Allah, âlemi
yaratandır. Allah, yaratan olduğuna göre, alemdeki her varlık, yaratıcısına
muhtaçtır. Allah, âlemi yoktan var ettiği için, bütün âlemlerin Allah'ı;
varlığı ile kainatın devamını sağladığı için de, alemlerin Rabbidir.
Allah-evren ilişkisini
Kur'an bize, Rabb ve Âlem terimleriyle anlatıyor. Âlem: Allah dışındaki canlı-cansız
tüm varlıklara denilir. Bizler Yüce Allah'ın varlığını bu âlem vasıtasıyla
bilebiliriz. Rabb ise, yaratan, yaratıklarını geliştirip eğiten, koruyan
onların sahibi olan ve onları idare edendir.
Allah, bütün âlemlerin
Rabbi'dir. Bu hakikat, Fatiha Süresindeki “Alemlerin
Rabbi (terbiye edip.yetiştiricisi) Allah'a hamdolsun”[1] âyetinde bildirilmiştir.
Bu gerçek yani Allah'ın âlemlerin Rabbi olması hakikati, anlaşılmazsa,
insanlık doğru ile yanlışı ayıramaz hale gelir. Çeşitli fikir akımlarının
ortaya koyduğu yanlış vehim, ve hurafeler, şüpheler çoğalır. Böyle bir durumda
ise, insan ne Allah'ını bulabilir, ne de O'nunla olan ilişkilerini bilebilir. Allah, alemlerin
Rabbi olarak bilinip kabul edilmezse, tevhid inancına sahip olunamaz. Allah'tan
başka bir yaratıcı olsaydı, Allah'ın bütün alemlerin Rabbi olduğunu söyleyemezdik.
O zaman farklı varlıklar üzerinde hakimiyeti olan, onları idare eden ayrı
güçler olacak; bu kuvvetlerden biri, ötekine ait olan varlıklar üzerinde hiç
bir tasarrufa sahip olamayacaktı.
Allah anlayışımız ve
O'na olan imanımız Kur'an'ın bildirdiği hakikate uygun olmadıkça, düşüncemiz
ve yaşantımız İslamî olamaz. Bu durumda din, hurafelerle dolmuş bir yaşayış
sistemi, fikirler de efsanelere boğulmuş bir düşünce biçimi olur.
Kur'an'ın bildirdiği
bu gerçekten sapılması sonucu, yeryüzünde İslam'ın yeryüzüne getirdiği
realiteye ters düşen bir çok inanç sistemleri ve görüşler ortaya çıkmıştır.
Tarih ve günümüz, bu yanlış görüş ve sistemlerin örnekleriyle doludur. Bir
kısım inanç sistemleri, Allah'ı sadece bir topluluğa veya bir ırka ait
görmüşlerdir. Diğer bir kısmı da Allah'ın insan hayatının tümüyle
ilgilenmediğini ileri sürerek O'nun mülkünde “Rabb”lik iddia etmişlerdir.
Allah'ın herşeyi
kapsayan mutlak Rabb olması, İslâm inancının temelini oluşturur. Allah'a böyle
iman etmeli ve O, böyle bilinmelidir. Bu çizgide olmayan Allah anlayışı ve
imanı Kur'anî manada bir iman olamaz. Bu nokta, İslâm inanç sisteminin, batıl
inanç sistemlerinden ayrılış noktasıdır. Bu ilkede esas olan, Allah'ın mutlak
Rabblîğinin kabul edilip emirlerinin yapılmasıdır.
Kur'an'ın bildirdiği
Allah inancı ve anlayışı ise, Allah'ın varlığı, birliği ve mutlak ulûhiyeti
anlamına gelen tevhîd inancıdır.