İBADET. 1

Kelimenin Aslı, Anlamları ve Tanımı 1

Kime ve Niçin İbadet Edilir?. 2

Hangi İbadet Daha Makbuldür?. 3

İslam 'da İbadetlerin Gayesi 4

İbadetin Sorumluluk ve Geçerlilik Şartları 4

 

 

İBADET

 

Ölüm sana erişinceye kadar Rabb'ine ibadet et.” [1]

İslam'ın esasını, Allah'a iman ve iman değeri çerçevesinde şekillenen inanç sistemi oluşturur. Ancak yalın ve teorik bir inanç, insan için gerekli olmakla birlikte yeterli değildir; ayrıca inancın pratik olarak gösterilmesi ve sergilenmesi de gerekir. Bu da Allah'a itaatin göstergesi ve dinin ikinci unsuru olan "ibadet'le gerçekleşir. Çünkü ibadet kökü imana dayanan İslam ağacının meyvesi ve kâmil imanın salih amel şeklinde uygu­lanmasıdır. [2]

 

Kelimenin Aslı, Anlamları ve Tanımı

 

Sözlükte "boyun eğmek, alçakgönüllülük, itaat ve kulluk [3] gibi anlamlara gelen ibadet kelimesi, [4] genelde "insanın Allah'a bağlılığını gösteren duygu, düşünce ve davranışları" ifade et­mek için kullanılır.

İbadet, insandan Allah'a doğru yönelen akli, ahlaki, özgür ve gönüllü bir ilişkidir. Bu yüzden, "insanın Allah'a sevgi, say­gı ve itaatini göstermek, O'nun buyruklarına uymak, yasakla­rından sakınmak ve rızasını kazanmak niyetiyle yaptığı her işe" ibadet denir. Demek ki İbadet, İslam'ın doğruluk ve değer öl­çülerine Kur’an'ın da belirleyici ve birleştirici ilkelerine göre yaşamaktır. Bunun içindir ki, "Allah'ın belirlediği ve razı oldu­ğu şeyleri yapmaya ibadet; O'nun yaptığına razı olmaya da ubudiyyet" denmiştir. [5]

İbadet, dinin temel esaslarından bindir ve Allah'a saygının en ileri derecesidir. [6] Öyleyse Allah'a inanan ve İslam'ı benim­seyen herkesin, bu görevi yerine getirmesi gerekir. Çünkü iba­det, akıl ve irade sahibi olan her insanın yapması gereken, mü­kâfat ve cezaya konu olan bir kulluk şeklidir.

İbadet mefhumunda üç önemli özellik dikkat çekmektedir:

Bunlardan ilki, ''yapılması sevap olan fiili yapmak" anlamına gelen "taat"; ikincisi, "yapılması sevap olan işi kime yaptığını bilerek ona yakınlaşmak" manasındaki "kurbet"; üçüncüsü de, "yapılan işteki irade ve maksat" diyebileceğimiz "niyet'tir. Bu özellikleri taşımayan bir iş veya davranışın, ibadet mefhumu­nun muhtevasına girmeyeceği belirtilmiştir. [7]

İbadet imanın uygulaması, hak ve doğru kabul edilen esasla­rın günlük hayata taşınması olduğundan, Allah katında sevap kabul edilen her işin yapılmış olması gerekir. Çünkü yalnız is­tek halinde kalıp davranış alanına çıkmayan duygu ve düşün­celer taat olsalar da ibadet değillerdir. Bunun içindir ki ibadetle­rin başı olan imanda bile sadece kalbin tasdiki ile yetinilmemiş, ayrıca dil ile ikrar da gerekli görülmüştür. Bunun yanında ni­yetsiz yapılan işler de ne olursa olsun ibadet sayılmaz. Bu du­rumda niyetsiz yatıp kalkmak namaz olmadığı gibi, niyet etme­den aç durmak da oruç değildir. [8]

Kur’an'da ibadet kavramı, Allah'a imandan O'nun iradesine uygun olan her türlü doğru ve ahlaki davranışa kadar bütün ira­deli eylemleri ifade eder. [9] öyleyse ibadet, sadece belli zaman ve mekâna bağlı, nasıl yapılacağı kesinleşmiş ritüellerden ibaret değildir. Bu doğru davranış günlük hayatın bütün atanlarında gerçekleşebilir. [10] Bu yüzden, îslami literatürde ibadetin biri ge­nel, diğeri de özel olmak üzere iki anlamı vardır. Genel anlam­da ibadet, "mükellef insanın, Allah'a duyduğu saygı ve sevgisi­nin sonucu olarak ortaya koyduğu tüm iradeli davranışlarını" ifade eder. Özel anlamda ise ibadet, "Allah ve Elçi'si tarafından yapılması istenen, insanın da Rabb'ine saygı ve boyun eğmesini simgeleyen belirli davranış biçimleridir."

Kur’an’da ilke olarak belirtilen, genel bir ifadeyle emredilip ana çatısı oluşturulan ibadetler, Peygamber (as) tarafından ay­rıntılı şekilde açıklanıp uygulanmış ve onun öğrettiği tarzda ifa edilmiştir. Bunun için, Kur’an'da emredilip Peygamber (as) tara­fından açıkça gösterilen şeklin dışında kalan ibadet tarzları, bid'at olarak nitelendirilmiştir. [11] Çünkü, Kur’an'da bütün insan­lara farz olduğu belirtilen namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetlerin nasıl yerine getirileceği, uygulama şartları ve hükümle­ri, Peygamber (as)'in söz ve davranışlarıyla netleştirilmiştir. [12]

 

Kime ve Niçin İbadet Edilir?

 

Hürmet, sevgi ve saygının en yüksek ifadesi olan ibadet, Allah'ın hakkı olduğundan O'ndan başkasına ibadet edilmez. [13] Çünkü insana dünya ve ahiretle ilgili bütün nimetleri ihsan eden, sadece Allah'tır. Bu yüzden O'ndan başkası ibadete layık değildir, öyleyse sadece Allah'a ibadet edilmeli, O'na özgü olması gereken ibadette, hiçbir varlık Allah'a ortak koşulmamalıdır. [14] Hem, Allah'ın yüceliği karşısında sadece insanoğlu değil, kâinatta bulunan her şey, lisanı hal ile O'na ibadet et­mektedir." [15]

Kur’an'da, cinlerin ve insanların yaratılış gayesi, "Allah'a kulluk" olarak belirtilir. [16] İşte öncelikle bu gayeyi gerçekleştire­bilmek için ibadet edilmelidir.

Ayrıca, Allah'ın sayısız nimetlerine şükretmek ve O'nun rı­zasını kazanmak için de [17] ibadet edilmelidir. Daha da önemlisi, ibadet insanın ömür boyu yapması gereken bir vazife olduğu için [18] ibadet etmek gerekir. İlave edelim ki ibadet, insanın Al­lah'a duyduğu saygı ve ta'zimi simgeleyen bir davranış biçimi olmanın yanı sıra, kişilik eğitiminin, insan ilişkilerinin ve top­lumsal yapının iyileştirilmesini sağlayan bir fonksiyona da sa­hiptir. İşte bu çok yönlü fonksiyonundan dolayı Allah'a ibadet edilmesi gerekir.

Allah'a ibadet etmenin en doğru şeklini ve en güzel örneğini ortaya koyan Peygamber (as) de, kime, nasıl ibadet edileceğine, şu sözleriyle açıklık getirmiştir. Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel'e:

"Ey Muaz! Allah'ın kulları üzerindeki ve kulların da Al­lah üzerindeki hakkını biliyor musun?" diye sorar. Muaz: "Al­lah ve Resulü daha iyi bilir." deyince Peygamber (as) bu soruyu:

''Allah'ın kulları üzerindeki hakkı, onların Allah'a ibadet et­meleri ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmamaları dır. Kulların Allah üzerindeki hakkı ise, Allah'ın kendisine ortak koşmadan ibadet eden kimseye azap etmemesidir." şeklinde cevaplar.[19]

 

Hangi İbadet Daha Makbuldür?

 

İbadetler, önem ve faziletlerini işlevlerinden alırlar. Onlar, insan ile Allah arasındaki manevi bağı korudukları, insanın Al­lah'a olan saygısını diri tuttukları, kişiyi kötülüklerden uzaklaş­tırdıkları ve onun ıslah çizgisinde kalmasını sağladıkları oranda anlamlı, önemli ve faziletlidirler. Aksi halde, ibadetin önemi ve fazileti de ortadan kalkar. [20] Nitekim, ibadetlerin en faziletlisi konusunda varid olan hadislerde, soruların sayısı ve sırası itiba­riyle, "vaktinde kılınan namaz", "anaya babaya iyi davranmak" ve "Allah yolunda cihad etmek" [21] şeklinde muhtelif cevaplar ve­rilmesi, değinilen tespiti destekler. Ayrıca bir hadiste, "Allah'a en sevimli gelen ibadetin; az da olsa devamlı olan" ibadet oldu­ğu belirtilmiştir. [22]

İslam'a göre ibadet, hem Allah'ın hem de kulların hakkını eda etmektir. Bu da atıl kalmakla değil, faal olmakla gerçekle­şir. Şu halde maksadına ve manasına uygun biçimde ifa edilen ibadet, en faziletli ibadettir. [23]

 

İslam 'da İbadetlerin Gayesi

 

İslam, getirdiği iman esasları ve ibadet kurallarıyla, fert ve toplumların düzenli ve huzurlu biçimde yaşamalarım gaye e-dinmiştir. Bu yüzden İslam, mensuplarına bir davranış gücü ve güzelliği sağlamayan inançları pek muteber saymamış; hayır getirmeyen inancı, uygulama alanına çıkmayan bir teori olarak kabul etmiştir.[24] İslam'ın ilk dönemlerinden itibaren ibadetlerin iman esaslarıyla birlikte veya onlardan hemen sonra yer alması, hem onların gayesine hem de dindeki esas yerine İşaret eder. Çünkü imansız ibadet geçersiz, ibadetsiz iman da korumasız ve güçsüzdür.

İslam'da ibadetlerin gayesi, insanın iradesini eğitip kuvvet­lendirmek; onu mümin bîr kul ve güzel ahlaklı bir fert haline getirmektir. Zaten iman İle ahlak arasındaki köprünün ibadet ol­duğu hatırlanırsa, ibadetin terk edilmesi veya noksan yapılması halinde, belirtilen gayenin gerçekleşmeyeceği kolayca anlaşılır.[25]

 

İbadetin Sorumluluk ve Geçerlilik Şartları

 

İslam'da her iş ve ibadetin kendine özgü birtakım şartları varsa da, genelde ibadetler şu iki şarta bağlanmıştır. Bunlardan ilki, yapılan ibadetlerin İslam'ın belirlediği kurallara uygun ol­ması; ikincisi de, bütün iş ve ibadetlerin iman ve ihlasla yalnız Allah rızası için yapılmasıdır.

İslam'da, ibadet sorumluluğunun ilk şartı, insanın ibadetin anlam ve amacını kavrayabilecek bir bilince ve hür iradeye sa­hip olmasıdır. Bunun için İslam'da ibadet mükellefiyeti, kural olarak "akıl ve buluğla" başlar. [26] Şu halde akıl ve irade sahibi olan her insan, öncelikle iman etmekle mükelleftir. İbadet so­rumluluğunun ikinci temel şartı ise, "o ibadete güç yetirebilmektir." [27] Demek ki genel yükümlülük ve sorumluluk şartı, in­sanın akıl baliğ olması ve ibadeti ifaya güç yetirebilmesidir. Çünkü İslam'da ibadet mükellefiyeti, yapılabilir ve üstesinden

gelinebilir niteliktedir. Eğer ibadetlerin ifasında herhangi bir güçlük ve engelle karşılaşılırsa, telafi imkânları veya mazeret­ten dolayı muafiyetler söz konusudur. [28] Zira İslam'da insana gü­cünün üzerinde bir külfet yüklenmemiş, aksine kolaylık ve ko­laylaştırma esas alınmıştır. [29]

İbadetlerin geçerlilik şartlarını genelde "iradeli davranışlar" oluşturduğundan, onların geçerli olmasının en genel ve ortak şartı "niyet'tir. Niyet, Allah'ın rızasını kazanma arzusuyla fiile yönelen irade ve yapılan ibadetin türünü belirlemektir. İbadet­lerde niyetin şart koşulmasının asıl nedenlerinden biri de, farklı derecedeki ibadetleri birbirinden ve ibadet sayılmayan davra­nışlardan (âdetlerden) ayırt etmektir.

İbadetlerin geçerlilik şartlarından biri de "ihlas"tır. İhlas, ibadetin yalnız Allah için yapılmasıdır. Tevhidin özü olan ihlası, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan ibadet etmek ve yapılan ibadetlerin karşılığını yalnızca Allah'tan beklemek oluşturur. [30] Demek ki ihlash ibadet, hem insanın Allah'a bağlılığının, hem de O'nun iradesi dışında her türlü eğilim ve otorite karşısında özgür olduğunun simgesidir. Bunun için, Kur’an'da dini yalnız­ca Allah'a has kılarak ibadet etmekle ilgili birçok buyruk yer alır. [31]

Bunlara ilaveten, ibadetlerin geçerlilik şartlarını oluşturan rükün, farz, vacib ve adab gibi şartlar da vardır. Ancak bunlar, ibadetin ruhuyla ilgili olmayıp daha çok onun ifa edilmesine yönelik tedbirlerdir. İbadetlerde "niyet" ve "ihlas" esas alındı­ğından, baskı ile yapılan ibadet Allah katında makbul değildir.

İbadetleri, belirlenen şartlara uygun şekilde yerine getiren kimseden ibadeti ifa yükümlülüğü kalkar. Çünkü Kur’an, iman değerine erip salih amel işleyen(ibadet eden)lerin büyük mükâ­fat alacaklarını; buna karşılık inkâr edip ilâhi emirlere itaat et­meyenlerin ise, elim bir azaba uğrayacaklarını bildirir. [32]

Sonuç olarak ibadetler, yalnızca Allah ile insan arasındaki ilişkileri düzenlemekle kalmaz, aynı zamanda kişinin yakın çev­resiyle ve toplumla olan ilişkilerini de doğrudan veya dolaylı olarak etkiler. Bunun için ibadet kavramı, dinin bütünlük içinde kavranması, Kur’an'ın doğruluk ve değer ölçülerine göre ya­şanması, İslam'ın da hayatın bütün alanlarında uygulanması ge­rektiği mesajını verir. Eğer bu mesaj, inananlar tarafından ge­rektiği gibi algılanır ve uygulanırsa, İslam, hayatın hakim dini haline gelir. [33]

 

 



[1] Hicr: 15/99

[2] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 124.

[3] Bkz. İbn Manzur. Lisanu’l Arab, 111, 271-278

[4] İbadet kelimesi a h d kökünün türemiş şeklidir. A b d kökü çeşitli kullanım bilimleriyle Kuran'ın tamamında 275. (bkz. M.İsmail İbrahim. Mucemu'l elfâzi ve'l a'lami'l Kur'aniyye, s. 326-327); bu kökün "ibadet" şekli ise 9 kez geçer (bkz. A'raf: 7/206; Meryem: 19/65,82: Yunus: 10/29: Ğafir: 40/ 60; Ahkâf: 46 6: Kehf: 18/110; Enbiya:  21/19; Nisa: 4/172)

[5] Bkz. Yazır. Muhammed Hamdi. Hak Dini Kur'an Dili, 1, 97

[6] Bkz. Râzi, et-Tefsiru'I Kebir, XlV,n159

[7] Bkz. İbn Abidin. Reddu’l muhtar, 1, 72

[8] Bkz. Yazır. Muhammed Hamdi, age, 1, 96

[9] Bkz. Zümer: 39/2-3; Meryem: 19/ 65; İsra: 17/22-23 vb.

[10] Bkz. Bakara: 2/21; Hac: 22/78 vb.

[11] Bkz. Türkiye Divyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XIX. 241

[12] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 124-126.

[13] Bkz. Fatiha: I/5: Nahl: l6/36: İsra: 17/23 vb.

[14] Bkz. Kehf: 18/110

[15] Bkz. İsra: 17/44: Hac: 22/18: Nur: 24/41 vb.

[16] Bkz. Zariyat: 51/56

[17] Bkz.. Bakara: 2/172; Ankebut: 29/17

[18] Bkz. Hicr: 19/99

[19] Bkz. Nevevi. Riyazü 's Salibin Tercemesi, 1, 462 Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 126-127.

[20] Bkz. Mâün: 107/4-7

[21] Bkz. Nevevi. age, 1, 174

[22] Bkz. Nevevi. age, 1, 174

[23] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 127.

[24] Bkz. Enam: 6/58

[25] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 128.

[26] Bkz. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XIX, 243

[27] Bkz. Bakara: 2/286; Hac: 22/78 vb.

[28] Bkz. Bakara: 2/173; En'am: 6/145: Nahl: 16/115

[29] Bkz. Bakara: 2/285

[30] Bkz. Âl-i İmran: 3/64: Yunus: 10/72; Şuara: 26/109, 127 vb.

[31] Bkz. Zümer: 39/2. 11. 14; Beyine: 98/5 vb

[32] Bkz. Bakara: 2/25; Nisa:  4/172-173: Yunus: 10/27-30; Ğafir: 40/60 vb.

[33] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 129-130.