UYDURMA
OLDUĞUNDA İTTİFAK EDİLEN HADİSLER
Müellif
Aliyyii'l-Karf Ve Eseri
Kitabın
Tahkikinde İzlenen Yol
Uydurma
Hadislerle İlgili Bazı Istılahlar
I.
"Bu Hadisin Aslı Yoktur" (Lâ Asle Lehû)
Iı.
"Bu Hadisi Bilmiyorum" (Ma Vakaftü Aleyh)
Iıı.
"Bu Hadis Sahih Değildir" (Lâ Yasıhhıı)
"Sahih
Değildir" (Lâ yasıhhu) Istılahının Özel Kullanımından Habersiz Olan Bazı
Günümüz Alimleri
Müellif
Aliyyü'l-Kari'nin Mukaddimesi
UYDURMA
OLDUĞUNDA İTTİFAK EDİLEN HADİS METİNLERİ
« I
» Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
« B » Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“T”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Te
“ Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“ Ce
” Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Ha”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Hı”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Dal”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Ra
“ Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Ze”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“
Sın “Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Şın”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Sad”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Sad”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Tı”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Zı”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Ayın”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Ğayın”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadis
“Fe”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Gaf”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
“Kef”
Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
Ali bin Sultan
Muhammed el-Karî el-Herevî
Afganistan'ın Herat
şehrinde tahminen 930 H./1524 M. yılında dünyaya geldi. Herat âlimlerinden ders
aldı. Gençlik yıllarında Mekke'ye göç ederek oraya yerleşti. İbn Hacer
el-Heytemî, Aliyyü'l-Müttekî, Kutbeddin el-Mekkî gibi meşhur âlimlerden ders
aldı. Hadis, Fıkıh, Tefsir, Kıraat dersleri verdi. Molla Aliyyü'1-Karî lakabıyla
meşhur oldu. Her yıl güzel hattıyla, bir mushaf yazıp bunu ücretle hediye
ediyor ve böylelikle bir yıllık geçim masrafını karşılıyordu. 1014 H./1605 M.
yılında Mekke-i Mükerreme'de vefat etti.
Fıkıh, Hadis, Tefsir,
Kıraat, Usûl, Kelâm, Feraiz, Tasavvuf, Tarih, Tabakat, Teracim, Arap Dili ve
benzeri ilimlerde birkaç sayfalık risale ile on ciltlik kitap arasında değişen
125'i aşkın pek çok nâdir eser telif etti. Fethu Babi'l-İnaye, Şerhu ş-Şifa>
Şerhu'ş-Şe-mail, Şerhu'ş-Şatıbiyye, Şerhu Ayni'l-İlm, Şerhu Şerhi'n-Nuhbe,
Mirkatü'l-Mefatih, el-Meuzûâtü'l-Kübra ve el-Masnû ft
Ma'rifeti'l-Hadisi'l-Mevzû en çok bilinen eserleridir.
Abdülfettah Ebu Gudde
(1917-1997). Suriye'nin Halep
şehrinde dünyaya
geldi. 1948 yılında Ezher Üniversitesi'nden mezun oldu. Mısır'da bulunduğu
sıralarda son Osmanlı Şeyhülislâmı Mustafa Sabrı Efendi ve Ders Vekili Muhammed
Zahid el-Kevse-rî'den özel dersler aldı. Şam Üniversitesi'nde Öğretim üyeliği
yaptı. 1967-1988 yılları arasında Suudi Arabistan Riyad Üniversitesi'nde Hadis
ve Hadis Usulü dersleri verdi. Hadis, Hadis Usulü, Hadis Ricali, Kur'ân
İlimleri, Fıkıh, Fıkıh. Usûlü, Akaid, Tasavvuf, Arap Dili ve Edebiyatı, Eğitim
ve Öğretim Metodlanyla ilgili 70'den fazla te'lif veya tahkik eseri neşretti.
Uluslararası pek çok konferans ve sempozyuma katıldı, akademik tebliğler sundu.
Riyad'da vefat etti. Üstad Ebu Gudde'nin Safahat min Sabri'l-Ulemâ,
Kıymetü'z-Ze-men Inde'l-Ulemâ, er-Rasûlü'l-Muallim, Lemehat min Tarîhi's-Sünne
isimli telif eserleri ile tahkikini yaptığı Muhasibî'nin
Risa-letü'l-Müsterşidîn, Tehanevî'nin Kavaid fi Ulûmi'l-Hadis, îbnü'l-Kayyim'in
el-Menaru'î-Münîf ve Aliyyü'l-Karî'nin el-Mevzûâtü'l-Kübra adlı eserleri
Türkçe'ye tercüme edildi. Ebu Gudde'nin tahkiki ile yayınlanan
Aliyyü'l-Karî'nin el-Masnû fi Ma'rifeti'l-Hadisi'l-Mevzû adlı eseri ise ilk
defa Türkçe'ye tercüme edilmektedir.
Allah'a hamd, O'nun
son Rasûlüne salât ve selâm ile... Din adına işlenen en büyük cinayetlerden
biri, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) adına hadis uydurulmasıdır. Bu, inkâr
edilmeyen üzücü tarihî gerçeklerden biridir.
Mevzu (Uydurma)
Hadisler; Peygamberimiz'e yamanan, uydurulmuş, asılsız sözler ya da onun
mübarek sözü olmadığı halde ona nisbet edilen başka zevata ait güzel
sözlerdir.
Sahabe ve Tabiîn
döneminden sonra dini lekeleme ve karalama amacıyla kasıtlı olarak hadis
uyduran zındıklar olduğu gibi, ticarî kazanç arzusuyla hadis uyduran
çıkarcılar, yöneticilere şirin görünmek amacıyla hadis uyduran dalkavuklar
veya insanları ibadete, hayra ve iyiliğe davet etme gibi kendilerine göre iyi
niyetle hadis uyduran safdil kimseler de olmuştur. Böylece bazı bid'at ve
hurafeler, asılsız inançlar ve çarpık düşüncelerle nezih dinimize leke sürülmek
istenmiştir.
Ancak dinini korumayı
taahhüt eden Cenab-ı Hakkın izni ve yardımıyla; mütehassıs, nıünekkîd, müttekî
İslâm alimlerinin ihlash gayretleriyle hadis uydurmacıları ve uydurdukları
hadisler tek tek tesbit edilmiş, dinin nezaheti ve safiyeti asırlar boyunca
aynen korunmuştur.
Bunun yanında
gafletle, yanlışlıkla veya gerekli araştırma yapılmaması gibi sebeplerle bazı
güzel sözler, bazı İslâmî eserlerde "Hadis" diye yer almıştır.
Değerli âlimlerin eserlerinde hadis diye yer alan bu sözler hadis âlimleri
tarafından büyük bir dikkat ve itina ile incelenmiş, hadis olmayan sözleri
hadis diye nakleden bu eserlerin müellifleri değerli kişiler olsa bile, Allah
Rasûlünün şahsiyeti Ön plana alınarak bu sözlerin hadis olmadığı açık ve net
olarak ifade edilmiştir.
el-Masnu fi
Ma'rifeti'l-Hadisi'l-Mevzû isimli elinizdeki kitap, uydurma hadisler konusunda
yapılan ilmî çalışmaların özü ve hulâsası denilebilecek bir eser olup müellifi
Molla Aliyyü'l-Karî'nin hassasiyet ve titizliği, merhum muhakkik Abdülfettah
Ebu Gudde üstadımızın dikkat ve itinası sebebiyle ilim dünyasında takdirle
anılan eserlerden biridir. Ebu Gudde'nin yazdığı dipnotlar da eserin aslı kadar
değerli ilmî gayretin mahsulü olarak kabul edilmelidir.
Bu kitapta gerçekten
asılsız uydurma hadisler ele alındığı gibi; halk arasında veya ilim dünyasında
"Hadis" olmadığı halde çeşitli sebeplerle "Hadis" diye
nakledilen sözler de ele alınmaktadır. Dolayısıyla bu kitabın muhtevasına en
uygun başlık belki de "Hadis Diye Nakledilen Meşhur Sözler" olabilir.
Bir kısmı mana itibariyle doğru olan, büyük zevata ait güzel sözler, zaman
zaman halkın dilinde ya da bazı eserlerde, yazarlarının derinliğine inceleme
imkânı bulamamaları sebebiyle olsa gerek, hadis olarak nakledilmiştir.
Müellifimiz, hadis
diye nakledilen bu meşhur sözlerin hadis olmadığını dile getiren bazı âlimlerin
ifadelerini şâhid göstererek bu sözlerin asılsız olduğuna/hadis olmadığına işaret
etmiştir. Kitapta ele alınan uydurma hadisler, alfabetik olarak düzenlenmiş
olup her hadis hakkında ya bizzat müellif tarafından kısa ve özlü hüküm
verilmiş, ya da bazı âlimlerin hükümleri müellif tarafından özet olarak
nakledilmiştir.
Genel olarak kitaptaki
hadisler, halkın veya ilim erbabının dilinde yaygın sözler olduğu için,
kitapta verilen bazı hükümlere ilk anda tereddütle yaklaşılsa da; takva
sahibi, ehil ve mütehassıs âlimlerin açık ve net hükümleri, bizim için kesin
delil ve hüccet manası taşıdığı için aynen kabul edilmelidir.
Peygamberimiz
(s.a.v)'in mübarek lisanından sâdır olmayan sözlerin; güzel sözler olsa bile,
O'nun adına nakledilmesi, O söylemiş gibi kabul edilmesi, bu sözlerin
"Uydurma Hadis" kapsamında değerlendirilmesi sonucunu doğurmaktadır.
Tercümede mümkün
olduğu kadar asla bağlı kalınmış, ilmî tercüme kriterleri göz önünde
bulundurulmuş, ancak bazı gerekli notlar tarafımızdan ilâve edilmiştir. Ayrıca
ele alınan her hadisin yer aldığı bazı kaynaklar, hadis araştırmacılarına
kolaylık olması için dipnotlarda özellikle zikredilmiştir. İlâve notlarımız
genellikle "bkz." ile başlamaktadır. Bunun dışındaki ilâvelerde
açıklamanın sonuna (Çev.) notu konulmuştur.
Türkçe'ye ilk defa
tercüme edilen bu özlü eser, daha çok Hadis ilimleriyle meşgul olanlara hitap
etse de, Hadis âlimlerinin hadis olmadığında ittifak ettikleri uydurma
hadîsleri konu edindiği için, inşaallah halkın da istifade edeceği eserlerden
biri olacaktır.
İslâmî hassasiyet, ilmî
emanet ve hadis nakletmedeki ihtimam, tarih boyunca yaşamış Hadis âlimlerinin
en önemli özelliklerindendir. Cenab-ı Hakkın huzurunda mahrum ve Allah
Rasûlü'nün önünde mahcup olmama gibi manevî bir ilkeden hareket eden münekkid
hadis âlimleri; hadisler ve hadis ravileri hakkında hatır-gönül gözetmeden ve
taassuba kapılmadan; daima Hakkın hatırını gözetme azim ve kararlı-ğıyla
dikkatli ve isabetli hüküm vermeye çalışmışlardır.
Hadis âlimlerinin
gayretli ve samimî çalışmaları sayesinde Allah Rasûlü'nün sahih hadisleri,
nesillerden nesillere büyük bir titizlikle devredildiği gibi; uydurma hadisler
de dillerin, gönüllerin ve İslâm toplumunun nezih yapısının lekelenmemesi için
ümmeti bilgilendirme ve şuurlandırma amacıyla özel olarak telif edilen Mevzu
(Uydurma) Hadisler kitaplarında toplanmıştır.
Bazı hadislerin zayıf
veya mevzu (uydurma) olduğunda hadis âlimleri arasında ilmî ihtilaflar da
yaşanmamış değildir. Aşırı titizliğe sahip âlimlerle aşırı hoşgörülü âlimler
bir yana; ilim erbabının büyük çoğunluğu orta yolu izleyerek hadisleri sened
ve metin tenkidine tâbi tutmuşlar, hadislerin durumuna uygun isabetli hüküm
vermek için azamî gayret sarfetmişlerdir.
Sünnetin yazılı
belgeleri olan hadisler hakkında hadis âlimleri tarafından yapılan ilmî
çalışmalar sayesinde, sahih hadislerle sahih olmayan hadisler birbirinden
ayrılmıştır.
Bize düşen görev;
Allah'ın Kitabının açıklaması ve uygulaması niteliğindeki Allah Rasûlü'nün
nezih mirası olan sahih ve makbul hadislere sahip çıkmak, uydurma hadislerden,
her çeşit bâtıl, bid'at ve hurafe olan inanç, uygulama ve düşüncelerden uzak
durmaktır.
"Meşhur uydurma
hadislerin tesbit edilmesi" gibi çok önemli ve hayırlı; ama hassas olduğu
kadar çok zor bir konuda telif edilen bu eseri ve tercümesini nezdinde makbul
kılmasını, hatalarımızı affetmesini Cenab-ı Hak'dan niyaz ederiz.
Dr. Halil İbrahim
KUTLAY
Her çeşit hayır,
lütuf, nimet ve muvaffakiyetin gerçek sahibi Allah'a hamd olsun. Hak ve
hikmetle konuşan, Hak Yol'a davet eden, Allah'ın kulu ve Rasûlü Efendimiz
Muhammed Mustafa'ya; O'nun ehl-i beytine ve abdest azaları nurla parlayan
şerefli ashabına ve onlara güzellikle uyan âbid, sâlih ve âlimlere salât ve
selâm olsun.
Elinizdeki şu eser,
—Allah'a ve O'nun değerli lütfuna hamd olsun- âlimler, talebeler ve kültürlü
kesim nezdinde birinci baskısı büyük iltifata mahzar olan; İmam Aliyyü'l-Karî
(r.a)'nin el-Masnû fi Ma'rifeti'l-Hadisi'l-Mevzû kitabının Arapça yayınlanan
ikinci baskısıdır.
Kitabın nüshalarının
bir kaç yıl önce tükenmesi sebebiyle kitaba yönelik talep ve arayışın giderek
artması üzerine yeni baskıyı yapmış bulunuyorum. Bu baskıda ta'lik ve tahkik,
tesbit ve tevsik olarak pek çok ilaveler yaptım. Böylece kitabın bu baskısı,
Allah Tealâ'mn lütfü ve muvaffakiyeti ile önceki baskısına nisbetle daha
istifadeli ve okuyucuya yararı açısından daha zengin bir şekle bürünmüş oldu.
Kitaba yazdığım giriş
yazısında; cerh ve ta'dil kitapları uydurma
hadisler kitaplarında, rical âlimleri, muhadısler ve münekkidlerin
kullandıkları ifadeleri inceleyenlerin gördükleri ıstılâhî lafızların büyük bir
kısmının titizlikle derlenmesi ve ihtiva ettiği nâdir ilmî inceleme sebebiyle;
in-şaallah üstadların da talebelerin de istifade edeceği; konusunda az
rastlanan, çok faydalı zengin ilâveler yapmış bulunuyorum.
Bu kitabın; pek çok
ilim erbabının dillerinde dolaşan, bir çok yazar ve müellifin yazılarında sık
sık rastlanan uydurma hadislerin yaygınlaşmasının sebep olduğu lekelerden
İslâmî Kültürün arınmasına yardımcı ve destek olması için; kitaba yeni
eklediğim notlar ve ilâvelerde hem ilmî hem de kültürel hususlara ağırlık
vermeye özen gösterdim.
Uydurma hadisler;
inanç, ibadet, ahlâk, düşünce ve sosyal hayatın pek çok yönüne zarar vermekte,
İslâm'ın safiyetini ve nezahetini bulandırmakta, bunlardan kurtulmak cidden
zorlaşmakta; bunun için devamlı şuurlandırmaya, sürekli ve kesintisiz
hatırlatmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu kitapla; halkın,
Öğrencilerin ve kültürlü kesimin kalemlerinin, zihinlerinin, dillerinin ve
kültürlerinin islâm'a sokuşturulan her şeyden temizlenmesi ve özellikle Allah
Rasûlü'nün hadislerine eklenen asılsız ilâvelerden arındırılması konusunda;
Allah Telâ'nın âlimlere ve Sünnet-i Mutah-hara'ya hizmet ehline yüklediği büyük
görevin bir kısmını olsun yerine getirmiş olmayı ümid ediyorum. Zira atılacak
kabukların O'nun hadisinin özüne sokulmasının korkunç tehlikesi, büyük zararı
ve derin etkisi olmaktadır.
Sonsuz ikram sahibi
olan Allah'tan bu kitabı faydalı kılmasını, gayretlerimi kabul eylemesini ve
bunu kendi nezdin-deki "sâlih ameller" kefesine koymasını, huzuruna
çıkacağımız günde, makamında bizim için istifadeli kılmasını niyaz ediyorum
ki;
"O gün Allah;
Peygamber'i ve O'nunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Onların
nurları, önlerinde ve sağ taraflarında parıldayacak ve şöyle diyeceklerdir: Ey
Rabbimiz!.. Nurumuzu tamamla. Bizi
bağışla. Şüphesiz sen, her şeye gücü yetensin."
[1]
"O gün mü'min
erkekler ile mü'min kadınları önlerinde ve sağ taraflarında nurlar parıldarken
görürsün. (O mü'min ve mü'mine kullara şöyle denilecektir.) Bugün size
verilecek müjde: İçinde ebedî kalacağınız altlarından ırmaklar akan Cennetlerdir.
İşte büyük kazanç budur."
[2]
Allah, bu kitaptan
istifade edip de arkamdan sâlih dua ile bana ikramda bulunacak olan ve bu dua
sebebiyle, görevli meleğin: "Amin! Din kardeşine yaptığın duanın bir misli
de sana olsun!" şeklindeki duasına nail olacak olan herkesi
mükâfatlandırsın.
Âlemlerin Rabbi
Allah'a hamd olsun. Efendimiz Muham-med Mustafa'ya; Onu ehl-i beytine, ashabına
ve onlara tâbi olanlara kıyamet gününe kadar salât ve selâm olsun.
Riyad, 24/1/1398
Abdülfettah Ebu Gudde[3]
(Rahmetulîahi Aleyh)
Hakkı emreden,
doğruluğu farz ve yalancılığı haram kılan, bâtıldan uzak durmamızı emreden
Allah'a hamd olsun.
"Benim adıma
yalan uydurmak, her hangi bir kimse aleyhine yalan uydurmak gibi değildir. Kim
benim adıma yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın" buyuran
Allah'ın kulu, rasûlü ve nebisi Efendimiz Muhammed Mustafa'ya; O'nun ehl-i
beytine, ashabına... Tahrif edenlerin tahrifine, bâtıl yolda yürüyenlerin çalıp
çırpmalarına, yalancıların yalanlarına karşı onun sünnetini savunan; şer'î
hükümlerin koruyucuları ve sünnetin râvileri olan âlimlere, ashab-ı kirama
güzellikle tâbi olanlara salât ve
selâm olsun.
Amellerin en
değerlisi, mükâfatların en büyüğü ve manevî gıdaların en bolu; sahih hadisi
uydurma olandan, doğru olanı yalan yere uydurulan sözlerden ayırdedebilmektir.
Böylece Hak, hak ehline ve sahiplerine ulaştırılmakta, bâtıl açığa vurulmakta,
bâtıl söz sahibi teşhis edilmekte, Sünnet-i Seniyye asılsız ve bâtıl sözlerden,
desise ve sapıklıklardan uzak tutulmakta, Allah'ın mü'min kulları; kendilerinin
güzel davrandıklarım sanarak, yalanla amel etme ayıbından ve bâtıla sarılma
tehlikesine düşmekten kurtarılmaktadır.
Uydurma hadisi
sahihinden ayırdetme konusunu ele alan kitapların halkın hizmetine sunulması,
ilim ehli üzerine bir borçtur. Bu hizmet, onların söyledikleri ve delil getirdikleri
hadisler konusunda şuur ve basiretlerini artırmakta, dinî kültür üzerine atılan
lekelerden temizlemekte, böylece insanların uydurma hadislerden yüz çevirip
sahih hadislere yönelmelerine vesile olmaktadır. Bu ise, başlı başına hayırlı
bir çalışmadır.
Hatta "uydurma
hadis" kitaplarının neşredilmesi; -başkaları bir yana- ilim yolcusuna,
hiçbir araştırma ve inceleme yapmadan duyup ezberlediği yalan yere uydurulmuş
bâtıl hadisleri şahit ve delil getirme tehlikesine düşmekten sakınması
hususunda yardımcı olmaktadır. Ne yazık ki, ilim talibinin hafızasında bu çeşit
hadisler ne kadar da çoktur!.. Zira sık sık okuduğu tefsir, hadis, fıkıh, usûl,
ahlâk, edebiyat, tarih, Arap dili ve grameri vb. eserlerde ilmî hiçbir kaideye
uyulmaksızın zikredilen pek çok hadis, zihnine takılmakta, o hadisleri okuduğu
anda bunları tahkik edebilmek için vakit veya ilmî hazırlık imkânı bulamamakta,
böylece bu hadisler ilim talibinin dilinde veya gönlünde yer etmekte, o da
bunları okuduğu veya duyduğu gibi nakletmekte, istenmeyen pek çok kötü
neticeler bu durumdan kaynaklanmaktadır.
Şuurlu ve basiretli
kişi olması beklenen ilim yolcusundan istenen; "uydurma hadisler"
kitaplarına sık sık başvurması ve bu kitapları defaatle gözden geçirmesidir.
Zira bu kitaplara defalarca bakması, onun bu çeşit hadislerden daha çok
korunmasına ve uzaklaşmasına vesile olacak, gönlünde var olan "Efendimiz
Allah Rasulü (s.a.v)'nden naklettiği her hadisi mutlaka en iyi şekilde tesbit
etme" duygusunu güçlendirecektir. Sonra göz ve basiretle yapılan bu canlı
tekrar, ilim talibinin gönlünde bâtıl olanı sahih olandan, zayıf hadisi
sahihinden ayırdedebilme melekesi olarak yerleşecektir. Bu
çok hayırlı bir husustur.
Şuurlu ve araştırmacı
ilim talebesi; uydurma hadisler konusunda bilmediklerim öğrenmek, bildiklerini
hatırlamak ya da zayıf veya uydurma hadis olduğu halde yanüarak sabit veya
sahih hadis zannettiği bir hususu düzeltebilmek için uydurma hadis kitaplarına
çokça nazar etmeye daima ihtiyaç duymaktadır. Sahih hadisleri okuyup inceleme
yanında; "uydurma hadisler" kitaplarına çokça nazar etmek, ilim
talibini bu çeşit uydurma hadisleri kabul edip sürekli delil olarak kullanmasını
engelleyecek en hayırlı üstaddır. Bu çeşit hadisleri Öğrenmeleri ve terk
etmeleri konusunda halkın şuürlandırılması ve bunların yerine Allah Rasûlü
(s.a.v)'den gelen sahih hadisleri öğrenmeleri hususunda en iyi yardımcıdır.
Sahih hadisler, müslümanın
dini ve dünyası hakkında ihtiyaç duyduğu her şeyi karşılama konusunda tam
anlamıyla yeterlidir. Allah'a hamd olsun ki, Allah, ezelden beri Hakkı var
kılmış, bâtıla ihtiyaç bırakmamıştır.
Uydurma hadisler, her
zaman ve her yerde yaygınlaşm-ca, eski ve yeni pek çok değerli hadis âlimi,
bunları açıklamak için kitap ve risaleler telif etmiş, bu konuda güçlerinin
yettiği son noktaya kadar çaba harcamıştır. Allah, İslâm'a ve özellikle
Sünnet'e yaptıkları bu hizmetlerine karşılık onları mükâfatlandırsın.
Bu konuda telif edilen
en güzel eserlerden biri, muhad-dis, fakîh, çok yönlü allâme İmam Aliyyü'1-Karî
(r.a)'nin el-Masnû' fi Ma'rifeti'l-Hadisi'l-Mevzû adlı eseridir. Müellif, bu
eserinde; küçük hacimli olması ve kolayca istifade edilmesi ve Öğrenilmesi için,
pek çok âlimin izlediği, zayıf veya sahih hadisleri derleme yolundan ayrılarak
sadece uydurma hadisleri ele alma yolunu tercih etmiştir.
Ben de tertemiz nebevi
sünneti, sünnetten olmayan şeylerden koruma yolunda bir hizmet sunabilme
gayesiyle bu
eseri tanıtmayı ve
neşretmeyi arzu ettim. Zira bu ve benzeri kitapların neşredilmesi; dillerin,
kalemlerin ve toplumun Allah Rasûlü (s.a.v) adına yalan yere uydurulmuş
hadislerden arındırılması konusunda yardımcı olacaktır. Bu, önemli dinî bir
görev olup ben böylece bu görevi bir parça olsun yerine getirmiş olmayı ümid
ediyorum.
Muvaffakiyeti
lütfedecek olan sadece Allah'tır.
Kitabın müellifi,
Kıraat ilminde imam olması dolayısıyla "Karî" lakabıyla meşhur olan
Nureddin Ali bin Sultan Muhammed el-Karî, el-Herevî, el-Mekkî, el-
Hanefî'dir.[4]
Aliyyü'1-Karî, en
faziletli ilim Öncülerinden biri ve en seçkin muhakkiklerin önderi olup; İmam,
Muhaddis, Fakîh, Usulcü, Müfessir, Kıraat âlimi, Kelâmcı, Münazara Üstadı,
Feraiz âlimi, Sûfî, Tarihçi, Arap Dili, Nahiv ve Edebiyat üstadı idi.
Horasan şehirlerinin
en büyüğü; makam, ilim ve fazilette en değerlisi olan, -bugün Afganistan
sınırları içinde bulunan- Herat'ta dünyaya geldi. Herat âlimlerinden ders
aldı. Daha sonra Mekke'ye göç etti ve oraya yerleşti. Mekke'nin meşhur
âlimlerinden ilim elde etti. Hem Arap hem de Acem âlimlerinden ilim telakki
etmek suretiyle her iki fazileti bir arada topladı. Anlatıldığına göre; her yıl
güzel hattıyla, üzerinde kıraat ve tefsirden inciler bulunan bir mushaf
yazıyor, bunu ücretle hediye ediyor, bununla bir yıllık geçim masraflarını
karşılıyordu.
Allah, müellifimize
nâdir bir zekâ, üstün bir akıl, ince bir anlayış, meseleleri tafsil ve tetkik
hususunda sabır, tahkik konusunda hayrete değer bir aşk ve bunun yanında kolay
anlaşılır bir ifade kabiliyeti lütfetmişti. Bu özelliklerle pek çok ilme dalma
imkânı bulmuş, bu ilimlerden en zengin şekliyle hissedar olmuştu.
Müellifimiz; Fıkıh,
Hadis, Tefsir, Kıraat, Usûl, Kelâm, Feraiz, Tasavvuf, Tarih, Tabakat, Teracim,
Edebiyat, Arap Dili (Lügat), Nahiv, Vaz' İlmi ve benzeri ilimlerde, birkaç
sayfalık risale ile on ciltlik kitap arasında değişen boy boy 125'i aşkın pek
çok nâdir eser telif etmiştir. Bu eserleri, ana dili Arapça olmamasına rağmen,
dilinde herhangi bir yabancılık tesiri hissedilmeksizin, imkânsız derecede
basit (sehl-i mümteni') denilebilecek ama gerekli olanı ifade eden, gereksiz
olandan uzak bir üslûpla, konuyu tam anlamıyla kuşatan, farklı ve nâdir
güzellikte bir ifade tarzıyla kaleme almıştır.
İmam Abdül-Hayy
Leknevî, Aliyyü'1-Karî hakkında; "Bütün eserleri, hicrî 1000 yılının
başlarında kendisim "müced-did'lik derecesine eriştiren; konusunda nefis,
nâdir ve faydalı eserlerdir", demiştir.
Asrında şöhreti pek
çok ülkeye yayılmış, layık olduğu ilmî makama nail olmuştu. Hayatının sonuna
kadar ilmi ve eserleriyle insanlığa faydalı olmaya devam etmiş, nihayet hicrî
1014 yılı Şevval ayında (1605 M.) Mekke-i Mükerre-me'de vefat etmiş, Ma'lâ
kabristanına defedilmiştir.
Vefatından haberdar
olan Mısır âlimleri, ilimde ve dindeki imametini takdir etmeleri sebebiyle;
Ezher Camii'nde büyük bir cemaatle gıyabî cenaze namazını kılmışlardı.
Allah Tealâ ona rahmet
eylesin ve ona bol lütuf ve rızasını ihsan eylesin.
Müellif Aliyyü'1-Karî
merhumun biyografisini yazan pek çok ilim erbabı, onun "Uydurma
Hadisler" konusunda iki ayrı eseri olduğunu zikretmiş, bazıları birine
el-Mevzûâtü's-Sugra diğerine el-Mevzûâtü'l-Kübra ismini vererek birbirlerinden
ayırdetmişlerdir. el-Mevzûatü'l-Kübra diye bilinen bu ikinci kitap, meşhur olan
ve âlimlerin elinde dolaşan kitap olup yazma nüshaları da, birkaç baskı yapan
matbu nüshaları da çoktur.
Üstad
Aliyyü'l-Karî'nin "Uydurma Hadisler" konusunda iki ayrı eseri
olduğunu öğrenip de onun bu iki eserinden biri olan el-Mevzûatü'l-Kübra sına
vâkıf olduğumdan bu yana; yazma eserler kütüphanelerine ve fihristlerine
başvuruyor, araştırıyor, hadis-i şerifle meşgul olan âlimlere
el-Mevzû-âtü's-Sugra adlı eserini soruyordum. Ama bu eseri gören ya da bilen birine
rastlamıyordum. Bu durum yirmi yıldan uzun bir süredir devam etmişti.[5]
İki yıl önce (1387
H/1967 M) Cenab-ı Hak, bana Suudi ^Arabistan'ın Riyad şehrinde Şerîa
Fakültesi'nde ders verdiğim sırada el-Mevzûâtu's-Sugra kitabının matbu
nüshasına vâkıf olmayı nasib etti. Bu nüsha, kitabın Hindistan'ın Lahor
şehrinde on dördüncü asır başlarında basılmış eski bir nüshasıydı. Buna vâkıf
olmakla çok sevindim. Allah'a hamd olsun, aradığımı bulmuştum. Bu nüsha, matbu
olmasına rağmen "Kibrit-i Ahmer'den daha nâdir" denilecek bir nüshaydı.
Kitabın bu ilk
baskısı, (Matbau Muhammedi) matbaasında 40 sayfa olarak orta boydan biraz
küçük basılmış, üzerinde ne baskı tarihi, ne sahibi, ne de derleyenin ismi
bulunmayan, makbul-gayri makbul bazı ta'likatm not edildiği bir nüsha olup
haşiyelerinde Muhammed b. Tahir el-Fettenî (r.a)'nin Mecmeu Bihari'l-Envar
kitabından alınma Tezkire-tü'l-Mevzûât hulâsası vardı. Kitabın bu baskısı çok
hatalı bir baskı olup, tahrifat, değiştirme ve kelime düşüklüğü ile dolu bir
baskı idi. Bu baskı hakkında kısaca: "Kitabı temize geçiren, bunun canına
okumuş", diyebilirim.
Her neyse, yine de
faydalı ve nâdir bulunan bu kitaba erişmemize vesile olması sebebiyle, Allah
neşreden kişiyi her hayırla mükâfatlandırsın, diye dua ediyorum.
Bu kitapta yaptığım
ilk çalışma, önce asıl matbu nüshada olduğu gibi aynen yazmak, düzenledikten
sonra da ikinci defa yazmak oldu.
Daha sonra kitabın
ibarelerini ve hadislerini; müellifin diğer kitabı olan el-Mevzûâtü'l-Kübrdmn
allâme tarihçi ve muhaddis üstadımız Muhammed Ragıb et-Tabbah (r.a)'ın
huzurunda beldemiz Halep'te 1362 H. [1939 M.] yılında okuduğum bana ait
nüshası ile birer birer karşılaştırarak tashih ettim. Aynı zamanda iki ayrı
yazma nüsha ile karşılaştırdım. Yine onu müellifin nakilde bulunduğu ya da
müelliften nakil yapan "uydurma hadisler kitapları" ile
karşılaştırarak tashih ettim. Nihayet kitap, Allah'ın izniyle ilk düzgün şekline
dönmüş oldu.
Kitabın asıl
nüshasında ele alman hadisler, pek çok yerde düzensiz olarak yer almış,
zikredildiği (harfte) daha sonra yer alması gereken hadisler daha önce yer
almış, daha önce yer alması gerekenler daha sonra yer almıştı. Bunun üzerine
bu hadisleri yeniden kendi harflerinde ve
asıl olması gereken yerlerinde düzenli bir şekilde zikrettim.
Bu kitaba yaptığım
hizmette ve ta'likatta, okudukları her şeyi açık bir şekilde anlayarak net
bilgi arzu eden kültürlü okuyucuların durumunu göz önünde bulundurduğum gibi,
ilmî hususları da göz önünde bulundurdum. Rasûlullah (s.a.v)'a nisbeti sahih
olsun-olmasm, manası kapalı olan kelime ve cümleleri şerh ettim. Zira her iki
durumda da bunların anlaşılması, iyi bilinmesine ve ezberlenmesine yardımcı
olacaktır.
Bazı durumlarda,
hadisin derecesini açıklama yanında, delil getirilen lafzın manasını açıkladım
ya da hadisin kültürel yönünü gözeterek örnekleri çoğalttım. Bazı sözlerin kendilerine
nisbet edildiği şahsiyetler, meşhur imamlardan olmadıkları takdirde, bu
zatların biyografilerini kısaca zikrettim.
Zira bir sözün
sahibinin hayatının anlatılması, o sözün ya kabul ya da reddedilmesine destek
olacak, ya da o sözle anlatılmak istenen asıl maksadı aydınlatacaktır.
Okuyucunun göreceği
gibi, pek çok yerde müellif merhumu tenkit ettim. Zira müellifin bazı
ifadelerinin, bu tenkitleri gerekli kıldığı görüşündeydim. Onun biyografisini
veren bazı müellifler; "Onun uydurma hadislerle ilgili her iki kitabı
hakkında bazı tenkitler bulunmaktadır", demişlerdir. Bu kitaptan Allah'ın
izniyle daha çok istifade edilebilmesi için; açıklama, inceleme, düzeltme ve
tamamlama niteliğindeki tenkitleri kitaba ilâve ettim.
Sahih hadislerde
uydurma hadise gerek bırakmayacak bir mana bulunduğu takdirde, bizi uydurma
hadise muhtaç bırakmaması ve yalan olanın reddedilip onun yerine doğru olanın
takdim edilmesi için bu sahih hadisleri zikrettim. Bu, gerçekten hayırlı,
alternatif bir çalışma olmuştur.
Müellif, uydurma
hadisin bir kısmına işaret etmişse, bu konuda
ön bilgisi bulunmayan okuyucunun; hakkında hüküm verilen hadisi bilmesi ve
verilen hükümden yararlanabilmesi için, bu uydurma hadisi ya tam metniyle ya
da okuyucunun zihninde tam metnini canlandirabileceği bir ifade ile zikrettim.
Kitaptaki hadisleri,
daha Önce işaret edildiği şekilde düzenledikten sonra sırasıyla
numaralandırdım. Müellifin kitabın sonunda naklettiği paragrafları da
kolaylıkla gönderme yapılabilmesi ve başvuru kolaylığı sağlayabilmesi için aynı
şekilde numaralandırmaya tâbi tuttum. Hadisin tarihî veya edebî bir konuyla
ilişkisi olduğu takdirde, konunun daha iyi anlaşılabilmesi ve okuyucunun başka
eserlere başvurma ve araştırma yapma zorunda kalmaması için bu hususları da
kısaca zikrettim.
Bazen müellifin, aynı
hadis hakkında el-Mevzûâtü'l-Kübra kitabında bu kitapta verdiği hükümden farklı
hüküm vermesi ya da farklı söz söylemesi sebebiyle verdiği hükmü tenkit ettim.
149 no.lu hadisin sonunda Mirkatü'l-Mefatîh Şerh Mişkâti'l-Mesabîh kitabına
yaptığı göndermeden; müellifin, bu kitabını Mirkatul-Mefatîh kitabından sonra
telif etmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ancak müellif, bu kitabı el-Mevzûâtü'l-Kübra
dan önce telif etmiş olmalıdır. Zira el-Meuzûâtü'l-Kübra'da uydurma olduğuna
kesin hüküm verildiği halde bu kitapta yer almayan bazı hadisler bulunmaktadır.
Müellifin zayıf, hasen
ve sahih hadisleri zikretmeksizin; "sadece (uydurma hadis)leri zikretme"
şeklinde izlediği bu metodu, daha sonra Muhammed el-Kavukcî et-Tırabulsî (öl.
1305 H.) el-Lü'lüü'l-Marsû fîma Lâ Asle Lehû ev bi-Aslihi Mevzu kitabında ve
Muhammed el-Beşîr Zafir el-Ezherî (öl. 1325 H.) Tahzîru'l-Müslimîn
mirıe'l-Ehadîsi'l-Mevzûa ala Seyyidi'l-Murselîn kitabında aynı şekilde
uygulamıştır. Ancak bu iki zat kendilerinden önce bu metodu uygulayan
kimselere işaret etmemişlerdir. Bu son iki kitap da basılmıştır.
Hafız Sehavî'nin;
el-Makasıdü'l-Hasene fi Bey ani Kesir mine'l-Ehadîsi'l-Müştehira ale'l-Elsine
kitabının başında (s. 3) de işaret ettiği gibi; (Uydurma Hadis)'in hadis diye
adlandırılması, "Hadis" kelimesinin sözlük manasının dikkate
alınması sebebiyledir.
Yalan sözün
"Hadis" diye adlandırılmasına İmam Müslim'in Sahih'inin mukaddimesinde
(1/62) naklettiği şu hadis, şahitlik etmektedir:
"Semura b. Cündüb
ve Mugîre b. Şube (r.a)'den rivayet edildiğine göre; Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle
buyurmuştur: Kim, yalan olduğunu bildiği veya zannettiği bir HADİSİ benden
naklederse, o iki yalancıdan biridir."
Yani yalan hadis
nakleden kimse, bu yalanı ilk söyleyen kişiye katılmış olur. Böylece her ikisi
de günah ve sorumlulukta ortak olurlar. Rasûlullah (s.a.v), bu hadisinde yalan
sözü "Hadis" olarak adlandırmaktadır.
Müellif Aliyyü'1-Karî,
bu kitabının başında da, el-Mevzûâtü'l-Kübra'sının başında da bu iki kitaptan
her biri için özel bir başlık zikretmemektedir. Belki de müellif, bu iki
kitaptan her biri için tercih ettiği özel başlığı, bu iki kitaptan her birinin
kapağında yazmakla yetinmiş olabilir. Fakat çoğunlukla hattatlar kitabın
kapağında zikredilen başlığı aynen koruma konusunda serbest davranabilmekte,
bazen bu konulan başlıklarda tasarruf edebilmektedirler. Bu sebeple de kitap
başlıklarında bir nüshadan diğerine büyük farklılıklar görülebilmektedir.
Bu iki kitaptan her
birinin adlandırılması konusunda âlimlerin ifadeleri birbirlerini
tutmamaktadır. Abdülhayy el-Leknevî, Tuhfetü't-Talebe fi Tahkik Meshı'r-Rakabe
kitabmda (s.4); (Boynu meshetmek, kıyamette boyna halka geçirilmesine karşı
güvencedir), hadisi hakkında Aliyyü'1-Karî'nin sözünü nakletmekte ve nakledilen
kitabı el-Masnû fi Ma'ri-feti'l-Mevzû şeklinde adlandırmaktadır. Halbuki
Leknevî' nin müelliften aynen naklettiği ifadesi, el-Mevzûâtü'l-Küb-rd'da yer
almakta, Sugra'da bu ifade yer almamaktadır.
Yine Leknevî,
Tuhfetü'l-Ahyar fi İhyai Sünneti Seyyi-di'l-Ebrar kitabında (s.172) (İhtilâfü
Ümmeti Rahmetün) hadisi hakkında Aliyyü'l-Karî'nin sözünü nakletmekte ve
nakledilen kitabı el-Masnû fi Ma'rifeti'l-Mevzû şeklinde adlandırmaktadır.
Halbuki zikredilen ifade, Sugra'da bulunmamakta, tamamıyla Kübra'da yer
almaktadır.
Leknevî, es-Siâye fi
Keşf ma fi Şerhi'l-Vikaye kitabında (1/442) {Mü'minin tükrüğü şifadır), hadisi
hakkında Aliyyü'l-Karî'nin sözünü nakletmekte ve nakledilen kitabı yine
el-Masnû fi Ma'rifeti'l-Mevzû şeklinde adlandırmaktadır. Halbuki müelliften
nakledilen bu söz, sadece Kübra'da yer almakta; Sugra'da hiç
zikredilmemektedir.
Yine Leknevî'nin
Rad'u'l-Ihvan an Muhdesat Âhir Cum'ati Ramazan isimli risalesinde (s. 432) (Kim
Ramazanın son Cuma günü farz namazlardan birini eda ederse...) hadisi hakkında
Aliyyü'l-Karî'nin sözünü naklettiğini, nakledilen kitabı Tezkiretü'l-Mevzûât
şeklinde adlandırdığını ve Aliyyü'l-Karî'nin sözü sona erdikten sonra; "Bu
ifade, onun uydurma hadisler hakkında yazdığı el-Masnû fi Ma'rifeti'l-Mevzû
şeklinde adlandırılan diğer muhtasar risalesinde de aynen yer almaktadır",
dediğini görmekteyiz.
Aliyyü'l-Karî'nin bu
iki kitabın adlandırılması konusundaki Adûnînin Keşfü'l-Hafa daki (1/8) şu
ifadesi de çelişkilidir:
"(Karî diyor ki)
dediğimde; bununla Molla Aliyyü'l-Karî'nin uydurma hadisler hakkındaki
el-Esraru'l-Merfûa fi'l-Ahbaril-Meuzûa şeklinde adlandırılan kitabı murad
edilmektedir. Bu kitap ise S uğra ve Kübra diye bilinmektedir."
Aclunî, bu ifadesiyle
aynı ismi iki kitabın ismi olarak kullanmış olmaktadır.
Birkaç sayfa önceki
bir dipnotta (s. 20) Hindistan'a yaptığım ziyaretlerden birinde Rampur şehri
Rıza Kütüphanesinde Aliyyül-Karî'nin Mevzuat kitabının iki nüshasını gördüğümü
ifade etmiştim. Bu iki nüshadan her birinin üzerine el-Masnû fî
Ma'rifeti'l-Mevzû ismi yazılı olup numaraları 897 ve 898 idi. Yine aynı
kütüphanede kitabın 899 no.hı bir üçüncü nüshası bulunmakta olup onun üzerinde
ise el-Esra-ru'l-Merfûa fi'l-Ahbari'l'Mevzûa yazılı idi. O zaman ziyaret
süresinin kısa olması, bana bu iki yazma nüshayı iyi inceleyip isimlerinin
muhtevaya uygun olup olmadığını te'kid edip istifade etme imkânını vermemişti.
Değerli hocam
Abdülvehhab Abdüllatifin; İbn Arrak'ın Tenzihti'Ş'Şeriati'l-Merfûa kitabına
yazdığı mukaddimede (Sin) sayfasında uydurma hadislerle ilgili eserleri
sayarken şu ifadesi yer almaktadır:
"Bu konuda
Aliyyü'l-Karî'nin Tezkiretü'l-Mevzûâti'l-Kübrâ ve's-Sugrâ yani
el-Hibâtü's-Seniyyat ve el-Esraru'l-Merfûa adlı eserleri bulunmaktadır. Onun
aynı zamanda el-Masnû fi Ma'rifeti'l-Mevzû isimli bir risalesi de vardır."
Abdülvehhab
Abdüllatif, bu ifadesinde de Sahavî'nin el-Makasıdü'l-Hasene kitabına yazdığı
mukaddimede (H) sayfasındaki ifadesinde de, müellifin Sugra eserini
el-Esraru'l-Merfûa adıyla adlandırmaktadır. Bu ise, az sonra göreceğimiz gibi
bir hatadır.
Üstad Abdülvehhab, bu
ifadesiyle Aliyyü'l-Karî'nin uydurma hadislerle ilgili kitaplarını üç kitap
olarak kabul etmiş olmaktadır. Halbuki müellifin biyografisinde bu konuda
zikredilen kitapları ikidir. Üstad Abdülvehhab, el-Makası-dü'l-Hasene kitabının
mukaddimesinde de aynı yolu izlemiştir.
Doğru olan şudur ki;
el-Mevzûâtü's-Sugrâ kitabı el-Masnû fî Ma'rifeti'l-Mevzû adıyla adlandırılan
kitaptır. Bunu bizzat müellif Aliyyü'1-Karî, Şerhu Şerhi'n-Nuhbe kitabında
Uydurma Hadis konusunda (s. 127) şu ifadesiyle açıkça belirtmektedir:
"-Zerkeşî ve
diğerlerinden sonra- Üstadlarımızm üstadı Süyûtî ve Sehavî, halk dilinde meşhur
olan hadisleri derlemiş ve bunları gönüllere şifa verici bir şekilde
açıklamışlar, bu hadisleri tahric edenleri belirtmişler ve geniş nakiller yaparak
bazılarının batıl olduğuna hükmetmişlerdir."
"Ben de hadis
âlimlerinin uydurma olduğu ve aslının batıl olduğu konusunda ittifak ettikleri
hadisleri bir risalede topladım. Buna el-Masnû fi Ma'rifeti'l-Mevzû adını
verdim. Hadis talibi, bundan müstağni kalamaz."
Bu kitaba verilen isim
konusunda son söz budur. Ancak Kettanî'nin er-Risaletü'l-Müstatrafe kitabında
(s. 153) ve Abdurrahman el-Muallimî'nin; Şevkânî'nin el-Fevaidü'l-Mecmûa
kitabına yazdığı mukaddimede (s. 6) ve Üstad Abdülvehhab Abdüllatifin adı
geçen her iki mukaddimesinde kitabın başlığında yer alan (Hadis) kelimesi,
müellifin az önce zikri geçen ibaresinde yer almamaktadır.
Bu kelime,
Şerhu'n-Nuhbe baskısında düşmüş olabileceği gibi; kitabın bazı yazma
nüshalarında müellif tarafından veya kitabın konusunu daha açık bir şekilde
ifade etmesi için bazı âlimler tarafından ilâve edilmiş olabilir.
Ben de bütün bu
sebepleri dikkate alarak, kitabın muhtevasını daha net bir şekilde gösterdiği
için, kitabın başlığında bu ilâve kelimeyi kullandım. Kitap için el-Masnû fî
Ma'rifeti'l-Mevzû başlığı yerine, el-Masnû fî Ma'rifeti'l-Hadisi'l-Mevzû
başlığım tercih ettim.
Değerli hadis
âlimlerimizin; kendileri için belirledikleri, kitaplarında ve ifadelerinde
üzerinde yürüdükleri, verdikleri hükümlerde mutlak ifadeleri üzerlerine inşa
ettikleri özel ilmî ıstılahlar vardır.
Bu ıstılahları bilenler,
doğru ve isabetli olan çizgiyi bulur, bunlardan habersiz olanlar yanlışlık ve
tutarsızlığa düşebilirler. Bu ilmî ıstılahların pek çoğu, âlimlerin gönüllerinde
yaşamakta olup bunları kitaplarında yazıya geçirmemiş-lerdir. Bu ıstılahları
yazıp tesbit eden âlimler ise pek azdır.
Bu takdim yazısında;
okuyucunun bilgi sahibi olması, uydurma hadislerle ilgili bu ve benzeri
kitapları okurken istifade etmesi için; hadis âlimlerinin uydurma hadislerle
ilgili hükümlerinde ve sözlerinde riayet ettikleri ama önemli olmasına rağmen,
uydurma hadisler konusunda eser veren zevatın büyük bir kısmının dikkatini
çekmeyen bu kaidelerden bir kısmım burada zikretmeyi uygun görmekteyiz:
Hadis âlimlerinin
ıstılahlarından biri, bir hadis hakkında söyledikleri (Bunun aslı yoktur/Lâ
asle lehû) ifadesidir. Bu ıstılah, farklı yerlerde farklı anlamlarda
kullanılmaktadır:
A-
Muhaddisler, bazen "Bu hadisin aslı yoktur, bu lafızla aslı yoktur, bunun
aslı yoktur, bunun aslı bilinmiyor, aslı bulunamadı" ve benzeri ifadeler
kullanmakta;
bu ifadelerle söz
konusu hadisle birlikte nakledilen herhangi bir isnadın bulunmadığını
anlatmaktadırlar.
Hafız Süyûtî (r.a)
Tedrîbü'r-Ravî'de (Hadis İlimlerinin Yirmi ikincisi) konusunun sonlarında (s. 195)
şöyle demiştir: "Muhaddislerin, bir hadis hakkında; "Bunun aslı
yoktur", sözü hakkında İbn Teymiyye şöyle diyor: Bunun manası, bu hadisin
isnadı yoktur, demektir."
Abdülfettah —Ebu
Gudde— diyor ki: Bir hadisin isnadı yoksa; bu hadisin hiçbir değeri olmayıp
buna iltifat edilemez. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in mübarek sözlerinin
bize nakledilmesinde ancak sabit ve sahih olan bir isnada ya da bunun yerine
geçebilecek makbul bir isnada itimad edilebilir. Bu şekilde olmayan isnadın
hiçbir değeri yoktur.
Bu kullanımın
örneklerinden biri nebevi medihlerde, meselâ: Geyiğin Peygamberimiz (s.a.v)'e
selâm vermesi hadisi hakkında kullandıkları "Bu hadisin aslı yoktur, ne
söylenmesi ne de şiir olarak okunması caiz değildir", ifadesidir. Çünkü
bu rivayet, apaçık bir yalandır. Bu yalanın Peygamberimiz (s.a.v)'in şemaili
ile ilgili bir konuda söylenmesi, onun haram ve yasak oluşunu kat kat
artırmaktadır.
Bu kitabın hadisleri
arasında 91. no.lu hadisde müellif Aliyyü'l-Kari'nin şu sözü gelecektir:
"Geyiğin selâm
vermesi hadisi" dillerde ve nebevî medhiyelerde meşhur olmuştur. İbn Kesir
şöyle demiştir: "Bunun, aslı yoktur. Kim, bunu Peygamberimiz (s.a.v)'e
nis-bet ederse yalan söylemiş olur."[6]
B-
Muhaddisler, bazen de isnadı bulunan (müsned) hadis hakkında "Bu hadisin
aslı yoktur," ifadesini kullanmakta; bu ifadeyle söz konusu hadisin
nisbet edildiği sahabî veya
tabiî'ye, ya da Allah Rasûlü (s.av.)'ne yalan yere nisbet edilen uydurma bir
hadis olduğunu ifade etmektedirler. Bu durum, hadisin bir senedi olup da bu
senedinde yalancı veya hadis
uydurmacısı bir râvi bulunduğu ya da nakledilen sözün yalan olduğunu haykıran
açık bir delil veya karine bulunduğu takdirde söz konusudur. Dolayısıyla
muhaddislerin böyle bir hadis hakkındaki; "Bunun aslı yoktur",
ifadesi bu hadisin her hangi bir senedinin bulunmadığı değil, bu hadisin yalan
olduğu anlamına gelmektedir.
Bu çeşit kullanımın
örneklerinden biri, Hafız İbn Ha-cer'in Tehzîbü't-Tehzîb kitabında (11/52-53)
hadis ravilerin-den (Hişanı b. Ammar ed-Dimaşkî)'nin biyografisindeki şu
ifadesidir: "Ebu Davud diyor ki: Hişam, senedi olan ama hiçbir aslı
olmayan dört yüz hadis rivayet etmiştir." Bu ifadenin benzeri, Hafız
Zehebî'nin Mizanü'l-Î'tidal kitabında (2/302) nakledilmektedir.
Bu kullanımın
örneklerinden biri, Hafız Zehebî'nin Mi-zanul-İ'tidal kitabında (4/268) hadis
râvilerinden (Nuaym b. Hammad)'ın biyografisindeki şu ifadesidir:
"Nuaym, İsa b.
Yunus'dan, o Hariz b. Osman'dan, o da Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr'den, o da
babasından, babası da Avf b. Mâlik'den merfû olarak -yani senediyle Peygamberimiz
(s.a.v)'den—rivayet ediyor: Ümmetim yetmiş küsur fırkaya ayrılacak. Bunlar
arasında ümmetim için en büyük fitne: Dinî emirlerde kendi görüşleriyle kıyas
yapan ve bununla haramı helâl, helâli haram kılanlardır."
Muhammed b. Ali b.
Hamza el-Mervezî anlatıyor: Yahya b. Maîn'e bu hadisi sordum. İbn Maîn:
- Bunun aslı yoktur,
dedi. Bunun üzerine:
- Peki!. Hadisi
rivayet eden Nuaym nasıl biridir? dedim. İbn Maîn:
- Sika (Güvenilir bir
ravi)'dir, dedi. Ben:
- Peki!. Böyle güvenilir bir ravi, nasıl bâtıl
bir hadisi nakledebiliyor? dedim. İbn Maîn:
- Makbul olduğunu
zannederek nakletmiş olabilir, dedi.
Ebu Davud diyor ki:
Nuaym b. Hammad'm Peygamberimiz (s.a.v)'den senediyle rivayet ettiği yirmi
kadar hadis vardır ki, hiç bîrinin aslı yoktur. Ebu Zür'a ed-Dimaşkî diyor ki:
Nuaym b. Hammad'm bize Velid b. Müslim'den; onun İbn Câbir'den; onun da İbn Ebî
Zekeriyya'dan; onun da Reca b. Hayve'den; onun da Nevvas b. Sem'an'dan rivayet
ettiği; "Allah vahiyle konuştuğu zaman..." hadisini hocam Dü-haym'e
arz ettim. Dühaym: Bunun aslı yoktur, dedi." Hafız Zehebî'nin Afgan'daki
ifadesi burada sona ermektedir.
Hafız Süyûtî'nin
el-Leâli'l-Masnûa fi'l-Ehadîsi'l-Mevzûa kitabında ve onun kaynağı olan
İbnül-Cevzî'nin tenkid edilen kitabı el-Mevzûât kitabında pek çok yerde her
iki âlimin de senediyle hadisi zikredip: (Bu hadis bâtıldır, aslı yoktur); ya
da (Uydurmadır, Allah Rasûlü'nün sözü olarak aslı yoktur) dediklerim
görüyorsun. Bu örneklerden biri için bakınız: el-Leâli'l-Masnûa: 1/11
İşaret ettiğim
yerlerden biri de İbnü'l-Cevzî (r.a)'nin; el-Mevzûât kitabında (1/331-332)
"Osman b. Affan'ın Faziletleri Babı"nda zikrettiği şu ifadesidir:
"İbrahim b. Abdillah el-Farisî anlatıyor: Bize Yahya b. Şebib el-Yemanî
anlattı. Dedi ki: Humeyd et-Tavil'in, bize Enes b. Mâlik'den rivayet ettiğine
göre; Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdu: "Cennete girdim. Bir elma
aldım ve onu kestim, içinden bir huri çıktı. Gözlerinin kirpikleri kartal
tüyleri gibiydi. Bu huri kıza: Sen kime aitsin? dedim. Ben Osman b. Affan'a
aidim, dedi."
Muhammed b. Seriyy
el-Kantarî anlatıyor: Bize Yahya b. Şebib; Humeyd'den; o da Enes'den rivayet
ettiğine göre; Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdu: "Cennete girdim.
Elime bir elma konuldu. Onu elimde evirip çevirmeye başladım. Elma parçalandı,
içinden hoşlanılacak bir huri çıktı. Kaşları kartalların pençelerinin tüyleri
gibiydi. Bu huri kıza: Sen kime aitsin? dedim. Ben haksız yere öldürülen Osman
b. Affan'a aidim, dedi." Bunu Abbas b. Muhammed el-Alevî, Am-mar b. Harun
el-Müstemlî'den; o Hammad b. Seleme'den; o Sabit'ten; o da Enes'den aynı
şekilde rivayet etti.
(İbnü'l-Cevzî diyor
ki:) Bu hadisin Allah Rasûlü (s.a. v)'nden nakli sahih değildir. İlk iki
tarikin birleştiği nokta (Yahya b. Şebib)'dir. Onun hakkında İbn Hıbban:
Sevrî'nin rivayet etmediği hadisleri Sevrî'den rivayet etmiştir. Bu râvi,
hüccet olarak kabul edilemez, demiştir.
Üçüncü tarik râvileri
arasında (Abbas b. Muhammed el-Alevî) bulunmaktadır. İbn Hıbban onun hakkında:
Ammar b. Harun'dan aslı olmayan hadisler rivayet etmektedir, demiştir.
(İbnü'l-Cevzî devamla
diyor ki:) Bu hadis, ne Hammad, ne Sabit, ne Enes, ne de Allah Rasûlü
(s.a.v)'nün kelâmından hiçbir aslı bulunmayan bir şeydir. Ukaylî: Bu hadis, uydurmadır,
aslı yoktur, demiştir." İbnü'l-Cevzî'nin Mevzû-&£'taki ifadesi burada
sona ermektedir.
Gazzalî, İhyâu
Ulûmi'd-Diride (4/606) "Her Gün Okunan Evradın Tertibi" bölümü
birinci babında; Kürz b. Vebe-re'nin; Şam halkından bir adamdan, onun da
ibrahim et-Teymî'den rivayet ettiğine göre; Hızır aleyhisselâm, İbrahim
et-Teymî'ye -iki sayfayı aşan uzun bir dua olan- el-Müsebbeatü'1-aşr duasını
Öğretti ve Bu duayı bana Muhammed (s.a.v) verdi, dedi" hadisini
zikretmektedir.
Hafız Irakî de İhya
Tahrici'nde bu hadis hakkında şu notu düşmüştür: "Kürz b. Vebere hadisinin
aslı yoktur. Hızır'ın Peygamberimiz (s.a.v) ile buluştuğu ya da buluşmadığı,
Hızır'ın hayatta, olduğu ya da vefat ettiği şeklinde hiçbir hadis sahih
değildir."
Gördüğünüz gibi, bütün
bu hadislerin isnadı bulunmaktadır. Ancak bu isnadlar çürük ve düşük
isnadlardır. Bu sebeple hadis âlimleri bu hadisler hakkında: Bunların aslı
yoktur, demişlerdir. Bu ifadeleriyle bunların uydurma ve yalan hadisler
olduklarını anlatmak istemektedirler.
C- Hadis
âlimleri bazen de; "Bu hadisin ne kitapta ne de sahih veya zayıf sünnette
aslı yoktur", demektedirler. Bununla söz konusu hadisin manasının ve
muhtevasının şer'î nasslardan tamamen uzak olduğunu ve bunun manasını genel
olarak destekleyecek bir delil bulunmadığını ifade etmektedirler.
D- Hadis
âlimleri bazen de; "Bu hadisin ne kitapta ne de sahih sünnette aslı
yoktur", demektedirler. Bununla söz konusu hadisin manasının ve lafzı
muhtevasının ne Kur'ân-ı Kerim'de, ne de Allah Rasûlü (s.a.v)'nden sabit olan
sahih bir hadiste yer almadığını ifade etmektedirler. Bu konudaki olumsuz
ifadeleri, bu hadisin muhtevasının sabit olan şer'î nasslarda bulunmadığını,
zayıf rivayetlerde bulunabileceği şeklinde anlaşılabilir.
Bu ifadeler arasındaki
farklılık, bu ilimle meşgul olanlar tarafından kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Önceki Örneklerde geçtiği gibi; bu farklılık bazı karinelerle de
anlaşılmaktadır.[7]
"Bunu
bilmiyorum", "Bunu bilemedim", "Buna vâkıf olamadım",
"Bunun aslını bilmiyorum", "Bunun aslım bulamayoktur) olumsuzluk
sigasıyla gelmiştir. Bunun yanında olumlu si-ga ile gelen (Lehû as/ün/Bunun
aslı vardır) ifadesi de zikredilebilir.
Hadis âlimlerinin;
(Asıl) kelimesini hem olumlu hem de olumsuz olarak kullandıklarının
belirtilmesi ve bu ifadeler arasındaki farklılığın daha açık şekilde ortaya
konulması için burada muhaddislerin (Lehû aslün/Butıun aslı vardır) şeklindeki
ifadelerini de zikretmeyi arzu ettim. Zira birbirlerine zıt olanlar,
birbirlerinin güzelliklerini ortaya koyarlar. Eşya zıddı ile ayırdedilebilir.
(a) Hafız İbn Hacer Hedyü's-Sarî kitabının sonunda (2/201) İmam Buharî'nin
biyografisinde şöyle demiştir: "Süleym b. Mücahid diyor ki: Muhammed b.
İsmail -yani Buharî- bana şöyle dedi: Sahabe ve tabiîn hadislerinden -yani
mevkuf hadislerden- rivayet ettiğim her hadisin mutlaka Allah'ın Kitabından ve
Rasûl'ünün Sünnetinden bir aslı vardır."
Buharî'nin buradaki
(Mutlaka onun bir aslı vardır), ifadesi o hadisin Kitab ve Sünnette sabit
olduğunun ifadesidir. Zira sahabe ve tabiînin dinî meselelerdeki sözleri, onların
Kitab ve Sünnet bilgilerine dayanır. Söz konusu hadisin (aslının var
olması)'nın anlamı budur.
<b) İbn Arrak,
Tenzihü'ş-Şerîati'l-Merfûa kitabında (2/383) şu hadisi nakletmektedir:
"Cennette bir çarşı vardır. Orada alış veriş yok, sadece kadın-erkek
suretleri (resimleri) vardır. Bir erkek bir sureti beğenirse o surete girer.
Orada hiçbir kimsenin benzerlerini görmediği güzellikte beyaz gözlü huriler
topluluğu vardır. Onlar yüksek sesle şöyle derler: Biz ebedîyiz, yok olmayız.
Biz razı olanlarız, hiç kızmayız. Biz yumuşak tenlileriz, hiç kurumayız. Ne
mutlu bizi alanlara!. Ne mutlu bizim aldıklarımıza!.." (İbn Arrak devamla
diyor ki:) "Bu hadisi Abdullah b. Ahmed, Zevâidü'l'Müsned'de Hz. Ali (r.a)
hadisi olarak rivayet etmiştir. Bu hadis, sahih değildir. İsnadında
(Abdurrahman b. İshak Ebu Şey-be el-Vasitî) vardır. O, metruk (günlük hayatta
yalancılıkla suçlanması sebebiyle terk edilen) bir râvidir."
İbn Hacer
el-Kavlü'l-Müsedded'de îbn Arrak'ın bu görüşünü tenkit etmek üzere şöyle
demiştir: "Bu hadisi Tirmizî, adı geçen (îbn İsdım", "Bunun
aslına vakıf olamadım," "Bu lafızla bilmiyorum", "Bu
lafızla görmedim", "Bunu bulamadım", "Bunu bu şekilde
bulamadım", "Bu konuda hiç bir şey vârid olmadı", "Ne bunu
tahric eden, ne de isnadı bilinmiyor" ve benzeri ifahak) tariki ile tahric
etmiş ve "garibdir", demiş, aynı râvinin bir başka hadisinin
"hasen" olduğuna hükmetmiştir. Hakim, bu râvi tarikıyla gelen bir
başka hadisin "sahih" olduğuna hükmetmiştir. İbn Huzeyme de Sahih'inde
onun hadisini tahric etmiş, ancak "(Abdurrahman) hakkında hâlâ gönlümde
bir şeyler var", demiştir. Bu hadisin Câbir hadisi olarak gelen bir şahidi
bulunmaktadır. Bu şahidi Taberanî el-Evsat'ta; Ebu Nuaym Sıfatü'l-Cenne
kitabında rivayet etmiştir. Bunun senedinde (Câbir b. Yezid el-Cu'fî)
bulunak-tadır. Bu râvi ise, zayıftır.
Bu hadiste garip
karşılanan husus, "Bir erkek -oradaki- bir sureti beğenirse, o surete
girer", ifadesidir. Kanaatimce; orada o sureti beğenen erkeğin şekli
değişmekte, oradaki surete benzemektedir, yoksa gerçekte o suretin içine
girecek değildir.
Suretler ve resimlerle
ilgili cümle hariç; (Cennetteki çarşı) hadisinin aslı Müslim'in Sahih'inde
Enes hadisi olarak, Tirmizî ve ibn Mace'de ise Ebu Hureyre hadisi olarak
geçmektedir." İbn Hacer'in sözü burada sona ermektedir.
Hafız îbn Hacer, az
önce geçen ifadesinde bu hadisin bir kısmıyla ilgili olan ve çeşitli
tariklerle gelen sahih bir aslının bulunduğu kanaatine varmıştır. Bu da
sonuçta Müsned hadisinin bir aslının bulunduğunu, böylece İbnü'l-Cevzî'nin
verdiği "uydurma hadis" hükmünün reddedilmesi gerektiğini
göstermektedir. (c) Allâme Aliyyü'l-Karî'nin Mirkatü'l-Mefatîh Şerhu
Mişkâti'l-Mesabîh kitabında (4/445) şu ifade yer almaktadır: "Hadis
sarihlerinden biri diyor ki: Akîk taşından yüzük kullanılması, onun fakirliği
gidermesi, mübarek oluşu ve akik taşından yüzük kullanan kimsenin daima hayır
içinde olacağı hakkında rivayet edilen hadislerin hiç biri, hadis hafızlarının
ifadelerine göre sabit değildir. (Aliyyü'1-Karî devamla şöyle diyor:)
"Akik taşından yüzük kullanın. Zira o mübarektir", hadisini Ukaylî
Zayıf Râviler kitabında; îbn Lâl Mekârimü'l-Ahlâk kitabında, Hakim Tarihinde;
Beyhakî, Ha-tib, İbn Asakir ve Deylemî Müsnedü'l-Firdevs kitabında Hz. Aişe
(r.anhâ)'dan rivayet etmiştir. Hadis tariklerinin çokluğu hadisin aslının
bulunduğunu göstermektedir. İbn Adiyy, Kâmilde Enes'den; "Akik taşından
yüzük edinin. Zira o fakirliği giderir, hadeler, tanınmış hadis hafızlarından
biri tarafından kullanılıp da bu hükmü -hadis hafızlarından- hiçbir kimse
reddetmediği takdirde, bu durum o hadis hakkında uydurma hükmünün verilmesi
için yeterlidir.
Süyûtî,
Tedrîbü'r-Ravı'de (s.195) Hadis Çeşitlerinin Yirmi Üçüncüsü konusunun
sonlarında diyor ki: "Hafız İbn Ha-cer: Hadisler hakkında derin bilgisi
olan münekkıd bir hadis hafızı, bir hadis hakkında; "Bunu
bilmiyorum", derse; o hadisin reddi konusunda bu ifadeye güvenilir,
demiştir."
Süyûtî devamla diyor
ki: "Zira hadislerin derlenmesinden ve telif edilen kitaplara
başvurulmasından sonra, bir hafızın başka hadis hafızlarının ifadeleri
hakkında bilgi sahibi olmaması uzak bir ihtimaldir. Tercih edilen görüş, böyle
bir hadisin bulunmadığı şeklindedir."
Yine Süyûtî, aynı
eserde (s. 180) Hadis Çeşitlerinin Yirmi Birincisi konusunda şöyle diyor:
"İbnü's-Sübkî'nin Cem'u'l- Cevami' adlı eserinde Mahsul ve başka
eserlerden naklen deniliyor ki: Yalan olduğu kesin olan hadislerden biri,
rivayetler arasında derin araştırma yapıldığı halde ne râvilerin gönüllerinde
ne de kitapların derinliklerinde bulunamayan hadislerdir. Mu'temed müellifi bu
şekilde ifade etmiştir. Izz b. Cemâa da şöyle demiştir: Bu konunun kesinlik
ifade ettiği tartışılabilir. Ancak bu durumun zann-ı gâlib ifade etmesi kesin
olan son noktadır."
dişini rivayet
etmiştir." Aliyyü'l-Karî'nin sözü burada sona ermektedir.
Aliyyü'l-Karî'nin;
(Hadis tariklerinin çokluğu hadisin aslının bulunduğunu göstermektedir),
ifadesi hadisin sonuçta sabit olduğunu göstermektedir. Bunun örneklerinden biri
elinizdeki kitapta "Din, temizlik üzerine bina edilmiştir",
şeklindeki 86. hadiste gelecektir. Bu hadis hakkındaki notumuzda hadisin
aslının bulunduğunu yani sonuçta hadisin sabit olduğunu göreceksiniz. Bu
İfadenin benzerleri, tahric kitaplarında göreceğiniz gibi, sayılamayacak kadar
çoktur.
İbn Arrak
Tenzîhü'ş-Şerîati'l-Merfûaâa (1/7-8) şöyle di-vor "Uydurma hadisin bazı
alâmetleri vardır: Bunlardan biri İmam Fahreddin Razî'nin zikrettiği gibi;
hadisin hadislerin istikrar bulup derlenip toplandığı bir zamanda rivayet
edilmiş olup araştırıldığı halde ne râvilerin hafızalarında ne de kitapların
derinliklerinde bulunamam asıdır. Sahabe asrına yakın dönemde henüz hadisler
istikrar bulup derlenme-mişti. O dönemde ravilerden biri başkalarının bilmediği
bir hadisi rivayet edebilirdi.
Hafız Alâî diyor ki:
"Böyle bir araştırmayı İmam Ahmed, Ali b. Medînî, Yahya b. Maîn ve
bunlardan sonra yaşayan Buharı, Ebu Hatim, Ebu Zür'a ile sonrakilerden Nesaî,
Darakutnî gibi; ancak bütün hadisler hakkında ya da hadislerin büyük çoğunluğu
hakkında bilgi sahibi olan büyük hadis hafızı yapabilir.
Zira bir hadisin
uydurma olduğuna hükmedebilmek, -genellikle- hadisin bütün tariklerinin
toplanması ve uzak beldelerde rivayet edilen hadislerin tamamı veya büyük bir
kısmı hakkında bilgi sahibi olmakla mümkündür. Kavilerin rivayet ettikleri
hadislerle rivayet etmedikleri hadisler ancak bu şekilde ayırdedilebilir. Bu
mertebeye ulaşmayanlar, bulamadığı bir hadis için nasıl uydurmadır diye
hükmedebilirler?
İbn Arrak devamla
diyor ki: Bundan anlıyoruz ki, Hafız Alâî'nin zikrettiği hadis hafızlarından
biri veya onların emsali
[8] böyle
bir zat bir hadis hakkında; "Ben bunu hadis olarak bilmiyorum", ya da
"Bunun aslı yoktur", derse bu ifade, o hadisin uydurma olduğuna
hükmedilmesi için yeterlidir. Doğrusunu bilen Allah'tır!.." İbn Arrak'ın
ifadesi, parantez arası ilavesiyle birlikte burada sona ermektedir.
Bir hadis hakkında:
"Sahih olamaz", "Sabit olamaz", "Sahih olmadı",
"Sabit olmadı", "Sahih değildir", "Sabit değildir",
"Bu konuda hiçbir şey sabit olmadı" gibi tâbirler zayıf râviler veya
uydurma hadisler kitaplarında kullanıldığında bu ifadeler; "Bu hadis
uydurmadır, kesinlikle sahih (makbul) olarak nitelendirilemez" demektir.[9]
Bu ifadeler, ahkâm
hadisleri hakkında kullanıldığında ise, bu ifadelerle anlatılmak istenen husus,
bu hadisin ıstılahı anlamda "sahih olmaması"dır.
Üstadımız İmam Kevserî
(r.a) İntikadü'l-Mugnî ani'l-Hıfz ve'l-Kitab adlı esere yazdığı takdim
yazısında (s. 11) diyor ki: "Uyarı: Zamanının nâdir müsnid hadis
âlimlerinden İbn Himmat ed-Dimaşkî, et-Tenkît ve'l-İfade fi Tahric Ehadîs
Hatimeti Sifri's-Seâdeh kitabında diyor ki: 'Buharı gibi ahkâm hadisleri
hakkında eser yazan âlimler (Lem ya-sıhhl Sahih değildir) ifadeleriyle ıstılahı
anlamdaki sahihli-ği ifade etmektedirler.' Uydurma hadisler ve zayıf râviler
hakkında eser yazan âlimler ise (Lem yasıhh/Sahih değildir) ve (Lem
yesbüt/Sâhit değildir) ifadeleriyle daha genel bir manayı ifade etmektedirler.
Birinci ifadeye göre; ıstılahı anlamda sahih olmayan hadis; hasen veya zayıf
olabilir. İkinci ifade ise hadisin batıl ve asılsız olduğunu gerektirir."
Üstadımız İmam Kevserî
(r.a) adı geçen kitabın mukaddimesinde (s. 9) Ukaylî'nin Zayıf Râviler
kitabında Sahi-hayn ricalinden pek çok kimseyi cerh etmesi tavrıyla ilgili
olarak diyor ki: "Ukaylî'nin bu kitabı zayıf râviler hakkında
olduğuna göre -bir hadis hakkındaki- (La
yasıhh/Sahih değildir) ve (Lâ yesbütü/S&bit değildir) şeklindeki
ifadelerden; zamanının nâdir müsnid hadis âlimlerinden İbn Himmat
ed-Dinıaşkî'nin dediği gibi; o hadisin yalan olarak uydurulmuş manası
anlaşılmaktadır.
Yine üstadımız.
Kevserî, Makalâtü'l-Kevserî kitabında (s. 391) şöyle diyor: "Hadis
münekkıdlerinin zayıf ve metruk râviler kitaplarında bir hadis hakkındaki (Lâ
yasıhh/Sahih değildir) şeklindeki ifadeleri, bu ilim ehlinin açıkça ifade ettikleri
gibi; bu hadisin bâtıl olduğu manasında olup "sahih olmasa bile
hasendir" manasında değildir. İntikadü'l-Muğn mukaddimesinde açıkladığım
gibi; ahkâm hadisleri kitaplarında durum tamamen farklıdır."
Abdülfettah (Ebu
Gudde) diyor ki: Son dönem ve çağdaş âlimlerden pek çoğu (Lâ yasıhhu)
ıstılahının kullanılış şeklinden habersiz bulunmaktadırlar.
1. Bedreddin ez-Zerkeşî: Bu ıstılahtan habersiz olan son donem âlimlerinden
biri: İmam, muhaddis, fakîh, usulcü, çok yönlü âlim Bedreddin Ebû Abdillah
Muhammed b. Baha-dur b. Abdillah ez-Zerkeşî eş-Şafiî el-Mısrî (r.a)'dir.
(745-794).
Süyutî'nin
el-Leâli'l-Masnûa (1/11), İbn Arrak'm et-Tenzîhü'ş-Şeriati't-Merfûa (1/140) ve
Leknevî'nin er-Raf ue't-Tekmîl kitabında (II. bsk s.138) naklettiği gibi;
Zerkeşî, İbn Salalım Mukaddimesi üzerine yazdığı Afa,fce£'inde şöyle
demektedir:
"Bizim (Bu hadis
uydurmadır) sözümüz ile (Lâ yasıhhl Sahih
değildir) sözümüz arasında büyük fark bulunmaktadır. Zira birincisi yalan ve
uydurmayı isbat etmekte, ikincisi ise hadisin hiç sabit olmadığını haber
vermektedir. Bu ikinci ifadeden hadisin mevcut olmadığı anlamı çıkmaz. Bu mana,
İbnü'l-Cevzî'nin (La yasıhh/Sahih değildir) ve benzeri ifadeler kullandığı her
hadiste bulunmaktadır." Zerkeşî'nin sözü burada sona ermektedir.
Zerkeşî'nin bu sözü
iki açıdan tenkide değer bulunmaktadır:
Birincisi: Bu
ifadelerin ahkâm hadisleri kitaplarında kullanılması ile uydurma hadisler,
zayıf ve metruk râviler kitaplarında kullanılması arasında aynm yapmaksızın
genel bir hüküm verilmesi yanlıştır.
ikincisi: Zerkeşî'nin;
"Bu mana, İbnü'l-Cevzî'nin {La ya-si/ıA/Sahih değildir) ve benzeri
ifadeler kullandığı her hadiste bulunmaktadır", ifadesidir ki, bu görüş
kesinlikle reddedilmeye layık bir görüştür. Zira Ibnü'l-Cevzî kitabını
"Ahkâm Hadisleri" konusunda değil, "Uydurma Hadisler"
konusunda telif etmiştir. Dolayısıyla onun bu kitabında ele aldığı bir hadis
hakkında; (Lâ yasıhh/Sahih değildir) veya (Leyse bi-sabit, Lâ yesbütü! Sabit
değildir) demesi bir başka hadis hakkında (bâtıl) demesi gibidir. İbnü'l-Cevzî,
hadisin sahih olmaması ya da sabit olmaması şeklinde verdiği hükmün manası, o
hadisin bâtıl olmasıdır, anlayışıyla doğru yolda yürümektedir. Zira onun bu
ifadeleri, ahkâm hadisleri hakkında değil, uydurma hadisler hakkındadır.[10]
İbnü'l-Cevzî'nin
Mevzuat kitabında hakkında (Lâ ya-sıhhi Sahih değildir) ifadesini kullandığı
hadisleri saydım. Bunların sayısı üç yüz hadisi geçti. Süyûtî'nin
İbnü'l-Cevzî'yi -tenkit ettiği- hadislerdeki tenkidi (Lâ yasıhh/ Sahih değildir)
sözünün manası hadisin bâtıl olmasıdır, yoksa ıstılahı açıdan sahih olduğunu
reddedip hasen ve zayıf olduğunu isbat etmek değildir. Bu mana, her iki
üstadın yani İbnü'l- Cevzî
veya Süyûtî (r.a)'nin aklından bile geçmemiştir. İbnü'l-Cevzî kitabının
mukaddimesinde (1/30,52) kitabını "şeriatımızı inanılması imkânsız olan
sözlerden uzak kılmak ve meşru olmayan şeylerle amel etmekten sakındırmak için
uydurma hadisleri derleyip telif ettiğini" açıkça ifade etmektedir.
Süyûtî ise,
el-Leâli'l-Masnûa kitabının sonunda (2/474) şöyle demiştir: "İbnul-Cevzî
Mevzuat kitabının mukaddimesinde (1/29,35) şöyle diyor: Hadisler altı
kısımdır... Altıncısı: Yalan olduğu kesin olan uydurma hadisler ki bunlar bazen
gerçekten uydurma olabilirler. Bazen de başkalarının sözleri olduğu halde
Rasûlullah (s.a.v) adına uydurulmuş olabilirler." Bütün bu ifadeler İbnu
1-Cevzî'ye aittir." Süyûtî'nin sözü burada sona ermektedir.
2. Süyûtî, İbn Arrak ve AliyyÜl-Karİ gibi bir
grup âlim, bu konuda İmam Zerkeşî'ye tabi olmuşlar, onun bu sözünü aynen
kabul etmiş, hatta istifade edip takdir ederek nakl etmişlerdir.
Bu âlimlerden Süyûtî,
el~Leâli'l~Masnûa'da (1/11); İbn Arrak Tenzîhü'ş-Şeriati'l-Merfûa'da (1/14);
müellif Aliyyü'l-Karî bu kitabın başında (s.44) ve el-Mevzûâtü'l-Kübra kitabının
mukaddimesinin sonunda bu görüşü zikretmiş, hatta müellif el-Mevzûâtü'l-Kübra
da bu görüşü tatbik etmiş, "Çamur yemek haramdır", hadisi ile
"Kim bu Beytullah'ı bir hafta tavaf ederse.." hadislerinde bunu
uygulamıştır.
3. Abdülhayy el-Leknevî: Yine bu
âlimlerden Abdül-hayy el-Leknevî, er-Raf ve't-Tekmîl kitabında (6. Uyarı)'yı bu
konuya tahsis etmiş, Zerkeşî ve Aliyyü'l-Karî'nin sözlerini istifade ve takdir
makamında zikretmiş, onların sözleriyle başkalarının bu konudaki sözlerini
birbirleriyle kaynaştırmış, ancak er-Raf ve't-Tekmîl kitabının sonundaki (s.
378-381) bir sözü üzerine yazdığım dipnotta açıkladığım gibi; Leknevî, yaptığı
nakilleri tutarlı bir şekilde zikredememiş,bu konuyu ilmî bir şekilde
çözememiştir.
4. Cemaleddin el-Kasimî: Bu âlimlerden Cemaleddin el-Kasimî, Kavaidut-Tahdîs
kitabında (I. bsk. s.104) Zerke-şî'nin sözünü yine istifade ve takdir makamında
zikretmiştir.
5. Muhammed Hadır Huseyn: Çağdaş âlimlerden olup bu ıstılahtan habersiz olan
âlimlerden biri olan Üstadımız Büyük Allâme Ezher Şeyhi Seyyid Muhammed
el-Hadır Huseyn et-Tunisî el-Mısrî (r.a), Ömer b. Bedr el-Mavsılî'nin el-Muğnî
anil-Hıfz ve'l-Kitab kitabına yazdığı mukaddimesinde Zerkeşî'nin görüşünü
benimsemiştir. Ayrıca âlimlerden pek çokları da aynı görüşü benimsemişlerdir.
6. Abdurrahman el-MualHmî: Bu zat, Şevkânî'nin el-Fevaidü'l-Mecmua
fi'l-Ehadî-si'l-Mevzûa kitabına yazdığı ta'likatta (s.19-20) önce Şevkâ-nî'nin
şu sözünü zikretmiştir: "Müezzinin; (Eşhedü enne Muhammeder-Rasûlullah)
sözü esnasında şehadet parmakların içini göze sürme hadisi hakkında İbn Tahir
Tezkirede; sahih değildir, demiştir.
Allâme Muallimi (r.a),
bu hadis hakkında şu notu düşmüştür: "(Lâ yasıhh / Sahih değildir)
ifadesi -az da olsa-kuvveti olan bir hadis için kullanılır. Halbuki sünneti
bilen kişi, bu hadisin "bâtıl" olduğu konusunda tereddüt etmez.
Yine Şevkânî şöyle
demiştir: "Kim müezzinin; (Eşhedü enne Muhammede'r-Rasûlullah) sözünü
işittiğinde, Merhaba ey sevgilim ve gözümün nuru Abdullah oğlu Muhammed, derse
ve baş parmaklarını öper ve gözlerine koyarsa, gözleri kör olmaz ve asla göz
ağrısı çekmez." Bu hadis hakkında Tezkirede; sahih değildir,
denilmiştir."
Allâme Muallimi (r.a),
bu ikinci hadis hakkında ise şu notu düşmüştür: "Makasıd'da denilmiştir
ki: Bu hadisi mutasavvıflardan biri, içinde meçhul râviler bulunan munkatı'
(kesintili) bir senedle Hızır'dan (!) nakletmiştir." Muallimi diyor ki:
Ben de diyorum ki: Bu gibi hadisler hakkında (Lâ yasıhhf Sahih değildir) ifadesi ile yetinilir
mi?" Muallimi'nin sözü burada sona ermektedir.
Muallimi bu ıstılahı
bilseydi; Şevkânî'nin ve onun bu ifadesini nakledenlerin, bu iki hadisin hiç
şüphesiz "bâtıl" oldukları görüşüne uygun olarak doğru yolda
olduklarını, her hangi bir itiraza gerek olmadığını görecekti.
7. İbn Arrak:
Tenzlhuş-Şeriati'l-Merfûada (1/140); İb-nü'1-Cevzî'nin Mevzuat kitabında
(1/112) zikredip (Lâ ya-sıhhi Sahih değildir) hükmünü verdiği şu hadisi
zikretmiştir: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah bir
peygamberine kendisiyle onun arasında bir vahiy indirmiş-se, mutlaka Arapça
indirmiştir. Sonra o Peygamber de kavmine onların diliyle duyurmuştur."
İbn Adiyy bunu Ebu Hu-reyre hadisi olarak tahric etmiştir. Hadis sahih
değildir. Senedinde (Selman b. Erkam) vardır. Metruktür, hiçbir şey
değildir."
Bunun ardından İbn
Arrak şöyle demiştir: "Zerkeşî, İbn Salah üzerine yazdığı Nüket'inde yer
alan şu ifadesi sebebiyle tenkide uğramıştır: "Bizim (bu hadis
uydurmadır) sözümüz ile (Lâ yasıhh/S&hih değildir) sözümüz arasında büyük
fark bulunmaktadır. Zira birincisi yalan ve uydurmayı isbat etmekte, ikincisi
ise hadisin hiç sabit olmadığını haber vermektedir. Bu ikinci ifadeden hadisin
hiç var olmadığı anlamı çıkmaz. Bu mana, İbnü'l-Cevzî'nin (La yasıhh/Sahih
değildir) ve benzeri ifadeler kullandığı her hadiste bulunmaktadır."
İbn Arrak diyor ki:
Sanki burada bu şekilde ifade edilen ince bir nükte bulunmaktadır. Zira hadisin
uydurma olduğuna delâlet eden bir ipucu ortaya çıkmamıştır. Son noktada ona
göre hadis, uydurma olabilir. Zira metruk veya yalancı râvi yoluyla gelmiştir.
Bu sebeple uydurma hadisler arasına sokulmuş olabilir. Uydurma hadisler arasına
sokulmuş olma ihtimali, hadisin ancak yalancı veya yalancılıkla suçlanan
sadece bir kişiden nakledilmesi durumunda
caiz olabilir.
Hafız İbn Hacer, bu
sonuncusunu -yani yalancılıkla suçlanan kişiyi- Nuhbe'de (metruk) vasfıyla
özel olarak ayırmış, (Uydurma Hadisler) sırasında zikretmemiş;
el-Kavlü'l-Müsedded de ise rüyada bu hadis için Uydurma isminin
kullanılabileceğini zikretmiştir.
Göreceksiniz ki;
İbnü'l-Cevzî'nin bazı ricali sebebiyle illetli saydığı hadislerin pek çoğunda,
tenkit edilen raviler yalnız kalmamışlardır. "Hadis hafızının; (La
yasıhh/Sahih değildir) ve benzeri ifadesi, benim zikrettiğim nükte sebebiyle
ise; bu güzel bir ıstılahtır."
Abdülfettah -Ebu
Gudde- diyor ki: "İbn Arrak'ın, îbn Cevzî'nin sözlerinden bu sonucu
çıkarması, hatalı bir sonuç çıkarmadır. İbn Arrak, İbnü'l-Cevzî'nin kitabını
asıl konusundan çıkarmış, onun zikrettiği uydurma hadisleri (Onun görüşüne
göre uydurma olması muhtemel olan hadisler) diye saymıştır!... Bu, son derece
hatalı bir ifade şeklidir. Sebebi ise, İbn Arrak'ın bu konudaki önemli kaideden
habersiz olmasıdır.
îbn Arrak,
Îbnü'l-Cevzî'nin sözünde bir parça doğrudan sapma ihtimali görünce; sözün
sonunda vardığı netice konusundaki tereddüdünü şöyle ifade etmiştir:
"Hadîs hafızının; (La yasıhhl Sahih değildir) ve benzeri ifadesi, benim
zikrettiğim nükte sebebiyle ise; bu güzel bir ıstılahtır."
Benim cevabım şudur:
Bu kaide, İbn Arrak'ın zikrettiği nükte sebebiyle değil; âlimlerin ifadelerinde
gelenek haline getirdikleri ve Muhaddis İbn Himmat ed-Dimaşkî'nin açık bir
ibare ve veciz bir lafızla özetleyip kalıba döktüğü kaidedir.[11]
İbn Arrak'm kitabı
Tenzihü'ş-Şeriati'l-Merfûa anil-Ah-bari'ş-Şenîati'l-Mevzûa gibi uydurma
hadisler kitaplarından biri açıldığında orada hadisler hakkında yüzlerce defa;
"Sahih değildir, sabit değildir" denilerek hükmedildiği görülür.
Meselâ: Burada her
babın sadece (Birinci Fasıl) hadislerinden, yani müellif îbn Arrak'm
mukaddimesinde söyleyip açıkladığı gibi; İbnul-Cevzî'nin uydurma olduğuna
hükmettiği ve başkaları tarafından muhalefet edilmeyen hadislerden bir kısmım
zikredelim: Sayfa 134 Hadis 2; s. 170 Hadis 4; s. 171 Hadis 5; s. 179 Hadis 32;
s. 172 Hadis 9; s. 173 Hadis 10; s. 174 Hadis 14; s. 175 Hadis 17, 19; s. 176
Hadis 25; s. 178 Hadis 28; s. 179 Hadis 32; s. 228 Hadis 3; s. 321 Hadis 4; s.
328 Hadis 12; s. 342 Hadis 7; s. 345 Hadis 10; s. 357 Hadis 52; s. 365 Hadis
71.
İkinci ve Üçüncü Fasıl
bir yana; hadisleri ittifakla uydurma olan (birinci fasıl)da (Lâ yasıhhl Sahih
değildir) ifadesinin yer aldığı bu yerlere baktığın zaman; îbn Arrak (r.a)'ın
beklentisi ve desteklediği görüşün yanlışlığı ortaya çıkmaktadır.
Bunun sebebi, daha
önce ifade ettiğim gibi, İbn Him-mat'm dile getirdiği kaideden habersiz
olmasıdır.
Bu şerefli ilme talip
olanlara açıklayıcı bir örnek olması için; (bâtıl) ifadesinin (Lâ yasıhh, Leyse
bi-sahihl Sahih değildir) veya (Lâ yesbütü, Leyse bi-sabiiJ Sabit değildir)
ifadesiyle aynı manada olduğunu açık bir şekilde ifade eden belirten
muhaddislerin ibarelerinden bir kısmım burada nakletmeyi uygun görüyorum:
1. îbnu
1-Cevzî, Mevzuat kitabında (1/113) Cenab-ı Hakkın; "Ey Musa!.. Sana on
bin dil kuvvetiyle konuşuyorum. Bende bütün dillerin kuvveti var. Ben hepsinden
daha güçlüyüm3', ifadelerinin yer aldığı; Allah'ın Hz. Musa'ya Tur Gününde Hz.
Musa ile konuşması hadisini ele alınca; bu hadisin hemen ardında; "sahih
değildir", dedi. Süyûtî el-Leâh'l-Masnûada (1/12) bunu; "Ben de derim
ki: Bu hadisin uydurma olduğu şeklinde verilen hüküm tartışmalıdır" diyerek
tenkit etti.
Süyûtî'nin bu sözü
ile; İbnul-Cevzî'nin bu hadis hakkında kullandığı; "sahih değildir"
ifadesinin "uydurmadır" manasında olduğunu kesin olarak ifade ettiği
çok açıktır. Hatta Süyûtî, İbnü'l-Cevzî'nin bu hükmü hakkındaki tenkidinde;
"Ben de derim ki: Bu hadisin uydurma olduğu şeklinde verilen hüküm
tartışmalıdır", ifadesini kullanmıştır.
2.
İbnü'l-Kayyim, el-Menaru'l-Münîfde (s. 67) şöyle diyor: "Hızır konusunun
ve Hızır'ın hayatta olduğunun zikre-dildiği hadislerin hepsi yalandır. Onun
hayatta olduğu hakkındaki tek bir hadis bile sahih değildir."
3. Yine
İhmi'l-Kayyim el-Menaru'l-Münîfde (s.120) şöyle diyor: "Abdest azalarını
yıkarken okunacak duaların hepsi bâtıldır. Bu konuda sahih olan hiçbir şey
yoktur."
4. Hafız İbn
Receb el-Hanbelî, Letaifü'l-Maarif fi-ma li-Mevasimi'l-Am minel-Vezâif
kitabında (s. 123) şöyle diyor: "Receb ayına özel bir namaz yoktur. Receb
ayının ilk Cuma gecesi olan Regaib Gecesi Namazının fazileti konusunda rivayet
edilen hadisler yalan ve bâtıldır, sahih değildir. Bu namaz bütün âlimlere göre
bid'attir."
5. Hafız
Sehavî, el-Makasıdü'l-Hasene'de (s.130) "(Gül, Peygamberimiz'in terinden
veya Burak'ın terinden yaratıldı), hadisi hakkında şöyle demiştir:
"Nevevî: Sahih değildir, demiştir. Üstadımız Hafız İbn Hacer de aynı
şekilde; Bu hadis uydurmadır, demiştir. Daha önce İbn Asakir de aynı görüşü
ifade etmiştir." (Aynı ifade kitabımızda 71. Hadiste gelecektir.)
6. Hafız
Sehavî, el-Makasıdü'l-Hasene (s. 49)'da: "Pirinç hadisi sabit değildir.
Lâm harfinde {Lev kâne) hadisi olarak gelecektir." Lâm harfinde (s.
346)'da ise; "Pirinç adam olsaydı, yumuşak bir adam olurdu",
üstadımız diyor ki: "Üstadımız Hafız İbn Hacer bu hadis uydurmadır,
demiştir. Bunun bâtıl ve uydurma olduğunu açıkça ifade edenlerden biri, Ebu
Abdillah İbnul-Kayyim olup, el-Hedyü'n-Nebeuî'de (3/330) bunu
ifade etmiştir."
7- Süyûtî,
Zeylü'l-Mevzûât'ta Kitabü'1-İlim başında (s. 33) şöyle diyor: "Hatib,
senediyle İbn Ömer'den merfu olarak; ilim taşıyanlar, dünyada Peygamberlerin
halifeleri, ahirette ise şehidlerdendir, hadisini rivayet etmiş ve şöyle
demiştir: "Hatib diyor ki: Buxidden münkerdir. Bunu bu isnadla sadece
üstadımız Ebu'.l-Abbas Ahmed b. Muhammed el-Bistamî'-den yazdık. Bu, sabit
değildir. İbnü'l-Cevzî, bunu el-Ilel kitabında zikretmiş, Mizan müellifi ise;
bu bâtıl bir haberdir, demiştir."
8. Süyûtî,
yine Zeylü'l-Mevzûât'ta. (s. 202) diyor ki: "Hafız Mizzî şöyle demiştir:
Bu Ved'âniyye hadislerinde belirtilen senedlerle Peygamberimiz (s.a.v)'den
nakledilen tek bir hadis bile sahih değildir. Bunlar çalıntıdır. Bunları İbn
Ved'an, ilk defa uyduran kişiden yani Zeyd b. Rifaa el-Hâşimî'den çalmıştır.
Zeyd, Allah'ın yaratıkları arasında hadis konusunda en câhil, hayası en az,
yalan konusunda en cür'etkâr kişi olup bu hadislerin büyük bir kısmını Hadis ehli
arasında sahih ve meşhur olan bazı senedler kullanarak uydurmuştur."
9. Süyûtî, yine Zeylü'l-Mevzûât'ta (s. 203)
diyor ki: "Ne-vevî'nin Fetvalarında veya başka eserlerinde bâtıldır, diye
zikrettiği hadisler bölümü: Nevevî'ye; Kim nefsini bilirse Rabbini bilir, Kim
Rabbini bilirse dili sürçer, hadisi sabit midir? diye soruldu. Nevevî: Sabit
değildir, diye cevap verdi. Nevevî'ye; Hz. Ali'nin: Hz. Peygamber
(s.a.v)'iyıkadığımda göz pınarlarının suyunu emdim ve içtim, ilklerin ve sonların
ilmine vâris oldum, sözü sorulduğunda; Nevevî: Sahih değildir, diye cevap
verdi.
10. Süyûtî
Leâlide (1/211) diyor ki: Ya Ali!., Tuza devam etmelisin. Zira o, cüzzam,
alacalık, cinnet gibi yetmiş derde şifadır. Sahih değildir. Bununla suçlanan
Abdullah b. Ahmed b. Amir veya babasıdır. Çünkü bu ikisi ehl-i beytten hepsi
bâtıl olan bir nüsha rivayet etmektedirler."
11.
İbnü'l-Cevzî, Mevzuat kitabında (3/35), Süyûtî Leâlî'de (2/253) ve İbn Arrak
Tenzîhü'ş-Şerîati'l-Merfûa' da (2/242) diyor ki: Ebu Hureyre'den rivayet
edildiğine göre Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur: Ehl-i Beytin yemekleri az,
karınları nurlu olur. Sahih değildir. Ukaylî diyor ki: Hadisin senedindeki
(Abdullah b. Muttalib) meçhuldür. Hadisi mahfuz olmayıp münkerdir. Ahmed diyor
ki: İbn Muttalib'in üstadı olan Hasen b. Zekvan'ın hadisleri bâtıldır."
12. İbn
Arrak, Tenzîhü'ş-Şerîati'l-Merfûada. Kitabu'l-At'ıme'de (2/236)
İbnü'l-Cevzî'nin uydurma olduğuna hükmedip de başkalarının muhalefet etmediği
hadisler için ayırdığı Birinci Bölümde şöyle diyor: Kim baklayı kabuğuyla
beraber yerse, Allah o kimseden yediği kadar dert çıkarır. Bu hadisi Darakutnî
ve İbn Adiyy Hz. Aişe (r.a) hadisi olarak rivayet etmişlerdir. Sahih değildir.
Birinci rivayette Bekr b. Abdil-lah Ebu Asım, ikinci rivayette ise -meçhul
râvi- Abdullah b. Ömer el-Hurasanî bulunmaktadır. Abdüssamed b. Mutayr bu
ikisini desteklemektedir. Sanki bu hadisi o çalmış ve isnadını değiştirmiş
gibidir. Zehebî Mizan'da diyor ki: İbn Adiyy: Bu bâtıldır, demiş, (Abdüssamed
b. Mutayr) hakkında ise: "o, şu bâtıl hadisin sahibidir" demiştir.
13. İbn
Arrak, yine Tenzîhü'ş-Şerîati'l-Merfûa da (2/ 193); "İbn Ömer'den rivayet
ediliyor: Kim bir yiyeceği kırk gün saklarsa, o Allah'tan, Allah da ondan uzak
olur, hadisini nakledip şöyle demiştir: "Bu hadisi, Ahmed Müsned'inde
rivayet etmiştir. Sahih değildir. Senedinde Asbağ b. Zeyd vardır ki o, yalnız
başına rivayet ettiğinde hüccet olarak kabul edilmez." İbn Arrak'ın bu
ifadesini Hafız Irakî ve îbn Ha-cer tenkid etmişler ve Irakî: Bu hadisin
uydurma olduğu tartışılır, demiştir."
14. Yine Tenzîhü'ş-Şerîati'l-Merfûa
da (2/241) şöyle denilmektedir: İbn Abbas'dan şu hadis rivayet edilmektedir:
Sizden biriniz bir
yemeğe davet edilir de yemek istemezse; afiyet olsun, demesin. Zira afiyet
Cennet ehline aittir. Bu hadisi Darakutnî rivayet etmiştir. Sahih değildir.
Zehebî Telhîsu'l-Mevzûât'ta diyor ki: Bu bâtıldır. Zira Allah şöyle
buyurmaktadır: "Onu afiyetle ve hoşlukla yiyin."
15. el-Masnû
isimli elinizdeki kitapta 373 no.lu ölmeden önce ölünüz, hadisi hakkında şöyle
deniliyor: Askalâni: Bu sabit değildir, demiştir."
Bu konuda verdiğimiz
örneklerden başka sağa sola serpilmiş pek çok Örnek daha bulunmaktadır.
Araştırmacılar, kaynaklarda bunları göreceklerdir. Belirtilen Örneklerle
yeti-nelim. Başarı Allah'tandır.
Bu kitaptaki hadislere
"bâtıl (asılsız, geçersiz)" olduğu hükmü verilirken kullanılan lafız
sigaları hakkında bu siga-larm hadislerdeki ve paragr afi ardaki yerlerine
işaret ederek, istatistikî bilgi vermeyi uygun gördüm. Bu kitap başka eserler
için ölçü kabul edilecek olursa; bu bilgi, her lafzın münek-kid hadis
hafızlarının sözlerinde az veya çqk kullanılışı hakkında istatistikî örnek
şeklinde kabul edilebilir.
Bu istatistikî bilgi
vesilesi ile, araştırmacının Hadis Ricali, Cerh-Ta'dil ve Uydurma Hadisler
kitaplarında gördüğü ıstılahı lafızların büyük bir kısmını ihtiva eden bir
çizelge elde edilebilir.
Hadisin yalan, uydurma
ve bâtıl olduğu ya da hadis olmadığı şeklinde açıkça ifade edildiği lafızlara
temas etmedim. Bu lafızları dokuz grupta topladım. Bütün bu lafızların sayısı
aşağıdaki sıralama üe 61 sigayı bulmaktadır:
BİRİNCİ GRUP: (Aslı yoktur) vb.
İKİNCİ GRUP: (Sabit
değildir) vb.
S. Hadis No^ 13, 15,
18, 31, 33, 36, 38, 41, 57, 69, 75, 78, 90, 92, 101, 103, 106, 115, 120, 137,
148, 150, 180, 191, 196, 200, 204, 214, 217, 221, 227, 232, 235, 242, 248, 249,
251, 253, 261, 264, 283, 288, 301, 303, 315, 324, 325, 336, 341, 344, 354, 355,
360, 364, 378, 379, 383, 385, 390, 391, 395, 399, 417, 425, 458, 463, 472, 475.
9. Hadis No: 332.
10. Hadis No: 37, 47,
108, 121, 129, 222, 350.
11. Hadis No: 28,
63,116, 211, 289, 318.
12. Hadis No: 55, 91,
159, 327, 421,466, 470, 473.
13. Hadis No: 9, 18,
32, 96, 113, 140, 199, 223, 384, 414.
14. Hadis No: 238,
277, 308.
15. Hadis No: 257.
16. Hadis No: 144.
17. Hadis No: 141
18. Hadis No: 74
19. Hadis No: 74
20. Hadis No: 65, 275
21. Hadis No: 85.
22. Hadis No: 139.
ÜÇÜNCÜ GRUP: (Sahih
olamaz, Sahih değildir) vb.
DÖRDÜNCÜ GRUP: (BiHnmiyor)
vb.
23. Hadis No: 215,
327.
24. Hadis No: 4, 446.
25. Hadis No: 160.
26. Hadis No: 476.
27. Hadis N0: 373.
28. Hadis N0: 27, 76, 269, 299, 348.
29. Hadis No: 61.
30. Hadis N0: 39, 54, 71, 131, 246, 345, 362,
366, 388, 402, 427, 438, 463.
31. Hadis No: 134.
32. Hadis No: 300.
33. Hadis No: 167.
34. Hadis No: 421.
35. Hadis No: 293.
36. Hadis No: 216.
37. Hadis No: 47, 260.
38. Hadis No: 33, 195,
326.
56
BEŞİNCİ GRUP:
(Bulunamadı) vb.
ALTINCI GRUP: (Bilgi
sahibi depim) vb.
39. Hadis No: 282,
329.
40. Hadis No: 309.
41. Hadis No: 43
42. Hadis No: ı, 2, 12, 16, 82, 126, 170, 186,
205, 209, 273, 386.
43. Hadis No: 98, 158,
163, 381.
44. Hadis No: 285.
45. Hadis No: 58, 73,
86.
46. Hadis No: 51, 60,
171, 256, 357.
47. Hadis No: 8, 46,
64, 109, 143, 179, 387, 459, 462.
48. Hadis No: 305.
49. Hadis No: 88.
50. Hadis No: 3, H; 24, 62, 77, 127, 135, 155,
185, 188, 263, 280,
296, 356.
51. Hadis No: 21,
247,. 279, 295.
52. Hadis No: 192.
53. Hadis No: 132.
Uydurma Hadislerle
ilgili Istılahlar
YEDİNCİ GRUP:
(Bilmiyorum) vb.
SEKİZİNCİ GRUP:
(Hatırlamıyorum) vb.
DOKUZUNCU GRUP:
(Münkerdir) vb.
Bu giriş bölümünü, bu
kitaptaki çalışmayı ilim talebeleri ve diğer mü'minlere yararlanmaları
ümidiyle
54. Hadis
55. Hadis
56. Hadis
57. Hadis
58. Hadis
59. Hadis
60. Hadis
61. Hadis
62. Hadis
63. Hadis
64. Hadis
65. Hadis
66. Hadis
67. Hadis
No: 128.
No: 294
No: 224.
No: 40.
No: 107, 239.
No: 284.
No: 359.
No: 367.
No: 136.
No: 367.
No: 463.
No: 453.
No: 398.
No: 66, 406, 455.
takdim ediyorum. Bu
çalışmayı güzel bir şekilde sunabilmek ve kolaylavŞtırabilmek için elimden
geldiği kadar gayret ettim. İşte çalışmam elinizdedir. Bu konuda açıklama
yapıp sözü uzatacak değilim. Nezih Sünnet'e hizmet etme, Sünnet'i yaşama,
eserlerini ve ilimlerini yayma
konusunda beni başarılı
kılmasını Cenab-ı
Hak'dan niyaz ederim.
Bu çalışmamı kabul
etmesini, ecrimi bol kılmasını, hatalarımı ve günahlarımı affetmesini,
kusurlarımı ve ayıplarımı örtmesini Cenab-ı Hak'dan ümid ediyorum. O çok çok
bağışlayıcı ve son derece merhamet edicidir. Bu kitaptan veya hizmet ettiğim
diğer kitaplardan istifade edenlerin bana faydalı olacak sâlih dualarından
mahrum kalmayacağım inşallah.
Sözlerimi İmam
İbnü'l-Cevzî (r.a)'nin şu duasıyla noktalıyorum:
"AllahımL Senin
dinini anlatan dile; sana ulaştıran ilimlere nazar eden göze; sana hizmet
yolunda yürüyen ayağa; RasûTünün hadisini yazan ele azab etme! Senin izzetin
aşkına, beni Cehennem'e koyma! Ehli gayet iyi biliyor ki, ben senin dinini
savunuyordum. Allahım!.."
Amin!.
Beyrut, 01
Cemaziyelevvel 1389 H.
Abdülfettah EBU GUDDE
(Rahmetullahi Aleyh)
Rahman ve Rahim olan
Allah'ın adıyla Allah'a sonsuz hamdolsun... Seçtiği kullarına selâm olsun...
Her şeyi yoktan var
eden Allah'ın rahmetine en muhtaç kulu Ali bin Sultan Muhammed el-Karî diyor
ki:
Hadis hafızlarından
bir gurubun, halk dilinde meşhur olan hadisleri derlediklerini; bu hadisler
arasında hangilerinin sahih, hasen, zayıf veya uydurma olduklarını güzel bir
metotla açıkladıklarını görünce; sabit olan hadislerin sınırı hatta sayısı bile
tesbit edilemeyeceği için, sadece hakkında "Bunun aslı yoktur" veya
"Bu uydurmadır" denilen hadislerle yetinerek, bu asılsız ve uydurma
hadislerin en güzel şekilde tesbit edilmesine vesile olması için, bu konuda
yazılanları özetleme düşüncesi gönlüme doğdu.
Hadis hafızlarının
uydurma olup olmadığı konusunda ihtilaf ettikleri hadisler, bir rivayette
uydurma ama diğer rivayette sahih olabileceği için, bu çeşit ihtilaflı
hadisleri bu kitapta hiç zikretmedim.[12]
Zira bütün bu
görüşler, muhaddislerin hadislerin sened-lerini incelemeleri sonucu vardıkları
görüşlerdir. Aksi takdirde sahih olarak görülen hadisin gerçekte uydurma,
uydurma hadisin ise gerçekte sahih olması; hatta yakînî ilim ifade etme
konusunda kesin ve açık olan mütevatir hadis olması bile aklen caiz olacağı
için;
[13]
itimad konusunda kesinlik aramaya gerek yoktur.
Bu sebepledir ki,
Zerkeşî şöyle demiştir: "Bizim (Sahih değildir) ifademizle (Uydurmadır)
ifademiz arasında açık bir fark bulunmaktadır. Zira bir hadisin uydurma olması,
o hadiste yalanın sabit olması demektir. (Sahih değildir) sözümüz ise, hadisin
güvenilir râviler kanalıyla sabit olmadığını bildirmektedir. Bu ifade, hadisin
tamamen asılsız olduğu anlamında değildir."[14]
Allah'tan isabetli
olanı göstererek muvaffak kılmasını niyaz ediyorum. Doğru yola iletecek olan
sadece Allah'tır.
1. HADİS:
"iyilik yaptığın kimsenin kötülüğünden sakın."
[15]
Sehavî: Bunu -hadis olarak- bilmiyorum, demiştir.[16]
2. HADİS:
"Soğuktan sakınınız. Zira o kardeşiniz Ebu'd-Derdâ'ya soğuk
öldürmüştür."
[17]
Sehavî: Bunu -hadis olarak- bilmiyorum, demiştir.[18]
3. HADİS:
"Bulaşıcı hastalığa yakalananlardan sakının."
[19]
Sehavî: Bunu -hadis olarak- görmedim, demiştir.[20]
4. HADİS:
"Hızır ve İlyas (a.s)'ın her yıl hac mevsiminde Mina'da buluşması
hakkındaki hadis:
[21]
Askalânî
di"yor ki: Bu
konuda hiçbir şey sabit olmamıştır.
5. HADİS:
"Toplanın ve ellerinizi kaldırın," dedi. Toplandık ve ellerimizi
kaldırdık. Sonra -üç defa- şöyle buyurdu: "Allahım!.. Kur'ân'm
kaybolmaması için Öğretmenleri bağışla. Dinîn kaybolmaması için âlimleri aziz
eyle."
[22] Uydurmadır.
Aynı şekilde:
"Allahım!.. öğretmenleri bağışla, ömürlerini uzun eyle ve kazançlarını
bereketli eyle."
[23]
hadisi de uydurulmuştur. Leâlî'de böyle denilmiştir.[24]
6. HADİS:
"Allahım!.. Kur'ânın kaybolmaması için öğretmenleri bağışla. Dinin
kaybolmaması için âlimleri a-ziz eyle."
[25]
Uydurmadır. LeâJî'de böyle denilmiştir.[26]
7. HADİS:
"Allahım!.. Öğretmenleri bağışla. Ömürlerini uzun eyle ve kazançlarım
bereketli eyle."
[27]
Uydurmadır. LeâJî'de böyle denilmiştir.[28]
8. HADİS:
"Allahım!.. Din hakkında bilgisizce konuşmaktan sana sığınırım."
Hadis olarak bulunamamıştır.
9. HADİS:
"Allahım!.. İslâm'ı iki Ömer'den biriyle destekle."
[29] Bu
lafızla aslı yoktur.[30]
10. HADİS:
"Dövme ile tedavi, en son tedavidir."
[31]
İbnü'd-Deyba'ın dediği gibi; bu, hadis değil, (halk ara-snrda yaygın) bir
sözdür.
11. HADİS:
"Allah'ın kitabından bir âyet, Muham-med ve ehl"i beytinden daha
hayırlıdır."
[32]
Askalânî: Bunu —hadis olarak— görmedim, demiştir.
12. HADİS:
"Allah, Kitabından başkasının sahih olmasını murad etmemiştir."
[33]
Sehavî: Bunu -hadis olarak— bilmiyorum, demiştir.[34]
13. HADİS:
"Çocukların sünnetini gizli tutun. Nikâhı duyurun."
[35]
Sehavî diyor İd: Birinci cümlenin aslı yoktur.
14. HADİS:
"Allah dünya semasına inmeyi murad edince, arşından bizzat iner."
[36] Bunu
hadis olarak rivayet eden deccaldir.[37]
15. HADİS:
"Allah Teâlâ buyurdu ki: Dünyayı tahrip etmek istediğimde önce Beyt'imi
tahrip ederim. Sonra dünyayı tahrip ederim."
[38]
Irakî diyor ki: Bunun aslı yoktur.[39]
16. HADİS:
'Ta Muaz!.. Husayb
[40]
arazisine gelince oradan hızlı geç. Zira orada huriler vardır."
[41] Bu
arazi Yemen'dedir. Sehavî diyor ki: Bunu hadis olarak bilmiyorum.
17. HADİS:
"Talebe alimin önüne oturunca, Allah o-na yetmiş rahmet kapısı açar.
Talebe, onun yanından kalktığında annesinden doğduğu gibi günahsız kalkar.
Allah, ona her harfe karşılık yetmiş şehid sevabı verir, her hadise karşılık
bir senelik ibadet yazar."
[42]
ZeyJ'de: Bu uydurmadır, denilmiştir.[43]
18. HADİS:
"Yatsı namazı ile akşam yemeği aynı anda olursa, önce yemekten
başlayın."
[44] Irakî diyor ki: Hadis
kitaplarında bu lafızla aslı yoktur.[45]
19. HADİS:
"Kur'ân okuyanın sultana sığındığını görürsen, bil ki o hırsızdır. Onun
ahmaka sığındığım görürsen, bil ki o gösterişçidir. Sana: Sen şefaat et de
böylece mazlumun cezasını düşüresin, ya da haksızlığı gideresin, denildiğinde
aldanmaktan sakın. Zira bu İb-lis'in
hilesidir. Günahkâr Kur'an
okuyucuları bunu
kendilerine
basamak edindiler." Bu söz, Sevrî'nin sözüdür.[46]
Yine şu söz de
Sevrî'nin sözüdür: "Ben kızdığını biriyle karşılaşırım da, o bana, Nasıl
sabahladın? derse, kalbim ona karşı yumuşuyor. Ya insan tiritlerini yediği ve
yaygılarında oturduğu kimseye nasıl karşı çıkabilir?.[47]
Bu konuda şu zayıf
hadis gelmiştir: "Allahım!.. Hiçbir fâcirin nimetini bana nasib etme ki,
kalbim ona meyletmesin. "[48]
Denilmiştir ki: Alim
kimse arandığında, o şimdi e" mirin kapısında dır, denilmesi ne kadar
çirkindir!..
20. HADİS: "Sevgi
samimi ise, edep
şartları düşer."
[49]
İbnü'd"Deyba' Hadis değildir, demiştir.
21. HADİS:
"Bana salavat getirdiğinizde umumî ifade kullanın."
[50]
Sehavî diyor ki: Bu lafızla görnıdinı.[51]
22. HADİS:
"Gölge bir buçuk iki zira' arasında olursa öğle namazını kılın."
[52]
Bâtıldır.
23. HADİS:
"Sizden biriniz, bir yazı yazdığında o yazıya 'Beleğa' yazmasın. Zira o
şeytan ismidir. Sadece 'Allah' yazsın."
[53]
Uydurmadır. Leâîî' de böyle denilmiştir.[54]
24. HADİS: "Sudan
sorumlu olduğunda suda cimrilik yapma."
[55]
Sehavî: Bunu —hadis olarak— görmedim, demiştir.
Sivrisinek sizden
birinizin tabağına iyice batırın."
[56] Sahihtir,
atın" ifadesi uydurma-
25. HADİS:
düştüğünde onu -yemeğe-Ama "yemeğe batırın ve sonra dır.
[57]
Mugrib'de böyle denilmiştir.[58]
26. HADİS:
Dört şey dört şeye doymaz: Toprak yağmura, kadın erkeğe, göz bakmaya, âlim
ilme doy^ maz."
[59]İbnü'l-Cevzî
bunu "Mevzuat" kitabında
[60] zikretmiştir.[61]
27. PİRİNÇ
HADİSİ":
[62] Sabit değildir. İbnü'd-Deyba' bu şekilde
zikretmiştir.[63]
28. HADİS:
Denizdeki toprak, karadaki ahır gibidir.
[64]
Bunun aslı bulunamamıştır.[65]
29. HADİS:
"Niyetini saf kıl. Toprakta uyu."
[66] Hadis
değildir. İbnü'd-Deyba' bu şekilde zikretmiştir.[67]
30. HADİS:
"Bütün dertlerin aslı, insanın kendi nefsinden hoşnut olmasıdır,"
[68]
Selef alimlerinden birinin sözü olup hadis değildir. İbnü'd-Deyba' bu şekilde
zikretmiştir.
31. HADİS:
"Dilsiz sarıktan
[69]
Allah'a sığınırım."[70]
Süyûtî diyor ki: Bunun
aslı yoktur.[71]
32. HADİS:
"Müşteriye yardım edin."
[72] Bu
lafızla aslı yoktur.
"Müşteriye yardım
olunur," sözü de böyledir. Bu hükmü İbnü'd-Deyba' zikretmiştir.
33. HADİS:
"İbadetlerin en faziletlisi en zor olanıdır."
[73]
Zerkeşî: Hadis olarak bilinmemektedir, demiştir. İbn Kayyim Şerhli
MenazilısSairin'de: Bunun aslı yoktur, demiştir.
34. HADİS:
"Cennet ehlinin çoğu, aptaldır."
[74] Bu
ha-dişi Bezzar zayıf olarak, Kurtubî ise sahih kabul ederek
rivayet etmiştir.
[75] Bu
hadis "Cennetin en üst makamlarında olanlar, akü sahipleridir",
ilâvesiyle rivayet e-dil'mistir. Bu ilâvenin aslı yoktur.
Hadisin metninde geçen
"Bülh" kelimesi, kendi ha" linde olan anlamındaki
"ebleh" kelimesinin çoğuludur. "Ebleh" ise, kötülüğün
farkında olmayan ve her şeyi iyi zanneden kimsedir.
Sehl et'Tüsterî,
böylelerini kalpleri coşkuyla dolu ve daima Allah ile meşgul olan kimseler
olarak açıklamıştır. Yine denilmiştir ki: Ebleh, dünya hakkında bilgisiz olup
dininde derin anlayış sahibi olan kimsedir. Makasıd' da şöyle denilmiştir:
Böyleleri dünya işlerinde bilgisiz olanlardır.[76]
35. HADİS:
"Abdest suyuna değer
verin."
[77] İbn
Teymiyye:
Uydurmadır, demiş, Zejtf'de
[78] ise,
Onun dediği gibidir, denilmiştir.
36. HADİS:
"Yaratılmışların dilleri Hakkın kalemleridir.
[79] Aslı
yoktur. Bu hükmü İbnü'd-Deyba' zikretmiştir.
37. HADİS:
"Kölenin verdiği eman (güvence) geçerlidir."
[80]
İbnü'l- Hümam
[81]: Bunun aslı bilinmemektedir,
demiştir.[82]
38. HADİS:
"Ben, zahirle (görünen delillerle) hüküm vermekle emr olundum. Gönülleri
bilen ise Allah'tır."[83]
Irakî ve başka
âlimler, bunun aslı olmadığım kesin olarak ifade etmişlerdir.[84]
39. HADİS:
"Yemekte lokmayı küçültmekle ve iyice çiğnemekle emrolunduk."
[85]
Nevevî: Sahih değildir,
[86]
demiştir.
40. HADİS:
"Ben araplarm en fasüı konuşanıyım. Şu kadar var ki, ben
Kureyş'liyim."
[87] Süyûtî:
Ne bunu tahric eden bir kimse, ne de senedi bilinmektedir, demiştir.
41. HADİS:
"Ben dad harfiyle konuşanların -yani Arapların— en fasih
konuşanıyım."
[88] Ibn
Kesir ve Ibn Cezerî'nin dediği
gibi! manası doğrudur, aslı yoktur.
42. HADİS:
"Peygamberler lider, Fakihler efendidirler. Onlarla oturmak
ziyadedir." Hulâsa'd-a.
[89]
belirtildiği gibi, uydurmadır.
43. HADİS:
"Gerçeği itiraf eden insaflı davranmıştır."
[90]
Sehavî: -Hadis olarak- Bu şekilde bilmiyorum, demiştir.[91]
44. HADİS:
"Söz günıüşse, sükût altındır."
[92]
Süleyman aleyhiaselâm'm sözü veya Hz. Lokman'm oğluna nasihatlerinden biridir.
Bunu İbnü'd-Deyba' zikretmiştir.
45. HADİS:
"Âlimler Allah'ın velî kulları değilse, Allah'ın velî kulu yoktur."
[93] Hadis
değil, bilakis İmam Ebu Hanife (r.a) ve İmam Şafiî (r.a)'nin sözüdür.
46. HADİS:
"Allah, her mü'minden her münafıka buğzetme, her münafıktan da her mü'mine
buğzetme, sözü aldı."
[94]
Hadis olarak bulunamamıştır.
47. HADİS:
"Allah, nağmeli duayı kabul etmez."
[95] Aslı
bilinmemektedir.
48. HADİS:
"Allah, akh yarattığında ona: Öne geç dedi, o da öne geçti. Geri kal
dedi, O da geri kaldı. Sonra şöyle buyurdu: İzzetime ve celâlime yemin olsun
ki, Ey akü!. Senden daha şerefli bir yaratık yaratmadım. Seninle verir,
seninle alırım."
[96]
Alimler: Bu yalandır, ittifakla uydurmadır, dediler. Makasıd' da böyle denilmiştir.[97]
49. HADİS:
"Allah, zenginlerin yemeğinin tadını fakirlerin yemeğine nakletmiş
tir."
[98] Süyûtî: Bu uydurmadır,
demiştir.
50. HADİS:
"Allah, Beytullah'a her yıl altı yüz bin kişinin haccedeceğini vaad etti.
Eğer sayı eksik kalırsa Allah, bunları meleklerle tamamlar. Kabe, mahşerde
gerdeğe giren gelin gibi yaratılacak, Beytullah'ı hacceden herkes onun
eteklerine sarılacak, Beytullah Cennete girip de hacılar da onunla birlikte
Cennete girinceye kadar onun etrafında tavaf edeceklerdir."
[99]
Irakî: Bunun aslını bulamadım, demiştir.
51. HADİS:
"Allah, işsiz adamdan hoşlanmaz."
[100]
Zerkeşî: Bunu bulamadım, demiştir.[101]
52. HADİS:
"Toprak, sünnetsizin idrarından dolayı kırk gün necis ohır."
[102]
Senedinde hadis uydurmacısı Davud
[103]
bulunmaktadır.
53. HADİS:
"Cennet ehli, Cennette âlimlere muhtaç olurlar. Zira onlar her Cuma
Allah'ı ziyaret ederler. Ce-nab-ı Hak:
-Benden dilediğinizi
temenni edin, buyurur. Cennet ehli bunun üzerine âlimlere yönelirler:
-Biz, Rabbimizden ne
temenni edelim? derler. Alimler de:
-Şöyle şöyle...
temenni edin, derler."
[104]
Mizan' da bunun uydurma olduğu ifade edilmiştir.[105]
54. HADİS:
"İman hem söz hem de ameldir, artar ve eksilir" veya 'İman hem artmaz
ve eksilmez."
[106]
Firûz-âbadî: Hiçbiri sahih değildir, demiştir.
55. HADİS:
"Bilâl, ezanda (şîn) harfini (sin) olarak değiştiriyordu."
[107]
Bunun aslı yoktur.
56. HADİS:
'Terle gök arasında bulunan ve kendisine Velhân adı verilen Şeytan'm yanında
Adem o-ğullarınm sekiz katı kadar askeri vardır. Onun aynı zamanda Hanzeb denilen
bir halifesi vardır."
[108] Ibn
Cevzi: Uydurmadır, demiştir.
57. HADİS:
"Âlim ve talebesi bir kasabaya uğradıklarında; Allah Teâlâ bu kasabanın
mezarlığından kırk gün azabı kaldırır/'
[109]
Hafız Celâl
[110]: Bunun aslı yoktur,
demiştir.
58. HADİS:
"Bir kulun övgüsü doğu ile batı arasında yayılır da, Allah nezdinde sinek
kanadı kadar ağırlığı olmayabilir."
[111]
İhya'da bu şekildedir. Irakî ise: Bu şekilde bulamadım, demiştir.
Buharı ve Müslim'in
Sahih lerinde Ebu Hureyre rr vay etiyle şu sahih hadis bulunmaktadır:
"Kıyamet günü iri yapılı, şişman adam gelir. Halbuki Allah nez~ dinde
sinek kanadı kadar ağırlığı yoktur. "[112]
59. HADİS:
"Kısa boylu hanımın boyu uzayabilir."
[113]
Yani kısa boylu hanım uzun boylu çocuk dünyaya getirebilir. Kamus sahibi diyor
ki: Bu bir atasözü olup Cevhe-rî'nin zannettiği gibi hadis değildir.
60. HADİS:
"Sizler, kendilerine amel ilham edilen bir zamandasınız. Öyle bir toplum
gelecek ki onlara
tartışma
ilham edilecek."
[114]
İhya' da zikredilmiştir.
[115]
Irakî: Bunu bulamadım, demiştir.[116]
61. HADİS:
"İbrahim Halü ve Ebu Bekir Sıddık'ın Cennette sakah vardır."
[117]
Sahih değildir. Musa ve Harun (a.s) hakkında söylenen hadis de böyledir.[118]
62. HADİS: "Allah'ın Ölüleri taşıyan
melekleri vardır."
[119]
Sehavî: Bunu -hadis olarak- görmedim, demiştir.
63. HADİS:
"Allah'ın bir meleği vardır ki, iki kaşının arası beş yüz yıllık mesafedir."
[120]
Bunun aslı bulunamamrştır.[121]
64. HADİS:
"Mescid, -yere atılan- sümükten ezilip büzülür."
[122]
Bulunamamıştır.[123]
65. HADİS:
"Size en az verilen şey, yakîn ve sabır a-zîmetidir. Kime bu iki hususta
nasib verilmişse gece namazı ve gündüz orucundan kaçırdığı şeye aldırış etmesin."
[124]
Gazzalî bunu İhya'da zikretmiş, Irakî ise şöyle demiştir: Bunun aslını
görmedim, ibn Abdi'1-Berr, Muaz hadisi olarak şunu rivayet etmiştir:
"Allah yakîn-den daha az bir şey indirmemiştir."
66. HADİS:
"Kulun her sözünde istisna etmesi -yani inşaallah demesi—,
onun imanının kâmil olduğunun alâmetidir."
[125] Münkerdir.[126]
67. HADİS:
"Günahlardan öyleleri vardır ki, bu günahları Arafat'ta vakfeye durmaktan
başka bir şey silemez."[127]
Irakî diyor ki: Bunun aslını bulamadım.
68. HADİS:
"Maddî imkân bulamaman, Allah'ın seni koruduğunun alâmetlerindendir."
[128]
Tasavvuf erbabının sözlerindendir.
69. HADİS:
"Ölü, kendi evinde yedi gün ateş (mum) yakıldığını görür."
[129]
İmam Ahmed ve başkaları diyor ki: Bu batıldır, aslı yoktur. Bu (âdet)
bid'attir.[130]
70. HADÎS: "Ben Rahman'm nefesini Yemen tarafmda
buluyorum."
[131]
Irakî diyor ki: Bunun aslını bulamadım.[132]
71. HADİS:
"Gül, Hz. Peygamber (s.av)'in terinden -veya Burak'ın terinden-
yaratıldı."
[133] Nevevî;
Sahih değildir
[134]
demiş; Askalanî ve başkaları ise: Uydurmadır, demişlerdir.[135]
72. HADİS:
"İman kalple tasdik, dille ikrar, azalarla ameldir."
[136]
Ibnü'l-Cevzî, bu hadisin uydurma olduğuna hükmetmiştir. (Abdülfettah Ebu Gudde:
Doğru olan budur, demiştir.)[137]
Sehavî ise şöyle
demiştir: Bu hadis, İbn Mace'de Ab-düsselâm b. Salih'in hadisi olarak yer
almaktadır.
[138]
73. HADİS:
"Ey İbn Ravaha!.. Seci'den (kafiyeli konuşmaktan) sakın."
[139]
Ihya'da böyledir. Irakî şöyle demiştir: "Bu şekilde bulamadım. Hadis, İbn
Sünnî'nin er-Riyada ve Ebu Nuaym'in Hılye kitabında Hz. Aişe (r.a) hadisi
olaraksahih isnadla rivayet edilmiştir. Hz. Aişe (r.a) Saib'e şöyle demişti:
"Seci'den sakın. Zira Peygamberimiz (s.a.v) ve ashabı seci'
yapmıyorlardı." İbn Hıbban
rivayetinde: Seci'den kaçın, denilmiştir.
Buharl&e İbn
Abbas'm sözü olarak benzeri bir ifade nakledilmiştir."[140]
74. HADİS:
"Gizli olan nedir? denildi. Olmayan şey, de-di."
[141]
Askalanî: Bunun aslını bilmiyorum, demiştir.
75. HADİS:
"Patlıcan ne niyetle yenilirse o gerçekleşir."
[142]
Batıldır, aslı yoktur. Hadis hafızları bunu açıkça ifade etmişlerdir.
76. HADİS:
"Bakla hadisi."
[143]
Sâbıt değildir.[144]
77. HADÎS:
'TJmmetimin cimrileri terzilerdir."
[145]
Se-havî diyor ki: Bunu —hadis olarak- görmedim.[146]
78. HADİS:
"Cimri, çok ibadet eden
[147]
biri olsa bile; Allah'ın düşmanıdır."
[148] Bunun
aslı yoktur.
79. HADİS:
"Soğuk, din düşmanıdır."
[149]
Hadis değildir, âlimlerden birinin sözüdür.[150]
80. HADİS: "Bereket, pidenin küçüklüğündedir."
[151]
Nesaî'den bunun hadis olmadığı nakledilmiştir.
81. HADİS:
"Ortaklık tenceresi
[152]
kaynamaz."
[153] Hadis
değildir.
Bunun aslı yoktur,
demiştir. Aclûnî ise, Keşfül-Hafa'&a. (1/332) şöyle demiştir:
"İbnüTGars, bu kelimenin bazı yazma nüshalarda buğday satanlar
anlamındaki (hannatûn) şeklinde olduğunu zikretmektedir."
82. HADİS:
"Güler yüzlülük, misafire ikram etmekten daha hayırlıdır."
[154]
Sehavî: Bunu -hadis olarak-bilmiyorum, demiştir.
83. HADİS:
"Katile öldürüleceğini müjdele."
[155] Sehavî:
Bunu -hadis olarak- bilmiyorum, demiştir.
84. HADİS:
"Şişmanlık, zekâyı giderir."
[156]
Hadis değildir. Amr b. As (r.a) ve başkalarının sözüdür.[157]
85. HADİS:
"Karpuz ve faziletleri hadisi."
[158]
Zerkeşî: Sabit olmamıştır, demiştir.[159]
86. HADİS: "Din,
temizlik üzerine bina
edilmiştir."
[160]
İhya'da zikredilmiş, Irakî şöyle demiştir:
[161]
"Bu
şekilde bulamadım. İbn
Hıbban'ın ed'Duafa (zayıf raviler) kitabında Hz. Aişe hadisi olarak;
"Temiz olun. Zira islâm temizdir", rivayeti; ayrıca Taberanî'nin
el-Evsat kitabında çok zayıf bir senedle İbn Mes'ııd hadisi olarak!
"Temizlik imana davet eder", rivayeti bulunmaktadır."[162]
87. HADİS:
"Beytü'l-Makdis, akreplerle dolu altından bir tastır."
[163]
Hadis değildir. Bu söz, Tevrat'a nısbet e-dilmektedir.
88. HADİS:
"BeytuIIah'ta tavaf, Tahıyyetü'l-Mescid namazı yerine geçer."
[164]
Sehavî:
[165] Bu lafızla görmedim, demiştir.[166]
89. HADİS:
"Zebercedi yüzük taşı olarak kullanın. Zira o, kolaylıktır. Onda zorluk
yoktur."
[167]
Askalânî: Uydurmadır, demiştir.
90. HADİS:
"Âdeti terk etmek, düşmanlığa sebep o-lur."
[168]
Bunun aslı yoktur.
91. HADİS:
"Geyiğin selâm vermesi hadisi."
[169] Dillerde
ve nebevi medhiyelerde meşhur olmuştur. İbn Kesir şöyle demiştir: Bunun aslı yoktur. Kim bunu Peygamberimiz (s.a.v)'e nisbet
ederse yalan söylemiş olur.[170]
92. HADİS:
"Ümmetim, yetmiş küsur fırkaya ayrılacak. Bir fırka dışında hepsi Cennete
girecektir." Ashab:
—Kim bu fırka? diye
sordular. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle cevap verdi:
-"Bunlar zındıklardır,
kadercilerdir."
[171] (Bu
lafızla) hadisin aslı yoktur.
[172] Leâli'de
böyledir.[173]
93- HADİS:
"Evlenmeden önce fıkıh Öğrenin."
[174] Bu,
Hz. Ömer (r.a)'in sözüdür.
[175] Bir
rivayete göre manası:
Evlenmeden, ev ve
hizmetçi sahibi olmadan fıkıh tahsil edin, demiştir. Bu manada şöyle bir söz
nakledilmektedir: İlim, kadınların baldırlarında kaybolmuştur.
[176]
Sevrî diyor ki: "Kim başkanlığa koşarsa ilmin çoğuna zarar verir. Kim de
başkanlığa koşmazsa yazar, yazar sonra yine yazar." Bu mana, daha
kapsamlı bir manadır. Doğrusunu bilen Allah'tır.[177]
94. HADİS:
Bir saat tefekkür, bir sene ibadetten daha hayırlıdır.
[178]
Hadis değildir.
[179] Bu
söz, Seriyyü's-Sekatî (rh.a)'nin sözüdür.[180]
95. HADİS: Tekbir
[181] cezimdir.
[182] (yani uzatılmaz.) Nehaî'nin sözüdür.[183]
96. HADİS:
"Siz hanımlardan her biriniz, ömrünün yarısını namazsız geçirir."
[184]
Hadis hafızları: Bu lafızla aslı yoktur, demişlerdir.
[185]
Manası "sahih" hadiste geçmektedir.[186]
97. HADİS:
"İnsanların alışkanhk hâline getirdikleri ayları ve bayramları tebrik
etmeleri hadisi."[187]
Bu konuda (hadis
olarak) hiç bir şey vârid olmamıştır.[188]
98. HADİS:
"Herkese güvenmek acizliktir".
[189]
Sehavî diyor ki: Bunu bu lafızla bilmiyorum.[190]
99. HADİS:
"Üç şey vardır ki, bunlara az bile olsa meyledilmez: Dünya, Sultan, Kadın".
[191]
Doğru bir sözdür, hadis değildir.
100. HADİS:
'Türkün zulmü olsun, arabın adaleti olmasın".
[192]
İbnü'd-Deyba' diyor ki: Düşük bir sözdür, hadis değildir. Ben de derim ki:
Bilakis bu, açık bir inkarcılıktır.
101. HADİS:
"Açhk kâfirdir. Onu öldüren Cennet eh-lindendir". Aslı yoktur.
102. HADİS:
"Cîze,
[193] Cennet bahçelerinden bir
bahçedir. Mısır Allah'ın
yeryüzündeki hazineleridir".[194]
Askalanî diyor ki: Bu
yalandır, uydurmadır.
103. HADİS:
"Bana sizin dünyanızdan (üç şey) kadınlar ve güzel koku sevdirildi. Namaz
gözümün nuru kılındı".[195]
Bu hadisi Nesaî
^ü^ezz'inde, Taberanî Evsafta rivayet etmiştir. Gazzalî ve başkalarının
ifadelerinde yer alan (Selâs-Üç) kelimesi hakkında İmam İbn Fûrek zorlama a\
çıklamalar yapsa bile, hadis hafızlarının dedikleri gibi, bu kelimenin aslı
yoktur. Doğrusunu bilen Allah'dır.[196]
104. HADİS:
"Ümmetimden hilâlleyenler ne güzeldir!.."
[197]
Saganî: Bunun uydurma olduğu açıktır, demiş ve bunu abdest alırken parmaklarını
hilâllemek veya yemekten sonra dişleri
temizlemekle açıklamıştır.[198]
(Abdülfettah Ebu Gudde diyor ki: Saganî'nin bu
hadis hakkındaki uydurma olduğu iddiası kabul edilemez.)[199]
105. HADİS: "Kediyi sevmek imandandır".
[200] Uydurmadır. Bu hükmü Sagani ifade etmiştir.
106. HADİS:
"Vatanı sevmek imandandır".
[201]
Hadis hafızlarına göre
bunun aslı yoktur.
107. HADÎS:
"Sevgili, sevgilisine azab etmez".
[202]
Se-havî: Bu sözü merfû (Allah Resûlü'nün hadisi) olarak bilmiyorum, demiştir.
108. HADİS;
"Hacûn ve Bakî iki uçlarından alınır ve Cennette saçılır".
[203] Bu
iki yer, Mekke ve Medine'nin mezarlıklarıdır. Bu hadisin aslı bilinmemektedir.
109. HADİS:
"Mescidde konuşma, hayvanın otu yediği gibi,
[204]
haseneleri yiyip bitirir".
[205]
Bulunamamıştır. Muhtasar 'da böyledir.[206]
110. HADİS:
"Söz, hiç ara vermeksizin
peş peşe söylenmez". Selef
âlimlerinden birinin sözüdür.
111. HADİS:
"Ebrarın (salih kulların) güzel amelleri, Mukarreblere (Allah'a çok yakm kullara)
göre günah sayılır".
[207] Ebu
Said el-Harraz'm sözüdür.[208]
112. HADİS:
"Güzellik, rahmete vesiledir".
[209]
Tabiînden Ebu Hazim'in sözüdür.[210]
113. HADİS:
"Nafilelerinizi güzelce eda edin ki, farz-larınızdaki
[211]
eksiklikler bunlarla tamamlansın".
[212] Bu
lafızla aslı yoktur.[213]
114. HADİS:
"Bir âlimin meclisinde bulunmak bin rekat namazdan daha faziletlidir..."
[214]
ihya'da. Ebu Zerr hadisi olarak bu şekilde zikredilmiştir. Irakî:
"İbnüTCevzî, bu hadisi Mevzuat (Uydurma Hadisler) Kitabında Hz. Ömer
hadisi olarak zikretmiştir.
[215] Bunu
Ebu Zerr tarikiyle bulamadım, demiştir.
115. HADİS:
"Benim bir kişi için verdiğim hüküm, bir cemaat hakkında verdiğim hüküm
gibidir".
[216]
Aslı yoktur. Bunu Irakî ve başkaları ifade etmiştir.[217]
116. HADİS:
"(el-Hamdülillah)
Rahman'm ridâ-sıdır".
[218]
Aslı bulunamamıştır.
117. HADİS:
"Kızarmaya başlayınca bilirsin".
[219] Hadis
değildir.[220]
118. HADİS:
"Çoluk-çocuğu olmayan bir toplumun eli boş kalır."
[221]
Mekhul'ün sözüdür.[222]
119. HADİS:
"Yiyecek depolayan, gazaba uğrar."
[223]
Hadis değildir.[224]
120. HADİS:
"Yahudilere muhalefet edin, sarıkları kuyruksuz bırakmayın. Zira
sarıkların kuyruksuz olması Yahudilerin kıyafetidir."
[225]
Süyûtî'nin zikrettiği" ne göre, aslı yoktur.
121. HADİS:
"Dininizin yarısını Humeyra'dan
[226]
a-lın."
[227] Bunun aslı
bilinmemektedir.[228]
122. HADİS:
"Benim hasmım, benim hükmümü verecek olandır."
[229]
Büyüklerden birine ait sözdür, hadis değildir.
123. HADİS:
"Önemli kişi -yani meşhur- olmamak bir nimettir, halbuki hiç kimse böyle
bir şeyi istemez."
[230] Selef âlimlerinden birinin sözüdür.
124. HADİS:
"Allah'ın kulu için seçtiği şey, kulun kendi nefsi için seçtiği şeyden
daha hayırlıdır."
[231] Hadis
değildir.
125. HADİS:
"Karga ve benzerlerini görünce! (Hayırdır, hayırdır) denilmesi.
[232]
Hadis değildir.
126. HADİS:
"Hayır, kıyamete kadar bende ve benim ümmetim dedir."
[233]
Askalânî diyor ki: Bunu -hadis olarak— bilmiyorum.
127. HADİS: "Zâlimin ülkesi, bir müddet sonra bile olsa
harabeye dönüşür."
[234]
Sehavî: Bunu —hadis olarak— görmedim, demiştir.
128. HADİS:
"Yurtlarında olduğun müddetçe onlarla iyi geçin."
[235] Sehavî
diyor ki: Hadis olarak bilmiyorum.
129. HADİS:
"Çoluk-çocuğunuza malınızın üçte birini vererek iyi geçinin."
[236]
Bunun aslı bilinmemektedir.
130. HADİS:
"Cennetin kapısını çalmaya devam et." Peygamberimiz (s.a.v), bunu Hz.
Aişe'ye söyledi. O da: Ne ile? diye sordu. Efendimiz (s.a.v):
"Açlıkla", diye cevap verdi.
[237]
Irakî diyor ki: Bunun aslım bulamadım.[238]
131. HADİS:
"Sallallahu aleyhi ve sellem'in Cuhfe' de
[239]
hamama girmesi.
[240]
Sahih değildir.
132. HADİS:
"Ezandan sonra okunan duada
[241] (ed-Derecetü'r-Reûa)
ilâvesi.
[242] Sehavî: Bu ilâveyi
rivayetlerin hiç birinde görmedim, demiştir.
133. HADİS:
"Dirhem kadar kan yıkanır ve bundan dolayı namaz iade edilir."
[243] Senedinde
yalancı (Nuh)
[244]
vardır. Leâlî'&e böyledir.
134. HADİS:
"Dünya bir saattir, Onu taâtle değerlendir."
[245]
Lafzı merfû olarak sahih değildir.[246]
135. HADİS: 'Dünya, ahiretin tarlasıdır."
[247] Sehavî: Bunu -hadis olarak- görmedim,
demiştir.
136. HADİS:
"Bir dirhem bile olsa borç, bir kız bile olsa çoluk-çocuk, Yol nasıl?
demek bile olsa sormak[248]
(düşüklüktür.)!..
[249] Sehavî:
Merfû (Allah Rasûlünün hadisi) olarak hatırlamıyorum,
demiştir.
137. HADİS:
"Rabbimi (hacıların) Mina'dan ayrüış günü
[250]
insanların önünde gri renkli bir deve üzerinde, yün bir cübbe ile gördüm."
[251]
Uydurmadır, aslı yoktur.
Leâlî' de
[252];
îbn Abbas'dan gelen merfû rivayet şöyledir: "Rabbimi bol saçlı bir genç
suretinde —bir başka rivayette: sakalsız bıyıksız bir genç suretinde- gördüm."[253]
İbn Sadaka, "Ebu
Zür'anm, İbn Abbas hadisi sahihtir, bu hadisi ancak mutezile mezhebine mensup
olanlar inkâr eder" dediğini nakletmiştir. Hadisin bazı tariklerinde
"Kalbiyle" denilmiştir.
Hadis, "Allah'ı
rüyada görme" şeklinde yorumlanırsa problem yoktur.
[254]
"Uyanıkken görme" şeklinde yorumlanırsa muhakkik İbnüTHümam bunun
şeklî bir hicab olduğunu ifade etmiştir.[255]
138. HADİS: "Kötü
yolda kazanan, kaybetmiş
olur."
[256]
Filozofların sözlerindendir.
139. HADİS:
"Kardeşim Hızir'a Allah rahmet eylesin. Sağ olsaydı, beni mutlaka ziyaret
ederdi."
[257]
Aska-lânî: Bu sabit değildir, demiştir.[258]
140. HADİS:
"Devesinin yuları elinde olduğu halde beni ziyaret eden kimseye Allah
rahmet eylesin."
[259]
Askalâni diyor ki: Bu lafızla aslı yoktur.[260]
141. HADİS:
"Bir dirhemin altıda birinin (yani bu kadar küçük bir meblağın bile) ehil
olan kişiye verilmesi, yetmiş yıllık
ibadetten daha hayırlıdır."
[261]
Askalânî: Bunun aslını bilmiyorum, demiştir,
142. HADİS: "Kişinin elçisi, onun aklının gösterge"
sidir."
[262] Yahya b. Halid'in
sözüdür.[263]
143. HADİS:'"Ümmetimin
ruhbanlığı mescidde oturmaktır."
[264]
Bulunamamıştır.
144. HADİS:
"Mü'minin tükrüğü şifadır."
[265] Yine
"Mü'minin artığı şifadır."
[266]
Merfû (Allah Rasûlü'ne ait) hadis olarak aslı yoktur.
145. HADİS:
"Mahallenin türkücüsü insanları coşturmaz."
[267]
Hadis değildir.
146. HADİS:
"Zahmet rahmettir."
[268]
Hadis değildir.
147. HADİS: "İtibarın zekâtı, darda kalanların imdadına
koşmaktır."
[269] Bu
lafızla bilinmemektedir.
148. HADİS: "Takının zekâtı, emanet olarak verilmesidir."
[270] Bu
söz, Abdullah b. Ömer'in sözüdür.
Beyhakî diyor ki:
Abdullah b. Ömer'den merfû olarak rivayet edilen; "Takıların zekâtı
yoktur",
[271]
hadisi bâtıldır, aslı yoktur.[272]
149. HADİS:
"Zeydiler bu ümmetin mecûsîleridir."
[273]
Uydurmadır.
[274] Makasıd müellifi: Bunu
—hadis olarak— görmedim, demiştir.
Fakat bu hadis, bir
grup muhaddis tarafından; "Kaderiyye, bu ümmetin mecûsîleridir",
lafzıyla rivayet e-dilmiştir.[275]
Kazvinî'nin;
"Kaderiyye, bu ümmetin mecûsîleridir. Hastalandıklarında onları ziyaret
etmeyin. Öldüklerinde cenazelerinde
bulunmayın", hadisi Mesabîh hadislerinden olup uydurmadır, ifadesi ile;
"Ümmetimden iki sınıf insan vardır ki, onların islâm'dan her hangi bir
nasibi yoktur. Bu iki sınıf, Kaderiyye ve Mürcie sınıflarıdır", hadisi de
aynı şekilde uydurmadır; ifadesi doğru değildir.[276]
Bu iki hadisi tahric
eden muhaddisleri el-Mirkat Şerhul-Mişkât kitabımızda beyan ettik.[277]
150. HADİS:
"Mü'minin artığı şifadır."
[278]
Irakî diyor ki: Halk dilinde bu şekilde meşhur olmuştur. Bu lafızla aslı
yoktur."[279]
151. HADİS:
"Ashabıma sövmek, affolunmayacak bir günahtır."
[280] Ibn
Teymiyye: Bu yalandır, uydurmadır, demiştir.[281]
152. HADİS:
"Peyganıberimiz'in (s.a.v) şehadet parmağı orta parmağından daha
uzundu."
[282] İbn
Hacer şöyle demiştir: Bunu söyleyen kimse hatalıdır. Bu durum Efendimiz
(s.a.v)'in ayak parmaklarında vardı.
153. HADİS:
"Sır, hür olanlara aktarılır.
[283]
Ayrıca "Hür insanların gönülleri sırların kabirleridir."
[284] Takva
erbabından birinin sözüdür.
154. HADİS:
"Yolculuk, insanların ahlâkını ortaya çıkarır."
[285]
Hadis değildir.
155. HADİS:
"Mekke'nin beyinsizleri Cenneti dolduracaktır."
[286]
Askalânî: Bunu görmedim, demiştir.[287]
156. HADİS:
"Selâmet, yalnız yaşamaktadır."
[288] Hadis
değildir.
157. HADİS:
Misvak kullanma, kişinin fesahatini arttırır."
[289] Saganî:
Uydurma olduğu açıktır, demiştir.[290]
158 HADİS:
"İçinizde en zayıf olan kişinin hızıyla yürüyün."
[291]
Sehavî: Bu lafızla bilmiyorum, demiştir.[292]
159. HADİS: "Bilâl'ın (sîn)
harfi, Allah nezdinde (şîn)'drr."
[293] İbn
Kesir diyor ki: Bunun aslı yoktur.
160. HADİS:
"Hanımlarınıza danışın ama onların görüşlerine uymayın."
[294] Bu
lafızla sabit değildir.
161. HADİS:
"En şerh olanlarınız, çocuklarınızın öğretmenleridir.
[295]
Onlar, yetimlere merhameti en az olan ve yoksullara karşı en katı
davrananlardır."
[296]
Uydurmadır. Süyûtî, bunu Leâli'de zikretmiştir.[297]
162. HADİS:
"Hayatın kötüsü, ölümden iyidir."
[298] Filozofların
sözlerindendir. Bunu İbn Hacer söylemiştir.
163. HADİS:
"Allah'ın mahlûkatma şefkat, Allah'ın emrini ta'zim etmek demektir."
[299]
Sehavî diyor ki: Bunu bu lafızla bilmiyorum.
164. HADİS:
"Yüze karşı teşekkür etmek ayıptır."
[300]
Hadis değildir. Bunu İbn Deyba' söylemiştir.
165. HADİS:
"Kişinin kendi aleyhine şahitliği iki şahide bedeldir."
[301]
Hadis değildir.
166. HADİS:
"Müslümanların birbirleri aleyhine şahitlik etmeleri
caizdir. Alimlerin birbirleri
aleyhine şahitlik etmeleri caiz değildir. Çünkü onlar birbirlerine hased
ederler."
[302]
Hadis değildir. İsnadı birçok yönden çürüktür. LeâJîde böyledir.[303]
167. HADİS:
"Şöhret, elbisenin kıs angındadır."
[304] Hadis
olarak sahih olamaz.
168. HADİS:
"İnsan şeytanları, cin şeytanlarını yener."
[305] İbn
Dinar'ın sözüdür.[306]
169. HADİS:
"Kavmi içindeki şeyh, ümmeti içindeki Peygamber gibidir."
[307]
Bunu İbn Hıbban ve Deylemî
tahric
etmiştir. Çok zayıftır. Makasıd' da şöyle denilmiştir: "Üstadımız
[308] ve
başkaları bu hadisin uydurma olduğunu kesin ifade ile belirtmişlerdir. Bu söz,
selef âlimlerinden birinin sözüdür."
170. HADİS:
"İhtiyaç sahibi kördür."
[309]
Sehavî: Bunu hadis olarak bilmiyorum, demiştir.
171. HADİS:
"Sabrr, Cennet hazinelerinden bir hazinedir."
[310]
Irakî: Bunu hadis olarak bulamadım, demiştir.[311]
172. HADİS:
"Az sadaka, çok belâyı engeller."
[312] Hadis
değildir.
173. HADİS:
"Hadis yazarken kalemlerin çıkardığı gıcırtı, Allah nezdinde Askalân ve
Abadan ribatmda getirilen tekbire eşittir. Kim kırk hadis yazarsa, Abadan ve
Askalân'da öldürülen şehitlerin sevabı veri
[313] Mizan'da, Bu, bâtıl bir
haberdir, denilmiştir.[314]
174. HADİS:
"Bir toplumun küçükleri, gelecekte o toplumun büyükleridir."
[315]
(Yani bugünün küçükleri, yarının büyükleridir.) ilim öğrenmeyi teşvik etmek
i-çin sahabeden birinin söylediği sözdür.[316]
175. HADİS:
"Ekmeği küçültün ve sayısını çoğaltın ki, size bereket verilsin."
[317]
Çürüktür. Îbnü'l-Cevzî bunu Mevzuat (Uydurma Hadisler) kitabında zikretmiştir.[318]
176. HADİS:
"Tüzükle kılınan namaz, yüzüksüz kılınan yetmiş namaza eşittir."
[319]
Askalânî'nin dediği gibi, uydurmadır.
177. HADİS:
"Sarıkla kılınan bir namaz, sarıksız kılman yirmi beş namaza eşittir.
[320]
Sarıkla kılman Cuma namazı, sarıksız kılınan yetmiş Cuma namazına e-şittir.
Sarıkla kılınan namaz, on bin hasene ile mükâfatlandırılır."
[321]
Uydurmadır.
[322] Menûfî
[323]
diyor ki: Bütün bunlar batıldır.
178. HADİS:
"Alimin arkasında kılınan namaz, dört bin dört yüz kırk namaza
eşittir."
[324]
Batıldır. Muhta- böyledir.
179. HADÎS:
"Gururlu kişinin namazı başından yukarı çıkmaz."
[325]
(Allah'a yükselmez.)
180. HADİS: "Gündüz namazı
[326]
dilsizdir."
[327]
Darakutnî ve Nevevî: Batıldır, aslı yoktur, demişlerdir.[328]
(Müellif ÂliyyüTKari diyor ki:) Ben de derim
ki: Mübarek günlerde ve muazzam gecelerde kılınacak namazlarla ilgili olarak
bazı alimlerin zikrettikleri hadisler eb-aynı şekildedir. (Batıl ve
asılsızdır.)[329]
181. HADİS: "İlim, kadınların baldırlarında kayboldu."
[330]
Bişr el-Hâfî'nin sözüdür.[331]
182. HADİS:
"Zaruretler, haramları mubah kılar."
[332]
Hadis değildir.
183. HADİS:
"İki zayıf, bir güçlüyü yener."
[333]
Hadis değildir.[334]
184. HADİS:
"Ana yoldan git, yol dolaşsa bile. Bakire ile evlen, yaşı geçse
bile."
[335] Hadis değildir.
185. HADİS:
"Boşanma, fâsıkların —günahkâr kişilerin— yeminidir."
[336]
Sehavî: hadis olarak göremedim, demiştir.
186. HADİS: "Mü'minin
sırtı
[337] kıbledir."
[338] Sehavî: Bunu bilmiyorum, demiştir.
187. HADİS:
"Delinin dostluğu yerine, akıllı kişinin düşmanlığı.."
[339]
Hadis değildir.
188. HADİS:
"Düşmanlık ailede, kıskançlık komşular arasında, menfaatçiük de kardeşler
arasında olur."
[340] Sehavî:
Bu konuda bilgi sahibi değilim, demiştir.[341]
189. HADİS:
"Kişinin düşmanı,
[342]
kendi işinde çalışandır."
[343]
Hadis değildir.
190. HADİS:
"Özrü, günahından daha büyüktür."
[344]
Hadis değildir.[345]
191. HADİS:
"Araplar, arap olmayanların efendileridir."
[346]
Aslı yoktur.
192. HADİS:
"Bana ümmetimin amelleri arz edildi. Onların arasında makbul amel de
makbul olmayan amel de gördüm. Bana getirilen salavat müstesna.[347]
(Yani salavat daima
makbuldür.) Bunun senedini görmedim. Bunu Süyûtî zikretmiştir.
193. HADİS:
"Bazı şeyleri görmezden gelerek değerinizi yüceltin."
[348]
Hadis değildir.
194. HADİS:
"Her hayra bir engel vardır.
[349]"
Hadis değildir.
195. HADİS:
"(Bir şeye Allah tarafından) İzin verilmesinin alâmeti, onun
kolaylaştırıhnasıdır.
[350]
Bilinmiyor.[351]
196. HADİS:
"Ümmetimin âlimleri, Israiloğulları Peygamberleri gibidir."
[352]
Demiri, Zerkeşî ve Askalânî'nin dedikleri gibi, aslı yoktur.
197. HADİS:
"İlim iki çeşittir: Din ilmi, beden ili."
[353]
Uydurmadır. Hıılâsa'da böyledir.[354]
ZeyIHe
[355]
deniliyor ki: Hasen'den, o da Huzeyfe (r.a)'den müselsel olarak rivayet
edildiğine göre;
Huzeyfe (r.a) diyor
ki:
-Ben Peygamberimiz
(s.a.v)'e "Bâtın İlmi" nedir? diye sordum. Peygamberimiz (s.a.v)
buyurdu ki:
-Ben bunu Cebrail'e
sordum. Cebrail bana dedi ki:
—Allah şöyle buyurdu:
"O, benimle sevdiklerim, dostlarım ve seçkin kullarım arasında bir sırdır.
Ben bunu onların kalplerine koyarım. Bu konuda Allah'a
en yakın hiçbir melek ve gönderilen
hiçbir Peygamber bile bilgi sahibi olamaz."
[356]
Askalânî diyor ki: Uydurmadır, Hasen (el-Basri), Huzeyfe (r.a) ile
görüşmemiştir.
198. HADİS:
"İlme gidilir, ilim (kimseye) gitmez."
[357] Bir
başka rivayette:
"İlme
koşulur",
[358]
denilmiştir. Bir başka rivayette ise
şöyle denilmiştir:
"İlim, yüceltilmeye
ve kendisine gidilmeye daha lâyıktır."[359]
Bu söz, Abbasî
Halifesi Mehdî'nin, iki çocuğunun İmam Malik'den hadis dinlemeleri için onu
saraya davet etmesi üzerine, İmam Malik'in Halife Mehdi'ye söylediği sözdür.
Yine bu söz, Halife Harun er-Reşid, İ-mam Malik'den özel ders talep ettiğinde,
İmam Malik'in Halife Harun er-Reşid'e söylediği sözdür.
199. HADİS: 'Taşlıların dinine sarılın."
[360]
Sehavî: Bu lafızla aslı yoktur, demiştir.
Saganî: "Dünyanın
sonu gelip arzular değiştiğinde, bedevilerin ve kadınların dinine
sarılın",
[361]
hadisi uydurmadır, demiştir.
200. HADİS:
"Üzüm çift çift, hurma tek tek (yenir)."
[362]
Bunun aslı yoktur.[363]
201. HADİS: "Salihlerin anıldığı
yere rahmet i-ner."
[364]
Süfyan b. Uyeyne'nin sözüdür.[365]
202. HADİS:
Levrri Mahfuz'da (kayıtlı olan bir emir hakkında) "Arşın üzerinden
Allah'ın bir şeye "ol!.." dediğini işittim o da oluverdi. Daha Kâf
harfi Nûn harfine varmadan olacak olan o şey hemen oluverdi."
[366] Hiç
şüphesiz uydurmadır.
203. HADİS:
'Müzik zinanın
[367]
nağmesidir".
[368]
Fudayl'in sözüdür.[369]
204. HADİS:
"Fatiha hangi niyetle okunursa; o gerçekleşir".
[370] Bu
lafızla aslı yoktur.
[371]
Sûrelerin faziletlerine dair bazı müfessirlerin zikrettikleri hadislerin pek
çoğu da aym şekildedir.
205. HADİS: "Cesur
olan lezzeti kazanır".
[372]
Sehavî: Bunu -hadis olarak- bilmiyorum, demiştir.
206. HADİS:
"Recep ayının diğer aylara üstünlüğü, Kur'ân'm diğer sözlere olan
üstünlüğü gibidir. Şaban ayının diğer aylara üstünlüğü, benim diğer Peygamberlere
olan üstünlüğüm gibidir. Ramazan ayının diğer aylara üstünlüğü, Allah'ın
kullarına olan üstünlüğü gibidir".
[373] İbn
Hacer: Bu, uydurmadır, demiştir.
207. HADİS:
"Fakirlik benim övüncümdür. Ben fakirlikle iftihar ederim".
[374]
Askalânî ve başkaları: Bu bâtıldır, uydurmadır, demişlerdir.
208. HADİS:
"Suskun ağız ve himaye eden Rab."
[375] Benzeri
"Allah, susan kimsenin dostudur". Ibn Deyba': Hadis değildir, manası
sahihtir, demiştir. Ben de derim ki: Birinci terkibin ifadesi ilk bakışta
küfürdür. Ancak araya bir atıf harfi takdir edilirse bu durum değişir.
209. HADİS:
"Ahir zamanda Rum diyarının soğuğu Şam'a, Şam'ın soğuğu Mısıra
geçecektir".
[376]
Sehavî'nin, üstadı Askalani'den naklettiği gibi, bunun aslı yoktur.
210. HADİS:
"Hareketlerde bereketler vardır".
[377]
Selef âlimlerinden birinin sözüdür.
211. HADİS:
"Allah Rasûlü Cebrail'e:
— Güneş zevale doğru
meyletti mi? diye sordu. Cebrail:
— Hayır ve Evet, dedi.
Allah Rasûlü:
- Niçin Hem Hayır, hem de Evet dedin? deyince;
Cebrail:
- "Hayır" dememden "Evet"
dememe kadar geçen bu kısa süre içerisinde güneş beş yüz yıllık mesafe
gitti."[378] buyurdu. Bunun aslı
bulunamamıştır.
212. HADİS:
"Mercimek, sonuncuları İsa aleyhisselâm olan yetmiş Peygamber tarafından
takdis edilmiştir."[379]
Batıldır. Pek çok hadis hafızı bu hükmü açıkça ifade etmişlerdir.
213. HADİS:
"Kur'ân Allah'ın kelâmıdır, Kur'an sonradan yaratılmamıştır. Kim bundan
başkasını söylerse küfre girer."
[380]
Saganî: Bu uydurmadır, demiş; Sehavi ise: Bu hadis bütün yollarıyla batıldır,
demiştir. İbnü'l-Cevzî, bu hadisi Mevzuat (Uydurma Hadisler) kitabında
[381]
zikretmiştir.
214. HADİS:
"(Kul) kelimesiyle başlayan sûreleri
[382]
okumak, fakirlikten kurtuluş teminatıdır."
[383]
Sehavî: Bunun aslı yoktur, demiştir.[384]
215. HADİS:
"Tırnakların kesilmesi."
[385]
Tırnak kesme şekli veya tırnak kesme için gün belirlenmesi konusunda
Peygamberimiz (s.a.v)'den her hangi bir şey gelmemiştir. Sehavî diyor ki: Bu
konuda Hz. Ali b. Ebî Talib'e veya üstadımıza
[386]
nisbet edilen beyit, her ikisi hakkında da batıldır.
216. HADİS:
"Hz. Osman halifeliğe geldiğinde ilk Cuma günü hutbe okumak üzere minbere
çıktı, Elhamdülillah, dedi ve titredi. Bunun üzerine şöyle dedi: Ebu-bekir ve
Ömer bu makam için söz hazırlarlardı. Oysa siz konuşan devlet başkanından çok,
faal devlet başkanına muhtaçsınız. Hutbeler daha sonra gelecek. Ben hem kendim
için hem de sizin için Allah'dan mağfiret diliyorum, dedi ve minberden inip
Cuma namazını kıldırdı.[387]
İbnüTHümam
[388] diyor ki: Bu hadis,
hadis kitaplarında pek geçmez, daha çok fıkıh kitaplarında
geçer.[389]
217. HADİS:
"Kalb, Rabbin evidir."
[390]
Zerkeşî ve başkaları: Aslı yoktur demiş, İbn Teymiyye: Uydurmadır, demiştir.
Zeyî'&e
[391] ise, Bu, aynen onun
dediği gibidir, denilmiştir.
218. HADİS:
"Az başarı, çok ilimden daha hayırlıdır."
[392] Bu
hadis, Thya'da zikredilmiştir.[393]
Irakî diyor ki: Bunun
aslını bulamadım. Firdevs sahibi bunu Ebu'd-Derdâ hadisi olarak zikretmiş, ancak
(Akıl) yerine (İlim) demiştir. Oğlu Müsnedü'1-Fir-devs kitabında bunu
zikretmemiştir.
(Müellif AliyyüTKari
diyor ki:) Ben de derim ki: Ebu'kHattab Irakî'ye Tenkit ederek şöyle demiştir.
Firdevs kitabında zikredilen bu hadisi İbn Asakir Ebu'd-Derdâ' (r.a) dan
rivayet etmektedir. Taberanî ise bu hadisi İbn Ömer'den; "Az fıkıh, çok
ibadetten daha hayırlıdır", şeklinde rivayet etmişlerdir.
219. HADİS:
"Sanki sen dünyadasın ama dünyada hiç bulunmamış gibisin.
Sanki sen ahirettesin ama ahiretten hiç ayrılmamış gibisin."
[394]
Ömer b. Abdüla-ziz'in sözüdür.[395]
220. HADİS:
"Allah vardı. Onunla birlikte hiçbir şey yoktu. O'ndan başka hiç bir şey
yoktu. O'ndan Önce hiçbir şey olmadı." Bütün bu ifadeler sabittir.[396]
Ancak "Allah,
eskiden olduğu gibi şimdi de aynı durumdadır",
[397]
şeklindeki ilâve tasavvuf erbabının sözüdür."[398]
221. HADİS:
"Cömert, günahkâr olsa bile Allah'ın sevgilisidir. Cimri, ibadet ehli olsa
bile Allah'ın düşmanıdır."
[399]
Bunun aslı yoktur.
222. HADİS: "Kötülükten uzak ol ki, kötülük de senden uzak
olsun."
[400] Bunun aslı
bilinmemektedir.
223. HADİS:
"Kelâm, Mütekellim olan Allah'ın sıfatıdır."
[401]
Hadis değildir. Mutlak ifade olarak kabul e-dilmez.
224: HADİS:
"Sofrada konuşmak
[402]
(caiz midir?)": Sehavî: Bu konuda olumlu veya olumsuz hiçbir şey bilmiyorum,
demiştir.[403]
[1] Tahrim: 8
[2] Hadid: 12
[3] Abdulfettah Ebu Guddenin (öl. 1997) hayatı hakkında
geniş bilgi jçm bkz. «Abdülfettah Ebu Gudde ve Örnek İlmî Şahsiyeti", Dr
Ha-W ibrahim Kutlay, Yeni Şafak Gazetesi, 17 Şubat 1999; Altınoluk
rgisi, Mart 1999 (Çev.)
[4] Müellifimiz ülkemizde "Molla Aliyyü'1-Karî"
diye tanınmaktadır. Hayatı ve eserleri hakkında geniş bilgi için bkz.: Halil
İbrahim Kut-lay, el-İmam Aliyyü'1-Karî ve Eseruhu fi'l-Hadis, Daru'l-Beşairi
'1-İslâmiyye, Beyrut 1987; ayrıca Diyanet İslâm Ansiklopedisi,
"Ali-yü'1-Karî" maddesi: 2/403 (Çev.)
[5] Hindistan'a yaptığım ziyaretlerden birinde Rampur
şehri Rıza Kütüphanesinde el-Masnû' fî Ma'rifeti'l-Mevzû kitabının iki yazma
nüshasına vâkıf oldum. Ziyaret süresinin kısa olması, bana bu iki yazma nüshayı
inceleme ve bunlardan istifade etme imkânı vermemişti. İnşaallah gelecek bir
ziyarette bu fırsatı elde edeceğimi ümid ediyorum.
[6] Söylenmesi veya şiir olarak okunması aynı şekilde caiz
olmayan -uydurma- hadislerden biri, bazı nebevî medihlerde manzum veya nesir
olarak söylenen; "Peygamberimiz (s.a.v)'in dünyaya geldiği gün Kisra'nın
sarayının burçlarının sarsılması, sarayın on dört
şahnişinin (balkon) yıkıldığı, İran'da bin
yıldır sönmeyen ateşin söndüğü, Iran şehirlerinden Hemedan ve Kum arasında
bulunan susuz ve kurak Sâve gölünün taştığı, İran hükümdarlarından Lûbe-zan'ın
bir rüya gördüğü ve bu rüyanın Arap Kâhini Satîh tarafından
yorumlandığı..." şeklindeki rivayettir.
Hadis olarak nakledilen
bu rivayet sahih değildir. Ne söylenmesi ne de şiir olarak okunması caiz
değildir. Bu yalanın Peygamberimiz (s.a.v)'in şemaili ile ilgili bir konuda
söylenmesi ve olağanüstü olaylar hakkında olması onun yasak oluşunu kat kat
artırmaktadır. Bazı âlimlerin siyer veya tarih kitaplarında bunu zikretmeleri,
meselâ: İbn Cerir et-Taberî'nin Tarih 'inde (2/131-132); Ebû Nuaym
el-Isfahanî'nin Delâilü'n-Nübüvve (s.96-99); Beyhakî'nin Delâilü'n-Nübüvve
(1/67-71) Kas-tallânî'nin el-Mevahibü'l-Ledünniyye (1/23); Zürkanî'nin Şerhu
Mevahibi'l-Ledünniyye (1/121-122); Süyûtî'nin el-Hasâisu'l-Kübra (l/51)'da bu
gibi haberleri zikretmeleri sakın seni aldatmasın. Zira bu müellifler ve
benzerleri, eserlerinde bir konuda nakledilen, sahih olan-olmayan bütün
rivayetleri, doğru ve sahih olarak kabul ettikleri için değil; bu rivayetlerin
tescil edilip bilinmesi, araştırılıp incelenebilmesi için aynen
nakletmektedirler. İmam İbn Cerîr et-Taberî (r.a), Tarih'inin mukaddimesinde
şöyle demiştir: "Bu kitabımızı inceleyen şunu iyi bilmelidir ki; burada
zikrettiğim bütün rivayetlerde itimadım, rivayet ettiğim haberler ve ravilerine
isnad ettiğim nakillerdir. Bu kitabımda geçmişlerin haberleriyle ilgili olarak
zikrettiğimiz bir haberin sahih bir delilini, hakikî manasını bilemediği için;
okuyucunun münker, dinleyicinin şeni' gördüğü bir haber yer alırsa; okuyucu bu
haberin bizim tarafımızdan değil, haberi bize nakleden kimselerden bu şekilde
geldiğini, bizim sadece bize gelen haberleri geldiği şekliyle aynen naklettiğimizi
bilmelidir."
İmam Hafız Süyûtî de
el-Hasaisu'l-Kübra'da (1/47-49) Ebu Nuaym el-Isfahanî'nin Delâilü'n-Nübüvve
kitabında yer alan; Peygamberimiz (s.a.v)'in doğumu esnasında meydana geldiği
söylenen, kasideci ve hikayecilerin Mevlid-i Nebî konusunda naklettikleri acaip
olayların zikredildiği, yalan olduğu gayet açık ve net olan, baştanbaşa çirkin
ve uydurulmuş acaip haberlerden olan; üç uzun hadis naklettikten sonra; şöyle
demiştir: "Bu haber ve bundan önceki iki haber son derece münkerdir.
Kitabımda bu hadislerden daha münker hadis zikretmedim. Bunları zikretmeye
gönlüm razı değildi. Ancak bu konuda Hafız Ebu Nuaym'e tâbi oldum."
Hafız îbn Hacer,
Fethu'l-Bartde (6/410) Efendimiz (s.a.v)'in iki omuzu arasındaki Peygamberlik
Mührü babı'nda Siyer-i Nebî müelliflerinin bu konuda naklettikleri sahih
olmayan haberleri zikrettikten sonra; bu haberlerin zayıf ve bâtıl olduklarını
belirtmeksizin, sessiz bir şekilde zikretmelerini yadırgamıştır.
Hafız Zürkanî,
Şerhu'l-Mevahibi'l-Ledünniyye'de (1/156-157) bu haberleri zikrettikten sonra
Hafız îbn Hacer'in şu sözünü naklet-miştir:
"Şeyhul-İslâm
Hafız İbn Hacer Fethu'l-Barî'de şöyle demiştir: Bu hadislerden hiçbiri sabit
olmamıştır. Bunların bazıları bâtıl, bazıları ise zayıftır. Bu çeşit
haberlerin sükût edilerek nakledilmesinin hiçbir anlamı yoktur. Hafız Kutbeddin
Şerhu's-Sîre'de bu haberlerin tamamını zikrederek uzun uzun nakiller yapmıştır.
Hafız Mo-ğoltay da ez-Zehru'l-Basim'de ona tâbi olmuş, bu hadislerin durumu
hakkında bir açıklama yapmamıştır. Doğru olan, zikrettiğim hükümdür. Bu
hadislerden İbn Hıbban'm Sahih 'indeki ifadelere aldanma. Zira o, bu
hadislerin durumundan habersiz kalmış, bu hadisleri sahih olarak kabul ederek,
Sahih 'ine almıştır." İmam Hafız Irakî (r.a) Elfıye'sinin başında Siyer-i
Nebî hakkında şöyle demiştir:
"İlim talibi
bilsin ki, Siyer;
Sahihi de, münkeri de
ihtiva eder.
İsnadları olmasa da
muteber;
Siyer âlimlerinin
anlattıklarını hep zikreder."
Abdülfettah -Ebu Gudde-
diyor ki: "Kisra'mn sarayının burçlarının sarsılması... hadisi, isnadının
munkatı (kesintili) olması yanında münker hadislerdendir. Hafız Zehebî
Tarihu'l-îslâm'da (1/28): Bu münker ve garib bir hadistir, demiştir."
Hadis alimleri,
(Münker) lafzını çoğunlukla (Mevzû/Uydurma) anlamında kullanmaktadırlar. Bu
ifade ile söz konusu hadisin isnadının zayıflığı ve sabit olmaması yanında
manasının münker (yadırganır, kabul edilemez) olduğuna işaret etmektedirler.
Nitekim Hafız Zehebî'nin Mizanü'l-İ'üdal fi Nakdi'r-Rical kitabı gibi cerh edilen
râvilerle ilgili kitaplarda; İbn Arrak'm Tenzihü'ş-Şerîati'l-Merfâa
anİ'l-Ahbari'l-Mevzûa kitabı ve elinizdeki Masnû kitabı gibi uydurma hadisler
kitaplarında bu mananın yaygın olarak kullanıldığım görebilirsiniz. Meselâ,
kitabımızdaki 66 ve 398 no.lu hadislerle; 406, 453, 455 ve 463 no.lu
paragraflara bakılabilir. Buralarda (münker) lafzı, (mevzû/uydurma) anlamında
kullanılmıştır. Ayrıca şu anda tesbit edebildiğim şu Örneklere de
bakabilirsiniz: İb-ntil-Cevzî, Mevzuat: 2/13; Mizanü'l-Î'tidal: 1/47; 3/129,
449; 4/211-212; Tenzîhü'ş-Şerîati'l-Merfûa: 1/134 Hadis No: 5; 1/135 Hadis No:
7; 1/146 Hadis No: 35; 1/148 Hadis No: 40; 1/170 Hadis No: 2; 1/171 Hadis No: 6;
1/193 Hadis No: 42; 1/193 Hadis No: 43; 1/308 Hadis No: 81; 1/334 Hadis No: 20;
1/341 Hadis No:l; 1/353 Hadis No: 39; 1/374 Hadis No: 94; 2/32 Hadis No: 16;
2/36 Hadis No: 41; 2/205 Hadis No: 24; 2/292 Hadis No: 33, 34; 2/309 Hadis No:
85; 2/320 Hadis No: 4. Bu konu istifade edilecek konulardan olup bu konuda daha
önce yazan bir kimse görmedim. Cenab-ı Hakka ihsan ettiği lütfun-dan dolayı
hamdolsun.
[7] Yukarıda zikredilen bu ifadeler, (Lâ asle lehû/Bunun
aslı
[8] Meselâ: Hafız Ziyaeddin Makdisî, İbn Salâh, Münzirî,
Nevevî, İbn Dakikı'1-Iyd, İbn Teymiyye, Mizzî, Zehebî, Sübkî, Zeylaî, İbn
Kesîr, İbn Receb, Irakî, Heysemî, İbn Hacer, Sehavî, Süyûtî gibi son dönem
hadis hafızları da bunlara ilave edilebilir.
[9] Hadis hafızları, kendi görüşlerine göre hadislere verilecek
hüküm açık olsa bile; hükümlerinde ve lafızlarında daima gözettikleri
ihtiyatlı ifade kullanma prensibini korumaları; açık ve net lafızlara ancak
önemli bir münasebet olduğu takdirde nadiren başvurmaları sebebiyle bu
ifadeleri kullanmaktadırlar.
[10] Hafız Zehebî (r.a)'nin Mizanul-l'tidal fi
Esma-i'r-Rical kitabında (1/521) "Hasen b. Muhammed b. Yahya
el-AIevî"nin biyografisinde şöyle deniliyor: Bu zat hayasızlık edip ishak
ed-Deberî'den; o da Abdürrrezzak'dan -uydurma olduğu- güneş gibi açık bir isnadla
"Ali, beşerin en hayırlıyıdır. Kabul etmeyen kâfir olur", sözünü hadis
olarak nakl etmiştir.
Yine -Hatib-i Bağdadî-
İshak ed-Deberî'den; o Abdürrezzak'dan, o Ma'mer'den; o Muhammed b.
Münkedir'den, o Abdullah b. Samit'ten; o da Ebu Zerr'den merfû olarak:
"Ali ve zürriyeti kıyamet gününe kadar vasileri mühürlerler", sözünü
hadis olarak rivayet etmiştir.
Bu iki söz, îshak
ed-Deberî el-Alevî'nin yalancılığım ve rafizî olduğuna delâlet etmektedir. Bu
Alevî'nin iftirada bulunması şaşılacak bir şey değildir. Asıl hayret edilecek
olan şey, Hatib'in -Bağdadî'nin Tarihu Bağdad (7/421)'daki— biyografîsindeki şu
sözüdür: Bize Hasen b. Ebî Talib nakletti, dedi ki: Bize Muhammed b. İshak
el-Ka-ni'î nakletti, dedi ki: Bana en-Neseb kitabının müellifi Ebu Muhammed
Hasen b. Muhammed b. Yahya nakletti, dedi ki: Bize İshak b. İbrahim nakletti,
dedi ki: Bize Abdürrezzak nakletti. Bize Servî, Muhammed b. Münkedir'den, o da
Câbir'den merfû olarak şu hadisi nakletti: "Ali, beşerin en hayırlısıdır,
kabul etmeyen kâfir olur." —Tarihu Bağdad'daki ifade ise; "Ali,
beşerin en hayırlısıdır, bundan şüphe eden kâfir olur", şeklindedir.
-Hatib- daha sonra
şöyle demiştir: "Bu, münker bir hadistir. Bunu bu isnadla Hasen
el-Alevî'den başkası rivayet etmemiştir. Bu, sabit değildir.
Zehebî diyor ki: Hadis
hafızları, "Sabit değildir", ifadesini bu söz gibi apaçık bâtıl olan
bir söz hakkında değil, "Kulleteyn hadisi" ve "Dayı mirasçı
olur", gibi hadisler hakkında kullanır. Rezil-rüsvay olmaktan Allah'a
sığınırız."
Abdülfettah -Ebu Gudde-
diyor ki: "Hatib (Leyse bi-sabit/Sâbit değildir) ifadesiyle hadisin
"batıl" olduğu manasını kasdetmekte-dir. Hadis hakkındaki "Bu,
münker bir hadistir. Bunu bu isnadla Hasen el-Alevî'den başkası rivayet
etmemiştir", sözü bunu desteklemektedir. Bu hadisin bâtıl olduğu
şeklindeki hüküm konusunda Hatib-i Bağdadî ile Zehebî (r.a) arasında fark
bulunmamaktadır. Fakat Zehebî, bu kuraldan habersiz kalmış ve Hatib-i
Bağdadî'nin sözü hakkında tamamlayıcı yorum yapmakta acele davranmıştır.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır!..
[11] Ayrıca İbn Arrak, adı geçen kitabında nakledilen
sözünün sonunda bu hatalı sonuca varmasıyla ilgili olarak şunu zikretmiştir:
"Bu güzel bir ıstılahtır. Zehebî Muğnî'nm sonlarında buna dikkat çekerek
yalancılıkları sebebiyle ittifakla terk edilen râvilerden söz söylerken şöyle
demiştir: Râvilerden biri tek olarak Allah Rasûlü (s.a.v)'nden bir hadis
naklettiği takdirde; o râvinin hadisini rivayet etmek, ancak o râvinin durumunu
açığa vurmak, onun sakıt (düşük) bir kimse olduğunu açıklamak ve haberinin
sahih olmadığını bildirmek şartıyla helâl olabilir. Eğer o hadisin metninde
onun uydurma olduğuna dair karineler (ipuçları) varsa ona dikkat çekilir ve
insanlar o çeşit hadislere karşı sakındırılır." İbn Arrak'm sözü burada
sona ermektedir. Bu ifadede birkaç hata bulunmaktadır:
İlk olarak: Bu sözü
Zehebî, Manî'nin sonlarında değil, Divanü'd-Duafa ve'l-Metrûkîn {s. 273)'de
zikretmektedir. Zira Zehebî, Diva-nü'd-Duafa ve'l-Metrûkîn kitabının sonunda
ricali beş tabakaya ayırmış ve şöyle buyurmuştur: "...Beşinci Tabaka:
Ebu'l-Bahterî Vehb b. Vehbe'1-Kadı, Muhammed b. Said el-Maslub, Mukatil b. Süleyman,
Kelbî ve benzerleri gibi; uydurma hadisleri rivayet etmeleri, belâlar
getirmeleri ve yalancılıkları sebebiyle terk edilmeleri konusunda ittifak
edilen râvilerdir. Bu kişilerden sadece biri, Allah Rasulü (s.a.v)'nden bir
rivayette bulunduğu takdirde bunun rivayeti helâl değildir...
İkinci hata: İbn
Arrak'm naklettiği Zehebî'nin sözü; hakkında (sahih değildir) denilen hadisle
(uydurmadır) denilen hadis arasındaki ayrım yapma sonucu değildir. Zehebî, bu
sözüyle hadis uydurmakla meşhur olan yalancılardan birinden bir hadis
naklettiğinde durumunu bilmeyen kimse aldanır endişesiyle; o hadisle birlikte
onu rivayet eden râvisinin hadis uyduran yalancı biri olduğu da zikredilmelidir.
Zehebî, hadis sahih değildir ve uydurma değildir diye hük-medilmernesini
kasdetmemiştir. Zehebî'nin sözünde ne bu ıstılaha; ne de îbn Arrak'm anladığı
ayrıma dikkat çekilmemiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır!..
[12] Bu ifade genel olarak ve çoğunlukla doğru olsa da,
bazı dipnotlarda görüleceği gibi; müellif, bu eserinde uydurma olduklarında
ihtilaf edilen bazı hadislerle, uydurma olmayıp da zayıf, hasen, hatta sahih
olan bazı hadislere de yer vermektedir. Örnek olarak; 25, 58, 73, 93, 94, 95,
103, 104, 111, 118, 142, 201, 203, 220, 237 no.lu hadislere ve diğerlerine
bakabilirsiniz..
[13] Bu ihtimal, yalancı râvinin meselâ bir rivayette doğru
söylemesi ihtimali gibidir. Bu iki ihtimalden her biri, her hangi bir delilden
kaynaklanmamaktadır. Dolayısıyla iltifat edilemeyecek tamamen atılacak yanlış
bir kanaat olarak kabul edilmelidir.
[14] Evet, bu görüş ahkâm hadisleri konusunda doğrudur.
Ancak kitaba yazdığım giriş bölümünde geniş bir şekilde açıkladığım gibi; bu
görüş, uydurma hadisler konusunda isabetli bir görüş değildir. Zira uydurma
hadisler hakkında kullanılan "Bu hadis sahih değildir", ifadesi;
"Bu hadis bâtıldır", ifadesi gibidir. Müellif, bu konuyu derinliğine
inceleyememiş, yukarıda geçen ifadesinde Zerkeşî ile birlikte ayni görüşü
benimsemiştir. Daha sonra müellif, uydurma olduğunda ittifak edilen bir çok
hadis hakkında bu eserde nakledeceği veya söyleyeceği "Sahih
değildir" veya "Sabit değildir" ifadeleriyle çelişkiye
düşecektir.
[15] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.46;
Îbnü'd-Deyba': Temyiz: s.14;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 105; Aclunî, Keşf: 1/44. Sehavî'nin sözünün devamı
şöyledir: "Bu söz, selef âlimlerinden birinin sözü o-labilir. Herkes için
geçerli bir ifade değildir. Değerli kimseler hakında değil, seviyesiz kimseler
hakkında söylenmiş olmalıdır/'
[16] Lâ a'rifuhu/Bunu bilmiyorum) ifadesi veya benzeri bir
ifade, hadis hafızlarından biri tarafından kullanılmışsa ve ciddî bir tenkide
uğramamışsa; o hadisin uydurma olduğuna hükme-dilmesi için yeterlidir.
Ibn Arrak,
Tenzihü'ş-ŞerîatiTMerfûa'da (1/7-8) şöyle diyor: "Uydurma hadisin bazı
alâmetleri vardır: Bunlardan biri, İ> mam Fahreddin Razî'nin zikrettiği
gibi; hadisin, hadislerin istikrar bulup derlenip toplandığı bir zamanda
rivayet edilmiş olup araştırıldığı halde ne ravilerin hafızalarında ne de kitapların
derinliklerinde bulunamamasıdır. Sahabe asrı ile ona yakın dönemde henüz
hadisler istikrar bulup derlenmemişti. O dönemde râvilerden biri başkalarının
bilmediği bir hadisi rivayet edebilirdi."
Hafız Alâî diyor ki:
"Böyle bir araştırmayı ancak; İmam Ahmed, Ali b. Medînî, Yahya b. Maîn ve
bunlardan sonra yaşayan Buharı, Ebu Hatim, Ebu Zür:a ile sonrakilerden Nesaî,
Darakut-nı gibi bütün hadisler hakkında ya da hadislerin büyük çoğunluğu
hakkında bilgi sahibi olan büyük hadis hafızı yapabilir. Zira bir hadisin
uydurma olduğuna hükmedebilmek, genellikle hadi"
sin bütün tariklerim
toplamak ve uzak beldelerde rivayet edilen hadislerin tamamı veya büyük bir
kısmı hakkında bilgi sahibi olmakla mümkündür. Râvilerin rivayet ettikleri
hadislerle rivayet etmedikleri hadisler ancak bu şekilde ayırd edilebilir. Bu
mertebeye ulaşmayanlar, bulamadığı bir hadis için nasıl uydurmadır diye
hükmedebilirler?"
İbn Arrak devamla diyor
ki: ''Bundan anlıyoruz ki, Hafız Alâi'-nin zikrettiği hadis hafızlarından biri
veya onların emsali (Meselâ: Hafız Ziyaeddin Makdisî, İbn Salâh, Münzirî,
Nevevı, İbn DakikıTIyd, ibn Teymiyye, Mizzî, Zehebi, Sübkî, Zeylaî, İbn Kesir,
İbn Receb, Irakî, Heysemî, İbn Hacer, Sehavî, Süyûtî gibi son dönem, hadis
hafızları da bu listeye ilave edilebilir, diyorum. Abdülfettah Ebu Gudde) böyle
bir zat bir hadis hakkında; 'Ben bunu hadis olarak bilmiyorum", ya da
"Bunun aslı yoktur", derse bu ifade, o hadisin uydurma olduğuna
hükme-dilmesi için yeterlidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah dır!.." İbn
Arrak'm ifadesi, parantez arası ilavesiyle birlikte burada sona ermektedir. Bu
konunun geniş açıklaması mukaddimede (s.28" 39 arası) geçmişti. Oraya
bakınız.
[17] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.17; AliyyüTKarî, Kübrn:
s. 104; Aclunî, Keşf: 1/39; Hut, Esne'bMetaiih s.29.
[18] Ebu'd-Derdâ (r.a) sahabî olup, Allah Rasûlü
(s.a.v)'nden sonra da uzun bir müddet yaşamış, Hz. Osman'ın halifeliği es~
nasında hicrî 32 yılında vefat etmiştir. Soğuktan öldüğü sabit değildir.
[19] bkz. Sehavî,
Makasıd: s.18; İbnü'd-Deyba': Temyiz:
s.13; Alıyyü'1-Karî,
Kübra: s. 104; Aclunî, Keşf: 1/40; Hut, EsneTMe-talih s.29
[20] Sehavî'nin el-Makasıdü'1-Hasene (s.l8)'deki ifadesinin
devamı şöyledir: Bulaşıcı hastalığa yakalananlardan sakınma emri, halkın zannettiği
gibi -bulaşıcı hastalığa yakalananlardan uzaklaşma anlamında- olmayıp
hastalığın bulaşmasından korkarak kaçınma anlamında olabilir. Buharî'nin Sahibinde
(Tıb 19 Fethu'bBarî: 10/158 Hadis No: 5707) ve Müslim'in Sahih'iade (Selâm Bab
33 Şerhu'n-Nevevî: 14/213 Hadis No: 2220) Ebu Hureyre (r.a)'den rivayetine göre
Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: "Bulaşma, kuşların uğursuzluğu,
baykuş uğursuzluğu, S a fer ayı uğursuzluğu yoktur. Cüzamlıdan aslandan kaçar
gibi kaç." Hadisin lafzı Buharî'ye aittir. Sehavî'nin ifadesi basit
tasarrufla birlikte burada sona ermektedir.
Abdülfettah -Ebu Gudde-
diyor ki: Bana göre bu hadisin manası şu şekildedir: (Lâ advâ) "Bulaşma
yoktur" demek, birbirinize hastalık bulaştırmayın demektir. Yani bulaşıcı
hastalığa yakalanan kişi, Allah'ın takdiriyle hastalığı bulaştırmaktan
kaçınarak sağlıklı kişilerle beraber olmaktan sakınsın. Buradaki (lâ advâ)
kelimesindeki (lâ); "Kime bu aylarda hac farz o~ lursa, hacda cinsel
davranışlarda bulunmak, günaha yönelmek ve tartışmak yoktur. "(Bakara:
197) mealindeki ayetinde geçen (lâ rafese) kelimesindeki (lâ) gibi nehiy
(yasaklama ve sakındırma) anlamındadır: Yani hac görevlerini yerine getirme esnasında
-ihramlı iken- cinsel davranışta bulunmasın, günaha yönelmesin, tartışmasın,
demektir.
Bu sahih hadisin
devamındaki (ve-lâ tıyerate) kelimesindeki (lâ) da aynı şekilde nehiy
(yasaklama ve sakındırma) anlamındadır. "Kuşların uğursuzluğu
yoktur", demek kuşların uçuşunu uğursuz saymayın, demektir. Zira araplar
Cahiliyet döneminde kuşların uçuşundan uğursuzluk anlamı çıkarırlar, onları
gidecekleri yerden engellemeye çalışırlardı.
"Baykuş
uğursuzluğu yoktur" (ve-lâ hâmete), demek, baykuşu uğursuz saymayın,
demektir. Cahiliyette Araplar, öldürülen kişinin intikamı alınmazsa, onun
ruhunun baykuş olacağına, bu baykuşun onun intikamı alınıncaya kadar "beni
kanla sulayın", dediğine inanırlardı. İslâm, bu çeşit bütün batıl
inançları yasaklamıştır.
& a fer ayı
uğursuzluğu yoktur"'(ve-lâ safera), demek Safer ayını uğursuz saymayın, demektir.
Araplar, savaşın, baskınların, intikamın yasaklandığı mübarek harara aylarından
çıkıp da Ölümün, savaşın, soygun ve
baskınların yapıldığı Safer ayma girdiklerinde bu durum onlara çok ağır
geliyordu. Bu da, Ca-hiliyette arapların Safer ayını uğursuz saymalarına sebep
olmuştu. İslâm ise bu inancı yasaklamıştır. Zira vakit; mücerret vakit olması
açısından uğursuzluk veya zarar getirmez. Uğursuzluk veya zarar, insanın bu
vakitte yaptığı kötülükten doğmaktadır. Kötü kişi kötülüğü işlemek suretiyle, zamana
da zemine de uğursuzluk getirmektedir, aksi ise doğru değildir.
Peygamberimiz (s.a.v)'in "Cüzzamhdan aslandan
kaçar gibi kaç", ifadesi;
aynı hadisin devamı olup bazı âlimlerin zannettiği gibi ayrı bir hadis
değildir. Böylece hadisin başı ile sonu arasında tam olarak irtibat
kurulmaktadır. Hikmet deryası Rasul-i Ekrem (s.a.v), sağlıklı insanın Allah
Teâlâ'mn takdiriyle kendisini koruması için, hastalığa sebep olan şeylerden
kaçınmasını emrettiği gibi; bulaşıcı hastalığa yakalanan hastanın da. yine
Allah Teâlâ'nın takdiriyle başkalarına hastalığı bulaştırıp onları da hasta
etmemesi için, sağlıklı insanlarla birlikte olma' sini yasaklamaktadır.
Bu mana, Buharî'nin
Sahih inde (Tıb 54 FethuTBarî: 10/243 Hadis No: 5774) ve Müslim'in Sahihinde (Selâm
Bab 33 Şerhu'rrNevevî: 14/215 Hadis No: 2221 ) Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet
ettiği şu hadise tam olarak uygunluk arz etmektedir: Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle
buyurmaktadır: "Hastalıklı olan, sakın sağlıklı olanla beraber olmasın.
"Hadisin lafzı Buhari'ye a-ittir. Bu hadiste Rasûlullah (s.a.v),
hastalıklı develerin sahibine, bu develeri sağlıklı develerin yanma koymayı
yasaklamaktadır. Bunun sebebi, Allah Teâlâ'mn takdiriyle meydana gelecek olan
bulaşma olayıdır.
Dolayısıyla İslâm,
maddî varlıklarda bulaşma olayım kabul etmektedir. Hatta manevî konularda bile
bulaşma olayı kabul edilmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyorlar ki:
"Kişi, arkadaşının dini üzerinedir. Sizden biriniz, kiminle arkadaşlık
yaptığına iyi baksın. "Bu hadisi Ebu Davud (4/259) ve Tirmizî (9/223 Zühd
45); Ebu Hureyre'den rivayet etmişlerdir. Yine Peygamberimiz şöyle
buyurmaktadır: "Sadece mü'minle arkadaşlık yap. Yemeğini de sadece takva
sahipleri yesin."Bn hadisi Ahmed (3/38), Ebu Davud (4/259 Edeb 16), Tirinizî
(9/242 Zühd 56), İbn Hıbban (1/383) ve Hakim (4/128); Ebu Sa-id el-Hudrî'den
rivayet etmişlerdir.
Yine Peygamberimiz
şöyle buyurmaktadır: "Her doğan çocuk, fıtrat üzerine doğar. Onu yahudi,
nıecusı veya nasranî yapan ana-babasıdır."Bu hadisi Buharı (3/197 Cenaiz 80)
ve Müslim (16/207 Kader 35) rivayet etmiştir. Bu lafız, Buhari'ye aittir. Yani
ana-baba, çocuğunun Yahudi, Nasranî ve Mecusilerle birlikte olması sebebiyle
onun Yahudi, Nasranî ve Mecusi olmasına sebep olmaktadır.
[21] bkz. İbn Hacer el-Askalânî, îsahe: 2/118; Sehavî.
Makasıd: s.22; İbnü'd-Deyba': Temyiz: s. 14. Aliyyü'1-Kari, Kübra: s. 106;
Aclunî, Keşf: 1/49.
[22] bkz. Süyûtî, Leâlî: 1/198; AliyyüTKarî, Kübra: s. 107;
Acî Kf 1/49.
[23] bkz.
Süyûtî, Leâlî: 1/198;
Aliyyül-Karî, Aclunî, Keş£ 1/49.
[24] Süyûtî, Leâlî:
1/198-199
[25] bkz.
Süyûtî, Leâlî: 1/198;
Aliyyü'1-Karî, Kühra: s.107; Aclunî, Keşû 1/49.
[26] Süyûtî, Leâlî: 1/199. Müellif Aliyyü'1-Karî, bu ve
bundan sonraki hadisi 5. hadisle birlikte zikretmiştir. Ben de bu iki hadisi
dikkat çekmek için iki ayrı rakamla bağımsız iki hadis olarak zikrettim.
[27] hkz. Süyûtî, Leâlî: 1/198; Aliyyü'1-Karî, Kühra: s.
107; Aclunî, Keş£ 1/49.
[28] Süyûtî, Leâlî: 1/198
[29] bkz. Sehavî,
Makasıd: s.87; İbnü'd-Deyba': Temyiz:
s.38; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.132; Aclunî, Keşf: 1/210; Hut7 ^sne'7-Metalib: s.72,
[30] Bunun yerine
aynı manadaki şu —hasen- hadis yeterlidir: "Allahım/.. Şu iki
adamdan: Ebu Cehil veya Ömer b Hat tab'dan hangisi sana daha sevgili ise onunla
islâm'ı aziz eyle." Bu hadisi Ahmed
Müsned' inde (2/25), Tirmizî
Cami' inde (Menakıb 17), İbn Sa'd Tahakat'ta, Beyhakî Delâil'de; Harice
b. Abdillah b. Süleyman b. Zcyd b. Sabit'ten; o Nafi'den; o da Ibn Ömer'den bu
lafızla merfû olarak rivayet etmiştir. (Sehavî, el-MakasıdüTHasene: s.87)
[31] bkz. Sehavî, Makasıd:
s.5; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.11; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 100; Aclunî, Keşf: 1/14.
[32] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.6;
İbnü'd-Deyba': Temyiz: s.11; Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.100; Aclunî, Keşf
1/20; Hut, Esne'b Metalib: s.23. Sehavî, diyor ki:
"Bunu -hadis olarak- görmedim. Benden önce hocam İbn Hacer el-Askaîânî de
aynı ifadeyi kullanmıştır."
[33] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 15; Îbnü'd-Deyba', Temyiz: s. 12 Alıyyul-Karî, Kühra: s.101;
Aclunî, Keşf: 1/35.
[34] Bu, İmam Şafii (r.a)'nin sözüdür. Şafiî'nin talebesi
Müzcnî diyor ki: Şafiî'ye Risale kitabını seksen defa okudum. Her defasında
yeni bir hata burur, "Getir, dur
bakalım. Bunu düzeltelim. Allah, kendi kitabından başka bir kitabın sahih
olmasını murad etmedi", derdi. Bunu İmam Abdülaziz el-Buharî, İmam
Pezdevî'nin. UsulMne yazdığı
Keşfü'l-Esrar adındaki şerhinin başlarında (1/4) zikretmiş, İbn Abidin de
Reddiil'Muhtar haşiyesinde (1/19) nakletmiştir.
Hatib Bağdadî, Mûdıhu Evhâmil-Cem' ve't-Tefrik kitabında (1/6)
Müzeni'nin şu sözünü nakletmiştir: "Bir kitap aslıyla yetmiş defa
karşılaştırılsa bile, yine o kitapta hata bulunur. Ak lalı, kendi kitabından
başka bir kitabın sahih olmasını murad etmemiştir."
[35] bkz. Sehavî, Makasıd: s.28; İbnü'd-Deyba': Temyiz: s.
16; Aliyyü'1-Karî, Kühra: s.lll; Aclunî, Keşf: 1/70; Hut, Esne'h Metaiib: s.37.
[36] bkz. Süyûtî, Zeylü'l-Mevzûat s.2; Sehavî, Makasıd: s. 15; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s. 12; Aliyyü'1-Karî, Kühra: s.112; Aclunî, JTe£i? 1/80.
[37] Süyûtî'nin ZeylüTMevzûat (s.2'3)'ında ifade edildiği
gibi: Bu sözü hadis olarak rivayet eden kişi, Ebubekir Muhammed b. Isa
et-Tarasûsî'dir. Tarasûsî diyor ki: Bize Nuaym b. Hammad rivayet etti. O da
şöyle dedi: Bize Cerîr rivayet etti. O Leys'den, o da Bişr'den, o da Enes'den
Allah Rasûlü'nün şöyle buyurduğunu rivayet etti..." Süyûtî, bunu
naklettikten sonra bu rivayete şu tenkidi yöneltmiştir: "Nuaym b. Hammad,
belâlı pek çok haberleriyle bizi yordu. Onun rivayetlerini ne kadar
savunabiliriz ki!.. Bu hadisi Nuaym'den rivayet eden Tarasûsî hakkında İbn
Adiyy şöyle demiştir: Rivayet ettiği hadislerin çoğunun mütabii (destekleyicisi)
yoktur. O, hadiste hrrsızkk yapan kimseler arasındadır. Başkası ise şöyle
demiştir: O, deccal bir muhaddistir. Bu hadiste belâ; ondan mı, yoksa üstadı
Nuaym'den mi, bilmiyorum."
[38] bkz. Gazzali, İhya: 1/243. Dipnot 1; Aliyyü'1-Karî,
Kübra: S-112; Aclunî, Keşf 1/81.
[39] Hafız Zeyneddin eHrakî, Tahrîc Ehâdisi'1-İhyâ, KitabüT Hacc, Beytullah'm
ve Mekke-ı Müşerrefe'nin Fazileti
Babı «*azzali, İhya: 1/243. Dipnot 1)
[40] Kamus7 da deniliyor ki: "Husayb -zübeyr vezninde
olup-Yemen'de bir yerdir. Kızları çok güzeldir. Husayb arazisine girince oradan
hızla geç, sözü
bu yer hakkındadır." (bkz. Firûzâbadî, el-Kamusu'1-Muhît s.95
Il.bsk. Daru'r-Risale, Beyrut 1987 M.)
[41] bkz. Sehavî,
Makasıd: s.15; İbnü'd-Deyba\ Temyiz: s.
19; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 113; Aclunî, Keşf: 1/88.
[42] Devamı şöyledir:
"Allah -talebenin okuduğu- her yaprağa karşılık bir şehir bina
eder. Bu şehirlerden her biri dünyanın on katı kadardır."
[43] Süyûtî, ZeylüTMevzûat s.47 (bkz. Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.113; Aclunî, Keş£ 1/88.
[44] bkz. Sehavî, Makasıd: s.38; İbnü'd-Deyba': Temyiz: s.2ü; Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.113; Aclunî, Keşf:
1/90; Hut, EsneT Metalib: s.43.
[45] Bunu Irakî Şerhu Süncni't-Tirmızî'de söylemiştir.
(Sehavî, el-MakasıdüTHasene: s.38) Irakî,
Tahricü Ehâdîsi'l-İhya'd-a
Yemek Edepleri bölümünde
ise şöyle demiştir:
"Bu konuda meşhur olan hadis:
"Akşam yemeği hazır olur da namaz için kaamet getirilirse, önce
yemek yiyin", şeklindedir.
Irakî'nin işaret ettiği şu hadis, -yukarıdaki- uydurma hadise ihtiyaç
bırakmamaktadır: Buharı (9/505) ve Müslim (5/45)'in Enes (r.a)'den rivayetine
göre Allah Rasûlü (s.av) şöyle buyurmaktadır: "Akşam yemeği hazır olur da
namaz için kaamet getirilirse, önce yemek yiyin", Bu konudaki "Yemek
hazır olduğunda namaz yoktur", hadisi de sahihtir. Bu hadisi Müslim
(5/47) Hz. Aişe (r.a) vasıtasıyla Peygamberimiz (s.a.v)'den rivayet etmiştir.
Bu hadis, nefiy -olumsuz ifade- olup, nehiy (yasaklama) anlamındadır. Yani hiç
kimse arzuladığı yemek hazır olduğunda namaz kılmasın, demektir.
[46] Sevrî: İmam, muhaddis, müfessir ve fakih Süfyan es-Sev
rîdir. Bu hadisi Ebu Nuaym eHsbehânî
Hılyet.ü'l-Evliya'da (6/376-377) Süfyan es-Sevrî'nin hayatını anlatırken
nakletmiş-tir. Asal nüshada bu hadisin metninde tahrif ve eksiklik olup bu
eksiklik Hılye'den düzeltilmiştir.
[47] Ebu Nuaym, Hılye: 7/17
[48] Bu hadisi Gazzalî, İhya'da 12/149) Helâl ve Haram
Bcilü-mü'nde sultanlar ve zâlimlerle birlikte olmanın helâl olduğu durumlar
babında zikretmiştir. Onun lafzı şu şekildedir: "Alla-hım!.. Hiçbir facihn
nimetini bana nasib etme ki, kalbim onu sevmesin." Irakî'nin ihya
TnhricTndeki lafzı da bu şekildedir. Irakî diyor ki: "Bu hadîsi İbn
Murdeveyh Tefsir'de Kesir b. Atıyye
vasıtasıyla ismi bilinmeyen meçhul bir râviden rivayet etmiştir. Bunu
Ebu Mansur Deylemî
Müsnedü'TFirdevs'de Muaz'dan; Ebu Musa el-Medînî Tazyîu'l'Umûri
ve'l-Eyyâm kitabında ehl'i beyt tarikiyle mürsel olarak rivayet etmiştir.
Ha-dişin bütün isnadları zayıftır."
Gazzalî, bu hadisi ikinci defa ihya'da (4/298) Muhabbet, şevk ve ünsiyet
bölümü'nde Muhabbetin Hakikati ve Sebepleri konusunun sonunda nakletmiştir.
Irakî burada hadisi Deylemî'-den tahric etmiş ve "zayıf ve munkatı'
-kesintili- bir senedle rivayet etmiştir," ifadesini kullanmıştır.
[49] bkz. Sehavî, Makasıd: s.40; İbnü'd-Dcyba', Temyiz:
s.21; AliyyüTKarî, Kübra: s.116; Aclunî, Keşf 1/116.
[50] bkz. Hatib, Tarihu Bağdad: 7/281; 8/105; Sehavî,
Makasıd: s.40; İbnü'd'Deyba', Temyiz: s,21;
AIiyyü'l'Karî, Kübra: s. 116; Aclunî, Keşf. 1/96; Hut, Esne'TMetalıb: s.45.
[51] Sehavî'nin etMakasıdüTHasene'deki (s.40) sözünün devamı
şöyledir: "Bu ifade, "Bana. ve
Allah'ın diğer Peygamberlerine salavat getirin. Zira Allah beni Peygamber
gönderdiği gibi, onları da Peygamber olarak gönderdi." hadisinin
manasıdır." Zikri geçen hadisi Bcyhakî Şüabü'l-îman'da (1/148 No: 131)Ebu
Hureyre'den; Hatib Bağdadî Tarihu
Bağdadila (7/381) Enes"'-den şu lafızla rivayet etmişlerdir: "Bana,.
Allah'ın nebilerine ve resullerine salavat getirin. Zira Allah beni Peygamber
gönder-"tgı gibi, onları da Peygamber olarak gönderdi." Bu, zayıf bir
hadistir.
[52] bkz. Sehavî, Makasıd: s.40; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.21; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.116;
Aclunî, Keşf: 1/101.
[53] bkz. Süyûtî, Leâlr 1/215; Sehavi, Makasıd: s.40;
İbnü'd-Deyba', Temyiz s.21; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.117; Acluııi, Keşf. 1/101.
[54] Süyûtî, Leâlî: 1/215
[55] bkz. Hatib, Tarihu Bağdad: 9/52; Ebu Nuaym, Hıîye:
3/14; Sehavî, Makasıd: s.44; İbnü'd-Deyba1, Temyiz: s.23; AliyyüT Karî, Kübra: s.117; Aclunî,
KeşfllİüZ; Hut, EsneTMetalıb: s.49.
[56] Ebu Ubeyd: "Sineğin, hastalığa sebep olduğu gibi
şifaya sebep olması için, onu yemeğe veya içeceğe iyice batırın. Bu, Allah Teâlâ'nm
sineğe ilhamıyla olur",
demiş; Mutamzî de Mugrib'de bunu nakletmiştir. (Biyolojik
incelemelere göre; sinek, yiyecek ve içeceklere toksin salgıladığı gibi,
antitoksin de salgılamaktadır. Çev.)
[57] bkz. Mutarrizî, Mugrib: 2/187; Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.118; Aclunî, Keşf. 1/108.
[58] Mutamzî, Mugrib: 2/187
[59] bkz. İbnü'l-Cevzî, Mevzuat 1/234-236; Zehebi, Mizan:
1/542; Sehavî, Makasıd: s.47; İbnü'd-Deyba', Temyiz s.24; Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.118; Aclunî, Keşf. 1/116; Hut, Esne't Metalib: s.51.
[60] İbnü'l-Cevzî, Mevzuat 1/234-236
[61] Hafız Zehebî, Mizanü'l-Î'tidaî'&e (1/542) bu
-uydurma* hadisi Huseyn b. Ulvan el-Kelbî'nin biyografisinde onun tarikiyle
nakletmiş, sonra da şöyle demiştir:
"Ben de derim ki: Yalancı da yalana doymaz."
[62] Bu hadis, Lam harfinde 252 nolu hadis olarak gelecek
olan; Pirinç adam olsaydı yumuşak huylu olurdu" şeklindeki hadistir.
[63] bkz. Sehavî, Makasıd: s.49; İbnü'd-Deyba, Temyiz: s.25, 152; Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.119; Aclunî, ^a^f 1/126; Hut, Es-ne'l-Metalik s. 100.
[64] Bazı kitaplarda "topraktaki ahır gibidir",
denilmiştir.
[65] bkz. Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.119; Aclunî, Keşf 1/125.
[66] bkz. Sehavî, Makasıd: s.47; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.29; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.122;
Aclunî, Keşf: 1/146; Hut, EsncT Metalik s.58.
[67] Yani İbnü'd-Deyba, bu hadisi Temyîzü't-Tayyib Minel
Ha-bis Fî'Ma Yedûru Alâ EIsineti'ırNâs
MineTHadis kitabında zikretmiştir. Ancak hadis, kitabın yayınlanmış
baskılarında yoktur. Daha doğrusu ben onu bu baskılarda bulamadım. Kitabın
aslı olan Sehavî'nin el-Makasıdü'THasene Fİ Beyan Kesir
Mine'i-Ehadîsi'l-Müştehira
Ale'hElsine kitabında (s.61)
mevcuttur. (Bu hadis, Temyizü't-Tayyib kitabının
elimizdeki
Daru'1'KütübiTIlmiyye Beyrut 1401/1991 tarihli yeni baskısının 29.
sayfasında 144.nö.lu hadisin
sonunda numarasız olarak
yer almaktadır. Muhakkik AbdiUfettah Ebu Gudde merhumun
elindeki nüsha, kitabın sonundaki bibliyografyadan anlaşılacağı gibi 1347/1942
yılında yayınlanan Muhammed Ali Subayh baskısıdır. (Çev.)
[68] bkz. Sehavî, Makasıd: s.62; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.29; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.122;
Aclunî, Keşf: 1/147; Hut, Esne'}-Metalik s.58.
[69] Dilsiz sarık, ucu omuzdan aşağıya sarkıtılmayan sarık
demektir
[70] bkz. Süyûtî, Hâvi: 1/471; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.123;
Aclunî, Keşf: 1/166.
[71] Süyûtî, bunu el-Hâvî fi'1-Fetâvâ'dz (1/471) ÂH Imran Sır resi'nin 125. âyeti ile ilgili
bir meseleyi zikrederken ifade etmiştir.
[72] bkz. Sehavî, Makasıd: s.68; İbnü'd-Deyba7, Temyiz: s.32. Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.123;
Aclunî, Keşf 1/166; Hut, EsneT Metalib: s.62.
[73] bkz. Sehavî, Makasıd: s.69; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.33; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.123;
Aclunî, Keşf: 1/175; Hut, EsneT Metaîib: s.64.
[74] bkz. Münavî, FeyzuTKadir. Sehavî, Makasıd: s.74;
İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.34; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.125; Aclunî, Keşf 1/186;
Hut, EsneıMetalib: s.66.
[75] Müellif Aliyyü'1-Karî, el-Mevzıtatü'l-Kübrâfa (s. 126)
şöyle demiştir: "Kurtubî, Tezkirede bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
Halbuki böyle değildir. Bilakis İbn Adiyy bu hadis hakkında: Münkerdir,
demektedir."
[76] Müellifin, elMevzûatüTKübra'dd. (s. 127) ifade ettiği
gibi; Hadiste geçen ebleh (aptal) kelimesi, "geri zekâlı" anlamında
kullanılmamıştır.
[77] bkz. Süyûtî, ZeyliiTMevzûat s.203; AliyyivTKarî,
Kiibra: s.127; Aclunî, Keşf: 1/197.
[78] Süyûtî, ZeyliiTMevzûat s.203
[79] bkz. Sehavî, Makasıd: s.84; İbnü'd-Deyba',. Temyiz: s.37. AHyyüTKarî, Kübrn: s.132;
Aclunî, Keşf: 1/205; Hut,
Esne'l-Metalib: s.70.
[80] bkz.
İbnü'l-Hümam, Fcthu'1-Kadh; 4/302;
Aliyyü'1-Karî, Kiibra: s. 134.
[81] İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadîr, Kitabu's-Siyer: 4/302
[82] Yani
Peygamberimiz (s.av)'den senediyle
nakledilen bu lafıza bir hadis
bilinmemektedir, demektir. Ancak bu söz Hz. Ömer (r.a)'in sözüdür. Bunu
Abdürrezzak Musannefin.de (5/222) Hz. Ömer (r.a)'in sözü olarak rivayet
etmiştir. Yine Hafız Zeylaî, Nasbu'r-Râye kitabında (3/396) Hz. Ömer (r.a)'in sözü olarak nakletnıiştir.
(Said b. Mansûr, Sünen: 2/3 Hadis No: 250-251; Beyhakî, Sünen: 9/94)
[83] bkz. Sehavî, Makasıd: s.91; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.40; Aliyyü'1-Karî, Kiibra: s.134; Aclunî, Keşf 1/192-193; Hut,
Bs-ne'l'Metalib: s.73.
[84] Bu söz, İbnü'l-Arabî'nin Ahkâmü'l-Kur'aninda (1/143)
sehven hadis olarak ifade edilmiştir. Talebesi Kadı İvaz, TerübüT Medarik kitabında (1/101 Fas baskısı)
ona uyarak şöyle demiştir: beşerin iç âlem hakkında vereceği hükmün, Allah'ın
hüküm ve hikmetini
değiştirmesi imkânsızdır. Zira Peygamberimiz (s.av) şöyle buyurmuştur:
"Biz Peygamberler topluluğu sadece zahir — görünen deliller- ile
hükmederiz. Gönülleri bilen ise Allahtır." Bir başka rivayette iç alemi
bilen Allah'tır, denilmiştir. Bir rivayette ise "Bana zahirle (görünen
delillerle) hükmetmem emredildi. Gönülleri bilen ise Allah'tır",
denilmiştir." Kadı lyaz'm sözü burada sona ermektedir.
Bu ifade ise bazı
âlimlerin dikkat çektiği gibi, hiç kuşkusuz yanlış bir ifadedir. Bu rivayetler
asılsızdır. Mizzî, Ibn Kesir, Zerkeşî, İbnü'l-Mülakkm, Irakî ve Sehavî gibi
dahi hadis hafızları ve başkaları: Bu hadisler ne meşhur hadis kitaplarında,
ne de yaygın hadis cüzlerinde bulunmaktadır, demişlerdir. Burada dikkat
çekilmesi gerekli bir husus da şudur: Sehavî, el' Makasıdü'î-Hasene' de (s.91)
bu hadisin hükmünü açıklarken yaptığı
bir nakilde hata
etmiş, ondan sonra
gelen müellif AliyyüTKarî
ehMevzûatü'l-Kübra'Aa ve Aclûnî Keşfü'l-Hafa'da (1/192-193) Sehavî'ye uyarak
şöyle demişlerdir: "Nevevî, Sahihi Müslim Serhih.de; '''Ben insanların kalbini açıp bakmakla, göğüslerini
yarmakla emrolunmadıın", hadisini şerh ederken aynen şöyle demiştir:
"Bunun anlamı şudur: "Ben,
zahirle (görünen delillerle) hüküm vermekle emrolundum. Gönülleri bilen ise
Allah'tır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v) de böyle buyurmuştur."
Ncvevî'don nakledilen söz burada son ermektedir. Bu nakli ilk yapan Sehavî,
Nevevî'nin ifadesini tam nakletme-miş, hata ve yanlışlık buradan
kaynaklanmıştır. "Nevevî'nin Sahihi Müslim Şerhi' ndeki (Kitabü'z-Zekât,
Müellefe-i kulüba zekât verilmesi babı: 7/163) ifadesini aynen nakledelim.
Nevevî (r.a) şöyle diyor: "Bu hadisin anlamı şudur: Ben, zahirle -görünen
delillerle- hüküm vermekle emrolundum. Gönülleri bilen ise Allah'tır. Nitekim
Peygamberimiz (s.a.v) de böyle buyurmuştur:
''Onlar bunu söylediklerinde -başkalarının hakkı müstesna— kanlarını ve
mallarını benden korumuş olurlar. Hesaplan ise Allah'a, aittir." Yine bir
başka hadiste şu ifade yer almaktadır: "Kalbini yarsaydm yal."
Nevevî'nin bu
ifadesinde; (Ben, zahirle -görünen delillerle-hüküm vermekle emrolundum...)
cümlesi, Allah Rasûlü (s.a.v)' ne nisbet edilmemiştir. Sadece ele alman hadis,
Allah Rasûlü (s.a.v)'ne nisbet edilmeyen bu ifadeyle açıklanmıştır. Bu hata,
Nevevî'nin ifadesine süratle bakıp da (Nitekim Peygamberimiz de böyle
buyrırmuştur) ifadesini; sonrasıyla değil de, öncesi ile ilişkili saymaktan
kaynaklanmıştır.
(Zahirle —görünen
delille— hüküm verme hakkındaki bazı sahih hadisler)
Hadis olmayan bu söz
yerine; Buharî'nin KitabüTMegazî'de Ali b Ebî Talib ve Halid b. Velid'in Veda
Haccmdan önce Yemen'e gönderilmeleri babında {Fethu'1-Barî: 8/53"54); ve
Müslim'in az önce adı geçen konuda (7/163) naklettikleri şu hadis yeterlidir:
Ebu Said el-Hudrî (r.a) anlatıyor: Münafıklıkla nitelenen biri Allah Rasûlü
(s.av)'ne:
- Allah'dan kork, dedi.
Bunun üzerine Halid b. Velid:
- Ya Rasûlallah!..
Bunun boynunu vurayım mı? dedi. Peygamberimiz (s.av):
- Hayır, Belki de o
namaz kılan biridir, diye cevap verdi. Halid:
- Nice namaz kılan
-münafık- lar var ki, kalbinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar, dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdu: "Ben insanların kalbini açıp bakmakla,
göğüslerini yarmakla emrolunmadım."
Şevkânî,
frşadü'l-Fuhûl'de (s.255) (Delillerin birbirlerine denk gelmesi ve Tercih)
bahsinde diyor ki: "Biz zahirle -görünen delille— hükmederiz, hadisinin
aslı yoktur ama manası doğrudur. Hz. Abbas (r.a) Peygamberimiz (s.a.v)'e,
Bedr'e zorlama sonucu katıldığını söylediğinde; Peygamberimiz (s.a.v)'in ona:
"Dış görünüşün bizim aleyhimize idi", demesi; bir başka hadiste:
"Ben duyduklarımla hükmederim", buyurması gibi bazı hadislerde bu
mana ifade edilmektedir.
[85] bkz. Sehavî, Makasıd: s.94; İbnü'd'Deyba', Temyiz: s.40; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.136;
Hut, Esne'bMetahb: s.74.
[86] Yani bu hadis bâtıldır, kesinlikle sahih diye
nitelendirilemez, demektir. Hadis hakkında "Lâ Yesbütü" (sabit
değildir) denildiğinde de böyledir. Mukaddimede üstadımız Kevserî'nin
Intikadü'l-Muğnî ani'1-Hıfz veTKitah eserine yazdığı mukaddimedeki şu ifadesi
geçmişti: "Uyarı: Tenkit müellifi
-İbnüT Hinımat- diyor ki: Fikhî hükümlerle ilgili hadisleri derleyen Buharı ve
diğer âlimler; "Lem yasıhh" (sahih değildir) ifadesiyle ıstılahı
manasıyla sahih değildir, demek istemişlerdir. Uy
durma ve zayıf hadisler hakkında eser
yazanlar ise "hem yasıhh" (sahih değildir) ve "Lâ yeshütü"
(sabit değildir) ifadesiyle umumî manayı murad etmektedirler. Birinci ifadeden
hadisin hasen veya zayıf olmaması gerekmez, ikinci ifadeden hadisin bâtıl
olduğu anlaşıhr."
[87] bkz. Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.137; Aclunî, Keşf: 1/132.
[88] bkz. Sehavi, Makasıd: s.95; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.41; Aliyyü'1-Karî, Kühra: s.136; Aclunî, Keşf: 1/132; Hut, Esne'î-Metalik a.93.
[89] Yani bunu tahkik ehli İmam Huseyn b. Abdillah
et'Tıybî, eJ-Hıüâaa fî Ma'rifetiTHadis adlı kitabında, İmam Saganî'nin
ed-DüiTu'î-Müîtekat fi Tebyîni'l-Galat~kitrabm6.Q.T\ nakletmiştir. (AbdÜLfettah
Ebu Gudde diyor ki:) Abdullah b. Mesud'un şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Müttekîler efendi. Fakihler liderdirler. Onlarla oturmak
ziyadedir." Bunu Taberanî el-Mu'cemü'1-Kebir'dc rivayet etmiştir. Ravileri
güvenilir kimselerdir. (Heysemî, Mecmeıiz-Zevâid 1/125; Ebu Nuaym, Hılye 1/134)
İbn Cezerî, Kita-bül'Kussas ve Müzeklanride (s.44) yukarıdaki sözü, İbn Mesud'a
ait uzun bir vaaz metni içerisinde Taberanî ve Ebu Nuavm'm rivayeti gibi
rivayet etmiştir. Bu hadis, metnin son cümlesidir. Bu son derece nefis, doğru
bir sözdür. Zira o şöyle demektedir: ''Müttekîler efendidirler. "Yani
takvaları sebebiyle onların şerefi ve yükseklikleri vardır. "Fakihler
liderdirler."'Yani Allah'ın dinini açıklama konusunda onlara kendilerine
uyulan kimselerdir. Onlarla yanı müttekî fakihler]e oturmak, fakîh olmayıp
sadece müttekî olanlarla oturmaktan daha faziletlidir. Zira i-limieri, haram ve
helâli bilmelerinden istifade edilmesi sebebiyle, müttekî fakihlerin
sohbetinde daha fazla hayır vardır. Dolayısıyla müttekî fakihlerle beraber
olmak daha faydalı ve daha kazançlıdır.
Belki de İbn Mes'udun
bu sözü, burada zikredilen hadisin aslı olup; ravilerden biri, bu sözün bazı
kelimelerini kendi anlayışına göre değiştirip bu sözü merfû hadis olarak
nakletmiş, böyle-ce hem manayı bozmuş, hem de Peygamberimiz (s.a.v)'in söylemediği
bir şeyi O'na nisbet etmiş olabilir!..
[90] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 102; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.42; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.140; Aclunî,
KeşûV'LAZ; Hut, Esne'l-Metalib:
s.95.
[91] Sohavî'nin sözünün devamı şu şekildedir: "Fakat
Ahmed ve Hakim Müstedrek' inde el'Esved b. Seri' (r.a)'den şu hadisi nvayet etmişlerdir:
Hz. Peygamber (s.a.v)'e esir bir bedevi getirildi. Bedevi: Ben Allah'a tevbe
ediyorum. Muhammed'e yöneltiyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v):
"Hakkın ehlini bildi", buyurdu.
[92] bkz. Sehavî. Makasıd: s.132; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.55;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.152; Aclunî,
Keşf: 1/304; Hut, Esne'l-Metalib: s.92.
[93] bkz. İbn Kesir, Bidaye: 13/100; Sehavî, Makasıd:
s.132; İbnü'd-Deyba', Temyiz s.55;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.153; Hut, Esne'l-Metalıb: s.92. Not: İlk dört kitapta
hadis (İn lero tekün..) şeklinde, son kitapta ise (İn lenı yekûn..)
şeklindedir. (Çev.)
[94] bkz. Aliyyül-Karî, Kübra: s.145; Aclunî, Keşf: 1/273.
[95] bkz. Aliyyül-Karî, Kübra: s.144; Aclunî, Keşf: 1/288.
[96] bkz. Sehavî, Makasıd: s.118; İbnü'd-Deyba', Temyiz
s.49; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.143; Acluni, Kcşf:\i21ü;
Hut, Esne'l-Metalib: s.8Ü
[97] Hafız Irakî, et-TahıicüTKebir lrEhadisi'1-İhya
kitabında ou uydurma hadisin tariklerini geniş bir şekilde açıklamış, Al-lâme
Zebîdî de İhya Şerhihde (1/453-455) ondan nakletmiştir.
[98] bkz. Sehavî, Makasıd: s.119; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.49. ^Bu iki eserde de şöyle denilmiştir: İbn Hacer bunun uydurma
olduğuna hükmetmiştir. Çev.)
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.145; Alî, Keşf 1/278; Hut, Esne'l-Metal/b:
s.78.
[99] bkz. Gazzalî, İhya: 1/241 Dipnot 3; Aliyyü'1-Karî,
Kübra: s.145; Aclunî, Keşf: 1/278.
[100] bkz. Sehavî, Makasıd: s.121; İbnü'd-Deyba\ Temyiz: s.53: Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 146;
Aclunî, Keşf: 1/291; Hut, Esne'h
Metalib: s.84,
[101] Halk
arasında meşhur olan
söz, "Allah, işsiz kuldan hoşlanmaz", şeklindedir.
Bu manada sahabe sözü olarak pek çok ifade nakledilmiştir. Hafız Sehavî,
eî-MakasıdüTHasene'&v (s.126) diyor ki: Said b. Mansur, Sünenindi İbn
Mes'ud'un bu sözünü şöyle rivayet etmektedir: "Ben ne dünya işinde ne de
a' hiretişinde boş olan adamdan hoşlanmam."
Zemahşcrî, Tls/sirinde İnşirah Suresi'ndc
Hz. Ömer (r.a)in şu sözünü rivayet etmektedir: "Ben sizden birinin ne
dünya işinde, ne de ahiret işinde boş olmasından hoşlanmam. " Beyhakî,
Şüab'de Urve b. Zübeyr tarikiyle şu rivayeti nakletmektedir: Urve b. Zübeyr'e:
Bu âlemde en kötü şey nedir? denildi. Urve: İşsizlik, diye cevap verdi. Bu
uydurma hadiste geçen "Alem"kelimesi Aclûnî'nin Keşfü'l'Hafa'&a.
harekelediği gibi lâm harfinin feth asıyla dır.
[102] bkz. Zehebî, Mizan: 2/8; İbn Hacer, Lisan: 2/417-;
Süyûtî, ZeylüTMevzûat: s.97; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.140; Aclûnî, Keşf 1/223.
[103] Bu hadis uydurmacısının adı
Davud b. Süleyman
el-Cürcanîdir. Hadiste geçen (el'Aklef); Sünnet olmayan kişi demektir. Kitabın
asıl nüshasında ve müellifin
ebMevzûatü'î--ffüörasmda ve Aclûnî'nin KeşfüTHafa'smda (1/223) bu hadiste;
(el-Aklef) kelimesi (el-Eb'ar) şeklinde zikredilmiştir ki bu kelimede tahrif
yapılmıştır. Doğrusu, Süyûtî'nin ZeylüTMev ^ûa^înda (s.97) olduğu gibi ve benim
yukarıda yazdığım şekildedir. Bu uydurma
hadisin devamı, Zehebî'nin
Mizanü'l-rtidal'du (2/8) ve İbn Hacer'in LısaniVbMizand^ (2/417) adı geçen
yalancı (Davud b. Süleymancın biyografisinde şu şekilde yer almaktadır:
''Çocuklarınızı yedinci günde sünnet ettirin. Zr ra bu, daha nezihtir ve
derinin daha çabuk iyileşmesini sağlar, toprak, sünnetsizin idrarından dolayı
kırk gün necis olur."
[104] bkz. Zehebî, Afisan- 3/436; Süyûtî, eJ-Canıiu'sSagîr
(Fer zu'1-Kadir. 2/437) Fettenî,
Tezkiretü'1'Mevzûât; s. 18; Achınî, -ffe^f 1/263; Hut, Esne 1'-Metalib:
s.77.
[105] Hafız Zehebî, bunu Mizanü'l-İ'tidal'&a. (3/436)
yalancılardan biri olan (Mücaşi' b. Amr)'m biyografisinde zikretmek-tedir.
[106] bkz. Aliyyü'1-Karî, Kühra: s.142; Aclunî, Keşf: 1/22,259.
[107] bkz. Sehavî, Makasıd: s.113; İbnü'd-Deyba', Temyiz;
s.46; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 140; Aclunî, Keşf: 1/263; Hut, Esne'l-Metalib: s.86.
[108] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 112; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.142; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.142; Aclunî, Keşf 1/265; Hut, EsneT Metalib: s.86.
[109] bkz. Sehavî, Makasıd: s.113; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.46; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.142; Aclunî, Keşf 1/256.
[110] Bu sözün sahibi Celâleddin Süyûti'dir.
[111] bkz. AliyyüTKarî, Kübra: s.142; Aclunî, Keşi 1/256.
[112] Bu badis, Sahih-iBuharî'&e (Fethul-Barî: 8/324)
Kehf Suresi Tefsiri'nde (Bab 6);
Sahih-i Müslim'de (Ncvevî:
17/129; Münafikîn 18) Sıfatül-Kıyame kitabının başındadır.
[113] bkz. Sehavî, Aliyyü'l'Karî, Kübra: s.142; Aclunî, Keş£
1/265.
[114] (Yani siz ashabım, bugün İslâm'ı yaşayan bir
topluluksunuz. Gelecekte ise tartışmacı bir toplum ortaya çıkacaktır, anlamındadır.
Çev.)
[115] bkz.
Gazzalî, İhya: 1/41;
Aliyyü'I-Karî, Kübra: s.148; Aclunî, Kcşf: 1/294.
[116] bkz. Gazzalî, İhya: 1/41 Dip Not No: 3.
[117] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 116; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.48; Aliyyü'I-Karî, Kübra: s.143; Aclunî, Keşf 1/271; Hut, Esne'l-Metalib: s.88.
[118] Yani bu Peygamberlerin Cennette sakalları olacağına
dair söylenen hadis de
sahih değildir. (Sehavî,
etMakasıdii'l-Hasene: s.116; Süyûtî, el-Hâvîli'1-Fetâvâ: 2/569-570)
[119] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 127; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.54; AHyyü'1-Karî, Kübra: s.148; Aclunî, Keşf 1/293; Hut, Esnel-Metalib: s.89.
[120] bkz. Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 148; Aclûnî, Keşf:
1/294.
[121] Aclûnî'nin Keşfii'1-Hafa kitabında (1/294) bu hadis
metninde "İki gözünün kılları arasında" ifadesi yer almaktadır. Bu
ifade, tahriftir.
[122] Hadisin devamı: "...derinin ateşte kızarıp
hüzüldüğü gibi" şeklindedir. Bu hadisi Gazzalî Ihya'&a Akaid Esasları
kitabının ikinci faslının sonlarında zikretmiş, Iraki: "Onun aslını bulamadım",
demiştir.
(Ebu Gudde diyor ki:)
Bu söz, Ebu Hüreyre'nin sözüdür. Bunu İbn Ebî Şeybe Musannef de (2/366)
Kitabu's-Salat'ta "Mescide tükürmek günahtır, görüşünde olanlar"
babında şöyle rivayet etmektedir: Bize Vekî' nakletti: Dedi ki: Bize Mis'ar,
Yezid b. Münkız'den; Ebu Hüreyre'nin şöyle söylediğini nakletti: "Mescid,
-yere atılan- sümükten dolayı derinin ateşte kızarıp hüzüldüğü gibi, ezilip
büzülür." lbı\ Ebî Şeybe, daha sonra aynı sözü bir başka tarikle naklet
mistir.
Yine aynı sözü
Abdürrezzak Musannef inde Mescide sümük atma babında (1/433); Said b. Mansur
Süneriin&e ve Buharı Tarih'in&e rivayet etmiştir.
Hadiste geçen (Yenzevî)
kelimesi "ezilip büzülür" anlamındadır. Gazzalî ihya'da bunun, dinleyicinin
kalbinde tesirinin daha fazla olması için istiare ve sembol niteliğinde
olduğunu açıklamakta ve şöyle demektedir: "Zira mescidin sümükten dolayı
ezilip bir zülmediğini görmektesin. Bunun anlamı şudur: Mescidin ruhu ta'zimc
layıktır. Mescide sümük atılması ise onu küçümsemek demektir. Ateşin deri ile
temas etmesi ne kadar birbirine zıt ise; bu durum da mescidin değerine o kadar
terstir." Müslim'in Sahihinde (5/40) Ebu Hüreyre'den naklettiğine göre;
Allah Rasûlü (s.a.v), mescidin kıblesinde bir sümük görmüş ve cemaate yönelerek
şöyle buyurmuştu: "Size ne oluyor
ki, Rab' binizin huzuruna yöneliyorsunuz ve önünüze tükürüp sümkü~ rüyorsunuz.
Sizden biriniz, huzurunda yüzüne karşı sümkürülmesinden hoşlanır mı? Biriniz
-mescide- tükürmek zorunda kalırsa soluna ayağının altına tükürsün. Bu imkânı
bulamazsa şöyle yapsın. "Hadis ravisi Kasım b. Mihran, bu durumu elbisesini
kenarına tükürüp oğuşturarak tarif etti.
[123] bkz. İbn Ebî
Şeybe, Musannef: 2/366;
Abdürrezzak, Musannef.
1/433; Gazzalî, İhya:
1/102; Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.295; Aclûnî, Keşf 1/252.
[124] bkz.
Gazzalî, İhya: 1/72;
Zehebî, Mizan: 4/134;
Süyûtî, Leâli: 1/42; Sehavî, Makasıd: s.148; Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.148; Aclûnî, Keşf 1/252.
[125] bkz.
Zehebî, Mizan: 4/134;
Süyûtî, Leâli: 1/42; Aliyyü'l-Karî, Kübra: s. 150; Aclûnî,
Keşf 1/295.
[126] Yanı batıldır. Zehebî, Mizanü'H'tıdaFde (4/134) Müarık
b. A"bad'm biyografisinde bu hadisi zikrettikten sonra; "Bu hadis bâtüdır",
demektedir. Süyûtî, eJ-Leâli'J-Masnûa'Aa (l/42) Ze-hebî'nin bu sözünü
nakletmiş, bıımı kabul etmiş ve şöyle demiştir: "Bu hadisin senedindeki
âfet, (Davud b. Muhabber)'dir. Deylenıî, bunu Müsnedü'1'Firdevs'de onun
tarikiyle tahric etmiştir."
[127] bkz.
Gazzalî, İhya: 1/240; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.149; Aclûnî, Keşf: 1/297.
[128] bkz. Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.149; Aclûnî, Keşf: 1/299.
[129] bkz. Sehavî, Makasıd: s.130; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.55; Aliyyü'1-Karî, Kübj-a: s.151; Aclûnî, Keşf 1/298.
[130] Yani ölünün evinde ölümünden itibaren yedi gün mum
yakılması âdeti, bid'attir.
[131] bkz.
Gazzalî, İhya: 1/104;
3/222; Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid: 10/55; Aliyyü'1-Karî,
Kübra: s.154; Aclûnî, Keşf: 1/304.
[132] Irakî'nin İhya Tahricih.de (1/104 Dip not 2) Akaid
Esasları kitabının ikinci faslının sonlarında gördüğüm ifadesi aynen şu
şekildedir: "Ben Rahman'm nefesini
Yemen tarafında buîuyo-rum."Ahmed b. Hanbeî, Ebu Hüreyre'nin hadisi olarak
rivayet etmiştir. Bu hadisin ravileri sika/güvenilir kişilerdir."
Hafız Heysemî ise
Mecmeu'z-Zevaid' de (10/55-56) Ebu Hlr reyre'den şu hadisi nakletmektedir:
Peygamberimiz (s.av) buyurdular ki: "iyi bilin ki; iman Yemen'e
mensuptur. Hikmet, Yemen'e mensuptur. Ben, Rabbinizin nefesini Yemen tarafından
buluyorum." Bu hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Ravileri sahih
hadisravileri. Ancak Şebîb Ebî Ravh müstesnadır. Ama o da sikadır."
Beyhakî, bu hadisi el'Esma ve'sSıfat''ta şahabı Se-lemo b. Nüfeyl es-Sekûnî'den
rivayet etmektedir. Onun hadisinde şu ifade yer almaktadır: Peygamberimiz
(s.a.v), Yemen tarafına sırtını döndüğü bir sırada şöyle demiştir: Ben Rahman'm
nefesini işte şuradan duyuyorum. Bu hadisi Bezzar Afiflerinde rivayet etmiş,
Taberanî Kebir'de, Peygamberimiz (s.a.v) Yemen'e işaret ederek; ''Ben Rahman'm
nefesini işte şw radarı duyuyorum", lafzıyla rivayet etmiştir. Yine
Taberanî> Müsncdü 'ş -Şamiyyîn 'de Ebu Hürcyre'den; "iman, Yemen 'e
mensuptur. Hikmet, Yemen'e mensuptur. Ben, Rahman'm nefesini Yemen tarafından
buluyorum"; Evsat kitabında Ebu Hürey-re'den "Ben Rabbinizin nefesini
Yemen tarafından duyuyorum", lafzıyla rivayet etmektedir. Şeyh Muhammed
b. Kasım el-Haydaı-Abadînin, Hasan el'Basrî'nin Hz. Ali (r.a)'den hadis
işit-mesinin isbatı konulu etKavliV'Müstahsen fi Fahri't Hasen kitabında
(s.118-120) geniş bir şekilde açıkladığı gibi bu rivayetlerin senedleri
sahihtir.
Beyhakî, el-Esma ve'sSıfat'ta hadisin manasını; Peygamberi-ttûz (s.a.v),
bu hadisle; Ben huzur ve rahatlığı Yemen tarafından buluyorum, demek
istemiştir, şeklinde açıklamaktadır.
[133] bkz, Nevevî, Fetâvâ: a. 288; İbn Hacer, Lisan: 2/219;
Sehavî, elMakasıd: s.130; Semhudî, Gammaz: s.46; İbnü'd'Deyba', Temyiz: s.55;
Aliyyü'1-Rarî, Kübra: s.151; Aclûnî, Keşf 1/30.
[134] bkz. Nevevî, Fetâvâ: s. 288.
[135] "Sahih değildir" ve "Uydurmadır"
ifadeleri farklı iki ifade olmakla birlikte; kitabımızın mukaddimesinde (s.40)
işaret e-dildiği gibi ıstılahı açıdan manaları aynıdır.
[136] bkz. İbn
Mace, Sünen 1/25
(Mukaddime 9); Beyhakî, Şüab: 1/47 No:16;
Süyûtî, İbnü'l-Cevzî, Mevzuat
1/128; el-Çamiıı's-Sagir (Feyzu'l-Kadir 3/185);
Süyûtî, Leâlî: 1/33; Îbnü'l-Cevzî, Mevzuat: 1/128-129;
Zehebî, Mizan: 2/616; Süyûtî, Leâli:
1/33-36; Sehavî, Makâsıd:
s.140; Semhudî, Gamımız: s.48; ibn Arrak, Tenzih: 1/79,151;
İbnü'd-Deyba, Temyiz: s.59; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.158; Şevkânî, Fevaid:
s.293,452; Aclunî, Keşf: 1/21; Hut, EsneTMetalib: s. 102.
[137] Parantez arasındaki bu cümle bir sonraki dipnotun son
cümlesi olup önemine binaen metne alınmıştır. (Çev).
[138] (Ebu Gudde diyor ki:) Hadisin Sünen ibn Mace'de
olması, onun uydurma olmasına engel değildir. Zira Sünen ibn Mace'de
otuzdan fazla uydurma
hadis bulunmaktadır: (Leknevî,
el' Ecvîbetü'l-Fadıla: s. 71-72, thk. Abdülfettah Ebu Gudde).
Süyûtî, bu hadisi
cl-LealiTMasnûa'd'a. (1/33-36) zikretmiş, bu hadis hakkında verilen
"uydurma" hükmünün reddedilmesini güçlendiren (mütabi1) rivayetler
nakletmiştir. İbn Arrak da Tenzîhü'ş-ŞeriatiTMerfûâdo. (1/151-152) Süyûtî'yi
desteklemiştir.
Ancak bu hadisin
ravilerinden olan (Abdüsselam b. Salih el'Here-vî) hakkında Ebu Hatim: Bana
göre sadûk (doğru sözlü) değildir, demiş; Ebû Zür'a hadisini kabul etmemiştir.
Ukaylî: Rafizîdir, habistir, demiştir, ibn Adiyy: Hadis uydurmakla
suçlanmıştır, derken; Nesaî: Güvenilir değildir, demiştir. Darakutnî:
Rafizîdir, habistir, "iman kalple ikrardır" hadisini uydurmakla
suçlanmıştır, demiştir. (Zehebî, Mizan: 2/616) Ukaylî ve Muhammed b. Tahir eh
Makdisî onun yalancı olduğunu ifade etmişlerdir. İbn Arrak
Tenzîhü'ş-$eıiati'IMerfûa'da (1/79): "Onu pek çok muhaddis, hadis
uydurmakla suçlamıştır", demiştir.
İbn Maîn'den sika
olduğuna dair gelen rivayeti Allâme Abduı-rahman eİ'Muallimî el-Yemanî (r.a)
Şevkânfnin etFevaidü'l' Mecmua kitabına yazdığı ta'Iikatmda (s.293,452) güzel
bir şekilde cevaplamıştır. Oraya bakılmalıdır!.
Ayrıca hadiste mezhebi
tarifler sanatı açıkça görülmektedir. Ibnü'l-Cevzî'den Önce Hafız Darakutnî de
bu hadis hakkında uydurma hükmünü verenlerdendir. Onun bu görüşü az önce
Mizan'dan nakledilmişti. Nitekim Bu konudaki görüşlerin tamamını İbnü'l-Cevzî
Mevzûât'mds. (1/128-129) nakletmektedir. Doğru olan da budur.
Doğrusunu
en iyi bilen Allah'tır.
[139] bkz. Gazzalî, İhya: 1/35 Dipnot 2; Aliyyü'1-Karî,
Kübra: s. 156.
[140] Asıl nüshada bu şekilde yer almaktadır. Irakî'nin;
ihya Tahririnde (1/35) İlim bölümünde "İlimlerin lafızlarında değiştirilen
şeyler" konusunda ifadesi ise şöyledir: "Hadis, Ahmed, Ebu Ya'lâ,
İbnüVSünnî ve Ebu Ntıaym'ın eı-Riyada kitabında Hz. Aişe (r.a) hadisi olarak
sahih isnadla rivayet edilmiştir..." Zebidî, İhya Şerhi' nde (1/246) diyor
ki: "Ey İbn RavahaL Se-ci'den sâ£M."hakında Irakî şöyle demiştir:
Merfû olarak bulamadım
Ahmed ve Ebu Ya'lâ
(Müsnedlerinde); Ibnü's* Sünnî ve Ebu Nuaym ise Riyadatü'lMüteaüimîn isimli
kitaplarında... rivayet etmişlerdir."
[141] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 139; Semhudî, Gammaz: s.47;
İbnü'd-Deyba', Temyiz s.58; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.157; Aclûnî, Keş£ 1/252;
Hut, EsneTMetalib: s.98.
[142] bkz. Sehavî, Makasıd: s.141; İbnü'd-Deyba': Temyiz: 60; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 159;
Aclûnî, Keşf 1/252; Hut, Esne'l-Metalib:
s. 107'.
[143] bkz.
Süyûtî, Zeylü'bMevzûât s. 141;
Sehavî, Makasıd: s.141;
İbnü'd-Deyba': Temyiz: 60;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.161; Aclûnî, Keşi: 1/252.
[144] (Bakla); Kamus ve şerhi Tacü'l-Arus'&a B-K"L
maddesinde şöyle açıklanmaktadır: (el-Bakl) topraktan çıkan her yeşil bitkidir.
(el-Bakılâ) ve (el-Bakıllâ) bakla demektir. Müfredi (Bakı-laetün) veya
(Bakıllatün) şeklinde gelir.
Bakla hadisine gelince;
bu uzun bir hadistir. Bu sebeple müellif, hadisin metnini zikretmemistir.
Uydurma hadis konusunda eser telif edenlerin bir çoğu da hadisin uzunluğu
sebebiyle sadece işaret etmekle yetinmişlerdir. Bu hadiste baklagillerin pek
çok cinsinin faydaları zikredilmektedir. Bakla da bunlarda biridir. Bu sebeple
bu hadise kısaca (Bakla hadisi) ismi veril-
mistir. Ben işaret
edilen hadisin bilinmesi için hadisin tamamını zikretmek istiyorum:
Bu hadis, Süyûtî
(r.a)'nin uydurma olduğuna hükmettiği hadislerden biri olup Süyûtî, bu hadisi
Zeyîü'l-Mevzûât kitabında (s.141-142) şu senedle zikretmektedir:
"Bu hadisi Tuyurî,
Tuyûriyyaf'ta, şu şekilde talıric etmektedir: Bize Ebû Mansûr Muhammed b.
Muhammed b. Osman es-Sevvak haber verdi: Dedi ki: Bize Ebu'l-Kasım ibrahim b.
Ahmed b. Ca'fer el-Hurakî haber verdi. Dedi ki: Bize Abdullah b. Muhammed b.
Ali b. Büşeyra nakletti. Dedi ki: Bana Ebu't-Tayyibi's-Sayyad Muhammed b. Ishak
el-Huzaî nakletti. Dedi ki: Bize Ali b. Huseyn nakletti. Dedi ki: Bize
-Muhammed bin-Musa b. İbrahim; Hişam b. Urve'den; o babasından; o da Hz.
Aişe'den merfû olarak nakletti:
l."Kim yatsı
namazından sonra cırcır yer, sonra uyursa cüzzam hastalığı burnundan çıkar gider."
2 ."Kini pırasa
yer, sonra uyursa, kokusu çirkin olur, basurdan emin olarak geceler, iki melek
sabaha kadar ondan uzak durur." 3."Kim kereviz yerse güzel kokuyla
geceler, diş ağrılarından emin olarak geceler."
4."Kim. hindiba
otundan yerse, kendisine zehir ve sihir dokuir maksızın geceler. Hayvanlardan
yılan ve akrep dahil hiçbiri ona yaklaşamaz."
5."Kim cennet
baklasını yerse, Allah meleklere ona haseneler yazmalarını emreder."
6."Kim. sedef
bitkisi yerse, zatülcenb ve taun hastalıklarından emin olarak geceler."
7."Kim turp yerse,
usanç hastalığından emin olarak geceler. S."Kim soğan-sarımsak yerae, bu
mescidimize sakın yaklaşmasın. Zira melekler, Ademğullarmm rahatsızlık
duydukları şeylerden rahatsızlık duyariar."
9."Kim mercimekle
birlikte kabak yerse, Allah'ın adı anıldığı zaman gönlü hassas olur, zihni
açılır."
10."Kim baklayı
kabuğuyla birlikte yerse, Allah yediği kadar derdi ondan çıkarıp atar."
11."Kim yemekten
önce ve sonra tuz yerse, en basitleri cüzzam ve baras (alacalık) hastalığı
olan, üçyüz altmış çeşit dertten emin olur." (Ayrıca 436 nolu paragrafın
sonundaki 864 nolu notta bulunan Tuz hadisi'ne bakınız.)
İbn Arrak,
Tenzihü'ş-Şerîa' da (2/266) bu hadisi Süyûtî'den nakletmekte ve şöyle
demektedir: "Süyûtî, bu hadisin illetini (kusurunu) beyan etmemiştir. Bu
hadisin senedinde Hişam b. Urve'den rivayette bulunan Muhammed b. Musa b.
ibrahim yer almaktadır. Bu kişiyi tanımıyorum. Lısanü'J-Mızun'da (5/401)
deniliyor ki: Muhammed b. Musa b. ibrahim eHstahrî: Meçhul bir şeyhtir."
Bu kişi o mudur, başkası mıdır bilmiyorum." İbn Arrak'ın sözü burada sona
ermektedir.
Abdülfettah —Ebu Gudde—
diyor ki: ibn Arrak (r.a)'m burada adı geçen râvinin durumu hakkındaki
açıklaması, hadisin uydurma olduğu hükmünü tamamlamak için değil, sadece yalancılığı
ve sahibini ortaya koymak içindir. Zira adı geçen hadiste yalancılık kokuları
her taraftan hissedilmektedir- Bu hadis, senedi araştırılmaya ihtiyaç
duyulmayacak kadar asılsız bir hadistir.
Aclûnî,
Keşfü'1-Hafa'd.a, (1/339) diyor ki: Zerkeşî diyor ki: Bakla ve mercimek
hadisleri bâtıldır. Necm (el-Gazzî): Bakla hakkında hiçbir şey sahih değildir,
demiştir. Firûz-âbadî. uydurma hadisler hakkındaki bazı genel hükümleri
açıklamak için tahsis ettiği Sifrü'sSeadeh kitabının Hatime bölümünde (s.150)
şöyle diyor: "Mercimek, bakla, peynir, ceviz, patlıcan, nar ve kuru üzümün
fazileti babında hiçbir şey sahih olmamıştır. Zındıklar —Allah onları rüsvay
eylesin- bu konularda hadisler uydurmuşlar ve İslâmı lekelemek için bu
uydurdukları uydurma hadisleri muhaddislerin kitaplarına karıştırmışlardır;'
İbnü'l-Cevzî, Mevzuat kitabında (2/293) Darakutnî tarikiyle Hz. Aişe'nin;
"Kim baklayı kabuğuyla birlikte yerse, Allah, ondan onun kadar derdi
çıkarır," şeklindeki sözünü nakletmiş ve şöyle demiştir: "Bu sahih olmayan
bir hadistir. İbn Adiyy: Bu, batıl bir hadistir, demiştir." Süyûtî,
el-Leâli'1-Masnûa'da. (2/218) ve İbn Arrak, Tenzîhü'ş-Şerîa' da
İbnü'l-Cevzî'nin bu ifadesini kabul etmişlerdir.
[145] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 143; İbnü'd-Deyba': Temyiz:
s.60; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 162; Aclûnî, Keşf 1/332.
[146] İbnü'd-Deyba1,
Temyîzü't-Tayyib
mine'1-Habîs'â.e (s.60):
[147] Asıl nüshada bu
şekildedir. Ancak bu hadisi zikreden kitaplarda (âbid) yerine (rahib)
ifadesi yer almaktadır.
[148] bkz. Sehavî, Makasıd s.143; İbnü'd-Deyba': Temyiz: 61; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.163;
Aclûnî, Kcşf: 1/252.
[149] bkz.
İbnü'd-Deyba': Temyiz: 61;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.163;
Aclûnî, Keş£ 1/252.
[150] Bu sözün sahibi olan zat, İmam Malik ve İmam Evzaî'ye
benzetilen, Şam diyarının fakîh ve salih zatı büyük imam Saıd b. Abdülaziz ed-Dimaşkî
et-Tenûhî'dir. 167 yılında vefat etmiştir.
(Allah rahmet eylesin.)
[151] Hadisin tamamı: "Bereket, pidenin küçüklüğünde,
ipin u-zunluğunda ve nehrin küçüklüğündedir", şeklindedir.
[152] Bu hadis, Aclûnî'nin KeşfüTHafa kitabında (1/331) "Şirk tenceresi kaynamaz", şeklinde
nakledilmektedir. Bu ifade, hadisin tahrif edilmiş şeklidir.
[153] bkz. Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.165; Aclûnî, Kcşf: 1/331.
[154] bkz. Sehavî, Makasıd: s.145; Semhudî, Gammaz, s.50; A-liyyü'1-Karî, Kübra:
s.166; Aclûnî, Keşfü'l- Kavukçî, Lü'Jü': s.30Mafa: 1/252; Hut,
Esne'l-Metalih: s. 108; Kavukçî,
Lü'iü'-s. 30.
[155] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.145;
Semhudî, Gammaz, s.50; İbnü'd-Deyba': Temyiz: 62;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 166; Aclûnî, Keş£ 1/252; Kavukçî, Lü'Jü: s.30.
[156] bkz. Sehavî, Makasıd: s.145; İbnü'd-Deyba': Temyiz: 62; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.167;
Aclûnî, Keşf: 1/252; Hut,
Esne'l-Metalib: s. 109.
[157] Bu mana, pek çok sahabîden (r.anhüm) nakledilmiştir.
[158] bkz. Deylemî, Zehru'l-Firdevs: 2/35; İbnü'l-Cevzî:
Mevzuat: 2/285; Sehavî, Makasıd:
s. 146; Semhudî, Gammaz,
s. 50; AliyyüTKarî, Kübra: s. 166; Aclûnî, Keşi: 1/252; Hut, Esne'b Metalib: s.109; Kavukçî, Lü'lü': s.30.
[159] Müellif,
el-Mevzûatü'1-Kübra
kitabında Zerkeşî'nin bu sözünden sonra şöyle diyor:
"Karpuzun faziletine gelince, o da aynı şekildedir. -Yanı bu konuda da
hiçbir şey sahih değildir-. Ancak Tirmizî'nm Şemailinde ve başka eserlerde
karpuz hakkında gelen, Aleyhissalâtü ve's-Selâm
Efendimiz'in karpuz yediği,
özellikle taze hurma ile birlikte karpuz yediği şeklindeki rivayet
sabittir." Bu konudaki hadis Sünen-i -
Ebî Davud ve Sünen'i
Tirmizi'de Hz. Aişe (r.a) den; Peygamberimiz (s.a.v) karpuzu taze hurma ile
birlikte yerdi, şeklinde yer almaktadır. Ebu Davud rivayetinde şu cümle ilave
edilmiştir: "...ve Peygamberimiz
(s.a.v): "Bunun hararetini şunun soğukluğuyla, bunun soğukluğunu şunun
hararetiyle kırıyoruz, derdi." Tamamlayıcı Bilgi: İmam Ahmed'in; Peygamberimiz (s.av)'in karpuzu nasıl yediğini
bilmediği için karpuz yemediği şeklinde zikredilen rivayet sahih değildir. Bazı
âlimler bu konuda uyarıda
bulunmuşlardır. Bunlardan biri
İmam İbn Müflih
el-Hanbefî'dir. Fürü' kitabında (6/308) şöyle demiştir: "İmam Alv
med'in; Peygamberimiz (s.av)'in
yeme şeklim bilmediği için. karpuz yemekten kaçındığı
şeklinde nakledilen rivayet yalandır.
Bu hükmü üstadımız -yani Şeyh
Hafız İbn Teymiyye-zikr etmiştir."
[160] bkz.
Gazzalî, ihya: 1/49,125;
Sehavî, Makasıd: s.146; Semhudî, Gammaz, s.50; İbnü'd-Deyba',
Temyiz: s.62; Aliyyü'l-Karî, Kübra: s.167; Aclûnî, Keş£ 1/25; Kavukçî, Lü'lü':
s.30.
[161] Irakî bu sözü,
İhya Tahricinde (1/49)
İlim bölümünde Talebe ve Üstadın Adabı konusunda ve Taharetin Sırları
bölümünün başında (1/125) zikretmektedir. Münzirî, bu hadisi Ter-gibin başında
parmakların hilallenmesi konusunda zikretmiş ve şöyle demiştir: Bu hadisi
Taberanî, Kebirde İbn Mesud'dan hasen bir isnadla mevkuf olarak rivayet
etmektedir. Daha isabetli olan da budur."
[162] Benzeri bir rivayeti, Tirmizî Süneıiinde (10/240-241)
Edeb bablarmda (Temizlik hakkında varid olan hadisler) babında Sa'd b. Ebî
Vakkas (r.a)'dan rivayet etmektedir: Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki:
"Şüphesiz ki, Allah iyidir, iyiyi sever. Temizdir, temizliği sever. Son
derece ikram edicidir, ikramı sever. Cömerttir, cömertliği sever. Evlerinizin
avlularını temiz tutun." Tirmizî: "Bu, garib bir hadistir, —Senedinde
bulunan— Halid b. Ilyas zayıf kabul edilmektedir", demiştir. Dolayısıyla
hadis, MişkâtüTMcsabîh'de (2/503) "hasen hadistir", diye not
düşülmesine rağmen; Ebubekir İbnü'l-Arabi'nin Arıdatü'h Ahvezî ve
Mübarek-Fûrî'nin Tuhfetü'l-Ahvezî: kitabında (4/20) dedikleri gibi; zayıf
hadistir.
Münavî'nin
Feyzu'l-Kadirdeki (2/239) ifadesi hatadan uzak değildir. Zira, Tirmizî hadisi
hasen kabul etmemiş ve Nab" lusî'nin Zehairu'IMevaris'de (1/237) ifade
ettiği gibi. hadisi sadece bir tarikle rivayet etmiştir.
Heysemî,
Mecmeu'z-Zevaidde (5/132) Hz. Aişe'den; Allah Ra-sûlü buyurdu ki: "islam
temizdir, temiz olun. Zira Cennet'e sadece temiz olanlar girecektir",
hadisini rivayet edip şöyle demiştir: Bu hadisi Taberanî Evsa tia rivayet
etmiştir. Senedinde (Nuaym b. Müverra) bulunmaktadır. O da zayıftır." Sir
yûtî de el'Camiu'sSagîr'de Ebu Hüreyre'den Peygamberimiz (s.a.v)'in; "Gücünüzün
yettiği her şeyle temizlenin. Zira Allah islâm'ı temizlik üzerine bina etti.
Cennete sadece temiz olanlar girecektir", hadisim nakletmiş ve şöyle
demiştir: Bu hadisi E-bu's-Saalîk et-Tarasûsî Ebu Hüreyre'den Rivayetler
cüz'ünde rivayet etmiştir." Şihab el-Hafacî'nin Nesimü'r-Riyaz .fî
Şerhi'ş-Şifa li'1-Kadi Iyaz (1/428) kitabında zikrettiği gibi; Rafiî, bu hadisi
Tarihli Kazvînde rivayet etmiştir.
Bütün bu zayıf hadisler, çeşitli tariklerle nakledilmesi sebebiyle bu
mananın sabit bir aslının olduğunu ifade etmektedir. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'dır!..
[163] bkz. Sehavî, Makasıd: s.148; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.63; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.345; AclÛnî, Keş£ 1/252.
[164] bkz.
İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.6o;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.170;
Aclûnî, Keşf 1/252.
[165] Bu hadisi Sehavî'nin etMakasıdüTHasene kitabının elimizdeki
baskısında bulamadım. Sehavî, bu hadisi bu eserin bir başka yerinde ya da bir
başka eserinde zikretmiş olabilir mi. bilemiyorum. Ancak Sehavî'nin talebesi
İbnü'd-Deyba', bu hadisi Temyizü't-Tayyib
kitabında zikretmiş ve
hadis hakkında yukarıdaki ifadeyi
kullanmıştır. Dolayısıyla bu sözün İbnü'd" Deyba'a nisbet edilmesi daha
doğrudur. (Çev.)
[166] Müellif (rahmetullahi aleyh), eJ-Mevzûatü'J-Kübra'da
şöyle diyor: "Bu ifade, fakihler ve diğer alimlerden sadır olup manası
doğrudur. Nitekim Sahih hadisler arasında Hz. Aişe validemizden şu hadis yer
almaktadır: "Peygamberimiz (s.a.v)'in, Mekke'ye geldiğinde ilk yaptığı
şey, abdest alıp tavaf etmesi idi." Zira Mescid-i Haram'a giren herkesin
önce farz veya nafile olarak tavaf yapması sünnettir. Bir özür veya başka bir
şey sebebiyle tavaf yapma niyeti olmadığı takdirde Tahıyyetü'l-Mescid namazı
kılabilir. "BeytuIIah'ta
tavaf, Tahıyyetül-'Mescid namazı yerme
geçer", hadisinin manası, bu konuda bazı zekâ özürlülerinin yanlış düşündükleri
gibi; Tahıyyetü'l-Mescid namazı
bu mescidde kılınmaz, demek değildir.
[167] bkz.
Sehavî, Makasıd: s. 153;
Semhudî, Gammaz, s.52; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.65;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: 170; Aclûnî, Keşf: 1/252; Hut, Esne'hMetalib: s.lll;
Kavukçî, LiVliV: s.31.
[168] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 155; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.66; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 172; Aclûnî, Keşf: 1/252; Hut,
Esne'l-Metalik s.112.
[169] bkz. İbn
Kesir, Şemail: s.281;
İbn Hacer, PethuTBarî: 6/434; Sehavî,
Makasıd: s.156; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.67; Aliyyü'1-Karî, Şerhıı'ş-Şifa: 1/639; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 173;
Aclûnî, Keşf: 1/252; Zürkanî, Şeı-hu'lMcvahibi'1-Ledünniyyc : 5/151; Hut,
EsneTMetalib: s.113.
[170] Hafız İbn Hacer, FethuTBarî'de (6/434): ''Geyiğin
selâm vermesi hadisi" nin kuvvetli veya zayıf hiçbir senedini bulamadım",
demiştir. Sehavî, etMakasıdü'l-Hasene'de (s.156) Hafız İbn Kesir'in yukarıdaki
sözünü kabul edip naklettikten sonra şöyle demiştir: "Fakat genel olarak
geyiğin konuşması -yani geyiğin selâm vermesi değil, sadece geyiğin Rasulullah
(s.a.y) i-le konuşması- hakkında üstadımızın —Hafız İbn Hacer'in- ibn
Hacib'in Usul-ü Fıkıh
hakkındaki kitabı olan "Muhtasar Kitabının Hadislerinin Tahrici"
kitabında altmış birinci mecliste yer alan birbirlerini takviye eden birkaç
hadis vârıd. olmuştur. (Ebu Gudde diyor ki:) Bütün bu hadisler, olağanüstü bir
olayı isbat konusunda itimad edilemiyecek olan zayıf ve çürük hadislerdir.
Hadisin çeşitli tariklerle gelmesi sebebiyle muhaddis uydurma hükmü veremediği
takdirde; muhtevasının isbatı ancak tercihe layık olan sahih hadisle kabul
edilip sabit olabilir. Bu hadislerin isnadları incelendiğinde hadisin
derecesini düşüren şiddetli ta'n noktalarından uzak olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Yine bu hadislerin metinlerini inceleme esnasında aralarındaki şiddetli çelişki
açıkça görülmektedir. Allame Zürkanî'nin
"Şer-hu'l-Mevahibi'l-Ledünniyye"kitahmd& (5/151) işaret ettiği
gibi; bu hadislerin arasını bulma konusunda açık zorlama yapılmaktadır.
Müellif Aliyyü'1-Karî
(r.a)'nin Kadı Iyaz'ın Şifa kitabına yazdığı şerhte (1/639) yorumladığı gibi;
Hafız ibn Kesir'in, yukarıda zikredilen ifadesiyle bu mananın -yani geyiğin
selâm vermesi ya da konuşması konusundaki hadisin- hiçbir aslının bulunmadığını
ifade etmek istemiş olması da uzak bir ihtimal değildir. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır!..
[171] bkz. Hatib, Tarihu Bağdad: 13/307; Süyûtî, Leâli:
1248; Sehavî, Makasıd: s.158; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.68; İbn Arrak, Tenzih: 1/310;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: a.173; Aclûnî, Keşf: 1/369; Hut, EsneTMetalib: s.115.
[172] Aclunî Keşfü'l-Hafa'da (1/369) bu hadis hakkında şöyle
demiştir: "Leâlî müellifi: Bunun aslı yoktur, demiştir, yani bu lafızla
aslı yoktur, anlamındadır. Zira hadis, bu lafız dışında makbul vecihlerle
rivayet edilmiştir. Bunlardan biri:
"Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır... "hadisidir. Bunu
Tırmizî rivayet etmiş ve "Hasen sahihtir", demiştir. Bu hadisi; Ehu
Da-vud, Hakim, İbn Hıhban ve Beyhakî de rivayet etmiş ve sahih olarak kabul
etmişlerdir. Bir başka rivayet ise İbn Mace'nin E-bu Hureyre'den naklettiği
rivayettir.(Çev.)
[173] Asıl nüshada ve müellifin el-MevzûatüTKiibra adlı eserinde
(yetmiş fırka) diye geçmektedir. Düzeltme, Süyûtî'nin el-Leâli'l-Masnûa
kitabından alınmıştır. Hadis, (bu lafzıyla) hiç şüphesiz uydurmadır.
Üstadımız İmam Muhanımed Zahid el-Kevserî (r.a)'nin; Peygamberimiz
(s.a.v)'den sonra çıkacak mezhep ve fırkalar, bunların sayıları, bunlar
arasında kurtuluşa erecek olanlar ya da helak olacaklar hakkında gelen hadisler
konusunda Ebu Muzaffer el-İsferayinî''nin et-Tcbsîr fi'd-Din kitabı için
yazdığı takdim yazısında ve Ebu Mansur el-Bağdadî'nin eî'Fark bey ne'1-Firak
kitabının takdim yazısında araştırma ve incelemesi, bulunmaktadır. Bu inceleme,
araştırmacıların mutlaka başvurması gerekli olan, takdire değer bir
çalışmadır.
[174] bkz. Buharı, Sahih İlim 15 {FethuTBaıi 1/151);
Zemah-şerî, Faik 1/623; Ebu Ubeyd, Garibü'l-Hadis: 3/369; Sehavî, Makasıd
s.159; İbnü'd-Deyba', Temyiz s.68;
Aliyyü'1-Kari: Kübra: s.174; Aclunî, Keşf: 1/370.
[175] Buharî, Sahihinde (İlim 15; Fethıı'lSarî: 1/151) bu
hadisi muallâk olarak ve kesin bir siga ile zikretmiştir. Hadis,
Ki-tabu'l-İlim'de, 15 nolu İlim ve Hikmette imrenme babında (0-mer dedi ki)
ifadesiyle nakledilmiştir. Hadis, isnadı kesin bir siga ile olarak
nakledildiğine göre; Buharî'ye göre Hz, Ömer'e kadar isnadı sahih olan -mevkuf-
bir hadistir.
[176] Bu son cümle, Bişr el-Hafî'nin sözüdür. Nitekim 181.
hadiste de zikredilecektir.
[177] Müellif, burada (Bir rivayete göre manası şudur) ifadesiyle gayet güzel
bir ifade kullanmış olmaktadır. Zira (tüsevvcdü) kelimesinin manası
hakkında en isabetli
ifade, İmam Ebu Ubeyd
Kasım b. Sellâm'm
GaribüTHadis (3/369) kitabında
zikrettiği şu manadır: "Bu hadisin manası şudur: Yaşınız küçükken henüz
gözde efendiler, başkanlar olmadan ilim öğrenin. Bu durumdan Önce ilim
öğrenemezseniz, yaşınız ilerledikten sonra utanır, cahil kalırsınız. O zanan
küçüklerden ilim öğrenemezsiniz. Bu durum ise sizi rahatsız eder."
Zemahşeri ise Fâ-ik kitabında (1/623) bu sözün manası hakkında şöyle demiştir:
"-Dil alimlerinden- Şemir diyor ki: Evlenmeden, ev sahibi ve aile reisi
olmadan Önce ilim Öğenin." Hafız İbn Hacer Fethu'l-Bari'de (1/152) bu iki
manayı kabul ederek nakletmiş, diğer görüşleri zayıf kabul etmiştir.
[178] bkz. Süyûtî, Leâlî: 2/327; Münavİ, Feyzü'l-Kadir. 4/443; Aliyyü'1-Karî, Kübra: a.175;
Aclunî: Keşf. 1/370;
Hut, Esnek Metalik s.115;
Şevkânî, Fevaid: s.242.
[179] Hadisin bir başka lafzı, {...Altmış sene ibadetten
daha hayırlıdır.) şeklindedir. (Aclunî, Keşf 1/370)
[180] Zehebî, el'Iber
kitabında (2/5) şöyle diyor: "es-Seriyy b. Mugalles es-Sekatî, Ebu'l-Hasen
el-Bağdadî: Büyük evliyadan biridir. Hüşeym ve diğer muhaddislerden hadis
Öğrendi. Maruf
el-Kerhî'nin
sohbetlerinde bulundu. Onun bazı özel halleri ve kerametleri vardır. Doksan
küsur yaşlarında iken 253 yılında vefat etti. Rahmetullahi aleyh.
[181] Buradaki tekbir, İmam Abülhayy el-Leknevî'nin esSiâye
fî keşf ma fî Şerhi'l-Vikaye kitabında olduğu gibi; ezan, kamet ve namazdaki
tekbirler demektir.
[182] bkz. Abdürrezzak Musannef: 2/74; Tirmizî, Sünen (İbn
A-rabî: 2/91; Mübarek-Fûrî: 1/243); İbn Hacer et-Teihisu'lHabîr 1/225; Süyûtî,
Hâvi: 1/535; Sehavî, Makasıd: s.160; Semhudî, Gammaz: s.54; İbnü'd-Deyba',
Temyiz: s.68; AliyyüTKarî, Küb-rn: s.176; Aclûnî, Kcşf: 1/252; Hut,
Esne'l'Metalib: s.118: İbn Abidin, Reddü'tMuhtar Haşiyesi: 1/259; Kavukçî,
Lü'lü': s.31.
[183] Zehebî, Ibcr'de (1/113) diyor ki: "Bu zat, Irak
halkının yaşlı fakîhi imam Ebu Imran İbrahim b. Yezid en-Nehaî'dir. Alka-me,
Esved ve Mesruk'dan ders almış; çocukken Hz. Aişe'yi görmüştür. 95 yılında
vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin." İmam İbrahim en-Nehaî'nin «Tekbir
cezimdir» sözünü Tırmizî, Sünelimde (İbn Arabi şerhi: 2/91 ve Mübarek-Fûrî
şerhi: 1/243) Selâmın hazfinin sünnet olduğu hakkında gelen hadisler babında
ibrahim en-Nehaî'den nakletmiştir. Hafız İbn Hacer et-Telhîsu'î-Habîr'&e
(1/225) şöyle demiştir: "Bu hadisin bu lafızla aslı yoktur. Bu, ibrahim
en-Nehaî'nin sözüdür. Tirmizî, bunu ibrahim
en-Nehaî'nin sözü olarak
nakletmiştir/' Sehavî,
eb Mekasıdü'lHasene'de (s, 161) şu tahrici ilâve etmiştir: "Bu hadisi, onun tarafından -yani İbrahim Nehaî'nin sözü
olarak-Said b. Mansur Süneninde (Kıraet cezimdir, Ezan cezimdir) ilâvesiyle
rivayet etmiştir. Yine ondan nakledilen bir lafızda: Onlar tekbiri
cezmediyorlardı, ifadesi yer almaktadır." Süyûtî, el-Hâvı Ii'1-Fetâvâ 'da
(1/535) "(Tekbir cezimdir), hadisi hakkında kesin cevap" konulu
fetvada şöyle demiştir: "Bunun hadis olması konusuna gelince, bu sabit
değildir. Hafız İbn Ha-cer'in dediği gibi; bu, İbrahim en-Nehaî'nin sözüdür. Bu
sözün Nehaî'den nakledilen şu senedine vakıf oldum. Abdürrezzak Musannef inde
(2/74) şöyle demiştir: Yahya b. Ala', Mugîre'den naklediyor: İbrahim eırNehaî
dedi ki: "Tekbir cezimdir. Mânâsı
şudur-' Tekbir uzatılmaz."Rivayette bu şekilde
açıklamalı olarak gelmiştir. Bu açıklama, ya İbrahim en-Nehaî'den rivayette
bulunan raviden, veya Yahya b. Alâ'dan, yahut Abdürrez-zak'dan
nakledilmektedir. Bu zatların her biri, bu sözün manasında öncelikle
başvurulacak zatlardır.
Hafız İbn Hacer,
et-Telhisu'lHabir'de(.H225) şöyle demiştir: "Bu manada Tirmizî, Ebu Davud
ve Hakim'in Ebu Hüreyre hadisi olarak naklettiği "Selâmın hazfi
sünnettir", hadisi bulunmaktadır. Selâmın hazfı demek, selâm vermede
süratli olmak demektir. "Cezim" kelimesiyle anlatılmak istenen
budur. İbnü'1-Esîr, Nihaye 'de şöyle demiştir: "Bunun manası tekbir ve
selâmın uzatılmaması, tekbirin son harfinin harekesinin er kunmaması, son
harfinin sakin kılınmasıdır." Muhıbb et-Tabe-rî de bu görüşe katılmıştır.
İbn Hacer devamla diyor
ki: Bu tartışmalıdır. Zira (hareke) karşılığında (cezim) ifadesinin
kullanılması Arap dili alimlerinin yeni ıstılahıdır. Böyle yeni bir ıstılah,
-bu sözün nebevi bir hadis olduğu farz edilecek olursa- nebevi lafızlar için nasıl
kullanılabilir? Zira Muhakkik Allâme İbn Abidin'in Reddü'l-Muhtar Haşiyesi' nde
(1/259) ifade ettiği gibi; Arap nahiv alimlerinin yeni ıstılahına göre (cezim)
mutlak olmayıp sadece okuyan kişinin harfin harekesini sükûnla o kumaşıdır.
Süyûtî, Hâvi'de (1/536) şu husus ilâve etmektedir Tekbirdeki cezmin, tekbirin
sonunun sükûnla okunması olarak açıklanması, ravinin açıklamasına aykırı
olduğu için reddedilir. Usûl İlminde kararlaştırıldığı gibi, ravinin
açıklamasına başvurulması daha evlâdır. Bu mana, ayrıca hadis ve fıkıh ehlinin
açıklamalarına da aykırıdır."
(Kardeşim!..) Bazı
değerli Şafiî ve Hanefî fakihleri tarafından (Ezan cezimdir. ikamet cezimdir.
Tekbir cezimdir) ifadesinin fıkıh kitaplarında nebevi hadis olarak
zikredilmesine aldanma. Bu sözün İbrahim en-Nehaî'nin sözü olduğunu, nebevi
hadis olmadığını öğrendin. Bu babda itimad edilecek olan görüş, değerli ilim
erbabı olmalarına rağmen fıkıh erbabının değil, mır haddislerin görüşüdür. Zira
Üstadımız İmam Kevserî, Takıy-yü'd-Din es-Sübkî'nin esSeyfü'sSakîî fi'r-Redd
alâ ibn Zefîl kitabına yazdığı takdim yazısında (s.4-5): "Her ilimde o
ilmin imamlarına itimad edilir, başkalarına değil. Zira bir ilimde imam olan
kişi, belki başka bir ilimde avam (sıradan insanlar) mertebesinde olabilir."
demiştir.
Nassların anlaşılması
ve bu nasslardan hüküm çıkarılması konusunda yegâne merci, fıkıh alimleri
olduğu gibi; Peygamberimiz (s.av)'den nakledilen hadislerin sübutu konusunda
başvurulacak yegâne merci de hadis alimleridir. Diğer ilimlerde de aynı şekilde
ehline başvurulur. İmam Abdülhayy el-Leknevî, bu ko-nuyu birkaç kitabında en
güzel şekilde incelemiştir. Ben de Leknevî'nin bu ifadelerini
elEcvibetü'IFâdıle li'1-Es'ileti'l-AşeratiTKâmile kitabına yazdığım dip
notlarda (s.30-32) özetledim. Önemine binaen oraya müracaat edilmelidir. Zira
bu malûmat, elde edil-mesi için özel yolculuk yapmaya değecek kadar önemli ilmi
me-sclelerdendir!.. (bkz. Hadis No: 96, 109, 344, 357, 414)
[184] Bu cümle, hadisin bir kısmıdır. Bu hadisin devamı bazı
kitaplarda şu şekildedir:
"Kadınlar akıl ve dinleri noksan kimselerdir. Peygamberimize Dinlerinin noksanlığı
nedir? diye soruldu. Şöyle
buyurdu- Onlardan her biri ömrünün yansını namazsız geçirir. "Bu lafızla
aslı yoktur.
[185] bkz. İbn Hacer,
et-Telhîsu'1-Habh: 1/162; Sehavî,
el Makasıd: s.164; Semhudî, Gammaz s.55; îbnü'd'Deyba', Temyiz:
s.70; Aliyyü'1-Karî, Kühra:
s.177; Aclunî: Keşi:
1/379; Kavukçî, Lü'lü': s.31.
[186] Bu sahih
hadis Buharî'nin Sahihinde (1/345) Kitabü'l-Hayz'da, 6 nolu Hayızlınm
orucu terk etmesi babında; Müslim'in Sahihinde (2/67) Kitabül-İman'da, (133
nolu) Taatlerin eksikliği sebebiyle imanın eksilmesi babında rivayet ettiği şu
hadistir. Lafız Buharî'ye aittir: Ebu Said el-Hudrî'den rivayet edildiğine
göre;
Rasûlullah (s.a.v) bir
Ramazan bayramı ya da Kurban bayramı sabahı namazgaha çıktı ve hanımlara şöyle
seslendi:
-"Ey hanımlar
topluluğu/.. Sadaka verin. Bana sizlerin Cehennem ehlinin çoğunluğu olduğunuz
gösterildi, "dedi. Hanımlar:
-Ey Allah'ın Rasûlü!..
Bu ne sebepledir? diye sordular. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle cevap verdi:
—"Siz çok lanet
okuyorsunuz. Beylerinize nankörlük ediyorsunuz. Dengeli bir adamın aklını,
aklı ve dini noksan olan sizlerden daha çok başından alan kimse göremedim.
''Kadınlar: -Ey Allah'ın Rasûlü!.-Bizim dinimizin ve aklımızın noksanlığı
nedir? diye sordular. Peygamberimiz
(s.a.v):
-"Kadının
şahitliği, erkeğin şahitliğinin yarısı değil midir? D&-di. Kadınlar:
—Evet, dediler.
Peygamberimiz (s.a.v):
—"işte bu onların
akıllarının noksanlığı sebebiyledir. Kadın hayız gördüğü zaman namaz kılmıyor
ve oruç tutmuyor, değil mi? dedi. Kadınlar:
-Evet, dediler.
Peygamberimiz (s.a.v): —"Bu da onların dinlerinin noksanhğındandıı; dedi.
Müslim Sahih' inde (2/65-68) İbn Ömer ve Ebu Hüreyre'den Ebu Said el-Hudrî'nin
hadisi ile aynı manada bir hadis rivayet etmektedir. Bu hadisin sonunda şu
ifade yer almaktadır: "Seviyeli bir kadın: Ya Rasulallah!.. Akıl ve din
noksanlığı nedir? diye sordu. Peygamberimiz (s.a.v): "Kadının aklının
noksanlığı; iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk
sayılması-dır, işte bu akim noksanlığıdır. Günlerce namaz kılmadan bekler,
Ramazanda da orucunu açar, dedi. Bu da onların dinlerinin noksanlığıdır, dedi.
Söz konusu -uydurma-
hadise en yakın ifade, Müslim'deki sahih hadiste yer alan (kadın günlerce
bekler de namaz kılmaz) cümlesi olup bu sebeple bu uydurma hadise gerek
kalmamaktadır. Şeyh Abdurrahman cl-Cezîrî'nin telifi olan ebFıkh
alel'Meza-hibi'IErbaa'nın, Mısır Vakıflar Bakanlığı baskısından ayrı bağımsız
olarak yapılan baskısında (1/128) merhum Cezîrî, Hayız babında hayzın en çok
müddetinin on beş gün olduğu görüşünde olanların delillerim zikrederken şu
ifadelere yer vermektedir: Bunlardan biri: Fıkıh kitaplarında meşhur olan şu
hadistir: Peygamberimiz (s.av): "Kadınlar akılları ve dinleri noksan olan
kişilerdir, buyurdu. Kendisine: Kadınların dinlerinin noksanlığı nedir? diye
soruldu. Peygamberimiz (s.av): "Kadınlardan her biri ömrünün yarısını
namazsız geçirir", dedi. Fakat bu hadis sahih değildir. Gerçek şudur ki;
Bu sözün hiçbir anlamı yoktur. Zira kadınların hayızh iken namaz kılmalarına
engel o-lan, bizzat Şeriat koyucunun ta kendisidir. Kadınların günah"lan
nedir ki, bu haksız vasıfla nitelendirilmektedirler?." Cezî-rî'nin sözü
burada sona ermektedir.
(Ebu Gudde diyor ki:)
"Hanımlardan her biri, ömrünün yarısını namazsız geçirir", cümlesi
sahih ve sabit olmayan bir ifadedir. Ama hanımların akü ve din noksanlığıyla
nitelendirilmeleri, Buharı ve Müslim'in Sahihlerinde nakledildiği gibi; sabit
ve sahihtir. Şeyh Cezîrî'nin akılları ve dinlerinin noksan olmasından dolayı
kadınların kınandıkları şeklindeki kanaati varid değildir. Bu onların
yaradılıştan gelen fıtrî durumlarıdır. Kınama kanaatinde olan hiçbir kimse
yoktur. Hafız İbn Hacer Fethu'l'Barî'Ae (1/346) ve ona tabi olarak Kastallânî
Irşadü'-Sari'de (1/444) şöyle demiştir: "Kadınların akıllarının ve dinlerinin
noksan oluşunu zikretmekten asıl amaç; kadınları kınamak değildir. Zira bu
durum, yaradılışın aslında mevcuttur. Fakat buna dikkat çekilmesi, onların,
fitnesine aldanmaktan sakındırmak içindir. Bu sebepledir ki Cehennem azabı,
noksanlık dolayısıyla değil; nankörlük ve diğer sebepler dolayısıyla
zikredilmiştir."
Diğer taraftan, ''Siz
hanımlardan her biriniz, Ömrünün yarısını namazsız geçirir", hadisini bazı
Şafiî ve Hanbelî fakihler delil olarak zikretmektedirler. Fettenî, Tezkiretü'l-
Mevzuat' ta (s.33) şöyle demiştir: "Şafiî imamlardan Beyhakî diyor ki:
Bazı fakihlerinıiz bunu zikretmektedirler. Bu hadisi çok aradım ama bulamadım.
Bunun hiçbir isnadı yoktur. Hanbelî imamlardan İbnüTCevzî diyor ki:
Ashabımızdan bazıları bunu zikretmektedirler. Ben bunu -hadis olarak-
bilmiyorum. Nevevî bu hadis hakkında şöyle demiştir: Batıldır, aslı yoktur
demiştir. Başkaları da bu şekilde söylemişlerdir."
Bu ifadeler; 95, 109,
344, 357 ve 414 no.lu hadislerde zikrettiğim şu hususu desteklemektedir: Her
ilim, bu ilimle meşgul olan ehlinden alınır. Hadis, zirveye ulaşan
muhaddislerden; fıkıh da tetkik ehli fakihlerden alınır.
[187] bkz. Sehavî, Makasıd: s.166; Semhudî, Gammaz: s.55;
İb" nü'd-Deyba', Temyiz: s.70; AliyyüTKarî, Kübra: s.179; Aclûnî, Keşi
1/252; Hut, Esne'bMetalıb: s.118.
[188] Yani Peygamberimiz (s.a.v)'den bu konuda özel olarak
bir hadis gelmemiştir. Bazı şahabı ve tabiînden bazı işlerde bazı tebrik
cümleleri nakledilmiştir. Hafız Süyûtî bu rivayetleri Vü-sûlü'î'Emanî
brHusûli't-Tehanî ismini verdiği risalede toplamıştır. Bu risale, el-Hâvi
li'1-Fetavîkitahı içerisinde ve ayrıca müstakil olarak basılmıştır.
el-Mevahibü'1-Lediinniyye, Mır vatta've başka eserleri şerheden, muhaddislerin
son halkası Muhammed b. Abdülbakî ez-Zürkanî'nin tebrikleşme ve bu konuda
varid olan hadisler hakkında nefis bir risalesi bulunmaktadır. Bu risale
Mısır'da basılmıştır.
[189] bkz.
Sehavî: Makasıd: s. 168;
Semhudî, Gammaz: s.56; İbnü'd-Deyba', Temyiz s.72;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.180; Aclûnî, Keşf 1/252; Hut, EsneTMetalib: s.119;
Kavukçî, Lülü1: s.32.
[190] Sehavî'nin; "Bunu bu lafızla bilmiyorum",
ifadesi, bu cümlenin bir başka lafızla nebevi hadis olarak geldiği izlenimi
vermektedir. Oysa böyle değildir. Bu ve bu manadaki ifadeler, hadis olarak
gelmemiş, muhterem insanların sözlerinde
yer almıştır.
Hattabî'nin
Kitabü'l-Uzle'&e (s.64) Abdullah b. Huneyf tarikiyle naklettiği şu
rivayette geçen söz de bu güzel sözlerden biridir: "Ömerb. Abdülaziz
(rh.a), Muhammed b. Ka'b el-Kurazi'ye: -Kişinin hangi hasletleri onun değerini
düşürür? diye sordu. Muhammed b. Ka'b:
-Çok konuşması, sırrım açığa vurması ve herkese güvenmesi-dir, diye
cevap verdi.
[191] bkz. Sehavî: Makasıd s.168; İbnü'd-Deyba', Temyiz
s.72; AJiv^vi-iTo^ Kübra: s.181; Aclûnî, Keşi 1/386.
[192] bkz.
Sehavî, Makasıd: s. 177;
Semhudî, Gammaz: s.58; Îbnü'd-Deyba', Temyiz: s.75; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 184; Ac-lûnî, Keşf: 1/404; Kavukçî,
Lü'lü': s.32.
[193] Cîze: Nil kıyısında, Kahire'ye yakın bir köydür, şimdi
Ka~ hire'ye birleşmiştir.
[194] bkz. Sehavî, Makasıd s.178; Semhudî, Gammaz: s.58; İV
nü'd-Deyba', Temyiz: s.75;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.184; Aclûnî, Keşf: 1/405; Hut, Esne'I-Metalik s.124.
[195] bkz. Nesaî, Sünen: 7/61 No 3939 (Işretü'n-Nisâ: 1);
Sehavî, Makasıd: s.180; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.76; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.
186; Aclûnî, Keşf: 1/405; Hut,'Esne'bMetalib: s. 125.
[196] imam İbn Fûrek'in sabit olmayan bazı uydurma hadisleri
zorlama yorumları tenkit edilmiştir. Bu, onun uydurma hadislerin sabit
olduğunu farz ederek bu hadislerin anlamı hakkında yaptığı şahsî içtihadıdır.
Üstadımız Kevserî (r.a), Beyhakî'nin ebEsma
ve'sSıfat kitabına yazdığı uzun
mukaddimede (Y) sayfasında
şöyle demiştir: "İmam Ebu Bekir Muhammcd b. Hasen b. Fûrek'in Allah'ın sıfatları ile
ilgili hadisleri te'vil konusundaki kitabı meşhurdur. İbn Fûrek,
çok zayıf ve çürük hadislere hiç temas etmeyip sadece sabit olan
hadislerle yetin-seydi, yorumlarında daha isabetli olurdu".
Yine merhum üstadımız
Kevserî, el'Imta' bisîretıTImameyn Hasen
b. Ziyad ve Muhammed b. Suca' isimli kitabında (s.64)
şöyle diyor:
"Bazılarının bazı uydurma rivayetleri uydurma olduğunu kabul ettikleri
halde yorumlamalarına gerek yoktur, İbn Fûrek ve başkalarının yaptığı gibi bu
uydurma haberlerin sahih olduklarını farz ederek uzun uzun yorum yapmalarına da
ihtiyaç yoktur." Zira yorum, sahih ve sabit olan rivayetler için yapılır.
Bu rivayetler kesinlikle sahih ve sabit olmadığına göre bunların yorumuna ve
tevcihine gerek yoktur.
[197] bkz. Ahmed b. Hanbeî, Müsned: 5/416; Münzirî, Tergih: 1/132; Heysemî, Mecıneu'z-Zevâid:
1/235; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.76;
Âliyyü'1-Karî, Kübra: s.192; Aclûnî, Keşf: 1/412.
[198] (Abdülfettah Ebu Gudde diyor ki) Saganî'nin bu hadis hakkındaki uydurma olduğu
iddiası kabul edilemez. Hafız Münzirî, bu hadisi et-Tergîb
ve't-Terhîb' de (1/132-133) Ebû
Eyyûb el-Ensarî' (r.a) den şöyle rivayet etmektedir:
Allah Rasûlü (s.av)
yanımıza geldi ve: — "Ümmetimden hilâlleyenler ne güzeldir!., "dedi.
Ashab: -Hilâlleyenler kimdir ya
Rasülallah? diye sordular.
Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurdu:
--'Abdest alırken
parmak aralarını hilâlleyenler ve yemekten sonra dişlerini temizleyenlerdir.
Abdestte hilâlleme ağza ve burna su vermek, parmak aralarını ıslatmaktır.
Yemekten sonraki hilâlleme ise, diş aralarındaki yemek artıklarını temizlemektir,
insanla daima beraber olan iki melek için, namaza durduğunda dişleri arasında
yemek artıkları görmelerinden daha sıkıntılı bir şey yoktur". Bu hadisi
Taberanî Kebir' de rivayet etmiştir.
Yine Taberanî'nin
Kebir' de ve İmam Ahmed'in Miisned'mde (5/416) Ebû Eyyub ve Atâ'dan
rivayetlerine göre; Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur: ''Ümmetimden abdest alırken
parmak aralarını hilâlleyenler ve yemekten sonra dişlerini temizleyenler ne
güzeldir!.."''Bu hadisi Taberani Evsat'ta Enes hadisi olarak rivayet
etmiştir. Hadisin bütün tarikleri Vasıl b. Abdurrahman erRakaşî'de
birleşmektedir. Şube ve başka âlimler Vasıl'ı sika/güvenilir olarak kabul
etmiştir."
Hafız Münzirî, bu
hadise (an) lafzıyla başlamış, sonunda da senedi hakkında bilgi vermiştir. Bu
hadis, Münzirî'nin kitabının başında (1/3-4) belirttiği gibi; sahih veya hasen
ya da buna yakındır ama zayıf değildir. Zira yine Münzirî, kitabının başında;
"Hadis zayıf ise onun başında (Ruviye/rivayet olundu) lafzını
kullandığını ve bu durumda hadisin sonunda ravileri hakkında söz
söylemediğini" ifade etmiştir.
Hafız Heysemî,
Mecmeu'z-Zevâid'Ae (1/235) Ebu Eyyub (r.a) hadisini Taberanî'nin Kebirinden uzunca,
yine Taberanî'nin Kebirinden ve İmam Ahmed'in Mû'snedinden kısaca nakletmiş;
"Her ikisinin isnadlarmda (Vasıl er-Rakaşî) vardır. O da zayıftır",
demiştir. Heysemî daha sonra Evsaf taki Enes hadisini nakletmiş ve
"Senedinde ÛVIuhammed b. Hafs el'Ensarî) vardır. Bu raviyi tanıyan,
tanıtan birini bulamadım", demiştir. Dolayısıyla hadisin sahih oluşu
ihtilaflıdır.
Fakat Zehebî'nin Mizan'
da (4/329) Hafız Münzirî'ye nisbet ettiği gibi; Hafız Münzirî (Vasıl
eı-Rakaşî)'nin (Vasıl b. Abdurrahman er-Rakaşî) olduğunu belirtmiş; Hafız İbn
Hacer Tehzibü't-Tehzib' de (11/104) bunu şu ifadesiyle reddetmiştir: "Bu
ravi, Vasıl b. Abdurrahman Ebu Hurra el-Basrî'dir, Rakaşî değildir. Buharı
Tarihinde, İbn Ebî Hatim el-Cerh ve'tr Ta'dil'de, Hazrecî Hulasa'da Vasıl b. Abdurrahman
Ebu Hur ra'nin (Rakaşî) olarak nisbet edildiğini zikretmemiştir. İmam Ahmed'in
Müsnedindeki senedinde ise babasının ismi zikre" dilmeksizin (Vasıl
er-Rakaşî), şeklinde yer almıştır. Böylece Hafız Hcysemî'nin sözü tercihe layık
olmuştur. Zira (Vasıl b. Saib er-Rakaşî), zayıf olduğunda ittifak edilen bir
ravidir. Dolayısıyla hadis bu tarikten zayıftır, ama Saganî uydurma olduğu
açıktır dese de, uydurma değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah Teâlâ'dır!..
[199] Parantez arasındaki bu ifade, bir önceki dipnotun
başından alınmış olup, önemine binaen dikkat çekmek için metne alınmıştır.
(Çev.)
[200] bkz. Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.191; Aclûnî, Keşi 1/415;
Hut, Esne'bMetalıb: s. 126.
[201] bkz. Sehavî, Makasıd: s.183; Semhudî, Gammaz: s. 60; İbnü'd-Deyba\ Temyiz: s.77; Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.189; Aclûnî, üTesf 1/413.
[202] bkz. Sehavî, Makasıd: s.182; İbnü'd-Deyba1, Temyiz: s.77: Aliyyü'1-Karî, üTüAra: fi.188;
Aclûnî, /fe^f 1/411; Hut, Esne'l Metalik s.129.
[203] bkz. Sehavî, Makasıd: s.185; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.78
; Aliyyü'1-Karî, ATii/jıa: s.193; Aclûnî, iTe^f 1/419; Hut,
&^e'7-M5ta.Mrs.13L
[204] Hadis, şu şekilde de nakledilmektedir: "Mescidde konuşma, ateşin odunu yiyip
bitirdiği gibi, iyi amelleri yiyip bitirir."
[205] bkz.
Sefarînî, GızâüTElbab Şerh
ManzûmetıTÂdab: 2/2; Gazzalî, İhya: 1/152; Zebîdî, İhya Şerhi: 3/31; Sübkî,
Tabakatü'ş-Şafiiyye: 4/145; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.194; Aclûnî, Keşi: 1/423.
[207] bkz. Sehavî, Makasıd; s.188; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.79; AliyyüTKarî, Kübra: s. 195;
Aclûnî, Keşf: 1/428.
[208] Zehebî Iber'de diyor ki: "Ebu Said el-Harraz diye
meşhur olan bu zat, sufiyye şeyhi büyük zahid Ahmed b. İsa'dır. 28ö yılında
vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin."
[209] bkz. İbn Abdil-Berr,
Nüzhetü'l-Mecalis: 2/19; Sehavî, Makasıd: s.188;
İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.79;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.195; Aclûnî, Keşf. 1/430; Hut, EsneTMetalib:
s.132.
[210] Zehebî Iber'de diyor ki: "Bu zat, Medine'nin
alim, zahid ve vaizi Ebu Hazim Seleme b. Dinar el-Medenî el-A'rac'dır. Güvenilir
bir zattır. Zamanında onun benzeri yoktu. Hikmetli sözleri ve güzel
vaazları vardı. 140
yılında vefat etmiştir." Ebu Hazim'in; "Güzellik, rahmete
vesiledir", sözü; bir şeyin güzelliği, ona rahmet ve şefkat
gösterilmesine vesile olur, demektir. Bu sözün; Hafız İbn Abdü'Berr
Nüzhetü'l-Mecalis kitabında (2/19-20) zikrettiği güzel bir hikâyesi vardır.
[211] Hadisteki
"feraizuküm"
kelimesi kitapta sehven
hatalı olarak (ferîzukum) şekilde yazılmıştır. Doğrusu, bu hadisi zikreden
diğer bütün kaynaklarda olduğu gibi "feraizuküm" şeklindedir. (Çev.)
[212] bkz. Sehavî, Makasıd: s.188; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.80; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.195; Aclûnî, Keşf: 1/428; Hut, Esne'l-Metalıb: s.127.
[213] Müellif Aliyyü'1-Karî, bu ifadeyle hadisin manasının
sabit olduğuna işaret etmektedir.
Bu, doğrudur. Temim
ed-Darî (r.a)'den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.av) şöyle buyurmuştur: "Kulun kıyamet günü ilk hesaba
çekileceği şey namazıdır. Eğer namazı
tam olarak eda etmişse, ona tam olarak yazıhr. Tam olarak eda etmemişse, Allah Teâlâ meleklerine şöyle buyurur: Bakın, kulum
için farzlarım tamamlayacağınız nafile ibadet bulabilecek misiniz? Sonra zekât
da aynı şekildedir. Sonra diğer ameller
de buna göredir". Bu hadisi İmam Ahmed (4/103), Ebu Davud (1/229 Salat
145), İbn Mace (1/458 İkame
202) ve Hakim (1/263) rivayet etmiştir. Zikredilen lafız, İmam Ahmed'e aittir.
Bu hadis, nafilelerin farzların eksikliğini tamamlaması konusunda açıktır. Bu
manada pek çok sahabî-den nakledilen başka sahih hadisler de vardır.
[214] bkz. İbnüTCevzî, Mevzuat: 1/223; Gazzalî, İhya: 1/9;
Ac-lunî, KeşfAlAZZ.
[215] İbnüTCevzî, Mevzuat: 1/223; Bu, uzun bir hadis olup
her cümlesi yalan olduğunu haykırmaktadır.
[216] bkz. Sehavî, Makasıd: s.192; İbnü'd-Deyba', Temyiz
s.81; AliyyüTKarî, Kübra: s.196; Aclunî,
Keşi: 1/436; Hut, EsneT Metalıb:
&.128.
[217] Mana açısından
Tırmizî (7/94; Siyer 37),
Nesaî (7/149; Bey'a 18) ve İbn
Mace'nin Sünen' lerinde (2/960; Cihad
43), Malikin Mu vatta'da (2/982; Bcy'a 2) ve İbn Hıbban'm Sahili' inde (7/41
No: 4536) rivayet ettikleri şu sahih hadis dolayısıyla bu uydurma hadise gerek
yoktur. (Hadisin lafzı, İmam Malik'e ait olup başka âlimlerden biraz ilâve
yapılmıştır):
Ümeyme bt. Rukayka
(r.anha) anlatıyor: Bir gurup kadınla birlikte İslâm üzerine bey'at etmek üzere
Allah Rasûlü'ne gittik. Kadınlar:
-Ya RasûîallahL Biz,
sana Allah'a şirk koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarımızı
öldürmemek, ellerimiz ve ayaklarımız arasındaki yavrularımıza iftirada bulunup
bühtan etmemek, meşru hususlarda isyan etmemek üzere bey'at ediyoruz (söz
veriyoruz)", dediler. Allah Rasûlü (s.a.v): -"Gücünüzün ve
takatinizin yettiği kadar" ifadesini kullandı. Hadisin râvisi Ümeyme diyor
ki: Bunun üzerine bey'at eden kadınlar:
-Allah ve Rasûlü bize
kendi nefsimizden daha merhametlidir. Haydi sana bey'at edelim, Ya RasûlallahL
dediler. -Feihu'l-Barî'deki (8/488) bir rivayete göre; Elini uzat, nıusafaha
edelim (tokalaşalım), dediler- Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle
buyurdu:
-''Sîzin bey'atinizi
sözle kabul ettim. Ben kadınlarla tokalaş-mıyorum. Benim yüz kadına sözüm, bir
kadına sözüm gibidir". Sehavî, el-Makasıdü'1-Hasene' de (s.193) diyor ki:
"Nesaî'nin lafzı; Benim bir kadına sözüm, yüz kadına sözüm gibidir",
şeklindedir. Bu hadis, Buharî ve Müslim'in şartlarına uygun o3ma-sı sebebiyle,
Darakutnî'nin; Buharı ve Müslim'in Sahihlerine mutlaka almalarının gerekli
olduğuna hükmettiği hadislerden biridir."
Ebu Gudde diyor ki:
Sünerri Nesaî'nin elimizdeki matbu nüshasında hadis; "Benim yüz kadına
sözüm, bir kadına sözüm gibidir", şeklindedir. Sehavî'nin zikrettiği
lafız, belki de Sünen-i Nesaî'nin yazma nüshalarından birinde zikredilmiş
olabilir. Tamamlayıcı Bilgi: Hafız İbnüTCevzî diyor ki: Aleyhis'Selâm'a bey'at
eden kadınlardan isimleri tesbit edilebilen kadın sayısı dört yüz elli yedidir.
Rasulullah (s.a.v) bunlardan hiçbir kadınla bey'at için tokalaşmamış,
hanımların bey'atini sadece sözle kabul etmiştir. (Bu bilgi notu, Fas'lı Hadis
Hafızı merhum üstadımız Abdülhayy el-Kettanî'nin ct--Tcratîbüı-İdariyye: II
222 kitabından alınmıştır.) ŞemsülHak el-Azîm-Âbadî'nin Sünen-i
Darakutnî'üzerine yazdığı ta'likatında (4/147) "Ncvadir" bahsinde
belirttiği gibi; Kadı Beşîruddin b. Kerîmüddin el-Kınnevcî el-Hindî (r.a)'nin
nâmahrem kadınlarla tokalaşmanın haram olduğunu uzun uzun anlattığı bir
risalesi bulunmaktadır. (Not: Yabancı hanımlarla tokalaşmanın haram olduğu
konusunda Suriye'li muasır alimlerden Muhammed el-Hamid'Cöl. 1970)in
HukmüTIslâm fîMusaiahati'l-Mercti'l-Ecnebivye isimli veciz ve nefis bir
risalesi bulunmaktadır, bkz. Mecmuatü Resaili'ş-Şeyh Muhammed el-Hamid,
Mektebetü'd-Da'veh, Hama, l.bsk 1389/ 1970) (Çev.)
[218] bkz. AliyyüTKarî, Kübra: s.196; Aclunî, Keşf: 1/443.
[219] bkz.
MecmeuTEmsal: 1/138; Sehavî,
Makasıd: s.195; İbnü'd-Deyba',
Temyiz: s.82; AliyyüTKarî, Kübra: s.197; Aclunî, Keşf: 1/443.
[220] Bu söz asıl nüshada, müellifin
el'-Mevzuâtü'lKübra'smda ve İbnü'd-Deyba'm Temyîzü't'Tayyib Mine'l-Habîs
kitabında bu şekilde gelmiştir. Aslı bir arap atasözü olup lafzı "Hıyne
taklîne tedrin"; (manası ise: kızartma yapınca bileceksin), şeklindedir.
Bu sözün asıl sebebinin bilinmesiyle mana daha iyi anlaşılacaktır: Meydanı
MecmeuTEmsal'de (1/138) diyor ki: "Bu sözün sebebi şudur: Bir adam kötü bir kadınla beraber oldu. Ona ücretini verdi ve onun kızartma tavasını
çaldı. Ayrılmak istediğinde kadın ona: Ben seni kandırdım. Ben bu işe senden
daha çok arzu duyuyordum. Paranı da aldım, dedi. Adam da kadına: Sen kızartma
yapınca anlarsın, dedi. Bu söz, başkasını aldattığını zanneden ama asıl
kendisi aldanan kişi için atasözü olarak kullanılır oldu."
Bu uydurma hadis, el-Makasidü'1-Hasene'de (s.195) ve Keşfü'l-Hafa'dz
(1/443) "Hıyne tülka tedrî" şeklinde gelmiştir. Bu lafız, bana göre
yukarıdaki atasözünün tahrif edilmiş şeklidir. Bu iki eserin müellif, buna
doğru mana verebilmek için epey zorlanmışlar ve şöyle demişlerdir: "Bu
sözün manası sahih olup şu âyet bu manaya işaret etmektedir: "Onlar azabı
görünce kimin yolunun daha sapık olduğunu bilecekler". (Furkan: 42) Sonra
"da dünyada insanlara eziyet eden kişinin kıyamet günü ceza göreceği
manasını ihtiva eden ama zikri geçen atasözüyle hiç ilgisi olmayan uzun bir
hadis nakletmişlerdir. Doğrusunu bilen Allah Teâlâ'dır!..
[221] bkz. Sehavî, Makasıd: s.196; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.83; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 198; Acluni, Keşf 1/445; Hut, Esne'l-Metalik
s.135.
[222] Bu zat, Şam fakîhi Ebu Abdillah Mekhul ed-Dimaşkî'dir.
Hüzeyl oğullarının azadlı kölesidir. Mevlâsı onu Mısır'da azad etmiştir.
Mekhuî: "İlim tahsili için pek çok ülke dolaştım. Hiçbir şehir bırakmadım
ki, bildiğim kadarıyla o şehrin ilmini
almış olmayayım. Sonra aynı şekilde Irak, Medine ve Şam'a gittim",
diyordu. Mekhul, tabiînden olup bazı sahabeden hadis öğrenmiştir. Onun ilminden, aralarında
İmam Evzaî'nin de bulunduğu pek çok kişi istifade etmiştir.
Ebu Hatim: Şam'da Mekhul'den daha fakîh birini bilmiyorum, demiştir. Mekhul,
ikramsever, cömert bir kimse idi. Kendisine bir defasında on bin dinar
verilmişti. Bunu fakirlere elli dinar, elli dinar dağıtmıştı. 113 yılında vefat etmiştir. Allah rahmet
eylesin.
[223] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.197;
Semhudî, Gammaz: s.63; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.83; AliyyüTKarî, Kübra: s. 198;
Ac-lunî, Keşfl/447; Hut, Esne'l-Metalib: s.135.
[224] Müslim'in Sahih'm&e (Müsakat 130 Nevevî Şerhi:
11/43) rivayet ettiği şu sahih hadis, bu söze gerek bırakmamaktadır: Ma'mer b.
Abdillah'ın rivayetine göre; Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Günahkâr kimselerden başkaları, ihtikâr
(karaborsa)yapmaz."ihtikar, yiyeceği kıymetli olduğu zamanda satın alıp
onu fiyatı artmeaya kadar depoda tutmak ve fiyat yükselince satmaktır.
Allah Rasûlü (s.a.v)'nün
"günahkâr" ifadesi,
bilerek, kasıtlı olarak günah ve masıyet işleyen kimse anlamındadır.
[225] hkz. Aliyyü'1-Karî, Kiibra: s.198; Aclunî, Keşf:
1/479.
[226] (Humeyra): "hamrâ" kelimesinin küçültme
ismidir. Beyaz tenli, beyazı pembe ile doyurulmuş demektir. Araplar beyaz tenli
erkeğe "ahmer", beyaz tenli hanıma "hamrâ" derler. Hz. Aişe
(r.anha) beyaz tenli idi. Buradaki "Humeyra" kelimesiyle anlatılmak
istenen kişi, Hz. Aişe ((r.anha)'dir. Bu küçültme, sevgi için yapılan
küçültmedir. 407 no.lu (Ya Humeyra!..) hadisinin dipnotunda Kurtubî'den
naklettiğimiz ifadeye bakınız. (Bu bilgiler ışığında Humeyra'yı "Pembe
yanaklı küçük sevimli kız" diye tercüme edebiliriz. Tahiru'l-Mevlevi,
Mesnevi Şerhi' nde Humeyra'yı "Penıbecik" diye tercüme etmiştir.
-Çev)
[227] bkz. İbn Kayyim, Menai: s.60; İbnü'1-Esîr, Nıhaye:
1/438; Zerkeşi, İcabe: s.58; Sehavî, Makasıd: 198; Semhudî, Gammaz: s.63;
Ibnü'd-Deyba', Temyiz: s.83; AüyyüTKarîs Kiibra: s. 198; Aclunî, Keşf 1/449;
Hut, 'Esne'l-Metalib: s.135.
[228] Mutlaka 407 no.lu (Ya Humeyra!..) hadisinin dipnotuna
bakınız.
[229] bkz. Sehavî, Makasıd: s.199; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.84; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s. 199;
Aclunî, Keşf 1/454; Hut,
Esne'l-Metalib: s.136.
[230] bkz.
Sehavî, Makasıd s.202; İbnü'd-Deyba', Temyiz
s.85; Aliyyü'1-Karî, Kübra: &38Q; Aclunî, İTe^l/460; Esne'bMetaJib:
s.142.
[231] bkz. Sehavî, Makasıd: s.209; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.87; Aliyyül-Karî, JfüArA' s.202; Aclunî, ^e^f 1/478; Hut,
[232] bkz. Sehavî, Makasıd: s.206; Aliyyü'1-Karî, Aclunî,
üTe££ 1/469; Hut, Esne'l-Metalib: s. 139.
[233] bkz. Sehavî, Makasıd: s.208; Semhudî, Gammaz: s.65;
İb-nü'd-Deyba', Temyiz s.87; AliyyüTKarî, Kübra: s.202; Aclunî, Keşf: 1/476.
[234] bkz. Sehavî,
Makasıd: s.210; Semhudî, Gammaz: s.66; Ibnü'd-Deyba', Temyiz: s.89; AliyyüTKarî, Kübra: s.204; Aclunî,
Keşf. 1/480; Esne'bMetalib: s.145; Kavukçî, Lü'lüt s.35.
[235] bkz. Sehavî, Makasıd s.210; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.89; Aliyyü'I-Karî, ^TüAra:
s.203; Aclunî, İTe^l/479.
Hut, £fene7-Metalib: s. 145.
[236] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.211;
Semhudî, Gamman: s.66; Ibnü'd-Dey-ba', Temyiz: s.89;
AliyyüTKarî, JTtfÂra.- s.204; Acluî A
1/481; Hut, Esne'l-Metalib: s.145; Kavukçî, Z/û"iü? s.35.
[237] bkz. Gazzali, İhya: 1/232 Dipnot: 2); Aliyyü'1-Karî,
Kübrn: s.204; Keşfl/499
[238] bkz. Irakî, Tahricü'î-İhya (İhya: 1/232 Dipnot 2)
[239] Cuhfe: Kamusla, olduğu gibi; Mekke'ye 82 mil uzaklıkta
(Mekke - Medine arasında sahilde) bir köydür.
[240] bkz. AliyyüTKarî, Kübra: s.204; Aclunî, Keşf: 1/500; Hut,
Esne'l-Metalib: s.146.
[241] Yani ezanı dinledikten sonra okunması sünnet olan dua
demektir. Bu duayı Buharı (Ezan 8; Fethıı'1-Barr 2/77; Tefsir Sure 17 Bab 11;
FethutBarî: 8/303) ve başkaları Cabır (r.a)' den rivayet etmişlerdir: Allah
Rasûlü buyuruyor ki: "Kim ezanı dinledikten sonra: Ey bu tam davetin ve
kılınmakta olan namazın Rabbi olan Allahım!.. Muhammed'e vesileyi, fazileti
ver. Onu, kendisine vaad ettiğin Makam-ı Mahmud'a ilet, derse; kıyamet günü ona
şefaatim helal olur."
Beyhakî'nin Sünen3 de
(1/410 Salât 64 Hadis No: 1933) Buharî kanalıyla naklettiği rivayetinde aynı
hadisin başında; "Alla -hım!.. Bu tam davetin hakkıyla senden
istiyorum..." ifadesi; sonunda ise "O'nu kendisine vaad ettiğin
Makam-ı Mahmud'a ilet"cümlesinden sonra; "Hiç şüphesiz ki, Sen
vaadinden dönmezsin", ifadesi yer almaktadır.
Ama bazılarının bu
duada; "Ey bu tam davetin ve kılınmakta olan namazın Rabbi olan Allahım!..
Muhammed'e vesileyi, fazileti ver", cümlesinden sonra yaptıkları
(ed-Derecetüi-Refîa) ilâvesinin aslı yoktur, söylenmesi de uygun değildir.
Hafız İbn Hacer et-TelhîsuTHabîr' de; "Bu hadisin rivayetlerinden hiç
birinde (ed-Derecetü'r-Refîa) zikredilme mistir. Bazılarının bu duanın sonunda
söyledikleri "Ya Erhame'ı-Rahımîn" ilavesi de aynı şekilde bu hadisin
tariklerinde yoktur", demiştir. Dolayısıyla bu ifadeler söylenmemeli ve
bu duaya ilâve edilmemelidir.
[242] bkz. Sehavî, Makasıd: s.212; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.90; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.205; Aclunî, Keşf: 1/483; Hut, Esne'l-Metaîib: s. 149.
[243] bkz. Süyütî, Leâlî:
2/3; Feyzu'l-Kadîr, Münavî:
3/543; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.205; Aclunî. Keşi: 1/500; Hut,
Esne'h Metalib: s. 150.
[244] Yani Süyûtî'nin Leâlî kitabında (2/3) olduğu gibi;
senedin-de Talancı ravi- Nuh b. Ebî Meryem bulunmaktadır.
[245] bkz. Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.205; Aclunî, Keşf: 1/500.
[246] Bu sözün merfû olarak nakledilmesi, yani Peygamberimiz
(s.av)'e nisbet edilmesi sahih olamaz. Bu, değerli bir insan sözüdür ama hadis
değildir.
[247] bkz. Sehavî, Makasıd: s.217; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.91; AliyyüTKarî, Kübra: s.206; Aclunî, Keşf 1/495; Hut, EsneT Metelib: B.151.
[248] bkz. Sehavî,
Makasıd: s.219; Sem.hudî. Gammaz: s.66;
İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.92;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.207; Aclunî, Keşf. 1/499; Hut,
Esne'l-Metalib: s.152.
[249] Bu üç cümlenin
haberi, mahzuf olup takdiri
(züllürr düşüklüktür) şeklindedir. Asıl nüshada, ebMevzûâtiiTKübra, el-MakasıdüTHasene ve
başka eserlerde hadisin lafzı, (Velev dirhemen...velev binten) yerine; sehven
(Velev dirhemün.. velev bintün) şeklinde merfû olarak gelmiştir. Düzeltme, Hut
el-Beyrûtî'nin Esneî-Metaîib kitabından (s. 152) yapılmıştır.
[250] Kıırban Bayramının üçüncü günüdür, O gün hacılar
Mi-na'dan Mekke'ye hareket ederler. Bu sebeple o gün Nefr (ayrılış) Günü diye
isimlendirilmiştir.
[251] bkz. Beyhakî, el-Esma
ve'sSıfat: s.444; Süyûtî, ZeylüT Mevzûât: s.2; Süyûtî, Leâlî: 1/29; Süyûtî, ZeylüTMevzûât s.2;
İbnü'd-Deyba', Temyiz s.95; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.209; Aclunî, Keşf 1/526;
Hut, Esne'l-Metalib: s.155.
[252] Süyûtî, Leâlî:
1/29-30
[253] Bu hadisin senedi, Süyûtî'nin ehLeâlî eJ-Masnua'da
(1/29-30) zikrettiği gibi şöyledir: Hammad b. Seleme, Katade'den; o Ikrime'den;
o da İbn Abbas (r.a)'dan rivayet ediyor: Peygamberimiz (s.av) şöyle
buyurmuştur: ''Rabbimi bol saçlı bir
genç suretinde gördüm". Beyhakî bu hadisi ebEsma ve'sSıfat kitabında
(s.444-446) çeşitli tariklerle, farklı lafızlarla rivayet etmiştir. Birinde;
"Rabbimi üzerinde yeşil bir elbise ile kıvırcık saçlı sakalsız bıyıksız
halde gördüm", bir başka rivayette; "... Üzerinde yeşil bir elbise
ile kıvırcık saçlı sakalsız bıyıksız bir genç olarak...."; bir diğer
rivayette; "... üzerinde inciden
bir elbise ile a-yakları yeşillik içinde sakalsız bıyıksız bir genç olarak
gördüm", denilmiştir. Beyhakî, bu hadisi bu tariklerden başka yine İbn Abbas
(r.a)'dan mevkuf olarak rivayet etmiştir. Bu rivayetlerde şiddetli tenkit
noktaları bulunmaktadır. Bu gibi sakat ve çürük rivayetlerle akide esası tesbit
edilemez. İmam Beyhakî'(r.a)nin beyanına göre; bu rivayetlerin tenkit
noktaları, ya Hammad b. Seleme'nin hadis kitaplarına hadis ilave eden üvey
evladından, ya da İbn Abbas'm azatlı kölesi (İkrimei'den kaynaklanmaktadır. Beyhakî'nin
açıklamasına göre; Said b. Müseyyeb'in İkrıme hakkında tenkitleri bulunmaktadır.
Aynı şekilde Ata, Tavus ve Muhammed b. Şirin de İkrime hakkında tenkitte
bulunmaktadır. Malik b. Enes, İkri-me'den hoşnut değildi.
Müslim b. Haccac, sahih
hadislerde İkrime'yi hüccet olarak almamıştır. Said b. Müseyyeb, kölesi
(Bürd)'e hitaben; "İkrime'nin İbn Abbas adına yalan uydurduğu gibi, sen de
benim adıma yalan uydurma1', diyordu. Dolayısıyla senedleri ağır tenkitlere
uğramış bu gibi hadislere itimad etmek doğru değildir. Özelikle Akide
konularının en ö-nemlisi olan Cenab-ı Bari (c.c)'nin sıfatlarını isbat etme
konusunda bu çeşit uydurma hadisler delil olamaz. Bu sebeple bu gibi hadislere
güvenmek kesinlikle caiz değildir. İmam Beyhakî'nin bu rivayetler hakkında
zikrettiği ağır tenkitlere ilave olarak üstadımız İmam Kevserî (rh.a),
Beyhakî'nin ekEsma ve'sSıfat kitabına yazdığı haşiyelerde (s.444) bu rivayetler
hakkında şöyle demiştir:
"(Hammad b.
Seleme)'nin Allah'ın Sıfatları hakkındaki hadisleri, müstakil bir kitap
telifini gerektirecek kadar garib rivayetleri ihtiva etmektedir. İbn Kayyim'in
Nuniyye sine reddiye niteliğinde Takıyy es-Sübkî'nin yazdığı esSeyfüsSakîl
fir'ı-Redd alâ İbn Zefil isimli risalenin sonundaki (s.96) tamamlayıcı nota
bakınız. Hammad b. Seleme'yi savunma ve bu hadisleri sahih sayma teşebbüsü,
ancak söylediğinin farkında olmayan kişilerden sâdır olabilir. Bid'at ehlinin
sımsıkı sarıldığı konularda hadislerdeki illetler ortaya konulduktan ve bariz
kusuılar açıklandıktan sonra bile hâlâ sakat görüşlüleri savunmaya teşebbüs
eden, islâm'da putperestliği normal gören akıllara yazıklar olsun. Hidayete
erdiren Allah Teâla'dır." Kevserî, s. 376 ve 407. sayfalarda ise şöyle
demiştir: ''Hammad b. Seleme'yi bazı Sahih hadis müellifleri himaye etmeye
çalışmışlardır. Halbuki onun iki üvey evladı onun kitaplarına münker
rivayetleri ve diledikleri belâları sokuşturmuşlardır." Üstadımız Kevserî
(rh.a), adı geçen ekEsma ve'sSıfat kitabına yazdığı takdim yazısının başında;
(Hammad b. Seleme)'nin ve benzerlerinin akaid konusundaki rivayetlerinin
durumunu ortaya koyan ilmî bir açıklama yapmıştır. Bu konuyu araştıranlar, mutlaka
bu açıklama yi görmelidirler.
Keşke müellif
(Aliyyü'l- Karı), Zcyl'den naklettiği ifade ile ye~ tinseydi de durumlarını
açıklamak için sözü uzatmak zorunda kaldığımız diğer rivayetleri ilave
etmeseydi!... Özrümüzün kabulü ricasıyla...
[254] Üstadımız Kevserî şöyle demiştir: "Bu yorumla
uydurmacılar hadis uydurmaya teşvik edilmekte, bâtıl bir şeyi Allah Ra-sûlü
(s.a.v)'ne nisbet etmeye cür'etli olmaları âdeta tavsiye edilmektedir. Allah
Rasûlü —hâşâ- ne uykuda iken, ne de uyanıkken böyle bir söz söyler!..".
[255] Önceki dipnotlarda bu rivayetlerin değerini (!)
öğrendiğine göre; artık bundan sonra bu gibi zorlama yorumlara gerek yoktur.
[256] bkz. Sehavî, Makasıd: s.222; İbnu d-Deyba', Temyiz:
s.95; AliyyüTKarî, Kühra: s.211; Aclunî, Keşf: 1/506; Hut, Esne'l-Metalik
s.160.
[257] bkz. Sehavî, Makasıd s.225; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.96; AliyyüTKarî, Kübra: s.212; Aclunî,
ÜTe^ 1/513; Hut, Esne'l-Metalib: s.157.
[258] Hafız İbn Hacer'in
sözünün devamı el-MakasıdüT Hasene'âe (a.225)
şu şekildedir: "Bu
söz, selef âlimlerinden Hızır'ın
sağ olduğunu inkâr eden bir âlimin sözüdür". 251 nolu hadise bakınız.
[259] bkz.
Süyûtî, Zeylü'lMevzûat: s.204;
Sehavî, Makasıd: s.225;
Semhudî, Gammaz: s.69;
İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.96; İbn Arrak,
Tenzih: 2/176; AliyyüTKarî, Kübra: s.212; Aclunî, Keş£ 1/514; Hut,
EsneTMetalib: s.157.
[260] Müellifin (Bu
lafızla) kaydı, Sehavî'nin
el-Makasıdü'î' Hasene (s.225); İbnü'd'Deyba'm Temyîzü't-Tayyib mine'1-Ha-bis; Aclûnî'nin
Keşfü'1-Hafa (1/426) ve müellif AliyyüTKarî'nin eî-MevzûâtüTKübra
kitaplarında da aynen yer almaktadır. (Bu lafızla) kaydı,
(aslı yoktur) hükmündeki olumsuz manada aşırı ihtiyatlı olmanın ifadesidir.
Yoksa bu kayıtla; bu hadis bu manada ya da buna yakın bir manada gelmiştir,
gibi bir anlam kastedilme iniştir. Adı geçen müelliflerin bu hadisin yerine
geçebilecek makbul her hangi bir hadis zikretmemeleri de bunun delilidir.
Hafız Süyûtî,
Zeylü'l-Mevzûât'da (s.204) bu hadisi zikretmiş ve şöyle demiştir: "Hafız
İbn Hacer'e bu hadis sorulduğunda; (Bunun aslı yoktur), demiştir."
Süyûtî, (Bu lafızla) ifadesini kullanmamış, bu hadisi ele aldığı bölüm için;
(s.204) "Hafız İbn Hacer'e sorulup da (Bunların aslı yoktur), diye
cevaplandırdığı ve büyük çoğunluğunu Hafız İbn Hacer'in el yazısından naklet'
tiğim hadisler bölümü" başlığım kullanmıştır. Buna göre; Hafız İbn
Hacer'in el yazısında (bu lafızla) kaydı yoksa, o takdirde durum gayet açıktır.
Yok, eğer bu (bu lafızla) kaydını bizzat Süyûtî hazfetmiş ise bununla güzel bir
tasarrufta bulunmuş olmaktadır.
[261] bkz. Sehavî, Makasıd s.226; Ibnü'd-Deyba', Temyiz: s.96; AliyyüTKarî, Kübra: s.212;
Aclunî, Aclunî, Keşi 1/515; Hut, Es-ne'î-Metahh s. 158.
[262] bkz. Sehavî, Makasıd: s.227; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.97; AliyyüTKarî, Kübra: s.214; Aclunî, Keşf.
1/517; Hut, EsneT Metalik s.158.
[263] Bu zat, Abbasî Halifesi Harun Rcşid'in veziri Yahya b.
Ha* lid el-Bermekî'dir. Cöl.190 h.)
[264] bkz. Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.224; Aclunî, Keşf 1/526.
[265] bkz. Sehavî, Makasıd: s.231; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.98; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.214; Aclunî,
Keşf: 1/525; Hut, Esne'I-Metalib: s.
160.
[266] bkz. İbnü'd-Deyba',
Temyiz- s.98; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.214; Aclunî, iTe^f 1/526; Hut,
EsneTMetalik s.160.
[267] bkz. Sehavî, Makasıd: s.222; İbnü'd-Deyba\ Temyiz:
s.99; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.215; Aclunî, Keşf. 1/527; Hut,
Esne'l-Metalib: s. 163.
[268] bkz. Sehavî, Makasıd s.232; İbnü'd-Deyba', Temyiz
s.99; Aliyyü'1-Karî, İT^ra: s.215; Aclunî, Keşf 1/527.
[269] bkz.
İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.99;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s-216;
Aclunî, Zb^/ 1/530.
[270] bkz. Sehavî, Makasıd: s.234; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.99; AliyyüTKarî, Kübra: s.216; Aclunî, Keşi 1/530.
[271] bkz. Sehavî, Makasıd s.234; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.99; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.216; Aclunî, Keşi. 1/530.
[272] Bu rivayet;
Sehavî'nin ebMakasıdü'bHasene
kitabında (s.224) belirtildiği gibi hadis değil, Abdullah b. Ömer'in sözü ve şahsî görüşüdür
[273] bkz. Sehavî, Makasıd: s.234; Semhudî, Gammaz: s.70; İbnü'd-Deyba',
Temyiz: s.100; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.216; Aclunî, Keşf 1/534; Hut,
EsneTMetalib: s.165.
[274] İbnü'd-Deyba': "Zeydücr, bu şekildeki bir
hükümden çok çok uzaktır", demiştir. İbnü'd-Deyba' (ra), bu ifadesiyle
doğru olanı ifade etmiştir.
[275] İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Davud ve Hakim tarafından
rivayet edilen "Kaderiyye, bu ümmetin Mecûsîleridir", hadisi; müellif
Aliyyü'1-Karî'nin de ifade ettiği gibi uydurma değildir. Bu hadis, az sonra
dipnotta Üstad Abdül-fettah Ebu Gudde tarafından açıklanacağı gibi; Hafız İbn
Hacer'e göre hasen dere' cesindedir. (Çev.)
[276] Bu ifade, asıl nüshada şu şekilde yer almaktadır:
"Fakat Kazvinî şöyle demiştir: "Kaderiyye. bu ümmetin mecûsîleridir.
Hastalandıklarında onları ziyaret etmeyin. Öldüklerinde cenazelerinde
bulunmayın", hadisi
"Mesabîh" hadislerinden olup uydurmadır. Ayrıca
"Ümmetimden iki sınıf insan vardır kî; onların islâm 'dan her hangi bir
nasibi yoktur. Bu iki sınıf Kaderiyye ve Mürcie sınıflarıdır", hadisi de
böyledir" Ben asıl nüshadaki bu ibareyi almadım. Bunun yerine, asıl
nüshadaki bu ibarede bulunan eksikliklerden uzak olduğu için; müellifin elMevzûâtü'l-Kühra kitabındaki
ibaresini zikretmeyi tercih ettim.
[277] Müellifin bu iki hadisi tahric eden âlimler hakkındaki
beyanı Mirkat'da. (1/147-149) yer almaktadır. Burada söz konusu olan birinci
hadis (Kaderiyye, bu ümmetin Mecûsîleridir, hadisi) hakkında müellif şöyle
demiştir: "Bu hadisi Ahmed b. Hanbel ve Ebu Davud rivayet etmişledir.
Hakim de aynı şekilde Abdullah b. Ömer'den rivayet etmiştir."
Hafız İbn Hacer,
Mişkâtü'l-Mesabîh kitabının (Şam baskısının) sonundaki (3/305) "Begavî'nin
Mesabîhu's'Sünen'inde yer alan ve Siraceddin el-Kazvinî'nin inceleme sonucu
uydurma olduğuna hükmettiği hadisler hakkında verilen cevaplar" başlıklı
risalesinde (3/305) aynen şöyle demiştir: "Bu hadisi Ebu Davud, Tirmizî ve
İbn Mace rivayet etmiştir. Bu alimler; hadisi senediyle Abdülaziz b. Ebî
Hazim'den; o babasından; o İbn Ö-nıer'den; o da Peygamberimiz (s.a.v)'den
rivayet etmektedir. Hadis hakkında Tirmizî: hasendir, demiş; Hakim ise hadisi
tahric ettikten sonra "senedi sahihtir", demiştir, ubiı Hacer diyor
ki): Hakim'in ricali, sahih hadis ricalidir. Fakat Ebû Hazim'in-yani Seleme b.
Dinar'ın-Abdullah b. Ömer'den hadis duymuş olması tartışmalıdır. Münzirî, onun
İbn Ö~ hadis duymadığını kesin dille
ifade etmiştir. Ebul'Ha-
sen b. Kattan: Ebû
Hazim ona yetişti. Medine'de onunla bera-ber yaşadı, demiştir. Hadis, Müslim'in
görüşüne göre muttasıl (kesintisiz) hadistir. Bu isnad, birincisinden daha
kuvvetlidir. Bu, Hasen Hadis'in şartlarmdandır.
Kaderiyye hadisi için
"uydurma" hükmünü verenlerin dayanağı, belki de Kaderiyye'nin müslüman
oldukları halde Mecusr likle adlandırılmış olmalarıdır. Bunun cevabı şudur:
Burada anlatılmak istenen husus, Kaderiyye'nin Mecusilerin bütün inançları
konusunda değil; sadece "iki fail güç isbat etme" konusunda
Mecusîler gibi olmalarıdır. Bundan dolayıdır ki, bu ümmete nisbet edilmeleri
caiz olmuştur". Hafız İbn Hacer'in sözü burada sona ermektedir.
Münavî, Feyzu'l-Kadifde
(4/354) Peygamberimiz (s.a.v)'in Ka-deriyye'yi bu ümmetin mecusileri olarak
adlandırmasının sebeplerini açıklamak üzere şöyle demiştir: "Zira
Kaderiyye mezhebinin hayrı Allah'a, şerri başkalarına nisbet etmesi, Mecusr
lerin kâinattaki olayları, biri hayır ilâhı Yezdan, diğeri şer ilâhı Hürmüz
olmak üzere iki ilâha nisbet etmelerine benzemektedir. Ancak Mecusîler, onlar
bunu hem olaylar hem de kişiler hakkmda söz konusu etmektedirler. Kaderiyye ise
bu ayrımı sadece olaylarda yapmaktadır.
(Kaderiyye hakkındaki
birinci hadis): "Kaderiyye, bu ümmetin mecusileridir"'hadisi,
Kazvinî'nin iddia ettiği gibi uydurma olması bir yana; Hafız İbn Hacer'e göre
zayıf bile değildir, hasen derecesindedir.
Bu hadisin hasen
derecesini ve gücünü artıran güzel bir şahidi de bulunmaktadır: Heysemî'nin
Mecmeu'z'Zevaid kitabında (7/205) Enes b, Malik'den rivayet edildiğine göre;
Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: "Kaderiye ve Mürcie bu ümmetin
mecusîleridir. Hastalandıklarında onları ziyaret etmeyin. Öldüklerinde
cenazelerinde bulunmayın'7. Bu hadisi Taberanî, Evsat'da rivayet etmiştir. Bu
hadisin ricali, sahih hadiy ricalidir. Ancak ricalinden Harun b. Musa el-Feravî
müstesna. Ama o da sika güvenilir bir ravidir."
(Kaderiyye hakkındaki
ikinci hadis): Müellif Aliyyü'1-Karî, yukarıda zikri geçen "Ümmetimden iki
sınıf insan vardır ki, on -ların islâm'dan her hangi bir nasibi yoktur. Bu iki
sınıf, Kaderiyye ve Mürcie sınıflandır", şeklindeki ikinci hadis hakkında
Mirkatü'l-Mefatîh kitabında (1/148) şöyle demiştir: "Bu hadisi Tirmizî,
İbn Abbas (r.a)'dan rivayet etmiş ve "Bu, garih bir hadistir",
demiştir. Hulâsa'da. bu hadis, uydurma hadislerden sa-
yılmıştır. Ancak Ezhar
müellifi: Hasen ve garibdir demiştir. Zamanımızdaki hadis ehlinden Mevlânazâde
şöyle yazmaktadır: Bu hadisi Taheranî rivayet etmiştir, isnadı
hasen'-dir." (Abdülfettah Ebu Gudde diyor ki:) Taberanî'nin Evsaf do.
rivayet ettiği hadis, Ebu Said hadisidir, İbn Abbas hadisi değildir. Senedinde
Amr b. Kasım ,et-Temmar ve üstadı Atıyye el-Avfî bulunmaktadır. Heysemî'nin
Mecmeu'z-Zevaid'de (7/206) belirttiği gibi, her iki ravi de zayıftır.
(Aliyyü'l-Karî devamla
şöyle diyor) "Süyûtî, el'Camiu'sSagîr' de söz konusu hadisi zikrettikten
sonra şöyle demiştir: "Bu hadisi, Buharî Tarih' inde; Tirmizî ve İbn Mace
Sünen'lerinde İbn Abbas'dan; yine İbn Mace Cabir'den; Hatib İbn Ömer'den;
Taberanî ise Evsaf da Ebu Said'den rivayet etmiştir. Ebu Nu-aym ise aynı hadisi
Hılye' de Enes''den; "Ümmetimden iki sınıf insan vardır ki; benim şefaatim
onlara erişemeyecektir. Bunlar Kaderiye ve Mürcie sınıflarıdır".
AliyyüTKarî'nin sözü burada sona ermektedir.
Heysemî'nin,
Mecmeu'z-Zevaid'de (7/207) Enes b. Malik'den rivayetine göre; Rasûlullah
(s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ümmetimden iki sınıf vardır ki, ne Kevser
havuzunda benim yanıma gelecekler, ne de Cennete gireceklerdir. Bu iki sınıf
Kaderiyye ve Mürcie'dir." ~Bu hadisi Taberanî, Evsaf da rivayet etmiştir.
Bu hadis ricali sahih hadis ricalidir. Ancak ricalinden Harun b. Musa eî-Feravî
müstesna. Ama o da sika -güvenilir- bir râ" vidir."
Hafız İbn Hacer, az
önce sözü geçen Ecvihe' sinde şöyle demiştir: Bu hadisi Tirmizî ve İbn Mace
rivayet etmiştir. Senedi: Ni-zar b. Hayyan; o İkrime'den; o da İbn Abbas
şeklindedir. Tirmizî: Bu hasen ve garib bir hadistir, Nızar muhaddislere göre
zayıftır, demiştir. Bu hadisi, ondan oğlu Ali b. Nizar rivayet etmiştir. O da
zayıf bir ravidir. Ancak onu Kasım b. Habib bir hadisle desteklemiştir. Hadis
her ikisi de zayıf olan iki tarikle geldiği takdirde; iki tarikten biri diğeri
ile güçlenir. Tirmizî, bu hadisi bu sebeple "hasen" kabul etmiş
olabilir. Yine hadisin Ca-bir, Ihn Ömer, Muaz ve başkalarından gelen şahidlerini
de bulduk. Fakat isnadları zayıftır.
Ancak Kazvinî'nin iddia
ettiği gibi; hadisin uydurma olduğuna dair bir alâmet bulunmamaktadır. Zira bu
iki sınıfın (Kaderiye ve Mürcie'nin) Müslüman olmadığının ifade edilmesi, bu
görüşü savunanların kâfir olduğunu isbat etmek anlamına gelmez. Zira bu ifade,
kâmil bir imanın bulunmaması anlamındadır. Yada mana; küfürden nefret ettirmek
için mübalağa ifadesi kullanılarak, bu kimselerin kâfirin, inancı gibi bir
inanca kapıldıklarının ifade edilmesidir, yoksa bu iki sınıf gerçekten kâfir
olmuş değillerdir. Peygamberimiz (s.a.v)'in ''Ümmetimden iki si' mf vardır
£/"ifadesiyle bu iki sınıfı "ümmetinden" kabul etmesi de bu
manayı desteklemektedir."
Allâme Münavî,
Feyzu'J-Kadir'de (4/208) şöyle demiştir: "Hafız Alâî diyor ki: Gerçek
şudur ki, bu hadis
uydurma değil, zayıftır."
[278] bkz. İbnud-Deyba', Temyiz: s.98,103; Aliyyü'1-Karî,
Kübra: s.214; Aclunî, Keşf. 1/526; Hut, Esne'l-Metaîib: s.160.
[279] 144 no. ile geçen hadise bakınız.
[280] bkz. Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.218; Aclunî, Keşf: 1/537;
Hut, Esne'l-Metalib: s.168
[281] Müellifin el-Mevzûâtü'I-Kübra'âa. (s. 218) naklettiği
gibi; Ibn Teymiyye (rh.a)'nin yukarıdaki sözünün devamı şöyledir: "'Zira
Allah Tealâ buyuruyor ki: "Hiç
şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez. Bunun dışındaki
günahları dilediği kimse için affeder. "(Nisa: 116)
[282] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.236;
Semhudî, Gammaz: s.72; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.101; Aliyyül-Karî, Kiibra:
s.219; Aclunî, Keşf. 1/539; Hut,
EsneTMetalib: s.168.
[283] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.240;
Semhudî, Gammaz s.72; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s. 102; AliyyüTKarî, Kübra:
s.220; Aclunî, Keşf: 1/546; Hut, EsneTMetalib: s.173.
[284] bkz. Sehavî, Makasıd: s.240; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.102; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.220; Aclunî, Keşf 1/546; Hut, Esne'bMe-talıb: s.173.
[285] bkz. Sehavî, Makasıd s.241; İbnü'd-Deyba', Temyiz
s.103; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.221; Aclunî, İT^f 1/549; Hut, EsneTMe-talik s.174
[286] bkz. Sehavî, Makasıd: s.241; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.103; Aliyyü'1-Karî, J^/Ara: s.221; Aclunî, Keşf 1/550.
[287] (Ebu Gudde diyor ki:) "Bu söz, bâtıl olduğu açık
bir sözdür. Zira toprak, isyankâr insanı mukaddes kılmaz. Bununla birlikte
Mekke'de işlenen kötü amel, diğer yerlerde işlenen kötü a-melden daha çok
günaha sebeptir."
[288] bkz. Sehavî, Makasıd: s.242; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.103; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.222; Aclunî, Keşf 1/551; Hut, Esne"-Metalik s.174
[289] bkz. Zehebî, Mizan: 3/193; Münavî, FeyzııTKadîr.
4/149; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.222; Aclunî, Keşf 1/554.
[290] Süyûtî el-Gamiu'sSagîr'de bu hadisi; Ukaylî'nin Dun
fa, İbn Adiyy'in Kâmil, Hatib'in Cami'kitabında zikrettiklerini belirtmiştir.
Münavî Feyzu'l-Kadir'de (4/149) şöyle demiştir: "Ö-mer b. Davud bu hadisi
Sinan b. Ebî Sinan'dan senediyle rivayet etmektedir. İbnüTCevzî: "Bunun
aslı yoktur. Ömer ve Sınan meçhul ravilerdir. Hadis münker olup mahfuz
değildir", demiştir. Zehebî bu hadisi Mizan3da (3/193) Ömer b. Sinan'ın
biyografisinde zikretmiş ve "Üstadı Sinan gibi o da meçhuldür. Hadis
münkcrdir. Bu hadisi, sadece Muallâ b. Mcymûıı rivayet etmiştir. O da
zayıftır", demiştir. Veliyyüddin Irakî, bu hadisi Ukaylî'ye nisbet
ettikten sonra şöyle
demiştir: Senedinde Muallâ b.
Meymûn el-Mücaşiî vardır.
O zayıftır. Ömer
b. Davud ve Sinan meçhul ravilerdir. Hadiste nekâret (güvenilir ravilere
aykırılık) bulunmaktadır." Münavî'nin sözü burada sona ermektedir.
(Ebu Gudde diyor ki:)
Bu hadis uydurma değilse bile, onun kardeşidir. Feyzu'l-Kadir'de (Ömer),
sonundaki vav harfiyle yani (Amr) şeklinde yazılmıştır. Ben onu Mizan' da
geldiği şekliyle tashih ettim. Yine Mizan (3/259) ve Lisanül-Mizan'da (4/363) ikinci bir ravi
olarak; "Amr b. Davud: Muallâ b. Meymûn'un üstadıdır..."
denilmiştir. Belki de aynı ravinin ismi farklı iki şekildedir. Ya da ikisinden
biri tahrif edilmiştir?!.
[291] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.247;
Semhudî, Gammaz: s.74; İhnü'd-Deyba', Temyiz: s.104; Aliyyü'î-Karî, Kühra: s.224;
Ac-lunî, Keşf: 1/563; Hut, EsneTMetalih: s.172.
[292] Sehavî'nin el-Makasıdü'1-IIasenedeki (s.247) sözünün
devamı şöyledir: "Bu hadisin manası Peygamberimiz (s.a.v)'in; Osman b.
Ebi'l-Âs (r.a)'ı Taif Emiri olarak görevlendirdiğinde ona söylediği şu hadiste
yer almaktadır: "Ya Osman!.. Namazı hızlı kıldırma. Namazı, cemaat
içerisinde en güçsüz olanına göre kıldır. Çünkü aralarında yaşlılar, küçük
çocuklar, hastalar, uzak diyardan gelenler ve ihtiyaç sahipleri
bulunmaktadır." Osman b. EbiTAs hakkındaki bu hadisi, Şafiî ve Tirmizî Sünelilerinde
rivayet etmiş, Tirmizî bunun hakkında "Hasen-dir", demiş; İbn Mace de
Süneninde (1/316) rivayet etmiştir. Lafız İbn Mace'ye aittir. İbn Huzeyme ve
Hakim bu hadisi sahih olarak kabul etmiş, Hakim Müstedrek' te (1/199; 201) bu
hadis hakkında; "Müslim'in şartına uygundur", demiştir.
Bu hadisin benzerini
Haris b. Ebî Üsame, Ebu Hureyre'den merfû olarak şu şekilde rivayet etmiştir:
"Ey Ebâ Hureyre!.. İmam olduğunda cemaati en güçsüz olanına göre kıyas
e^/'Bir başka lafızda ise; "Namaz kıldırırken en güçsüz olan kişiye tâbi
ol. Zira aralarında... "denilmiştir." (Sehavî'nin sözü basit bir
i-lâve ile sona ermiştir.)
Müslim (Salaât 183
Şerhu'n-Nevevî: 4/186); Ebu Davud (1/146; Salât 39; Nesaî (2/23 Ezan 32) ve İbn
Mace (1/316 İkame 48) bu konuda Osman b. EbiTAs'ın şu hadisini rivayet
etmektedir. (Lafız Nesaî'ye aittir.) Peygamberimiz (s.a.v)'e: -Ya RasûlallahL
Beni kavmime imam. olarak görevlendir, dedim. Efendimiz (s.a.v):
-"Peki!. Sen
onlara imam ol. Namaz kıldırırken en güçsüz kişiye tabi ol", dedi.
(Namaz kıldırırken, en
güçsüz kişiye tabi ol) ifadesi, uzun uzun yapılan kıyam ve kıraet esnasında en
güçsüz kimsenin güçsüzlüğünü dikkate al. Sanki sen onun istediği şekilde kıyam
ve rüku yapıyormuşsun gibi namazı kıldır. Böylece sanki sen ona uymuş
oluyorsun, demektir.
[293] bkz. Sehavî, Makasıd: s.247; Semhudî, Gammaz.- s
75" Ibmı'd-Deyba', Temyiz: s. 104; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.235"
Ac-iunı, Keşf: 1/564; Hut, Esne'1-Metalik s 173
[294] bkz. Süyûtî, Leâîî: 1/199; Sehavî, Makasıd: s.248;
Semhu-dî, Gammaz a.75; Münavî, FeyzüTKadir. 4/263; Ibnü'd'Deyba1, Temyiz:
s.225; İbn Arrak, Tenzih: 1/253; AliyyüTKarî, Kühra: s.235; Aclunî, iTe^f 2/4;
Hut, Esne'l-Metalib: s.177; Ka-vukcî, LiVUV: s. 44.
[295] Süyûtî'nin Le^7i (1/199) ve İbn Arrak'm Tenzîhü'ş-Şeri-ati'l-Merfûa kitabında
(1/253); (Muallîmûküml Sizin öğretmenleriniz) lafzıyla gelmiştir.
[296] bkz. Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.228.
[297] Süyûtî, LeâJî: 1/199
[298] bkz. Sehavî, Makasıd: s.251; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.106; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.228; Aclunî, Keş£ 2/10; Hut, Esne'1-Me-taJiks.lll.
[299] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.253;
Semhudî, Gammaz: s.76; İbnü'd-Deyba1, Teniyiz: s.107;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.229; Aclunî, -/Te£2? 2/15; Hut, Esne'l-Metalib: s.181;
Kavukcî, Lh7ü":- s.45.
[300] bkz. Sehavî, Makasıd: s.253; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.
107; Aliyyü'1-Karî, jrü'Z^a- s.229; Aclunî, iîTe^ 2/16; Hut, EsneTMe-talib:
s.lSl.
[301] bkz. Sehavî, Makasıd: s.255; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.
107; Aliyyü'1-Karî, İTüöra: s.230; Aclunî, ^Te^f 2/17; Hut, Esne'1-Meb: s.178.
[302] bkz.
Süyûtî, Leâlî: 2/183;
Aliyyü'1-Kan, Kübra: s.230; Aclunî, Keşi 2/20.
[303] Süyûtî, Leâlî: 2/183
[304] bkz. Sehavî, Makasıd: s.255; İbnü'd'Deyba', Temyiz:
s.107; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.230; Aclunî, Keşf: 2/14,
[305] bkz. Alıyyü'1-Karî, Kübra: s.291; Aclunî, İTe^f 2/23.
[306] Bu zat, tabiînin meşhurlarından, âbid ve zâbid Mâlik
b. Dinar el"Basrî'dir. Enes b. Mâlik, Hasan el-Basrî, İbn Şirin ve
başkalarından hadis rivayet etmiştir. Sika -güvenilir- bir râvi-ve âbid idi.
Ücretle Mushaf yazıyor ve ondan aldığı ücretle geçimini temin ediyordu. Meyve
ve benzeri nefsin hoşuna gidecek yiyeceklerden hiçbir şey yemiyordu. Yoksulluk
ve sert hayat şartları içinde yaşamayı tercih edenlerdendi. 127 yılında, bir rivayete
göre daha sonra vefat etti. Allah rahmet eylesin.
[307] bkz. Sehavî, Makasıd: s.257; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.108; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.231;
Aclunî, Keşf: 2/22;
Hut, EsneT Metahb: s.\%2.
[308] Bu zat, el-Makasıdü'1-Hasene kitabının müellifi olan
Se-havî'nin üstadı Hafız İbn Hacer el-Askalânî'dir.
[309] bkz.
Sehavî, Makasid s.258;
Semhudî, Gammaz s.78 İbnü'd-Deyba', Tfeznjoz: s.109;
Aliyyü'1-Karî, iftara: s.232; Aclunî #e#5 2/24; Hut, EsneTMetalib: s.183;
Kavukcî,
[310] bkz. Gazzalî, İhya: 4/61; Aüyyü'1-Karî, nî, Keşf.
2/37.
[311] bkz. Gazzalî, İhya: 4/61 Dip Not 4.
[312] bkz. Sehavî, Maknsıd: s.261; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.110 Aliyyü'1-Karî, ^ü^a- s.234; Aclunî, ATe^f 2/30; Hut, Esne'J-Me talih s.
184.
[313] bkz.
Zehebî, Mizan: 1/356; Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.233; Aclunî, Keşf: 2/30.
[314] Zehebî, bunu (Bûrî b. Fadl el-Hürmüzî)'nin
biyografisinde zikr-etmiş tir. {Mizan: 1/356)
[315] bkz. Sehavî, Makasıd: s.261; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.110; Achmî, Keşf: 2/31; Hut, EsneTMetalib: s.184.
[316] Hafız Sehavî eTMakasıdü'THasene'de (s.261-262) sahabe
ve tabiînden bu manada çeşitli rivayetler nakletmektedir. Söz konusu ifadenin
nebevi hadis olduğunu isbat için değil, sadece ihtiva ettiği önemli eğitici ve
yönlendirici manalar sebebiyle bu rivayetleri burada zikretmeyi uygun buldum.
Hafız Sehavî (r.a)
diyor ki: "Bir toplumun küçükleri,
yeni bir toplumun büyükleridir".
Darimî'nin Sünen'inde
(1/107) ve Beyhakî'nin MedhaV de rivayetine göre; Şurahbîl b. Sa'd anlatıyor:
Hasen b. Ali b. Ebî Talib (r.a)
çocuklarım ve kardeş çocuklarım
çağırarak şöyle dedi: Çocuklarım!..
Yeğenlerim!.. Siz toplumun küçüklerisiniz, Pekyakında yeni bir toplumun
büyükleri olacaksınız. İlim Öğrenin. Sizden kim rivayet edemeyecek olursa -ya
da ezberleyemeye-cek olursa- onu yazsın ve evine koysun".
İbn AbdrTBerr'in Camiu
BeyaniTJlm ve Fadlih kitabında (1/82) Ahmed b. Hanbel tarikiyle sonra Muhammed
b. Eban tarikiyle rivayetine göre; Hasen b. Ali çocuklarına ve kardeşinin
çocuklarına şöyle dedi: "İlim öğrenin. Siz "bugün" toplumun
çocuklarısınız Yarın onların büyükleri olacaksınız. Sizden kim ezberleyemeyecek
olursa onu yazsın". (Not: Bu cümledeki "bugün" kelimesi ne
el-Makasıdü'1-Hasene. ne de Camiu BeyaniT Ilm ve Fadlih kitabında yer
almamaktadır. Bu cümlenin bir sonraki cümle ile irtibatlı olması için bu
kelimeyi ilâve ettim. Belki de bu kelime ilk kaynaklardan düşmüş olabilir.)
Beyhakî'nin rivayetinde; Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr anlatıyor: Burada Kabe'nin
arkasında bir halka vardı. Abdullah b. Amr b. Âs tavafa gitti. Tavafını
bitirince bu halkaya gitti ve şöyle dedi: "Bana ne oluyor ki, sizin bu
gençleri meclisinizden uzaklaştırdığınızı görüyorum. Böyle yapmayın. Gençlere
yer açın. Onları yaklaştırın. Onlara hadisi anlatın. Onlar bugün bu toplumun
küçükleridir. Pek yakında toplumun büyükleri olacaklardır. Biz de toplumun
küçükleri idik, sonra büyükleri olduk."
Yahya b. Eyyüb, Hişam
b. Urve'den rivayet ediyor: Babam -Urve b. Zübeyr- şöyle diyordu: "Biz
toplumun küçükleri idik. A-ma bugün büyükleriyiz. Siz de bugün küçüksünüz, ama
pek ya-kmda büyük olacaksınız. İlim Öğrenin ki bununla toplumun li-deri
olasınız. Size ihtiyaç duysunlar. Allah'a yemin olsun ki, insanlar bana sormaya
devam ettiler. Nihayet yaşlandım. Eski bildiklerimi unutmaya başladım."
Yine İbn AbdiTBerr adı
geçen kitabında (2/83) Osman b. Urve kanalıyla babasından naklediyor. Babası
Urve çocuklarına şöyle diyordu: "Çocuklarım!.. Bir âlimden en az istifade
edenler onun aile halkıdır. Gelin, benden ilim öğrenin. Zira siz yakında
toplumun büyükleri olacaksınız. Ben de kendisine pek önem verilmeyen küçük bir
çocuktum. Yaşım ilerleyince insanlar bana sorular sormaya başladılar. Bir kişi
için en ağır şey, dini hakkında kendisine bir soru sorulduğunda onu
bilmemesidir". Urve'nin sözü basit bir ilâve ile burada sona ermektedir.
Hatib Bağdadî, Şeref Ashabi'l-Hadis kitabında (s.65) diyor ki: Bana Hasen b.
Ebî Talib haber verdi. Dedi ki: Muhammed b. Abdillah b. Hemmam el-Kûfî'nin
şöyle dediğini işittim: Ab dullah b. Süleyman'ın şöyle dediğini işittim. -Humus
yakınlarındaki- Mennes tepesinde Müseyyeb b. Vadıh'm şöyle dediğini işittim:
Ibnü'l-Mübarek hadis
âlimlerinin çocuklarını ellerinde kalem ve mürekkep ile görünce onların
kendisine yaklaşmalarını söyler ve şöyle derdi: "İşte bunlar bu dinin
fidanlarıdır. Bize haber verildiğine göre; Allah Rasûlü (s.a.v): şöyle
buyurmuştur: "Şüphesiz ki, Allah bu dine sahip çıkan, yeni fidanlar
yetiştirmekte, dini onlarla güçlendirmektedir". Bugün bu çocuklar, sizin
küçüklerinizdir. Sizden sonra pek yakında büyük olacaklardır." Bu sözde
geçen hadis, İmam Ahmed'in Müsnedinde (4/200) ve İbn Mace'nin >S'ü/ze/?'inde
(1/5) şu lafızla yer almaktadır: "Şüphesiz kif Allah, bu dine sahip
çıkan, taatinde kullanacağı yeni fidanlar ye-tiştirmeye devam
etmektedir".
93 nolu hadiste Hz.
Ömer (r.a)'in şu sözü geçmişti: "Evlenmeden önce fıkıh öğrenin".
[317] bkz. Deylemî, Zehru'lFirdevs: 2/146; İbnü'l-Cevzî,
Mevzuat 2/292; Sehavî, Makasıd: s.262; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.110; IbnArrak,
Tenzih: s.2/245; Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.234; Aclunî, Keşf: 2/32; Hut, Eane'lMetalib:'s.184.
[318] İbnü'l-Cevzî, Mevzuat 2/292
[319] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.263;
Semhudî, Gammaz, s.79; Îbnü'd-Deyba', Temyiz
s.110; Aliyyül-Karî, Kübra:
s.234; Achmî, Keşi. 2/33; Hut, Esne'l-MetaJib: s. 184.
[320] Asıl nüshada bu hadisle ilgili hüküm, bir önceki
hadisle İlgili hükümle birlikte gelmiştir. Bir önceki hadiste; (176. Hadis:
"Yüzükle kılınan namaz, yüzüksüz kılman yetmiş namaza eşittir".
Askalânî'nin dediği gibi, uydurmadır), denilmiştir. -Sarıkla kılınan namazla
ilgili 177 nolu- bu hadisin başlı başına uydurma bir hadis olarak uydurma
hadisler arasına girmesi i-çin; ben bu hadisi bir önceki hadisten ayırdım. Buna
yeni bir rakam verdim ve başına da (Hadis) kelimesini ilâve ettim.
[321] bkz. Sehavî, Makasıd: s.263: İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.lll; Aliy-yül-Karî, Kübra: s.234; Aclunî, Keşf. 2/33.
[322] Bu hadis, el-Makasıdü'1-Hasene' de (s.263) buradaki
lafızdan biraz farklı olarak ama çok bozuk bir ifade ile mevcuttur. Bu hadis,
bu haliyle el-Makasıdü!l-Hasene' de olduğu gibi; biri İbn Ömer, diğer Enes'den
rivayet edilen iki hadisin bir araya getirilmiş şeklidir.
[323] Bu zat, Hafız Sehavî'nin talebesi olan Şihabuddin
Ahmcd b. Muhammed b. Abdisselâm el-Menûfî el-Mısrî'dir. Üstadının kitabı olan
el-Makasıdü'1'HasenSyi
özetlemiş ve buna
ed-Dürretül-Lâmia fi Beyan Kesir Mine'1-Ehadisiş-Şaia adım vermiştir.
Menûfî, 931 yılında vefat etmiştir. (Keşfü'z-Zunûn: 2/1780)
[324] bkz. Sehavî, Makasıd: s.266; Aliyyül-Karî, Kübra:
s.235; Aclunî, Keşf: 2/37.
[325] bkz. Aliyyül-Karî, Kübra: s.236; Aclunî, Keşf: 2/35.
[326] Yani gündüz namazlarında imam cehren okumaz.
[327] bkz.
Zeylaî, Nasbü'r-Râye: 2/1; Sehavî, Makasıd: s.265; Semhudî, Gammaz: s.81; İbnü'd-Deyba', Temyiz s.lll: Aliyyül-Karî, Kübra: s.236;
Aclunî, Keşf. 2/36; Hut, Esne'l-Metalib: s.184; Kavukcî, Lü'îiV:
s.48.
[328] Hafız
Zeylaî, bunu Nasbüi-fîâye'de (2/1-2)
Nevevî'den nakledip kabul etmiş ve şöyle demiştir: Bu Mücahid ve Ebu
Ubeyde b. Abdillah b. Mes'ud'un sözüdür. Her ikisi de Tabiînin Zeylaî,
Abdürrezzak'm Musannef inden naklettiği senediyle bu sözü bu iki zâta nisbet
etmiştir.
[329] Müellif, bu ifadesiyle kitabın sonunda 463 ve 464
no.lu paragraflarda zikrettiği şu batıl (asılsız) namazları kast etmektedir: "Cuma
günü her rekatta on ihlas okunarak kılınacak on iki rekatlı nafile namaz ile
hafta içinde her gün kılınacak nafile namazlar hakkında hiçbir şey sahih
değildir, batıldır, aslı yoktur... Aynı şekilde her rekatında on beş defa -bir
rivayette elli defa- (İza Zülzilet) okunarak kılınacak iki rekatlı nafile
namaz; Cuma günleri kılınacak iki, dört, sekiz ve on iki rekatlı nafile namaz
ile; Cuma namazından önce her rekatında elli defa ihlas okunarak kılınacak dört
rekat nafile namazın da aslı yoktur. Aynı şekilde Aşûra Namazı, Regaıb Namazı
da ittifakla uydurmadır. Yine Receb Geceleri Namazı, Receb ayının yirmi
yedinci gecesi namazı, Şabanın on beşinci gecesi her rekatta on ihlas <r
kunarak kılınacak yüz rekatlı namazın da aslı yoktur. Bu namazların Kutü'î-Kulûb
ve İhya'da ya da Sa'lebî'nin Tefsirinde zikredilmesine aldanma".
[330] bkz. Sehavî, Makasıd: s.269; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.113; AliyyüTKarî, Kübra: s.238; Aclunî,
Keşf: 2/44; Hut, Bsne'l-Metalib: s. 189.
[331] Zehebî, Ibei}de (1/399) diyor ki: Bu zat, Rabbani
zahid ve Önder Ebu Nasr, Bişr b. Haris el-Mervezî'dir. Bişr el'Hafî diye
meşhurdur. Hammad b. Zeyd, İbrahim b. Sa'd ve bunların tabakasında olan
muhaddislerden hadis dinledi. Önce ilme önem verdi. Sonra kendi meşrebine
yöneldi ve kitaplarını gömdü. Az hadis
rivayet etti. Fıkıh'da
Süfyan es-Sevrî mezhebindeydi.
Alimler onun menakıbı ve kerametleri hakkında eserler yazdılar. 75 yaşında
iken Bağdat'ta vefat etti. Allah Tealâ rahmet eylesin. Talebesi İbrahim
el-Harbî diyor ki: Bağdat, Bişr el-Hâ-fî'den daha kâmil akla sahip olan ve
dilini ondan daha iyi koruyan bir başka birini yetiştirmedi. Onun bir
müslümanın gıybetini yaptığı duyulmadı. Sanki onun saçının, sakalının her
telinde bir zekâ harikası vardı. Onun aklı, Bağdat halkına dağıtıl-saydı hepsi
üstün zekâlı insanlar olurlar, yine de onun aklından bir şey eksilmezdi.
[332] bkz. Sehavî, Makasıd: s.269; Semhudî, Gammaz: s.83;
İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.113;
AliyyüTKarî, Kübra: s.239; Aclunî, Keşf: 2/45; Hut, Esne'l-Metalib: a.190;
Kavukcî, Lü'lü': s.83.
[333] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.269; Semhudî,
Gammaz: s.83; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.113; AliyyüTKarî, Kübra: s.240; Aclunî,
Keşf: 2/46; Hut, Esne'l-Mctalib: s.189.
[334] Bu söz, Aclûnî'nin Keşfül-ffafa'&a (2/36) dediği
gibi; ya bir atasözü ya da şiirden bir mısradır. Kanaatimce, belki de şairin şu
ifadesinden alınmıştır:
"Düşman olma, bir kişi sebebiyle bir aile halkına, Zira iki zayıf
bir güçlüyü yener."
[335] bkz. İbnü'd-Deyba', Temyiz-8.114; Aclunî, Keşf 2/49.
[336] bkz. Sehavî, Makasıd: s.273; İbnü'd-Deyba',
Temyiz-'s.115; Alıyyü'1-Karî, Kübra
s.241; Aclunî, Keşf: 2/52; Hut,
Ssne'J-Metaiib: s. 193.
[337] Namazda ön saftaki mü'minin sırtı, sütre yerine geçer.
[338] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.280;
Semhudî, Gammaz s.87; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.118; Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.243; Aclunî, Koş£ 2/69.
[339] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.282;
Semhudî, Gammaz- s.88; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s. 119;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.245; Aclunî, Keş£ 2/72; Hut, Esne'l-Metalib: s.198.
(Not Ahmak dostun olacağına akıllı düşmanın olsun", atasözü aynı
manadadır.) (Çev.)
[340] bkz. Sehavî, Makasıd: s.282; Semhudî, Gammaz: s.88; İbnü'd-Deyba',
Temyiz: s.119; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.244; Aclunî, Keşf: 2/72.
[341] Sehavî'nin
el-Makasıdü'1 -Hasene'deki
(s.282) ifadesinin devamı
şöyledir: "Bunu hadis olarak görmedim. Ancak Beyha-kı'nin Şüabü'1-Jman
kitabında ve başka kaynaklarda (Düşman-hk ailededir) yerine (Düşmanlık
akrabalıktadır) lafzıyla; Bişr b. Haris el-Hâfî'in sözü olarak rivayet
edilmiştir. Bişr b. Haris el-Hâfî'nin biyografisi 181. hadisin dipnotunda
geçmiştir.
[342] Yani karşısına çıkacağı veya çatışacağı rakibi
demektir.
[343] bkz. İbnü'd-Deyba',
Temyiz s.120; Aliyyül-Karî,
Kübra: s.245; Aclunî, Keşf. 2/73.
[344] bkz, Sehavî, Makasıd: s.283; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.120; Alıyyül-Karî, Kübra: s.245; Aclunî, Keş£ 2/76; Hadisin bir başka lafzı:
"Özrü günahından daha çirkindir", şeklindedir
[345] Bu söz, atasözlerindendir.
[346] bkz. İbnü'd-Deyba',
Temyiz: s. 120; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.245; Aclunî, Keşf: 2/75.
[347] bkz. Aliyyül-Karî, Kübra: s.246; Aclunî, Keşf: 2/75.
[348] bkz. Sehavî, Makasıd: s.285; İbnü'd-Deyba7, Temyiz:
s.121; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.246;
Aclunî, Keşf: 2/78;
Hut, Esne'l-MetaJib.-s.199.
[349] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.289;
Semhudî, Gammaz: s.92; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.122;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.248; Aclunî, Keşf 2/89; Hut, Esne'İMetalib: s.202;
Kavukcî, Xa'7ri; s.51.
[350] bkz. Sehavî, Makasıd: s.286; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.121; Aliyyü'1-Karî, ^TüAra- 246; Aclunî, Keşf: 2/82; Hut, Esne'İMetalib:
s.206.
[351] Bu söz, Sûfiyye'nin sözlerindendir.
[352] bkz. Sehavî, Makasıd: s.286; Semhudî, Gammaz: s.89; İbnü'd-Deyba',
Temyiz: s.121; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.247; Aclunî, ^ 2/83;
[353] bkz. Tıybî,
el-Hulâsa £t Ma'rifeti'lHadis,
s.85; Aliyyü'l-Karî, Kübra: s.247; Acİunî, Keş£ 2/89.
[354] Tıybî, el-Hulâsa fî Ma'rifeti'l-Hadis: s, 85
[355] Süyûtî, Zeylü'l-Mevzûât s. 44
[356] bkz. Tıybî,
el'Hulâsa fî Ma 'rtfetiTHadis: s. 85; AliyyüT Karî, Kübra: s.247;
Aclunî, Aclunî, Keş£ 2/89.
[357] bkz. Sehavî, Makasıd: s.288; Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.247; Aclunî, Keşf: 2/87.
[358] bkz. Sehavî, Makasıd: s.288; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.122; Aliyyül-Karî, Kübra: s.247; Aclunî, Keş£ 2/87; Hut, Esne'1-Me-talib: s.208.
[359] bkz. Sehavî, Makasıd: s.288; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.122; AHyyü'1-Karî, Kübra: s.247; Aclunî, Keşf: 2/87.
[360] bkz. Sehavî, Makasıd: s.290; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.
123; Aliyyü'1-Karî, i^ra: s.248; Aclunî, iTe^f 2/92.
[361] bkz. Süyutî, Leâlî: 1/131; İbn Arrak, Tenzih: 1/136;
Müna-vî, Feyzu'l-Kadir 1/425; Sehavî, Makasıd: s.290; Aliyyü'1-Karî, üTüiuts:
s.248; Hut, Esne'l-Metalib: s.47.
[362] bkz. İbn Teymiyye,
Mecmû'uTFetâvâ: 18/127; Sehavî, Makasıd: s.292;
İbnü'd-Deyba1, Temyiz, s.124;
Aliyyü'1-Karî, İT^ra: s.248; Aclunî, Ae^ 2/95; Hut, Esne'l-Metalib:
s.208.
[363] Bunu Peygamberimiz (s.a.v)'in, üzüm yerken Selman
el" Farisî'ye söylediği iddia edilmiştir. İbn Teymiyye (r.a) bu hadisi
Mecmû'ul-Fetâvâ'da (18/127) zikretmiş ve "Bu bâtıl bir sözdür",
demiştir.
[364] bkz. Sehavî, Makasıd: s.292; İbnü'd-Deyba', Temyiz
s.125; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.249; Aclunî, Keş£ 2/91; Esne'l-Metalib: s.205.
[365] Bu zat, Süfyan b. Uyeyne Ebu Muhammed el'Hilâlî
el-Kûfî el"Mekkî'dir. Hicaz halkının üstadı olup meşhur âlimlerdendir.
Tabiînden 87 zata erişmiştir. İmam Şafiî onun hakkında: ibn Uyeyne'deki ilim
zenginliğini-hiç kimsede görmedim, demiştir. Yine İmam Şafiî: Malik ve İbn
Uyeyne olmasaydı Hicaz ehlinin ilmi kaybolurdu, demiştir. Ahmed b. Hanbel ise:
Fakihler arasında Kur'an ve Sünneti ondan daha iyi bileni görmedim, demiştir.
Hasen b. Imran
anlatıyor: Süfyan b. Uyeyne, son haccmda Müzdelife'de iken
bana: Bu makamda yetmiş defa vakfe yaptım. Her sene: AllahımL Bu makamdaki
vakfemi son vakfe eyleme, diye dua ettim. Şimdi ben Allah'dan bundan daha
fazlasını istemeye hâyâ ediyorum, dedi. Hacdan döndüğünde yeni giren yılda
vefat etti. İbn Uyeyne, 198 yılı Recep ayında 91 yaşında vefat etti. Allah
rahmet eylesin.
[366] bkz. Meydanî, MecmeııTEmsal: 2/10; Aliyyü'1-Karî, Küb'
** s.249; Humud et-Tüveycerî, Faslül-Hitab ü'r-Redd alâ Ebî Türab: s.69-90
[367] "Zina" kelimesinin hemze ile yazılması bir
lügat vechidir. Kamus müellifi diyor ki: (Zenâ-yeznrzinen Ve zina): Gayri meşru
ilişki kurdu, demektir. Meydanî'nin Mecmau'lEmsal kitabında (2/10) zikrettiği
gibi 'Müzik zinanın nağmesidir", şeklinde bir rivayet bulunmaktadır.
"Zinanın nağmesi" ifadesiyle zinaya çağırır, zinayı özendirir ve
kamçılar demektir. Bu söz, Humud et-Tüveycerî'nin müzik aletlerinin mubah
olduğunu iddia eden Ebî Türab'a cevap olarak yazdığı'Taslül-Hitab fi'r-Redd
alâ Ebî Türab" &d\ı eserinde (s.69-90) belirtildiği gibi; Abdullah b.
Mes'ud (r.a), şair Hutay e, Süleyman b. Abdilmelik el-Ümevî, Yezid b. Velid b.
Adilmelik ve Fudayl b. İyad'dan nakledilmiştir. Gerçekler pek çok kimse
tarafından ifade edilmektedir. Genellikle lafızlar ya aynı ya da benzer
olmaktadır. Bu mana, Peygamberlik lisanında üstün beliğ bir ifade ile yer
almaktadır. Sahih-i Buharîde Kitabu'l-Eşribe 6 no.lu "İçkinin ismini
değiştirerek onu haram kılan kimseler hakkında gelen hadisler" babandaki
{Fethu'1-Barî: 10/51 Hadis No: 5590) hadiste; Abdurrahman b. Ganm el-Eş'arî
diyor ki: Ebu Malik el-Eş'arî vallahi bana yalan söylemedi. O Peygamberimiz
(s.a.v)'-den şunu işittiğini söyledi: 'Yemin olsun ki, ümmetimden; zina, ipek,
içki ve çalgı aletlerini helâl sayan birtakım kimseler olacaktır".
Bu hadiste
Peygamberimiz (s.a.v), bu haramlar arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğunu
açıklamaktadır. Zira bunlardan her
biri diğerini davet etmektedir. Zina, içki içmenin
helâl görülmesine ve müzik âletlerini kullanmanın helâl sayılmasına sebep
olduğu gibi; erkeklerin ipek elbise ile süslenmelerine de sebep olmaktadır.
Halbuki ipek erkeklere haramdır. Müzikle fazla meşgul olanların gönüllerindeki
büyük fesad artmakta, buna daldıkları zaman fesad alevi tutuşmaktadır.
Allah'tan bizleri fesaddan uzak kılmasını ve iyilik vermesini niyaz ederiz.
[368] bkz. Aliyyü'1-Kari Kübra: s.251; Aclunî, Keş£ 2/106.
[369] Bu zat, Harem ve Hicaz ehlinin üstadı, zahid bir
şahsiyet olan Fudayl b. Iyad Ebu Ali et-Temîmî el-Merve%i el-Horasâ-nî'dir.
Hadis rivayet etmiş, kendisinden hadis rivayet edilmiştir. Bu-harî, Müslim,
Ebu Davud. Nesaî ve Tirmizî kitaplarında onun hadislerini nakletmişlerdir.
Hafız İbn Hacer Tehzihü't-Tehzib'de
(8/294-297) onun geniş biyografisini vermiştir. İbn Hacer burada şöyle
demektedir: İbnü'l-Mübarek diyor ki: Bana göre bugün dünya üzerinde Fudayl'den
daha üstün bir kimse kalmamıştır. Yine İbnü'l-Mübarek: O'na baktığımda üzüntüm
yenileniyor, nefsime kızıyordum, dedi ve ağladı. Halife Harun er-Reşid: Alimler
içerisinde İmam Malik'den daha heybetlisini, Pudayl'den daha çok vera' sahibi
olanı görmedim, demiştir. Şerik: Fudayl, kendi zamanında yaşayanlar için
hüccettir, demiştir. Fudayl b. Iyad, Mekke'de 187 yılında vefat etti. Allah
rahmet eylesin.
[370] biz. Sehavî, Makasıd: s.298; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.128; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.251;
Aclunî, Keş£ 2/106; Hut, Esne'l-Metalib: s.216,
[371] Müellif Aliyyü'1-Karî cl-Mevzûâtü'1-Kübrâda şöyle
demiştir. Zerkeşî bu hadisi Beyhakî'nin Şüafda rivayet ettiğini ifade etmiş,
Süyûtî ise burna tenkid ederek ed-Düreru'bMüntesırâ'da bu hadisin Şüabfa.
bulunmadığını, Şüabda bulunan hadisin "FatihatüTKitab hei- derde
şifadır", şeklinde olduğunu, Beyhakî'nin bu son rivayeti Abdullah b.
Cabir el-Beyazî hadisi olarak tahric ettiğini söylemiştir. Ebu'ş-Şeyh ibn
Hayyan'm Kıta-bu'sSevab'mda ise Atâ'nm şu sözü yer almaktadır: Bir ihtiyacın
varsa Fatihatü'l-Kitab'ı oku, Allah'ın izniyle ihtiyacın görülsün . insanların
ihtiyaçlarının görülmesi için ve önemli arzula-rının gerçekleşmesi için Fatiha
okumayı alışkanlık haline getirmelerinin aslı bu olmalıdır."
Kur'ân ile tedavi olm^ konusunda gelen hadisler hakkında bilgi sahibi
olmak için Rıdvan Muhammed Rıdvan'ın FezâilüT Kur'ân ve Abdullah b . Sıddîk
el-Gumarî'nin KemalüTİman fi't-Tedavibi'1-Kur'ân adlı eserlerine bakılabilir.
[372] bkz.
Sehavî, Makasıd s.298;
Semhudî, Gammaz: s.65; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.128;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.252; Aclunî, Keşi 2/108; Hut, EsneTMetalib: s.213;
Kavukta, LiVUV: s.54
[373] bkz. İbn Hacer, Tebyînü'1-Aceb: s.14; Sehavî, Makasıd:
s.299; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.128; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.254; Aclunî, Keşi 2/110; Hut,
Esne'bMetalib: s.214.
[374] bkz. Sehavî, Makasıd: s.300; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.
129; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.254; Aclunî, Keş£ 2/113; Hut, Esne'l--Metalik a.217.
[375] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.300;
Semlıudî, Gammaz s.95; Îbnü'd-Deyba', Temyiz: s.129;
Aliyyü'1-Kari, Kübra: s.254; Aclunî, Keşf: 2/114; Hut, Esne'l-Metalib: s.215;
Kavukcî, iüî?ü* s.55.
[376] bkz. Sehavî, Makasıd: s.300; Semhudî, Gammaz: s.96; İb-nü'd-Deyba', Temyiz: s.129; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.254;
Aclunî, ÜTesf 2/114; Hut, Esne'l-Metalib: s.215.
[377] bkz.
Sehavî, Makasıd: s.301;
Semhudî, Gammaz s.96; İbnü'd-Deyba', Temyiz s.130;
Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.255; Aclunî, f 2/115; Hut, Esne'l-Metalib: s.216;
Kavukcî, L«'A;; s.55.
[378] bkz. Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.256; Aclunî, Keşf 2/128;
Hut, Esne'l-Metalib: s.220.
[379] bkz. Sehavî, Makasıd: s.303; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.132; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.256; Aclunî, Keşf 2/120; Hut, Esne'î-Metaiib: s.220.
[380] bkz.
İbnü'l-Cevzî, el-Mevzûat: 1/107;
Sehavî, Makasıd: s.304; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.132; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.257; Aclunî, Keşf: 2/122; Hut,
Esne'l-Metalik s.226.
[381] İbnü'l-Cevzî, el-Mevzûat: 1/107-109
[382] (Kul) kelimesiyle başlayan sûreler (Kalâkıl Sûreleri)
dört tane olup Kâfirûn, İhlas ve Muavvizeteyn Sûreleridir.
[383] bkz. Sehavî, Makasıd: s.305; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.132; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.257; Aclunî, Keşf: 2/125; Hut, Esne'l-Metalib: s.221.
[384] Aliyyü'l-Karî'nin el-Mevzûatü'1-Kübrâ kitabında da
Seha-vî'nin ifadesi bu şekildedir. Sehavî'nin el-Makasıdü'J-Hasene kitabmdaki (s.305)
ifadesi ise "Ben bunu hadis olarak bilmiyorum", şeklindedir. Aradaki
fark basittir.
[385] bkz. Sehavî, Makasıd: s.306; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.134; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.257; Aclunî, Keşf: 2/125; Hut, Esne'l-Metalib:
s.221.
[386] Yani Sehavî'nin üstadı Hafız İbn Hacer
kastedilmektedir.
[387] bkz. İbn Abdi'1-Berr, Behcetü'l-Mecalis: 1/73;
İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadîr 1/415; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.258.
[388] İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadîr (Hidaye Şerhi): 1/415; İbn
Abdi'1-Berr Behcetü'l-Mecalis kitabında (1/73) bu kıssayı riva-yetleriyle
birlikte zikretmektedir.
[389] Görüldüğü gibi bu ifadede Peygamberimiz (s.a.v)'e
hiçbir şey nisbet edilmemiştir. Hiç kimse de bunu hadis olarak Peygamberimiz
(s.a.v)'e nisbet etmemiştir. Bu sebeple
olmalı ki, Aclûnî bu haberi Keşfü'l- Hafa kitabına almamıştır.
[390] bkz.
Süyûtî, Zeylii'l-Mevzuat s.203;
Sehavî, Makasıd: s,308;
Semhudî, Gammaz: s.99; İbnü'd-Deyba', Temyiz s.133; İbn Arrak, Tenzih: 1/148; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.258;
Aclunî, Keşf. 2/129;Hut, Esne'l-Metalik s.227.
[391] Süyûtî, Zeylü'l-Mevzuat s.203
[392] bkz. Gazzalî, İhya: 1/31; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.259.
[393][393] Gazzalî, İhyau Ulûmi'd-Din: (1/31) Kitabü'1-İlim,
Zemmedilen İlimin Kötülüğü Babı.
[394] bkz.
Süyûtî: Zeylü'i-Mevzûât: s.203;
Sehavî, Makasıd: s.311; İbnü'd'Deyba', Temyiz:
s. 135; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.260; Hut, Esne'hMetalib: s.229.
[395] Bunu Ebu Nuaym Hılye'de Ömer b. Abdülaziz'den rivayet
etmiştir.
[396] Yanı sahihtir. Buharı Sahih'inAe {FethuTBari:
6/205-206) Bed'ül-Halk kitabının başında
"Mahlûkatı ilk defa
yaratan sonra onları tekrar diriltecek olan O'dur, âyeti hakkında gelen
hadisler" babında ve Kitabü't-Tevhid'de 32 nolu "O'nun arşı suyun
üzerinde idi" babında (13/345-347) şöyle rivayet etmektedir (Rivayetleri
topluca zikrediyorum): Imran b. Husayn (r.a) anlatıyor: Peygamberimiz (s.a.v)'m
huzuruna girdim. Devemi kapıya bağladım. Ona Temimoğullarmdan bir grup gelmişdi.
Allah Rasûlü (s.a.v):
-Müjdeyi kabul edin
(size müjdeler olsun) Ey Temimoğulları!.. buyurdu. Onlar da:
-Bize müjde verdin. O
halde ikramda bulun, dediler. Efendimiz (s.a.v)'in yüzünün rengi değişti. O
sırada Yemen!den bazı kimseler geldiler. Allah Rasûlü (s.a.v):
-Temimoğııllarmm kabul
etmediği müjdeyi siz kabul edin (size müjdeler olsun) Ey Yemenliler!., buyurdu.
Yemenliler: -Müjdeyi kabul ettik Ya Rasûlallah!.. dediler. Biz din hakkında
ilim sahibi olmak ve bu yaradılışın başlangıcı nasıldı? diye sana sormak için
geldik, dediler.
Peygamberimiz (s.a.v)
ilk insan yaradılışı ve Arş hakkında konuşmaya başladı. Şöyle buyurdu:
"Allah vardı. O'ndan başka hiçbir şey yoktu. (Bir rivayette: Ondan önce
hiç bir şey yoktu. Bir başka rivayette: O'nun dışında hiçbir şey yoktu. Bir
başka rivayette: O'nunla birlikte hiçbir şey yoktu." Bu son iki rivayet
FethuT Barîden alınmıştır: (6/206) O'nun arşı suyun üzerinde idi. Zikirde heı'
şeyiyazmış tu: Gökleri ve yeryüzün ü yara tmıştır... İmran b. Husayn devamla
diyor ki: Sonra biri bana geldi ve Ey Imran!.. Devene yetiş!.. Deve gidiyor,
dedi. Ben de deveyi aramak için hızla gittim. Bir de ne göreyim deve ile
aramıza serap girdi. Yemin ederim ki, keşke deve gitsin diye bıraksaydım da
oradan kalkmasaydım diye arzu ettim.
Hafız İbn Hacer (rh.a)
Fethu'lSarı'de (6/206-207; 13/346) şöyle demiştir: Peygamberimiz (s.a.v)'in;
"Allah vardı. O'ndan başka hiçbir şey yoktu", ifadesindeki Kâne
(vardı) manası Allah için kullanıldığında geçmiş zaman manasından ayrılır,
ezelî manadan haber verir."Zikirde hor şeyi yazmıştır" ise zikirde
yani Levlvi Mahfuz'da her şeyi takdir etmiştir, demektir. Peygamberimiz
(s.a.v)'in; "Allah vardı. Ondun başka hiçbir şey yoktu", ifadesi bu
âlemin hadis (sonradan var edilen bir âlem) olduğuna delil olarak kabul
edilmiştir. Zira "Ondan başka hiçbir şey yoktu", ifadesi bu konuda
gayet açıktır. Zira Allah dışındaki her şey daha önce mevcut değildi. Ama
sonrada var edildiler. Peygamberimiz (s.a.v)'in; "O'nun arşı suyun
üzerinde idi", ifadesi su ve arşın yer ve göklerden önce yaratılmış
olduklarına işaret etmektedir. İmam Ahmed ve "sahihtir" diyerek
Tirmizî, Ebu Rezîn el-Ukaylî'den merfû olarak; "Su, arşdan önce yaratılmıştır",
hadisini tahric etmiştir. Süddî deTefsiı!ixide farklı senedlerle: "Allah
yarattıklarından hiçbir şeyi sudan önce ya-t'atmamıştır", rivayetini
nakletmektedir.
İmam Ahmed ve
"sahihtir" diyerek Tirmizî'nin Ubade b. S amit' (r.a)den merfû olarak
rivayet ettiği: "Allah'ın ilk yarattığı şey kalemdir. Sonra: Yaz, buyurdu.
Kalem, kıyamet gününe kadar olacak her şeyi yazdı." Bu hadis ile önce
suyun sonra arşın yaratılması şeklindeki bir önceki hadis şu şekilde
birleştirilmektedir. Kalemin önceliği su ve arş dışındakilere nisbetJedir ya
da kalemden çıkan şeye nisbetlcdir. Yani kaleme: İlk yaratılan şeyi yaz,
denilmiştir.
"Allah'ın ilk
yarattığı şey akıldır" hadisine gelince; bunun sabit olan yani delil
olarak kabul edilebilecek sahih bir tariki bulunmamaktadır. Sabit olduğu
takdir edilecek olursa şu son takdir onun açıklaması olmaktadır. En iyisini
bilen Allah'dır. Hafız Ibn Hacer'in sözü burada sona ermektedir.
[397] bkz. Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.261.
[398] Müellif, el-Mevzûâtü'1-Kübra'da şu cümleyi ilâve
etmiştir: "Bu söz, Vahdet-i Vücud ehlinin iftiralarına
benzemektedir."
[399] bkz. Sehavî, Makasıd: s.316; Semhudî, Gammaz: s.100;
İb-nü'd-Deyba', Temyiz: s. 136; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.263; Achr nî, Keşf.
2/144; Hut, EsneTMetalib: s.245
[400] bkz. Sehavî, Makasıd s.319; İbnü'd-Deyba', Temyiz: s.137; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.265;
Aclunî, Keşf: 2/149; Hut, Esne'k Metalik s.238.
[401] bkz. Sehavî, Makasıd a.319; İbnü'd-Deyba', Temyiz:
s.137; Aliyyü'1-Karî, Kübra: s.263;
Aclunî, Keşf 2/149;
Hut, Esne'l-Mctalib: s.245.
[402] bkz. Sehavî, Makasıd s.320; İbnü'd-Deyba', Temyiz s.137; Aliyyü'1-Karî, Kübra:
s.264; Aclunî, Keşf.
2/150; Hut, EsneT Metalib: s.245.
[403] Sehavî'nin el'MakasıdüTHasene kitabındaki (s.320) sözünün
devamı şöyledir: "Evet, Besmele çekmek, önünden yemek, sofrada taze
hurma ve benzeri
çeşitli meyveler olduğunda meyveleri alıp alıp
bırakmak, hurma çekirdeklerini hurma yemeyen kimsenin önüne koymamak gibi
çoğu zaman mutlaka sözlü olarak nakledilen yeme âdabım öğretmekle ilgili
hadisler gelmiştir. Misafiri yemeğe teşvik
etmek gibi misafire
sıcak davranma konuları buna ilâve edilebilir. Hakim'in Menakıbü'ş'
Şafiî kitabının sonlarında imam Şafiî'nin;
"Yemek esnasındaki âdabdan
biri, az konuşmaktır", sözü
de yer almaktadır." Sehavî'nin sözü burada
sona ermektedir.
Abdülfettah -Ebu Gudde-
diyor ki: Buhari ve1 Müslim'in Sa-Aitlerinde ve diğer kaynaklarda Ebu
Hureyre'den rivayete göre; Peygamberimiz (s.a.v) ashabından birinin yemeğine davetli
idi. Ona but takdim edildi. Ondan bir parça aldı. Sonra onlara uzun Şefaat
hadisini anlattı. Kuşkusuz bu hadis, sofrada ve yemekte konuşulan bir hadistir.
Bir kısmım arz edelim: Buharı, Sahih'inde (6/346) Ehadîsü'l-Enbıya Kitabında
"Nuh'u kavmine elçi olarak gönderdik", (Hud: 25) âyeti ile ilgili 3
nolubabda ayrıca Kitabü't-Tefsir'de "Onlar Nuh'la beraber gemiye bindirdiğimiz
kimselerin zürriyetleridir. O çok şükreden bir kuldu", (İsra: 3) âyetinin
tefsiri konulu 5. babda (8/300) ve yine KitabüTİman'da Şefaatin isbatı ve
Tevhid ehlinin Cehen-nem'den çıkarılması babının sonlarında (3/65,69-70) Şefaat
hadisini şu lafızla rivayet etmektedir:
Ebu Hureyre (r.a)
rivayet ediyor: Bir davette Peygamberimiz (s.a.v) ile beraberdik. Kendisine but
takdim edildi. But yemekten hoşlanırdı. Ondan bir parça kopardı ve şöyle
buyurdu: "Ben kıyamet gününde insanların efendisıyim. Bu nedendir, bilir
misiniz? Allah ilkleri-sonlan bütün insanları bir meydanda toplayacak..."
Müslim'in lafzı ise şöyledir: Ebu Hureyre (r.a) rivayet ediyor: Allah
Rasûlü'nün önüne tirit ve et dolu bir tabak konuldu. Butu eline aldı. Koyun
etinin en çok bu tarafını severdi. Ondan bir parça kopardı ve: "Ben
kıyamet gününde insanların efendi-siyim, dedi. Sonra da ashabının soru
sormadıkların görünce; —"Bu nasıl olacak, diye sormayacak mısınız? dedi.
Ashab: -"Bu nasıl olacak ya Rasûlallah? diye sordular. Efendimiz (s.a.v): -"insanlar
Allah'ın huzurunda toplanacaklar."diyerek sözlerine başladı ve devam
etti. Bu, iki sayfayaı bulan uzun bir hadis olup, yemek esnasında
zikredilmiştir. Dolayısıyla yemek esnasında konuşma meşrudur.