37. YÜCE ALLAH'IN ADALETİ, LÜTFÜ VE KUDRETİ. 1

Bu Hadisin Önemi: 1

İyilik Ve Kötülüklerin Yazılması: 2

İyiliği İşleme Kararı: 2

Kötülüğü İşleme Kararı: 3

Kötülüğü İşlemek: 5

Mekânın Şerefi: 5

Bu Hadisten Çıkartılan Bazı Hükümler: 6

 

 

 

 

37. YÜCE ALLAH'IN ADALETİ, LÜTFÜ VE KUDRETİ

 

İbn Abbas (r.a.)'dan, Rasulullah (s.a)'ın şanı yüce ve mübarek Rabb'in-den yaptığı rivayette buyurdu ki: "Muhakkak Allah, hasenatı ve seyyiâtı yazdı. Sonra bunu (şöyle) açıkladı: Kim, bir iyilik işlemeyi kararlaştırır da onu işlemeyecek olursa, Allah onu kendi nezdinde tam bir iyilik (hasene) olarak yazar. Eğer onu içinden kararlaştırıp da işleyecek olursa, Allah onu kendi nezdinde on haseneden onun yediyüz katı kadarına ve daha pek çok katı kadarına yazar. Eğer bir kötülük (seyyie) işlemeyi kararlaştırır da onu işlemeyecek olursa, Allah onu kendi nezdinde tam bir hasene olarak yazar. Eğer o kötülüğü işlemeyi kararlaştırıp da işleyecek olursa, Allah da onu tam bir seyyie (kötülük işlemiş) olarak yazar.[1]

Nevevi der ki: Şimdi ey kardeşim -Allah bizi ve seni büyük iütfuna eriş­meye muvaffak kılsın- şu lafızlar üzerinde dikkatle düşün. O'nun: "Kendi nezdinde" buyruğu o kararlaştırdığı iyiliğe oldukça önem verdiğine işaret et­mektedir.[2]

Hadisteki "tam" ifadesi ise te'kid ve ona ileri derecede itina gösterdiğini ifade etmektedir. Buna karşılık kişinin işlemeyi kararlaştırdıktan sonra vaz­geçtiği kötülük hakkında da "Allah onu nezdinde tam bir iyilik yazar" diye buyurmakta ve bunu "tam" lafzı ile te'kid etmektedir. Eğer o kararlaştırdığı kötülüğü işleyecek olursa bir kötülük (seyyie) işlemiş olarak yazar, diyerek bunun azlığını "bir" lafzı ile te'kid etmiş, buna karşılık "tam" lafzı ile te'kid et­memiştir. Övgülerimiz Allah'adır, minnet duygularımız O'nadır, O'nu yete­rince övmekten âciziz. Başarı Allah'tandır. [3]

 

Bu Hadisin Önemi:    

 

Bu hadisi açıklayanlar şöyle derler: Bu, oldukça büyük bir hadis-i şerif­tir. Peygamber (s.a) bu hadiste, şanı Yüce Allah'ın kullarına olan lütufkârlığını beyan etmektedir.

Ayrıca bu hadis-i şerifte şanı yüce Allah'ın her şeyi kuşatan İütfuna, O'nun her şeyi kapsamına almış rahmetine çok büyük bir şekilde teşvikler yer almaktadır. Diğer taraftan bu hadis-i şerif, mükelleflerin ruhlarında göz kamaştırıcı umutları diriltir, onları salih amel işlemeye ve âhirette kurtuluş, dünyada da mutluluk sağlayan sevaplar kazanmaya itmektedir. Allah'ın rah­metinden ümit kesenleri bu hadis ne güzel de teşvik etmektedir! [4]

İyilik Ve Kötülüklerin Yazılması:

 

Rasulullah (S.A.S.)'ın: "Muhakkak Allah iyilik ve kötülükleri yazmıştır" buyruğu ile ilgili olarak et-Tufi şöyle demektedir: Yani O, Hafaza melekleri­ne bunları yazmalarını emretmiştir, demektir. Yahut da maksat şudur: Yüce Allah ezeli ilminde bunları meydana gelecek şekillerine uygun olarak takdir etmiştir.

Bir başkası da şöyle demektedir: Maksat Yüce Allah'ın bunu takdir et­miş olduğu ve yazıcı meleklere bu takdirlerini bildirmiş olduğudur. O ba­kımdan bu, bitirilmiş bir iş olduğundan dolayı, her vakit yazılış keyfiyetine dair açıklayıcı bilgi istemeyi gerektirmemektedir.[5]

 

İyiliği İşleme Kararı:

 

Müslüman herhangi bir iyiliği işlemeyi kararlaştırıp da onu işlemeyecek olursa, Allah ona o iyiliği -katlanması sözkonusu olmaksızın- tam ve eksik­siz bir iyilik (hasene) işlemiş gibi yazar. et-Tufi der ki: Hasenenin mücerred yapılmasının istenmesiyle yazılması, hayır istemenin amele sebep teşkil et-;. meşinden ve hayır dilemenin bizzat hayır oluşundan dolayıdır. Çünkü hayır yapmak istemek, kalbin bir amelidir.[6]

Kararlaştırmak (hem) den kasıt ise, yalnızca gelip geçen mücerred bir tasandan ibaret değildir. O işi yapmaya özel hırs göstermekle birlikte, veri-1 len karar demektir. Kur'ân-ı Kerim'de bu hususa delil teşkil eden buyruklar­dan birisi de şudur: "Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla Allah yolunda mal ve canlarıyla cihad edenler bir olmaz. Aüah mal ve canlarıyla cihad edenleri, oturanlara derece itibariyle üstün kılmıştır. Bununla birlikte -Âl Allah hepsine de güzelliği (Cennet'i) vaadetmiştir. Allah mücâhidleri oturan-tv lardan pek büyük bir mükâfatla üstün tutmuştur. Ondan yüksek dereceler, M mağfiret ve rahmet vardır. Allah Gafur'dur, Rahim'dir." (en-Nisa. 4/95-96) •'       Burada özür sahiplerinden kasıt, cihâda çıkmamak için mazeret sahibi ^ olmakla birlikte, çıkma hususunda samimi niyete sahip olan kimselerdir. İş­te Yüce Allah, bu samimi niyetleri dolayısıyla onlara mükâfat vaadetmiştir. Rasulullah (s.a) da şöyle buyurmuştur: "Geride Medine'de bıraktığımız birtakım kimseler vardır ki, biz bir dağ yolunu yahut da bir vadiyi aşsak onlar mutlaka bizimle beraberdir. Mazeretleri onlan (bizimle birlikte çıkmaktan) alıkoymuştur.[7] İşte bunlara da ecir verilir, fakat bu ecirleri katlanmaz. Fii­len gazaya çıkan kimseler bizzat cihat ettiğinden dolayı, kat kat ecir almak suretiyle bu gibi kimselerden daha fazla sevap alırlar.

Kul iyiliği işleyecek olursa, Yüce Allah onu on kat artırır. Bu, bütün amellerde böyledir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kim bir iyilik ile gelir­se, onun için o iyiliğin on katı vardır.'Vei-Enie™, e/uo) Şu kadar var ki, birtakım naslar bazı amellerin ecrini bundan daha fazla mükâfatlandırdığını göster­mektedir. Bunlardan bazısı:

Allah yolunda malını harcamak: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Mal­larını Allah yolunda harcayanların misali, yedi başak bitiren ve her başağın­da yüz tane bulunan tek bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Al­lah ihsanı bol verendir, her şeyi bilendir.\\-Ba\mm, 2/261)

Bu âyet-i kerime, Allah yolunda infâkın yediyüz kat fazlasıyla mükafat göreceğini göstermektedir.

birtakım amellerin ise mükâfatının ne kadar katlanacağını Allah'tan baş­ka kimse bilemez. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "... Yüce Allah (kudsi hadiste) buyuruyor ki: Oruç müstesna. Çünkü o yalnız benim içindir. Onun mükâfatını verecek olan da benim.[8]

Pazara girerken yapılacak dua: Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmuştur: "Kim pazara girip de:  Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur bir ve tektir, ortağı yoktur, mülk yalnız O'nundur, hamd yalnız O'nadır. O diriltir ve öldürür. Diridir ve asla ölmez O. Hayır, yalnız O'nun elindedir, O her şeye güç yetirendir." diyecek olursa, Allah ona bir milyon hasene yazar, onun bir milyon günahını siler, onu bir milyon derece yükseltir ve onun için Cennet'te bir köşk bina eder.[9]

Hasenatın kat kat artırılması, kulun İslâm'a güzel bağlılığına, itilasına ve amelin fazileti ile amelin işlendiği zamana bağlıdır. [10]

 

Kötülüğü İşleme Kararı:

 

Kul, bir kötülük işlemeyi kararlaştırdıktan sonra, Yüce Allah'ın rızası uğ­runa onu terkedecek olursa, onu Allah'tan korkarak terketmiş olması şar­tıyla ona tam bir iyilik olarak yazılır, Nitekim Rasulullah (S.A.S.) şöyle bu­yurmaktadır: "Çünkü o, bunu (yani kötülüğü işlemeyi) benden dolayı terketmiştir.[11]

Şayet kullardan korktuğu için onu işlemeyi terkedecek olursa, böyle bir durumda da günah kazanır. Çünkü o, kullardan korkmayı Allah'tan kork­manın önüne geçirmiştir.

Yine o kötülüğü işlemeyi riyakârlık olsun diye terkedecek olursa, bu du­rumda da günah kazanır, çünkü riyakârlık haramdır.

Bir günah işlemeyi kararlaştırır, bunu işlemek için de gayretini ortaya koyar, fakat takdir onu işlemesine engel teşkil edecek olursa, ilim ehlinden bir topluluğun naklettiğine göre böyle bir kimse bundan dolayı cezalandırı­lır. Buna da Rasulullah (s.a)'ın şu buyruğunu delil göstermişlerdir: "İki müs^ lüman kılıçlarıyla karşı karşıya gelecek olurlarsa katil de maktul de Cehen-nem'dedir." Ben: Ey Allah'ın rasulü bu katil (in Cehennem'de oluşunu anla­dım) peki maktulün bu durumu neden? Şöyle buyurdu: "Çünkü o da arka­daşını öldürmeye kararlı idi.[12]

Masiyet işleme kararının herhangi bir sıkıntı dolayısıyla kalpten geçivermesi ve kalbde yerleşmemesi; aksine kalbin bundan hoşlanmayıp nefret etmesi gerekir. Mesela, Rasuluilah (S.A.S.)'e hakkında soru sorulan kötü ves-buna örnektir. O bu soruya: "İşte bu katıksız imandır" diye cevap vermişti.?[13] Ashâb-ı Kiram kalpten gelip geçen düşünceler dolayısıyla kişi­nin hesaba çekileceğini zannetmiş ve Yüce Allah'ın şu buyruğu nazil olunca bu iş kendilerine ağır gelmişti:

"Eğer siz içinizdekini açıklar yahut gizlerseniz, Allah ondan dolayı sizi hesaba çeker. O kimi dilerse bağışlar, kimi dilerse de azablandırır.Vı-Baicara, 2/281) Bunun Ashâb-ı Kirama ağır gelmesi üzerine, ondan sonra yer alan şu buyruk nazil olmuştu: "Rabb'imiz! Güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize yükle-me\"(ei-Bakara, 2/284) Bu âyet-i kerimeler, kulun karşı koyamayacağı şeylerden ötürü hesaba çekilmeyeceğini beyan etmektedir. İnsanın içinden gelip ge­çen olumsuz duygular da bunlar arasındadır.

Mükellefin içinde yer eden ve işlenmesi kararlaştırılmış hususlar iki tür­lüdür:

1- Bunların bir bölümü kalbin amelleri arasında yer alır. Allah'ın vahda­niyeti, yahut Risâlet veya Kıyamete dair şüphe gibi. Böyle bir şüpheden dolayı kişinin cezalandırılacağında ve sorgulanacağında şüphe yoktur. Çün­kü kalbinde bu gibi şüphelerin yer ettiği kimse, kâfir veya münafık olur.

2- Kalbin amelleri arasında yer almayıp, azaların amellerinden olan hu­suslar. Zina, hırsızlık, içki içmek, öldürmek gibi. Eğer mükellef bu gibi şey­leri yapmak istemekte ısrar eder, fakat bunları fiilen işlemeyecek olursa, bundan dolayı kişinin sorgulanacağı ile ilgili olarak iki görüş vardır. Kimi ilim adamı, bundan dolayı sorgulanır, demiştir. İbnul-Mübârek der ki: Ben, Süfyân es-Sevri'ye: Kul, kararlaştırdığı şeyden dolayı sorgulanır m? diye sordum, şu cevabı verdi: Eğer onun bu kararlaştırdığı şey azim noktasında ise, bundan dolayı sorgulanır, dedi.[14]

Hanbeli âlimlerinin bir çoğu bu görüşü benimsemiş ve Yüce Allah'ın şu buyruklarını delil göstermişlerdir: "Bilin ki, şüphesiz Allah içlerinizdekini bi­lir. O bakımdan O'ndan sakının."(ei-Bakara, 2/235); "Ama kalplerinizin kazandık­larından ötürü sizi sorumlu tutar."(ei-Bakara, 2/225} Bu görüşü benimseyenler Rasuluilah (S.A.S.)'i: "Şüphesiz Allah kalplerinden geçen vesveselerden do­layı ümmetimi -amel etmedikçe yahut konuşmadıkça- atfetmiştir[15] hadisini insanın hatırından gelip geçen şeyler ile ilgili olarak kabul etmiş ve şöyle demişlerdir: Kulun içinde gizleyip kalbinin kesin olarak kararlaştırdığı şey­ler, onun kazancı ve ameli cümlesindendir. Dolayısıyla bunlardan dolayı af­fedilmesi sözkonusu olmaz.[16]

el-Mâzeri[17] der ki: İbn Bâkıllâni ve O'na tabi olanlar, kalbiyle masiyei işlemeyi kararlaştırıp bu konuda kendi kendisini ikna eden kimsenin günahkâr olacağı görüşündedir.[18]

Hafız (İbn Hacer)'ın da Fethuİ-Bâri'de kabul ettiği görüş budur. Mer­hum; "İki müslüman kılıçlarıyla karşılaşacak olurlarsa katil de maktul de ateştedir. Katili anladık, peki maktulün durumu niye böyle? denilince; Ra­suluilah (S.A.S.): Çünkü o da arkadaşını öldürmekte kararlı idi, diye cevap verdi." hadisini açıklarken şöyle demektedir: Açıkça görüldüğüne göre böy­le birşey de bu türdendir ve bu kimse bu konudaki kararlılığı (azmi) dolayı­sıyla hak ettiği miktarda ceza görecektir. Bununla birlikte, fiili olarak öldür­meyi gerçekleştirenin cezası gibi de ceza görmez.[19]

 

Kötülüğü İşlemek:

 

Kul bir kötülük işleyecek olursa, katlanmaksızın misli ile yazılır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Bir günah ile gelen kimse de onun mislinden başkası ile cezalandırılmaz. Onlara zulmedilmez."(ei-En'âm, e/ıeo)

İşte bu âyet-i kerime: "Eğer onu işleyecek olursa onu tek bir günah ola­rak yazar" hadisinin anlamına tanıklık etmektedir. Şu kadar var ki, birtakım sebepler dolayısıyla bazan günahın miktarı büyüyebilir:

Zamanın şerefi dolayısıyla: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Gerçek­ten ayların sayısı Allah nezdinde gökleri ve yeri yarattığı günden beri oniki-dir. Onların dördü haram olan aylardır. İşte dosdoğru din budur. O halde bunlarda kendi kendinize zulmetmeyiniz."{et-Tevbe, 9/36)

Yüce Allah Zulkade, Zülhicce, Muharrem ve Receb'den ibaret olan bu özel aylarda işlenen günahı daha büyük, işlenen hayırlı amelleri ve onların ecirlerini de daha büyük olarak değerlendirmiştir. Katâde der ki: Haram ay­larda zulüm, günah ve vebal daha büyüktür.[20]

 

Mekânın Şerefi:

 

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Artık kim o aylarda haccı (kendisine) farz yaparsa, bundan böyle hacda kadına yaklaşmak, kötü söz söylemek, günah işlemek, kavga etmek yoktur."(ei-Bokam, 2/197) İbn Ömer der ki: Günah işlemek, Harem dahilinde Allah'a isyanı gerektiren işleri yapmak demektir. Abdullah b. Amr ise şöyle demektedir: Harem dahilinde işlenen bir günah (vebal itibariyle) daha büyüktür. Yine İbn Ömer şöyle demektedir: Mekke dışında yetmiş günah işlemek, Mekke'de tek bir günah işlemekten benim için daha iyidir.

Mücâhid de şöyle demektedir: Mekke'de iyilikler nasıl kat kat artırılıyor ise kötülükler de öylece katlanır.[21] Ahmed de böyle demiştir. Yüce Al­lah'ın: "Kim orada (Harem-i Şerifte) zulme meyletmeyi ve ilhâdı (hakkı aş­mayı) isterse, biz ona acıklı azabdan tattırırız."(ei-Hacc, 22/25)

Kişinin Konumu: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey Peygamber ha-nımİarı, sizden kim apaçık bir hayasızlık işlerse, ona azabı kat kat artırılır. Bu, Allah'a göre çok kolaydır. Sizden kim Allah ve Rasuiüne itaat eder ve salih amel işlerse, biz ona ecrini iki defa veririz."(ei-Ahzab, 33/30-31}[22]

 

Bu Hadisten Çıkartılan Bazı Hükümler:

 

1- Teşvik ve korkutma, eğitim üslûplarının en üstünlerindendir.

2- İbn Battal der ki: Bu hadiste şanı Yüce Allah'ın bu ümmete büyük lütfü beyân edilmektedir. Çünkü bu lütuf olmasaydı kimsa Cennet'e gireme­yecekti. Zira kulların günahları onların iyiliklerinden fazladır.[23]

3- Yine bu hadis-i şerifte, eğer kul yüce Mevlâsı için O'nun nezdindeki sevabı arzulayarak, Kıyamet günü de ceza göreceği korkusu ile zevk aldığı şeyleri terkedip arzularından ve nefsinin hoşuna giden şeylerden vazgeçe­cek olursa, bunlara dair verilecek büyük mükâfat da bu hadiste söz konusu edilmektedir.

4- Hafız {İbn Hacer) der ki: Bu hadis, Hafaza meleklerinin işlenen mu­bahları yazmadıklarına delil gösterilmiştir. Çünkü hadis hesenat ve seyyiât (iyilikler ve kötülükler) kaydı ile zikredilmiştir.[24]

5- Hadis-i şerifte belirtildiği gibi Yüce Allah lütuf, kerem ve inayetiyle günaha cezayı ona denk kılmıştır. Hatta bu hususta adil cezadan ayrı ola­rak lütfunu da ilâve etmiş ve işlenen bir günahın cezalandırılmasının da af­fedilmesinin de sözkonusu olduğunu belirtmiştir: "Ve Allah onu siler. Al­lah'ın bunca lütfuna rağmen ise ancak helak olanlar (bunca lütfa rağmen kendisini helake sürükleyenler) heiâk olurlar.[25] buyruğu ile: "Kim bir kötü­lük işleyerek gelirse, onun cezası ya onun misli bir kötülüktür yahut da ben onu mağfiret ederim,[26] hadisleri ile buna işaret etmektedir.

Yüce Allah iyiliğin pek çok kat fazlasıyla karşılığını vereceğini tesbit etti­ği halde, kötülüğün karşılığında fazlasıyla cezalandırmayı takdir buyurma-

mıştır.

6- Hafız (İbn Hacer) der ki: Bu hadis-i şerif ile: Şeriat'te amel eden kim­se hakında mubah diye birşey yoktur. Kişi ya asi olur ya sevap kazanır, şeklinde bir kanaate sahip olan eî-Ka'bi'nin bu görüşü reddedilmektedir.

7- Yine hadis-i şerif, meleğin Yüce Allah'ın kendisine imkân verdiği bir yol ile insanın kalbine muttali olduğuna da delildir. [27]

 

 



[1] Nevevi der kt: Hadisi Buhâri ve Müslim Sahihlerinde bu lafızlarla rivayet etmişlerdir. Hadisin nakledildiği yerlere gelince: Buhâri, VII, 187; Rikaak 31; Müslim Şerhi, İman, Beyanu Tecavuzillahi... babı. Lafız Müslim'indir. Müslim, îman, 207.

[2] Hafız İbn Hacer- der ki: "Nezdinde" ifadesi ise şerefe işarettir. Fethu'I-Bâri, XIV, 107

[3] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 391-392.

[4] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 392.

[5] Aynı yer

Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 393.

[6] A.g.e.,KW, 108

[7] Buhâri, 111,213, Cihâd 35

[8] Buharı, W, 61; Libâs 78; Müslim Şerhi, III, 206

[9] Bu hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Bk. ei-Elbâni, Sahihu'i-Cami, 6107. (Burada el-Aduni'nin Keşfu't-Hafâ'da 1351'den tıpkı basım 3. baskı, II, 248, 2472 no ile naklettiği bu hadis ile ilgili olarak kaydettiği görüşleri aktarmak yerinde olacaktır: İbnü'l-Kayyım der ki: Bu hadis, hadis imamlannca illetli görülmüştür. İbn Ebi Hatim der ki: Ben bu hadisi babama sordum, O, Münker bir hadistir, dedi. Tirmizi de der ki: Bu husasta bir hadis vardır ve bu hadiste birtakım hatalar yahut yanlışlıklar meydana gelmiştir. Ayrıca bu hadisi İbn Mâce de Sünen'inde rivayet etmekle birlikte, Dârakutni, Nesâi, Dârimi ve Ebu Zür'a'nın belirttikleri gibi, senedinde zayıflık vardır. Tirmizi de bu hadisi Sünen'inde zikretmiş olup, bu garip bir hadistir, demiştir. Ahmed, Tirmizi ve başkaları da bu hadisi İbn Ömer'den Rasulullah (S.A.S.)e merfuen rivayet etmişlerdir. (KeşfuVHafâ, II, 248) el-Acluni'nin işaret ettiği şekilde hadisin yer aldığı kaynaklara gelince: Tirmizi, Dua, 35; İbn Mâce Ticaret 40; hadis ile ilgili olarak kaydettiği görüşleri aktarmak yerinde olacaktır: İbnü'l-Kayyım der ki: Bu hadis, hadis imamlannca illetli görülmüştür. İbn Ebi Hatim der ki: Ben bu hadisi babama sordum, O, Münker bir hadistir, dedi. Tirmizi de der ki: Bu husasta bir hadis vardır ve bu hadiste birtakım hatalar yahut yanlışlıklar meydana gelmiştir. Ayrıca bu hadisi İbn Mâce de Sünen'inde rivayet etmekle birlikte, Dârakutni, Nesâi, Dârimi ve Ebu Zür'a'nın belirttikleri gibi, senedinde zayıflık vardır. Tirmizi de bu hadisi Sünen'inde zikretmiş olup, bu garip bir hadistir, demiştir. Ahmed, Tirmizi ve başkaları da bu hadisi İbn Ömer'den Rasulullah (S.A.S.)e merfuen rivayet etmişlerdir. (KeşfuVHafâ, II, 248) el-Acluni'nin işaret ettiği şekilde hadisin yer aldığı kaynaklara gelince: Tirmizi, Dua, 35; İbn Mâce Ticaret 40Dârimi, İstizan 57; Müsned, I, 47, II, 89, IV, 29, V, 415 -Çeviren-)

[10] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 393-395.

[11] Müslim Şerhi, I, 334; Müslim, İman 205.

[12] Buhâri, I, 13, İman 22; Müslim Şerhi, V, 737

[13] Müslim Şerhi, I, 738; Müslim, İman, 211

[14] Câmiu'l-Ulumi ue'l-Hikem, 335

[15] Buharı, M, 119, Itk 6.

[16] Câmiu'l-Ulumi ue'i-Hikem, 335

[17] e/-Mdzen, (453 veya 443-536 H.) Adi: Muhammed b. Ali Ömer et-Temimi el-Mâzeri'dir. Bu, Sicilya adasındaki bir beldeye nisbettir. Fıkıh ve usûlde kendisini göstermiş, imam diye lakablandırılmıştır. Yaşadığı dönemde Mâliki Mezhebinde O'ndan daha fakih kimse yoktu. Afrika'da yetişmiş ilim adamları arasında fıkhı tahkik ile uğraşanların ve ictihad mertebesine ulaşanların sonuncusudur. İlmi eserlerinden bazısı:   1} İdahu'I-Mahsul fi Burhâni'1-Usûl, 2) Ta'likun Ale'l-Müdevvene, 3) Nazmu'l-Fevâid fi ilmi'l-Akâid.

[18] Fethu'l-Bârf, XIV, 110

[19] Aynı yer.

Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 395-397.

[20] İbn Kesir, IV, 90. "el-Eşhuru'1-Hurum" adını verdiğim bir risale derleyip, bu risalede haram ayların diğer aylardan ayrı ve özellikli olan hükümlerini ele aldım. Yüce Allah'tan bunu faydalı kılmasını dilerim.

Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 397-398.

[21] Mücâhid'in bu sözü tartışılabilir. eş-Şeyh Abdulaziz b. Bâz der ki: Günahlara gelince; ilim adamı muhakkiklerin kabul ettiği görüş şudur: Günahlar sayı bakımından katlanmaz fakat keyfiyet bakımından katlanır. Sayı bakımından katlanmaları sözkonusu değildir. Çünkü Yüce Aİlah şöyle buyurmaktadır: "İyilikle gelen kimseye bunun on misli (mükâfat) vardır. Bir günah ile gelene İse o miktardan başkası iie ceza verilmez..." {el-En'âm, 6/160) Buna göre, kötülüklerin sayı bakımından ramazanda olsun, Harem bölgesinde olsun, başkasında olsun, kazandırılması sözkonusu değildir. Aksine bir günah her zaman için birdir. Bu ise Şanı Yüce Allah'ın lütuf ve ihsanından dolayıdır, bk. Fetâvâ Ahkami'l-Hacci...

[22] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 398.

[23] Fethu'î-Bâri, XIV, 112

[24] Aynı yer.

[25] Müslim Şerhi, I, 337; (Müslim, İmân, 208; Darımı, Rikaak, 70; Müsned, 1, 279, -Çeviren-

[26] Müslim Şerhi, V, 542; (Müslim, Zikr, 22; İbn Mdce, Edeb, 58; Müsned, V, 153. -Çeviren-)

[27] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 298-299.