Kur'an'da, Kıyamete
ait pek çok isim zikredilmiştir. Bunların hepsinden önce geleni, ilk suredeki “Dingünü”
dür. Dingünü gibi, Kıyamet günü anlamına gelen ve Kur'an'da geçen diğer önemli
isimlen de burada zikretmeyi uygun bulduk. Kıyamete ait en önemli isimlerin
başlıcalan şunlardır.
es-Sa'atu: “Allah
tarafından bilinen ve kararlaştırılmış olan zaman” demektir. Kıyametin koptuğu
vaktin ismidir. Saat: “Zamanın bölümlerinden bir bölümünün ismidir.” Gece ile
gündüzün yircnidört bölümünden biridir.
“Kıyamet saati koptuğu gün, suçlular umutsulzuk içinde
susarlar.”[1]
Bütün insanların,
yeniden hayat bularak mahşere sevkedilişleriyle, büyük bir manzara oluşur.
Kıyameti inkâr edenler ise, bu manzara karşısında kendilerini savunacak bir
delil bulamıyacaklarından, susmaya mecbur kalırlar.
“Kıyamet saati koptuğu gün, o gün (inananlar ve
inanmayanlar) ayrılırlar.”[2]
“Kıyamet saati koptuğu gün suçlular (dünyada) bir
saatten fazla kalmadıklarına, yemin ederler...” [3]
Ayetlerde, ahiretin
ebedî hayatı yanında, dünya hayatının pek çabuk gelip geçen bir hayat olduğuna
işaret ediliyor.
el-Yevmü'l Hakk: “Hak günü, doğruluk günü” Bu günün geleceği hakkında hiç bir şüphe
olmadığı gibi, yapılan işlerin hal ve ayırımı konusunda da hiç bir yanlışın
olmayacağı gün demektir.
“İşte bu, hak gündür. Artık dileyen, Rabb'ine varan
bir yol tutar.” [4]
O günün hak ve bunun
insanlığa haber verildiği muhakkak olunca, bundan sonra iş, insanın iradesiyle
kazandıklarına kalmıştır. Şu halde hakikî bir iman ve takva (Allah'a ve
emirlerine karşı gelmekten sakınma) ile Allah'a itaat edilmelidir.
Yevmü'l Ma'lum: “Geleceği kararlaştırılmış belirli ve muayyen gün” demektir.
“Belli bir günün buluşma vakti için mutlaka
toplanacaklar.”[5]
Ayette geçen “mikat”
kelimesi, “bir şeyin vaktini tayin eden sınır” anlamındadır. Kıyamet de, dünyanın
vaktini sınırladığı için, bu anlamda kullanılmıştır.
el-Vaktü’l Ma'lum: “Geleceği belli olan Allah katında kararlaştırılmış bulunan vakit”
demektir.
“...Haydi sen ertelenenlerdensin. O belli vaktin
gününe kadar.” [6]
Ayet, Kıyamet günü
gelince, her canlının öldükten sonra tekrar diriltilerek yeni bir hayata
erdirileceğine işaret ediyor.
el-Yevmü'l Mev'ûd: “Vadedilmiş yani olacağına söz verilmiş gün” anlamındadır.
“Vadedilen güne andolsun.” [7]
Mü'minlere va'd
(sevindirici bir müjde); kâfirlere vaîd (üzücü haber) olan Kıyamet günü
demektir.
el-Yevmü'l Âhîr: “Son gün, dünya hayatından sonra gelecek olan hayat” demektir. Ahiretten
maksat, ölümden sonraki alemdir.
“Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin,
babaları, oğulları kardeşleri, yahut akrabaları da olsa, Allah'a ve Resulüne
düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin..” [8]
Ayette, Allah'ın
dinine ve Resulüne düşman olanlarla dostluk edilemiyeceği, onları sevmenin
Allah ve ahiret inancıyla bağdaşmayacağı belirtiliyor.
Yevmü'l Âzife: “Yakında gelecek olan musibetler ve
felâketler günü” anlamına gelir. “Onları yaklaşan (yakında gelecek olan) güne
karşı uyar. Zira (o gün), yürekler (korkudan adeta yerinden sökülüp) gırtlaklara
dayanmıştır. (Kederlerini) yutkunur dururlar...”[9]
Bu ayet, yaklaşmakta
olan felâketi, ölüm saatini, Kıyameti, hesab görülüp yapılan işlerin
karşılığının alındığı, Cennete ceya Cehenneme girilmek üzere bulunulduğu
zamanları işaret ediyor.
Yemü'n Asir: “Zor
ve müşkül bir gün” demektir.
“Boyunlarını, çağırana doğru uzatmış koşarlarken,
kâfirler: Bu çetin, zor bir gündür derler.” [10]
“O sûra üfürüldüğü zaman, işte o gün çetin bir gündür.” [11]
Bu ayetlerden, kıyamet
gününün daha çok kâfirler için zorlu bir gün olacağını, Allah'ın lutfu ile
mü'minler için bu kadar zor olmayacağını anlamaktayız.
Yevmü'n Azim: “Büyük
bir gün” anlamındadır.
“De ki: Eğer Rabbinıe isyan edersem büyük bir günün
azabından korkarım!” [12]
Bu ayet, Allah'a tam
olarak inananların, O'nun emri karşısındaki duygularını gerçek yönüyle
belirtiyor. Allah'ın azabı karşısındaki korkularını canlandırıyor. Büyük
hadiselere sahne olacak Kıyametin çetin azabını tasvir ediyor.
Yevmü'n Asîb: “Zor
ve çok çetin bir gün” anlamındadır.
“Elçilerimiz Lût'a gelince onlar yüzünden kaygılandı,
onlar için göğsü daraldı. Bu gün zor ve çetin bir gündür dedi.” [13]
Yevmü'l Ba's: “Ölümden
sonra yeniden dirilme günü” anlamına gelir.
“İnsanların diriltilecekleri gün beni utandırma.” [14]
Bu ayet, Allah'ın, her
şeye kadir Hâk Mabud olduğunu bilmenin, Kıyametin ve Öldükten sonra tekrar
dirilmenin gerçek olduğunu kabul etmenin, Allah'a gerçek imanla mümkün
olacağına işaret ediyor.
Yevmü't-Teğâbun: “Aldanmadan duyulan üzüntü ve esef günü” anlamına gelir.
“Toplanma günü için sizi topladığı gün, işte o aldanma
günüdür.” [15]
“Gabn” alışverişte
veya görüşte aldanmak veya aldatmak demektir. “Tegâbun Günü” de kimin aldatıp
kimin aldandığı, kâr ve zararın belli olacağı gün demektir. Bu da hakiki
aldanmanın ve aldatmanın tahakkuk ettiği kâr ve zarar günü olan Kıyamet
günüdür.
Yevmü't-Talâk: “Buluşma
ve kavuşma günü” anlamına gelir.
“(O), dereceleri yükselten; Arş'm sahibi Allah,
emrinden olan ruhu, kullarından dilediğine indirir ki, buluşma gününe karşı
insanları uyarsın.”[16]
Zira o gün ruhlar ve
cisimler, göktekiler ve yerdekiler ameller ve âmiller, mabudlar ve abidler
birbirine kavuşacaktır. O gün bütün halk kabirlerinden çıkmış ve açığa
fırlamışlardır. Yaptıklarını gizleyen, kendilerini örten hiç bir şey
kalmamıştır. Artık onlar, her şeye istediğini yapacak şekilde galip olan
Allah'ın huzurundadırlar.
Yevmü't-Tenâd: “İnsanların
korku dehşetten bağrışıp çağrışacakları gün”. Kıyamet gününün bir ismidir.
“Ey kavmim, sizin için, (insanların korku ve
dehşetten bağırıp birbirlerinden yardım isteyecekleri) o çağırma gününden
korkuyorum.” [17]
Çünkü o gün, insanlar
birbirlerine feryadü figan ile bağrışacaklar, yetişen, yok mu diye yardım
isteyecekler, medet umacaklardır. Veya cennettekiler cehennenıdekilere,
cehennemdekiler de, cennettekilere nida edeceklerdir.
Yemü'l Cem: “Toplanma
günü, yaratılmışların toplanacağı gün” demektir.
“Biz sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik ki
şehirlerin anası (olan Mekke Şehri) ni ve çevresinde bulunanları uyarasın; (vukuunda)
asla şüphe olmayan toplanma gününe karşı uyarasın. (O gün insanlardan) bir
bölük Cennette, bir bölük ateştedir.”
[18]
Böyle bir günden,
insanların korkutulmalannın sebebi şudur: Günün kendisi korkulacak bir şey
değildir. O günde meydana gelecek olaylar önemlidir. Çünkü kıyamet gününde,
bütün yaratıklar Allah'ın huzurunda hesap vermek için toplanacaklardır.
Yevmü'l Hesab: “Hesab
günü” demektir.
“(Alay ederek” dediler ki: Rabb'imiz hesab gününden
önce bizim (azabdan) payımızı çabuk ver.” [19]
“...Allah'ın yolundan sapanlara, hesab gününü unutmalarından
dolayı çetin bir azab var.” [20]
Yevmu'l Hasr:
“Hasret günü, yapılan işlerden dolayı pişmanlık duyup hasret çekme günü”
anlamlarına gelir.
“Onları hasret gününe karşı uyar ki, o zaman kendileri (herşeyden) habersiz
bir halde inanmamakta ısrar ederlerken iş bitirilmiş olur.”[21]
Yani yaptıklarına
pişman olup hasret çeker dururlar ama, iş işten geçmiştir artık.
Yevmü'l Hurûc: “Dirilip
kabirden çıkma günü” anlamındadır ki, Kıyamet gününün isimlerinden biridir.”
“Dinle, o gün o ünleyici (İsrafil veya Cebrail)
insanları yakın bir yerden çağırır. O gün (insanlar) o çağrıyı gerçek olarak
duyarlar. İşte bu (dirilip) çıkış günüdür.” [22]
Yevmü'l Fasl: “Hak
ve batılın ayırt edileceği hüküm günü” demektir.
“Hak ve batılın ayrılacağı hüküm günü, hepsinin buluşacağı
gündür.” [23]
“Hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?” [24]
“İşte bu, sizi ve önce gelenleri bir araya
topladığımız hüküm günüdür.”[25]
el-Kari'a: “Çarpıcı
bela, alemin tahribi zamanında varlıkların birbirlerine şiddetle
çarpmalarından dolayı, insanların akıllarını alacak ve ödlerini patlatacak
olan büyük hadise” demektir. Yani Kıyamet gününün isimlerinden
biridir.
“Başlara
çarpan, (yürekleri hoplatan) hadise. Nedir o çarpan hadise? O çarpan
hadisenin ne olduğunu sen nereden bileceksin? O gün insanlar yayılmış
pervaneler gibi olurlar. Dağlar da atılmış renkli yün gibi olurlar.”[26]
el-Ğâşîye: “Perde
günü, herşeyi sarıp kaplayan gün” anlamındadır. Ğâşiye kelimesi, bir şeyi her
taraftan sarıp bürüyen şey anlamına gelir.
“(Şiddet ve dehşetle her şeyi) sarıp kaplayacak olan
(o felâketin) haberi sana geldi mi?”
[27]
Canlıları içinden
saran derde ve kâbus gibi her taraftan kuşatan belaya da, gâşiye denilir.
Birden bire şiddetiyle halkı saracağı ve onların durumlarını her yönüyle
bürüyeceği için, kıyametin isimlerinden biri olmuştur.
et-Tâmmetü'l-Kübra: “Büyük musibet ve felâket günü” demektir. Tâmme, “üstün ve baskın
olup, güç yetirilemeyen belâ” demektir.
“Her şeyi bastıran (bütün görülen varlıkları altına
alıp ezen, yok eden) o büyük felâket geldiği zaman, o gün insan, neyin peşinde
koşmuş olduğunu hatırlar.” [28]
Tâmmetül Kübra,
Kıyameti ve bilhassa cehennemliklerin cehenneme, cennetliklerin de cennete
gideceği hengâmı ifade ettiğinden, Kıyametin isimlerinden biridir.
en-Nebeü'l-Azîm: “Büyük haber günü” yani Kıyamet günü demektir. Önemle anlaşılması ve
kabul edilmesi gerekli olan büyük haber günüdür ki, Kıyamet günü demektir.
“Birbirlerine hangi şeyden soruyorlar? O büyük
haberden mi?” [29]
Bu ayetteki, “Hangi büyük haberden soruyorlar”
ifadesiyle, gerek alaycı bir tavırla, gerekse ciddi bir şekilde olsun, her
halde inanmayanların dahi bu tür sorulardan telaş duyduklarına işaret
edilerek, herkesin iman ve amellerinden sorulacağı ahiret gününün önemi
vurgulanıyor.
el-Hâkka: “Zaruri
olarak gelip gerçekleşecek olan sabit saat ve zaman” demektir.
“Gerçekleşen nedir o gerçekleşen? Gerçekleşenin ne
olduğunu nereden bilceksin sen.” [30]
Bütün bu ayetler,
gerçekleşeceğinde asla şüphe olmayan Kıyamet olayının dehşetini, korkunçluğunu
bildirmektedir. Onun şiddetini yaratıklardan hiç biri, aklıyla tahmin ve
takdir edemez. Onun ne olduğunu bil fiil vukuu (oluşu) anlatır...
el-Vaad: “Vade
günü” demektir.
“Bırak onları, kendilerine vaad edilen günlerine
kavuşuncaya kadar dalsın oynasınlar. O gün (kabirlerden) hızlı hızlı çıkarlar.
Onlar dikilen (hedeflere veya
putlara) doğru koşar gibi koşarlar.
Gözleri düşük, yüzlerini alçaklık bürümüş bir durumda. İşte onlara vaad edilen
gün, bu gündür." [31]
el-Vakıa: “Vuku
bulacak gün, yani olacağı muhakkak olan gün “demektir.
“Olacak vak'a olduğu (Kıyamet koptuğu) zaman. Onun
oluşunu (şimdi olduğu gibi), yalanlayacak kimse çıkamaz.” [32]
Gelecekte, vukuu
muhakkak olduğu için, Kıyametin isimlerinden biri olarak zikredilmiştir.
Kıyamet kopmadan onun meydana gelişini yalanlayanlar olsa da, o meydana gelince
artık onu kimse inkâr edemez. Tasdik etmeye mecbur kalır.
Emrullah: “Allah'ın
emri, hükmünün geçerliliği” anlamına gelir.
“Allah'ın emri geldiği zaman hak yerine getirilir. Ve
işte o zaman (Allah'ın ayetlerini) boşa çıkarmaya uğraşanlar, hüsrana
uğrarlar.” [33]
“... O gün emir yalnız Allah'a aittir.” [34]
Aslında her gün ve her
an, Allah'ın emri ve hükmü geçerlidir. Ancak o gün hiç bir çekişme olmayacak,
kulların iradesiyle yapacakları hiç bir şey bulunmayacaktır.
Yemü'l Kıyame: “Kıyamet
günü, ölülerin dirilip kalkacağı gün” demektir.
Kur'an'da bu korkunç
günün durum ve keyfiyeti, ayrı ayrı yerlerde ve değişik şekillerde belirtilmiş
olmakla beraber, asıl açıklama, bu ismi taşıyan surede vardır. Kıyametin ve
durumlarının son derece açık ve geniş bir şekilde işlendiği bu sureyi, kısaca
açıklamalarıyla vererek bu bölümü tamamlamayı uygun gördük. Bu surenin ilk
ayetlerinin anlamı şöyledir.
“Kıyamet gününe yemin ederim ve nedamet çeken nefse
yemin ederim (ki insanlar öldükten sonra diriltileceklerdir). İnsan
kemiklerini bir araya toplayamayız mı sanıyor? Evet, Biz onu, parmak uçlarına
varıncaya kadar bütün incelikleriyle yeniden yapmaya kadiriz.” [35]
İlk ayet, kıyamet
gününe yeminle başlıyor. Bu, kıyametin mutlaka olacağına yemindir. Yani kalkış
gününe yemin ederim ki, siz mutlaka öldükten sonra diriltilip kaldırılacaksınız
demektir. İkinci ayette de (nefsi levvame)ye yemin ediliyor. Nefsi levvame: “Yaptığı
günahların kötülüğünü anlayıp kendini kınayan, yahut başkasını, kötülüğünden
dolayı kınayan nefis” demektir. Yani Kıyamet günü mutlaka olacak ve ona inanmak
istemeyen nefisler o gün kendilerini çok kınayacaklar, dünyada yaptıkları günahlara
pişman olacaklar, hatta her nefis niye yapmadım diye pişmanlık duyacaktır.
Üçüncü ayet, Kıyamet
gününü inkâr ederek, “Bu kemikler çürüyüp dağıldıktan sonra Allah mı onları
tekrar toplayacak” diyenlere çarpıcı bir üslûpla cevap veriyor. Yani Allah,
sadece o iri kemikleri değil, bedenin her yerine ait en ince teşkilâtına varıncaya
kadar hepsini derleyip toplamaya kadir olduğunu belirtiyor. Burada “parmak uçlarını bile toplarız” diye
ifadeden maksat “O insanın ellerinden çıkan, iyi kötü bütün iş ve eserleri ile
beraber, maddî manevî bütün varlığını derleyip toplamaya güç yetiririz”
demektir.
“Fakat insan, devamlı suç işleyerek ilerisini berbat
etmek ister.” [36]
Yani günahkâr insan,
şehvetlerinden, günahlarından, lezzetlerinden ayrılmamayı, onlara devam etmeyi,
hatta ilelebet günahlar ile Rabb'ına terbiyesizlik etmeyi ister. Bundan dolayı
da alaycı bir tavırla “Kıyamet günü ne
zamanmış diye sorar.”[37] Ancak o
Kıyametin başlangıcı başladı mı, gözü açılır, dünyanın her taraftan başına yıkılmakta
olduğunu görür, yaptıklarına pişman olur. Fakat bu faydası olmayan bir pişmanlıktır.
Daha sonra ayetler ölüm ve yıkım belirtilerinin görünmeye başladığı Kıyamet
başlangıcını şöyle belirtiyor.
“Göz kamaştığı, Ay tutulduğu, Güneş ve Ay bir araya
toplandığı gün. (Evet )o gün insan, nereye kaçmalı der.” [38]
Ayetler, bu günün
dehşet ve şiddetini, evrenin yerinden oynayıp silinmeye başlayacağı hazin
manzarayı ve varlıklar aleminin son bulmaya başlayacağı anı sanki olmuşcasma
anlatmakta... Hem de kalpleri titretircesüıe... Daha sonra da insanın kaçış
yeri aramasını gözlerimizin önüne seriyor ayetler. Bu güne inanmayan o günahkâr
insan, o vakit bu dehşetten kaçacak yer arar. Ö günahkâr insanın yeis ve
şaşkınlığı ne kadar da canlı tasvir ediliyor ayetlerde.
Sonra Kur'an'ın kendine
özgü cevabını buluyoruz bu soru karşısında.
“Hayır, hayır yok bir kaçacak sığınacak yer o gün
varıp durulacak yer Rabb'inin huzurudur ey insan.” [39]
Ayetler, o gün nereye
kaçmalı diyen insana cevap verirken, hem onun bu sözünü hikâye ediyor. Hem de
bu günün insanına bir ihtar niteliği arzediyor. Yani o gün, kim olursa olsun
kulların sığınması ancak Allah'adır, O'ndan kaçmak isteyenler de o gün
Allah'dan başka sığınacak hiç bir yer bulamazlar. Son karar O'na veya O'nun
emrine varmaktır. O gün insanların varacakları yerlerinin, Cennet mi Cehennem
mi olduğunu tayin etmek Allah'a aittir.
“(O gün) insanın yapıp öne sürdüğü, (yapmayıp) geri
bıraktığı her şey kendisine haber verilir. Daha doğrusu insan kendi nefsini
görür. Bir takım özürler ortaya atsa da.”[40]
Bu ayetler, insanın o
gün ayıtılacağını, hakkının neden ibaret bulunduğunu, önceden veya sonradan, yahut ahiret için
yaptığı ve yapmadığı iyi kötü işleriyle anılacağını ve hesaba çekileceğini
anlatıyor. İşte insanın o vakit gözü açılır. Gerçi insan olana bunları anlatmaya
bile gerek yoktur. Çünkü o, yaptığı bütün iş ve davranışlarına kendi
vicdanında kendisi şahit bulunur. Hesab ve soru hengamında, başkalarına karşı
kendisini mazur göstermek için türlü türlü özürler ortaya atsa da, bunların
doğru olup olmadığını kendi vicdanında bilir. Şu halde insanın hakikati,
başkasına karşı görünen ve söylenen değil, onun kendi nefsinde ve kendi vicdanında
duyduğu ne ise odur. Ahirette, Allah katında göreceği de ondan ibarettir.
“(Ey Muhammed) onu tekrarlamak için (henüz Cebrail,
sana vahyi bitirmeden) dilini depretme.
Onu (senin kalbinde) toplamak ve sana okutmak bize düşer. Sana Kur'an'ı okuduğumuz
zaman onun okunuşunu takip et. Sonra onu açıklamak bize düşer.” [41]
Hz. Muhammed (s.a.v.),
unutmamak için gelen vahyi, henüz kendisine okunup bitirilmeden acele ederek
tekrarlamaya çalışırmış. Ayetler buna işaret etmektedir.
“Hayır, siz çabuk (geçen şu dünyayı) seviyorsunuz da
ahireti bırakıyorsunuz.” [42]
Ayetlerde insanların,
dünyaya aşırı düşkünlükleri ve böylece ahireti terk edişleri belirtiliyor:
“Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar. Rabb'ine bakar.
Yüzler de var ki o gün asıktır. Kendisine, bel kemiklerini kıran belalı bir
işin yapılacağını anlar.”[43]
Bu ayetlerde, kıyametin,
öldükten sonra dirilmenin hengamı anlatılıyor. Bir yanda Allah'a kullukta muvaffak
olmuş kişilerin sevinç içinde parlayan yüzleri, diğer yanda Allah'a inanmamış
ve ona kulluk etmemiş olanların üzüntülerinden dolayı ekşiyip kararmış
suratları...
“Hayır, ne zaman ki can, köprücük kemiklerine
dayanır. Ve (başında bulunanlar tarafından): Kim okur acaba denilir. Ve kendisi
artık bunun, ayrılık zamanı olduğunu anlar. Ve bacak bacağa dolaşır. îşte o gün
sevk Rabb'inedir. (Can Allah'ın huzuruna sevkedilir).”[44]
Buraya kadar surede,
Kıyametin kısmen dünya ile ilgili yıkım manzarasındaki dehşet ve ahirete taalluk
eden sonuçlar ki -Allah'ın Cemâlinin tecellisi ile Celâli'nin tecellisi- beyan
edildikten sonra, burada da dünya hayatının sonu, ahiretin ilk kapısı ve
kişinin kıyameti demek olan, ölüm ve ölüm hali tasvir ediliyor. Ayetteki “Rak”
kelimesi: “Çaresizlik zamanlarında son bir tedbir olmak üzere müracaat edilen okuyucu,
cismani veya ruhanî tabip” demektir. Daha çok ruhanî okuyucuya denir. İnanan da
inanmayan da son bir teselli olmak üzere ona müracaat eder. İşte dünyanın sonu.
İnsan bütün sevgililerinden, sevgili dünyasından ve nimetlerinden elveda
diyerek hicranlar içerisinde ayrılmıştır. O an bunu anlamış, ölüm acısıyla el
ayak karışıp dolaşmış, ölümden kurtulamayıp Rabb'ine sevkedilmiştir insan...
Hesabı görülmek ve cezası verilmek üzere zorla ve kahren O'nun huzuruna
götürülmüştür. Din gününü yalanlayarak ahireti bırakıp da dünyayı sevenlerin,
dünyada varacakları sonuç işte budur. Ahirete inananların, kurtuluş ve Allah'a
kavuşma neşesiyle gülümsedikleri bu an (yani ölüm anı), dünya sevgisine sargın
ruhlar için, böyle acıklı bir ayrılığın, sonsuz bir hicranın ve ebedî bir sürgünün
başlangıcı olacaktır...
“Ne doğruladı ne de namaz kıldı, fakat yalanladı
döndü. Sonra çalım satarak ailesine gitti. Gerektir sana belâ gerek, yine gerektir
sana belâ gerek. İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? Kendisi dökülen meniden
bir nutfe (sperma) değil miydi? Sonra kan pıhtısı oldu da (Rabb'i onu) yarattı.
Ona şekil verdi. Ondan iki çitti; erkeği ve dişiyi var etti. Şimdi, bunları
yapan Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? (Evet elbette yeter).”[45]
Sûrenin bu son
bölümünde, dünyanın zevklerine dalarak, kıyamet günü ne zaman? diyen o günahkâr
kişinin ne yüzle Rabb'ine varacağı vurgulanıyor. Çünkü o, dünyada ne ilerisini
tasdik etti ne de Allah için bir iş yaptı, ne sadaka verdi ne de namaz kıldı.
Bütün bunlar, o kişinin bu günü kabul etmediğini belirtir. Ancak, Allah'ı peygamberi,
Kur'an'ı ve kıyameti inkâr ederek yalan dedi... Bütün bu gerçeklerden yüz
çevirerek Allah'a itaatta bulunmadı. Sonra da o kimse, bu davranışlarıyla
iftihar ederek kurula kurula evine veya işine keyif çatmaya gitti. Şüphesiz bu
kimse veya bu vasıflara sahip olan kimseler, o gün gülecek yüzlerden değillerdir.
Aksine belleri kırılacak ve belâlarını bulacak olanlardandırlar.
Şu halde insan,
teklifsiz başı boş ve kendi keyfine bırakılmamıştır. Onun yapacağı işler ve
yapmaması gerekenler, ilâhî hükümlerle bildirilmiştir. Dünyada iradesiyle Allah'a
kulluk etmesi için ona her türlü imkân sağlanmıştır. Allah'ın kendisine
verdiği, maddî manevî tüm imkânları Onun istediği gibi kullanan kimse, dünyada
ebedi hayatı kazanmış olur. Aksini yapan kişi de bu ebedi hayatın mutlu
sonucunu elde edemez. Bunun içindir ki, her insanın ahiret hayatı, dünyadaki
ömrüne göre değil dünya hayatında yaptığı işlerine göre olacaktır.
[1] Rûm: 30/12.
[2] Rûm: 30/14.
[3] Rûm: 30/55.
[4] Nebe': 78/39.
[5] Vakıa 56/50.
[6] Sâd: 38/80-81.
[7] Burûc: 85/2.
[8] Mücadele: 58/22.
[9] Mü'min: 40/18.
[10] Kamer: 54/8.
[11] Müddessir: 74/8-9.
[12] En'am: 6/15.
[13] Hûd: 11/77.
[14] Şuara: 42/87.
[15] Teğâbun: 64/9.
[16] Mü'min: 40/15.
[17] Mü'min: 40/32.
[18] Şura: 42/7.
[19] Sâd: 38/16.
[20] Sâd: 38/26.
[21] Meryem: 19/39.
[22] Kâf: 50/41-42.
[23] Duhan: 44/40.
[24] Mürselat 77/14.
[25] Mürselat: 77/38.
[26] Karia: 101/1-5.
[27] Gâşiye: 88/1.
[28] Naziat: 79/34-35.
[29] Nebe: 78/1-2.
[30] Hakka: 69/1-3.
[31] Meâric: 70/42-44.
[32] Vakıa: 56/1-2.
[33] Mü'min: 40/78.
[34] Înfitar: 82/19.
[35] Kıyamet: 75/1-4.
[36] Kıyamet: 75/5.
[37] Kıyamet: 75/6.
[38] Kıyamet: 75/7-10.
[39] Kıyamet: 75/11-12.
[40] Kıyamet: 75/13-15.
[41] Kıyamet: 75/16-19.
[42] Kıyamet: 75/20-21.
[43] Kıyamet: 75/22-25.
[44] Kıyamet: 75/26-30.
[45] Kıyamet: 75/31-40.