35. İSLÂM KARDEŞLİĞİ VE MÜSLÜMANIN HAKLARI
Kıskançlık
Kitap Ehlinin Bir Huyudur:
Kıskançlık
En Güçlü Bağları Dahi Ortadan Kaldırır:
Ruhu
Kıskançlıktan Arınmış Olanın Fazileti:
Alışverişi
Kızıştırmak (Necş):
Hadisten
Çıkartılan Bazı Hükümler:
Ebu Hureyre (r.a)'dan, dedi
ki: Rasulullah (s.a) şöyle buyurdu: "Birbirinizi kıskanmayın.
Birbirinizin aleyhine fiyatları kızıştırmayın (necş yapmayın). Birbirinize
buğzetmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Kiminiz kiminizin alışverişi üzerine
alışveriş yapmayın. Allah'ın kulları! Kardeş olun, müslüman müslümanın
kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz. Ona yalan söylemez. -Üç defa
göğsüne işaret ederek- takva buradadır. Kişiye kötülük olarak müslüman
kardeşini hakir görmesi yeterlidir. Müsiümanın tümü müslümana haramdır: Kanı,
malt ve ırzı (şeref ve haysiyeti).[1]
Bu hadisin çok büyük
faydalan ve oldukça çok anlamlan vardır. Kardeşliği emretmekte ve bazı
esaslarını ortaya koymaktadır. Kıskançlık, aldatma, karşılıklı buğzetme,
birbirine sırt çevirme, diğerlerini hakir görme ve benzeri, kardeşlik ve
sevgiyi ortadan kaldıran çeşitli âfetlerden de sakındırmaktadır.
Aynı şekilde bu hadis-i şerif
müsiümanın malının, ırz ve canının haram olduğuna da delil teşkil etmektedir.
Bu üç husus ise gereği gibi korunmadıkça hiçbir toplum ayakta duramaz. [2]
Kıskançlık, başkasının
sahip olduğu nimetin zeval bulmasını temenni etmektir. Meselâ, bir kimse
kardeşinde bir nimet yahut bir üstünlük bulunduğunu görüp de o nimetin ondan
alınıp kardeşinin ondan mahrum edilmesiyle birlikte, yalnız kendisinin
olmasını temenni etmesi bir kıskançlıktır.
Bu Öyle büyük bir
hastalıktır ki, bundan kurtulan kul sayısı pek azdır. Zira insan herhangi bir
hususta başkalarının kendisinden üstün olmasından hoşlanmaz. O halde müsiümanın
bu kötü hastalıktan ruhunu arındırmaya çalışması gerekmektedir.
Bu şekilde bir
kıskançlık haramdır. Çünkü Rasulullah (S.A.S.): "Birbirinizi
kıskanmayınız" diye buyurmuştur. Kıskançlığın haram kılınışındaki hikmet
ise Yüce Allah'a karşı bir itiraz oluşundan dolayıdır. Kıskanç kimse li-san-ı
haliyle; ey Rab, filân kişiye nasıl olur da bana vermediğin makam, mal veya
herhangi bir nimeti verebiliyorsun? der. Bundan dolayı şairlerden birisi şöyle
demiştir:
"Beni kıskanıp
duran kimseye de ki: Kime karşı saygısızlık ettiğini biliyor musun?
Sen Allah'a karşı
hükmünde saygısız davranıyorsun, zira sen Allah'ın bana bağışladığından razı
değilsin.
Rabb'im seni rüsvay
kıldı, bana artırmak suretiyle (nimetini) ve senin karşına da (bu nimetlerin)
talep yollarını kapatması suretiyle.[3]
Kurtubi ayrıca der ki:
"Diğer taraftan kıskançlıkta Cenab-ı Hakk'ın hik-metsiz iş yaptığı ithamı
vardır. O'nun, hak etmeyen kimseye nimet ihsan ettiği iddiası bulunmaktadır.[4]
Kıskanç insanlar
birkaç türlüdür:
1- Kimi
kıskanç kimseler, kıskandığı kimselerdeki nimetin sona ermesi için çalışırlar.
Bu da söz ve davranışıyla ona karşı haksızlık yapmasıyla ve sonra da bunu
kendisine nakletmeye çalışmakla olur.
2- Kimisi o
nimetin kendisine geçmesi için çalışmaksızın, kıskandığı kimseden o nimetin
zeval bulması için söz ve davranışıyla çalışmakla yetinir. Bu, öbüründen daha
kötü bir çeşittir.
3- Kimisi de
kıskandığı vakit kıskançlığının gereğini uygulamaya koymaz, söz ya da
davranışıyla kıskandığı kimseye de haksızlık yapmaz. Bu kıskançlık çeşidinin de
iki hali sözkonusudur:
a) Böyle bir
hastalığa yakalanmak hususunda kendisi çaresizdir, yapacak birşey
bulamamaktadır. Böyle bir kimse bundan dolayı günah kazanmaz.
b) Kendi
kendisine kıskançlıktan söz etmesi ve bunu'içinden geçirerek, bundan dolayı
herhangi bir rahatsızlık duymaması, diğer taraftan da nefsini bundan dolayı
hesaba çekmeyerek azarlamaması şeklindeki kıskançlık. Böyle bir kıskançlık
dolayısıyla kişi cezalandırılır mı? Bu hususta ilim adamları arasında görüş
ayrılığı vardır. Kimisi böyle bir kimsenin günah kazanacağı görüşündedir,
kimisi de bu görüşte değildir.
4-
Kıskançların kimisi de kalbinde kıskançlık tesbit etti mi onu izâle etmeye
gayret eder. Kıskandığı kimsenin başkalarının önünde faziletlerini açıklamak
suretiyle kimsenin görmediği yerde de ona dua etmek suretiyle kıskandığı kişiye
iyilik yapmaya çalışır. Böyle bir davranış ise övülmeye değerdir ve bu, imana
delil teşkil etmektedir. [5]
Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Kitap ehlinden bir çoğu, hak kendilerine besbelli
olmuşken, ruhlarında yerleşmiş olan kıskançlıktan dolayı sizi imanınızdan sonra
küfre döndürmek isterler .\t-Bakara, 2/109}
Yahudisiyle
hıristiyanıyla Kitap Ehli dinimizin hak din olduğunu bilmelerine rağmen,
İslâm'dan dönmemizi temenni ederler. İnsanları Allah'ın yolundan alıkoymak
için tutarsız şüpheleri körüklerler. Yeryüzünün yönetimlerini İslâm âleminin
çeşitli bölgelerinde müslüman davetçilerine zarar vermek için kışkırtırlar.
Buna sebep ise hasta kalplerinin ta içine kadar nüfuz eden kıskançlıklarıdır.
Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Yoksa onlar, insanları (mü'minleri) Allah'ın kendisine
lütfundan verdiklerinden ötürü kıskanırlar mı?'7fln-Nfsa, 4/54)
Burada kastedilenler
yahudilerdir. Onlar Rasulullah (s.a)'ı kendisine lütfedilen risâlet ve benzeri
nimetler dolayısıyla, Ashabını da O'na iman etmelerinden ötürü kıskanmalardır.
İbn Abbâs, Mücâhid ve
başkaları derler ki: Rasulullah (S.A.S.)i Nübüvveti dolayısıyla, Ashabını da
O'na iman ettikleri için kıskanmalardır.[6]
Şu maymun ve domuza
dönüştürülenlerin soyundan gelenler ve onların kuyrukçuluğunu yapanlar, söz ve
davranışlarıyla Allah'ın yolundan alıkoymaya çalışırlar. Buna sebep ise
kalplerini karartıp hakkı görmeyecek kadar körleştiren kıskançlıklarıdır. [7]
Yakub (A.S.)'un
oğulları, kardeşleri Yusuf (A.S.)'u kıskandılar. Onlar bunun sonucunda karşı
karşıya kaldığı türlü mihnet ve musibetlerine sebep teşkil ettiler. O'nu
kuyunun derinliklerine atıp kaybettiler, önce köle olmak sonra da hapsedilmekle
karşı karşıya bıraktılar. Buna sebep ise Yakub (A.S.)'un O'na duyduğu sevgiyi
kıskanmalarıydı. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hani onlar şöyle
demişlerdi: Yusuf ile ^kardeşi muhakkak babamızın yanında bizden daha
sevimlidir. Halbuki biz birbirini destekleyen bir topluluğuz. Babamız da
mutlaka apaçık bir sapıklık içindedir. Yusuf'u öldürün yahut O'nu bir yere
atıverin. Babanızın yüzü yalnız size baksın ve bundan sonra da salih bir
topluluk olursunuz. İçlerinden bir sözcü: Yusuf'u öldürmeyin; O'nu kuyunun
dibine bırakın da onu yolcu kafilelerden birisi alsın. Eğer yapacaksanız
{böyle yapın); dedi."(Yusu/, 12/8-10)
Nitekim Yüce
Rabb'imiz, bize kardeşlerden birisinin diğerini öldürdüğü hâbirini de
vermektedir. Buna sebep de kıskançlıktır. Allah 'nasıl olur da kardeşinin
sunduğu kurbanı kabul etti de kendisininkini kabul etmedi? diye.
Yüce Allah işte bunu
bize şöylece aktarmaktadır: "Bir de onlara Âdem'in iki oğlunun kıssasını
hak ile oku. Hani orilar Allah'a birer kurban takdim etmişlerdi de ikisinden
birininki kabul olunmuş, öbürününki kabul olunmamıştı. O da (kardeşine): Seni
mutlaka öldüreceğim, demişti. Diğeri ise: "Allah ancak takva sahiplerinden
kabul eder" demişti. "Yemin ederim ki eğer sen beni öldürmek için
bana elini uzatsan da ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü
ben âlemlerin Rabb'i olan Allah'tan korkarım. Dilerim ki kendi günahınla benim
günahımı da yüklenesin de ateşliklerden olasın. İşte zalimlerin cezası
budur." Nihayet nefsi kendisine kardeşini öldürmeyi kolay ve hoş gösterdi
de onu öldürdü ve hüsrana uğra-yan-lardan oldu.'Vei-Mâide, 5/27-30)
Hafız İbn Kesir, bu
âyet-i kerimelerin tefsiri sadedinde şunları söylemektedir:
Yüce Allah
haksızlığın, kıskançlığın ve zulmün vahim akıbetini Adem'in -cumhurun görüşüne
göre- sulbünden gelme iki oğlunun haberini zikrederek beyân etmektedir. Bu iki
oğlunun adı Hâbil ile Kabil idi. Bunlardan birisinin nasıl diğerine saldırarak
ona haksızlık edip onu kıskanarak öldürdüğünü zikretmektedir. Kabil, Allah'ın
kardeşine vermiş olduğu nimeti ve Yüce Allah'a ihlâs ile sunduğu kurbanının
kabul edilmesini kıskanmıştı. Öldürülen kişi ise günahlarının kaldırılması ve
Cennet'e girmekle kurtuluşa ermiş, katil ise dünyada da âhirette de çokça
zararlı bir alışverişle dönmüştü. Yüce Allah: "Bir de onlara Adem'in iki
oğlunun haberini hak ile oku.!" diye buyurmaktadır. Yani sen şu haksız ve
kıskanç kimselere, domuz ve maymunların kardeşleri olan yahudüere ve onlara
benzeyen kimselere Âdem'in iki oğlunun yani selef ile halef âlimlerinden birden
çok kişinin belirttiğine göre, Hâbil ile Kabil'in haberlerini oku.
Yine Selef ile
Haleften birden çok kişinin naklettiğine göre şu husus da onlarla ilgili
haberlerdendir: Yüce Allah Adem (A.S.)'de durumun zaruri kılışı sebebiyle, öz
kızlarını oğullan ile evlendirmesini meşru kılmıştı. {Yine bu ilim adamlarının)
dediklerine göre Adem (A.S.)'in (Havva'dan) her bir batında biri erkek, biri
dişi olmak üzere ikiz çocuğu oluyordu. Bir batında doğan kızı diğer batında
doğan erkekle evlendiriyordu. Hâbil'in ikizi çirkin, Kabil'in ikizi ise
güzeldi. Kabil kendi ikizini kardeşine vermek istemeyip kendisi almak
istemişti. Âdem (A.S.) ise Allah'a bir kurban sunmadıkça bunu kabul
etmeyeceğini belirtti. Kimin kurbanı kabul edilirse, o kız onun olacaktı. Her
ikisi de birer kurban sundular. Hâbil'in kurbanı kabul edildiği halde
Kâbil'in-ki kabul edilmedi. Daha sonra da başlarından Yüce Allah'ın Kitab'ında
anlattığı olay geçti...[8]
İşte kalplere yer etti
mi hasedin akıbeti bu olur. İnsanlar arasındaki en güçlü bağın dahi paramparça
edilmesi sonucunu verir. Bundan dolayı Ra-sulullah (s.a) ümmetini bu kötü
hastalığa yaklaşmaya karşı sakındırmış, uyandırmıştır. Zira kıskançlık
topluluğu tefrikaya düşürür. Ümmet arasındaki kin ve nefreti yaygınîaştırır.
Bu ise tefrikaya, dağılmaya, zayıflamaya ve çökmeye götürür. Bundan dolayı ilim
adamları şöyle demişlerdir: Yeryüzünde Allah'a kendisi ile isyan olunan ilk
günah -Kabil kardeşi Hâbil'i kıskandığı vakit- kıskançlık olmuştur. Nitekim
kıskançlık İblis'i dahi Yüce Allah'a iman etmekten alıkoymuştur. Bu ise Âdem
(A.S.)'i Yüce Allah'ın kendisine ihsan ettiği nimetler dolayısıyla kıskanması
şeklindeydi. İblis de bu nimetin Âdem (A.S.)'den izale edilmesi için faaliyete
girişti ve kendi kanaatine göre maksadına ulaştı. Âdem (A.S.)'in zürriyetinin
bedbaht oluşuna sebep teşkil etti. -Kıyamet gününe kadar Allah'ın laneti
üzerine olsun!-
İşte bu hususu dile getirmek
için Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hani Rabb'in meleklere: Muhakkak ben
çamurdan bir beşer yaratacağım, demişti. Ben onu tamamlayıp ona ruhumdan
üfleyeceğim vakit, siz de ona secdeye kapanın. Meleklerin hepsi secdeye
kapandılar. İblis müstesna (o secde etmedi), büyüklük tasladı ve kâfirlerden
oldu. Buyurdu ki: Ey İblis, kendi ellerimle yarattığıma secdeden seni alıkoyan
nedir? Büyüklendin mi yahut yücelerden mi olsun? Dedi ki: Ben ondan hayırlıyım,
beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın. Buyurdu ki: Oradan çık, çünkü
sen kovulansın ve şüphesiz din gününe kadar da lanetim senin üzerine
olacaktır.')sâd, 3&/71-78)
Bundan dolayı, ilim adamları
şöyle demişlerdir: Kıskançlık semâda da, kendisiyle Allah'a isyan olunan ilk
günahtır. Bu da İblis'in Âdem (A.S.)'i kıskandığı vakit gerçekleşmiştir. [9]
Enes b. Mâlik
(r.a)'den dedi ki: Rasulullah (s.a) ile birlikte oturuyorken şöyle buyurdu:
"Şimdi yanımıza
Cennet ehlinden birisi çıkıp gelecektir."
Ensar'dan birisi
çıkageldi. Sakalından, aldığı abdestten dolayı su damlıyordu, ayakkabılarını
da sol elinde tutmuştu. Ertesi gün yine Rasulullah (s.a) aynı şeyi söyledi,
yine birinci defada olduğu gibi o adam çıkageldi. Üçüncü gün Peygamber (s.a)
yine önceki sözünü söyledi, yine o adam birinci günkü hali üzere çıkageldi.
Peygamber (s.a) kalkınca Abdullah b. Amr o adamın arkasından gidip şunları
söyledi: Ben babamla tartıştım.[10]
Bunun üzerine üç gün süreyle onun yanına gitmemek üzere yemin ettim. Eğer bu üç
gün geçip gidinceye kadar beni evinde barındırmayı kabul ediyorsan yanında
kalayım. Adam: Olur, dedi. -Enes dedi ki-: Abdullah (b. Amr) şunu anlatırdı: O
üç günü o adamla beraber geçirdi. Geceleyin namaza kalktığını görmedi. Şu
kadar var ki, yatağında döndüğü vakit, Yüce Allah'ı anar ve tekbir getirirdi.
Bu hali de sabah namazına kadar böylece devam ederdi. Abdullah (devamla) derdi
ki: Bununla birlikte ben onun hayırdan başka bir söz söylediğini de duymadım.
O üç gün geçtikten ve neredeyse onun işlediği amelleri küçümseyecek hale
gelecekken şöyle dedim: Ey Allah'ın kulu, aslında benimle babam arasında
herhangi bir kızgınlık veya dargınlık sözkonusu olmadı. Fakat ben, Rasulullah
(s.a)'ın üç defa senin hakkında: "Şimdi yanınıza Cennet ehlinden birisi
gelecek" dediğini duydum ve her üç seferinde de senin geldiğini gördüm.
Geceleri senin evinde kalarak senin ne amelde bulunduğunu görmek istedim.
Böylelikle sana uyayım dedim. Fakat ben senin fazlaca amel işlediğini de
görmedim. Peki Rasulullah (s.a)'ın dediği seviyeye seni ulaştıran nedir? Dönüp
gideceğim vakit beni geri çağırdı ve şöyle dedi: Gördüğünden başka bir amelim
yok, şu kadar var ki ben kalbimde müslü-manlardan herhangi bir kimseye karşı
bir aldatma duygusu yahut da Allah'ın herhangi bir kimseye vermiş olduğu hayır
dolayısıyla bir kıskançlık duymuyorum. Bunun üzerine Abdullah ona şöyle dedi:
İşte seni bu seviyeye ulaştıran budur.[11]
İşte bu hadis-i şerifte, ruhu
kıskançlıktan arınan kernsenin faziletine açık delâlet vardır. İşte Rasulullah
(s.a)'m bu üstün Sahabiye Cennet müjdesini verişindeki sebep de budur. [12]
Müslüman bîr kimsenin
müslüman kardeşinin sahip olduğu bir nimete, o nimetin o kişiden zeval
bulmasını temenni etmeksizin, kendisinin de sahip olmasını temenni etmektir.
Bu "gıpta" diye bilinir. Belki de bu "hayırlarda yarış"
kapsamı içerisine girebilir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"İşte yarışacaklar bunda yarışsınlar."(et-Muta/zı/in, 83/26)
Bu kabilden kıskançlık
meşrudur. Nitekim Rasulullah (s.a) şöyle buyurmaktadır: "Kıskançlık,
ancak iki şeyde olur: Allah birisine Kuran'ı öğretmiştir, o da bu Kuranı gece
ve gündüz okuyup durur. Bir başkasına da Allah bir mal vermiştir, o da onu gece
ve gündüz infak edip durur.[13]
Rasulullah (S.A.S.)'ın:
"Birbirinizin aleyhine alışverişi kızıştırmayınız (necş yapmayınız)"
buyruğunu ilim ehlinden bir grup, alışverişte yapılan necş (kızıştırma) diye
açıklamaya çalışmışlardır. Bu ise piyasaya sunulan bir mala, onu satın almak
istemeyen kimse tarafından yüksek fiyat verilmesi demektir. Bu kişinin bundan
maksadı ise, o malın fiyatını yükseltmek suretiyle satıcıya fayda sağlamak,
müşteriyi de zarara sokmaktır, bu ise haramdır. Buhâri ile Müslim'de
Rasulullah (S.A.S.)'ın necşi yasakladığı sabittir. İbn Ebi Evfâ der ki: Necş
yapan kişi faiz yiyen hain bir kimsedir. İbn Abdilberr de der ki: Bu işi
yapanın Allah'a asi olduğunu ilim adamları icmâ ile kabul etmekle birlikte,
böyle bir alışverişin hükmü hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Kimi
fukahâ bunun fâsid bir alışveriş olduğunu söylemiş, kimisi de böyle bir
alışverişin sahih olduğunu ifade etmiştir. Fukahânın çoğunluğunun kabul ettiği
görüş de budur. Ebu Hanife, Mâlik, Şafii ve bir rivayete göre de Ahmed bu
görüştedir.
Kimi fukahâ da necşi
bundan daha kapsamlı bir şekilde açıklamıştır. Çünkü necş, aslı itibariyle
tuzak ve aldatma yoluyla bir şeyi kızıştırmaktır. O bakımdan alışverişte necş
yapana bu isim verilmiştir. Nitekim dilde, avcıya da "nâciş"
denilmektedir. Çünkü o hile ve aldatıcı yollarla avlanmaktadır.
Bu görüşü kabul
edenlere göre "birbirinize karşı necş yapmayın" buyruğu, birbirinizi
aldatmayın, hile ve tuzak kurmak suretiyle kiminiz kiminize zarar vermeye
kalkışmasın, demektir. Böyle bir anlayışın lehine başka birtakım naslar da tanıklık
etmektedir. Bunlardan birisi Rasulullah (S.A.S.)'ın: "Bizi aldatan bizden
değildir.[14] buyruğu ile Yüce
Allah'ın: "Kötü hile ise ancak onun sahiplerini kuşatır." irstir,
35/43)buyruğudur.
Kardeşlerine karşı
kötü hile ve tuzak kuran kimseyi bu tuzak ve aldatmanın akıbeti mutlaka gelir,
bulur. Eskiden beri şöyle denilmiştir: "Kim kardeşine bir çukur (kuyu)
kazarsa, ona kardeşinden önce o düşer." Kurtubi de bu âyet-i kerimeyi
açıklarken şunları söylemektedir: İşte bu buyruk ile böyle kötü bir huya sahip
olmaktan son derece beliğ bir şekilde sakındırılmaktayız.[15]
Fakat dikkat çekilmesi
gereken hususlardan birisi de şudur: Allah'ı, Ra-sulünü ve mü'minleri aldatan
kâfirlere karşı hile ve tuzaklar kurmak caizdir. Bu hususta mü'minler için bir
vebal yoktur. Buna Rasulullah (S.A.S.)'ın: "Harb hiledir" buyruğu
tanıklık etmektedir.[16]
Rasulullah
(S.A.S.)'ın: "Birbirinize kin duymayınız." buyruğu, bize kin
beslemeye sebep teşkil eden hallere sahip olmamızı yasaklamaktadır. Çünkü kin,
İslâm'ın bize emretmiş olduğu sevginin zıddıdır ve Yüce Allah'ın rı-zasın-dan
başka bir sebeple kin duymak haramdır.
İslâm, kine götüren
her bir hususu haram kılmıştır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Muhakkak şeytan içki ve kumarla aranıza kin ve düşmanlık bırakmak, sizi
Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil
mi?V-Mâide, 5./91)
Ayet-i kerimede
müslümanlar arasında kini yaygınlaştıran her şeyin haram oluşuna delil vardır.
Nitekim gıybeti, laf alıp götürmeyi, zulmü ve aldatmayı da haram kılmıştır.
Çünkü bütün bunlar kardeşliğin temiz duygularını bulandırır, müslümanlar
arasında kin ve çekişmeyi yaygınlaştırır. Diğer taraftan İslâm, sevgiye
götüren her şeyi emretmektedir. Hatta insanlar arasını düzeltmek kastıyla
yalan söyleme ruhsatını bile vermiştir.
Müslümanlar arasında
sevgi ve ülfetin yaygınlık kazanması büyük bir nimettir. Bundan dolayı Yüce
Allah Rasulüne ve mü'minlere bu nimeti hatırlatmıştır; ta ki onun şükrünü
yerine getirsinler ve bunun üzerinde dosdoğru yürüsünler. Yüce Aiîah şöyle
buyurmaktadır: "Allah'ın, üzerinizde nimetini de hatırlayınız. Hani siz
düşman kimseler idiniz de o, kalplerinizin arasını bulup kaynaştırdı. Bunun
sonucunda onun nimetiyle kardeşler oluverdiniz."(AlÜmrûn.&103)
Bir başka yerde de
şöyle buyurmaktadır: "O, seni yardımıyla ve mü'minlerle destekleyen,
onların gönüllerine sevgi vererek birleştirendir. Şayet sen yeryüzünde bulunan
her şeyi toptan harcamış olsaydın yine onların gönüllerini birleştiremezdin.
Fakat Allah aralarını bulup kaynaştırdı... "{e\-£nf&\, 8/62-63)
Allah için kin duymak ise,
hadis-i şerifte vârid olan yasağın kapsamına girmez. Çünkü mü'min kimsenin
Allah'ın dinine karşı çıkan Allah ve düşmanlarına buğzetmesi, zâlim ve
fâsıklara da zulüm ve fâsıklikları kadar kin gütmesi, imanın en sağlam
kulplarından birisidir. Nitekim Rasulullah (s.a) şöyle buyurmaktadır: "Her
kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir ve Allah için
ahkoyarsa, onun imanı kemal bulmuştur.[17]
Rasulullah (s.a):
"Birbirinize sırt çevirmeyiniz" buyruğu ile ilgili olarak
Ebu Ubeyde şu
açıklamayı yapmıştır: Birbirine sırt çevirmek (tedâbür), ilişkileri koparmak,
darılmak demektir. Bu kelime kişinin arkadaşına sırtını çevirmesinden, yüzünü
bir başka yere döndürmesinden alınmıştır ki, bu da aradaki ilişkileri koparmak
ile aynı anlama gelir.[18]
Dünya sebebiyle nefsin
isteklerine uymak, nevanın peşine gitmek sebebiyle birbirine sırt çevirmek ve
üç günden fazla müslüman bir kardeşinden dargın durmak müslümana helâl
değildir. Rasuluîîah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "Müslüman bir kimsenin
müslüman kardeşine üç günden fazla dargın durarak birbirleriyle karşılaştıkları
vakit bunun yüzünü bir tarafa, ötekinin de yüzünü diğer tarafa çevirmesi (ve
bu dargınlıklarını sürdürmeleri) helâl değildir. İkisinden hayırlı olan kişi
ise önce selâmı başlatandır.[19]
Din sebebiyle
dargınlığa gelince; bunun üç günden fazla süreyle devam etmesi de caizdir. İmam
Ahmed Allah'ın rahmeti üzerine olsun- bunu açıkça ifade etmiştir. Bu hususta
delil ise (Tebuk savaşından) geri kalan üç kişi ile ilgili olaydır. Bunlar ise
Ka'b b. Mâlik, Hilâl b. Ümeyye ile Murâre b. er-Rabi' el-Amrî'dir.
Rasulullah (s.a) da bir ay
süreyle hanımlarından dargın kalmıştı, el-Hattâbi'nin naklettiğine göre,
babanın oğlundan, kocanın hanımından ve buna benzer kimselerin yakınlarından
te'dib maksadıyla üç günden fazla dargın durma hakları vardır. [20]
Rasulullah
(S.A.S.)'ın: "Sizin herhangi biriniz diğerinizin alışverişi üstüne
alışveriş yapmasın" buyruğu ile ilgili olarak Nevevi, bu hadisi açıklarken
şunları söylemektedir: Herhangi bir kimse müşterinin muhayyer olması şartıyla
bir mal satacak olsa, bir diğeri gelip o müşteriye alışverişini bozmasını
söyleyip satın aldığının bir benzerini daha düşük bir fiyatla satmayı teklif etmesidir.
Bir kimsenin başkasının satın alması üzerine satın almak da: Muhayyerlik
satıcıya aitken, herhangi bir kimse gelir, ona bu alışverişi bozup sattığı o
şeyi daha yüksek bir fiyatla satın almayı teklif etmesi şeklinde olur. İster
satış, ister satın alma halinde bu iş, günahı gerektiren bir iştir ve Rasulullah
(S.A.S.) bunu yasaklamıştır. Fakat bazı kimseler öyle bir iş yapmaya kalkışacak
olup da alışveriş yapacak olurlarsa, Şâfiilere, Ebu Hanife ve başka birtakım
fukahâya göre bu kabil alışveriş akdi tahakkuk eder.[21]
Buradaki nehiy (sahih kabul
edilen görüşe göre) haram kılmak maksadı iledir. Yoksa tenzihi bir hüküm ifade
etmiyor. Bunun haram kılınış hikmeti ise başkasına zarar ve eziyet vermesinin
sözkonusu oluşundan ötürüdür. Ayrıca bu tür davranışlar müslümanlar arasında
kin ve buğzun da yayılması sonucunu verir. [22]
Rasulullah (S.A.S.): "Ey
Allah'ın kulları, kardeş olunuz" buyruğu ile bize birbirini seven
kardeşler ve Allah'ın gerçek kulları olmamızı emretmektedir. Allah'ın bize
yasaklamış olduğu kıskançlık, kin, birbirine sırt çevirmek ve birbirimizin
alışverişi üzerine alışveriş yapmaktan uzak duranlar olmamızı, kardeşlik ve
sevginin bağlarını güçlendiren sebeplere yapışmamıza dair ver-miş olduğu
emirlerini -karşılıklı ziyaretleşmek, hediyeleşmek, selamlaşmayı
yaygınlaştırmak ve karşılıklı hakları- yerine getirmek suretiyle yerine getirenler
olmamızı emretmektedir. [23]
Rasulullah
(S.A.S.)'ın: "Müslüman müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, onu
yardımsız bırakmaz, ona yalan söylemez, onu hakir görmez" buyruğu ile
Rasululiah (s.a) bizlere İslâm kardeşlik hukukunun en önemlilerini
açıkla-maktadır:
1- Müslüman
bir kimsenin hangi türden olursa olsun eliyle, malıyla veya ırzıyla, namus,
şeref ve haysiyetiyle müslüman kardeşine zulmetmesi haramdır. 24'ncü hadisi
açıklarken zulmün haram oluşuna dair açıklamalar da geçmişti.
2-
Müslümanın yardımcı olma gücü olduğu halde, müslüman kardeşini yardımsız
bırakması haramdır. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Eğer din
hususunda sizden yardım isteyecek olurlarsa, onlara yardım etmek sizin
görevinizdir.'VeiHn/di, a^2) Rasulullah (s.a) da. şöyle buyurmuştur:
"Kardeşine ister zalim ister mazlum olsun yardımcı ol!" Ashâb: Ey
Allah'ın Rasulü, haydi mazlumken ona yardım ettik, zalimken ona nasıl yardım
edelim? diye sorunca, Rasulullah (S.A.S.): "Onu zulmetmekten alıkoymak
suretiyle" diye buyurur.[24]
3- Konuşma
esnasında müslümana doğru söylemek. Çünkü doğruluk takva sahiplerinin şiarıdır,
iyiliğe götüren yoldur; o esenlik yurduna ulaştırır. Müslüman bir kimsenin
kendisini doğrulayacak olan müslüman bir kardeşine yalan söyleyerek konuşması
helâl değildir.
4- Müslüman
bir kimsenin kardeşini küçük görerek onu basit görmesi de helâl değildir. Çünkü
müslümanın aslı yahut da maddi durumu ne olursa olsun, Allah nezdinde özel bir
değeri vardır. Müslümanı hakir görmek, büyük bir günahtır. Rasulullah (S.A.S.)
şöyle buyurmaktadır: "Kişiye kötülük olarak müslüman kardeşini küçük
görmesi yeterlidir.[25]
Müslümanı küçük görmek ise Allah ve Rasulü tarafından yerilmiş, tekebbürün de
alâmetlerindendir. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "Kibir hakka
karşı çıkmak ve insanları da küçük görmek demektir.[26]
Takva, Allah'ın
emirlerini yerine getirmek, yasaklarından da uzak durmak suretiyle Allah'ın
gazab ve cezasından uzak durmak demektir. İnsanların Allah nezdinde kendisi
sebebiyle birbirinden üstün tutuldukları ölçü de odur. Nitekim Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Şüphesiz Allah nezdinde en değerliniz, en takvâlı
olanınızdır.V'Hucurât, 49/13). Takvanın yeri kalptir. Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Kim Allah'ın şiarlannı ta'zim ederse şüphesiz ki bu,
kalplerin takvasından ötürüdür .'Vef-Hocc, 22/32) Rasulullah (S.A.S.) de şöyle
buyurmaktadır: "Muhakkak Allah sizin bedenlerinize, sizin suretlerinize
bakmaz, fakat O kalplerinize bakar.[27]
Takvanın yeri kalp olduğuna
göre onun hakikatine gaybları çok iyi bilen Allah'tan başka kimse muttali
olamaz. Yüce Allah: "O, takvâlı olanı en iyi bilendir.'Ven-Necm, 53/32)
diye buyurmaktadır. [28]
İslâm, rnüslümanların
kanlarının, ırzlarının, namus, şeref ve haysiyetlerini ve mallarının belli bir
saygınlığa sahip olduğunu ortaya koymuş, güvenli bir toplumun ortaya
çıkabilmesi için bu temel haklarını teminat altına alacak yasamaları da tesbit
etmiştir. Bundan dolayı onun kan, mal ve ırzının haram oluşunu büyük ve genel
toplantılarda çokça tekrarladığını görüyoruz. Bu ise bunların taşıdıkları
önemden ötürüdür. Rasulullah (S.A.S.) Arefe gününde, kurban kesim gününde ve
teşrik günlerinin ikincisinde irâd etiği hutbelerinde bu hususu dile
getirmiştir. [29]
1- Kalbin
büyük önemine işaret vardır. Çünkü kalp, Yüce Allah'tan korkmanın, O'nun
huzurunda saygı ile eğilme duygusunun kaynağıdır.
2- Takva ve
iyi niyet, şanı Yüce Allah'ın kullarında kendisiyle ölçtüğü ve gereğince
haklarında hüküm verdiği ana mikyas (ölçü)dır.
3- İslâm,
akide, ibâdet, ahlâk ve karşılıklı ilişkilerdir.
4- İslâm
kötü ahlâka karşı savaş açar. Çünkü kötü ahlâkın İslâm toplumu üzerinde
olumsuz etkileri vardır[30]
[1] Müslim bu hadisi et-Birr ve's-Sıla bölümü zan ve
tecessüsün haram kılınışı başlığı altın-,da rivayet etmiştir. Müslim Şerhi, V,
428. (Hadis, müellifin işaret ettiği bu babta değil, bir sonraki bab olan:
Mülümana zulmetmenin, ona yardım etmemenin, onu küçük görmenin, kanının, ırz ve
malının haram olduğu başlığı altında
ve el-Birr ve's-Sıîa
bölümünün 32. hadisi olarak kaydedilmektedir. -Çeviren-)
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 357-358.
[2] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 358.
[3] Kurtubi, V, 251. (Ancak Kurtubi'nin işaret edilen bu
yerinde, müellifin naklettiği üç beyitten sadece ikisi yer almaktadır.
-Çeviren-)
[4] Kurtubi, II, 71.
[5] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 358-360.
[6] Kuriubi, aynı yer.
[7] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 360.
[8] İbn Kesir, III, 75
[9] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 360-363.
[10] Abdullah b. Amr'ın bu sözleri söylemesi, o salih
adamın neler yaptığını görmek için kendisini kabul etmesi maksadı ileydi.
[11] Hadisi Ahmcd rivayet etmiştir. el-Münziri ve Nesai'nin
de dedikleri gibi, Buhâri ve Müslim'in şartına uygundur. el-Elbâni de
Sahihü't-Terğib'de bunun hasen olduğunu ifade etmiştir.
[12] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 363-364.
[13] Buhâri, VIII, 209, (Tevhîd 45).
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 364.
[14] Müslim Şerhi, I, 299
[15] Kurtubi, XIV, 360
[16] Bunun müminlerle kâfirler arasında herhangi bir
andiaşma ya da sözleşme bulunmadığı hallerde böyle olduğu hatırdan
çıkartılmamalıdır. Nitekim "savaş hali"ni sözkonusu etmesi de buna
açıklık getirmektedir. -Çeviren-
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 364-365.
[17] Bk. Sahihu'l-Câmi, 5841
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 365-366.
[18] Câmiu'l-Utumi ue'1-Hikem, 312
[19] Buharı, VII, 90, {Edeb 62); Müslim Şerhi, V, 425
[20] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 366-367.
[21] Seyyid Sabık, Fıfchu's-Sünnc, III, 72
[22] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 367-368.
[23] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 368.
[24] Buhâri, III, 98, (Mezâlim 4)
[25] Müslim Şerhi, V, 428
[26] Müslim Şerhi, I, 282
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 368-369.
[27] Müslim Şerhi, V, 428
[28] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 369.
[29] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 370.
[30] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 370.