Önsöz

 

 

Allah’ın ismiyle…

 

Hamd Allah’a, salât ve selâm O’nun rasûlüne, dünya ve âhiret güzellikleri için duâ da iman edip güzel yaşamaya çalışan müslümanlara olsun…

 

Günümüz dünyasının en büyük problemi, müslümanların yeterince güzelleşememesidir desek, hiç abartmış olmayız. Gerçek güzelliği az-çok tanıyan müslümanlar, güzellik kaynağından güzellikleri devşirip hayatlarına geçirmiş olsalar dünya güzellikler galerisine dönecek, küçük bir cennet olacaktır.

  

Güzellik fıtrî bir özelliktir. Güzel Zât’ın güzel olarak yarattığı insanın, güzeli gören, güzelden zevk alan rûhu, etrafta güzeli arar, bulur. Güzel, herkes için ihtiyaç duyulan bir hoşnutluk, bir haz duyma ve kesin hüküm verme işidir. Güzelliği açıklamak, onu yaşamak, onun heyecanını içinde duymaktır. Her insanda güzellik duygusu bulunmakla beraber, onun uyanması güzel bir esere ihtiyaç gösterir. Duygular, meydana çıkmak ve gelişmek için kendilerini uyandıracak vâsıtalara muhtaçtırlar. Güzel eserler içimizde bir âhenk duygusu uyandırdıkları için huzur, sükûn ve saâdet hissi doğururlar. Çünkü “güzele bakmak, güzeli düşündürür; güzeli düşünmek de insana huzur verir.”

 

İslâm, doğruların ve güzelliğin kişisel olarak benimsenip yaşanmasını yeterli görmez. Onların başkalarına sunulması gerekir. Sadece sunmak da yetmez; güzellikler güzel bir şekilde takdim edilmelidir. Çok güzel, leziz yemeklerin pis mi pis bir aşçı ya da garson tarafından, suratımıza çarpılır gibi kaba davranışlarla sunulması ne ise, doğru ve güzelliğin sanatsız bir şekilde kaba ve yobazca sunulması da öyledir. Gerçek güzellik unsurunu, gerçek dinden koparamayacağınız gibi, dini güzelliksiz düşünemezsiniz. Bu anlayış -hâşâ- dinin sanatla sentezi değil; hakiki sanat ve güzelliğin dinin içinde, ondan kopmaz bir özellik olduğu bilincidir. 

 

Gerçek güzelliğe karşı olumlu ve olumsuz tavır da insanı her şeyiyle ele verir, içyüzünü ortaya kor. Güzel tanımı ve güzelliğe verdiği önem, insanlar için bir terazidir. Bugün insanlık her şeyiyle yozlaşmayı yaşıyor. İnsanî değerlerin tümünde büyük bir çöküntü var. İnançla, ahlâkla, düşünceyle, zevkle, mânevî özelliklerle... ilgili alanlarda gerçek güzelliğe giden yollar tıkalı olduğu için büyük bir kaos yaşanıyor.

 

İnsanımızın önemli bir kesimi, güzellik diye, sanat diye ortaya konan şeylerin çirkinliğini gördüğü için, çok yanlış olarak güzelliğin gerçeğine de tavır alıyor. Güzellik kavramının içinin câhilî özelliklerle doldurulduğunu gören insanımız, gerçek anlamda güzellik sergilemeyi de unuttu. Ahlâksızlığın ve cinsel özgürlüğün moda olduğu günümüz düzenlerinde güzel insan olmanın zorluğu ortadadır.

 

Bu yozlaşmaya pasif de olsa tepkisini gösteren müslümanlar, belki farkında olmadan gerçek güzelliğe karşı da tavır aldı. Böylece kendisi de yozlaştı. Bıçağın zararlı bir şekilde kullanıldığını görenin bıçak kullanmayı kendine yasak görmesi ve o aracın tüm faydalarından uzak kalması gibi. Yığınlar, düzen ve medya vâsıtasıyla çirkinlikler güzel kabul ediliyor diye, güzelliğe düşman olmak değil; tanıdığımız ve hayran olduğumuz gerçek güzelliği tekrar topluma yaymak gerekmektedir.

 

İnsan en güzel sûrette yaratılmıştır. Müslüman bu güzelliğin farkına varan kimsedir. Müslüman güzel insan demektir. O, insanca yaşamanın güzellikleriyle huzurlu ve mutlu, Rabbinin sanatına hayran, hayatı sanat haline getiren, ince ruhlu, zevk sahibi insandır. Dini güzel, ahlâkı güzel, bakışı güzeldir. Güzellikleri görebilmek için güzel gözle bakabilmek gerekir. Müslümanda ise basar yanında basîret vardır. O, Allah'ın nûruyla bakabildiği için, kafa gözünün göremediği güzellikleri kalp gözüyle görecektir. Ufku geniş, hisleri derin, hazzı büyük olacaktır. Tefekkürle içli-dışlı olduğundan duygulu, düşünceli, hassas, yani sanatkâr ruhlu güzel insan olacaktır.

 

 

Müslümanın her yönüyle güzellikler sergileyip güzellikleri yayması için uygun ortamın olmadığı bir gerçek, ama insanımızın güzelliği önemsememesi, boş vermesi de gerçek. Makineye ve insanı makineleştirmeye dayanan kapitalist düzen ve naylon medeniyet, insanımızda incelik ve güzellik diye bir şey bırakmadı, yozlaştırdı. Ekonomik sıkıntılar bir yanda, rûhî özelliklerin tümüne darbe vuran şartlar bir yanda hakiki güzelliğe, derûnî his ve tavırlara giden yolları tıkadı. Sevginin yerini çıkar duyguları kapladı. Irak’la, Filistin'le ilgili haberleri hiç olmazsa gözyaşlarıyla okuyup ya da dinleyip seyreden, bir şey yapamamanın ıstırabıyla kahrolan insanımız bile yok artık. Güzel sesli hâfızların okudukları Kur'an nağmeleri artık kalplerimizi titretmiyor, sabah ezanlarının yanık makamları uyuyan gönül ve gözlerimizi açmaya yetmiyor. Bunca zulüm, bizde hâlâ kıyam kıvılcımlarını tutuşturacak bir etki yapmıyor. Hâlâ kahkahalarla gülebiliyor, ağlamayı unutan ve ağlatmayı tercih eden insanımız. Duygu özürlü sakat nesiller, atari ve makinelerin yalancı memelerini saf güzellik ve gerçek sanat sütüne tercih ediyor. Gül ve bülbüle şiirlerde bile yer yok artık. Hisli/duygulu olmanın modası çoktan geçtiği için, İslâmî duyarlılığın altyapısını oluşturan geçitler bile yok. Çoğu müslümanın rûhunda güzellik ve sanata giden yollar, düzen ve ortam putlarının egemenliğinden dolayı kapanmış durumda.

 

Güzelliğin intihar alanıdır elbet bu ortam. Tamam, ama müslüman, ortamı aşamayan, ortama kul olan sıradan insan mıdır?

 

En güzel kıvamda yaratılan insan, güzeli arayıp bulmak, sevdiği güzelliğe sahip olarak inanç, düşünce, eylem ve tebliğ gibi her yönüyle güzelleşmek zorundadır. Bu zorunluluk, güzel insan demek olan mü’min olmanın gereğidir. İhsanla, yani güzellik sergilemekle emrolunan mü’min; konuşmasında, davranışlarında, iç ve dış dünyasında hep güzellikler içinde yaşar/yaşamalıdır. Müslümanlar, hayata ve hayattaki her şeye müslümanca bakabilmelidir. Çünkü İslâm, hayatımızın vazgeçilmez bile olsa bir parçası değil; hayatımızın kendisidir, yaşantımızın bütünüdür. Güzellik ve estetik anlayışımızın prensipleri de Muhsin ve Cemîl/mutlak güzel olan Rabbimiz’in çizdiği hudut dışına çıkmayacak, O’nun rızâsı istikametinde güzellikler sergilenecektir.

 

İnsanla ilgili güzellikler, somut bedensel güzelliklerin yanında ve ondan öncelikle soyut güzelliklerdir. Tevhidî, ahlâkî, rûhî, zihnî güzelliktir esas önemli olan. Tüm insanlar, hangi renkte, hangi yaşta, hangi seviyede olursa olsun yaratılışındaki mânevî/fıtrî potansiyel sâyesinde güzellik yarışmasına katılabilir, derece alabilir. Çünkü Allah, ölüm ve hayatı, insanlardan kimlerin en güzel ameller işleyeceğini sınamak için yaratmıştır (67/Mülk, 2). Hayırda yarışmaya katılmamız emredilmiştir (2/Bakara, 148; 5/Mâide, 48). Bu güzelliğin sergilenmesi de ihsân derecesine ulaşan sâlih amele kapı açan tevhidî imandır. Soyut güzelliklerin zirvesi iman ve takvâdır. Hiçbir gözün görmediği, beşer aklının hayal bile edemeyeceği Cennetin muhteşem güzelliği, iman ve sâlih ameldeki güzelliğin öteki âlemdeki yansıması ve ürünüdür. 

 

Güzelin ölçüsü müslümana göre bellidir: Cemîl/Güzel olan Allah’ın hükmü. Güzel, Allah’ın güzel dediğidir. “Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzeli sever.” (Müslim, İman, I/93; İbn Mâce, Duâ, 10)  hadis-i şerifi  de,  bu  konuda  müslümanlar  açısından  çıkış  noktası  kabul  edilmiştir.  Allah’ın emrettiği “ihsân”ın bir anlamı da güzellik sergilemektir. İslâm; düşüncenin, hareketin, duyguların, sözün, sesin, davranışın, kısacası her çeşit ibâdetin, yani her şeyin en güzelini ister.

 

Haram olan bir şey, müslümana göre güzel değildir. Çünkü müslümanın ölçüsü, duyuları ve duyguları değildir. O, duygularının, hevâsının kulu değil; Allah’ın kuludur. “Hoşlandığı ve hoşlanmadığı” her konuda Rabbine itaat edecektir.

 

Câhiliyye insanı, bakmasını bilemediğinden, Allah’ın nûruyla bakamadığından, gözlerinde perde bulunduğundan evrendeki güzellikleri göremez. O, kendine göre, yapay/sanal bir güzel  peşindedir. Müslüman ise, güzelliği  yaratanı  bildiğinden, güzeli keşfetmeye tâliptir. Eşyanın güzelliğinde hakiki güzelliğin tecellîlerini anlar müslüman. O, mutlak güzellik peşindedir. Allah’ın cemâl sıfatının tecellîlerini görerek hayran olur. Güzellik mutlak olduğu için, yaratılışta, Allah’ın yarattıklarında çirkinlik yoktur.

 

Ölüm olmasaydı, ölümden sonraki hesaba çekilmekle başlayan hayat olmasaydı... O zaman her şey anlamsız ve boş olurdu; güzeller ve güzellikler bile. Evet, ölüm olmasaydı o zaman nefse hoş gelen, sınırlarını hevânın veya çevrenin çizdiği güzellerin(!) ve güzelliklerin(!) belki bir değeri olurdu. O zaman dünya sadece eğlenmek ve zevk almaktan ibâret olabilirdi. Ama ölüm var, hem de evet, güzel olan ölüm ve ölüm ötesi güzellikler bizi bekliyor. O halde tüm yapay ve sanal güzellikleri, bütün sahte ve fâni güzellikleri o yok olmayacak gerçek güzellik uğrunda fedâ etmeye değmez mi?

 

Güzellik, Allah'ın armağanıdır. Allah için yapılan her şey, atılan her adım, hikmet ve ibretle bakılan, dolayısıyla O’nun adıyla okunan her şey ibâdet; her ibâdet de güzel, güzeller güzeli. Hakiki güzellik; Allah ve Rasûlü; Allah’ın emri ve hükmü; Rasûlünün tebliği ve örnekliği... Kulluk ve ibâdet...

 

Başta şirk olmak üzere her çeşit haramın çirkinliklerinden ibâdet ve kulluğun güzelliklerine hicret edenlere ve müslümanca güzellik sergilemek için yanıp tutuşan, çırpınan güzel müslümanlara selâm olsun!

 

                                                                                        

                                                                                 Ahmed KALKAN

                                                                               Eylül 2005, Ümraniye