Üstad Abdulkadir Ata Esraru Tertibi’l Kur’an’ın önsözündeki etüdde Suyuti’nin dönemini anlatırken, özün başında şöyle der: Memun’un halife olduğu dönemden itaberen, onun önderliğindeki sapık mutezili fikirler ve Kur’an’ın mahluk olduğu sözünün musallat olmasıyla, Abbasi hilafet güneşi bulutlarla kaplanmış ve islam alemi çetin sıkıntılar yaşamıştır. Daha sonra bu bulutlar konfor ve toplumdaki laçkalık, dinivicdan duygusunun donması ve de birbiriyle çatışan çeşitli kültürlerin aralırandaki mücadele sebebiyle iyice kesifleşmiştir. Bu akımlar islam topraklarını kendilerine meydan seçmişlerdi. Neticede durum Abbasi Devletinin yıkılmasına ve bu mücadelenin açık ve net bir şekilde Mısır ve Mağrip’de Fatımi halifeliği adıyla çirkinbir şekilde ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Fatımilerin liderleri kendilerinin Fatımatu’z-Zehra’nın (r.a.) torunları olduğunu söyleyip, dinin sırları ilmi adını verdikleri felsefeyle karışmış yeni ber düşünce akamını müslümanlara zorla öğrettiler. Bu işin üstadlığını da yahudi propagandacısı Yakub bin Keles’e verdiler. mısır görünürdeki bu iki anarşi sebebinden çok çekti. Hurafelerin yayılmasıyla insanların kalplerindeki inançlar sarsıldı. Hatta Şam kadılarından bir tanesi, “bir öküzün son derece aç olduğunu haykırdığını ve Allah’ın (c.c.) rızasının insanlara hulul ettiğini ilan ettiğini gördüğünü” kaydetmiştir.
Fatımi hilafeti arkasında yıkıntılar, hurafeler, Hakim bin Emrillah’ın vehimli düşüncelerini, karışık yahudi fikirlerini bırakarak gitti. Bu yahidi fikirler de Karmatişii düşüncelerle mecz oldu. İslam diyarında bazı cahil akıllarda bu düşüncenin sıçrantıları hala vardır.
Durum bu minval üzere olunca irfansız Memluk kölelerinin asyanın uzak yerlerinden gelip Mısır’da idareyi ele almaları tabii olmuştu. Memluklular dağ mıntıkalarında oranın şartlarında yetişmiş at üzerinde yaşayan kahraman insanlardı. Köleliğin ve ezilmişliğin sıkıntılarını yaşıyorlardı. Kahramanlıklarını ise islam için canla başla gayret etme ve Tatarları kendi bölgelerinden uzak tutmakla sarfettiler.
Fakat Memluklular Devleti Mısır’da çelişkilerle doluydu. Emirler bir taraftan Huseyniye mahallesinde anormal cinsi ilişkide bulunan sapık gençlere karşı şiddetle mücadele uyguluyorlar, diğer taraftan da şarkı söyliyenlerden vergi alıyorlardı. Bir nevi kavatlık yapıyor gibiydiler. Bununla beraber, medrese, dergah, sınırlarda han yapmaya, kütüphane inşasına, alimlerin konumunu yükseltmeye, onları baş makamlara getirmeye kendilerinden öncekiler olan Eyyubilerve Fatımilerden daha çok önem verdiler.
Allah Teala’nın (c.c.) arzu ettiği ve mahlukat için koyduğu sünnet üzere siyasi çöküş ve İslama düşmanlıklar söz konusu olurken, bir taraftan da her konuda eserler veren pek çok müellifler, alimler, hadis hafızları, tarihçiler yetişti. Bunlar pekçok ilimle ilgli çok iyi eserler verebilen kimselerdi. Bunlardan bazıları şunlardır: İbnu Hacer el-Askalani, Bedruddin el-Ayni, es-Sehavi, el-Burhan el-Bukai, es-Serrac el-Bulkini, Şeyh Zekeriya el-Ensari, İbnu Haldun, Celaluddin Abdurrahman es-Suyuti. Suyuti ise bir takım asıl ve furu’ ilimlerde ilim, tahkik, fıkıh ve ictihad yönüyle zamanının önde gelen kimselerinden bir tanisidir.