ÇAĞILTI

 

pazubentlerim dualar nasihatler,

gençlik küheylanları, şekilsiz saçlarım

gölgem değdiğinde bu kentin yollarına.

öyküsü yasak meyvanın,

çeşme başlarını kesen ejderhaların

padişah kızlarının,

kılıncımdı

zayıf bileklerimle taşırken zorlandığım.

burda herkesin

kendi yılanını kendi kuyusunda özgürce

besleyip korumak olarak yaşadığı bir bu yerde

okudum filigranlarını insanların

maskelerinden

-insanlar ilenç paratonerleri-

parklar vardı tecrit edilmiş

kendinizi kaybetmeye gittiğiniz

ve kardeşlerim

kötürüm de olsa kardeşlerimdi

dokundukça birbirimize bölünerek azaldığımız.

çünkü biz

başımızdaki kuşları ürkütürdük

durmadan süngerdendi ağzımız

görmeden

kurşun gözlü o sansarın gizlice

oynadığını kelimelerle.

ve ben

yakaları kolalı gömleğimle geçerken

kalabalıkları gölgemi sakınarak bütün bunlar

bütün bunlardı

ve sen

bir yolu andırırdın o zamanlar

kendisi ulaşmak olan bir yolu.

koşar dururdum koşuşum

susayıp susayıp bir orman gözesinden

kanmak gibiydi.

nihayet bir gece bir al kızının

gür ve uzun ve simsiyah saçlarıyken

acemi kısrakları terleten,

iğneleyiverdim omzundan

gövdeme üşüştü karıncalarım

geçtim bir gençliğin birikmiş nesi varsa

hepsinden,

sentetik bir yaşamdan.

artık yumuşak ve ölgün bir yanım olduğunu vurguluyordu

girdiğim sınavlar sinemalar soğuk duruşma

salonları yataklar.

işte içine tüm yeteneklerimi kattığım

baldıran şerbeti,

lizolitik bir etkisi vardır artık sözlerimin.

sense şimdi

kaskatı bir yalnızlığın dolaylarında.

ağzım yakışmıyor ismine.