19. ALLAH'IN ÇİZDİĞİ SINIRLAN KORUMAK.. 1

Bu Hadisin Önemi: 1

"Allah'ı Koru, O Da Seni Korusun". 2

Takva Sahipleri Île Allah'ın Beraberliği Ve Onları Desteklemesi: 3

İstemenin (Duanın) Hükmü: 3

Yalnızca Allah'tan Dilemek: 5

Kaza Ve Kadere Îman: 5

Zafer Sabırla Birliktedir. 6

Kurtuluş Da Sıkıntılarla Beraberdir: 7

Zorlukla Beraber Kolaylık Vardır: 7

Bu Hadisen Çıkartılan Bazı Hükümler: 8

 

 

 

 

19. ALLAH'IN ÇİZDİĞİ SINIRLAN KORUMAK

 

Ebu'l-Abbâs Abdullah b. Abbâs -r.a.- dan, dedi ki: Birgün Rasulullah (s.a)'ın terkisinde idim. Şöyle buyurdu: "Ey oğul, ben sana birkaç kelime öğ­reteyim. Allah'ı koru ki, O da seni korusun. Allah'ı koru ki, O'nu karşında bulasın. Dileyecek olursan, Allah'tan dile. Yardım isteyecek olursan, Al­lah'tan yardım iste! Şunu bil ki, eğer bütün insanlar (en ufak) birşey ile sana faydalı olmak için bir araya toplanacak olsalar Allah'ın senin için yazmış ol­duğundan başka birşeyle fayda sağlayamazlar. Eğer sana herhangi birşeyle zarar vermek için bir araya toplanacak olsalar, Allah'ın senin aleyhine yaz­mış olduğu birşeyden başkasıyla sana zarar veremezler (Çünkü) kalemler kaldırılmış, sahifeler(in mürekkebi) kurumuştur.[1] Hadisi Tirmizi rivayet et­miş olup bu, hasen-sahih bir hadistir, demiştir.

Tirmizi'nin rivayetinden başkasında da şöyle denilmektedir: "Allah'ı ko­ru ki, O'nu önünde bulasın. Rahat zamanında (Allah'ın hükümlerini yerine getirmek suretiyle) Allah'a karşı iyi ol ki, sıkıntılı zamanlarında da Allah sa­na iyilik yapsın. Şunu bil ki, sana isabet etmeyen birşey, hiçbir şekilde sana isabet edecek değildi ve sana isabet eden birşeyin hiçbir şekilde sana isabet etmemesi sözkonusu olamaz ve yine şunu bil ki, muhakkak (Allah'ın) yar­dım ve zafer sabır ile birliktedir ve muhakkak kurtuluş, keder ve sıkıntı ile beraberdir ve şüphesiz zorlukla birlikte bir kolaylık vardır.[2]

Bu Hadisin Önemi:

 

İbn Receb der ki: "Bu hadis çok büyük tavsiyeler ve dinin en önemli hu­suslarından genel kaideler ihtiva etmektedir. Öyle -ki, bazı ilim adamları şöyle demişlerdir: Bu hadis üzerinde düşündüm de, beni dehşete düşürdü. Az kalsın aklım başımdan gidecekti. Bu hadisi bilmemekten ve onun mana­sını az kavramaktan dolayı kişi ne kadar esef etse azdır![3]

 

"Allah'ı Koru, O Da Seni Korusun"

 

Rasuluflah (S.A.S.)'in: "Allah'ı koru ki, o da seni korusun" buyruğu şu demektir: Sen Allah'ın emirlerini, yasaklarını, sınırlarını ve haklarını gereği gibi koru. Bu ise Yüce Allah'ın ve Rasulünün emretmiş olduğu farzları yeri­ne getirmek, yasaklarından kaçınmak suretiyle olur. Bu şekilde görevlerini yerine getirenleri Yüce Allah Kitab-ı Kerim'inde şu buyruğuyla övmüş bulu­nuyor: "İşte bu, (Rabb'ine) dönen, (kendisini koruyan) Rahman (olan Al-lah)dan yalnızken korkup, dönen bir kalp ile gelen herkese, vadolunduğu-nuz (Cennet)dur.Va/, 50/32-33) İbn Abbas'tan, "Koruyan" kelimesini Allah'ın emirlerini koruyan diye açıkladığı nakledilmiştir.

Yüce Allah'ın, korunmasını emrettiği en büyük hususlardan birisi de şu buyruğunda dile getirilmektedir: "Namazları, özellikle de orta namazı koru­yun. "(ei-Bakam, 2/238) Âlemlerin Rabb'i olan Allah, namazları gereği gibi koru­yanları övmüş bulunmaktadır: "Onlar ki, namazlarını gereği gibi korur-lar."(Ei-meânc, 7/34} Yüce Allah'ın korunmasını emrettiği hususlardan bir diğeri de şudur: "Ve yeminlerinizi koruyunuz."(ei-Marde, 5/89) Yine Yüce Allah, kişinin hayasızlıklardan, fuhşiyâttan kendisini korumasını emretmiş ve kendisini bu gibi şeylerden koruyanları da övmüştür: "Ve edeb yerlerini koruyan erkek­lerle koruyan kadınlar. .."(d-Ahzat>, 33/35)

Rasulullah (S.A.S.)'in: "O da seni korusun" buyruğuna gelince; Kim Al­lah'ın emirlerini gereği gibi korur, Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyleri yeri­ne getirip yasaklarından kaçınacak olursa, Allah da onu korur. Çünkü kar­şılık, amelin cinsinden olur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Siz benim ahdimi yerine getirin ki ben de size olan ahdimi yerine getireyim.'Vei-BaJcara, z/40) Yine bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Siz beni anın, ben de sizi anayım."cei-Bokora, 2/152); "Eğer Allah (in dinin)a yardım ederseniz O da size yardım eder."(Muhammed, 47/7)

Yüce Allah'ın kulunu koruması dünyada, onun dünyevi menfaatlerini, bedenini, çocuğunu, aile halkını ve malını korumasıyla gerçekleşir. Yüce Allah: "Ve onların babalan salih bir kimse \di."(ei-Kehf, ıs/82) diye buyurmakta­dır. Hafız İbn Kesir der ki: "İşte bu buyrukta salih adamın zürriyetinin koru­nacağına delil vardır. Onun ibadetinin bereketi dünyada da âhirette de on­ları kapsamına alır. Bu da onların zürriyetine şefaatçi olması ve dereceleri­nin Cennet'te, en üstün dereceye yükseltilmeleriyle olur. Böylelikle onların bu halleriyle onların da gözü aydın olsun. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de de bu şekilde gelmiştir, Sünnet de bu anlamda vârid olmuştur. Said b. Cübeyr, İbn Abbas'tan (bu ayetin tefsiri ile ilgili olarak) şöyle dediğini nakletmektedir: "Bu iki çocuk babalarının salih olması sebebiyle muhafaza edilip korun­muşlardı.[4]

Said b. el-Müseyyeb[5] oğluna da şöyle demiştir: Senin korunmanı ümid ederek senin için namazımı elbette daha da fazla kılacağım, dedikten sonra az önce geçen âyet-i kerimeyi okudu. Bu, nihayet o, Allah'ın dini üzere ya­ratıldığı gibi, Rabb'imizin sevip razı olacağı şekilde Allah'a kavuşuncaya ka­dar sürüp gider. Bundan dolayı Rasulullah (s.a) Rabb'ine kendisini koruması için şöylece duâ ederdi: "Eğer canımı alıkoyarsan ona mağfiret buyur, eğer geri serbest bırakırsan, salih kullarını kendisi sebebiyle koruduğun şeyle onu da koru![6] Yüce Allah da Yusuf (A.S.)'un dinini korumuş, saptırıcı fit­neleri ve haram arzulan O'ndan bertaraf etmişti. Şöyle buyurmaktadır: "İşte biz hayasızlığı ve kötülüğü O'ndan giderelim diye böyle (yaptık); çünkü O ihlâsa er-dirilmiş kullarımızdandı."(Yusu/, 12/24) [7]

 

Takva Sahipleri Île Allah'ın Beraberliği Ve Onları Desteklemesi:

 

Rasulullah (S.A.S.)'in: "Allah'ı koru ki onu karşında bulasın" buyruğu şu demektir: Kendisi, çoluk çocuğu hakkında Allah'ın emirlerini gereği gibi koruyup, Kitap ve Sünnet'e göre dosdoğru haVeket eden bir kimse ile Al­lah, bütün hallerinde beraberdir. O her nereye yönelirse, Allah inayetiyle, yardımıyla, korunması ve tevfikiyle onu kuşatır. Yüce Allah şöyle buyur­maktadır: "Muhakkak Allah, takva sahipleriyle ve ihsan edicilerle beraber­dir. "(en-Nahi, i6/'i28) Yine Yüce Allah, Musa (A.S.) ile Harun (A.S.)'a hitaben şöyle buyurmaktadır: "Korkmayınız, çünkü ben sizinle birlikteyim, işitir ve görürüm." (Tâ-Hâ, 20/46) Yüce Allah, Musa (A.S.)'nın da şu sözünü bize haber vermektedir: "Hayır, (Firavun ve askerleri bize yetişemeyecektir). Çünkü muhakkak Rabb'im benimle birliktedir, O bana doğru yolu gösterecek­tir. "tes-Şuarâ, 26/62)

Rasulullah (S.A.S.) de Ebu Bekr es-Sıddık'a şöyle demişti: "Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında kanaatin ne olabilir?[8]

Yine O'na şöyle demişti: "Üzülme, çünkü muhakkak Allah bizimle bera­berdir. "(et-Teube, 9/40) îşte bu ilim ehlinin açıkladığı üzere zaferi, desteklemeyi, korumayı ve yardımı gerektiren özel beraberlik demektir ve bu, Yüce Al­lah'ın şu buyruklarında vârid olmuş beraber oluştan farklıdır: "Üç kişi fısıl-daşmaya görsün, mutlaka o da onların dördüncüleridir."{ei-Mücâde\e, ss/ıy, "Hal­buki Allah'tan gizleyemezler ve O, onlarla beraberdir."(en-Nisâ, 4/ıos) Burada sözü geçen beraberlik, onun amellerini bilmesini, amellerine muttali olup onları gözetlemesini gerektirmektedir. Dolayısıyla bu beraberlik, korkutma ve tehdidi gerektirir. [9]

 

İstemenin (Duanın) Hükmü:

 

Rasulullah (S.A.S.)'in: "Dilediğin zaman Allah'tan dile!" buyruğunda ge­çen "dilek"ten kasıt duadır. Duâ da ibadetin kendisidir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'tan, O'nun lütfundan isteyin."(en-Msâ, 4/32} Allah kendisine dua etmeyenleri, büyüklük taslayan müstekbirlerden saymıştır: "Rabb'iniz buyurdu ki: Bana dua edin, ben de duanızı kabul edeyim. Şüphe­siz benim ibadetime karşı büyüklenenler Cehennem'e horlanmışlar olarak gireceklerdir."(ei-Mü'mın, 40/60) O halde müslümana, ancak Allah tarafından gerçekleştirilmesine güç yetirilen hususlarda Allah'tan başkasına yönelme­mek düşer. Böyle bir iş işleyen kimse ise, Allah'ın kullarına yasakladığı şir­kin içerisine düşmüş olur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'tan baş­ka ve kendisine Kıyamet'e kadar cevap veremeyecek kimseye dua eden kimseden daha sapık kim olabilir?"feJ-Ahkd/, 4&e)

İbn Receb der ki: Şunu bil ki, mahlûkatını bir kenara bırakıp yalnızca Allah'a dua edip O'ndan istemek, yapılması gereken biricik husustur. Çün­kü dilekte bulunmakla dilenen kişi zilletini, miskinliğini, ihtiyacını, fakirliğini açıkça ortaya koyar. Dilekte bulunduğu zatın sakıntıyı kaldırma gücüne, is­teneni gerçekleştirme, menfaatleri celbedip zararlı şeyleri önlemeye mukte­dir olduğunu itiraf etmesi demektir. Yalnızca Allah'ın önünde zelil olmak, O'na muhtaçlığını arzetmek uygun düşer. Çünkü ibadetin gerçek mahiyeti budur.[10]:

İnsanların gerçekleştirme imkânına sahip oldukları dünyevi hususlar ve dünyalık ile ilgili meselelerde insanlardan istekte bulunmaya gelince; yine bu hususta da dileklerde bulunmayı yeren, buna karşılık iffetli olmaya teşvik eden birçok hadis-i şerif vârid olmuştur. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyur­maktadır: "Ey Kabisa, şüphesiz ki dilenmek ancak şu üç kişiden birisine helâldir: Bir kişi ağır bir mali sorumluluk[11] altına girer ise, işte bunun için o sorumluluğun miktarını buluncaya kadar dilenmek helâl olur, sonra bu işi bırakır; yahut bir kimse malını alıp götüren bir musibete uğramışsa, onun geçimi itibariyle belini doğrultacak miktarını elde edinceye kadar[12] dilen­mesi helâl olur -veya: Geçimini karşılayacak kadar diye buyurmuştur- yahut bir kimse kavminden aklı başında üç kişinin: Bu kişi gerçekten aşın derece­de fakir düştü, diyeceği kadar fakir düşerse, geçim bakımından belini doğ­rultacak kadarını elde edinceye -yahut geçim ihtiyacını kapaüncaya kadar, diye buyurdu- dilenmesi onun için helâl olur. Bunun dışındaki dilenmek ise ey Kabisa, kişinin haram olarak yediği bir haramdır.[13]

İşte bu hadis-i şerif, (gereksiz yere) dilenmenin haram olduğuna delildir. Bu hadis-i şerifte vârid olmuş duruma benzer diğer zaruret halleri müstes­na, dilenmek caiz değildir.

Ayrıca Yüce Allah, insanlardan birşey istemeyen iffetli kullarından da övgüyle söz etmiştir. Şöyle buyurmaktadır: "Allah yolunda kendilerini vak­fetmiş, yeryüzünde dolaşmaya gücü yetmeyen kimseler içindir (o sadaka­lar). Bilmeyen kişi iffetli tutumlarından dolayı onları zengin kimseler zanne­der. Sen ise onları simalarından tanırsın. Onlar yüzsüzlük ederek insanlar­dan birşey istemezler.'Vci-Bafcûra. #273}

Bu konuda naslar pek çoktur. Bunlardan kimisi geçen hadiste görüldü­ğü gibi haramlık ifade edecek şekilde dilenciliği yasaklamaktadır, kimisi de kerahet ifade edecek şekilde yasaklamaktadır. Bazı kimselerin arkadaşların­dan özel ihtiyaçları için arabalarını, kap-kacak, kalem gibi şeyleri ihtiyaç ol­maksızın istemeleri buna örnektir. Rasulullah (s.a')dan vârid olan rivayetlere göre, O, Ashab-ı Kiramdan bir toplulukla insanlardan hiçbirşey istememek üzere bey'atleşmiştir. Bunlar arasında Ebu Bekr, Ebu Zerr ve Sevbân (r. ah-nüm) vardır. Öyle ki, bunların herhangi birisinin kamçısı yahut da devesinin yuları yere düşerdi de, herhangi bir kimseden onu kendisine uzatmasını is­temezlerdi.[14]

Kimi ilim adamı da bu hadis ile ilgili olarak şunları söylemektedir-. Bu hadis-i şeriften, umum ifade eden lafızların kapsamına giren her hususu ye­rine getirmeye delil vardır. Çünkü onlara mutlak olarak istekte bulunmak yasaklandığı halde, onlar bunu umuma hamlederek (hiç bir hususta) istekte bulunmamayı anlamışlardır. Yine bu hadiste kendisine istek denilebilecek her şeyden sakınmak da vardır -önemsiz ve basit olsa bile. [15]

 

Yalnızca Allah'tan Dilemek:

 

Rasulullah (S.A.S.)'in "Dileyecek olursan Allah'tan dile" buyruğu şunu anlatmaktadır: Kula istediği kadar üstün bir mevki, güç ve yetki verilmiş ol­sun, o yine de bağımsız bir şekilde kendi menfaatlerini gerçekleştirmekten, kendisine gelebilecek zararları önlemekten yana acizdir, muhtaçtır. Bundan dolayı kulun yalnız ve yalnız Allah'tan yardım dilemesi gerekmektedir.

Hem dininin menfaati için, hem dünyasının menfaati için yalnızca Al­lah'tan yardım dilemelidir. Çünkü asıl yardıma mazhar ve başarılı kişi Al­lah'ın yardım ettiği kişidir. Allah kime yardım etmez, kimin yardımından eli­ni çekerse, işte hüsrana uğrayan ve gerçek müflis odur. Bundan dolayı, "lâ havle velâ kuvvete illa billah= bizim güç ve kudretimiz ancak Allah'tandır." sözünün ecri büyüktür. Bu Rasulullah (s.a)'ın beyan ettiği gibi, Cennet hazi­nelerinden bir hazinedir. Çünkü bununla kul, bir halden bir hale geçmeye, güç ve kudretinin ancak Şanı Yüce Allah'ın buna imkân vermesiyle müm­kün olacağını itiraf etmektedir.

O halde müslümanın, Allah'a itaat, masiyetlerini terk ve güç yetirebildiği bütün hayırlı hususlar üzere sabredip malların ve evlâtların fayda vermeyeceği günde huzuruna çıkacağı vakte kadar böylece kendisine sebat ver­mesi için Allah'tan yardım dilemesi gerekir.

Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Yalnız sana ibadet eder, yal­nız senden yardım dileriz.'Vei-fanha, 1/4) Rasulullah (S.A.S.) de şöyle buyur­muştur: "Sana fayda veren şeylere gayret et, Allah'tan yardım dile ve acze düşme.[16]

 

Kaza Ve Kadere Îman:

 

Rasulullah (S.A.S.)'in: "Şunu bil ki, eğer bütün insanlar sana en ufak birşeyle faydalı olmak için bir araya toplanacak olsa, Allah'ın senin için yaz­mış olduğundan başka birşeyle sana fayda veremezler. Ve eğer sana her­hangi birşeyle zarar vermek için bir araya toplanacak olsalar, Allah'ın senin aleyhine yazdığı birşeyden başkasıyla sana zarar veremezler. (Çünkü) Ka­lemler kaldırılmış, sahifeler(in mürekkebi) kurumuştur."

Hadisin bu bölümünde Rasulullah (s.a)'ın sözleri kaza ve kader ile ilgili meselelerden birisi etrafında dönmektedir. Kulun buna iman etmesi gerek­mektedir. Çünkü Şanı Yüce Allah, eksiksiz ve bütün inceliklere nüfuz eden ve daha öncesinde bilgisizliğin sözkonusu olmadığı bir bilgi ile, kulun hayır ve şer türünden neler kazanacağını, hayır ve fayda türünden ona nelerin gelip çatacağını bilmiş ve bunu ilk yazdığı kitabında kaydetmiştir. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz Allah, mahlûkatın takdirlerini gök­leri ve yeri yaratmadan elli bin yıl Önce yazmıştır.[17] Yine şöyle buyurmak­tadır: "Muhakkak Allah'ın ilk yarattığı kalemdir. Sonra ona: Yaz, diye bu­yurdu, o da anında Kıyamet gününe kadar olacak bütün şeyleri yazdı.[18]

Kula hayır ve fayda türünden hakkında takdir edilenden başkası isabet etmez. Allah herhangi bir kimse için bir faydayı takdir buyurmuş ise gökler­de ve yerde bulunanlar o faydayı engellemek için bir araya toplanacak olsa­lar ona yol bulamazlar. Herşeyi bilen mutlak egemen yüce Rabb'imizin Ki­tabın da buna benzer anlamlara delil teşkil edecek buyruklar vardır: "De ki, Allah'ın bizim için yazdığından başkası asla bize isabet etmez.'Yet-Teube, 9/51}

Yine Şanı Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "De ki: Şayet evlerinizde olsay­dınız bile üzerlerine öldürülmeleri yazılmış olanlar yıkılıp devrilecekleri yer­lere giderlerdi. "(An immn, 3/154)

İşte bundan dolayı Rasulullah (s.a.): "Kalemler kaldırılmış, sahifeler(in mürekkebi) kurumuştur." diye buyurmuştur. İbn Receb der ki: "Bu, bütün mukadderatın yazılışının önceden olup bittiğini ve oldukça eski bir süreden beri bu işin tamamlandığını anlatan bir ifadedir. Çünkü bir kitabın yazılışı bitirilip üzerinden kalemler kaldırılacak ve uzun bir zaman geçecek olursa, o kitabın üzerinden kalemler kaldırılmış ve kendisi ile yazılmış olduğu ka­lemlerin de mürekkebi kurumuş olur. O sahifeler üzerinde yazılan mürek­kepler de kurumuş olur. Bu da kinayeli anlatımın en güzel ve en beliğ olan­larından birisidir.[19]

"Rahatlık zamanında Allah'ın haklarını gözet ki, o da sıkıntılı zamanla­rında seni gözetsin."

Bu da bellenmesi ve yaygınlaştırılması gereken Nebevi hikmetlerdendir. Bu hikmet, Şanı Yüce Allah'ın rahatlık, güvenlik, sağlık, zenginlik ve güçlü­lük zamanında tanınmasına davet etmektedir. Allah'ın tanınması (marifeti) ise, farzların korunması, yasakların terkedilmesi, nafilelerle O'na daha çok yakınlaşmaya çalışılmasıyla mümkün olabilir. Böyle bir konumda Allah'ı bi­lip tanıyan bir kimseyi şanı yüce Allah da sıkıntılı zamanlarında, darlık, fakirlik ve hastalık vakitlerinde tanır (gözetir). Dünyanın kederleri, musibetleri ne kadar da çoktur! Böyle bir durumda Allah'ın kulunu tanıması ise ona yardımcı olması, hak üzere ona sebat vermesi, ona destek vermesi ve onu zafere ulaştırmasıyla mümkün olur.

Sevgili Peygamberimiz Muhammed (s.a), rahatlık zamanlarında Rabb'ini gerçekten tanırdı. Rabb'i de mağarada iken O'nu tanıdı, Bedir günü, Ahzâb (Hendek) günü O'nu tanıdı, O'na zafer nasip etti, sebat verdi ve sancağını yükseltti. Yunus (a.s) da rahat zamanında Rabb'ini tanıdı, O da balığın kar­nında iken Yunusu gözetti, O'nu kurtardı, ona sebat verdi, O'na yardım et­ti. [20]

 

Zafer Sabırla Birliktedir.

 

Rasulullah (S.A.S.)'in: "Ve bil ki, zafer sabırla beraberdir." Buyruğunun gerçekliğinde Kur'ân-ı Kerim'den şanı yüce ve mübarek Rabb'imizin şu buy­rukları tanıklık etmektedir: "Nice az bir topluluk, Allah'ın izniyle çok bir topluluğu yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir."(ei-Bakara, 2/249); "Sizden bin kişi olursa Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelir. Allah sabredenlerle beraberdir. "fe;-En/âi, s/66)

Sabır, çok büyük bir haslettir. Müslüman Yüce Rabb'imizin emirlerini yerine getirebilmesi için ihtiyaç duyduğu bir özelüktir. Şanı Yüce Allah'ın kullarına uyguladığı sınav, sabrı gerektirir. Müslümanın Allah'a davet yolun­da karşı karşıya kaldığı çeşitli eziyetlerin sabra ihtiyacı vardır. Arzu ve istek­leri ve haramları terketmenin sabra ihtiyacı vardır. Çünkü arzu ve masiyet-lere nefisler ileri derecede istek duyar. Günahlardan ise Allah'ın koruduğu kimseler korunabilir. Allah'a itaat yolunda sebatın da sabra ihtiyacı vardır. Allah'ın düşmanlarına karşı cihadın da sabra ihtiyacı vardır. Çünkü cihadda hoşa gitmeyen pek çok şey vardır. Bütün bunlara sabır ve tahammül gös­termek ise zaferin ve ilâhi yardımın sebebi ve yoludur. Nitekim Rasulullah (s.a) da bunu böylece açıklamıştır. Peygamberimize vaadolunan zafer de her iki çeşidiyle cihadı kapsamaktadır. İbn Receb de -nitekim- şöyle demek­tedir: "Sabır hem zahir düşmana karşı cihadda, hem iç düşmana[21] karşı cihad diye nitelendirilen cihadda yardım ve zafere mazhar olmayı kapsar. Bu iki cihadda sabır gösteren, düşmanına karşı muzaffer olur, ilâhi yardıma mazhar olur. Bu iki cihadda sabretmeyip tahammülsüzlük gösteren ise kah­rolur, düşmanına ya esir düşer ya da düşmanı tarafından öldürülür.[22]

Ömer (R.A.), Abs oğullarından birtakım yaşlılara şöyle sormuş: Siz in­sanlara karşı ne ile savaştınız? Onlar: Sabırla, dediler. Hangi toplulukla kar-şılaştıysak onlar bizim karşımızda sabredip direndikleri gibi, biz de onlar karşısında sabredip direndik. [23]

 

Kurtuluş Da Sıkıntılarla Beraberdir:

 

Rasulullah (s.a)'ın: "Ve şüphesiz kurtuluş sıkıntı ile beraberdir." buyruğu­na gelince; bazan musibetler, türlü fitneler (imtihanlar) ve mihnetler, ardı arkasına, müslümanın üzerine gelir, işler onu daralttıkça daraltır, dünya onu sıktıkça sıkar. Gam ve keder onda iyice yer eder. Müslüman bunların ecrini Allah'tan umar, sabreder ve gelen bu musibetlerin Allah'ın kaza ve kaderi ile olduğunu bilecek, Allah'ın yardımından ümid kesmeyecek olursa, Allah'ın inayeti, affı, mağfiret ve rahmeti ona gelip yetişir ve kurtuluş gelir. Yüce Allah'ın Kitab'inda bu kabilden ibretli pek çok husus görebilmekteyiz. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Yoksa siz, sizden önce geçenlerin hali (nin benzeri) başınıza gelmeden Cennet'e girivereceğinizi mi sandınız? On­lara öyle yoksulluklar ve sıkıntılar gelip çattı, öyle sarsıldılar ki, sonunda Peygamber kendisine iman edenlerle birlikte: Allah'ın yardımı ne zaman? derlerdi. Şunu iyi bilin ki, Allah'ın yardımı şüphesiz pek yakındır.%ı-Bakam, 2/214}

Ahzab (Hendek) günü belâ, Muhammed (s.a)'in ve Ashabının üzerine sağnak sağanak yağmıştı. Korku, açlık, soğuk ve türlü sıkıntılar. O yiğit mücahidler, başlarında Âdem oğullarının efendisi olduğu halde, bela ve mihnet meydanında sarsılmaz kayalar gibi sebat gösterdiler. İşte bu mihnet, sıkıntı ve musibetler arasından onlara Allah'ın yardımı ve desteği gelmişti. [24]

 

Zorlukla Beraber Kolaylık Vardır:

 

Rasulullah (S.A.S.)'in: "Ve muhakkak zorlukla beraber kolaylık vardır." buyruğu Aziz ve Celil olan Allah'ın şu buyruklarından ilham almıştır: "Allah zorluktan sonra bir kolaylık yaratacaktır."(et-Taiâk, esny, "Muhakkak zorlukla beraber kolaylık vardır, şüphesiz zorlukla beraber kolaylık vardır.Vin 5 ı>âh, 94/5-6)

Zorluklar, kederler, darlıklar, sıkıntılar; müslümanı biler, onu türlü şaibelerden arındırır, kalbini Rabb'ine bağlar. Zorluğun artması ile birlikte bu bağın gücü de artar ve müslümanı tam bir samimiyet ve ihlâs ile Rabb'ine yönelecek hale getirir. İşte zorluğun izale edilişinin en büyük se­beplerinden birisi de budur.

İmâm Şafii -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- den şu beyitler rivayet edil­mektedir :[25]

"Güzel bir şekilde sabret, kurtuluş ne de yakındır!

Bütün işlerinde Allah'ın gözetimi altında olduğunu bilen kurtulur;

Her kim Allah'a karşı doğru olursa, hiçbir eziyet ona ulaşamaz

Kim de ondan umarsa, Allah ona umduğunu ihsan eder." Rasulullah (s.a) da hadis-i şerifte Allah'tan ecrini bekleyip sabreden ve kendisine isabet eden şeyin Allah'ın takdiri ile olduğunu bilen, bundan kur­tuluş olmadığını bilip Rabb'inin emrettiği şekilde dosdoğru yol üzere devam eden kimsenin zorluğunun devam etmeyeceğini özellikle vurgulamaktadır. [26]

 

Bu Hadisen Çıkartılan Bazı Hükümler:

 

1- Öğreticinin, öğrencisinin dikkatini yeterince çekmesi ve gerekli bilgi­leri ona vermeden önce onu hazırlaması gerekmektedir. Bu ise Rasulullah (S.A.S.)'in: "Ey delikanlı, ben sana bazı sözler öğreteceğim..." buyruğundan anlaşılmaktadır.

2- Çocukların terbiyesine ve onlara dinlerinin öğretilmesine teşvik var­dır.

3- Zamanın güzel bir şekilde kullanılması ve dünyada ve âhirette mükel­lefe fayda sağlayacak şekilde değerlendirilmesine özel gayret gösterilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. İşte Allah Rasulü zamanı bir yerden bir başka ye­re yolculuk yaptığı sırada bile değerlendirmeye çalışmaktadır. Çünkü Rasu­lullah (S.A.S.), îbn Abbâs'a bu vasiyeti, İbn Abbâs binek üzerinde terkisinde bulunduğu sırada yapmıştır.                             *

4- Akıllıca davranmak ve sebepleriyle yerine getirmek suretiyle, kahra­manlık ve atılganlığı bir ahlâk haline getirmek. Bu ise zararın da faydanın da Allah'ın eliyle olduğunu bilmekten, insana zarar olsun, fayda olsun hak­kında takdir edilenden başkasının isabet etmeyeceğine inancından gelmek­tedir, Bu inanç da kişiyi kahramanlığa ve cesaretle ileri atılmaya iter. [27]

 

 



[1] Hadisi Tirmizi rivayet etmiştir. el-Elbâni, Sahihu'İ-Câmi'de (7834) sahih olduğunu belirtmiştir.{Tirmizi, Kıyâme 59, -çeviren-)

[2] Sahih bir rivayettir. Bk. Riyâzu'sSâlihin, el-Elbâni'nin tahkiki ile, 63.

Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 207-208.

[3] Camiu'l-ötumi ue'i-Hikem, 174.

Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 208.

[4] İbn Kesir, V, 183

[5] Said b. elMüseyyeb (13-94 H.) Adi: Said b. el-Müseyyeb b. Hazm b. Ebi Vehb'dir. Kureyşlİ ve Mahzumoğullarındandır. Tabii olup, Medine'deki yedi fakihten birisidir. Hem fakih, hem muhaddistir. Vera' ve zühd ile ün kazanmıştır. Hz. Ömer'den pek çok hadis bellemiştir. Devletten maaş almaz, kendi elinin kazanandan yerdi. Medine'de vefat etmiştir.

[6] Buhâri, VIII, 169 (Tevhid, 13)

[7] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 208-210.

[8] Sahih bir hadis oiup, Buhâri ve Müslim rivayet etmiştir. Bk. Fıkhu's-Sire, el-Elbâni'nin tahkiki ile. 147

[9] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 210-211.

[10] Camiu'I-Uhmi ue'l-Hikem, 181

[11] Nevevi, "ağır bir sorumluluk yüklenmeyi" Rıyâzu's-Sâ/i/ıİn'de -Hadis no:  540-şöylece açıklamaktadır: İki kesim arasında çarpışma ve benzen bir olay başgösterip de bir kimse onların arasını belli bir mal ödeme karşılığında bulup da bunu bizzat ödemeyi üstlenecek oiursa...

[12] "Belini doğrultacak kadar"dan kasıt, insanın kendisini ayakta tutabilecek mal ve benzeri şeyleri eline geçirmesi demektir. Riyâzu's-Sd/ıhin'de de böyle açıklanmıştır.

[13] Müslim rivayet etmiştir. Riyûzü'sSâlihin -el-Eibâni'nin tahkiki ile-, 540. {Müslim, Zekat 109; Ebu Dauud, Zekat 26; Nesai, Zekat 81, 87; Darımı, Zekat 37.)

[14] Müslim'de bu manaya delâlet eden bir hadis vârid olmuştur. Bk. Riydzu's-Sd/i/ıin, el-Elbâni'nin tahkiki ile Hadis no: 533.

[15] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 211-213.

[16] Müslim, V, 521; (Kader 34)

Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 213-214.

[17] Müslim, V, 509; (Kader 16).

[18] Ahmed, V, 317. e!-Elbâni hasen olduğunu belirtmiştir. Şerhu'i-Akideti't-Tahâuly-ye, 294 -Birinci baskı-

[19] Cömiu'KJ!umi oel-Hikem, 182.

[20] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 214-215.

[21] İç düşman şeytan, nefis ve heuâdir.

[22] Camiu'î-Ulumi ve'l-Hikem, 186.

[23] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 215-216.

[24] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 216-217.

[25] el-Beyhaki, Menâkibu'ş-Şâfiî, II, 362.                                            

[26] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 217-218.

[27] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 218.