İmam Ahmed'ın Hal Tercemesi 1

II. Bölüm (Peygamberlerin Zühdüne Dair Rivayetler) 30

Yûnus (As)'Un Zühdüne Dair Haberler. 30

Süleyman (As)'ın Zühdüne Dair Haberler. 35

Eyyub (As)Ttn Zühdüne Dâir Haberler. 37

Adem (As)'İn Zuhdu İle İlgili Haberler. 42

 

 

 

 

 

 

 

İmam Ahmed'ın Hal Tercemesi

 

Ebû Abdullah, Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî, el-Bağdâdfdir. Annesi ona Merv'de hamile kalmış; H. 164'de Bağ-dad'da dünyaya gelmiştir. İlim için pek çok yer dolaşmış, Mekke, Medine, Şam, Yemen, Küfe, Basra ve Cezîre'ye gitmiştir. Siifyân b. Uyeyne, İbrahim b. Sa'd, Bişr b. Mufaddal, Yahya el-Kattân, Huşeym, Veki', İbn Uyeyne, İbn Mehdi, Abdurrezzâk ve daha sayı­lamayacak kadar çok zâttan hadis dinlemiştir. Kendisinden ise, oğulları Abdullah ve Salih, Abdürrezzak, Yahya b. Adem, Ebû'l-Velid, İbn Mehdi, Zeyd b. Harun, Ali b. el-Medînî, Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Ebû Zur'a er-Razî, ed-Dımeşkî, İbrahim el-Harbî, Ah­med b. Hânî, Abdullah b. Muhammed el-Bağavî, İbn Ebû'd-Dünya, Muhammed b. İshâk es-Sağâni, Ebû Hatim er-Râzi, Ahmed b. Ebû'l-Havârî, Mûsâ b. Harun, Hanbel b. İshak, Osman b. Saîd ed-Dârîmî, el-Mervezî ve daha pek çok kimse rivayet etmişlerdir. Bunları, İbn Münde, Beyhakî, Şeyhu'l-İslâm el-Ensârî, İbnü'l-Cevzî, ez-Zehebî ve İbn Nasır gibi hafızlar eserlerinde kaydetmiş­lerdir.

Hüseyin b. İsmail, babasından naklen Ahmed b. Hanbel'in meclisinde beş binden fazla insanın toplandığını haber vermiştir. Bunlardan beşyüze yakını hadis yazar, diğerleri de ondan edeb ve âdâb-ı muaşeret gibi davranışları öğrenirlermiş. İmam Ahmed, Şa­fiî ile de görüşmüş, her ikisi birbirinden hadis almışlardır. İmam Şafiî onun hakkında: "Bağdat'dan çıktığımda orada, Ahmed b. Hanbel'den daha âlim, daha fakîh, daha muttaki ve verâ sahibi bi­ri yoktu" demiştir. Ebû Zur'a da, Ahmed b. Hanbel'in oğluna, baba­sının bir milyondan fazla hadis bildiğini söylemiştir. İbn Hacer ise:" Hz. Peygamberin sünnetine karış karış uyan tek zât Ahmed b. Hanbel'dir" demiştir. İşte bu, İslâm ümmeti ve ulemâsı içerisin­de, Ahmed b. Hanbel'i temayüz ettiren bir menkibedir. İbrahim b.İshâk el-Harbî de onun hakkında şu kanaatini dile getiriyor: "Ba­zıları, Ahmed b. Hanbel hakkında zanna dayanarak konuşuyorlar. Vallahi, ne tâbiûndan onun üstüne meziyete sahip olan ve ne de müslümanlar arasında yerini doldurabilecek birisi yoktur. Ben ona yaz, kış, gece, gündüz tam yirmi sene arkadaşlık ettim, her günü­nün bir öncekinden daha iyi olduğunu gördüm. Her taraftan ilim adamları ziyaretine gelir. Mescid dışındaki celâletlerine rağmen, onun mescidine girdikleri zaman ilim öğrenen birer talebe vaziye­tini alırlardı. Ben, dünya kadar insanla karşılaştım. Ahmed b. Hanbel gibisini görmedim. Analar, onun gibisini doğurmaktan âcizdir.

Abdulvehhâb el-Varrâk'm hakkındaki değerlendirmesi ise şöy­ledir. "Ahmed b. Hanbel gibisini görmedim." "Peki, onun senin ya­nında diğer insanlardan üstün olmasına neden olan hangi meziye­tidir?" diye sorulduğunda, el-Varrâk: "O, Öyle bir insandır ki, ken­disine altmış bin mesele sorulmuş, hepsine de "Haddesenâ, ahberanâ ve ruvînâ" diyerek hadisle cevap vermiştir." karşılığında bulunur.

Ali b. el-Medînî de şöyle demiştir: "Allah Teâlâ bu dini bir üçüncüleri daha olmayan iki insanla kuvvetlendirmiştir. Birisi, Ridde hâdiseleri karşısında Ebû Bekir; diğeri de Mihne olayların­da Ahmed b. Hanbel'dir. Şu kadar var ki, Ebû Bekir'in kendisine yardımcı olacak arkadaşları vardı. Fakat, Ahmed b. Hanbel'in ne yardımcısı, ne de arkadaşı vardı."

İshâk b. Râheveyh de: "Ahmed b. Hanbel, yeryüzünde, Allah ile insanlar arasındaki hüccettir" demiştir.

Ebû Zur'a da kanaatini şu şekilde dile getirmiştir: "İlim, zühd, fıkıh, bilgi ve hayrın her türlüsünde Ahmed b. Hanbel gibisini gör­medim. Ondan daha kâmil ve daha mükemmeline de rastlama­dım."

Ebû Dâvud es-Sicistânî ise: "Yüzden fazla ilim ehli ile karşı­laştım. Ahmed b. Hanbel gibisine rastlamadım. İnsanların uğraş­tıkları boş şeylere hiç bulaşmamış. Yalnızca ilmî konulardan bah­setmiştir" diyor.

İbn Kuteybe: "O, dünyanın imamıydı" derken İbn Mâkûlâ onun, sahabe ve tâbiunun görüşlerini en iyi bilen kimse olduğunu söylüyor.

Sarsarî beyitlerle (Ahmet b. Hanbel'i) şu şekilde tanıtıyor.

Bir milyon müsned hadis öğrendi.

Bunların hıfzını, kavrayan bir kalb ile sağlamlaştırdı.

Atmışbin kadar meseleye cevap verdi.

Bunu, rivayet sahifeleri değil; (Anberenâ) sığası ile gelen (ha­berlerle) yaptı.

Hadiste imam tutarlı, sağlam ve doğru eleştiride hüccetti.

Kitab (Kur'ân) ve sünnette; ilim, üstün zühd ve tevekkülde (eşsiz) imamdı.

Hakkı aramada takib ettiği metod (menhec) en doğru metodu; Şer-i şerifte beslendiği kaynak en tatlı kaynaktı.

Kur'ân hususunda kırbaç ve kılıçla tehdid edildi. Fakat o, ne (kırbaç) sesine ne de kılıcın tehdidine boyun eğmedi (bunlardan korkmadı).

Bir şey söylemedi ki, hakkı (hidayet) üstün tutmak için söyle­miş olmasın. Bunun için binlerce ordulara karşı koydu.

O (artık) şanı yüce bir bayraktır (alem) ölüm bile nâmını yok edemedi. Aksine, tüm mutekebbirlerin üstünde bir makama ulaştı.

O büyük imam ki Allah'ın; muşebbihe ve muattılayı (Allah'ın sıfatlarını inkar eden mezheb) hükümsüz bırakan, (yeryüzündeki) hücceti idi.

Müsned'i, tekrarlar hâriç, otuz bin hadisten meydana gelmek­tedir. Tefsir'i ise yüz yirmi bin hadisten oluşmaktadır. Bunlardan başka, en-Nâsîh ve'l-mensûh, et-Târih, ez-Zühd, el-Mukaddem ve'l-muahhar fi'l-Kur'ân, Cevâbâtü'l-Kur'ân (yani er-Redd ale'z-zenâdika), el-Menâsikü'l-kebîr, ve's-sağlr, vb. gibi eserleri vardır.

Yezid b. el-Münâdî de hakkında şöyle diyor: "Ahmed b. Han-bel, insanların en kerimi, en cana yakını ve edeblisi, lüzumsuz şey­lerden sakınan, boş ve çirkin işlerden şiddetle kaçınan biriydi. Dâima vakar ve sükûnet içerisinde olduğu, yalnızca hadis ve hadis ricaline ilişkin konulardan bahsettiği müşahede edilirdi. Onunla karşılaşanın içini bir sevinç kaplar; ister istemez ona meylederdi. Mütevâzi bir insandı. Halk ona ikram ve ta'zim eder, sevgi gösteri­sinde bulunurdu."

Süryân es-Sevrî'ye, fütüvvet'ten sorulmuş, o da: "Fütüvvet akıl ve hayadır. Başı ise, kendine sahip olmaktır. Zineti, hilim ve edep, şerefi, ilim ve verâdır. Süsü ise şunlardır: Namaza devam, ana ba­baya iyilik, sıla-i rahim, iyiliği yaymak, komşuyu korumak, kibiri terketmek, cemaata sarılmak, vakarlı olmak, gözü haramlardan alıkoymak, yumuşak sözlü olup İslâm'ı yaymaktır. En akıllı fetâ'lar, Allah'ın emir ve nehiylerini anlayan, doğru sözlü, sevimli, dürüst, güler yüzlü, hoş geçinen, geveze olmayan, sır tutan, ayıpla­rı örten, emanete riâyet eden, hıyaneti terkeden, ahde vefa göste­ren, meclislerde sözü anlamadan konuşmaktan sakınan, mütevâzi olan, büyüklere ikram edip küçüklere yumuşak davranan, müslü-manlara rahmet ve şefkatle muamele eden, belâlara sabreden, bol­lukta şükreden kimselerdir. Fütüvvetin kemâli Allah korkusudur. Bir insanda bu hasletlerin tamamı bulununca, o gerçek mânâda bir fetâ olur" demiştir.

İbnu'l-Medînî diyor ki: "Eğer ona medhiyeler yağdırmak için, bir meclis oluştursak, yine de faziletlerini kemâliyle dile getirmek­ten âciz kalırız"

İmam Ahmed b. Hanbel h. 241'de Rebîu'l-evvel ayının 12. ge­cesi, Cuma günü, Bağdad'da vefat etmiştir. Cenaze namazına bü­yük bir kalabalık iştirak etmiştir. Abdulvahhâb el-Varrâk'm haber verdiğine göre; ne Câhiliye ve ne de İslâmî dönemde bir benzeri işi­tilmemiş, cenazesine yaklaşık bir milyon erkeğin, altıyüz bin de kadının katıldığı söylenmiştir. Bu sayının toplam bir buçuk milyon olduğu da söylenmiştir. Oğlu Abdullah'ın söylediğine göre "Bid'at ehline cenaze günü kimin haklı olduğu ortaya çıkar" denilmiş. Ve o gün de, yahudi, hıristiyan ve mecûsîlerden toplam yirmibin kişi müslüman olmuştur.

es-Sarsarî ise bir beytinde şöyle diyor:

Cenazesini gördükleri vakit, her sapık fırkadan yirmi bin kişi müslüman oldu.

Cenaze namazını bir milyon altıyüz binden daha kalabalık bir muvahhidler topluluğu kıldı.

Abdurrahman b. Kasım[1]

 

Bismillâhirrahmanırrahım

 

1. Ebû Hûreyre (ra) Hz. Peygamberden şu rivayette bulun­muştur: Her kim, sabah ya da akşam mescide giderse Allah her bir gidişi için ona cennette bir yer hazırlar.[2]

 

2. Abdullah (ra), Resûlullah'm (sav) huzurunda, uykuda kalıp sabah namazına (kalkamayan) birisinden söz edildiğini,[3] bunun üzerine Hz. Peygamberin (sav) de: İşte bu kimse, şeytanın bir veya iki kulağına bevlettiği kimsedir, dediğini rivayet eder.[4]

 

3. Alkame diyor ki: Hz. Âişe'ye (ra) Resûlullah'm (sav) nasıl namaz kıldığını sordum, bana: " Resûlullah'm (sav) gücünün yetti­ğine hanginizin gücü yeter, onun ameli düzenli ve sürekli idi," di­ye karşılık verdi.[5]

 

4. Hz. Âişe (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) secde ve rükûlarmda sık sık, Allahım! Rabbimiz! Ne kadar da yücesin Al-lahım! Hoşnudluğunla beni bağışla! derdi. Bunu yaparken de Kur'ân'ın: Rabbini hamd ile teşbih et, Onun bağışlamasını iste, şüphesiz ki, tevbeleri çok kabul edendir. (en-Nasr, 110/3) âyetini te'vîl ederek yapardı."[6]

 

5. Hz. Âişe (ra) şöyle buyurmuştur: "Resûlullah (sav) bir yahu-diden veresiye yiyecek satın almış, rehin olarak da karşılığında zırhını bırakmıştır."[7]

 

6. Ebû Abdullah el-Cedelî diyor ki: Hz. Âişe'ye (ra) Resûlul­lah'm ehline karşı tutum ve davranışının nasıl olduğunu sordum. Şöyle karşılık verdi: "O, insanlar içerisinde ahlâkı en güzel olandı. Çirkin ve kaba ifadeler kullanmazdı. Çarşı ve pazarlarda münaka­şaya girip, bağırıp, çağırmaz, kötülüğe, kötülükle mukabelede bu­lunmaz,af ve hoşgörüyü tercih ederdi."[8]

 

7. Hişâm b. Urve bir şahıstan naklen diyor ki: Hz. Âişe'ye (ra) Resûlullah'ın (sav) ev içerisinde nelerle meşgul olduğunu sordum: "Elbise yamamak, ayakkabı tamir etmek ve buna benzer işlerle meşgul olurdu." cevabını verdi. [9]

 

8. el-Esved diyor ki: Hz Âişe'ye (ra) Resûlullah'ın s. evde bu­lunduğu zamanlarda nelerle meşgul olduğunu sordum: "Hanımla­rına ev işlerinde yardım eder; namaz vakti geldiğinde de mescide çıkar ve namaz kılardı" karşılığım verdi.

 

9. Hz. Âişe şöyle r. demiştir: "Resûlullah (sav) vefatından son­raya (miras olarak) ne para, ne pul, ne koyun ve ne de deve bırak­mıştır. Hiçbir vasiyette de bulunmamıştır."[10]

 

10. İbn Abbas (ra.) şöyle demiştir: "Resûlullah vefat ettiğinde, geriye ne para, ne pul, ne de köle bırakmıştır.. (Yalnızca) üç ölçek yiyecek karşılığında, bir yahudiye rehin olarak verdiği zırhı kal­mıştır."

 

11. Ebû Hureyre (ra.) diyor ki: "Resûlullah (sav) katiyyen her­hangi bir yiyeceği kınamaz; canı istediği takdirde yer, istemezse geri çekilirdi." [11]

 

12. Câbir b. Abdullah (ra.) diyor ki: "Resûlullah (s.) kendisin­den istenilen hiçbir şeye karşılık,asla 'Hayır, olmaz' cevabım ver­memiştir."

 

13. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) bir gün şöyle buyurdular: "Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin olsun ki, Muhammed'in hane halkı, asla ne bir ölçek tahıl ve ne de hur­ma ile akşamlamışlardır. O vakit Resûlullah'm dokuz odası ve do­kuz tane de eşi vardı."[12]

 

14. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav)'ın asla her­hangi bir yemeği kınadığını görmedim. İştahı varsa yer yoksa su­sardı."[13]

 

15. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav)'ı bir yahudi, arpa ekmeği ve biraz bozulmaya yüztutmuş et bulunan bir yemeğe davet etmiş, o da bu davete icabet etmişti."

 

16. Bistâm b. Müslim diyor ki: "Muâviye b. Kurre'nin şöyle de­diğine şahit oldum: "Babam bana: [14] 'Resûlullah (sav) ile pek çok de­fa umre yolculuğunda bulundum. Yanımızda iki kara yiyecekten başka birşey bulunmazdı. Sen bu iki kara şeyin ne olduğunu bili­yor musun?' diye sordu. 'Hayır' cevabım verdim. Bana: 'Onlar hur­ma ve sudur' dedi."[15]

 

17. Hz. Âişe r. Resûlullah (sav)'ı kastederek diyor ki: "Ah! Ba­bam ona feda olsun, bir defa dahi karnını buğday ekmeği ile doyur­madan bu dünyadan çekti gitti.[16]

 

18. Hz. Âişe (r.) diyor ki: "Allaha yemin olsun ki, aylar geçer de, Muhammed (sav)'in evine ekmek girmediği olurdu." (Râvî soru­yor): "Peki, Ey mü'minlerin anası! Resûlullah (sav) bu müddet zar-finda ne yiyip, içerdi?" Hz. Âişe (r.) -Allah kendilerini hayırla mü­kafatlandırsın.- Ensârdan biraz sütü bulunan komşularımız vardı. Onlar, Resûlullah'a (sav) hediyede bulunurlardı" diyor.[17]

 

19. Atâ b. Rabâh şöyle diyor: "Resûlullah (sav)'m yanma bir zât girdi: (Bu sırada) Resûlullah, bir yastığa yaslanmış oturuyor­du. Önünde de içinde ekmek bulunan bir tabak vardı. Ekmeği ta­baktan alıp yere koydu ve yastıktan beri çekilerek: 'Ben sadece her kul gibi yeyip içen, oturup kalkan bir kulum' buyurdu.[18]

 

20. Ebû Salih diyor ki: "Resûlullah (sav) bir yemeğe davet edil­di. Yemek bittikten sonra, Allah'a hamd etti ve: 'Şu kadar zaman­dan beri karnıma sıcak yemek inmemişti' dedi."

 

21. Cerîr b. Hâzim, Hasan Basrî'nin şöyle dediğine şahit oldu­ğunu söylüyor: "Resûlullah (sav) yemek getirildiği zaman, yere ko­nulmasını söyler, ve 'Ben sadece her kul gibi yiyip içen, oturup kal­kan bir kulum' derdi."                                     

 

22. Yezid b. Abdullah b. Kusayt diyor ki: "(Birgün) Resûlullah (sav)'a badem ezmesi getirilmişti. (Bir kapta) karıştırıl diktan son­ra o 'Bu nedir?' diye sormuş. Kendisine: 'Badem ezmesidir' demiş­ler. Bunun üzerine Resûlullah (sav): 'Onu benden uzaklaştırın. Zi­ra o, gününü gün edenlerin meşrubatıdır' buyurmuştur."[19]

 

23. Muâz b. Cebel (ra), Resûlullah (sav)'ın kendisini Yemen'e (vali olarak) gönderirken, ona: "Konfora dalmaktan sakın. Zira Al­lah'ın (has) kulları lükse göz dikmezler" dediğini haber vermiştir.[20]

 

24.  Bedîl el-Ukaylî, Resûlullah'm gömleğinin kolunun bileğine kadar uzandığım söylemiştir.[21]

 

25.  Ali  b.   Zeyd  diyor  ki:   "Resûlullah  (sav)  Alâ  b.   el-Hadramî'nin sırtında alacalı, yenleri uzun, Bahreyn usulü bir gömlek görmüş. Bunun üzerine bir bıçak getirip parmaklarının hi­zasından gömleğin kollarım kesmiştir."

 

26. İmrân b. Husayn (ra), Resûlullah (sav)'ın şöyle dediğini ri­vayet eder: "Ben, ne al (binite) biner ve ne de kırmızı renkli elbise giyerim. Ve ne de kenarlarına ipek geçirilmiş gömlek giyerim." (Râvîlerden biri olan) Hasen, gömleğinin cebine işaret ederek de­miştir ki: "Bilin ki erkekler kokulu fakat renksiz, kadınları ise, renkli fakat kokusuz kozmetik (tîb) kullanmalıdırlar."[22]

 

27. Amr b. Muhacir diyor ki: "(Halife) Ömer b. Abdülaziz'in halvete çekildiği bir evi vardı. Bu evin içerisinde Resûlullah (sav)'tan geriye kalan, üzerinde dar bir örtü ile topraktan bir sedir; su içmek için bir kap; içerisine öteberi koymak için ağzı kırık bir küp; üzerinde Resûlullah (sav)'m saçının kalıntıları bulunan lifle kaplanmış deriden bir yastık ve Acem işini andıran toza belenmiş bir yaygı bulunurdu. Ömer b. Abdülaziz Kureyş'e hitaben şöyle seslenmiştir: 'Ey Kureyşlüer! İşte Allah Teâlâ'nın size ikramda bu­lunduğu ve sizi şereflendirdiği zâtın mirası. O, gördüğünüz şekilde dünyadan ayrılıp gitmiştir/"

 

28. Ebû Abdurrahman'm söylediğine göre, bir zât Hz. Ali'ye (ra) misafir olmuş ve kendisine yemek hazırlanmıştır. Hz. Fâtıma (ra) "Keşke, Resûlullah (sav)'ı da çağırsak da O da bizimle yemek yese!" demiş ve bunun üzerine onu da çağırmışlardır. Resûlullah (sav) da gelmiş. Daha, kapıdan adımını atar atmaz, evin bir köşe­sinde, üzerinde canlı resmi bulunan perdeye gözü ilişmiş ve derhal geri dönmüştür. Hz. Fâtıma'nm (Hz. Ali'ye) "Yetiş ve (niye girme­diğini) sor" demesi üzerine Resûlullah (sav) Süslü püslü bir eve girmek ne bana ve ne de bir peygambere yakışır" buyurmuştur.[23]

 

29. Ebû Ünıâme, (ra) Resûlullah'm üç defa: "Giyim kuşamda, sade ve gösterişsiz olmak imanın gereğidir, Giyim kuşamda, sade ve gösterişsiz olmak imanın gereğidir, Giyim kuşamda, sade ve gösterişsiz olmak imanın gereğidir" buyurduğunu haber vermiş­tir.[24] Babama: "Bezâze"nin ne olduğunu sordum. "Giyimde sadelik­tir" cevabını verdi.

 

30. Hz. Âişe diyor ki: "Resûlullah (sav) bizlerden birinin elbi­sesi üzerinde (izalesi icap eden) birşey gördüğünde onu ovalayarak temizlerdi." O vakitler, kadınların elbiseleri yünden ma'mûldü.[25]

 

31. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: "Suffe ehlinden yetmiş kadarını, üzerlerinde sadece bir parça elbise olduğu halde namaz kılarlar­ken gördüm. Kimisinin elbisesi dizlerine kadar uzanırken, kimisi­nin ki biraz daha aşağı sarkıyordu. Onlardan biri ruku'a eğildiği vakit, avret mahalli açılır endişesiyle elbisesini tutardı."

 

32. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) ile bir yolcu­luğa çıkmıştık. Kimimiz oruçlu, kimimiz ise oruçsuzdu. Sıcak bir günde bir yerde mola verdik. En fazla gölgelenme imkanına sahip olanlarımız elbisesi olanlardı. Bir kısmımız da eliyle gölge yaparak güneşin sıcağından korunmaya çalışıyordu. Oruç tutanlar takatsiz düştüler. Tutmayanlar kalkıp çadırları kurdu ve develeri suladı-lar. Bunun üzerine Resûlullah (sav): 'Bugün oruç tutmayanlar ecri alıp, götürdüler, buyurdu."[26]

 

33. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), Ben her gün yüz defa Allah (ccj'a tevbe ve istiğfarda bulunuyorum derdi.[27]

 

34. Abdullah b. Mes'ûd (ra)'dan, Resûlullah (sav)'ın şöyle dedi­ği rivayet edilmiştir: Benim için dünya ne ki! Benimle dünyanın misali, sıcak bir yaz gününde, bir ağaç altında gölgelenip de, son­ra bırakıp giden yolcu misali gibidir. [28]

 

35. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah (sav)'ın Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer benim bildiklerimi sizler de bilmiş olsaydınız, az güler çok ağlardınız dediğini rivayet etmiştir.[29]

 

37. Hilâl b. Süveyd Ebû'l-Muallâ, Enes b. Mâlik (ra)'in şöyle dediğine şahit olduğunu söylüyor: "Resûlullah (sav)'a üç tane kuş hediye edilmişti. O da, onlardan birisini, yemesi için hizmetçisine vermişti. Ertesi gün hizmetçi (kendisine verilen kuşu) Resûlullah (sav)'m önüne getirince, Resûlullah ona: Sana hiçbir şeyi, ertesi gün için geri bırakmamanı söylemedim mi? Allah hergünün rızkı­nı vermeye kefildir, demiştir."[30]

 

38. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: Resûlullah (sav) asla, ne hıvan-da (bir çeşit içine yiyecek konulan kap) ve ne de sükürrüce (yine bir çeşit kap)'den yemek yememiştir. Asla kendisine öğütülmüş undan ekmek de hazırlanmamıştır. Ravi diyor ki: Katâde'ye, Ne üzerinde (yiyorlardı)?" diye sordu. "Yere yayılmış sofra üzerinde yi­yorlardı," cevabını verdi.[31]

 

39. Abdullah b. Amr b. el-Âs (ra) diyor ki; Resûlullah (sav): Allah'a teslim olan, ele muhtaç olmayacak kadar rızkı bulunan ve Allah'ın verdiğine kanaat eden kişi, saadete ermiştir buyurmuş­tur.[32]

 

40. Fadâle b. Ubeyd Resûlullah (sav)'m şöyle dediğine şahit ol­duğunu söylüyor: Müjdeler olsun! İslama hidayet edilen, yetecek kadar rızkı bulunan ve kanaatkar olan kimselere.[33]

 

41.  Hasan (ra) diyor ki: "Üzerinde artık yiyecek kaldığı halde asla Resûlullah'm sofrası kaldırılmadı."

 

42. Abdullah b. Ömer (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) elbisem­den (veya tenimden) yapıştı ve Ey Abdullah! Dünyada ya bir ya­bancı veya bir yolcu gibi ol. Ve kendini (daima) kabir ehlinden te­lakki et,  dedi."[34] Mücâhid diyor ki: "Abdullah (ra) bana: 'Ey Mücâhid! Sabaha çıktığın vakit, kendi kendine (acaba) akşama erecek miyim, diye kuruntulanma. Akşama olunca da sabah için aynı şeyi yapma. Ölümden önce hayatını, hastalanmadan evvel de sıhhatini değerlendir...' diye tavsiyede bulundu."

 

43. Muhammed b. Münkedir (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav)'a, Ey Allahm Resulü! Cennet halkı uyku uyuyacaklar mı?' diye sorul­du. Resûlullah (sav) Uyku ölümün kardeşidir. Cennettekiler ise asla Ölmeyeceklerdir, cevabını verdi.[35]

 

44. Hasan (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) asla tek başına et ve ekmekle karnım doyurmamıştır. Ancak cemaatle beraber yemiştir. Mâlik b. Dinar, "Hadiste geçen 'dafâf kelimesini ne mânâya geldi­ğini bilmiyordum. Bir AVâbîye sordum, bana; 'Bu kelime Arapça-dır ve halkın yemek için biraraya gelip yemek yemelerini ifade eder,' diye karşılık verdi, diyor."

 

45. Mesrûk diyor ki: Resûlullah (sav), (Malından) infak et ey Bilâl! Ve Arşın Sahibinin onu azaltacağı endişesine kapılma, bu­yurmuştur.[36]

 

46. İkrime diyor ki: "Hz. Ebû Bekir, Resûlullah'a (sav) 'Yaşlan­dınız ey Allah'ın Resulü' deyince, Resûlullah (sav) ona Beni Hûd, Vakıa, Amme ve Tekvîr sûreleri ihtiyarlattı, cevabım vermiştir."[37]

 

47. Salim b. Abdullah (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): ıAlla-hıml Bana, ağlayan dişler ateşe, gözyaşları kana dönmeden önce, devamlı senin haşyetinden heder olan göz ihsan et' diye dua eder­di."[38]

 

48. Cafer b. Süleyman, Sâbit'in (ra) şöyle dediğine şahit oldu­ğunu haber veriyor: "Resûlullah (sav) yakınlarının başına bir sı­kıntı geldiği zaman, onlara: Namaz kılın! namaz kılın! (veya) dua edin' diye seslenirdi."[39]

 

49. Abdullah b. Ömer (ra) Resûlullah (sav)'m dualarında: aAl-lahım! Bir yavru nasıl korunursa, senden, beni öylece korumanı is-tiyorum" diye yakarışta bulunduğunu söylüyor.[40]

 

50. Ebû Hureyre diyor ki: "Resûlullah (sav) Dünya hayatında zühd insanın kalb ve bedenini rahatlatır, dünyada tamah ise gam ve kederi çoğaltır, buyurmuştur."[41]

 

51. Abdullah b. Amr (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): 'Bu üm­metin evveli, zühd ve yakın ile kurtuluşa ermiştir. Sonu ise cimri­lik ve kuru ümit yüzünden helak olacaktır' buyurmuştur."[42]

 

52. el-Hakem'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav): Ki­şi, ibadetlerinden taviz verdikçe, Allah da onu kuruntu hastalığına mübtelâ kılar" buyurmuştur.[43]

 

53. Hasen (ra) diyor ki: "Bir zat, Resûlullah (sav)'a gelmiş ve İmanın gereği olan işlerden hangisi daha faziletlidir,' diye sormuş. O da: Sabretmek ve hoşgörülü olmak cevabını vermiştir."[44]

 

54. Sa'd b. Mâlik 'Resûlullah (sav)'ın "Rızkın en hayırlısı (kişi­ye) yeteni, zikrin en hayırlısı ise, gizli olanıdır" dediğini haber vermıştır.[45]

 

55. Ebû Ümâme (ra) diyor ki: Resûlullah (sav), Allah Teâ-lâ'nın şöyle dediğim haber vermiştir: "Katımda dostlarımın kendi­sine en fazla gıpta edileni, Rabbine ibadetini en güzel bir şekilde yerine getiren, namaza düşkün, mal ve çocuktan nasibini fazla alamamış olan mü'min kulumdur. O, aynı zamanda halk içerisin­de parmakla gösterilecek kadar sivrilmemiştir de, Ölümü kendisine yakınlaştırılmıştır. Geriye bıraktığı malı ve öldükten sonra arka­sından ağlayanları da oldukça azdır."[46]

 

56. Mahmud b. Lebîd, Resûlullah (sav)'m: "Azız ve Celîl olan Allah Teâlâ, sevdiği kulunu dünyadan, sizin kendisinden endişe ettiğiniz hastalarınızı (onlara dokunacak) yiyecek ve içeceklerden koruduğunuz gibi korur" dediğini haber vermiştir.[47]

 

57. Katâde b. Nu'man, Resûlullah (sav)'ın: "Nasıl ki sizden bi­riniz hastasını sudan alıkorsa, (işte öylece) Allah Teâlâ da, bir ku­lunu sevdiği vakit, onu dünyadan alıkor" dediğini haber vermiş­tir.[48]

 

58. Şu'be, Katâde'den, Mutarrifin babasından (Abdullah b. eş-Şihhîr) naklettiği şu sözü işittiğini haber veriyor: "Resûlullah (sav)'m yanına geldim. O: 'Çokluğunuzla böbürlenmek sizi oyaladı diyordu. Ve: 'Ademoğlu, malım malım diyor; malından sana ne ki? Ancak yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin ve bir de sadaka olarak verip geçtiğin senin içindir' dedi.[49]

 

59. Ebû Abdurrahman el-Hubelî, Abdullah b. Amr (ra)'dan şu­nu işittiğini haber veriyor: "(Sahabeden) bir zât, 'Biz muhacirlerin fakirlerinden değil miyiz?' diye sormuş. O da 'Koynuna girdiğin bir eşin var mı?' diye karşılık vermiş. Adam: 'Evet, var' cevabını ver­miş. 'Barındığın bir evin var mı?' demiş. Adam yine 'Evet' cevabını vermiş. Bunun üzerine Abdullah: (o takdirde sen muhacirlerin fa­kirlerinden değilsin' demiştir".

 

60. Abdurabbih b. Saîd el-Medenî şöyle diyor: "Resûlullah (sav) Osman b. Maz'ûn ölüm halinde iken onun yanma girmiş, öp­mek için eğilmiş. Bir yandan da, 'Allah sana rahmet etsin ey Os­man! Ne sen dünyadan birşeyler koparabildin ne de dünya sen­den', diye sesleniyormuş."[50]

 

61. Mus'ab b. Sa'd (ra), Resûlullah (sav)'m: "Dünyadan sakı­nın, zira o, latif ve haz vericidir" dediğini haber vermiştir.[51]

 

62. Ukbe b. Amir diyor ki: Resûlullah (sav) Bütün isyanlarına rağmen, Allah Teâlâ'nın bir kula istediklerini verdiğini görürsen bil ki bu, bir istidraçtır (yani Allah'ın onu yavaş yavaş azaba sev-ketmesidir)" buyurmuştur. [52]Resûlullah (sav) daha sonra Allah Te-âlâ'nın şu âyetini okumuştur: "Kendilerine hatırlatılanı unuttuk­larında, onlara herşeyin kapısını açtık. Kendilerine verilene sevi­nince, ansızın onları yakaladık ve umutsuz kalıverdiler.[53]

 

63. Abdullah (b. Mes'ûd) (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) (bir gün) hasır üzerinde uyumuş ve hasır böğrüne iz yapmıştı. Bunun üzerine biz de kendisine: 'Ey Allanın Resulü! Müsaade buyursanız da altınıza bundan daha kaba birşey sersek' dedik. Bize şöyle ce­vap verdi: "Dünyadan bana ne ki? Benimle dünyanın misali, bir yaz günü yolculuk yapıp da, bir ağaç altında uyuyan, sonra da bı­rakıp yoluna devam eden kimsenin misali gibidir." [54]

 

64. Hasan (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): 'Kul üç şeyden dola­yı sorguya çekilmez. Bunlar, içerisinde (başını sokacak kadar ba­rındığı) evi, belini doğrultacak kadar yiyeceği ve üzerine giydiği el-bisesidir'buyanmıştu.r."[55]

 

65. Hâlid el-Vâsıtî, Beyân'm şöyle dediğini nakletmiş tir: "Duy­duğuma göre Tevrat'ta: 'Ey Âdemoğlu! Başını sokacak bir ev, üstü­nü örtecek bir hırka ve bir parça ekmek sana yeter' şeklinde yazı-lıymış."

 

66. Salim b. Ebû'1-Ca'd diyor ki: "Resûlullah (sav): 'Ümmetim­den öyleleri vardır ki, birinizin kapısına gelse de bir dinar istese vermezsiniz. Bir dirhem istese yine vermezsiniz. Bir kuruş istese onu da vermezsiniz. Fakat o Allah'tan cennetini isteyecek olsa der­hal verir. Şayet dünyayı isteyecek olsa onu vermez. Dünyayı ona vermemesi o zâtı hakir gördüğünden dolayı değildir. Öyleleri, eski elbise giyerler. Kimse de onlara iltifat etmez. Ama, (bir konuda) Al­lah'a yemin edecek olsa, Allah onu doğru çıkarttırır' buyurmuş­tur."[56]

 

67. Muhârib b. Disar diyor ki: "Resûlullah (sav): 'Ümmetim içerisinde elbisesi olmadığından mescide veya namazgaha geleme­yecek durumda olanlar vardır. îmanları onları halka el açıp dilen­mekten akkor. Üveys el-Kârânî ile Furat b. Hayyan el-İclî onlar­dandır' buyurmuştur."[57]

 

68. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) Size cennet ehlini haber vereyim mi? Onlar, üzerinde eski püskü elbise bulu­nan zayıf ve düşkün kimselerdir. Şayet (bir konuda) Allah'a yemin edecek olsalar, Allah onları doğru çıkartır,[58]'

 

69. Ebû'l-Cevzâ, İbn Abbâs'dan naklen: "Resûlullah (sav): 'Si­ze cennet ve cehennem ehlini söylüyeyim mi? Cennet ehli, güzel sö­ze kulak veren; cehennem ehli ise kötü söze kulak veren kimsedir' buyurduğunu haber vermiştir."[59]

 

70. Hz. Ali (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) Fâtıma (ra)'ya çeyiz olarak, bir elbise, bir kırba ve içi lifle doldurulmuş deriden bir yas­tık vermiştir."

 

71. Hasan (ra), Resûlullah'm yatağının abaye'den, yastığının ise lif ile doldurulmuş yamalı bir yastıktan ibaret olduğunu söylüyor.[60]

 

72. İbn Abbas (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) bir gün hasır üzerinde uzanmış yatıyordu. Yanma Ömer b. Hattâb (ra) girdi. Hasır, Resûlullah (sav)'m böğründe iz yapmıştı. Ömer (ra) bunu görünce: 'Ey Allah'ın Resulü! Bundan biraz daha kaba bir yatak edinseniz' dedi. Resûlullah da (sav): 'Dünyadan bana ne ki? Be-_ nimle dünyanın misali, ancak bir yaz gününde yolculuk yapan, bir ağaç altında gündüzün bir saatinde gölgelenip, sonra da bırakıp yoluna devam eden kimsenin misali gibidir' karşılığını verdi.[61]

 

73. Abdullah b. Şeddâd, hadisi Resûlullah'a (sav) isnâd ederek şöyle diyor: "Kim ki yünden elbise giyinir, koyun edinir, merkebe biner, köle veya kalender kimselerin davetine icabette bulursa, işte ona kibirle ilgili bir muamele yapılmaz."

 

74. Hasan (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) hanimi arının kıya­fetleri ile namaz kılardı. Onların kıyafetleri ise, o vakitler yünden mamul idi. Üzerlerinde de yine yünden işlenmiş nakışları vardı. Fiyatları ise altı-yedi dirhem civarında idi."[62]

 

75. Hz. Âişe (ra) diyor ki: "Resûlullah'a (sav) (yatması için) iki yatak serdim, yalnızca birinde yatmayı tercih etti."

 

76. Hz. Âişe (ra) diyor ki: "Ensardan bir kadın yanıma gelmiş­ti. Resûlullah (sav)'m yatağının katlanmış örtüden ibaret olduğu­nu görünce, doğru çıkıp evine gitti ve içi yünle doldurulmuş bir ya­tak alıp getirdi. Resûlullah (sav) geldiği vakit 'Bu nedir?' diye sor­du. Ben de 'Ensardan falanca kadın yanıma gelmişti. Senin yatağı­nı gördü ve bunun üzerine bunu gönderdi' dedim. Bana Onu geri yolla' dedi. Ben ise yollamadım, çünkü böyle bir yatağın evimde bulunması hoşuma gidiyordu. Resûlullah ısrarla bana, üç sefer onu geri vermemi söyledi ve: 'Ey Âişe! Allah'a yemin ederim ki, şayet istesem Allah altın ve gümüş dağlarını benimle yürütür' de­di. Bunun üzerine ben de yatağı gerisin geriye yolladım."[63]

 

77. Avf b. Haris b. Tufeyl, Hz. Âişe'nin kendisine Resûlullah (sav)'ın şu sözünü haber verdiğini söylüyor: "Ey Aişe! (aman ha!) Günahları küçük gösteren şeylerden sakın, çünkü onlar için Allah tarafından bir talip vardır.[64]

 

78. Muhammed b. Münkedir diyor ki: "Câbir b. Abdullah son nefesini verirken yanma girdim ve ona: 'Resûlullah'a (sav) benden selam söyle' dedim."

 

79. Abdullah b. Mes'ûd (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): "Aman ha! Günahları küçük gösteren şeylerden sakının. Çünkü onlar bir kişide birikir birikir ve nihayet onu helak eder" dedi. Ve bunu bir misalle açıkladı: 'Bu, çölde konaklamış bir grup kimsenin hazırla­dıklarını ortaya koyduktan sonra, her bir adamın gidip, birer odun parçası getirmelerinden ve hepsini bir küme halinde yığma­larından sonra, ateşi tutuşturup içine attıklarını yakmalarına benzer' dedi."[65]

 

80. Ebû Hüreyre (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): 'Sizden biri­niz nereye varacağını bilmediği bir laf eder ve bu yüzden yetmiş se­ne ateşe düşer' dedi."[66]

 

81. Bilâl b. Haris el-Müzenî diyor ki: "Resûlullah (sav): 'Bir adam vardır ki, Allah'ın hoşnut olacağı bir laf eder. Fakat lafzın değerini de takdir edip bilemez. Ancak Allah Teâlâ, bu sözü yüzün­den kendisine kavuşuncaya kadar o adamdan hoşnud ve razı ol­duğunu kaydeder. Bir adam da vardır ki, Allah'ın gazabını celbe-decek bir laf eder, sözün mahiyetini de idrak edemez. Bu laf yüzün­den Allah Teâlâ kıyamete kadar ona buğzeder' demiştir. Alkame: 'Bilal b. Haris'in bu hadisi, beni nice sözü söylemekten alıkoymuş­tur' diyor."[67]

 

82. Ukbe b. Âmir (ra), Resûlullah'a (sav): u *Ya Rasulullah! Kurtuluş nedir?' diye sormuş. O da: 'Dilini tut, evine kapan ve gü­nahlarını hatırlayıp ağla (işte kurtuluş bunlardadır)' demiştir.[68]

 

83. Câbir b. Semure (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) sabah na­mazım kıldıktan sonra, güneş doğuncaya kadar namazgahında otururdu."[69]

 

84. Târik b. Şihâb, Süleyman'dan (Selmân-ı Fârisî) naklen di­yor ki: "Bir sinek yüzünden bir adam cennete, bir başkası da ce­henneme girmiştir. Kendisine 'Bu nasıl olur?' dedikleri vakit:

İki adam putları olan ve onlara kurban takdim etmek isteyen hiçbir kimseye müsaade vermeyen bir kavimle karşılaşmışlar. Ka­vim, adamlardan birisine 'Putlarımıza bir kurban takdim et' de­yince onun 'Benim verebilecek hiçbir şeyim yok ki' demesi üzerine 'Bir sinek bile olsa yeter' demişler. Bunun üzerine o da, putlara bir sinek takdim etmiş. Yolunu serbest bırakmışlar. Tabiî adam bu yüzden cehennemi boylamış. Diğer adama yönelip, ona da 'Sen de bir sinek dahi takdim etsen yeterlidir' demiş ler. Fakat o, 'Azîz ve Celîl olan Allah'tan başkasına hiçbir şey kur­ban edemem, karşılığını verince, boynunu vurmuşlar. Ve tabiî o da bu yüzden cennete kavuşmuştur."[70]

 

85. İbn Abbas (ra) Resûlullah'ın (sav): 'Bir rekat dahi olsa ge­ce namazı kılın..,' dediğini haber vermiştir.[71]

 

86. Enes b. Mâlik (ra), Hz. Fâtıma'nın (ra) şöyle dediğini ha­ber veriyor: "Ey Enes! Resûlullah'ın üzerine toprak attınız (onu gömdünüz) da, artık gönlünüz müsterih mi? (Fâtıma sözüne de­vamla) Ey Rabbinin kendisine yaklaştırdığı babam! Ey durağı Fir-devs cenneti olan babam! Ey Cebrail'e ölüm haberini verdiğimiz babanı! (Râvî Ebû Kâmil, burada tereddüt etmiş ve Hz. Fâtıma'nm Ey Cibril'e ölüm haberini kendi veren babam!" demiş olabileceğine de işaret etmiştir) Ey Rabbinin davetine icabet eden babam!' de­miştir."[72]

 

87. Hz. Âişe diyor ki: "Resûlullah (sav)'m sırtında, Yemen işi, kaba ve sert iki tane hırka vardı. Ona 'Ey Allah'ın Resulü! Senin bu elbiselerin hem sert ve hem de kaba, ikisini birden giyiyorsun, üzerinde ağırlık yapıyorlar. Falanca kimse, Şam'dan kumaş getir­miş, ona birisini yollasan da elin bolalınca (parasını vermek üzere) sana ondan iki elbiselik kumaş alsa getirse!' dedim. Resûlullah,ona birisini gönderdi. O da, adama gidip: Allah Resulü beni sana gönderdi, eli bolalınca parasını vermek üzere, senden kendisine iki elbiselik kumaş satmanı istiyor' dedi. Adam *Vallahi Resûlullah iki elbiseliği alıp götürmek veya ücreti hususunda beni oyalamak istiyor' deyince, Resûlullah'm gönderdiği şahıs, doğru Hz. Peygam­berin yanına döndü ve olanları kendisine anlattı.[73]

Bunun üzerine, Resûlullah: Yalan söylemiş.. İyice biliyorlar ki, ben onların Allah'tan en çok korkanıyım ve emanetlere en fazla riayet edeniyim' demiştir."[74]

 

88. Câbir b. Abdullah (ra) Resûlullah (sav)'m şöyle dediğini haber vermiştir: "Isrâîloğullarından rivayette bulunabilirsiniz. Bunda bir mahzur yoktur. Zira, onlarda enteresan hadiseler cere­yan etmiştir.    Daha sonra kendisi bir rivayette bulunmuş ve: Isrâîloğullarından bir grup yola çıktılar ve bir mezarlığa geldiler, (kendi aralarında) 'Önce iki rekat namaz kılsak da sonra, ölümden sormak için Allah'a yalvarıp ölmüş birisini bize dirütivermesini is­tesek, dediler ve öyle yaptılar. Onlar bu vaziyette iken, mezarların birisinden alnı secde izi ile lekelenmiş bir adam başını çıkarıverdi. Onlara yönetip: 'Bre adamlar! Ne istiyorsunuz benden1? Ben yüz se­ne evvel öldüm ve şu ana kadar da hâlâ ölümün harareti üzerim­den gitmiş değildir. Allah'a dua edin de, beni eski halime döndür­sün, dedi' demiştir."

 

89.  Ebû Hureyre (ra), Resûlullah'm (sav): 'Ağız tadını bozan ölümü, çok sık arcm'dediğini haber vermiştir.[75]

 

90. Süfyân diyor ki: "Resûlullah (sav)'m yanında bir adamdan sitayişle söz edildi. Resûlullah: 'Ölümü hatırlama hususunda ne vaziyetteydi?' diye bir soru yöneltti. Orada bulunanların 'Pek fazla hatırlamazdı' demeleri üzerine, o zaman 'Söylediğiniz gibi birisi değilmiş' karşılığını verdi."[76]

 

91. Ebû Zer (ra), "Resûlullah'ın (sav): 'Eğer kendilerine azab edersen şüphesiz onlar, senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Şayet onları bağışlarsan şüphesiz sen, izzet ve hikmet sahibisin.[77] âyetini sabaha kadar tekrarladığım haber veriyor."

 

92. Ebû Salih, "Allah Resûlü'nün (sav) ayaklan şişinceye ka­dar namaz kıldığını, kendisine 'Ey Allah'ın Resulü! Azîz ve Celîl olan Allah, senin gelmiş geçmiş bütün kusurlarını bağışladığı hal­de (niye kendim bu kadar yoruyorsun?)' denildiğinde, onun '(Rab-bine) şükreden bir kul olmayayım mı?' karşılığını verdiğini haber veriyor."[78]

 

93. Ebû Salih diyor ki: "Hz. Âişe ve Ümmü Seleme'ye (ra) hangi amelin Resûlullah (sav)'a daha sevimli olduğunu sordum: 'Az da olsa, devamlı olanı, cevabım verdiler.'"[79]

 

94.  Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Bir hizmetçi, Resûlullah (sav)'ın elini tutsa, Resûlullah (sav) da onunla beraber, ihtiyacını giderivermek için gelse, onun ihtiyacını yerine getirmeden geri dönmezdi."

 

95. Hz. Aişe (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) yanıma geldi, be­raberimde de bir kadın vardı. Kendisine kadının nasıl namaz kıldı­ğından bahsedince Allah Resulü: 'Sus! Yapabildiğiniz kadarıyla meşgul olun. Vallahi siz bitap düşersiniz de, Allah usanmaz. Di­nin (amellerin) Allah'a en fazla sevimli olanı kişinin devamlı ola­rak yaptığıdır' dedi."[80]

 

96. Ebû Müslim el-Havlanî diyor ki: "Dünyada zâhidlik, ne helali haram etmek ve ne de malı melali terketmekledir. Dünyada zâhidlik, ancak Allah'ın elinde olana, kendi elindekinden daha faz­la güvenmen; başına bir felâket geldiği zaman, felaket başında ol­duğu müddetçe, onun ecir ve mükafatına son derece ümitli olman-dır."

 

97. Ömer b. el-Hattâb (ra) Hz. Peygamberin (sav) şöyle dediği­ne şahit olduğunu söylüyor: "Eğer siz Allah'a icabettiği gibi tevek­kül etseydiniz, sabahleyin aç çıkıp, akşama tok dönen kuşların rı-zıklandığı gibi rızıklandırılırdiniz.[81]

 

98. Ebû Hureyre (ra),"Allah Resulünün: "(Maddeten) kendi­nizden aşağı durumda olanlara bakınız. Fevkinizde olanlara göz dikmeyiniz. Çünkü, bu Allah'ın size verdiği nimetlerini hakir gör­menize yol açan bir (davranıştır)" dediğini haber vermiştir."[82]

 

99. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), 'Zenginlik, malın çokluğuyla değildir. Asıl zenginlik, gönül zenginliğidir' de­miştir."[83]

 

100. Hz. Ali (ra) Resûlullah (sav)'ın şöyle dediğini naklediyor: 'Cennette öyle köşkler vardır ki, içerden dışı, dışardan da içi görü­lür/ Bir A'râbî, 'Bunlar kimin içindir ey Allah'ın Resulü?' diye sor­muş. Allahm Resulü de: 'Güzel konuşan, başkalarına ikramda bulunan, oruca devam eden, Allah için herkes uykuda iken, kalkıp namaz kılanlar içindir' cevabını vermiştir.[84]

 

101. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah'tan (sav) şöyle bir rivayette bulunmuştur. "Resûlullah (sav) Biliyormusunuz müflis kimdir1? diye sormuş. Oradakiler: 'Bizde müflis, parası pulu, yiyip içeceği olmayan kimsedir, ey Allah'ın Resulü!' cevabım vermişler. Resûlul­lah (sav): 'Ümmetimden müflis olan kimse, kıyamet günü, nama­zıyla, zekalıyla ve orucuyla gelir. Bunun yanında falanın ırzına sövmüş, filana zina iftirasında bulunmuş, falanın malını yemiş, filana haksızlık edip dövmüştür. Bunlar da getirilir ve oturur. Bundan sonra bütün iyilikleri, kötülüklerine kısas olarak alınır. Eğer hataları tükenmeden iyilikleri biterse, haksızlık ettiği kimse­lerin suçları alınıp, ona yüklenir ve sonra cehenneme fırlatılıp atı­lır' demiştir."[85]

 

102. Ebû'd-Derdâ (ra), Resûlullah (sav)'m şöyle dediğini haber vermiştir: 'Güneşin her doğuşunda iki yanında iki melek, cin ve in­sanlardan başka bütün yeryüzü mahlûkâtının duyacağı şekilde, şöyle seslenirler 'Ey insanlar! Rabbinize koşun. Zira az, ama yeten (rızık), çok olup insanı oyalayandan daha hayırlıdır.' Güneşin, her batışında, da iki yanına iki melek gönderilir ve onlar insan ve cin­lerden başka yeryüzündeki bütün mahlûkâtın işiteceği bir şekilde şöyle seslenirler: Yâ Rabbif înfak edenin malını artır! Cimrilik edenin malını telef et!' derler."[86]

 

103.  Saîd b. Cübeyr (ra): "Allah'a tevekkül etmek imanın özü ve menbaıdır" demiştir.

 

104. Abdullah b. Ebû'l-Huzeyl, bana bir arkadaşım, Resûlul-lah (sav)'m şöyle dediğini haber verdi: Yuh olsun şu altına ve gü­müşe!' Hz. Ömer (ra): 'Ey Allah'ın Resulü! Sen, altına ve gümüşe yuh olsun diyorsun, peki biz ne yapalım? Bize ne emredersin?' Al­lah Resulü: Zikreden bir dil, şükreden bir kalb ve ahiretiniz için size yardımcı olan bir eşiniz olsun' buyurdu."[87]

 

105. Abdullah b. Amr b. el-Âs (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), kafatası büyüklüğünde bir şeye işaret ederek, 'Eğer şunun gibi bir kurşun beşyüz senelik mesafede gökten yere gönderilmiş olsa, gece­den önce yeryüzüne erişir. Şayet bir zincirin tepesinden bırakılmış olsa, köküne ulaşmadan gece ve gündüz kırk sene yol gider' demiş­tir."[88]

 

106. Ebû Saîd el-Hudrî (ra) Resûlullah'ın: "Orada dişleri sırı­tırken ateş yüzlerini yalar."[89] âyetini okuduktan sonra; 'Bu ateşin dağlayıp insanın üst çenesinin başının ortasına kadar daha sonra da alt çenesinden göbeğine kadar kemirmesidir' dediğini haber vermiştir.[90]

 

107. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): 'Cehennem­de) kaynar su, orada bulunanların tepesinden boşaltılır. Kafa tas­larını deler ve karınlarına kadar ulaşır. Karınlarındaki de öğütü­lüp ayaklarından çıkar ve onlar erimiş bir vaziyet alırlar. Daha sonra (yeniden) eski hallerine çevrilirler' demiştir.[91]

 

108. Ebû Ümâme, Hz. Peygamberin, Allah Teâlâmn 'Orada kendisine irinli su içirilecektir [92] âyeti hakkında, "İrinli suya yak­laştırılır, ondan kaçınmak ister; iyice yaklaştırılınca, yüzünü ve kafasının derisini dağlar. Onu içtiği vakitte, bağırsaklarını para­lar ve gerisinden çıkar' dediğini haber vermiştir. Nitekim Allah Teâlâmn 'Bu, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça ede­cek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu hiç? [93]dedi­ğini; başka bir âyette de İmdad dileyecek olsalar, imdadlarına, erimiş maden gibi yüzleri dağlayan bir su île cevap verilir. Ne fena bir içecek.![94] ' buyurduğunu söylemiştir.[95]

 

109. Ebû Hâzim, Sehl b. Sa'd es-Saîdfden Hz. Peygamberin (sav) şu sözünü işittiğini haber veriyor: "Allah yolunda bir sabah veya akşam yürüyüşü, dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdır. Yemin olsun ki, sizden birinizin kırbacının cennetteki yeri dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdır."[96]

 

110. Berâ b. Âzib (ra) "Resûlullah (sav) bize, hastayı ziyaret etmemizi ve cenazenin peşinden gitmemizi emretti" diyor.[97]

 

111. Nuaym b. Hammâd, "Resûlullah'ın (sav) Allah Teâlâmn: T£y Ademoğlu! Günün evvelinde benim için dört rekat namaz kıl, günün sonu için sana garanti vereyim' dediğini haber vermiştir."[98]

 

112. Ebû Hureyre (ra) Resûlullah'm (sav): "Melekler, bir kul namaz kıldığj, yerde abdestini bozmadan oturduğu müddetçe, ona dua ederler ve: 'Allah'ım onu bağışla, ona rahmet et!' diye yakarış­ta bulunurlarlar" dediğini haber vermiştir.[99]

 

113. Ebû Ümâme (ra) Resûlullah'm (sav): "Kim, sırf Allah rı­zası için bir yetimin başını okşarsa, ona elinin değdiği her kıl ade-dince sevap verilir. Kim, de, yetim bir oğlan veya kıza güzel davra­nışta bulunursa (Resûlullah işaret parmağı ile orta parmağını göstererek) işte şu ikisi gibi birbirimize yakın oluruz" buyurduğu­nu haber vermiştir.[100]

 

114. Osman b. Affân (ra) Resûlullah'ın (sav); "Âdemoğlunun başını soktuğu bir ev, karnını doyurduğu kuru bir somun, bedeni­ni örttüğü elbise ve bir de sudan ötesinde bir hakkı yoktur" dediği­ni haber vermiştir. [101]

 

115. Simmâk, Nûman b. Beşîr (ra)'in şöyle dediğine şahit ol­duğunu haber vermiş tir: "Yiyecek ve içeceğin en âlâsını buluyorsu­nuz. Yemin olsun ki, Peygamberinizin karnım doyuracak kuru hurma dahi bulamadığını biliyorum."

 

116. Nu'mân b. Beşîr (ra) şöyle demiştir: "Resûlullah (sav)'ın minberden: Sizi ateşe karşı uyarıyorum?[102] diye tekrarladığım işit­tim. Öyle ki bu esnada sırtındaki elbisenin bir ucu omuzundan aşağı düşmüştü." Nu'man Küfe minberinde "Şayet Resûlullah (sav) benim şu anda bulunduğum yerde olsaydı, bu sözünü bütün çarşı halkına veya Allah'ın dilediği kadar kimselere duyurmaya gayret ederdi" diyor.

 

117. Seleme b. ebî Yezîd, Câbir (ra)'den Resûlullah (sav)'m şu sözünü işittiğini söylüyor: "Ölümü arzulamayın. Zira onun sıkıntı­sı çok şiddetlidir. Kişinin ömrünün uzun olup Allah'a tevbe ve rücû ile nasiplenmesi saadetindendir.[103]

 

118. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah'ın (sav): "Cennette bir kır­baç ya da baston miktarı yer, yer ile gök arasındaki herşeyden da­ha hayırlıdır" dediğim haber vermiştir.[104]

 

119. Abdullah b. Mes'ûd (ra) diyor ki: "Eğer ilim adamları, ilimlerini muhafaza edip, onu ehline tevdi edebilselerdi, devirlerin-deki insanların efendisi olurlardı. Ne var ki onlar, ilmi dünya adamlarına verdiler. Onlar da ilim adamlarını küçük gördüler. Peygamberinizi şöyle derken işittim: 'Kim ki, bütün tasalarını bir tasa yerine koyarsa, Allah ötekilerinde ona kefil olur. Kim de, dün­ya işleri karşısında gam ve kederini çoğaltırsa, Allah, onun hangi dert vadisinde helak olacağına aldırış etmez.[105]

 

120.  Ebû Musa el-Eş'arî (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): 'Al­lah Teâlâ zâlime mühlet tanır, ama bir de yakaladığı zaman, kur­tulması mümkün değildir'[106] demiştir. Sonra da: "Rabbin haksızlık eden memleketlerin halkını) yakaladığında O'nun yakalayışı işte böyle (şiddetli)'dir."[107] âyetini okumuştur."

 

121. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah'ın (sav) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Zorba ve böbürlenen birtakım kimseler küçük karıncalar suretinde getirilirler ve insanlar ayakları ile onları te­pelerler.  Bu, Allah'ın onlara hiçbir değer vermeyişindendir. Nihayet, insanlar arasında hüküm verilip tamamlanır. Sonra bu kimseler, Nâru'l-enyâr'a (Ateşlerin ateşine) götürülürler." 'Resûlul-lah'a (sav) Nâru'l-enyâr nedir, ey Allah'ın Resulü?' diye sorulunca O, 'cehennem halkının sıkılıp suyunun çıkarıldığı yerdir' cevabını vermiştir.[108]

 

122. Enes b. Mâlik'in (ra) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav), ashabı ile beraber bir oğlak leşinin yanından geçmişler. As­habına dönüp: 'Görüyor musunuz? Bunun, sahiplerinin yanında hiçbir değeri yoktur, değil miV diye sormuş. Ashab: 'Evet, ey Al­lah'ın Resulü!' karşılığım vermişler. Bunun üzerine Resûlullah: 'Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin ederim ki, dünyanın Allah'ın yanında, sahipleri bu oğlağı terkedip attıkları vakit, oğla­ğın onların yanındaki kadar bile değeri yoktur' demiştir.[109]

 

123. Muhammed b. Yezîd b. Huneys şöyle demiştir: "Ziyaret için yanına girdiğimizde Süfyân es-Sevrî'nin, Saîd b. Hassan el-Mahzûmî'ye, 'Bana bildirmiş olduğun hadis neydi?' dediğini işit­tim. O da buna cevaben şöyle dedi: 'Bana Ümnıü Salih, Safiyye binti Şeybe'den, o da Resûlullah'ın (sav) eşi Ümmü Habîbe (ra)'den şöyle dediğini haber vermiştir: ''İnsanoğlunun Allah'ı zikretmesi, iyiliği emretmesi ve kötülükten sakındırmasından başka her sözü aleyhinedir."[110] Bunun üzerine bir adam Süfyân es-Sevrî'ye, (Bu ne kadar ağır bir söz' diyecek olmuş. Süfyân, (Bu ne ki? Allah Teâlâ: "Onların fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yoktur. Ancak bir sa­daka, yahut bir iyilik, yahut da insanların arasını düzeltmeyi iste-ye(nin fısıldaşması) müstesna.[111].. buyurmuştur. Başka bir âyette ise: "Hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.."[112] demiştir. Bir diğe­rinde ise "Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat et­mezler..[113]" buyurmuştur. Diğer bir âyette de, O gün, Rahmân'ın izin verdiğinin ve sözünden hoşlandığının dışındakilere şefaat fay­da vermez.[114] buyurmuştur,' demiştir. Süfyân diyor ki: İşte bu Cebrail'in (as) getirdiği, Rahmân'ın sözüdür.'

 

124. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki; "Resûlullah (sav) insanlar içinde çocuklara karşı en merhametli olanıydı. Medine'nin kenar mahallesinde, sütanneye verilmiş bir oğlu vardı. Çocuğu emziren kadın (veya kocası) demirci (ya da umumî mânâda) sanatkârdı. Resûlullah ile beraber onu görmeye giderdik. O vakit ev güzel ko­kularla tütsülenmiş olurdu. Resûlullah (sav) yavruyu koklar, Öper ve sonra geri dönerdi."

 

125. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: Resûlullah (sav): "Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra kılınan en faziletli namaz ise gece kılı­nan namazdır." buyurmuştur.[115]

 

126. Ebû Hureyre (ra) Resûlullah (sav)'tan şöyle rivayette bu­lunmuştur: "Allah'ın evlerinden birinde O'nun kitabını öğrenmek ve tedris etmek için bir araya gelen her topluluğu Allah'ın melekle­ri kuşatır ve Allah'ın rahmeti onları sarar. Allah da katındakilere onlardan söz eder. İlim talebi için yola koyulan herkese, Allah cen­netin yolunu kolaylaştırır.[116]

(Abdullah) dedi ki: Babam (yani Ahmed b. Hanbel) şöyle dedi: "Bir ihtiyacı için yola çıkacak olan annemi uğurlayacaktım. Kâdisiye'de (boş) bir hevdeç göremedim; insanların hepsi binekler üzerinde idi."

 

127. Süiyân es-Sevrî diyor ki: "'Hevdeç/ âdeti, ilk defa Haccâc zamanında başladı. Babam dedi ki; 'Annemi, hacca uğurlayacak­tım. Kadîsiye'de bir tek hevdeç göremedim. İnsanların hepsi binek üzerindeydi.' Süfyân diyor ki; '(O vakitler) iyilerin haccı, binek üze­rinde yapılandır,' denilirdi."

 

128. Hz. Âişe r. diyor ki: "Resûlullah'ın (sav) küçük dilini gö­rebileceğim kadar, alabildiğine güldüğüne hiç rastlamadım. O, sa­dece gülümsemekle yetinirdi. Hava kapalı, ya da rüzgârlı olduğu vakit (bu durumdan hoşlanmadığı) yüzünden anlaşılırdı. (Bir gün) ona dedim ki: 'Ey Allah'ın Resulü! İnsanlar, gökte bulut gördükleri zaman, yağmur yağacak umudu ile seviniyorlarken, sana bakıyo­rum, bulut gördüğün vakit bu durumdan hoşlanmadığın hemen yüzünden anlaşılıveriyor, neden?' Resûlullah, Ey Âişe! O bulutta, bir kavmin azaba duçar- edildiği azab fırtınasının bulunmadığını bana kim garanti edebilir1? Unutma, bir kavim de azabı (kara bu­lutları) görmüş /İşte geliyor, bize yağmur yağdıracak' demişlerdi,' karşılığını verdi."[117]

 

129. Enes b. Mâlik (ra), Resûlullah (sav)'m şöyle dediğini ha­ber vermiştir: Kıyamet gününde, dünyanın en müreffeh insanı ge­tirilir ve Allah Teâlâ; 'Şunu bir kere ateşe daldırın,3 der ve tek bir sefer ateşe sokulup çıkartılır. Sonra getirilir ve Allah Teâlâ, 'Ey Ademoğlu! Hiç nimete erdin mi? Hiç iyi gün gördün mü? Hiç se­vindin mi?' diye sorar. O, 'Şanına yemin olsun ki, hayır, görme­dim/ der. Sonra Allah Teâlâ; 'Atın bunu cehenneme' buyurur. Ar­kasından dünya hayatında en fazla sıkıntıya duçar olan getirilir. Allah Teâlâ onun için de; 'Onu bir sefer cennete sokup çıkartın'der. Ve oraya yalnızca bir tek sefer sokulup çıkartılır ve getirilir. Ona denir ki: 'Ey Ademoğlu! Hiç hoşlanmadığın birşey görmüş müy-dünV O, 'Şanına yemin olsun ki hayır, daha önce asla beğenmedi­ğim bir durumla karşılaşmamıştım,' der.[118]

 

130. Ömer b. el-Hattâb (ra) Resûlullah'a (sav) gelerek, wEy Al­lah'ın Resulü! Sen değil miydin bana, 'Senin için en hayırlı olan şey, asla hiç kimseden birşey istememendir' diyen?" dedi. Resûlul­lah, 'Bu yalnızca insanlardan istemekle ilgilidir. Ama, Allah'ın, is­temeye gerek kalmadan sana verdiği, O'nun sana nasib ettiği, rızik (bunun dışındadır)' cevabım verdi.[119]

 

131. Üsâme b. Zeyd (ra), Resûlulah'ın (sav) şöyle dediğini ha­ber vermiştir: "Cennete bir göz attım. Bir de baktım ki, çoğunluğu­nu fakir fukara oluşturuyor. Cehenneme bir göz attım baktım ki, ekserisi kadınlar. Zevkü sefa sahipleri hep bir yere hapsolunmuş-lar. Kafirlerin ise cehenneme atılmaları emrolunmuş, oraya götü-rülüyorlardı.[120]

 

132. Enes b. Mâlik (ra) şöyle demiştir: "Resûlullah (sav) öl­mek üzere olan bir gencin yanma girdi ve ona: 'Kendini nasıl bu­luyorsun?' diye sordu. Genç de 'Bir yandan günahlarımdan korku­yorum, diğer yandan da Allah'ın affedeceğini umuyorum' cevabını verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sav): 'Ümid ve korkunun kalbin­de birleştiği bu gibi anlarda Allah Teâlâ, o kulunu umduğuna na­il, korktuğundan emin kılar' buyurdu.[121]

 

133. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Bir adam, Resûlullah'a (sav) geldi ve 'Yolculuğa çıkmak istiyorum ey Allah'ın Resulü! Bana du­ada bulunur musun?' dedi. Resûlullah da (sav) 'Allah senin takva­nı artırsın' buyurdu. Adam 'biraz daha ya Resûlallah' dedi. Resû­lullah, 'Allah günahlarını bağışlasın' buyurdu. Adam 'Anam ba­bam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü, biraz daha' dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sav): 'Her nerede olursan ol, Allah hayır işleri­ni sana kolay kılsın' buyurdu.[122]

 

134. Enes b. Mâlik (ra), Resûlullah'ın (sav) 'Nice üstü başı to­za belenmiş, kendisine iltifat edilmeyen, yırtık-pırtık elbiseli kim­seler vardır ki, bir konuda Allah'a yemin edecek olsalar, Allah on­ları doğru çıkartır. Berâ b. Ma'rûr (ra) onlardandır' dediğini haber vermiştir.[123]

 

135. Câbir b. Semure (ra) diyor ki: "Sanki Resûlullah (sav)'ın iki parmağını görür gibi oluyorum. Resûlullah işaret parmağı ile yanmdakini beraber uzatarak, 'Benim gönderilmemle kıyametin arası şu kadardır' diyordu."[124]

 

136. Ebû Burde (ra) diyor ki; "Hz Âişe bize, Yemen işi belden aşağı sarılan kaba bir örtü ile 'mülebbede' de dediğimiz bir elbise çıkarıp gösterdi ve 'İşte Allah Resulü bu iki elbise içerisinde ruhu­nu teslim etmiştir'" dedi.

 

137. Talha b. Amr el-Basrî (ra) diyor ki: "Medine'ye geldiğim­de, orada hiçbir yakınım yoktu. Bize iki günde bir hurma veriliyor­du. (Bir gün) Resûlullah (sav) bize namaz kıldırdı. Daha namaz bi­ter bitmez arkadan birisi yüksek sesle: 'Ey Allah'ın Resulü! Hurma karınlarımızı yakıp kavurdu, keten elbiselerimiz paramparça oldu (ne olacak bizim halimiz)' diye bağırdı.

Bunun üzerine Resûlullah (sav) bir hutbe irad ederek, Allah'a hamd ve senadan sonra: 'Vallahi, eğer sizin için et ve ekmek bul­muş olsaydım sizleri mutlaka doyururdum. Öyle bir zamana erişe­ceksiniz ki, sizden birinize, sabah akşam kap kap yemekler taşına­cak ve Kabe'nin örtüsü gibi elbiseler giyeceksiniz' dedi. 'Ey Allanın Resulü! O gün mü bizim için daha hayırlı olacak, yoksa bugün mü daha hayırlıdır?' diye sordukları vakit Resûlullah, 'Siz bugün o günkinden daha hayırlısınız. Siz bugün, o günkinden daha hayır­lısınız, o gün, birbirinizin boynunu vuracaksınız' cevabını verdi.[125]

 

138. Ebû Salih, 'Karışımı tesnîm'dendir'[126] (âyeti hakkında) "O, cennet ehlinin içecekleri arasında en kıymetli olandır. Onu (saf olarak) sadece Allah'a yakın olanlar içecektir. İnsanlar ise, karışık olarak içeceklerdir" demiştir.

 

139. Enes b. Mâlik (ra)'in haber verdiğine göre, R;esûlullah onu, eli genişleyince parasını ödemek üzere veresiye alışverişte bu­lunması için bir yahudiye göndermiş ve yahudi de, 'Hiç Muham-med'in elinin genişlediği görülmüş mü?' demiş. Bunun üzerine Enes (ra) Resûlullah (sav)'m yanma gelip durumu haber vermiş. Resûlullah da üç kere Yalan söylemiş o yahudi' diye tekrarladık­tan sonra yine üç sefer 'Ben alışveriş yapanların en hayırhsıyım. Bir kimsenin çeşitli yamalıklardan oluşan bir elbise giymesi, ken­disinin olmayan bir şeyi emanetine almasından daha hayırlıdır' demiştir.[127]

 

140. Sevbân (ra) diyor ki: 'Altın ve gümüşü yığıp ta onları Al­lah yolunda harcamayanlara hemen acıklı bir azabı müjdele[128] âye­ti nazil olduğu sırada, biz Resûlullah ile beraber bir seferde bulu­nuyorduk. Resûlullah'm ashabından bir kısmı, 'Altın ve gümüş hakkında, Allah'ın ne inzal ettiğini biliyoruz.

Keşke bizim için hangi mal daha hayırlıdır bilsek de ondan edin-sek dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sav): 'En faziletlisi, Allah'ı çok zikreden bir dil, ona şükreden bir kalp ve kişiye imanında yar­dımcı olan mü'mine bir kadındır' dedi."[129]

 

141. Atâ b. Yesâr'dan rivayet edildiğine göre," Resûlullah (sav) Muâz b. Cebel'i (ra) Yemen'e göndermiş. O da 'Ey Allah'ın Resulü! Bana ne tavsiye edersiniz?' diye sormuştu. Resûlullah da, 'Gücün yettiği kadar Allah'tan kork. Her nerede olursan ol, Allah'ı hatırla. Bir kötülük işlediğin zaman, hemen ardından teube et. Gizli günahlarına gizli, âşîkar olanlarına da açıktan teube et' tav­siyesinde bulundu."[130]

 

142. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), 'Hiçbir top­luluk yoktur ki, bir araya gelip Allah'ı anmaz, Resulüne salât ve selâmda bulunmazlarsa, her ne kadar sevaplarının gereği cennete girseler bile, kıyamet gününde bir pişmanlık duyarlar' buyurmuş­tur."[131]

 

143. Ebû Zer (ra) diyor ki: *"Ey Allah'ın Resulü! Bana birşey-ler öğütle' dedim. O da, 'Bir fenalık işlediğin zaman hemen ardın­dan, onu giderecek bir iyilik yap' buyurdu. 'Ey Allah'ın Resulü! Al­lah'tan başka hiçbir ilah yoktur' demek de iyilikler cümlesinden midir?' dedim. Bana, 'Evet, hem de iyiliklerin en üstünüdür' karşı­lığını verdi."[132]

 

144. Ebû'l-Cerrâh, arkadaşlarından Hâzim isimli bir zâttan şöyle nakletmiştir: "Resûlullah'm yanında    bir kişi ağlarken, Cebrail çıkagelmiş ve 'Bu kim?' diye sormuş. Resûhıllah da (sav): Falanca'dır   demiş. Cebrâîl (as), 'Biz Ademoğullarının bütün ya­pıp ettiklerini ölçeriz. Ancak, ağlamak bundan müstesnadır. Zira, Allah Teâlâj cehennem ateşini gözyaşları ile teskin eder, söndürür' demiş."

 

145. Rabâh, Resûlullah (sav)'m Cebrail'e şöyle dediğinin ken­disine haber verildiğini söylüyor: "Resûlullah (sav) 'Bana hep su­ratın asık halde geldin, (neden?)'  demiş. Cebrâîl  (as), 'Ateş yara-tılalı beri ben hiç gülmedim' diye cevap vermiş.[133]

 

146. Humrân b. A'yun'ün rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav) Hiç şüphesiz bizim nezdimizde (onlar için hazırlanmış) bo­yunduruklar, yakıcı bir ateş, boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azab vardır [134] âyetini okumuş ve bayılıp yere düşmüştür.

 

147. Enes b. Mâlik (ra) Resûlullah (sav)'ın Eğer siz benim bil­diklerimi bilmiş olsaydınız, az güler çok ağlardınız dediğini haber vermiştir.[135]

 

148. Ebû Zer (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) bana: 'Ey Ebû Zer! Mesciddeki en gösterişli adamı bana göster!' dedi. Ben de bak­tım, üzerinde kaftan bulunan bir adamı işaret ederek, İşte bu ey Allah'ın Resulü!' dedim. Bu sefer de 'Mescidde bulunan en kalen­der adamı göster' dedi. Baktım, üzerinde yırtık pırtık elbise bulu­nan bir adam gördüm ve Resûlullah'a yönelerek, İşte şu ey Al­lah'ın Resulü' dedim. Allah Resulü (ikinci zâtı göstererek) İşte şu var ya, Allah katında öteki gibi bir dünya dolusu adamdan daha değerlidir' dedi."[136]

 

149. Hz. Ali (ra) diyor ki: "Bir koç derisinden başka birşeyimiz yoktu. Bir köşesinde uyurduk, bir kenarında da Fâtıma hamur yoğururdu."

 

150. İkrime (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), Fâtıma'yı (ra) ge­lin ettiği vakit, çeyiz olarak ona eski bir yaygı, içi lif dolu deriden bir yastık ve biraz da yoğurt vermiştir. (Yakınları da) sel artığı kumlu toprak getirip evin tabanına sermişlerdir."

 

151. Abdullah b. el-Haris Resûlullah (sav)'m çıplak deve ile haccettiğini; devenin onu sarsması üzerine de "Lebbeyk, gerçek ha­yat, âhiret hayatıdır" dediğini haber vermiştir[137]

 

152. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah (sav)'ın "Dünya mü'minin zindanı, kâfirin cennetidir" dediğini haber vermiştir.[138]

 

153. Ebû Zer (ra) diyor ki: "Bir zât, Resûlullah'a (sav) gelmiş ve 'Ey Allah'ın Resulü! Kıtlık bizi yiyip bitirdi' demiştir. Resûlullah da 'Benim sizin hakkınızda esas endişe ettiğim Allah'ın dünyanın bütün nimetlerini ayaklarınızın altına sermesidir. Keşke ümme-tim, altın takmasalar'demiştir."[139]

 

154. Muhammed b. Münkedir, Resûlullah'ın (sav), "Allah için olan hâriç,, dünya ve dünyadakiler lanetlenmiştir" dediğini haber vermiştir[140]

 

155. Hasan (ra) diyor ki: "Selman (ra) ölmek üzereyken ağla­maya başladı. Kendisine 'Seni ağlatan nedir ki? Sen Allah Resulünün sohbetinde bulundun' denildi. O da, 'Dünyaya esef etti­ğimden veya ona meylim bulunduğundan dolayı ağlamıyorum. Fa­kat, Resûlullah (sav) bizden bir söz almıştı. Biz, o ahdimizi terket-tik. O bizden, herhangi birimizin azığının bir yolcunun azığı gibi kendisine yetecek kadar olmasına dâir söz almıştı.' (Râvî diyor ki:) Daha sonra, geriye bıraktığı mala bakıldı. Hepsi yirmi veya otuz küsur dirhem kadardı.

 

156. Abdullah (ra) Resûlullah'ın (sav) Arazî edinmeyin, çün­kü bu sizin dünyaya olan rağbetinizi artırır, dediğini haber ver­miştir. [141]

 

157. Abdullah b. Amr (ra) diyor ki, "Biz, ahşap bir binayı ta­mir ederken, Resûlullah (sav) yanımıza uğradı ve Bu nedir? diye sordu. Biz de, 'Göçmeye yüz tutmuş ahşap bir bina, tamirine çalışı­yoruz' cevabını verdik. Bunun üzerine Resûlullah: 'Ben bu işlerin daha da erken olacağını zannediyordum' dedi.[142]

 

158. Ebû'l-Buhterî diyor ki: "Abesoğullarından bir adam il­minden istifade etmek için Selmân (ra) ile arkadaşlık etmiş, fîiçbir işte onu yalnız bırakmak istemeyerek, o hamur yoğursa bu ekmeği pişirmiş; eğer o binekleri sulayacak olsa, bu da hayvanlar için yem hazırlamaya gayret etmiş. Nihayet suların coşup taştığı bir vakit­te, Dicle nehrine ulaşmışlar. Selmân (ra) ona 'İn ve sudan iç' de­miş. O da içmiş. Selmân 'Biraz daha, biraz daha iç' demiş. Adam bir miktar daha içtikten sonra, Selmân ona '(Dicle'nin) suyundan ne kadar eksilttiğini sanıyorsun?' diye sormuş. Adam 'Hemen he­men hiç azalmamıştır' diye cevap vermiş. Bunun üzerine, Selmân (ra) İşte ilim de, aynen böyledir. Ondan birşeyler alırsın, hiçbir şey eksiltmiş olmazsın. O takdirde, sana düşen ondan istifade edeceği­ni almaktır' demiş. (Adam anlatmaya devam ediyor) 'Sonra nehir­den geçtik ve birden karşımızda arpa ve buğday yığınları gördük. Bana dedi ki: 'Hey Abesoğullarmın kardeşi! Muhammed (sav)'in sağlığında, şu hazineleri bize fethediverenin kimler olduğunu bili­yor musun?' 'Evet,' cevabını verdim. Sözüne devamla, 'Kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki, biz (o vakitler) sabah olur, akşam olur da, yanımızda bir ölçek buğday bulunmadan gün­lerimizi geçirirdik' dedi. Adam diyor ki: 'Sonra yola koyulduk ve Celula'ya kadar geldik. Oralarda da Allah'ın altın ve gümüşten kendilerine neler ihsan ettiğini anlattı ve dedi ki: 'Ey Abesoğulları-nın kardeşi! Biliyor musun, Muhammed (sav)'in sağlığında, burala­rı bize fethediverenin kimler olduğunu?' 'Evet' cevabını verdim. O da: 'Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'a yemin olsun ki, onlar, yanlarına ne bir dinar ve ne de bir dirhem almadan akşam­layıp sabahlıyorlardı' dedi."

 

159. İbn Abbas (ra) diyor ki "Resûlullah (sav) ardıardına pek çok geceler aç olarak gecelerdi. Hanımlarının ise, ne sabah ve ne akşam için yiyecek bulamadıkları olurdu. Ekmeklerinin hepsi hep­si, arpadan başka birşey değildi."[143] (Râvilerden) Ebû Said, 'Yiyecek­lerinin hepsi arpadan ibaretti' diyor.

 

160. Enes b. Mâlik (ra), Resûlullah (sav)'a, arpa ekmeği ile ko­kusu ağır bir et yemeği getirdiğini haber vermiştir.[144]

 

161. Hz. Âişe diyor ki: "Ebû Bekir (ra), bir gece bize bir davar budu gönderdi. Ben tuttum Resûlullah da (sav) kesti. (Ya da Resû­lullah tuttu, ben kestim)." (Bunu rivayet eden, o gece içeriyi aydın­latacak bir mumun dahi bulunmadığını söylüyor) Hz. Âişe (ra) sö­züne devam ederek, 'Öyle zamanlar olurdu ki, Muhammed'in ehli­nin, bir ay geçtiği halde ne bir somun ekmek ve ne de bir kap ye­mek pişiremedikleri olurdu diyor' Humeyd 'Bunu, Süfyân b. Mu­hammed'in yanında söyledim de o, 'Bazen iki ay geçtiği olurdu' de­di," diyor.

 

162. Nu'mân b. Beşîr (ra) bir hutbe irad etmiş ve hutbede, Hz. Ömer'in (ra) bir sözünü hatırlatmıştır. Hz. Ömer, insanların dün­yadan elde ettiklerine değindikten sonra şöyle demiştir: 'Resûlul­lah (sav), gün boyu açlıktan kırılır da karnını doyuracak kötü bir hurma dahi bulamazdı.

 

163. Hz. Âişe, "vefat edinceye kadar Allah Resulü ve onun eh­li, iki gün üst üste arpa ekmeği ile karnını doyurmuş değildir" de­miştir.

 

164. Muâz b. Cebel (ra), Resûlullah'tan (sav) naklen, "Böğür­leri yataklarından uzaklaşır"[145] âyeti hakkında: Kulun, geceleyin (namaz) için (yatağından) kalkmasıdır"[146] demiştir.

 

165. Ebû Ümâme (ra) diyor ki: "Resûlullah'm (sav) ehli beyti­ne ikram edilen şey arpa ekmeğiydi."

 

166. Ebû Kılâbe, Resûlullah'ın (sav) Allah Teâlâ'nın, "Sonra o gün, size verilen nimetlerden dolayı sorguya çekileceksiniz[147] âyeti hakkında, "Ümmetimden bazı kimseler, buğday Özü ile yağ ve balı karıştırıp öyle yiyorlar" dediğini nakletmiş tir.[148]

 

167. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah'ın (sav) "Kıyamet gününde kul, (dünyada kendisine) verilen nimetlerden dolayı sorguya çeki­lirken ona, 'Bedenine sıhhat vermedik mi? Seni buz gibi sularla su­ya kandırmadık mı?' denilecektir" dediğini haber vermiştir.[149]

 

168. Mutarrif, babasının şöyle dediğini naklediyor: "Resûlul-lah (sav)'ın yanına vardım. O, 'Çokluğunuzla (övünmeniz) sizi oya­ladı/' âyetini tefsir ediyordu. Buyurdu ki: Ademoğlu, malım ma­lım, deyip durur. Ona, ey Âdemoğlu! Senin yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya sadaka verip geçtiğinden başka malın var mı? deni­lir."[150]

 

169. Hâlid b. Umeyr'den rivayet edildiğine göre, onlardan bi­risi Utbe b. Gazvân'ı şöyle derken işittiğini söylüyor: "Ben, Resû-lullah (sav) ile beraber bulunan yedi kişiden biriydim. Yanımızda yiyecek olarak sadece üzüm yaprağı vardı. Öyle ki, sonunda ağızla­rımız yara olmuştu."

 

170. Kays b. Ebû Hâzim, Sa'd (ra)'ın şöyle dediğine şahit oldu­ğunu söylüyor: "Ben Araplar içerisinde, Allah yolunda ok kullanan ilk şahısım. (Bir seferde) Resûlullah (sav) ile beraber bulunuyor­duk. Yanımızda yiyecek olarak semir ve üzüm yaprağından başka birşey yoktu. Eğer birimiz onlardan keçi misali yemeye kalksa ne çiğneyebilir ve ne de hazmedebilirdi."

 

171. Muhammed (b. Şîrîn) diyor ki: "Biz, Ebû Hureyre'nin (ra) yanında idik. Üzerinde de içerisinde salınarak yürüdüğü iki renkli elbise vardı.O, kendini göstererek, 'Bak hele Ebû Hureyre keten el­biseler içinde salınıp yürüyor. Vallahi ben hatırlarım. Resûlul-lah'nm (sav) minberi ile Hz. Âişe'nin odası arasında baygın düşer­dim de, (bana birşeyler oldu zannederek) yanıma birileri gelir, ba­şımda dikilirlerdi ve ben onlara "Yok bir şeyim, (bu halim), yalnız­ca karnımın açlığından mütevellittir' derdim."

 

172. Katâde (ra) diyor ki: "(Bir zamanlar) insanların, açlıktan mütevellit, karınlarına taş bağlayarak bellerini doğrultmaya çalış­tıkları bize anlatılmıştır. Yine insanların üzerlerine örtecek birşey­ler bulamadıklarından dolayı, kış mevsimlerinde yeri kazarak ora­ya sığındıkları da söylenmiştir."

 

173.  Amir (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) Ebû Bekir (ra) ve Ömer (ra) ile beraber, biraz et, arpa somunu ve yaş hurma yemiş, üzerine de soğuk bir su içtikten sonra "Rabbinize yemin olsun ki işte bu, âyette (Tekâsur 8) sözü edilen nimetler cümlesindendir" de­miştir."[151]

 

174.  Fıtr b. Abdullah b. Ebû'l-Hüzeyl, Muhammed'in (sav) ashabından bazı kimselerin "(Biz açlıktan) devenin sıkıntıdan inil­dediği gibi inlerdik," dediğine şahit olduğunu söylüyor.

 

175. İbn Ebî Seleme (ra) babasından şunu işittiğini söylüyor: Resûlullah (sav), bir grup arkadaşı ile beraber Ebû Heysem b. Tey-yihan'a (ki o, Mâlik b. et-Teyyihan'dır) gitmiştir. Eve varınca, hanı­mına   'Ebû'l-Heysem nerelerde?'  diye sormuş. Kadın: 'Bizim için içecek birşeyler getirmeye gitti' cevabını vermiştir. Onlar böyle ko­nuşurlarken, Ebû Heysem çıkagelmiş ve eşine yönelerek 'Vah za­vallı kadın! Yoksa Resûlullah (sav)'a (ikram edecek) birşey bula­madın mı? diye çıkışmış. Kadın, 'Hayır' cevabını verince 'Öyleyse kalk, bize birşeyler hazırla!' demiştir. Kadın arpa ekmeği hazırlar­ken Ebû Heysem de Resûlullah (sav) ve arkadaşlarına ikram et­mek üzere bir koyun kesmiş [Bu arada Resûlullah (sav) 'Aman, sütü sağılanı kesmeyesin ha!'  diye tenbihte bulunmuştur.] Koyun eti pişirildikten sonra, misafirlere takdim edilmiş, arkasından da onlara bir kova veya yıllanmış bir testiden su ikram edilmiştir. Re­sûlullah ve beraberindekiler sularını içtikten sonra, Allah Resulü 'İşte bu sudan (kıyamet gününde) mutlaka hesaba çekileceksiniz' buyurmuştur."[152]

 

176. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), kölelerin dâvetine icabette bulunur, hastaları ziyaret eder ve merkebe biner­di."[153]

 

177. Übeyy b. Ka'b'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav), "Bu ümmeti, Allah katındaki şeref ve mertebeleriyle, O'nun yardım ve inayeti ile müjdeleyiniz. Fakat onlardan her kim, âhiret amelini dünyalık kazanmak için yaparsa âhirette hiçbir nasibi ol­mayacaktır" buyurmuştur."[154]

 

178. Übey b. Ka'b (ra): "Her kim sabaha erer de en büyük ke­deri, Allah rızasından başka birşey olursa, Allah'tan birşey bekle­mesin" demiştir.

 

179. Süleyman b. Habîb diyor ki: "Resûlullah (sav): 'Kimin kederi bir tane olursa Allah ona yeter; kim de herşeyi kendine ku­runtu ederse, Allah onun hangi kuruntu vadisinde kahrolacağına aldırmaz' demiştir."[155]

 

180. Hasan (ra), Resûlullah (sav)'ın 'Eğer kulun derdi, âhiret olursa, Allah yitiğini ona garanti eder. Zenginliğini de kalbine ko­yar. Eğer kulun derdi dünyası olursa, Allah Teâlâ dünyalığını or­taya çıkarıp gözünün Önüne diker. O da akşama fakir girer. Saba­ha fakir çıkar' dediği bana haber verilmiştir." diyor.[156]

 

181. Abdurrahman b. Ebân b. Ammâr'm, babasından naklen şöyle dediği rivayet edilmiştir: "(Birgün) öğlene doğru Zeyd b. Sabit, Mervan'm yanından çıkmıştı. Bizler, 'Mutlaka (Mervan) onu birşeyler sormak için çağırmıştır' dedik. Doğru yanma gittim ve sordum. Bana, 'Evet Resûlullah'tan duyduğum bazı konularda so­rular sordu' dedi ve Resûlullah'ın 'Bizim bir hadisimizi işitip de, onu başkasına iletinceye kadar muhafaza edenin Allah yüzünü ak etsin; zira nice fıkıh taşıyıcıları vardır, fakih değillerdir. Yine nice kimseler vardır ki, kendilerinden daha fakih olan kimselere fıkıh iletirler. Üç haslette asla mü'min insanın kalbi kararmaz; bunlar Allah için halis olarak amel etmek, emir sahiplerine nasihat etmek ve cemaata devam etmektir. Zira, onların duası geriden gelenleri de içine alır' deyip, devamla 'Kimin gamı âhiret olursa Allah onun iki yakasını bir araya getirir (işini yoluna koyar). Zenginliği­ni kalbine koyar ve zelil bir vaziyette dünya onun ayağına gelir.

Ama kimin de gamı, kederi dünya için olursa, Allah, dünyasını darmadağın eder. Fakirliğini gözünün önüne diker, dünyadan da nasip olarak yalnızca kendisine ne takdir edilmişse o kadarını ve­rir' dediğini duyduğumu söyledim.

(Mervan) Salâtü'l-vustâ'nın [orta namazı] ne olduğunu bize sordu, ki o öğle namazıdır, demiştir."[157]

 

II. Bölüm (Peygamberlerin Zühdüne Dair Rivayetler)

Yûnus (As)'Un Zühdüne Dair Haberler

 

182. Mücâhid'den rivayet edildiğine göre, Beytullah'ı yetmiş tane peygamber haccetmiştir. Bunlardan biri Mûsâ b. İmran olup, hac esnasında sırtında pamuktan ma'mûl iki abayesi varmış. Bu peygamberlerden bir diğeri de Yûnus (as)'muş. (O da, hac esnasın­da) "Davetine icabet ettim, ey sıkıntıları gideren, davetine icabet ettim" dermiş.

 

183. Katâde'den Allah Teâlânın (Yûnus (as) hakkında) 'Eğer Allah'ı teşbih edenlerden olmasaydı, tekrar dirilecekleri güne ka­dar onun karnında kalmıştı' âyetini şöyle te'vîl ettiği nakledilmiş­tir: "Yûnus (as) bela ve sıkıntıların olmadığı zamanlarda çok uzun namaz kılardı. Güzel işler yapmak, sahibinin ehli ve iyâli içinde değerim artırır. Düşüp kalacak olursa, o takdirde de başını soka­cak bir yer bulur."

 

184. Salim b. Ebû'1-Ca'd, Allah Teâlânın; Yûnus (as), nihayet karanlıklar içinde, senden başka bir ilah yoktur. Seni tenzih ede­rim, gerçekten ben zalimlerden oldum?[158] ifadesi hakkında şöyle di­yor: "Allah balığa Yûnus (as)'un ne etine ve ne de kemiğine bir za­rar vermemesini vahyetti. Daha sonra başka bir balık onu yutuver-di. O da karanlıklarda, Rabbine nida etti. (Bu karanlıklar) balığın (karnının) karanlığı ve denizin karanlığıdır."

 

185. Ebû'l-Celed'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yûnus (as) kavmine azab inmeye başlayınca, zifiri karanlık geceler gibi başlarına üşüşmüş. İçlerinden akıllı olanları hemen âlimlerden ge­riye kalan bir şeyhin yanma gitmişler ve 'Gördüğün gibi başımıza gelen geldi. Bize bir dua öğret de, ola ki Allah bu sayede musibeti başımızdan giderir' demişler. O da 'Ey, hiçbir canlı yok iken diri olan!; Ey ölülere hayat bahşeden ve ey kendisinden başka ilâh ol­mayan mutlak diri!, diyerek yakarın' demiş. Bunun üzerine Allah Teâlâ azabı onlardan defetmiştir."

 

186. Sadî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yanında bulu­nan bir zât Yûnus (as) balığın karnında kırk gün mü kaldı?' diye sormuş. Şa'bî de 'Bir günden daha az bir süre kalmıştır. Balık onu kuşluk vakti yutmuş, ikindiden sonra olup da güneş batmaya doğ­ru meyledince balık sıçramış ve Yûnus (as) güneşin parıltısını gö-rüvermiş, derhal 'Senden başka hiçbir ilâh yoktur, seni tenzih ede­rim. Gerçekten ben zalimlerden oldum' demiştir. (Hemen balık onu kıyıya atmış ve o da gam ve kederinden kurtulmuştur)' demiştir. Birisi Şa'bî'ye yönelerek 'Sen Allah'ın kudretini inkâr mı ediyor­sun?' deyince, o da 'Hayır, ben Allah'ın kudretini inkâr etmiyorum. Eğer Allah Teâlâ dileseydi balığın karnında bir çarşı bile kurardı' cevabını vermiştir."

 

187.  Ebû Mâlik'ten Yûnus'un (as) balığın karnında ktrk gün kaldığı rivayet edilmiştir.

 

188. Ibn Abbas'tan Resûlullah'm "İki nimet vardır ki, insanla­rın çoğu kıymetini bilmez. Bunlar boş vakit ve sıhhattir" dediği rivayet edilmiştir.[159]

 

189. Amr b. Kays'm şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Abdullah b. Bişr'in şöyle dediğini işittim: 'İki tane bedevi Resûluîlah'a gel­mişler, birisi, 'Ey Allah'ın Resulü! İnsanların hangisi daha hayırlı­dır?' diye sormuş. Resûlullah 'Ömrü uzun, ameli güzel olanıdır' ce­vabım vermiş.[160] Bu sefer diğer bedevi 'Ey Allah'ın Resulü! İslâmın farizaları (mükellefiyetleri) çoğaldı. Bana bir şey söyle ki onu de­vamlı yapayım' demiş. Resûlullah da, "Öyleyse Allah'ın zikrini ağ­zından eksik etme" demiştir."[161]

 

190.  Cübeyr b. Nüfeyr'den Resûlullah (sav)'m "Siz Allah Teâ-lâ'ya ondan sâdır olandan (Kur'ândan) daha hayırlı birşeyle dön­meyeceksiniz" dediği rivayet edilmiştir.[162]

 

191. Ömer b. Hattâb (ra), "Bu Kur'ân Allah'ın (cc) kelâmıdır. Onu nereye koymak icabediyorsa oraya koyun (onu kendi gösterdi­ği prensipler doğrultusunda anlayın). Onunla ilgili konularda arzu ve hevesinize uymayın" demiştir.

 

192. Ferve b. Nevfel el-Eşcaî diyor ki: "Habbâb ile komşu idik. Bir gün elele tutuşup mescidden çıktık ve bana: 'Ey adamcağız! Güç yetirebildiğin şeylerle Allah'a yaklaşmaya çalış. (Ama bil ki) sen O'na kendi kelâmından (Kur'ân'dan) daha sevimli birşeyle yak-laşamazsm' dedi."

 

193. Ali b. Ali diyor ki: "Hasan'ın şöyle dediğini işittim. 'Müs­lümanların fakirleri zenginlerinden kırk yıl önce cennete girecek­lerdir. Diğerleri ise dizlerinin üzerine çökmüş bir vaziyette bekle­yecekler. Bu arada Allah Teâlâ onlara, 'Siz miydiniz (dünyada) in­sanlara hükmeden, onların işlerini çekip çeviren? Benim'sizinle gö­rülecek bir işim var' diyecektir. Hasan diyor ki: 'Allah'a yemin ol­sun, Allah'ın işlerini kolaylaştırdığı kimseler hariç, hesapları çok zor olacaktır.'"

 

 94. Ebû Hureyre (ra)'den Resûlullah'ın (sav), 'Allah Teâlâ 'Ey Ademoğlu! Kendini benim ibadetime verirsen, ben de senin fa­kirliğini giderir, gönlünü zengin kılarım. Yok eğer bunu yapmaz­san, gönlünü meşgul eder, fakirliğini de önlemem' buyurmuştur dediği rivayet edilmiştir.[163]

 

195. Fudâle b. Ubeyd şöyle demiştir: "Resûlullah (sav) insanla­ra namaz kıldırırken, bazı kimseler açlıktan dolayı (takatları kesi­lip) yere düşerlerdi. Bunlar Suffe'de kalan kişilerdi. (Bir gün) Bedeviler, 'Yahu, bunlar da deli midir nedir?' deyince Resûlullah (sav) namazın akabinde Suffe ehline yönelmiş ve 'Eğer Allah Teâlânm sizler için katında neler hazırladığını bir bilseydiniz, fak-rü zaruretinizin daha da fazlalaşmasını isterdiniz' demiştir." Fudâle, "Ben de o gün Resûlullah ile beraberdim" demiştir.

 

196. Bişr b. Mansûr, "İmân: yiyip içmekten, tamahtan ve ha­ramlardan el etek çekmektir" demiştir.

 

197. Bişr b. Mansûr, Şumeyt'in (ra) wBu para ve pullar var ya! İşte münafıkların sıkıntısı bunlardır. Zira onlar sebebiyle kötülük­lere sevkolunuyorlar" dediğini haber vermiştir.

 

198. Saîd b. Cubeyr'in 'Abdurrahman b. Avf (kılığı kıyafeti ve alçak gönüllülüğü sebebiyle) kölelerinin arasında farkına varılıp tanınamazdı' dediği haber verilmiştir.

 

199. Ebû Saîd el-Hudrî'den şöyle rivayet edilmiştir: "Ensardan bir grup kimse ile beraberdim. Vücudumuzun açık yerleri görün­mesin diye birbirimizi siper ediniyorduk, içimizden biri Kur'ân okuyor, bizler de dinliyorduk. Derken Resûlullah çıkageldi ve ken­dini de oradakilerden biri sayarak oturdu. Kur'ân okuyan okumayı kesti. Resûlullah 'Neden bahsediyordunuz1?' diye sordu. Biz de İçi­mizden biri Allah'ın kitabını okuyordu' cevabını verdik. Sonra Re­sûlullah, eli ile işaret ederek oradakilere 'Halka olun' dedi ve hal­ka tamamlandı." Ebû Saîd diyor ki: "Resûlullah'ın oradakilerin içinden, benden gayrisini tanıdığını sanmıyorum ve Resûlullah, halka tamamlandıktan sonra oradakilere 'Müjdeler olsun, size ey fukara topluluğu! Cennete zenginlerden yarım gün önce gireceksi­niz, bu da beşyüz sene eder' dedi."[164]

 

200. Hişâm b. Hassan, Hasan'ın (ra) şöyle dediğine şahit olduğunu söylüyor: "Allah'ın, kendisini dünya nimetlerine gark ettiği kimse orada bununla, kendisine tuzak kurulmadığından emin olabiliyorsa onun ilmi ve ufku daralmış demektir. Allah'ın dünyayı kendisinden uzak tuttuğu kimse de, böylece dünyada kendisi için hayır murad edildiğini anlamıyorsa ilmi ve görüşü daralmış demektir."

 

201. Hasan (ra) şöyle demiştir: "Allah'a yemin olsun, öyle in­sanlara yetiştim ki, eğer onlardan birisi, şu malı helalinden almak istese alırdı. Onlara 'Şu maldan nasibinize düşeni gelip de helâli hoş olarak almaz mısınız?' denilirdi de, cevaben 'Hayır* çünkü biz onu almanın kalbimizi ifsad edeceğinden endişe ederiz* derlerdi."

 

202. Katâde diyor ki: "Bize Resûlullah'm (sav) Suffe ehlinin yanına geldiği, ki oraya müslümanlarm fakirleri toplanırdı, elbise­lerini deri ile yamarlar, çoğu zaman yama dahi bulamazlardı. Ve onlara 'Siz bugün mü daha hayırlısınız yoksa herbirinizin sabah­ları yeni bir elbise, akşamları bir başka yeni elbise giyeceği; sabah­ları ayrı kapta, akşamları ayrı bir kapta yemeklerin sunulacağı, evlerinizi Kabe'nin Örtüldüğü gibi döşeyip bezeyeceğiniz gün mü daha hayırlı olacaksınız?' diye sorduğu onların da, "Tabiî ki o gün daha hayırlı olacağız, ey Allah'ın Resulü! diye karşılık verdikleri; bunun üzerine Resûlullah da, 'Hayır hayır! Bilakis siz, bugün çok daha hayırlısınız' dediği haber verilmiştir."[165]

 

203. Ebû Hureyre, Resûlullah'm (sav) şu kudsî hadisini rivayet etmiştir: 'Ey Ademoğlu, sen Beni sabah (namazından) ve ikindiden sonra (bir) saat zikret ikisinin arasındaki vakitte ben sa­na yeterim,[166]

 

204. Enes b. Mâlik (ra)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resûlullah'm bir devesi vardı. Adı da Adbâ' idi. Hiçbir yarışta ge­çilemezdi. Birgün bir bedevi geldi, altında da genç bir deve vardı. Yapılan yarışta Resûlullah'm devesini geride bıraktı. Bu durum müslümanlarm gücüne gitti. Resûlullah, onların çehrelerinden du­rumu sezince de, gelip ona *Yâ Resûlallah! Adbâ'yı geçti. Onu geri­de bıraktı (bu nasıl olur?)' dediler. Resûlullah da, Dünyada yük­selttiği herşeyi tekrar gerisingeriye düşürmek Allah'ın bir kanunu­dur' cevabını verdi."[167]

 

205. Süleyman b. Ebû Abdullah'dan şöyle dediği rivayet edil­miştir: "Resûlullah'm ashabından Ebû Ümâme azığını bir bohça yapıp bineğinin arkasına bağlamıştı. İbn Ömer ona bakıp 'Kim ha­kiki bir hacı görmek istiyorsa, Ebû Ümâme'ye baksın* demiş. Ken­disine, Teki ama, bizler hacı değil miyiz?' denildiğinde de, 'Siz sa­dece hacı olduğunuzu iddia ediyorsunuz (o kadar)' cevabını vermiş­tir."

 

206. Şeddâd b. Evs'ten, Resûlullah'ın (sav), "Akıllı kimse, nefsinin burnunu yere sürçen ve ölüm ötesi için çalışan kimsedir. Âciz kimse ise, nefsinin heva ve arzusuna uyan, Allah'tan da olma­dık şeyleri uman kimsedir" dediği rivayet edilmiştir.[168]

 

207. Ka'b b. Sevvâr'm mevlası, Saîd b. Eymen şöyle demiş­tir: "Resûlullah ashabı ile sohbet ederken, fakir bir zât çıkageldi ve zengin bir adamın yanma çömeliverdi. Zengin olanın âdeta elbise­lerini toplayıp öbüründen kaçınır gibi etmesi Resûlullah'ın (yüzü­nün) değişmesine sebep oldu. Ve Allah Resulü, 'Ey falan! Zengin­liğinin ona kaçmasından mı, yoksa onun fakirliğinin sana bulaş­masından mı endişelendin?' diye çıkıştı. Adamın, 'Zenginliğin za­rarı mı var ki, ey Allahm Resulü!' demesi üzerine Resûlullah, 'Evet ya! Zenginliğin seni ateşe çağırırken, fakirliği onu cennete ça­ğırıyor dedi. Yine adamın: Teki öyleyse beni ondan ne kurtarır?' diye sorması üzerine, 'Onun başını sıvazlayıp gönlünü alman' ce­vabını verdi. Adamın 'Öyleyse derhal yapayım' demesine mukabil diğeri: 'Hayır hayır, benim buna ihtiyacım yok' diye söylendi. Re­sûlullah (sav) da: 'Kardeşin için bağışlanmasını dile ve ona dua et buyurdu."[169]

 

208. Ebû Saîd el-Hudrî (ra) Resûlullah'm (sav) bir gün dün­yayı andığını ve "Dünya cazip ve çekicidir; ondan sakınınız. Ka­dınlardan da kendinizi koruyunuz"dediğirn. haber vermiştir.[170]

 

209. Sehl b. Muâz b. Enes el-Cühenî, babasının şöyle dediği­ni rivayet etmiştir: "Resûlullah buyurdular ki: 'Kim gücü yettiği halde, Allah için alçak gönüllü davranarak (şatafatlı) elbiseleri terkederse, Allah Teâlâ onu kıyamet gününde bütün mahlûkâtın başında çağırır ve iman elbiselerinden dilediğini giymede onu ser­best bırakır/"[171]

 

210. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Hz. Fâtıma, Resûlullah'a (sav) bir parça arpa ekmeği verdi. 0 da: 'Babanın, üç günden bu yana yediği ilk yiyecek budur' dedi."[172]

 

211. Ebû Hureyre (ra)'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resûlullah'tan daha çok istiğfar eden birinin yanında oturma-dım." Başka birisi de "Ebû Hureyre'den daha çok istiğfar eden bir kimsenin yanında oturmadım" demiştir.[173]

 

212. Hz. Âişe (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), 'Allahım! Beni iyilik yaptıkları vakit sevinen, kötülük yaptıklarında ise istiğfar eden kullarından eyle!' derdi."

 

213. Abdullah b. Ömer (ra), Resûlullah'ın şöyle dediğini işit­miş! "Ey insanlar! Rabbinize tevbe edin. Ben ona günde yüz kere tevbe etmekteyim."[174]

 

Süleyman (As)'ın Zühdüne Dair Haberler

 

214. İbn Ebî Necîh'in şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Dâvud b. Süleyman (as) demiştir ki: 'Bize insanlara verilen, verilmeyen herşey verilmiştir. Biz, insanların sahip olduğu ve olmadığı herşe-yin bilgisine sahiptik ve şu üç kelimeden daha faziletli birşey bula­madık: 'Gazaplanacak yerde yumuşak ve hoşgörülü olmak. Zengin­likte de, fakirlikte de iktisatlı davranmak. Gizlide ve aşikârda dai­ma Allah korkusunu taşımak.'"

 

215. Hayseme şöyle demiş tir .-"Süleyman b. Dâvud, 'Somunun yumuşağını da, bayatını da denedik, gördük ki insana onun az bir parçası da yetiyormuş' demiştir."

 

216. Vehb b. Münebbih babasından naklen şunu rivayet etmiş­tir: "Süleyman b. Davud'un bin tane köşkü vardı. En yükseği bil­lurdan, en aşağı olanı ise demirdendi. Süleyman (as), bir gün rüz­gâra bindi ve bir çiftçinin yanından geçti. Çiftçi ona baktı ve ger­çekten de 'Davud'un ehline muazzam bir mülk verilmiştir' dedi. Rüzgar, çiftçinin bu sözünü Süleyman'ın kulağına götürdü. O da indi ve doğru çiftçinin yanma gelerek, 'Sözünü işittim ve senin ya­nma, takat getiremeyeceğin şeyi temenni etmeyesin diye geldim. Yemin   olsun   ki,   Allah'ın   kabul   buyuracağı   bir   teşbih, Dâvudoğullarına verilenden çok daha hayırlıdır' dedi. Bunun üze­rine çiftçi, 'Sen benim kederimi giderdiğin gibi, Allah da seninkini gidersin' dedi."

 

217. Yahya b. Kesîr diyor ki: "Süleyman b. Dâvud oğluna: 'Yavrucuğum! Hanımına fazla düşkün olma. Temiz bile olsa, senin yüzünden iftiraya uğrayabilir. Yavrucuğum! Zayıflık hayadandır, (ama) Allah'ın azameti de hayadır. Oğulcuğum! Düşmanını kızdır­mak istiyorsan, evladının üzerinden sopayı eksik etme. Oğulcu­ğum! Nasıl ki, kazık iki taş arasından ve nasıl ki yılan iki kaya arasından girerse, işte günahlar da iki alışveriş arasından öylece sızar' diye tavsiyede bulunmuştur."

 

218. Katâde, Süleyman'ın (as), "Geceyi uyku ile, gündüzü ye­minle geçiren bir tüccar nasıl kurtulur, şaşıyorum" dediğini rivayet etmiştir.

 

219. Mâlik (ra) diyor ki: "Süleyman (as)'ın oğluna şu tavsiyede bulunduğunu duydum: 'Yavrucuğum! Bir arslan ve yılanın peşinde yürü, ama sakın bir kadının arkasında yürüme!"'

 

220. Bekir b. Abdullah şöyle demiştir: "Dâvud (as), (oğlu) Sü­leyman'a (as) '(Bil bakalım) en serin, en tatlı, en yakın, en uzak şey nedir?' diye; yine 'En az, en fazla, en sevimli ve en yabanî şey nedir?' diye, sormuş. O da, 'En tatlı şey, 'Allah'ın kulları arasında­ki ruhudur. En serin olan ise, Allah'ın kullarını affetmesidir. Kul­ların da birbirlerini bağışlamasıdır. En sevimli şey, ceseddeki ruh­tur. En yabanî şey ise, ruhu çıkmış ceseddir. En az olan şey yakîn (gerçek bilgi), en fazla olan ise şüphedir. En yakın olan şey âhiret, en uzak şey ise dünyadır' diye cevap vermiştir."

 

221. Yahya şöyle demiştir: "Süleyman (as), oğluna 'Yavrucu­ğum! Geçimin en kötüsü, bir yerden diğerine intikal etmekle (ele) geçenidir. Yavrucuğum Allah'tan daima haşyet duy; çünkü O, her-şeyi (ilmiyle) kaplamıştır' diye tavsiye etmiştir."

 

222. Şehr b. Havşeb'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ölüm meleği Süleyman (as)'ın yanma gelmiş ve orada oturanlardan ken­disine devamlı bakmakta olan birisine bakmaya başlamış. Melek çıkıp gidince adam 'Bu kimdi?' diye sormuş. Süleyman (as), 'Bu, ölüm meleğidir' cevabını vermiş. Adam 'Sanki benim canımı ala-çakmışçasına bana bakıyordu' demiş. Süleyman (as), 'Ne istiyor­sun?' deyince adamcağız, 'Rüzgârın beni Hindistan'a götürmesini istiyorum' demiş. Süleyman (as), rüzgârı çağırmış ve o da adamı Hindistan'a götürüp bırakmış. Daha sonra ölüm meleği tekrar gel­miş. Süleyman (as): 'Sen, benim yanımda oturanlardan birisine de­vamlı bakıp durmuşsun, öyle mi?' diye sormuş. O da; 'Ona şaşmış­tım. Ben onun ruhunu Hindistan'da almakla emrolunmuştum. Oy­sa o senin yanında oturuyordu' cevabını vermiş."

 

223. Hayseme diyor ki: "Ölüm meleği bir dostu ile beraberken, Süleyman (as)'m yanma geldi. Meleğe, 'Neden bir eve gelip orada­kilerin canlarım hep birden alıyorsun da yanlarındaki evden hiç kimseye dokunmuyorsun?' diye sormuş. Melek; 'Ben ruhlarını aldı­ğım kimseler hakkında senden daha fazla bilgiye sahip değilim. Sadece ben arşın altında bulunurum ve bana üzerinde isimler ya­zılı bir liste verilir, o kadar' cevabını vermiştir."

 

224. Yahya b. Ebî Kesir diyor ki: "Süleyman b. Dâvud, oğluna: 'Oğlum! (bir kimsenin hikmeti bilmesine) rağmen hata işlemesi, ne kadar çirkindir. Hidayete erdikten sonra, şu şu işleri işlemesi ne kadar çirkindir. Ama bütün bunlardan çok daha çirkini, âbid ol­duktan sonra kişinin Rabbine ibadeti terketmesidir,' demiştir."

 

Eyyub (As)Ttn Zühdüne Dâir Haberler

 

225. Hasan (ra) diyor ki: "Eyyûb (as)'un geriye (sağlam olarak) yalnızca iki gözü, kalbi ve dili kalmıştı. Kurtlar bedeninde yüzü­yordu. Bu halde, yedi sene kilisede kaldı." (Raviler, yedi seneden sonra daha ne kadar gün veya ay orada kaldığı konusunda ihtilaf etmişlerdir.)

 

226. Cerîr b. Hazım, Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr'in şöyle de­diğine şahid olduğunu haber veriyor: "Eyyûb (as)'un iki tane erkek kardeşi vardı. Bir gün onun yanına geldiler. Orada bir kokuya te­sadüf ettiler ve 'Eğer Allah, Eyyûb'de bir hayır görseydi, bu hallere düşmezdi' dediler. Eyyûb (as), kendisine bundan daha ağır gelecek birşey işitmemişti. (Ellerini açıp) 'Allahım! Ben bir açın yerini bil­diğim halde, benim bir gece olsun tok yatmadığımı biliyorsan, beni tasdik et!' diye yalvarmış ve Allah tararından tasdik edilmiştir. İki kardeşi de bunu işitmişlerdir. Yine o, 'Allahım! Ben bir çıplağın ye­rini bildiğim halde, asla gömlek giymediğimi biliyorsan, beni tas­dik et' diye yakarmış ve Allah tarafından tasdik edilmiştir. Kar­deşleri de bunu duymuşlar. Daha sonra da secdeye kapanıp 'Ey Al­lah'ım! Başıma geleni benden alıp götürmeden (beni iyileştirme­den) kafamı kaldırmayacağım' demiş ve Allah Teâlâ da onu derhal iyileştirmiştir." (Râvîler, Yezîd'in bir seferindeki; 'Eğer Eyyûb'un Allah katında bir hayrı olsaydı, başına bütün bunlar gelmezdi,' sö­zünü tekrarlamışlardır.)

 

227. Gavs b. Câbir, Ukayl'dan şu sözünü işittiğini haber ver­miştir: "Vehb b. Münebbih'e 'Eyyûb (as)'un şeriatı ne idi?' diye so­rulmuş. O da 'Tevhid ve insanların arasım düzeltmekten ibaretti' cevabını vermiş. Onlardan biri Allah'tan birşey isteyecekleri vakit, secdeye kapanır ve ne ihtiyacı varsa, onu Allah'tan talep ederdi. Yine Vehb'e 'Eyyûb (as)'un ne kadar malı vardı?' denilmiş. O 'Üç-bin dönüm' cevabını vermiş. 'Her bir dönümde bir köle, her kölenin yanında bir câriye ve her câriye ile beraber ikişer merkeb ve bun­lara ilaveten ondört bin koyunu vardı. Hiçbir misafiri evinin dışın­da gecelemediği gibi, hiçbir yemeğini de beraberinde bir fakir ol­madan yemezdi' demiştir."

 

228. Abdullah b. Anır b. Âs'dan (ra), "Bir insan, ticaret yapma­dan yer içerse, hem azar ve hem de isyan eder" dediği rivayet edil­miştir.

 

229. İmran Vehb b. Münebbih'in; "Eyyûb (as) mübtela olduğu hastalığı yedi sene çekmiştir" dediğine şahit olduğunu rivayet et­miştir.

 

230.  Süleyman et-Teymî: "Eyyûb, köyünün kilisesinde yedi se­ne kaldı" demiştir.

 

231. Vehb b. Münebbih, babasından naklen şunu haber ver­miştir: "İbn Abbas ile beraberdik. Sehmoğullannm kapısı Önünde bir grubun münakaşa ettikleri söylendi. Öyle zannediyorum ki, ka­der konusuydu. İbn Abbas onların yanına gitmek için doğruldu, kalktı. Bastonunu İkrime'ye verdi. Bir elini onun üzerine diğerini de Tâvûs'un üzerine koyarak (yola koyuldu). Münakaşa edenlerin yanma vardığı vakit ona yer araladılar ve 'Hoşgeldin' dediler. Fa­kat o oturmadı ve 'Ey Vehb, genç nasıl' demişti? diye sordu. O da şöyle cevap verdi 'Genç Allah'ın azamet ve celaletini hissetmişti. İnsanın dilimi bağlayıp kopartan, kalbindeki umutlan kıran ölü­mü andı ve (Ey Eyyûb! Ne bir ahrazhklan ve ne de dilsizlikleri ol­madığı   halde   Allah   korkusunun   kendilerini   susturduğu, Rahmanın has kulları olduğunu bilmez misin? Onların içerisinde Allah'ı ve Onun azametli günlerini bilen, edib, fasih ve hatib kim­seler vardır. Şu kadarı var ki, onlar Allah'ı andıkları vakit, Allah'ı tazim ve teşbih için dilleri tutulur, kalpleri kırılır ve akılları başla­rından gider. Bu hal kendilerinden geçip de, ayıldıkları vakit, te­miz amellerle Allah'a kulluğa devam ederler. Akıllı ve kuvvetli kimseler oldukları halde, kendilerini ifratta olanlardan, zalim ve hatalı insanlardan addederler. Oysa onlar çok nezih ve temiz in­sanlardır. Şurası var ki, Allah'a karşı ne kadar çok amel etseler onu yeterli görmezler az bir amele de razı kalmazlar. Yaptıkları ameller sebebi ile de O'na karşı böbürlenmezler. Her nerede karşı­laşırsan karşılaş, onların devamlı bir Allah korkusu, ürperti ve haşyet içerisinde olduklarını görürsün.' Daha sonra, İbn Abbas oradakilerden ayrıldı ve eski yerine döndü."

 

232. Nevf el-Bekâlî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İsrailo-ğullarından bir grup, Eyyûb (as)'un yanîna uğramışlar ve 'Başına ne gelmişse mutlaka işlediği çok büyük bir günah yüzünden gel­miştir,' demişler. Eyyûb (as), bunu işitmiş ve o esnada 'Başıma bu dert geldi, sen merhametlilerin en merhametîisisin'[175] diye dua et­miş. Râvi diyor ki: 'O daha önce dua etmezdi.'"

 

233. İbn Uyeyne'den şöyle dediği rivayet edilmiştir; "Eyyûb'un (as) başına musibet gelince, birisini ashabına gönderdi ve 'Biliyor musunuz? Bu başıma gelen neden gelmiştir?' diye sordu. Onlar da, 'Biz senin bu halinin neden olduğu hakkında açıkça birşey bilmiyo ruz, ama sen bizim bilmediğimiz bir taraf var da onu saklıyorsan orasını bilemeyiz' demişler ve yanından kalkıp gitmişler. Yolda ii-mi kendilerinden daha az olan birisiyle karşılaşmışlar. O adam on­lara 'Allah'ın peygamberi sizi ne için çağırmış?' diye sormuş. Onlar da sebebini söylemişler. O 'Ben, gidip kendisine bütün bunların ni­ye başına geldiğini söyleyeyim' demiş ve Eyyûb'un (as) yanma git­miş. Onun da kendisine sorması üzerine 'Sen bir şey içtin ve ondan dolayı Allah'a şükretmedin; var bak, bir gölgelikte gölgelendin de, bu yüzden Allah'ın nimetine şükretmedin! (işte başına gelenler bu sebeplerden dolayı gelmiştir) demiş."

 

234.  Bekr diyor ki: "Allah Teâlâ Eyyûb'u (as) affettiği zaman üzerine altından çekirge yağdırmış, o da hemen toplamaya başla­mıştır. O sırada bir ses *Ey Eyyûb! Seni ben zengin kılmadım mı? Hâlâ doymadın mı?' diye seslenmiş. O da 'Senin fazlına kim doyar, ya Rabbf cevabını vermiştir."

 

235. Ebû'l-Âliye demiştir ki: "Muhammed (as)'in ashabı bana 'Ey Ebû'l-Âliye, Azîz ve Celîl olan Allah'tan başkası için amel etme ki, Allah seni kendisine ulaştırsın' dediler."

 

236. Abdullah b. Ebû Zekeriyâ: "Duyduğuma göre, bir adam işlediği amelinde gösteriş yaptığı takdirde, daha önceki yaptıkları da boşa gider" demiştir.

 

237. Seleme b. Kuheyl'den Cündüb'ün (ra) şu sözünü işittiği rivayet edilmiştir: "Resûlullah (as): 'Kim yaptığı işleri başkalarına duyurmak, ya da gösterişte bulunmak isterse, Allah da ona misli ile mukabelede bulunur' demiştir."[176]

 

238. Abdullah İbn Amr şöyle bir rivayette bulunmuştur: "Kim yaptığı işleri insanlara duyurursa, Allah onu mahlûkâtınm işiten­lerine duyurur. Onu hakîr ve zelîl kılar." İbn Ömer, bu sözü ondan dinlemiş ve ağlamıştır.

 

239. Kays'tan Hz. Ömer'in (ra): "Kim yaptığı işleri başkalarına duyurursa, Allah da ona misli ile mukabelede bulunur" dediği rivayet edilmiştir.

 

240. Mis'ar b. Kidâm ismini belirtmediği bir şeyhten şöyle rivayette bulunmuştur: "Câbir (ra) ve Ömer'in (ra) şöyle dedikleri­ni işittim; onlardan biri: 'Resûlullah (as) konuşmasında acele et­mez, ağır ağır konuşurdu' dedi. Diğeri de; 'Hutbede gösteriş yapan bir adam, susuncaya kadar Allah'ın gazabını celbetmeye devam eder' dedi."

 

241. Ebû Hureyre (ra)'den, Resûlullah'm (sav): "Nice oruç tu­tanlar vardır ki, oruçlarında sadece açlıkları ve nice gece namaza kalkanlar vardır ki, kıyamlarında sadece uykusuzlukları, yanları-na kâr kalır" dediği rivayet edilmiştir.[177]

 

242. Ebû Hureyre (ra)'den Resûlullah'm (sav): "Kim cehaleti, çirkin sözleri ve kötü amelleri terketmezse, Allah'ın onun yiyip iç­mesini bırakmasına ihtiyacı yoktur" dediği rivayet edilmiştir.[178]

 

243. Ebû Hureyre (ra) Resûlullah (sav)'m Rabbinden naklen şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Ben kendisine ortak koşulanların en hayırhsıyım. Kim bir iş yapar da, o işte başkasını bana ortak . ederse, ben ondan beriyim; o ortak koştuğunun olsun.[179]

 

244. Enes b. Mâlik (ra) Resûlullah'm (sav) şöyle dediğini haber vermiştir: "Mi'râc gecesi bir kavme uğradım, ellerinde ateşten ma­kaslar vardı ve dudaklarını parçalıyorlardı. 'Kim bunlar?' dedim. 'Bunlar yeryüzünde kitabı okudukları halde, insanlara va'z u nasi­hat edip, iyiliği emreden, kendilerini unutan kimselerdir. Hiç akıl­larını kullanmıyorlar mı?' denildi."           

 

245. Ebû Zer (ra)'den şöyle rivayet olunmuştur: "Resûlullah tas), 'Kim Allah'tan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder.[180] âyetini okumaya başladı ve nihayet bitirdi. Sonra (bana dönüp), "Ey Ebû Zeri Eğer bütün insanlar bu âyete yapışsaydı, onlara ye-terdi."[181] dedi ve arkasından bana aynı âyeti tekrar tekrar, uykusu gelinceye kadar okudu.

 

246. Sana'h Abdurrahman b. Zeyd'den İbn Ömer'in şöyle dedi­ğini işittiği rivayet edilmiştir: "Resûlullah (sav): 'Kim kıyamet gü­nüne bakmak istiyorsa, Allah Teâlâ'nın 'Güneş katlanıp dürüldü-ğü zaman (diye başlayan) Tekvîr sûresini okusun' demiştir/'

 

247. İbn Abbas'tan şöyle rivayet olunmuştur: "Resûlullah bir kişiye yöneldi ve Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin ederim ki, birisinin Allah yolunda infak ederek Muhammed'in eh­line bir altın bırakması ve ben Öldüğüm vakit de ondan elde etti­ğim iki dinar geriye bırakmam hoşlanacağım bir şey değildir. An­cak borcum için ayırmam ayrı bir durumdur, dedi." İbn Abbas di­yor ki: "Öldüğü vakit geriye ne dinar, ne dirhem, ne köle ve ne de câriye bıraktı. Yalnızca üç ölçek arpaya karşılık bir yahudiye rehin bıraktığı zırhı ondan geriye kalmıştır."[182]

 

248. Saîd b. Yezîd, bir adamın Resûlullah'a (sav) "Bana tavsi­yede bulun yâ Resûlâllah!" dediğini, onun da 'Kavmin içerisindeki salih bir kimseden haya ettiğin gibi, Allah'tan da haya etmeni sa­na tavsiye ediyorum' dediğini rivayet etmiştir. [183]    

 

249. Hafs b. Asım diyor ki: "Resûlullah (sav): 'Kişiye yalan olarak (râvîlerden Gunder vebal olarak diyor) her işittiğini söyle­mesi yeter.' buyurmuştur."[184]

 

250. A'meş, Ebû Salih'in Resûlullah'm (sav) ashabından bir zâtın şöyle dediğine şahit olduğunu rivayet ediyor: "Bir adam Re­sûlullah'a (sav) gelip, 'Beni cennete ulaştıracak az bir amel söyle ki, belki onu akledebilirim' demiş. Resûlullah da (sav) 'Öfkelenme' cevabını vermiştir."[185]

 

251. Enes b. Mâlik (ra), "Resûlullah'm (sav) 'Kişi acele etmedi­ği müddetçe hayır üzeredir' buyurduğunu, oradakilerin 'Nasıl ace­le eder ki?' diye sormaları üzerine de, 'Rabbime dua ettim, ama duama icabette bulunmadı' der" buyurduğunu haber vermiştir.[186]

 

252.  Ma'kıl b. Yesâr, Resûlullah'in (sav), 'Kargaşanın çok ol­duğu zamanda ibadet etmek, sanki bana hicret etmek gibi (değerli­dir/ dediğini haber vermiştir.[187]

 

253. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah'in (sav), "Allah (cc) sizin ne şekillerinize ve ne de mallarınıza bakar. O ancak sizin amellerini­ze ve kalplerinize bakar" dediğini rivayet etmiştir.[188]

 

254. Vehb. Münebbih'ten şöyle dediği rivayet edilmiştir: "İsrail oğullarından bir adam kırk sene ibadet ettiği zaman kendisine va­hiy gelirdi. Zina mahsulü bir şahıs 40 sene ibadetle meşgul olmuş, fakat kendisine vahiy gelmemiştir. O da, *Yâ Rabbi, anamın, baba­mın yaptıklarından benim suçum ne?' demiş ve dua etmeye devam etmiş, nihayet ona da vahiy gelmiştir."

 

Adem (As)'İn Zuhdu İle İlgili Haberler

 

255.  Selmân-ı Fârisî'den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Allah (cc) Adem'i (as) yarattığı vakit ona 'Bir şey var ki, yalnızca bana aittir. Birşey vardır ki, o da yalnız sana hastır. Bir başka şey de vardır ki, o ikimizin arasında ortaktır. Bana ait olan, senin Ba­na perestiş edip, başkasını Bana ortak koşmamandır. Sana ait olan ise, amelinin karşılığını sana vermemdir. Ben bağışlarım, ben çok bağışlayan ve çok merhamet edenim. İkimizin arasında or­tak olana gelince, senden dua ve niyaz etmek, benden ise duana icabet edip, istediğini vermektir' demiştir."

 

256. Bekr diyor ki: "Adem'e (as) zürriyeti gösterildiği vakit, bakmış ki bir kısmı diğerine üstün kılınmış. Hemen: 'Yâ Rabbi! Hepsini eşit kılsaydm?' demiş. Cenab-ı Hak da, '(Ben böylece) in­sanların bana şükretmelerini arzuladım' buyurmuştur."

 

257. İbrahim en-Nehaî diyor ki: "Allah'a şükretmek, yemek ye­diğin vakit Besmele ile başlaman, bitirdiğin vakit de O'na hamd etmendir."

 

258. Alkame b. Mersed'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Eğer bütün yeryüzü halkı, hepsi ağlayacak olsalar, (onların göz yaşları) Dâvud (as)'un işlediği hatadan dolayı döktüğü gözyaşları­na müsavi olamaz.  Eğer bütün yeryüzü halkının gözyaşı ile Davud'un gözyaşları, birleştirilse (yine de) Âdem'in (as) cennetten çıkarıldığı zaman döktüğü gözyaşlarına müsavi olamaz."

 

259. Hasan diyor ki: "Âdem (as) cennette gündüz saatlerinden bir saat kalmıştır ki, bu dünya günleri hesabı ile yüz otuz seneye tekabül eder."

 

260. Ma'bed el-Cühenî diyor ki: "Adem'i (as) (yasak) ağaçtan yemeye, cimrilikten başka birşey sevk etmemiştir."

 

261. Saîd b. Cübeyr diyor ki: "Âdem (as) cennette öğle ile ikin­di arası kadar bir vakit kalmıştır."

 

262. Hasan diyor ki: "Âdem (as) ma'lûm hatayı işlemeden önce ecelini daima gözünün önünde tutar, emelini ise sırtının arkasına atardı (uzun emeller taşımazdı.) Hata ettikten sonra ise emelini gözünün önüne dikmiş, ecelini sırtının arkasına atmıştır. (Artık hatırlamaz olmuştur)."

 

263. Şuayb el-Cübbâî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Al­lah Teâlâ'nın Âdem (as) ile eşi Havva'ya (ra) yaklaşmalarını men ettiği ağaç, buğdaya benzemekteydi, adı ise 'ed-dea* idi. O vakit el­biseleri ise nurdandı."

 

264. Enes b. Mâlik (ra) Resûlullah (sav)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Allah Tebâreke ve Teâlâ, Adem (as)'e şeklini ve­rince onu (bir müddet) bıraktı. İblis ona bakmaya ve etrafını do­laşmaya başladı. İçinin boş olduğunu görünce, 'Ele avuca sığmaz bir yaratık buldum.[189]

 

265. Ubey b. Ka'b, Resûlullah (as)'tan şöyle bir rivayette bu­lunmuştur: 'Adem (as) sık saçlı, uzun bir adamdı. Adeta uzun bir hurma ağacı gibiydi. Kendisine yasaklanan fiili yapınca avret ma­halli açılıverdi. Daha önceleri hiç görmemişti. Hemen koşarak kaç­maya başladı. Cennet ağaçlarından bir ağaç kafasından tutuverdi. Adem (as) ona 'Bırak beni!' dedi. Ağaç 'Seni bırakmam!' cevabını verdi. Rabbi ona nida ederek, 'Ne zamana kadar kaçacaksın?' de­di. O Tâ Rabbi, senden haya etmeyeyim mi?' dedi. Rabbi 'Mü'min işlediği günahtan dolayı Azız ve Celîl olan Rabbinden haya eder. Sonra Allah'a hamd ederek işlediği günahtan kurtuluşun nasıl olacağını bilir. Bilir ki, kurtuluş Allah Teâlâ'ya tevbe ve bağışlan­ma dilemesidir'[190] dedi."

 

 



[1] İmam Ahmed b. Hanbel, Kitabu’z-Zühd, İz Yayıncılık: 9-12.

[2] Buhârî 1/168; Müslim el-Mesâcid, 285.

[3] Birkaç rekat namaz kılmak için gece kalkmamasını kasdediyor. "[Muhakkikin bu notu yanlıştır. Rivayeti iyi anlayamamasından kaynaklanmıştır. —müter­cimler]

[4] Müsned-i Ahmed 1. 427, Beyhâkî 3/15, et-Tergib ve't-terhîb 11445.

[5] Buhârî 3/55, 8/122, Müslim; Salâtü'l-musâfirîn 217.

[6] Buhârî 1/207, 6/220, Müslim; Salât 217.

[7] Müsned-i Ahmed 6/42: Fethıı'l-Bâri bi-Şerh-i Sahîhi'l-Buhârî 4/320, Müslim; Müsâkat 124; Nesâî, Buyu' 83.

[8] Müsned-i Ahmed 6/236; Buhârî 8/55.

[9] Müsned-i Ahmed, 6242;Abdurrezzâk^fusanree/)no:20492.

[10] Buhârî, Fethu'l-Bârî, 5/356, 8/148; Müslim, el-Vasıyye, 18; Ebû Dâvud, el-Vasâyâ,bâb 1;     Nesâî, Ahbâs, bâb 1; İbn Mâce, 2695.

[11] Müslim,Eşribe,no:87,188; Tirmizî, 2031.

[12] Müsned-i Ahmed 3/238.

[13] Fethü'l-Bâri, 9/547; Müslim, Eşribe; no 187, 188; Müsned-i Ahmed, 2/427, 474, 479, 481, 495; Ebû Dâvud, Et'ime bâb 13; Tirmizî, 2031 ve bkz. Zühd no 11.

[14] Müsned-i Ahmed, 3/133, 180, 208, 211, 222, 228, 252, 270, 288, 290; Fethu'l-bârî, 4/302;  Tirmizî, 1215.

[15] Müsned-i Ahmed, 4/19.

[16] Fethu'l-bârî, 9/549.

[17] Müsned-i Ahmed, 6/50, 182.        

[18] ez-Zühd, Ibn Mübarek s.353; Ihyâu ulûmi'd-dîn 2/4 İsnad,zayıf. i.îbnMâce, 4150.

[19] ez-Zühd, İbn Mübarek, 2/55.

[20] Hılyetü'l-evliyâ, 5/155. Mecmau'z-zevâid, 10/250: Ahmed, 2/243 de rivayet et­miş, ricali sikadır, demiştir.

[21] Tirmizî, Bedîl'den rivayet etmiştir.

[22] Müsned-i Ahmed 4/442; Ebû Dâvud, Libâs, bâb 11; Müstedrek 4/191; Beyhakî  3/271.

[23] Müsned-i Ahmed, 5/221.

[24] Müstedrek 1/9. İbn Mâce 4118; el-îhyâ 3/345; Ebû Davud, Tereccül; bâb,l. et-Terğlb ve't-terhîb, 3/108, Munzirî, Ebû Amr en-Nemîrî'nin bu hadis hakkında ileri geri söz ettiğini söylemiştir. Taberânî, Mu'cemu'7-kebîr 1/246-247. Bezâze, giyimde tevâzudur, süsü püsü terkedip orta hallisine razı olmaktır.

[25] Müsned-i Ahmed 6/263.

[26] Buhârî 4/42. Müslim, Sıyâm 100, 101. Fetku'l-bârî, 4/184. Nesâî 21.

[27] Müsned-i Ahmed 2/450; Fethu'l-Bâri 11/101 Ibn Hacer: Onun istiğfarı ümmeti için teşrî'dir. Yani onların günahları için şefaat gibidir, demiştir. Gazalî, îhyâ'da; O daima terakki halinde ilerlediği durumda daha öncesini az görür ve hali için istiğfar ederdi diyor

[28] Müsned-i Ahmed 1/441.                

[29] qge, 2/267,312,418, 502.'

[30] age, 3/198.

[31] Kitabın orjinalinde 35. rivayetten sonra 37. rivayet gelmektedir.

[32] Müsned4 Ahmed 2/168, 173.

[33] age, 6/19.

[34] age, 2/24.

[35] age, 10/415. Heysemî, Tabaranî (el Evsat't&),ve Bezzâr'm (aynı haberi) rivayet ettiklerini ve Bezzâr'm ricalinin Sahîh ricali olduğunu demiştir. Hılyetü'l-euliyâ'da (7/90) Ebû Nuaym, hadîsin 'garîb' olduğunu söylemiştir.

[36] Mecmau'z-zevâid    3/126,   10/241.  Hılyetü'l-euliyâ   2/280, 6/274. îhyâ  4/270 Tabarânî, el-Keblr, 1/344; et-Terğlb, 2/51.

[37] Tirmizî, 3297. Şerhu's-sünne 14/372. Müstedrek 2/343Hılyetü'l-evliyâ 4/350.

[38] ez-Zühd,   İbnü'l-Mübarek s.165; Hılyetü'l-evliyâ    2/196.  îthâfu's-sâdeti'l-müttekln 9/214.

[39] Tefsîru îbn Kesîr 5/321 thyâ 4/239.

[40] Kenzii'l'Ummâl, no.3678.

[41] Mecma'u'z-zevâid 10/286. et-Tergtb 41,157

[42] age,  10/255, 286. et-Terğîb 4/160, 241. Fethu'l-bârî 11/237 Târîhu Bağdâd 7/186.

[43] Mîzânü'l-i'üdâl 1333. Târîhu Bağdâd 7/111, Kenzu'l-umnıâl 6788.  

[44] Müsned-i Ahmed, 4/385.

[45] Z.age,   1/172,  180,  187,  et-Terğib 4/161. Mevâridü'z-zam'ân 2323. Mecmau'z-zeuâid 10/81.

[46] age, 5/252-255.                            

[47] Müsned-i Ahmed, 5/428.

[48] Mecmau'z-zevâid 10/285, Tabarânî el-Kebîr 4/298,  Tirniizî 2036,  et-Terğib 4/132.

[49] Müsned-i Ahmed   4/24.26, Hılyetü'l-evliyâ  2/211, 6/28, Müstedrek  2/534, Tirmizî 3354, et-Terğîb 4/172. Nesâî, el-Vasaya, bâb 1.    Beyhakî 4/61.

[50] Hılyetü'l-euliyâ 1/105.

[51] Kenzii'l-ummâl 6066.

[52] Müsned-i Ahmed 4/145.                 '

[53] En'âm 6/44.

[54] Müsned-i Ahmed 1/391, 441. Mecmau'z-zevâid 10/326.

[55] ed-Durru'l-mensûr 6/391.

[56] Mecmau'z-zevâid 10/264. Heysemî "Bunu Tabarânî el-Evsat'ta Sevbân'dan da­ha sağlam bir senedle rivayet etmiştir." İhya 3/270.

[57]  Hılyetü'l-evliyâ 2/84.

[58] Buhârî, Fethu'l-bârî 11/541. Tabaranî, el-Kebîr 5111 A. Beyhakî 10/194.

[59] Hılyetü'levliyâ 3/80. ibn Mâce 4224.

[60] Müsned-i Ahmed 6/73.

[61] 63 nolu rivayet.

[62] et-Terğîb 3/110; Beyhakî 2/239; Şerhu's-sünne 2/131.

[63] age, 4/202; Târîhu Bağdâd 11/102; Fethu'l-bârî 11/292.

[64] İbn Mâce, 4243,  et-Terglb 3/312, Meuâridü'z-zam'ân 2497, Hılyetü'l-evliyâ 3/168, Fethu'l-bârî 11/329, Müsned-i Ahmed 6/70,151.

[65] Şerhü's-sünne 14/399, Müsned-i Ahmed 1/402, Mecmau'z-zevâid 10/189.

[66] Müsned-i Ahmed 2/533.

[67] age, 3/469.                                        

[68] age, 4/148,155.

[69] age, 5/97,100, 105, Tirmizî 585, Nesâî Sehv, bâb, 98.

[70] Hadis mercii olarak Kitâbu fethi'l-mecîd Şerku kitâbi't-tevkîdde rivayet edil­miştir.

[71] Mecmau'z-zevâid 2/252.

[72] Müsned-i Ahmed 3/197, Fethu'l-bârî 8/145 Nesâî, Cenâiz. bâb. 13. tbn Mâce 1630.

[73] Hılyetü'l-evliyâ 3/347, Tirmizî 1213.

[74] Hılyetü'l-evliyâ 2/159, 202, 474, 502. 3/46, 56.

[75] 3.age, 2/293.

[76] Hılyetü'l-euliyâ 7/299, ez-Zühd, Îbnü'l-Mübarek s.90.

[77] Mâide 5/118.

[78] Müsned-i Ahmed 4/252, 255, Buhârî 2/63, 6/69, 8/124, Hılyelü'l-evliyâ 7/205, 8/289, Tirmizî 412, Şerhü's-sünne 4145.

[79] Müsned-i Ahmed 6/13,176, 241, Nesâî, Kıyâmü'1-leyl, bab!9. Tirmizî, 2856.

[80] age, 6/51, Buhârî 2/68, Beyhakî 3/17, Nesâî, İmân, bab 29, İbn Mâce 4238.

[81] age, 1/30, 52, Tirmizî 2344, İbn Mâee 4164, Hılyetü'l-evliyâ 10/69, Mevâridü'z-zaman 2548.

[82] age,   2/254,  482, Hılyetü'l-evliyâ  5/60. Fethu'l-bârî 11/322, Şerhü's-sünne 14/293.

[83] age, 2/390, 443, 509, 540. Buhârî 8/118. Müslim, Zekat, 120. Tirmizî 2373, İbn Mâce 4137. Hılyetü'l-evliyâ 4/99.

[84] Mecmau'z-zevâid 10/420, Ahmed 2/173.

[85] Müslim, el-Birru ve's-sıla, 59; Tirmizî 2418, Beyhakî 6/97, Felhu'l-bârî 4/105 5/102

[86] Hılyetü'l-evliyâ   1/226 2/233; 9/60, Mecmau'z-zevâid  3/122, 10/255, Ahmed 5/197.

[87] Müsned-i Ahmed 5/366. Tefsîruİbn Kesîr 4/181

[88] et-Terğîb, 4/473. Ahmed 2/197. Tirmizî, 2588, İbnü'l-Mübarek ez-Zühd 2/84.

[89] Mu'minûn 23/104.

[90] et-Terğîb 4/486. Ahmed 3/88. Tirmizî 2587, 3176. Şerhü's-sünne 15/252, Hılye-tüî-evliyâ 8/182, Tefsîru îbn Kesîr 5/451.

[91] age,   4/477. Tirmizî 3582,,   İbnü'l-Mübarek, ez-Zühd 2/87, Müsned-i Ahmed 2/374; el-Hıîye 8/182.

[92] İbrahim sûresi 14/16

[93] Muhammed sûresi 47/5.

[94] Kehf sûresi 18/25.

[95].et-Terğlb  4/678. Ahmed 5/265. Tirmizî 2583. Hâkim 2/351. el-Hılye 8/182. Dârimî 2189.

[96] Buhârî 4/20, 8/110; Müslim, İmâre 112

[97] Müsned-i Afımed 4/299

[98] Beyhakî 3/38. Dârimî 1/338 Mecmau'z-zevâid 6/451.

[99] Fethu'l-bârî 1/538. Müslim, Mescid 273. Nesâî, Mesâcid, bab 43. Beyhaki 2/185

[100] Müsned-i Ahmed 5/250, 265.İbn Mübarek, ez-Zühd   s.230. Hılye, 8/179, Fet-hu'l-bârî, 11/151. Taberânî, Kebîr, 8/284 zayıf demiştir.

[101] Müsned 1/62. Hılye, 1/61.

[102] Mecmau'z-zevâid 2/187 et-Tergîb 4/452. Hâkim 1/287. Müsned 4/268 Dârimî 2/330.

[103] age, 10/203, Ahmed 3/332.

[104] Mecmau'z-zeuâid 10/415. Tirmizî 1648, 1664. İbn Mâce 4330. Beyhakî 9/158. Fethu'lbârî 11/202. Tefsîru İbn Kesir 2/155, 8/50.

[105] et-Tergîb 4/133. Hâkim 4/328. İbn Mâce 1406.

[106] .age, 3/185. Müslim el-Birru ve's-sıla 61. Tirmizî 311. İbn Mâce 18.

[107] Hûd 11/102.

[108] Müslim, Eşribe 72. Beyhakî 2/2, 23/326, Mevâridu'z-zam'ân 1378.

[109] Tirmizî, 2321. Nesâî, Ezan bab 22; Ibn Mâce 3111. Mecmau'z-zevâid 10/287. Ahmed 2/338. 3/229.

[110] Tirmizî2412./^dl/70.

[111] Nisa sûresi 4/114.

[112] Asr sûresi 103/3.

[113] Enbiyâ sûresi 21/28.

[114] Nebe' sûresi 78/38.

[115] Müslim,   Sıyâm 202,203. Tirmizî 38. Ebû Davud, Sıyâm bab 55. Nesâî, Kıyâmu'1-leyl bab Müsned 2/342.

[116] Müsned 2/407.

[117] Buhârî 6/167. Müslim, Istiskâ lQ.Mu.sned G/66. Müstedrek 2/456.

[118] Müsned 3/203. Müslim, Sıfâtü'l-münâfikîn. 55.

[119] Mecmauz-zevâid 3/100.

[120] Müsned 4/431.Hılye 2/308.

[121] et-Terğîb 4/268. Tİrmizî 983. îbn Mâce 4261. Fethu'l-bârt 11/301.

[122] Tİrmizî 3444. Ihyâ 1/247. Ibnü's-Sünnî 500, 527.

[123] et-Terğîb 3/113. Tirmizî 3854.

[124] Mecmau'z-zevâid 10/311. Ahmed 5/331, Taberânî, el-Kebîr 2/227, 6/216.

[125] Müsledrek 4/549. Ibnü'l-Mübarek, ez-Zühd s.173.

[126] Mutaffifîn sûresi 83/27.

[127] Târîhu Bağdâd 3/155.

[128] Tevbe sûresi 9/34.

[129] et-Terğîb, 3/41. Tirmizî 3094. Müsned 5/278.

[130] et-Tergîb, 4/93.

[131] Mecmau'z-zevâid 10/79. Ahmed 2/463.

[132] et-Tergîb 4/111. Ahmed 5/169, Mecmau'z-zevâid, 10/81.

[133] el-Habâil fVl-melâil, s.22.

[134] Müzzemmil sûresi 73/12,13.

[135] Buhârî 2/43, 6/68, 7/45, 8/127,161,162. Müslim, Fadâil 134; et-Terğtb 4/460.

[136] et-Terğîb 4/149. Ahmed 5/157.

[137] Telhîsu'l-habîr 2/240. Beyhakî 7/48. Müsned 3/216

[138] İbn Mübarek, ez-Zühd 212. Müsned 2/197. Mecmau'z-zevâid 10/288, Taberânî, el-Kebîr 6/289. Tirmizî, 2324. İbn Mâce 4113.

[139] Mecmau'z-zevâid 10/237. Ahmed 1/98. et-Terğîb 4/183.

[140] Mecmau'z-zevâid 10/222. Hılye 3/57, 7/90. Tirmizî 2323. Ibn Mâce 4112. Şer-hu'S'Sünne 14/230.

[141] Müsned 1/377,443. Fethu'l-bârî 4/5. Müstedrek 4/322. el-Mişkât 5178.

[142] Ebû Davud, Edeb bab 170. İbn Mâce 4160. Tirmizî 2335. et-Terğib 4/244

[143] Müsned, 1/255, 374, Ibn Mâce 3347, Tirmizî 2360, Ihyâ 3/216. et-Terğîb 4/187.

[144] bkz. no.15

[145] Secde sûresi 32/16.

[146] Mecmau'z-zevâid 7/190. Ahmed 5/242.

[147] Tekâsür sûresi 102/

[148] ed-Dürru'l-mensûr 6/388.

[149] Tefsîru îbn Kesîr   7/497.İbn Kesîr "Tirmizî, bunu Tuhfetu'l-ahvazî' deki Tekâsur sûresi tefsiri no.341, 9/290; 291.

[150] bkz. no. 57.

[151] ed-Dürrü'l-mensûr 6/390.

[152] Müslim, Eşribe 140, Mişkât   4253; Tefsîr-i ibn Kesîr 8/495. Müşkilü'l- âsâr 1/197.

[153] Hılye 8/131. Ahlâku'n-nübüvve s.64.

[154] Şerhu's-sünne 14/335. Ahmed 5/134. İbn Hıbbân 2501. Hâkim 4/311.

[155] Müsned 5/183. Kenzu'l-ummâl  6270.

[156] Kenzu'l-ummâl  6105.

[157] Müsned 5/183.

[158] Saffât sûresi 37/143-144.

[159] Tirmizî 2304. îbn Mâce 4170. Fethu'l-bârî 11/229. Müsned 1/344. Müstedrek 4/406. Beyhakî 3/370.

[160] Müsned 4/3. Müstedrek 1/339. Beyhakî 3/371. Tirmizî 2329; 2330. Dârimî. 2/308. İbn Kesîr 6/427.

[161] Müsned 4/188. Fethu'l-bârî 11/210. Târîhu'l-Buhârî 1/416. Müstedrek 1/495. Beyhakî 3/371. Tirmizî 3375. İbn Mâce 3797. îbn Hıbbân   2317.

[162] Müstedrek, 2/441; ed-Dürrü'l-mensûr 5/5/366. Tirmizî, 2922. Cem'u'l-cevâmi' 7572.

[163]ed-Dürril'l-mensûr 6/116. Suyûtî; AhmedjTirmizî ve İbn Mâce'nin rivayet etti­ğini söylemiştir.

[164] Tefsîru'l-Bağavî 2/138 7/62.

[165] bkz. no 137.

[166] Hılye 8/213. İsbahânî, Hasan'ın Ebû Hureyre'den bu rivayeti garibtir. Zira on­dan yalnızca Cübeyr rivayet etmiştir. Semmâk'tan da sadece Ibn Sandel rivayet etmiştir, demiştir.

[167] Fethu'l-bârî 11/340. Müslim, Ahlâk 153. Buhârî 8/131. Nesâî, Hayl bab 14. Ebû Dâvud bab 9. Müsned 3/103 253. Şerhu's-sünne 10/393.

[168] Fethu'l-bârî    9/342. Müsned 4/124. Taberânî 7/338 (7141). Müstedrek 1/57 4/251. Şerku's-süııne 14/308. Taberânî, Sağtr 2/30. Beyhakî 3/369.

[169] İhya 3/366.

[170] Müsned 6/264. Beyhakî 7/91. Mevâridu'z-zam'ân 852. ed-Durru'l-mensûr 2/74. İbn Huzeyme 1699. îbn Kesîr 3/380, 4/189, 5/134.    Cem'u'l-cevâmi' 5474. el-Ahâdîsü's-sahîka 911.

[171] Müsned 3/439. Müstedrek 1/61, 4/183. Tirmizî 2481. Beyhakî 3/273. el-Ahâdîsu's-sahîha 718. Hılye 8/48. Kenzu'l-ummâl 5733.

[172] Mecmau'z-zevâid 10/312. Ahlâku'n-nübüvve 264.

[173] Müsned 6/129. İbn Mâce 3820. ed-Durru'l-mensûr 2/77. Cem'u'l-cevami1 9808. Mişkâtu'l-mesâbih 2357.  Kernu'l-unımâl 3744-3626.

[174] Fethu'l-bârî 11/101. Müslim, ez-Zikr ve'd-duâ, bab 12, no.42. İbn Mâce 78, 1081. Şerhu's-sünne 5/71; Bağavî, sahih olduğunu söylemiştir,  s.40.

[175] Enbiyâ sûresi, 83.

[176] Müslim, ez-Zühd, bab 5, no. 48, Tirmizî 2381. İbn Mâce 4206. Müsned 4/313. Taberânî 183 (3196) 2/184

(1698) İbn Kesîr 5/203. Eeyhakî 7/260. Hılye 10/51.

[177] Müsned 2/441. Dârimî 1/301. Mişkâtu'l-mesâbih 2014. thyâ 1/236.

[178] Ebû Dâvud, Sıyâm, bab 25. Fethu'l-bârî 10/473. Müslim, Savm bab 7. Edeb 15. tbn Mâce 1689. Tirmizî 707.

[179] Müsned 2/301. İbn Huzeyme 938.        

[180] Talâk sûresi 2.

[181] Müstedrek 2/492. tbn Kesîr 8/182. İbn Hıbbân 1547.

[182] et-Tergtb 2/57. Mecmau'z-zavâid 10/326. Dârimî 2/315. Şerhu's-sünne 1/99. İbn Kesîr 4/84. Fethu'l-bârî

     11/268. Buharı 8/117 el-Feth 11/264.

[183] Mecmau'z-zevâid 10/284. Taberânî Kebir 6/85.   .

[184] Ebû Dâvud, Edeb, bab 87. Müstedrek 1/112.

[185] Buhârî 8/75. Tirmizî 2020.  Müsned 5/34-362. Mişkât  5104. Şerhu's-sünne 13/159. et-Terğîb 3/445-446.

      Beyhakî 10/105. Hılye 6/234. Taberânî Kebîr 2/293. 7/79.

[186] Mecmau'z-zevâid 10/147. Müsned 3/193 210. et-Terğib 2/490.

[187] Müslim, Fiten 130. Tirmizî 2201. İbn Mâce 3985. Şerhu's-sünne 15/25. Fethu'l-bârî 13/18,19.

[188] Müsned 2/185. Fethu'l-bârî   7/214  13/373. Şerhu's-sünne 14/341. İbn Mâce 4143. Hılye 4/98. 7/124. Müslim, el-Birru ve's-sila 3.34.      Fethu'l-bârî 10/483.

[189] Müsned 3/229.

[190] Ibnü'l-Mübarek, ez-Zühd s.45.