Vuslat Dergisi, Ekim 2005, sayı: 52
Mutluluğa ve Âhirete
Yatırımın Diğer Adı: İnfak
Para, madde, eşya insanı yöneten
efendi olmuş, insana hizmet etmesi gereken bunlar, insanı kendisine kul köle
yapmış. Çağdaş insan bunlar için yaşıyor, bunlar için çalışıyor, bunlar için
âhiretini ve huzurunu mahvediyor. Bunlar hâkim, insan mahkûm ve hizmetçi.
Oyuncak, insanla oynuyor. Mal, insanı, insanî değerleri yutuyor. Dünyevîleşme
çarkı, insanımızı değirmen gibi öğütüyor. Taksitlere, ay sonuna kafayı takan
modern insan, dünyada varoluş gâyesini düşünemiyor;
para kazanma koşturmacasından ibâdete, okumaya, düşünceye sıra gelmiyor.
Her konu paraya çıkıyor; söz, ufak
bir tur attıktan sonra para durağında düğümleniyor; gönül plağı parada parazit yapıp takılı kalıyor.
Lüks hayat, daha rahat yaşam denilen şeytanî câzibe;
aslında dipsiz bir kuyu, bir girdap, tatminsizlik cehennemi, bitmeyen, ama
insanı bitiren sonsuz yarış ve büyük pişmanlık demek. Yiyen ama doymayan insan,
kendine/nefsine/hevâsına kul/köle. Para para diye paralanan insan, şükrü
unutmuş, sabrı lügatından silmiş, şikâyetin ise binbir çeşidini tekrarlamakta.
“Alma tutkusu”, “verme zevki”ni katletmiş. Hırs ve tamahın sonu yok. “İnsanoğlunun iki vâdi
dolusu altını olsa, üçüncüsünü ister” kutlu sözü ibret levhası olmaktan
çıkmış. Sahâbe birbirleriyle hayırda yarışıyordu;
şimdiki insan ise fâni eşyada yarışıyor. Akıl, midelerin ve basit arzuların
hizmetçisi; gönül, vicdan ve fıtratın sesi çıkmıyor; demek ki duyguların esiri
olarak hapis hayatı yaşıyor bunlar. Dünyevîleşmiş çağdaş insan tipinin dini
ekonomi, imanı para, kitabı çek koçanı, mâbedi
bankadır artık.
İnsanın dünyevî olarak zarûrî ihtiyacı, beslenme/gıda, giyinme/tesettür ve
ev/barınmadan ibaret olduğu ve bu gereksinmelerini israfa ve lükse kaçmadan
helâl yoldan temin etmesi, kalan birikimlerini infak etmesi gerektiği halde,
tüketim toplumunun bir ferdi olarak insan, günümüzde ihtiyaç labirentinde
yolunu şaşırmaktadır. Alınır, tüketilir, tekrar alınır, alınır... Ömür biter,
alınacaklar ve ihtiyaçlar(!) bitmez.
En fakirimizin evindeki eşyalara
verilen parayla, sahâbe belki hayat boyu, hem de huzur
ve şükür dolu şekilde yaşardı. Kullan at; al, yine al; yarışın sonu gelmiyor,
ihtiyaçlar(!) tükenmiyor, insanın kendisi tükeniyor. Bunca varlık içinde
şükretmiyor, şikâyetten sadistçe zevk alıyor. Dünyayı yakalamak için hayat boyu
kovalamaca oynayıp koşturan insan, helâkı ve dehşetli kıyâmeti
yaşadığının farkına varmıyor. Tuvalete yaptığı yatırım kadar âhirete, Cennet
köşklerine yatırım yapamadan ölüp gidiyor.
Bütün bu ve benzer problemlerin tek
çözümü var: İnfak. Ne-fe-ka kökünden türeyen infak kelimesi; lügat olarak
tükenmek, azalmak anlamlarına gelir. “Nafaka”; harcanan para veya ihtiyaçların
tamamı için gerekli kazanç anlamında kullanılır. İnfak ise; malı veya benzeri
ihtiyaç maddelerini hayır yolunda harcamak, tüketmek demektir. Allah yolunda
harcamaya infak denir. Terim olarak infak: Gerek akrabalardan ve gerekse diğer
insanlardan yoksul ve muhtaç olanlara para veya maişet yardımı yaparak onların
geçimini sağlamak, Allah için her çeşit hayır yapmak demektir.
"İnfak"; malın elden
çıkarılması, harcanması ve sarfedilmesi demektir. İnfakın farz, vâcip, mendup kısımları vardır. Zekât ve diğer sadakaları
içerdiği gibi, gerekli yerlere ve uygun tarzda Allah için yapılmış her türlü
bağış, yardım ve hayırları, kendi ailesine ve yakınlarına yardım gibi bütün mal
ile yapılan ibâdetleri de içine alır. İnfak, mecaz yoluyla maldan başkasına
da genelleştirilir. İlim öğretme ve benzeri mânevî
şeyleri, davranış biçimlerini de kapsar. Genelde infak; mü'minin kendisinde
mevcut her nimeti başkalarına yansıtması, başkalarını o nimetlerden
yararlandırması demektir. İnfak; paradan, maldan olduğu gibi, ilimden, güzel
sözden, güler yüzden de olur. Ayrıca sağlığın, saâdetin,
gençliğin de infakı vardır. Ve infak, farz olan cihadın bir şûbesidir.
"Sana infak'ı (Allah yolunda ne
harcayacaklarını) soruyorlar. De ki: 'Verdiğiniz hayır, ana-baba, yakınlar,
öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Yaptığınız hayrı, muhakkak
Allah bilir." (2/Bakara, 215)
İnfak, Allah'a ibâdetin
öyle bir parçasıdır ki, onsuz din olmaz. Bir insanın gönlünde yaktığı iman
ışığının devamı, ancak namaz-infak ikilisiyle yürür. Cömertliğin göstergesi
olan "infak" kavramı, Kur'anda türevleriyle birlikte 73 yerde
geçmektedir. Muaz bin Cebel ile Sa'lebe, Hz. Peygamber'e "kölelerimiz ve
hısımlarımız var. Bunlara malımızdan ne şekilde ve ne miktarda
harcayalım?" diye sorduklarında, şu âyet inmişti:
"Sana hangi şeyi infak edeceklerini,
nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: İhtiyacınızdan artanı verin."
(2/Bakara, 219). Zekât farz kılınmadan önce, kazanç sahipleri, bu âyete göre, her günkü kazançlarından kendilerine yetecek
kadarını alır, gerisini tasadduk ederlerdi. Altın, gümüş gibi nakit sahipleri
de, bir yıllık geçimini ayırır, geri kalanını Allah yolunda harcarlardı (S. Buhâri, Tecrîd-i Sarih Terc. 11/ 371).
Kur'an-ı Kerim'in pek çok âyetinde varlıklı mü'minlere
"Allah yolunda infak" emir ve tavsiyesinde bulunulmuş, Allah yolunda
harcayanlar övülmüştür.
Verilen maddî bir varlığın infak
olabilmesi için her şeyden önce onun Allah rızâsı için
verilmesi gerekmektedir. Cömertlik vasfının elde edilebilmesi için; yardımın
gönüllü olarak yapılması (59/Haşr, 5; 57/Hadîd, 11-18;
5/Mâide, 13); karşılığında hizmet, övgü, mükâfat beklenilmemesi (76/İnsan,
8-l0); yardım edileni rencide edebilecek davranışlardan kaçınılması (2/Bakara,
263-264); yapılan yardımın sahibi katında üstün bir değeri olması (3/Âl-i
İmrân, 92) şarttır.
Kur'ân-ı Kerîm'de
cömertlik, cihad ile aynı seviyede tutulmakta; Allah'ın insanlara verdiği
rızıktan diğer kulların da yararlandırılması istenmektedir (2/Bakara, 254).
Cömertliğin, kıyâmet gününde insanı her türlü sıkıntı,
elem ve kederden kurtarmaya vesile olacağı bildirilmektedir (2/Bakara, 222).
Cömertlik alışverişe benzetilmekte; Allah Teâlâ'ya verilen bir borç olarak
temsil edilmektedir (2/Bakara, 244; 5/Mâide, 13; 57/Hadîd, 11).
Kalpler Allah yolunda infak ile,
cömertçe davranış sâyesinde temizlenir (bk. 92/Leyl, 17-20).
Çünkü, küfür ve nifaktan sonra kalbi karartan
âmillerden biri de, aşırı mal sevgisi ve servete bağlılık arzusudur. Nitekim
Kur'ân-ı Kerîm'de; "Serveti
de düşkünce seviyorsunuz." (89/Fecr, 20) buyurulur. İşte bu sevgi ile
insan, "ben bu malı sarf edersem bana bir şey kalmaz" korkusuna düşer
ve hemen şeytan harekete geçer:
"Şeytan sizi fakirlikle korkutur, size cimriliği emreder."
(2/Bakara, 268). Oysa ki Allah Teâlâ'nın bildirdiğine
göre, "mal ve servet insan için bir
imtihandır." (39/Zümer, 49-52). Bu imtihandan
başarılı çıkmanın yolu da cömertçe Allah yolunda infak etmektir (64/Teğâbün, 15-17).
İnfak, mutluluğun merdivenidir. Alan
kimse, nimetlerden geçici ve sınırlı bir şekilde yararlanırken; veren mü'minin
hazzı kısa sürede sona ermez. Mü'min kalp, mal ile değil; iman ile mutmain
olur. Allah yolunda infak etmekle fakir düşeceğinden korkmaz. Kendisi hiçbir
şey değilken Allah onu meydana getirmiş, vücut, göz, kalp, lisan ve sayısız
nimetler bağışlamış ve mal sahibi yapmıştır. Bunlar Allah'a aittir. Öyle ise
Allah'a güvenen birisi Allah yolunda ve Allah rızası için malını infak etmekten
çekinmez.
İnfakın Faydaları, Hikmetleri
Namaz ve oruç, bireysel ve kişisel gelişme
ve yükselişe; infak ise, ferdî cimrilik, bencillik gibi kötü huylardan
arındırma yanında, toplumsal bünyeye girmiş zararlı mikroplardan arınmaya,
toplumsal bünyenin sağlıklı bir şekilde serpilip büyümesine, gelişmesine hizmet
eder. Bakara sûresinin girişinde (2/3) Kur’an’ın
hidâyet vereceği muttakîlerin özellikleri anlatılırken imandan sonra iki amele
vurgu yapılır: Namaz ve Allah’ın verdiği rızıktan infak. Namaz, kişinin Allah’a
karşı görevlerini belirten bir başörnek, infak da topluma karşı vazifelerin prototipi ve simgesidir. İnfak, toplumsal ibâdettir. "Onların mallarından sadaka al. Onunla
kendilerini temizlemiş ve tezkiye etmiş olursun." (9/Tevbe, 113).
Temizleme ve tezkiye; bu iki kelime, zenginin ruh ve nefsinin, mal ve
servetinin hem maddî hem de mânevî yönden temizlenme
ve arınmasını içine almaktadır. İnfak eden, başta cimrilik olmak üzere birçok
kötü huy ve alışkanlıktan arınır.
İnfak, Allah'ın verdiği nimetlere,
özellikle mal ve para cinsinden maddî nimetlere şükürdür. Bu anlayışla infak
eden mü'min, her nimetin, mesela sağlığın, ilmin, sanatın şükürlerinin de o
nimetlerle ödeneceğinin şuuruna varır.
Her türlü infak, malı ve malın
bereketini artırır. Yoksul zümrelerin eline geçen para, her şeyden önce insan
onurunu geliştirir, iş gücü kalitesini arttırır. İnfak sâyesinde
zenginle fakir arasında güven, saygı ve sevgi oluşur. İslâm kardeşliği de bu
yollarla hayata geçer.
Mü'min, Allah yolunda dağıtmanın bir
görev ve sorumluluk meselesi olduğunun bilincindedir. Her çeşit malı ve
nimetleri, asıl kaynağı olan Allah'a nisbet eder. İnfakın emredildiği âyetlerde geçen "Onlara
rızık olarak verdiklerimizden..." (2/Bakara, 3) ifadesi mü'minin özel mülk ve
gerçek mâlik anlayışını düzenler. Böylece infak eylemi, dağıttığı şeylerin
kendi özel malı olmadığını, kendi özel mülkiyetinden tasarrufta bulunmadığını
hatırlatarak onun bağış bencilliğini kırar. Mü'minlerin tüm yaptıkları,
Allah'ın verdiği rızıktan infak etmektir. Bir postacıdır, bir veznedardır, bir
emanetçidir mü'min. Bu telkin, asıl verenin, asıl sahip olanın Allah olduğunu
hatırlatır. Böylece mü'min, Allah'ın kendisine verdiği rızıklardan sorumlu
olduğunu anlar. Mü'min, malını (kendisine emânet ve
sınav olarak verilen nimetleri) dilediği şekilde özgürce harcayamaz.
İnfak,
paranın, mal ve mülkün gerçek sahibini hatırlatır ve kişinin emânet
ve imtihan bilincini güçlendirir. Mü'min, canını yaratanın Allah olduğunu,
malını verenin Allah olduğunu bilir ve O'nun yolunda mal ve canıyla cihad eder.
Mülk Allah'ın olduğuna göre, tabiî olarak sahibinin yolunda sarfedilmesi,
mü'min için en makul bir olay olarak değerlendirilir.
İnfak,
zekât ve her türlü cömertlik, kişiyi maddeperestlikten korur; kalpteki dünya
sevgisine karşı bir ilâç olur. İnfak, insanı özgürlüğe kavuşturur; mala
bağlanmak, ona boyun eğerek esir olmak ve paraya tapmak zilletinden kurtarıp
hürriyete eriştirir. Allah'tan başkasına kulluğu sonuçlandıran paraya tapmak
gibi öldürücü zehirden Peygamberimiz şöyle sakındırır: "Altın ile gümüşe (paraya) tapanlarla kadifeye (lüks yaşayışa)
tapanlar helâk olmuştur." (Buhârî, Kitabü'l-Cihad; İbn Mâce, K. Zühd).
Burada kadifeden maksat, giyim - kuşam ve evlerin tefrişindeki/döşemesindeki
aşırılıktır.
İnfak ve
cömertlik ihtiras zincirini kırar, insanı hırstan korur, nefsin hastalıklarını tedâvi eder. Hırs, insanı aşırı mal kazanmaya ve dünya için
daha çok çalışmaya iter. Ölüm gelmeden bunun sonu da gelmez. İşte İslâm, bu
sonu gelmeyen ihtiras kısır döngüsüne kesilecek bir nokta, insanın kurtulacağı
bir fren vermiştir; o da infaktır.
İnfak, isrâf ve lüks gibi şeytanî eğilimleri azaltır. İnfak kalbin
katılaşmasını önler; kalbe sevinç, mutluluk ve huzur verir. İnfak insanlara
şefkat ve merhameti arttırır, dost kazanmaya sebep olur. İnfak, insanı bir şeye
muhtaç olup onsuz olamama tiryakiliğinden kurtarır; Allah'tan başkasına ihtiyaç
duymama faziletine yükseltir. İnfak, insanların sevgi ve muhabbetini
kazandırır. Zenginle fakir arasında kin, nefret ve kıskançlığı gidererek,
birbirlerine sevgi bağı oluşturur.
Allah için
infak, malı ebedîleştirir; yok olmayacak cennet nimetlerine dönüştürür.
Yatırımı en kârlı yere ve kaybolmayacak şeye yapmak, en kârlı ticarettir.
Kur’ân-ı Kerim, “ticâret” kavramını, bildiğimiz
alış-veriş anlamında kullandığı gibi, aynı zamanda Allah’la yapılacak mânevî
ticâret için de kullanır. Allah Teâlâ, zâten
kendisinin verdiği, dilediği zaman dilediği şekilde alabileceği emâneti olan
mal ve mülkü (3/Âl-i İmrân, 26), nefsi/canı Cennet karşılığında mü’min
kullarından satın almak ister. Bu ticâret, hem insanın
Allah’la ilişkisi yönüyle çok büyük şeref, hem de büyük bir ihsandır; çok kârlı
bir ticârettir.
İnfak malı
çoğaltır, bereketini arttırır. "Allah,
fâize verilen malı noksanlaştırır; sadakaları, zekâtı
verilen malı ise çoğaltır." (2/Bakara, 276). İnfak, malı âfetlerden,
kişiyi belâlardan korur. Fakirin kıskançlık duygusunu körletir. İnfak, zenginin
şahsiyetini geliştirir, müslümanı mal fitnesinden korur, ruh ile beden arasında
bir denge sağlar. Müslümanı mâlî disipline sokar.
Cömertlik, toplumun ruhî değerlerini takviye eder.
İnfakın Sosyal Hayattaki Yeri ve Toplumsal Hikmetleri
İnfak, fakir-zengin uçurumunu önler,
orta sınıf oluşturur. Dilencilik ve başa kakma gibi onur kırıcı davranışlardan
insanları korur. Kapkaççılık, hırsızlık, soygun, terör gibi olaylara giden yolu tıkar. Toplumu etkileyen ahlâksızlıkların bir
kısmı açlık belâsı yüzündendir. Karnı aç olan bir insan, hele imanı da sağlam
değilse, her suçu işleyebilir. Günümüzdeki suçların artışında ekonomik
problemlerin yeri hayli önemlidir.
İnfak,
kapitalizmin bencilliğinden, komünizmin zulmünden sakındırır. Allah için yapılan infak;
kapitalizme, sömürüye, fakirin daha fakirleşeceği düzenlere son verir, komünizm
ve sosyalizme giden yolu tıkar.
İnfak ve zekât,
sosyal dayanışma ve sosyal güvenlik sigortasıdır. İnfakla, sosyal çatışma
problemlerine giden yol tıkanacaktır. İnfakla, evlenmeye güç yetiremeyen
bekârların evlendirilerek fuhuş ve cinsel ahlâksızlığın önü tıkanacaktır.
İnfakla,
fakirlik ve işsizlik problemi en aza indirilecek, günümüzde olduğu gibi geçim
derdi problemlerin ilk sırasını almayacaktır. İnfakla, iktisâdî
hayat canlanacak, aynı şekilde toplumun rûhî, mânevî değerleri de yeniden ihyâ
edilecektir.
İnfak sâyesinde insan, yarınım ne olacak kaygısını taşımayacak,
ihtiyarlığı ve muhtaç olacağı zaman için para biriktirme mecbûriyeti bile
hissetmeyecektir. İnfakla, doğal âfetlerin (deprem,
sel, salgın hastalık vb.) açtığı yaralar sarılacaktır. Bakıma muhtaç insanların
huzur içinde hayatlarını geçirmeleri sağlanacaktır.
İnfakta
İslâm'ı yaymak ve kelimetullah'ı yüceltmek vardır. İnfak açısından unutulmaması
gereken bir husus şudur: İnsanların midesini doyurmaktan daha önemlisi; onların
gönüllerini imanla, zihinlerini ilimle doyurmaya çalışmaktır. Bu da infakı
cihad ve ilim hedefine çevirmekle olur. İslâm'ın toplum plânında yayılıp hâkim
olması için cihad dediğimiz fedâkârlık şarttır.
Zengin, malı ile bu cihada katılmak zorundadır. İster yakın çevrede, ister ülke
içinde, isterse tüm dünyada İslâm'ın kitlelere ulaştırılması için, fitne ve
zulmün kaldırılmaya çalışılarak tüm beşerî zulüm düzenlerinin insanları perişan
etmesine karşı Allah için yapılacak maddî fedâkârlık,
önemli bir cihad aracıdır. İnfak İslâm'ı insanlara ulaştırma ve sevdirme aracıdır.
O yüzden zekât verilecek sınıflardan biri Allah yolunda cihad edenler, biri de
kalpleri İslâm'a ısındırılacak müellefe-i kulûbdur (9/Tevbe, 60).
İki yol var: Biri dünyevîleşme,
dünyayı âhirete tercih; ikincisi ise infak köprüsü kurarak dünyayı ebedî
hayatın kapısı yapmak. Bugün yol ayrımındayız: Ya nefsimizin hevâsı veya
Rabbimiz. Ya geçici menfaat, veya dâvâ. Ya fâni olan,
ya bâki olan. Bunlardan birini seçmemiz gerekiyor.
Tercih bize kalmış. Tercihini Allah’tan yana yapanlara selâm olsun!
Ne mutlu tüm mülkün ve malın Allah'a
ait olduğunu, kendisinin emânetçi özelliğini
unutmayıp, parayla imtihanı kazanarak Allah'la alışveriş yapanlara! Yazıklar
olsun paranın kulu olan cepleri paralandıkça gönülleri de paralananlara!
"Param, param!" diye param parça olanlara!