Yüce Allah'ın bir
takım sıfat isimleri de vardır. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. Allah: Tüm
isim ve sıfatları kendinde toplayan Yüce Allah'ın zatının, başka hiç bir
varlığa verilemeyen ismidir.
2. Rabb: Terbiye
eden, yaratan, besleyen, malik, en mükemmel, sahip, tutan ve idare eden
anlamlarına gelir. Rabb ismi, Yüce
Allah'ın umumî isimlerindendir.
Alemlerin devamını
sağlayan yüce Allah, onların rabbidir. Allah'ın eksiksiz rabbliği ve O'nun
neticesi olan terbiyesi, besleyip büyütmesi olmasaydı, kâinatta ne varlıktan,
ne de tekamülden hiçbir eser bulunmazdı. Eğer bir varlığımız, bir kemâlimiz,
bir terbiyemiz, ölçülü bir şekilde doğmamız, büyümemiz, yaşamamız ve ölmemiz
varsa, bunlarda Yüce Allah'ın Rabb sıfatının yansımasını görmemek mümkün
değildir. Bu alemde hiç bir şey yoktur ki, o şey görülsün ve bilinsin de onda
Yüce Allah'ın sıfatlarının belirtileri görülmesin.,.
3. Rahman: Rahman,
Allah'ın pek merhametli, çok rahmet sahibi olması anlamlarına gelir. Allah'a
ait bir sıfat ismidir. Sıfat ismi olmakla beraber, bu ismin Allah'dan başkasına
verilmesi uygun görülemez. “Çok rahmet sahibi, gayet merhametli ve sonsuz
rahmeti bulunan” diye tefsir edilip açıklanabilirse de, yalnız Yüce Allah'ın
özel bir ismi olduğundan dolayı tam anlamıyla tercüme edilemez. Dilimizde onun
tam karşılığı olan bir isim yoktur. “Esirgeyici” olarak tercüme edilmesi de
doğru değildir. Çünkü esirgemek sözcüğünde, “kıskanmak” anlamı da vardır. Bu
anlam ise, Rahman isminin tercümesi olamaz. “Acıyan” diye tercüme edilmesi de
onun anlamını vermekten uzaktır. Çünkü kuru bir acıma merhamet değildir.
Bilindiği gibi, merhamet, acıyı giderip yerine sevinç ve iyiliği getirmektir.
Bu itibarla merhametli sözcüğünden anladığımız anlamı, diğerlerinden
anlayamayız...
Diyebiliriz ki, Rahman
“pek merhametli” diye, eksik olarak tefsir edilebilirse de tercüme edilemez.
Yüce Allah'ın rahmeti, merhameti, sadece bir iyilik duygusundan ibaret
değildir. O'nun rahmeti insanlara iyilik dilemesi ve sayılamayacak kadar nimetler
vermesidir. O halde “Rahman” ismini böylece bilmek ve anlamak gerekir. Hergün
karşılaştığımız ve içinde bulunduğumuz nimetler, aslında bize Rahman'ın en
güzel açıklamasıdır.
4. Rahim: “Çok
merhamet edici” anlamında olup Allah'ın sıfat isimlerindendir. Rahman gibi,
Allah'a ait bir sıfat ismi olmayıp, Allah'dan başka varlıklara da verilebilen
bir isimdir. Bu iki sıfat “Rahmet” mastarından türemiş olmakla beraber,
aralarında ifade ettikleri anlam bakımından farklar vardır. Rahman ve Rahim
arasındaki bu farkları şöylece belirtmek mümkündür:
a) Rahman
sıfatı daha ziyade ezelle, Rahim sıfatı ise daha çok ebedle ilgilidir. Bu
nedenle hadislerde yüce Allah hakkında
“dünyanın Rahman'ı, âhiretin Rahîmi” ifadelerinin kullanıldığını görüyoruz.
Yüce Allah'ın Rahman
sıfatı bütün insanları, Rahim sıfatı ise yalnız mü'minleri kapsar.
b) Rahman
sıfatı hiç bir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın varlıkları yaratmak, meydana
getirmek, onların çalışıp çalışmamalarına bakmadan sayısız nimetlerle nimetlendirmek
anlamına gelirken; Rahim sıfatı Allah'ın emirleri doğrultusunda çalışanlara,
çalıştıklarının karşılığını vermek anlamına gelmektedir.
c) Rahman
sıfatı ümitsizliğe, karamsarlığa imkân bırakmayan kesin bir ümit ve ezeli bir
yardımı ifade eder. Rahim sıfatı ise, maksadımızın ve Allah'ın emirlerine göre
yaptığımız işlerimizin, Allah tarafından mükâfatlandırılacağını ifade
etmektedir. Bu nedenle Rahman sıfatının ifade ettiği manada mü'min ve kâfir
eşit tutulup ayırım yapılmamış; Rahim sıfatının belirttiği manada ise, mü'min
ve kâfir açık bir farkla ayrılmışlardır.
5. el-Melik:
Yüce Allah Melik'dir. Yani mülk sahibi, bütün eşyanın ve varlıklarının tek
mâlikidir. Bütün varlıklar üzerine emretme, onlar hakkında istediği gibi
tasarruf etme hakkına, hiç bir şarta bağlı olmaksızın sahib olan O'dur.
Yaratıklarına emretme, onları sakındırma, cezalandırma, istediğini zelil,
dilediğini de aziz etme kudretine sahip olan yalnız Yüce Allah'dır. O,
yarattığı mülkünde ve orada olanların hepsinde yegâne hükümdardır. Sonsuz kudretiyle
onları idaresi altında tutan tek yaratıcı Allah'dır.
6. el-Kuddüs: Allah'ın
her türlü şaibeden uzak bulunduğu ve her sıfatta en mükemmel bir yaratıcı
olduğu anlamındadır. Allah, sonradan olma ve hiçbir tasvir kayıtlarına
sağmayan, hakkında hiçbir eksiklik düşünülemeyen en mukaddes olan en yüce
varlıktır.
7. es-Selâm:
Allah'ın, her türlü eminliğini, salimliğin aslı olup, ayıptan-kusurdan ve her
çeşit eksikliklerden uzak olan yüce bir
yaratıcı olduğu anlamındadır. Allah, yok olmaktan ve hatıra gelebilecek tüm
eksikliklerden uzaktır. Buna göre dünyasından ve ahiretinden emin olmak
isteyenleri ve kurtuluşa ermek dileğinde bulunanları, kurtuluşa erdirecek olan
da yalnız Allah'dır.
8. el-Mü'mîn:
Allah'ın iman ve güven veren, her türlü şüphe ve tereddütleri kaldıran olduğu
anlamındadır. Allah, korku içinde olanlara emniyet ve güven verendir. Bu
bakımdan her türlü korkudan emin olmak için Allah'a iltica edilmeli, O'na
sığınılmalıdır.
9. el-Müheymîn:
Allah'ın o görüp gözeten, herşeye şahid olan, herşeyi koruması altına alıp
onları muhafaza edip saklayan olduğu
anlamındadır.
10. el-Azîz:
Allah'ın, hiçbir yönden mağlup edilemeyen, her işinde mutlak galip gelen, son
derece izzetli ve yüce olduğu manasına gelir. Hiçbir yönden benzeri olmayan
dilediğini yapan ve buna güç yetiren, yüce varlığını ve kudretini hiç bir gücün
mağlup edemediği tek yaratıcı Allah'tır.
11. el-Cebbar:
Allah'ın, yarattığı tüm varlıklarının ihtiyaçlarını karşılayan, her konuda çok
güçlü ve kudretli olduğu anlamındadır. Ayrıca Allah'ın, yarattıklarının tümünü
kendi iradesine mecbur eden, dilediğini zorla yaptırmaya da kadir olan, kesin
hükmüne karşı gelinemeyen yaratıcı olduğu manasına da gelmektedir.
Yüce Allah'ın “Cebbar”
sıfatı sebebiyle insanların, işlerinde kendi iradeleri ve serbestlikleri
olmadığı sanılmamalıdır. Çünkü Allah, bildirdiği emir ve yasaklarına uyup
uymama konusunda insanları kendi iradelerinde serbest bırakmıştır. Şüphesiz
insanların, Allah tarafından akıllı ve iradeli yaratılmalarının bir anlamı
vardır. Allah, insanı O'nun hükümlerini tanıyıp bilmesi için akıllı; kendi
irade ve istekleri ile emrine uymaları ve gösterdiği bu yolda yürümeleri için
de serbest iradeli yaratmıştır.
Ancak Allah'ın,
insanlara işlerinde serbestlik tanımış olması, onların bütün isteklerini
yerine getirmeye mecbur olduğu anlamına gelmez. Örneğin, Allah'ın emirlerini
dinlemeyip O'na karşı gelen asiler, günahkârlar cezaya yanaşmak istemeseler de
vakti gelince cezalarını çekmeye mecbur olacaklardır. Allah'ın mutlak iradesi
ve kudreti altına girmeyen hiçbir varlık düşünülemez. Kur'an-ı Kerim'deki şu
âyet, bu gerçeği açık olarak bildirmektedir:
“Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa
göklerde ve yerde olanların hepsi, ister-istemez, O'na teslim olmuştur ve O'na
döndürülüp götürüleceklerdir.” [1]
12. el-Mütekebbîr: Allah'ın her hususta çok büyük ve azamet sahibi ulu bir yaratıcı
olduğu anlamındadır. Büyüklük O'nun
hakkıdır. Yaratılmışların hiçbirinin böyle bir hakkı iyoktur. Allah, zatında,
sıfatlarında ve işlerinde, mutlak manada büyüklüğün tek sahibidir. Hiçbir
insan için bu manada bir büyüklükten söz edilemez. Kendilerini büyük sanan
nicelerinin, Allah'ın sonsuz kudreti ve büyüklüğü karşısında ne kadar
küçüldükleri inkârı imkânsız olan bir gerçektir. Büyüklük sevdasına
kapılanların yok olmalarına, bazen küçücük bir olay, hatta çok küçük bir yaratık,
bir mikrop bile yetmiştir. Bu gerçek karşısında insanlar hangi büyüklükten söz
edebilirler...?
13. el-Hâlik:
Allah'ın yaratıcı olduğunu belirten bir sıfattır. Yaratmak ise yok olan bir
şeyi var etmek, hiç benzeri olmayan bir şeyi meydana getirmek demektir. Bu
manada Allah'tan başka hiçbir yaratıcı yoktur. Herşeyi yaratan O'dur.
İnsanların ortaya koydukları şeyler yaratma değildir; var olanlardan yeni bir
şey elde etmedir. Allah, yaratandır, O'nun dışındaki tüm varlıklar ise
yaratılmıştır.
14. el-Bârî:
Allah'ın, yarattıklarını temiz ve sağlam bir nizam üzere yaratması, olgunlaştırarak
birbirinden farklı niteliklerde meydana getirmesi manasındadır. Şüphesiz varlıkları
seçip, düzenleyip olgunlaştırarak herbirini ayrı bir özellikte yaratan Allah'tır.
15. el-Musavvîr: Allah'ın, yaratmış olduğu varlıkların şekil ve durumlarını takdir
edip, dilediği şekilde meydana getirmesi, şekillendirmesi anlamına gelir.
16. el-Ğaffar: Allah'ın
kullarının günahlarını affeden ve çok bağışlayıcı yüce bir varlık olduğu
anlamına gelir. Günah işlemek insanların özelliği olduğu gibi, onların
günahlarını örtmek ve bağışlamak da Yüce Allah'ın ayrılmaz sıfatlanndandır.
17. el-Kahhar:
Allah'ın ziyadesiyle kahredici, yok edici yüce bir varlık olduğu manasına
gelir. Sonsuz kudretinin karşısında hiçbir kimsenin güç ve kudreti olamaz. Ama
serbest iradeleriyle O'nun karşısına çıkma cüretini gösterenlerin de layık
oldukları cezaları tam olarak verecektir. Allah'ın kayıtsız üstünlüğüne sınır
koyacak hiç bir varlık yoktur.
18. el-Vehhab:
Allah'ın çok hibe eden, çok fazla bağışlayan olduğu anlamına gelir. Hak sahibi
olmadıkları halde yaratıklarına çok çok
verendir.
19. er-Rezzak:
Allah'ın, bütün yaratıkların rızıklarını veren olduğunu ifade eder. Her canlı
için gerekli gıdayı bahşedip yaratan ve bol bol veren Allah'tır.
20. el-Fettah:
Allah'ın, kulların her türlü güçlük ve sıkıntılarını açan ve kolaylaştıran
olduğu manasına gelir. Faydali ilimlere
karşı insanların kalbini açarak, onların işlerini kolaylaştıran, bütün
zorlukları ortadan kaldıran yüce Allah'tır. Her işinde üstün gelen O'dur.
21. el-Alîm:
Allah'ın çok bilen, bilgisi ezelî ve ebedî olan, her şeyi her yönüyle bilen
tek yaratıcı olduğu manasını ifade eder.
22. el-Kâbıd:
Allah'ın, herşeyi sonsuz kudreti altına alan, bu kudretiyle herşeyi kuşatıp
kavrayan, herşeyi emri altına alıp tutan en yüce varlık olduğu anlamına gelir.
23. el-Bâsıt:
Allah'ın, her çeşit hayrı veren, lütuf ve rahmetini kullarına yayan yüce
yaratıcı olduğunu ifade eder. Allah; insanlara rızık, neşe, rahatlık ve bolluk
vererek onlara lütuf ve rahmetiyle muamele etmektedir.
24. el-Hâfıd:
Allah'ın, emirlerini dinlemeyen, başkalarını beğenmeyen, büyuklenip hak ve hukuk
tanımaz zorbaları rezil, perişan eden anlamına gelen bir sıfat ismidir.
25. er-Râfî':
Kaldıran, yükselten ve yüksek olan anlamlarına gelir. Gönülleri iman ve irfan
ışığıyla parlatan, yüksek gerçeklerden haberdar eden yüce Allah'dır. Her
yönüyle yüce ve yüksek olan yalnız O'dur.
26. el-Mu'îzz:
İzzet ve ikram edici, şeref sahibi anlamlarına gelir. Yalancılığa,
samimiyetsizliğe itibar etmez.
27. el-Müzîll:
Yüce Allah'ın, layık olanları zillete düşüren, zelil kılan, onları hor ve hâkîr
eden anlamına gelen bir sıfat ismidir.
28. es-Semî':
İşiten, işitme kuvvetine sahip olan ve işitme gücünü verendir. O, hiç bir şarta
ve kayda bağlı olmaksızın işitir.
29. el-Basîr:
Her şeyi her yönüyle eksiksiz gören, yaratıklarına da görme duyusunu verendir.
30. el-Hakem:
Hüküm koyan, emir veren, varlıklar hakkında hükmünü tamamen icra edendir.
31. el-Adl:
Allah'ın adaletli olup herkese hakkını veren, koyduğu adil hükümleriyle zulme
razı olmayan, zulmü ve zalimi sevmeyen anlamlarına gelen sıfatının ismidir.
32. el-Latîf:
En ince işlerin bile bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz
edilemeyen en ince şeyleri de yapan, sezilmez yollardan da kullarına çeşitli
faydalar ulaştırandır.
33. el-Habîr:
Herşeyden haberdar olan herşeyin iç yüzünden ve gizli taraflarından her yönüyle
haber sahibi bulunan, yapılanların da her durumunu bilendir.
34. el-Halîm:
Acele etmeyen, günahkârların cezasını vermeye güç yetirdiği halde bunu acele
yapmayıp, onlara yumuşak davranarak cezalarını geriye bırakandır.
35. el-Azîm:
Çok yüce ve çok büyük olan, sınırsız ve kayıtsız büyüklük sahibi olandır. Her
türlü büyüklük, üstünlük de yalnız
O'ndandır.
36. el-Ğafur:
Mağfiret eden, yarlığayan, suçları bağışlayıp affeden, insanların beğenilmeyen
taraflarını gizleyendir.
37. eş-Şekûr:
Çok şükre layık olan, kendi rızası için şükredilen, şükür olarak yapılan iyi
işlerin daha fazlasıyla karşılığını veren, insanlara nimetlerini artırarak
şükür muamelesi yapandır.
38. el-Alîyy:
Yüksek, büyük ve yüce olan, kudrette, bilgide, hükümde, iradede ve diğer bütün
kemâl sıfatlarında üstün olandır. Her şey O'nun hükmü ve emri altındadır.
39. el-Kebir:
Büyük, yüce anlamında olup, Allah'ın kainatı ve ondakileri hüküm ve kudretiyle
idare eden, herşeyi hükmü altına alan sıfatının ismidir.
40. el-Hafiz:
Muhafaza eden, koruyup saklayan, yapılan işleri bütün ayrıntılarıyla saklayıp,
herşeyi belli vaktine kadar afet ve belalardan koruyandır.
41. el-Mukit:
Herşeye muktedir olan, her yaratığa ihtiyaç duyduğu kuvveti ve rızkı verendir.
42. el-Hasib:
Herkesin yaptıklarını takdir eden, her yapılanları bütün ayrıntılarıyla bilip
her insanı hesaba çekerek yaptığının karşılığını verendir.
43. el-Celîl:
Büyüklük ve ululuğu pek yüce olandır. Sıfat ve isimleriyle her türlü büyüklük
kendine ait olandır.
44. el-Kerîm:
Cömert, kerem sahibi, muktedir iken affeden, cömertlik duygusunu veren, va'dini
yerine getirendir.
45. er-Rakib:
Görüp gözeten, murakabe eden, bütün varlıklar üzerine gözcü olup bütün
işlerini kontrol altına alandır.
46. el-Mücîb:
İcabet eden, isteyene karşılık veren, teklifleri bilen ve kendine yalvaranların
isteklerine icabet edip karşılık verendir.
47. el-Vasi':
Bağışlaması bol ve rahmeti çok olandır. Yaratıklarına maddî ve manevî genişlik
verendir.
48. el-Hakîm:
Herşeyi inceliğiyle bilen, bu bilgisine göre emir ve yasakları va’zeden,
buyrukları ve bütün işleri yerli yerinde olandır.
49. el-Vedud:
Çok şefkatli, muhabbetli, salih kullarını çok seven ve onlarca çok sevilen,
onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya yegâne layık
olandır. Sevgi ve dostluk hissini yaratandır.
50. el-Mecid:
Şan, şeref, büyüklük ve kudretinden dolayı yüce olan ve güzel işlerinden
dolayı da sevilip övülendir. Şeref, ancak kendi emir ve yasaklarına uymakla
elde edilebilendir.
51. el-Bais:
Sebepleri yaratan ve ölüleri diriltendir. İhtiyaçlarına göre insanlara
peygamberler gönderendir.
52. eş-Şehîd:
Herşeye şahid olan, herşeyi hakkıyla gören, bilen ve muamelesini de buna göre
yapandır.
53. el-Hakk:
Varlığı hiç değişmeyen, varlığı hiç yok olmayan ve gerçek olandır. .
54. el-Vekil:
Hayatını, O'na güvenerek, O'na tevekkül ederek düzenleyen böylece O'na
sığınanların işlerini daha iyi idare edendir. İdaresinde hiçbir kayda ve şarta
bağlı olmayandır.
55. el-Kavi:
Kudretli, güçlü ve sınırsız kuvvet sahibi olandır. Herşey O'nun kudret ve
kuvveti karşısında güçsüzdür. O'na boyun eğmek zorundadır.
56. el-Metîn:
Metanetli, kuvveti çok şiddetli olup hiç bir iş O'na zor gelmeyendir.
57. el-Veli:
Emir sahibi ve iyi insanların yani mü'minlerin dostu (velisi) olup onlara
yardım ederek işlerini yönetendir.
58. el-Hamîd:
Çok övülen, övgüye değer sıfatlarıyla hamd edilendir. Bütün varlığın diliyle
övülmeye layık ve her an hamd edilen tek yüce varlıktır.
59. el-Muhsî:
Allah; çokça veren, sonsuz düşünülse bile herşeyin sayısını, adedini her
yönüyle bilendir.
60. el-Mübdî:
Hiç yoktan ortaya koyan, var eden, yaratandır. O'ndan başka yaratıcı yoktur,
olamaz.
61. el-Mü'id:
Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratacak olandır. Her yaratık yok
olduktan sonra yine Allah tarafından var edilecektir.
62. el-Muhyî:
Dirilten, canlandıran ve hayat verendir. O'nun öldürdüğüne kimse hayat veremez.
63. el-Mümit:
Öldüren, ölümü her canlıya takdir edip bu hükmünü uygulayandır.
64. el-Hayy:
Diri, canlı hiç ölmeyen, hayatı ezelî ve ebedî olandır.
65. el-Kayyum:
Baki ve ebedi olan, herşey O'nun kudret ve iradesiyle varlığını sürdürebilir.
66. el-Vacid:
Var olan ve her şeyi var eden, icad eyleyen, varlığı kendinden olan, dilediğini
istediği anda var edip yaratandır. O'na karşı hiç bir şey kendini gizleyemez.
67. el-Vahîd:
Tek bir olmak, Allah, ikincisi olmayan tek birdir. Zatında, sıfatlarında,
işlerinde ve hükümlerinde asla ortağı-dengi ve benzeri bulunmayandır.
68. es-Samed:
Hiç bir şeye muhtaç olmayan, tüm yaratıkların ihtiyacını gideren ve her türlü
istekte doğrudan kendisine başvurulandır.
69. el-Kadir:
Kudret sahibi, tükenmez kudreti olan, istediğini dilediği gibi yapmaya
muktedir olandır. Her türlü güç ve kuvvet de yalnız O'ndandır.
70. el-Muktedir: Gücü her şeye yeten, her şeyi dilediği duruma getiren, kuvvet
sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf edendir.
71. el-Mukaddim: Herşeyden önce olan, dilediğini öne alan, dilediğine maddî ve manevî
nimetler verip yükselten, öne geçiren, ilerlemelerini sağlayandır.
72. el~Muahhîr:
Herşeyden sonra yine var olan, emir ve yasaklarına uymayanları zelil edip
arkaya bırakan, istediğini geri koyandır. Sonunda yine var olarak sadece o
kalacaktır.
73. el-Evvel:
Herşeyden önce, öncelerin öncesi başlangıçların yaratıcısı ve varlığının
öncesi olmayandır.
74. el-Ahîr:
Herşey son bulunca O'na gidecek sadece O, var olarak kalacaktır. Varlığının
sonu yoktur.
75. ez-Zahîr:
Görünen, varlığında hiç şüphe olmayan, varlığı herşeyden aşikâr olandır. Her
yaratık, yaratanının görülen bir
şahididir.
76. el~Batın:
Gizli, cisim olarak görülmeyen, varlığı gizli olan, ancak varlığı da kesin
olarak bilinendir. Hayal, duygu, akıl, düşüncenin de görülmeyip eserleriyle varlıklarının
kesin olarak bilinmesi gibi.
77. el-Vâli:
İdare eden, bu büyük kâinatı ve onda her an olup biten olayları idare edip
yönetendir. İdare etme yeteneğini veren
O'dur.
78. el-Mute'âl:
Yüksek ve yüce varlık... Bilinenlerin hepsinden üstün olan... Aklın,
yaratılmışlarda mümkün gördüğü herşeyden
çok yüce olandır.
79. el-Birr:
İyilik ve güzellik, bağışta bulunma, kullarına yardımcı olma ahlamlarında Yüce
Allah'ın bir sıfat ismidir İyiliği ve
ihsanı çoktur. İyilik, ikram gibi hisler de sadece O'ndandır.
80. et-Tevvab:
Tevbeleri çok kabul eden, tevbe kapısını açık tutarak tevbe etme imkânı
verendir. Samimi olarak günahlarından dönüp tevbe edenleri bağışlayandır.
81. el-Müntekîm: İntikam alan, günahkârları adaletiyle yargılayarak layık oldukları
cezaya çarptırmaya güç yetirendir.
82. el-Afüvv:
Merhametli, daima affeden, günahlardan dilediğini affeden ve suçları
bağışlayandır.
83. er-Rauf:
Çok merhamet eden, insanları yükümlü tutmada pek müsamahalı ve yumuşak
davranandır.
84. Malîkü'l-Mülk: Herşeyin tek sahibi, her ne varsa O'nundur. Herşey üzerinde mutlak
tasarruf yetkisi sadece O’na aittir. O halde O'ndan başkasına kulluk edilmemelidir.
85. Zu'lcelali ve'l-Îkram: Celâl ve ululuk sahibidir. İkram ve ihsan edicidir.
Hürmet ve saygıya yegâne layık ve tüm büyüklüklere sahip olandır.
86. el-Muksît:
Doğru hareket eden, bütün işlerini birbirine uygun ve yerli yerinde yapandır.
87. el-Cami':
Derleyen, toplayan, her-şeyi kudreti içinde bulundurup dilediğini istediği
anda yine istediği yerde toplayandır. Bütün yaratıkları kıyamette huzurunda toplayacaktır.
88. el-Ğanî:
Hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. Hakkında noksanlıktan, eksiklikten söz
edilemeyendir.
89. el-Macid:
Kerem ve müsamahası sınırsız olan, insanlara iyilikle muamele edip onları
himaye etme lütfunda bulunandır. Her türlü sıkıntılarını giderendir.
90. el-Manî':
Her şey O'nun emir ve korumasına bağlıdır. O'nun emri olmadıkça hiç bir şey
olamaz. İstemediği şeyin, yani takdir
etmediğinin olmasına imkân yoktur.
91. en-Nur:
Alemleri, bütün kâinatı nurlandıran, aydınlatan, istediği simalara, zihinlere
ve gönüllere nûr, aydınlık ihsan edendir.
92. el-Hadi:
Hidayet eden, doğru yolu gösteren, hidayeti yaratan, istediği kulunu iyi
işlerde başarıya ulaştırandır.
Kullarına doğru yolu gösterendir.
93. el-Bedi':
Eşi ve benzeri olmayan, bir şeyi en mükemmel olarak yapan, yaratan, eşsiz ve
görülüp işitilmemiş şeyleri var edendir. Varlıklar âleminde O'nun eşi ve benzeri
yoktur. Hayret verici alemleri yoktan var eden, icad eden O'dur.
94. el-Bakî:
Daimî var olan ve var olacak olandır. Sonu olmayandır. Allah'ın varlığının
sonu yoktur.
95. el-Varîs:
Tüm varlıkların gerçek sahibi ve varisidir. Servetlerin geçici sahipleri yok
olduktan sonra da varlığı devam eden,
ve o servetlerin gerçek sahibi olandır.
96. er-Reşîd:
Doğru yolu gösteren, insanları, peygamberlerin getirdiği ve tebliğ ettiği
kitaplar vasıtasıyla doğru yola iletendir. Allah, bütün işleri ezelî takdirine
göre yönetip, dosdoğru bir düzen içinde sonuca ulaştırandır.
97. es-Sabür:
Çok sabırlı, hiç bir şeyde acele etmeyen, kendisine isyan edenleri cezalandırmada
acele etmeyip onlara süre verendir.
98. ed-Darr:
Elem ve zarar verici şeyleri hikmetinin gereği olarak yaratandır. Yüce Allah,
zarar veren şeyleri yaratmıştır fakat, onlardan zararlanmamızı değil, aksine
maddî manevî bütün zararlardan sakınıp korunmamızı emretmiştir.
99. en-Nafi':
Hayır ve fayda verici şeyleri yaratandır. Bütün olaylar sebeplerle meydana
geliyorsa da, sebepler yok'u var
edemez, Onlar ancak insanların elinde birer vesile ve Hakk'dan isteme vasıtası
olmak üzere yaratılmışlardır.
Allah'ın zatı bir,
güzel isimleri (el-esmâû'l-hüsnâ) ise çoktur. Allah'ın doksan dokuz ismi
hadis-i şeriflerle de bildirilmiştir. İbn Kesir tefsirinde, Buhari ve Müslim'in
Ebu Hureyre (r.a)'den naklettikleri bir hadis-i şerifte, Peygamberimiz
(a.s.)'in şöyle buyurduğu rivayet .ediliyor:
“Yüce Allah'ın biri müstesna yüz ismi vardır. (Yani
doksan dokuz ismi vardır). Kim onları sayarsa cennete girer. O tektir, tek'i
sever.”
Bu mukaddes isimlerin
kâinatın benliğinde, hareketinde ve her türlü görünümünde eserleri açıktır.
Allah'ın kitabından, peygamberimizin sahih hadislerinden öğrendiğimiz bu
isimleri, müşahade edilen kâinat kitabında eserleriyle, tecellileriyle yakînen
görüyor ve hiç bir şüphe taşımadan inanıyoruz.
Yüce Allah'ın bu
isimlerinden başka, kitabında indirmediği, kimseye bildirmediği yalnızca
kendisinin bildiği isimleri de vardır.
Ayetlerde ve
peygamberimizin mübarek hadislerinde ifade edilen bu isimleri sayanın,
okuyanın Cennete gireceği hakikatini iyi anlamak gerekir. İsimlerin
anlamlarıyla kavranması ve bilinmesi önemli olmakla birlikte, anlamlarının
gereğinin yerine getirilmesi, hiç şüphesiz daha da önemlidir. O halde,
Allah'ın bu yüce isimlerini, ifade ettikleri manalarıyla öğrenip gönlüne
yerleştiren ve Yüce Allah ile muamelesinde onların sınırlarını muhafaza edip,
gözeten ve gereğini yerine getiren kimse Cennete girer, demektir.
Hadis-i şerifin
sonundaki, “O tektir, teki sever”
ifadesi Tevhid gerçeğini anlatmaktadır. Bu da imanda, ibadette ve niyette birliği
ifade eder. Yalnız Allah'a iman etmek, O'nun emirlerini yerine getirmek ve
yapılan işlerde gaye, hep O'nun rızasını kazanmak olmalıdır. Bu şuura sahip
olabilmek ise, Kur'an'ı anlamaya ve güç yetirebildiği oranda uygulamaya
bağlıdır. İbn Mes'ud (r.a.)'un şu sözü bu konuda dikkatimizi çekmektedir:
“Kur'an'ın indirilmesinden
maksat, yalın okuma değil, gereğince ameldir”.
Yani okumanın
yanında, onun emir ve yasaklarını fert ve toplumun hayatına hakim kılmaktır.
Yine peygamberimizin, Allah'ın isimlerinin geçtiği Haşr Sûresinin son
âyetlerinin okunuşunda, ashabına öğrettiği ve dikkatlerini çektiği şu hadis-i
şerif, bizlerin de dikkatini çekmelidir:
“...Cibril bana bu âyetleri indirdiğinde; elini başına
koy, çünkü bu âyetler ölümünden başka her derde şifadır” buyurdu.
Kur'an'daki âyetlerin
anlaşılması, onlar ürerinde düşünmek ve gereğini yerine getirmekle mümkündür.
Pek çok gerçeklerin unutulduğu asrımızda, unutulan en önemli gerçeklerden
birisi de, Kur'an'ın anlaşılmak ve hayatın her safhasında uygulanmak için gönderildiği
gerçeğidir. Kur'an'ın manasına değil de, nağmesine bakıldığı günümüzde bu
hakikat unutulmuş görülmektedir. Her derde şifa olan Kur'an'ın âyetleri,
gereğinin yerine getirilmesi için, hem okunmalı ve hem de şuurlu bir şekilde
uygulanmalıdır. Bir makam, bir nağme gürültüsü içinde okunmamalı ve anlamından
uzak kalınmamalıdır, işte o zaman Kur'an her derde şifa olur.
Allah'ın yüce
isimlerinin güzelliği, sadece kelimelerin kendinde değildir. Onların
güzelliği, ifade ettikleri manalarındadır. Mesela “Rahim” dediğimiz zaman
ihsan manasını ifade ettiği için çok güzeldir.
“En güzel isimler (esmâ'ul-hüsnâ) Allah'ındır. O
halde Allah'a bu isimlerle dua edin. Bu isimlerle onu zikredin ve anın. O'nun
isimlerinde sapıklık edenleri terk edin.” [2]
Allah'ın isimlerinde
sapıklığa düşmek üç şekilde olur:
a) Allah'ın
isimlerini, Allah'tan başkasına vermek. Yani Yüce Allah'ın bu isimleriyle
ifade edilen sıfatlarından herhangi bir özelliğini, Allah'dan başkasında
görmek. Kâfirlerin, ilahlığı ve ulûhiyeti putlarında görmeleri gibi.
b) Yüce
Allah'ı, isimlendirilmesi caiz olmayan isimlerle adlandırmak. Yani Allah'a
Kur'an'da bildirilen sıfatlarıyla çelişki teşkil eden herhangi bir özelliği
vermek. Cisim, baba gibi şeyleri O'na isnad etmek.
c) İnsanın,
Allah'ı manasını bilmeden, isimlerini tasavvur etmeden, manalarını düşünmeden,
herhangi bir ismi söyler gibi anması ve zikretmesi... Allah dediği halde, O'nun
haram kıldığı bir işi yapması gibi.
Kur'an'da “Esmâu'l-Hüsnâ”
lafzının geçtiği dört ayet-i kerime vardır. Birisi yukarıda söz konusu edilen
ayettir. Diğer üçünün de mealleri şöyledir:
“De ki: Gerek Allah diye çağırın, gerek Rahman diye
çağırın, hangisi ile çağırırsanız nihayet en güzel isimler O'nundur.” [3]
“Allah O'dur ki, kendisinden başka hiç bir ilah yoktur.
En güzel isimler (esmau'l-hüsnâ) O'nundur.” [4]
“O, öyle Allah ki, yaratandır, Barîdir, (yoktan var
edendir.) Musavvirdir (bütün yaratıklara şekil veren)'dir. Esmaü'l-Hüsna (en
güzel isimler) O'nun...” [5]
İnsanların, Allah'a
inandıklarını söylemelerine rağmen, O'na isyan etmelerinin en başta gelen
sebebi, Allah'ın yüce varlığından gafil olmalarıdır. Allah'a inanmayanların
O'na isyan etmeleri ise, en büyük nankörlük ve günahtır. Allah'ı kendi dünya
görüşlerine veya sistemlerine göre değerlendirenler, O'nu Kur’an ve sünnetin
bildirdiği sıfatlarla kabul etmemiş olduklarından hayatlarında Allah'ın
nizamını tam olarak tatbik edemezler. Ancak onlar, buna rağmen Allah'a
inandıklarını, O'nu yüce sıfatlarıyla tanıdıklarını zannederler. Gerçekte
Allah'ı, bütün sıfatlarıyla tanımak, O'na hiçbir yönden hiçbir varlığı ortak
koşmamak, İslami olmayan herhangi bir sistemi veya görüşü, Allah'ın nizamından
üstün tutmamakla mümkün olur. Bu açıdan bakıldığında, Allah'ı tanımak ve O'na
gerçekten inanmış olabilmek için, hayatı O'nun bildirdiği emir ve yasaklara
uyarak sürdürmek gerekir.