Kelimenin
Aslı, Anlamları ve Tanımı
İbadetin Sorumluluk
ve Geçerlilik Şartları
“Ölüm sana erişinceye kadar Rabb'ine ibadet et.”
[1]
İslam'ın esasını,
Allah'a iman ve iman değeri çerçevesinde şekillenen inanç sistemi oluşturur.
Ancak yalın ve teorik bir inanç, insan için gerekli olmakla birlikte yeterli
değildir; ayrıca inancın pratik olarak gösterilmesi ve sergilenmesi de gerekir.
Bu da Allah'a itaatin göstergesi ve dinin ikinci unsuru olan "ibadet'le
gerçekleşir. Çünkü ibadet kökü imana dayanan İslam ağacının meyvesi ve kâmil imanın
salih amel şeklinde uygulanmasıdır. [2]
Sözlükte "boyun
eğmek, alçakgönüllülük, itaat ve kulluk [3] gibi
anlamlara gelen ibadet kelimesi, [4]
genelde "insanın Allah'a bağlılığını gösteren duygu, düşünce ve
davranışları" ifade etmek için kullanılır.
İbadet, insandan
Allah'a doğru yönelen akli, ahlaki, özgür ve gönüllü bir ilişkidir. Bu yüzden,
"insanın Allah'a sevgi, saygı ve itaatini göstermek, O'nun buyruklarına
uymak, yasaklarından sakınmak ve rızasını kazanmak niyetiyle yaptığı her
işe" ibadet denir. Demek ki İbadet, İslam'ın doğruluk ve değer ölçülerine
Kur’an'ın da belirleyici ve birleştirici ilkelerine
göre yaşamaktır. Bunun içindir ki, "Allah'ın belirlediği ve razı olduğu
şeyleri yapmaya ibadet; O'nun yaptığına razı olmaya da ubudiyyet"
denmiştir. [5]
İbadet, dinin temel
esaslarından bindir ve Allah'a saygının en ileri derecesidir. [6]
Öyleyse Allah'a inanan ve İslam'ı benimseyen herkesin, bu görevi yerine
getirmesi gerekir. Çünkü ibadet, akıl ve irade sahibi olan her insanın yapması
gereken, mükâfat ve cezaya konu olan bir kulluk şeklidir.
İbadet mefhumunda üç
önemli özellik dikkat çekmektedir:
Bunlardan ilki,
''yapılması sevap olan fiili yapmak" anlamına gelen "taat"; ikincisi, "yapılması sevap olan işi kime
yaptığını bilerek ona yakınlaşmak" manasındaki "kurbet";
üçüncüsü de, "yapılan işteki irade ve maksat" diyebileceğimiz
"niyet'tir. Bu özellikleri taşımayan bir iş veya davranışın, ibadet
mefhumunun muhtevasına girmeyeceği belirtilmiştir. [7]
İbadet imanın uygulaması,
hak ve doğru kabul edilen esasların günlük hayata taşınması olduğundan, Allah
katında sevap kabul edilen her işin yapılmış olması gerekir. Çünkü yalnız istek
halinde kalıp davranış alanına çıkmayan duygu ve düşünceler taat olsalar da ibadet değillerdir. Bunun içindir ki ibadetlerin
başı olan imanda bile sadece kalbin tasdiki ile yetinilmemiş,
ayrıca dil ile ikrar da gerekli görülmüştür. Bunun yanında niyetsiz yapılan
işler de ne olursa olsun ibadet sayılmaz. Bu durumda niyetsiz yatıp kalkmak
namaz olmadığı gibi, niyet etmeden aç durmak da oruç değildir. [8]
Kur’an'da ibadet kavramı, Allah'a imandan O'nun iradesine uygun
olan her türlü doğru ve ahlaki davranışa kadar bütün iradeli eylemleri ifade
eder. [9]
öyleyse ibadet, sadece belli zaman ve mekâna bağlı, nasıl yapılacağı
kesinleşmiş ritüellerden ibaret değildir. Bu doğru
davranış günlük hayatın bütün atanlarında gerçekleşebilir. [10] Bu
yüzden, îslami literatürde ibadetin biri genel,
diğeri de özel olmak üzere iki anlamı vardır. Genel anlamda ibadet,
"mükellef insanın, Allah'a duyduğu saygı ve sevgisinin sonucu olarak
ortaya koyduğu tüm iradeli davranışlarını" ifade eder. Özel anlamda ise
ibadet, "Allah ve Elçi'si tarafından yapılması istenen, insanın da Rabb'ine saygı ve boyun eğmesini simgeleyen belirli
davranış biçimleridir."
Kur’an’da ilke olarak belirtilen, genel bir ifadeyle emredilip
ana çatısı oluşturulan ibadetler, Peygamber (as) tarafından ayrıntılı şekilde
açıklanıp uygulanmış ve onun öğrettiği tarzda ifa edilmiştir. Bunun için, Kur’an'da emredilip Peygamber (as) tarafından açıkça
gösterilen şeklin dışında kalan ibadet tarzları, bid'at
olarak nitelendirilmiştir. [11]
Çünkü, Kur’an'da bütün insanlara farz olduğu
belirtilen namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetlerin nasıl yerine getirileceği,
uygulama şartları ve hükümleri, Peygamber (as)'in söz ve davranışlarıyla
netleştirilmiştir. [12]
Hürmet, sevgi ve
saygının en yüksek ifadesi olan ibadet, Allah'ın hakkı olduğundan O'ndan
başkasına ibadet edilmez. [13] Çünkü
insana dünya ve ahiretle ilgili bütün nimetleri ihsan
eden, sadece Allah'tır. Bu yüzden O'ndan başkası ibadete layık değildir,
öyleyse sadece Allah'a ibadet edilmeli, O'na özgü olması gereken ibadette, hiçbir
varlık Allah'a ortak koşulmamalıdır. [14] Hem,
Allah'ın yüceliği karşısında sadece insanoğlu değil, kâinatta bulunan her şey,
lisanı hal ile O'na ibadet etmektedir." [15]
Kur’an'da, cinlerin ve insanların yaratılış gayesi,
"Allah'a kulluk" olarak belirtilir. [16] İşte
öncelikle bu gayeyi gerçekleştirebilmek için ibadet edilmelidir.
Ayrıca, Allah'ın
sayısız nimetlerine şükretmek ve O'nun rızasını kazanmak için de [17]
ibadet edilmelidir. Daha da önemlisi, ibadet insanın ömür boyu yapması gereken
bir vazife olduğu için [18]
ibadet etmek gerekir. İlave edelim ki ibadet, insanın Allah'a duyduğu saygı ve
ta'zimi simgeleyen bir davranış biçimi olmanın yanı
sıra, kişilik eğitiminin, insan ilişkilerinin ve toplumsal yapının
iyileştirilmesini sağlayan bir fonksiyona da sahiptir. İşte bu çok yönlü
fonksiyonundan dolayı Allah'a ibadet edilmesi gerekir.
Allah'a ibadet etmenin
en doğru şeklini ve en güzel örneğini ortaya koyan Peygamber (as) de, kime,
nasıl ibadet edileceğine, şu sözleriyle açıklık getirmiştir. Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel'e:
"Ey Muaz! Allah'ın
kulları üzerindeki ve kulların da Allah üzerindeki hakkını biliyor musun?"
diye sorar. Muaz: "Allah ve Resulü daha iyi
bilir." deyince Peygamber (as) bu soruyu:
''Allah'ın kulları üzerindeki hakkı, onların Allah'a
ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmamaları dır. Kulların Allah
üzerindeki hakkı ise, Allah'ın kendisine ortak koşmadan ibadet eden kimseye
azap etmemesidir." şeklinde
cevaplar.[19]
İbadetler, önem ve
faziletlerini işlevlerinden alırlar. Onlar, insan ile Allah arasındaki manevi
bağı korudukları, insanın Allah'a olan saygısını diri tuttukları, kişiyi
kötülüklerden uzaklaştırdıkları ve onun ıslah çizgisinde kalmasını
sağladıkları oranda anlamlı, önemli ve faziletlidirler. Aksi halde, ibadetin
önemi ve fazileti de ortadan kalkar. [20]
Nitekim, ibadetlerin en faziletlisi konusunda varid
olan hadislerde, soruların sayısı ve sırası itibariyle, "vaktinde kılınan
namaz", "anaya babaya iyi davranmak" ve "Allah yolunda cihad etmek" [21]
şeklinde muhtelif cevaplar verilmesi, değinilen tespiti destekler. Ayrıca bir
hadiste, "Allah'a en sevimli gelen ibadetin; az da olsa devamlı olan"
ibadet olduğu belirtilmiştir. [22]
İslam'a göre ibadet,
hem Allah'ın hem de kulların hakkını eda etmektir. Bu da atıl kalmakla değil,
faal olmakla gerçekleşir. Şu halde maksadına ve manasına uygun biçimde ifa
edilen ibadet, en faziletli ibadettir. [23]
İslam, getirdiği iman
esasları ve ibadet kurallarıyla, fert ve toplumların düzenli ve huzurlu biçimde
yaşamalarım gaye e-dinmiştir. Bu yüzden İslam, mensuplarına bir davranış gücü
ve güzelliği sağlamayan inançları pek muteber saymamış; hayır getirmeyen
inancı, uygulama alanına çıkmayan bir teori olarak kabul etmiştir.[24]
İslam'ın ilk dönemlerinden itibaren ibadetlerin iman esaslarıyla birlikte veya
onlardan hemen sonra yer alması, hem onların gayesine hem de dindeki esas
yerine İşaret eder. Çünkü imansız ibadet geçersiz, ibadetsiz iman da korumasız
ve güçsüzdür.
İslam'da ibadetlerin
gayesi, insanın iradesini eğitip kuvvetlendirmek; onu mümin bîr kul ve güzel
ahlaklı bir fert haline getirmektir. Zaten iman İle ahlak arasındaki köprünün
ibadet olduğu hatırlanırsa, ibadetin terk edilmesi veya noksan yapılması
halinde, belirtilen gayenin gerçekleşmeyeceği kolayca anlaşılır.[25]
İslam'da her iş ve ibadetin
kendine özgü birtakım şartları varsa da, genelde ibadetler şu iki şarta
bağlanmıştır. Bunlardan ilki, yapılan ibadetlerin İslam'ın belirlediği
kurallara uygun olması; ikincisi de, bütün iş ve ibadetlerin iman ve ihlasla yalnız Allah rızası için yapılmasıdır.
İslam'da, ibadet
sorumluluğunun ilk şartı, insanın ibadetin anlam ve amacını kavrayabilecek bir
bilince ve hür iradeye sahip olmasıdır. Bunun için İslam'da ibadet
mükellefiyeti, kural olarak "akıl ve buluğla" başlar. [26] Şu
halde akıl ve irade sahibi olan her insan, öncelikle iman etmekle mükelleftir.
İbadet sorumluluğunun ikinci temel şartı ise, "o ibadete güç yetirebilmektir." [27]
Demek ki genel yükümlülük ve sorumluluk şartı, insanın akıl baliğ olması ve
ibadeti ifaya güç yetirebilmesidir. Çünkü İslam'da ibadet mükellefiyeti,
yapılabilir ve üstesinden
gelinebilir
niteliktedir. Eğer ibadetlerin ifasında herhangi bir güçlük ve engelle
karşılaşılırsa, telafi imkânları veya mazeretten dolayı muafiyetler söz
konusudur. [28] Zira İslam'da insana gücünün
üzerinde bir külfet yüklenmemiş, aksine kolaylık ve kolaylaştırma esas
alınmıştır. [29]
İbadetlerin geçerlilik
şartlarını genelde "iradeli davranışlar" oluşturduğundan, onların
geçerli olmasının en genel ve ortak şartı "niyet'tir. Niyet, Allah'ın
rızasını kazanma arzusuyla fiile yönelen irade ve yapılan ibadetin türünü
belirlemektir. İbadetlerde niyetin şart koşulmasının asıl nedenlerinden biri
de, farklı derecedeki ibadetleri birbirinden ve ibadet sayılmayan davranışlardan
(âdetlerden) ayırt etmektir.
İbadetlerin geçerlilik
şartlarından biri de "ihlas"tır. İhlas, ibadetin yalnız Allah için yapılmasıdır. Tevhidin
özü olan ihlası, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan
ibadet etmek ve yapılan ibadetlerin karşılığını yalnızca Allah'tan beklemek
oluşturur. [30] Demek ki ihlash ibadet, hem insanın Allah'a bağlılığının, hem de
O'nun iradesi dışında her türlü eğilim ve otorite karşısında özgür olduğunun
simgesidir. Bunun için, Kur’an'da dini yalnızca
Allah'a has kılarak ibadet etmekle ilgili birçok buyruk yer alır. [31]
Bunlara ilaveten,
ibadetlerin geçerlilik şartlarını oluşturan rükün, farz, vacib
ve adab gibi şartlar da vardır. Ancak bunlar,
ibadetin ruhuyla ilgili olmayıp daha çok onun ifa edilmesine yönelik tedbirlerdir.
İbadetlerde "niyet" ve "ihlas"
esas alındığından, baskı ile yapılan ibadet Allah katında makbul değildir.
İbadetleri, belirlenen
şartlara uygun şekilde yerine getiren kimseden ibadeti ifa yükümlülüğü kalkar.
Çünkü Kur’an, iman değerine erip salih
amel işleyen(ibadet eden)lerin büyük mükâfat
alacaklarını; buna karşılık inkâr edip ilâhi emirlere itaat etmeyenlerin ise,
elim bir azaba uğrayacaklarını bildirir. [32]
Sonuç olarak
ibadetler, yalnızca Allah ile insan arasındaki ilişkileri düzenlemekle kalmaz,
aynı zamanda kişinin yakın çevresiyle ve toplumla olan ilişkilerini de
doğrudan veya dolaylı olarak etkiler. Bunun için ibadet kavramı, dinin bütünlük
içinde kavranması, Kur’an'ın doğruluk ve değer
ölçülerine göre yaşanması, İslam'ın da hayatın bütün alanlarında uygulanması
gerektiği mesajını verir. Eğer bu mesaj, inananlar tarafından gerektiği gibi
algılanır ve uygulanırsa, İslam, hayatın hakim dini haline gelir. [33]
[1] Hicr: 15/99
[2] Fahrettin Yıldız, Kur’an
Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 124.
[3] Bkz. İbn
Manzur. Lisanu’l Arab, 111, 271-278
[4] İbadet kelimesi a h d kökünün türemiş şeklidir. A b d
kökü çeşitli kullanım bilimleriyle Kuran'ın tamamında 275. (bkz.
M.İsmail İbrahim. Mucemu'l elfâzi ve'l a'lami'l
Kur'aniyye, s. 326-327); bu kökün "ibadet"
şekli ise 9 kez geçer (bkz. A'raf:
7/206; Meryem: 19/65,82: Yunus: 10/29: Ğafir: 40/ 60;
Ahkâf: 46 6: Kehf: 18/110;
Enbiya: 21/19; Nisa: 4/172)
[5] Bkz. Yazır. Muhammed Hamdi. Hak Dini Kur'an Dili, 1,
97
[6] Bkz. Râzi,
et-Tefsiru'I Kebir, XlV,n159
[7] Bkz. İbn
Abidin. Reddu’l muhtar, 1,
72
[8] Bkz. Yazır. Muhammed Hamdi, age, 1, 96
[9] Bkz. Zümer:
39/2-3; Meryem: 19/ 65; İsra: 17/22-23 vb.
[10] Bkz. Bakara: 2/21; Hac:
22/78 vb.
[11] Bkz. Türkiye Divyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XIX. 241
[12] Fahrettin Yıldız, Kur’an
Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 124-126.
[13] Bkz. Fatiha: I/5: Nahl: l6/36: İsra: 17/23 vb.
[14] Bkz. Kehf:
18/110
[15] Bkz. İsra:
17/44: Hac: 22/18: Nur: 24/41 vb.
[16] Bkz. Zariyat:
51/56
[17] Bkz.. Bakara: 2/172; Ankebut: 29/17
[18] Bkz. Hicr:
19/99
[19] Bkz. Nevevi.
Riyazü 's Salibin Tercemesi,
1, 462 Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru
Yaşamak, İşaret Yayınları: 126-127.
[20] Bkz. Mâün:
107/4-7
[21] Bkz. Nevevi.
age, 1, 174
[22] Bkz. Nevevi.
age, 1, 174
[23] Fahrettin Yıldız, Kur’an
Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 127.
[24] Bkz. Enam: 6/58
[25] Fahrettin Yıldız, Kur’an
Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 128.
[26] Bkz. Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Ansiklopedisi, XIX, 243
[27] Bkz. Bakara: 2/286; Hac:
22/78 vb.
[28] Bkz. Bakara: 2/173; En'am: 6/145: Nahl: 16/115
[29] Bkz. Bakara: 2/285
[30] Bkz. Âl-i İmran: 3/64: Yunus: 10/72; Şuara:
26/109, 127 vb.
[31] Bkz. Zümer:
39/2. 11. 14; Beyine: 98/5 vb
[32] Bkz. Bakara: 2/25;
Nisa: 4/172-173: Yunus: 10/27-30; Ğafir: 40/60 vb.
[33] Fahrettin Yıldız, Kur’an
Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 129-130.