“Ey Ademoğulları! Allah'a kulluk olsun diye yaptığımı her işte kendinize
çekidüzen verin; serbestçe yiyin için fakat israf etmeyin, zira Allah israf
edenleri sevmez.” [1]
Allah, insanı en üstün
varlık olarak yaratmış [2] bütün
imkân ve nimetleri de onun hizmetine sunmuştur. [3] Bütün
nimetlerin insan için var edilmesi ve onun emrine verilmesi, ne israftır ne de
abartıdır. Bunun hikmeti, insanın niçin yaratıldığında aranmalıdır.
Kur’an’ın beyanına göre insan, Allah'a ibadet (kulluk) için
yaratılmıştır. [4] Allah'a kulluk tabiri,
örnek ve temiz insanı ifade etmektedir. Bu yüzden insanın, Allah'a kulluk
maksadıyla yaptığı her işte doğru olması, dürüst davranması, meşru şeylerden yiyip
içmesi fakat israf etmemesi gerekir. Görüldüğü gibi insan yapısında ve
hayatında yer alan hiçbir değer gereksiz değildir. Kötü olan, insanın,
bencilliğini doyurmak için sahip olduğu nitelikleri ve nimetleri heder
etmesidir.
İnsan hayatında,
bozulma ve sapmalara yol açan etkenlerden biri de israftır. İsraf sözcüğü,
yapılar? her iste itidal ölçüsünü ısmak ve aşırı
gitmek gibi anlamlar taşıyan s r f kökünün türemiş şeklidir. [5]
İnsanın, sahip olduğu
maddi-manevi bütün imkânları ölçüsüz biçimde kullanmasına, yapılan her işte
sınırı aşıp aşırıya saçmasına israf denir. [6]
Olumsuz içerikli bir kavram olan israfın karşıtı ise, "tutumlu ve dengeli
olmak" anlamındaki iktisattır.
Kur’an dilinde israf, [7]
"ölçü ve itidal eksikliğini, insanın
fıtrat ölçülerini aşarak aşırılığa düşmesini, kendini ve sahip olduğu değerleri
boş yere harcamasını" ifade eder. [8] Ayrıca
Kur’an, nüfuz ve iktidar sahibi bir kişinin, ölçüsüz
ve acımasız tutumunu da israf olarak niteler. [9]
Gücünü ve iktidarını ölçüsüz ve acımasız biçimde kullananların başını da
Firavun çeker. [10] O, ülkede nüfuz ve
iktidar sahibiydi, ölçüsüz ve acımasız biriydi; yani müsrifti. [11] Müsrif,
"israfa sapan ve günahları çok olan kimse" demektir. [12]
Hemen belirtelim ki müsrif, sadece sahip olduğu maddi imkânları ölçüsüz biçimde
tüketen değil, aynı zamanda insan olma potansiyelini ve fıtrat yüceliğini de
zayi eden kimsedir.
Kur’an, insan hayatındaki sapma ve yozlaşmaların israftan
kaynaklandığına dikkat çeker; israfa dönük bir hayat tarzını benimsemenin de
kişi ve toplumları çöküşe götüreceği uyarısında bulunur.[13] Kur’an'ın israfla ilgili genel ve evrensel prensibi şudur:
“Ey Ademoğulları! Allah 'a kulluk olsun diye yaptığınız her işte
kendinize çekidüzen verin; serbestçe yiyin için fakat israf etmeyin, zira Allah
israf edenleri sevmez.” [14]
Gerçekten de israf, kişi ve toplumun mutluluğunu yok eden, ancak insana sempatik
gelen zehirli bir illettir. İnsanın bu zehirli sempatiden ve sefihçe
hoşnutluktan bir an evvel kurtulması gerekir. [15]
İsrafın birçok çeşidi
vardır. Bunlardan ilki, imkân israfıdır. İmkân israfı, insanın sahip olduğu
bütün değerleri ölçüsüz ve faydasız biçimde kullanmasıdır. İnsanın bu verimsiz
tutumu, bir savurganlık türüdür. Halbuki insan, çalışıp sahip olduğu imkânları
en iyi biçimde kullanmakla yükümlüdür. Çalışıp imkânlarını iyi kullananlar,
dünyada daha çok ilerleyecekler ahirette de gerçek
kurtuluşa ereceklerdir. İşte bunun için Allah'ın emri, çalışmak ve her türlü
aşırılıktan kaçınmaktır. [16] Eğer
insanlık, Allah'ın emrinin gereğini yapmış olsaydı, yaşadığı bu acı akıbetlere
maruz kalmazdı.
İnsanın en büyük
kayıplarından biri de zaman israfıdır. Zaman israfı, insanın zamanını, gerekli
gayreti göstermeden, planlı, hayırlı ve düzenli bir çalışma içine girmeden
tüketmesidir. Toplumda, gününün yirmi dört saatini en iyi biçimde değerlendiren
az sayıdaki örnek insanlara karşın, faydasız uğraşlarla ömür sermayelerini
tüketen insanların sayısının bir hayli kabarık olması, zaman savurganlığında
gelinen noktayı gözler önüne sermektedir.
Savurganlığın en
kötüsü, insan israfıdır. İnsan israfı, insanın insan olma potansiyelini Kur’an'ın doğruluk ve değer ölçüleriyle pratize edememesi, fıtrat yüceliğini zayi etmesidir. İnsan
israfına, en çok zulüm sistemlerinin egemen olduğu ortamlarda rastlanır. Çünkü
böyle bir ortamda yaşayan kimseler, iyi bir insan olmak ve insanca yaşamak için
gereken gayreti ortaya koyamazlar.
Savurgan tipler,
genelde düşüncesiz kimselerdir. Bu yüzden çok geçmeden
yoksulluk onların kapılarını çalar. Savurgan tiplerden kimileri de az emekle
ve gayri meşru yollardan çok kazanan bencil kişilerdir. Bunlar alınları
terlemeden elde ettikleri kazançları, kendi bencil duygularını tatmin etmek
için ölçüsüzce harcarlar. Başkaları sıkıntı içinde yaşarken onlar kendi rahat
yaşamlarını sürdürürler. Müsrif insan, başkaları sıkıntı içindeyken rahatlığı
kendisi için satın alan kimsedir. O, tembel, bencil, kibirli, dengesiz,
düşüncesiz ve aşırı tüketici biridir.
İsraf, toplum
bünyesinde ve insan benliğinde önemli yaralar açar. Toplumda üretim ve tüketim
dengesini bozar, insanı tembelliğe itip, çalışma hayatını geriletir. İnsanlar
arasında kin ve düşmanlıkların yayılmasına yol açar. Daha da kötüsü savurganlık,
insanı hem başkalarına muhtaç eder hem de Allah sevgisinden yoksun bırakır.
Birlikte yaşama,
insanların karşılıklı eylemleriyle gerçekleşir. Savurganlığı, bencilliği,
zulmü ve diğer kötülükleri besleyen nedenlerin ağır bastığı bir ortamda,
yüksek değerler aşınır; doğru insanların da sayısı azalır. Buna karşılık
insanlar arasındaki anlaşmazlıklar ve çekişmeler artar. Toplumun varlığı, birliği
ve huzuru tehlikeye girer. Eğer inandığımız hayatı gerçekleştirecek gayreti
gösteremezsek, kendi kendimize yazık etmiş oluruz.
Sonuç olarak
diyebiliriz ki, Allah bütün nimetleri insan için yaratmıştır. İnsana düşen
görev ise, bunlardan meşru biçimde yararlanmak ve Allah'a şükretmektir. [17]
İsraf, Kur’an ahlakının özündeki denge prensibini
bozan bir illettir. Bu illetten kurtulabilmek için, imkân, zaman ve insan israfından
ciddi biçimde kaçınmak gerekir. “Ne
ellerini boynuna bağlayıp kilitli tut, ne de sonuna kadar açıp varını yoğunu
ortaya dök; böyle yaparsan, yükümlü olduğun kimselerce kınanan, yapayalnız ve
yoksul biri olup çıkarsın.” [18]
[1] A'raf: 7/31
[2] Bkz. Tin: 95/4
[3] Bkz. Zuhruf:
43/10-14; Ğâfir: 40/ 61, 79-80: Nahl:16/5-17
vb.
[4] Bkz. Zâriyât:
51/56: Bakara: 2/21 vb.
[5] Bkz. İbn
Manzur, Lisami't Arab, IX, 148-150
[6] Bkz. M. İsmail İbrahim. Mu'cemu'l elfâzi ve'l a'lami'l Kur'aniyye,
s.234
[7] İsraf sözcüğünün türediği s r f kökünün yer aldığı
sureler ve geçtiği ayetler şunlardır: Araf: 7/31 (2),
81; Yasin: 36/19; Furkan: 25/67; Taha:
20/127; Şuara: 26/151; İsra:
17/33; Yunus: 10/12, 83; En'am: 6/141 (2); Züıner: 39/53: Ğafır: 40/28, 34,
43; Zuhruf: 43/5; Duhan:
44/31: Zariyat: 51/34; Enbiya: 21/9; Al-i İmran: 3/147: Nisa: 4/6: Maide:
5/32
[8] Bkz.A'raf:
7/81; İsrâ: 17/33; Tâhâ:
20/127; Furkân: 25/67 vb.
[9] Bkz. Yûnus: 10/83
[10] Bkz. Duhân:
44/ 31
[11] Bkz. Yûnus: 10/83
[12] Bkz. M. İsmail İbrahim, age, s.234
[13] Bkz. Şu'ârâ':
26/151-152; Zâriyât: 51/34 vb.
[14] A'raf: 7/31
[15] Fahrettin Yıldız, Kur’an
Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret Yayınları: 261-262.
[16] Bkz. Necm:
53/39-40; A'raf: 7/31; Tâhâ:
20/81 vb.
[17] Bkz. A 'raf: 7/31-32; Nahl: 16/10-14 vb.
[18] İsrâ: 17/29 Fahrettin
Yıldız, Kur’an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, İşaret
Yayınları: 262-264.