19.
ALLAH'IN ÇİZDİĞİ SINIRLAN KORUMAK
"Allah'ı
Koru, O Da Seni Korusun"
Takva
Sahipleri Île Allah'ın Beraberliği Ve Onları Desteklemesi:
Kurtuluş
Da Sıkıntılarla Beraberdir:
Zorlukla
Beraber Kolaylık Vardır:
Bu
Hadisen Çıkartılan Bazı Hükümler:
Ebu'l-Abbâs Abdullah
b. Abbâs -r.a.- dan, dedi ki: Birgün Rasulullah (s.a)'ın terkisinde idim. Şöyle
buyurdu: "Ey oğul, ben sana birkaç kelime öğreteyim. Allah'ı koru ki, O
da seni korusun. Allah'ı koru ki, O'nu karşında bulasın. Dileyecek olursan,
Allah'tan dile. Yardım isteyecek olursan, Allah'tan yardım iste! Şunu bil ki,
eğer bütün insanlar (en ufak) birşey ile sana faydalı olmak için bir araya
toplanacak olsalar Allah'ın senin için yazmış olduğundan başka birşeyle fayda
sağlayamazlar. Eğer sana herhangi birşeyle zarar vermek için bir araya
toplanacak olsalar, Allah'ın senin aleyhine yazmış olduğu birşeyden başkasıyla
sana zarar veremezler (Çünkü) kalemler kaldırılmış, sahifeler(in mürekkebi)
kurumuştur.[1] Hadisi Tirmizi rivayet etmiş
olup bu, hasen-sahih bir hadistir, demiştir.
Tirmizi'nin
rivayetinden başkasında da şöyle denilmektedir: "Allah'ı koru ki, O'nu
önünde bulasın. Rahat zamanında (Allah'ın hükümlerini yerine getirmek
suretiyle) Allah'a karşı iyi ol ki, sıkıntılı zamanlarında da Allah sana
iyilik yapsın. Şunu bil ki, sana isabet etmeyen birşey, hiçbir şekilde sana
isabet edecek değildi ve sana isabet eden birşeyin hiçbir şekilde sana isabet
etmemesi sözkonusu olamaz ve yine şunu bil ki, muhakkak (Allah'ın) yardım ve
zafer sabır ile birliktedir ve muhakkak kurtuluş, keder ve sıkıntı ile
beraberdir ve şüphesiz zorlukla birlikte bir kolaylık vardır.[2]
İbn Receb der ki:
"Bu hadis çok büyük tavsiyeler ve dinin en önemli hususlarından genel
kaideler ihtiva etmektedir. Öyle -ki, bazı ilim adamları şöyle demişlerdir: Bu
hadis üzerinde düşündüm de, beni dehşete düşürdü. Az kalsın aklım başımdan
gidecekti. Bu hadisi bilmemekten ve onun manasını az kavramaktan dolayı kişi
ne kadar esef etse azdır![3]
Rasuluflah
(S.A.S.)'in: "Allah'ı koru ki, o da seni korusun" buyruğu şu demektir:
Sen Allah'ın emirlerini, yasaklarını, sınırlarını ve haklarını gereği gibi
koru. Bu ise Yüce Allah'ın ve Rasulünün emretmiş olduğu farzları yerine
getirmek, yasaklarından kaçınmak suretiyle olur. Bu şekilde görevlerini yerine
getirenleri Yüce Allah Kitab-ı Kerim'inde şu buyruğuyla övmüş bulunuyor:
"İşte bu, (Rabb'ine) dönen, (kendisini koruyan) Rahman (olan Al-lah)dan
yalnızken korkup, dönen bir kalp ile gelen herkese, vadolunduğu-nuz
(Cennet)dur.Va/, 50/32-33) İbn Abbas'tan, "Koruyan" kelimesini Allah'ın
emirlerini koruyan diye açıkladığı nakledilmiştir.
Yüce Allah'ın,
korunmasını emrettiği en büyük hususlardan birisi de şu buyruğunda dile
getirilmektedir: "Namazları, özellikle de orta namazı koruyun.
"(ei-Bakam, 2/238) Âlemlerin Rabb'i olan Allah, namazları gereği gibi koruyanları
övmüş bulunmaktadır: "Onlar ki, namazlarını gereği gibi
korur-lar."(Ei-meânc, 7/34} Yüce Allah'ın korunmasını emrettiği
hususlardan bir diğeri de şudur: "Ve yeminlerinizi
koruyunuz."(ei-Marde, 5/89) Yine Yüce Allah, kişinin hayasızlıklardan,
fuhşiyâttan kendisini korumasını emretmiş ve kendisini bu gibi şeylerden
koruyanları da övmüştür: "Ve edeb yerlerini koruyan erkeklerle koruyan
kadınlar. .."(d-Ahzat>, 33/35)
Rasulullah
(S.A.S.)'in: "O da seni korusun" buyruğuna gelince; Kim Allah'ın
emirlerini gereği gibi korur, Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyleri yerine
getirip yasaklarından kaçınacak olursa, Allah da onu korur. Çünkü karşılık,
amelin cinsinden olur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Siz benim ahdimi
yerine getirin ki ben de size olan ahdimi yerine getireyim.'Vei-BaJcara, z/40)
Yine bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Siz beni anın, ben de sizi
anayım."cei-Bokora, 2/152); "Eğer Allah (in dinin)a yardım ederseniz
O da size yardım eder."(Muhammed, 47/7)
Yüce Allah'ın kulunu
koruması dünyada, onun dünyevi menfaatlerini, bedenini, çocuğunu, aile halkını
ve malını korumasıyla gerçekleşir. Yüce Allah: "Ve onların babalan salih
bir kimse \di."(ei-Kehf, ıs/82) diye buyurmaktadır. Hafız İbn Kesir der
ki: "İşte bu buyrukta salih adamın zürriyetinin korunacağına delil
vardır. Onun ibadetinin bereketi dünyada da âhirette de onları kapsamına alır.
Bu da onların zürriyetine şefaatçi olması ve derecelerinin Cennet'te, en üstün
dereceye yükseltilmeleriyle olur. Böylelikle onların bu halleriyle onların da
gözü aydın olsun. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de de bu şekilde gelmiştir, Sünnet de
bu anlamda vârid olmuştur. Said b. Cübeyr, İbn Abbas'tan (bu ayetin tefsiri ile
ilgili olarak) şöyle dediğini nakletmektedir: "Bu iki çocuk babalarının
salih olması sebebiyle muhafaza edilip korunmuşlardı.[4]
Said b. el-Müseyyeb[5]
oğluna da şöyle demiştir: Senin korunmanı ümid ederek senin için namazımı
elbette daha da fazla kılacağım, dedikten sonra az önce geçen âyet-i kerimeyi
okudu. Bu, nihayet o, Allah'ın dini üzere yaratıldığı gibi, Rabb'imizin sevip
razı olacağı şekilde Allah'a kavuşuncaya kadar sürüp gider. Bundan dolayı
Rasulullah (s.a) Rabb'ine kendisini koruması için şöylece duâ ederdi:
"Eğer canımı alıkoyarsan ona mağfiret buyur, eğer geri serbest bırakırsan,
salih kullarını kendisi sebebiyle koruduğun şeyle onu da koru![6] Yüce
Allah da Yusuf (A.S.)'un dinini korumuş, saptırıcı fitneleri ve haram arzulan
O'ndan bertaraf etmişti. Şöyle buyurmaktadır: "İşte biz hayasızlığı ve
kötülüğü O'ndan giderelim diye böyle (yaptık); çünkü O ihlâsa er-dirilmiş
kullarımızdandı."(Yusu/, 12/24) [7]
Rasulullah
(S.A.S.)'in: "Allah'ı koru ki onu karşında bulasın" buyruğu şu
demektir: Kendisi, çoluk çocuğu hakkında Allah'ın emirlerini gereği gibi
koruyup, Kitap ve Sünnet'e göre dosdoğru haVeket eden bir kimse ile Allah,
bütün hallerinde beraberdir. O her nereye yönelirse, Allah inayetiyle,
yardımıyla, korunması ve tevfikiyle onu kuşatır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Muhakkak Allah, takva sahipleriyle ve ihsan edicilerle beraberdir.
"(en-Nahi, i6/'i28) Yine Yüce Allah, Musa (A.S.) ile Harun (A.S.)'a
hitaben şöyle buyurmaktadır: "Korkmayınız, çünkü ben sizinle birlikteyim,
işitir ve görürüm." (Tâ-Hâ, 20/46) Yüce Allah, Musa (A.S.)'nın da şu
sözünü bize haber vermektedir: "Hayır, (Firavun ve askerleri bize
yetişemeyecektir). Çünkü muhakkak Rabb'im benimle birliktedir, O bana doğru
yolu gösterecektir. "tes-Şuarâ, 26/62)
Rasulullah (S.A.S.) de
Ebu Bekr es-Sıddık'a şöyle demişti: "Üçüncüleri Allah olan iki kişi
hakkında kanaatin ne olabilir?[8]
Yine O'na şöyle
demişti: "Üzülme, çünkü muhakkak Allah bizimle beraberdir.
"(et-Teube, 9/40) îşte bu ilim ehlinin açıkladığı üzere zaferi,
desteklemeyi, korumayı ve yardımı gerektiren özel beraberlik demektir ve bu,
Yüce Allah'ın şu buyruklarında vârid olmuş beraber oluştan farklıdır: "Üç
kişi fısıl-daşmaya görsün, mutlaka o da onların
dördüncüleridir."{ei-Mücâde\e, ss/ıy, "Halbuki Allah'tan
gizleyemezler ve O, onlarla beraberdir."(en-Nisâ, 4/ıos) Burada sözü geçen
beraberlik, onun amellerini bilmesini, amellerine muttali olup onları
gözetlemesini gerektirmektedir. Dolayısıyla bu beraberlik, korkutma ve tehdidi
gerektirir. [9]
Rasulullah
(S.A.S.)'in: "Dilediğin zaman Allah'tan dile!" buyruğunda geçen
"dilek"ten kasıt duadır. Duâ da ibadetin kendisidir. Nitekim Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'tan, O'nun lütfundan
isteyin."(en-Msâ, 4/32} Allah kendisine dua etmeyenleri, büyüklük taslayan
müstekbirlerden saymıştır: "Rabb'iniz buyurdu ki: Bana dua edin, ben de
duanızı kabul edeyim. Şüphesiz benim ibadetime karşı büyüklenenler Cehennem'e
horlanmışlar olarak gireceklerdir."(ei-Mü'mın, 40/60) O halde müslümana,
ancak Allah tarafından gerçekleştirilmesine güç yetirilen hususlarda Allah'tan
başkasına yönelmemek düşer. Böyle bir iş işleyen kimse ise, Allah'ın kullarına
yasakladığı şirkin içerisine düşmüş olur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Allah'tan başka ve kendisine Kıyamet'e kadar cevap veremeyecek kimseye
dua eden kimseden daha sapık kim olabilir?"feJ-Ahkd/, 4&e)
İbn Receb der ki: Şunu
bil ki, mahlûkatını bir kenara bırakıp yalnızca Allah'a dua edip O'ndan
istemek, yapılması gereken biricik husustur. Çünkü dilekte bulunmakla dilenen
kişi zilletini, miskinliğini, ihtiyacını, fakirliğini açıkça ortaya koyar.
Dilekte bulunduğu zatın sakıntıyı kaldırma gücüne, isteneni gerçekleştirme,
menfaatleri celbedip zararlı şeyleri önlemeye muktedir olduğunu itiraf etmesi
demektir. Yalnızca Allah'ın önünde zelil olmak, O'na muhtaçlığını arzetmek
uygun düşer. Çünkü ibadetin gerçek mahiyeti budur.[10]:
İnsanların
gerçekleştirme imkânına sahip oldukları dünyevi hususlar ve dünyalık ile ilgili
meselelerde insanlardan istekte bulunmaya gelince; yine bu hususta da
dileklerde bulunmayı yeren, buna karşılık iffetli olmaya teşvik eden birçok
hadis-i şerif vârid olmuştur. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır:
"Ey Kabisa, şüphesiz ki dilenmek ancak şu üç kişiden birisine helâldir:
Bir kişi ağır bir mali sorumluluk[11]
altına girer ise, işte bunun için o sorumluluğun miktarını buluncaya kadar
dilenmek helâl olur, sonra bu işi bırakır; yahut bir kimse malını alıp götüren
bir musibete uğramışsa, onun geçimi itibariyle belini doğrultacak miktarını
elde edinceye kadar[12]
dilenmesi helâl olur -veya: Geçimini karşılayacak kadar diye buyurmuştur-
yahut bir kimse kavminden aklı başında üç kişinin: Bu kişi gerçekten aşın
derecede fakir düştü, diyeceği kadar fakir düşerse, geçim bakımından belini
doğrultacak kadarını elde edinceye -yahut geçim ihtiyacını kapaüncaya kadar,
diye buyurdu- dilenmesi onun için helâl olur. Bunun dışındaki dilenmek ise ey
Kabisa, kişinin haram olarak yediği bir haramdır.[13]
İşte bu hadis-i şerif,
(gereksiz yere) dilenmenin haram olduğuna delildir. Bu hadis-i şerifte vârid
olmuş duruma benzer diğer zaruret halleri müstesna, dilenmek caiz değildir.
Ayrıca Yüce Allah,
insanlardan birşey istemeyen iffetli kullarından da övgüyle söz etmiştir. Şöyle
buyurmaktadır: "Allah yolunda kendilerini vakfetmiş, yeryüzünde dolaşmaya
gücü yetmeyen kimseler içindir (o sadakalar). Bilmeyen kişi iffetli
tutumlarından dolayı onları zengin kimseler zanneder. Sen ise onları
simalarından tanırsın. Onlar yüzsüzlük ederek insanlardan birşey
istemezler.'Vci-Bafcûra. #273}
Bu konuda naslar pek
çoktur. Bunlardan kimisi geçen hadiste görüldüğü gibi haramlık ifade edecek
şekilde dilenciliği yasaklamaktadır, kimisi de kerahet ifade edecek şekilde
yasaklamaktadır. Bazı kimselerin arkadaşlarından özel ihtiyaçları için
arabalarını, kap-kacak, kalem gibi şeyleri ihtiyaç olmaksızın istemeleri buna
örnektir. Rasulullah (s.a')dan vârid olan rivayetlere göre, O, Ashab-ı Kiramdan
bir toplulukla insanlardan hiçbirşey istememek üzere bey'atleşmiştir. Bunlar
arasında Ebu Bekr, Ebu Zerr ve Sevbân (r. ah-nüm) vardır. Öyle ki, bunların
herhangi birisinin kamçısı yahut da devesinin yuları yere düşerdi de, herhangi
bir kimseden onu kendisine uzatmasını istemezlerdi.[14]
Kimi ilim adamı da bu
hadis ile ilgili olarak şunları söylemektedir-. Bu hadis-i şeriften, umum ifade
eden lafızların kapsamına giren her hususu yerine getirmeye delil vardır.
Çünkü onlara mutlak olarak istekte bulunmak yasaklandığı halde, onlar bunu
umuma hamlederek (hiç bir hususta) istekte bulunmamayı anlamışlardır. Yine bu
hadiste kendisine istek denilebilecek her şeyden sakınmak da vardır -önemsiz ve
basit olsa bile. [15]
Rasulullah (S.A.S.)'in
"Dileyecek olursan Allah'tan dile" buyruğu şunu anlatmaktadır: Kula
istediği kadar üstün bir mevki, güç ve yetki verilmiş olsun, o yine de
bağımsız bir şekilde kendi menfaatlerini gerçekleştirmekten, kendisine
gelebilecek zararları önlemekten yana acizdir, muhtaçtır. Bundan dolayı kulun
yalnız ve yalnız Allah'tan yardım dilemesi gerekmektedir.
Hem dininin menfaati
için, hem dünyasının menfaati için yalnızca Allah'tan yardım dilemelidir.
Çünkü asıl yardıma mazhar ve başarılı kişi Allah'ın yardım ettiği kişidir.
Allah kime yardım etmez, kimin yardımından elini çekerse, işte hüsrana uğrayan
ve gerçek müflis odur. Bundan dolayı, "lâ havle velâ kuvvete illa billah=
bizim güç ve kudretimiz ancak Allah'tandır." sözünün ecri büyüktür. Bu
Rasulullah (s.a)'ın beyan ettiği gibi, Cennet hazinelerinden bir hazinedir.
Çünkü bununla kul, bir halden bir hale geçmeye, güç ve kudretinin ancak Şanı
Yüce Allah'ın buna imkân vermesiyle mümkün olacağını itiraf etmektedir.
O halde müslümanın,
Allah'a itaat, masiyetlerini terk ve güç yetirebildiği bütün hayırlı hususlar
üzere sabredip malların ve evlâtların fayda vermeyeceği günde huzuruna çıkacağı
vakte kadar böylece kendisine sebat vermesi için Allah'tan yardım dilemesi
gerekir.
Nitekim Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır: "Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım
dileriz.'Vei-fanha, 1/4) Rasulullah (S.A.S.) de şöyle buyurmuştur: "Sana
fayda veren şeylere gayret et, Allah'tan yardım dile ve acze düşme.[16]
Rasulullah
(S.A.S.)'in: "Şunu bil ki, eğer bütün insanlar sana en ufak birşeyle
faydalı olmak için bir araya toplanacak olsa, Allah'ın senin için yazmış
olduğundan başka birşeyle sana fayda veremezler. Ve eğer sana herhangi
birşeyle zarar vermek için bir araya toplanacak olsalar, Allah'ın senin
aleyhine yazdığı birşeyden başkasıyla sana zarar veremezler. (Çünkü) Kalemler
kaldırılmış, sahifeler(in mürekkebi) kurumuştur."
Hadisin bu bölümünde
Rasulullah (s.a)'ın sözleri kaza ve kader ile ilgili meselelerden birisi
etrafında dönmektedir. Kulun buna iman etmesi gerekmektedir. Çünkü Şanı Yüce
Allah, eksiksiz ve bütün inceliklere nüfuz eden ve daha öncesinde bilgisizliğin
sözkonusu olmadığı bir bilgi ile, kulun hayır ve şer türünden neler
kazanacağını, hayır ve fayda türünden ona nelerin gelip çatacağını bilmiş ve
bunu ilk yazdığı kitabında kaydetmiştir. Rasulullah (S.A.S.) şöyle
buyurmaktadır: "Şüphesiz Allah, mahlûkatın takdirlerini gökleri ve yeri
yaratmadan elli bin yıl Önce yazmıştır.[17] Yine
şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak Allah'ın ilk yarattığı kalemdir. Sonra
ona: Yaz, diye buyurdu, o da anında Kıyamet gününe kadar olacak bütün şeyleri
yazdı.[18]
Kula hayır ve fayda
türünden hakkında takdir edilenden başkası isabet etmez. Allah herhangi bir
kimse için bir faydayı takdir buyurmuş ise göklerde ve yerde bulunanlar o
faydayı engellemek için bir araya toplanacak olsalar ona yol bulamazlar.
Herşeyi bilen mutlak egemen yüce Rabb'imizin Kitabın da buna benzer anlamlara
delil teşkil edecek buyruklar vardır: "De ki, Allah'ın bizim için
yazdığından başkası asla bize isabet etmez.'Yet-Teube, 9/51}
Yine Şanı Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır: "De ki: Şayet evlerinizde olsaydınız bile üzerlerine
öldürülmeleri yazılmış olanlar yıkılıp devrilecekleri yerlere giderlerdi.
"(An immn, 3/154)
İşte bundan dolayı
Rasulullah (s.a.): "Kalemler kaldırılmış, sahifeler(in mürekkebi)
kurumuştur." diye buyurmuştur. İbn Receb der ki: "Bu, bütün
mukadderatın yazılışının önceden olup bittiğini ve oldukça eski bir süreden
beri bu işin tamamlandığını anlatan bir ifadedir. Çünkü bir kitabın yazılışı
bitirilip üzerinden kalemler kaldırılacak ve uzun bir zaman geçecek olursa, o
kitabın üzerinden kalemler kaldırılmış ve kendisi ile yazılmış olduğu kalemlerin
de mürekkebi kurumuş olur. O sahifeler üzerinde yazılan mürekkepler de kurumuş
olur. Bu da kinayeli anlatımın en güzel ve en beliğ olanlarından birisidir.[19]
"Rahatlık
zamanında Allah'ın haklarını gözet ki, o da sıkıntılı zamanlarında seni
gözetsin."
Bu da bellenmesi ve
yaygınlaştırılması gereken Nebevi hikmetlerdendir. Bu hikmet, Şanı Yüce
Allah'ın rahatlık, güvenlik, sağlık, zenginlik ve güçlülük zamanında
tanınmasına davet etmektedir. Allah'ın tanınması (marifeti) ise, farzların
korunması, yasakların terkedilmesi, nafilelerle O'na daha çok yakınlaşmaya
çalışılmasıyla mümkün olabilir. Böyle bir konumda Allah'ı bilip tanıyan bir
kimseyi şanı yüce Allah da sıkıntılı zamanlarında, darlık, fakirlik ve hastalık
vakitlerinde tanır (gözetir). Dünyanın kederleri, musibetleri ne kadar da
çoktur! Böyle bir durumda Allah'ın kulunu tanıması ise ona yardımcı olması, hak
üzere ona sebat vermesi, ona destek vermesi ve onu zafere ulaştırmasıyla mümkün
olur.
Sevgili Peygamberimiz
Muhammed (s.a), rahatlık zamanlarında Rabb'ini gerçekten tanırdı. Rabb'i de
mağarada iken O'nu tanıdı, Bedir günü, Ahzâb (Hendek) günü O'nu tanıdı, O'na
zafer nasip etti, sebat verdi ve sancağını yükseltti. Yunus (a.s) da rahat zamanında
Rabb'ini tanıdı, O da balığın karnında iken Yunusu gözetti, O'nu kurtardı, ona
sebat verdi, O'na yardım etti. [20]
Rasulullah
(S.A.S.)'in: "Ve bil ki, zafer sabırla beraberdir." Buyruğunun gerçekliğinde
Kur'ân-ı Kerim'den şanı yüce ve mübarek Rabb'imizin şu buyrukları tanıklık
etmektedir: "Nice az bir topluluk, Allah'ın izniyle çok bir topluluğu
yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir."(ei-Bakara, 2/249);
"Sizden bin kişi olursa Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelir. Allah
sabredenlerle beraberdir. "fe;-En/âi, s/66)
Sabır, çok büyük bir
haslettir. Müslüman Yüce Rabb'imizin emirlerini yerine getirebilmesi için
ihtiyaç duyduğu bir özelüktir. Şanı Yüce Allah'ın kullarına uyguladığı sınav,
sabrı gerektirir. Müslümanın Allah'a davet yolunda karşı karşıya kaldığı
çeşitli eziyetlerin sabra ihtiyacı vardır. Arzu ve istekleri ve haramları
terketmenin sabra ihtiyacı vardır. Çünkü arzu ve masiyet-lere nefisler ileri
derecede istek duyar. Günahlardan ise Allah'ın koruduğu kimseler korunabilir.
Allah'a itaat yolunda sebatın da sabra ihtiyacı vardır. Allah'ın düşmanlarına
karşı cihadın da sabra ihtiyacı vardır. Çünkü cihadda hoşa gitmeyen pek çok şey
vardır. Bütün bunlara sabır ve tahammül göstermek ise zaferin ve ilâhi
yardımın sebebi ve yoludur. Nitekim Rasulullah (s.a) da bunu böylece
açıklamıştır. Peygamberimize vaadolunan zafer de her iki çeşidiyle cihadı
kapsamaktadır. İbn Receb de -nitekim- şöyle demektedir: "Sabır hem zahir
düşmana karşı cihadda, hem iç düşmana[21]
karşı cihad diye nitelendirilen cihadda yardım ve zafere mazhar olmayı kapsar.
Bu iki cihadda sabır gösteren, düşmanına karşı muzaffer olur, ilâhi yardıma
mazhar olur. Bu iki cihadda sabretmeyip tahammülsüzlük gösteren ise kahrolur,
düşmanına ya esir düşer ya da düşmanı tarafından öldürülür.[22]
Ömer (R.A.), Abs
oğullarından birtakım yaşlılara şöyle sormuş: Siz insanlara karşı ne ile
savaştınız? Onlar: Sabırla, dediler. Hangi toplulukla kar-şılaştıysak onlar
bizim karşımızda sabredip direndikleri gibi, biz de onlar karşısında sabredip
direndik. [23]
Rasulullah (s.a)'ın:
"Ve şüphesiz kurtuluş sıkıntı ile beraberdir." buyruğuna gelince;
bazan musibetler, türlü fitneler (imtihanlar) ve mihnetler, ardı arkasına,
müslümanın üzerine gelir, işler onu daralttıkça daraltır, dünya onu sıktıkça
sıkar. Gam ve keder onda iyice yer eder. Müslüman bunların ecrini Allah'tan
umar, sabreder ve gelen bu musibetlerin Allah'ın kaza ve kaderi ile olduğunu
bilecek, Allah'ın yardımından ümid kesmeyecek olursa, Allah'ın inayeti, affı,
mağfiret ve rahmeti ona gelip yetişir ve kurtuluş gelir. Yüce Allah'ın
Kitab'inda bu kabilden ibretli pek çok husus görebilmekteyiz. Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Yoksa siz, sizden önce geçenlerin hali (nin benzeri) başınıza
gelmeden Cennet'e girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluklar ve
sıkıntılar gelip çattı, öyle sarsıldılar ki, sonunda Peygamber kendisine iman
edenlerle birlikte: Allah'ın yardımı ne zaman? derlerdi. Şunu iyi bilin ki,
Allah'ın yardımı şüphesiz pek yakındır.%ı-Bakam, 2/214}
Ahzab (Hendek) günü
belâ, Muhammed (s.a)'in ve Ashabının üzerine sağnak sağanak yağmıştı. Korku,
açlık, soğuk ve türlü sıkıntılar. O yiğit mücahidler, başlarında Âdem
oğullarının efendisi olduğu halde, bela ve mihnet meydanında sarsılmaz kayalar
gibi sebat gösterdiler. İşte bu mihnet, sıkıntı ve musibetler arasından onlara
Allah'ın yardımı ve desteği gelmişti. [24]
Rasulullah
(S.A.S.)'in: "Ve muhakkak zorlukla beraber kolaylık vardır." buyruğu
Aziz ve Celil olan Allah'ın şu buyruklarından ilham almıştır: "Allah
zorluktan sonra bir kolaylık yaratacaktır."(et-Taiâk, esny, "Muhakkak
zorlukla beraber kolaylık vardır, şüphesiz zorlukla beraber kolaylık vardır.Vin
5 ı>âh, 94/5-6)
Zorluklar, kederler,
darlıklar, sıkıntılar; müslümanı biler, onu türlü şaibelerden arındırır,
kalbini Rabb'ine bağlar. Zorluğun artması ile birlikte bu bağın gücü de artar
ve müslümanı tam bir samimiyet ve ihlâs ile Rabb'ine yönelecek hale getirir.
İşte zorluğun izale edilişinin en büyük sebeplerinden birisi de budur.
İmâm Şafii -Allah'ın
rahmeti üzerine olsun- den şu beyitler rivayet edilmektedir :[25]
"Güzel bir
şekilde sabret, kurtuluş ne de yakındır!
Bütün işlerinde
Allah'ın gözetimi altında olduğunu bilen kurtulur;
Her kim Allah'a karşı
doğru olursa, hiçbir eziyet ona ulaşamaz
Kim de ondan umarsa,
Allah ona umduğunu ihsan eder." Rasulullah (s.a) da hadis-i şerifte
Allah'tan ecrini bekleyip sabreden ve kendisine isabet eden şeyin Allah'ın
takdiri ile olduğunu bilen, bundan kurtuluş olmadığını bilip Rabb'inin
emrettiği şekilde dosdoğru yol üzere devam eden kimsenin zorluğunun devam
etmeyeceğini özellikle vurgulamaktadır. [26]
1-
Öğreticinin, öğrencisinin dikkatini yeterince çekmesi ve gerekli bilgileri ona
vermeden önce onu hazırlaması gerekmektedir. Bu ise Rasulullah (S.A.S.)'in:
"Ey delikanlı, ben sana bazı sözler öğreteceğim..." buyruğundan
anlaşılmaktadır.
2-
Çocukların terbiyesine ve onlara dinlerinin öğretilmesine teşvik vardır.
3- Zamanın
güzel bir şekilde kullanılması ve dünyada ve âhirette mükellefe fayda
sağlayacak şekilde değerlendirilmesine özel gayret gösterilmesi gerektiği
anlaşılmaktadır. İşte Allah Rasulü zamanı bir yerden bir başka yere yolculuk
yaptığı sırada bile değerlendirmeye çalışmaktadır. Çünkü Rasulullah (S.A.S.),
îbn Abbâs'a bu vasiyeti, İbn Abbâs binek üzerinde terkisinde bulunduğu sırada
yapmıştır. *
4- Akıllıca
davranmak ve sebepleriyle yerine getirmek suretiyle, kahramanlık ve atılganlığı
bir ahlâk haline getirmek. Bu ise zararın da faydanın da Allah'ın eliyle
olduğunu bilmekten, insana zarar olsun, fayda olsun hakkında takdir edilenden
başkasının isabet etmeyeceğine inancından gelmektedir, Bu inanç da kişiyi
kahramanlığa ve cesaretle ileri atılmaya iter.
[27]
[1] Hadisi Tirmizi rivayet etmiştir. el-Elbâni,
Sahihu'İ-Câmi'de (7834) sahih olduğunu belirtmiştir.{Tirmizi, Kıyâme 59,
-çeviren-)
[2] Sahih bir rivayettir. Bk. Riyâzu'sSâlihin,
el-Elbâni'nin tahkiki ile, 63.
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 207-208.
[3] Camiu'l-ötumi ue'i-Hikem, 174.
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 208.
[4] İbn Kesir, V, 183
[5] Said b. elMüseyyeb (13-94 H.) Adi: Said b. el-Müseyyeb
b. Hazm b. Ebi Vehb'dir. Kureyşlİ ve Mahzumoğullarındandır. Tabii olup,
Medine'deki yedi fakihten birisidir. Hem fakih, hem muhaddistir. Vera' ve zühd
ile ün kazanmıştır. Hz. Ömer'den pek çok hadis bellemiştir. Devletten maaş
almaz, kendi elinin kazanandan yerdi. Medine'de vefat etmiştir.
[6] Buhâri, VIII, 169 (Tevhid, 13)
[7] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 208-210.
[8] Sahih bir hadis oiup, Buhâri ve Müslim rivayet
etmiştir. Bk. Fıkhu's-Sire, el-Elbâni'nin tahkiki ile. 147
[9] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 210-211.
[10] Camiu'I-Uhmi ue'l-Hikem, 181
[11] Nevevi, "ağır bir sorumluluk yüklenmeyi"
Rıyâzu's-Sâ/i/ıİn'de -Hadis no:
540-şöylece açıklamaktadır: İki kesim arasında çarpışma ve benzen bir
olay başgösterip de bir kimse onların arasını belli bir mal ödeme karşılığında
bulup da bunu bizzat ödemeyi üstlenecek oiursa...
[12] "Belini doğrultacak kadar"dan kasıt, insanın
kendisini ayakta tutabilecek mal ve benzeri şeyleri eline geçirmesi demektir.
Riyâzu's-Sd/ıhin'de de böyle açıklanmıştır.
[13] Müslim rivayet etmiştir. Riyûzü'sSâlihin
-el-Eibâni'nin tahkiki ile-, 540. {Müslim, Zekat 109; Ebu Dauud, Zekat 26;
Nesai, Zekat 81, 87; Darımı, Zekat 37.)
[14] Müslim'de bu manaya delâlet eden bir hadis vârid
olmuştur. Bk. Riydzu's-Sd/i/ıin, el-Elbâni'nin tahkiki ile Hadis no: 533.
[15] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 211-213.
[16] Müslim, V, 521; (Kader 34)
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 213-214.
[17] Müslim, V, 509; (Kader 16).
[18] Ahmed, V, 317. e!-Elbâni hasen olduğunu belirtmiştir.
Şerhu'i-Akideti't-Tahâuly-ye, 294 -Birinci baskı-
[19] Cömiu'KJ!umi oel-Hikem, 182.
[20] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 214-215.
[21] İç düşman şeytan, nefis ve heuâdir.
[22] Camiu'î-Ulumi ve'l-Hikem, 186.
[23] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 215-216.
[24] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 216-217.
[25] el-Beyhaki, Menâkibu'ş-Şâfiî, II, 362.
[26] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 217-218.
[27] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 218.