VİVA LA MUERTE -çiçeklerini kanla renkleyenler için-


 

gece aysız çağ karanlık acının sürgünleri

 

boy atmıştır gövdemde bir uzun hikâye bu...

 

 

 

I

 

kaç kişi fark etmiştir

 

gece boynuna bazan

 

kıpkırmızı sözcüklerin dolandığını,

 

aşkın en yalın anlatımıyla

 

kaç kişinin avuçları yanmıştır,

 

kim kalmıştır konuşurken korkmadan

 

ayna tutabilen kalbine,

 

kim bilir kaç tomurcuk

 

kaç tasarruf hesabı yüzünden çürümüştür...

 

şimdi yalnız ve ürkek bir gölgedir kaldırımlarda bahar

 

-kaçak bir mahkûm kadar haklıdır oysa

 

kaçak bir mahkûm kadar tedirgin bahar-

 

 

 

II

 

alnını rüzgârlardan sakınmayan bir adam

 

kitapları ürperten bir dokunuşla

 

kitaplardan meydanlara akan düşü fark etti,

 

daha bir kavradı yeteneğini

 

okyanus öykülerinin vurgunu lepistes,

 

saçlarını tarayan dehşeti fark etmeden

 

bir çocuk

 

dağlara koştu yine uçurtmasıyla.

 

 

 

bir intihar vakasını görüntüler gibi akşam

 

aydınlatırken arka sokaklarını kentin

 

soğuk bir rüzgâr çarptı gökdelen camlarına,

 

karanlık ve çamurlu varoşlardan

 

sokak kedilerinden ve yağmur korosundan:

 

"biz biz idik, biz idik

 

meydanlarda söz idik..."

 

 

 

karanlıkta yalnızlıktan uğuldayan ağaçlar

 

bir de kıyısına yorgun yaslanan

 

deniz fark etti bunu

 

kentse paslı sesiyle yine homurduyordu.

 

 

 

III

 

benim karardıkça şiddetlenen bir yangın olan gövdem

 

hiçbir zaman yakışmadı balkon çiçeklerine

 

fısıltılar arasında iğreti kaldı sesim,

 

iğretnimi bastırarak yaşadım yaşadıysam.

 

 

 

IV

 

varılmaz menzile reva görülüp giden kalbim

 

bir düşün ak dolayından sürülüp giden kalbim

 

ey sönmüş yıldızlar üzre geceyi tütsüleyen

 

ıslaktenha yeminlerle dürülüp giden kalbim.

 

.

 

 

en çiçekli akışlardan payına sinen acı

 

kalbim, geceler ki kandır lambirilerden sızar

 

bir yanın zemheri yemiş çocuklarda tükenik

 

bir yanı tunç bir öfkeden sorulup giden kalbim.

 

.

 

 

ey gittikçe kesinleşen bir gül yankısı gibi

 

gecenin mat ortamına doğru kabaran isyan

 

hüznün ellerimi yakıp gül eden nefesinden

 

yorulmasın yokuşlarda yorulup giden kalbim.

 

.

 

 

sular ah, sonsuz gemiler bekleyen esmer sular

 

karanlığa saplanmış bir çığlık gibi bekleyen

 

tenha bir yol akşamıdır kan donacak sesiniz

 

dinmeyecek bu cürme pey verilip giden kalbim.

 

.

 

 

yaşamak sığ bir öyküdür ağla ve diren kalbim

 

aşkı hüzzam nisanına poyraz erdiren kalbim

 

bir biz kaldık kervanların enkazından doğrul hey

 

kan yeşili bir hüzünle vurulup giden kalbim.

 

 

 

V

 

-yorgun bir çağdı

 

taşırken biz yağmurlar doluncu bir coşkuyla bakışlarımız karanlığı burgulayarak genç damarlarımıza sinen çiçek tortularını, anneler yüreklerinde uçurum yankıları incelirdi ardımızdan. bizse mezarlarımızı süslerdik gittikçe koyulaşan bir aşkla devinerek.

 

 

 

toprak sesimizden tanır esirgerdi bizi ve gece ve rüzgâr gelişimizden, berrak bir su gelirdik. bilirdik çünkü geceyi sonsuz kılan aşkın teni narindir ve bu yüzden çok zamanlar gözlerimiz can çekişen bir kaplanın gözlerine dokunurdu ve bu yüzden aşkın en çıplak tanımına yürürdük herkesin bildiği ve herkesten kıskandığı bir ovayı denemenin beyaz ürpertisiyle. üstümüzde bitmeyen bir tutkuydu güneş ışır dururdu. ve terli gövdelerimizde aynı sevda uyurdu.

 

 

 

sey ey

 

şimdi uykularımızı aşındıran kan sarnıcı sen yoktun. yoktun ve hiçbir düşte pegasusa yer yoktu, dağlardık neremizi seviyorsa karanlık en keskin acılarla ve böylece hissederdik gözlerini çocuklarda gizlenen o parıltının, şimdi senin etli ve mücrim parmaklarından damlayan kanla yöremizi terk eden. bundandır şimdi karanlıksa çağ, bıçak açar ağzımızı, bir kumru hiçbir şey olur bundandır.

 

 

 

VI

 

güz yürümüş bahçelere yar yüzün güz çıkmazı

 

hangi umurdan ses verir sorulmuş heyecanlar...

 

 

 

VII

 

bildim ki

 

kardeşlikten yana akan ırmaklar kuruyalı

 

çağlar olmuştur

 

ne deniz kalmıştır şimdi ne onun

 

kanımı köpürten salınışları.

 

kim ikna edebilir bu talanda kalbimi

 

hülyalı bahçelere hayat verenin lanet

 

besmeleyle içilenin benim kanım olmadığına?

 

 

 

VIII

 

ey çeşmeler kurutarak acıyı yeşertenler

 

tiksiniyorum sizin

 

toprağa ve silaha yakışmayan

 

kaypak ve kentselbeyaz ellerinizden

 

ben

 

çocukların çürüttüğünüz

 

yanaklarına dayanıyorum.

 

 

 

IX

 

kırılgan bir yansımayım artık ölgün çiçekler toplarım

 

bir günaha uzanır gibi uzandığım yaşamdan,

 

yaktığım resimler gibi kurudu içimde aşk,

 

gün solarken bir tutam kargış bırakarak ayrıldım şehrinizden.