15. GÜZEL
SÖZ, MİSAFİR VE KOMŞU HAKKI
Hadis-i
Şerifte İmanın Nefsinden Maksat:
2- Komşuya Eziyetin
Haramhğımn Ağırlığı
3- Komşuya İyilik
(İhsan) De Bulunmaktan Anlaşılan:
1- Misafire İkramda
Bulunmanın Hükmü Ve Misafirlik Süresi:
Bu Hadisten
Çıkartılan Hükümler:
Ebu Hüreyre (r.a)'den
Rasulullah (s.a.) buyurdu ki: "Kim Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa
ya hayır söylesin, yahut sussun. Kim Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa,
komşusuna ikramda bulunsun. Kim de Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa,
misafirine ikramda bulunsun.[1]
Hafız İbn Hacer der
ki: Bu hadis de özlü sözlerden olup, üç hususu kapsamaktadır. Bu üç husus ise
fiili ve sözlü olarak ahlâkın üstün değerlerini bir arada ifade etmektedir.
Hadis-i şerif başkaları
ile güzel bir şekilde geçinmeye çağırmaktadır. Güzel bir şekilde geçinmek ise
insanlar arasında sevginin yaygınlaşması sonucunu doğurur. Sevgi de insanların
birbirleriyle kaynaşmasına, sağlam bağlarla bağlanmasına götürür. [2]
Rasulullah (S.A.S.)
şöyle buyurmaktadır: "Kim Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa, ya hayır
söylesin, yahut sussun." Şâfn[3] şöyle
demektedir: Hadisin anlamı şudur: "Konuşmak istediği takdirde iyice
düşünsün. Şayet konuşacağında kendisine zarar gelmeyeceği ortaya çıkarsa,
konuşsun. Eğer söyleyeceği sözde bir zarar ortaya çıkar, yahut bundan dolayı
şüpheye düşerse sussun.[4]
Hafız İbn Hacer de der
ki: Hadisin anlamı şudur: Kişi konuşmak istediği taktirde sözünü söylemeden
önce düşünmelidir. Eğer söyleyeceği bu sözden dolayı herhangi bir kötülük
ortaya çıkmayacak, harama, mekruha götürmeyecek ise konuşsun. Eğer söyleyeceği
söz mubah ise, esenlik susmaktadır, ta ki mubah söz haram ve mekruha
sürüklemesin.[5]
Nevevfnin de Sahih-i
Müsİim Şerhi'nde bu anlamda açıklamaları vardır.
Özü İbn Receb'in de
ifade ettiği gibi Rasulullah (s.a) hayır olan şeyleri söylemeyi ve hayır
olmayan şeyi de söylemeyip susmayı emretmektedir.[6]
Susmak (samt)
dilcilere göre, konuşmamak demektir. Bu kelimeden türemiş bazı kökler sakin
olmak anlamına da kullanılır. [7]
Tûfî der ki:
"Hadisin zahiri, bunu söyleyen kimseden imanın nefyolaca-ğmı ifade
etmektedir. Oysa maksat bu değildir. Bununla kastedilen mübalağalı anlatımdır.
Nitekim bir kimse şöyle der: Eğer benim oğiumsan, bana itaat etmelisin. Bu da
onun itaatini sağlamak için söylenir. Çünkü itaat etmeyecek olursa oğlu olması
nefyolacak değildir.[8]
Rasulullah
(S.A.S.)'in: "Kim Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa, şunu şunu
yapsın" demesi bu âdabın imanın şubelerinden olduğuna delil teşkil
etmektedir. İmanın gerektirdiği amellerin bir bölümü Yüce Allah'ın hakları ile
alâkalıdır. Farzların yerine getirilmesi, yasakların terkedilmesi gibi. Bir
bölümü de kulların haklan ile ilgilidir. Onlara eziyet vermekten uzak durmak,
komşuya ikramda bulunmak, akrabalık bağını gözetmek gibi.
Rasulullah (S.A.S.)'in
muhayyer bırakmasından anlaşılana gelince; bu konuda Hafız İbn Hacer şunlan
söylemektedir: "Rasulullah (S.A.S.)in: "Ya hayır söylesin yahut sussun."
buyruğunda (konuşmak ile susmak arasında) muhayyer bırakmasının anlaşılmasında
güçlük vardır. Çünkü mubah olan bir şey, eğer iki şıktan birisinde ise, o
hususta yerine getirilmesine dair bir emrin bulunması gerekir. Bu durumda mubah
ya vacip olur, yahut da yasaklanmış bir şey olur, o takdirde de haram olur.
Buna dair cevap şudur: Rasulullah (S.A.S.)'in "söylesin" buyruğundaki
emir kipi ile "sussun" buyru-ğundaki emir, mubahtan da, diğer
hükümlerden de daha kapsamlı olarak mutlak olarak izin vermek içindir. Evet, bu
da mubahın, hayrın kapsamına girebilmesi için güzel olmasını gerektirmektedir.[9]
Rasulullah
(S.A.S.)'in: "Allah'a ve âhiret gününe iman eden komşusuna ikramda
bulunsun" hadisi, komşuya ikramda bulunmaya, buna karşılık ona eziyetin
yasak oluşuna delildir. Burada aşağıdaki hususların açıklanması gerekmektedir. [10]
Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Allah'a ibadet edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın.
Anaya babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşulara,[11] uzak
komşulara,[12] yanınızdaki arkadaşa[13]...
iyilik edin.'Ven-Nisd, 4/36)
Şanı Yüce Allah,
kullar üzerindeki hakkı ile kulların kullar üzerindeki haklarını bir arada
zikretmiştir ki, komşu hakkı da kul haklarındandır. İşte bunun böyle açıklanması,
komşu hakkının önemini ve ne kadar büyük olduğunu beyân etmektedir. Aişe
(r.anhâ)'dan, dedi ki: Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: "Cebrail komşu
hakkında bana o kadar çok tavsiye etti ki, nihayet onun, komşuyu mirasçı
kılacağını zannedecek oldum.[14]
"Mirasçı
yapacağını zannedecek oldum" ifadesinin anlamı ise: Akrabalarla birlikte
ona farz olarak bir pay verilmesinin emredilmesi suretiyle malda onu ortak
kılacak sandım, demektir. [15]
Müslüman bir kimsenin,
haksız yere herhangi birisine eziyet vermesi haramdır. Fakat komşuya eziyet
etmek daha ağır bir haramdır. el-Mikdâd b. el-Esved (r.a) den dedi ki:
Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Kişinin on kadın ile zina etmesi,
komşusunun hanımı ile zina etmesinden, onun için daha iyidir. Kişinin on evden
hırsızlık yapması, komşusunun evinden hırsızlık yapmasından onun için daha
basittir.[16]
Zina, Şanı Yüce
Allah'ın haram kıldığı hayasızlıklardandır. Bu hayasızlığı işleyene ve bu suçu
işlemekten kaçındırıcı yasalar koymuştur; fakat komşunun hanımı ile zina etmek,
daha büyük bir haramdır. Daha büyük bir hayasızlık, daha büyük bir suçtur;
hırsızlık da böyledir.
Ebû Şureyh'ten
rivayete göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin ederim
ki, iman etmiş olmaz, Allah'a yemin ederim ki iman etmiş olmaz, Allah'a yemin
ederim ki iman etmiş olmaz." Kim, ey Allah'ın Resulü? diye sorulunca şöyle
buyurdu: "Komşusu, vereceği sıkıntılardan yana emin olmayan kimse.[17]
Burada sıkıntılar anlamına kullanılan "bevâik" asıl anlamı itibariyle
helak edici musibet ve kişiye ansızın gelen çok ağır iş demektir.
İbn Battal der ki:
"Hadis-i şerifte, komşu hakkı te'kid edilmektedir. Çünkü Rasûlullah
(S.A.S.) bu hususta yemin etmekte ve yeminini üç defa tekrarlamaktadır. Ayrıca
sözü veya davranışı ile komşusuna eziyet verenin mü'min olamayacağını da ifade
etmektedir ki, maksat kâmil imandır. Şüphesiz ki, isyan eden bir kimsenin ise
imanı kâmil değildir.[18]
Komşuya iyilikte
bulunmak, ona çeşitli şekillerde iyilik yapmak demektir. Bu da güç nisbetinde
olur. Hediye, selâmlaşmak, karşılaştığı vakit güler-yüzle karşılamak, durumunu
yakından takip etmek, ihtiyaç duyduğu hususlarda ona yardımcı olmak vb. Maddi
yahut manevi olsun, ona gelecek çeşitli eziyetlerin sebebini önlemektir.
İnsanlar arasında yapılacak iyiliğe en layık olan kimseler yakınlık derecesine
göre sıralanırlar. Âişe (r.a.) den dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü benim iki tane
komşum var. Hangisine hediye vereyim? Rasûlullah (S.A.S.): "Kapısı sana
daha yakın olanlarına.[19] diye
buyurdu.
Bundan dolayı Buhâri
-Allah'ın rahmeti üzerine olsun- Sahih'inde bir başlık açarak şöyle demektedir:
"Komşuluk hakkı kapıların yakınlığına göredir.[20] Bu
da Buhâri'nin naslan derinlemesine anlayışına bir örnektir. [21]
Aşağıdaki sıralama
komşulara yapılacak iyiliklerin ulaştırılmasının sıralanışı açısından
faydalıdır:
1- Müslüman
ve akraba komşu: Böyle bir komşunun komşuluk, müslü-manlık ve akrabalık hakkı
vardır.
2- Müslüman
komşu: Böyle bir komşunun komşuluk ve müslümanhk hakkı vardır.
3- Müslüman
olmayan komşu: Böyle bir komşunun sadece komşuluk hakkı vardır.
Bu sıralamanın sebebi
ise, İbn Ömer'in komşu tabirini umumunu esas alarak yorumladığı gibi, nasların
umum ifade etmesidir. O'nun bu açıklamasına göre, komşu tabiri müslüman olanı
da, olmayanı da kapsamına alır. Bundan dolayı, bir koyun kestiği sırada ondan
yahudi komşusuna verilmesini emretmişti. Nitekim Rasûluliah (s.a)'ın yahudi
komşusu ile başından geçenlerden de bu açıkça anlaşılmaktadır. [22]
Rasûluliah (S.A.S.)'in
"Kim Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa, misafirine ikramda
bulunsun" buyruğunda, misafire ikramda bulunmanın İslâm'ın hasletlerinden
olduğuna delil vardır. Kulun kendisi vasıtasıyla Aziz ve Celil olan Rabb'ine
yakınlaştırıcı ibadetlerden olduğuna da delil vardır. Burada da aşağıdaki
hususların bilinmesi gerekmektedir: [23]
Bazı İlim Adamları
Misafir Ağırlamanın Vücubunu Kabul Etmişlerdir Ki, Ahmed, Leys, İbn Hazm, Şevkâni
Ve başkaları bunlar arasındadırlar. İbn Hazm[24]
el-Muhallâ adlı eserinde der ki: Misafir ağırlamak, göçebeye de, şehirde ikamet
edene de âlime de cahile de bir gün ve bir gece süreyle iyilik ve hediye olmak
üzere, daha sonra da yalnızca misafir ağırlamak üzere üç gün süreyle ağırlamak
farzdır. Şayet daha fazla ağırlayacak olursa, buna mecbur olmamakla birlikte,
güzeldir. Yerine getirilmesi vacip olan misafir ağırlamayı terkedecek olursa,
misafir bunu zorla ve nasıl mümkün ise o şekilde almak hakkına sahiptir. Onun
lehine böylece de hüküm verilir.[25]
Şevkâni de der ki:
Doğrusu, misafir ağırlamanın vacip olduğudur[26]
Rasûluliah (S.A.S.)'in: "Bundan sonrası ise sadakadır" şeklindeki
ifadesi ise bundan önceki (üç günlük) sürenin sadaka olmadığına, aksine şer'an
vacip olduğuna delildir. Nitekim hadis-i şerif te[27]
vacib misafirliğin süresi sınırlandırılmaktadır ki, bu da sadece üç gündür.
Misafirin bu süreden sonra müslüman kardeşi olan ev sahibini daha fazla
sıkıntıya sokması helâl değildir. Ancak kardeşinin kendisini gönül hoşluğu ile
ağırlayacağını bilmesi müstesnadır. [28]
Gelen misafire yemek
hazırlamak, özellikle birinci günde ikram için kendisini gerekirse zorlamak.
Fakat israf ve savurganlıktan uzak kalmak. Çünkü israf ve savurganlık bize
yasaklanmıştır. Bu sözlerimize tanıklık edecek hususları şöylece
zikredebiliriz:
Buhâri, Sahih'inde der
ki: Misafire yemek hazırlamak ve bu hususta kendisini zorlamaya dair bir
başlık. Bu başlık altında Ebu Cuhayfe yoluyla, Selmân (R.A.) ile
Ebu'd-Derdâ'nın kıssasını zikretmektedir. Bu kıssada delil teşkil edecek bölüm
de şudur: "Ebu'd-Derdâ gelip O'na yemek hazırladı.[29] Aynı
şekilde, Müslim'in Sahih'inde rivayet ettiği Ebu'l-Heysem b. et-Teyyi-hân
el-Ensâri kıssasından da bu durumu görebiliyoruz,
Ebu Hüreyre (r.a) den,
dedi ki: Bir gün yahut bir gece Rasûluliah {s.a) dışarı çıktı. Ebu Bekr ve Ömer
(r. anhumâ) ile karşılaştı. "Bu saatte sizleri evinizden dışarı çıkartan
nedir?" diye sordu. Onlar: Açlık ey Allah'ın Rasu-lü, dediler. Rasûluliah
(s.a) da şöyle buyurdu: "Nefsim elinde olana yemin olsun ki, sizi dışarı
çıkartan ne ise, beni de aynı sebep dışarıya çıkartmıştır. Haydi
kalkınız," Onlar da O'nunla birlikte kalktılar. Ensar'dan bir adamın evine
gittiler, evinde olmadığını gördüler. Kadın (Rasulullah'ı) görünce; hoş, safa
geldiniz, dedi. Rasulullah (s.a): "Filan nerede?" diye sorunca,
hanımı şu cevabı verdi: Bize tatlı su getirmek için gitti. O sırada Ensar'dan
olan zat geldi, Rasulullah (s.a) ve beraberindeki iki arkadaşına baktı ve şöyle
dedi: Allah'a hamdolsun, bugün misafirleri benden daha üstün hiç bir kimse
yok-r tur. Daha sonra adam gitti, onlara taze hurma bulunan bir hurma salkımı
getirdi. Buyrun yiyin, dedi ve eline bıçağı aldı. Rasulullah (s.a) şöyle buyurdu:
"Sakın süt veren bir davar kesmeyesin." Onlara bir koyun kesti, koyundan
ve o hurma salkımından yediler, içtiler. Karınlarını doyurup susuzluklarını
giderdikten sonra Rasulullah {s.a) Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)'e şunları söyledi:
"Nefsim elinde olana yemin olsun ki, bu nimetlerden Kıyamet gününde
sorulacaksınız. Açlıktan dolayı evinizden çıktınız, sonra da size bu nimetleri
ihsan etmedikçe geri dönmediniz.[30]
Rasulullah (s.a)'ın
Ensar'dan olan bu zata ses çıkarmayıp yaptıklarını ikrar etmesi, bu şekilde
misafir ağırlamanın meşruiyyetine bir delildir.
Aynı şekilde genç
delikanlılar suretinde meleklerin İbrahim (A.S.)'e geliş kıssasında da
böyledir. İbrahim (A.S.) en güzel şekliyle onları ağırladı. Onlara kızgın
taşlar üzerinde kazırtılmiş bir buzağı hazırladı. Yüce Allah, bize bunu şöylece
zikretmektedir: "Andolsun ki, elçilerimiz İbrahim'e müjde ile gelip:
Selâm, dediler. O da: Selâm, dedi ve zaman geçrimeyip kızartılmış bir buzağı
getiriverdi." (Hud, n/69)
Yüce Allah bir başka
yerde de şöyle buyurmaktadır: "Hemen ailesine gidip; semiz bir buzağı
getiriverdi." fezzdnydt, 51/26)
Hafız îbn Kesir der
ki: "Bu âyet-i kerime, ziyafet âdabını ihtiva etmektedir. O,
farketmeyecekleri bir şekilde çabucak onlara yiyecek getirdi ve hiçbir şekilde
onlara minnet etmeyip, önce onlara "size yemek getirelim mi?" diye
sormadı. Aksine, çabucak ve gizlice gidip malından bulabildiğinin en iyisini
onlara getirdi. Getirebildiği ise kızartılmış semiz bir buzağı idi. Önlerine
yaklaştırdı. Uzakça bir yere koyup; haydi yaklaşın, demedi. Huzurlarına,
önlerine bıraktı. İşitene ağır gelecek şekilde kesin bir emir sigasıyla onlara
emir vermeksizin, "yemez misiniz?" diye oldukça ince bir üslûpla
onlara teklifte bulundu. Günümüzde bir kişinin diğerine: Eğer lütfedip iyilik
yapmak, tasaddukta bulunmak istiyorsan, bunu uygun görüyorsan yapıver, demesine
benzer.[31]
Nitekim İbrahim el-Halil (A.S.) ve hanımı bizzat bunlara hizmet etti. Bundan
dolayı Buhâri, Sahih'inde şöyle bir başlık kullanmıştır: "Misafire bizzat
ikramda bulunup hizmet etmek ve Yüce Allah'ın: "İbra* him'in ikram olunmuş
misafirlerinin haberi sana geldi m\..."(ez-zânVat, sı/24) buyruğu.[32]
1- İslâm,
İslâm toplumunun fertleri arasında sevgi ve ülfeti yaygınlaştıran her şeye
davet etmiştir.
2- Hadis-i
şerif sözün önemine delildir. Çünkü kul ba2an Allah'ı gazab-landıracak bir söz
söyler ve buna hiç önem vermez; ama bundan dolayı da yetmiş yıllık bir süre ile
Cehennem'de yuvarlanabilir.
3- Hadis-i
şerifte ahlâkın üstün değerlerini kazanmaya, kötülerinden uzaklaşmaya teşvik
vardır.
4- Hadis-i
şerifte aynı şekilde başkaları ile güzel bir şekilde geçinmek de teşvik
edilmektedir. [33]
[1] Müs,im,I,222,İman74, 75. {Buhâri, Ecfeb 31.
-Çeviren-}
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları:169.
[2] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 170.
[3] Şafiî, (150-204 R): Adı Muhammed b. İdris b. el-Abbas
b. Osman b. Şafii'dir. Ku-reyş'in Muttalib
oğuîlanndandir.
Filistin'de Gazze şehrinde dünyaya gelmiştir. İki yaşında iken Mekke'ye
götürülmüştür. Fıkıhta imam, kıraat âlimi, usul, dil ve şiirde âlimdi. Ahmed b.
Hanbel O'nun hakkında şöyle demiştir: "Elinde mürekep hokkası ya da kağıt
bulunan kim varsa mutlaka Şafii'nin de bundan dolayı onun üzerinde bir hakkı
vardır." Ahmed Şakir de şöyle demiştir: Eğer alim bir kimsenin bir başka
alimi taklid etmesi caiz olsaydı, kanaatimce herkesten çok Şafii'nin takiid
edilmesi layıktı. Ben -aşırıya kaçmaksızın ve mübalağa da etmeksizin- şuna
inanıyorum ki, bu büyük insantn İslâm âlimleri arasında Kitab ve Sünnet fıkhında
benzeri gelmemiştir.
Irak'a, Hicaz'a ve Yemen'e
ilim için yolculuklar yapmıştır. Daha sonra Mısır'a yerleşmiş ve vefat edinceye
kadar orada kalmıştır. İlim eserlerinden bazıları: 1) el-Umm, 2) er-Risale. Bu
oldukça muazzam bir kitaptır. İyice incelenmesini tavsiye ediyorum. Usul-ü
fıkha dairdir, 3) Ahkâmu'l-Kur'ân, 4} İhtilfM-Hadis,
[4] Müslim Şerhi, I, 222
[5] Fethu'l-Böri, XIII, 149
[6] Camiü'l-Ulumi ue'l-Hikem, 26.
[7] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 170-171.
[8] Fethu'l-Bâri, Kitabu'1-Edeb, XIII, 149
[9] Fethu’l-Bâri, XIII, 149
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 171-172.
[10] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 172.
[11] İbn Abbas der ki: Bundan kasıt, seninle arasında
akrabalık bulunan komşudur. Hafız İbn Hacer de buna meyletmiştir.
[12] İbn Abbas der ki: Bundan kasıt, seninle arasında
akrabalık bulunmayan komşudur.
[13] İbn Mes'ud, Bundan kasıt, hanımdır. İbn Abbas: Yol
arkadaşıdır, der.
[14] BuMrf,Edeb,28,Vn,78
[15] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 172.
[16] Sahih hadistir, bk. el-Elbâni, Sahihu'1-Câmi', 4819
[17] Buhdri,Edeb, 31; VII, 78
[18] Fethu'l-Bdri, XIII, 53
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 172-173.
[19] Buhâri, VII, 79 (Edeb, 32)
[20] Buhâri, Edeb, 32 (Çeviren).
[21] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 173.
[22] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 174.
[23] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 174.
[24] İbn Hazm (384-456 H.}: Adı Ali b. Ahmed b. Said b.
Hazm Ebu Muhammed'dir. Zahiri mezhebine mensuptur. Endülüslü bir ilim adamıdır.
Aslen Farisi'dir. Önce vezir iken, ilim ve te'lif için veziriiiği terketti.
Fakih ve hadis hafızı idi. Kitap ve Sünnet'İ anlama yöntemi zahirilerin
yöntemine göre idi. Kimseye hatır gönül saymazdı. O'nun dili Haccac'ın kılıcına
benzetilmiştir. Hükümdarlar onu kovalayıp durmuştur. Şehrinden uzaklarda vefat
etmiştir. Pek çok İlmi eser bırakmıştır. Ancak düşmanları da bu eserlerinin
çoğunu darmadığın etmişlerdir. Eserleri: 1) el-Muhallâ; fıkha dairdir, 2)
el-lhkâm fi Usuli'l-Ahkâm; Usul-ü fıkha dairdir, 3) Tavku'l-Hamâme edebi bir
eserdir.
[25] el-MuhaUâ, ziyafet bahsi, X, 171.
[26] NeyfÜ'J-Eutâr
[27] Sözü geçen hadis şudur: Peygamber (s.a) buyurdu ki:
"Misafirlik üç gündür. (O'ndan sonra yola koyulacağı vakit), beraberinde
de bir gün bir gece ona yetecek kadar bir şeyler verir. Artık bundan sonrası
ona bir sadakadır." Hadisi Müslim rivayet etmiştir (Lukata, 14-15)
[28] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 174-175.
[29] Buhâri, Kitabu'1-Edeb, VII, 104 (bab: 86)
[30] Muhtasaru Müslim, 1306
[31] İbn Kesir, VII, 399
[32] Buhdn,Edeb,75
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 175-177.
[33] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 177.