudrî'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a), Benî Lahyan üzerine asker gönderirken şöyle buyurdu: "Her iki kişiden birisi askere gitsin. Sevap aralarında müşterektir." (Müslim rivayet etmiştir)[129]
Müslim'in diğer bir rivayetinde hadis şöyledir: "Her iki şahıstan biri (harbe) çıksın, dedi ve sonra oturanlara hitaben: Hanginiz ailesi ve matı konusunda sefere çıkanların yerini hayırlı bîr şekilde tutarsa, harbe çıkanın ecrinin yarısı da o kimseye olur."
Benî Lahyan (veya Benî Lihyan), Hzeyl kabilesinin bir koludur. O zaman henüz müslüman olmamışlardı. Rasûlullah (s.a) onların üzerine gaza için asker göndermiş ve "Her kabilenin yarısı cenge çıksın" diye talimat vermişti. Hadisdeki "Her İki adamdan biriciksin!" cümlesinde, kastedilen maksat budur.
Sevabın aralarında paylaştırılması, gazaya gidenin yerine kalan kimsenin, mücahidin aile fertlerine yardımda bulunması sebebiyledir. Nitekim diğer rivayetlerde bu durum açıklanmıştır.
Genel seferberlik söz konusu değilse, toplumdan bir gurubun harbe gitmeyip, silah vb. ihtiyaçları temin etmeleri ve mücahid ailelerine yardımda bulunmaları nedeniyle kazanılacak sevap ortak olur.[130]
1310. Berâ'den (r.a) rivayet edildiğine göre, silahlı ve zırhlı bir adam Rasûlullah'a (s.a) gelerek şöyle sordu: "Yâ Rasûlallah önce savaşa mı katılayım, yoksa müslüman mı olayım?" Rasûlullah da, "Önce müslüman ol, sonra savaşa katıl" buyurdu. Bunun üzerine adam müslüman olup, savaşa girdi ve şehit oldu. Rasûlullah onun hakkında; "Az amel işledi, fakat çok sevap kazandı" buyurmuştur. (Buhârî ve MüsÜm rivayet etmişlerdir).[131]
Hadis, şehidin yüce mertebesine delâlet etmektedir. İmansız yapılan hiçbir iyi amelin ahirette karşılığı yoktur. İmanla birlikte İse hiçbir hayırlı iş karşıhksız kalmayacaktır. Şehitlik, İnsanın günahlanna keffâret olur, Allah'ın rızasının kazanılmasını sağlar. Allah (c.c) uğrunda, can pahasına, harp meydanlarında tozlanan ayağı cehennem ateşi yatmayacaktır.[132]
1311. Enes'den (r.a) Rasûluilah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: '-Cennete giren hiç kimse, kendisine tüm dünya verilecek olsa da, tekrar dünyaya dönmeyi arzu etmez. Ancak şehitler, kendilerine yapılan hürmet ve ecri gördüklerinden, dünyaya dönüp de on defa üst üste şehit olmak ister." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[133]
Bir rivayette İse "Şehitliğin faziletinden gördükleri şey sebebiyle" lafzı mevcuttur.
Kadİs, şehitliğin faziletini gösteren en açık delillerden biridir. Hiçbir kimse öldükten sonra, dünyanın hor hakir olduğunu, ahiretteki mekânların yanında çok basit kaldığını görünce geri dönmek istemez. Şehit ise gördüğü ikramın biraz daha üstününe kavuşabilmek için, onlarca defa dirilip şehit olmak ister. Zira şehide ahirette razı olacağı kadar lütuf ve ikramda bulunulacaktır.[134]
1312. Abdullah b, Amr b. eİ-Âs'tan (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah, şehidin borçlan hariç diğer günahlarım bağışlar." (Müslim rivayet etmiştir)[135]
Müslim'in bir rivayetinde ise şöyledir: "Allah yolunda öldürülmek; borç hariç tüm günahlara keffârettir. "
Hadis, cihadın faziletine delâlet etmektedir. Görülüyor ki, cihad kuî hakkından başka bütün günahlara keffârettir. Ancak keffâret olması hadislerde açıklandığı şartlara riâyet edilmesi ile mümkün olur. Bu şartlar harpte yakuz Allah rızası İçin sebat etmek, ilerlemek, geri dönmemektir.
Ebu Nuaym'ın bir rivayetinde: "Allah yolunda öldürülmek tüm günahlara keffârettir, emanet müstesna!" buyrulmaktadır. "Emanet"de; oruç ve namaz olarak yorumlanmıştır.[136]
1313. Ebu Katâde'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) ashabı içinde ayağa kalkarak Allah yolunda cihad İie Allah'a imanın faziletii ameller olduğunu söyledi. Adamın birisi kalkarak; "Yâ Rasûlallah, Allak yolunda öldürütsem, acaba günahlarım üzerimden silinir mi?" diye sordu, Rasûlullah da şöyle buyurdu: "Evet, eğer sabırlı olur, yaptığının ecrini yalnız Allah'tan bekleyerek, geriye doğru kaçarken değil de, ileriye doğru giderken Öldürüliirsen..." Sonra Rasûlullah; "Sen ne demiştin?" dedi ve adam da sorusnu şöyle tekrarladı: "Allah yolunda öldurülürsem günahlarım bağışlanır mı, ne dersiniz?", Rasûlullah da; "Evet, eğer sabırlı olur, yaptığının ecrini yalnız Allah 'tan bekler durumda ve kaçarken değil, ileriye doğru giderken Öldûrülürsen, yalnız borç hariç, Cebrail bana böyle söyledi" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir)[137]
Mücahİd için büyük bir ecir vardır. Cihad, mücahidin günahlarına kef-fâret olur. Yalnız bundan, kul hakkı istisna edilmiştir. Mücahidin dünya ve ahirette büyük mükâfatlara nail olabilmesi için, harp esnasında sabırlı, devamlı ileri atılan, geri kaçmayan ve sevabını Allah'tan uman bir kişi olma şartlanm taşıması gerekir. İhlâs ve samimiyetsiz yapılan amellerin hiçbir kıymeti yoktur. İsterse insan canını versin, ihlâs yoksa, riya, gösteriş mevcutsa, canını boş yere kaybetmiş demektir.
Kurtubî; "Affedilmeyecek borçlar hakkında, onlar edası mümkünken, . vakti ve imkânı mevcutken, edâ etmekten kaçındığı borçlandır, der. Yoksa, vakit bulamamış veya imkânı elvermediği borçlarını Allah (c.c) kendi kereminden borç sahibini razı ederek affedeceği umulur," der.
Hadîste, kul haklarının da öemine işaret ediliyor. Cihad bile, Allah hakları İçin keffâret olduğu halde, kul haklan için keffâret olamaz.[138]
1314. Câbir'den (r.a) rivayet edildiğine göre; "adamın birisi Rasülul-lah'a (s.a) "Eğer öldürülecek olursam, nereye giderim?" diye sordu. Rasü-lullah; "Cennete" diye cevap verince adam elindeki hurma tanelerini derhal yere atıp savaşa katıldı ve şehid düştü. (Müslim rivayet etmiştir).[139]
Amellerin kişiyi nereye götüreceğinin sorulup, öğrenilmesi müstahabtır. Hayırlı amellere koşanları cennetle müjdelemek de müstahabtır. Rasû-lullah (s.a) adamın cihad hakkındaki samimiyetini bildiği İçin, cennete gidebileceğini müjdelemiştir.[140]
1315. Enes'ten (r.a) rivayet edildiğine göre, Rasülullah (s.a) ve ashabı yürüyüp, müşriklerden önce Bedr mevkiine vardılar. Müşrikler de geldi. Bunun üzerine Rasülullah; "Sizden hiçbiriniz benden emir almadıkça, bir işe kalkışmasın" buyurdu. Müşrikler yaklaşınca: "Genişliği gökler ve yer kadar olan cennete girmek üzere harbe kalkınız" buyurdu. Enesder ki: Ensar-dan Umeyr b. Humâm (r.a); "Yâ Rasûlallah genişliği gök/er ve yer kadar olan cennet mi?" dedi. Rasûluliah; "Evet" dedi. Adam "Oh, ne güzel!" dedi. Rasülullah; "Sana bu sözü söyleten şey nedir?" dedi. O da: "Allah'a yemin olsun ki, ancak cennet ehlinden olmayı ümid ettiğim için bu sözü söyledim" dedi. Hz. Peygamber de; "Muhakkak sen cennet ehlındensın" buyurdu. Bunun üzerine, Umeyr tulumundan biraz hurma çıkarmış ve yemeğe başlamıştı. Sonra; "Eğer bu hurmalarımı tüketinceye kadar yaşayacak olursam, bu hayat bana uzun gelir" dedi, yanındaki hurmaları artı, şehit oluncaya kadar savaştı. (Müslim rivayet etmiştir)[141]
Harpte kâfirlerin İçine dalarak, kendini şehit olmaya manız bırakmak alimlerin çoğunluğuna göre kerahetsiz caizdir.
Harpte kumandanın niyetini gizli tutup, nereye hücum edeceğini bildirmemesi güzel bir uygulamadır. Zira hücum edeceği yeri ve zamanı bildirse, düşman bunu duyarak tedbir alabilir.
Hadiste, cihad ve istişare etmek teşvik edilmektedir. Müslümanların harpte şehit olmak için ileri atılmaya, tehlikeli işlere girişmeye ve şehidin ahiret-teki sevabına ulaşmak için acele etmeye, teşvik edilmektedirler.[142]
1316. Enes'ten (r.a) rivayet edildiğine göre; bîr gurup insan Rasûlullah'a (s.a) gelerek: "Bize Kur'an'ı ve sünneti Öğretecek kimseler gönder" dediler. Rasûlulİah da onlara "Kurra' denilen Ensar'dan yetmiş kişi gönderdi. Bunların içinde dayım Haram da vardı. Kur'an okurlar ve geceleyin aralarında karşılıklı ders yapar, öğrenirlerdi. Gndüz su getirip mescide koyarlar, odun toplayıp satarak parasıyla Ashab-ı Suffe ve fakirler için yiyecek satın alırlardı. Rasûlulİah bunları göndermişti. Onlar gidecekleri yere varmadan, düşman saldırısına uğradılar ve Öldürüldüler. Onlar "Attanım! Bizim sana kavuşup, Sen 'den razı olduğumuzu. Sen 'in de bizden razı olduğunu, tarafımızdan Peygamberimize utaştmver" dediler. Müşriklerden biri, Enes'in dayısı Haram'a, arka tarafından yaklaşarak mızrağı sapladı. Haram: "Kabe'nin Rsbb'i adına yemin olsun ki kasandım " dedi. RasöluÜ&h da onlar hakkında: "Kardeşleriniz öldürüldüler ve; 'Attanım! Biz Sen 'den hoşnut olarak ve Sen de bizden hoşnut olarak Sana kavuştuğumuzu Rasûtullah'a bildir*diye dua ederek şehit oldular" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[143]
Hadiste zikredilen olay, "Bİr'i Maûae" vakası olarak tarihte geçmiş-tir.Oİay hicretin dördüncü yılında olmuştur. Rasûiullah'a (s.a) gelen heyet, Benî SüJeym kabilesine mensuptular. Onlara yetmiş kişilik güzide bir irfan ordusu gönderilmişti. Heyet Bİr'i Maûne denilen bir kuyunun yanma vann-ca, içlerinden Hz. Harâm'i müşriklerin reisi Âmir b. Tufeyl'e gönderdiler. Peygamber Efendimiz bu adamdan emin değildi. Onun için gelen heyete hemen icabet etmemiş, endişesini bildirmişti. Fakat gelenler yüzde yüz teminat verince, muvafakat göstermişti. Netice Hz. Peygamber'in endişesinde haklı olduğunu gösterdi. Âmir, Hz. Harâm'ı şehit etti. Harâm'ın (r.a) "Muvaffak oldum!" diyerek ettiği yemin, şehitliğe muvaffak oldum manasını taşımaktadır.
Hz. Haram dönmeyince, arkadaşları onu aramaya çıkmış, fakat yolda Âmir'in adamları tarafından şehit edilmişlerdi. Bu zevatın şehit edildiklerini ve son anlarında söyledikleri sözleri Rasûlullah'a (s.a) Cebrail haber vermiştir.
Mescide, içmek ve temizlenmek İçin su koyarak, sebil yapmak caizdir. Ashab-ı kiram. Peygamber (s.a) zamanında, isteyen yesin diye mescide hurma salkımı asarlardı. Nevevî, "Bunun cevaz ve faziletinde ihtilaf yoktur," der.
Hadis-i şerif sadakanın ve sadaka için helâl kazancın faziletine de delâlet eder.[144]
1317. Enes (r.a) der ki: "Amcam Enes b. Nadr, Bedir savaşında bulunmamıştı. Hz. Peygamber'e "Yâ Rasûlallah, müşriklere karşı yapmış olduğunuz ilk savaşla bulunmamıştım. Eğer Allah, müşriklere karşı olacak bir savaşa katılmamı nasip ederse neler yapacağımı görür" dedi.
Uhud günü gelip müslümanlar (düşman karşısında) dağıtınca amcam arkadaşlarını kastederek, "Allahım! Şunların yaptıklarından dolayı Sen'den af dilerim" dedi. Bu sözlerden sonra ön saflara doğru ilerledi. Karşısına Sa'd b. Muaz çıktı: "Ey Sa'd b. Muaz! İşte cennet! Nadr'İn Rabb'inin hakkı için Uhud'dan yana onun kokusunu alıyorum" dedi. Sa'd, "Yâ Rasûlallah, onun yaptığını ben yapamadım" dedi. Enes sözlerine şöyle devam ediyor: "Kimi kılıç yarası, kimi mızrak saplantısı ve kimisi de ok yarığı olmak üzere, vücudunda seksen küsur yara bulduk. Onu bulduğumuzda ölmüştü. Müşrikler ağır işkence yaptıklarından kimse onu tanıyamamıştı. Bizler, "Mü'minler içinde Allah'a verdikleri sözü tutan kimseler vardır. Onların bir kısmı adağını gerçekleştirdi. Kimi de, bunun için bekliyor. Onlar hiçbir şekilde verdikleri sözden caymadılar" (Azhab, 23) mealindeki ayetin amcam ve benzerleri hakkında indiğini sanıyoruz. (Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir)[145]
Hadis, "Mücâhede" bölümünde (11/109) geçmiştir.[146]
1318. Semure'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edil-mistir: "Bu gece rüyamda iki kişi gördüm. Beni alıp bir ağaca çıkardılar. Daha güzelini görmediğim çok güzel bir eve beni koydular ve şöyle dediler; 'Burası şehitlerin evidir" (Buhârî rivayet etmiştir).[147]
Hadis, şehitlerin faziletinin yüksekliğine ve Allah'ın (c.c) onlar için hazırladığı evlerin ihtişamına işaret etmektedir. Peygamberlerin rüyaları haktır. Melekler insan suretine girebilirler.[148]
1319. Enes'ten (r.a) rivayet edildiğine göre; Harise b. Suraka'nm annesi Ümmü Rubeyyî binti Berâe (r.a) Rasülullah'a (s.a) "Yâ Rasûlaliah, bana Hârise'den bahseder misin? O Bedir savaşında ölmüştü. Eğer cennette ise sabredeyim, değilse onun için daha çok ağlayayım" dedi. Rasûlullah da ona: "Ey Hârise'nin anesi; cennet içinde çeşitli bahçeler vardır. Senin oğlun şüphesiz Firdevs'ül-âlâ cennnetindedir" buyurdu. (Buhârî rivayet etmiştir).[149]
Hadis, şehitlcr'ii, cennetin en üst makamlarında konakladıklarım ifade etmektedir. Zira "irdevs cenneti; cennetin ortası, üst kısmı, altından ırmaklar akan bir yer olarak tanıtılır. Peygamber Efendimiz de, "Allah'tan istediğinizde Firdevs cennetini isteyiniz" buyurmuştur. Yani orass cennetin en zevkli, şaşaalı ve debdebeli yeridir. Şehitler de orada iskân edeceklerdir.[150]
1320. Cabir (r.a) der ki: Babamın ölüsü Rasûlullah'a (s.a) getirilmişti. Müşrikler ona ağır işkence yapmışlardı. Babam Rasûlullah'm önüne konulunca, yüzünü açıp bakmak üzere yanma vardım. Bazıları beni engellemeye çalıştılar. Rasûlullah ise şöyle buyurdu: "Melekler kanatlarıyla onu durmadan gölgeliyorlar. " (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[151]
Bu hadiste de şehitlerin yüce şerefine işaret edilmektedir. Zira meleklerin kanatlarıyla şehidi gölgelemeleri onun izzet ve şerefini gösterir. Ayrıca hadis, Cabir'in babası Abdullah'ın (r.a) faziletine de işaret etmektedir.[152]
1321. Sehl b. Huneyf ten (r.a) Rasûiullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim samimi bir şekilde Allah'tan şehit olmayı isterse, ya tağmda büe ölmüş olsa, Allah onu şehitlerin derecesine yükseltir. (Müslim rivayet etmiştir)[153]
Hadisin şerhi için "Sidik/Doğruluk" bölümündeki 57 numaralı hadise ^kılmalıdır.[154]
1322. Enes'ten (r.a) Rasûiullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim samimi olarak şehit olmayı isterse, şehit düşmese bile kendisine bu mertebe verilir." (Müslim rivayet etmiştir)![155]
İnsan niyet ettiği ve kastettiği güzel şeylerin karşılığını, arzu ettiğini ya-pamasa da görecekir. İyi şeylere niyetlenip de yapamayanlar İçin bir sevap yazılacağı hadislerde belirtilmiştir. Hadiste müslümanlar s'.dk ve samimiyette cesur olmaları için teşvik ediliyorlar. Unutulmamalı ki, başarının yolu da geçer.[156]
1323. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûiullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Şehidin duyduğu ölüm acısı, herhangi birinizin duyduğu cim--dik acısı kadardır." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasen-sahihtir demiştir)[157]
Allah Teâlâ'nın şehide lutfu ve İnayeti boldur. Onun yaralarından dolayı duyacağı elemi hafifletir ve ölüm acısı bile çektirmez. Acelece, ızdırap Çekmeden, rahatlıkla ruhunun kabzedilmesini emreder. Azrail canını aür da, bir arkadaşı ile el şakası yapıyor zanneder.[158]
1324. Abdullah b. Ebu Evfâ'dan (r.a) rivayet edildiğine göre: Rasülul-lah (s.a) düşmanla karşılaştığı bir gün güneş (batıya) meyledinceye kadar bekledi, sonra kalkıp şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyin. Allah'tan afiyet dileyin. Karşılaştığınız vakit sabredin. Biliniz ki, cennet kılıçların gölgeleri altındadır." Sonra şöyle devam etti:. "Ey Kitabı indiren, bulutlan yürüten ve birlikleri bozguna uğratan Allah! Şunları bozguna uğrat ve onlara karşı bizi muzaffer kıl." (Buhârîve Müslim rivayet etmişlerdir).[159]
Hadis, "Sabır" bölümü 53 nolu hadiste geçmiştir. Geniş bilgi için oraya müracaat ediniz.[160]
1325. Sehl b. Sa'd'dan Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İki şey reddedilmez -veya pek nadiren reddedilir- Ezan okunurken yapılan dua ile orduların birbirine girdiği dehşet anlarında yapılan dua. (Ebu Dâvud, sahih senetle rivayet etmiştir).[161]
Hadisteki " veyapek nadiren reddedilir-" şeklindeki tereddüt, hadisi rivayet eden râviye aittir. Râvi Rasûlullah'ın hangi lafzı kullandığında tereddüt etmiştir.
Hadis, ezan okunurken ve ordular harp ederken yapılan duaların makbul olup, reddedilmeyeceğini anlatmaktadır. Diğer bir hadiste de, "Şu iki saatte gök kapıları açılır ve yapılan dualar çok az reddedilir, O vakitler: Ezan okunurken ve Allah yolunda kurulan saf esnasındaki vakitlerdir" buyurul-muştur.[162]
1326. Enes (r.a) Rasûlullah'm (s.a) harp çıktığında şöyle dua ettiğini rivayet eder: "Allahım, yardımcım ancak Sen 'sin. Yardımın ile hareket eder, verdiğin güç ile saldırır ve desteğinle savaşırım. " (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştirlerdir. Tİrmizi; hadis hasendİr demiştir).[163]
Harp ve çetin anlarda Allah'a güvenmek, O'na dayanmak; kişiye başarı yolunu açar. Bu güven, harp ve çatışma için kuvvet hazırlama ve sebepleri yerine getirildikten ve güç nisbetinde çalışıldıktan sonra başarıya ulaştırması İçin Allah'a güvenmek, muzafferiyeti O'ndan beklemektir. Kazanırım sevdasına düşmemektir.[164]
1327. Ebu Musa'dan (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) bir kavimden korkunca şöyle dua ederdi: "Allahtm! Sen 'in himayeni onlara karşı kalkan ediniyor, şerlerinden Sana sığınıyoruz." (Ebu Dâvud, sahih seneüe rivayet etmiştir).[165]
Hadiste, zor anlarda kişinin Allah'ın isimlerine sığınması ve yardım dilemesine deiil vardır. Bu tevekküle mani değildir.
"Tevekkül", kulun kendi gücü nisbetinde sebeplere sarıldıktan sonra, sonucu elde edebilmek için, umulmadık engellerle başarısızlığa uğramamak için Allah'a sığınıp yardım dilemesidir.[166]
1328. İbn Ömer'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kıyamet gününe kadar atın perçeminde hayır bağlıdır. " {Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir).[167]
Hz. Peygamber devrinde ve sonraki uzun asırlar boyunca at, harp bineği olduğu İçin, bu hayvan meth-ü sena ile anılmıştır. Doîayısı ile hadis, cihad edilmesini teşvik etmektedir. Cihadda her zaman hayır vardır. Yeryüzünde din yalnız Allah'sn oluncaya, yani kıyamete kadar cihad edilecektir. Cihad vasıtası olan at bu fonksiyonunu yitirmediği müddetçe perçeminden hayır eksilmeyecektir. Hadiste, harp vasıtası olarak algılanınca, her devirdeki harp vasıtası, âlet ve edevatın aynı methe mazhar olması gerekir.[168]
1329. Urve e!-Bânkî'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kıyamet gününe kadar atın perçeminde kayır, ecir ve ganimet bağlıdır. " (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[169]
Urve el-Bârıkî'den (r.a) 13 hadis rivayet edilmiştir. Urve'nİn Allah yolunda cihad için hazırlanmış 70 atı olduğu rivayet edilir. 10 bin dirhem vererek cihad için bir at alacak kadar da kendim bu yola adamıştı.
At tarih boyunca cihadın sembolü olmuştur. Cihadın her türlüsü tavsiye edilmiştir. Cihada vasıtalık ettiği için, atın peçeminden hayır, sevap ve ganimet eksik olmaz.[170]
1330. Ebu Hureyre'den (r.a) Rasûluİlah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir; "Kim Allah'a inanarak ve O'nun vaadine güvenerek, Allah yolunda bir at beslerse; onun yediği ve İçtiği, dışkısı ve idrarı, kıyamet günü onun mizanına konur."(Buhâri rivayet etmiştir). [171]
Hadiste Allah yolunda cihad İçin at beslemek teşvik edilmektedir. Atın beslenmesi ve hayatını devam ettirmesi için yapılan her hizmete ahirette karşılık verilecektir. Asın dışkısı bile mizanda aynı ile tartılarak onu besleyen insan için hasene sevabı yazılacaktır. Hadîs, hiçbir iyiliğin zayi edilmeyeceğine teminat veren ayetler tarafından da desteklenmektedir.
Taberânî'den rivayet edilen bir hadiste atın sidiği ve dışkısının, kıyamet gününde Allah katında, sahibi için cennet miskleri "'-cağı belirtilmiştir.[172]
1331. Ebu Mes'ud'dan (r.a) rivayet edildiğine göre, bir adam Rasûlul-lah'a (s.a) yuîarh bir deve getirerek, "Bunu Allah yolunda vakfettim " dedi. Rasûlullah (s.a) da şöyle buyurdu: "Bunun karşılığı olarak kıyamet gününde sana yularh yedi yüz deve verilecektir. "(Buhârî rivayet etmiştir).[173]
Harp esnasında kendisinden istifade edilecek şeyleri vakfetmeye hadis teşvik etmektedir. Bu vakfa deve, at, sığır vb. cinsinden şeyler de dahildir.
Allah hiçbir iyiliği ve sadakayı zayi etmeyecği gibi, her iyiliğe yedi yüz misli kadar mükâfat da verir. Zira Allah yolunda harcamada bulunanlara yedi yüz kat karşılık verileceği bildirilmiştir: "Allah yolunda mallarım in/ak edenler, toprağa atılarak kendisinden yedi başak çıkan bir tohuma benzemektedir. Her başakta da 100 tane mevcuttur. Allah dilediğine daha da/azla karşılık verir... " (Bakara, 26!)[174]
1332. Ebu Hammâd -ki o, Ebu Suâd, Ebu Esed, Ebu Âmir, Ebu Amr, Ebu'l-Esved ve Ebu Abs isimleri ile de anılan- Ukbe b. Âmir el-Cühenî (r.a) der ki: "Rasûlullah'ın (s.a) minberden şöyle buyurduğunu işittim: 'Onlar için gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayınız- Dikkat edin! Kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır." (Buhârî rivayet etmiştir).[175]
Hadiste Rasûlullah (s.a) "Onlar için gücünüzün yetebildiği kadar kuvvet hazırlayın " ayetini tefsir etmişti. Bu tefsir, müfessirlerin hikâye ettikleri kavilleri reddetmektedir. Bazıları kuvvetten maksat, kaleler; birtakımları da, erkek atlar olduğunu söylemişlerdir. Bu ve benzeri hadisler atıcılığın faziletine ve cihad niyetiyle silah kullanmaya, atıcıbğm her nevini öğrenmeye teşvik etmektedir. Binaenaleyh bugünkü modern silahların her çeşidini Öğrenmek bu hükme dahildir. Ata binmek, spor faalietleri de aym konumdadır.[176]
1333. Ebu Hammâd b. Âmir el-Cühenî'nin (r.a) Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Birçok yerler fethedeceksiniz. Allah size bu konuda yeterince yardım edecektir. Hiçbiriniz okları ile talim yapmayı ihmal etmesin." (Buhârî rivayet etmiştir).[177]
Hadiste fütuhat İçin önce "Allah size kâfidir, yardım edecektir" buyu-rularak, sonra silah hazırlığına teşvik edilmiştir. Bu demek oluyor ki: Cihad eden müslüman her şeyden önce Allah'a tevekkül ve itimat edip, ondan sonra bütün gücüyle düşmana karşı silah hazırlığında bulunmalıdır. Tarih okunurken dikkat edilirse görülür ki; müslümanlar ne zaman bu iki hususa gerekli ehemmiyeti vermişlerse mutlaka savaşlardan galip çıkan taraf olmuşlardır.[178]
1334. Ebu Hammâd b. Âmir el-Cühenî'den Rasülullah'ın (s.a) şöyle buvurduğu rivayet edilmiştir: "Kime ok atma sanatı öğretilirse, sonra onu ter-kederse, bizden değildir veya bize isyan etmiştir." (Buharı rivayet etmiştir)[179]
Görülüyor ki hadis-i şerif, atıcılığı öğrendikten sonra, ihmal ederek unutmanın şiddetle mekruh olduğuna delâlet ediyor. Bundan yalnız özürlüler müstesnadır, özürsüz olarak terkedenier "Bizden değildir" denilmek suretiyle muahezeye şayan görülmüşlerdir. Hadislerde geçen "bizden değildir" cümlesinin, "bizim yolumuzda değildir, bizim emrimizle amel etmiş sayılmaz" manalarına geldiğini hatırlatmak yerinde olur.[180]
1335. Ebu Hammâd Ukbe b. Âmir el-Cühenî'nin (r.a) Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmektedir: "Allah bir ok sebebiyle üç ki-şiyt cennete sokar. Yaparken Allah'tan sevap uman yapımcısını, okun atıcısını ve toplayıcısını. Ok atınız ve ata bininiz. Bana göre; ok atmanız ata binmenizden daha güzeldir. Kim, kendisine ok atma sanatı öğretildikten sonra hoşlanmayarak onu bırakırsa nimetin şükrünü terketmiş -veya nimete nankörlük etmiş olur." (Ebu Dâvud rivayet etmiştir).[181]
Hadisimiz harp aletlerini hazırlama ve kullanmanın faziletine delildir. Müslümanlar düşmanın silahı İle silahlanmah ve silahlanma esnasında da birbirlerine yardım etmelidirler. İşin önemine inanmalı, en önemli ve düşmanı en kolayca yenebilecek silahlar hazırlamalıdırlar.
Çağların değişmesine göre analığın boyutu da değişmektedir. Her çağda atıcılığın geçerliliğine işaret edilmektedir. Asr-ı saadette ok atıcılığı geçerli iken, sonraları gülîe, top füze gibi atıcılık mesleğine bağlı harp tekniği gelişmiştir. Cİhad esnasında işe yarayacak bir mesleği öğrendikten sonra ihmal ederek unutmak doğru değildir. Isîâmiyetin kıyamete dek zulmet bulutlarını insanların üstünden kaldırmadaki fonksiyonuna yardım eden her şahıs Allah tarafından mükâfatlandı nîacakür. Kişi kendisine verilen sanatı geliştirmeli, nimeti artırmaya çalışmalı, nankörlük ederek elinden kaçırmamalıdır. [182]
1336. Seleme b. el-Ekva'dan (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlulİah (s.a) ok atma müsabakası yapan bir gruba rastladı ve şöyle buyurdu: "İsmaiio-ğulları, atınız. iv.;/n atanız da ok atıcısı idi. " (Buharı rivayet etmiştir).[183]
Hadis, ok atıcılığı müsabakası düzenlenmesini teşvik etmekledir. Bunda günümüzdeki harp tatbikatlarının teşvik edildiği anlamı da bulunmakladır. Tatbikat ve kullanılacak silahm eğitimini yapmak önemlidir.
Rasûlullah'm (s.a)araplara "Ismailoğuiları" şeklindeki hitabına gelince; arapların İbrahim ve onun oğlu İsmail'in (a.s) soyundan geldikleri için böyle hitap etmiştir. Bir hadiste "Arapların hepsi, İbrahim 'in oğlu İsmail'den fa.sı gelmekledir" buyurulmuştur.[184]
1337. Amr b. Abcse'nin (r.a) Rasüluilah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Kini Allah yolunda bir ok atarsa, bu onun hesabına bir köle azad etmeye denktir." (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tirmizî; hadis, hasen-sahihtir demiştir)[185]
Hadisin değişik bir rivayeti de şöyledir: "Kim Allah yolunda bir ok atar da, oku düşmana isabet eder veya hatalı atışından Ötürü isabet almazsa, bir köle azad etmeye denktir."
Yine değişik hadislerde ok atmanın, kıyamet gününde sahibi için bir aydınlık olacağı, cennette her ok atışına karşılık bir derece verileceği bildirilmektedir.
Hadiste harp aletlerini iyi bir şekilde kullanmaları İçin müslümanlar teşvik edilmektedir.[186]
1338. Ebu Yahya Hureym b. Fâtik'ten (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim Allah yolunda bir şey infak ederse, onun hesabına yedi yüz kat olarak yazılır. "(Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis hasen-dir demiştir).[187]
Râvi Ebu Yahya dedesine nisbet edilmiştir. Nesebi şöyledir: Hureym b. el-Ahram b. Şeddâd b. Arar b. Fâlik'iir. Hudeybiye musalahasma katılmıştır. Rasûlullah'tan 10 hadis mayet etmiştir.
Hadis umumî olarak Allah yolunda infakın faziletine delil teşkil etmektedir. Allah yolunda infak edenlerin 700 adet tane bitiren bir tohuma benze-tildiği ayeı-i kerime daha önceki hadislerin şerhinde geçmişti.
Dolayısıyla bu hadis ayetle de teyid edilmiştir.[188]
1339. Ebu Saîd'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah yolunda bir gün oruç tutan bir kulunun yüzünü Allah bugün sebebiyle cehennemden yetmiş yıl uzak kılar. *' (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[189]
Hadisin tahrici ve şerhi için "Ramazan Orucunun Farz Oluşu, Bu Orucun Fazileti ve Bununla Ilgjtf Hususlar" bölümündeki 1219 numaralı hadisin şerhine bakınız.[190]
1340. Ebu Umâme'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah kendisi ile cehennem arasıda yerle gök arası kadar mesafeli bir hendek açar.'' (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis; hasen-sahihtir demiştir)[191]
Hadis, Allah rızası için tutulan orucun faziletine işaret etmektedir. Gökle yer arasının 500 yıl olduğu şeklinde rivayetler mevcuttur. Bu hadis ve benzeri hadisler nza-ı Bârî için tutulan orucun kişiyi cehennemden çok çok uzaklaştıracağı gerçeğini anlatmaktadır.
Hadisin cİhad bölümünde zikredilmesi orucun değişik bir yorumunu hatırlatmaktadır. Nefse ve arzularına karşı Allah rızası için oruç tutup, onunla bir gün dahi böyle cİhad etmek en faziletli amellerden kabul edilmekte ve orucun en makbulü görülmektedir.[192]
1341. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim savaşmadan ve savaşmak arzusu da duymadan ÖÜirse, benliğinde münafıklıktan bir unsur taşıyarak ölmüş olur." (Buhârî rivayet etmiştir). [193]
İnsan bir hayrı yapamıyorsa, onu yapmaya azmetmeü, niyetİenmeii ki bu sayede onu yapmış gibi sevap alabilsin. Bir müsüman hayır olduğunu bildiği bir işi yapmaz ve yapmayı da arzu etmezse kendisinde nifak özelliklerinden bir veya birkaçının bulunmasından korkulur.
islâm'ın şian olan cihada gitmeyi arzu dahi etmeyen kişide de münafık-hk özellikleri mevcut demektir.[194]
1342. Câbir (r.a) der ki: Bir savaşta Rasûlullah îte beraberdik. Şöyle buyurdu: "Medine'de öyle kimseler var ki, katettiğiniz her mesafe ve aştığınız her vadide sizinle birlikteydiler. Onları size katılmaktan alıkoyan sebep hastalıktı." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[195]
Başka bir rivayette bu sebep "mazeret" olarak ifade edilmektedir. Diğer bir rivayette de "ancak onlar ecir hususunda sizlere ortaktırlar" lafzı mevcuttur.
Hadisin şerhi için "thtös ve Açık-Oizli Bütün iş, Söz ve Davranışlarda Niyet Etmek" bölümündeki 4 numaralı hadise bakınız.[196]
1343. Ebu Musa (r.a) der ki: Bir taşralı arap gelerek: Yâ Rasûlallah, adam var, ganimet için savaşır; adam var, adı anılsın diye savaşır; adam var, hüneri ortaya çıkıp yeri beili olsun diye savaşır" dedi. Bir rivayette; "Kimi kahramanlık için, kimide kabilesine tutkun olduğu için veya kini için savaşır" denmektedir. "Hangisi Allah yolundadır?" diye sorması üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu: "Kim Allah adım yüceltmek için savaşırsa o Allah yolundadır.' (Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir).[197]
Hadis, cihadda bile ihİâsın önemine işaret etmektedir. Allah rızası dışında bir amaçla yapılan amelin hiçbir hayrı yoktur. Harpte bile olsa...
Gazi, mücahid ve şehidin alacağı sevap, niyet ve ihiâslan ile doğru orantılıdır. Kahramanlık, dünyevî bir menfaat veya öç almak için yapılan muharebelerde kazarulsa bile, ganimet dışında Allah'tan (c.c) karşılık almamam. Amellerimiz ihlsımıza göre değer kazanmaktadır.[198]
1344. Abdullah b. Amr b. Âs'tan (r.a) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Herhangi bir takım veya akıncı birliği harbeder de, ganimet elde eder ve ölümden de kurtulursa sevaplarının üçte İkisini peşin almış olurlar. Herhangi bir takım veya akıncı birliği de ganimet almaz ve yaralanırsa kendisine sevapları tam olarak verilir." (Müslim rivayet etmiştir).[199]
Gaziler esir edilmeden selâmetle döner yahut ganimet alırlarsa ecirleri, esir düşenlerin yahut ganimet alamayanların ecirlerinden az olur. Ganimet, harpten elde edilecek ecrin karşılığına dahildir. Gaziler ganimet aldılar mı, o gazadan dolayı kendilerine verilecek ecrin üçte İkisini peşin almış olurlar. Yani ganimet ecir cümlesindendir. Şayet ganimet almaz ve de yaralanırlarsa ahirette sevaplarını hiç noksansız olarak alırlar. Sahih ve meşhur hadislere uygun olan budur.
ğer İnsanî ilişkilerden mahrum ka'acağı için müsaade etmemiştir.
Cihad kaygısı ve meşru bir mazeret olmadan, gezip tozmanın da caiz olmadığına işaret edilmektedir. Cihad, malla, ilimle ve canla yapılır. Dola-yısı ile bunların uğrunda seyahat de meşrudur.[200]
1345. Abdullah b. Amr b. Âs'tan (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Harp dönüşü savaş gibidir." (Ebu Dâvud ceyyid senetle rivayet etmiştir)[201]
Mücahit, harbe giderken aldığı ecir ve sevabı, harpten evine dönüşünde de alacaktır. Zira mücahit evine dönerken yorgunluğunu atıp, bedenini biraz daha güçlendirip, aile fertlerinin ihtiyaçlarım giderdikten sonra, tekrar cihada gitme arzusu içindedir. Evinde kaldığı süre, cihada hazırlıkla geçer. Bu sebeple aynı ecre hak kazanır.[202]
1346. Ebu Umame (r.a) der ki: "Bir adam, yâ Rasûlaltah! Göç etmek için bana izin veriniz" dedi. Rasûlullah (s.a) ise şöyle buyurdu: ."Ümmetimin göçü ve yolculuğu Allah yolunda cihad demektir." (Ebu Dâvud, ceyyid senetle rivayet etmiştir).[203]
Hadis, toplum İçinde yaşayıp, toplumun eziyetlerine sabır göstermenin faziletine delil olmaktadır. Şerhlerde belirtildiğine göre, hadisin râvisi ıssız bir mahalde dahi güzel imkânlar içinde yaşamak için izin istemişti. Rasûİul-lah (s.a) da orada yaşayacak insan cami ve cemaattan, komşuluktan.[204]
1347. Sâib b. Yezid (r.a) der ki: "Rasûlullah Tebuk savaşından döndüğü zaman, halk kedisini karşılamaya çıkmıştı. Ben de kendisini çocuklarla bilikte Seniyyet'ül-Veda'da karşılamıştım." (Ebu Dâvud, saih senetle rivayet etmiştir).[205]
Buhârî'nin rivayetinde: "Seniyyet'ül-Veda'ya Resulûllah'ı karşılamak için çocuklarla birlikte gitmiştik" şeklindedir.
Hadis, harp veya seferden döneni karşılamanın caiz olduğuna delil olmaktadır. "Seniyyet'ül-Veda" Medine'ye yakın bir yerdir. Misafirler buradan uğurlamp karşılandığı için bu İsim verilmiştir.[206]
1348. Ebu Umame'den (r.a) Rasûlulîah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim ne savaşa katılır, ne bir gaziyi teçhizatlandırır, ne de böyle bir mücahidin aile fertlerine İyi bakmazsa, AUah ona kıyametten önce bir belâ verir." (Ebu Dâvud sahih senetle rivayet etmiştir).[207]
Hadis, cihadı terkedenin cezasının hiç bekletilmeden verileceğine işaret etmektedir. İnsan, ya cihada katılmalı, ya katılanlara yardım etmeli, ya da onların aile fertlerine yardımda bulunmalıdır.
Bir ümmet AHah yolunda toptan cihadı terkeder ve önemine inanmazsa, o milletin kökünü sarsacak bir bela gönderilir.[208]
1349. Enes'ten (r.a) Rasûlullahı'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Müdriklerle mallarınız, nefisleriniz ve dillerinizle savaşın." (Ebu Dâvud, sahih senetle rivayet etmiştir).[209]
Hadîsimiz tüm yönleri ile cihad yapmaya teşvik etmektedir. Harp esnasında, malın ve canın seve seve Allah yoluna konması gerekir. Kâfirlerle ve küfür sistemleri ile de, delilli sözlerle., basın yayın organları vasıtasıyla cihad edilmelidir.
İslâm'ın yayılması, vatanın korunması ve küfür taşkınlığının giderilmesi, sıcak savaş ile olduğu gibi soğuk savaş denilen basın yayın yolu ile, ticari ve siyasî ambargo uygulamaian ile ve bunlann gerektirdiği şartlan lehte kullanma vs. İle mümkün olur.
Basm ve yayın yoluyla düşmanı fikren çürütmek gerekir. Bu da ancak karşıt fikirlerin dayanakannın sağlamlaştırılmasıyta olur.[210]
1350. Ebu Amr'dan -Ebu Hakim en-Nu'man b. Mukarrin denir- (r.a) rivayet edildiğine göre RasûluHah'ı (s.a) günün ilk saatlerinde savaşa başlamadığı takdirde, savaşa tutuşmayı güneşin batmaya meyletmesine bıraktığını görmüştüm." (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tirmizî; hadis, hasen-sahihtir demiştir)[211]
Râvi Ebu Amr meşhur bir şahabıdır. Nihavend'de hicri 21 yılında şehit düşmüştür.
Hadis Rasûlulîah'ın (s.a) savaş taktiğine işaret etmektedir. O, savaşa ya sabah erken saatlerde veya akşam üstü başlardı. Zira her iki vakit de, çöl ortamında, sıcakta rahat manevra yapma imkânı sağlamaktadır.
İnananların zaferleri maddî gücün yanında, manevî destekli olduklarından, dua ve niyazların kabul edildiği, geri çevrilmediği anlar tercih edilmiştir. İkindi vakti, vakitlerin en faziletlisi ve duaların kabul edildiği bir an olduğu şeklinde rivayetler de mevcuttur.[212]
1351. Ebu Hureyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz. Allah 'tan afiyet isteyiniz. Düşmanla karşılaştığınız zaman da sabrediniz." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[213]
Hadisimiz, bu bölümde "Cihadın Fazileti" bölümü 1324 numaradaki Abdullah b. Ebu Evfâ'dan (r.a) rivayet edilen hadiste geçmiştir. Orada geçen hadisin bir kısmını teşkil etmektedir.[214]
1352. Ebu Hüreyre ve Cabir'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Savaş hiledir, " (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[215]
Harpte, kâfirlere hile yapmak bütün ailemlerin ittifakı ile caizdir ve nasıl imkân bulunursa öyle yapılır. Yalnız kâfirlere verilen söz ve verilen ema-nı bozmak caiz değildir. Bu hususta Ibn'ul-Arâbî şunları söyler: "Harpte aldatma: gizlemek, örtmek sözden dönmek gibi şeylerle olur. Bu, haramdan istisna ve tahsis edilen caizlerdendir. Bunların başında harp gelir. Kulların zaafından dolayı harp ve benzeri yerlerde Allah yalan söylemeye bir lütuf olarak izin vermiştir. Onun helâl kılınmasında aklın hiçbir tesiri yoktur. Bu iş sadece şeriata aittir"[216]
1353. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Beş çeşit şehit vardır: Tauna (veba) tutulmuş olanlar, ishalden ölenler, boğulanlar, yıkıntı alımda kalanlar ve A İlah yolunda savaşarak ölenler." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[217]
Hadiste, Allah yolunda harp meydanlarında ölenlerin dışında bir kısım insanların da ahirette şehitlik mertebesine nail olacakları ifade ediliyor. Zira onlar çeşitli sebeplerden, musibetlerden dolayı ölmüşlerdir. Verilen bu musibetler karşısında, Allah'a (c.c) isyankâr olmayıp, sabretmişler ve müslü-man olarak can vermişlerse, Allanın (c.c) bir lütfü olarak, şehitlerin fazileti onlara da verilecektir. Onları bu makama yücelten şey, gelen belaya sabırla karşılık göstermeleridir.[218]
1354. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Siz kimleri şehit sayıyorsunuz?" diye sordu. Sahabîler; "Yâ Rasûiailah! Allah yolunda öldürülen kimse şehittir" diye cevap verdiler. Ra-sülullah onlara: "Buna göre ümmetimin şehitleri az demektir" buyurmuştur, Sahabîler, "öyleyse şehit kimdir yâ Rasûiailah?" dediler. Rasûlullah da şöyle buyurdu: "A ilah yolunda öldürülen şehittir. Kim A ilah yolunda ölür-se şehittir. Veba hastalığından Ö/en şehittir. Karın hastalığından ölen şehittir. Suda boğularak Ölen şehittir." (Müslim rivayet etmiştir)![219]
Şehidin ölümünde, melekler hazır bulunduğu için o meşhûd, yani görülmüş demektir. Bazıları, şehidin, cennet için kendisine şahitlik edilmiş manasına geldiğini söylemişlerdir. Birtakımları, şehit Allah katında diri ve hazır olduğu için kendisine bu isim verildiğini söylemişlerdir.
Şehitler hakkında birçok hadis mevcuttur. Bunların bazısında şehirlerin beş nevi, bazılarında yedi nevi, diğerlerinde sekiz, dokuz, on bîr olduğu bildirilmektedir.
Bu muhtelif sayılara bakarak, rivayetler arasında tenakuz olduğu iddia edilemez. Çünkü bu sayıların muhtelif oiuşu, Peygamber Efendimiz'e gelen vahye göredir.
Ulemanın açıklamasına göre, harp meydanı dışındakilerin şehit sayılması, çektikleri büyük e!em ve acılara mukabil bir lütuf ve ihsandır. Harp meydanında ölenlerden başkası şehit hükmünde olsalar da yıkanırlar ve cenaze namazları kılınır. Harpte ölenlerse yıkanmazlar.
Harpte, Allah yolunda öldürülen şehittir. Böyle bir kimse hem Allah katında, hem de insanlar yanında şehittir, öyle bilinir. Taundan ölen ve suda boğulan benzerleri ahirette şehit olarak muamele göreceklerdir. Harpte kaçarken öldürülenler veya dünyalık için çarpışırken öldürülenler belki insanlarca bilinmez ve onlara şehit muamelesi yaparlar, ama Allah (c.c) katında bunlar şehit değildir.[220]
1355. Abdullah b. Amr b. Âs'tan (r.a) Rasûluilah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Malı uğruna öldürülen şehittir." (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir).[221]
Kendisinden haksızlıkla malı alınmak istenen, zulmen mah gasbedilen şahıs, malını vermemek için direnirken öldürülürse, hadis gereğince şehitlerden sayılır .
Dinimiz, İnsanların canını, malını, aklını, namusunu koruma altına almıştır. Bunlar uğrunda direnmeyi, sabrı övmüştür ve bu uğurda canını verenler şehitlik mertebesiyle mükâfatlandırılmıştır.[222]
1356. Asere-i Mübeşşereden biri olan Ebu A*ver Saîd b. Zeyd b. Amr b. Hufeyl'den rivayet edildiğine göre; RasÛlulIah'ı (s.a) şöyle buyururken işitmiştir: "Malı uğrunda Öldürülen kimse şehittir. Dini uğrunda öldürülen şehittir. Ailesi uğruna öldürülen şehittir." (Ebu Dâvud ve Tirmiâ rivayet etmiştir. Tinnizi; hadis, hasen-sahihtir demiştir)[223]
Râvi, ÖmeT b. Hattab'm amcaoğludur. Ömer'in (r.a) kızkardeşi Fatı-ma İle evlenmiştir. Kendisi ve hanımı Hz. Ömer'den önce müslüman olmuştur. Tüm gazalara katılmıştır. Bedİr'e katılıp katılmadığı ihtilaflıdır. Rasû-lullah'tan (s.a) 48 hadis rivayet etmiştir. Hicri 50'li yıllarda 70 yaşlarında iken vefat etmiştir.
Hadisimiz, zikredilen mal, can, din ve namus uğrunda müdafaanın meşru olduğuna delil olmaktadır. Kişinin bu haklan zulmen gasbedilmek istenirse, müdafaa eder ve bu uğurda öldürülürse şehit olur. Semavî dinlerin hepsi kişinin malını, canını, namusunu, dinini koruma altına almıştır.
Malı müdafaa için harp caizdir. Bu çatışma esnasında öldürülen mal sahibi şehit olur. Bu ahiret şehidi grubuna girdiği için, yıkanır ve namazı kılınır. Bir başkasının malım haksi2 yere almak isterken girdiği çatışmada ölenin yeri cehennemdir. Bu şekilde mal elde etmeyi helâl görmüşse ebedî cehennemde kalır, helâl görmez de nefsinin hevası ile bu yola girişmiş ve ölmüşse, cehennemde azabını çektikten sonra, imânına göre cennete girer.[224]
1357. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre"Adamın birisi gelerek "Yâ Rasûlallah, biri gelerek malımı almak isterse ne yapayım?" diye sordu. Rasûlullah da: "Malını verme" buyurdu. Adam; "Şayet bana saldırırsa ne dersiniz?" dedi. Rasûlullah: "Sen de onunla çarpış" buyurdu. Adam; "Eğer o beni öldürürse ne dersiniz?" deyince, Rasûlullah da; "O zaman sen şehitsin" buyurdu. Adam: "Eğer ben onu öldürürsem" diye sorunca Hz. Peygamber: "O cehenneme gider" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir)[225]
"Sarp yokuşu geçmenin zorluklarını göze alıp geçemedi. Yokuş nedir bilir misiniz? O, kul azad etmektir." (Beled, İİ, 13)[226]
1358. Ebu Hüreyre'den (r.a) RasûluIIah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: '"Kim müslüman bir köle azad ederse, kölenin edep yerine karşılık, kendi edep yerine varıncaya kadar Allah kölenin her azasına karşılık onun bir azasını cehennemden azad eder." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[227]
Hadiste köle azad edilmesi teşvik edilmektedir. Azad edilen kölenin her uzvuna karşılık, azad edenin bir uzvuna cehennemden kurtulma garantisi verilmektedir. Zira, hür olarak yarattığı insanların, diğer insanlar tarafından kökleştirilmesi Allah'a (c.c) çok ağır gelir. Çünkü insanlar Allah (c.c) katında eşittir. Birbirlerine karşı üstünlükleri ancak takva iledir. İnsanlar arasında başka bir üstünlük yoktur.[228]
1359. Ebu Zerr'den (r.a) rivayet edildiğine göre; Rasûlullah'a (s.a) "Hangi amel daha faziletlidir?" diye sordum. Şöyle buyurdu: "Allah'a iman, Allah yolunda cihad." "Kölelerin hangisini azad etmek daha faziletledir?" diye sordum. Rasûlullah da "Sahibi kalında en İyi ve en pahalı o/anıdır" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[229]
Hadis, Allah'a iman, cihad ve köle azad etmenin faziletine işaret etmektedir. Soranın almak istediği cevaba göre Efendimiz'in (s.a) bu tür sorulara değişik cevaplar verdiğini, zaman zaman tekrar etmiştik.
tki köle azad edecek kadar elinde parası olanın iki köle alıp onları azad etmesi çok pahalı ve kıymetli bir köle azad etmesinden daha faziletli görülmüştür. Tek bir köleyi azad edebilecek şahsın ise, mümkünse, en iyisini ve sahibi yanında kıymeti çok olanını azad etmesi faziletlidir.
Alimlerimiz; kurban kesmekle, köle azad etme fiilini karşılaştırmışlar ve bir kısmı, semiz bir kurbanın, zayıf iki kurbandan faziletli olduğunu; bir kısmı da, zıddını savunmuşlardır.[230]
"Allah'a İbadet ediniz. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayınız. Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, yoksullara, yakın ve uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya ve mülkiyetiniz altında bulunan kimselere (kölelere) iyilik ediniz. " (Nisa 36)[231]
Konu ile ilgili hadisler
1360. Ma'rûr b. Süveyd'den rivayet edildiğine göre, şöyle der: "Üzerinde değerli bir elbise olduğu haide Ebu Zeır'i (r.a) gördüm, kölesinin üzerinde de benzeri bir elbise vardı. Durumu kendisine sordum, sebebini şöyle anlattı Ebu Zerr: "Rasûluliah'ın zamanında bir kimseye sövmüş, annesini âs ayıplamıştım. Rasûlullah bunun üzerine şöyle buyurdu: 'Sen nefsinde ca-hiiiye kalıntıları bulunan bir adamsın. Onlar sîzin kardeşleriniz ve hizmetçi-lerinizdir. Allah onları sizin elinize vermiştir. Kim kardeşini eli'altında bulundurursa, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara güçlerini aşan işler teklif etmeyiniz. Eğer kendilerine böyle ağır İşler teklif etmişse-niz onlara yardım ediniz." (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir).[232]
Hadisten şu hükümler çıkmaktadır:
Kölelere sövmek, onları ana ve babalan sebebiyle de yermek yasaktır. Hizmetçi, çırak ve çoban gibi zayıflar, hatta hayvanlar da aynı hükümdedir, hepsine yumuşaklıkla muamele edilmesi emredilmiştir.
Müslüman olan bir kişinin aciz bir kimseye bu kişi köle bile olsa, ona karşı büyüklenmesi yasaktır.
Kök ve hizmetçilere kendi yediğinden yedirmek, giydiğinden giydirmek müstehabdır.
Güç yetiremeyecekleri şeyleri onlara yüklemek haramdır. Böyle bir şey vuku bulursa onlara yardım etmek gerekir.[233]
1361. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûluliah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Birinize hizmetçisi yemeği getirdiği zaman, eğer onu kendisi ile birlikle yemeğe oturtmuyorsa ona bir-iki lokma veya bir-iki yudum ikram etsin. Çünkü o yemek onun emeği ile meydana gelmiştir. (Buhârî rivayet etmiştir).[234]
Hadiste hizmetçiye güzel muamelede bulunmak teşvik ediliyor. Kişinin, hizmetçisine ikramda bulunması tevazuya daha uygundur. Böylece müslü-man kardeşine karşı ds kendini yüksek görmemiş, kibre kapılmamış olur. Kölesine, hizmetçisine ve ailesindeki zayıf kişilere iyi muamelede bulunmak, onlara yediğinden yedirmek, içtiğinden içirmek kişinin müsiümanhğının ol-gunluğundandır. Zira bu şekilde hareket Rasûluliah'ın (s.a) hayat tarzına en uygun olanıdır. Onun hayat tarzı da Allah'ın (c.c) sevgisi doğrultusunda gerçekleşmiştir.[235]
1362. Ibn Ömer'den (r.a) RasûluIIah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Köle efendisine karşı bağlılık gösterir ve Allah'a karşı ibadetini de güzelce yaparsa, onun sevabı iki kat olur." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[236]
Hadis, köle ve cariyenin efendisine karşı hizmetini kusursuz yerine getirmesinin gerektiğine delil oluyor, önceki bölümde, efendilerin emri altındakilere iyi muamele etmeleri gereği vurgulanırken, burada da köle ve cariyelerin efendilerine iyi hizmet etmeleri anlatılmaktadır. Yani insanlar arasındaki her muamele gibi burada da karşılıklı anlayış olmalıdır. Zayıf, kuvvetlinin hakkını gözetmez ve görevinde suistimal ederse, kuvvetliden şefkat ve yumuşaklık beklemesi hayal olur. Etki-tepki prensibi insanın tabiî halle-rindendir.
Köle ve cariyeler Allah'a (c.c) karşı görevlerim yerine getirirken, efendilerine ait hizmetlerini de noksansız olarak yerine getirirlerse, iki kat sevaba kavuşmuş olurlar. Efendilerine hizmet âdeta ibadet gibi karşılık görür.[237]
1363. Ebu Hüreyrc'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Efendisine bağlı köle için İki kat sevap vardır." Ebu Hürey rc'nİn nefsini kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda cihad etmek, hac ve anneme bakmak olmasa köle olarak ölmek isterdim." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[238]
Hadis, köleyi dürüst hareket ederek, sahibinin hizmetinde samimi şekilde çalışmaya, onun mal ve mülkünü korumaya teşvik etmektedir.
îki ecir meselesine gelince: Bunun biri, sahibine canla, başla hizmet ettiği, diğeri de Rabb'ine güzelce ibadette bulunduğu İçindir.
Hz. Ebu Hüreyre'nin, Allah (c.c) yolunda hac ile cihadı ve annesine iyi muameleyi istisna etmesinin sebebi, bunları yapabilmek için kölenin sahibinden izin alması gerekmesi, sebebiyledir. Diğer bedenî ibadetlerde ise izne ihtiyaç yoktur. Malî ibadetleri anmaması, ya o an ihtiyacından fazla malı olup da sahibinin izni olmaksızın akrabasına yardım edemeyeceği yahut onun mezhebine göre köle, izinsiz ve sahibinin malından tasarruf edebileceği içindir.[239]
1364. Ebu Musa el-Eş:arî'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Rabb 'ine güzelce ibadet eden ve efendisine karşı taşıdığı görevi, bağlılığı ve İtaati yerine getiren köleye iki kat sevap vardır. " (Buhârî rivayet etmiştir)[240]
Hadis, kölenin İki hizmetine karşılık iki kat sevap alacağını açıklamaktadır. Zira hiçbir iyi amel Allah katında zayi olmaz. Allah nzasına nail olmaya yönelik her hareket ve hizmet ibadet sevabı kazanmaktadır. Nimet, külfet karphgıdır. Her külfet karşılığında da bir nimet mevcuttur.[241]
1365. Ebu Musa e!-Eşıârî'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Şu üç kimseye iki kat sevap verilir: Hem kendi peygamberine ve hem de Muhammed'e inanan ehli kitap bir adam; hem Allah'a karşı hem de efendisine karşı görevlerini yerine getiren köle. Bir cariyesi olup da güzelce onu terbiye eden, eğitim-Öğretiminİ güzelce yaptırdıktan sonra azad edip kendisini evlendiren kimseye iki kai sevap verilir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[242]
Hadis, hizmetini güzelce yapan ve hizmetçisine iyi muamele eden ile. yahudi veya hıristiyan olan birinin müslüman olunca iki ecir alacaklarına delil olmaktadır. Bu üç sınıfın amellerinde meşakkat çok olduğu için, taşıdıkları külfet karşılığında bu nimet ihsan edilmiştir.
Köle efendisinin hizmetinde sabırlı olduğunda, efendi de hizmetçilerinin hatalarını örtmede, onlara iyi muamele etmede, yediğinden yedirip, giydiğinden giydirme gibi hususlara riayet ettiğinde Allah katında ecri bol olacaktır.
Gayrimüslim olan bir kitabînin İslâm'a girmesi ile iki kat sevabı hak edeceği müjdelenmiştir. Bu konuda alimler çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazıları, bu durum Rasûlullah (s.a) devrine hastır. Şimdi böyle bir şey olmaz, zira Efendimiz'in gelişi ile diğer dinler nesholunmuştur, derler. Bazıları bu durumun kıymete kadar geçerli olduğunu ileri sürmüşler. Günümüzde de, İslâm'a giren yahudi ve hıristiyamın aynı ecri alacağını söylemişlerdir.[243]
1366. Ma'kil b. Yesar'dan (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kargaşalık ve fitne döneminde ibadet etmek yanıma hicret etmek gibidir." (Müslim rivayet etmiştir).[244]
Hadiste, fitneli ve zor günlerde Allah'a (c.c) İbadet etmek teşvik ediliyor. Çünkü bu günlerde İnsanlar ibadetten uzak kalırlar. Bu da o zamanlarda yapılan ibadetin kıymetini arttırmaktadır.
Hicret iki nevidir: Zahir olan hicret, bir beldeden bir beldeye göç etmektir. Manevî hicret ise, Allah'ın (c.c) haram kıldığı şeylerden kaçıp, O'-nun emirlerine yapışmaktır. Bunun için dinini isyandan, fitneden Rabb'ine ibadet ederek koruyan kişi Allah ve Rasulü'ne hicret etmiş olarak tanıtılmaktadır.
Hadis, fitnelerden korunarak sünnete yapışmayı, Allah'ın şeriatına göre hayat sürmeyi de teşvik etmektedir.[245]
"Her ne hayır işierseniz şüphesiz Allah onu çok İyi bilendir." (Bakara, 215)
"Ey kavmim, ölçü ve tartıyı adalete uygun gerçekleştiriri halkın mallarını eksiltmeyin" (Hûd, 85)
"Hileli Ölçüp tartanların vay haline! Onlar başkalarından bir şey alırken eksiksiz tartar. Fakat başkalarına bir şey verirken ölçüyü ve tartıyı eksik tutarlar. Acaba onlar büyük bir günde yeniden dirileceklerine ihtimal vermiyorlar mı? insanların âlemlerin RabbPnin huzurunda dikileceği günde." (Mutaffıfin, 1-6)[246]
1367. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre:"Bir adam Rasû-lullah'a (s.a) gelerek alacağını istedi. Bu esnada kabaca davramnca sahabî-ler ona karşılık vermeye kalkıştılar. Rasülullah onlara, "Bırakın onu; hak sahibinin konuşma yetkisi vardır. Kendisine onunki ile aynı yaşla bir deve verm"buyurdu. Sahabîler: "Yâ Rasûiallah, aynı yaşta olarımı bulamayacağız, daha yaşlısı var" dediler. Bunun üzerine Rasülullah onlara: "O halde kendisine daha büyüğünü verin. Çünkü sizin en hayırlınız, borcunu en güzel şekilde ödeyendir" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[247]
Hadis, kişinin hak sahibi de olsa güzel sözlü olmasını teşvik etmektedir, ödünç alan kimse cins, tartı veya ölçü itibarıyla aldığından daha âlâsını verebilir. Bu bir iyilikten ibarettir. Ancak bunu caiz görenler de iki tarafın bu ziyadeyi şart koşmamış olmaları gerektiği görüşünde sabittirler. Zira şart koşulursa faiz olur.
Peygamber Efendimiz'in deveyi kendisi için mi, müslümanlann bir işi için mi ödünç aldığı hakkında çeşitli görüşler mevcuttur. Nevevî'ye göre en muteber cevap şudur: Peygamber Efendimiz o deveyi kendisi için ödünç almistir. Sadaka develeri gelince onlardan birini 'ıak sahibinden satın almış, bu suretle kendi mah olan bu hayvanı teberru etmiştir.
Hak sahibinin Efendimize ağır sözler söylemesi, hakkını şiddetlice istediğine hamlolunmuştur. Yoksa küfrünü icab edecek şekilde sövüp saymış değildir. Hak sahibinin yahudilerden bîr kâfir olması ihtimali üzerinde duranlar büe olmuştur.[248]
1368. Câbir'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Mal satarken, mal satmjahrken ve borcunu isterken müsamahakâr davranan kula Allah rahmet etsin. " (Buhârî rivayet etmiştir).[249]
Hadis, alıverişte müsamahakâr davranmanın müstehab olduğuna delil teşkil ediyor. Müsamahakâr davranmak, birinin diğerini aldatmaması, onu rahatsi2 etmemesi şeklinde meydana gelir. Yoksa alıcının pazarlık yapması, malı aza satın almaya çalışması, satıcının ise belli bir kârını almak için uğraşması müsamahasızlık anlamına gelmez. Arzu edilen, bu tanışma anında birbirlerini kırmamaları ve aldatmaya uğraşmamalarıdır.
Hak sahibi borcunu isterken de aynı nezaketi göstermeli, borçluyu rencide edercesine borcunu almaya kalkışmamalıdır.[250]
1369. Ebu Katâde'nin (r.a) RasÛhıIIah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Allah 'in kendisini kıyamet gününün sıkıntılarından kurtarmasını isteyen kimse, sıkışık durumda olan borçlusuna mühlet tanısın veya alacağının bîr kısmını bağışlasın." (Buhârî rivayet etmiştir).[251]
Hadis, mal-mülk ve yetki sahiplerini muhataplarına, sıkıntılı anlarında yardımda bulunmaları için teşvik etmektedir. Değişik hadîslerde, bu dünyada bir kişinin sıkıntısını giderenin, kıyamet günü onâ karşılık bir sıkıntısının giderileceği bildirilmektedir. Konumuzu destekleyen ayette Yüce Allah şöyle buyurur: "Eğer (borçtu) darlık içinde ise, bir kolaylığa ulaşıncaya kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eğer gerçekleri çok iyi anlayan kimselerden iseniz (ödeyemeyecek derecede güçsüz olan borçlunun borcunu) sadaka (veya zekât) saymak sizin için daha hayırlı bir iş olur." (Bakara, 280)[252]
1370. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Halkla veresiye alışveriş yapan biri vardı. Oğluna; 'Sana sıkışık durumda olan bir borçlu gelince kendisine alacağımızı bağışla; böylece belki Allah da bize günahlarımızı bağışlar' derdi. Gerçekten adam Allah'a kavuşunca günahları bağışlandı." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[253]
Hadis, sıkışık borçluya yardımda bulunmanın faziletine işaret ediyor. Güç ve kuvvet sahipleri, zayıf kimselere yardımda bulunursa, Allah da onlara yardımda bulunarak, günahlarını ve hatalarını affedecektir. Borçluyu sıkıntıdan kurtarıp, rahatığa kavuşturanı Allah da mahşer sıkıntılarına karşı rahatlatır.[254]
1371. Ebu Mes'ud el-Bedrî'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sizden öncekilerden birisi hesaba çekildi. Başkaları İle ahşvriş yaptığında borçlularına karşı koiaylık gösterdiğinden ve kölelerine, sıkışık durumda olanlara alacağını bağışlamayı emretmesinden başka hİç-"bir iyi ameli bulunamadı. Bunun üzerine Yüce Allah o kimse için "Bağışlamaya biz ondan daha layıkız, günahlarım bağışlayın' buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[255]
Hadiste, borçluyu sıkıntıdan kurtaranın büyük sevap kazanacağı ifade ediliyor. Ümmet-i Muhammed'e önceki ümmetlerden güzel örnekler verilerek, aynı ahlâkı ve iyiliği elde etmeleri için teşvik edilmektedir. Allah hiçbir iyiliği zayi etmez. Her İyiliğe mutlaka, kendi cömertliğine yakışır biçimde karşılığını verir.[256]
1372. Huzeyfe'den (r.a) rivayet edildiğine göre; Yüce Allah'ın mal verdiği bir kul O'nun huzuruna getirildi. Allah ona "Dünyada ne amel işledin?" diye sordu. Kullar Allah'tan hiçbir gerçeği saklayamazlar. Adam: "Allahım! Bana malını vermiştin. Ben de insanlarla alışveriş yapardım. Anlayışlı davranmak huyumdu. Rahat borçluya kolaylık gösterir, sıkışık durumda olana mühlet verirdim" dedi. Yüce Allah; "Bağışlamaya Biz senden daha laytkız, bu kulumun günahlarını bağışlayın." buyurdu.
Ukbe b. Âmir ve Ebu Mes'ud el-Ensarî (r.a) "Aynısını Rasûlutlah'ın ağzından duyduk" dediler. (Müslim rivayet etmiştir).[257]
Borçluya zengin olsun fakir olsun müsamahakâr davranmanın; fakirin borcunu ya tamamen, yahut kısmen bağışlamanın fazileti pek büyüktür. Yapılan iyilik az görülmemelidir. Çünkü az da olsa ebedî saadete ve rahmet-i ilâhiye sebep olabilir. Bu hüküm bizden öncekilerin de şeriatıdır. Kölenin çalışıp kazanması mubahtır, insan öldüğü vakit bir nevi hesaba çekilir.[258]
1373. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasülullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim sıkışık durumda olan birinin borcunu erteler veya bir kısmını bağışlarsa, başka hiçbir gölgenin kalmayacağı kıyamet günü .Ulah o kimseyi arşının gölgesi altına alır. " (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasen-sahüıtir demiştir).[259]
Hadiste, borçluya müsamahakâr davranmanın fazileti belirtiliyor. Müsamaha, ya borcun gecikebileceğim söylemekle veya bir kısmım almamakla ya da tamamını almama şeklinde gerçekleşebilir. Tabii ki bir kısmını veya tamamını bağışlamak, mühlet vermekten daha faziletlidir. Esas prensip, alacaklımn suistimal etmemesidir. Borçlunun borcunu bir an önce vermeye çalışması, alacaklmın da borçluya ya vakit vererek veya bir kısmını bağışlayarak müsamahada bulunması fazilettir.[260]
1374. Câbir'den rivayet edildiğine göre; "Rasûlullah ondan bir deve satın aldı. Karşılığını verirken fazla fazla tartarak verdi." (Buhârî veMüslim rivayet etmişlerdir).[261]
Hadisimiz, borçlunun borcunu verirken fazla fazla vermesinin müste-hab olduğuna delil olmaktadır. Ancak, alırverİş akdi esnasında borçlanma anında böyle bir şart ileri sürülmemelidir. Hak sahibinin, borçluyu sıkıştırmadığı ve ona zaman tanıdığı, kolayhR gösterdiği için borcundan fazla bir-şeyler vermesi caizdir. Şart koşulunca fazlalık haram olur, zira ona faiz denir.[262]
1375. Ebu Safvan Suved b. Kays'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "Mahremet'ül-Abdi ile birlikte Hecer kasabasından bez getirmiştik. Rasûlullah bize geldi ve bir donluk bez için pazarlık etti. Yanımda Ücret karşılığı parayı tartan bir işçi vardı. Rasûlullah (s.a) ona: "Tart, biraz da İlâve et" buyurdu. (Ebu Dâvud ve Tİrmizf rivayet etmiştir. TirmM, hadis, hssen ve sahihtir demiştir).[263]
Hadisimiz, ticaret esnasında pazarlık etmenin ve ödeme esnasında fazlaca vermenin müstehab olduğuna delil oluyor. Satıcının da, bir fiyatta anlaşıldıktan sonra biraz daha ikram etmesi müstehabdır. Rasûîuüab'm (s.a) müsamahasına, insanlarla güzel muamelede bulunduğuna ve ytice ahlâkına da hadisimiz delâlet etmektedir.[264]
"De ki; yâ Rab! İlmimi artır." (Tâhâ, 114)
'De ki; hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer 9)
"Allah sizden iman edenlerle kendilerine ilim verilenlerin derecelerini artırır. " (Mücadele, 11)
"Allah'tan kullan içinde, ancak alimler korkar." (Fâtir, 28)[265]
1376. Muaviyc'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah kimin iyiliğini isterse onu dinde fakih kılar." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[266]
Hadiste, Allah'ın (c.c) iyiliğini murat ettiği kişiyi dinde âlim kıldığına, ona şer'i hükümleri anlayacak zekâ verdiğine işaret ediliyor. Zira ancak keskin bir zekâ ile, lafızların çeşitli manaları arasından hükümler istinbat edebilir. İslâm fıkıh tarihi okunduğunda, fıkhın altın çağında birçok kişiye Allah'ın (c.c) olağanüstü zekâ lütfettiği görülür.[267]
1377. ibn Mes'ud'dan (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Ancak iki hususta gıpta caizdir. Bunlar: Allah'ın kendisine mal verip hak yolunda harcamaya muvaffak kıldığı adam ile, Allah'ın kendine verdiği ilim ile hükmeden ve başkalarına da öğreten adamdır." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[268]
Hadis, "Kerem ve Cömertlik" bölümünde geçmiştir.[269]
1378. Ebu Musa'dan (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'ın benimle birlikte göndermiş olduğu hidayet ve ilim, yere düşen yağmura benzer. Yağmur öyle bir yere düşer ki, suyu emer de bol bol ot ve yeşillik yetiştirir. Yağmur su çekmeyen katı bir yer parçasına da düşebilir; bu yer parçası suyu yüzeyinde tutar da Allah o sudan insanları yararlandırır. İnsanlar bu sudan hem içerler hem de onu sulamada ve tarımda kullanırlar. Yağmur dümdüz ve kaygan bir yer parçasına da düşebilir, ne suyu yüzeyinde tutar ve ne de bitki yetiştirir. İşte bu dinî konularda biigi sahibi olup da Allah'ın benimle birlikte göndermiş olduğu bu bilgiden yararlanarak hem öğrenip, hem de öğreten ile bu bilgiye karşılık başını bile kaldırmayan ve benimle birlikte gönderilen ilâhî hidayeti kabul etmeyen kimse gibidir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[270]
Hadis, şerhi ile birlikte "Sünnet ve Âdabına Riayeti Emretme" bölümünde (162 numarada) geçmiştir.[271]
1379. Seh! b. Sa'd'dan (r.a) Rasûlullah'm (s.a) Hz. A li'ye (r.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Vallahi, Allah 'in senin vasıtanla bir tek kişiyi hidayete erdirmesi, senin hesabına kırmızı renkli deve sürüsünden daha
hayırlıdır" (Buhârf ve Müslim rivayet etmişlerdir).[272]
Hadis Allah'a davetin faziletine delil olmaktadır. Halkı Hakk'a, hidayete çağırmayı teşvik etmektedir Bu da ancak itimle olur. Hadiste, arakların en gözde mallan kırmızı develer olduğu için, onlar zikredilmiştir. Yani bir kimseyi hidayete ulaştırmak için ilim öğrenmek en güzel mallardan daha da hayırlıdır.[273]
1380. Abdullah b. Amr b. Âs'tan (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Benden bir ayet de olsa rivayet ediniz. îsrailoğul-larmdan rivayet etmenizde mahzur yoktur. Kim benim adıma kasten yalan söylerse cehennemde yerini hazırlasın." (Buhârî rivayet etmiştir).[274]
Hadis, ilim talebinin vacip olduğunu ifade etmektedir. Hadiste, ayetin rivayeti emredildi, hadis riayeti de evleviyetle bu emrin altına girer, ilim öğrenmek, ilmihal seviyesinde tüm müslümanlara farzdır. îlîmde derinleşmek ve branşlaşmak ise kifaî bir farzdır. Bir grup bir branşta yetişirse diğerlerinden de bu farz düşer.
Yalan olmadıkları sabit ise ve dinî İslâm aleyhine bir şey sezilmiyorsa, vaaz ve ibret kabilinden rivayetleri lsrailoğullanndan nakletmekte bir beis yoktur. Yalan olduğu bilinen hiçbir şey rivayet edilmemelidir, özellikle Allah'ın (c.c) dini hakkında, Rasûlullah'ın dilinden yalan söylemek büyük günahların jr büyüğüdür. Ebediyen cehennemde kalmayı gerekli kılan, iğrenç bîr hareklfctir. Sözün doğru olup olmadığı araştırılmalıdır. Bu da yine ilimle mümkün olur.[275]
1381. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim ilim tahsili için bir yola girerse Allah ona cennete girecek yolu kolaylaştırır." (Müslim rivayet etmiştir)[276]
Hadisin tam metni ve şerhi "Müslümanların İhtiyaçlarım Karşılamak" bölümünde (245) no'lu hadiste geçmiştir.[277]
1382. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim başkalarım hidayete çağırırsa, hidayete uyanların sevabı kadar sevap kazanır. Hidayete uyanların sevaplarında hiçbir eksiklik meydana gelmez." (Müslim rivayet etmiştir)[278]
Hadis tam metni ve şerhi ile birlikte "Hayra Kılavuzluk Etmek, Hidayete veya Sapıklığa Çağırmak " bölümünde (174) no'lu hadiste geçmiştir.[279]
1383. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûluliah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Ademoğlu ölünce su Uç şey hariç ameli sona erer: Sadaka-i câriye, faydalanılan ilim, kendisi için dua eden hayırlı evlat." (Müslim rivayet etmiştir)[280]
Âlimlerin açıklamasına göc hadisin manası: Üç şeyden başka bütün ameller ölümle sona erer, yeni yeni sevap yazılmaz olur, demektir. Bu üç şeyden sevabın kesilmemesi, bunları yapan kimsenin, bunların meydana gelmesine direkt sebep olduğundandır. Zira evlat doğrudan doğruya onun kazancıdır. Talim veya kitap yazma suretiyle geride btrakığı ilimle, sadaka-i câriye yani vakıf da öyledir.
Salih evlat yetiştirmek için evlenmek gerekir. Vakıf sahihtir ve sevabı büyüktür.
Hadis-i şerif, ilmin faziletine delâlet ve onu çoğaltmaya talim ve tasnif suretiyle miras bırakmaya teşvik etmektedir. tüm tahsiline sıra ile en faydalısından başlanmalıdır. Dua ve sadakanın sevabı ölüye ulaşır. Bu durumda ittifak vardır.[281]
1384. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu riva-yet edilmiştir: "Dünya ve içinde bulunan şeyler mel'undur. Ancak Allah'ı anmak ve bununla ilgili şeylerle alim ve öğrenci hariçtir." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis hasendir demiştir).[282]
Hadîs, şerhiyle birlikte "Dünyaya Kapılmamanın, Ona Karşı Rağbeti Azaltmanın ve Fakirliğin Fazileti" bölümünde (478 no'lu hadiste) geçmiştir. Hadisin şerhi için oraya müracaat ediniz.[283]
1385. Enes'ten (r.a) RasÛlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "tlim öğrenmek için yola çıkan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir).[284]
Hadis İlim öğrenmeyi teşvik etmektedir, tlim için yolculuk yapmak, Allah yolunda cihada muadil görülmüştür. Bir hadiste de: "Kim benim şu mescidime yalnız bir hayır öğrenmek veya Öğretmek için gelirse ö Allah yolunda cîhad eden mücahid yerindedir" buyurulmuştur.
İlim talibi, dini ihya etmek, şeytanı zelil kılmak, nefsini yormak, heva ve hevesini kırmak yönlerinden mücahide benzetilmiştir.[285]
1386. Ebu Saîd el-Hudri'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Hiçbir mü'min sonu cennet oluncaya kadar hiçbir hayırdan doymaz." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir).[286]
Hadisimiz, devamlı iyilik yapmaya teşvik etmektedir. Devamlı iyilik ve hayrın en şereflisi de öğrenmek ve öğretmek suretiyle ilimdir. Çünkü ilim amele sirayet eder ve ona hakim olur. Hayırlı amellerin ve iyiliklerin sonu da mutlaka cennet olacağına ve orada kişi Allah'ın hazırladığı karşılıktan hakkıyla doyacağına işaret edilmektedir.[287]
1387. Ebu Umâme'den (r.a) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu riva edilmiştir: "Âlimin ibadetle meşgul olan kimseye karşı üstünlüğü, benim en düşük derecelinize karşı olan üstünlüğüm gibidir." Sonra devamla Rasûluİtah şöyle buyurmuştur; "Allah melekleri, göktekiler ve hücresindeki karınca ile balığa kadar yeryüzünde bulunan canlıların tümü bankalarına hayn öğreten kimse için mağfiret dilerler." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, ha-sendir demiştir)![288]
Hadis ilmi ile amel eden alimin, yalnız ibadetle meşgul olandan kat kat üstün olduğuna delâlet etmektedir. Zira ilim, her iki dünya içinde faydalıdır, ilimle meşgul olan onun semerelerinden hangisini ortaya koysa hep hayır doğar.
Kişi hem kendine, hem başkalarına faydalı olan ameli işlemesi için teşvik edilmektedir. Farz olan bilgi dışında daha fazla ilim öğrenmek, nafile ibadetten efdâldir. Çünkü ibadet yalnız sahibine faydalı olur, iîim ise, sahibine ve başkalarına da fayda verir. Âlimlerin ve talebelerin vakarlı olmaları ve onlara hayır duada bulunmak teşvik edilmektedir.[289]
1388. Ebu'd-Derda'nın (r.a) Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Kim ilim tahsili için yola koyulursa Allah onun için cennete giden yolu kolaylaştırır.
Melekler, yaptığı işten dolayı duydukları hoşnutluğu belirtmek üzere.ilim öğrenenin üzerine kanatlarını gererler. Göktekiler ve sudaki balıklara varıncaya kadar yerde yasayan tüm canlılar ilim öğrenen kimse için mağfiret dilerler.
Alimin ibadetle meşgul olan kimseye üstünlüğü,ayın diğer yıldızlara karşı üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler miras olarak sadece ilim bırakırlar. Kim ilmi elde ederse büyük bir pay ele geçirmiş olur." (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir).[290]
Hadis, ilim öğrenen kimselerin yüce mevkiini alenen ortaya koyarak, bu mevkiye ulaşmayı teşvik ediyor. Bu yüce cennet yolunda olmaları onların tevazuunu artırmalı ve yaptıklarından razı olarak, İsyankâr olmamalıdırlar. İnsanlar ve melekler onlar için dua ederler, diğer kusurlarının bağışlanması için Allah'a yalvarırlar. İlim, hakkı batıldan ayırdığı için, insanları hayra ve hak yola sevketmede bir aydınlatıcı lambaya benzetilmiştir. Karanlıkta ışığın kıymeti ne ise, toplum için ilmin değeri de öyledir. Servet Ve şereflerin en büyüğü ilimdir. İlim sahibi hürmet edilmeye ve ikram edilmeye layıktır.
timin kemali, bilinenlerle amel etmek, Rasûlullah'a (s.a) ahlâk ve gidişatında tabi olmakla olur.
Âlimlere ihanet ve eziyet etmek fisk ve dalâlettir, sapıklıktır. Zira âlimler nübüvvet mirasını taşımaktadırlar.
Dünya ve ahiret saadetini isteyen kimse ilme sarılmalıdır.[291]
1389. Ibn Mes'ud'un (r.a) Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği ri-vayet edilmiştir: "Bizden birşey öğrenip de onu öğrendiği gibi başkalarına aktaran kimsenin Allah yüzünü ağartsın. Kendisine tebliğ olunan nice kimseler vardır ki, o bilgiyi bizzat duyandan daha iyi anlayıp bellemiş olurlar." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasen-sahihtir demiştir).[292]
Hadis, ilmin faziletine işaret ederek ilim yapmaya teşvik etmektedir. İlim Allah'ın (c.c) bir emanetidir. Onu muhafaza ederek başkalarına aktarmak gerekir. Aym üe muhafaza etmek ve nakletmek methedilmiş, bu şekilde titiz davrananlara dua edilmiştir. Gerçekten de muhaddislerin, bu duanın hür-metiyle, yüzlerinin parlak olduğu, Rasûlullah'ın (s.a) duasının yüzlerinde görüldüğü rivayet olunmaktadır.
İlmin sonraki nesle aktarılması, yeni keşif ve değişik anlayışların doğmasına, anlatılanın belki daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Bazı "tabiîler", bir kısım sahabîlerden daha zeki ve fakih olduklarından kendilerine naklolunan hadisten çok değişik gerçekler çıkarabilmişlerdir.[293]
1390. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm {s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kime bîr şey sorulur da bildiğini saklarsa, kıyamet günü Allah ağzına ateşlen bir gem vurur." (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tirmizî, hadis hasendir demiştir).[294]
Hadîs sahip olunan ilmi açıklamanın, yaymanın vadp olduğuna işaret ediyor. Özellikle dinî bir ilim olursa mutlaka açıklanmalıdır, timi gizlemek, kendine sorulduğunda bildiği halde, fitneye sebep olmayacağına kan! olduğu halde bildiğini söylememek büyük günahtır. Böyle yapan kişi, ahirette şiddetli azaba müstehak olur.[295]
1391. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: ' 'Kim A İlah 'm rızası arzu edilen bir ilmi sırf bir dünya amacı için öğrenirse, kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz." (Ebu Dâvud, sahih senetle rivayet etmiştir).[296]
Hadis, dünya menfaati için ilim tahsil edilmesinin cennetten mahrumiyeti gerektirdiğine delil teşkil ediyor. Bir hadiste de: "Kim Allah rızası dışında bir sebeple ilim öğrenirse, cehennemdeki yerine hazırlansın'' buyurul-maktadır.
Her amelde olduğu gibi, ilim tahsilinde de ihlâs esastır. Kim Allah rızasını umarak ilim tahsil eder, peşinden de dünya nimetleri, malı-mülkü gelirse bunda bir zarar yoktur. Fakat maksat mal-mülk ve makam sahibi olmamalıdır.[297]
1392. Abdullah b. Amr b. Âs'm (r.a) Rasûlullah'ı {s.a) söyle buyururken işittiği rivayet olunmuştur: "Yüce Allah ilmi insanlar içinden çekip çıkararak almaz. Fakat alimleri öldürmek suretiyle ilmi alır. Böylece ortalıkta alim,kalmayınca, insanlar cahilleri önder edinirler. Bu kimseler kedilerine sorulan sorulara karşılık bilmeden fetva vererek hem kendilerini sapıtırlar ve hem de başkalarını saptırırlar. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[298]
Âlimler yeryüzünde insanlar için bir emandir, hayır ve fazilet kaynağıdır. Onlar yeryüzünden kaybolunca Allah'ın (c.c) in'am ve ihsanı da kesilecek, ortalık fitne ve fesada garkolacak. Dinî hayatın fesada uğramaması için kişiler ilim yapmaya teşvik edilmektedir, tlimsiz verilen fetvalar, hem sahibi için, hem de toplum için şiddetli zarardır. Cahillerin ve ilmi olmayan sözde alimlerin fetvalarından korunmak gerekir. Dinî konularda alimin azlığı kıyametin yaklaştığının bir alâmetidir.[299]
"Beni anımz ki. Ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etme* yin." (Bakara, 152)
"Eğer şükrederseniz, şüphesiz artırırım." (İbrahim, 7)
"De ki, Allah'a hamdolsun". (İsra, 111)
"Son duaları âlemlerin Rabb'i olan Allah'a hamdolsun'dur." (Yûnus, 10)[300]
1393. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre; Miraç gecesi Ra-sûlullah'a (s.a) biri içki, diğeri süt dolu iki bardak konuldu. Rasûlullah her ikisine de baktı ve sütü aldı. Bunun üzerine Cebrail şöyle dedi: "Seni fıtrata uygun olan, doğru yolu tercih etmeye muvaffak kılan Allah'a hamdolsun. Eğer içkiyi olsaydın ümmetin azacaktt." (Müslim rivayet etmiştir)[301]
Miraç olayı, Rasûlullah'ın (s.a) bir gece Mekke'den Kudüs'e, oradan da göklere yükseltilişidir. Bu olay bir rivayete göre Hicretten 18 ay önce vuku bulmuştur.
Rasülullah'a (s.a) bu gece sunulan ikramlardan iki tanesi süt ve içki idi. O, İslâm'ın, alâmet ve doğruluğun numunesi olan sütü seçmiştir. Âlimler fıtratı, İslâm ve istikamet diye tefsir etmişlerdir. Görülüyor ki, süt İslâmiye-te, şarap da sapıklığa alâmet kılınmıştır. Çünkü süt güzel ve temiz bir gıdadır, onun akıbeti daima selâmettir. Bu sebeple ekseriya hastalara süt içmeİe-rİ tavsiye olunur .
Şarap ise, her türlü pisliklerin ve kötü hallerin esasıdır. Onun için şaraba kötülüklerin anası derler.[302]
1394. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'a hamd ederek başlanmayan hiçbir önemli işin sonu yoktur." (Hadis hasendir. Ebu Dâvud ve diğerleri rivayet etmiştir).[303]
Hadisimiz, Allah'a hamd edilmeden başlanan işin bereketsiz olacağına delil oluyor. Bu hamd, ya normal hamd cümlesi ile olur veya o manaya gelen herhangi bir ifade üe olur.
Müslümanın adabı, her iyi İse başlarken Allah'a hamd etmektir. Bu hamdı besmele ile yapmak daha da efdal görülmüştür. Mekruh bir işe bu şekilde başlamak mekruh, haram işe böyle başlamak ise haramdır.[304]
1395. Ebu Musa el-Eş'arî'den Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir kadın çocuğu öldüğü zaman Yüce Allah meleklerine şöyle buyurur: "Kulumun yavrusunun canını aldınız değil mi?" Melekler; "Evet" derler. Allah; "Siz onun kalbinin meyvesini kabzettiniz." "Evet" derler. "Kulum ne dedi?" Melekler: "Sana hamdetti ve 'biz Allah içiniz ve biz O'na dönücüleriz'dedi" cevabını verirler. Allah Teâlâ da şöyle buyurur: "Şu halde kulum için cennette bir ev inşa ediniz ve 'Hamd evi' adını veriniz." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir).[305]
Hadis, musibet anlanndakİ sabrın faziletini ifade etmektedir. Allah'ın her takdirine karşı hamdîe mukabelede bulunmak güzeldir. Musibet ne kadar büyük olursa, sabırla karşılamak şartıyla kulun alacağı ecir de o derece büyük olur. Allah kullarını çeşitli musibetlerle imtihan eder ve kulunun, kendi takdirine sabırla, hamdle boyun eğmesini bekler.
Hadis her ne durumda olursa olsun kişiyi sabırh olması için teşvik etmektedir. Evlat ölümünde de sabırla karşılık veren ebeveynin mükâfatı cennet olacaktır.[306]
1396. Enes'ten (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah, bir öğün yemek yiyip karşılığında kendisine hamdeden ve bir yudum su içip karşılığında kendisine hamdeden kuldan hoşnut olur. " (Müslim rivayet etmiştir)[307]
Hadis,"Haytr Yollarının Çokluğu"bölümünde (140) no'lu hadiste geçmiştir.[308]
"Allah ve melekleri Nebi'ye salât ederler. Ey mü'minler, siz de ona salât-fl selâm getiriniz." (Ahzâb, 56)[309]
1397. Abdullah b. Amr b. Âs'm Rasülullah'ı (s.a) söyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Bana bir solat-ü selâm getirene, Allah on defa rahmet eder." (Müslim rivayet etmiştir)[310]
Hadisimiz, RasûluDah'a sattt-fi sdflm getirmenin faziletine delil oluyor. Her İyiliğe en az on katı karşılık verileceği, dinimizde bir prensiptir. Hadisin şerhi daha geniş olarak "Ezana İcabet" bölümünde geçmişti.[311]
1398. İbn Mes'ud'dan Rasûluüah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kıyamet günü insanlardan bana en yakım, üzerime salât-ü selâmı en çok olanmızdır." (Tirmiri rivayet etmiştir. Hadis, basendir demiştir)[312]
Hadis, Peygamber Efendimiz'e çokça salât-ü selâm getirmeyi teşvik etmektedir. Kişi sevdiği insanı her fırsatta anmak ister. Rasûlullah'ı (s.a) sevmek ise Allah'ı (c.c) sevmenin gereği olduğuna göre, çokça salât-ü selâm getirerek her fısatta Efendimiz'i hatırlamak, kişinin ona olan sevgisinin alâmetidir. Hiçbir amel zayi olmadığı gibi, salât-ü selâmlar da ahirette bereketlenecek ve kişiyi Peygamber Efendimiz'e dost yapacaktır.[313]
1399. Evs b. Evs'ten (r.a) RasÛlullah'ın (s.a) söyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "En faziletli gününüz cuma günüdür. Ogün bana çok salât-ü selâm getiriniz. Çünkü salât-ü selâmlarınız bana anedilir." Ra-sûlattah bizim salât-ü selâmımız size nasıl arzedüir, sen çürümüş olursun?" diye sorunca Rasûlullah onlara; "Allah Teâla peygamberlerin cesetlerini toprağa haram kılmıştır" diye cevap verdi. (Ebu Dâvud, sahih senetle rivayet etmiştir)[314]
Senenin-günlerinin efdalİ arefe günüdür. Haftanın günlerinin efdali cumadır. Ayların en faziletlisi Ramazan ayıdır.
İyi ameller, zamanın ve mekânın şerefi ile daha da şeref kazanırlar. Bunun için tabiatında güzel olan salât-ü selâm cuma günü daha da güzellik 1 kazanır.
Allah'ın yalnız salât-ü selâmları Efendimiz'e ulaştırmak için görevlendirdiği melekler, ümmetinin salât-ü selâmlarını ona ulaştırırlar. Bir hadiste de, "Kabrimin başında bana salât-ü selâm getirenin salâttnt İşitirim. Uzak-takinin salâtmı ise melekler bana ulaştırır" buyurulmuştur.
Peygamber cesetleri çürümüzler. Neseî'in rivayet ettiği bir haisle "Peygamberlerin cesetlerini yemek topağa haram kılınmıştır" buyurulur. Onlar mezarlarında diridirler. Bu sebeple onların mezarlarının yanında namaz kılmak mekruh değidir. Zira, namazın kılınmayışı, cesedin pisliği yanında namaz kılmanın doğru olmayışındandır. Onların cesetleri, çürüşüp kokuşmadığı İçin namaz mekufı görülmemiştir.[315]
1400. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Yanında ismim anıldığı halde bana salât-ü selâm getirmeyen sürüm sürüm sürünsün." (Tinniiî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir).[316]
Hadis, RasÛlullah'a (s.a) salât-ü selâm getirmekten kaçınanlar için şiddetli tehdittir. Bazı Hanefiİer, her ismi zikredildigi zaman salât-ü selâm getirmenin vacip olduğu hükmünü çıkarmışlardır.[317]
1401. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kabrimi bayram yerine çevirmeyiniz. Bana salât-ü selâm getiriniz. Çünkü salât-ü selâm nerede olursanız olun bana ulaşır." (Ebu Dâ-vud, sahih senetle rivayet etmiştir).[318]
Hadis kabirlerin bayram ziyaretgâhı edinilmemesine delü olmaktadır. Bayramlar oyun, eğlence ve neşe günleridir Aynı oyun ve eğlencelerle, önceki ümmetlerin yaptığı gibi Peygamberimiz'in kabri ziyaret edilirken de raksa benzer bir kısım hareketlerde bulunmak, ölüden bir şeyler istemek cahillik alametidir ve tevhide aykırıdır.
Yeryüzünün herhangi bir köşesinde getirilen salât-ü selâmlar Rasûlut-lah'a (s.a) ulaşmaktadır.[319]
1402. Ebu Hüreyre'den (r.a) RasûluUah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edüsüşûr: "Bir kimse bana selâm verince, selâmım alıncaya kadar Allah bana ruhumu geri v*rir. "(Ebu Dâvud sahîh senetle rivayet etmiştir).[320]
Rasûlullah'ın (s.a) kabrinde devamlı diri olduğu hakkında tema vardır. Kendisine her salât-ü selâm getirene karşılık, verir. Allah'ın (c.c) bir lütfü olarak tüm salâtlar ona ulaştırılır ve anında hepsine ayrı ayrı karşılık verir.
Salât-ü selâmların alınışını manevî olarak da izah edenler olmuştur.
Hadis, Efendimiz'e çokça salât-ü selâm getirmeyi teşvik etmektedir, öyle ki, müslüman salât-ü selâmına Rasûlullah'ın mukabele etmesinden haz duyacaktır.[321]
1403. Hz. Ali'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Cimri, yarımda ismim anıldığı halde bana salât-ü selâm getirmeyen kimsedir." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasen-sahihtir demiştir).[322]
Rasûlullah (s.a) her zikredildiğinde saiât-ü selâma layıktır. Zira o ümmeti için fazilet kaynağıdır, dünya ve ahıret saadetimizin sebebidir. Buna rağmen ismi anıldığında saygı ve hürmet belirtisi o!an salât-ü selâm söylenmezse, bu nefsin bir kuruntusu ve tabirin tam İfadesiyle cimriliktir. Zira, salât-ü selâm, nefse ağır gelen bir yük değildir ve kişiden hiçbir şeyi de eksiltmez. Aksine, Allah ve Rasûlü'nün sevgisini celbettirir. Bunu terk, hem cimrilik olarak ifade edilir, hem de Allah'ın (c.c) bu konudaki ".. Siz de ona (RasÛlullah'a) selâtü selâm getiriniz." (Ahzâb, 56) emrine uyulmamış olunur.[323]
1404. Fedâle b. Ubeyd'den (r.a) rivayet edildiğine göre; Rasûlullah bir kimsenin Allah'a hamdetmeden ve Peygamberine salât-ü selâm getirmeden dua ettiğini duydu ve "Şu adam acele etti" diyerek onu yanına çağırdı. Ona -veya başka birisine- şöyle buyurdu: "Sizden biri dua edeceği zaman Allah 'a hamd-ü sena edip arkasından peygambere salât-ü selâm getirsin. Sonra da dilediği duayı yapsın." (Ebu Dâvud ve Tİrmizî rivayet etmişlerdir. Tirmizî hadîs hasen-sahihtir demiştir).[324]
Duaya; Allah'a hamd, Resûlü'ne salât ile başlamak müstehabdır. Duayı bitirirken de aynı yol takip edilir, fakat Allah'a hamd sona getirilerek, son söz O'na hamdetmek olur ki bu en güzel yoldur. Allah'a hamd ile başlamayan her iş, münkerdir, bereketsizdir, başarı şansı çok azdır.[325]
1405. Ebu Muhammed Ka'b b. Ucre'den (r.a) şöyîe rivayet edilmiştir:
"Rasûlullah (s.a) yanımıza gelmişti. Ona "Yâ Rasûlallah sana nasıl selâm vereceğimizi biliyoruz, fakat nasıl salât getirelim?" diye sorduk. Şöyle buyurdu: "Allah 'un, ibrahim 'in soyundan gelenlere nasıl rahmet verdinse, Mu-hammed'e ve onun soyundan gelenlere de rahmet et. Hiç şüphesiz Sen ham-de ve övgüye layıksın. Allah'ım, İbrahim'in soyundan gelenleri nasıl mübarek kıldınsa Muhammed'i ve onun soyundan gelenleri de mübarek kıl. Hiç şüphesiz Sen hamde ve övgüye layıksın' deyiniz." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[326]
Ka'b b. Ucre (r.a), Beyati'r-Rıdvan'a iştirak etmiş, geç devirde müslü-man olmuş bir sahabîdir. Rasûlullah'tan 47 hadis rivayet etmiştir. Kûfe'de iskan etmiştir. Medine'de 70 yaşlarında iken, hicri 5O'1İ yıllarda vefat etmiştir.
Hadis, bilinen "Sallı ve Bârik" duaları ile salât-ü selâm getirmenin sevabı elde etmeye yeterli olduğuna işaret etmektedir. Bunları okumakla, emre uyulmuş ve sünnete sarılmış olunur. Şüphesiz ki, emre uyup sünnete uygun yaşamak, dua etmek; dinde yeni şeyler icat etmekten, yani bid'at çıkarmaktan çok daha hayırlıdır. Zira sünnet olan amellerde umulmadık, gün geçtikçe yeni yeni anlaşılan faydalar mevcuıur.[327]
1406. Ebu Mes'ud el-Bedrî'den şöyle rivayet edilmiştir: Sa'd b. Ubade ile birlikte otumyorken Rasülullah (s,a) yanımıza geldi. Bişr b. SaM kendisine "Yâ Rasûlallah, Allah bize sana salât getirmemizi emretti. Sana nasıl salât getirelim?" diye sordu. Rasûluüah sustu, öyle ki; Bişr bu soruyu kendisine sormayaydı diye arzu ettik. Sonra Rasûhıllah şöyle buyurdu: "Alla-hım, İbrahim 'in soyundan gelenlere rahmet ettiğin gibi Muhammed'e ve onun soyundan gelenlere de rahmet et. tbrahim 'in soyundan gelenleri mübarek kıldığın gibi, Muhammed'i ve onun soyundan gelenleri de mübarek kıl. Hiç şüphesiz Sen, hamd ve övgüye layıksın" deyiniz. Selâm da sizin bildiğiniz gibidir." (Müslim rivayet etmiştir)[328]
Hadis, salât-ü selâmda Hz. ibrahim'in (a.s) Peygamberimizde beraber anılmasına delil oluyor. Rasûluliah (s.a) Hz. İbrahim'den eftal olduğuna göre, neden ona Hz. İbrahim gibi salâvat niyaz edildiği alimler arasında ihtilaflı bir meseledir. Kadı İyaz'ın açıklamasına göre, bu hususta söylenen sözlerin en güzeli şudur: "Rasûluliah (s.a) bu salâvau kendisiyle Ehl-i Beyti için istemiştir. Ta kî, Allah Teâlâ kendisine tahsis buyurduğu nimetini, Hz. İbrahim ile onun Ehl-i Beyti'ne nasıl tam olarak ihsan etti ise öylece ihsan buyursun."
Aynî "Bu mesele, noksan olanı mükemmel olan zata benzetme kabilinden değil, hali bilinmeyen bir zatı, hali bilinenle açıklamaktır" demiştir.[329]
1407. Ebu Humeydes-Saidi'den şöyle rivayet edilmiştir: "Rasülullah'a (s.a) sana nasıl salât getirelim?" diye sordular. O da şöyle buyurdu: "Allah 'im, İbrahim 'e rahmet ettiğin gibi Muhammed'e ve onun eşleri ile soyundan gelenlere de rahmet et. İbrahim'i mübarek kıldığın gibi Muhammed'i ve onun eşleri ile soyundan gelenleri de mübarek kıl. Hamd-ü sena, büyüklük (izzet) Sana mahsustur." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[330]
Peygamber Efendimiz'e salâvat getirirken, duaya, zevcelerini ve zürri-yetini de katmak müstehabdır. Yalnız onları anarken üzerlerine salâvat getirmek mekruhtur.
Cüveynî şunları söylemiştir: "Salât" "Selâm" lafızları aynı manaya gelirler. Peygaberlerden başka hiçbir gaib hakkında selâm tabiri kullanılmaz. Mesela: Ebu Bekir (Aleyhisseiâm) denmez. Fakat hanrda, yani yanındaki mü'minlerle kabirlerdeki mevtaya, "Esselamü aleyküm ve rahmetutlah" denilir.[331]
"Hiç şüphesiz, Allah'ı zikir en büyük iştir," (Ankebut, 45)
'Beni anmız kî, ben de sizi anayım." (Bakara, 152)
"Rabb'ini, sabah, akşam, içinden yalvararak ve korkarak, ancak duyabileceğin kadar hafif bir sesle an, sakın gafillerden olma." (A'raf, 205)
"Allah'ı çok zikredin ki, kurîulabilesiniz." (Cum'a, 10)
"Allah'a teslim olan ve Allah'a inanan, Allah'ın emirlerini yerine getir ren, sadık olan, güçlüklere katlanan, mütcvazî olan, sadaka veren, oruç tutan, mahrem yerlerini koruyan, Allah'ı çok zikreden erkeklerle kadınlar yok mu, Allah onlara mağfiret ve büyük mükâfat hazırlamıştır." (Ahzâb, 35)
"Ey mü'minler! Allah'ı çok çok anm, Sabah-akşam teşbih ve tenzih edin. Sizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmet ve bereketini gönderen O'dur." (Ahzab, 41)[332]
1408. Ebu Hüreyre'den (r.â) Rasûlullah'ın (s.a) söyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "tki kelime vardır ki, dilde hafif, mizanda ise ağır gelir. Onlar; 'Sübhânellâhi ve bihamdihi, $übhânetlâhi'l-Âzim"dir."(.hühârİ ve Müslim rivayet et mislerdir). [333]
Hadis, mizanda ağır gelecek iki kelimeyi haber vermektedir. Kulların amelleri mahşerde, mahiyeti bizce meçhul bir tartı İle tartılacaktır. İşte o gün Allah'ı zikir ifadesi olan "SübhânellĞhi ve bihamdihi... "zikri çok ağır basacaktır. Yani bu zikre devam eden çok mükâfat kazanacaktır. Hem kişiye ağır gelecek, zorlanacak bir yanı da yoktur. Her işinin başında bu zikri söyleyerek, ömür dakikalarını billurlastırabilir. Hadiste, Allah'ın (c.c) kulian-na olan büyük lütfuna da işaret vardır. Az, çok kolay bir »kire; büyük, ağır mükâfatlar vermektedir. Allah (c.c) için dönen dilin, her hareketine sevap yazılmaktadır.[334]
1409. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Stibhönelâh, elhamdülillah, lâ ilahe illallah veAllâhu ekber demek bana göre üzerine güneş doğan her şeyden daha sevimlidir." (Müslim rivayet etmiştir)[335]
Allah'ı (c.c), teşbih, tekbir ifadeleri olan bu cümleler ahiret amelleridir. Ahiretteki karşılıkhklan ebedîdir. İçinde yaşanılan dünya ise fanidir. Do-layısı ile bakî olan şey küçük görülse de, fanî olandan büyük ve kıymetlidir.
Hadis, Allah'ı (c.c) zikri teşvik etmektedir. Allah'ı (c.c) zikir dünyanın fanî hayat ve lezzetlerinden daha hayırlıdır. Zira Allah'ın (c.c) katındakiler bakî, diğerleri ise fanidir.[336]
1410. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerike leh lehül mülkü ve lehül hamdti ve hüve alâ külli şey'in kadir" derse bu kimse için on köle azad etmeye denk olur. Hesabına yüz sevap yazılarak günahlarından yüz tanesi üzerinden silinir. O gün akşama kadar bu zikir onu şeytandan koruyan bir sığınak olur ve bu zikri kendisinden daha çok tekrar edenden başka hiç kimse ondan daha faziletli bir amel işlemiş olmaz. Günde yüz defa "Sübhaneltâhi ve bihamd'thi" derse, denizin köpüğü kadar bile olsa, tüm günahları silinir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[337]
Hadis Allah'ı (c.c) zikretmeyi teşvik etmektedir. Her hayırlı amel kef-fâret olduğu gibi, zikir de Allah hakkı olan amellerdeki hata ve noksanlara keffâret olur. Kul, günahının çokluğundan ümitsizliğe düşmeyerek, eli ile dili ile hayırlı işlere koşmalıdır. Allah'ın (c.c) mağfireti sonsuzdur. Rızasına uygun küçük şeyler sebebiyle kulunu affeder. İyilikler küçümsenmemelidir.
Hadise bakılarak teşbih teh.aden, yani "Lâ ilahe illallahu vahdehu... "zikrinden "Sübhaneüâhi ve bihamdihi" teşbihi daha faziletli zannedilirse de öyle değildir.
Görüldüğü gibi lehlili söyleyene, on köle azad sevabı, yüz hasene verilmesi, yüz seyyiesİnin silinmesi gibi mükâfat verilir. Köle azadı ise çok büyük bir İştir. Nitekim bir hadiste, "Kim, müslüman bir köle azad ederse, o kölenin her bir uzvu karşılığında Allah, o kimsenin azaların cehennem ateşinden uzak tutar, azad eder" buyurulmaktadır. Bu ölçüler gözönünde bulundurulunca tehlilin teşbihten fazileti ve mükâfatının büyük olduğu açıklığa kavuşturulmuş olur.[338]
1411. Ebu Eyyub El-Esarî'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim on defa 'Lâ İlahe illallahu vahdehu lâ şerike leh lehül mülkü velehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr' derse, İsmail'in (a.s) soyundan gelen dört köle azat etmiş gibi olur." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[339]
Ebu Eyyub'un adı Halid b. Zeyd b. Küleyb'diı. Bedir harbinde bulunmuş bir sahabîdir. Rasûlullah (s.a) hicret ettiğinde Medine'de onun evinde misafir olmuştur. Hicri 50'li yıllarda, rumlarla yapılan bir savaşta (İstanbul'un fethi için yapılan kuşatmada) vefat etmiştir.
Hadisimiz, "Lâ ilahe illallahu.,." zikrinin faziletine delil olmaktadır. Hadiste İsmail (a.s) soyunun zikredilmesi, şerefli bir soy olduğundandır. Hadiste, şerefli olmalarına rağmen İsmail'in (a.s) soyundan gelen kâfirlerin de diğerleri gibi köle olabileceği anlaşılmaktadır.[340]
1412. Ebu Zerr'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: ' 'Dikkat et! A Hah 'm en sevdiği kelâmı sana söyleyeyim mi? A ilah 'm en sevdiği söz: 'Sübhânellâhi ve bihamdihi'dir" (Müslim rivayet etmiştir)[341]
Hadiste geçen "Allah'ın en sevdiği söz" cümlesi, kulların sözünden Allah'ın (c.c) çok sevdiği, şeklinde anlaşılmalıdır. Aksi takdirde Kur'an'ın laftzlan en faziletli sözdür.
Bir hadise de "Allah'ın en sevdiği sözler dört tanedir: "Sübhâneİİâh el-hadülillâk, IS ilahe ilallâh, Atlah-u ekber" buyurulmuştur.
"Sübkâneüâhi ve bihamdihi" sözünde Allah'ı (c.c) takdis ve noksan sıfatlardan tenzihle birlikte güzelliğinin tüm nevileri ile övme mevcuttur. Kendinde bu özellikleri taşıyan her söz sevimli ve güzeldir.[342]
1413. Ebu Mâlik-EI-ş'ari'den (r.a) Rasüiullah'in (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Temizlik imanın yansıdır. Elhamdülillah sözü mizanı doldurur. Siibhâneflâhi ve elhamdülillah ise yerle gökler arasım doldurur." (Müslim rivayet etmiştir)[343]
Hadis, kıymetli söz ve fiillere İşaret etmektedir. Temizliğin imanın yansı olması, ya aslî manada veya mecazdir. Bu arada imandan kasıt "namazın yarısıdır" anlamında olabilir. Nitekim bazı yerlerde iman, "salât" anlamında kullanılmıştır.
İmanın önemli bir emri olması cihetiyle, bizatihi imanın yarısı olarak da nitelendirilmiş olabilir. Elhamdüİülâr sözüne verilecek karşılık çok büyük olacaktır. Sübhânellâh ile beraber bu söz söylenince, görülecek sevabın-çokluğunu belirtmek için, yerle gök arasını doldurması tabiri kullanılmıştır.[344]
1414. Sad b. Ebî Vakkas'tan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Taşralı bîr arap Rasûlullah'a (s,a) gelerek; "Bana söyleyeceğim bir söz öğret" dedi. O ds şöyle buyurdu: "Lâ ilahe illaliâhu vahdehıt lâ şerike leh, Allahu Ekber kehîra, velhamdülillâhi kesfra ve sübhânellâhi Rabbi'l-Âtemin. Velâ havle velâ kuvvete illâ bİllâh'İl-Azİz'ilHakim' de" dedi. Arap "Bu sözler Rabb'-İm ite ilgili. Kendim için ne söyleyeyim?" dedi. Rasûlullah da; "Aliahım günahlarımı bağışla, bana rahmet et. Bana hidayet et ve rızık ver" de buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[345]
Hadis, çeşitli ifadelerle söylenen Allah'ı (c.c) zikir sözlerinin çokça söylenmesinin müstehab olduğunu ifade etmektedir. Çünkü bunlar en güze! beşer sözleridir ve Allah'a (c.c) sevimli gelir. Bu sözlerde Allah'ın (c.c> vahdaniyetini ikrar yanında övgü de mevcuttur. Buniar yanında bu sözlerle Allah, noksan sıfatlardan da tenzih edilmektedir.
Kişinin de kendisi için güzel dualar etmesi müstehabdır Duasında, dini ve dünyası için arzularını belirtebilir. Din işinde, Allah'ın (c.c.) rızasına ulaştıracak hidayeti istemek; dünya işlerinin de en önemiisi, bedeni kuvvetli kî-lacak, dilenmekten koruyacak bir rızık istemek müstehab dualardandtr.[346]
1415. Sevbân'dan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "RasÛlullah (s.a) namazını bitirince üç defa istiğfar eder ve "AUâhümme entesseiâm ve minkessel selâm, tebârekteyâ zelcelâli ve'likram" derdi. Hadisin râvilerinden biri olan Evzaîye "İstiğfar nasıl yapılır?" diye soruldu, o da: "Estağfirullah, estağfi-rullah dersin" dedi. (Müslim rivayet etmiştir)[347]
Hadisten anlaşılan, RasÛlullah (s.a) selâm vererek namazını bitirdikten sonra üç defa istiğfar edip, sonra Allahümme entesseiâm..." dediğidir.
Âlimlerimiz bu konuda rivayet edilen Hz. Aişe (r.a) hadisini delil getirerek namazda selâm verdikten sonra imamın bir parça yer değiştirmesinin müstehab olduğu görüşünü benimsemişlerdir.
Hadis, her fırsatta, namazın Önünde, sonunda Allah'ın (c.c) razı olacağı zikir, teşbih, istiğfar gibi sözlerin tekrarını teşvik etmektedir.[348]
1416. Muğire b. Şube'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "RasÛlullah (s.a) namazı bitirince "Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerike leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr. AHâhümme lâ mania limâ e'tayte velâ mu'tiye limâ mena'te ve lâ yenfeu ze'1-ceddi minke'l-ceddi, derdi." (Bir Allah 'tan başka ibadete layık hiçbir ilâh yoktur, mülk O'nundur. Hamd O'na mahsustur. Herşeye kudreti yeter. Allahım! Sen 'in verdiğine engel olabilecek, vermediğini verebilecek de yok. Servet ve kudret sahibinin serveti, Sen 'İn yardımın olmadıkça sahibine fayda vermez) (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir).[349]
Hadis, namazların sonunda da Allah'ı (c.c) zikretmenin, O'na dua etmenin müstehab olduğuna delil teşkil ediyor.
Herseyin Allah'ın (c.c) elinde olduğunu bilip, o şekilde zikretmek gerekir. Nitekim bu gerçek bir ayette şöyle dile getirilir: "Şayet Allah 'm size/azli ve rahmeti olmasaydı sizden hiçbiriniz temize çıkmazdı..." (Nûr, 21)
Tüm insanlığı yediren, içiren Allah'tır. Rızkı veren ve kullan arasında dilediği gibi rızkı bölen de O'dur. Kudsî bir hadiste Yüce Allah şöyle buyurur: "Ey kullarım! Ben'im doyurduklahm hariç, hepiniz açsınız. Ben'den rızık isteyin Ben sizi doyurayım. Ey kullarım! Ben 'im giydirdiklerim hariç, hepiniz çıplaksınız. Ben'den giyinmek isteyiniz, sizi giydireyim. "
Dünyada her şey Allah'ın (c.c) elinde olduğu gibi, ahirette de tüm insanlığın akıbeti O'nun elindedir. Kimse yaptığına güvenmemeli, yaptığı işler kendini aldatmayarak Allah'a (c.c) sığınmalıdır. Zira Efendimiz bir hadislerinde, "Hiç kimseyi, yalnız ameli kurtaramayacaktır. Seni de mi yâ Rasû-lallah?" sorusuna, "Evet, beni de! Ancak, beni de Allah rahmetiyle kaplamış (kurtarmıştır" buyurmuşlardır.[350]
1417. Abdulah b. Zübeyrin (r.a) her namazın peşinde selâm verdiği zaman şu (virde) devam ettiği rivayet edilmiştir: "Lâ ilahe illallâhü vahdehu lâ şerike leh lehül mülkü ve İehüi hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh. Lâ ilahe illallah ve lâ na'büdü illa iyyahü, le-. hü'nnîmet'ü ve lehül fadlü ve İehü essenâü elhasenü, lâ ilahe illailahu muhlisine İehü'd-dîne ve lev kerihel kâfırûn." (Allah'tan başka ilâh yoktur, O
tek ve crtaksızdır. Mülk ve homd O'na mahsustur. O her şeye kadirdir. Kuvvet ve kudret Allah 'm yardımı iledir. Allah 'tan başka Hâk yoktur. Ancak ona kutluk ederiz. Nimet O'nun, fazilet de O 'nundur. Güzel övgüler O'na mahsustur. Allah'tan başka ilâh yoktur. Dini yalnız O'na tahsis ederiz, kâfirler istemese de!) (Müslim rivayet etmiştir)[351]
Farz namazlardan sonra hadislerde ifade edilen zikirlere devam etmek müstehabdır. Bunlar, Yüce Allah'ın kemal sıfatların! İhtiva edip, noksan sıfatlardan O'nu beri kılmayı ifade den sözlerdir. O sözler, beşerin sözlerinin en güzeli ve Allah'ın (c.c) sevdiği, razı olduğu lafızlardır.
Hadis, Allah'a (c.c) dayanmaya, O'na güvenmeye ve O'nun hükmüne teslim olmaya teşvik etmektedir. Ashab, hayatım Rasûlullah'ın (s.a) hayatına benzetir, dualarında bile onu örnek alırlardı. Sünnet üzere yaşamak kişinin kurtuluşuna vesile olur.[352]
1418. Ebu Hüreyre'den {r.aj şöyle rivayet edilmiştir: "Muhacirlerin fakirleri Rasûluİlah'a (s.a) gelerek söyle dediler: "Mal sahipleri, yüksek derecelere sonsuz nimetlere eriştiler. Bizim gibi namaz kılıyor ve oruç tutuyorlar. Onların fazla mallan var (istediklerinde) haccediyorlar ve umre yapıyorlar. Cihad ediyor ve sadaka veriyorlar. Rasûîullah da onlara şöyle buyurdu; "Ben, size, sizi geçenlere erişebilceğiniz, sîzden sonrakileri de geride bırakacağınız ve yaptığınızı yapandan başka hiç kimsenin sîzden daha üstün olamayacağı bir şeyi öğreteyim mi?" Ashab; "Evet yâ Rasûlaİlah" dediler. Rasûîuîlah da şöyle buyurdu: "Her namazın peşinden otuz üçer defa teşbih, hamd ve tekbir okursunuz."
Hadisi Ebu Hüreyre'den rivayet eden Ebu Salih der ki: "Bunların nasıl okunacağı kendisine sorulduğunda Rasûîullah şöyle buyurdu: "Bunlardan her biri otuz üç oluncaya kadar; sübhânellâh elhamdülillah Allahü ek-ber, dersiniz." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[353]
Müslim'in rivayetinde şu ziyade vardır: "Muhacirlerin fakirleri bir müddet sonra Rasûîullah'a fs.a) gelerek şöyle dediler: 'Ey Allah'ın Rasûlü, zengin kardeşlerimiz yaptığımızı duydular ve onlar da aynısını yapıyorlar. " Râ-sululiah da; 'Bu Allah'ın fazlıdır, onu dilediğine verir" buyurdu.
Hadisin şerhi "Hayır Yollarının Çokluğu" bölümünde (120) no'lu Ebu Zerr'den rivayet edilen hadisin şerhinde geçmiştir.[354]
1419. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim her namazın peşinden otuz üç defa sübhânellâh otuz üç defa elhamdülillah, otuz üç defa, Allâhu ekber der ve yüz adedini de 'Lâ
Buhârî; Kitab'ul-Ezan, Müslim; Kiiab'ul-Mesâcid, 595 ilâheillallâhu vahdehu lâ şerike leh Ichül mölkü ve lehül hamda ve hüve alâ kaili şey'in Kadîr" diye tamamlarsa, deniz köpüğü kadar bile olsa günahları bağışlanır." (Müslim rivayet etmiştir).[355]
Hadisimiz, namaz sonunda çekilecek teşbihlerin adedine delil olmaktadır. Otuz üçer defa söylenen teşbih, tahmid ve tekbirin sevabı çoktur. Zira bunlar Allah'ın (c.c), kullarının kelâmından en çok sevdiği sözlerdir.
Her taat, ibadet, Allah hakkına yönelik küçük günahlara keffâret olacağı, hadislerden ve ayetlerden anlaşılan genel bir prensiptir. Burada da anlaşılması gereken, bu tür günahlar olmalıdır.
Benzeri manada Neseî'de de bir rivayet mevcuttur: "Kim sabah nama-zındn sonra 100 defa sübhânellâh, 100 defa lâ ilahe illallah derse, deniz köpüğü kadar da olsa günahları bağışlanır."[356]
1420. Ka'b b. Ucre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her farz namazın peşinden kim otuz üç defa sübhânellâh, oluz üç defa elhamdülillah otuz üç defa Allahu ekber derse mahrum kalmaz." (Müslim rivayet etmiştir).[357]
Hadisimiz, dilini zikre alıştıran kimsenin ahirette mahrum kalmayacağını ifade etmektedir. Zira hiçbir güzel amel karşılıksız bırakılmayacaktır. Her iyi muameleye en az on kat karşılı* verileceği, dinimizdeki prensiplerdendir.
Allah için dönen dilin hareketi bile karşılık görecektir.[358]
1421. Sa'd b.b Ebî Vakkas'tan (r.a) söyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a) her namazın peşinden şu sözleri söyleyerek Allah'a sığınırdı: "Allahım! korkaklıktan, cimrilikten. Sana sığınırım. Aşın yaşlılığa kalmaktan Sana sığınırım. Dünyanın ftnesinden Sana sığınırım, kabir azabından Sana sığınırım. " (Buhârî rivayet etmiştir).[359]
Hadis, dünya ve ahiretin zor anlarından dolayı Allah'a (c.c) sığınmayı tavsiye etmektedir.
Korkaklık, cimrilik kötü huylardandır. Mü'min Allah'tan çok korkmalı ve insanlar yanında cesur, atılgan olmalıdır . Ne elini çok açarak, ne savurgan şekilde cömert, ne de cimri olmalı; orta yolu takip etmelidir. Aşın yaşlılık bir imtihan devresidir. Ondan da Allah'a sığınılrnalıdır.
însan doğumundan, ebedî istirahatgâhına gidinceye kadar devamlı Allah'tan yardım dilemelidir.[360]
1422. Muaz'dan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Rasûlullah,(s.a) Muaz'-ın elini tutarak, "YâMuaz, seni gerçekten seviyorum" dedi "Yâ Muazi Her namazın arkasından, 'AUahım, Sen 'i anmak, Sana şükretmek ve güzel bir şekilde ibadet etmek için bana yardım et' demeyi ihmal etme" buyurdu (Ebu Dâvud, sahih senetle rivayet etmiştir).[361]
Hadis, Muaz b. Cebel'in faziletine delil oluyor. Allah'ı (c.c) zikretmek, O'na şükretmeye sevkeder. Şükür, kulluk borcudur, güzelce, huşu içerisinde samîmice yapılırsa kabule şayandır. Şükreîtikçe de Allah'ın îütfu, ihsanı ziyadeleşmektedir. Zira bir ayette: "Şayet şükrederseniz size (nimetlerimi) artırtrırtit." (İbrahim, 7) buyunılmakîadır.
İnsan, hakkıyla şükrünü eda ederse, kullukta hayli yol katetmiş demektir.[362]
1423. Ebu Hüreyre'den (r,a) Rasûlullah'm {s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sizden biri euehîyâîüyü okuyunca, şöyle dua ederek dört şeyden Aliah*a sığınsın: AUahım, ben cehennemin azabından, kabrin azabından, hayat ve ölümün imtihanından ve Mesih Deccal'in şerrinden Sana sığınıyorum." (Müslim rivayet etmiştir).[363]
Hadiste zikri geçen dört şeyden Allah'a (c.c) sığınmak müstehabdır.
Kabrin fitnesi, orada sorulacak sualdir. Diğer taraftan kabrin ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olacağı hakkında hadis mevcuttur. İşte bu sebeple kötü, İşkence yeri olmaması için Allah'a (c.c) sığınılır, dua edilir.
Kişinin dinine, dünyasına, bedenine zarar ve ecek her türlü bela ve musibetlerden, hayat şartlarından ve ölüm anındaki şeytanın fitnesinden Allah'a (c.c) sığınmak müsiehabdır.
Kıyametin alâmetlerinden biri oian Deccaİ'in şerrinden de Allah'a (c.c) sıidır.
Bu şeylerden Efendimiz'in Allah'a (c.c) sığınması ümmeti için örnek olmak ve bir gerçeği açıklamak maksatlarına yöneliktir.[364]
1424. Hz. Ali'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Rasülullah (s.a) namaza kalktığında teşehhüd ile seiâm arasında okuduğu duanın sonu şöyle olurdu: "Allahım önce yaptığım ve sona bıraktığım gizlediğim ve aşikâr yaptığım, boş yere yaptığım ve benden daha iyi bildiğin suçlarımı bağışla, öne geçiren de, geriye bırakan da Sen'sin. Sen'den başka hiçbir ilâh yoktur." (Müslim rivayet etmiştir)[365]
Hadis, Rasûlullah'm (s.a) Rabb'ine karşı tevazusunu ifade etmektedir. Efendimiz kulluk makamının gereğini hakkıyla yerine getiriyordu.
Hadiste İstiğfar edilmesi için teşvik de mevcuttur. Zira, tüm günahlardan Allah taraEmdan korunan Rasûlullah bu cümlelerle istiğfar edince, isyankâr, günahkâr kullar Öncelikle, çokça bu ve benzeri ifadelerle istiğfar etmeli, Allah'a sığınmalıdırlar.[366]
1425. Hz. Âişe'den (r.a) şöyle rivayet edilmektedir: "Rasülullah (s.a) rükû ve secdede çokça şu teşbihi söylerdi: Attahtm Sen'i noksan sıfatlardan tenzih ve hamdinle teşbih ediyorum, beni bağışla. "(Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir). [367]
Yüce Allah bir emrinde: "O'nu teşbih et ve O'ndan mağfiret dile, çünkü O tevbeleri fazlaca kabul edendir." (Nasr, 3) buyurmuştur. Ayet, herhangi bir namaz ve hal ile kayıtlanmamıştır. Efendimiz, hamd ve teşbih zikrini, insanın fiillerinin en güzeli olan namazın rükünlerinde söylemiştir. Bu zikirlerde, Allah'ın (c.c) verdiği nimetleri itiraf etme ve karşılığında şükür borcunu eda etme mevcuttur. Verilen nimete şükür ise kulluğun edasıdır.[368]
1426. Hz. Âişe'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "RasûİulJah (s.a) rükû ve secdede "Subbûhun, kuddûsün Rabb'ül-melâiketi ve'r-rûh" derdi." (Müslim rivayet etmiştir)[369]
Namaz kılan kişinin bu şekilde Rasûlullah'ın sünnetine uymak kastıyla' ifade edilenleri rükû ve secdede söylemesi müstehabdir.
"Subbûhun, kuddûsün"lafızları, Rubûbiyet makamına layık olmayan pisliklerden mübalağalı bir şekilde Allah'ı (c.c) temize çıkarmaktır.
Melekler ve Cibril devamlı Allah'a (c.c) en güzel şekilde ibadet ettiklerinden, onların Rabb'i diye anıldı, bu tüm âlemlerin Rabb'i anlamındadır.[370]
1427. İbn Abbas'tan (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Rükûda Allah'ın azametinidile getiriniz. Secdede de duaya gayret ediniz. Çünkü oradaki duanız kabule sayandır." (Müslim rivayet etmiştir)! [371]
Rükûda Allah'ın (c.c) azameti; O'nu övmek ve noksan sıfatlardan tenzih etmek, kudsiyetini ifadede mübalağa ifade eden lafızlarla olur. Bunun da efdali "Sübhâne Rabbiybe'l-Azîm ve bihamdihi"dir. En az üç defa söylemektir. Tek olmak şartıyla daha fazla söylenmesi efdaldir.
Secde, Allah'a (c.c) manen yakınlık makamıdır. Bir hadiste, "Kulun Allah'a en yakın olduğu yer secdedir" buyuralmuştm. Efendimiz de secdede duayı çoğaltırdı. öyle ki onun bu halini seyreden ölüm mü vuku buldu diye endişeye bile kapıldığı olurdu.[372]
1428. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kulun Allah "a en yakın olduğu durum secde halidir. Bu durumda çok dua ediniz." (Müslim rivayet etmiştir)[373]
Hadisteki yakınlık "manevî yakınlık" olarak anlaşılmalıdır. Zira Allah (c.c) herhangi bir mekânda bulunmaktan münezzehtir. Secde, duaların kabul edilip geri çevrilmeyecegi bir mahaldir. Bu sebeple çok dua edilmelidir.
Secdenin teşbihinin en faziletlisi "Sübhâne Rabbiye'-Âlâ ve bihamdi-Aı"dir. En az üç defa söylenir. Fazla söylemeyi arzu edenler, sayısı tek olmak şartıya 5, 7, 9, 11, şeklinde bu teşbihi söyleyebilir.[374]
1429. Eöu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) secdede şöyle dua ettiği rivayet edilmiştir: "Attahım; büyük-küçük, eski-yeni ve gizli-açık tüm günahlarımı bağışla." (Müslim rivayet eîmiştir)[375]
Hadis, secdenin dua mahalli olduğuna işaret ediyor. Tavsiye edildiği gibi; secdede çokça dua edilmelidir. Zira orası, Allah'a (c.c) en yakın olunan bir yerdir. Dualann da reddedilmeyeceği bir andır.[376]
1430. Hz. Âişe'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Bir gece Rasühıllah'ı {s.a) yanımdan kaybetmiştim. Aramaya başladım. Bir de ne göreyim! O rükû -veya secde- halinde şöyle teşbih ediyordu: "Seni noksan sı/atlardan tenzih ve hamdinle teşbih ediyorum. Sen'den başka ilâh yoktur. " (Müslim rivayet etmistir)[377]
Müslim'in diğer bir rivayetinde olay şöyledir: "Osecdede iken, elim ayaklarının altına dokundu. O namazgahta parmakları kıbleye yönelik olarak ayaklan dikili idi. Secdede şöyle dua ediyordu: "tlfihi gazabından rızana, azabından affına ve Sen 'den Sana sığınırım. Sana övgüyü hakkıyla yapamıyorum. Sen kendini övdüğün gibisin.
Hadis, secdede Allah'ı (c.c) noksan sıfatlardan tenzih eden ve kudsiye-tini ifade eden cümlelerle dua etmenin müstehab olduğuna delil olmaktadır.
"Sen 'i hakkıyla sertS edemiyorum " demesi Rasûlullah'm aczîyetini itiraf etmesidir. Yani; "Yâ Rab! Ben Sana ne kadar sena etsem de layık oldudiyerek senanın adet ve miktarım tayine gücünün yetmeyeceğini itiraf ederek, tafsilatını ilmi herşeyi kuşatan Aİlah Teâlâ'ya havale etmiştir. Çünkü O'nun sıfatları sonsuz oEduğu gibi, yapılacak senanın da sonu yoktur.
"Sen'den sana sığınırım" ifadesinde ince bir mana gizlidir. Mahlukat ve sıfatlar genelde karşıtları ile mevcutturlar. Af-azab, gazab-nza gibi. Kişi Allah'ın (c.c) azabından affına sığınır, gazabından korkup azasın; ister. Bu şekildeki dua esnasında Allah Teâîâ söz konusu olunca zıddıyla snlaşUma prensibini şeklen devam ettirerek Allah'tan, Allah'a sığınmıştır. Bunun manası, O'na karşı yaptığı ibadet ve senalarda vuku bulan kusurlardan dolayı yine Allah'tan af dilemektedir.
Olayın devamında Hz. Âişe'nin şu sözleri nakledilir: "Anam, babam sana feda olsun! Ben kıskançlık peşindeyim, sen ise dünya işlerini arkaya almış, Allah Teâlâ'ya yönetmiş bir haldesin. [378]
1431. Sa'd b. Ebî Vakkas'tan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah'm (s.a) yansndaydık. "İçinizden biri her gün bin İyilik kazanmaktan aciz midir?" diye sordu. Orada oturanlardan biri Rasüiuilah'a "Bin iyilik nasıl kazanılır?" diye sordu. O da şöyle buyurdu: "Yüz defa teşbih edene ya bin iyilik yazılır ya da bin hatası affedilir." (Müslim rivayet etmiştir)![379]
Hadîs, hasenelerin (iyilikler) on katı İle karşılık göreceğine işaret ediyor. Bu konuda bir ayette de: "Kim bir iyilik getirirse onun için, getirdiğinin on katı vardır... "(En'am, 160) Duyurulmaktadır. Bu katlamanın en azıdır. İyiliğin çeşidine göre 700 kat olarak mükâfat verileceği de bildirilmiştir.
Hadisteki "bin iyilik yazılır" lafzından sonra gelen bağlacın aslî manası olan "yada" anlamında değil de "birde" anlamında kullanıldığı da söylenmiştir. Diğer bir görüşte de bu bağlaç "nevî" ifade eder ve teşbihlerden bir kısmına hasene yazılır, bir kısmı da keffâret olur şeklindedir.[380]
1432. Ebu Zerr'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Vücudunuzun her eklemine karşılık her sabah birer sadaka gerekir. Her teşbih bir sadakadır. Her hamd cümlesi sadakadır. İyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rekat namaz bunların yerini tutar." (Müslim rivayet etmiştir)[381]
Hadisin şerhi "Hayır Yollarının Çokluğu" bölümü 118 no'lu hadiste geçmiştir.[382]
1433. Ümm'ül-Mü'minîn Cüveyriye b. Hâris'ten (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Rasûlullah (s.a) sabah namazını kılınca Hz. Cüveyriye namazgahında iken, erkenden onun yanından çıktı. Kuşluk vaktinden sonra döndüğünde o (hâlâ) oturmakta idi. Rasûlullah (s.a): "Seni bıraktığımdan beri hâlâ aynı halde misin?" dedi. Cüveyriye de "Evet" dedi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Senin yanından ayrıldıktan sonra şu dört cümleyi üçer defa söyledim. Eğer o cümleler, sabahtan beri söylediklerinle tartılsa denk gelirler. (Bunlar) "Sübhânellâhi ve bihamdihi adede halkthî ve radiye ne/sihi ve zinde arşihî ve midâde kelimâlihi"dİT. (Yarattıktan sayısınca, kendi rızası kadar, arşının ağırlığınca ve buyruklarının adedi kadar Allah'a hamdederek O'nu noksan sıfatlardan tenzih ederim)".(Müslim rivayet etmiştir).[383]
Müslim'in naklettiği bir rivayette teşbih cümleleri şöyledir: "Sübhânellâhi adede halkthî, Sübhânellâhi radâ nefsihi, Süb hânellâhi zinete arşihî, Sübhânellâhi midâda kelimâtihi"
Tirmizi'nin naklettiği bir rivayette hadis şöyledir: Rasûlullah (s.a) Cü-veyriye'ye: "Söyleyeceğin kelimeleri sana öğreteyim mı? Onlar: Sübhânel-lahî adede halkihi, Sübhânellâhi adede hûlkihi, Sübhânellâhi adede halkiht Sübhânellâhi rıda nefsihi, Sübhânellâhi rıda nefsihi, Sübhânellâhi nda nefsihi, Sübhânellâhi zineti arşihi, Sübhânellâhi zinete arşihi, Sübhânellâhi zinete arşihi, Sübhânellâhi midade kelimâtihi, Sübhânellâhi midade kelimati-hi, Sübhânellâhi midade kelimâtihi, "dir.
Hz. Cüveyriye, Efendimiz'in hammlanndandır. Hadis, içinde hangi sî-ga ile olursa olsun zikredilen zikirlerin Altah katında sevimli ve şerefli olduğuna delil olmaktadır. Allahu zülcelâl rızasına uygun oian az amele çok sevap verecektir. Kişi, zikrederken, tesbihat, diğer ibadet, taatlan yaparken, sevabı çok ve Allah'ı (c.c) çok hoşnut edecek olanları tercih etmesi daha uygundur. Bu şekildeki hareketle az zamanda uzun mesafeler katedilir. Hadiste buna da işaret vardır. Bu sebeple herhalde olduğu gibi zikir, teşbih ve dua hallerinde de Efendimiz! takip etmek, onun lisanım kendimize tercüman etmek çok faydalıdır.[384]
1434. Ebu Musa el-Eş'arî'den (r.a) kasûiuHah'ın Çs.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Rabb 'ini anan kimse İle anmayan kimse, ölü ile diri kimseye benzer." (Buhârî rivayet etmiştir).[385]
Müslim'in rivayetinde hadis şöyledir: "İçinde Allah'ın anıldığı evle, Allah'ın amlmadtğt evin benzeri; ölü İle dirinin benzeri gibidir.
Hadiste, zikri terkeden kimse; ölüye benzetilmiştir. Zira zikri terkeden gaflete dalar, iyi fiillerden uzak kalır ve sanki ölü gibi, kendisinden hiçbir faydalı hareket beklenemez.
Diğer taraftan, içinde Allah'ın (c.c) adı anılmayan ev de Ölüye benzetilmiştir.[386]
1435. Ebu Hüreyre'den (r,a) RssûluIIah'tn (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Kulum hakkımda nasıl düşünüyorsa Ben öyleyim. Kulum Ben'i anınca, Ben onunla birlikteyim. Eğer o Ben'i içinden anarsa, Ben de onu içimden ananm. Eğer Ben'i bîr grup İçinde anarsa. Ben de kendisini daha hayırlı bir grup içinde anarım." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir) [387]
Hadisimiz, Allah hakkında httsn-ü zanda bulunmanın vacip olduğuna işaret ediyor.
"Kutum hakkımda nasıl düşünüyorsa Ben öyleyim " cümlesinden maksat, affedeceğimi zannederse onu affderim, azab edeceğimi zannederse azab ederim, demektir.
Bir kısım alimler de , kulun Allah'la (c.c) beraber olmasını, tevbe istiğfar ettiği vakii af ve mağfiretle karşılaması, dua ettiği vakit duasını kabul etmesi, istekte bulunduğunda isteğini yerine getirmesi şeklinde anlamışlardır.
Melekler normal İnsanlardan faziletlidir. Peygamberler meleklerden efdaldir.
Hadisimizden anlaşılan şudur; kul nasıl ibadet ederse, Alîah (c.c) da ona layık olduğu karşılığı kat kat verir.[388]
1436. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûluilah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Müferridler amaca ulaştı. " Kendisine "Yâ Rasûlattah mü-ferridler kimlerdir?" diye sordular. O da: "Allah'ı sık sık anan erkek ve kadınlardır" buyurdu. (Müsiim rivayet etmiştir)[389]
Hadis, Allah'ı (c.c) zikirle meşgul olarak, şehvet ve dünyanın geçici lezzetlerine aldanmaması için dikkati çekerek yol göstermektedir. Ahirette ileri geçecek bahtiyar insanların özellikleri, ibadet ve taatı çok ve ihlâsla yapmış olmalarıdır. Allah (c.c) katında kadın ve erkekier, ibadet ve mükâfat yönünden eşittirler. Bir ayet-i kerimede de: "Rabb'inin adını an ve mutlak ihlâs ile O "na yönel" (Müzemmil, 8) Duyurulmuştur.[390]
1437. Cabir'in (r.a) Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Zikrin en e/dalİ 'La ilahe illallah "tır. (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, basendir demiştir).[391]
Kelime-i tevhid, yani "Lâ ilahe illallah" sözü, sözlerin en efdalidir. Çünkü bu söz Allah'ın (c.c) birliğini ifade ve ispat etmekte, tüm ortaklardan uzak kılmaktadır. Peygamberlerin söyledikleri en efdal söz bu sözdür. Bu sözü yaymak için gönderildiler ve bu sözü sancak edinerek altında; cepheden cepheye koştular. Bu söz uğruna şehit düştüler. Kelİme-i tevhid cennetin anahtarı ve cehennemden kurtuluş beratıdır.[392]
1438. Abdullah b. Büsr'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Adamın biri gelerek: "Yâ Rasûlatlah, İsl&m 'm hükümleri çoğaldı. Sımsıkı tutacağım bir şeyi bana ver" dedi. Rasûlullah da şöyle buyurdu: "Dilin devamlı olarak Allah'ı ansın" (Tirmizî rivayet etmiştir.Hadis, hesendir, demiştir).[393]
Abdullah b. Büsr, Humus şehrinde 88 yaşında ölen bir sahabîdir. Kütüb-ü Sİtte imamları ondan hadis nakletmişlerdir.
İnsan İbadet ve taat çeşitlerini ortaya koymaktan acizdir. Zira her nimetin, her uzvun ayrı bir ibadeti vardır. Nimetler sayılamayacak kadar çeşitli olduğu için, nimete şükran ifadesi olan şükür de öylece çeşitlidir.
Kul, çok şükretmek, çok ibadet ve taat etmekle büyük sevaba ulaşmayı arzu ederse, kalbi ile birlikte dili Allah'ı zikir ve teşbihle meşgul olmalıdır. Bu insana kolay gelen bir haldir.
Allah (c.c) az amele bile çok sevap verecek derecede fazlı, lütfü bol olandır.[394]
1439.Câbir'den (r.a) Rasûlutlah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim 'Sübhânellâhi ve bthamdihi'derse kendisi için cennette bir hurma dikilir." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir).[395]
Allah'ın (c.c) cenneti çok geniştir. Bazı insanlara cennetten, yerle gök arası kadar yer verilir, şeklindeki İfadeler orasının büyüklüğünü anlatmak için yeterlidir.
Cennette, teşbih çeken için hurma agacmm dikilmesi ya gerçekten hakikidir. Zira yapılan güzel ameller ahirete değişik şekilde yansımaktadır. Nefse zor gele gele yapılan her ibadet, ahirette nefse çok hoş gelen nimetlerle değiştirileceklerdir. Zira orası zevk ve eğlenme yeridir. Veya hurmanın dikilmesi, mecazî bir ifade olup; alacağı ecir ve sevabın çokluğunu ifade için kullanılmış olabilir.[396]
1440. İbn Mes'ud'dan Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Miraç gecesi İbrahim (a.s) ile karşılaştım. Bana dedi ki: Yâ Muhanv med, ümmetine benden selam söyle ve onlara bildir ki; cennetin zemini İyi, suyu tatlı ve arazisi düzlüktür. Oraya ekilecek tohumlar: 'Sübhönellâh, elhamdülillah, lâ ilahe illallah, Allahu Ekber"â\r. (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir).[397]
Peygamberimiz'in, hayatta iken de, Hz. İbrahim ile karşılaşmış olması muhal değildir. Zira tüm peygamberler kabirlerinde diridirler ve toprak onların cesetlerini yiyemez. Peygamberlere salât-ü selâm da bunun için getirilir.
Her türlü teşbih, tekbir ve tahmid İfadeleri cennette değişik meyveler sunacaktır. Cennet kişinin nefsine en hoş gelecek şekilde donatılmıştır. Arazinin şeklinden, suyunun tadına ve meyvelerinin rengine kadar hepsi insana en cazip gelecek şekildedir, tnşaallah oraya gidildiğinde biçebileceğimiz mahsûlün tohumlan, sübhânellâh, elhamdülillah... gibi teşbihlerdir. Bunlar, kişinin cennete girmesine sebep olur. Umulur ki dil bunları söylerken kalp bunlardan uzak kalmasın.[398]
1441. Ebu'd-Derda'dan (r.a) RasûluUahın (s.a)şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Size amellerin en hayırlısı, Allah katında en çok ve en temiz olan, derecelerinizi en çok yükselten ve sizin için altın ve gümüşü infak etmekten ve harp meydanlarında düşmanlarınızla karşılaşıp onlann boyunlarını vur-manızüân da hahayırh amelleri haber vereyim mi?" diye sordu. "Evet yâ Kesülallah" dediler. O da: "Allah's buyurdu. {Tii-mûa1 rivayet etmiştir. Hâkim, senedi sahihtir demiştir).[399]
Hadis, zahiren ve batınen Allah'ı (c.c) zikre devam, O'nun katında faydalı ve O'na yakın olmanın en emin yolu olduğuna delâlet etmektedir. Çünkü kişi vakitlerini O'nu zikirle, ömrünü O'nu zikirle geçiriyor. Bu ise cihadın bir nevidir. Kişi fitneden, nefs-i emmarenin kötü arzularından uzaklaşarak devamlı Allah (c.c) ile irtibat kurar ve devamlı O'nunla beraber olursa, elbette buna eş bir amel bulunamaz. Allah'ı zikretmek teşvik edilmektedir. Ztkir ehli harp meydanlanndakilerden bile üstün tutulmuştur. Zira biri dış düşmanla, diğeri ise en kötü ve tehlikeli düşman olan nefis ile çarpışmaktadır.[400]
1442. Sa'd b, EH Vakkas'tan şöyle rivayet edilmiştir: "Kendisi bir gün Rasûlullah ile birlikte bir kadının yanına girdiler. Kadının önünde teşbih sayısuu tesbit etmek için çekirdekler -veya çakıl taşlan- vardı. RasOlullah (s.a) kadına "Sana bu yaptığından daha kolay -veya daha faziletli- bir zikir söyleyeyim mi?" diye sorduktan sonra söyle cevap buyurdu: "Gökte yarattıklarının sayısınca Allah'ı teşbih ederim. Yerde yarattıklarının sayısınca Allah'ı tenzih ederim. Yer ve gök arastndakilerin sayısınca Allah'ı tenzih ederim. Yarattığın şeyler sayısınca Allah'ı teşbih ederim. Allahu Ekber bu şekilde, elhamdülillah bu tarzda, La ilahe illallah bu şekilde, lâ havle ve la kuvvete illâ bülâh da bu tarzda okunacaktır" (Tirmizi rivayet etmiştir. Hadis, hasendi: demiştir).[401]
Hadis RasûIuUah'ın (s.a) tavsiye buyurduğu şekilde teşbih etmenin, çakıl taşlarını kullanmaktan efdal olduğuna delildir. Zira bu ifadeler, öyle çok sayıyı içine almaktadır ki, saymak mümkün değildir. Allah'ın (c.c) mahlü-katını saymak için, denizler mürekkep olsa, yine yetmez
Hadis-i şerif dua ve tesbihat ifadelerinin veciz ve az sözle çok şey kastedilecek cinsten olmasına da işaret etmektedir. Zira gönüllerdeki gizliyi, kalplerdeki esrarı bilen O'dur.
Dil-kalp birliği içinde Allah'ı (c.c) çok zikretmek gerekir.[402]
Yalnız şunu bilmeli ki, cünüp ve hayızlı kadının Kur'an okuması helâl değildir.[403]
1443. Ebu Musa'dan (r.a) RasûIuUah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir; "Sana cennet hazinelerinden birini göstereyim mi?" "Evet yâ Rasülallah" dedim. O da: "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh " diye cevap verdi. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[404]
Hadis "lâ havle..." zikrinin çokça söylenmesi için teşvik etmektedir. Bu cümlenin cennet hazinelerinden biri olmasının sebebi, Allah'a (c.c) teslimiyet ve O'ndan başka yaratan olmadığını bilerek, her şeyin O'na ait kılındığı içindir. Zira kul kendiliğinden bir şerri defetmek ve bir hayrı elde etmek özelliklerine sahip değildir. Ancak bunlar Allah'ın (c.c) iradesi ile olur. Dili ile "lâ havle..." cümlesini tekrarlayan, manasını da düşündüğü için, sevabı çok olacaktır.
"Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün uzayıp kısa-larak birbirini kovalamasında şuurlu kimseler için birçok ibretler vardır. O kimseler ki, ayakta iken, otururken, yanlan üstü (yatar) iken Aliah'ı hatırlayıp anarlar." (Âl-i tmran, 190-191)[405]
1444. Hz. Âişe'den (r.a) rivayet edildiğine göre; "Rasûluliah (s.a) her durumda Allah'ı anardı." (Müslim rivayet etmiştir)[406]
Her hal ve vakitte zikir ifadeleri söylenebilir. Hadisimiz, Allah'ın zikr edilmesini teşvik etmektedir. Abdestti veya abdestsiz hallerde de zikir çekilebilir. Mü'min, Allah'ı (c.c) anmadan vakit geçirmemelidir.[407]
3445. îbn Abbas'tan Rasûîullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Eğer içinizden biri eşine yaklaşınca "Bismillah, eyAllahım, bizi şeytandan ve şeytanı da bize nasip edeceğin çocuktan uzak tut'' derse ve arala-nndakİ yakınlaşma çocuk doğumuna yol açarsa, şeytan o çocuğa hiçbir zarar veremez." (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir)[408]
Clmadan önce besmele çekip, dua etmek müsîehabdır. Fakai cima anında kadın ve erkek konuşmamalıdır, konuşmaları ve dua etmeleri mekruh görülmüştür.
Öncesinde dua ve besmele çekilen bir birleşme sonucu hamile kalmmış-sa; doğacak çocuk şeytanın eza ve cefasından, vesvesesinden korunmuş olur.[409]
1446. Huzeyfe ve Ebu Zerr'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Rasûluliah (s.a) yatağına uzanınca "Allattım! Sen 'in adınla yaşar ve ölürüm " dsr-dİ. Uyanınca da "Hamd bizi öldürdükten sonra yeniden dirilten Allah 'a mahsustur. Yeniden diriiince Ö'na varılacaktır" derdi. (Buhârî rivayet etmiştir).[410]
Uykudan önce ve uyandıktan sonra bu duayı söylemek müsîehabdır. Bu zikir sayesinde kul, umulur ki, uyku ve uyanık halinde Mevla'sına yönelmiş olur. Gece ve gündüz O'nu zikretmiş olur. Hayatın ve ölümün O'nun elinde olduğunu hiç unutmaz, yaşarken de, Ölümün bir benzeri olan uykuya dalarken de hep Allah ile meşgul olur. Böylece Allah'tan gafü olmama bahtiyarlığına erişir.[411]
"Sabah akşam Rabb'lerine, O'nun cemâlini dileyerek dua edenler ile beraber candan sabret. Dünya hayatının zinetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma..." (Kehf, 28)[412]
1447. Ebu Hürsyre'den (r.a) RasüIuÜah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'ın birtakım melekleri vardır ki, bunlar sokaklarda dolaşıp zikredenleri araştırırlar. Allah'ı zikreden bir gruba rastlayınca, birbirlerine "Geliniz, aradığınız buradadır" diye seslenirler ve zikredenleri göğe kadar kanatlan altsna alırlar. Gökyüzüne çıkınca Allah Teâla -aslında her şeyi bildiği halde- onlara; "Kullarım ne diyor?" diye sorar. Melekler de O'na; "Seni teşbih, tekbir ediyorlar. Sana hamd ve tazim sunuyorlar" diye cevap verirler. Yüce Allah; "Onlar beni gördü mü?" diye sorar. Melekler; "Hayır, vallahi Sen'i görmemişlerdir" diye cevap verirler. Allah Teâlâ "Ya Ben'i görmüş olsalardı ne yaparlardı?1' dîye sorar. Melekler de O'na "Eğer Sen'i görmüş olsalardı daha çok ibadet ederler, daha çok tazim ederler ve daha çok teşbih ederlerdi" diye cevap verirler.
Yüce Allah onlara "Kullarım ne istiyorlar?" diye sorar. Melekler "Sen'-den cennet istiyorlar" diye cevap verirler. Allah Teâlâ onlara; "Cenneti gördüler mi?" diye sorar. Melekler "Hayır, vallahi yâ Rabbi, orayı görmemişlerdir" diye cevap verirler. Allah Teâlâ onlara; "Orayı görmüş olsalardı ne yaparlardı? orar. Melekler de O'na; "Eğer orayı görmüş olsalardı oraya karşı daha güçlü bir özlem duyarlar, orayı daha ısrarlı bir şekilde isterler ve daha güçlü bir arzu duyarlardı" diye cevap verirler.
"Neye karsj Bana sığınıyorlar? diye sorar. Melekler; "Cehennemden Sana sığınıyorlar" diye cevap verirler. Allah; 'Onlar cehennemi gördüler mi?" diye sorar. Metekîer, "Hayır, vallahi orayı görmemişlerdir" diye cevap verirler. Allah meleklere "Ya cehennemi görmüş olsalardı ns yaparlardı?" diye sorar. Melekler; "Eğer orayı görmüş olsalardı ondan daha şiddette kaçar, daha çok korkarlardı" diye cevap verirler. Bunun üzerine Yüce Allah "Şahit olunuz ki onian affettim" buyurur. Meleklerden birisi: "Onlar arasında falanca kimse var îd, o asheds onlardan değildir. Şahsî bir amaç için onların arasına katılmıştır" der. Ulu Allah o meleğe, "Onlar öyle bir gruptur ki, onların arkadaşı kendilerine ihanet etmez" buyurur. (Buhân ve Müslim rivayet etmişlerdir)[413]
Müslim'in, Ebu Hürsyre'den (r.a) naklettiği diğer bir rivayete göre hadis şöyledir: "Allah'ın birtakım faziletli v« gezgin melekleri vardır, zikir meclislerini araştırırlar. Zikir yapılan bir toplantı bulunca zikredenlerin yanma Otururlar. Kanatlanın birbiri üzerine gererek zikredenler ile dünya göğünün arasını doldururlar. Allah Teâlâ -her şeyi daha iyi bildiği halde- onlara "Nereden geliyorsun?" diye sorar. Melekler de O'na "Yeryüzünde Sana teşbih eden, tekbir eden, tehlil eden, hamdeden ve Ssn'den dilekte bulunan bir grup kulunun yanından geliyoruz" derler. Allah meleklere "Benden ne istiyorlar?" diye sorar. Melekler "Sen'den cennetini istiyorlar" derler. Allah "Onlar cennetimi gördüler nuT'diye sorar. Melekler "Hayır, yâ Rabb'i" diye cevap verirler. Alîah; "Ya cennetimi görmüş olsalardı ne yaparlardı" diye sorar. Melekler, "Aynca Sen'den kurtuluş diliyorlar" derler. Allah "Neden kurtulmak istiyorlar?" diye sorar. Melekler "Cehenneminden yâ Rabb'i" dîye cevap verirler. Allah; "Onlar cehenemi gördüler mi?" dîye sorar. Melekler, "Hayır" derler. Yüce Allah; "Cehennemi görmüş olsalardı ne yaparlardı" diye sorar. Melekler, "Sen'den affedilmelerini diliyorlar" derler. Aİlah Teâlâ da "Onları affettim, İsteklerini verdim ve kurtulmayı dilediklerinden de kendilerini kurtardım" buyurur. Melekler, "Aralarında günahkâr bir kul vardı. Tesadüfen yanlarına vanp araianna girdi" derler. Yüce Allah "Onu da affettim. Onlar öyle bir grup ki, onîann yanında oturan kendilerine ihanet etmez" buyurur.
Hadis, Allah'ı (c.c) zikrin ve zikredenlerin faziletine açık delil teşkil ediyor. Allah'ı zikr edenler, ehl-i zikir lafızlarının kapsamına, namaz talan, Kur'an okuyan, dua edenler, dinî ilimlerin tedrisatım yapanlar vb. girer. Zira her bir grup değişik şekilde Allah'a zikretmektedirler.
Melekler arasında yalnızca zikir halkalarını araştırıp, teftiş eden, onların hallerini Allah'a (c.c) arz eden fırkalar vardır.
Salih kişilerle düşüp kalkmanın da bereketine hadis-i şerif delil oluyor.
Zikir iki çeşittir:. Biri kalp, diğeri dil iledir. Kalp ile zikirde iki çeşittir: Biri Allah Teâlâ'nın azametini, yerle göklerdeki ayetlerini düşünmektir ki, bu zikrin en yüksek mertebesİdir. Hadisten kastedilen de budur. Diğeri, kalp ile birlikte dilin zikretmesidir. Allah'ı (c.c) dille zikretmek İse zikirlerin en zayıfıdır. Bununla beraber onda da büyük fazilet" var.
Meleklerin kalple yapılan zikri yazıp yazmadıkları ihtilaflı bir konudur. Ban filimler, kalbinden zikreden kimseden görülen bîr alâmet sayesinde melekler onları bilir ve yazarlar, görüşündedirler. Diğer bir kısım alimler ise, kalpten geçeni ancak Allah bilebileceğinden, onlan melekler yazamaz, derler.
îmam Nevevî ise, bu konuda şöyle der: "Doğrusu onlar, kalp ile edilen zikri yazarlar. Kalbin huzuru İle birlikte dille yapılan zikir sadece kalple yapılan zikirden faziletlidir. .
Zikir meclisinde, zikretmeden oturanlar bile oraya inen rahmetten istifade ederler. Melekler Allah'ı (c.c) zikredenleri muhabbetle seyrederler. Kullarının kötü hallerini değil de, ibadet ve taat olan hallerini meleklerine seyrettirmesi Allah'ın (c.c) ince bir lütfudur.
Yüce Allah, dünyada, dünya gözü ile görülemez. Ahirette o mükâfatı kazananlar, cennetten Rabb'lerini göreceklerdir ki bu lezzet, cennetin tüm lezzetlerinden daha tatlıdır.[414]
1448. Ebu Hüreyre'den ve Ebu Saîd'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'ı zikretmek Üzere oturan bir gruba me-
lekler kanat gerer, onlan rahmet-i ilâhi kuşatır ve onlara sekinet iner. Allah da onlan yanındakiler arasında anar." (Müslim rivayet etmiştir).[415]
Hadîs, zikir ehlinin faziletini anlatmaktadır. Ehl-İ zikirle oturup kalkmanın, onlarla dost olmanın hayırlara vesile olacağına işaret eden hadisimiz; Allah'ın kendini zikredenleri katında meleklere zikrettiğim ifade etmektedir.
Bir önceki (1447) no'lu hadis ve şerhi, bu hadisimizi daha güzel açıklamaktadır.[416]
1449. Ebu Vâkid el-Hâris b. Avftan rivayet edildiğine göre; bir gün Ra-sûlullah (s.a) sahabîleri İle birlikte mescidde otururken üç adam çikagetdi. İkisi Rasûlullah'a doğru yöneldi. Üçüncüsü de dönüp gitti. Hz. Peygamber'e doğru yürüyenler onun yanına varınca durdular. Birisi, halkada bir boşluk bulup oraya oturdu, öbürü de, sahabSerin arkasında oturdu. Rasûlullah sohbeti bitirince sahabîlere şöyle buyurdu: "Size şu üç kişi hakkında bilgi vereyim mi? Onlardan biri Allah'a sığındı. Allah da ona sığınak lütfetti, öbürü sıkıntı vermekten utandı. Allah da onun havasım mükâfatlandırdı. Öteki İse yüz çevirdi. Allah da ondan yüz çevirdi. " (Buhar! ve Müslim rivayet etmişlerdir).[417]
Râvi Haris b. Avf, Ebu Vâkid el-Leysî şeklinde meşhurdur. İbnu'l-EAr, onun Mekke fethinden önce müsîüman olduğunu ve bu fethe katıldığını belirtmektedir.
Hicrî 68 yılında 75 yaşSannds ölmüştür. Râsululİah'tan (s.&) 2 rivayet etmiştir.
Hadis, ilim meclislerinde oturmanın müstehab olduğunu belirtiyor. Oturulacağı zaman, bulunan bir boş yere oturmalı, kimse rahatsız edilmemelidir.
İnsanları rahatsız etmemek, sıkıştırmamak ve haya sahibi olmak faziletlidir, özürsüz olarak ilim öğretilen, ilmî sohbet yapılsa meclislerden gitmek kötü bir harekettir. Bu şekilde ilimden yüz çevirenden Allah da yüz çevirir, yani; affı ile, bağışı ile ona muamele etmez.[418]
1450. Ebu Saîd el-HudrTden şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Muaviye, "Mescidde kurulan bir halkanın yanına giderek bîr araya gelip oturmanızın sebebi nedir?" diye sordu. Halkada bulunanlar; "Allah'ı zikretmek için bi-raraya gelip halka kurduk" dediler. Muaviys; "Aîlah hakkı için sırf bu gaye ile mi bir araya gelip haika kurdunuz?" diye sordu. Halkada bulunanlar; başka bir amacı yoktur" diye cevap vermin
verdirmedim. Hiçbir kimse, benden daha az hadis rivayet etmiş değildir. Ra-sûluüah (s.a) bir gün sahabîlerine teşekkül ettirdiği bir halkanın yanma v&r-di, kendilerine; '*Bir araya gelip halka kurmanızın sebebi nedir?" diye sordu. Onlar da "Allah'ın anmak, bizi îslâmia şereflendirdiği ve onu bws bağışladığı için O'na hamdetmek üzere biraraya gelip halka kurduk" dediler. Ra-sütullah onlara "Allah hakkı için sırf bu gaye ile mi bir araya gelip halka kurdunuz?" diye sordu. Onlar da "Allah hakkı için sırf bu gaye üe halka kurduk" diye cevap verdiler. Bunun üzerine RasüluUah onlara söyle buyur-. du: 'Size inanmadığım için yemin verdirmiş değilim. Fakat Cebrail (a.s) ge-lersk bana sizler ile meleklere karşı iftihar ettğini bildirdi." (Müslim rivayet etmiştir)[419]
Hadis, Allah nzasi için ilmî sohbetler yapanları ve bu sohbetlere katılanları methetmektedir. Yine Allah nzast için yapılan amellerin faziletinin güzelliğine işaret edilmiştir. Zira Allah katında, iblâs ve samimiyetten uzak, maddî ve dünyevî arzular sebebi ile yapılan amellerin kıymeti yoktur. Bu ilim bile olsa, eğer onunla Allah (c.c) nzası dışında bir şey kasîedüiyorsa zemme-dilmiştir. Fakat, Allah (cx) nzası kazanılmak amacı ile ilim yapılır, peşinden de dünyalık gelirse bunda bir mahzur görülmemiştir.
İnsan; salih, ehî-i zikir ve ilim ehli ile oturup kalkmaya ça^şmah, onîan kalben sevmelidir ki, anlara inen rahmetten faydalansın.
Allah Teâlâ'mn meleklere İftiharda bulunması Knr'an okuyanu ehlinin faziletim onlara bildirerek haklarında methü sena etmesidir. Bu fas leti kazanmak için okul, medrese, kışla vs. yerlerde toplanmak da mesek hükmündedir.[420]
"Rabb'ini, sabah-aksam, içinden yalvararak ve çekinerek, duyabileceğin kadar hafif bir sesle an, sakın gafillerden olma." (A'raf, 205)
"Gttneş dogmadan ve batmadan önce hamdederek, Rabb'inin adını an." (Tana, 130)
*'Akşam, sabah hamdederek Rabb'ini noksan sıfatlardan tenzih et.' (Gafîr, 55)
"Allah'ın yoce tanınmasına, içinde adlnm anılmasına izia verdiği mes-ddterde, sabah-aksam O'nu teşbih edenler var. O kimseler ki, oalan ne ticaret, ne alışveriş Allah'ın adını anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoy ar." (Nur, 36-37)
"Biz dağlan onun (Davud a.s.) emrine vermiştik. Onlar, güneş batar ve doğarken onunla birlikte Allah'ı teşbih ederlerdi." (Sâd, 18)[421]
1451. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasülull^h'in (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kiin sabaha girdiğinde ve akşama erdiğinde yüz defa "Süb~ hânellâhi ve bihamdihi" derse kıyamet günü hiçbir fert onun getirdiği tesbi-hm ecrinden daha fazla bir sevap ile gelemez. Ancak onun söylediğinin mislini veya daha fazlasını söyleyen kimse (bu hükümden) müstesnadır." (Müslim rivayet etmiştir)[422]
Hadis "Sûbhânellâhi ve bihamdihi" zikrinin Allah (c.c) tarafından sevildiğine deiil oluyor. Diğer zikirlerden daha da üstündür. Sabah ve akşam vakitlerinin âkredümesindeki hikmet; sabah günün başlangıcı, akşam ise sonu olduğu içindir. Başlangıçta ve sonda Aîlah zikir, o günde yapılan hatalara keffâret olur.[423]
1452. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre Nebî'ye (s.a) birisi gelerek şöyle dedi: "Yâ Rasûhîlah, dün gece beni sokan bir akrep yüzünden neler çektim neler!" Rasûîuüah (s.a) da şöyle buyurdu: "Eğer akşamleyin 'Yaratılmışların şerrinden Allah 'in kelimât-ı tâmmesine sığınıyorum' deseydin o akrep sana hiçbir zarar vermezdi." (Müslim rivayet etmiştir)[424]
Hadis, belâ ve musibetler karşısında Allah'a (c.c) sığınmanın müstehab olduğuna delil oluyor. Yüce Allah kndisine hulüsi kalp ile sığınanları korur.[425]
1453. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) sabah olunca şöyle dua ettği rivayet edilmiştir: "Allahım, Sen'in yardımınla sabaha kavuştuk, Sen'in yardımınla aksama vardık. Sen'in yardımınla yaşar, Sen'in takdirinle ölürüz, en son dğnüşümüz de Sanadır." (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tirmizî, hadis, hasendir demistir).[426]
Hadis, yalarken ve kalkarken Allah'a (c.c) dua etmenin müstehab olduğunu ifade eder. Rahat uyku, uykudan kalkmak ve yeni güne dinç bir şekilde başlamak Allah'ın birer nimetidir. Her an Allah'ı (c.c) ve yardımını hatırlamak kulluğun şiarıdır.
"Uykunun Adabı" bölümünde hadisimiz hakkında, söz söylenmişti.[427]
1454. Ebu Hüreyre'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Ebu Bekir (r.a); 'Ya Rasûlallah! Bana, sabahleyin ve akşamleyin söyleyebileceğim duayı emir buyurunuz" dedi. Rasûlullah da "Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve aşikârı bilen herşeyin Rabb'i ve sahibi olan Allah! Sen'den başka hiçbir ilâh bulunmadığına şehadet ederim. Nefsimin ve şeytanın şerrinden ve Sana ortak koşmayı teşvik etmesinden Sana sığınırım'de. 'Bu duayı sabah ve akşamları yatağa yattığın zaman oku' buyurdu." (Ebu Dâvud ve Tirmizîrivayet etmiştir. Tirmizî, hadis, hasen ve sahihtir demiştir). [428]
Ebu Bekir'in (r.a) sabah ve aksam söyleyeceği zikrin bildirilmesini arzu etmesi, bu vakitlerin şereflerine binaendir. Hem sabah günün başlangıcı, akşam ise sonudur. İki zikir arasında geçen günün hatalanna bu zikirlerin kef-fâret olması umi'[429]
1455. İbn Mes'uddan (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) aksama ulaştığı zaman su duayı ettiği rivayet edilmiştir: "Geceye girdik, büyüklük Allah'a layık, hamd O'na mahsustur. Tek olan A Hah 'tan başka hiçbir ilâh yoktur, O'nun ortağı da yoktur."
Râvi der ki: Bu duaların arasında Rasûlullah'ın (s.a) şu duayı da okuduğunu zannediyorum: "Mülk O'nundur, hamd O'na mahsustur. O, her şeye gücü yetendir. Rabbi'm, bu gecede ve sonrakilerde vukua gelecek şeylerin hayrını dilerim. Bu gecede ve sonrakilerde olacak şeylerin şerrinden Sana sığınırım. Tembellikten, kötü duruma düşüren ihtiyarlıktan, ateşin ve kabrin azabından Sana sığınırım." Sabaha ulaştığı zaman da bu duayı: "Sabaha girdik ve büyüklük Allah'a lâyıktır" diyerek okurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[430]
Bu ve önceki hadislerde ifade edilen zikirlere sabah akşam devam etmek müstehabdır. Uykudan önce ve uyandıktan sonra da bu zikirlere devam edilmelidir.
Böylece insanın zihni devamlı Rabb'i ile olur. O'ndan gafil olmaz..O'nun adımını, murakabesini, azabını ve rahmetini unutmamış olur. Bu zikirlere devam ederken, Allah'tan emniyet, hidayet, dünya ve ahiretin şerlerinden kurtulma dileklerinde bulunulur. Bunların yanında zikri ile Allah'ın ru-bûbiyetini ikrar eden ve ulûhiyetin yalnız O'na layık olduğunu itiraf eden bir zat olur.[431]
1456. Abdullah b. Hubeyb'ten (r.a) Rasülullah'ın <s.a) şöyle buyurduğu rivayet bilmiştir: "Sabah ve akşam üç defa Kul hüvaliahu ahad, Kul eû-Zü birabh 'H-felak ve Kul eûzu birabb 'in-nas surelerini oku. Bunlar sana her-şeye karşt yeter." (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tirmizî hadis ha-sen ve sahihtir demiştir).[432]
Sabah ve akşam ihlâs ve muavezeteyn (feiak ve nâs) surelerini okumak müstehabdir. Rasûlullah (s.a) yatağa girdiğinde bu sureleri okurdu. Sonra da elleri ile vücudunu meshederek, bu dualarla tüm vücudunun Allah (c.c) tarafından korunmasını arzu ederdi.[433]
1457. Osman b. Affan'dan (r.a) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her sabah ve akşam üç defa "BİsmiilâhiUezî lâ yedurru maa ismini şey'ün fil-ardı ve lâ fi Vsemâİ ve huve's-semîu'l-aîîm (Adının yardımı ile yerde ve gökteki hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah'ın adı ile, O hakkıyla işiten, kemâliyle bilendir) derse ona hiçbir şey zarar veremez." (Ebû Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. (Tirmizî, hadis hasen-sahiptîr demiştir)[434]
Hadis, İnsanm Allah'ın (c.c) kudreti üe koruması için bu zikri söylemesinin gereğine delil oluyor. Bu zikir sayesinde kötü ve zararlıların tamamından AJlah (c.c) korur. Her türlü belâ ve musibetten koruyacağı hakkmdda Allah'a (c.c) samimice itaat etmek gerekir. Zira O, insanı koruyan ve muhafaza ölendir. O'nun kudreti ile ancak eziyet ve beiâlar defedilebilir.[435]
"Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün uzayıp kısa-larak biririni kovalamasında şuurlu kimseler için birçok ibretler vardır. O kimseler ayakta, oturarak veyanüstü yatarak Allah'ın adım anarlar ve gökler ile yeryüzünün yaratılışı hakkında düşünceye dalarlar." (ÂI-i İmran, Î90-191)[436]
1458. Huzeyfe ve Ebu Zerr'den Rasülullah'ın (s.a) yatağına girince şöyte dediği rivayet edilmiştir: "AUahıml Sen'in adınla yaşar ve Ölürüm." (Buhfi-rf rivayet etmiştir).[437]
Hadisin şerhi, "Uykunun Adabı" bolümü (1446) no'lu hadiste geçmiştir. Oraya müracaat ediniz.[438]
1459. Hz. Ali'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) kendisine ve Fatıma'ya şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "Yataklarınıza girince, otuz üç defa tekbir getiriniz. Otuz üç defa teşbih edin ve otuz üç defa hamdedin " (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[439]
Bir rivayette teşbih otuz dört defa emredilmiştir. Diğer bir rivayette de tekbir otuz dört defa söylenmiştir.
Hadisimizde ifade edilen şekilde Allah'ı (c.c) teşbih etmek teşvik edilmektedir. Bu zikre, yatağa yatıldığında, uykudan Önce devam edilmelidir. Allah tektir, teki sever, prensibİnce zikirler tek sayılı olarak söylenmiştir.[440]
1460. Ebu Hüreyre'den (r.a) RasûluUah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: ''Biriniz yatağına gireceği zaman, elbisesinin iç tarafı ile, yatağını sikin. Zira o yatakta kendisinden önce başka bir canlının gezip gezinmediğini bilemez. Sonra da; "Yâ Rabb 'i Sen 'in adınla yatar ve Sen 'in adınla kalkarım. Eğer canımı alırsan Sen onu esirge, şayet onu salıverirsen salih kullarını nasıl koruyorsan onu da koru" desin." (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir).[441]
Hadis, yatağa girmeden, yatağın silinmesinin müstehab olduğuna İşaret ediyor, özellikle önceki asırlarda evler mükemmel olmadığı için yatağın içinden her an, toprak, haşerat gibi bir şeylerin oiması muhtemel idi. Bu hareket onlardan korunmayı sağlar.
Hadiste ifadesini bulan duanın her akşam söylenmesi teşvik edilmektedir. Çünkü bu dua, tamamen Allah'a (c.c) sığınmayı, nefsin ve fikrin sükûnet bulma arzusunu ifade etmektedir.[442]
1461. Hz. Âişe'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir."Rasûhıllah (s.a) yatağa girdiğinde muavvizât adı verilen sureleri okur, iki eline üfürür ve vücuduna sürerdi." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[443]
Yine onların naklettikleri bir rivayette hadis şöyledir: "Rasûlullah (s.a) her gece yatağına girince, avuçlarını birleştirip içlerine üfler ve avuçlarına Kul hüvaüâhu ehad, Kul eûzü birabö'ü-felâk, Kul eûzu blrabb 'in-nas surelerini okuduktan sonra baştndsft, yüzünden ve vücudunun ön kısımlarından başlayarak, ayaklan ile bedenini üç kere meshederdî (ovardı)
Hadis feîâk ve nâs surelerini yatağa girince okumanın müsîehab olduğuna delil oluyor. Bu surelere "gtuavvizât" denilmesi, Allah'ın İzniyle in-sanian zararlı mahluktan koruduğu içindir. Rasûlullah (s.a) kavli ve fiiE olarak bu duayı tavsiye buyurmuş ve kendisi de devam etmiştir. Samimiyetle okunduğunda Allah'ın (c.c) onlar vesilesi ile kulunu zararh mahluktan koruyacağında şüphe edilmemelidir.[444]
1462. Berâ b. Âzih'e (r.a) Rasûhıllah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edîimiştir: "Yatağına gireceğin zaman abdesti gibi abdest al ve sonra sağ tarafının üzerine yatarak "A ilahım! Kendimi sana teslim ettim, yüzümü sana döndüm, her işimi Sana havale ettim. Sen 'den yardım umarak ve Sen den çekinerek sırtımı Sena dayadım. Sen 'den ancak yine Sana sığınılabitir. indirmiş olduğun kitaba ve göndermiş olduğun peygambere inandım" de. O zaman eğer ölürsen doğduğun günkü gibi ölürsün, bunlar son sözün olsan." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir). [445]
Hadisin şerhi "Yaktn ve Tevekkül" bölümünde (803) nolu hadiste geç-Rtistİr. Oraya müracaat ediniz.[446]
1463. Enes'ten (r.a) Rasûlullah'm (s.a) yatağa yatınca şöyle dua ettiği rivayet edilmiştir: "Bize yeteri kadar yiyecek ve içecek veren Allah'a hamd olsun. Yeteri kadar yiyecek ve içecek ile barınabileceği bir yer bulamayan niceleri var." (Müslim rivayet etmiştir)[447]
Yatağa yatınca böyle dua etmek müstehabdır. Bunda Allah'ın verdiği nimetleri kulun hatırlaması mevcuttur. Dünyalık bakımından kendisinden aşağıda olanlar hatırlanmış ve yanındakinin çokluğu görülerek Allah'a (c.c) şükür edilmiştir. Kişinin yeteri kadar yiyeceği, içeceği, ve bannağı olması mutluluk kaynağıdır. Bunun azı, rahmete sokacağı; çoğu şımartacağı için yeter miktar ölçü kabul edilmiştir.[448]
1464. Huzeyfe'den (r.a) rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a) uyumak istediğinde sağ elini yanağının altına kor, sonra şu duayı okurdu: "Allahın, kullarını hasrettiğin gün beni azabından koru!" (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendîr demiştir).[449]
Aynı hadisi Hafsa'dan rivayet eden Ebu Davud'un naklinde; Rasûiui-lah'm (s.a) bu duayı üç defa okuduğu söylenir.
Hadis, Efendimizin Allah'a (c.c) karşı tevazusuna delil teşkil ediyor. Tüm günahlardan korunduğu ve her halini zikir, fikir ve hayırlı işle geçirdiği halde ahiret endişesi içinde bulunmaktadır. Efendimiz, ümmetine Allah'ın (c.c) azabından emin olmalarını, haliyle tembih etmektedir. Aynı zamanda, O'-nun af ve rahmetini hatırlayıp da gevşeklik göstermemelidir. Zira rahmet Peygamberi bile O'nun azabını unutmamıştır.[450]
"Rabb'îniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, dua m kabul edeyim." (Ğa-fir, 60)
"Kullarım, Ben'İ senden sorunca (de ki); Ben onlara yakınım. Bana dua edince dualarını kabul ederim..." (Bakara, 186)
"Rabbi'nize yalvara yakara, gizlice dua edin. Şüphesiz ki Allah haddini aşanları sevmez." (A'raf, 55) sizleri yeryüzünde daha öncekilerin yeril-; birlikte bir başkası mı? Ne kadar nz dtUşüRüyorsanus!" (Nemi, 62)[451]
1465. Numan b. Bİşr'dcn Rasüluiiah'm (s.a) şöyJe buyurduğu rivayet edilmiştir: "Dua bir ibadettir." (Ebu, D.âvüd ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. TirraM hadis hasen ve sahihtir demitir).[452]
İsîâm dininde İbadet mefhumu çok şümullüdür. Allah'a (c.c) karşı yapılan her türlü taat, niyaz, boyun eğmek ibadet sayılmaktadır. Fakat bunun manası; dua, diğer ibadetlere İhtiyaç bırakmayacak bir ibadettir, demek değildir. Farz kılınmış ibadetler yapılmakla birlikte dua da ibadet olur. Hadisin ifade ettiği mana, dua da ibadet şümulüne dahildir ve o ABah'a (c.c) karşı kişinin kulluğunu ortaya koymasıdır. Allah'ın yüceliği karşısında acizliğini İtiraf eden kulun, yaivarış ve yakarışıdır.[453]
1466. Hz.Âişe'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir; "Rasülullah (s.a) özlü duaları sever, böyle olmayanları terk ederdi. [454]
1467. Hz. Enes'îen (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Rasûiuüah'ın (s.a) yaptığı en çok dua şudur: "AHahtm! Bize dünyada da ahirette de güzellik ver ve hm cehennemin azabından koru." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[455]
Müslim'in bir rivayetinde şu fazlalık vardır: "Enes dua etmek isteyince bu duayı söyler. Bir dua yapmak isleyince bu duayı da duasının içine alırdı"
Hadisimiz, dünya ve ahiret hayırlarını ifade eden bu duayı etmenin müs-îehsb olduğuna işaret ediyor. Rasüİuİlah'm (s.a) devam ettiği diğer dualara da devam etmek müstehab olur. Ashab, sözleri ve fiillerinde Rasûlullah'a (s.a) uymayı kendilerine en büyük şeref saymışlardır. [456]
1468. İbni Mes'ud'dan Rasüluüah'm (s.a) şöyle dua ettiği rivayet edilmiştir: "Altahım!Sen'den hidâyet, takva, iffet ve zenginlik isterim. "(Müslim rivayet etmiştir) [457]
"Takva", Allah'ın (c.c) emirlerine uymak, nehiyierinden kaçmaktır. "İffet", ma'siyet ve çirkin huylardan uzak kalmaktır.
"Zenginlik", insanlara muhtaç olmamaktır. Burada bu çeşit zenginlik arzu edilmektedir.
Hidâyet önce istenmiştir, takva onun Üzerine bina edilmiştir.
Hadise dikkat edilirse; önce dinî istekler, onlar tamamlandıktan sonra, dünyevî arzular dile getirilmiştir.[458]
1469. Tank b. Eşyem'dcn (r.a) rivayet edildiğine göre; Nebî (s.a), bir kimse müslüman olunca, ona Ünce namaz kılmasını öğretir, sonra da şöyle dua etmesini emrederdi: "Allahım! Günahlarımı affeyle, bana rahmet eyle, bana hidâyet, sağlık ver ve beni nzıklandır." (Müslim rivayet etmiştir)[459]
Yine Müslim'in naklettiği bir rivayette; Adamın birisi gelerek "Yâ Ra-sûhllah, Rabbi'mden bir şey İsterken ne diyeyim?" diye sordu. Rasûluiiah da ona: "Allahım! Günahlarımı affeyle bana hidâyet, sağlık ve nzık lütfeyle" de; Bu cümleler senin hem dünyana, hem ahiretine ait dileklerini bir arada ifade eder" buyurmuştur.
Tank b. Eşyem (veya Üşeym) sahabe olan Ebu Malik'İn babasıdır. Ken-cüsinden 4 hadis rivayet edilmiştir.
Hadisimiz, namazın önemine işaret etmektedir. Hadisten anlaşılan;, ki-Şİ, Allah'tan önce affını ve mağfiretini istemelidir. Bunlardan sonra Aİİah'-tan ömür boyu hidâyet üzere kalmak, sağlık ve sıhhat içinde yaşama ve de yeter miktarda rmklandınlmak istemelidir.[460]
1470. Abdullah b. Amr b. Âs'tan (ra) RasÛlullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Ey kalpleri (dilediği yöne) çeviren Allah, bizim kalplerimizi Sana taata yönelt." (Müslim rivayet etmiştir)[461]
Bu şekilde dua etmek müstehabdır. Çünkü bunda, taata yönelmek ve onda devam arzusu mevcuttur. Bir hadiste de: "Ademoğlunun hepsinin kalbi tek bir kalp gibi A ilah 'tn parmaklarından ikisi arasındadır. Onlarda dilediği gibi tasarruf yapar" buyurulmuştur.[462]
1471. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Tahammül edilmez belâdan, sıkıntıya düşmekten, kazanın fena etkisinden ve düşmanın gülmesinden Allah 'a sığınınız." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[463]
Bir rivayette Süfyan, "Bunlardan birini ziyade ettiğinden şüphe ediyorum" demiştir.
İbn Ömer'e (r.a) tahammül edilmez belânın ne olduğu soruldu. O da şöyle buyurdu: "Malın azlığı, çoluk-çocuğun çokluğudur." Ibn Hacer de, malın azlığı ile çoluk çocuğun çokluğunu bu çeşit belâlardan birisi olarak nitelemiştir. Bazılan da ölümün kendisine tercih edildiği belâdır, demişlerdir.
"Kaza", hüküm demek İse de, burada hakkında hüküm verilen şey manasında kullanılmıştır.
İnsana dûşmamı g&îmesi üzüntü, düşmanın OzOlmesi de neşe verir. Sıkum ve ozünta; hin geçici, diğeri ebedî olmak üzere iki çeşittir. Duma sıkıştın geçkâ, atiret sıkıntısı ise daha çetin ve ebedî olabilir. Her ki hafiyle de o arzu edft-nez. Arzu edilmeyen şeylerden Allah'a (c.c) sığışmak kulluk gereğidir.[464]
1472. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'm (s.a) şöyle dua ettiği rivayet edilmiştir: "Allahim! Sen işimin koruyucusu bulunan dinimi, içinde yaşadığım dünyamı (huzur-u ilâhiye) dönüşümün içinde olacağı anketimi düzgün kıl. Hayatı her türlü hayn artırmaya, ölümü de her türlü zarardan rahatlamaya vesile kıl." (Müslim rivayet etmiştir)[465]
Rasûlullah (s.a) bu tür duaian ümmetine öğretmek amacıyla yapmıştır. Her haliyle ümmet tarafından örnek alınması tavsiye edilmiştir. Hadisteki duanın genel manası; "Allah'ım ömrümü, sevdiğin şeyler uğrunda harcat ve hoşlanmadığın şeylerden beni uzaklaştır'', demektir. Dünya ve ahiret mutluluğunu İstemek müstehabdır.[466]
1473. Hz. Aü'ye KasülııUah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet ediisuş&i?; "Alîahsml Beni hiâeyete uieştır ve doğru kıl."Diğer bîr rivayette: "AHahtm! Sen'den hidâyet ve doğruluk dilerim" şeklindedir. (Müslim rivayet etmiştir)[467]
ve doğruluk arzu ifade eden kelimelerle tehabdir. Dua ed^is, amelinde düfciuiağa aşın dikkat etmesi, gereklerine sarılması ve bu konuda sünnete uyması gerekir.[468]
1474. Enes'ten (r.a) Rasûluüah'ın (s.a) şöyle dua ettiği rivayet edilmiştir: "Allahım! Acizlikten , tembellikten korkaklıktan, aşın yaşlılıktan, cimrilikten, kabir azabından, hayatın ve Ölümün fitnesinden Sana sığınının." (Müslim rivayet etmiştir)[469]
Bir rivayette; "Borçyükünden ve di/şmanayenik düşmekten" ibareleri de mevcuttur.
Hadisimiz, zkrediien şer işlerden kurtulma isteği ve onların İçine düşme korkusundan Allah'a (c.c) sığınmayı ifade eder.
"Acizlik", hayır yapmaya güç yetiremenıektir. Kabirde olacak şeylerden de Allah'a (c.c.) sığmılımştır. Bir hadiste; "Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur" buyrulmakîadır. Başka bir hadiste de; "Kabir ahiret konaklarının ilkidir. O iyi olursa, sonrası da güzel olur. Kabir hali kötü olursa, sonrası da kötü olur" buyurulmuştur.[470]
1475. Ebu Bekir es-Sıddık'tan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Rasûluüah'a (s.a) "Bana namazda okuyacağım bir dua öğret" dedim. O da bana şöyle buyurdu:
"Aİlahım! Ben kendime çok zulmettim, Sen'den başka hiç kimse günahları affedemez. Katından bir bağış olarak beni bağışla ve bana rahmet et. Şüphesiz Sen affedici ve merhamet edicisin." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[471]
Müslim'in bir rivayetinde "namazda" dedikten sonra "evimde" buyurmuştur. Müslim'de ^ harfiyle "zulmen kesîran", vr1 harfiyle de "kebîran" rivayet edilmiştir. Bu rivayetler arası "kesîran kebîran" şeklinde cem edilebilir.
Rasûhülah'ın (s.a) Ebu Bekir'e (r.a) öğrettiği, bu şekilde dua etmek müs-tehabır. Bu duaya, evde namazlardan sonra devam edilmelidir.
Hadise dikkat edildiği zaman, samimi, açık ifadeler ve istenilen şey kesin bir şekilde görülmektedir. Dualarda aranan şey de, samimiyet, ifadenin kolay ve düzgünlüğü, isteğin de meşru olmasıdır.[472]
1476. Ebu Musa'dan (r.a) RasÛhıHah'm (s.a) sOyle dua ettiği rivayet edilmiştir: "Aİlahım! Hatamı, bilgisizliğimi, isimdeki israfımı ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle.
Aİlahım! Ciddi ve şaka olarak yaptığımı, hatamı ve kasten yaptığımı bağışla. Bunlann hepsi bende mevcuttur.
Aİlahım! önce yaptığım ve geriye bıraktığım, gizlediğim ve açığa vurduğum ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle. öne geçiren de geri bırakan da Sen'sin, Sen her şeye gücü yetensin." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[473]
Hadis Rasûlullah'm (s.a) ümmetine şümullü duayı taliminden ibarettir. Bu dua, onun tevazusuna da açık delil teşkil ediyor. Dua ile Allah'tan bağış, kurtuluş istemek, günahlardan af istemek her vakit ve ahvalde mümkündür. Dua ve tevbe için zaman, zemin aranmamalıdır.
"Öne geçirip, geri bırakan", tabirlerinden maksat, "dilediğini rahmet ve tevfîkînle öne geçirir, dilediğini de şaşkınlık vererek bu rahmetinden geri bırakırsın" demektir.
"Bunlann hepsi bende mevcuttur" sözü tevazu olarak söylenmiş, nefsin kemâle ermeyişini günah saymıştır. Bazıları, bundan sehven yaptıklarım bir kısımları da, peygamberlik gelmeden önceki hallerini kastettğini söylemişlerdir. İmam Ncvevî ise: 'Maksat ne olursa olsun, Efendimiz'in gelmiş geçmiş bütün günahları affolunmuştur.
O bu olayı tevazu için yapmıştır. Çünkü dua ibadettir" demiştir.[474]
1477. Hz. Âişe'den (r.a) Rasûluüah'm (s.a) şöyle dua ettiği mistir: "Allahım! Gerek İşlediğim, gerekse henüz istemediğim rinden Sana sığmırtm." (Müslim rivayet eîmişîir)[475]
Hadiste, yapılmış vs yapılması muhtemel hatalardan Allah'a nm müstehab olduğu İfade ediliyor. Yapılan hata ve işlenen günâhlardan, vakit geçirmeden Allah'a (c.c) sığınıp, af dilenmelidir. İleriye dönük, yapılabilecek hatalardan da önceden Allah'a (c.c) sığınmak kulluğun kemâle eriş merhalelerindendir. Böyle dua eden insan kibirden, kendini en iyi insan görme hatasından uzak kalmış olur. Aynı zamanda bu tevazuya da uygun düşer.[476]
1478. İbn Ömer'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) dualarından birinin şöyle olduğu rivayet edilmiştir: "AÜahırn! Vermiş olduğun nimetin kaybolmasından, vermiş olduğun sağlığın bozulmasından, ansızm geliverecek oian beSâ-datı ve her türlü öfkeden Sana sığınırım." (Müslim rivayet etmiştir).[477]
Nimetin kaybolması, sıhhat ve afiyetin bozulmaması için dua etmek müs-tehabdır. Gelip çatacak beiadan ve Allah'm hışmına uğramaktan da Allah'a sığınmak müstehabdsr. Allah'ın verdiği nimet ve sağlığı, yine O'nun rızası doğrultusunda kullanmak, bunların devamına sebep olur.[478]
1479. Zeyd b. Erkam'dan (r.a) Rasuluüah'ın (s.a) şöyle dua ettiği rivayet edilmiştir: "AHahun! Adzükt«n, tembellikten, cimrilikten, aşın yaşlılıktan ve kabir azabından Sana sığınırım.
AJÎahım! Nefsime takva ver ve onu temizle, onu temizleyenlerin en hayırlısı Sen'sin. Ruhumun velisi ve mevlası da Scn'sin.
Aüahım! Faydasız ilimden, korkusuz kalpten, doymayan nefisten ve kabul olunmayacak duadan sana sığınırım." (Müsüm rivayel etmiştir)[479]
Hadisimiz, takva sahibi olmayı ve ilim yapmayı teşvik etmektedir. İlim kendisi i!e amel edilmesi suretiyle kıymet kazanmaktadır. Takva ise mü'mi-nin şian olmalıdır. Ki o, Allah'ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmaktır. Fısk-u fücurdan uzak kalmaktır. Bunİarı yaparken işinde başarıya ulaştırma ve yardım etme hususunda Allah'a dayanmalıdır. Dine ve dünyaya faydah olan ilim talep eıSHmeÜdir. Bir hadisle; "Kendisi İle amel edilmeyen ilim, kendisinden in/ak edilmeyen hazineye benzer"
Ks!bi kasvet kaplayıp, Allah'ın emirlerinden ve nehiyierinden korkmaması bir felâkettir. Bir hadiste; "însanlarm Allah'tan uzak olanı kasvet kaplı kalptir" buyuruinnıştur. Ayet-i kerîmede de, "Kaipleri Aîlah 'ı anmak hususunda atmamış olanlara yazıklar olsun!" (Zümer, 22) buyuruimuştur.[480]
1480. İbn Abbas'tan (r.a) RasÛIuUah'uı (s.a) şöyle dua ettiği rivayet edilmiştir: "Allahım! Sen'in emrin üzere müslüman oldum. Sana inandım, Sana güvendim, her konuda Sana başvurdum. Sen'in adına insanlar ile mücadele ettim, Sen'in hakemliğine başvurdum. Geçmiş, gelecek, gizli, açık tüm günahlarımı affeyle. Derleten de gerileten de Sen'sin. Sen'den başka ilâh yoktur." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[481]
Hadis, Allah'a (c.c) rücu etmenin en kâmil şeklini açıklamaktadır. Tüm ahvalde O'nu düşünmeli, Allah'ın ipine sımsıkı sarılmalı ve yalnız O'na sı-ğımlmalıdır. Kİm, hakkıyla Allah'a sığınırsa. O, o kişiye yeter. Nitekim bir ayette de; "Kim Allah'a güvenirse, O, kendisine yeter..." (Talâk, 3) buyu-rulmaktadır.[482]
1481. Hz. Âişe'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şu kelimelerle dua ettiği rivayet edilmiştir: "Allahım! Cehennem ateşi ve fakirliğin şerrinden sana sığınırım. " (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. Tirmizî, hadis hasen-sahihtir demiştir. Bu Ebû Davud'un naklettiği lafızdır)[483]
Hadis, cehennem ateşinden korkuya ve bu sebeple oraya girmeye vesile olacak masiyetlerden uzaklaşmayı ifade etmektedir. Zenginlik ve fakirlikte onu iyi değerlendirenler için hayırlar mevcuttur. Fakat her ikisi de diğer bir yönden fitne kaynağıdır. Zenginlik; kişiyi, kibre, zulme, isyana ve küstahlığa götürebilir. Fakirlik de açmaya, dilenmeye, dalkavukluk gibi alçak huylara götürebilir.[484]
1482. Ziyâd b. ll&ka, amcası Kutbet'üb-nü Malik'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) söyle dua ettiğini rivayet etmiştir: "Allahım! Çirkin huylardan, çirkin davranışlardan ve çirkin arzulardan Sana sığınırım." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir).[485]
Ziyâd b. îlâka, tabiînden bir râvidir. 135. hicri yılında ölmüştür. • Amcası Kutb b. Mâlik, Kûfe'de iskan eden bir sahabîdir. Kutbe, Rasû-lullah'tan iki hadis rivayet etmiştir.
Hadisimiz, kötü huylardan sakmdınnakta güzel huy ve salih amellere teşvik etmektedir. Zira çirkin huy, çirkin arzu, ahiret de çirkin bir akıbet doğurur. Güzel huy ve arzular da güzeükiere vesile olur.[486]
1483. Şekel b. Humeyd'den (r.a) rivayet edilmiştir: "Yâ Rasûlallah bana bir dua öğret" dedim, o da; "Şöyle buyurdu: "Allahım, kulağımın, gözümün, dilimin ve cinsiyet uzvumun şerrinden Sana sığınırım." (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmişlerdir. Tirmizî, hadis hasendir, demiştir).[487]
Hadis, kulağı, gözü, dili ve cinsiyet uzvunu kötülüklerden korumayı teş-vİk etmektedir. Bunlar ancak Allah'ın (c.c) razı olacağı şekilde kullanılmah-dırTDiğer taraftan hadiste, kişinin tüm uzuvlarından mesul olduğu da hatırlatılmaktadır. Nitekim bir ayette: "Kulak, göz ve gönül, bunların hepsi yaptığından sorumludur" (İsra, 36) buyurulmaktadır.[488]
1484. Enes*ten (r.a) RasûluHah'ın <s.a> şöyle rfadiğî rivayet edümjş-tîr: "AUchım! Alaca hastalığından, dsHHkttm, nüzzamdan vs diğer k&îü hastalıklardan Sana sığmınm." (Ebu Dânsd sahih senede rivayet etmişîir)[489]
Heîâk did haftalıklardan Allah'a (c,c) sığınmak, sıhhat ve afiyet dilemek müstshabdir. Şiddetli hastsukîar insanın sabnns giderir de, belki hiçbir ecre nail olamaz. Hastalıklara sabredildiği ve isyan edilmediği takdirde, bol ecir ve sevap verileceği, günahlara keffâret olacağa bcürîİUnîştİr. Sabır sevabını alacağım diye, hastalığı giderme yollarına başvurmak doğru değildir. Tedavi olmaya çalışmak da sabırsızlık anlamını taşımaz.[490]
1485. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûluîlah'ın (s.a) şöyle dua ettiği rivayet edilmiştir: "AHahım! Açlıktan Sana sığınırım. Çünkü o kötü bir arkadaştır. Hıyanetten de Sana sığınırım, çünkü o kötü bir huydur." (Ebu Dâvud sahih senetle rivayet etmiştir)[491]
RasûluUah, şiddetli açlık ve hıyanetten sakındırmaktadır.
"Açlık" insanın nefis ve kalp rahatını bozar. Kötü şeyler düşünmeye sevkeder ve ibadet etmek için de güç ve takat bırakmaz.
"Hıyanet" emanete riayet etmeme hastalığıdır. Bu emanetin sahibi ya ku!. olur ya Allah (c.c) oîur, Ker ikisinin de emanetine riayet etmek ve hıya-
Kakîm'in Müstedrck'İnde îbn Mss'ud'dan (r.a) rivayet etliği bir hadiste: "AUahtm, fayda vermeyen ilimden, korkmayan kalpten, kabul olunmayan duadan, doymayan nefisten, açlıktan ve hıyanetten Sana sığınırım. Çünkü açlık köîü bir arkadaş, hıyanet İse kötü bîr huydur" bayısrulmuştur,[492]
1486. Hz. Ali'den (r.a) rivayet edildiğine göre: Kendisine sözleşmeli bir köle başvurarak "Sözleşmemi yerine getiremiyorum, bana yardım et" dedi. Hz. Ali (r.a) de ona "Sana Rasûlullah'îan (s.a} öğrendiğim birkaç cıVrılm öğreteyim: Dağlar kadar borcun oisa bile Allah borcunu ödemeni nasip eder" dedi ve köleye "Şu cümleleri söyle" diye sözlerine devam etti: "Allahım! Beni helâlin ile yetindirerek haramından sakındır. Beni faziletinle zengin kılarak başkalarına muhtaç olmaktan koru." (Tirmİzî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir)[493]
Borçiu kişinin Allah'a (c.c) dua etmesi, borcunu Ödemesinde kolaylığa sebep olur. Allah (c.c) ona helâlinden kazanma ve borcunu ödeme kolaylığı ihsan eder. Başkalarına el açmaktan korur. Efendimiz'in (s.a) istediği zenginlik, kişiyi ei açmakan koruyacak kadar olan zenginliktir. Yeter miktarda malın gereği, çeşitli hadislerde dile getirilmiştir. Bu hal takvaya da enpei değildir.[494]
1487. İmrân b. Husayn'dan (r.a) rivayet edildiğine göre; RasÛlullah (s.a) îmrân'ın babası Husayna dua olarak şu iki cümleyi öğretmişti: "AUaktm! Doğru yolda yürümeyi bana ilham et. Nefsimin şerrinden beni koru!" (Tir-mizî rivayet etmiştir. Hadis hasendir demiştir).[495]
Hadis, nefsin şerrinden sakınmayı, hidâyet ve istikamet talebini ifade etmektedir.
Allah'ın yardımı ile O'nun rızasına ulaştıracak ameller ve fazlma yaklaştıracak hareketler temenni edilmelidir. Bu arada nefsin de şerrinden Allah'a (c.c) sığınılmaktadır. Zira nefs, kötülüğü emreder. Bu durum bir ayette de belirtilmiştir: "Muhakkak ki nefis, kötülüğü emreder..." (Yusuf 53)[496]
1488. Ebu'1-Fadl Abas b Abdu'l-Muttalib'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Yâ RasûtaHah, Allah'tan isteyeceğim bir şeyi bana öğretiniz," dedim. O da; "Allah'tan afiyet isteyiniz" buyurdu, Birkaç gün sonra ona gelerek "Yâ Rasûlallah, Allah 'tan isteyeceğim bir şeyi bana öğretiniz" dedim. Bana şöyle buyurdu: "Ey Abbasi Ey RasÛlullah 'm amcası Allah'tan dünya ve ahirette esenlik (afiyet) dileyiniz." (Tirmİzî rivayet etmiştir. Hadis hasen-sahihtir demiştir)[497]
Hz. Abbas, Efendimiz'in amcasıdır, iki veya üç yas RasÛlullah'tan büyüktür. Cahiliye döneminde, hac ayhnnda hacılara su verme görevi olan "sikâye" görevini üstlenmişti. Akabe beyatında Efendimiz'le beraber geceleyin Medinelilerin yanına gelmiş ve akidde bulunmuştur. Hicretten önce raüs-lüman olmuş, Efendimiz'in isteği üzere hicret etmemiştir. RasûluUah'tan 35 hadis rivayet etmiştir. Hicri 30'hı yıllarda 80'in Üzerinde bir yaşta iken Medine'de ölmüştür.
Hadis dünya ve ahiret mutluluğu istemeyi teşvik etmektedir. Çünkü bu duada beden! ve ruhî hastalıklardan selâmette kalma arzusu vardır. Başka bir hadiste Efendimiz kendisine üç gün peşipeşine hangi dua efdaldir, diye soran adama; "Rabb'İnden dünya ve ahiret mutluluğu iste. Eğer verilirse kurtuldun demektir" buyurmuştur.[498]
1489. Şehr b. Havşeb der ki: Ümü Seleme'ye (r.a) *'Ey müzminlerin annesi, RasÛlullah (s.a) senin yanındayken en çok hangi duayı yapardı?" diye sordum. O da, "RasûluHah'm en çok yaptığı dua; 'Ey kalpleri çeviren (Allah), kalbimi dinin üzere sabit kıl' idi" cevabını verdi. (Tİrmizî rivayet etmiştir. Hadis hasendir dem iştir).[499]
Şehr b. Havşeb, tabiînden bir zattır. Hicri 112 yılında ölmüştür.
Hadis, Rasûlullah'ın (s.a) aşın derecedeki tevazuuna delildir. Bir hadislerinde de "Kalp Allah'm parmakları arasındadır. Onu dilediği yöne çevirir" buyurmuşlardır. Her hali ibadet ve taat olan Efendimizin, böyle dua etmesi Allah'a (c.c) son derece mütevazı olduğundan ve ümmetine böyle dua etmelerini öğretmek maksadından kaynaklanmaktadır. Zira o, öğrettiği şeyleri aynı zamanda işleyen bir insandır.
RasÛUıllah bu konuda $u ayeti de okurdu: "Rabb'imiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme...." (Âl -i İmran, 8)[500]
1490. Ebu'd-Derdâ'dan RasüluUah'm (s.a) şöyie buyurduğu rivayet edilmiştir: "Şu Davud'un (a.s) dualanndandır: Aİahım! Sen'in sevgini, Sen'i sevenin sevgisini ve sevgini kazandıran ameli dilerim. AHahım, sevgini bana nefsimden, ailemden ve soğuk sudan daha çok sevdir." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir)[501]
Tüm peygamberlere "Aleyhisselam" demek caizdir.
Hadisimiz, Allah (c.c) sevgisini kazanma arzusunu teşvik etmektedir. Allah'ın rızasına nail kılacak salih amellerin işlenmesi de Övüimektedir. Allah'ın sevgisini kazanmak Rasûluiîah'a (s.a) tabî olmaya bağlıdır. Zira bir ayette; "(Rasûlüm) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz kî, Aîlah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (Âl-i îmran 41) Duyurulmuştur.
Nefisle mücadeleye devam edilmelidir. Çünkü onunla mücadele büyük cihad olarak nitelendirilmiştir. Allah ve Rasûlü'ne taatı nefisten ve onun isteklerinden, aile efradı ve isteklerinden önde tutmalıdır.[502]
1491. Enes'ten (r.a) RasûiuUah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sizler Yâ Zü'l-Celâli ve't-fkrâm'a çok devam ediniz" CTinnirf ve Neseî rivayet etmişlerdir. Hakim, sahihu'İ-isnad bir hadistir der).[503]
Rasülullah (s.a) birisini "Ya Zü'i-Celâli ve'l-îkrâm"derken işitmiş ve söyle buyurmuştur: "Duana isabet edilmiştir. İşte!" 'Zu'l-Cel&i ve'1-lkrâm* lafızları Allah'ın sıfatlandır. îsm-i Azam hakkındaki görüşlerden biri de; bu iki ismin olduğudur.
Bu isimlerle duaya başlamak teşvik edilmektedir. Çünkü bu sıfatlarda Allah'ı tam sena etmek ve kemâl sıfatlan ile anmak mevcuttur.[504]
1492. Ebu Ümame'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Rasülullah (s.a) bir gün uzun bir dua etti. O duadan hiçbir şey ezberleyemedik. Kendisine "Yâ Resûlallah uzun uzun dua ettiniz, fakat hiçbir şey aklımızda kalmadı" dedik. Bize; "Sîze söylediklerimin tümünü içine alacak bir dua öğreteyim mi?" dedi ve "Şöyle deyiniz" buyurdu: "Ailahım! Peygamberin Muham-med'in Sana sığınmış olduğu şeylerin şerrinden Sana sığınırım. Sığmak Sen'-sin. Dileklere ulaşmayı ancak Sen sağlarsın. Kuvvet ve kudret ancak Allah'ın yardınuiledir." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir)[505]
Hadis, arzularımızda bile Rasûlullah'ın (s.a) arzularını, uymayı teşvik etmektedir. Kitaplarda zikredilen Efendimiz'in dualarını ezberleycmiyorsak, şümullü bir ifade olan; "Hz- muhammed'in istemiş olduğu şeyleri Sen 'den isterim. Sana sığınmış olduğu şeylerin şeninden Sana sığınırım ", demek yeterlidir, tslâm kolaylık dinidir, samimiyet ister. AUah'm (c.C) kullarına kartı rahmet ve mağfireti ise gayet geniştir.[506]
1493. İbn Mes'ud'dan (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) dualarından biri şöyleydi diye rivayet edilmiştir: "Allahım! Rahmetinin gereklerim, mağfiretinin sonuçlarını, tüm günahlardan arınmayı, her türlü iyilikten payımı, cenneti kazanmayı ve cehennemden kurtulmayı Sen'den isterim." (Hakîm rivayet etmiştir. Hadis, Müslim'in şartı üzere sahihtir demiştir).[507]
Hadis iyi amellere ve taata koşmayı ifade etmektedir. Bunlan yaparken şer işlerden ve masiyetten uzaklaşilmahdır. Bu bölümümüzün sonunda bu hadisin zikredilmesindeki hikmet şöyle açıklanabilir: Zikredilen ve nakledilmeyen bir kısım arzulann ifade edildiği dualar, İstenen amellerle kulluğu ortaya koyduktan sonra olmalıdır. Cehennemden kurtulup cennete girmek için yapılan dualar da, İyi amel ve taatlann peşinden olmalıdır. Kurtuluş sahilini isteyip arzu ederken, gemiyi karanlık denizlere doğru sürüp yüzdürmek anlamsızdır.[508]
"Onlardan sonra gelenler: 'Ey Rabb'imiz, bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi affeyle' derler." (Haşr, 10)
"Kendi günahların için ye mü'min erkek ve kadınlar için Allah'tan af dile." (Muhammed, 19)
"Yüce Allah İbrahim'den (a.s) haber vererek, buyuruyor ki: 'Ey Rabb'imiz, hesaplaşma günü, benim, annemin, babamın ve tüm müzminlerin günahlarını bağışla." (İbrahim, 41)[509]
1494. Ebu'd-Derda'nın (r.a) Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: "Kardeşinin gıyabında dua eden müslüman için bir melek, 'Aynısı sana da' der." (Müslim rivayet etmiştir).[510]
Hadis, müslüman kardeşine gıyabında yapılan duanın faziletini bizlere ifade etmektedir. Bu sevap, müslüman kadm ve erkek cemaatına gıyaben yapıldığında elde edilir. Kişi başkalarını gıyaben hayırla anmalı; gıybetlerini değil, güzel huylarını anarak, duada bulunup, meleklerin kendi adına yapacakları duayı kazanmalıdır.[511]
1495. Ebu'd-Derda'dan (r.a) RasûluUah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kişinin müslüman kardeşi için, onun arkasından yaptığı dua kesin olarak kabu! edilir. Mü'min kardeşi için dua edenin yanıbaşında görevli bir meslek bulunur ve (yapılan duaya) 'amin, aynısını sana da' der." (Müslim rivayet etmiştir)[512]
Kişinin kendisi ve kardeşi için dua etmesi müstehabdır. Kardeşi için yapacağı duayı onun gıyabında yapmalıdır.
Bu ihlâsa daha uygundur. Seleften banları, kendileri için dua edecekleri zaman, kardeşlerine dua ederlermiş. Çünkü yanında bulunan melek o şahsın adına o zaman dua edecektir. Kifinin gryabmdaki duası da kabule şayandır. Böylece duası onun hakkında ktbul edilmiş, kendisine de aynen dua edilmiş olmaktadır.[513]
1496. Usame b. Zeyd'dsn (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim kendine bir iyilik yapıldığında onu yapana: Allah, seni hayırla mükâfatlandırsın derse, övgüde (iyiliği yapandan) ileri gitmiş olur." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasen-sahihtir demiştir)[514]
Mü'minlerin duası kabul edilecektir. Yapılan bir İyiliğe iyilikle muamele edilmelidir. Yapılan iyilikler başa kakılmamalıdır. Allah ve kuiiardan gelen bir ihsan ve ikram karşısında nankörlük edilmemelidir. Yapılan iyiliği bilip, takdir eden ve yapana karşı hayır duada bulunan kimse, o iyiliği yapandan daha takdire şayan olur.[515]
1497. Câbir'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: ' 'Kendiniz, çocuklarınız ve mallarınız hakkında beddua etmeyiniz. Çünkü Allah'ın her dileği kabul edeceği bîr vakte rastlayabilirsiniz, o zaman da beddualarınız kabul edilir." (Müslim rivayet etmiştir).[516]
Hadis, kişinin beddua etmesini yasaklamaktadır. Belki kabul edilecek bir ana rastlar da kabul görür ve bazıları bundan zarara uğrarlar. Dualara Yüce Allah her zaman icabet eder. Uygun olan muameleyi yapar. Bazı Özel vakitler vardır ki o zamanlarda biraz daha fazla dua kabul edilir. İşte bu anlara da dikkat edilmeli ve o zamanlarda çokça dua edilmelidir. Kötü dua anlamına gelen "beddua" edilmemelidir . İnsan kendisi için ve diğer insanlar İçin ya hayır, saadet dilemeli veya sükut etmelidir.
Dualann daha çok kabul gördüğü vakitlerden İki tanesi; biri gece yarısı, diğeri farz namazlardan sonraki vakittir.[517]
1498. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûluîîah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kutun, Rabb'inİn rahmetine yakın olduğu durum, secde halidir. Orada iken çok dua ediniz." (Müslim rivayet etmiştir)[518]
Hadîs, secde halinde yapılan duanın faziletine delildir. Namaz kılanın Rabb'ine en yakın olduğu an, secde halidir. Buradaki yakınlıktan maksat, manevî yakınlıktır. Yoksa, Allah (c.c) mekandan münezzehtir, yanlış anlaşılmamalıdır.[519]
1499. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Herhangi birinizin duası, acele etmemek şartı ile kabul olunur. Aceleci kimse, 'Rabbim 'e dua ettim de kabul olunmadı' der." (Buhar! ve Müslim rivayet etmişlerdir).[520]
Müslim'in naklettiği bîr rivayette ise hadis şöyledir: "Günah olan bir şeyi ve akrabalık münasebetlerini kesmekle ilgili dua etmedikçe, acele etmediği müddetçe kulun duası daima kabul olunur. " "Yâ Rasûlallah! Acele etmek nedir?" diye soruldu. Rasûlullah da; "Dua ettim ettim de, kabul olunduğunu görmedim' der ve bıkar da dua etmekten vazgeçer" diye cevap verdi.
Hadis, acele etmedikçe hayır duaları, Allah'ın kabul edeceğine işaret ediyor. Duanın kabul edilmesi için, günah olan bir şeyin istenmemesi, akrabalık bağlarını kesmek ile ilgili olmaması, acele edilmemesi ve hayırlı işlerin arzu edilmesi gibi şartlar sayılabilir.
Acelecilik özelliği ile yaratılan insan, duasının kabulünde sabırlı olmalıdır. Amacına ulaşmak için duasında ısrar etmeli, kabul edilmesi için kıymetli, mübarek vakitlerden de faydalanmalıdır. Bizim hakkımızda hayırlı olanı Rabbİ'imiz çok iyi bildiği için, O'na teslim olmalıyız. Belki yapılmasını arzu ettiğimiz ve dua ettiğimiz İş, hemen oluverirse hakkımızda bilâhare zararlı olabilir. Hayır gördüğümüz işlerde kendimiz ve kardeşlerimiz, müslüman-lar adına dua etmeli, fakat hemen kabul edilse gibi gaybî işlerde acele etmemeliyiz.[521]
1500. Ebu Ümame'den (r.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: 'Rasû-lullah(s.a); "Hangi dua kabul edilmeye daha layıktır?" diye soruldu. Rasû-lullah da: "Gecenin son yansında ve fan namazların arkasında yapılan dualar" diye cevap verdi. (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir)[522]
Hadis, duaların kabulünün daha çok olması ümit edilen iki vakte işaret etmektedir.
Gecenin son yarısı ve farz namazların arkası. Gece yansı, ibadet ve duada ihlâs için uygun bir vakittir. Namazlar da kulun Rabb'ine münacat vaktidir, fazlından isteme mahallidir. Kulun ibadetle ilgili amelleri sona erince, arzu ve isteklerini Allah'a (c.c) bildirmesi hakkıdır. Dua eden kulunu Allah sever. Dua ayrı bir ibadettir.
Zikredilen vakitlerde çok dua edilmelidir.[523]
1501. Übade b. Sâmit'ten (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Yeryüzünde hiçbir müslüman yoktur ki, Allah'tan herhangi bir şey istemiş olsun da Allah ona istediğini vermesin, ya da İsteğine denk bir kötülükten kendisini kurtarmasın. Ancak günahla veya akrabalık ilişkilerini kesmekle ilgili dua olursa bu hariçtir." Ashabdan birisi " O halde çok isteyiniz" dedi. Rasülullah da; "Allah'ın lütfü istdiğinizden daha çoktur" buyurdu. (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasen-sahihtir demiştir)[524]
Hadis, duaların zayi olmayacağına delil oluyor. Edilen dualar, ya kabul edilerek arzu edilen şey gerçekleşir. Ya da arzu edilen şeyin gerçekleşmesi uygun değilse; duası miktannea bir günahı affedilir. Ya da duası bir ibadet olarak mükâfat görür.
Allah'ın rahmeti, kulların isteklerinden çok daha geniştir. Bunun için, isteyeceği şeyin büyüklüğüne değil Allah'ın büyüklüğüne bakmalı ve çokça dua etmelidir.[525]
1502. İbn Abbas'tan (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) sıkıntılı anlarda şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Büyük ve Halim olan Allah'tan başka hiçbir İlâh yoktur. Arş-i âzamin Rabb'i olan Allah'tan başka hiçbir mâbud yoktur. Göklerin, yerin ve arşın maliki olan, Kerem sahibi Allah'tan başka ilâh yoktur." (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir).[526]
Hadis-i şerif, sıkıntılı anlarda çokça okunması gerekli hadislerden biridir. Taberi şöyle der: "Bununla ilk müslümânlar dua eder ve buna sıkıntı duası derlerdi."
Hadis hakkında şöyle bir kıssa da anlatılar: İsfahan'da Ebu Bekir b. Ali adındaki şeyh, sultana şikayet edilir. Orada bulunan ve Ebu Nuaym'den hadis rivayet eden Ebu Bekir Râzî rüyasında Cebrail'i görür. Rüyasında Cebrail (a.s) sağ tarafına geçmiş, durmadan teşbihle dudaklarını kıpırdatıyor. Peygamber Efendimiz de orada imiş. Bana "Ebu Bekir b. Ali'ye söyle de Buhârî'nin Sahİh'indekİ sıkıntı duasını okusun. Allah, onun sıkıntısını giderir," buyurdu. Sabahleyin bunu kendisine haber verdim. Duayı okudu ve az sonra hapisten çıkarıldı.
Hasan Basr! Hazretleri V'e söyle nakleder: "Haccac beni tutuklatınca bu sıkıntı duasını okudum. Haccac bana 'Vallahi, seni yakalatmamın sebebi, öldürmek içindi. Bugün sen bana sundan (yanındaki birini göstererek) daha sevimlisin" dedi ve 'ihtiyacını söyle giderelim' diye ilave Hadis-i şerifte dua ve zikrin çokça yapılması tavsiye edilmektedir.[527]
"Allah'ın dostları için korku ve hüzün sözkonusu değildir. Bunlar iman edip, haramlardan sakınan kimselerdir. Gerek dünya hayatı boyunca, gerekse ahirette onlara müjde vardır. Allah'ın sözlerini kimse değiştiremez. îşte büyük başarı budur." (Yunus, 62-64)
Hurma ağacım kendine doğru salla da üstüne taze hurma dökülsün. Ye ve iç..." (Meryem, 25-26)
"Zekeriyya (a.s) Meryem'in bulunduğu mihraba her girişinde onun yanında yiyecek bir şey bulurdu. «Ey Meryem, bu yiyecek sana nereden geliyor?' diye sorunca Meryem ona, 'Allah tarafındandir. Hiç jüphesiz Allah kime isterse hesapsız nzık verir' derdi." (Âl-i lmran, 37)
"Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka tapmakta olduklarından aynldımz, o halde mağaraya çekilin ki, Rabb'iniz size rahmetinden genişlik versin ve yararlı gelişmeler hazırlasın. Bakarsın ki, güneş doğduğu vakit ma-Saranın sağ tarafına meyillenir, battığı zaman da sol tarafına giderdi, (onlara hiç güneş değmezdi). Onlar mağannm geniş bir yerinde idiler. Bu ilâhî alrhetlerden biridir, bir keramettir." (Kehf, 1, 17)[528]
1503. Ebu Muhammed Abdurrahman b. Ebu Bekir es-Sıddık'tan (r.a) rivayet edildiğine göre; Ashab-ı Suffe fakir kimselerdi. Rasûlullah (s.a) bir keresinde; "Evinde iki kişilik yemeği olan üçüncüsünü götürsün. Dört kişilik yemeği olan beşincisini... altıncısını evine götürsün" buyurdu. Veya buna benzer bir ifade kullandı. Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a) üç kişiyi, Rasûlullah (s.a) da on kişiyi evine götürdü. Ebu Bekir akşam yemeğini Rasûlullah'ın (s.a) evinde yedi ve orada kalarak yatsı namaznı kıldı. Gecenin geç saatinde eve dönünce eşi kendisine "Niçin misafirlerden ayrıldın?" dedi. Ebu Bekir, "Yoksa onlara akşam yemeği vermedin mi?" diye sordu. Hanımı "Onlara yemek ikram edildi İse de sen gelinceye kadar yemek İstemediler" dedi.
Bu arada ben kaçıp bir yere saklandım. Babam "A kafasız herif" diyerek bana söylendi, çıkıştı. Misafirlere de "Siz afiyetle yiyiniz, vallahi ben yemeyeceğim' dedi. Vallahi yediğimiz bir lokmadan sonra çanaktaki yemek daha da artıyordu, öyle ki, misafirler doyunca yemek başlangıçta olduğundan daha fazla idî. Ebu Bekir yemeği görünce eşine; "Ey Firas'm kızkardeşi bu ne haldir?" dedi. Eşi de "Gözüm hakkı için, bu yemek başiangiçtakin-den üç kat fazladır" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir yapmış olduğu yemini kastederek; "O şeytandı" deyip yemekten bir lokma yedi. Sonra da yemeği Rasûlullah'a gönderdi. Yemek sabaha kadar Rasûlullah'ın evinde kaldı.
Bizimle bir kavim arasında sözieşme vardı, sözleşmenin süresi dolmuştu, (Bu yüzden Medine'ye gelmişlerdi.) İçlerinden ileri gelen on kişiyi ayırdık, herbirinin yanında birkaç kişi vardı. Kaç kişi olduğunu Allah bilir. Bunların tümü o yemeği yediler. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir). [529]
Diğer bir rivayete göre: "Ebu Bekir ve hanımı yemekten yemiyeceklerine yemin ettiler. Bunun üzerine misafirler de yemiyeceklerine dair yemin ettiler. Olay üzerine Ebu Bekir, 'ettiğim yemin şeytandandır* diyerek yemeğin başına oturup yedi. Misafirler de yemeğe başladılar. Onların aldığı her lokmadan sonra çanaktaki yemek daha da artıyordı. Ebu Bekir hanımına; 'Ey Firas'ın kızkardeşi, bu ne haldir?' diye sordu. Kadın da, 'Gözümün nuru hakkı için bu yemek şimdi, yenmeden önceki halinden daha çoktur" dedi. Hepsi yedikten sonra Ebu Bekir yemeği Rasûlullah'a güderdi ve Hz. Peygamber, yemekten yediğini söyledi.
Bir başka rivayete göre, "Ebu Bekir, oğlu Abdurrahman'a 'Misafirler sana emanet, ben RasûlulJah'a gidiyorum, dönü.ıceye kadar onlara yemek yedirmiş ol' dedi. Abdurrahman eve vanp evde bulunan yemeği misafirlere ikram ederek kendilerine, 'buyurun' dedi. Misafirler, 'Ev sahibi nerede?' diye sordular. Abdurrahman 'Siz buyurun yiyin' dedi. Misafirler 'Ev sahibi gelinceye kadar yemeyeceğiz' dediler. Abdurrahman onlara; 'Bizim ikramımızı kabul edip yiviniz, çünkü eğer babam siz yemeden önce gelirse beni ağır şekilde azarlar' dediyse de, misafirler kabul etmediler. (Abdurrahman diyor ki) 'Babamın bana kızacağını bildiğim için gelince bir yere saklandım. Misafirlere 'Ne oldu?' diye sordu Onlar da durumu anlattılar. Bunun üzerine 'Abdurraman' diye seslendi. Ses çıkarmadım. Tekrar 'Abdurrahman1 diye seslendi. Ben yine ses çıkarmadım. Tekrar 'Abdurrahman' diye seslendi. Ben yine ses çıkarmadım. Bunun üzerine 'Aptal herif, Allah hakkı için eğer sesimi işitiyorsan gel' dedi. Bunun üzerine meydana çıkarak 'Misafirlerine sor da durumu öğren' dedim. Misafirler de 'doğru söylüyor, bize yemek verdi' dediler. Bunun üzerine babam;, 'Demek ki beni beklediniz, vallahi bu gece yemek yemiyeceğim' dedi. Misafirler de 'Vallahi sen yemedikçe biz de yemeyiz' dediler. Babam onlara 'Allah hayrınızı versin. Niye size hazırladığın* yemeği yemiyorsunuz?' Oğluna seslenerek: 'Hazırladığım yemeği getir' dedi. Oğlu yemeği getirince 'Bismillah ilk sözüm şeytandandı' diyerek elini yemeğe daldırıp yemeğe başladı. Böylece misafirler de yediler." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)
Hadis evliyanın kerametinin sahih olduğuna delil oluyor. Ashab-ı Kiram ise en büyük velilerdendi.
Yemeğin artmakta olduğunu görünce Hz. Ebu Bekir'in onu yemesi hadise uygundur. Zira Efendimiz (s.a) "Bir kimse bir şeye yemin eder de, başkasını ondan daha hayırlı görürse, o hayırlı gördüğünü yapsın. Yemininden dolayı da keffâret versin." buyurmuştur.
Müslüman başkasını kendisine tercih etmelidir. Efendimiz'in cömertlik hususunda eşi olmadığına da hadisimiz işaret etmektedir. Az yemeği olmasına rağmen misafirlerin çoğunu doyurmayı Üstlenmişti. Evinde misafirlerinin hizmetini görecek adamı olan bir kimse, büyüklerden birinin yanında yemek yiyebilir.
Misafir, misafirlik adabına riayet etmeli, ev sahibinin az veya çok, er veya geç getirdiği yemekler vb. hususlarda itirazda bulunmamalıdır. Ancak, ev sahibinin utandığı için büyük masrafa katlandığını görürlerse nezaketle vazgeçirmeye çalışmaları caizdir.
Peygamberlerin mucizelerine benzer şeyler diğer insanların elinde de vuku bulabilir. Buna keramet denir.
Hadisten, evladın babasına karşı İşlediği suçtan ötürü saklanmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır.
Yeminden dönmek daha hayırlı İse, yemin bozulur ve keffâret ödenir.
Ev sahibi yokken onun evinde yemek yemesi -başkalarının yardımı ve müsadesi ile- caizdir. Buna izin verilmişse misafir yemekten çekinmemelidir.
Bereketlenmesi maksadıyla bir şeyi fazilet ehli kimselere vermek müste-habdır.[530]
1504. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûluliah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sizden önceki ümmetler içinde kendilerine ilham olunan kimseler vardı. Eğer ümmetimden de böyle biri varsa muhakkak o Ömer'dir"
(Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[531]
Hadis, Hz. Ömer'in (r.a) faziletine delildir,
"İlham olunan kimseler" şeklinde terce"me ettiğimiz "muhaddesûrt" kelimesinin manası hakkında alimler ihtilâf etmişlerdir. îbn Vehb'e göre, bu kelime, 'mûlhemûn", yani 'Kendilerine ilham gelenler" demektir. Bazıları, "isabet edenler, fazla uğraşmadan doğruyu söyleyenler" anlamına gelir demişlerdir. Bazı alimler de; "Melekler onlarla konuşur" manasına geldiğini söylemişlerdir. Buhârî ise, "dillerine bir şeyin doğrusu geliverir" anlamındadır, demiştir.[532]
1505. Câbir b. Semûre'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Küfe halkı Sa'd b. Ebî Vakkas'ı Hz. Ömer'e (r.a) şikayet ettiler. Hz. Ömer de Hz. Sa'd'ı azledip Hz. Ammar'ı vali tayin etti. Hz. Sa'd hakkında şikayette bulunurken onun güzel namaz kıldırmadığım da söylediler. Hz. Ömer birini gönderip kendisini yanına çağırttı ve "Ey Ebu Ishak, bu adamlar senin güzel namaz kıldırmadığını ileri sürüyorlar" dedi. Hz. Sa'd da;:ıBana kalırsa, vaüa-hi, ben onlara hiçbir eksiklik yapmaksızın Rasûlullah gibi namaz kıldırdım. Akşam ve yatsı namazlarını kıldırırken ilk iki rekatı uzunca, son İki rekatı kısa kıldırdım" dedi.
Hz. Ömer kendisine; "Senin hakkında böyle iddia ediliyor" diyerek bir veya birkaç kişiyi yanma verdi ve Küfe halkından onun hakkında soruşturma yapsınlar" diye gönderdi. Bu kimseler gitmedik hiçbir mescid bırakmadılar. Sa'd'ın durumunu sordular. Onlar da hep iyiliğini Övdüler. En sonunda Benî Abs'ın mescidine girdi. Cemaatından Ebu Sâıd künyesiyle anılan Üsame b. Kaiâde ayağa kalktı ve "Bizden madem ki söylememizi istedin (dinleyiniz):
"Sa'd askerle birlikte harbe gitmez, eşit taksim yapmaz, hükmünde adaletle davranmaz" dedi. Sa'd da; "Ben de sana şu üç bedduayı edeceğim: "Al-iahim! Eğer bu yalancı kulun şöhret ve gösteriş için konuşmaya kalkmış ise ona uzun ömür ver, ömrü boyunca fakirlik çeksin ve fitnelere maruz kalsın" dedi. Yıllar sonra ona nasıl olduğu sorulunca, "Fitneye uğramış bunağın birisiyim, Sa'd'ın bedduasına tutuldum" dedi .
Hadisi Cabir b. Semure'den rivayet eden AbdiHmelik b. Umeyr "Ben bu adamı yıllar sonra gördüm, yaşlılıktan kaşları gözlerine düşmüştü. Yollarda cariyelere sataşıp onları çimdiklerdi." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[533]
Hadis, Sa'd b. Ebî Vakkas'm faziletine delil olmaktadır. O, duası kabul edilmiş bir zattır. Peygamber Efendimiz'İn Sa'd hakkında: "Allahım duasını kabul et" diye duada bulunduğu rivayet edilmektedir. Sa'd "a; "Dualarının kabulüne ne zaman nail oldun?" diye sorulmuş. O da, "Bedir gününde nail oldum. Efendimiz bu duayı bana o gün yapmıştı, demiştir. "
Daha önce geçen hadislerde de görüldüğü gibi Allah mutlaka dualara icabet eder, er veya geç, vaktini O tayin eder. Mazlumun bedduasından kaçınmak lazımdır. Zira bir hadiste: "Mazlumun beddasmdan sakınınf muhakkak onunla Allah arasında perde yoktur" buyrulmuştur.
Bir iş veya kişi hakkında hüküm verilmeden iyice araştırmak gerekir. Zira haber getiren şahıs fasık olabilir, olayı yanlış aktarabilir.
İlk müslümanlar arasında; namazı güzelce kılmak ve kıldırmak, faziletli insanın özelliği olarak bilinmektedir.
Hakkında şikayet bulunan İmamı araştırdıktan sonra suçlu bulduğunda görevinden azletmek devlet büyüğünün görevidir.[534]
1506. Urbe b. Zübeyr'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Evs'in kızı Er-vâ, Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nûfeyl'i toprağını elinden aldığını ileri sürerek Mervân b. Hâkem'e şikayet etti Saîd Rasûlullah'ın (s.a) bu konudaki hadisini duyduktan sonra ben onun toprağını nasıl alırdım?" dedi. Mervân "Ra-sûlullah'ın bu konuda ne söylediğini duydun?" diye sordu. Saîd,. "Rasûlul-lah'tan: 'Kim haksız yere bir karış toprağa efkoyarsa, yedi kat yerin dibine kadar boynuna geçirilir,' buyurduğunu duydum" dedi. Mervân da: "Bu ha-
disten sonra senden başka bir delil istemem" dedi. Bunun üzerine Saîd; "(Kendisini şikayet eden kadına beddua ederek): 'Allahım! Eğer bu kadın yalan söylüyorsa gözünü kör et ve onu tarlasında öldür" dedi. Kadının ölmeden önce gözleri kör oldu ve bir gün sözü edilen tarlasında gezerken bir çukura düşüp öldü. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[535]
Müslim de olayı aynı manada Muhammed b. Zeyd b. Abdullah b. Ömer'den rivayet etmiştir:
O rivayete göre; "Muhmmed kadım kör olarak ve duvarlara tutuna tutuna yürürken gördü. Gezinirken 'Saîd'in bedduası bana yetişti' diyordu Kadın. Kadın bir gün, Saîd ile arasında dava konusu olan tarlasındaki kuyunun yanından geçerken İçine düştü ve kuyu onun mezarı oldu. "
Hadisimiz Saîd b. Zeyd'İn faziletine, kerametinin açık olduğuna ve duasının kabul olduğuna delildir.
Salih insanlara eziyet edilmeni elidir. İnsanlara karşı yapılan eziyet, zulüm ve haksızlığın cezası bazen dünyada da görülebilir.
Haksızlıkla alman her karış toprak zalimin boynuna kıyamette yedi kat derinliğinde ateşten birer tasma olacaktır.
Hadis-i şerif, "Zulmün Haram Oluşu "bölümünde de ayrıca geçmiştir.[536]
1507. Câbir b. Abdullah'tan (r.a) söyle rivayet edilmiştir: "Uhud savaşının yapılacağı günün gecesi babam beni yanma çağırdı ve 'Rasûluliah'ın (s.a) sahabîleri arasında ilk öldürüleceklerden olacağımı sanıyorum, ölünce benim için RasûluUah'tan sonra, geride kalacak en kıymetli kimse sensin Borcum var, onu öde. Kardeşlerine de her zaman iyiliği tavsiye et' dedi. Sabah olunca babam ilk şehit düsen kişi oldu. Başka bir şehit ile birlikte kendisini aynı kabre gömmüştüm. Bir süre sonra kendisini başkası ile birlikte aynı kabirde bırakmak istemedim. Altı ay sonra kendini kabirden çıkardım. Kulağı hariç, kendisini kabre koyduğum günkü gibi duruyordu. Onu ayrı bir mezara koyup, kapattım." (Buhâri rivayet etmiştir).[537]
Hadisimiz, Cabir'in babası Abdullah'ın kerametini açıklamaktadır. Bir taraftan ilk şehit olacağı zannınm çıkması, diğer yönden cesedinin uzun zaman geçmesine rağmen bozulmaması onun kerametindendir. Samimi bir kalple dua ettiğinden şehadet şerbetini içmiştir. Onlar RasûluUah'ı kendilerine tercih etmişlerdir, aile ve çocuklarından üstün tutmuşlardır.[538]
1508. Enes'ten (r.a) rivayet edildiğine göre; Rasûluliah'ın (s.a) sahabî-lerinden iki kişi karanlık bir gecede Hz. Peygamber'in (c.c) yanından çıktılar, önlerinde kandile benzer İki ışık vardı. Birbirlerinden ayrılınca da her birinin yolunu evine varmcaya kadar bir ışık aydınlattı." (Buhâri rivayet etmiştir)[539]
Bazı rivayetlerde bu iki kişinin Useyd b. Hudayr ve Abbâd b. Bişr (r.a) olduktan açıklanmıştır.
Hadis, iki sahabînin kerametlerine delil teşkil ediyor. Bu ayns zamanda Efendimiz'in mucizelerindendir. Zira evliyanın kerameti, peygamberleri için birer mucize kabul edilir.
Farzlan eda için dışarı çıkan insanlara Allah'ın yardım ettiğine de deli! olmaktadır.[540]
1509. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a) on kişilik bir kafileyi, Ensardan Âsim b. Sabit (r.a) komutasında sefere gönderdi. Bunlar Mekke ve Usfân arasındaki Hüdat mahalline vardıklarında müşrikler tarafından Benî Lihyan denen Huzeyl kabilesine haber verilmişti. Silahlılar izlerini sürerek peşlerine düştüler. Âsim ve arkadaşları silahlılar tarafından takip edildiklerini anlayınca yüksek bir yere sığındılar. Silahlılar kendilerini kuşattıktan sonra, "Aşağıya inip; bize ellerinizi uzatınız. Hiç birinizi öldürmeyeceğimize söz veriyoruz" dediler.
Âsim b. Sabit: "Ey kavim! Ben kâfirin himayesine sığınarak aşağıya inmem. AİIahım, durumumuzu Nebî'ye bildir" dedi. Bu sırada attıkları oklar ile Âsım'ı öldürdüler.
Hubeyb, Zeyd b. Denişe ve bir kişi daha, toplam Üç kişi, silahlıların vermiş olduk'an söze güvenerek inip teslim oldular. Silahlılar bunları teslim alınca yaylarının kirişlerini çözüp onian bağladılar. Üçüncü şahabı "Bu davranış
kişilik bir kafileyi. Ensardan Âsim b. Sabit (r. a) komutasında sçfere gönder. ilk kalleşliktir, vallahi sizinle gelmeyeceğim" şehit edilenleri kastederek, "Benim örneğim onlardır" dedi. Silahlılar kendilerini yerlerde sürükleyip işkenceye tabi tuttularsa da, onlarla birlikte gitmeye razı olmayınca onu öldürdüler.
Hubeyb ile Zeyd b. Denise'yi yanlarında götürerek Bedir olayından sonra onları Mekke'de sattılar. Hubeyb'i Haris b. Âmir b. Nevfel b. Abdimena-fogullan satın aldı. Bedir günü Haris'i öldüren Hubeyb idi. Hubeyb bir süre Harisoğulan yanında esir kaldıktan sonra onu öldürmeye karar verdiler. O günlerde Hubeyb etek tıraşı olmak için Haris'in kızlarının birinden bir ustura istedi. Kadın da, işi bitince geri vermek üzere ona usturayı verdi. Bu sırada kadının çocuğu, kendisi farkında olmaksızın emekleyip Hubeyb'İn yanına geldi. Kadın çocuğu Hubeyb'in kucağında otururken buldu. Ustura da Hubeyb'İn elindeydi. Kadın çok korktu, Hubeyb de korktuğunu farkederek "Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun?' Ben bunu yapacak bir adam değilim" dedi.
Kadm onun hakkında; 'Hubeyb'den daha hayırlı bir esir görmedim. Vallahi bir gün onu, zincirle bağlı olduğu halde elindeki bir salkımdan üzüm yerken gördüm, oysa ki; o sırada Mekke'de hiçbir meyve yoktu. Hiç şüphesiz o üzüm salkımı, Allah'ın Hubeyb'e bağışlamış olduğu bir nzıktı" dedi.
Hubeyb'i öldürmek üzere Harem-i Şerifin dışına çıkardıkları zaman onlara "Bırakın da iki rekat namaz kılayım" dedi. Bıraktılar, iki rekat namaz kıldıktan sonra "Vallahi eğer ölmekten çekindiğimi düşünmeyecek olsanız daha da kılardım" dedikten sora katiller için beddua ederek "AİIahım, onları teker teker say ve hiçbirini geri bırakmaksızın tümünü ayrı ayrı Öldür'" dedi ve sonra şu iki beyti söyledi:
Müslüman olarak öldürüldükten sonra, ne suretle Ölürsem öleyim, ehemmiyet vermem. Bunların hepsi Allah uğrunadır. O isterse bu tarumar olan vücudumu feyzine eriştirir.
Hubeyb, böylece idam edilerek öldürülen her müslüman için iki rekat namaz kılma çığrını açmıştır.
Söz konusu sahabî kafilesi düşman tarafından kuşatıldığı gün Rasûhıl-lah onlann başlarına gelenleri sahabîlere bildirdi. Âsim b. Sabit'in şehit edildiği duyulunca bir grup Kureyşii, vücudundan tanıtta bir parça kesip getirsinler diye adam gönderdiler. Çünkü o, onlann ileri gelenlerinden birini öldürmüştü. Fakat Allah bulut gibi bir an sürüsü gönderdi. Bu arılar Kureyşlüerin gönderdikleri adamları onun cesedine yaklaştırmadılar. Bu yüzden de, onun cedinden bir parça kesemediler.' (Buhârî rivayet etmiştir)[541]
Evliyanın kerameti haklcmda sahih birçok hadis bu kitabın çeşitli bölümlerinde geçmiştir. Onlardan birkaçı şunlardır: Rahib ve Sâhir'e gelen çocuk hakkındaki hadis; Cüreyc hadisi; kendilerini büyük bir kayanın içine kapattığı mağaradaki arkadaşların hadisi, buluttan, filanın bahçesini sula şeklinde ses işiten adam hakkındaki hadis vb. Bu babia deliller çok ve meşhurdur.
Muvaffakiyet Allah'ın dilemesi iledir.
Hadisimiz ashabm kerametinin zahir olduğuna delildir. Onlar cesur ve sabırlı insanlardı. Din uğrunda canını vermek onlar için en tatlı şeydi. Bu şuurlarından dolayı müşriklerin eza ve sefalarına göğüs gererek, îslâmiyeti yaydılar, Allah Teâlâ da şehit olduktan sonra bile onların cesetlerini küf fara teslim etmedi.
Din-i tslâm için çalışanlara Allah (c.b) Bedir'de, Uhud'da, Hendek'te yardım ettiği gibi bugün de, yarın da yardım edecektir. Allah'ın nusret eli, İslâm için çalışanlarla beraberdir.
Hz. Hubeyb'in Mekke'de hiçbir meyve yok iken üzüm salkımı yemesi, onun kerametindendir. Allah (c.c) dilediği kullarına danasını da verir.
Öldürülürken iki rekat namaz kılmak mendubdur. Hz. Hubeyb bu ibadeti başlatmış. Efendimiz de ses çıkarmamıştır.[542]
1510. Ibn Ömer'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "(Babam) Ömer'in bir şey hakkında; 'Onun şöyle olduğunu sarrurrdeyip de o şeyin onun sandığı gibi çıkmadığını hiç duymadım."uhâri rivayet etmiştir)[543]
Hadisimiz Ömer b. Hattab'm (r.a) faziletine delil oluyoı. Allah'ın bir lüîfu olarak onun sezgisi keskin ve zekâsı kuvvetli idi. Allah Teâlâ, şalin ve doğru olan kullarına bunun benzerini bahseder.
Aklî ve naklî olarak evliyanın kerameti açıkça ispat edilmektedir. Bu konuda çokça ayet ve hadis mevcuttur. Akıl da bunu muhal görmemektedir. Allah her şeye kadirdir. Keramet de, Allah'ın bir emridir. Allah'ın iatı, zamanla sınırlı olmadığına göre, her asırda O'nun emri geçerlidir. Âlemde her an dilediği gibi tasarruf etmektedir. İşte bu tasarrufundan biri de keramettir. Her asırda vukuu meşrudur, aklen mümkündür.[544]
"Biriniz diğerini gıybet etmesin. Sizden biri Ölü kardeşinin etini yemek ister mi? Elbette bundan ikrah edersiniz. O halde Allah'tan korkunuz. Allah tevbeleri kabul eder, çok esirger." (Hacurat, 12)
"İyice bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak göz, kalp, bun-lann hepsi o şeyden sorumludur." (Isra, 36)
"İnsan bir söz söyler söylemez, mutlaka onu kaydetmekle görevli bir gözcü vardır." (Kâf, 18)
Bilesin ki, her yükümlünün yararlı olduğu açıkça beJIi olanın dışında, dilini her çeşit konuşmaktan alıkoyması gerekir. Konuşmakla susmak aynı derecede yararlı olunca da konuşmamak sünnettir. Çünkü mubah olan bir konuşma, haram veya mekruh bir mecraya sürüklenebilir. Bu çok rastlanan bir şeydir. Dİİİni tutup selâmeti tercih etmeye hiçbir §ey denk değildir.[545]
1511. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûhıllah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'a ve ahireî gününe inanan kimse ya yararlı söz söylesin veya sussun." (Buhâri ve Müslim rivayet etmişlerdir).[546]
Hadisimiz kâmil imanın alâmetlerinden birine işaret etmektedir. Kişinin hayır konuşması ya da faydasız sözlerden dilini çekip sükut etmesi olgun mü'min olduğuna işaret eder. Bîr hadiste de; "Her duyduğunu konuşup anlatması kişiye günah olarak yeter" (Müstedrek) buyurulmuştur.[547]
1512. Eb Musa'dan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Yâ Rasûlallah (s.a) en faziletli müslüman kimdir?" diye sordum. O şöyle buyurdu: "Müslümanların, elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. " (Buhâri ve Müslim rivayet etmiştir)[548]
Hadisimiz, insanlara eziyet etmeyi yasaklıyor. Faziletli müslümanı da; insanlara hiçbir şekilde eziyet etmeyen insandır, şeklinde tarif ediyor.
Hadiste elin ve dilin zikredilmesi, genelde eziyetlerin, işlerin el iîe veya di! iîe yapılıyor olması sebebiyledir. Fakat bunlar zikredilmekle umum kastedilmiş ve her azanın eziyeîini ifade etmek amaçlanmıştır.[549]
1513. Sehl b. Sa'd'dan (r.a) Rasülullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim çeneleri arası ile bacakları orası hakkında bana garanti verirse, ben de ona cennet hakkında garanti veririm." (Buhâri ve Müslim rivayet etmtşlerdir)[550]
Hadisimiz dil ile cinse! organın muhafazasına dikkat çekmektedir. Dilin ve fecrin (tenasül uzvunun) muhafazası, onlan harama düşmekten korumaktadır. Diî ile gıybet, dedikodu, iftira, alay, sûi zan gibi kötü işler yapmaktan korunuimalîdır. Bu haramlardan uzak duruş cennete girmenin vesilesi, cehennemden kurtuluşun da sebebi olur.[551]
1514. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasülullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittiği rivayet edilmiştir: ' 'Kul iyice düşünmeden söylediği bir söz yüzünden cehennemin, doğu ile batı arasından daha uzak bir derinliğine kay iv erir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[552]
İnsan diline sahip olmalıdır. Her duyduğu sözü, eleştiriye tabi tutmadan, doğnıluk-yanlışhk derecesini Ölçmeden nakletmem elidir. Kişi ağzından çıkan her kelâmından sorguya çekileceğini, her birini meleklerin kaydettiğini unutmamalıdır.
Bir söz, kişinin cehenneme girmesine sebep olabilir. Bu sebeple diline sahip çıkana cennet vaad edilmiştir.[553]
1515. Ebu Hüreyrc'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bir kimse Allah'ın rızasına uygun olan bir sözü, kendisine ehemmiyet vermeyerek söyir.yiverir de, Allah o söz sebebiyle o kimsenin derecesini yükseltir. Bir kimse de vardır ki, Allah'ı öfkelendiren bir sözü önem vermeden söyler de o kelime sebebiyle cehennemin dibini boylar." (Buhârî rivayet etmiştir).[554]
Hayır söz söyleyerek Allah'ın rızasını kazanan kişiye cennette yüce mevkiler vaadedilmiştİr. önem vermeyerek de olsa şer, kötü sözler söyleyenin ise cehenem çukuruna gideceği açıklanmıştır.
insan hiçbir hayırlı sözü küçük görmemeli, belki Allah'ın rızası o sözledir. Hiçbir kötü sözü de hor görmeyerek onu terketmelidir. Belki Allah'ın gazabı o sözdedir de, onu söyleyince söyleyen kişiyi cehenneme atar.[555]
1516. Ebu Abdunahman Bilâl b. Haris el-Müzenî'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İnsan Allah'ın rızasına uygun bir söz söyler de o sözün kendisini ulaştıracağı dereceyi tahmin edemez. Allah o söz sayesinde huzuruna varacağı güne kadar o kula rızasını bağışlar. Buna karşılık insan, Allah'ın öfkesine yol açan bir söz söyler de o sözün kendisine neye malolacağını tahmin edemez. Allah o söz yüzünden huzuruna varacağı güne kadar o kula karşı öfkeli kalır.'' (Mâlik ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tirmizî, hadis, hasen-sahihtir demiştir).[556]
Bilâl b. Haris el-Müzenî; kabilesinin Rasûlullah'a (s.a) hicretten beş yıl sonra gönderdiği heyette bulunmuştur. Mekkenin fethine katılan râvimiz, fetih günü kabilesinin sancağını taşımıştır. Sonra Basra'ya yerleşmiş ve orada Hicri 60 yılında 80 yaşlarında ölmüştür. Rasülullah'tan (s.a) 8 hadis rivayet etmiştir.
Hadisimiz hayırlı sözün Allah'ın rızasını kazandırabileceğine ve kötü, faydasız sözün Allah'ın gazabına sebep olabileceğine delildir.
İbn Abdilberr bu konuda şunları söylemiştir: "Rasûlullah'ın (s.a) bu hadisine muhalif bir hadis bilmiyorum. Allah'ın gazabına sebep olacak, huzuruna vanneya kadar o kula karşı öfkeli kalacağı söz; zalim sultanın huzurunda, onun rızasını kazanmak için söylenen sözdür. Bu sözle ya bir kişinin katli istenir veya müslüman birine zulmedilmesini ister. İşte biı söz Allah'ı kızdırır, gazaba getirir.
Yine böyle bir sultanın huzurunda, yalnrf Allah için doğru ve hayır söyleyen ise bu sözü ile belki sultanı kızdınrsa da Allah'ın sevgisini kazanır." Söz var ki, kişiyi cennete: söz var ki, kişiyi cehenneme götürür.[557]
1517. Süfyan b. Abdullah'tan (r.a) rivayet edildiğine göre "Yâ Rasûîal-lah, bana sımsıkı yapışacağım bir şeyi haber veriniz" dedim. Rasûiullah (s.a) da: "Rabb'im Allah'tır de, sonra dosdoğru ol' buyurdu. Ben; "Yâ Rasûlallah, hakkımda en çok korktuğun şey nedir?" dedim. O diiini muu ve "İşte budur" buyurdu. (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadîs, hasen-sahihtir demistir).[558]
Kişinin ameli salihası imanı ile kıymet kazanır. Bu sebepten, efendimiz o şahsa Önce imanı, sonra doğruluğu emretmiştir.
Dilin önemine dikkat çekilerek, onun şerrinden sakınılması öğütSenmiştir. Çünkü dilin hareketi kolaydır ve helake kolayca sürüklenebilir.
Efendimiz'in en çok korktuğu şeyi dil olarak açıklamasındaki hikmet şöyle açıklanmıştır: Dil insanın yularıdır. Onu bırakiverince, sahibinin razı olmayacağı nice sözler ortaya koyar da cehenneme gitmesine sebep olur. Bu Özelliği açısından diğer uzuvlardan farklıdır.[559]
1518. Ibn Ömer'den (r.a) RasûluİIah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'ın zikrinden başka bir sözü çok konuşmayınız. Arasında Allah'ın adı anılmadan uzun uzun konuşmalar kalp için kasvettir. Allah'tan uzak olan kimse katı kalpli olandır." (Tirmizî rivayet etmiştir)[560]
Faydasız çok söz, kalbin kasvetine ve Rahmet-i İlâhîden uzak kalmaya sebeptir. Allah'ı zikretmek ve dua gibi kulun zihnini Allah'la meşgul eden şeylerin çokluğu güzeldir.
Allah'a hamd edilerek başlanmayan sözde hayır olmadığı, bir hadiste ifade edilmiştir. Uzun sohbetler edip de içinde Allah adım hiç anmamak sefihlerin, kalpleri paslanmış kişilerin özelliğidir.[561]
1519. Ebu Hüreyre'den (r.a) RasûluİIah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah 'm, çenelerinin arasındaki uzvunun şerri ile bacaklarının arasındaki uzvunun şerrinden koruduğu kimse, cennete girer." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demişîır)[562]
Hadis şerhi ile bu bölümdeki (1513) no'lu Sehl b. Sa'd'dan rivayet edilen hadiste geçmiştir.[563]
1520. Ukbe b. Âmir'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: 'Rasûlullah'a (s.a) 'Kurtuluş nasıl mümkün olur?' diye sordum. Bana; "Dilinin sana zarar verecek sözler söylemesine engel ol, evinde oturmaktan sıkılma ve işlediğin günahlar için göz yaşı dök" buyurdu. (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasen-dir demiştir).[564]
Hadisimiz, dili muhafazaya teşvik etmektedir. Kişi aleyhine olacak sözleri değiL hayır konuşarak lehine sevap olabilecek sözleri konuşmalıdır. Şer sözler dünyada değilse bile ahirette sahibine zarar verir. Başkalarına faydalı olamıyorsa insan kendisi İle ilgilenmeli, insanlara zarar vermekten çekinmelidir
Dinine bir zarar gelecekse insanlarla fazla içli dışlı olmaktan çekinmeli, fitne kalkıncaya kadar zaruret dışında evinde durmaktan sılalmamahdır. Topluma girdiğinde, faydalı olacak ve bir kısım münkeratı kaldırabilecek bazı emirlerin uygulanmasını sağlayabilecekse bu daha güzeldir.[565]
1521. Ebu Saîd el-Hudri (r.a) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Âdemoğlu sabahladığında uzuvlarının hepsi dile şöyle yalvarırlar: 'Bizim hakkımızda Allah'tan kork. Çünkü biz sana bağlıyız. Eğer sen doğru yoldan gidersen biz de doğru yolda oluruz. Şayet sen eğriliğe saparsan biz de eğriliğine sapmış oluruz' derler." (Tirmizî rivayet etmiştir)[566]
İnsanın, selâmete ermesinde dilinin fonksiyonu çok büyüktür. Çünkü dil kalbin halifesi ve tercümanıdır, tnsan iki küçük uzvu ile kıymetlidir. O da dil ve kalptir. Gönül güzel şeyler hayal eder, dil de onlan söylerse, tüm uzuvları ile beden; dünya ve ahiret mutluluğuna ermiş demektir. Dilin hareketi, ortaya koyduğu kelâm, tüm uzuvlara tesir eder. Onları ya rahatlığa ya da sıkıntıya düşürür.[567]
1522. Muaz'dan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Yâ Rasûlallah bana cehennemden uzaklaşmamı ve cennete girmemi sağlayacak bir amel söyle" dedim. Şöyle buyurdu: "Önemli bir soru sordun. Fakat bu, Allah'ın kolaylık bahşettiği kimseler için kolaydır. Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın O'na kulluk edersin. Namaz kılarsın, zekât verirsin, ramazan ayında oruç tutarsın, gücün yeterse hacca gidersin. Sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç kalkandır; su ateşi nasıl söndürür» sadaka da günahları öyle yok eder; bir de kulun gece yansı namaz kılması. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor "Onların vücutları -geceleyin namaz kılmak için- yataklarından uzaklaşır. Korku ve ümit İçinde Rabb 'lerine dua ederler ve kendilerine vermiş olduğumuz nzıklardan başkalarına verirler. Onların işledikler iyi amellere mükâfat olarak kendileri için ne gibi göz kamaştırıcı nimetler sakladığını hiç kimse bilemez." (Secde, 16) ayetini okudu. Sonra, "Her işin başı, bel kemiği ve zirvesi nedir sana söyleyeyim mi?" buyurdu.
"Evet buyur yâ Rasûlallah" dedim. Sözlerine şöyle devam etti: "İşin başı islâm'dır. Belkemiği namaz, zirvesi de cihaddır. Bunların îümünü ayakta tutan şey nedir, söyleyeyim mi? "Evet, buyur yâ Rasûlaİlah" dediğimde (Dilini tutarak) "Bunun sana zarar vermesine meydan verme" buyurdu. Ben kendisine, "Yâ Rasûlallah, bizler söylediğimiz sözlerden sorumlu tutulmayacak mıyız?' diye sordum. Bana: "Hay anan seni kaybedesice! İnsanların cehenneme yüzüstü kapaklanmalannın sebebi, dillerinin ürünlerinden başka nedir ki?!" buyurdu. (Tirmİzî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir)[568]
Hadisimiz İslâm'ın beş şartının önemini vurguluyor. Oruç, sadaka ve gece namazının önemi ayrıca özellikle belirtilerek, Allah'ın rızasının bunlardaki çokluğu bildiriliyor. Bunların cennet ve cehennem ayrımındaki kıymeti ifade ediliyor.
tnsan yaşadığı İslâm'ın derecesinin, onun hakkındaki ehemmiyeti vurgulanırken, İslâm'ın her anında bir cihad olduğu vurgulanmak istenircesine cihada dikkat çekiliyor.
Kişi İslâm'ı ne kadar yaşarsa yaşarsın, dikkat etmezse dilinden çıkacak bir söz bütün yaptıklarını silip atabilir. Bu yüzden Rasûlullah (s.a) işlenen bütün amelleri ayakta tutan şey olarak dili göstermiş ve onun zararlarından sakınılmasmı işlemiştir.
Hadisin şerhinde bu bölümdeki (1517) no'lu hadisten de istifade edilebilir.[569]
1523. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasûluîlah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Gıybet nedir bilir misiniz?" Sahabîler: "Allah ve Rasûlü daha iyi bilir" diye cevap verdiler. Rasûlullah da "Gıybet; müsluman kardeşinin hoşuna gitmeyeceği bir sözle onu anmandır" buyurdu. "Eğer söylediğim şey o kardeşimde varsa ne buyurursunuz?" diye soruldu. O da şöyle cevap verdi: "Söylediğin şey, kardeşinde varsa gıybet etmiş olursun, eğer onun hakkında asılsız bir iddia ileri sürmüşsen o zaman ona iftira etmiş olursun. (Müslim rivayet etmiştir)[570]
Hadisimiz, gıybet ve iftiranın ne olduğunu anlatmaktadır. Başkasının hoşlanmayacağı, fakat geçmişte yaptığı bir hareket ve amelini gıyabında söylemek gıybettir. Büyük günahlardandır. Yapmadığı bir hareketi, * filanca böyle yaptı' şeklinde anlatmak ise iftiradır.
Gıybet ve iftira dilin afetlerin dendir. Dile sahip çıkılmazsa bu büyük günahlan işlemek ona çok kolay gelir.[571]
1524. Ebu Bekir'den (r.a) rivayet edildiğine göre: Rasûlullah (s.a) bir kurban bayramı günü veda Haca dolayısı ile Mina'da okuduğu hutbede şöyle buyurmuştur:
"Şu beldede, içinde bulunduğunuz ayın şu günü gibi canlarınız, mallarınız ve şahsiyetleriniz birbirleriniz için dokunulmazdır. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?" (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[572]
islâm dini kişilerin malını, canını, şan ve şerefini, ırz ve namusunu muhafaza altına almıştır. Başkasının bu haklarına saldın, zulüm olarak nitelendirilmiştir. Zulüm de dinimizde büyük günahlardandır. Haklar açısıdan insanlar eşittir. Kişi kendi hakkını koruduğu gibi, diğer insanların da haklarına riayet etmek mecburiyetindedir.[573]
1525. Hz. Âişe'den (r.a) rivayet edildiğine göre: Bir gün Rasûlullah'a (s.a) "Safiyye'nin şöyle şöyle oluşu sana yeter" dedim. Bazı râviler: Hz. Âi-şe (r.a) Safiyye'nin kısa oluşunu kast ediyor dediier.
Rasûlullah fs.a) da; "öyle bir söz söyledin ki, denizin suyuna karıştırıl-sa onu bile kirlenebilirdi" buyurdu. (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tirmizî, hadis, hasen-sahihtir demişti)[574]
Hadis, gıybetin ne kadar kötü olduğuna delildir. Nevevî de, ''Gıybetin
kötülüğü hakkında en beliğ bir hadistir" demiştir. Müslüman gıybetten sakınmalıdır. Bunun için de, herkesi kendisi gibi düşünmelidir. Nefsi için arzu etmediğini başkaları için de arzu etmemelidir. Kinaye yolu ile de olsa, gıybet ve alay hoş görülmemiştir.[575]
1526. Enes'ten (r.a) RasûluUah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştin "Miraca çıkarıldığım zaman bakırdan tırnakları olan bip kavme uğradım. Tırnaklan ile yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. "Ey Cebrail! Bunlar kimlerdir?" diye sordum. O da; "Bunlar (gıybet ederek) insanların etlerini yiyenler ve şahsiyetlerini çiğneyenlerdir" buyurdu ." (Ebu Dâvud rivayet etmiştir).[576]
Hadis, gıybetten sakındırmakiadır. Hucurat suresinin 12. ayetinde gıybet etmek, ölü insan eti yemek olarak belirtilmiştir. İnsanların şereflerini, haysiyetlerini rencide etmek, toplumdaki yerini düşürmek de büyük günahtır.
Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği bîr hadiste ise mucizevî olarak gıybet edenin et yediği açıklığa kavuşturulmuştur. Oruç tutan iki kişi takatsiz kalıp oruçlarını bozmak için Rasûlullah'tan izin istemişlerdir. Hallerine muttali olan Efendimiz kusmalarını söylemiştir. Her ikisi de pıhtılamış kan ve et parçalan kusmuşlardir. Rasûlullah da; "Oruç tuttular ama, Allah 'm haram kıldığı gıybeti ettiklerinden, haram yiyerek daha önceden oruçlarını açmışlardır" buyurmuştur.[577]
1527. Ebu Hüreyre'den (r.a) RasûluUah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her müslümamn; kam, namusu, şerefi ve malı diğer müslümana haramda-" (Müslim rivayet etmiştir)[578]
Müsiümanın müslümana, kanı, yani canı, namusu, şerefi ve malı haram kılınmıştır. Malı ancak meşrü yollarla el değiştirebilir. Allah'ın çizdiği hududu aşmak büyük günahtır. Toplumun mutluluğu ve selâmeti için bu hududa riayet etmek gerekir. Haram olan şey hoş gelse de, onda bayır yoktur. [579]
"Bunlar, yalan yanlış boş sözler işittiklerinde savuşup giderler, ondan yüz çevirirler." (Kasas, 55)
'öyîe mü'minler ki, boş ve faydasız şeylerden çekinirler." (Mü'minûn,3)
'Kulak, göz ve kalp. bunların hepsi de yaptıklarından mesuldür." (lsraf 36}
'Ayetlerimiz hakkında yersiz münakaşaya dalanları gördüğün zaman, onlar başka söze girişinceye kadar kendilerinden ayni. Eğer şeytan sana unut-turursa bu konudaki ilahî emri hatırladıktan sonra artık o zalim kavim ile beraber oturma." (En'am, 68)[580]
1528. Ebu'd-Derdâ'dan (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim müslüman kardeşinin şeref ve namusunu savunursa Allah da kıyamet günü onun yüzünü cehennemden korur." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir)[581]
Başkalarının gıybet edildiği bir toplantıya uğrayan kişi, kardeşini gıyabında savunmalıdır. Dünyada, kardeşini müdafaa eden kişiyi Allah (c.c) cehennem ateşinden korur.
Hadis değişik lafızlarla zikredilmiştir. Hepsindeki ortak nokta, gıybet edilen kişiyi savunan kimseye cehennemden uzaklaştırma mükâfatı verileceğidir.[582]
1529. İtbân b. Mâlik (r.a) "Allah'ın Rahmetini Ümit £fme£" bölümünde zikredilen meşhur ve uzun hadisi rivayet ederek şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a) namaz için ayağa kalktı ve Mâlik b. Dühsum nerede? diye sordu. Oradakilerden birisi, "O ne Allah X ne de Rasûlullah 'ı sevmeyen bir münafaktır" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Öyle deme! Yalnız Allah rızası için 'Lâ ilahe illallah' dediğim duymuyor musun? Yüce Allah, sırf kendi rızasını kazanmak amacı ie 'Lâ ilahe illallah' diyen kimseyi cehennem ateşine haram kılmıştır." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[583]
Hadisimiz, "Lâ ilahe illallah diyenin gıybetinin edilmeyeceğini ifade etmektedir,
Hadis-İşerif "Allah'ın Rahmetim Ümit Etme "bölümü (417)no'lu hadiste geçmiştir.[584]
1530. Ka'b b. Mâlik (r.a) "Tevbe" bölümünde zikredilen uzun hadisi rivayet ederek şöyle demiştir: "Rasülulah (s.a) Tebük harbine katılan saha-büer arasında oîururkan "Ka'b b. Mâlik ne yaptı?" diye sordu. Seleme oğullarından birisi; "Çift hırkası ite sağma soluna bakınıp çaka satması, onu sefere katılmaktan alıkoydu" dedi. Bunun üzerine muaz b. Cebel adama: "Ne çirkin sözler söyledin " dedikten sonra Rasûlullah'a (s.a) "Vallahi Yâ Rasûlal-lah, onun hakkında hayırdan başka birşey bilmiyoruz" dedi. Rasûlullah ise hiçbir şey demeyerek sükut eti." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[585]
Hadis, "Tevbe" bölümü (21) no'lu hadiste geçmiştir.[586]
Mubah olan gıybetin bulunduğu da bilinmelidir. O da başka türlü ulaşılması mümkün olmayan meşru ve doğru amaçlar uğruna gıybet etmektir. Bu da altı sebepte olur:
1. Zalimin zulmünü anlatmak: Zulme uğrayan bir kimsenin "Faîan kişi bana şu haksızlığı yaptı" diyerek deviet başkam, hakim gibi etkili kimselere veya zalimden hakkını geri almaya gücü yeten kimselere,, uğramış olduğu zulmü arz etmesi caizdir.
2. Yanlış bir davranışı düzeltmek ve günah işleyen kimseyi doğru yola getirmek amacı ile yardım istemek için gıybet etmek caizdir. Amacı bu olan kimse, eğriliği giderebileceğim umduğu birine; "Falanca şu hareketi yapıyor, onu bu hareketinden alıkoy" diyebilir veya buna benzer bir ifade ku!U< nabiîir. Bu kimsenin amacı eğriliği gidermeyi sağlamaktır. Şayet amacı bu olmazsa o zaman yaptığı hareket haram olur.
3. Fetva isterken gıybet caizdir. Bu durumda olan kimse fetva verecek kimseye "Babam, kardeşim, eşim veya filanca bana şu haksızlığı yaptı. Bu hareketi yapması caiz midir? Ondan hakkımı alır, yaptığı zuİme nasıl karşı koyar ve ondan nasıl kurtulabilirim?" diyebilir. Gerekli hallerde büyJe dav-ramak caizdir. Fakat; "Şöyle şöyle hareket eden bir kişi, bir adam veya eş hakkında ne dersiniz?" demek en ihtiyatlı ve faziletli bir davranış oîur. Bununla birlikte, inşaallah Hind tarafından rivayet edilen hadis ile İspatlayacağımız üzere, isim belirtmek de caizdir
4. Müslümanları kötülük karşısında uyararak onlara nasihat vermek amacı ile gıybet etmek caizdir. Bu da birkaç türlü olur:
a) Hatalı olan râvi veya şahidin hataü olduğunu belirtmek, alimlerin ic-
ması (görüş birliği) ile bu caiz, hatta ihtiyaç halinde (bunların bilinen hatalarını söylemek) vaciptir.
b) Biri İle hısımlık, ortaklık kurmak, birinin yanına emanet bırakmak biri ile alışveriş yapmak veya komşu olmak ve benzeri durumlarda, karşı taraftaki şahıs ile ilgili müşavere yapmak. Bu durumlarda görüşüne başvurulan kimsenin sözkonusu kimsenin durumunu gizlimemesi, aksine iyilik etmek niyeti ile o kimsede bulunan kötülükleri açıklaması gerekir.
c) Bilgi almak üzere bid'atçıya veya fasık bir kimseye başvuran birinin görülmesi ve başvuran adamın o kimse yüzünden zarara uğayacağmdan endişe edilmesi. Böyle bir durumla karşılaşan kimsenin nasihat amacı ile başvuran kimseyi uyarması gerekir. Bu noktada yanılgıya düşülebilir. Böyle bir amaçla onun gözünden saklayarak söylediği sözün nasihat amacı taşıdığım sanmasını sağlaylabilîr. Bu konuda uyanık olmak gerekir.
d) Bu durumlardan biri de, ya görevinin ehli olmadığı için veya fasık olduğu için ya da yanıltıldığı için veyahut başka bir sebepten dolayı gerektiği şekilde görevini yerine getirmeyen bir yetkilinin bulunması halidir. Böyle bir görevilinin durumunu daha yetkili birine anlatarak, amirinin o kimseyi görevden uzaklaştırıp en layık bir kimseyi getirmesini veya amir durumunda ise emri altındaki görevliyi ya doğru hareket etmesini sağlamaya veya değiştirmeye teşvik etmek gerekir.
5. Fasıkhğını ve bidatini açığa vuran kimse hakkında gıybet etmek caizdir. Açıkça içki içmek, zorla halkın başına geçmeye çalışmak, halkın malını ve öşürünü haksız olarak almak ve batıl işlere yönelmek gibi.
Bu hallerde, kötülüğü açığa çıkaran kimse hakkında konuşmak caizdir. Bunlardan başka ayıpların anılması haramdır. Ancak, şimdiye kadar bahsettiğimiz şeylerden başka, onunla anılması için diğer bir sebep bulunması hali müstesnadır.
6. Tarif etmek: Belirli bir lakapla anılan bir kimseyi tanıtmak için, lakabını söylemek caizdir. Sulu gözlü, topal, sağır, kör, şaşı ve başka lakaplar gibi. Onların bu lakaplarla tarif edilmesi caizdir. Ancak bu sıfatların ayıplanmak için kullanılması haramdır. Eğer başka türlü tanıtmak mümkünse o daha yerinde ve daha uygun olur.
Saydığımız bu altı sebep alimler tarafından zikredilmiş, çoğu hakkında görüş birliği meydana gelmiştir. Bunların sahih hadislerdeki delilleri meşhurdur. Bu hadislerden birkaç tanesi şunlardır:[587]
1531. Hz. Âişe'den (r.a) rivayet edildiğine göre: Adamın birisi Rasûlul-lah'ın (s.a) yanına girmek için izin istedi. Rasûlullah da onun hakkında: 'İzin verin de girsin, aşireti içinde o ne kötü birisidir" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[588]
Bu hadisle, alimlerimiz, fitne ve fesadı zahir insanların gıybetinin caiz olduğuna delil getirrrişlerdir. Onların fesadından başkalarım korumak için gıybeti yapılabilir. Yalancının yalanından halkın zarara uğramaması için, gıybeti yapılabilir.[589]
1532. Hz. Âişe'den Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: -tki kişi ile ilgili olarak- "Ben falan ve filancanın, dinimizden birşey bildiklerini zannetmiyorum." (Buhârî rivayet etmiştir).[590]
Hadisin râvilerinden biri bulunan Leys b. Sa'd, "O iki adam münafıklardandı" demiştir.
Hadisimiz münafıkın gıybetinin caiz olduğuna delil oluyor. Dış haline bakarak insanların ona aldanmaması sağlanır. Efendimizin de, kötü vasıflarım anarak zikrettiği kişilerin münafıklar olduğu belirtilmiştir.[591]
1533. Fatıma b. Kays'tan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Rasûluüah'a giderek "Beni Ebu Cehm ve Muaviye istedi (evlenmek için)" dedim. Rasûlul-lah da bana şöyle buyurdu: "Muaviye fakirdir, malı yoktur. Ebu Cehm 'e gelince, o çomağı omuzundan indirmez. (Kamını çok döver)"(Buh&n ve Müslim rivayet etmişlerdir)[592]
Fatıma binti Kays ilk muhacir kadınlardandır. Akıl ve kemâl sahibi bir hanımdır. Şura meclisi onun evinde toplanırdı. Rasûlulla'tan (s.a) 34 hadis rivayet etmiştir.
Evlenecek olan erkek ve kadının, muhatapları hakkında bilgi toplamaları müstehabdır. Onlar hakkında kendisine sorulan kişi bildiğini söylemeli, kötü haline muttali ise onu da söyleyebilir. Bu mevzuda gıybet o an için caizdir. Zira bir ailenin temeli atılacaktır. Buradaki gıybet, kişiyi rencide etmek için değil mutluluklarına katkıda bulunmak içindir.[593]
1534. Zcyd b. Erkâm'dan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Rasûlullah (s.a) ile sefere çıkmıştık. Sefer esnasında yiyecek sıkıntısı başgösterdi. Abdullah b. Ubey adamlarına "Rasüluilah'm yanında bulunanlara yiyecek vermeyibiz ki, yanından aynlip dağılsınlar, vallahi Medine'ye varınca hangimiz güçlü ise-zayıf ve zavallı olanları şehirden kovacak" dedi. Olay üzerine Rasûlul-lah'a (s.a) gelerek bu durumu haber verdim. Peygamberimiz birini gönderip Abdullah b. Ubey'i yanma çağırttı. Abdullah b. Ubey, böyle bir şey söylemediğine dair yemin edince oradakiler (beni kastederek); 'Zeyd Rasûlullah'a (s.a) yalan söyledi1 dediler. Onların bu sözü bana çok dokundu. Bu sırada beni doğrular mahiyette "Sana münafıklar gelince...." diye başlayan ayet indi. (Münafikûn suresi) Sonra Rasûlullah onları, kendileri için istiğfar etmek üzere çağırttı ise de başlarını çevirerek gelmediler.[594]
Hadisimiz, münafıkların ve hainlerin planlarım ifşa etmenin caiz olduğuna delildir. Zira bu haram olan gıybetten değildir.
Zikredilen hadislerden anlaşılacağı üzere, gıybet karşıdaki şahsın toplum içinde rencide edilmesi, şahsiyetinin düşürülmesi gibi sebeplere binaen haram kılınmıştır. Yani haram sayılan gıybeti edenin, bu ameli kanşihgmda hiçbir menfaati yok ve toplum içinde bunu açıklamanın faydası yoksa o gıybet haramdır. Fakat.gıybet bir ferdin veya toplumun faydasına yönelik ise o zaman caiz görülmüştür. Bu halde toplumun menfaati ve ferdin menfaati öne alınarak, haram, cevaza dönüşmüştür, öyle anlar olabilir ki, gıybet farz bile olur. İşte bunun için hain ve münafıkların hile ve tuzaklarını, toplumun büyüğüne bildirmek gereklidir.[595]
1535. Hz. Âişe'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: Ebu Süfyan'ın hanımı Hind Rasûlullah'a (s.a) gelerek: "Kocam cimridir, benim ve çocuklarımın ihtiylaçlanm karşılamak için birsey vermiyor, onun haberi olmadan aldıklarımla geçiniyoruz"dedi. RasûluUah (s.a) da "Normal olarak sana ve çocuk-lanna yetecek kadarını al" buyurdu. (Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir)[596]
Fetva almak maksadıyla kan-kocanın, birbirlerinin gıybetini yapmaları caizdir. Zira şer'i bir hükme varabilmek için meseleyi iyice açıklamak gerekir. Koca, çoluk çocuğunun nafakasını yeterince vermeyip cimrilik ederse, kadın gizlice kendilerine yeter miktan kocasının malından alabilir.
Hadisten, fetva vermek amacıyla, söylenilen gıybetin dinlenmesinin de caiz olduğu anlaşılmaktadır.[597]
Nemime; insanlar arasında fesat çıkarmak için söz taşımaktır. Konu ile ilgili ayetler
'Ayıp araştıran, köğuculukla söz gezdiren kimseye itaat etme." (Nün, 11)
"Ağandan çıkan herhangi bir sözün üzerinde hassas bir kontrol bulunur." (Kâf, 8)[598]
1536. Hz. Huzeyfe'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Koğucu cennete giremez." (Buhârî ve Müslim rivayet etmiş- lerdir).[599]
Koğucu, ya direkt olarak cennete giremez, ya da koğuculuğu helâl görmüşse ebediyyen cennete giremez. Helâl görmeyerek koğuculuk yapan ve yaptığına da üzüntü duyan kişi ise cennete ilk girenlerle gireroese de, sonradan girebilir. Hadisimiz böyle anlaşılmalıdır.[600]
1537. İbn Abbas'tan (r.a) rivayet edildiğine göre: Rasülullah (s.a) iki kabre uğradı da: "Şüphesiz, bunlar azap görüyorlar. (Onların gözünde) önemli olmayan sebepler yüzündeiı azap çekmektedirler. Evet günahları büyüktür. Birisi koğuculuk ederdi, diğeri de; idrardan sakınmazdı'.' (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[601]
Hadis, koguculuğun haram olduğunu ifade ediyor. Çünkü, haram olanı işlemekten dolayı azap verilir. Koğuculuk kabir azabının sebeplerindendir.
İdrardan sonra temizlenmek ve bir müddet idrarın kesilmesini beklemek gerekir.
Kabir azabı haktır. Hadis, ona da delil teşkil ediyor.[602]
1538. İbn Mes'ud'dan (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Adh'kelimesinin ne olduğunu size haber vereyim mî? O, halfan Masını bozmada söylenmiş bulunan sözdür," (Müslira rivayeî etmiştir)[603]
Hadis, koğuculuktan sakınmanın gerektiğini ifade etmektedir. Kogu-culuk, toplumda parçalanma ve düşmanlığa sebep olur. Toplumda mutluluk ve sükuneti zedeleyen her şey yasaklanmıştır. Gıybet, iftira, koğuculuk ve alay etmek bunlardandır.[604]
"...Günah işlemek ve haddi aşmak için yardımlaşmayınız." (Mâide, 2) Önceki bölümde geçen hadisler bu bölümle de ilgilidir.[605]
1539. İbn Mes'ud'dan (r.a) Rasûluilah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sahabîlerimden hiç kimse bana başkası aleyhinde bir söz getirmesin. Çünkü ben, içimde hiçbir burukluk olmaksızın karşınıza çıkmak isterim. (Ebu Dâvud ve tirmizâ rivayet etmişlerdir)[606]
Hadis, hatalan örtmeyi teşvik etmektedir. Efendimiz Snımetini toptan salih kişiler olarak görmeyi arzu etmektedir. Başkalarım hatalarını duymamış kişi onların huzuruna daha rahat bir şekilde, hepsini eşit görür vaziyette çıkabilir. Başkalarının hatalarını görüp, nakletmek kişinin grevi değildir.[607]
"İnsanlardan gizlerler de Allah'tan gizlemezler. Halbuki Allah, hoşnut olmadığı sözü geceleyin konuştukları zaman da onlarla beraberdir. Allah(ın ilmi onların) yapacakları her şeyi ihata eder." (Nisa, 108)[608]
1540. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasülullah'ın (ş.a) şöyle buyurduğu nvacahiliye devrinde hayırh olanlar, İslâm'ı öğrendikeri takdirde Isâm döneminde de hayırlıdırlar. Devlet görevi bakımından en hayırh olanların, bu görevlere karşı şiddetle isteksiz olduğunu görürsünüz. İnsanların kötülerinin, berikine karşı bu yüzü ile, ötekine karşı da başka bir yüzle çıkan iki yüzlüler olduğunu görürsünüz." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[609]
Hadis, cahiliye devrinde şerefli olanların müslüman olduklarında da şeriatın ahkâmını bilmek şartıyla asalet ve şerefte yüce mertebelere ulaşacaklarım ifade etmektedir. Cahiliye devrinde şerefli olduğu halde, İslâm'ı kabul etmeyenlere itibar olunmaz.
Nevevî der ki: "Madenlerden maksat asıllardır. Asıllar şerefli olursa, ekseriyetle fertleri de şerefli olur. İslâm'da fazilet, takva iledir. Fakat buna neseb şerefi katılırsa fazileti artar."
İki yüzlü kişinin neden insanların en kötülerinden olduğu meydandadır. Çünkü iki yüzlülük nifaktır. Yalancılık, dolandırıcılıktır. İki yüzlü insan, her gruba onlan memnun edecek şekilde görünür. Hayırda olsun, serde olsun onlarla beraberdir, bu ise haramdır.
İki topumun arasını bulmak, iki kişiyi barıştırmak için yapılan iki yüz* lülük ise makbul ve mendubdur.[610]
1541. Muhammed b. Zeyd'den rivayet edildiğine göre: Bazı insanlar dedesi Abdullah b. Ömer'e (r.a) 'Bizler devlet başkanlarımızın huzuruna çıktığımız zaman onlarla, yanlarından ayrılınca kendi aramızda konuştuğumuzdan farklı bir şekilde konuşuruz" dediler, tbn Ömer de onlara: "Rasûlullah (s.a) zamanında biz bunu münafıklık sayardık" diye cevap verdi." (Buhârî rivayet etmiştir).[611]
Hem huzurda, hem gıyaben doğru sözlülük, gıybet etmemek, sadık mü*-minlerin özelliğidir Büyüklerin huzurunda methu sena, dışarıya çıkıldığında zem ve gıybet, münafıkların alâmetlerindendir.Müslüman; hakimlere, hüküm sahiplerine nasihat etmelidir. Geçici menfaat kaygusu ile kendini zelil etmemelidir.[612]
"İyi bilmediğin bir şeyin ardına düşme" (Isra, 36)[613]
1542. Ibn Mes'ud'dan Rasülullah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edfc mistir: "Doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür. İnsan doğru söyleye söyleye, sonunda Allah katında doğrulardan yazılır. Yalancılık İnsanı günahkârlığa, günakârbk da cehenneme ulaştırır. İnsan yalan söyleye söyleye sonunda Allah katında yalancılardan yazdır." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[614]
Hadis, "Sıdk Doğruluk" böhnümflnde (54) no'lu hadis şerhi ile beraber geçmiştir.[615]
1543. Abdullah b. Amr b. Âs'tan (r.a) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Şu dört sıfat kimde bulunursa eksiksiz bir münafıktır: Kimde bu dört sıfattan biri bulunursa o sıfatı bırakıncaya kadar Üzerinde bir münafık sıfatı vb demektir (Bu sıfatlar): Kendine emanet verildiği zaman hıyanet eder. Konuşurken yalan söyler. Sözleşme yaptığı zaman sözleşmesini tek taraflı olarak bozar. Bir dava ve duruşma esnasında haktan ayrılır." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[616]
Hadis "Verilen Söze Bağlı Kalmak, Vaadleri Yerine Getirmek" bölümü (690) no'lu hadisin şerhinde geçmiştir.[617]
1544. İbn Abbas'tan (r.a) RasAluIIah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim görmemiş olduğu bir rüyayı gördüğünü ileri sürerse iki arpa tanesini birbirine bağlamaya zorlanır, bunu da yapması mümkün değildir. Kim, konuşmalarının duyulmasını istemeyen bir grubun sözlerine kulak verirse kıyamet günü kulağına erimiş kurşun dökülür. Kim bir canlı varlığın resmini yaparsa, hem azaba çarptırılır, hem de o resme can vermeye zorlanır, oysa ki ona can vermesi mümkün değildir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[618]
Hadisimiz, rüyasını yatan olarak anlatan İçin şiddetli bîr azap ifade etmektedir. Yalan, her haliyle, rüya anlatılırken de olsa haramdır.
Başkalarının gizli hallerini araştırmak ve gizli konuşmalarını dinlemek haramdır. Ceza, amelin cinsinden olur. Gizli konumayı dileyen kulağın cezası, erimiş kızgın kurşundur, hlâmda canlı varlığın resmini yapmak hoş görülmemiştir. Zaruretler dışında bu işi yapanlar, yaratıcı ile boy ölçüşme küstahlığına kapılmış kimseler olarak değerlendirilmiştir.
tbn Ebî Cemre; rüyasmdakİleri yalan olarak anlatan ile canlı resim apanlann vaidde <*> birleşmesini bu sekide açıklamaktadır: "Rüya Allah'ın yaratıklarından bir yaratıktır. Onda suretler manevîdir. Yalanı ile manevî surete müdahale etmiştir ve hata yapmıştır. Ressam da bir canlının resmini yapmış, fakat hakikatte ortaya koymamıştır. Hakikatte ruhu olmalıdır. O da ona ruh vermeye zoriatılır ve tabiî ki veremez. Bunlardan biri manevî varlıklar hakkında yalan konuşmuş, diğeri ise hakiki varlıklar hakkında ruh ve-remeyerek sadece suretini çizmekle yalancı olmuş olur. Birincisi nübüvvetin cüzlerinden bir cüz olan rüya hakkında yalan konuştu, ikincisi ise kudreti hususunda Allah ile boy ölçüşmeye kalkıştı. Bu sebeple bu şiddetli azapla tehdit edilmişlerdir."
Vaid: Birini İyiliğe sevk ve kötülükten uzaklaştırmak için korkutmak ve yıldırmak demektir.[619]
1545. İbn Ömer'den Rasûlullah'ın (s.a) söyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "En büyük yalan; adamın birinin görmediği bir şeyi, gördüğünü iddia etmesidir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[620]
Hadisimiz, uyku Ue uyanıklık halinde yalanın kötü bir şey olduğunu ifade etmektedir. En büyük yalanın ne olduğu da ayrıca belirtilmiştir.[621]
1546. Semure b. Cündüb'den (r.a) rivayet edildiğine göre: Rasûhıllah'-ın (s.a) sık sık söylediği sözlerden biri; "içinizden rüya gören var mı?" sorusu olur ve görmüş olduğu rüyayı anlatan kmsenin rüyasını, Allah'ın dileği uyarınca yorumlardı. Bir sabah bize şöyle buyurdu:
"Bu gece rüyamda bana iki kişi gelerek "Yürü" dediler. Onlarla birlikte yola çıktık. Yolda yere uzanmış bir adam İle karşılaştık. Başka birisi elindeki bir taş parçası İle yatan adamın yanıbaşında dikilmişti. Adam taşı yatan kimsenin başına indirip parçaladıktan sonra taş yuvarlanıp az öteye gidiyor, peşinden gidip taşını yine atıyor, yerine dönünceye kadar öncekinin parçalanmış başı iyileşerek eski halini alıyor, bu sefer de eli taşlı olan adam az önce yaptığını bir kere daha tekrar ediyor. Yammdakilere: "Sübhânel-lâh, bu nedir?" dedim. Bana; "Yürü, yürü" dediler.
Yine yola koyulduk. Yolda başaşağı yatan biri ile karşılaştık. Yanıbaşında eli çengelli demir tutan biri duruyordu. Demir çengelli adam, yerdeki-nin önce burnunu çengele takarak ensesine kadar yırtıyor, sonra da öbür tarafına geçerek o tarafta da aynı şeyi yapıyordu. Eli çengelli adam bir yandaki isini tamamlar tamamlamaz yerdeki adamın öbür yanm yüzü düzelerek eski halini alıyor, o da o tarafa geçip işlemi tekrarlıyordu. Yammdakilere: "Sübhânellâh, bunlar nedir?" dedim. Bana; "Yürü, yürü," dedil.
Tekrar yola koyulduk. Yolda fırın gibi bir yapının yanına vardık. (Râvi der ki: RasflloHah'ra; "İçerden feryatlar ile karışık sesler geliyordu" dediğini sanıyorum) Yapının içine göz atınca içinin çıplak kadın ve erkekler ile dolu olduğunu gördük. Aşağıdan yükselen alevler vücutlarını sarıyordu. Alevler vücutlarını sarınca hep birlikte çığlıklar kopanyorlardı. Yammdakilere; "Bunlar nedir?" dedim. Bana "Yürü, yürü" dediler.
Yola devam ederek bir nehrin yanına vardık. (Râvi der ki: Rasûlullah'-ra (s.a) nehir hakkında "Suyu kan gtbl kırmızı" dediğini sanıyorum). Nehirde bîri yüzüyor, nehrin kenarında yanında yığılmış taşlar bulunan bir başkası bulunuyor, nehirdeki adam bir sure yüzdükten sonra eli altında birikmiş taslarla duranın yanına geliyor, ona doğru ağzını açıyor o da adamın ağzına bir taş atıyor. Bunun üzerine adam geri dönüp bir süre daha yüzdükten sonra yine onun yanına dönüyor. Adamın yanma her dönüsünde ağzını ona doğru açıyor, o da ağzına bir taş daha koyuyor. Yanımdakilere, "Bunlar nedir?" dedim. Bana, "Yürü, yflrü" dediler.
Yürümeye devam ederek çirkin görünüşlü -veya gördüğüm en çirkin insanın görünüşünde olan- biri ile karşılaştık. Yanıbaşında ateş yanıyordu. Adam bir yandan ateşi tutuşturuyor, bir yandan da çevresinde dönüyordu. Yammdakilere "Bu nedir?" dedim. Bana "Yürü, yürü," dediler
Bir süre yürüdükten sonra, yemyeşil bir bahçenin yanına vardık. İçinde her türlü ilkbahar çiçeği vardı. Bahçenin ortasında neredeyse basını göremeyeceğim kadar uzun boylu bir adam vardı. Adamın tarafında daha önce hiç görmediğim kadar çok çocuk vardı. Yanımdakilere "Bu nedir?" dedim. Bana, "Yörtt, yürü" dediler.
Bir süre yürüdükten sonra ulu bir ağacın yanına vardık. Daha önce böyle ulu ve güze! bir ağaç hiç görmemiştim. Yanımdakiler bana, "Bu ağaca çık" dediler. Birlikte ağaca çıkıp binalarının tuğladan altın ve gümüşten olan bir şehre yükseldik. Şehrin kapısına vanp kapıyı açmalarını istedik. Kapı açıldı, içeri girdik. Karsımıza, vücutlarının bir yanı gördüklerimin en çirkini kadar güzel olan birileri çıktı. Yanımdakiîer onlara, "Gidin , şu nehre dalın" dediler. Az ötede enine akan, sulan bembeyaz bir nehir vardı. Gördüğümüz kimseler vanp bu nehre daldıktan sonra vücutlarındaki çirkinlik kaybolmuş olarak ve en güzel bir görünüş içinde yanımıza döndüler. Yanımdakiler bana "Burası Adn cennetidir. Senin konağın da işte şurada" dediler. Bakışlarım yukarılara yücetince beyaz bulut gibi bir köşk gördüm. Bana, "Senin konağın işte orandır" dedikr. Onlara: "Allah iyiliğinizi versin, bırakın da içeri gireyim dedim. Bana, "Şimdi değil, fakat nasd olsa oraya gireceksin" dediler.
Kendilerine, "Gecenin başından beri şaşırtıcı şeyler gördüm. Bu görmüş olduğum şeyler nelerdir?" dedim. Bana; "Şimdi sana onlan anlatacağız" deyip sözlerine şöyle devam ettiler:
"Taş vurularak başı parçalanan adam, Kur'an'i öğrenip sonra ihmal etmiş ve farz namazlarının kılınacağı vakitlerde uyuyan insandır.
Avurtları, burnu ve gözleri ensesine kadar yutıhrken yanına vardığın adam da, yalan bir söz söyleyip de yalanı kulaktan kulağa her tarafa yayılan kimsedir.
Fırın gibi bir yapı içinde çıplak olarak gördüğün erkekler ve kadınlar zina işlemiş olan kimselerdir.
Nehirde yüzdükten sonra ağzına taş tıkılırken gördüğün adam da faiz yiyen kimsedir.
Çevresinde dolandığı ateşi tutuştururken görmüş olduğun çirkin görüntülü adam da, cehennem bekçisi Mâlik'tir.
Yeşil bahçede gördüğün uzun boylu adam İbrahim (a.s), etrafında bulunan çocuklar da İslâm fırtatı üzere ölen çocuklardır" (Berkânî'nİn rivayetine göre son cümle "İslâm fırtatt üzerine doğmuş bulunan tüm çocuklardır" seklindedir).
Orada bulunan mttslümanlardan birisi, "Yâ Rasûlaİlah, müşriklerin ço-cuklan da var mı?" diye sordular. Rasülullah (s.a) bu soruya "Evet, müşriklerin çocukları da" diye cevap verdi.
Bir yanlan güzei ve bir yanlan çirkin olarak gördüğün kimseler de; hem iyi, hem kötü amel işleyen kimselerdir. Allah onların kötülüklerini bağışlamıştır." (Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir).[622]
Yine Buhârî'nm naklettiği bir rivayete göre Rasûlullah (s.a) "Bu gece rüyamda iki adam gördüm, beni alıp mukaddes bir yere yücelttiler" diye başlayarak yukarıdaki sözlerini söyledi ve sonra şöyle devam etti:
"Bir süre yürödâkten sonra alt tarafı geniş, üst tarafı dar, fınmmsı bir yapının yanına gddik. Ait tarafında ateş yanıyordu. Alevler yükselince içerdeki İnsanlar da alevlerle birlikte yükseliyor ve neredeyse dışarıya fırlayacak gibi oluyordu. Alevler hafifleyince de İçindekiler aşağıya doğru iniyorlardı. İçerde çıplak erkek ve kadınlar vardı."
Yine bir rivayete göre; RasüMlah (s.a) şöyle buyuruyor: "Bir süre sonra içinde kan akan bir nehrin yanına vardık. (Bu rivayete göre râvi nehirde kan aktığım kesin bir ifade ile belirtiyor). Nehrin ortasında bir adam duruyordu. Nehrin kenarında da önünde taşlar yığılmış bir başka adam vardı. Nehirdeki adam yüzüp kenara çıkmaya yöneldi. Fakat adam çıkmak isteyince kenarda bulunan adam ağzına taş atarak onu gen çevirdi. Nehirdeki adamın çıkmak üzere bir kenara yaklaşması sırasında kenarda duran adara ağzına taş atıyor, o da yine nehre dönüyordu.
Yine bir rivayete göre hadisin bir yerinde Rasûîullah (s.a) şöyle buyuruyor: "Yammdakiler beni bir ağaca çıkardılar, beni o güne kadar görmüş olduklarımın tümünden güzei bir eve soktular. İçeride yaşlı ve genç erkekler vardı."
Yine bu riayete göre hadisin bir yerinde Rasûlullah (s.a) şöyle buyuruyor: "Avurtlarının yırtıldığını görmüş olduğum adam, bir yalancıdır. Yalan bir söz söyler, bu yalanı her tarafa yayılır. Kıyamet gününe kadar ona bu caza uygulanır" dediler.
Yine bir rivayette şöyle zikredilmektedir: "Yammdakiler bana başına taşla vurulup başı parçalanırken gördüğüm adam, bir yalancıdır. Yalan bir söz söyler, bu yalanı her tarafa yayılır. Kıyamet gününe kadar ona bu ceza uygulanır,
Yîne bu rivayette şöyle zikredilmektedir: "yammdakiler bana, başına taşla vurulup başı parçalanırken gördüğüm adam, Allah'ın kendisine Kur*-an öğrenmeyi nasip etmesine rağmen geceleri uykuya dalan ve gündüzler de Kur'an'a göre amel etmeyen insandır. Kıyamet gününe kadar ona bu ceza uygulanır, tik girdiğin ev, sıradan mü'minlerin yurdudur. Şu ev, şehitlerin yurdudur. Ben Cebrail, bu da Mİkâil'dir. Başım yukarı çevir dediler. Başımı kaldırdım, üstünde bulut gibi bir şey duruyordu. Yammdakiler, "O senin konağındır" dediler. Kendilerine, "Bırakın da konağa gireyim" dedim. Bana, 'Henüz yaşanmamış ömrün var, ömrünü tamamlayınca konağına gelirsin" dediler. (Müslim rivayet etmiştir).
Hadisimiz şu hükümleri ihtiva etmektedir:
Kur'an'ı öğrenip, sonra tembelliğinden, onunla ilgilenmediğinden, onu
unutan kişi azap görecektir. Kur'an unutulmamalı ve onun emirleri yerine getirilip yasaklarından kaçınılmalıdır.
Namaz kılma hususunda tembel davranarak namazı terkedea kişilere şiddetli tehditler yöneltilmiştir.
Bir kıstm alimler, namaz lolmayasın hapsedilmesinin gerektiğini söylemişlerdir. Efendimiz de, "Namaz dinin direğidir» gözlünün nurudur, kişi ile kftfür arasında perdedir" buyurmuşlardır.
Yalan sözü dinleyip onu başkalarına anlatan kişi, avurtları, burnu ye gözleri ensesine kadar yırtılan şahıs seklinde gösterilmiştir.
Zina ve faiz haramdır. Faizin azı da, çoğu da haramdır. İnsanlar meşru kılınan alışveriş, hibe, sadaka, miras, vakıf gibi yollarla başkalarının malını elde edebilirler. Rabb'imiz de "Batılyollarla birbirinizin mallarını yemeyin" emrini buyurmuştur.
Zira, aile yuvasını darmadağın eden, toplumu uçuruma sürükleyen ve gelecekte sağlam bir nesil yetiştirememenin kanseridir. Zinakâr toplumların geleceği parlak değildir. :
Hadîsimiz, Efendimizin ve şehitlerin Allah katındaki derecelerine de işaret etmektedir. Allah dilediğini yüceltir, dilediğini alçaîtır. Emirlerine sarılan, yasaklarından kaçınanları yüceltir, diğerlerini ise rezil ve rüsvay eder.
Cehennemin azap yeri, cennetin de nimetler diyan olduğu haktır ve bunda Şâphe yoktur. Efendimiz, ahireî ahvalinin çoğunu Allah'ın izni üe görmüş ve gezmiştir. Bu Allah'ın bir lütfudur. Allah'ın dilemediği konuda Kasûlul-, îah da tıpkı diğer insanlar gibidir. Gaybı bilmez, ahiretten haber veremez. Perde aralanınca Allah'ın izniyle bunları söylemiştir. Zira o ne söylese Allah'ın vahyi ile söyler.[623]
Unutmamalı ki, yalanın aslı haram be de bazı durumlarda "Ezkâr" kitabında açıkladığım şartlarla caiz olur. Bunun Özü şudur:
Söz, maksatları ifade etmeye vesiledir. Yalan söylemeksizin elde, edilmesi müsait olan her arzuda yalan haramdır. Böyle güzel arzunun elde edilmesi ancak yafanla mümkün olacaksa o zaman yalan caiz olur. Sonra bu arzunun elde edilmesi mubah kabilinden ise, yalan da mubah olur. Vacip ise, yalan da vacip olur. Yine bîr kimsenin yanında emanet bir matı olsa, zalim birisi de o malı almak istese, emanetçinin emaneti gizlemek için yalan söylemesi vacip olur.
Bütün bu hususlarda en ihtiyatlı tavır, tevriyeîi (yalana olmayacak şekilde) konuşmaktır.
"Tevriye", konuşan şahsın, ifadelerinin zahirî ve karşısındaki kimsenin anlayışına göre yalancı olsa da, aslında kendisine göre yalana olmayıp sözleriyle sahih bir amacı kastetmeyidir. Eğer tevriye sanatını bırakıp, mutlaka yalan bir ifade kullanmak zorunda kalsa, bu halde haram olmaz. Bu durumda alimler yalanın caiz olduğuna, şu Ümmü Gülsüm hadisini delil getirmişlerdir. Ümmü Gülsüm (r.s) Rasûluİlah'i (s.a) şöyle söylerken işittiğini rivayet etmiştir "Halkın arasını ıslaha çalışıp hayırlı söz taşıyan ve hayır söyleyen yalancı değildir." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir). (s.a), ntdığuu işitmedim, kadının kocasına etmiştir: "Umrnü GBMm söyle dsmistir: Ben halkın söylediklerinden üç şeydm başkasında ruhsat ta-iss; harp, halkın arasım ıslah, erkeğin kadına ve kadının kocasına söylediği yalandır.[624]
"Senin için hakksnda bir bilgi hasıl olmayan şeyin ardıne düşme ' (El-îsrâ, 36)
"O, bir söz atmaya dursun, mutlak yanında haar bir gözcü vardır." (Kaf, 18)[625]
1547. Ebu Hûreyre'den (r.a) Nebî'nin {s.a) şöyle buyurduğu rivayet e&' • mistir: "Duyduğu her sözü söylemesi, kişiye yalan olarak kâfidir." (Müslim rivayet etmiştir)[626]
Hadise göre, duyulan haberlerde tesebbfit şarttır. Söylenilen her söeÖ tasdik etmemek gerekir.
"Tesebbüt", hadis rivayetiade ihtiyatlı davranıp, hadisin sabit olduğuna dair tam kanaat hasıl olmadıkça rivayet etmemektir.
îbn Allan şöyle der: "Hadisin manası ve bu konuda varid olan hadisler, her duyulan sözü anlatmaktan sakutdmnaktadır. Çürtki yalanı da, her duyduğunu konuşursa yalan söyleyebilir.
Hak mezhebin görüşü şudur: "Yatan", bir şeyi olduğundan başka şekilde haber vermektir. Bunda kast şart değildir. Fakat kasdetmek günah için şarttır.
Bir hadiste: "Kişiye yalan olarak, duyduğu her şeyi anlatması kâfidir" (Müstedrek) buyurulmuştur.[627]
1548. Hz. Semure'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûhıllah'm (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim yatan olduğunu bilerek, bana is-nad ederek bir söz naklederse o, yalancılardan biridir." (Müslim rivayet etmiştir)[628]
Rasâhıllah'tan (s.a) rivayet edilen hadislerde tesebbüt yani hadisi rivayet etmeden önce sıhhatini kesin anlamak gerekir. Yalancınm vasfı, yalan uyduran herkese ve onu insanlar arasmda nakleden ve yayan kişilere şamildir.[629]
1549. Hz. Esmâ'dan (r.a) rivayet edilmiştir. Bir kadın:
Yâ Rasûlallah, benim bir kumam var. Kocam tarafından verilmeyen bir şeyde ona üstünlük sağlamamda bir günah var mıdır?" diye sordu. Ra-sûluüah (s.a)
"Kendisine verilmeyen şeyle bir üstünlük sağlayan kimse iki yalan elbise giyen gibidir" buyurdu, (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[630]
Hadiste geçtiği gibi "kendisine verilmeyen şeyle üstünlük sağlayan" kadın genellikle bunu kocasının yanında diğer kumasına karşı üstünlük sağlamak ve onu çatlatmak amacıyla yapar. Böyle yapan kadının aslında kendisinde olmayan bir vasıfla, kibirlenmesi demektir.
"İki yalan elbisegiyen gibidir" sözünden murat, yalancı pozisyonuna girer. Ve insanlara karşuzühd, ilim veya servet sahibi kimsenin şekline bürünerek, insanların teberrüküne nail olur. Böylece insanlara karşı gururlanır.
Buradaki "Sevbeyn", iki elbisedeki elbiseden maksat; nefistir. "Falan kimse kötülüklerden beridir" denildiği zaman "Nakiyyü's-Sevb" denir.
Hattabî İse: "Elbise" burada bir örnektir. Manası yalana demektir; Kötülüklerden beri olan kimseye Tâhir'us-Sevb denilmiştir. Ki maksat "adamın kendisidir." "Sevb" kelimesinin "sevbeyn" diye tesniye olmasındaki hikmet, bir şey ile diğerine karşı süslenen kimsenin yalanına işarettir. Çünkü bu kimse elde etmediği şey ile nefsine, vermediği şey ik de başkasına karşı yalancıdır, yalan yere şahitlik yapan kimse hem nefsine ve hem de aleyhinde şahit olunan kimseye zulmetmiş olması buna misaldir.
Hadisteki ifade şudur: Kadın böyle yapmakla kumasının kocasına karşı nefret etmesine sebep olur. Bu ise, aralarında kişi ile karısını ayıran bir sihir gibi buğz doğurur.
Efendimizin yalancı kimseyi iki elbise giyen kimseye benzetmesindeki bîr diğer anlam da bu kimsenin yalan söylemesiyle sanki baştan ayağa kadar yalancı olduğunu İfade etmek içindir.
"Mütesebbi"; tok görünen, kendisine bîr şey olmadığı halde başkalarına karşı kendini zenginmiş gibi gösteren kimsedir. Bu manadan alınarak kelime fazileti olmadığı haide öyle görünmeye çalışan kimseye istiare edilmiştir. Ve durumu iki sahte elbise giyene benzetilmiştir.[631]
"Yalan sözden çekinin." (Hacc, 30)
'Senin için hakkında bilgi hasıl olmayan şeyin ardına düşme." (Isra, 36)
O, bir söz atmaya dursun, mutlak yanında hazır bir gözcü vardır.' (Kaf, 18)
"Çünkü Rabb'in şüphesiz ki rasat yerindedir (Her an nigehbandır. Gföz-etlcyîcidir.r (Fecr, 19)
"Oaîar İd yalan şahitlik etmezler/ (Furkan, 72) [632]
1550. Hz. Ebu Bekir (r.a) şöyle demiştir. Rasûlullah (s.a);
Ey ashabım büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?" buyurdu. Biz:
"Evet yâ Rasûlallah haber ver" dedik. Rasûlullah (s.a):"Allah'a şirk koşmak ve ana-babaya asi olmaktır" dedi. Sonra Rasülullah (s.a) yaslandığı yerden doğrularak: "Dikkat edin. Bir de yalan söz ve yalan yere şahitlik etmektir" buyurdu. Bu sözü devamlı tekrar ediyordu. Öyle ki biz (içimizden) "Keşke sussa" diye söylendik. (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[633]
Hadis-i şerif yalan söz ve yalan şahitlikten şiddetle sakındırmak tadır. Rasûlullah'ın (s.a) "Dikkat edin yalan yere şahitlik etmektir" sözünü tekrar etmesi, ümmetine, bunun tehlikesini ve kıyamet günü bu şekildeki yalancının göreceği azabın çetin olacağını ifade etmek içindir. Allah'a (c.'c) karşı işlenen günahlann en gazaplısı şirk koşmaktır. Sonra ana-babaya asi olmaktır. Sonra yalan söz ve yalan yere şahitlik etmektir.
Yalan yere şahitliğin şirkle beraber zikredilmesi, onun çirkinliğinin ve günahının boyutuna işaret ediyor. Ayrıca bu davranış, toplumda büyük zararlara ve bozgunculuğa yol açar.
Hadisin daha geniş şerhi "Ana-Babaya Karşı Gelmenin ve Akrabalarla ilişkiyi Kesmenin Haram Olması" babında geçti.[634]
1551. Hudeybiye müsaîahasında Beyat-ı Rıdvan ehlinden Zeyd b. Sabit b. Dahhâk el-Ensari'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Kim İslâm'dan başka bir dinin yemini üzerine, yalan yere bilerek yemin ederse dediği gibi (yalancı) olur. Her kim de kendini bir şeyle öldürürse kıyamet günü onunla azap olunur. Sahip olmadığı bir şey hususunda nczirede bulunan kimseye bir şey vacip değildir. Mü'mine lanet etmek onu Öldürmek gibi tgünahtır)". (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[635]
Bey'at-i Rıdvan; Hicretin 6. senesinde Hudeybiye'de vuku bulmuştur. Bir habere göre Kureyş'in Osman b. Affan'i (r.a) öldürdüğü haberi yayılır. Rasûlullah (s.a) da eğer haber doğruysa Kureyş'le savaşmak üzere ashabından biat almıştı.
"Kim İslâm'dan başka bir dinin yemini üzere yemin ederse", yani bu dine inanarak, azmederek yemin ederse hemen kâfir olur. Çünkü küfre azmetmek küfürdür. Ancak yemin ederken azmetmez, bunda mübalağa kastederse büyük günahtır. Allah'a (c.c) istiğfar etmesi lazımdır.
Allah'tan başkasına yemin etmekten sakınmak lazımdır. Nefse kıyıp intihar etmek haramdır. ÇünkO intihar eden kimse kıyamet günü intihar ettiği cisimle azap görecektir. Bu da ceza, amelin cinsine göredir, anlayışına uygun şekildedir.
Sahip olmayacağı şeyi nezrederse ifası vacip değildir. Müslümana lanet etmek büyük günahtır. Lanet edene terettüp edecek günah, katile verilecek günahla eşdeğerdir.[636]
1552. Ebu Hüreyre'den (r.a) Rasülullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sıddık olan kimsenin lanet edici olması uygun değildir." (Müslim rivayet etmiştir)[637]
Hadise göre, devamlı lanet etmek; müsümanın kemâli, doğruluğu ve sma-nıyla ters düşmektedir.[638]
1553. Ebu'd-Derdâ'dan (r.a) rivayet e-födiğuıe göre RasÛhıBah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Lanet edenler kıyamet günü ne şefaatçi ve ne de (bir hususta) şahitler olabilirler." (Müslim rivayet etmiştir)[639]
İnsanlara lanet etmeyi alışkanlık haline getiren kimse fasıktır. Dünyada şahitliği kabul olmaz.
Kıyamet günü, mü'minlerin cehennemi hak etmiş kardeşlerine şefaat ettikleri zaman, bu kimseler şefaat edemeyeceklerdir.
Aynı şekilde; "Kıyamette, geçmiş ümmetler peygamberlerini yalanlayarak;
"Risâletini bize ulaştırmadılar" derler. Allah (c.c) peygamberlere: —"Risâletinizi tebliğ ettiğinize dair şahidiniz var mı?" buyurur. Pey-. gamberler:
"Ey Rabb'imiz. Hz. Muhammed'İn (s.a) ümmeti şahitlik eder derler. Ümmeti Muhammed getirilir. Peygmberlerin ümmetlerine risâleti tebliğ ettiklerine şahit olurlar." Bu hadise göre İâneî eden kimselerin Allah (c.c) katında şehadet makamı yoktur. Onların sehadetleri de kabul edilmeyecektir.[640]
1554. Semure b. Cündeb'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Birbirinizle, Allah'ın gazabtyta veya îanetiyle veya cehennemi ile lâ-netleşmeyiniz. " (Ebu Dâvud ve Tİrmizî rivayet etmişlerdir. Tirmizî; hadis, hasen ve sahihtir, demiştir)[641]
Hadis-i şerif; Allah'ın laneti, gazabı ve cehennemi ile beddua etmekten nehiy etmektedir. Çünkü bunlarla beddua etmek çok büyük günahtır.[642]
1555. İbn Mes'ud'dan (r.a) rivayete göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Mü'min, ayıpiayıcı, lanet eden ve edepsizce sözler söyleyen âdi bir kimse olamaz." (Tirmizî rivayet etmiş ve hadis, hasendir demiştir).[643]
Tam ve kâmil mü'min gıybet ye zemm ile insanlann şereflerini hedef almaz. Lanet edici de değildir Lanet, Allah'tan kovulup, uzaklaşmaktır.
Bu sıfatlan hadis-i şerif zemmetmektedir. Çünkü bunlar mü'minin imanım noksaniaştınr. O kadar ki, imandan yoksun bile bırakabilir.[644]
1556. Ebu-d-Derdâ (r.a) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Kul, bir şeye lanet edince, semaya doğru yükselir de gök kapıları lanete karşı kapatılır. Sonra yere iner, bu defa yer kapıları kapatılır. Sonra sağı solu tutar, gidecek yer bulamayınca, lanet edilen kimseye döner Eğer o, lanete layık biri ise, onda kalır. Aksi halde lanet edene döner." (Ebu Dâ-vud rivayet etmiştir)[645]
İnsan, lanet edince, göğe yükselir. Gök kapılan lanete karşı çirkinliği ve şenaati sebebiyle kapatılır. Çünkü sema kapılan güzel sözlere ve salih amellere açılır. Sonra lanet yere iner.
Linet edilen kimse, müstehak değilse, linet sahibine avdet eder.
Ahmed b. Hanbel, tbn Mes'ud'dan şöyle rivayet eder: Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim: "Lanet, yöneltilen kimseye gönderildiği zaman, eğer ona layık ise tamam. Aksi halde şöyle der:
"Yâ Rabb'i falan kimseye yöneltildim. Fakat ona yol bulamadım" der. Kendisine:[646]
1557. İmran b. Husayn'dan (r.a) rivayete göre şöyle demiştir:
"Rasûlullah'ın (s.a) bir kısım seferlerinde beraberdik. Ensar'dan bir kadını, bindiği deve ısırdı da, ona tânet etti. RasûluUah (s.a) kadının lanetini duyunca şöyle buyurdu: 'Devenin sırtındakileri alın. Ve onu salıverin. Çünkü o lanete uğramıştır.' îmran b. Husayn ise;
"Şu anda devenin insanlar içinde, hiç kimsenin ona İlişmediği halde dolaştığını, görür gibiyim" diye söyledi. (Müslim rivayet etmiştir).[647]
Hayvanlara karşı sabır göstermek, onlarla muamelede iyiliğe riayet etmek gerekir.
İbn Hıbban'a göre Rasûlullah'ın (s.a) bu hükmü, içinde bulunduğu o yolcu kafilesine mahsustur. Başkalarına şamil değildir. Maksat, linetten sakaldırmaktır. Şu takdirde kesilip yenilmesi ve ltaam Nevevt
uğrayan hayvanın aîım-satımı, binilmesi, gibi tasarruflar caizdir.[648]
1558. Ebu Berze Nadla b. Ubeyd el-Eslemî'den (r.a) rivayete göre şöyîe demiştir: "Genç bir kadm, yolculann bazı eşyalarını tanıyan bir devenin üzerinde iken, Nebî'yi (s.a) gördü. Tırmandıktan dağ onlara zorluk veriyordu. Genç kadın deveye, "Yürüsene! Allahım şu hayvana lanet et" diye beddua etti. Bunun üzerine Nebî (s.a)
"Lanete uğrayan deve bize yoldaşlık etmesin" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir)[649]
Hadise göre; lanet etmekten sakındırmak, bid'atçiler ve fasıklarla yoldaşlık etmekten kaçınmak gerekir. Hadisfe böyle bir devenin salıverilmesine delâlet eden mana yoktur. Çünkü Nevevî'nin açıklamasına göre, îslâmda cahiliye âdetlerinden olan, belli bir yaşa gelen deveyi salıverme âdeti yoktur. Böyle salıverilen deveye sâibe denir.
Hadiste müşkil mana görülse de, işkâl (güçleştirme) yoktur. Hayvanın satışı, kesimi, ona binmek yasaklanmamıştır. Bilakis bütün bunlar caizdir. Bu yasak sadece Rasûlutlah'ın (s.a) zamanına ve o deveye mahsustur. Nevevî; Peygamberimiz'in daha önce kadın; hayvanlara İâneî etmekten sakındırdığını, zira dili hayvanlara lanet etmeye ahşan kimsenin insanlara da lanet edeceğini belirterek, şöyle devam eder: Kadın RasûluUah'm yasaklamasına aldırmayınca Peygamberimiz onu bir nevi cezalandırarak (devesini) kendisinden uzaklaştırdı.[650]
"Haberiniz olsun ki Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir/' (Hûd, 18)
"Bunun üzerine aralarında bir münâdi; 'Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun" diye nida eder." (A'raf, 44)[651]
Sahih bîr hadiste sabit olduğu şekilde Rasûlullah (s.a) şu kimselere,
şöyle lanet etmiştir:
a) "Allah (c.c) saç takan (peruk) ve taktırana lanet etsin."
b) "Allah (c.c) faiz yiyene lanet etsin."
c) "Resim yapanlara Allah (c.c) lanet etsin."
d) "Rasûlullah (s.a) "Yerin sınırlarım bozanlara lanet etmiştir." 'e) Allah (c.c) tek bir yumurta çalan hırsıza lanet etsin."
0 Allah (c.c) şnne-babasına lanet edene, lanet etsin."
g) "Allah, Allah'tan başkaları için hayvan kesenlere lanet etsin."
h) "Her kim bu şehirde (Medine) İslâm'a uygun olmayan bir şey İhdas ederse veya ihdas edeni banndınrsa Alah'ın, bütün meleklerin ve insanların laneti onu üzerine olsun."
ı) Yine Rasûlullah (s.a) şu üç kabile hakkında; "Ey Allahim; Allah ve Rasûlü'ne karşı duran; Ri'l, Zekvân ve Usayye kabilelerinin belâlarını ver" diye beddua etmiştir.
j) "Allah peygamberlerinin kabirlerini mescid ittihaz edinen yahudile-re lanet etsin."
k) Yine Rasûlullah (s.a), kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lanet etmiştir.
Bu sözlerin tümü sahih hadislerde mevcuttur. Bunlardan bir kısmı Bu-hârî ve Müslim'in her İkisinde, bir bölümü de bu ikisinden birindedir. Ancak bunlara kısaca işaret etmeyi arzuladık. Bu hadislerin çoğunu insaallah bu kitabın gelecek bölümlerinde zikredeceğiz.[652]
"Erkek mü'minlerle kadın müminlere işlemedikleri (bir günah) yüzünden eza edenler, muhakak apaçık bir iftira ve günah yüklenmiş(ler)dir." (Ahzab, 58)[653]
1559. İbn Mes'ud'dan (r.a) rivayete göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a) şöyle-buyurdu:
"Mûslümana sövmek fısk, onunla vuruşmak küfürdür." (Buhar! ve Müslim rivayet etmişlerdir).[654]
Hadiste, müslflmana lanet etmek ve onunla savaşmaktan sakındırma vardır. ÇOnkü bunda küfrân-ı nimet ve imân kardeşliğinin hakkım eda edememe konusu mevcuttur. Taberî şöyle der: "Lanet ile kati (öldürme, cinayet işleme konusu) arasındaki benzeme şöyledir: Lanet Allah'ın rahmetinden uzaklaştırmak, kati ise hayattan uzaklaştırmaktır."
"Selügatta sövmek ve bir kimsenin namusunu lekeleyecek şekilde konuşmak manasına gelir. "Sibah" da, aynı manayı taşır.
"Fısk"; lügatta, hak yoldan ve taattan çıkmak demektir.
Hadisteki maksat; müslüman kimseye haksız yere sövmek kesinlikle haramdır. Bu işi yapan fassktır. Cezası tedibdir. Haksız yere müslümanlarla kavga ve çarpışma yapan ise ehli hakk müsîümanlara göre dinden çıkmak manasında küfretmiş olmaz. Ancak bunun heiâl olduğunu iddia ederse dinden çıkar. Fakat bu mesele İhtilaflıdır.
Cumhurun (çoğunluğun) görüşüne göre buradaki küfür, küfrân-ı nimet manasında kullanılmıştır.
Hattâbî şöyle der: Buradaki küfürden maksat; Allah'a küfürdür. Çtin-kü hadîs, hiç sebepsiz ve tevil edilmeden müslumanla çarpışmyı helâl kabul eden kimse hakkmdadır. Tevil ederse kâfir veya fasık sayılmaz. Nitekim tevil ederek hükümdar aleyhine kıyam eden âsiler de tekfir edilmezler.[655]
1560. Ebu Zerr'den (r.a) rivayet edildiğine göre, RasûluIIah'ı (s.a) şöyle buyururken işiimiştir: "Bir adam diğer bir adama fısk veya küfr isnat ettiği takdirde, eğer o kimse, dediği gibi değiise vasıflar isnatta bulunan kimseye döner*" (Buhârî rivayet etmiştir)[656]
İbn Aiîân şöyle der: "Bu hadiste fasık olmayan kimseyi fisk ile vasıflayan kimsenin fasık olduğuna işaret etmsktedir. Aynca mü'mini küfür Ue itham eden kimsenin küfrü söz konusudur.[657]
1561. Ebu Hüreyrc'den (r.a) rivayete göre Rasülullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Karşılıklı sövüşen iki kişinin sözleri; haksızlığa uğrayan kimse haddi aşmadığı sürece, başlayan kimseyedir." (Müsiini rivayet etmiştir).[658]
Hadis-i şerifte müsittmanlann karşılıklı sövüşmesi caiz değildir.
Nevevî şöyle der: "Hadisin manası, birbirine söven İki müslümanın arasındaki sövme günahının tümü başlayana aittir. Ancak ikinci şahsın hadd-dini aşmaksızın ona karşılık vermesinde bir beis (sakınca) yoktur. Fakat sabretmek ve affetmek daha faziletlidir.
Aîİah-u Teâlâ: "Ama sabredip, bağışlayanın işi, işte bu czmedilmeye değer işlerdendir." (Şura, 43) buyurmuştur.
Bir hadiste; "Kul affetmekle ancak şerefini artırır" Duyurulmuştur.
Haksız yere bir müslümana sövmek haramdır. Ancak söven kimse yalan söyler, zina iftirasında bulunur veya geçmişine söverse bu takdirde ona, "Yâ zalim", "ey ahmak"gibi sözlerle cevap verebilir. Bu suretle ondan hakkını almış olur.[659]
1562. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "Bir gün İçki içen bir kimse, Nebî'nin (s.a) yanına getirildi. Rasûlullah (s.a):
"Ona vurunuz" buyurdu. Ebu Hüreyre söyle diyor: Bizden bir kısmı onu eliyle dövüyor. Bir kısmı ayakkabısı ile, bir kısmımız ise elbisesiyle dövüyordu. Adam ayrılacağı zaman cemaatten birisi; "Allah seni kahretsin" dedi. RasûluUah (s.a):
"Öyle söylemeyiniz. Onun aleyhinde şeytana yardıma olmayıntz"ba-yurdu." (Buhârî rivayet etmiştir).[660]
"Onun aleyhinde şeytana yardımcı olmayınız" sözündeki şeytana yardıma olma şekli İbn Allân'a göre şöyledir: Şeytan o kimseye rusvayiığm meydana gelmesi için ma'siyeti süslü gösterir, bu ma'siyet sahibine beddua edildiği zaman, sanki şeytanın isteğine yardımcı olurlar.
Sarhoşluk veren içkiyi içen kimseye, kamçı olmaksızın dövmek suretiyle had uygulamak caizdir. Bu hususta alimler farklı görüşlere sahiptir. Bu konuda şu görüşler serdedilmiştir:,
a) Kamçı ile cilde vurmak, en doğru görüştür.
b) Sadece ellerle ve elbiselerle vurmak görüşü de mevcuttur. Günahkârlara Allah'ın rahmetinden uzaklaştıracak şekilde beddua etmemek gerekir.[661]
1563. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle dedi: Rasû-lullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim:
"Kim kölesine zina iftirasında bulunursa, o kimseye kıyamet gününde had vurulur. Ancak köle adamın dediği gibi ise müstesna." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir).[662]
Hadls-i şerif köleye zina iftirasında bulunan kimseye dünyada had vurulmayacağına işaret ediyor. Bunda ittifak vardır.
İmam Şafiî ve İmam Mâlik: 'Bir kimse birini köle zannederek ona zina isnadında bulunursa, sonra o kimsenin hür olduğu anlaşılırsa kendisine had vurulur' demişlerdir.
Ömer b. Abdilaziz, Evzâî, Zührî ve Zahirîlere göre; "Köleler hür olan kimselere zina isnadında bulunurlarsa hürler gibi 80 değnek vurulur." demişlerdir. Ancak Cumhura göre hürlere verilen cezanın yarısı, yani 40 değnek kölelere had vurulur, görüşündedir.
Köle ve hizmetçilere zulüm etmek, sözle de olsa zulm eden kimseye Allah'ın azabım celbeder. Çünkü Allah'ın adaleti büyüktür.[663]
Bu husuta şer'i fayda; ona bid'atmda ve fışkında uymaktan sakınmaktır. Bu konuya ait ayet ve hadislerden bir kısmı daha önceki bölümlerde zikredilmiştir.[664]
1564. Hz. Âieşe'den (r.a) rivayet edildiğine göre söyle demiştir: Rasûlui-lah (s.a) "ölülere sövmeyiniz. Çünkü onlar ahirete götürdükleri iyi ve kötü amelerinin cezasına ulaşacaklardır" buyurdu. (Buhârî rivayet etmiştir)[665]
Hadis-i şerif, müsiümanlann ölülerine sövmeyi yasaklamaktadır. Kâfirlerin ölülerine gelince umumî olarak onlara sövmek caizdir. Muayyen olan kâfirin Ölüsüne sövmek ise müslüman olarak ölme ihtimaline binaen caiz değildir. Ancak Ebu Leheb vç Ebu Cehil gibi Allah Teâlâ'nm nass ve küfrüne delil olduğu kimselere sövmekte bir beis yoktur.[666]
"Erkek müzminlerle kadın mü'minlere işlemedikleri (bir günah yüzünden) eza edenler muhakkak bir yalan ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.' (Ahzâb, 58)[667]
1565. Abdullah b. Amr b. As'tan (r.a) rivayete göre şöyle demiştir: Ra-sûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Kâmil müslüman, elinden ve dilinden mûslümanlarm salim kaldığı kimsedir. Muhacir de Allah 'm yasakladıklarını terkedendtr" (Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir).[668]
Müslümanlara zaran dokunan her şeyden uzaklaşmak gerekir. NeM günah kirlerinden temizlemek İslâm'ın kemâl indendir. Hicretin kemâli ise, ma'-siyetlerden uzaklaşıp, taatla süslenmektir. Hadisteki "e/"den maksat gerçek de olabilir, manevî de olabilir. Bir şahsın malını haksız yere gasb etmek, onu manen elinde bulundurmaktır. Elin zikredilmesi birçok işin ormala görülüyor olması sebebiyledir. Bu hadis cevâmi'ül-kelimdendir.
Hadis-İ şerif ne şekilde olursa olsun eziyeti yasaklamaktadır.
Hadis; "Müslümanın noksanı olmaz" diyen mürcie mezhebine reddiyedir.
Günahları terk ile menhiyattan (yasaklardan) kaçmmaya teşvik etmektedir hadis.[669]
1566. Abdullah b. Amr b. Âs'tan (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasülullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Kim cehennemden uzaklaşıp cennete sokulmayı isterse Allah'a ve ahiret gününe iman ettiği halde ölümünü karşılasın. Kendisine yapılmasını arzuladığı şeyi o da insanlara yapsın." (Müsiim rivayet etmiştir).[670]
Hadiste; îman ve salih îman üzere sebat etmeye ve bu hal üzere ölmeye emir vardır. Müslümanın, kendisiyle ne şekilde muamele yapılmasını istiyorsa, insanlarla da o şekilde muamele yapması gerekir.
Allah-u TeâSâ: "Ona teslim olarak can verin" buyurmaktadır.
Burada mühim bir kaide vardır: "Ve insanlara kendisine yapılmasını dilediği şeyi yapsın." Bu cümle cevami'ül-kelamdır. Ki sadece Rasûîullah (s.a) Efendimiz'e mahsustur. Az bir söz ile çok manalar içermektedir.[671]
"Mü'mînler ancak ve ancak kardeştirler." (Hucurat,10)
"... Mü'minlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar..." (Mâide, 54)
"Muhammed, Allah'ın Rasûlü'dür. Onun maiyetinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin (ve metin), kendi aralarında ise merhametlidirler." (Feth, 29)[672]
1567. Enes'ten (r.a) rivayet edildiğine göre Nebî (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Birbirinize buğz etmeyiniz, hasetleşmeyiniz, birbirinize sırt dönmeyiniz, birbirinizle münasebeti kesmeyiniz. Allah'ın kullan, kardeşler olunuz. Bir müslümanın din kardeşiyle üç günden fazla konuşmaması helâl olmaz." (Buharı ve Müslim rivayet etmişlerdir).[673]
Hadis-i şerife göre müslümanlar arasında zafiyet ve ayrılığa sebep olabilecek bütün manevî hastalıklardan nehiy vardır.
"Buğz"; sevginin zıddı demektir.
"Haset"; kişinin bir nimetinden alınıp kendisine verilmesini istemektir.
"Tedâbür" birbirine arka çevirmektir. "Birbirinize sırt çevirmeyiniz" sözünden maksat; biririnize düşmanlık etmeyiniz, demektir. Birbirinizi terk etmeyiniz, manasım da verenler vardır.
Taberânî; "Bu gibi şeyler kazanmakla elde edilmez. Dolayısıyla onları telif etmek de doğru değildir. Buradaki yasak onların sebeplerine hamledilir" der.
Şafiîlere göre bu hadis, bir müslümanın din kardeşi ile üç günden fazla dargın kalmasını haram, üç gün dargın kalmasının mubah olduğuna delil oluyor. Üç günlük dargınlığın affedilmesi, insanın yaratılışında gazap ve kötü huyluluk bulunması sebebiyledir.
Hanefflcr ise; üç gün dargın durmanın mubah olduğu görüşünde değildir.
Cumhura göre; mücerred (sadece, yalın) bir selâm vermek veya almakla dargınlık sona erer.[674]
1568. Ebu Hureyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Pazartesi ve perşembe günleri cennet kapılan açılır da Allah'a şirk koşmayan bütün kullar affedilir. Ancak kendisiyle, kardeşi arasında buğz ve düşmanlık bulunan kimse affedilmez. Ve meleklere: "Bu iki kişiyi banşmcaya kadar bırakınız" buyurulur." (Müslim rivayet etmiştir )[675]
Müslim'in diğer bir rivayetinde "Ameller her pazartesi ve perşembe günleri arzediIİrler" diyerek hadisin diğer kısmını zikretmiştir.
Hadise göre, şer'i şerifin müsaade ettiği bir sebep olmaksızın bir kimsenin müslüman kardeşi ile düşmanlık ve buğz halinin olması nehiy edilmiştir. Aynca müslümanın düşmanlığı ve dargın durması ahirette cennete girmesine manidir.
Bacî'ye göre; cennet kapılarının açılmasından maksat; af ve mağfiretin çokluğu, derecelerin yükseltilmesi ve bol sevap verilmesidir.
"ŞahnÖ"; düşmanlık ve kin anlamındadır. Aralarında kin ve düşmanlık bulunan iki kişinin hemen affedümeyip banşıncaya kadar ertelenmesi, kin tutmanın çirkin bir şey olduğuna İşaret etmek içindir.[676]
"Haset"; bir şahsın elindeki nimetin zail oîmasını (sona ermesini) temenni etmektir. Bu nimet gerek dinî olsun ve gerekse dünyevî olsun aracında fark yoktur.[677]
"Yoksa onlar Allah'ın fazl(u kerem)inden insanlara verdiği şeylere (nimetlere) karşı haset mi ediyorlar?" (Nisa, 54)[678]
Bu babda öceki babda geçen Enes hadîsi mevcuttur.[679]
1569. Ebu Hürcyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre Nebî (s.a) şöyle buyurdu:
"Haset etmekten sakınınız. Çünkü haset iyilikleri, aynı ateşin odunu yahut otlan yediği gibi yer." (Ebu Dâvud rivayet etmiştir)[680]
Haset kebâirden (büyük günahlardan) ohnası hasebiyle yasaklanmıştır. Çünkü iyilikleri gidererek süratle iptal eder. Aynı ateşin odun ve samanı bitirmesi gibi.[681]
"Birbirinizin kusurunu araştırmayın." (Hucurat, 12)
"Erkek mü'minlerle kadın mü'miniere işlemedikleri (bir günah) yüzünden eza edenler de muhakkak bir yalan ve apaçık bîr günah işlemişlerdir." (Az-hab, 58)[682]
1570. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre RasûluUah (s.a) şöyle buyurmuştur: "(Ashabım) zandan (sebepsiz ithamdan) çekininiz. Çünkü zan sözlerin en yalanıdır. Birbirlerinizin ayıplarım görmeye ve duymaya çalışmayınız. Karşılıktı çekişmeyiniz. Birbirinize haset etmeyiniz. Bugz etmeyiniz. Birbirinize arka dönmeyiniz. Allah kullarına nasıl emrelmişse Öyle kardeş olunuz. Müslüman müslümanm kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu yardımsız bırakmaz. Onu hor görmez. Takva (Rasû!u!lah fs.a) kalbine işaret ederek) işte buradadır. Takva işte buradadır. Kişiye şer olarak müslüman kardeşini hor görmesi yeter. Her müslümanm diğer müslümana karşı ırzı ve malı haramdır. Muhakkak Allah (c.c) sizin şeklinize ve bedenlerinize bakmaz. Bilâkis kalplerinize ve amellerinize bakar." (Müslim ve Buhâri rivayet etmişlerdir).[683]
Diğer bir rivayette: "Hasetleşmeyiniz. Buğzlaşmaymtz, ayıplan araştırmayınız. Birbirinizin ayıplarım deşmeyiniz. Almak islemediğiniz halde rekabet İçin fazla fiyat biçmeyiniz. Allah'ın kulları kardeş olunuz."
Diğr bir rivayette: "Birbirinizle alakayı kesmeyiniz. Birbirinize sırt dönmeyiniz. Buğzlaşmayınız. Hasetleşmeyiniz. Allah'ın kullan kardeşler dunuz."
Diğer bir rivayette: "Birbirinize küs durmayınız. Bazınız bazınızın satışı üzerine satmasın."
Bunların hepsini Müslim rivayet etmiştir. Buhârî de çoğunu rivayet etmiştir.
Hadisteki zandan maksat, başkalarına suî zanda bulunmaktır. Hattâ-bî; "Suî zan, hatırdan gelip geçen şeyler değil, zannı gerçek kabul edip tas-
Kadı tyâz; Süfyaa'm şu sözünü nakleder: "Kulu günaha sokan zan, kabul edip konuştuğu zsndır. Hatırından geçeni söylemezce günaha girmez,"
"Tecessüs"; başkalarının gizli yönlerini araştırmaktır. Bu kelime genellikle şer hususunda kullanılır. Gizli şerrin sahibine casus, hayrı gizleyene ise namus derler.
"Tahassüs"; başkalarının sözünü dinlemektir. Bazılarına göre bu iki kelime aynı manaya geldiğim ve İkisinin de bilinmeyen hal ve haberleri öğrenmek, istemek manasına geldiğini söylemişlerdir.
Sûi zan, tecessüs, hasetlik ve benzeri şeyleri Allah haram kılmıştır. "Hazl"; yardımsız bırakmak, rezil etmek manalarına gelir.
Buradaki manası; dinde olduğu hal de, bir müslüman din kardeşini zalime karşı müdafaadan ve ona yardımdan geri kalmaz, demektir.
"Takva işte buradadır" sözünden murat; Zahirî amellerle takva hasıl olmaz. Takva ancak kalpta ysr eden Allah'ın azameti, Allah korkusu ve murakabesi ile olur. Nevevî; "Allah'ın bakması herşeyi ihatalı bir şekilde görmesidir" demiştir. Ulemadan bazıîan bu hadiste istidlal ederek, 'Akıl başta değil kalptedir" demişlerdir.
"Şüphesiz Allah {c.c) bedenlerinize ve suretlerinize bakmaz. Fakat kalplerinize bakar" sözünden murat: Allah-ü Teâlâ, bedenin büyüklüğüne, yakışıklılığına ve amelin çokluğuna sevap vermez. Müslim'in bir rivayetinde;
"Kıyamet günü büyük bir adam getirilir. Fakat AHah katında sinek kanadı kadar değeri yoktur" buyurulmuştur.
Bir ayette "Kıyamet günü biz onlara değer vermeyeceğiz" (Kehf, 105) buyurulmuştur.[684]
1571. Hz. Muaviye'den (r.a) rivayet edildiğine göre »Öyle demiştir: Ra-sûlullah'ı (s.a) söyle buyururken işittim: "Eğersen müslümantann mahrem durumlarım arastınrsan onlan ifsat etmiş ve az kalsın ifsat edecek bir hale gelmiş olursun." (Hadis sahihtir. Ebu Dâvud sahih isnatla riayet etmiştir)[685]
1572. îbn Mes'ud'dan (r.a) rivayet edilmiştir: Bir gün kendisine bir adam getirilir ve: "Bu, falan kimsedir. Sakalından içki damhyor(du)" denilir, tbn Mes'ud:
"Biz kusur araştırmaktan nehyolunduk. Ancak bizim için bir şey zahir olursa onunla muahaza ederiz" dedi, (Hadis, hasen ve sahihtir. Ebu Dâvud hadisi, Buhârî ve Müslim'in şartına uygun bir isnatla rivayet etmiştir)[686]
"Biz kusur araştırmaktan nehyolunduk" sözünün sebebi, Kur'an ve sünnette varid bulunan nehye işaret etmesi olabilir.
Sahabenin İslimin emir ve yasaklarına gösterdiği bağlılıktaki titizliği mevzu bahis ediliyor. Hadler şüphe ile düşer.
Kazaî meselelerde zahire göre muamele edilir. Had tatbik edilmeden, suçun vukuu kesin olarak tesbit edilir.[687]
"Ey iman edenler, zannın birçoğundan kaçının. Çünkü bazı zan (vardır ki) günahtır." (Hucurat, 12)
Konu ile ilgili hadis[688]
1573. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Zandan sakınınız. Çünkü zan; sözün en yatanıdır." (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir)[689]
Hadiste, sû-i zadan sakındırma vardır. Çünkü sfli zanda bulunmak müsidmanları yalan yere itham etmek demektir.
Şer'i hükümler ve cezalar yakın derecesindeki bilgiye dayanarak verilir. Zan üzere değil, adaletle hüküm vennek müslümanlar hakkında kibar edilecek bir temeldir.
Hadisin şerni için bir önceki bölümde (1750) no'lu hadise bakınız.[690]
"Ey iman edenler, bir kavim, diğer bir kavimle alay etmesin, Olur ki (alay edilenler Allah indinde) kendilerinden (yani alay edenlerden) daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınları (eğlenceye almasın). Olur ki onlar (eğlenceye alınanlar) kendilerinden daha hayırlıdır. (Kendi) kendinizi ayıplamayın. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. îmandan sonra fasıldık ne kötü isimdir! Kim (Allah'ın yasak ettiği şeylerden) tevbe etmezse onlar zalimin ta kendileridir." (Hucurat, 11)
"Arkadan çekiştirmeyin, yüze karşı (el, kaş ve göz işaretleri ile) cğîen-meyi ve ayıplamayı âdet edinen her kişinin vah haline." (Hümeze, i)[691]
1574. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre RasÛlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Müslüman kardeşini hakir görmesi kişiye şer olarak kâfidir." (Muşum rivayet etmiştir)[692]
Hadis önceden tamamı ile geçmişti.
Hadisin şerhi için 1570 no'lu hadise bakınız.[693]
1575. İbn Mcs'ud'dan rivayete göre Nebî (s.a) şöyle buyurmuştur: "Kalbinde zerre miktarı ağırlığında kibir olan kimse (cehenneme girmeden) cennete giremez." Bir sahabî:
Yâ Rasülallah, insan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını sever" dedi. Rasûlullah (s.a):
"ŞüphesizAllah (c.c) güzeldir. Güzeli sever. Kibir hakkı red etmek ve halkı horlamaktır" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir)[694]
"Kalbinde zerre miktarı kibir olan kimse cennete giremez", sözünün tevili konusunda alimler ihtilaf etmişlerdir.
Hattâbî: Kibirden murat: imandan tekebbür etmek, yani îman etmemektir. Bu şekilde ölen kimse asla cem.ete giremez. Bu kelimenin kullanılmasındaki maksat ise, cennete giren bir kimsenin kalbinde oraya girerken kibir bulunmaz demektir. Nitekim Cenab-ı Hak: "Biz onların kalple/indeki kin ve hasedi çıkaracağız" (Hicr, 47) buyurmuştur.
Ancak bu yorumlan Nevevt beğenmemiş, hadisten maruf olan kibirden, yani kendini başkalarından yüksek görerek onlan hakir görmekten ve hakkı iptal etmekten nehiy için varid olduğunu açıklamıştır.
Kadı lyaz ve muhakkikine göre ise; hadisin manası; cezasız cennete giremez, demektir. Nevevî de bu görüşü seçmiştir. Bazıları "Evet ceza. verilirse mana bu şekilde olur. Fakat Cenab-ı Hakk'm lütfü keremiyle o kimseyi affetmesi de caizdir. Dolayısıyla bütün mü'rninler, ya doğrudan doğruya veya büyük günah işlemekte ısrar halinde olan günahkârlardan bazıları azap gördükten sonra, mutlaka cennete gireceklerdir" demişlerdir. Hadisten murat, kibirlilerin cennete ilk giren takva sahipleriyle beraber giremeyeceklerini beyan etmektir" diyenler de vardır.
"İnsan elbisesinin ve ayakkabısının güzel oimasmı sever" diyen Mâlik b. Mürâre'dir. Rabiatu'bnü Âmir olduğunu söyleyenler de vardır.
Tirmizi'nin; "Şüphesiz ki Allah kulunun üzerindeki nimetinin eserini görmek İster" rivayeti bunu destekler, imam-ı Âzam'm dört yüz altın kıymetinde elbise giydiği rivayet edilir.
"ŞüphesizAllah güzeldir. Güzeli sever" cümlesinin anlamı, Allah'ın her emri güzeldir. Esmâ-i Hüsna O'nundur. Cemâl ve Kemâl sıfatlan da O'na mahsustur.
"Cemil" İsminin manası; "size karşı fiilleri lütufkâr ve güzeldir. Size az amel teklif eder. Teklif ettiğini ifa hususunda size yardım eder. ifasından dolayı size bol bol ecir verir" demektir.
Esmâ-i Hüsna'nın 99 isim olduğuna dair hadis müttefek'un-aleyhtir. Bu hadisteki isimleri tayin suretiyle beyan edildiği şekilde Tîrmİzî rivayet etmiş. Ve "Bu hadis hasen ve sahihtir" demişse de bu hadiste "Cemil" ismi yer almamıştır.[695]
1576. Cttndüb'den (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: RasÛlut-lah (s.a) şöyle buyurdu:
"Bir adam, 'Vallahi Allah falancayı affetmez,' dedi. Bunun özerine Allah-(c.c):
'Falan kimsyi uf/etmeyeceğime dair bana karşı yemin eden kimdir?
Ben onu affettim. Senin de amelini boşa çıkardım!..." buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[696]
Cündüb b. Abdulah b. Süfyân el-Becelî (r.a) Küfe'nin Cündüb köyüne yerleşmiştir. Sonra Basra'ya taşınmış, Hicri 60'tan sonra vefat etmiştir.
Hadiste Allah'ın (c.c) kullarına rahmet ve mağfiretinin bolluğu anlatılmaktadır. Müslümanların birbirlerini hakir görmemeleri için korkutmaktadır.
Taberî; "Bu adamın Allah hakkındaki hükmü kesin vermesi bu husuftaki ahkâmı bilmemekten iteri geliyor" demiştir.
Hadis-i şerif ehl-i sünnetin deisilerindendir. Onlara göre Allah (c.c) dilerce tevbesiz affedebilir. Mu'tezîle ise bu hadisle istidlal ederek, "Büyük günahlar amelleri mahveder" demişfeidir.
Bu söz konusu adamın bizim şeriatımızdan önce yaşamış olması da ihtimal dahilindedir. O takdirde onların şeriatında büyük günahlar amelleri mahveder, denilir.[697]
"Mümin'ler ancak kardeştirler". (Hucurat, 10)
"Kötü sözlerin îman edenler içinde yayılıp duyulmasmt srzu edenler (yok mu) dünyada da atıiretts de onlar İşin pek acıklı bir azap vardır". (Nur 19)[698]
1577. Vasile b. Anka'dan (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir. Ra-
sûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Kardeşinin basma gelen musibetten dolayı sevinc(ini) açığa vurma. Sonra Allah ona rahmet edende seni belaya uğratır.'' (Tirmizî rivayet etmiştir. Hasendir)[699]
"Her müslümanın diğer müslümana (canı, malı, ırzı) haramdır."
Hadis-i şerif, müslümanın başına gelen musibete sevinmekten nahye-der. Böyle sevinen kimsenin göreceği cezanın daha dünyadayken görüleceğini haber ediyor.
Gerçek mü'min müslüman kardeşinin eiem duyduğu şeye elem duyar. Sevincini de paylaşır.
Hadis-i şerifi tbn Kayyum Cevzî "mevzudur diyerek mevzuatında zik-retmişse de durum böyle değildir.[700]
"Erkek mü'minlerle kadın mü'minlere işlemedikleri (bir günah)yüzünden eza edenler muhakkak bir yalan ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." (Ah-zâb, 53)[701]
1578. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayete göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"İnsanlarda iki karakter vardır ki, bunlar; (helâl itikad edilirse) onlar hakkında küfürdür. Nesebe ta'n etmek ve ölü üzerine feryat ederek ağlainaktır." (Müslira rivayet etmistîr).[702]
"Niyâha"; öâsn bîr kimsenin iyiliklerini sayarak feryatla ağlamaktı? Cahitiye âdetleri udendir. Femgamberimiz (s.a) kgdınlanc kendilerine biat «derken, ölüye "eryat edip ağknıayacaîdanaa dair onlardan söz aîmsş;' 'ölenin arkasından yanaklarına vuran, ceplerini yırtan ve cahiHyst davasında bulunan bizden değildir" buyurmuştur.
İslâmiyet, istihza, (alay etme) gıybet ve kazf, yani, namuslu kadına zina İsnadsaüa bulunma gibi şeyle i yasakladı. Çünkü bunlar cahilîye devri Met-leriodendir. Rasûîuliah (s.a); "Allah sizden cahiüye kibrini, soy sop ile övünmeyi kaldırmıştır" buyurmuştur.[703]
"Erkek müzminlerle kadın müminlere işlemedikleri (bir günah) yüzünden eza edenier, muhakkak bir yalan ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." (Ahzâb, 58)[704]
1559. Ebu Hüreyre'öen (r.a) rivayete göre Rasûîuliah (s.a) şöyle buyurdu: ~"Kİm bize silah çekerse, bizden değildir. Kim bizi aldatırsa, o da bizden değildir." (MûsUm rivayet etmiştir)[705]
Müsüm'in diğer bir rivayeti de şöyledir: Rasûîuliah (s.a} bir gün, (pazarda) bir buğday yığınının yanma gitti. Elini yığına daldırdı. Parmaklan ıslandı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a); "Ey yiyecek sahibi, bu ne? "buyurdu. Adam; "YâRasûlallahyağmurdeğdi"dedi. Rasûlullah (s.a); "Islakta-rafım üst tarafa getirmen gerekmez miydi ki, halk onu görsün? Kim bizi aldatırsa, bizden değildir" buyurdu.
Rasûluüah'ın (s.a) pazara uğraması, ya pazar yerindeki müslümanlann durumlarını teftiş etmek veya birşey satın almak içindir. Görevliler böyle teftişlerde bulunarak, halkın aldatılmasına engel olmalıdırlar.
İnsanlar arasındaki muamelelerde aldatmak haram kılınmıştır. Satıcının, eğer malı ayıplı ise onu müşteriye bildirmesi gerekir. İdareci, pazarların kontrolünden sorumludur. Pazardaki insanların mallarını haksız yere yiyen kimseleri cezalandırmahdır. Müslü.nanlara zarar vermek maksadıyla aldatmak teşebbüs etmek kişiyi ümmet düşmanlarından kıîar.
"İslak tarafım üst tarafa getirmen gerekmez miydi?" buyurulmasından anlaşılıyor ki; sahibi o ekini toptan veya ne kadar olduğunu Ölçmeden ölçeği şu kadara... diyesatacakmış. Çünkü aldatmak ancak bu^jkilde olur. Üzüm, incir, elma, armut vb. gibi yemişlerin iyileri üste koyuiur da, sepetin üstün-dekilerle altındakiler arasındaki fark büyük olursa, yapılan bu iş aldatma sayılacağından müşteri o malı kabul etmeyebilir. Fark az olursa malm durumu ortada olduğuiçin, satın aldıktan sonra kabulden imtina edemez (kaçı-namaz), bunun hükmü yoktur, çünkü alış verişler az miktar aldanmadan uzak kalamazlar.
Hadis-i şerif, fazilet sahibi kimselerin birşey satın almak için pazara gitmelerinde bir beis olmadığına delil oluyor.[706]
1580. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayete göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"(Başkalarını kızıştırmak için) almak İstemediğiniz halde müşteri rolünde fiyat arürmayınız." (Buhârî rivayet etmiştir).[707]
"Neceş": Lügatta, birşeyi methetmet ve Övmek manasına gelir. Bazılanna göre ise, insanlan bir şeyden nefret ettirerek rağbetlerini başka şeye yöneltmektir. Bu hadisteki manası, müşteri kızıştırmak, yani kişinin mal almaya niyeti olmadığı halde fiyatı artırmaktır.
Müşteri kızıştırmakla yapılan satışta muhayyerlik yoktur. İmam Mâlik ise, muhayyerlik vardır demiştir. Mâlik'ten diğer bir rivayette, muhayyerlik müşteri kızıştırması yapıldığını Öğrendiği zaman sabit olur. Çünkü bu "muşaraf" hayvanında olduğu gibi bir kusurdur. Zehirlilere göre; bu satjş batıl ve merduddur.[708]
1581. îbn ömer*dan (r.a) rivayet edilmiştir. "Nebî (s.a) almak niyeti olmadığı halde müşteri kızıştırmak için malın fiyatını artırmayı yasaklamıştır. (Buhârî rivayet etmiştir).[709]
Bu gibi alış verişlerde aldatma olduğu için, Rasûlullah (s.a) nehyetmİş-tİr. Şerh için (1580) no'lu hadise bakınız.[710]
1582. îbn Ömer'den (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bir adam Rasûlullah'a (s.a) alış verişte aldatıldığını anlattı. Rasûlullah (s.a):
"Kiminle alış veriş yaparsan, 'aldatma yoktur' de... "buyurdu. (Buhârî rivayet etmiştir).[711]
Hadiste durumunu RasûluUah'a (s.a) arz eden kimse Habban b. Müa-kız cî-Hnsarî'dir. (r.a) Uhud ve sonraki gazalara katılmış, Hz. Osman (r.a) zamanında 130 yaşında vefat etmiştir. RssÛlullah'la (s, a) beraber katıldığı
muşsa da tamamen şuurunu yiîinnemiş, ancak dili peltek olduğu için "Lft Hilâbete" diyeceği yerde "Lâ Hiyâbete" demiştir. manası; aldatma yoktur, demektir. Busun anlamı da "Beni aldatman helâl olmaz" demektir.
Bir rivayette: peygambsr (s.a) bu zata satın aldığı her malda aç gün muhayyerlik vermiştir. Ancak bu rivayet sabit değildir.
Müşteri aldatıldığı zaman muhayyerlik ve malı geri iade etme hakkı vardır.
Ebu Hanife'ye göre; aklı zayıf olan kimse tasarruftan hacredilmez.[712]
1583. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir. Ra-sûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Kim birisinin zevcesini veya kölesini ayarlarsa bizden değildir." (Ebu Dâvud rivayet etmiştir). [713]
Hadiste, kadınları veya hizmetçileri ifsat ederek kocalan ile aralarında fesat çıkarmanın haramuğına değiniliyor. Mü'minin, daima vard-mlaşraa halinde olması lazımdır.
Bu hususta değişik rivayetler vardır:
Darekutnî'de; Ebu Hüreyre'den (r.a) yapılan rivayete göre: "Kim, hizmetçisini ehline karşı kışkırtırsa bizden değildir" buyurulmuştur.[714]
"Ey iman edenler" bağlandığınız ahidleri yerine getirin." (Maide, 1)
"Bîr de ahdi yerine getirin. Çünkü ahid(den cayanlar) sorumludur." (is-râ,34)[715]
1584. Abduilah b. Amr b. As'tan (r.a) rivayet edildiğine göre lah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Dört haslet vardır ki, bunlar kimde bulunursa haîis münafık olur. Kimde bunlardan birisi oiursa, onu terkecünceye kadar
kendisinde nifaktan bir haslet kalmış olur. Bu dört haslet şunlardır: "Kendisine birşey emanet olunduğu zaman, hiyanette bulunur. Söz söylerken yalan söyler. Ahdettiği zaman, ahdini bozar. Husûmet (düşmanlık) güttüğü zaman haktan ayrılır". (Buhârî rivayet etmiştir)[716]
Bu sayılan vasıflar münafığın alâmetleridir. Mü'mİnin bu vasıflardan korunması gerekir.
Münafık kelimesi "nefâk"tan alınmıştır.
"Neâk", yer altındaki kanal, demektir. Böyle bir kanalın sahibi onda nasıl gizlenirse, münafık da İslâm perdesi altında gizlendiği için ona bu isim verilmiştir. Bu itibarla münafık başkalarına İçindekinin aksini gösteren kimsedir.
Istılahta ise; içinden kâfir olup, dışından müslüman görünen kimseyi ifade etmek için kullanılır. Bu renkli görünüşün îman hususundaki nifakı küfürdür. îman hususunda değilse amel nifakıdır. Buna yapılmaması gereken fiili yapmak ve yapılması gerekli olanı terk etmek de dahildir.[717]
1585. İbn Mes'ûd, tbn Ömer ve Enes'ten (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle demişlerdir: Nebî (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Ahdini bozan herkes için kıyamet gününde bir işaret vardır. Bu falancanın vefasızlığının alâmetidir, denilir." (Buhârî rivayet etmiştir)[718]
Bir şeyi yapacağına dair söz verip de yapmayan demektir. Her vefasız için bir işaret dikilmesinden kasıt; onu halk huzurunda teşhir edecek bir alâmet dikilmesidir, Eskiden bir kimse verdiği sözü yerine getirmezse arap-lar pazar yerlerine sancaklar dikerek onun vefasızlığını ilan ederlermiş.
Vefasızlık, haramdır. İdareci, devlet reisi gibi amme hizmetinde bulunanların verdikleri sözü tutmamaları daha çok memnudur (yasaktır). Çünkü böylclerinin vefasızlığından dolayı çıkacak zarardan birçok kimse etkilenir. Sahih olan bir görüşe göre bu hadis vefasız hükümdar hakkında varid olmuştur. Kadı tyaz bu konuda iki ihtimalden söz etmiştir:
a. Hükümdarın vefasızlığıdır. Bu millete karşı verdiği sözü tutmama yahut üzerine aldığı görevi yapmamasıyla olur.
b. Milletin hükümdara vefasızlığıdır. Bu da ona karşı itaatsiz davranmak, fitneye sebep olacak şeyleri yapmakla meydana gelir.
Nevevî: "Sahih olan birinci ihtimaldir" demiştir. Aynî ise; haberi genel manasına hamletmekte bir sakmca görmemiştir.[719]
1586. Ebu Saîd el-Hudrî'den (r.a) rivayet edildiğine göre Nebî <s.a) şöyle buyurmuştur:
"Ahdini bozan her bir kimsenin vefasızlığının miktarına göre, kıyamet gününde arkasında bir bayrak kaldırılır. Dikkat ediniz!.. Halkın reisinin vefasızlığından daha büyük vefasızlık yoktur." (Müslim rivayet etmiştir)[720]
Hadis-İ şerif, ğâdirin (vefasızlığın) büyük günahlardan olduğunu beyan etmektedir. Özellikle imam (idareci) olan kimselerin vefasızlığı daha sakıncalıdır. Çünkü bu kimselerin vefaya gücü yetmesi sebebiyle vefasızlığa mecbur değildirler. Bu kimselerin vefasızlığı tamamıyla topluma zarar verir. Şerhi için bir önceki (1585) no'Iu hadise bakınız,[721]
1587. Ebu HüFeyre'dea (r.a) rivayete göre Nebî (s.a) şöyle buyunnus-tun Allah (c.c) şflyje buyurdu: "üç kişi vardır ki, kıyamet günü ben onlann hasmıyım. Benim adımı vererek, söz verip, sonra sözünü bozan kişi; hür adamı satıp parasını yiyen kimse; işçiyi tam çalıştırıp ücretini venneyea kimsedir." (Buhârî rivayet etmiştir)[722]
Hadisşerif, afcidleri ifa etmeye, hür kimseyi satmayı yasaklamaya ve ücretlinin ücretini vermeye teşvik etmekte ve şu öç sınıf insanı şiddetli azap ile korkutmaktadır:
Birincisi; Allah'a ibadette vefasızlık eden ve Allah'ın (c.c) ismi celîlmin hürmetini çiğneyen,
tkmâsi; bundan maksat sadece satış ve ücretini almak değil, belki; mutlak surette hür bir kimseye hâkim olmak murat edilmiştir. Ebu Davud'un şu rivayeti buna deliktir: "Hür bırakılmış kimseyi köle edinen adam..." Allah (c.c) hür kimseye hâkim olan kimseye hasım olur. Çünkü müslümanlar hürlük ve zimmette birbirine denktirler.,
Böyle yapan kimse, köleüestirdiği kimsenin Allah hakkı olan; cuma, hac, dh&d, sadaka gibi bir takım ibadetlerini yerine getirememesine sebep otur. Çünkü bu ibadetler kölenin efendisine hizmet etmesine engel teşkil sder. Bu sebeple böyle davranan kimsenin cürmü fazlalaşmış olur.
üçüncüsü; bir kimseyi karşılıksız çalıştırmaktır. Bu da hür kimseyi satmaya dahildir. Ki bu zulmün ta kendisidir.[723]
"Ey îman edenler sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle he-ler etmeyiniz." (Bakara. 264)
"Mallarım Allah yolunda harcayıp da, sonra o harcadıklarının arkasından başa kakmayan ve eziyet etmeyenler yok mu? Onlann Rab'leri yanında mükâfatlan vardır." (Bakara, 262)[724]
1588. Ebu Zerr'den (r.a) rivayet edildiğine göre Neb! (s.a) şöyle buyurdu: "üç kimse vardır ki, kıyamet günü Allah (c.c) bunlarla konuşmaz. Onlara nazar etmez. Onları temize çıkarmaz. Onlar için elem verici azap vardır." Râvi (Ebu Zerr); "Rasüİaüah (s.a) bunları üç defa tekrarladı" dedi. (Bu sözleri dinledikten sonra) Ebu Zerr şöyle devam etti: "(O halde) onlar ziyana uğrayıp ziyan olmuşlardır. Onlar kimdir ya Rasûlallah? diye sordum." Rasülullah; "Elbisesini yerlerde sürüyen, iyiliği basa kakan ve yalan yemin ile malına sürüm sağlanandır" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir).[725]
Hadisin rivayetlerinde üç kişiden bahsedilmekte, kıyamet gününde Allah-ü Teâlâ'nın bunlarla konuşmayacağı, onlara bakmayacağı, onları tezkiye etmeyeceği beyan buyurulmaktadır.
Üç kimseden maksat, üç sınıf insandır.
Zikredilen üç sınıf insanla Allah'ın (c.c) konuşmamasından muradın ne olduğu ihtilaflıdır. Bazılarına göre; onlara, hayır hasenat sahiplerine gösterdiği hüsnü kabul ve nzayı göstermeyecek, bilakis onlarla gazabına uğrayanlara olduğu gibi gazaplı konuşacaktır. Bazıları, "konuşmamaktan murat; onlara yüz vermemesidir" ierler. Cumhura göre ise; Allah (c.c) onlarla kendilerine fayda verecek ve .smnun edecek söz konuşmayacaktır. "Onlara selâmlamak için melekleri göndermeyecektir" diyenler de vardır.
"Allah'ın bakması" İse onlara lütuf ve merhamet etmesidir. Bakmaması ise î'râzdır,.(yüz çevirmesidir).
"Tezkiye etmek"; temize çıkarmaktır. Burada tezkiye etmeyeceği sözü ile günah kirlerinden arındırmayacağı kastediliyor.
"Müsbil" elbisesini yerlere kadar sarkıtarak eteklerim gururla yerde sürükleyendir. Tehdit böbürlenenlere mahsustur. Nitekim Hz. Ebu Bekir'in kaftan; istemeyerek yere sarkar ve yerde sürünürdü.
Taberî ve diğer bazı alimler: "Burada yalnız izârın sarkıtılmasından bahsedilmesi, araplarm genellikle onu giymesi nedeniyledir. Yoksa gömlek vs. elbise çeşitlerinin hükmü de aynıdır" demişlerdir.
"Mennön": Çok çok başa kakan demektir. Bu kelimenin manası cimriyi de kapsar. Başa kakmak, zaten cimri olmaktan doğar. Başa kakan kimse verdiği şeyde gözü kaldığı ve onu büyük gördüğü için onu zikreder, durur. Cömert ise ne rdiğini çok görür, ne de başa kakar.
Hadiste sözü geçen yemin elindeki malı istediği fiyata satabilmek için "Vallahi bu malı ben şu kadara aldım" vb. gibi yalan yere edilen yemin kastediliyor. Bu tür yemin Buhârî'de geçen "Yemin malın revacım artırır, bereketini giderir" hadisinde beyân edüdigi gibi böyle yeminle zahirde belki revaç artar. Ama bereketi gidermiş olur.[726]
"Bunun için kendinizi (beğenip) temize çıkarmayın. O, (fenahkt&n) sakınan kimseyi çok iyi bilendir." (Necin, 32)
"O yo! ancak insanlara zulmetmekte, yeryüzünde haksız olarak tegal-Ittbe kalkmakta olanlara karşıdır. İşte bunlar (yok mu?) bunların hakkı pek acıklı bir azaptır." (Şûra, 42)[727]
1589. Iyâd b. Hunfir'dan (r.a) rivayete göre söyle demiştir: Rasûhıllah (M) şöyle buyurmuştur: "Allah (c.c) bana, birbirinize tevazu göstermenizi, hiçbir şahsın başkasına zulüm yapmamasını ve kimsenin kimseye karşı övünmemesini vahyetti." (Müslim rivayet etmiştir).[728]
Hadis-i şerif, böbürlenmekten ve haddi aşmaktan nehiy etmektedir.
Mal, şeref ve mevki ile veya fani dünya metaında herhangi birşey ile gururlanmaktan sakındınnaktadır.
Allah (c.c) insanların mütevazı olmasını seviyor. Onların kibir, gurur, övünme gibi hastalıklarından hoşlanmamaktadır.[729]
1590. Ebu HÜreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Bir kişi; insanlar helak oldular dediği zaman, o kimse halkın en Ziyade helâka maruz kalanlanndandır." (Müslim rivayet etmiştir)[730]
Bu hadisteki nehiy; bu sözleri kendisini beğenip, insanları küçük görmek ve onlara üstünlük taslamak için söyleyen kimse içindir. Bu haramdır. Ancak bu sözünün sebebi; onların dini emirleri işlemelerinde gördüğü noksanlıkları veya onlara karşı üzüntü duyduğu için ise, bir sakınca yoktur. Bu görüşte olanlar, îmâm Malik b. Enes, Hattâbî, Humeydî gibi alimlerdir.
Kişi yaptığı ibadetlere güvenerek, Allah'ın (c.c) azabından emin olmamalıdır. Çünkü, cennete girmek Allah'ın rahmeti, cehenneme atılmak da azabı sebebiyledir.
Hattâbî şöyle der: "Bir kimse başkalarını ayıplar, daima kötülüklerini söyler; İnsanlar bozuldu, battı gibi sözler söylerse; kendisi onlardan daha fazla batmıştır, yani onları ayıplamakla elde ettiği günahlar ile kendi hâli onlarınkinden kötü olmuştur. Bu durum, onu çok kere kendini beğenmeye, kendini başkalarından daha üstün görmeye sevkeder.[731]
Bidat ehli ve fışkını açığa vuranlar bundan müstesnadır. Konu ile ilgili ayetler
"Mü'minler ancak kardeştiler. O halde iki kardeşinizin arasını (bulup) barıştırınız." (Hucurat, 10)
"Günah islemek ve haddi aşmak üzere yardimlaşmaym." (Maide, 2) Konu ile ilgili hadisler[732]
1591. Ena'ten (r.a) rivayet edildiğine göre söyle demiştir. Rasûlullah (s.a) söyle buyurmuştur: "Sİrbinnİzle ilgiyi kesmeyin. Birbirinize arka çevirmeyiniz. Karşılıklı kin tutmayınız. Hasedlejmeyinİz. Allah'ın kullan, kardeşler olunuz. Bir mOslûmaiun kardeşine fiç günden fazla dargın durması helâl değildir." (Buhârî rivayet etmiştir).[733]
Hadİs-i şerif, söz konusu vasıflardan uzak durmayı tavsiye etmektedir. Çünkü bu vasıflar İslâm Sc&rdesiiği ile bağdaşmaz. Şev'i bir sebep olmadan dargın durmak da bu vasıfların benzendir.
Hased, buğz, tedâbür tabirleri önceki hadislerde tekrar edilmişti. (1570 no'lu hadis).
Taberânî: "Bu gibi şeyler çalışmakla elde edilmez. Dolayısıyla buradaki yasaklama, onlann sebeplerine hamledilir (yorumlanır). Yani bugzu, hasetliği ve küsüşmeyi gerektiren işleri yapmayın, demektir" demiştir.
Dargınlık ise bazı alimler; dünyalık İçin olduğu takdirde üç gün olduğunu, ahiret için olursa üç ganden fazla dargın durmanın meşru kılındığını-söylemiş, Peygamber'in (s-a) Tebük gazasına kaçılmayan üç kişi ile dargın durulmasını emrettiğini (elli gün) buna örnek göstermişlerdir Daha sonra bu üç kişinin tevbeleri kabul duyurulduğuna dair bir ayet inmiş ve müslü-manlar kendileri ile konuşnıaya başlamışlardır.
Dargınlık; cumhura göre, şslâm vermek veya almakta sona erer.[734]
1592. Ebu Eyyûb'dan (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir mtislümana kardeşini üç günden fazla terk etmesi helâl olmaz. Şöyle ki, karşılaştıklarında biri şu tarafa, diğeri şu tarafa döner. Onların en hayırlısı selama ilk başlayanlar.(Buhari rivayet etmiştir)[735]
Hadisteki kardeşlik tabiri; müslüraanlann aralarında devamlı münasebete teşvik edilmelerine açık bir işarettir. Kardeşlik münasebetlerini kesmek ve onlardan ayrı durmak ise nehyedilmiştir.
Birbiri ile ilgilerini kesen iki kişinin en hayırlısı selâma ve konuşmaya ilk başlayan ve ayrılık sebeplerini ortadan kaldıran kimsedir. Müslümanlar arasında üç günden fazla dargın durmak haramdır. Dargınlığın bu süre ile sınırlanmasmdaki hikmet; düşünmek, hataları unutmak ve kinleri gömmek için kâfi bir vakit olması sebebiyledir.
Müslüman kin tutmaz. Hemen sulha yanaşarak, fazileti ;ercih eder. Selâm, İslâm'da muhabbet ve kardeşlik alâmetidir. Kâfirler îmanla muhataptır. Namaz, oruç, zekât gibi fef'î amellerle mükellef değillerdir, diyen Hane-fîlcr bu hadisle İstidlal etmişlerdir. Şafiflere göre; kâfirler, hem îman, hem de amellerle muhataptırlar. Onlara göre bu hadisteki müslüman kaydı, şeriatın teklifini müslümanlann kabul etmiş olmaları nedeniyledir.[736]
1593. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayete göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Ameller, pazartesi ve perşembe günleri arzolunur. Allah (c.c).kendisİne şirk koşmayan herkesi mağfiret (bağışlar) eder. Ancak, kendisiyle kardeşi arasında düşmanlık olan kimse bu kapsamın dışında kalır. Allah (c.c) Meleklere; "Bu iki kimseyi banşıncaya kadar bırakınız" buyurur. (Müslim rivayet etmiştir).[737]
Hadisin şerhi için 1568 no'lu hadise bakınız.[738]
1594. Câbir'den (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah'ı (s.a) şöyle buyururken işittim: "Muhakkakşeytan Arap Yanmadası'nda müs-lümanlarm kendisine ibadet etmelerinden ümit kesmiştir. Lâkin onların arasında sürtüşme çıkarmaya çalışacaktır." (Müslim rivayet etmiştir).[739]
Bu hadis-i şerif; Arap Yarımadası'nda şeytana ibadet edecek kimse kalmadığını bildirmektedir. Nevevî: "Bu hadis Peygamberimiz'in muciıelerindendir" demektedir. Arap Yarımadası'nda o günden bugüne müs-lüman olmayan yoktur. Ancak şeytan her ne kadar müslümanlan dinlerinden çeviremiyeceğini anlasa da, aralarında fitne ve fesat çıkarmak içîn devamlı çalışmış, çalışmakta ve çalışacaktır.
Arap Yarımadası; boylam olarak, Aden'den Şam'a, enlem oîarak ise Cidde ve onun hizasındaki denizden İrak köylerine kadar olan yerdir. Veya, Muhkem sahibinin dediği gibi, Fars Denizi ile Habeş Denizi, Fırat ve Dicle aralandır.
İslâm'da namazın faydalanndan biri de müslümanlar arasındaki kardeşliği ve sevgiyi korumasıdır.[740]
1595. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir. Ra-sûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir müslümana kardeşini üç günden fazla terketmesi helâl olmaz. Kim üç günden fazla dargm olarak Ölürse cehenneme girer." (Ebu Dâvud; Buhârî ve Müslim'in şarjına uygun isnadla rivayet etmiştir ).[741]
Hadise göre; bir kimse muslflmtn kardeşiyle ûç gOnden fazla dargm durur ve bu dargınlıkta ısrar edip, bu hal üzere Ölflrse, Allah Teftlft o kimseyi azap görmesi için, diğer İsi muvahhidlerle beraber cehenneme sokar. Ancak bu dargınlığın helâl olduğunu iddia ederse ebedî olarak cehenneme girer.[742]
1596. Ebu Hİrâş Hadrad b. Ebî Hadrad el-Eslemî (r.a) -ki kendisine Sü-lemî de denmiştir- sahabîdir, rivayete göre Nebî'yi (s.a) şöyle buyururken işitmiştir:
"Kardeşiyle bir sene dargm duran kimse, sanki kanını dökmüş gibidir. " (Ebu Dâvud sahih isnadla rivayet etmiştir )[743]
Râvi Ebu Hirâş Hadrad b. Ebî Hadrad el-Eslemî'nin (r.a) adı; Selime b. Ûmeyr b. Ebî Selâme'dir. Süleym kabilesine mensuptur.
Müslümanlarla, dargın durmak ve alâkayı kesmek hadis-i şeriflere neh-yedilmiş ve böyle yapanlar korkutulmuştur. Çünkü dargınlık ve ayrılık, gerçek öldürmekten günah bakımından az olmayan manevî öldürmedir.[744]
1597. Ebu HOreyre'den (r.a) rivayet edüdiğiras göre RasÛkıÜsiı (s.a) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir mü'rainin, diğer bir 'minle üç günden fazla dargın durması helâl olmaz. Üç gün geçer de, onunla karşılaşırsa, ona selâm versin. Diğeri selâmı iade ederse ecirde ortaktırlar. Selâmı iade etmezse, günahla geri döner. Selâm veren ise dargınlıktım çıkmış olur." (Ebu Dâvud hasen isnadla rivayet etmiştir )[745]
Ebu Dâvud; "Dargın durmak Allah rızası için olursa bunda hiçbir beis yoktur" demiştir.
Hadise göre meşru bir özür olmaksızın rnü'minm bir kimseyle üç günden fazla dargın durması haramdır.
Hatîâbî şöyle der: Bu süre kişinin bir azarlama sebebinden dolayı kardeşi üe dargın durmasına verilen ruhsattır. Baba-oğul, kan-koca ve bunun . gibi kimseler arasındaki dargınlık ise üç güden ziyade olabilir. Nebî (s.a) zevceleriyie bir ay dargın durmuştur.
Dargınlığın nihayet bulması selam vermeyledir. Diğeri Selâma mukabele ederse, ecirde ortak olurlar. Mukabelede bulunmazsa günahkâr olur. Selâma başlayan kimse dargınlık günahından kurtulur. Ancak bu îür tehdit, bid'at veya aşikâr bir masiyetten kaynaklanan dargınlıkları kapsamaz.[746]
"(Öyle) fısıltı sırf şeytandandır." (Mücadele, 10) Konu ile ilgili hadisler[747]
1598. Ibn Ömer'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Üç kişi olduğunuz zaman, iki kişi, üçüncüden ayrı olarak aralarında konuşmasınlar." (Buhârî rivayet etmiştir).[748]
Ebu Divud rivayet ederek şunu ilave etmiştir. "Ebu Salih söyle dedi. "tbn Ömer'e; 'Dört kişi oluna?' diye sordum, tbn ömert 'Zarar vermez dedi."
İmam Mâlik "Muvatta" da Abdullah b. Dinar'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ben ve tbn Ömer, Halid b. Ukbe'nin çarşıdaki evinde idik. Bir adam gelerek onunla fmldaşmak istedi, tbn Ömer'le beraber benden başka kimse yoktu, tbn Ömer bir başka adam çağırdı da 4 kişi olduk. Bana ve çağırdığı üçüncü şahısa şöyle dedi: Siz biraz bekleyin. Ben Rasülullah'tan şöyle buyurduğunu duydum: "iki kişi diğer kimseden ayrı olarak fısıldaşmasmiar."
Hadis-i şerif, bir kişiyi yalnız bırakıp, iki kişinin gizli konuşmalarının yasak edilmesindeki hikmeti; ya o bir kişiyi o konuşmaya katmamakla tahkir ettiklerini sanacağından veya aleyhinde konuşuyorlar vehmine kapılacağı sebebiyledir. Kalabalık insanlar içinde böyle birşey hatıra gelmeyeceği İçin iki kişinin gizli konuşmasında sakınca yoktur. Bir kişiyi yalnız bırakıp, üç veya daha fazla kişinin gizli konuşmaları da yasaklanmıştır.
Buradaki nehiy her zamana hazar ve sefere şamildir. Bir yerde dört kişi bulunup da ikisi gizli konuşursa, bunda sakınca yoktur.
Rasûlullah (s.a) bu hadiste bize meclis adabım öğretmektedir. Bir ayet-i kerimede;
"Ey inananlar! Gizli konuştuğunuz zaman, günah işlemeyi düşmanlık etmeyi, pemgambere karşı gelmeyi fısıldanmayın." (Mücâdele, 9) buyurulmuştur.[749]
1599. İbn Mes'ûd'dan (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Üç kişi olduğunuz zaman; iki kişi, üçüncüden ayrı olarak insanlara kanşmcaya kadar fısıldaşmasınlar. Çünkü bufıstldaşma üçüncü
şahsı rahatsız eder." (Buhar! rivayet etmiştir)[750]
Hadisteki, ild kişinin üçüncü kişiden ayn olarak fmldasmalanndald nehiy, nehyi tahrimîdir. Çünkü bu davranış insanı mahzun eder ve ona eziyet eder; Allah (c.c);
"İnanan erkek ve kadınları yapmadıkları birşeyden ötürü incitenler, şüphesiz iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olurlar." (Anzâb, 58) buyurmuştur. Ki bu ayet mü'min erkek ve kadına eziyet etmeyi yasaklamaktadır.[751]
"... Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, sağ ellerinizin malik oiduğu kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenen ve daima böbürlenen kimseyi sevmez," (Nisa, 36)[752]
1600. İbn Ömer'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s. a) söyle buyurmuştur: "Bir kediye ölünceye kadar, işkence eden kadına azap olundu. Ve bu yüzden cehenneme girdi. Kediyi hapsettiği zaman ona hiçbir şey yedînnemiş, içilmemiş ve yeryüzünde (bulduğu) haşereleri yemesi için bırakmamıştı." (Buhftrî rivayet etmiştir)[753]
Hadis-i şerifte hayvanlara şefkat etmek teşvik ediliyor. Böyle hayvanları hapsedip, aç bırakmak haramdır. Hadisimiz, kişinin hayvanlara bakmaya imkânlarının yeterli olması şartıyla onları barındırmasının caiz olduğuna da delil oluyor.
Kedi sebebiyle azap olunan kadının müslüman olup olmadığı ihtilaflıdır. Nevevî; "Hadisin zahirine göre bu kadın müslümandır. Cehenneme girmesi; kedi sebebiyledir" diyor.
Kadı lyaz; "Bu kadın kâfinniş ve küfründen dolayı azap edilmiştir. Kedi sebebiyle ise bu azap artırılmıştır. Çünkü bu azabı kadın hak etmiştir..." demiştir.
Kadının işlediği günah aslında küçük günahlardan ise de bu küçük günaha ısrarla devam etmesi sebebiyle büyük günah olmuştur. Kadının ebedî olarak cehennemde kalıp kalmayacağını gösteren bir delil yoktur. Hadisimiz, hayvanın yiyip, içeceğinin sahibi üzerine vacib olduğuna delildir.[754]
1601. İbn Ömer'den (r.a) rivayet edilmiştir: Bir gün Kureyş'ten (canlı) bir kuşu dikip ok atma talimi yapan iki gence rastladı. Hedefe değmeyen her ok karşılığında kuşun sahibine birşey ödüyorlardı. Ömer'i görünce oradan ayrıldılar. İbn Ömer; "Bunu yapan kim? Allah (c.c) bunu yapana lanet etsin. Çünkü Rasûlullah (s.a) canlı bir hayvanı nişan yapan kimseye lanet etmiştir" dedi. (Bujıârî rivayet etmiştir).[755]
Hadis-i şerif, her can sahibi varlığın hedef edinilmesini yasaklamaktadır. Rasûlullah'uı (s.a) laneti de bunu gösterir. Canlı hayvanı hedef tutarak, atıcılık öğrenmekte hiçbir fayda yoktur. Bunu askerlerin yaptığı gibi maketlerden yapılmış hedeflerle öğrenmek mümkündür. Çünkü hayvanı hedef almak ona eziyet olduğu gibi, maliyetim zayi etmek ve murdar öldürmek gibi zararları da vardır.
Ukayfi'nin Hz. Semra'dan rivayet ettiği bir hadis-i şerifte; nişan almak için hedef yapılan hayvanın yenmesini Peygamber'in (s.a) yasak ettiği bildirilmiştir. Ukaylî şöyle demektedir: "Hayvanı bağlayarak hedef yapmak suretiyle Öldürmeyi yasak eden hadis yoktur."
Bedreddin Aynî: "Diri iken yetiştirilerek kesilirse sapan taşıyla vurulan hayvanı yemekte bir'beis yoktur" demektedir.[756]
1602. Enes'ten (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir. "Rasûlullah (s.a) hayvanları hapis ederek öldürmekten nehyetti." (Buhârî rivayet etmiştir)[757]
Hadisteki "Sabr" kelimesinden kastedilen mana; hayvanı nişan alıp öldürmek için hapsetmek veya bağlamaktır.
Alkamî: "Sabr"ın manası, hayvanı diri olarak hapsetmek, sonra ölünceye kadar birşey ile ona atmaktır" demiştir. Bir canlıyı hedef /aparak, onunla nişancılık eğitimi yapmak haram kılınmıştır.[758]
1603. Ebu Ali Süveyd b. Mukanin'dea (r.a) rivayete göre şdyle demiştir: "Ben Mukarrinoğulîan'ndaR yedi kardeşin yedincisi olduğumu biliyorum. Bizim bir hizmetçimiz vardı. En küçüğümüz ona bir şamar vurunca Rasûîullah (s.a) bize, onu azad etmemişi emir buyurdu." (Müslim rivayet etmiştir).[759]
Müslimin diğer rivayetinde; "... kardeşlerimin yedincisi olduğumu..." şeklindedir.
Mukarrinoğullan'ndan yedi kardeşin yedincisinin isminin Abdullah b. Mukarrin olduğunu İbn Fethûn ifade etmiştir.
Kölelere işkence veya düşmanlık yapmak büyük günahtır. Hadisimiz, köîeyi dövmek ve tecavüzden keffâret olması için azad etmenin gerekli olduğunu beyan etmektedir.
Bu rivayetlerde sözü geçen hizmetçi yedi kardeşe ait olduğu halde içlerinden hirinin dövmesi ile Pemgamber'in (s.a) onu azad etmelerini emir buyurması bu işe hepsinin razı olduğuna hamledilmiştir.[760]
1604. Ibn Mes'ûd el-Bedrî'den (r.a) rivayete göre şöyle demiştir: Kölemi kırbaçla dövüyordum. Arkamdan şöyle bir ses işittim. "Yâ Ebu Mes'ud biiki..." gazaptan dolayı sesi tanıyamadım. Bana yaklaştığı zaman baktım
'Ey Ebu Mes'ûdAUah (c.c) şu köleye yaptığından daha faz-ir" buyuruyor. Hemen baa; "Bundan sonra asla
Bir başka rivayette: "Dedim ki; "Yâ Rasâlaflah o Allah rızası için hürdür. " Bunun Üzerine Allah Rasûlü; "Şayet böyle yapmasaydın, ateş seni çalardı, vevs ateş sana dokunurdu" buyurdu. (Bu rivayetleri Müslim nakletmiştir).[761]
Hadis-i şerif, kölelere ve hizmetçilere suç İslemedikleri sürece şefkaîte davranmayı tavsiye etmektedir. Suç işledikleri zaman ise İslâm, onları suçlan oranında tedip etmeye ruhsat vermiştir.
Nebî'nin (s.a) ashabının gönüllerindeki heybetiyle onların Rasûluilah'-m (s.a) irşadSan ve mesajlarına olan mülazemetİerindeki çabukluğu söz konusu edilmektedir.
Ebu Mes'ûd (r.a) Öfkesinin şiddetinden Peygamberimizin (s.a) seslenişini işitmediği gibi, kölenin önceden Allah'a sığındığını dahi duymamıştır. Veya Allah'a sığındığını duymuş, ancak Rasûlullah'a sığındığında kendine gelmiştir.
"Allah senin şu köleye yapağından daha kadirdir." Yani; "Ondan intikam almaktan sakın. Senin gücün, bu köleye Allah'ın düşmanca vurmaktan yasakladığı konuda haddi aşmaya şevket meşin" demektir.[762]
1605. îbn Ömer'den (r.a) rivayet edildiğine göre Nebî (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Kim kölesini işlemediği bir suç sebebiyle döver veya tokatlarsa, keffâreti; onu azad etmesidir." (Müslim rivayet etmiştir)[763]
Hadis-i şerife göre: Kadı tyâz şöyle demiştir: "Bu durumda azad etme* nîn vacib olmadığında icma vardır." Ancak azad etmek mendubdur. Fakat bu azadın mükâfatı, sebepsiz yere azad etmenin sevabına ulaşamaz."
tbn Ömer (r.a) kölesini tokatladığından bu yaptığına keffâret olması için onu azad etmiştir. Yani, "Ben bu köleyi azad etmekle teberru suretiyle azad olunan köle sevabını kazanamam. Ben bunu ancak vurduğum tokata keffâret olsun diye azad ettim" demek istemiştir.
Bu hadisler kölelere ve hizmetçilere iyi davranılmasının lazım olduğuna delil teşkil eder.
Köleyi sebepsiz yere döverek, bir yerini kırmak veya sakat bırakmak gibi cezalarda ihtilaf edilmiştir.
Mâlikîlerîc İmam Leys'e göre, bu köle sahibinin aleyhine azad olur. Ve sahibi hükümet tarafından cezalandırılır. Diğer alimler ise kölenin azad olmayacağına kâil olmuşlardır.[764]
1606. Hişâm b. Hakîm b. Hizâm'dan (r.a) rivayet edildiğine göre, bir gün Şam'da, başlarına zeytin yağı dökülerek güneşe bırakılmış çiftçilerin yanına uğradı. Ve;"Bu ne hal? diye sordu.
"Haraç sebebiyle işkence olunuyorlar. (Veya başka rivayette; cizye sebebiyle alıkonuldular) diye cevap verildi. Hişâm;
"RasÛlullah'i (s.a) şöyle buyururken işittiğime şahitlik: ederim: "Allah (c.c) dünyada insanlara işkence eden kimselere azap eder" diyerek, emi-rin huzuruna girerek konuştu. Bunun üzerine vali emir verdi. Onlar serbest bırakıldılar." (Müslim rivayet etmiştir). [765]
Zalimleri zulümden sakındırmak gerekir.
Hadisin râvisi; Hişâm b. Hakim b. Hizam b. Huveylid el-Kureşî'dir. (r.a) Sahabîdir. Babasından önce ölmüştür. Mekke'nin fethi gününde müs-lttman oldu. Ecnadeyn'de şehit oldu diyenler de vardır. Ancak konumuz olan bu hadiste geçen tyâz ile birlikteki durumları bu görüşe manidir. Çünkü, lyâz Humus'ta vali iken Hişâm onu ziyaret etmişti. Oysa Humus Ecnadeyn'den uzun zaman sonra fethedildi.
Hadis-i şerif, haksız yere zayıflara ve miskinlere işkence yapmayı men etmektedir. Rasûlullah'ın (s.a) ashabının emr-i bi'1-ma'ruf ve nehyi ani'I-münkere ne denli bağlı olduğunu beyan etmektedir.
"Enbât"; bir Arap kavmidir. Bu kavim, acem ve romlara karışarak, nesepleri karışmış, lisanları bozulmuş kimselerdir. Başka bir görüşe göre acemlerin çiftçileridir.[766]
1607. İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Rasûluah {s.a) yüzü dağlanmış bir eşek gördü ve bunu hoş .karşılamadı, tbn Abbas; "Vallahi ben yüzün en uzak tarafını dağlarım" dedi. Emri üzerine eşeğinin uyhıkian dağlandı. İşte uyhıkian ilk dağlatan Ibn Abbas'or. (Müslim rivayet eîmistir).[767]
"Vesim ": Dağlanarak yapılan işaret ve damgaya denilir. Bîr bsun elimler bu kelimeyi "Veşİm" olarak naklet mislerdir. Her ikisi de aynı manaya gelse de, bazı alimler aralarında fark olduğunu belirterek; "Vesim; yüze vurulan damgadır. Vesim ise bedenin her bir yerine vurulan damgadır" demişlerdir.
Hadiste, insan ve hayvanı döverken, yüze vurmak nehyedümistir. İnsan hakkında bu nehiy daha serttir. Çünkü yüz iansanm tüm güzelliklerinin toplandığı yerdir. Ve dövülürse izi kalır. Bazı duyu organlarım rahatsız etmesi dahi mümkündür.
Hayvanın suratım kızgın demirle dağlamak da yasaklanmıştır.[768]
1608. Ibn Abbas'tan (r.a) rivayet edildiğine göre Nebî (s.a) yüzü dağlanmış bir eşeğin yanından geçerken: "Allah bunu dağlayan kimseye lanet etsin" buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir)[769]
Müslim'in diğer rivayetinde: "Rasûlullah (s.a) yüze vurmayı ve yüzü dağlamayı yasaklamıştır."
Hadis-i şerifte hayvanın yüzünü dağlayana Rasûlullah'in (s.a) lanet etmesi, bu davranışın günah-ı kebâirden olduğuna delil oluyor.
Yüze vurmak ve ona damga vurmayı Rasûlullah (s.a) nehyetmiştir. Çünkü yüz latif bir organdır. Allah (c.c) onda bütün güzellikleri toplamıştır.
Hizmetçi, hanım ve çocuğu da terbiye maksadıyla dövmek bu nehyin şümulüne girer. Ki yüzden sakınılması gerekir. Hayvan da olsa, yüzün dağlanarak eziyet verilmesi ve güzelliğin değiştirilmesi çirkin bir olaydır.[770]
1609. Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a) bizi bir seriyye içinde gönderirken, şöyle dedi: "(Kureyş'len iki kişinin ismini vererek) falam ve falanı bulduğunuzda onları ateşte yakın." Sonra yola çıkmak islediğimizde Rasûlullah (s.a);
"Ben size falan ve falanı yakmanızı emretmiştim. Ateşle ancak Allah azap eder. Onlan bulduğunuzda öldürün" buyurdu. (Buharı rivayet etraistir).[771]
Hadiste, RasÛluUah (s.a); insan olsun, hayvan olsun, canlıları ateşle yakmayı yasaklamıştır. Savaşta düşmanları bile sadece öldürmekle iktifa etmek, işkence, acı verme gibi âdil olmayan fiilleri islememek gerekir.
Hadiste Rasûluilah (s.a) Kureys'ten iki kişiyi ismini vererek zikretmiş, ancak râvi bu isimleri zabtedememiştir.
Hadisimizden, İslâm'ın rahmet dini olduğunu, yakmanın sadece Allah'a ait olduğunu anlamaktayız.[772]
1610. İbn Mes'ûd'dan (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Biz Rasûlutlah'la beraber bîr seferde idik. Bir ara Rasûluilah (s.a) ihtiyacı için yürüdü. Bir iki yavrusu olan küçük bir kuş gördük. Kuşun yavrularını aldık. Ana kuş gelip, üzerimizde dolaşmaya başladı. Rasûluilah (s.a) geldi ve"Yavrularım alarak bu hayvanı bizar eden kimdir? Yavrularım ona geri veriniz" buyurdu.
Yine yaktığımız kannca yuvalarını görmüştü de; "Burayı kim yaktı?" buyurdu. Biz;
"Biz yaktık" dedik. Rasûluilah (s.a);
"Hiç kimsenin ateşle azap etmesi uygun değildir. Ancak ateşin sahibi Allah azap eder" buyurdu. (Ebu Dâvud sahih isnadla rivayet etmiştir).[773]
Hadis-i şerif, kuşlara işkence edip, yavrularını almayı nehyetmektedir. Aynı şekilde karınca ve diğer haşereleri ateşle yakmayı da nehyetmektedir.
Ancak karıncadan arınmış, yuvaların yakılması nehycdilronnistir.
İslâm'a göre, kim, bir kimseyi ateşle yakar ve öldürürse, öldürülenin velisi, dilerse onu kısas yoluyla öldürür. Dilerse kılıçla oldurur.
"Ta'rif"; kusun yuvasına gelerek, tekrar havalanması, kanatlarıyla alttakileri gölgelemesidir.[774]
[1] Mailim; Kiub'ıu-Stysm. 1163
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/7.
[2] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/7.
[3] Buhârî; Kitab'us-Savm, Müslim; Kitab'us-Sıyam, 1156
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/8.
[4] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/8.
[5] Ebu Dâvud; Kitab'us-Sıyam, 2428
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/9.
[6] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/9-10.
[7] Buhârî; Kiıab'ul-Deyn. Ebu Divud; 2438 w Tirmiri; 757
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/11.
[8] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/12.
[9] Müslim; Kitab'us-Sıyam, 1162
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/13.
[10] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/13.
[11] Buhârî; Kitab'us-Savm, Müslim; Kiub'us-Siyam, 1130 ve Ebu Dftvud; 2444
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/14.
[12] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/14.
[13] Müslim; Kitab'us-Sıyam, 1162
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/14.
[14] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/14.
[15] Müslim; Kitab'ııs-Sıyanı, 1134
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/15.
[16] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/15.
[17] Müslim; Kitab'us-Sıyam. 1164, Tirmirf; 759, Ebu Dtvud; 2433. Nesri v İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/17.
[18] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/17.
[19] Müslim; Kitab'us-Sıvam. 1162
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/19.
[20] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/19.
[21] Tirmizî; Kitab'us-Sıyam, 747 ve Müslim; Kitab'ul-Bİrr, 2565
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/20.
[22] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/20.
[23] Tirmid; Kitab'us-Siyam, 745. Neseî; 4/202, Ibn Mâce; 1739
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/20.
[24] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/20.
[25] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/21.
[26] Buhârî; Kitab'ut-Tehcccüd, Müslim; Kiub'ul-Müsfifirîn,721, Ebu DSvud; 1432, lir-mizi; 760 ve 3/229
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/21.
[27] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/21.
[28] Müslim; Kitabu Salâril-Müsâfirîn, 722 ve Ebu Dâvud; 1433
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/22.
[29] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/22.
[30] Buhârî; Kitab'us-Savm, Müslim; Kiıab'us-Sıyam, 1159
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/22.
[31] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/22.
[32] Müslim; Kitab'us-Sıyam, Ebu Dfivud; 2453 ve Tirmizı; 763
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/23.
[33] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/23.
[34] Tirmiri; KİUb'us-Sıyam. 761 ve Nesei; 4/222
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/23.
[35] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/23.
[36] Ebu Dâvud; Kitab'us-Savm, 2449, Neseî; 4/224 ve tbn Mftce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/24.
[37] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/24.
[38] Nesri; Kitab'ıu-Sıyun, 4/198
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/24.
[39] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/24.
[40] Timizi Kitab'us-Sıyam, 807, lbn Mâce; 1746, Ahmed b. Hanbel; 4/114, 116 ve Neseî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/25.
[41] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/25.
[42] Tirmizi; Kitab'us-Sjyam, 785, Ahmed b. Hanbs! ve Ibn Mâcc
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/26.
[43] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/26.
[44] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Et'ime, 3854, Ahmed b. Hanbeİ ve Ibn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/26-27.
[45] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/27.
[46] Bahân: Küab'ul-ltikaf ve Müslim; Kitab'ul-ltikaf, 1171
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/29.
[47] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/29.
[48] Buhar!; Kitab'ul-hîkaf v Müslim; Kitab'ulhikaf, 1172
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/30.
[49] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/30.
[50] Buhârî; Kiiab'ul-ttikaf
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/30.
[51] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/30.
[52] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/31.
[53] Buhârî; Kitab'ul-îmân, Müslim; Kiiab'ul-Imân, 16
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/31-32.
[54] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/32.
[55] Müslim; Kitab'ul-hacc, 1337 ve Nescî; 5/110, 111
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/32.
[56] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/32-33.
[57] Buhârî; Kitab'ul-îmân ve Müslim; Kİıab'ul-îmân, 83
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/33.
[58] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/33-34.
[59] Buhârİ; Kitab'ul-Hacc, Müslim; Kiıab\ı!-Hacc. İ35O. Ahmed b. Hanbel, Tirnıizî vefbn Mâc
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/34.
[60] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/34.
[61] Buhâri; Kitab'ul-Umrc, Müslim; Kitab'ul-Hacc. 1349, Mâlik; 1/346, Tirmizî; 933, Ebu Dâvud, Nescî ve !bn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/34.
[62] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/34-35.
[63] Buhârî; Kitab'ul-Hacc, Neseî ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/35.
[64] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/35.
[65] Müslim; Kitab'ul-Hacc, 1348
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/35.
[66] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/36.
[67] Buhârî; Kitab'ul-Umre, Müslim; Kitab'ul-Hacc, 1256, Ahmed b. Hanbcl, Ebu Dâvud ve lbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/36.
[68] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/36.
[69] Buhftff; Kiub'ul-Hacc, Müslim; Kitab'ul-Hacc, 1334 Ebu Dâvud ve Ncseî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/36-37.
[70] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/37.
[71] Ebu Dâvud; Kittbu menasik'U-Hacc, 1810, TînnM; 930, Neseî; S/l 17 ve lbn Mâce; 3906
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/37.
[72] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/37.
[73] Buhârî; Kiiab'ul-Hacc ve Tirmizî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/38.
[74] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/38.
[75] Buhârî; Kiıab'ul-Hacc ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/38.
[76] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/38.
[77] Buhârî; Kiıab'ul-Hacc ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/39.
[78] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/39.
[79] Buhâri; Kitab'ul-Hscc
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/39.
[80] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/39.
[81] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/41-43.
[82] Buhâri; Kitab'ul-îınin ve MüsÜhn; Kiub'ui-Imân, 83
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/43.
[83] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/43.
[84] Buhârî; Kitab'ut-Mcvakit ve Kitab'ut-Tevhid, Müslim; Kitab*ul-îmân, 85
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/44.
[85] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/44.
[86] Buhâri; Kiıab'uUItk, Müslim; Kitab'ul-Imân, 84
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/44.
[87] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/44.
[88] Buhâri; Kitab/uI-Cihad, Müslim; Kitab'ul-Amarc, 1880
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/44.
[89] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/45.
[90] Buhâri; K it ab 'ul -Cihad, Müslim; Kitab'ul-Cihad, 1888, Ebu Dâvud, Tirmiri, Neseî ve lbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/45.
[91] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/45.
[92] Buhârî; Kiıab'ul-Cihad. Müslim; Kitab'ul-tmare. 1881, Ahtned b. Hanbcl ve Tirmİzi;
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/46.
[93] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/46.
[94] Müslim; Kiiab'uMmare, 1913, Tirmizî; 1665 ve Ncscî; 6/39
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/46.
[95] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/47.
[96] Ebu Dâvud; Kiiab'ul-Cihad, 2500, Tirmizî; Kitab'ul-Cihad. 1621
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/47.
[97] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/47-48.
[98] Tirmizî; Kitabu Fedail'il-Cihad, 1667. Ahmcd b. Hanbe! ve Neseî; 6/40
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/48.
[99] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/48.
[100] Müslim; Kitab'ul-Cihad, 1876, Buhârî; Kiıab'ul-Cihad
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/49.
[101] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/49-50.
[102] BuUrî; Kitab'uz-Zeblth, Mflılim; Kiiab'ul-lmsrc, 1676, Tirmid; 1656, Neşe!; 6/28,29
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/50.
[103] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/50.
[104] Ebu Dftvud; Kiub'ul-CHud, 2541, Timüzî; Kiub'ui-Cihad, 1657 ve Neseî; 6/25, 26
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/51.
[105] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/51.
[106] Tirmizî; Kiiabu Fedâil'il-Cihad, 1650
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/52.
[107] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/52.
[108] Buhâri; Kitab'ul-Cihad, Müslim; Kûab'ui-lmare, 1878 ve Neseî; 6/19
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/52-53.
[109] Müslim; Kitab'ul-imare, 1889
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/53.
[110] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/54.
[111] Buhârî; Kitab'ul-Cihad
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/54.
[112] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/54.
[113] Müslim; Kitab'uMmare, 1884 ve Nesri; 6/19, 20
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/54.
[114] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/55
[115] Müslim; Kitab'ul-İmar, 1902, Kiiab'ut-Tefsir, 1659
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/56.
[116] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/56.
[117] Buhâri; Kiıab'ul-Cihad, Tirmizî, Nesri
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/57.
[118] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/57.
[119] Tirmizi; Kiıabu Fedâiril-Cihad, 1623 ve Nesci; 6/12
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/57.
[120] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/57-58.
[121] Tirmizî; Kilab'ul-Cihad, 1639
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/58.
[122] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/58.
[123] Buhârî; Kilab'ul-Cihad, Müslim; Kitab'uMmare, 1895. Ncseî; 6/46, Tirmizî; 1628, Ahmed b. Hanbel ve Ebu Dâvud
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/59.
[124] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/59.
[125] Tirmizî; Kiıabpul-Cihad, 1627, Ahmed b. Hanbel
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/59.
[126] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/59.
[127] Müslim; Kitab'ul-lmare, 1894
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/60.
[128] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/60.
[129] Müslim; Kitab'ul-İroare, 1896
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/60.
[130] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/61.
[131] Buhârî; Kitab'ul-Cihad, Müslim; Kitab'ul-lmare; 1900
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/61.
[132] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/61-62.
[133] Buhftri; Ktub'ul-Cihad, MüsUm; Kitab'ul-ltnare; 1877 ve Neseî; 6/36
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/62.
[134] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/62.
[135] Müsüm; Küab'ul-Imm. 1886
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/62.
[136] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/63.
[137] Müslim; Kitab'ul-lnare, 1885, Mâlik; 2/461, Timizi; 1712, Ncscî; 6/34
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/63-64.
[138] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/64.
[139] Müslim; Kitab'ul-lmare. 1899
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/64.
[140] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/64.
[141] Müslim; Kiıab'ul-lmare, 1901 ve Ebu Dâvud
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/65.
[142] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/65-66
[143] Kiiab'ul-Cihad, Müslim; Kitab'ul-lmarc; 677
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/66-67.
[144] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/67.
[145] Buhârî; Kitab'ul-Cihad, Müslim; Kilab'ul-tmâre, 1903
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/68.
[146] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/68.
[147] BuMrî; Kİub'ul-Cenâiz
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/69.
[148] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/69.
[149] Buhârî; Khab'ul-Cihad ve Tirmİri
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/69.
[150] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/70.
[151] Buhâri; Kitab'ul-Cihad, Mlislhn; Kitabu Fedâil'is-Sahabe 2471
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/70.
[152] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/70.
[153] Müslim; Kiıab'ul-lmâre, 1909
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/70-71.
[154] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/71.
[155] Müslim: Kitab'ul-lmâre. İ908; Ahmcd b. Hanbel
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/71.
[156] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/71.
[157] Tinuoî; Kitab'ul-Cihad, 1668 ve Ncseî; 6/36
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/71.
[158] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/72.
[159] Bııhârî; Kitab'ul-Ciiıad, 6/109,110. Müslim; Kitab'ul-Cihad 1724, Ahmed b. Han be I
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/72.
[160] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/72.
[161] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Cihad, 2540
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/73.
[162] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/73.
[163] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Cihad 2632 ve Tirmizî; Küab'ud-Deavlt, 3578
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/73.
[164] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/73.
[165] Ebu Dâvud; Kuab'us-Salât, 1537 ve Ahmed b. Hanbcİ
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/74.
[166] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/74.
[167] Buhâri; Kiiab'ul-Cihad, Müslim; Kitab'ul-Imârç, 1871, Mâlik; 2/467. Ahmed b. Han-bd,'Nesri; 6/221 ve tbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/74.
[168] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/74.
[169] Buhârî; Kitab'ui-Cihad; Müslim; Kiıab'uUmâre, 1873; Ahmed b. Hsnbd, Tirmirî; 1694 ve Neseî; 6/222
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/75.
[170] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/75.
[171] Buhârî; Kilab'ul-Ciharf, Ahmed b. Hanbel ve Neseî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/75.
[172] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/75.
[173] Müslim; Kkab'ul-tmâre, 1892
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/76.
[174] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/76.
[175] Müslim; Kiiab'ul-lmâre, 1917, Ebu Dâvud, Tirmİzî; ve Neseî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/76.
[176] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/77.
[177] Müslim; Kiıab'ui-tmâre. 1918
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/77.
[178] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/77.
[179] Müslim; Kitab'ul-lmâre, 1919
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/77-78.
[180] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/78.
[181] Ebu Dâvud; Kitab'ui-Cihad, 2513, Tİrmizî; 1637, Neseî; 6/28, tbn Mâcc; 2811 ve Ah-med b. Hanbel; 4/144
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/78.
[182] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/78-79.
[183] Buhârî; Kiıab'ul-Cihad
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/79.
[184] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/79.
[185] Ebu Dâvud: Kitab'ul-ltk, 3965; Tirmizî; Kitab'u Fedâil'il-Cihad, 1637 ve Neseî; 6/27
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/80.
[186] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/80.
[187] Tirmizî; Kitab'u Fcdâil'il-Cihad. 1625; Ahmed b. Hanbcl ve Neseî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/80.
[188] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/80.
[189] Buhârî; Kitab'us-Savm, Müslim; Kitab'ul-Siyam, 760
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/81.
[190] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/81.
[191] Tirmizî; Kitab'u Fedâil'il-Cihad, 1624
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/81.
[192] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/81.
[193] Müsiim; Kitab'ul-lmâre, 1910, Ahmed b. Hanbel, Ebu Dâvud ve Nesri
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/82.
[194] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/82.
[195] Buhârî; Kitab'ul-Cihad, Müslim; Kİtab'ul-lmâre, 1911
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/82.
[196] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/82-83.
[197] Buhirf; KİUb'ul-Cihad, MtUüm; Kitab'ul-tmâre, S9O4
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/83.
[198] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/83.
[199] Müslim; Kitab'ul-tmâre, 1906, Ahmed b. Hanbei, Ebu Dâvud, Neseî ve bn Mâcc
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/84.
[200] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/84.
[201] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Ciharf, 2486
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/84.
[202] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/84-85.
[203] Ebu DSvud; Kitab'ul-Cihad, 2487 ve Ahmed b. Hanbel
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/85.
[204] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/85.
[205] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Cihad, 2779 ve Buhârî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/85.
[206] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/86.
[207] Ebu Dâvud; Küab'ul-Cihad, 2503 ve İbn Mâcc; 2762
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/86.
[208] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/86.
[209] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Cihad, 2655, Tirmizî; Kitab'us-Siyer, 1613
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/86.
[210] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/87.
[211] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Cihad, 2779 ve Buhârî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/87.
[212] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/87.
[213] Buhârî; Kiıab'ul-Cihad ve Müslim; Kitab'ul-Cihad 1742
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/88.
[214] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/88
[215] Buhârî; Kitab'ul-Ghad. Müslim; Kitab'ul-Cihad, 1739, Ebu Dâvud; 2636 ve Tirmia;
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/88.
[216] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/88.
[217] Buhârî; Kitab'ul-Cihad, Müslim; Kiıab'ul-lmâre, 1914, Mâlik; 1/131 ve Tırmiri; 1063
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/89.
[218] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/89.
[219] Müslim; Kiiab'ul-Imâre, 19İ5
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/90.
[220] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/90-91.
[221] Buhârî; Kiub'ul-Mezâlim, Müslim; Kiıab'ul-înıân, 141, Tirmİzî; H19. Ebu Dâvud; 4771 ve Neseî; T/514
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/91.
[222] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/91.
[223] Ebu Dâvud; Kitab'us-Sünne, 4772, Tirmizî; Kitab'ud-Diyât, 1421 Neseî; 7/115 vç lbn M4ce; 2580
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/92.
[224] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/92.
[225] Müslim; Kitab'ul-îmân, 140 ve Nesei; 7/İİ4
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/92.
[226] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/93.
[227] Buhân; Kitab'uUKeffâret, Müslim; Kitab'ul-kk, 1509
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/95.
[228] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/95.
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/96.
[229] Buhârî; Kiub'ul-Itk. Müslim; Knab'ul-Imân. 84
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/96.
[230] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/96.
[231] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/97.
[232] Buhâri; Kitab'ul-Itk, Müslim; Kitab'ul-Eymân. 1661 ve Ebu Dâvud; 5158
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/98.
[233] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/98.
[234] Buhâri; Kiıab'ui-ltk, Ahmed b. Hanbel, Ebu Dâvud, Tirmiri; ve Ibn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/98-99.
[235] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/99.
[236] Buhârî; Kiiab'uMtk, Müilim; Kitab'ul-Eymân, 1664, Mâlik, Ahtned b. Hanbel ve Ebu
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/101.
[237] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/101.
[238] Buhârî; Kitab'ul-lık, Müslim; Kitab'ul-Eymân, 1665 (1364) Buhârî; Kitab'ul-ltk
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/102.
[239] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/102.
[240] Buhârî; Kitab'ul-liim, Müslim; Kİtabu!-îmân, 154, Tİrmizî, Nesçi ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/102.
[241] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/103.
[242] Buhârî; Kitab'ul-lık, Müslim; Kitab'ul-Eymân, 1665 (1364) Buhârî; Kitab'ul-ltk
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/103.
[243] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/103.
[244] Müslim; Kiıab'ui-Fiten 2498, Ahmed b. Hanbel, Tirmİzî ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/105.
[245] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/105.
[246] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/107-108.
[247] Buhârî; Kitab'ui-Velcale, Müslim; Kitab'ul-Büyu, 1601; Tirmia, Nesri ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/108.
[248] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/108-109.
[249] Buhârî; Kitab'ul-Buyu ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/109.
[250] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/109.
[251] Müslim; Kiub*ul-Buyıı. 1563
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/110.
[252] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/110.
[253] Buhârî; Kitab'ul-Büyu; Müslim; Kittb'tıl-BOyu, 1562
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/110.
[254] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/110.
[255] Müslim; Kittb'ul-Büyn, 1561 ve Tirmizİ
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/111.
[256] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/111.
[257] Müslim; Kitab'ul-Biiyu. 1560
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/111.
[258] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/112.
[259] Tirmizî; Kiiab'ul-Büyu, 1306, Ahmed b. Han bel Ve Muslini
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/112
[260] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/112.
[261] Buhârî; Kitab'ul-Büyu, Müslim; Kitab'ui-Büyu
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/112-113.
[262] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/113.
[263] Ebu Dâvud; Kitab'uİ-Büyu, 3336, TirmizS; Kitab'uKBüyu, 1305 ve lbn Mftce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/113.
[264] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/113-114.
[265] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/115.
[266] Buhârî; Kitab'ul-llim. Buhâri; Kİtab'ul-llim, Müslim; Kitab'uz-Zekât, 1037, Ahmed
b. Hanbcl, Tİrmizî ve lbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/116.
[267] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/116.
[268] Buhâri; Kitab'ul-tlim, Müslim; Kitabu Salâı'Ü-Müsafirîn, 816
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/116.
[269] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/116.
[270] Buhârî; Kiıab'uL-llim, Müslim; Kitab'ul-Fedâil, 2822
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/117.
[271] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/117.
[272] Bugte Khab'ul-Megazi ve Müslim; Ki'.abu Fedâfl'is-Sahflbe, 2406
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/117-118.
[273] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/118.
[274] Bua Kkab'ıU-Enbiya, Ahraed b. Hanbd ve Tînnizî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/118.
[275] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/119.
[276] Müslim; Kitab'tıd-Deavât, 2699, Ebu Dâvud, İbn Mâce ve Ahmed b. Hanbei; 2/407
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/119.
[277] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/119.
[278] Mudim; KiUtb'ul-Uim, 2674, Ebu Dâvud; 4609 İbn Mâce; 206, Tirmizî; 2674
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/119.
[279] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/120.
[280] Müslim; Kiiab'ul-Vasiyye, 1631
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/120.
[281] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/120.
[282] Tirmizî; KiiaVuz-Zühd. 2323
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/120.
[283] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/121.
[284] Tirmizî; Kitab'uMlim, 2649
[285] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/121.
[286] Tirmizi; Kiıab'ul-llim, 2687
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/121.
[287] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/121.
[288] Tinnid; Kitab'ul-ilim, 2686
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/122.
[289] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/122.
[290] Ebu D&vud; Kkab'al-İIim. 3641; Tirmirf; Kitab'ul-Ilim. 2683 ve İbn Mftcc; 223
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/123.
[291] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/123.
[292] Tirmizî; Kitab'ul-İIim, 2659, Ahmed b. Hanbel; 1/437, Ibn Mâce; 230
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/124.
[293] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/124.
[294] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Üİra. 3658, Timizi; Kiıab'ul-tUm, Ahmed b. Hanbel, Nesri ve İbn Mâce; 261
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/124.
[295] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/125.
[296] Ebu Dâvud; Kita^ıU-Um, 3664 Ahmed b. Hanbel ve Ibn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/125.
[297] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/125.
[298] Buhârî; Kiub'al-İlim, MflsUm; KÜab'uMtim, 2673. Ahmed b. Hanbel, Timizi: 2633, Neseî ve İbn Mace
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/126.
[299] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/126.
[300] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/127.
[301] Müslim; Kitab'ui-Imân, 168 ve Buharı
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/128.
[302] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/128.
[303] Ebu Dâvud; Kiub'ul-Edeb, 4840, Ibn M4ce 1894 ve Ahmed b. Hanbcl; 2/359
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/128-129.
[304] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/129.
[305] Tirmizî; Ktiab'ut-Cenâiz, 1021
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/129.
[306] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/129-130.
[307] Müslim; Kitab'ıu-Zikr. 2734, Timıızî. Ncscî ve İmam Ahmed
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/130.
[308] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/130.
[309] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/131.
[310] Müslim; Kitab'tıs-Salftt, 384, Ahmed b. Hanbel, Ebu Dfivud; 1230, Tirmio; 485 ve Neseî;3/132
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/131.
[311] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/132.
[312] Tirmizi ; Kitab'ut-Sıtftt, 484, Buhirt Tarihi ve İbn Mace
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/132.
[313] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/132.
[314] Ebu Dâvud; Kitab'us-Salât, 1047, Ahmed b. Hanbcl; 4/8, Neseî ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/133.
[315] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/133.
[316] Tirmizİ; Kitab'ud-Deavflt, 3545
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/133-134.
[317] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/134.
[318] Ebu Divud; Kitab'ul-Men&uk, 2042, Ahmed b. Hanbel ve Nesri
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/134.
[319] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/134.
[320] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Menasık, 2041, Ahmcd b. Hanbel
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/135.
[321] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/135.
[322] Tirmizi; Kitab'ud-Deavâi, 3540 Ahmed b. Hanbei; 1/201 ve Nesri
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/135.
[323] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/135.
[324] Ebu Dâvud; Kitab'us-Salâl, 1481, Tirmizî; Kitab'ud-Deavât, 3475 ve Ahroed b. Han-bel; 6/18
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/136.
[325] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/136.
[326] Buhârî; Kitab'ui-Tefsir, Müslim; Kiiab'us-Salât 406, Ebu Dâvud; 976Tirmizî, Nescî; 3/47 ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/136-137.
[327] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/137.
[328] Müslim; Kitab'us-Salâl, 405, Ebu Dâvud; 980, Tirmilî; 3218 ve Neseî; 3/45
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/137-138.
[329] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/138.
[330] Buhârî; Kitab'ul-EnMyâ MOslim; Kitab'us-Salâl; 407 Mâlik; I/İ265, Ebu Dâvud; 979. Nescî; 3/49 ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/138-139.
[331] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/139.
[332] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/141-142.
[333] Buhâri; Kitab'ul-froân, Müslim; Kitab'uz-Zikr ve'd-Dua, MM, Ahmed b. Hanbel. Tir-tnizî; 3463 ve Ibn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/142.
[334] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/142-143.
[335] Müslim; Kitab'uz-Zikr ve'd-Dua, 2695
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/143.
[336] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/143.
[337] Buhâd; Kİub'ud-Deavlt, Müslim; Kitab'uz-Zikr ve'd-Dua, 2691
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/144.
[338] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/144.
[339] Buhârî; Kkab'ud-Deavât, Müslim; Kitab'uz-Zİkr ve'd-Dua, 2693
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/145.
[340] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/145.
[341] Müslim; Kitab'uz-Zikr ve'd-Dua, 2731
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/145.
[342] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/145-146.
[343] Müslim; Kilab'uı-Tahere, 223
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/146.
[344] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/146.
[345] Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'd-Dua, 2696
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/147.
[346] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/147.
[347] Müslim; Kitab'uİ-Muâcid, 591, Ahmed b. Hanbel, Ebu Dâvud; 1513. Tırmizî; 300, Neseî3/6»velbnMâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/148.
[348] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/148.
[349] Buhârî; Kitab'ul-Ezan, Müslim; Kitab'ul-Mesfidd, S93 Ebu Dâvud; 1505 ve Nesd; 3/70
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/148.
[350] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/149.
[351] Müslim; Kkab'ul-Mesâcid, 594
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/149-150.
[352] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/150-151.
[353] Müslim; Kitab'uz-Zikir vc'd-Dua, 597
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/151.
[354] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/151-152.
[355] Müslim; Kilab'uî-Mesâcid, 596, Ahmed b. Hanbel, Tirmizi; 3409 ve Neseî; 3/75
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/152.
[356] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/152.
[357] Müslim; Kkab'ul-Mesâcid, 594
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/152
[358] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/153.
[359] Buhârî; Kitab'ud-Dcavât
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/153.
[360] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/153-154.
[361] Ebu Davud; Kitab'ul-Vitr, 1522 ve Nescî; 3/53
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/154.
[362] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/154.
[363] Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'd-Dua, 568, Ebu Dâvud; 983 ve Nesri; 3/58
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/154-155.
[364] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/155.
[365] Müslim; Kilab'u Saîâii'ü-Moîafsrîn. 771
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/155.
[366] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/155.
[367] Buhâri; Kitab'us-Sajât, Müslim; Kitab'us-Satât, 484, Ebu Dâvud; 877 ve Neseî; 2/219
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/156.
[368] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/156.
[369] Müslim; Kitab'us-Salât
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/156.
[370] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/156
[371] Müslim; Kitab'us-Saiât. 479
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/157.
[372] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/157.
[373] Müslim; Kiıab'us-Salât, 482, Ebu Dâvud; ve Neseî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/157.
[374] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/157.
[375] Müslim; KitaÖ'us-Salât, 483 ve Ebu Dâvud; 878
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/158.
[376] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/158.
[377] Müslim; Kitab'as-Saİâl, 486, Miîik; 1/214, Ebu DSvtıd; 879, Timizi; 3491 ve Nesd 2/222
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/158.
[378] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/158-159.
[379] Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'd-Dua. 2698, Tirmizî; 3459 ve Neseî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/159.
[380] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/159-160.
[381] Müslim; Kiıab'uz-Zekfit, 820, Ebu Dâvud ve Neseî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/160.
[382] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/160.
[383] Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'tf-Dua, 2726, Ebu Dâvud; 1503, Tirmizî; 3550 ve Neseİ; 4/77
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/161.
[384] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/161.
[385] Buhârî Kİtab'ud-Deavât ve Müslim; Kİıabu Safât'il-Müsafırîn. 779
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/162.
[386] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/162.
[387] Buhârî; Kitab'ut-Tevhid, Müslim; Kitab'uz-Zİkir ve'd-Dua, 2675 vs Tinnİzî; 3595
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/162.
[388] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/163.
[389] Müslim; Kiıab'uz-Zikir ve'd-Dua, 2616 ve Tirmiri; 3590
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/163.
[390] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/163.
[391] Tirmizî; Kitab'ud-Deavât. 3380
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/164.
[392] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/164.
[393] Tirmizî; Kitab'ud-Deavit, 3372, Ahoted b. Hınbel; 4/188 ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/164.
[394] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/164-165.
[395] Tirmizî; Kiıab'ud-Deavat, 3460
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/165.
[396] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/165.
[397] Tirmizî; Kiıab'ud-Deavtt, 1458
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/166.
[398] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/166
[399] Tinniri; Kİtab'ud-Deavat, 3374, Mâlik, Ahmed b. H&nbel; 6/447 ve İbn Mâce; 3760
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/167.
[400] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/167.
[401] Tirmiiî; Kitab'ud-Dcavât, 3363, Ebu Dâvud; 1500, Neseî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/167-168.
[402] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/168.
[403] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/168.
[404] Buhârî; Kitab'ud-Deavât, Müslim; Kiıab'ud-Dua vc'z-Zikr, 2704, Ebu Dâvud; 1526, Tinnizî; 3457 ve İbn Mâcc
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/168.
[405] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/169.
[406] Müsîim; Kitab'uS-Hayz,, 373, Ahmed b. Hanbel, Ebu Dâvud;; 18, Tirmizî; 3381 ve İbn
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/170.
[407] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/170.
[408] Sühârî; Kİıabu Bed'il-HaSk; Müslim; Kiıab'un-Nikâh 1434, Ahmed b. Hanbel, Ebu Dâvuö; Tirmizî, Neseî ve ibn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/170.
[409] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/170.
[410] Buhârî; Kitab'ud-Deavât, Ebu Dâvud;. Tirmizî, Nesd ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/171.
[411] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/171.
[412] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/173.
[413] Buhârî; Kiub'ud MÜsIim; Kitab'uâ-Desv&î, 2689 ve Tiraürî, 3595
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/174-175.
[414] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/175-176.
[415] Müslim; Khab'uz-Zikr ve'd-Du*. 2700 ve Termirf; 3375
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/176-177.
[416] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/177.
[417] Bubâiî; Kiub'uMlim. MüJİİm; Kitab'ın-Sdlm, 2176, Ebu Dâvud ve Netet
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/177.
[418] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/178.
[419] Müslim ; Kitab'u-Zodr veM-Dua. 2701
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/178-179.
[420] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/179.
[421] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/181-182.
[422] Müilira; Kitab'uz-Zikİ? ve'd-Daa, 2692, Eb* D&vud; 5051, Tîrmiît w Nesd
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/182.
[423] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/182.
[424] Müslim; Kiub'uz-Zikir vs'd-Dua, 2709
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/183.
[425] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/183.
[426] Ebu Dftvni; Kitab'ul-Edeb, 3066
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/183.
[427] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/183.
[428] Ebu Dâvud; Kiub'ul-Edeb, 5067, Tînntat, Kittb'ud-Deıvat. 3389 ve Nesri
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/184.
[429] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/184.
[430] Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'd-Dua, 2723, Ebu Dâvud; 507, Tirmiri; 3387 ve Neşe"186
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/185.
[431] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/185.
[432] Buhari Kitab’ud-Deavat, Ebu Davud; Tirmizi, Nesei ve İbn Mace
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/186.
[433] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/186.
[434] Ebu davud Kitabu’ud-Edeb, 5088, Tirmizi; Kitab’ud-Deavat, 3385, Ahmed b. Hanbel;446 ve İbn Mace; 379
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/186.
[435] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/186.
[436] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/187.
[437] Buhârî; Kitab'ud-Deavât, Ebu Dâvud;, Tirmizî, Nesd ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/187-188.
[438] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/188.
[439] Buhâri; Kitab'un-Nafakat, MusBm; Kitab'uz-Zildr ve'd-Dua, 2727, Ebu Dftvud; $062 ve Tirmmin; 3405
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/188.
[440] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/188
[441] Buhârî; Kitab'ud-Deavât, Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'd-Dua, 2714, Ebu Dâvud; 5050 ve TirmUS; 3398
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/189.
[442] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/189.
[443] Buharî; Kitab'ud-Deavât, Müslim; Kitab'us-Selâm, 2192; Ebu Dâvud; 3902 ve Tirmizî;.3399
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/189.
[444] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/189-190.
[445] Bahiri; Kİtaâ'ud-Deavfa vs Kitsb'ut-Tevhicî, Müslim; KJUb'uz-Züdr ve'd-Dua, 2710, Eba D&vuâ, TinrÜ2Î, Nesa ve Ura Mâca
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/190.
[446] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/190.
[447] Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'd-Doa, 2715, Ahraed b. Hanbel, Ebu Dtvud, Tîrmia veNesri
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/191.
[448] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/191.
[449] Tinnizi; Kitab'ud-Deavât, 3393, Ebu DSvud; 3045 ve !bo Mâce; 387
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/191.
[450] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/191-192.
[451] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/193-194.
[452] Eba Divud; Kitab'us-Salât, 5045. Tirmizî; Kiıab'ud-Deavât, 3395, Nesrî ve Ibn Mâ-ce;377
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/194.
[453] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/194.
[454] Ebu Davud; Kitab'us-Salât, 1482
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/194
[455] Bahiri; Kiub'ud-Dcavfit, M aslim; Kitab'uz-Zikir veM-Dua, 2690, Afamed b. Hanbel
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/195.
[456] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/195.
[457] Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'd-Doa, 2715, Ahraed b. Hanbel, Ebu Dtvud, Tîrmia veNesri
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/195.
[458] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/196.
[459] Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'd-Dua, 2697
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/196.
[460] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/196.
[461] Müslim; Kiub'uİ-Kader, 2654 ve Nesri
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/197.
[462] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/197.
[463] Bubârf; Kiub'uMCadcr, Müslim; Kiub'uz-Ziltir ve'd-Dua, 2707, Noa; 8/269
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/197.
[464] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/197-198.
[465] Müslim; Kitab'ui-Ziklr ve'd-Dua, 2720
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/198.
[466] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/198.
[467] Müslim; Kitab'ua-Ziktr ve'd-Dua, 2725
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/199.
[468] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/199.
[469] Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'd-Dua, 2706, Bubârî, Ebu Dâvud; ve TirroM, 3450
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/199.
[470] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/199.
[471] Buhârî; Kiıab'ud-Deavât Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'd-Dua, 2703, Tinnirf; 3521, Nc-seî; 3/53 ve İbn Mace
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/200.
[472] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/200.
[473] Buhari; Kitab'ud-Dtavat, Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'd-Dua, 2719
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/201.
[474] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/201.
[475] Müslim; Kilafa'uz-Zikir ve'd-Dua, 2739, Ebu Dâvud; İ545. Nesd ve İbn Mace
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/202.
[476] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/202.
[477] Müslim; Kİtab'Mr-Rikak, 2739, Ebu Dfivud; 1545 ve Neseî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/202.
[478] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/202.
[479] Müslim; Kita&'uî-Ziki? , 2722, Tsrfisiaî; 35S7 ve Neses; 8/260
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/203.
[480] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/203.
[481] Buhâri; Kiıab'ut-Teheccttd, Müslim; Khab'uz-Zilrir ve'd-Dua, 769, Neseî ve İbn Mace
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/204.
[482] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/204.
[483] Ebu Dâvud; Kitab'us-SaUt, 1043, Tirmiri; Kiub'ud-Dfeav&t, 3489
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/204
[484] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/204.
[485] Tirmizi; Kitab'ud-Deavâî, 3585
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/205.
[486] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/205.
[487] Ebu Dâvud; Kitab'us-Salât. 1551, Timüzî; KitaVud-Deavât 3487 ve Neseî; 8/259,260
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/205.
[488] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/205.
[489] Ebu DSvud; Kitab'us-Salât, 1554 ve Nesri; 8/271
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/206.
[490] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/206.
[491] Ebu Dâvud; Kitab'us-Salit, 1547 ve Nesef; İ/263
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/206.
[492] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/206-207.
[493] Tirmizi; Kitab'ıtd-Deavâi, 3558 ve Ahmed b. Hanbel; J/154
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/207.
[494] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/207.
[495] Tirmizî; Kitab'ud-Deavât, 3479
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/208.
[496] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/208.
[497] Tirmizi; Kiıab'ud-Davud, 3509
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/208.
[498] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/209.
[499] Tirmm; Kitab'ud-Deavât, 3517, Ahmed b. Hanbet ve Ibn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/209.
[500] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/209-210.
[501] Tirmizî; Kitab'ud-Deavât, 3485
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/210.
[502] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/210.
[503] Tîrmizî; Kitab'ud-Deavât, 2523, Nod ve Ahmed b. Hanbel; 4/177
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/211.
[504] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/211.
[505] Tirmizî; Kİtab'ud-Deavât, 3517
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/211.
[506] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/211-212.
[507] Hâkim; MOstedrek, 1/523
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/212.
[508] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/212.
[509] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/213.
[510] MüsIim; Kiub'uz-Zikir ve'd-Dua, 2732
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/214.
[511] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/214.
[512] Müslim; Kitab'uz-Zilcir ve'd-Dua, 2733, Ahmed b. Htnbel ve Neseî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/214.
[513] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/214.
[514] Tîrmizi; Kitab'ul-Birr ve's-Sü, 2036 ve Neşet
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/215.
[515] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/215.
[516] Müslim; Kitab'uz-Zühd ve'r-Rekâik, 3009, Ahmed b. Hanbcl ve Ebu Dâvud; 1532
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/216.
[517] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/216.
[518] Müslim; Kitab'us-SalSt, 482, Ebu Dâvud; 875 ve Nesri; 2/226
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/216.
[519] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/216.
[520] Buhârî; Kitab'ud-Deavât, Müslim; Kitab'uz-Zikir ve'd-Dua, 2735, Mâlik, Ebu Dfi-vud; 1484, Tirmizî; 3384 ve İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/217.
[521] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/217.
[522] Tirmizî; Kitab'ud-Deavât, 34M ve Nesd
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/218.
[523] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/218.
[524] Tirmizî; Kilab'ud-Deavât, 3602
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/218.
[525] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/219.
[526] Buhârî; Kitab'ud-Deavât, Müslim; Kiub'uz-Zİkir ve'd-Dua, 2730
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/219.
[527] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/219-220.
[528] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/221-222.
[529] Buhâri; Kitabu Mevakİtİ's-Salât, Müslim; Kiub'ul-Esribe, 2057 ve Ahmed b. Han-bd; 1/198
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/223.
[530] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/224-225.
[531] Buhârî; Kitabu Fedâi-Sahâbe ve Müslim; Kitabu FedfiiTis-SaMbe, 2398
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/225-226.
[532] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/226.
[533] Buhârî; Kitabpul-Ezan ve Müslim; Kilab'us-SaUt, 433
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/227.
[534] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/227-228.
[535] Buhari; Kitabu Bed'U-Halk ve MOSİim; Kiub'ul-Mortku, 1610
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/228-229.
[536] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/229.
[537] Buharı; Kitab'ul-Cenâk
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/230.
[538] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/230.
[539] Buhâri; Kitab'us-Satât ve Kitabu Menâkıb'ı!-Eosar
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/230.
[540] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/230-231.
[541] Buhârf; Kiıab'ul-Meğazi
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/232-234.
[542] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/234.
[543] Buhârf; Kitsbu Menâkıb'ıl-Enur
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/234.
[544] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/234-235.
[545] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/237-238.
[546] Buhârî; Kİtab'uİ-Edeb ve'r-Rikak, Müslim; Kitab'uS-Lukata, 47, Ahmed b. Hanbei, Tirmizl ve, İbn Mâce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/238.
[547] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/238.
[548] Budan; Kitab'ul-Imân ve Müslim; Kitab'ul-îmân, 42
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/238-239.
[549] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/239.
[550] Buhâri; Kitab'ur-Rikak, (Müslim'de olmadığı belirtilmektedir) ve TirmLd; 2408
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/239.
[551] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/239.
[552] Buhârî; Kİtab'ur-Rikak, Müslim; Kitab'uz-Zühd, 2988, Mâlik; 2/985, Afamedb. Hanbel ve Tirmizî; 2315
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/239-240.
[553] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/240.
[554] Buhârî; Kİtab'ur-Rikak, Ahmed b. Hanbel
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/240.
[555] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/240.
[556] Mâlik; Muvaita, Kitab'ul-Camî, 2/985 ve Tirmizî; Kitab'uz-Zühd, 2320
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/241.
[557] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/241-242.
[558] Tirmizi; Kitabu'z-Zulıd, 2412
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/242.
[559] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/242.
[560] Tirmizi: Kitab'uz-Zöhd. 2413; 2409
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/243.
[561] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/243.
[562] Tirmizi 2409
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/243.
[563] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/243.
[564] Tirmizî; Kiiab'uz-Zühd, 2408
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/244.
[565] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/244.
[566] Tinaid; Kitab'uz-Zühd, 2409
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/244.
[567] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/244-245.
[568] Tîrmiri; Kitab'd-Imân, 2619 ve Ahmed b. Hanbd; 5/237
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/245-246.
[569] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/246.
[570] Müslim; Kitab'ul-Birr, 2589, Ebu D&vnd; 4874 ve TİnnM; 1935
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/247.
[571] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/247.
[572] Buhâri; Kitab'ul-îtnân, Müslim; Kitab'ul-Hacc, 1679
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/247-248.
[573] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/248.
[574] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Edeb, 4875, Tirmizi; Kitabu Sıfatı Yevmi'I-Kıyame, 2504 ve Ahmed b. Hanbel; 6/189
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/248.
[575] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/248.
[576] Ebu Dâvud; Kıtab'ul-Edeb, 4878 ve Ahmed b. Hanbel; 3/224
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/149.
[577] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/249.
[578] Müslim; KHeb'ui-Birr, 2564
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/249-250.
[579] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/250.
[580] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/251-252.
[581] Tînnizî; Kiub'ul-Birr ve't-Sda, 1932
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/252.
[582] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/252.
[583] Bahiri; Kiub'ul-SaUt, Müslim; Kiub'uHmân, 455
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/253.
[584] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/253.
[585] Buhari; Kitab'ui-Mep» ve Kitab'ut-Tefsir, Müslim; Kiub'ut-Tevbe, Ebu Dâvud, Tır- müî ve Neseî
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/254.
[586] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/254.
[587] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/255-256.
[588] Buhârî; Kitab'ut-Edeb ve Müslim; Kiıabu'1-Bir, 2591
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/257.
[589] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/257.
[590] Buhârî; Kitab'ul-Edeb
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/257.
[591] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/257.
[592] Müslim; İüub'ut-TaUk, 1480 (BubArî de mevcut değildir) ve Mâlik; 2/580
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/258.
[593] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/258.
[594] Buharî; Kitab'ut-Tcfjii; Müslim; Khabv Strat'U-MOnaftklo, 2772, Tirmıri ve Neşet
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/259.
[595] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/259.
[596] Buhari; Kiub'un-Nefeklt Ve Mtolim; Kiub'ul-Afcdıye, 1714
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/260.
[597] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/260.
[598] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/261.
[599] Buhârî; Kitab'ul-Edeb, Müslim; Kitab'ul-îmân, 105, Ebu Dâvud; 4871 vcTirmiri; 2027
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/261-262.
[600] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/262.
[601] Buhârî; Kitab'ul-Vüdu, Müslim; Kitab'm-Tahare, 292, Ebu Dâvud; 20 Tirraİrf-70 ve Neseî; 1/28
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/262.
[602] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/262.
[603] Mûsüm; Khab'uİ-Sirr, 2606
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/263.
[604] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/263.
[605] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/265.
[606] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Edeb, 4860 ve Timiî; Kitab'ul-Menâkib, 3893 ve Ahmed b. Hanbei
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/265.
[607] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/266.
[608] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/267.
[609] Buhârî; KitaVul-Menâkıb, Müslim; Ktobu Fcdİü'ii-Sahâbe. 2526
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/267-268.
[610] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/268.
[611] Buhârî; Kitab'ul-Ahkant
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/268-269.
[612] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/269.
[613] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/271.
[614] Buhârî; Kitab'uL-Edeb ve Müslim; Kitab'ul-Birr, 2607
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/271-272.
[615] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/272.
[616] Buhârî; Kitab'uMman ve Müslim; Kitab'ul-Iman, 59
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/272.
[617] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/272.
[618] Buhârî; Kitab'ut-Tâbir, Ahmed b. Hanbd ve Ebu Dâvud
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/273.
[619] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/273.
[620] Buhari; Kitab'uı-Tâfcir ve Eba Dâvud
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/274.
[621] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/274.
[622] Buhari Kitab’ut-Tabir
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/276-278.
[623] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/278-280.
[624] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/281-282.
[625] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/283.
[626] Müslim; Mukaddime. 1/10
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/283-284.
[627] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/284.
[628] Müslim; Mukaddime. 1/9, Timid; 2fi64, Ahmed b.
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/284.
[629] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/284.
[630] Buhârî; Kitab'un-Nikih, Müslim Kitab'ul-Libas ve'z-Zînct, 2301
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/285.
[631] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/285-286.
[632] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/287-288.
[633] Buhârî; Kitab'uş-ŞchâdÂt, Mütlim; Kitab'ul-îraân, 87 Tirmirf; 2320
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/288.
[634] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/288.
[635] Buharı; Kitab'uI-CenâizîKİiab'uI-EdebveKitab'ul-Eymân, Müslim; Kitab'ul-îinân, 110
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/289.
[636] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/290.
[637] Müslim; Kitab'ul-Birr, 2597
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/290.
[638] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/290.
[639] Müslim; Kitab'uUBirr, 2598, Ebu DSvud; 4907
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/291.
[640] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/291.
[641] Ebu Dfivtıd; Kitab'ul-Ecteb. 4906, Tirtniz!; Kiub'ul Bin, 1977
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/291.
[642] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/291.
[643] Tirmizi; Kitab'ul-Birr, 1978 ve Ahmed b. Hanbd
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/292.
[644] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/292.
[645] Ebu Mvud; Kitab'ui-Edeb, 4905, Ahmed b. Hanbel
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/292.
[646] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/293.
[647] Müslim; Kiub'ul-Birr, 2595
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/293.
[648] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/293-294.
[649] Müslim; Khab'ul-Birr, 2596
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/294.
[650] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/294.
[651] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/295.
[652] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/296.
[653] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/297.
[654] Buhiri; Kiıab'ul-Edeb; Kiub'ul-îmân ve Kitab'ul-Füen, Müslim; Kitab'ul-tmân, Tirmin; 1984, Nesri; 7/121
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/297.
[655] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/298.
[656] Buhari, Kiub'ul-Edeb
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/298.
[657] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/298-299.
[658] Müslim; Kitab'ul-Birr, 2587, Ebu Dflvud; 4898, Timiz! 1982
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/299.
[659] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/299.
[660] Buhârî; Kitab'ui-Hudud
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/300.
[661] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/300.
[662] Buhâri; Kitab'ul-Hudud, muslini; Kİtab'ul-Eymln , 1660, Tİrmizî; Kitab'ul-Birr ve Nescî; Kitab'ur-Rccm
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/300.
[663] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/301.
[664] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/303.
[665] Buhârî; Kitab'ul-Cenâiz, Ebu Dâvud; 4899 ve Neseî 4/53
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/303.
[666] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/303.
[667] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/305.
[668] Buhâri; Kitab'uMmâa, Möslira; Kiiab'ul-Imân, 40
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/305-306.
[669] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/306.
[670] Müslim; Kitab'ul-İmâre, 1844
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/306.
[671] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/306.
[672] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/307.
[673] Buhâri; Kitab'ui-Edeb, Müslim; Kiub'ui-Birr, 2559
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/308.
[674] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/308.
[675] Müslim; Kitab'ul-Birr, 2565
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/309.
[676] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/309.
[677] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/311.
[678] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/311.
[679] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/311.
[680] Ebu davud; kitab’ul-Edeb; 4903,İbn Mace 4210
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/311-312.
[681] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/312.
[682] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/313.
[683] Müslim; Kitat"ul-Birr, 2563, 2564, Ebu Dâvud; 4917, Buharî; Kitab'un-NikSh, Vesl-ya, îkcah ve Müslim
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/314.
[684] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/314-315.
[685] Ebu Dâvud; Kitab'ui-Edeb, 4888
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/316.
[686] Ebu Dâvud; Kiub'ul-Edeb, 1490
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/316.
[687] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/316.
[688] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/317.
[689] Buhârî; Kitab'un-Nikâh, Kiub'ul-Vesaya; Kİtab'uMkrâh ve Kitab'ul-MezAlîm ve Müslim; Kitab'ul-Birr, 2563, 2564
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/317.
[690] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/317-318.
[691] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/319.
[692] Müslim; Kitab'ul-Birr, 2364
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/320.
[693] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/320.
[694] Müslim; Kitab'uUmİn, 91, Ebu D&vud; 4091 ve Timitf; 1999
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/320.
[695] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/320-321.
[696] Müslim; Kiiab'ul-Birr, 2621
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/322.
[697] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/322.
[698] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/323.
[699] Timizi; Kitab'u Sıfat'il-Kıyâme, 2508
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/324.
[700] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/324.
[701] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/325.
[702] Müslim Kitabu’ul-İman, 67
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/325-326.
[703] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/326.
[704] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/327.
[705] Müslim; Kiub'ul-Imln, 101, 102
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/327.
[706] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/327-328.
[707] Buhârî; Kitab'ul-Büyû'ş-Şurûi, Müslim; Kitab'ul-Büyû', 1515, Timim; 1304, Ebu Dâ-vud; 3438, Ncseî; 7/259
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/328.
[708] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/328-329.
[709] Buhârî; Kitab'ul-Büyû1; Müslim; Kitab'ul-Büyû', 1516, Neseî; 7/258 ve Îbn Mâcc; 2173
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/329.
[710] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/329.
[711] Buhârî; Kitab'ul-Büyû', Musüm; Kitab'ul-Büyû*. 1533, Ebu Dâvud; 3500, Ncseî; 7/252 ve İmam Mâlik; 685
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/329.
[712] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/330.
[713] Ebu Dtvud; Kiiab'uUEdsb, 5İ79
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/330.
[714] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/330.
[715] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/331.
[716] Buhârî; Kkab'gl-îmân, Müslim; Kitab'ul-Imân, 58
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/331-332.
[717] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/332.
[718] Buhârî; Kiıab'ul-Cihad, Müslim; Kitab'ul-Cihad, 1735, 1736, 1737, 1738
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/332.
[719] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/332-333.
[720] Müslim; Kitab'ul-Cihad, 1738
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/333.
[721] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/333.
[722] Buhari; Kitabu’ul-Büyü
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/334.
[723] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/334.
[724] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/335.
[725] Müslim; Kitab'ul-îmân, 106
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/336.
[726] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/336-337.
[727] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/339.
[728] Müslim; Kitab'ul-Cennet, 2865
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/340.
[729] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/340.
[730] Müslim; Kitab'ul-Birr ve's-Sıla, 2623
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/340.
[731] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/340.
[732] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/341.
[733] Buhari; Kitab'ul-Edeb, Mılslim; 2559 ve Ebu Dflvud; 4910
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/342.
[734] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/342.
[735] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/342-343.
[736] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/343.
[737] Buhârî; Kitab'ul-Edeb, Kitab'uJ-fsü'zln, Müslim; Kİtab'ul-Birr, 2560 ve Ebu Dâvud; 0593) Müslim; Kitab'ul-Birr, veVSıIa, 2565 ve Ebu Dâvud; 4916
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/343.
[738] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/343.
[739] Müslim; Kilabu Sıfât-il-Kiyâmet ve'1-Cennet ve'n-Nar, 2812
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/344.
[740] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/344.
[741] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Edeb, 4914
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/344-345.
[742] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/345.
[743] Ebu Dâvud; Ebu Dâvud, 4915 ve Ahmed b. Haıibel; 4/220
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/345.
[744] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/345.
[745] Edu Dâvud; Kitab'ul-Edeb, 4912, 4913
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/346.
[746] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/346.
[747] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/347.
[748] Buhari; Kitsb'ul-İsti'zân, Müslim; Kitab'us-Sel&m, 2133, Ebu Dâvud; Kİtab'ul-Edeb, 4852, Mâlik; Kitab'ut-Kelâm, 2/588
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/347.
[749] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/348.
[750] Buhari; Kitab'ul-tsti'zfin, Müslim; Kitab'us-Sd&nı, 2184, Ebu Dfivud; 4851, TınnM ve Ahmed b. Hanbel
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/348-349.
[751] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/349.
[752] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/351.
[753] Buhâri; Kitab'ui-Enbiya, Müslim; Kitab'us-Selâm, 2242
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/352.
[754] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/352.
[755] Buhâri; KHab'uz-Zebâiîı, Müslim; Kitab'us-Sayd, 1958
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/352-353.
[756] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/353.
[757] Buhflri; Kkab'ıa-Zcbâih, Müslim; Kitab'us-Sayd, Nesri J bu Df."iuİ ve IHn MSce
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/353.
[758] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/353.
[759] Müslim; Kitab'ul-Eymân, 1653
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/354.
[760] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/354.
[761] Müslim; Kitab'ul-Eymân. İ659
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/354-355.
[762] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/355.
[763] Müslim; Kitab'ul-Eymân, 1657
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/355-356.
[764] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/356.
[765] Müslim; Kitab'ul-Birr, 2613
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/356-357.
[766] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/357.
[767] Müslim; Kitab'ul-Libâs, 2118
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/357-358.
[768] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/358.
[769] Müslim Kitabu’ul-Libas, 2117
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/358.
[770] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/358.
[771] Buhlrî; Kitsb'ul-Cihad
İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/359.
[772] İhsan Özkes, İhsan Özkes, İmam Nevevi, Riyaz’üs-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, İslamoğlu Yayıncılık: 5/359-360.
[773] Ebu Dâvud; Kitab'ul-Cihad, 2675