27. İYİLİK,
GÜZEL AHLÂK VE GÜNAH
Bu Hadisten
Çıkartılan Bazı Hükümler:
en-Nevvas b. Sem'ân
(r.a)'dan, O da Rasulullah (s.a)'tan buyurdu ki: "Birr (iyilik) güzel
ahlâktır. Günah ise ruhunda gidip gelerek seni rahatsız eden ve insanların
haberdar olmalanndan hoşlanmadığın şeydir.[1]
Vâbisa b. Ma'bed
(r.a)'den, dedi ki: Rasulullah (s.a)'a gittim şöyle buyurdu: "Sen birr
hakkında soru sormaya mı geldin?" Ben: Evet dedim, şöyle buyurdu:
"Sen kalbine sor. Birr ruhun huzur ile kabul ettiği, kalbin itminan
bulduğu şeydir. Günah ise ruhunda gidip gelen, göğüste tereddüt uyandıran
şeydir. İnsanlar sana fetva verseler, sana fetva verseler bile.[2]
İbn Hacer el-Heytemi
der ki: "Bu hadis Peygamber {s.a)'in özlü sözlerinden, hatta en
özlülerindendir. Zira birr (iyilik), bütün hayır fiilleri ve bütün mâruf
çeşitlerini kapsayan geniş kapsamlı bir kelimedir. Günah (ism) ise, bütün kötü
fiilleri, küçüğü ile büyüğü ile çirkin işleri kapsayan kapsamlı bir kelimedir.
Bundan dolayı Rasulullah (s.a) bu iki kelimeyi biri diğerinin karşısında
kullanmış ve birini ötekinin zıddı olarak ifade etmiştir[3]
Birr, itaat ve
doğruluk demektir.[4] İlim adamları der ki: Birr
akrabalık bağını gözetmek, lütufta bulunmak, iyilik yapmak, güzel arkadaşlık,
güzel geçim anlamlarına da kullanılır, itaat anlamına da gelir. Bu hususlar ise
güzel ahlâkın özeti demektir[5].
Yineİbn Hacer el-Heytemi der ki: "Birr bütün hayırlı fiilleri ve her türlü
ma'rufu kapsayan kapsamlı bir kelimedir, bu da kapsamlı bir tariftir."
en-Nevvas b. Sem'ân'ın rivayet ettiği hadiste Rasu-lullah (s.a) birr'i güzel
ahlâk diye tarif etmiş, Vâbisa b. Ma'bed'in hadisinde de bunu ruhun huzur ve
sükûn ile kabul ettiği şey diye tanıtmıştır.[6]
Birr'in mutlak olarak
kullara güzel bir şekilde davranmak manasına kullanıldığı da olur. Anne ve
babaya ve diğerlerine iyilikte bulunmak gibi. Yine birr, görünen ve görünmeyen,
gizli ve açık bütün itaat fiilleri işlemek anlamında da kullanılır. Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır: "Fakat birr (iyilik) Allah'a, âhiret gününe,
meleklere, Kitab'a, Peygamberlere iman edenin, mala olan sevgisine rağmen
akrabaya, yetimlere, muhtaçlara, yoksullara, dilencilere, kölelere verenlerin,
namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, ahidleştikle-rinde ahidlerini yerine
getirenlerin, sıkıntıda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda
sabredenlerin yaptıklarıdır. İşte doğru olanlar bunlardır ve takva sahipleri de
ancak bunlardır."(ei-Bakam, um)
Birr, Yüce Allah'ın:
"Birr ve takva üzere yardımlasınız."(ei-Mâ\de. 5/2} buyruğunda
olduğu gibi takva ile birlikte kullanılacak olursa, bu sefer bu kelime kullara
iyi davranmak anlamına gelir. Takva da Yüce Allah'a emrettiği hususlarda itaat
ve yasaklarından da kaçınmak anlamına gelir. Birr, farzları yerine getirmek,
takva da yasaklardan kaçınmak anlamına da gelebilir. [7]
Günah'm kişinin
kendisi için helâl olmayan şeyleri işlemek anlamına geldiği söylenmiştir.[8]
Kurtubi de: Günah
işleyenin yerilmeyi hak ettiği davranıştır[9] der.
İbn Hacer el-Heytemi
de der ki: Günah, bütün kötü fiilleri küçüğü ile büyüğü ile bütün çirkinlikleri
ihtiva eden kapsamlı bir kelimedir.
Bu hadis-i şerifte
Peygamber (ş.a) günahın birtakım alâmetlerini de zikretmektedir.
1- İç
alâmetleri: Kişinin ruhunda huzursuzluk, kararsızlık hissetmesi, o işten nefret
etmesi ve işe buğzetmesi duygusudur. Rasulullah (S.A.S.): "Günah ruhunda
gidip gelen seni rahatsız eden şeydir." diye buyurmuştur.[10] Yani
ruhta ızdırap uyandırıp tereddüt vererek gidip gelen, kalbi rahatlatmayan ve
kalbe huzur vermeyen şey demektir.[11]
Vâbîse b. Mabedin
rivayetine göre ise, Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Ruhta gidip
gelen ve kalpte tereddüt uyandıran şeyler." Bunun anlamı ise kalbe
ızdırap veren ve huzur vermeyen şeydir, şeklindedir.
2- Dış
alâmetlere gelince, Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "Ve
insanların muttali olmasından hoşlanmadığın şey demektir." İnsanlar
arasında fazilet sahibi kimselerin görmelerinden hoşlanmamak, günahın
alâmetlerindendir. Şu kadar var ki, bu hoşlanmayışın sebebinin dini olması
şarttır. Sıradan bir hoşlanmayış olmamalıdır.
Yapılan bir işte
insanların onu görmesinden hoşlanmayışla birlikte, ruhi bir huzursuzluk,
kararsızlık ve kalbin mutmain olmayışı da eklenecek olursa bu, o işin günah
olduğunu bilmenin -özellikle de şüpheli oluşu halinde- en açık mertebelerinden
birisidir.
Rasulullah
(S.A.S.)'in: "Müftüler sana fetva verse dahi" buyruğunun anlamına
gelince; kalbe huzur vermeyen bir fetva, o işin günah olduğuna işarettir.
İsterse müftüler o işin günah olmadığına dair fetva versinler. Çünkü onlar
fetvalarını içyüzlerine göre değil, görünen zahiri durumlarına göre verirler.
İnsan ise kendi iç durumunu başkasından daha iyi bilir.
Böyle bir hal ise
Allah'ın, kalbini iman ile nurlandırdığı ve ruhu arı ve temiz olan kimseler
için sözkonusudur.
Bu gibi kimseler için
müftünün verdiği fetva mücerred bir zan yahut da Şer'i bir delil olmaksızın,
bir hevâya meyil kabilinden kabul edilir. Nitekim Nevevi şöyle demektedir:
Malının çoğunluğu haram olan bir kişiden sana bir hediye gelecek olup da senin
içinde onun helâl oluşu hakkında bir te-reddüd bulunursa, müfti de o hediyeyi
yemenin senin için helâl olduğuna dair fetva verse şüphesiz ki bu fetva böyle
bir şüpheyi izale etmez. Yine birisine bir kadın kendisini filân ile birlikte
emzirdiğine dair haber verecek olsa, müftü de nisabın (süt emme sayısının)
tamamlanmaması dolayısıyla onu nikahlamanın caiz olduğuna dair fetva verecek
olsa, böyle bir fetva şüpheyi izâle edici değildir. Aksine böyle bir durumda
vera'a riâyet gerekir. İnsanlar ona bu hususta fetva verecek olsalar bile.[12]
Şayet müftünün verdiği
fetva Şer'i bir delile dayanıyor ise, kişinin kalbi mutmain olmasa dahi, o
fetvaya bağlı kalması gerekir. Buna örnek de yolculuk ve hastalık halinde oruç
açma ruhsatı, namaz kısaltma ve buna benzer kimi zaman kalbin rahat
edemeyeceği bazı hususlar gösterilebilir. Peygamber (s.a) hacc için yapmış
oldukları niyetlerini değiştirip umre yapmaları hususunda Ashabına emir
verdiği halde, Ashabının bu işi rahat bir gönülle kabul etmedikleri,
bazılarının bunu hoş görmedikleri sabit olmuştur. Aynı şekilde Hudeybiye'de
umreye gidemedikleri için kurbanlarını kesip ihramdan çıkmalarını da emrettiği
halde, kimileri bundan hoşlanmamıştı.
Özetle; hakkında Şer'i
nassın vârid olduğu bir hususa -nefis ister hoşlansın, ister kalb bundan
dolayı huzursuz olsun- bağlı kalmak icab eder.
Yüce Allah da şöyle
buyurmaktadır: "Hayır, Rabb'ine andolsun ki onlar aralarında çıkan
anaşmazlıklarda senin hükmüne başvurmadıkça, sonra da vermiş olduğun hükümden
dolayı içlerinde herhangi bir sıkıntı bulmaksızın tam bir teslimiyet ile teslim
olmadıkça iman etmiş olmazlar."(en-Nisâ, 4/65) [13]
Rasulullah
(S.A.S.)'in-. "İyilik güzel ahlâktır" buyruğu şu anlamdadır: Güzel
ahlâk iyiliklerin en büyüklerindendir. Nitekim Rasulullah (S.A.S.)'in:
"Hacc Arefe (günü Arefe'de vakfe)dir.[14]
buyruğu da böyledir. Yani, kendisi olmaksızın haccın tamam olmayacağı haccın
en büyük rüknü, Arafat'ta vakfedir, demektir.
Ahlâktan maksat ise,
Kur'ân'ın yerine getirilmesini istediği bütün faziletlerdir. Çünkü Aişe
(r.anhâ) annemiz şöyle demiştir: "Rasuluîlah (S.A.S.)'in ahlâkı Kur'ân-ı
Kerim'di.[15]
Yani kişi Kur'ân'ın
âdabı ile edeblenmeli, onun emirlerini yerine getirip yasaklarından uzak
durmalıdır. Bundan dolayı Yüce Allah, Rasulünden şöylece övgüyle söz etmiştir:
"Muhakkak sen çok büyük bir ahlâk üzeresin.'Vd-
Kalem, 68/4)
O bakımdan yüce bir
ahlâka sahip olmak isteyen bir kimsenin, Rasulullah (s.a)'ın Rabb'ine karşı
edebinin insanlara karşı davranışının nasıl olduğuna bakıp ona uyması gerekir.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Andolsun, Rasulullah'ta sizin
için uyulmaya değer güzel bir Örnek vardır. "(el-Alaâb, 33/21) [16]
1- Hadis,
kalbin yerinin ve kanaatinin önemine işaret etmektedir.
2- Semâdan
gelen Şeriat'a uymaya iten unsur insanın içinden gelir. Oysa insanlar
tarafından konulmuş yasalar böyle değildir. Bu yasalara uymayı sağlayan etken
dış bir etkendir.
3- Hadis-i
şerifte kalbin önemine büyük bir işaret vardır. O düzeldiği, doğru yol üzere
olduğu, dinin esas ve kaidelerini iyice bildiği takdirde, kalbin vereceği
hükmün şüpheli hususlarda doğru olacağına, kalbin huzur bulduğu şeyin iyilik
ve hayır olduğuna, hoşlanmadığı şeyin de günah ve kötülük olduğuna işaret
vardır.
4- Hadis-i
şerif, insanın şüpheli hususlarda ve benzerleri bazı konularda, herhangi bir
işi yapmak istediği takdirde kalbine başvuracağına delildir. [17]
[1] Müslim Şerhi, V, 419. (Müslim, el-Birr 15. -Çeviren)
[2] Nevevi der ki: Bu, hasen bir hadis olup biz bunu iki
hadis imamı Ahmed b. Hanbel'in Müsned'i ile Dârimi'nin Sünen'inde hasen bir
isnad ile rivayet ettik. Hadis hasen bir hadistir bk. Mişkâtu'l-Mesâbih, 2774.
(Dârimi, Buyu1 2; Müsned, IV, 228. -Çeviren-)
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 285-286.
[3] el-Vafi fi Şerhi’l-Arbain 192
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 286.
[4] Llsdmi7-Arab.lv, 51.
[5] Müslüm Şerhi, V, 419
[6] Fethu'LMübin fi Şerhi'l-Erbain, 215
[7] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 286-287.
[8] Lisdnu'î-Arab,XH,5
[9] Kurtubi, II, 20
[10] Müslim Şerhi, V, 419'de: Yani kalbinde tereddüd
uyandırıp huzur vermeyen, kalbin rahatlıkla kabul etmediği, günah olacağından
dolayı kaİpte şüphe ve korku uyandıran şey demektir; denilmektedir.
[11] el-Vâfi fi Şerhi'l-Erbain, 193
[12] el-Vâfi fi Şerhi'l-Erbain, 195
[13] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 287-289.
[14] Bk. Sahihu'l-Câmi, 3167; el-İrvâ, 1064.
[15] Bk. Sahihu'l-Câmi, 4687.
[16] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 289.
[17] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 290.