37. YÜCE ALLAH'IN ADALETİ, LÜTFÜ VE KUDRETİ
İyilik
Ve Kötülüklerin Yazılması:
Bu
Hadisten Çıkartılan Bazı Hükümler:
İbn Abbas (r.a.)'dan,
Rasulullah (s.a)'ın şanı yüce ve mübarek Rabb'in-den yaptığı rivayette buyurdu
ki: "Muhakkak Allah, hasenatı ve seyyiâtı yazdı. Sonra bunu (şöyle)
açıkladı: Kim, bir iyilik işlemeyi kararlaştırır da onu işlemeyecek olursa,
Allah onu kendi nezdinde tam bir iyilik (hasene) olarak yazar. Eğer onu içinden
kararlaştırıp da işleyecek olursa, Allah onu kendi nezdinde on haseneden onun
yediyüz katı kadarına ve daha pek çok katı kadarına yazar. Eğer bir kötülük
(seyyie) işlemeyi kararlaştırır da onu işlemeyecek olursa, Allah onu kendi
nezdinde tam bir hasene olarak yazar. Eğer o kötülüğü işlemeyi kararlaştırıp da
işleyecek olursa, Allah da onu tam bir seyyie (kötülük işlemiş) olarak yazar.[1]
Nevevi der ki: Şimdi
ey kardeşim -Allah bizi ve seni büyük iütfuna erişmeye muvaffak kılsın- şu
lafızlar üzerinde dikkatle düşün. O'nun: "Kendi nezdinde" buyruğu o
kararlaştırdığı iyiliğe oldukça önem verdiğine işaret etmektedir.[2]
Hadisteki "tam"
ifadesi ise te'kid ve ona ileri derecede itina gösterdiğini ifade etmektedir.
Buna karşılık kişinin işlemeyi kararlaştırdıktan sonra vazgeçtiği kötülük
hakkında da "Allah onu nezdinde tam bir iyilik yazar" diye buyurmakta
ve bunu "tam" lafzı ile te'kid etmektedir. Eğer o kararlaştırdığı kötülüğü
işleyecek olursa bir kötülük (seyyie) işlemiş olarak yazar, diyerek bunun
azlığını "bir" lafzı ile te'kid etmiş, buna karşılık "tam"
lafzı ile te'kid etmemiştir. Övgülerimiz Allah'adır, minnet duygularımız
O'nadır, O'nu yeterince övmekten âciziz. Başarı Allah'tandır. [3]
Bu hadisi açıklayanlar şöyle
derler: Bu, oldukça büyük bir hadis-i şeriftir. Peygamber (s.a) bu hadiste,
şanı Yüce Allah'ın kullarına olan lütufkârlığını beyan etmektedir.
Ayrıca bu hadis-i şerifte
şanı yüce Allah'ın her şeyi kuşatan İütfuna, O'nun her şeyi kapsamına almış
rahmetine çok büyük bir şekilde teşvikler yer almaktadır. Diğer taraftan bu
hadis-i şerif, mükelleflerin ruhlarında göz kamaştırıcı umutları diriltir,
onları salih amel işlemeye ve âhirette kurtuluş, dünyada da mutluluk sağlayan
sevaplar kazanmaya itmektedir. Allah'ın rahmetinden ümit kesenleri bu hadis ne
güzel de teşvik etmektedir! [4]
Rasulullah
(S.A.S.)'ın: "Muhakkak Allah iyilik ve kötülükleri yazmıştır" buyruğu
ile ilgili olarak et-Tufi şöyle demektedir: Yani O, Hafaza meleklerine bunları
yazmalarını emretmiştir, demektir. Yahut da maksat şudur: Yüce Allah ezeli
ilminde bunları meydana gelecek şekillerine uygun olarak takdir etmiştir.
Bir başkası da şöyle
demektedir: Maksat Yüce Allah'ın bunu takdir etmiş olduğu ve yazıcı meleklere
bu takdirlerini bildirmiş olduğudur. O bakımdan bu, bitirilmiş bir iş
olduğundan dolayı, her vakit yazılış keyfiyetine dair açıklayıcı bilgi istemeyi
gerektirmemektedir.[5]
Müslüman herhangi bir
iyiliği işlemeyi kararlaştırıp da onu işlemeyecek olursa, Allah ona o iyiliği
-katlanması sözkonusu olmaksızın- tam ve eksiksiz bir iyilik (hasene) işlemiş
gibi yazar. et-Tufi der ki: Hasenenin mücerred yapılmasının istenmesiyle
yazılması, hayır istemenin amele sebep teşkil et-;. meşinden ve hayır dilemenin
bizzat hayır oluşundan dolayıdır. Çünkü hayır yapmak istemek, kalbin bir
amelidir.[6]
Kararlaştırmak (hem)
den kasıt ise, yalnızca gelip geçen mücerred bir tasandan ibaret değildir. O
işi yapmaya özel hırs göstermekle birlikte, veri-1 len karar demektir. Kur'ân-ı
Kerim'de bu hususa delil teşkil eden buyruklardan birisi de şudur:
"Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla Allah yolunda mal ve
canlarıyla cihad edenler bir olmaz. Aüah mal ve canlarıyla cihad edenleri,
oturanlara derece itibariyle üstün kılmıştır. Bununla birlikte -Âl Allah
hepsine de güzelliği (Cennet'i) vaadetmiştir. Allah mücâhidleri oturan-tv
lardan pek büyük bir mükâfatla üstün tutmuştur. Ondan yüksek dereceler, M
mağfiret ve rahmet vardır. Allah Gafur'dur, Rahim'dir." (en-Nisa. 4/95-96)
•' Burada özür sahiplerinden kasıt,
cihâda çıkmamak için mazeret sahibi ^ olmakla birlikte, çıkma hususunda samimi
niyete sahip olan kimselerdir. İşte Yüce Allah, bu samimi niyetleri
dolayısıyla onlara mükâfat vaadetmiştir. Rasulullah (s.a) da şöyle buyurmuştur:
"Geride Medine'de bıraktığımız birtakım kimseler vardır ki, biz bir dağ
yolunu yahut da bir vadiyi aşsak onlar mutlaka bizimle beraberdir. Mazeretleri
onlan (bizimle birlikte çıkmaktan) alıkoymuştur.[7] İşte
bunlara da ecir verilir, fakat bu ecirleri katlanmaz. Fiilen gazaya çıkan
kimseler bizzat cihat ettiğinden dolayı, kat kat ecir almak suretiyle bu gibi
kimselerden daha fazla sevap alırlar.
Kul iyiliği işleyecek
olursa, Yüce Allah onu on kat artırır. Bu, bütün amellerde böyledir. Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır: "Kim bir iyilik ile gelirse, onun için o iyiliğin on
katı vardır.'Vei-Enie™, e/uo) Şu kadar var ki, birtakım naslar bazı amellerin
ecrini bundan daha fazla mükâfatlandırdığını göstermektedir. Bunlardan bazısı:
Allah yolunda malını
harcamak: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Mallarını Allah yolunda
harcayanların misali, yedi başak bitiren ve her başağında yüz tane bulunan tek
bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah ihsanı bol verendir,
her şeyi bilendir.\\-Ba\mm, 2/261)
Bu âyet-i kerime,
Allah yolunda infâkın yediyüz kat fazlasıyla mükafat göreceğini göstermektedir.
birtakım amellerin ise
mükâfatının ne kadar katlanacağını Allah'tan başka kimse bilemez. Rasulullah
(S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "... Yüce Allah (kudsi hadiste) buyuruyor
ki: Oruç müstesna. Çünkü o yalnız benim içindir. Onun mükâfatını verecek olan
da benim.[8]
Pazara girerken
yapılacak dua: Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmuştur: "Kim pazara girip
de: Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur
bir ve tektir, ortağı yoktur, mülk yalnız O'nundur, hamd yalnız O'nadır. O
diriltir ve öldürür. Diridir ve asla ölmez O. Hayır, yalnız O'nun elindedir, O
her şeye güç yetirendir." diyecek olursa, Allah ona bir milyon hasene
yazar, onun bir milyon günahını siler, onu bir milyon derece yükseltir ve onun
için Cennet'te bir köşk bina eder.[9]
Hasenatın kat kat
artırılması, kulun İslâm'a güzel bağlılığına, itilasına ve amelin fazileti ile
amelin işlendiği zamana bağlıdır. [10]
Kul, bir kötülük
işlemeyi kararlaştırdıktan sonra, Yüce Allah'ın rızası uğruna onu terkedecek
olursa, onu Allah'tan korkarak terketmiş olması şartıyla ona tam bir iyilik
olarak yazılır, Nitekim Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "Çünkü
o, bunu (yani kötülüğü işlemeyi) benden dolayı terketmiştir.[11]
Şayet kullardan
korktuğu için onu işlemeyi terkedecek olursa, böyle bir durumda da günah
kazanır. Çünkü o, kullardan korkmayı Allah'tan korkmanın önüne geçirmiştir.
Yine o kötülüğü
işlemeyi riyakârlık olsun diye terkedecek olursa, bu durumda da günah kazanır,
çünkü riyakârlık haramdır.
Bir günah işlemeyi
kararlaştırır, bunu işlemek için de gayretini ortaya koyar, fakat takdir onu işlemesine
engel teşkil edecek olursa, ilim ehlinden bir topluluğun naklettiğine göre
böyle bir kimse bundan dolayı cezalandırılır. Buna da Rasulullah (s.a)'ın şu
buyruğunu delil göstermişlerdir: "İki müs^ lüman kılıçlarıyla karşı
karşıya gelecek olurlarsa katil de maktul de Cehen-nem'dedir." Ben: Ey
Allah'ın rasulü bu katil (in Cehennem'de oluşunu anladım) peki maktulün bu
durumu neden? Şöyle buyurdu: "Çünkü o da arkadaşını öldürmeye kararlı
idi.[12]
Masiyet işleme
kararının herhangi bir sıkıntı dolayısıyla kalpten geçivermesi ve kalbde
yerleşmemesi; aksine kalbin bundan hoşlanmayıp nefret etmesi gerekir. Mesela,
Rasuluilah (S.A.S.)'e hakkında soru sorulan kötü ves-buna örnektir. O bu
soruya: "İşte bu katıksız imandır" diye cevap vermişti.?[13]
Ashâb-ı Kiram kalpten gelip geçen düşünceler dolayısıyla kişinin hesaba
çekileceğini zannetmiş ve Yüce Allah'ın şu buyruğu nazil olunca bu iş
kendilerine ağır gelmişti:
"Eğer siz
içinizdekini açıklar yahut gizlerseniz, Allah ondan dolayı sizi hesaba çeker. O
kimi dilerse bağışlar, kimi dilerse de azablandırır.Vı-Baicara, 2/281) Bunun
Ashâb-ı Kirama ağır gelmesi üzerine, ondan sonra yer alan şu buyruk nazil
olmuştu: "Rabb'imiz! Güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize
yükle-me\"(ei-Bakara, 2/284) Bu âyet-i kerimeler, kulun karşı koyamayacağı
şeylerden ötürü hesaba çekilmeyeceğini beyan etmektedir. İnsanın içinden gelip
geçen olumsuz duygular da bunlar arasındadır.
Mükellefin içinde yer
eden ve işlenmesi kararlaştırılmış hususlar iki türlüdür:
1- Bunların
bir bölümü kalbin amelleri arasında yer alır. Allah'ın vahdaniyeti, yahut
Risâlet veya Kıyamete dair şüphe gibi. Böyle bir şüpheden dolayı kişinin
cezalandırılacağında ve sorgulanacağında şüphe yoktur. Çünkü kalbinde bu gibi
şüphelerin yer ettiği kimse, kâfir veya münafık olur.
2- Kalbin
amelleri arasında yer almayıp, azaların amellerinden olan hususlar. Zina,
hırsızlık, içki içmek, öldürmek gibi. Eğer mükellef bu gibi şeyleri yapmak
istemekte ısrar eder, fakat bunları fiilen işlemeyecek olursa, bundan dolayı
kişinin sorgulanacağı ile ilgili olarak iki görüş vardır. Kimi ilim adamı,
bundan dolayı sorgulanır, demiştir. İbnul-Mübârek der ki: Ben, Süfyân
es-Sevri'ye: Kul, kararlaştırdığı şeyden dolayı sorgulanır m? diye sordum, şu
cevabı verdi: Eğer onun bu kararlaştırdığı şey azim noktasında ise, bundan
dolayı sorgulanır, dedi.[14]
Hanbeli âlimlerinin
bir çoğu bu görüşü benimsemiş ve Yüce Allah'ın şu buyruklarını delil
göstermişlerdir: "Bilin ki, şüphesiz Allah içlerinizdekini bilir. O
bakımdan O'ndan sakının."(ei-Bakara, 2/235); "Ama kalplerinizin
kazandıklarından ötürü sizi sorumlu tutar."(ei-Bakara, 2/225} Bu görüşü
benimseyenler Rasuluilah (S.A.S.)'i: "Şüphesiz Allah kalplerinden geçen
vesveselerden dolayı ümmetimi -amel etmedikçe yahut konuşmadıkça- atfetmiştir[15] hadisini
insanın hatırından gelip geçen şeyler ile ilgili olarak kabul etmiş ve şöyle
demişlerdir: Kulun içinde gizleyip kalbinin kesin olarak kararlaştırdığı şeyler,
onun kazancı ve ameli cümlesindendir. Dolayısıyla bunlardan dolayı affedilmesi
sözkonusu olmaz.[16]
el-Mâzeri[17] der
ki: İbn Bâkıllâni ve O'na tabi olanlar, kalbiyle masiyei işlemeyi kararlaştırıp
bu konuda kendi kendisini ikna eden kimsenin günahkâr olacağı görüşündedir.[18]
Hafız (İbn Hacer)'ın da
Fethuİ-Bâri'de kabul ettiği görüş budur. Merhum; "İki müslüman kılıçlarıyla
karşılaşacak olurlarsa katil de maktul de ateştedir. Katili anladık, peki
maktulün durumu niye böyle? denilince; Rasuluilah (S.A.S.): Çünkü o da
arkadaşını öldürmekte kararlı idi, diye cevap verdi." hadisini açıklarken
şöyle demektedir: Açıkça görüldüğüne göre böyle birşey de bu türdendir ve bu
kimse bu konudaki kararlılığı (azmi) dolayısıyla hak ettiği miktarda ceza
görecektir. Bununla birlikte, fiili olarak öldürmeyi gerçekleştirenin cezası
gibi de ceza görmez.[19]
Kul bir kötülük
işleyecek olursa, katlanmaksızın misli ile yazılır. Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Bir günah ile gelen kimse de onun mislinden başkası ile
cezalandırılmaz. Onlara zulmedilmez."(ei-En'âm, e/ıeo)
İşte bu âyet-i kerime:
"Eğer onu işleyecek olursa onu tek bir günah olarak yazar" hadisinin
anlamına tanıklık etmektedir. Şu kadar var ki, birtakım sebepler dolayısıyla
bazan günahın miktarı büyüyebilir:
Zamanın şerefi
dolayısıyla: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Gerçekten ayların sayısı
Allah nezdinde gökleri ve yeri yarattığı günden beri oniki-dir. Onların dördü
haram olan aylardır. İşte dosdoğru din budur. O halde bunlarda kendi kendinize
zulmetmeyiniz."{et-Tevbe, 9/36)
Yüce Allah Zulkade, Zülhicce,
Muharrem ve Receb'den ibaret olan bu özel aylarda işlenen günahı daha büyük,
işlenen hayırlı amelleri ve onların ecirlerini de daha büyük olarak
değerlendirmiştir. Katâde der ki: Haram aylarda zulüm, günah ve vebal daha
büyüktür.[20]
Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Artık kim o aylarda haccı (kendisine) farz yaparsa, bundan
böyle hacda kadına yaklaşmak, kötü söz söylemek, günah işlemek, kavga etmek
yoktur."(ei-Bokam, 2/197) İbn Ömer der ki: Günah işlemek, Harem dahilinde
Allah'a isyanı gerektiren işleri yapmak demektir. Abdullah b. Amr ise şöyle
demektedir: Harem dahilinde işlenen bir günah (vebal itibariyle) daha büyüktür.
Yine İbn Ömer şöyle demektedir: Mekke dışında yetmiş günah işlemek, Mekke'de
tek bir günah işlemekten benim için daha iyidir.
Mücâhid de şöyle
demektedir: Mekke'de iyilikler nasıl kat kat artırılıyor ise kötülükler de
öylece katlanır.[21] Ahmed de böyle demiştir.
Yüce Allah'ın: "Kim orada (Harem-i Şerifte) zulme meyletmeyi ve ilhâdı
(hakkı aşmayı) isterse, biz ona acıklı azabdan tattırırız."(ei-Hacc,
22/25)
Kişinin Konumu: Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır: "Ey Peygamber ha-nımİarı, sizden kim apaçık bir
hayasızlık işlerse, ona azabı kat kat artırılır. Bu, Allah'a göre çok kolaydır.
Sizden kim Allah ve Rasuiüne itaat eder ve salih amel işlerse, biz ona ecrini
iki defa veririz."(ei-Ahzab, 33/30-31}[22]
1- Teşvik ve
korkutma, eğitim üslûplarının en üstünlerindendir.
2- İbn
Battal der ki: Bu hadiste şanı Yüce Allah'ın bu ümmete büyük lütfü beyân
edilmektedir. Çünkü bu lütuf olmasaydı kimsa Cennet'e giremeyecekti. Zira
kulların günahları onların iyiliklerinden fazladır.[23]
3- Yine bu
hadis-i şerifte, eğer kul yüce Mevlâsı için O'nun nezdindeki sevabı
arzulayarak, Kıyamet günü de ceza göreceği korkusu ile zevk aldığı şeyleri
terkedip arzularından ve nefsinin hoşuna giden şeylerden vazgeçecek olursa,
bunlara dair verilecek büyük mükâfat da bu hadiste söz konusu edilmektedir.
4- Hafız
{İbn Hacer) der ki: Bu hadis, Hafaza meleklerinin işlenen mubahları
yazmadıklarına delil gösterilmiştir. Çünkü hadis hesenat ve seyyiât (iyilikler
ve kötülükler) kaydı ile zikredilmiştir.[24]
5- Hadis-i
şerifte belirtildiği gibi Yüce Allah lütuf, kerem ve inayetiyle günaha cezayı
ona denk kılmıştır. Hatta bu hususta adil cezadan ayrı olarak lütfunu da ilâve
etmiş ve işlenen bir günahın cezalandırılmasının da affedilmesinin de
sözkonusu olduğunu belirtmiştir: "Ve Allah onu siler. Allah'ın bunca
lütfuna rağmen ise ancak helak olanlar (bunca lütfa rağmen kendisini helake sürükleyenler)
heiâk olurlar.[25] buyruğu ile: "Kim
bir kötülük işleyerek gelirse, onun cezası ya onun misli bir kötülüktür yahut da
ben onu mağfiret ederim,[26]
hadisleri ile buna işaret etmektedir.
Yüce Allah iyiliğin
pek çok kat fazlasıyla karşılığını vereceğini tesbit ettiği halde, kötülüğün
karşılığında fazlasıyla cezalandırmayı takdir buyurma-
mıştır.
6- Hafız
(İbn Hacer) der ki: Bu hadis-i şerif ile: Şeriat'te amel eden kimse hakında
mubah diye birşey yoktur. Kişi ya asi olur ya sevap kazanır, şeklinde bir
kanaate sahip olan eî-Ka'bi'nin bu görüşü reddedilmektedir.
7- Yine
hadis-i şerif, meleğin Yüce Allah'ın kendisine imkân verdiği bir yol ile
insanın kalbine muttali olduğuna da delildir. [27]
[1] Nevevi der kt: Hadisi Buhâri ve Müslim Sahihlerinde bu
lafızlarla rivayet etmişlerdir. Hadisin nakledildiği yerlere gelince: Buhâri,
VII, 187; Rikaak 31; Müslim Şerhi, İman, Beyanu Tecavuzillahi... babı. Lafız
Müslim'indir. Müslim, îman, 207.
[2] Hafız İbn Hacer- der ki: "Nezdinde" ifadesi
ise şerefe işarettir. Fethu'I-Bâri, XIV, 107
[3] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 391-392.
[4] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 392.
[5] Aynı yer
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 393.
[6] A.g.e.,KW, 108
[7] Buhâri, 111,213, Cihâd 35
[8] Buharı, W, 61; Libâs 78; Müslim Şerhi, III, 206
[9] Bu hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Bk. ei-Elbâni,
Sahihu'i-Cami, 6107. (Burada el-Aduni'nin Keşfu't-Hafâ'da 1351'den tıpkı basım
3. baskı, II, 248, 2472 no ile naklettiği bu hadis ile ilgili olarak kaydettiği
görüşleri aktarmak yerinde olacaktır: İbnü'l-Kayyım der ki: Bu hadis, hadis
imamlannca illetli görülmüştür. İbn Ebi Hatim der ki: Ben bu hadisi babama
sordum, O, Münker bir hadistir, dedi. Tirmizi de der ki: Bu husasta bir hadis
vardır ve bu hadiste birtakım hatalar yahut yanlışlıklar meydana gelmiştir.
Ayrıca bu hadisi İbn Mâce de Sünen'inde rivayet etmekle birlikte, Dârakutni,
Nesâi, Dârimi ve Ebu Zür'a'nın belirttikleri gibi, senedinde zayıflık vardır.
Tirmizi de bu hadisi Sünen'inde zikretmiş olup, bu garip bir hadistir,
demiştir. Ahmed, Tirmizi ve başkaları da bu hadisi İbn Ömer'den Rasulullah
(S.A.S.)e merfuen rivayet etmişlerdir. (KeşfuVHafâ, II, 248) el-Acluni'nin
işaret ettiği şekilde hadisin yer aldığı kaynaklara gelince: Tirmizi, Dua, 35;
İbn Mâce Ticaret 40; hadis ile ilgili olarak kaydettiği görüşleri aktarmak
yerinde olacaktır: İbnü'l-Kayyım der ki: Bu hadis, hadis imamlannca illetli
görülmüştür. İbn Ebi Hatim der ki: Ben bu hadisi babama sordum, O, Münker bir
hadistir, dedi. Tirmizi de der ki: Bu husasta bir hadis vardır ve bu hadiste
birtakım hatalar yahut yanlışlıklar meydana gelmiştir. Ayrıca bu hadisi İbn
Mâce de Sünen'inde rivayet etmekle birlikte, Dârakutni, Nesâi, Dârimi ve Ebu
Zür'a'nın belirttikleri gibi, senedinde zayıflık vardır. Tirmizi de bu hadisi
Sünen'inde zikretmiş olup, bu garip bir hadistir, demiştir. Ahmed, Tirmizi ve
başkaları da bu hadisi İbn Ömer'den Rasulullah (S.A.S.)e merfuen rivayet
etmişlerdir. (KeşfuVHafâ, II, 248) el-Acluni'nin işaret ettiği şekilde hadisin
yer aldığı kaynaklara gelince: Tirmizi, Dua, 35; İbn Mâce Ticaret 40Dârimi,
İstizan 57; Müsned, I, 47, II, 89, IV, 29, V, 415 -Çeviren-)
[10] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 393-395.
[11] Müslim Şerhi, I, 334; Müslim, İman 205.
[12] Buhâri, I, 13, İman 22; Müslim Şerhi, V, 737
[13] Müslim Şerhi, I, 738; Müslim, İman, 211
[14] Câmiu'l-Ulumi ue'l-Hikem, 335
[15] Buharı, M, 119, Itk 6.
[16] Câmiu'l-Ulumi ue'i-Hikem, 335
[17] e/-Mdzen, (453 veya 443-536 H.) Adi: Muhammed b. Ali
Ömer et-Temimi el-Mâzeri'dir. Bu, Sicilya adasındaki bir beldeye nisbettir.
Fıkıh ve usûlde kendisini göstermiş, imam diye lakablandırılmıştır. Yaşadığı
dönemde Mâliki Mezhebinde O'ndan daha fakih kimse yoktu. Afrika'da yetişmiş
ilim adamları arasında fıkhı tahkik ile uğraşanların ve ictihad mertebesine
ulaşanların sonuncusudur. İlmi eserlerinden bazısı: 1} İdahu'I-Mahsul fi Burhâni'1-Usûl, 2)
Ta'likun Ale'l-Müdevvene, 3) Nazmu'l-Fevâid fi ilmi'l-Akâid.
[18] Fethu'l-Bârf, XIV, 110
[19] Aynı yer.
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 395-397.
[20] İbn Kesir, IV, 90. "el-Eşhuru'1-Hurum" adını
verdiğim bir risale derleyip, bu risalede haram ayların diğer aylardan ayrı ve
özellikli olan hükümlerini ele aldım. Yüce Allah'tan bunu faydalı kılmasını
dilerim.
Nazım Muhammed Sultan,
Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 397-398.
[21] Mücâhid'in bu sözü tartışılabilir. eş-Şeyh Abdulaziz
b. Bâz der ki: Günahlara gelince; ilim adamı muhakkiklerin kabul ettiği görüş
şudur: Günahlar sayı bakımından katlanmaz fakat keyfiyet bakımından katlanır.
Sayı bakımından katlanmaları sözkonusu değildir. Çünkü Yüce Aİlah şöyle
buyurmaktadır: "İyilikle gelen kimseye bunun on misli (mükâfat) vardır.
Bir günah ile gelene İse o miktardan başkası iie ceza verilmez..."
{el-En'âm, 6/160) Buna göre, kötülüklerin sayı bakımından ramazanda olsun,
Harem bölgesinde olsun, başkasında olsun, kazandırılması sözkonusu değildir.
Aksine bir günah her zaman için birdir. Bu ise Şanı Yüce Allah'ın lütuf ve
ihsanından dolayıdır, bk. Fetâvâ Ahkami'l-Hacci...
[22] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 398.
[23] Fethu'î-Bâri, XIV, 112
[24] Aynı yer.
[25] Müslim Şerhi, I, 337; (Müslim, İmân, 208; Darımı,
Rikaak, 70; Müsned, 1, 279, -Çeviren-
[26] Müslim Şerhi, V, 542; (Müslim, Zikr, 22; İbn Mdce,
Edeb, 58; Müsned, V, 153. -Çeviren-)
[27] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi
Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 298-299.