BİR NEFESLİK YOKLAMANIN ÖYKÜSÜ
I
ne artık pencerendir açılınca denizler
ne ılık bir bakışın temmuz bahçelerine,
sen ey
bir sağnakla birlikte göğü azalan
bütün kitapları yakıp bütün sözleri
bir anlama
kristal bir anlama yol çıkaran,
işte artık seni de tanımladılar.
II
aşktan ve gerçeklerden söz ederken italik
gövdene uğultular tünüyor,
geçit vermez dağlar o duruşuna
köprübaşları uğruyor esmerliğin
bir serçeye sığ-ın-arak uçuyor.
seni bir cumartesi sahaflar çarşısında
bir kitaptan sıyrılırken görenler ne bilirler
ölümden söz etmek için günün songüzü
ve aşkı sıkışmaya duran yüreğin
bahane ettiğini.
senin tebessümüne yetişemeyen çocuklar
ne bilirler
tenha bir yangınla yağmurları
onlara bıraktığını o kapkara aynaları
ve bu yüzden bütün sözlerin
çözülmüş bir sır olarak sarıya çaldığını.
III
her insan bin penceredir gerisi teferruat
diyordun ve yürürken de sonsuz bir el çevrende
aşkı yeşertiyordu cömert o beyaz evreninde.
sen ki tenhalara açardın bütün çiçeklerini
yine de bilinirdi uzun kış geceleri
alçak bacalı evlerin yüreğini
nedir ısıtan;
ve zaman
senden bir gülüş verip
göğsümüzden onca diken toplayan.
IV
derken tanımlar
o bulanık sular içti gölgeni sır oldun,
senin adın söylenirken yasak edildi
ikiden çok boyutlu sözler kullanmak;
oysa senin tükrüğündü evlerin
eşiğinden sövesinden sızan bereket.
seni duymak kavuşmaktı anlamadılar.
V
şimdi senden kalan flû resimler
o marifetsiz rüzgârlar yani
bir kitabın sayfaları arasında dağınık durur.
kim bilir şimdi onu birleştirecek adres
bir yamanın altında saklı bulundurulur.