Takvanın
İzafe Edilişi Ve Anlamı:
Gizlide
Ve Açıkta Allah'tan Korkmak (Takva)
Küçük
Günahlardan Tevbe Etmek:
Güzel
Ahlâk Takvadan İleri Gelir:
Selef-i
Salih'in Güzel Ahlâkı Açıklaması:
Kulun
Ahlâkı Nasıl Güzelleşir?
Ebu Zerr Cundub b.
Cünâde ile EbuAbdurrahman Muâz b. Cebel (r. anhümâ)'den, Rasuîullah (s.a)'dan,
buyurdu ki: "Nerede olursan ol, Allah'tan kork ve kötülüğün arkasından
hemen iyiliği yetiştir ki, onu süsin. İnsanlarla da güzel bir ahlâk ile
geçinmeye bak.[1]
Bu hadisin Önemi
aşağıdaki hususlara davetinden kaynaklanmaktadır:
1- Allah'tan
kormak, dinin gayesi her türlü hayır ve faziletin de esasıdır. Aynı şekilde
Yüce Allah'ın öncekilere de, sonrakilere de eskiden beri yaptığı tavsiyesidir.
2- Güzel
ahlâk, Hanif dinin amaçlarından bir tanedir. Güzel ahlâk, üm-" metin
birbiriyle kaynaşmasına, sevginin yayılmasına sebeptir. Nitekim Yüce Allah'a
yakınlaşmaya, Kıyamet gününde de derecelerin yükselmesine sebeptir. [2]
Takvanın tavsiye
edilmesi büyük bir vasiyettir. Allah'ın öncekilere de, sonrakilere de vasiyeti
budur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Andolsun-sizden önce kitap
verilenlere de sizlere de Allah'tan korkunuz diye tavsiye
ettik."(en-Nisâ, 4/131)
Rasulullah (s.a) da
hutbesine, insanlara Allah'tan korkmayı (takvayı) ha- -tırlatarak başlardı. Bir
ihtiyacını arzetmek için okuduğu hutbelerinde aşağıdaki âyet-i kerimeleri
okurdu:
"Ey iman edenler!
Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve ancak müslümanlar olarak
ölün.'VAı-i imrân, mo2)\ "Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan, ondan
da eşini vareden, her ikisinden ise bir çok erkekler ve kadınlar türeten
Rabb'inizden korkun. Yine kendisinin adıyla birbirinizden dileklerde
bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağını kesmekten de sakının. Şüphesiz
Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.'WNisâ, <yi)\ "Ey iman edenler!
Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin ki, lehinize olarak amellerinizi ıslah
etsin ve günahlarınızı da bağışlasın. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse,
büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.'Vei-Afeab, 33/70-71) [3]
Takva, sözlükte, seni
korkup çekindiğin şeye karşı koruyacak bir engel edinmek demektir.[4]
Allah'tan korkmayı (takva), İbn Receb şöyle tarif etmektedir: Kulun kendisi ile
kendisinden korktuğu Rabb'inin gazab, öfke ve cezasından kendisini koruyacak
bir koruyucu meydana getirmesidir. Bu da O'na itaat olan işleri yapması, O'na
masiyet teşkil eden hususlardan uzak kalması ile mümkün olur.[5]
Selefin takvanın
açıklaması ile ilgili pek çok sözleri vardır, bunların birisi şöyledir:
"Allah'a itaat edilip isyan olunmaması, anılıp unutulmaması, şükredilip
O'na karşı nankörlük (küfran) edilmemesidir."
Farzları yapmak,
haramlardan kaçınmak da Allah'ın takvasının kapsamına girer. İşte bu, kul için
mutlaka gerçekleştirilmesi gerekli farz olan takvadır. Aynı şekilde, müstehap
işleri yapmak, mekruh olanları terketmek de takvanın kapsamına girmektedir. Bu
da takvayı kemal derecesinde gerçekleştirmeye götürür. Nitekim Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır: "Elif, Lâm, Mim. İşte bu Kitab. Onda hiçbir şüphe
yoktur, takva sahipleri için doğru yolun ta kendisidir. Onlar gayba iman
ederler, namazı dosdoğru kılarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimizden de
infâk ederler. Hem onlar sana indirilene de, senden öne indirilenlere de iman
ederler, âhirete de kesin olarak inanırlar.\i-Bakara, 2/1-4) [6]
Yüce Allah'ın şu
buyruğunda görüldüğü gibi takva yüce Allah'a izafe edilir: "Huzurunda
haşrolunacağınız Allah'tan korkun."(ei-Maide, 5/96); "Ey iman
edenler! Allah'tan korkun ve her bir kişi yarına neler hazırladığına bir baksın.
Allah'tan da korkun. Çünkü muhakkak Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
"(ei-Haşr, 59/18) Bu izafetin ışığında takvanın anlamı şöyle olur:
Allah'ın gazabından, öfkesinden korkun. İşte kendisinden sakınılıp korkulması
gereken en büyük şey budur. Zira bunun sebebiyle dünyada da âhirette de Allah'ın
cezası ve azabı sözkonusu olur.
Yüce Allah, gerçekten
kendisinden sakınılıp korkulmaya, haşyet duyulmaya, celâl ve azametinin
kullarının kalbinde yer etmesine lâyıktır. Nitekim şöyle buyurmaktadır:
"O, kendisinden korkulmaya (takvaya) da ehil olandır, mağfirette bulunmaya
da ehil olandır."(ei-mddessir, 74/se)\ "O halde kâfirler için
hazırlanan ateşten de sakının.'Vah Wan, 3/i3iy, "Ve kendisinde Allah'ın
huzuruna döndürüleceğiniz bir günden korkun\"(ei-Bakam, 2/28D[7]
Kitâb-ı Kerim'de ve
Sünnet-i Seniyye'de takvanın faziletini beyân eden pek çok nass vârid olmuştur.
Bunların bazılarını kaydedelim:
1- Cerinet'e
takva sahipleri mirasçı olacaktır. Yüce Allah şöyle buyur 'İşte bu Cennet
kullarımızdan takva sahibi olanlara miras verdiği-
maktadır:(Meryem,
19/63)
2- Takva
Allah'ın kulunu sevmesine sebeptir. îşte Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Hayır, kim ahdine tastamam bağlı kalır, gereğini yerine getirip sakınır,
takvâlı olursa, şüphesiz Allah takva sahiplerini sever. ViiWân,376j
3- Göklerin
ve yerin bereket kapılan müttakilerin üzerine açılır. Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Eğer o ülkelerin halkı iman edip de sakınmış olsalardı,
üzerlerine gökten ve yerden nice bereketler açardık.'Ve/ Ava/, 7/96)
4- Allah
takva sahipleriyle birliktedir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz
Allah, takvâlılarla ve ihsan edenlerle beraberdir."(en-Nahi, 16/128)
5- Dünya ve
âhirette işlerin kolaylaştırılmasına sebeptir: "Kim Allah'tan korkarsa, O
da kendisine işinde bir kolaylık verir."(et-Taiak, 65/4)
6- Dünyada
da âhirette de kulun en hayırlı azığı takvadır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Azık edinin ve hiç şüphesiz en hayırlı azık takvadır. "(el-Bakara,
2/197)
7- Dünyada
da âhirette de en güzel akıbet, takva sahiplerinindir. Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Ve güzel akıbet takva sahiplerinindir."m-avö/,7/128) [8] *
Rasulullah
(S.A.S.)'in: "Nerede olursan ol, Allah'tan kork" buyruğu şu
de-mektir: Kimsenin seni görmediği gizli hallerinde de Allah'tan kork, insanların
seni gördüğü açık hallerde de. Çünkü Yüce Allah bütün davranışları, sözleri ve
halleri gözetleyendir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak Allah,
sizin üzerinizde bir gözetleyicidir.'Ven-Nrsâ, 4/i)lbn Kesir der ki: "İşte
bu, rakibin (herşeyi gözetleyenin) murakabesi (gözetimi) altında olduğunu
unutmamaya bir emir ve bir irşâddır.[9]
Şüphesiz gizli
hallerde Allah'ın gözetimi altında olduğunu hatırına getirmemek, kalbin
hastalığına bir alâmettir, bu ise münafıkların işidir. Bundan dolayı Yüce
Allah, insanlar kendilerine karşı tepki göstermesinler diye çirkinliklerini
gizleyen ve Allah'a karşı -bütün gizlilikleri gören, kalplerde olanı iyi bilen
olduğundan ötürü- bunları açıkça işleyebilen bu münafıkların davranışlarını reddederek
şöyle buyurmaktadır: "İnsanlardan gizlemeye çalışırlar da, Allah'tan
gizlemeye çalışmazlar."(en-N\sa, 4/ıos)
Bundan dolayı salih
zatlardan birisi şöyle demiştir: "Yaptığını görenler arasında en
önemsemediğin zatın Allah olmasından sakın." Ebu Süleyman el-Cüzecâni[10] de
şöyle demektedir: Hüsrana uğrayan kişi insanlara salih amellerini açıkça
gösteren, buna karşılık şah damarından kendisine daha yakın olana karşı çirkin
amelini açıkça işleyerek meydan okuyandır." Kimisi de şöyle demiştir:
"Gizli halde Allah'tan korkmak, imanın kemaline alâmettir." [11]
Rasulullah
(S.A.S.)'in: "Ve günahın akabinde iyiliği yetiştir ki, onu silsin"
buyruğu şuna delâlet etmektedir: Kul bazan itaatleri yerine getirmekte, ba-zan
da yasaklan işlemekte kusurlu olabilir. Bu durumda ona düşen, salih amelleri
ifa etmektir. Çünkü bu salih ameller, içine düştüğü bu kötülüğü siler.
Kur'ân-ı Kerim'den bu hususa tanıklık eden, Yüce Allah'ın şu buyruğudur:
"Gündüzün iki tarafında, gecenin de yakın saatlerinde namazı dosdoğru
kıl. Çünkü şüphesiz iyilikler, günahları gider ir. "fHud, ıı/ıi4)\hn
Mes'ud'un rivayet ettiğine göre bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi şudur: Adamın
birisi bir hanımı öpüvermiş. Daha sonra Peygamber (s.a)'e gidip durumu bildirmiş.
Yüce Allah da bu âyet-i kerimeyi indirince adam; Ey Allah'ın Resulü diye
sormuş, bu yalnız benirn için mi? Rasuluîlah (S.A.S.): "Bütün ümmetim
içindir de" diye buyurmuş.[12]
Nitekim Yüce Allah,
takva sahiplerini şöylece nitelendirmektedir: Onlar Allah'tan korkmak hususunda
bazı kusurlar işleyecek olurlarsa, bu kusurları üzerinde ısrar etmezler. Aksine
tevbe ile Allah'a dönmekte ellerini çabuk tutarlar. O şöyle buyurmaktadır:
"Ve onlar bir hayasızlık işledikleri, yahut kendilerine zulmettikleri
vakit, hemen Allah'ı hatırlayarak günahlarının affedilmesi için mağfiret
dilerler. Zaten günahları Allah'tan başka kim mağfiret eder ki! Bir de
işledikleri üzerinde bilip dururlarken de ısrar etmezler."(Atı-İmrân,
3/135)
Küçük ve büyük
günahlardan kurtulabilmemiz için bize böyle bir çıkış yolu buyuran Allah'a
hamdolsun. [13]
Günahın silinmesine
sebep teşkil eden iyilik (hasene) hususunda ilim adamlarının iki görüşü vardır:
1- Kimisi
şöyle demektedir:.Bazen hasene ile o günahtan tevbe kastedi-lebifir. Çünkü Yüce
Allah, günahından tevbe eden kimseye günahını bağışlayacağını ve tevbesini
kabul edeceğini birçok yerde açıklamış bulunmaktadır. Bunlardan birisi Yüce
Allah'ın şu buyruğudur: "Allah nezdinde tevbe, kötülüğü ancak bilmeksizin
yapanların, sonra da çabucak vazgeçip tevbe edenlerin (yaptığı tevbe)dir. İşte
Allah'ın, tevbelerini kabul edeceği kimseler bunlardır.'Ven-Nısâ,4/i7j;
"Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amel işleyenlerin, işte Allah
onların günahlarını sevaplara değiştirir..."(ei-Furkân, 25/70)
Bu delillerin
zahirinden anlaşıldığına göre, her kim nasuh (samimi) bir şekilde tevbe eder,
tevbenin şartlarını yerine getirecek olursa, nasıl ki sağlıklı bir şekilde
İslâm'a giren bir kâfirin İslâm'ı kabul edilmesi kesin ise, böy-lesinin de
tevbesinin Allah tarafından kabul edileceği kesindir.
Cumhurun benimsediği
görüş budur. İbn Abdilberr'in kulandiğı ifadeler bu hususta icma bulunduğunu
göstermektedir.
Cumhurun görüşüne
muhalif olarak bazılarının delil gösterdiği naslara gelince, onlardan birisi Yüce
Allah'ın şu buyruğudur: "Ama kim tevbe edip imana gelir ve salih amel
işlerse, onun felah bulanlardan olması umulur. "(et-Kasa*, 28/67);
"Ey müminler! Topluca Allah'a tevbe edin; umulur ki felah
bulursunuz."fen-Nur, 24/3i)\ "Onlardan başka diğer bir kısım da
günahlarını itiraf ettiler. Onlar salih amele başka bir kötü amel
karıştırmışlardır. Olur ki, Allah onların tevbelerini kabul eder
"(et-Teobe. 9/102} İbn Receb der ki: Zahir olan, bu hususun tevbe eden
kimseler hakkında olduğudur. Çünkü günahı itiraf etmek, pişman olmayı
gerektirir.
İbn Abbâs da şöyle
demektedir: Yüce Allah'ın "umulur" ifadesi bunu kesin olarak
gerçekleştireceği anlamındadır. Bu açıklamayı İbn Abbâs'tan Ali b. Talha
nakletmiş, İbn Receb de şöyle demiştir: İman ve salih amele karşılık verilecek
mükâfat da aynı şekilde "umulur" anlamını veren kelimelerle
zikredilmiştir. Bunun böyle olması, bu karşılıkların kesin olarak verilmeyeceğine
delâlet etmez.[14]
2- Kimisi de
şöyle demektedir: İyilik (hasene) ile tevbeden daha genel olan bir şey kastedilmektedir.
Buna da Yüce Allah'ın şu buyruğu delildir: "Gündüzün iki tarafında,
gecenin de yakın saatlerinde namazı dosdoğru kıl, çünkü iyilikler günahları
giderir."rHud, 11/114) Namaz ve abdest günahların bağışlanıp silinmesine
sebeptir. Buna delil teşkil eden birçok nas vârid olmuştur. Ebu Hüreyre'den
Rasulullah (s.a) buyurdu ki: "Allah'ın kendisi sebebiyle günahları sildiği
ve kendisiyle dereceleri yükselttiği bir şeyi size göstereyim mi?" Ashab;
göster ey Allah'ın Resulü, diye buyurdular. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurdu:
"Zor (hoşa gitmeyen) hallere rağmen abdesti iyice almak, mescidlere bol
bol adım atarak gitmek, namazdan sonra bir sonraki namazı beklemek. İşte ribât
dediğiniz şey budur.[15]
Aynı şekilde Ramazan
orucunun ecrini Allah'tan umarak tutmak da böyledir. Ebu Hureyre (r.a)'den
Peygamber {s.a) buyurdu ki: "Her kim Ramazanı inanarak ve (mükafatını)
umarak tutacak olursa, onun geçmiş günahları bağışlanır, her kim Kadir
gecesini inanarak ve (mükafatını) umarak kıyamla geçirecek olursa, ona da
geçmiş günahları bağışlanır.[16]
Aynı şekilde hacc da
günahların bağışlanmasının ve silinmesinin sebebidir. Ebu Hüreyre (r.a)'den
Rasulullah (s.a) buyurdu ki: "Kim Allah için hacceder, çirkin söz
söylemez ve bir kötülük işlemezse, annesinin kendisini doğurduğu günkü gibi
geri döner.[17]
Aynı şekilde, pek çok
salih amelin, günahların bağışlanıp silineceğini ortaya koyan pek çok nass
vârid olmuştur. [18]
Atâ ve başkalarının
görüşüne göre,[19] salih ameller yalnızca
küçük günahları siler. Hatta kimileri, küçük günahların bağışlanabilmesi için
büyük günahlardan uzak durmayı şart görmüştür. Çünkü salih ameller, küçük ve
büyük günahlara keffâret teşkil edecek olursa, tevbeye gerek kalmaz. Bilindiği
gibi tevbe farzdır. Farz olan bir şeyin ise yerine getirilmesi ve niyet ve kast
ile eda edilmesi kaçınılmaz bir husustur.
Aynı şekilde, eğer
büyük günahlar farzların edâ edilmesi ile örtülecek (bağışlanacak) olursa,
hiçbir kimsenin kendisi sebebiyle Cehennem'e gitmesini gerektiren bir günahı
kalmaz. Bu görüşü kabul edenlerin ileri sürdükleri en güçlü delillerden birisi
de, Rasulullah (s.a)'ın şu buyruğudur: "Beş vakit namaz, cumadan cumaya
(kılınan cuma namazı), Ramazandan Ramazana (tutulan Ramazan orucu) büyük
günahlardan uzak durulduğu sürece arala-nndakilere (küçük günahlara) keffâret
sebebi olurlar.[20]
Büyük günahlardan
kaçınmak, küçük günahların affedilmesinin (tekfirinin) şartıdır, görüşü, Ehl-i
Sünnet'in cumhurunun görüşüdür. Katâde der ki: Allah büyük günahlardan uzak
duranlara mağfirette bulunmayı va'detmiş-tir.[21]
Rasulullah (S.A.S.)'in: "Her kim bunlardan herhangi bir şey işler de Allah
da onun bu günahını örtecek olursa, bu iş Allah'a kalmıştır. Dilerse onu azab
eder, dilerse o kişiye mağfiret buyurur.[22] İşte
bu buyruk da, farzları ifa etmenin büyük günahlara keffâret teşkil etmediğine
bir delildir. O bakımdan, büyük günahlardan samimi bir tevfeenin bulunması
kaçınılmazdır. Ta ki Allah, o büyük günahları silmek suretiyle onları
bağışlamış olsun.
İbn Receb der ki: Bu
mes'elede daha kuvvetli görünen görüş -doğruyu en iyi bilen Allah'tır ya-
şudur: Büyük günahların birtakım amellerle affedilmesinden kasıt, büyük
günahlar yalnızca farzların yerine getirilmesi ile bağışlanır ve büyük
günahlardan uzak durmak suretiyle küçük günahların bağışlandığı gibi, büyük
günahlar da bu suretle affedilir diyen görüşün batıl olduğudur. Eğer bununla,
Kıyamet gününde büyük günahlar ile birtakım (salih) ameller arasında bir
mukayese yapılıp büyük günahların kendilerine mukabil olan salih ameller ile
silineceği ve böylelikle o amelin düşeceği, sonunda kişinin o salih amelinden
dolayı bir sevabının kalmayacağı kastedilir-se; böyle birşey söz konusu
olabilir.[23]
Müslümanların bütün
günahlardan tevbe etmesi gerekir. Hanbelilerin ve diğerlerinin görüşü budur.
Onlar Şanı Yüce Allah'ın şu buyruğunu delil gösterirler: "Mümin erkeklere
de ki: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar... Ey
mü'minler! Allah'a topluca tevbe edin ki, felah bulaşınız."fen-Nur,
24/30-31)
Yine Yüce Allah'ın şu
buyruklarını da delil göstermektedirler: "Ey iman edenler, hiçbir erkekler
topluluğu başka bir erkekler topluluğu ile alay etmesinler. Olur ki,
kendileriyle alay edilenler alaya alanlardan hayırlıdır... Kim tevbe etmezse,
işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.')ei-Hucurât, 49/u) [24]
Rasulullah
(S.A.S.)'in: "Ve insanlarla güzel bir ahlâk ile geçin" buyruğuna
gelince:
Güzel ahlâka sahip
olmak, takvanın özelliklerindendir ve o olmadan takva tamamlanmış olamaz.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "... Takva sahipleri için
hazırlanmış, eni göklerle yer olan Cennet'e koşuşun. Onlar ki bolluk ve
darlıkta infak edenler, öfkelerini yutanlar, insanları affedenlerdir. Allah
iyilik edenleri sever."(âh /mrân, 3/133-134) Yüce Allah insanlarla güzel
bir ahlâk ile geçinmeyi takvanın esasları arasında göstermiştir.
Rasulullah (s.a) da
ümmetini İslâm'ın o dosdoğru ahlâkı ile ahlâklanma-ya teşvik etmiştir. Bu
teşvik edici buyruklardan bazılarını kaydedelim:
1- Güzel ahlâk
imanın mükemmelliğinin bir sonucudur. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır:
"İman bakımından mü'minlerin en kâmil olanları, ahlâkı itibariyle en
güzelleridir.[25]
2- Güzel
ahlâk ile kul, Rabb'ine karşı saygı ile itaat eden kulların derecesine ulaşır.
Rasuiullah (S.A.S.) şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki mümin bir kimse, sahip
olduğu güzel ahlâkı sayesinde oruç tutan, namaz kılan kimsenin derecelerine
ulaşır.[26]
3- Güzel
ahlâk, Kıyamet gününde kulun mizanını ağırlaştırır. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır-. "Mizana
güzel ahlâktan daha ağır konulacak bir şey bulunmayacaktır.[27]
4- İnsanların
Cennet'e girmelerine en çok sebep teşkil eden husus, güzel ahlâk olacaktır.
Rasulullah (S.A.S.)e insanların Cennet'e girmelerine en çok sebep teşkil edecek
husus hakkında soru sorulunca, O da: "Allah'tan korkmak ve güzel
ahlâk" diye cevap ver mistir.[28]
Hafız İbn Receb,
Selef-i Salih'in güzel ahlâkı açıklamasını ihtiva eden pek çok sözleri
nakletmiştir. Bunlardan bazılarını aktarmak yerinde olur. el-Hasen der ki:
Güzel ahlâk, kerem, cömertlik ve tahammülkârlıktır.
İbnü'l-Mübarek der ki:
Güzel ahlâk, güleryüz, iyiliği bol bol işlemek ve başkalarına eziyette
bulunmaktan kaçınmaktır.
İmam Ahmed der ki:
Güzel Ahlak, kızmaman ve kin duymamandır.[29]
Birisi de şöyle
demiştir-. Güzel ahlâk, Allah için öfkesini yutmak ve gü-leryüzlüiüğünü izhâr
etmektir. Ancak bid'atçi ve fâcir kişi bundan müstesnadır. Yanılan kimseleri
bağışlamaktır, te'dib ve had uygulamak müstesna. Her müslüman ve her
andiaşmahya eziyet vermekten uzak durmaktır, münkeri değiştirmek, haksızlığa
sapmaksızin bir mazlumun uğradığı haksızlığını telâfi etmek müstesnadır.
İşte bu sözler güzel
ahlâk kavramının kapsamına girer. [30]
Kul, Peygamberlerin
önderine uyduğu takdirde ahlâkı güzelleşir. Çünkü O, bu makamı fiilen
gerçekleştirilenlerin en hayırlılarıdır. Nitekim Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Muhakkak ki sen, çok büyük bir ahlâk üzere-sin.
"(ei-Kaiem, 68/4) O (her hususta olduğu gibi) bu hususta da önderimizdir.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Andolsun, Rasulullah'ta sizin için
uyulmaya değer güzel bir örnek vardır."(ei-Ahzâb, 33/21)
O halde müslümana
düşen, hayatın bütün yönlerinde O'nun siretini incelemektir: Rabb'ine karşı
edebi neydi, insanlara karşı takındığı edeb neydi, ailesine karşı nasıl
davranmıştı? Arkadaşlarına karşı nasıl davranmıştı? Müslüman olmayanlara karşı
ne şekilde davranmıştı?
Güzel ahlâkı
kazanmanın yardımcı hususları arasında böyle bir ahlâka sahip ve tertemiz takvâlı
kimselerle birlikte oturup kalkmak da sayılır. Çünkü insan, oturup kalktığı
kimselerden etkilenir. Nitekim Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır:
"Kişi arkadaşının dini üzeredir. O bakımdan her biriniz kiminle
arkadaşlık ettiğine baksın.[31]
O halde müslümana,
Hanif dinin kendisine davet ettiği övülmeye değer güzel ahlâk ile ahlâklanmayan
kötü arkadaşlardan uzak durmak düşer. [32]
[1] Bu hadisi Tirmizi, Ebvab el-Birri Ve's-Sıla, Bâbun Fi
Muâşereti'n-Nâs'da (1988 no'lu hadis olarak) rivayet etmiştir. Sahihtir. Bk.
el-Elbâni, Sahihu'l-Câmi, 96.
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 195.
[2] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 195-196.
[3] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 196.
[4] el-Vâfi /i-Şerhi'l-Erbain, 113.
[5] Câmiu'l-Utumi ue'S-Hikem, 148.
[6] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 196-197.
[7] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 197.
[8] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 197-198.
[9] İbn Kesir, II, 179.
[10] Ebu Süieyman el-Cüzecâni (? H.200): Adı Musa b.
Süleyman'dır. Künyesi Ebu Süleyman el-Cüzecâni'dir. Sonra Bağdadi diye
bilinmiştir. Mezhebi Hanefi olup, aslen Afganistanlıdır, fakih bir kişidir,
fıkhı Muhammed b. el-Hasen'den öğrenmiştir. Meymun kendisine kadılık teklif
etmiş, fakat kabul etmemiştir. İlmi eserlerinden: 1} es-Siyeru's-Sağir, 2}
es-Saîât, 3) er-Rehn, 4) Neuâdiru'l-Fetâvâ fi Furui'l-Hanefiyye.
[11] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 198-199.
[12] Buhari, II, 148. (Tefsir, 11. sure 5. bab, çeviren)
[13] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 199-200.
[14] Câmiu'l-Ulumi ue'1-Hikem, 156457.
[15] Müslim Şerhi, I, 537, {Müslim, Tahare 41. -çeviren-)
[16] Buharı, rivayet etmiştir, bk. el-Elbâni,
Muhtasaru'l-Buhâri, 15.
[17] Buhâri, II, 141 (Hacc 4)
[18] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 200-201.
[19] Câmiu'l-Ulumi ve'l-Hikem, 159.
[20] el-Elbâni, Muhtasaru Müslim, 62..
[21] Camiu'l'Ulumi ue't-Hikem, 160.
[22] Lafzıyla değil de manasıyla, Buharı", I, 10; İman
11.
[23] Cömiu'lVSumi ue'l-Hikem, 164.
Nazım
Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba
Yayınları: 201-202.
[24] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 203.
[25] Bk. el-Elbâni, Sahihu'I-Câmi, 1241.
[26] Hadisi Ebu Dâuud ve İbn Mâce rivayet etmiş, e!-EIbâni,
sahih olduğunu belirtmiştir. No: 1928 (Ebu Dâvud, Edeb 7; Muuatta;
Husnu'l-Huluk 6. -Çeviren-}
[27] Bk. el-Elbâni, Sahibul-Câmi, 1602
[28] Riydzu's-Sâlihin, el-Elbâni'nin tahkiki ile- s. 173.
Nazım
Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba
Yayınları: 203-204.
[29] Câmiu'l-Ulumi m'İ-Hıkem, 173.
[30] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 204.
[31] Hadisi Tirmizi rivayet etmiş, el-Elbâni,
Sahihu'i-Câmi, 3539'da hasen olduğunu ifade etmiştir.
[32] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 204-205.