ÖMÜR UZAR MI?

 

“...(Allah'ın) kitab(ın) da öngörülmedikçe hiçbir canlının ömrü uzatılmaz ve hiçbir kimse de onu kısaltamaz...” [1]

 Son günlerde en çok konuşulan konu bilim oldu. Önce ışık hızı 300 misli aşıldı, hemen ardından da insan haritası çıkarıldı, DNA şifresi çözüldü haberleri gündeme geldi. Özellikle genetik şifrenin çözülmesi, bilim tarihinin en önemli olaylarından biri sayıldı.

Bilimsel verilere göre, DNA (Deoksiribonükleik asit) sarmal biçimde bir kimyasal bileşim. Bazlardan, deoksiribor adlı beş karbonlu şeker ve fosfattan oluşan bir şifre. Genler de bu DNA'da yer alıyor. İnsan vücudunda 75 trilyon hücre, bir hüc­redeki DNA kodu içinde de 3 milyar gen harfi bulunuyor. Bilim adamları, bu harflerin dizilişini keşfetmek için uzun yıllar ça­lışmışlar ve dev bilgisayarlarda yaptıkları pek çok işlemden sonra bu sonuca ulaşmışlar.

Peki bu akıl almaz dizilişi ve oluşu yapan kim? İşte bu soru­nun cevabı bilgisayarda değil, vahiy kaynaklı dinde ve ona ina­nan insanın ferasetindedir. İnsan, sadece dini bilimleri öğrene­rek genetik şifreyi çözemeyeceği gibi, bilim de genetik şifreyi çözmekle her şeyi halletmiş sayılmaz. Ne var ki bazı pozitivistler, insanlık için bilim ve felsefenin yeterli, dinin ise gereksiz ve zararlı olduğunu söyleyerek onu reddederler. Halbuki bu to­taliter bilim anlayışı, sadece dine değil, insan gerçeğine ve müs­pet ilime de aykırıdır. Çünkü insan, sadece genden ve tenden oluşmuyor, onun canı ve ruhu da bulunuyor. İnsan zihni ve ruhu, sırf bilimle yetinemeyeceğine göre o, dine her zaman ihtiyaç duyacaktır. Nitekim son yıllardaki bilimsel gelişmelere rağmen insan ömrünün uzayıp uzamayacağı hâlâ merak konusu olmaya devam ediyor. Pek çok insan, dinin bu konuda ne söylediğini bilmek istiyor. Kur’an'da bu konuyla ilgili olarak geçen anahtar kavram eceldir. [2] Ecel konusu, İslam alimleri arasında kaderle bağlantılı olarak ele alınmış ve işlenmiştir.

Ecel kelimesi, sözlükte belirlenmiş zaman, muayyen bir müddetin veya hayal süresinin sonu gibi anlamlara gelir. [3] Ayrı­ca kozmik düzenin bozulacağı vakit [4], ay, güneş ve diğer geze­genlerin düzenli hareketlerinin süresinin belirlenmiş olması [5] da bu kelimeyle dile getirilir. Ecel kelimesi, insan ömürleri bağla­mında kullanıldığı zaman, ölüm anı ve ömür manasına gelir. Bu yüzden "her canlı varlık için Allah tarafından önceden takdir edilen hayat süresine (tabii ömre) ve bu sürenin sonu olan ölüm vaktine" ecel denir. [6]

Ecelle ilgili ayetlerde, Allah'ın her insan için bir yaşama sü­resi ve ölüm vakti belirlediği, [7] kendilerine uzun ömür verilenle­rin de, ömrü kısaltılanların da mutlaka bir kitapta yazılı oldu­ğu, [8] ilahi buyruklara uyanların, tayin edilmiş ölüm vaktine ka­dar güzel bir şekilde yaşayacakları, [9] zalimlerin de ecelleri ge­linceye kadar cezalandırılmayacağı, ancak zamanı gelince bir anlık öne alış veya erteleme yapılmayacağı, [10] bildirilir. Yine bu bağlamda bazı insanların hayatlarının ihtiyarlamadan önce sona erdirildiği, bazılarının ise kendileri için belirlenen süreye kadar yaşatıldığı belirtilir. [11] Ayrıca fertler gibi toplumların ve mede­niyetlerin de ecelleri bulunduğu, yıkılış zamanı gelince bunun bir anlık gecikme ve ileri alınma olmadan gerçekleşeceği haber verilir. [12]

Ecel hakkında merak edilen hususlar daha çok insanların ecelini(ömrünü ve ölüm anını) kimin tayin ettiği, iki ecelin bulunup bulunmadığı ve ömrün uzayıp uzamadığı gibi konular üze­rinde yoğunlaşıyor. Bu hususlar kısaca şöyle açıklanabilir:

Îman cinsi için Allah tarafından süre anlamında bir ecel ta­yin edilmiştir. Çünkü ecel, Allah'ın ezeli ilminde ve O'nun mutlak iradesi dahilindedir. Bunun için ölüm süresini, ölüm anını ve nedenlerini Allah tespit, takdir ve tayin etmiştir. [13]

İki ecelin olup olmadığı hususuna gelince, Kur’an'ın işare­tiyle iki ecelden bahsedilebilir. Zira konuyla ilgili bir ayette:

"O 'dur sizi balçıktan yaratıp sonra sizin için bir ömür tayin eden; belli bir ecel de kendi katındadır. Ama hâlâ şüphe edip du­rursunuz. "[14] buyurulur. Bu ayetin beyanına göre insan, su ve toprak karışımı bir maddeden yaratıldıktan sonra ona Allah ta­rafından tekvini (ontolojik) bir ecel takdir edilmiştir. İnsan cinsi için konuları bu ecel, tabii eceldir. Demek ki tabii ecel (ecel-i kaza), Allah'ın insan cinsi için tayin ettiği maksimum süreye metabolizmanın yaklaşması ve sonra dağılması, hücrelerin ve sistemlerin işlevlerini yitirmesi(ölmesi)dir. Bir mumun yanıp tamamen tükenmesi gibi. Bu ayette bir de ecel-i müsemma'ya işaret edilmiştir. Bu, metabolizmanın süresini doldurmadan ka­za, afet ve hastalık gibi nedenlerden dolayı sona ermesi veya erdirilmesidir. Mumun yanarken çeşitli nedenlerle sönmesi ve­ya söndürülmesi gibi. [15]

Alimlerin çoğu, bu ayetteki ecel-i müsemma'yı kıyamet veya ölümden sonraki hayat olarak yorumladıklarından [16] onlara göre bununla insanın değil, evrenin eceline işaret edilmiştir. Bu ne­denle "canlıların yaşadığı ecel tek olup kesinlikle değişmez; ya­ni ömür uzamaz ve kısalmaz.

Alimlerin bir kısmı da insanların iki eceli bulunduğunu [17] ecel-i tabii'nin asıl ve değişmez olduğunu, fakat ecel-i müsemma'nın, yani Allah'ın ve insanların iradesine bağlı olan ecelin uzayıp kısalabileceğini savunmuşlardır. [18] Onlar, bu gerçeğin Kur’an'da insanın organik gelişme sürecine işaret eden şu ayette açıkça ifade edildiğini söylerler:

“Sizi Allah yarattı, günü gelince de öldürecek; içinizden kimileri ömrün o en düşkün çağına, in­sanın bildiği şeyi de bilemez olduğu yaşa kadar alıkonulur...” [19] İnsan doğar, gelişir, gücünün bilgi ve tecrübesinin" doruğuna erişir; sonra giderek geriler yaşlanır ve nihayet çaresiz bir hale düşer. Burada Allah'ın üstlendiği şey, doğum ve ölüm konula­rıdır. Çünkü bu ayetteki teveffa ve mevt kelimeleri, ölüm süre­cini ifade eder; bu sonucu doğuran insani nedenleri ve önlen­memiş doğal sebepleri değil. [20]

Görüldüğü gibi ömrün uzaması ve kısalması, metabolizma­nın tabii süresini doldurmadığı "ecel-i müsemma" alanında ol­maktadır. Kur’an bu alandaki uzama ve kısalmaya işaret ettiği gibi, bunun objektif, ontolojik ve ahlâki kurallara bağlı olduğu­nu da belirtir. [21] Nitekim Kur’an'da ömrün uzayıp kısalmasının sağlık ve korunma gibi biyoloji kuralları sadece insan iradesine bağlanırken [22] ahlâki kuralları ise ilahi iradeyle birlikte insani iradeye de bağlanmıştır. Mesela Hz. Yunus'un kavmi, ölümü hak etmişken iradeleri ile son anda Allah'a yöneldikleri için ölüm üzerlerinden kaldırılmıştır. [23] Demek ki Allah, bireysel ve top­lumsal ihmal neticesinde oluşan nedenlerden gelebilecek ölümleri, kişinin Allah'a karşı sergileyeceği dua ve sadaka gibi ahlâki davranışıyla uzaklaştırabilir. Bunun için Peygamber (as) "Komşulara iyi davranmak ve sadaka vermek" gibi güzel işle­rin, ömrü uzatacağını bildirmiştir. [24] Bu gerçeğin tespiti belki objektif olarak mümkün olmayabilir. Ama zihni açık ve kalbi diri bir mümin, onu ferasetîyle bilir. Tıpkı, veba hastalığının yaygın olduğu bir kasabaya girmek istemediğinde kendisine:

"Allah'ın kazasından mı kaçıyorsun?" diyenlere "Evet, Allah'ın kazasından onun başka bir kazasına (kaderine) kaçıyorum" di­yen Hz.Ömer gibi...

Şunu da belirtelim ki yanlış ecel ve kader yorumlarından ih­malden kaynaklanan erken insan ölümlerinin "ecel" kavramıyla Allah'ın iradesine bağlanmasından en fazla sorumsuz yönetici­ler ve ahlâksız kimseler memnun olmaktadır. Çünkü bu yolla onların sorumsuzlukları ve insan hayatına değer vermeyişleri kolayca örtülebilmektedir.

Ecelin, ilahi iradeyi ve ilmi ilgilendirdiği dikkate alınırsa in­sanlar için önceden belirlenen değişmez ve tabii bir ecelin tak­dir edildiğini benimsemenin daha isabetli olduğu söylenebilir. Çünkü kişilerin sağlık kurallarına uyup uymayacakları, hayatta ne gibi gelişmelerin yaşanacağı hususu, ilahi bilginin ve irade­nin dışında değildir. İnsan ömrünün bir anlamda uzatıldığı ka­bul edilse bile insanların ecelleri sadece Allah tarafından bilin­diğine göre, ölmeden önce hayatın değerini bilmeleri, hastalan­madan önce sağlıklarını korumaları, hastalanınca da tedavi olmaları onların kulluk görevidir.

Sonuç olarak, insanoğlu Allah'ın hayatı yarattığı dili öğren­dikçe O'nun en kutsal armağanının ne kadar harika, güzel ve bir o kadar da karmaşık olduğunu daha iyi anlıyor. Dileyelim bu çözülen dil, insan hayatında daha hayırlı ve olumlu gelişme­lere vesile olsun. Ama insan ömrü uzatılmaya çalışılırken dün­yanın ömrünün kısalmakta olduğu da unutulmamalı. Zaten "Al­lah'ın her insan ömrü için takdir ettiği vade gelip çatacağına göre" [25] sonuçta ecel, yine insana en yakın olmaya devam edecek­tir. Çünkü her gelecek yakındır. [26]

 

 



[1] Fâtır: 35/11

[2] Ecel kelimesi, çeşitli kullanım biçimleriyim Kur’an’ın tamamında 56 kez geçmektedir. (Bkz. M. Fuad Abdulbaki. Mu'cemu'l müfehres, s. 14-15)

[3] Bkz. İbn Manzur, Lisanu'l Arab, XI, 11-13

[4] Bkz. En'am: 6/2: Rad: I3/2: Ankebut: 29/53 vb.

[5] Bkz. Rum: 30/8: Lokman: 31/29

[6] Bkz, Türkiye Diyanet I V'akfı İslam Ansiklopedisi, X, 380

[7] Bkz. En'am: 6 2/60

[8] Bkz. Fatır: 35/11

[9] Bkz. Hud: 11/3

[10] Bkz. Ankebut: 29/53

[11] Bkz. Mü’min: 40/67

[12] Bkz A raf: 7/34; Yunus: 10/49: Hicr: 15/5

[13] Bkz. Al-i İmran: 3/145: Fatır: 35/11: Münafikûn: 63/11 vb.

[14] En'am: 6/ 2

[15] Bkz. Güler. İlhami, Allah'ın Ahlakiliği Sorunu, s. 116

[16] Bkz. Zemahşeri. Keşşaf, 11, 4; Kurtubi. et-Cami 'li Ahkâmi’l Kuran, VI, 389

[17] Bkz. DİA, X,381

[18] Bkz. Zemahşeri. age.IIl 303

[19] Nahl: 16/70

[20] Bkz. Güler. İlhami, age, s, 121

[21] Bkz. Fatır: 35/11: Münafıkûn: 63/11 vb.

[22] Bkz. Bakara: 2/195

[23] Bkz. Yunus: 10/98

[24] Bkz- Buhari. Da'avât, 26: Zemahşeri. age, III, 303

[25] Bkz. Ankebut: 29/5

[26] Fahrettin Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 239-243.